30 Aralık 2009 Çarşamba

Harflerimin Senfonisi

Harflerimin Senfonisi
Nur Cihan
 
 
(İçimizden konuşuyoruz, hepsi kurgusal bir hayaldir.:)
ne yazacağımı bilmiyorum
sadece yazmak istedim
beyaz bir zemin ve pembe harflerim
ve pembe cümlelerim olsun istiyorum
kimse beni anlamasın, hayal bile edemesin
sadece sen, beni anla istiyorum:)
kimse bizi görmesin, ben sana yazayım
sen oku beni, ve sen de, bana yaz istiyorum
sen kendini bana anlat, ben senden korkmayayım
lütfen beni ürkütme, beni bilginle korkutma
gülümse bana ve sessiz cümleler kur gönlüme
ve görüntüsüz görüntüler seyrettir bana
ben sana yazayım, senin harflerinle
pembe olsun rengimiz ve zeminimiz beyaz
böyle arı bir boşluk ve zamansız hem de mekansız
boşlukta salınırcasına, özgür savruk
ben sana yazayım, sen oku beni ve sen de kalbime yaz
o geçişlerde uyandır ve seyrettir bana
öğret, nasıl yazılır kelimeler
ve noktalar, nasıl harfleri oluşturur
ve öğret nasıl bilir, hangi nokta: hangi harftedir, yerini
ve bana harfimi göster, ben hangi cümledeyim
elimi şakağıma koydum ve harflere baktım
neler oluyor gene diye
ben sana yazayım sen oku beni…
biliyorum, yazarken, sen okudun zaten beni, hatta yazmadan okudun:)
ben sadece yazdığımı sanıyorum
ve sanmayı ne çok seviyorum, seni seviyorum
sadece seni seviyorum, sadece seni seviyorum
sadece seni seviyorum, sadece seni seviyorum (20-8-2007)
* * *
bir kez daha sana yazacağım
cevabından hiç anlayamadım
yokluktan çıkan hologram ışık
nasıl ilerlerken maddeye dönüştü
ve içinden ben nasıl geçtim
ve ellerimi uzattığım o görüntünün içinde
sanki hiç bir şey yoktu
ve gerçekten de aslında hiç bir şey yoktu
bir yerden çıkıp gelen o şeffaf ışık
nasıl da değişerek ilerliyor
önce renkleniyor aynı zamanda biçimleniyor
bu neyce bir yazı, kökeni ne?
oyuncaklar var, renk renk bilinmeyen müzikler çalan
saf duygular bunlar asla kirlenmemiş
bana aura nedir, hologram nedir
aslım nedir yazıyorsun
ben anlamıyorum..!!!
hologramın içine giriyorum ve ışıkla oynaşıyorum
ben saf bir çocuk ruhuna sahibim
oyuncaklar benim için
bana yazdığın için sana minnettarım
gene yaz ve yazdıklarını okut bana
seni seviyorum, seni seviyorum
seni seviyorum, seni sevmeyi seviyorum
sen beni sevmeyi dilediğin için, seni sevebilirim
sen yaz ve sen oku, anlat bana
hep istediğim gibi (20-8-2007)
* * *
harflerim benim matrix proğramım
ne de güzel yüklendiniz bana
ve ben harflere hamile kaldım
tek tek ve kitap halinde
kendimizi okumak için ……..
basılmıyor bu kitap ama bak yazıyoruz hücrelerimizle
hem uzaya, hem de hücre bedene…
bende ki mana ne acaba, ya da benim levhim deki ismim ne?
bak takıldım geldim o hizaya, O Kral’ın Sözcüsü’nün değiştirdiği Levhaya.
yok şimdilik bir haber, bu kader nasıl değişti …..?
gaibi bilen, ne merhametli ve ne cesur
ilim O’nun ……. O dilediğini yapar
kim hesap sorabilir ki O’na?
bu şımarık ve bencile bu kıymet neden..?
aslında herkes aynı hükümde
ama altının ayarı farklı, sende kaç sikke var?
belki de sen cumhuriyet altınısın
devir bu: her an devinir durur, sen de aslında o devinimde debelenmedesin
bir ip uzandı bak kuyuya “tut, ey ruhum latife, bak yukarıya”
kanatların çıksın diye hiç boşuna bekleme
yasak sana uçmak ve kaçmak
kerametçilere öyle bakakalma
bizim Ali’miz keramet sevmez, zira en büyük keramet insanın kendisi
dura dura yürümek bizim emrimiz ..
zor bir şey bu.. ama kaplumbağa da tavşanı bu yöntemle geçmişti
bu ilim çok derin ve korkutucu
kendine yolculuk ise hepsinden çetini
düşünsene kendinle savaşıyorsun ve içindeki O Ben’le
asla yenemeyeceğin bir Ben var içinde…. Öz Ben O
pes et bırak, serbest kalsın.. O, sana hakim olsun
sen O’nun ailesi ol, seni korusun
seni geçindirsin ve şükret O’na hamdet aynı vakitte
huzurunda selam ol O’da sana selam ve esenlik olsun….(19-8-2007)
************
içimden geldi senle hasbihal etmek isterim
yüreğimdeki o incilerinden dilerim
dosta bir nazar kılamasak ta bir hayal, bir seziş ummaktayız…
sevimli görünmek için gözüne, muziplikler yapmak isterdim bir vakitler..
ama sen gözyaşından hoşlanırmışsın
ne çok ağlattın beni…
benim devasa kibrimi yerle bir ettin önce depremlerle
o mana depremi gerçek madde depremine dönüştü akabinde
ah ne korkunç bir balinanın karnında ejderha yılıydı…
sen vardın hep yanımda: seni öğretmek içindi bu çile, bu ızdırab
bir çalgıyı çalmayı öğrenemeden çalamaz ya insan
ney nasıl nefes verir kamili olmadan
şimdi beni sen üfle nefesinle
ben de senin melodin olayım ve tüm varlık biz de raks etsin
sema nedir? nedir sema? yaşat bana ……
pirim Mevlana tut elimi, raks nasıl yapılır göster bendene
yokluğum yok derim, tevbe ederim, tevbelerimden bile tevbe ederim
ama gel gör ki, unutuluş muazzam bir sistem ve ben bu sistemde bir hücreyim
fethet beni- aç kapılarımı, şahitlik yap şehit olayım sana
hani Fatih’in töreni gibi
aç hüccuratımı ve giydir fatırımı
ve ey konsey azalarım hullemiz İdris’ten, “kim biçmiş, kim dikmiş..”..?
bu gece nasıl bir gece tüm harfler uyanık
hepsi kendisini yazmak istiyor sanki
ya da aslında toplasan, hepsi bir nokta
ne olursan ol, hiçbir şey değilsin aslında
olabilirsen, en son olacağın şey
SADECE BİR NOKTA

 
 
Nur Cihan
30.12.2009
nuralem7@hotmail.com

 
 
Resim yazısı ekle

DÖNEL AYNALARDAN DÖNENCE MASALI -3-



DÖNEL AYNALARDAN DÖNENCE MASALI -3-


Hazret-i İmam-ı Hasan-ı mücteba ve Hazret-i İmam-ı Hüseyn-i mazlum-u şehid-i Kerbela’nın ve muhibban-ı ehl-i beyt-i Mustafa’nın ve cemi aşıkların ruhları için el-fatiha
………………………………………..
Bir masala en yakışır biçimde masallarımı gerçekleştiriyorsun..zuhurat, nasıl olurmuş gösteriyorsun..saraydan kız kaçırma yada bir peri masalı gibi…şükrümün sonsuza dek süreceğini anlıyorum ve teşekkür ediyorum..Zuhuratımın “yorgun gözlerine” bakıyorum.. ilerleyen vakitte , O’nu ,hepimizden kurtarmak istiyorum ve  Zuhurumu, hayallerimle hapsederek, nihayetlendiriyorum:)..
Ertesi akşam eve doğru yürüyorum..o mersiye beni ne hale getirdi..tüm hayallerime, cevabı, bir mersiye ile vermiştin ..yağmur atıştırıyor.. damlalar çok iri..ağlıyorum kaç saattir..”beni sev” diyorum yağmura.. sonra, gülerek, kendim cevap veriyorum”tepene tepene yağıyorum işte, seviyorum ya” diyorum..”yetmez” diyorum “daha çok yağ.. gönlüme yağ” ve yağmur şiddetleniyor ama nasıl!!.. yumuşak, kocaman kocaman yağıyor rahmet ,bilsen. bir iki dakika içinde sırılsıklam oluyorum.. gözyaşlarımla yağmur birbirine karışıyor ki, bunu yaşamak çok hoştu..bilmiyorum seni sevdiğimi hiç söylemiş miydim..işte seni öyle, nefesim gibi seviyorum….artık sorularımı başkalarına sormak istemiyorum.. neden hayallerimden dünyama gelip, benimle sohbet etmiyorsun:)
ben, hayatım boyunca insanların hiçbir şeylerini merak edip, ilgi duymadım biliyor musun?..sevdiklerimi de daima, hiç tanımadan sevdim..tanırsam sevemem diye korktum belki de.. hiç öğrenmek istemedim hiç..aynı Seni tanımak istemeyi reddedişim gibi..oysa tanırsam daha çok severmişim şimdi anlıyorum..ve tanıdıkça korkmazmışım..korkum, kendi zanlarıma yenik düşmem tabii ki..yakınlaşmak..bunun ne tehlikeli olacağının farkındayım..Senin Eminliğinde olduğumu bilmek, beni rahatlatıyor sadece…
….….  içini ve dışını anlattığın o dersin zuhuru..sabahı dar ettiğim, içinden çıkamadığım ders..tanışıyorum.. ilk adım..görür görmez seviyorum..O’nun mutlu olması demek, benim mutlu olmam demek, hissediyorum..O’nun gülmesi ve Seni sevmesi, benim sevgimden daha paha biçilmez mesela.. O’nun yakınlığı ile benim upuzak yakınlığım ne muazzam bir fark değil mi?..O, iki kere yakın.. oysa ben upuzakım upuzak-yaban-yabancı-el…ilk evvela bunu anladım..O, sadece Senin için yaratılmıştı.. adından belliydi bir kere..ilk kez Seni kıskanmadım..daha tanıyacağım,  biliyorum ve ne kadar sıradan ve basit bir hayatın içinde, ne paha biçilmez servetler olduğumuzu idrak edeceğim..Eşsiz ve Tek olan bu Cevher.. bu kadar içindeyken ve dışındayken  anlaşılamıyor, hayret…Lapis Küremizi her cihetten tanıtacaksın biliyorum..ama aslında, nihayet tüm cihetlerden-tüm kayıtlardan azadeleşeceğiz…….bu arada Seni sevdiğimi söylemediğimi fark ettim..Seni tanıyınca daha farklı sevmeyi öğreniyorum mesela…bu sevgi türünü, henüz anlamlandıramadığım için anlatamayacağım..sürekli hüznüm artıyor..gittikçe bu sevginin,fedakarlığın,kendini diğerine fena etmenin hüznü yoğunlaşıyor..bunu aşamıyorum ve bu aşka daha çok ağlıyorum…hiçbirimiz hak etmiyoruz ki..hiiiç hem de..
……………….
Hazreti Kur’an-ı Kerim’i anlama Arapçası dersimden yazmak istiyorum..arkadaşlarım bayağı ilerlediler..ben bir kere bile açıp bakmadığım için hiç ilerleyemiyorum..sadece harflere ve kelimelere bakıyorum:)Allahtan, karşıma çıkan dostlarım hep, ayaklı kütüphane türündenler..benim tercihim, dev bir lugat gibi olana daha meyyal …ne sorsam, anında, tık tık cevaplayabiliyorlar ve bu beni daha serkeş bir tembel yapıyor.. bana, sadece anlamları birleştirmek kalıyor..Ahsen  Hoca kelimeleri tahtaya yazıyor.. birden uyanıyorum..sad harfi tabii..ahhh..yaaaaarr..sadık-sırat-ı müstakim-sala-salat-sadaka….Ahsen Hocaya: bana, salkelimesine bakar mısınız sözlükten? diyorum..O,her zamanki gibi, itiraz etmeden sevgiyle bakıyor…benim istediğim mana çıkmıyor tabii..çıkmıyor, velakin ruhum susmuyor, ne yapayım..çok mutluyum…gayri ihtiyari ,başparmağım ve işaret parmağımı birleştirip, sağ gözüme gözlük yapıyorum..ayyy.. çok komik.. Ahsen Hoca da şaşkınlıkla aynını yapıp bana bakıyor:söyleyin, bizde bilelim diyor..çok hoş ..hepimiz gülüyoruz.. aynı vaziyetteyiz ..Hocada aynı halde, öyle bakışıyoruz..göz göze- gözlükle:)herkes: hadi söyle diyor..gülüyorum ..”söyleyemem” diyorum..ne güzel.. sad salli ala seyyidina  al-i Muhammed değil mi?seni seviyorum ve şükrediyorum…
Ahsen Hoca, üçüncü sınıfların durumlarını anlatan dersin fotokopisini gösteriyor..tam sayfa ayetler var..diyorum ki:Hocam, biz şimdi harflerin ve kelimelerin fotoğrafını çekiyoruz.. üçüncü sınıfta filmini seyredeceğiz..Hoca:inşallah diyor ve gülüyor.. inşallah ve aminnnn..
*****
dünyanın en sabırlı öğreticilerinden Ahsen hocam için bir ek:)bugün ki derste, ilk kez ödev verince(belki daha evvelde ödev vermiştir.. ben, bu defa fark etim:)çocuk:hocam ben  ders çalışmamak kaydıyla buraya geldim biliyorsunuz, ben ödev yapamam diyor…Hocası:tek şartla olur..benim için, bir masal daha yazacaksınız, okeyyy:)çocuk :halasss:)yazdım bile ..hoca:bu sefer adımı da yazın  olur mu?kayıtçı çocuk :yazdım bile ,akşama okursunuz demiş..çocuk , bugün çok tellim telalim olduğu için; bir haftadır ,nette görüp hayran kaldığı bir şarkı-duayı okumak istemiş ..bu inanılmaz bir duvarın yerle bir olması gibiymiş aslında..ilk kez birilerine yüksek sesle ve isteyerek şarkı söyleyecekmiş ve baştan sona ezberlediği nadir kelimelerdenmiş üstelik..arkadaşı:”hadi ,arabada gelirken, bize hiç durmadan söylediğini, Ahsen Hocama da oku..”tamam” demiş çocuk ve okumuş..ve hiç utanmamış,üstelik sesini bilem beğenmiş:)sonra o  sözlerin nereye ait olduğundan, okuduklarından başlık atmış sadece .dolayısıyla” Hazreti Selman-ı  Farisi “es geçemezmiş..O’nu; O, Ehl-i Beyt-i Mustafa’nın Hırkası’nın altından tutulan O Mübarek Elini anlatmış..O’nu sevenlerinde, aynı O’nun gibi olacakları yoldan da………………………….
Biz üüçç baci idikkkkk,güruhu naci idikkk,
Kırkların kapısındaaaaa süpürgeciii idik.
Süpürgeciiii Selmannnn, ….. olsuuun Mervan
Zuhur edeeeeceeeek  Mehdiiii sahibi Zamannnn,
Allah eyvallahhhhhhhhhhh….nefes pirrdendir
……
Bu gece tek taş alyans sınıfındaki derse geç kaldık tabii..yeni biruşşak-i Melami Hoca var..daha doğrusu, ben, ilk kez görüyorum..böyle, antik Neptün tipinde..ama son sistem laptopu var masada..O, atom mühendisi rehberiyle ikiz gibi olmuş, ne ilginç..ayaklarım öyle yerden kesik ve leylayım ki, O’nu duymuyorum-duymayı da istemiyorum bile..yanımda kanaat Murat var..O’nun da muzurluğu üstünde.. ikide bir, bana, online biatten bahsediyor ve bende bu muzurluğu derse taşırmak istiyorum..Neptünvari -dinin yıldızı hoca anlatıyor:bu zamanda- bu yüzyıldaki teknolojik ve zamanın gelişimleri içindeyken……günümüz  insan-ı kamilleri- mürşitleri de bu devre uygun olmalıdır ..onlar dervişlerine çile çektirmezler..zaten hayat koşulları çok ağır.. onlar,  tüm çekilmiş sıkıntıları, riyazata saydırtan tefekkürleri yaşatırlar..hayatı zorlaştırmazlar.. aksine kolaylaştırırlar.. yükleri alırlar diyor..”öyle binlerce şu tesbihi çek.. sonra binlerce şunu çek..çek Allah çek..(Allah çektirmesin:) eee sonrada, başına geleceklerden korunmak(=kafayı yemek-üşütmek-cinlenmek) için korunma dualarını çek..hiç böyle şey olur mu? diyor rehber..bir mürşit, müridleriyle tek tek ilgilenir ..umumi irşad olur mu hiç?..umumi esma olur mu?..bir mürşid,irşad için kaç kişiyle ilgilenebilir ki?silsilesi olmayan ve başladığından beri aynı yere gelen herkesin, aynı rüyayı gördüğü bir yolu olmayan, yol olur mu?
ben soruyorum..kanaat Murat’la konuşmalarımızı aktarıyorum:hocam online  biat varmış..buradan tam gaz konu eğlenceli hale dönüyor.. hocada bunu bekliyor gibi seviniyor..hocaya söylemeyip, kendi aramızda konuştuklarımızda yazacağım ki sen gül..Murat:online biat alınıyor…artık öyle..çocuk: kaçıncı mertebede elini ekrandan çıkarıyor…kanaat:dörtte..çocuk:bence şu hale gelince, ekrana tık tık yapıp post rengi seçip,  o posttan da verebilmeli….”oda olur.. her şey mümkün” diyor Murat..ders curcunaya dönüşse de, aslında bu hepimizin hali..hayal değil, gerçek biliyorsun, o yüzden yazdım:) bu arada, ayaklarım yerden bir karış yukarıda ..beş karış yukarıya da çıkabilmek isterim…ve Seni bin kez daha fazla seviyorum…..
…………………………………………………………………….
"Allah'ım! Cenab-ı Fatıma'ya, Babasına, Kocasına, Çocuklarına sonsuz ilminin kuşattığı şeyler adedince salat ve selam et! Allah'ım! İnsan şeklinde tecelli eden Kudsi Cevher, Külli Ruhun sureti, akıl aleminin biriciği, nebevi hakikatin parçası, alevi nurların parıldama yeri,Fatıma sırlar kaynağının özü,cehennemden kurtulan ve sevenlerini cehennemden kurtaran,yakin ağacının meyvesi,kadınlar aleminin sultanı,kadri yüce,kabri meçhul,Resuller Sultanın göz nuru,Betül Zehra’ya salat ve selam et!!amin..İbn-i Arabi’nin Hazreti Fatıma’ya ilticayı esas alan Salat-ı Şerifesi 
………………………………………………………………………….
İki ay evveli kardeşi aramış çocuğu..artık bize gelmiyorsun.. bak bu gece kim gelecek..üçüncüye gelen yeni misafiri; bu sefer, iç sesini dinleyen çocuk da görmek istemiş..meşrebi ABDULLAHmış:)içinden Hızır geçen Bir Adammış galiba..

Işık Hoca gelmiş ve  demiş ki: bu gece sabaha dek buradayız ve çocuk anlamış ki erken kalkmamalı..çocuk, Işık Hocaya bakıyormuş..O; çok ağır(baştaki sohbetiyle) molla gözükse de, bir işadamı edasındaymış sanki.. O’nu,neden öyle spor ayakkabılı ve her an kalkıp neşelenecek bir genç çocuk gibi gördüğünü bir türlü anlayamıyormuş nedense..Hoca ilk birkaç saat inanılmaz ağır sohbet yapmış.. herkes uykudan gözlerini kapatmak üzereymiş.. çocuk zaten hiçbir şeyi hatırlamıyormuş..neyse, pek çok kişi ,gece yarısı olunca kalkmış..yarıdan aza inmiş ve Hoca: sabaha dek buradayız.. gitmek yok.. sorusu olan var mı? demiş.Ricali Gayb’e dair bir iki soru ..Hoca anlatmaya başlamış..kalanlar birden canlanmışlar tabii..

ve kutup nedir? demişler..Hoca: yeşil yol filmini izlediniz mi ?..işte o film, kutbu biraz anlatıyordu..insanların ağırlıklarını –sıkıntılarını alır ve ona da bu yükler ağırlık-hastalık yapar..ama o filmdeki zenci kutup, mesela, uyuyarak bu hali üzerinde atıyordu.. İslam tasavvufi inancında ise kalpler ancak Allah zikri ile rahatlar..işte kutup ta zikir ile o yükten-sıkıntılardan kurtulur demiş………………………………..
çocuğunda birkaç filme takıntısı varmış; çözemediği senelerdir, bu bir fırsatmış..biri “Titanik’in son sahnesi” ki, o denize kayıp gidiş sahnesinde çocuk, pirbir:) ağlamaya ve neden neden diye sormaya başlamış, taaa film bitmiş ve salonda hiç kimse kalmayana dek hıçkırıklarla ağlamış nedense.. sonra eve dek, sonra birkaç hafta.. (işte, bir daha, neden? diye sormayacağım dediği ilk zaman da bu anmış..bir yıl kadar sonra yine sormaya başlamış tabii:) bu kader bahsi belki de.. bu filmi merak ediyormuş.. birde hayatını alt üst eden” Matrix “filmini..çocuk sormuş..hocam matrixi izlediniz mi?... Hoca başını sallamış..çocuk:ondan konuşalım mı?..”evet” demiş Hoca..çocuk, anladıklarını, soru sorarak anlatmış..onun öğrenme şekli buymuş.. karşıdaki, eğer yetkin biriyse; birden, onun esmaları ile çocuğun içinde cevabı olan ama henüz anlayamadığı esması çarpışıyor ve çocuk aniden cevaplarını buluyormuş (ilahi cern yasası yani:) yine öyle olmuş işte..Hoca:o film İslam Tasavvufi düşüncesi ile değil yahudi kabalasına  göre yapıldığı için eksik ve bazı anlatımları “yeşil yol”daki gibi yetersiz kalmış demiş..ve anladıklarını anlatmış ama bu cevaplar değilmiş çocuğun istediği.. derken, öylece konuşurlarken, birden anlamış çocuk ve nerdeyse yerinden fırlamış: işte, o zaman biz Müslüman olduğumuza göre ve İslam tasavvufuna göre düşünürsek;matrix aslında Zamanın Kutbu ve  rehberleri de onun yetiştirmek için gelen Zamanın İmamlarıydı değil mi ?demiş..hoca da neredeyse yerinden fırlayacak gibi, ellerini işte bu der gibi keyifle havaya kaldırmış ve böylece  senelerdir aklını meşgul eden bir filmden kurtulmuş olmuş çocuk..çook büyük bir rahatlık, anlatılmaz..bir takıntılı düşünceden kurtulmak…
……………………………………………………………..
gece ilerlediği için, sınıfın bir bölümü daha kalkmış..ve Hoca dahil, toplam yedi kişi kalmışlar..çocuk:bir film izledim, Müslüman Hintlilere aitti..orada, beni çok etkileyen bir halk şarkısı vardı..onun hakkında konuşalım mı?..hoca ilgi ile başını sallamış..bu filmi birkaç ay evvel tv de izledim..dini eğitim alan bir çocuk sıkılıp okuldan kaçıyor… halk, bir ağacın altında toplanmış, sokak şarkıcılarını dinliyordu..folklorik bir şey ama beni çok etkiledi.. bunu anlatmanızı isterim:

Hazreti Ali, kendi erkeksi güzelliğine, ayna da hayran kaldı..
Oğlu Hazreti Hüseyn:Sen, Annemim güzelliğini, hiç, gerçekten gördün mü? dedi..
Hazreti Ali ,Hazreti Fatıma ‘ya döndü
Göster bana gerçek güzelliğini..Neden, gerçek güzelliğini bana göstermiyorsun?
Hazreti Fatıma dedi ki:”O” gözle görülür ,anlaşılır mı  sanıyorsun dedi..ve Allah’a yakardı..
Oğlum Hazreti Hüseyn’i al..Al ki, başka anaların yüreği yanmasın..ve Allah duasını kabul etti..Bir daha, hiçbir annenin yüreği, öyle yanmadı….

Hoca tamam dedi.. başını salladı..ve çocuk: şimdi sorum dedi..bu gün bir arkadaşım Tırmizi Hazretlerinden…………  bir bölüm okudu ve ben çok etkilendim……………………neden olduğunu bilmiyorum..bana Hazret-i Fatıma Makamı   -………..+1 tüm sistem bununla olur, ne demek anlatır mısınız lütfen?.. Hoca tamam dedi ve anlatmaya başladı..Hazeti Fatıma’nın Nur’undan Akan Feyz’den bahsetti..bunları hiç bilmiyordu çocuk.. ne güzel şeylerdi.. ..(ve Altın Oluk’tan akan Feyz’i ..işte o an, minicik bir zanla anlamış tabii çocuk..ama sesini hiiçç çıkartmamış..çünkü bu bir zanmış…)

Hoca, bir mekanı tüm ayrıntılarıyla anlatmış önce… O anlatırken,çocuk, o mekanı hayalinde çizmiş..bu mekan ona Kabe  gibi gelmiş..çünkü Kabe’deyken; nedense ,Kabe’yi bir ayak gibi seyretmiş hep üst kattan.. ve Hazreti İbrahim Makamı’ndaki o iki ayağın bırakılıp; tek ayak –anahtar kilit olduğu yer gibi mesela..”hani Hazreti Nebi’nin miraçta bir ayağını diğeri üzerine koyarak: basacak yer yok demesi” misali bir lamekan sanki..O, bu aleme ayak bastığı için, ilk şereflenen mekandı belki..işte O anlatırken, çocuk hep hayalinde kurguluyor-çiziyormuş..O,Uğurlu Kademin önünde yani Hatim’indeki  Hilal-i Dairesel oturuşu …ve İmamları anlatmış Hoca…edeblerini….

Size soru soracağım.. kelimelerle oynayabilir miyim?”evet”  diyor Hoca gülümseyerek..” sizde, bana kelimelerle oynayarak cevap verin olur mu?”Hoca başını sallıyor?..çocuk:damla deniz derya tamam mı? hayal ediniz..Hoca başını sallıyor ve çocuk:Hazreti Peygamberimizin: Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi, cümlesinin başı ve sonundaki müennesi ve ortadaki müzekkeri düşünün ..tamam diye başını salladı hoca..ve toz olup savrulan heykel?..buyrunuz…


çocuğun kardeşi itiraz etti:ama Hocam, daha biz soruyu anlamadık dedi..”sen anlama dedi çocuk kardeşine gülerek:)…Hoca tekrar: tamam dedi ve anlatmaya başladı…O anlattı ve çocuk dinledi.. birde dedi ki çocuk :benim Hazreti Hatice Annemize büyük zaafım var..sanki O, yeterince bilinmiyor ve takdir edilmiyor gibi değil mi?..O’nun ne Büyük ve Yüce biri olduğundan hiç bahsedilmiyor bence..Hoca olur mu?biliniyor ve övülüyor dedi..ve Hazreti Nebi; O’nu, daha fazla yüceltilemeyecek olan bir sözü ile anıyor”…………  ……….”.çocuğun kalbi rahatlıyor.. eğer bu sözü Hazreti Fahri Alemsöylemişse, O’nun üzerine zaten kimse çıkamazdı değil mi?isterdim ki tüm dünya Hazreti Hatice’nin ne muhteşem özelliklere sahip olduğunu bir kere okusun ve düşünsün..bende hiç bilmiyorum aslında.. lakin, çook kuvvetle, O’nun Büyüklüğünü yüreğimde hissediyorum nedense..o yüzden hiç olmazsa O’nu bir kerecik olsun anmak istedim..ve Selamlamak..

Hoca, Hazreti Hatice-i Kübrayı ve Hazreti Fatıma-ı Zehra’yı anlattı..Onların ne Yüce Kadınlar olduklarını..ve Hazreti Rasulü Kibriya Efendimizi..biz Bu Aileyi ne kadar sevsek az ve ne kadar övsek yetersiz, çocuk anladı. Hazreti Efendimiz, Ümmetine, sımsıksı sarılmaları gereken iki şey bırakmış değil mi?Onları seversek ve bırakmazsak kurtuluşa ereceğimiz iki şey… BirHazreti Kur’an.. diğeri de Ehl-i Beyt-i Mustafaymış..İnşaAlllah Onları Anlayarak-Bilerek-Tanıyarak Sevenlerden Oluruz ve Aminnnnnnnnnnn..

Nur Cihan
30.12.2009
nuralem7@hotmail.com

23 Aralık 2009 Çarşamba

DÖNEL AYNALARDAN DÖNENCE MASALI -2-

























DÖNEL AYNALARDAN DÖNENCE MASALI -2-
Nur Cihan
Dürr-i  Yekta
arı duru bir su ve içinde derin mavi bir alem
görünmeyen kudretin eli döndürdükçe döndürüyor
herkes gözünü dikmiş seni arıyor..seni keşfeden göz bunu herkesten saklıyor
derin maviliğin içinde pırıltılı ışığı var
hem dışı hem içi aynı.. mana Sen……..içindeki ışık dışarı sızan…….

17 şeb-i arus….1 muharrem ve teşekkürler………….
……………………….
bu masal benim dağınıklığım olduğu için,dağıtmaya tam gaz devam ediyoruz..neden?biliyorsun..tercihlerden başından beri haberdar olma meselesi yani:(…ve seni hala seviyorum:)..çocuklar, Öney’in tank gibi olan düldülü ile bol bol gezdiler ve arada ziyaret ettikleri mekanlarda sonuna dek içtiler..Öney çocuğun masalıyla dalga geçiyordu.. ellerini havaya kaldırıp şöyle diyordu.. böyle yazmış bak :zıp zıp zıplayarak, seni çook seviyorum çookk..beni sev ..beniii….sadece beni sev emii:)…
M.Ceceli CD sinden çocuk ve Öney müziği sonuna dek açarak eller havada söylediler..bu gönül sayfası boşşş…ve benim güzelkanaaaryam..çok hoş şarkılar..ama çocuğu anlatan bekle şarkısıydı aslında.. bekle.allı turnalar gibi..telli turnalar gibi.. bekle...karanlık aydınlığa kavuşur bir gün.. işte siz o gün bayramı görün..  bekle..yaa işte böyle..gezinti çocuklar çok temiz olduklarını hissettiklerinde kirlenmek için midye yediler ki(inci bulmak için değildi tabii:) kirlenmek için. gıybet edebilirlerdi ama midye  yiyerek, kendi akıllarınca=çocuğun aklınca, dünyaya dönüyorlardı bazen=şartlanmışlıklara güzel bir misal bence.. …Öney mesnevi derslerinin ses kayıtlarını deşifre ediyordu ve bu manevi ilim; rehbersiz bir kişiye kendini yaşatmayacağından ve oda haklı sebeplerden dolayı  hiç bir mürşide güvenemediğinden… dolayısıyle o bir matematikçi ve sistem analizcisi ve şirket yöneticisi ve yat kaptanı ve dalgıç ve bir sürü şeymiş..ona mürşid bulmak kolay değil tabii:)….şimdilik; tamtakır kuru bakır hali ile bu çocuk, ona, o sıralarda anlatılan ve hediye edilen divanından Ahmed Kuddusi Hazretlerinin İcazetnamesini okumuştu ve artık onunda mürşidi Kuddusi Hazretti:)..böylede bir bağları vardı yani dostluklarının ve dost demişken başka dostlar da var, yepyeni..henüz sadece adını biliyorum..çocuk için masalı çok anlamlı olduğundan; burada zikredilen isimlerde önemli tabii..yeni tanıdığı başı dumanlı çocuk Yunus’u da masalına kayıt etmek istemiş.. neden olduğunu bilmiyoruz.. sadece içinden gelmiş..cömertliğim tuttu da o yüzden belki de..
çocuk, bu ülkenin en zengin kişisinin isminin manası kadar, isterse zengin olacakmış ama evvela; ganimetlerinin altında boğulduğundan:) o zenginliğinden faydalanabilmesi için, birazının alınması gerekiyormuş da ondan..doğduğundan beri ona inatla gülmeyen dünyadan dünyalık bekliyormuş hali ile çocuk.. lakin bu ismin manası belki de sadece dünyaya ait değilmiş.. ancak Zamanla beraber öğrenebilmiş çocuk..eğer o isme sahip kişi adının manasını bilse, tüm servetini ve kendisini o manayı alabilmek için bağışlarmış çocuğa göre……işte o zenginlik tabiî ki Zaman ve O’nun çocuğa bahşettiği Dostlarıymış..Has Dostlar….
Haybabam bu diyardan gaybolduğundan beri, O’nun tüm dostları çocuklarında dostları olmuşlar ki; bu meçhul çocuk herkese kapalı yaşadığı için, onların hemen hepsini yeni görüp tanıyormuş..ilki ile nette geçen bir yazışmasından enstantane zikretmek istiyormuş evvela..”selam” demiş  Haybabamın, beyin cerrahı olan arkadaşı  çocuğa.. “selam” demiş çocuk..”senin yazılarını hiç okumuyorum artık biliyor musun” demiş cerrah.. “neden?” demiş çocuk..”çünkü sen bir yalancısında ondan..yaşamadığın şeyleri yazıyorsun ve insanları kandırıyorsun”..çocuk:”evet .. söylüyorum zaten ..onlar bir hayal..oradan buradan duyduklarımı hayallerimle kurguluyorum diyorum…… ama dediğin doğru.. yalan hepsi”..”sen sahtekarsın” demiş cerrah yine “ve ben sana hiç inanmıyorum.sen kimseyi sevemezsin-aşk kim sen kim.. çünkü sadece kendini seviyorsun”…çocuk”inanmayın tabii  ve evet doğru… bende bana inanmıyorum zaten:)..size, bu sefer beni kızdıramayacağınızı söylemiştim sayın beyin cerrahı diyormuş çocuk buradan.. bakın şimdi size sizden yansıdım….beni bu kadar güzel anlamlarla anladığınız için çook teşekkür ediyorum..bunlar beni daha çok zenginleştiriyor…bu bir tanesi.. daha bu manada, onu, yere paspas yapan pek çok güzel eleştiriyi sık sık duyuyormuş çocuk..ilk evvela çok alınıyormuş ama şimdi çok eğleniyormuş bu halden..acaip güzel bir şeymiş bu.. bu güzel dosttan sonra diğerlerine geçebiliriz belki……
bayramın ilk günü, taa arefeden başlayan bir hüzün varmış..kendini bildiğinden beri elinden her şeyi alınan çocuk buna öyle alışmış ki…Zaman: onlar senin miydi ki?senin neyin var ki sana ait olsun demişmiş çocuğa ilk başta:)….  bu bayramı yapayalnız karşılamasını da hiç manidar bulmamış..eskiden onu inanılmaz yaralayan şeyler bugün anlamsız geliyormuş neredeyse..demek ki öyle lazımmış..ilk gün Haybabamlara gitmiş..burası daima kalabalık olurmuş nasılsa ve çok gürültülü…Ev Sahibesi, sofra hazırlayanlara Semarkent’in geleceğini söylemiş..çocuklar: aaa.. O’mu? Kim bilir yollarda dalgınlıkla nerelere gider ve akşama ancak gelir demişler ve gerçekten öğle kahvaltısı yerine akşam sofrasına gelebilmiş misafirleri..çünkü O, dalgınlıkla başka yere gitmiş…..kapıyı O’na, çocuk açmış ve :sizi anlıyorum..biz de sizi bu saatte bekliyorduk zaten.. bende, hep öyle dalgınlıkla yolları kaybederim demiş.. gülmüşler..zaman geçmiş.. müzik üstadı olan misafirlerine: bize ders verin demişmiş içlerinden biri.. aslında dememiş.. misafir öyle anlamış nedense:)..hepsine dizlerine vurarak sanırım, usul denen “düm teka düm tek” çalıştırmış..galiba bu evde hiç müzik kabiliyeti olan yokmuş..Semarkent Hoca sadece bir buçuk yaşındaki bebeciğin kulağının çok iyi olduğunu söylüyormuş sürekli, nasıl anlıyorsa artık...yarım saat ilk düm teka düm tek ritminden sonra, başka düm tekli ritme geçmişler..çocuk çok kabiliyetsiz olduğu için bu ritmleri bile hatırlayamamış yazabilmek için şimdi..”aaaa sesi “verdirmiş hoca sıra ile…ve sonra çantasından demir ince bir maşa çıkartmış.. bardağa tıınnn yapıp kulaklarına tutmuş bazılarının ve tabbiii yine en iyi kulak bir buçuk yaşındaki bebiş çıkmış:)..ama Semarkent hoca halinden çook mutluymuş:haftada bir yada on beş de bir toplanıp bu derse devam edelim demiş..henüz kimseden tııınnn sesi gelmemiş….
misafirlerin birazı dağılınca sohbet başlamış ve çocuk bu müzik üstadına sorular sormuş..hiçbir matematiksel işlemi yapamayan çocuk için eskiden, en ufak matematik bilgisi olan bile deha gibiymiş ama tasarrufseverleri sevip onları gözlemleyip, düşünmeye başladığından beri, en büyük deha müzisyenler olmuş birdenbire..müzikte ilahi bir şey varmış ki; önce bu ses kelammış..nefes.. yani hareket ve ahenk…hayalinde meleklerin söylediği –hiç bir sese ve müziğe benzemeyen güzellikteki şarkıları bir türlü yakalayamayan çocuk, hep o ilahi musikinin peşinden gidiyormuş aslında.. bir daha duyabilecek mi bilmiyormuş..ve dini musikinin aslında tasavvufun ta kendisi olduğunu idrak etmiş mesela..onun kuralları falan..bunu anlamış ama bu alanda da her konuda olduğu gibi korkunç kabiliyetsiz olduğundan, ancak bu işi bilenleri severek, onları dinleyerek istediği seyahati gerçekleştirebileceğini biliyormuş Allahtan..Semarkent perdelerden bahsediyormuş ve çocuk “dilara perdesini” duyunca “dilara ne demek?” demiş ..”gönül süsü “demiş hoca ve dilara’nın sanırım üst ara- küçük perde olduğunu anlatmış..o ne demek? demiş çocuk ve “merhaba ey ruh-u dilara nın ne anlama geldiğini sormuş..”bu cümle  bir manaya oturmuyor demiş hoca  ve üst ara perdeyi de çocuğun anlamlandıracağı bir şeye bağlayamamış.. o mevzuu şimdilik havada kalmış..
ama bir farkındalık yaşamışlar o gece..diğer ev halkından kulağı iyi olan biri demiş ki:müzik çok önemli, onu kötü kullanabiliyorlar.. rakçı çocuk ve ben, dini yayın yaptığını söyleyen bir radyoda; sürekli okunan Kur’an-ı Kerimin mesela aynı hrıstiyan ayinlerindeki okuma tarzında olduğunu fark ettik.. neden hiç kimse şikayet etmiyor anlayamadık ikimizde demiş..mail atıp neden protesto etmiyorsunuz, Müslüman Türk tarzında okusunlar diye.. beyinlere ne nakşettiklerini bilmiyorlar mı sanki? ve musiki üstadı hoca: evet.çok doğru ..bu var ..ve o papaz ayinlerindeki okuma şeklinde, Kur’an dan ayetler okumuş..aaa.. hayret.. işte şimdi çocuk da fark etmiş..demek ki işi bilenler seslerden ne manalar yakalıyorlar ve anlamayan bizler aslında nerelere doğru çekiliyormuşuz değil mi?ehil olmak ve ehillere söz tanımak lazımmış değil mi?çocuk da:bende bu hafta pazarda gördüğüm bir şeyi anlatayım demiş.. bununla bağ kurmuş nasılsa..şu ilk gençliğinde senelerce başından hiç çıkartmadan taktığı Filistin poşularından anlatmak istemiş..(daha çok Denizli işi- sarı olandan tabii.)o zaman hiç kimse takmıyormuş bu poşuları.. çocukta çocuk aklınca Filistin’e destek için bunu takıyor, üstüne başına da gazlı kalemlerle Filistin Toprak Günü ile alakalı bişeyler yazıp-çizip dolanıyormuş da, bir kendisi biliyormuş yani:)çocuk aklı işte..daha sonra bakmış ki başka manalarda da poşular takılmaya başlanmış bir daha hiiiç takmamış..işte pazarda bu poşulardan görmüş çocuk.. orta yerindeki çizgilerin hepsini kurukafa yapmışlar…öyle bakakalmış o sahneye..ne korkunç ve vahim bir durum muş bu anlayan için tabii.. bunu alıp takacak gençlere ;başlarına neyi taktıklarını birilerinin anlatması gerekiyormuş demek ki..moda diye başlayacak bir şeye, bir vakitler ne manalar yüklenmiş..değerleri para nasıl da değiştiriyor değil mi?  Anadolu ve Orta doğunun baş –omuz örtüsünü ölüm tarlasına yani savaşın kelle avcılarına döndürmüşlermiş değil mi?eeee yanii….demek ki o poşulara bakana, bu anlamı verdiren zihniyetler düşünsün mü diyeceğiz şimdi?hııı..
derken vakit böylece geçmiş ve çocuğu evine bırakmak istemiş kardeşi… çocuğun evine çok yakın yerde müzisyenin Ustası- Dostu varmış ve O  Haybabamın da dostuymuş.. beraber gidelim, biraz uğrayalım demiş hoca ve kalkmışlar..evvela kardeşi, Selamsızın Selamlısına uğramak istemiş..orada  müzisyen elinde bendir en hüzünlü şarkılardan geçmiş..en son gönül yarasını söylemiş ki çok ağırmış ve çocuk gözyaşlarını kontrol edemiyormuş..ev sahibi de çok hüzünlüymüş nedense ve hiç sorun var mı diye bile sormamış çocuğa ilk kez..kalkmışlar.. kapıdan uğrayan Edeb Babayı görmüşler ..aaa demiş karşıya gidiyorsanız beni de eve bırakın..  O’da Haybabamın dostuymuş ve böylece ilk kez bir araya gelen bu dört yapayalnız bayram misafiri yola çıkmışlar..Kastamonu’dan telle olaya bağlanan Cevdet ve Semarkent sürekli şarkılar söylemişler yol boyunca:)Cevdet  güzel sanatlar mezunu seramikçi ve ressam… hobisi türk musikisi… para kazandığı iş ise fırıncılık..bir kızıl goncaya benzer dudağını istemiş çocuk ve dinlemiş tabii.. ne şans yaaa..Edeb Baba da birden onlarla gelmeye karar vermiş.. demiş ki: zuhurata uyacağız bu gece..çocuk zuhurat ne hiç bilmiyormuş ve zuhuratın ne göstereceğini merakla bekliyormuş..bu dört yolcu ilk kez geldikleri eve buyur edilmişler..ev sahipleri çok zariflermiş ama gerçekte asillermiş hem de..”buyrunuz “demiş ev sahibi çocuğa.. “oturun lütfen..” çocuk:bana siz bir yer gösterin. Sizin gösterdiğiniz yere oturmak istiyorum demiş ve ev sahibi çocuğu tam çapraz karşısına oturtmuş..Haybabamın bu babacan dostu Orhun Babaya bakıyormuş çocuk.. gözlerine ..o gözlerdeki, o çocuk muzip ışığı yakalayınca rahatlamış ve zuhuratına:) bakmaya başlamış..”kimin ne olduğu,nereye ait olduğu hiç önemli değildir diye söze başlamış Orhun Baba: sen ne alman gerekiyorsa onu almaya bak demiş..(çocuk az evvel aşağıda arabadan inerken müzisyene, ev sahibine ait sorduğu sualleri hatırlamış ve utanmış..)muhabbet açılmış.. ne güzel ilah-i nutuklar okuyormuş hiç teklemeden ev sahibi, hayret..aslında o ilahi- nutuk-şiirlerin içinde yüzlerce kitap okunsa elde edilemeyecek tüm hakikatler varmış değil mi?
çocuk soruyormuş, Orhun Baba anlatıyormuş ve çocuk daha çok soruyormuş..Allah Teala kullarına haber vermeden hiçbir şey yapmazmış ya hani ..kişide aslında kendisinin ne  olduğunu bilir ama onu anlamlandıramadığı için bir önden gidenin ayak izlerinin üzerine basarak gidermiş hani ..yol çoook tehlikeli olduğu içinmiş bu tedbir.. bir bilen ve önden defalarca aynı ize basarak gidilen ve yolun sonunda Alemlere Rahmet Olana ulaşılan bir yolmuş bu…yolun adı Turuk-u A’liyeymiş..ve çocuk yeni dersinin üst başlıklarından sormuş….ooo demiş Orhun Baba: bunu size söyleyemem ki..kimsede söyleyemez.. buna izin yok..sabredin..sizinle seyahat eden, size bunu yaşatacak zaten emin olun..(çocuk O’nun, kendisinin seyahat ettiğini nerden bildiğini hiiç sormamış nedense..) bunu nasıl yaşatır? size kimse anlatamaz ve bilemez ..biraz daha sabır demiş..ve çocuk bu yol çook zevkli ama bir o kadarda zor ve tehlikeli.. geri dönemez miyim?diye sormuş..vazgeçemez miyim?yüzünden bir karanlık gölge geçmiş Orhun Baba nın:hayır demiş geriye dönüş yok.. bu yola girdin mi çıkamazsın ..(çocuk daha ilk başlarda Zamana ben geri dönmek istiyorum, geldiğim yere.. burada  yaşamayı başaramıyorum dediğinde aynı hal Zamanda da olmuş : hayır, dönemezsin demiş büyük bir ciddiyetle..)….çocuk bazı sorular soruyormuş  ve anladıklarını anlatıyormuş arada.. Edeb Baba ve Orhun Baba Allah deyip ufak çığlıklar atıyorlarmış..çocuk onlara zarar mı veriyorum acaba diye düşünüyormuş ve onlar gibi hislenemediği için kendisinde bir eksiklik var sanıyormuş....
işte aslında geçmişe takılı kalmamanın, bugünde yaşayan o manaları bulabilmenin öneminden bahsetmişler..bugünde Aşere-i Mübeşşerevar demiş Orhun Baba.. evet demiş çocuk: hatta Ehlibeyt’in anlamını taşıyanlarda var… ve Sahabelerin manaları da yaşıyor kıyamete dek sürecek demiş ev sahibi..ve bir hadis okumuş..çocuk bunu bana yazar mısınız? demiş..Orhun Baba çocuğu kırmamış hem Arapçasını hem de Türkçe manasını yazmış, çocukta buraya kaydetmiş:Her kim ki;Zamanın İmam-ı Kamil’ini görmediyse,el tutmadıysa,manen ölü,zahiren cahildir…Enes Bin Malik Hazretleri

 
ve devam etmiş Orhun Baba ne mutlu ki siz bunu gerçekleştirdiniz değil mi? demiş..çocuk başını eğmiş…   “………çok nadir olan bir şey olmuş…  ..... kan ve yol bağı birleşmiş ki bu çok nadirdir demiş..”çocuk bunu da ilk kez duyuyormuş..ve eklemiş usta:her insanda bu cevher doğuştan vardır asla sonradan olmaz..cevher vardır.. lakin kişi isterse üveysi meşreb olsun, onu işleyecek bir ustaya gitmek zorundadır..rehbersiz,kendi başına asla olmaz demiş..bu son sözleri Evvel Zaman da çocuğa söylemişmiş…ve Zamanla Haybabamın bir sohbetinde de bu varmış…nasıl yetiştirildiği sadece rehberin kendisine ait bir sanatmış..hiç görüşmeseler-tanışmasalar bile bu işi yapabilirlermiş..
çocuk:…………… içine girmek?aman ne yapıyorsunuz demiş Orhun Baba..çocuk:sorularımla sizi incitiyorsam lütfen söyleyin, sormam demiş ..ev sahibi:”ne demek efendim ..aksine siz beni dirilttiniz.. ne demek” …siz bugün benim bayram hediyemsiniz biliyor musunuz demiş çocuk.. bana bunları anlattığınız için çook teşekkür ederim..”estafirullah “demiş ev sahibi:ben anlatmadım ki..sen talep ettin.. yani sen sana öğrettin..senden sana oldu..bu arz ve talep işidir..ve çocuğun …………içine girmekle alakalı sorusuna bir nutku şerifle cevap vermiş ..çocuk gülmüş: ama yine başa  döndük ..evet tabii başa döneceğiz  usul öyle demiş üveysi-melami meşreb usta ve yine nutuklar okumaya başlamış..ve arada anlatıyormuş..çocuk yine  dümdüz girmiş, edeb ve usul –erkan bilmediği için…. Edeb ve Orhun Baba yine ufak Allah çığlıkları atmışlar..ürken çocuk:ama siz o nutuklarda zaten çok açık söylediniz, ben söylemedim ki ..siz söylediniz ..hepsi anlatmışlar.. anlatmadan duramazlardı ki değil mi ?demiş..Orhun Baba bu cahil çocuğa şefkatle gülmüş: evet  demiş ve yine bir söz söylemiş, sonra birden onun tersini söylemiş..bakın demiş çocuk: yine aynını yaptınız.. önce tamamen perdeyi açıyorsunuz, sonra perdeyi örtüyorsunuz neden ?gülümsemiş ev sahibi: öyle olur demiş..perdeyi açanda sensin, perdeyi kapatanda sen.. sen fark ettin değil mi ?demiş…evet demiş çocuk.. gülmüşler..ve çocuk alicemgiz oyununda bahsetmiş… yeni bir aman!!! sesi yükselmiş..her cevabının  başında söylediği gibi: ooo..aman ne yapıyorsunuz, çok derin sorular bunlar demiş ev sahibi ..çokk derin..ama o gözler ışıl ışıl parlıyormuş..o gözlerden cesaret alamasaymış eğer, çocuk hiç böyle ileri gidebilir miymiş ki?çocuk :beni korkutan ,hani hep masallarda bu oyunda darı olmak hikayesi vardır ya.. darı olmayı seçmeli değil mi insan?. darı..”bakın “demiş Orhun Baba çok büyük merhametle:şunu iyi bilin ki ve merak etmeyin, hiçbir çırak asla ustasını geçemez.. bu imkansızdır..asla bunu unutmayın tamam mı..ve tabii darı olmak lazım.. darı olmayı tercih etmek lazım demiş..
bu işin zevkini anlatmış sonra büyük bir keyifle..nasıl neş’e li bir ………….   ……….işte gece yarısı bu zuhurat denen bayram ziyaretini Edeb Babanın birden zuhurat deyip kalkması ile bitirmek zorunda kalmışlar..aşağıya indiklerinde müzisyen: bu gece çok özel bir zuhurat oldu.. böyle sohbet çook nadir olur.. çook uzun zamandır hiç böyle anlatmamıştı, hepsini kaydettim demiş..aa demiş çocuk: bende isterim..tamam demiş hoca..ve Edeb Baba bu zuhurat sabaha dek sürerdi demiş.. o normal bir sohbet değildi ve bitirmemiz lazımdı.. zuhurat böyleydi dedi..güldüler..Edeb Baba iyi ki aramızda vahhabi zihniyetliler yoktu, yoksa bizi Mansur’a çevirilerdi dedi..bu  ne demek çocuk hiiç anlamadı..netten haberleri yoktu belki de… insanlar nelerden bahsediyorlardı ama yaşayan belki de yoktu..yaşayanlar ise daima gizli saklı bu işin keyfini çıkartıyor olacaklar herhalde..bizler ise oradan buradan duyduklarımızla hayaller kurgulamaya devam edecekmişiz değil mi?……çocuğu evine bırakan Haybabamın dostları, kendi zuhuratlarına doğru yola çıkmışlar..
ve çocuk eve gelince beynindeki hüzünlü o his yine uyandı..ve masallarda darı olan kim? aniden hatırladı….neden neden ?dedi..neden?sakın yapma sakın dedi..lütfen, sakın….

Nur Cihan
22.12.2009


15 Aralık 2009 Salı

DÖNEL AYNALARDAN DÖNENCE MASALI-1-












DÖNEL AYNALARDAN DÖNENCE MASALI -1-
Nur Cihan
 
 
Sema edenler Allah der dönERlermiş ve Allah der yine dönERlermiş…….onlar ERmişlermiş..ER-i-MİŞlermiş…
Zamanlı yaşayan çocuk o gün pazardan aldığı dereotu,maydanoz ve nane demetini suyla dolu alimunyum saksı vazosuna koyuyormuş ve düşünüyormuş..(geçen sene Niyazi Mısri Hazretlerinin “irfan sofraları kitabının” hatırası varmış bu salata bitkilerinde çocuk için..o kitabın hayali hediyesi.. işte o sofradan koskoca bir kase salataymış.şimdilik bununla yetin demişler..bir senedir salata kıvamında olması bu yüzdenmiş..ana yemekler ve tatlıya henüz erkenmiş tabii..:)bunları böyle tutarsam hemen bozuluyorlar, geceleri buzdolabında tutmak lazım..işte bazen, insanın kendi düşüncelerini bile saklayabilmesi lazımmış değil mi?bekledim demiş çocuk kendi kendine.. bekledim ve baktım: Yol yani Sen incindin mi diye..Seni incitmek benim gönlümün ölmesi de demek biliyorsun..Sana zarar vermekten, en başta nasıl korktuğumu söylemiştim hani.. hatta Seni sevmeye başlamayabilirdim bile ve Sen” bana zarar veremezsin “demiştin..Sen benim aldığım nefesin hükmünün yürüdüğü tek mercisin ve benim kuruntularım bu nefesin içindeki bir zerreden başka ne ki?üstüme kapıyı kilitleyip gittin. belki de, çocuk yaramazlık yapmasın bir yerini incitmesin diye..çünkü benim kırılıp dökülmem aslında Seni kırıp döküyor biliyorum ama elimde değil…Sen sözlerinle  beni yine yağmaladığın için darmadağınıkım biliyorsun..paramparçayım..beni sözlerinle öyle çok yıkıp, tek sözünle öyle çok inşa ediyorsun ki artık toplanmak bile istemiyorum..şimdi bu dağılmışlığımla sadece kendim için bu masalı yazıyorum ..ama önce dağınıklığımın söylediklerini yazacağım, anla yani: bir kuşmuş gibi ruhum /kanat çırpar hep sonsuzluğa/ne sesi var ne soluğu/öyle olgun öyle sadık/kim daha çok sevebilir beni kim?/ruhum gibi dost ve sadık..
bu arada çocuk şunu düşünmek istedi ve yazmak tabii..ben dedi  daha evimin yolunu indi bindi gittiğim yerlerin adreslerini bulamıyorum..birilerinin beni getir götürüne öyle alışığım ki,  yollarda sık sık kaybolma hikayelerimi de herkes eğlenerek anlatır zaten..daha evinin yolunu bulamayan birinin peşine takılınır mı yani..herkesin evi kendinde gizlidir..kimse kimsenin yolundan gidemez çünkü sadece kendisine yolu vardır kendinden.. ama Salih bir rehberle tabii ..yoksa çocuk gibi hep kaybolur gider..belki de adresleri bulamayışının,insanları hatırlayıp tanıyamamasının, bu kadar dalgın ve unutkan oluşunun sebebi evden hiç çıkmadığını,çıkamayacağını bilmesindendir kim bilir ki?ben yol bulma konusunda kendime hiç güvenmiyorum o yüzden de yanlış  ve tehlikeli tabela olduğumu düşünüyorum..ve bu vesile ile geçen masalına alınmış bir kişi den yazmak istermiş çocuk..düşen, düşünsel düşünden diyormuş ki o kişi:”tüm mürşidler:  ……   kitapları okumayın dediler ve benim kitaplarımı okumayı yasakladılar “..çocuk uyanırken kendi kendine konuşuyormuş:ama siz hem mürşid yok diyorsunuz-hem ben mürşid değilim diyormuşsunuz,hemde mürşidmizsiniz!!!.. hem de bu rüya yalan söyleyemezmiş..şimdi ise mürşidlerin sizi reddini söylüyorsunuz..onların ilminin hakkını, onlara vermeden sahiplenmek ya nedir peki?onları hiçe sayıp ilimlerinde hüküm sürmeye kalkmak..demek ki onları içinizden kabul ediyorsunuz.. neden içiniz gibi dışınızla da bunu söylemiyorsunuz? ..bunca mürşid okumayın diyorsa,  neden diye onlara sormuyorsunuz yani?sizin rüyanıza girecek kabiliyette olmadığım için buradan yazıyorum  diyormuş çocuk..

her zamanki gibi gene söz dinlemediğimi söylüyorsun..biliyorsun ki Senden başkasının kelamına kapalıyım..hatta öyle ki Senin cümlelerinin,kelimelerinin,harflerinin ve onların noktalarının içine girip, onları seyretmek istiyorum..sonrası sence malum...ama  artık hiç göremem korkusu beni hiç terk etmiyor elimde değil ne yapayım..bu çocuk bir insanın dünyada alacağı tüm müjdeleri dostlarının  dudaklarından duymuş dahi olsa, bu güvensizlik değil inan..başka bir şey.. anlatamadığım, bilemediğim ..görememek..ben başka sonsuz yüzde değil sadece Senin Vechinde seyretmek istiyorum sadece Senle….
bazen büyükler hikayet ederlermiş ve bazen de şikayet ya hani..işte bu küçük veled bugün Sana Senden –kendinden şikayette bulunacakmış..hep aynı nedenle tabii.özlem..görememekten..birliğin vakti geldiğinde Seni göremeyecek diye bu kaçışlar onu çok yoruyormuş..
göz aslında ne gördüğünü bile bilmezmiş..çünkü göz  ancak beynin arka karanlık odasında, ters algıladığı şeyi “gördüm” dermiş ve gösterirmiş..bu şunu anlatıyor aslında.. bizim kesin gördük dediğimiz şey, bizim gördüğümüz değil, gayb yani bilinmezin bize: evet şunu gördün diye göstermesinden başka bişi değilmiş..yani kabul etmediğimizi sansak da aslında hepimiz gayba imanlı yaşıyormuşuz değil mi?Seni görme tutkum yüzünden, nedenlerim yüzünden görmek ve işitmek üzerine derinleşmem lazım değil mi?öyle bir hale gelebilmeliyim, öyle hislerimi kuvvetlendirebilmeliyim ki ,Sen ve ben nerede olursak olalım, Seni andığımda yanımda belirebilmelisin anlıyorum..gördüğüme takılıp  o görüntüyle kayıtlanmama izin vermiyorsun ..oysa bu konuda çok yetersizim ..ama şunu da biliyorum ki gönlüm bu işi biliyor..ve bunu en iyi salatta yapıyor ve belki de  o yüzden;biz Senle yola devam için ilk başladığımızda, Sen hayalimde: aşkını seccadede yaşa demiştin..Sen benim mor seccademsin..kıblegahımsın..gönlüm ve aklımsın..aldığım nefes ve bedenimin asıl sahibisin..Sen den başka bir varlık olmadığını biliyorum..ve hücre-odaların olan bizlerin- sonsuz hücrenin içindeki o gürültülerin,itirazların seni nasıl yorabileceğini hep düşünüyorum..bir bütün olan O Tek Vücud hangi hücre-odasından hangi zerresinden vazgeçebilir ki değil mi?işte Senin Halin bu..benim halimse, sadece benim sesimi duyman..sesimi edebsizce: sadece beni sev diye yükselttiğimi ve bunun men edildiğini de biliyorum..Sen herkes içinsin ama bu zavallı odacık evin sahibini istiyor.. ne cüret değil mi?ama yalan  söyleyemem ki ,evet istiyorum tabii..
İşte şikayetlerim..biliyorum beni dağıttığın  gibi toplayacaksın ve ben hiçbir şey yapmadan sadece sabır ve sadakatle seyredeceğim..çünkü benden istenen tek şey bu..Sende, aynı Evvel Zamanım gibi” bekle ve seyret.. bak neler olacak “demiştin ya hani..bekliyorum ve seyrediyorum..hiçbir harikuladelik yoktu çünkü sıradan ve basit olacaktık yol boyunca Sen öyle dilemiştin..hiçbir şeyi yormama izin vermiyordun..çünkü yorunca yoruluyordum..oysa sadece akıp giden Seni seyretmeyi başarabilirsem, olanın, kendisini zaten şerhettiğinide yaşayacaktım..ve benimde zaten görmekle alakalı korkularım vardı..
gittikçe, neler anlıyorum bilmeni istiyorum..mesela görmenin gözle olmadığını.. düşünceleri,halleri hissederek de istediğimiz manayı görmeden görüyor gibi yaşayabileceğimizi …işitme olmadan işitiyor gibi duyabileceğimizi..bununsa sadece gönlün diriliği ile alakalı olduğunu anladım..ama o gönül aslında tekti ve o Sana aitti..biz O Tek’in, kendisini kendindeki Çoklukta, Birliğinde izlemesinden başka bir şeyler değildik..çünkü İlah-Tapılacak Makam Tanrı tektir ve Tapınılacak sadece O’dur ve O Birliğin manası da Zül Celali Alladür..
bir yılı aşkın zamandır nerede ise hiç kitap okuyamadığımı yazmıştım Sana değil mi?Sen bana: bildiğin her şeyi unutacaksın onlarla olmaz demiştin ya hani..”bildiklerin, oradan buradan okuyup duydukların..her şeye yeniden başlayacağız” demiştin..işte bana çok acaip şeyler oluyor..çok tuhaf anlamlarla anlıyorum her şeyi..eskiden ,ilk yazmaya başladığımda yazdıklarımdan ve düşündüklerimden nasılda korkuyor ve utanıyordum biliyor musun?..hele o ilk gerçek salat..o manayı  anlama..utancımdan evden çıkamamıştım.. sanki alnımda yazıyor ve herkes görecek sanmıştım..hep ağlıyordum..kaç ay sürdü  hem de..ama artık düşüncelerimden utanmıyor ve korkmuyorum hatta eskiden onları anlatacak kelime bulamazken şimdi istediğim gibi kelimelerle oynayarak dans edebiliyorum sayende..teşekkür ederim..beni mutlu ettiği sürece yazmaya devam etmeme izin verdiğin içinde şükrediyorum..
Sen o harflerle nasıl konuşuyorsun biliyor musun:)yazmayacağım ama Sana söylemek isterim..Ashabın Hazreti Kur’an ı dinlerkenki tariflerini Senle anladım inan..Seni dinlemenin anlamını..işte Senin konuştuğun gibi sana yazabilmeyi istiyorum artık.. sadece Senin gibi , Senden Sana..
Sana biraz kitaplardan bahsetmek istiyorum..ve gerçek kitap olan İnsan-ı Kamillerden tabi..uzun seneler önce hiç bilmeden bir niyet etmiştim, aklıma nereden geldi bilmiyorum..biliyorsun benim hayatım niyetlerim ve o niyetlerime sadakatle bağlı kalıp, iman etmek üzerine gidiyor..istedim ki disiplinde Hazreti Pir Abdülkadir Geylani,ilimde Şeyh-ül Ekber ve aşkta da Hazetim Pirim Mevlana bana rehberlik etsinler..onlar hakkında bir şey bilip bilmediğimi bile hatırlamıyorum o esnada biliyor musun..ve buna öyle inandım ki, öyle çok tanımadan onları sevdim ki.bir hayalperest olarak da  ve  eskiden çok kitap okuyarak, o kitapları (sadece İnsan-ı Kamillerin kitapları tabii)rüyasında öğrenerek yol alan biriydim..rüyada öğrenileceğini bugün ilimde kabul ediyormuş..o yüzden alay  edilse bile umurumda değil artık:)çünkü akıl edemeseler bile, var olan her şey önce bir hayaldi ..onların, düşüncelerin tasarımlarıyla fiile dökülünce madde oldular..(ama  ammeye tasarım olmaz..kişiye özel düşünce tasarım elbiseleri vardır ki, bu elbise sadece o kişi içindir..o yüzden vebali yoktur..istisnalar kaideyi bozmaz aksine daha da güçlendirirmiş geçen de öğrendim:)tüm dostlarını önce rüyasında ,sonra dünyasında bulup tanıyan biri olmak bir masalda çok şık duruyor tabii..masal bu, sıradanlık yakışmıyor..zaten rüya içinde rüya görmüyor muyduk.. yani içindeki içinde.. yani içi dışı bir..hayalde sınır olur mu? o zaman adı masal olmaz ..hayale bel bağlanır mı hiç?hiiiiç yani hiiiçç.Senide hiç tanımadan, hiç bilmeden zaten evvela hayalimde görmüştüm..Sana onu hiiç anlatmadım..Sen ve Latif Sultan beraber gelmiştiniz..oysa ben ikinizi de hiç tanımıyordum..Sen hayallerimde bile ders öğretirken bana bağırıyordun nedense..ölesiye, Senden, hiç tanımadığım Senden korkuyordum..Sana gelmemek için herkese gittim hatta sahtelere bile:)ama öylesi uygunmuş..kimsede hata kusur bulmamak için önce kendi çirkinliklerimi hatırlamam gerek daima o yüzden ..bugün hatalarımı bile seviyorum..onlar acı ama çok değerli tecrübeler..yoksa Senin kıymetini asla bilemezdim ki…
Senden nasıl kaçıyordum..Senin haberin yok..bir gece Haybabam, bizi Sana getirmişti..öyle çok ağlamıştım ki korkudan Allah’a nasıl yalvarmıştım ,beni Sana vermesin diye:)”Evvel Zaman, beni bırakma” diye çığlık çığlığa içimden yakarıyordum ve Sen bizi kabul etmemiştin, ne çok sevinmiştim:)oysa Sen tevazuydun..kendi yokluğunu ve saltanatını –Nefes-i Rahman’ını gösterdin…Sukün olan O Derya Azameti Hüda’nın şiddetli kasırgasıydın.. sabahı gece yapmıştın ve Rahman’ın selleri şehri basmıştı hani…nasıl bir Celali sabaha uyandım o gün nasıl anlatamam ki..Senin Celalin ne tehlikeliydi bilsen..Senden tezahür edenden korkmayacaktım da kimden korkacaktım..ama bu Celal aşırı muhabbettendi artık biliyorum.. Sen bana kendini yok ederek yağmalayarak-mahfederek tüm fakrinle zerrelerini bile savurarak gelmiştin..benim kıblegahım, secdegahım, tapacağım putu daha tapınmaya başlamadan kırmıştın..sen öyle bir rehberdin ki; bilmiyorum kaç kişiye bu alemde Sen gibi Büyük –İki Aleminde Zuhurunu Birlemiş-Bir Padişah-ı Zaman-Bir İnsan-ı Kamil nasip oldu..benim ihtişamlı kudretli zenginliğim Seni bulmuş olmam(Senin bana eğilmenle) lütfunla keremindendi..bak, ne anladım biliyor musun:biz Senle Lamelif gibiyiz..şu bir bedendeki iki balıkçıl kuşu gibi yani..Seni övmeye hiçbir kelime yetmiyor biliyorsun ..Seni Allah övdüğü için benim övmemin hiçbir değeri de yok biliyorsun..çünkü bizim varlık diye kendimize atfettiğimiz bu şeyler aslında Senin Nefesinin Zuhurundan başka bir şey de değil..
Eveett.. nerde kalmıştık..ne tuhaf, hep Senden bahsetmek istiyorum..kimseye anlatamadığım,kıskançlıktan geberdiğim için sadece Sana yazıyorum:)yedirilen o hannası  artık kusabilmek istiyorum ..Seni incitmemem lazım..Seni paylaşırsam sevgim çoğalacaktı ya..sevgim çoğalırken kıskançlığım daha çok artıyor ama neden?

işte Sen hayatıma girer girmez hayatıma bu Üç Rehberde girdi biliyor musun?..Sana hep bunu yazmak istemiştim teşekkür etmek için..Sen Geylani Hocam gibiydin bu alemde şimdi..benim gibi en tembel- en işe yaramaz öğrenciyi yola getirmeye çalışmak ne demek?…ve Arabi Hocam, hatta Ebem Pirim Mevlana’da Senden zuhur ediyordu..hem Mesnevi dersim hem de Arabi Hocamca düşünme derslerimde seni kabulumle (Senin bana tenezüllünle, lütfunla) nerdeyse aynı başladı..tüm hayallerimi beni mutlu etmek için gerçekleştirdiğini yaşıyorum ve şükrediyorum..hani o bir dakikacık görmeden şikayet ettiğimde, o bir dakika için çok şükretmemi söylemiştin ya ..neden şükrümü sonsuza dek yükseltmek için, benim Seni sonsuza dek görmemi ve sohbet edebilmemi sağlamıyorsun peki?şükrümün daha çok artması gerekmiyor mu sence:)
öyle bir hal geliyor ki bazen; hayalimde çay içtiğim, o duvarları geçen adamların manalarının bugün yaşayan bedenleriyle her tanışmamda ve onlarla her yeni sohbetimde, aslında onların Senin; bana, Seni öğretmek için seçtiğin yöntemler olduğunu anlıyorum..ben zevk öğrencisiydim..yani sıradan bildik bir yoldan seyretmeyen-herkesin öğrendiği gibi öğrenemediğim için-dikkati dağınık ve öğrenme yoksunu olduğum için alternatif yollar denenen.. böyle öğrenemiyorsa başka bir cazip oyunlu –meraklı bir yöntem mesela..Mürşidin seçtiği, keyfi için,zevki için, hobi gibi özel yöntemlerle öğrettiği biçimde öğrenenlerdendim ..çünkü başka hiçbir türlü ilgimi çekmez ki..kapasitem yok..öğrenmesi bu denli kıt biriyle uğraşmak ne kadar zor ..kendimi biliyorum çünkü:)..bunu yaşamak çok zevkli biliyor musun..her an ne olacak diye beklemek ama öyle bekleyişe girmemi de yasakladığın için” aman ne olursa olsun, umurumda değil “deyip serbest bırakıp, gelen gidenin aslında Senden başka bir şey olmadığının keyfine varmak…bu yalnızlığa devaysa eğer ,derdin adı da Sensin biliyorsun..Seni görememek derdim ama gördüğüm her şeyin Sen olduğunu bilmek ve Seni sonsuz seçenekle seyretmek ise devammış öğreniyorum..oysa Seni sadece SENDEKİ  TEZAHÜRDEN izlemek istiyorum..Seni öyle çok seviyorum ki..anlatamıyorum..sana hiç soru soramadığımı da biliyorsun..Senle nasıl aptalca konuşmalar yaptığımı.. o bir iki dakikayı nasıl heba ettiğimi de..ama Sen bana tenezzül ediyorsun..bana öyle kişilerle eğiliyorsun ki utanıyorum..sorularımı onlara soruyorum.. aslında o sorularım hep  Sana ve cevabı da Sendenmiş gibi dinliyorum ..onlar büyük nezaketle bana Senden anlatıyorlar.. anlıyorum..Seni nasıl sevdiğimi söyleyemiyorum..ama Senin beni kördüğüm gibi sevmeni istiyorum..başka sevgi gibi değil, kördüğüm gibi anlıyor musun?..
Sana güzel şeyler yazabilmek isterdim..Şems Sempozyumu oldu ve Hazreti Şems bu şehre geldi..O celaldi bence..hava nasıl-aynı benim gibi uçuk kaçıktı bilsen..ilk gece çadırda sema oldu ama sema bence çok farklıydı..Hazretin Celali çadırı söküp götürecek ve semazenleri yerlerinden söküp yere çökertecek gibiydi(hatta semazenler için aynen öyle zuhur oldu:)..nedendi bilmiyorum..çünkü biliyorsun ki ben hiçbir harikuladelik göremiyorum..sadece olayları tefekkür edebiliyorum..ben baştan ayağa mora bulanmış görmüştüm hayalime ev sahibesini.. sorduk: “mor aşkın rengi ama biz o gün kırmızı ve siyah olacağız demişler:)”bizde olduk tabii..kaçar mı?konsept siyah ve kırmızıydı...bugün Rıfai ve Hüseyniydik yani…
ertesi gün Sütlüce’deydik ..oturum arası verildi öğlen..elimde çay, Haliç’in  o soğuk ve yağmurlu sert rüzgarında yürüdüm tek başıma ..Seni düşündüm..düşündükçe hırçınlaşıp ağladım ve isyan ettim …ve bu şehre misafir gelen Hazreti Şems’e bile çattım..”istediğim mucize değil biliyorsun” dedim” istediğim sadece görmek ve muhabbet..neden böyle yapıyorsunuz? neden çekip gidiyorsunuz neden?”öyle dağınıktım yani…ertesi gün gitmemek için direndim gene kızmıştım gene alınmıştım ve gene Senden bir defa daha vazgeçmiş her şeyi terk etmiştim..rüyamda Seni gördüm,taxi çağırmışım aşağıda bekliyormuş ama gitmiyormuşum ..neden? diyorlar ..arkadaşım uyandırdı telle..seni kahvaltıya ve mesnevi sohbetine götüreceğim hazırlan dedi..”saat 11 ..hayır.. ben uyuyorum gelemem”dedim..teli kapatınca aklıma her şey düştü ve ben hemen arkadaşıma döndüm “ben Sütlüce’ye gitmeliyim..beni Aksaray’da bırakırsan taxi ile giderim” dedim..ve Şems’in Celalinden kaçılamayacağını yine anladım..elime  sıcak çay alıp yine sahile çıktım..ve teşekkür ettim tabii. Seni, hep bırakıp terk edeceğim biliyorsun ama Sen beni hiiiiç bırakmayacaksın ve terk etmeyeceksin biliyorum..çünkü ben çok acizim.. işte bu yüzden, Seni Sen gibi sevemezsem de, Senin bana verdiğin kadar sevebiliyorum..

oturumun sonunda büyük bir alim olan Kılıç Hoca çıktı..iki sene evvel Hazreti Mevlana ve Kadın Sempozyumunda O’nu ilk görmüştüm.yine en son çıkmıştı..öyle bir hitabetti ki aman Allahım..elinde kağıt bile yoktu..gözlerini tek bir noktaya dikip hiç ayırmadan neredeyse bir saat bir celali-cazibe şeklinde hitab etmişti ve konuşmasını bitirdiğinde insanlar sahneye hücum ettiler tebrik ve alkışla..O’nu yaz başında Tanrıyı Yatırıp Uyutan Fakültede de dinlemişti çocuk ve soru sormuştu..tüm salonda buz gibi soğuk uğultu esmişti ama soruyu işiten çayın içindeki şeker gibi  duruyordu..tenezzül ederek cevaplamıştı..siz bir yerden bu işi çakmışsınız ama nerden diye de bağlamıştı..ama çocuğun sorusuna El Cevab kendi mekanlarında zuhuru olmuştu ya önemli olan oydu.. çocuğun bir masalı daha gerçekleşmişti de çocuğun mesafeleri uzamıştı karşılık olarak tabii:)..işte şimdi yine O konuşacaktı ve muhteşemdi tabii..birden Ona soru sormak istedim..Hazreti Pir’in ve Hazreti Şems’in aklı üzerinde birkaç yıldır çalıştığını söylemişti..proğramın nihayetinde soru sormak isteyen var mı dediler..el kaldırdım..
sorum şu;bu iki büyük zatın aklını tefekkür ettiğiniz için size sormak istiyorum..
diyelim ki bu iki büyük deniz karşılaştılar ve bugünde bu manalar yaşıyorsa ki yaşıyor, bunu da tefekkür etmişsinizdir..bundan eminim:)..eğer siz Şems olsaydınız Mevlananıza ne sormak isterdiniz ve Mevlana olsaydınız Şemsinize ne cevab vermek isterdiniz?
Salondan muhteşem bir sevinçli tezahürat geldi..meğer herkesin derdi aynıymış..bu cevabı Büyük Üstad nasıl cevaplayacak meğer ne merak ediliyormuş çocuk anladı..oturumu yöneten tek taş alyans sınıfının Arabi Hocamca düşünme uzmanın arada bir yanında oturan sevgili arkadaşıydı ve Alime şöyle dedi gülerek:işiniz zor.. Allah kolaylık versin Hocam..
İrfani  Gelenek Temsilcisi Hoca herkesten daha keyifle gülüyordu..soruyu çok zor bulmuştu, cevap vermesi edebe uymazdı ..edebi anlattı önce büyük bir edeble tabii..saf tevazu hakimdi şimdi..ve çok deriiin ve güzel şeylerden bahsetti..misafirleri uzayan konuşması ve muhabbetiyle mest etti..çünkü onu dinlemek, bu büyük irfan sahibinden beslenmek, herkese  her vakit nasip olmuyordu..yarım saat fazladan onu dinlemek bir lütuftu..Hoca sonunu yine aynı biçimde bağladı..”argo olacak ama başka biçimde bu kadar güzel anlatılamıyor dedi..çakmak meselesi dedi yine keyifle gülerek..bu aynen çakmak taşı gibi çakmak meselesi yani..:)”
günün sonunda; dün, kendi kendine darıldığı Şems’e teşekkür ederek ondan özür dileyen çocuk, barışık evine döndü..

Senin beni çaktığın için ve Seni çakmama izin verdiğin için, aldığım her nefesteki zerreler adedince Seni andığımı bilmeni isterim ve şükrettiğimi de tabi..Seni sevmeme izin verdiğin için, bana tenezzül ettiğin için, beni lütfuna mazhar kıldığın içinde..Seni seviyorum..her zamanki söylediğim gibi başka ne diyeceğimi bilemiyorum.bu kadar..

…………………………………………………………………………………………………
10. mektup
http://umutrehberi.wordpress.com/2009/12/11/10-mektup-2/

 
 
Nur Cihan
15.12.2009
nuralem7@hotmail.com

2 Aralık 2009 Çarşamba

Araf'taki çocukların Baba'sına


Araf'taki çocukların Baba'sına
Nur Cihan
Hac, Allah evini ziyarettir, ev sahibini ziyaretse erlik damarıdır.
Hz. Mevlâna Celaleddin-i Rumî (k.s.)
 
İb-RAHİM + Hac-ER = İs-MAİL (7 12 2008)
bir Adam vardı
yaratılmışların en güzeliydi sanki
 bir Adam vardı
üç basamaktan dördüncüye uzanan
ne yere değen ne gökte duran
arada boşlukta uyuyan bir Adam vardı
öyle güzeldi ki
 uyuyordu ya da uyuyormuş gibi yapıyordu
çocuk O’na tutkuyla çakılmıştı
çocuk O’na ölümüne mühürlenmişti

bu Adam ney di?
melek mi,peri mi,peygamber mi?
bu Adam kim di?

çocuk O’nun bir metre berisinde oturuyordu
O’na bakıyordu ve O’ndaki Yusuf tecellisinden kıpırdayamıyordu

Adam çok güzeldi ve çok naif
çocuk O’nun yüzünü görünce, kendisinden utandı
ellerini görünce, ellerini arkasına sakladı
ayaklarını görünce, ayaklarını gizledi

çocuk ve tüm dünyada ki  insanlar meğer ne çirkinlermiş, çocuk anladı
dünyanın en güzeli seçilenler bile yaklaşamazmış, bu uyuyan güzelin yanına
eğer şöyle bir salınsa yeryüzünde hayat dururmuş
ve insanlar bedenlerinin utancından intihar bile ederlermiş, bu böyle biline
çocuk O’na aşık olmuş

yanında uzanan  bu güzel
sağ elini hafif yana düşürmüş
 
ve baş parmağı (ALİ)
işaret parmağı (MUHAMMED)

BİRLEŞTİREREK GÖZ YAPMIŞ

(RA’ın GÖZÜ=BİSMİLLAHİRRAHMANİRAHİM)
ve diğer parmaklar içeriye açılan alem-kapılar gibi ardılıymış elinin
diyormuş ki; bak seyreyle, sana, kapı benim –göz benim-anahtar benim

çocuk ayaklarına bakıyormuş güzel Adam’ın
birbirine dolanmış bu olağanüstü varlığın
sağ ayağım solun üstünde ve ben ölüyüm diyormuş bu afet
ben ayağımdan mühürlüyüm ve sana yasaklıyım diyormuş
ama hem de ihramlıyım bak, baştan aşağı şimdilik sana haramım
bana yaklaşamazsın ,bana sarılamazsın ve dokunamazsın o yüzden
ben bu alemin malı değilim


ve ezanla can havli ile uyanmış
 O afet-i          ALEM-İ   A’Lİ olmuş
başından ihramını beline  indirmiş
kara kıvırcık saçlarını savurmuş
o naif beden bir aslana dönüşmüş heybetinden
ve kara gözlerinden kıvılcımlar saçmış

ihramını indirmiş, artık haram değilim demiş
artık uyandım
ölüyken dirildim
mahremimsin
çocuk utanmış O’ndan ve ayağa kalkmış
arkasına baka baka
neler olup bittiğini anlayamadan
yürümüş gitmiş..

ama cazibe onu uykusundan uyandırmış
deli divane olmuş
geriye dönmüş ,defalarca aynı yerde dönüp durmuş, beklemiş- beklemiş
O bir daha hiçççççççç gelmemiş.......

*************
iki denizin birleştiği yerde
dünya ve ahiretin  ARAF’ ında
Ruh’un çocukları bekliyormuş
Rehber-i AYN’ları Ruh’un Babası’ymış
İB-RAHİM=RAHMAN VE RAHİM
cariyesinden efendi doğuran
HAC-ER miş, ER olan KADIN
kul olan hür olurmuş

 
tüm aleme haykırıyormuş buradan HAC-ER
ve  tüm esmalar benden açığa çıkıyor diyormuş İS
-“MAİL=
BEN’DEN HABER VEREN GELECEK”
DİYE TÜM ALEME MÜJDE VERİYORMUŞ
cariye HAC-ER efendisi ni doğurmuş
ve.......
ARINMIŞ-KORUNMUŞ KUTSAL MEKANI BİR KADIN KURMUŞ
KABE BİR RAHİM
KABE BİR KADIN
HACER BİR KADIN MIŞ
Demiş İB-RAHİM;O BENDEN DİR
O BENİM HAVVAM DIR
HEVESİMDİR,NEFESİMDİR-NEFSİMDİR
ARZULARIMDIR, İSTEĞİMDİR...
DIŞI TAŞ OLAN
İÇİ KEVSER
SABIR TAŞIM DIR HACER
AYAĞINI YERE VUR
VE AB-I HAYAT
SANA AKSIN HACER-KEVSER’İMDEN

aslında yok 2 lik
sadece 1 in 2 ye bölünmesi var

ama SEN SENSİZ GEL demiş ona ruhu
BEN DE BENSİZ GELEYİM
bu ağır iki denizi ,yarıp ta geçelim

1 yok sadece O=0 VAR (arapça 5 demek aynı zamanda)

çocuk ihramını kendisine açana
niyet etmiş evvela
hareminden
seslenmiş O’na
SELAM SELAM, bizden size daima


 
***************************



Nur Cihan
01.12.2009  
nuralem7@hotmail.com