30 Haziran 2010 Çarşamba

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-9

















İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-9

Merhaba Sevdiğim
...bu bölümde çok ciddi olmak istiyorum..gülmek yok tamam mı? ben gülebilirim ama Sen gülme.. çünkü siyaset yapmaya çalışacağım..”ben” en sıradan ve en basit avam-ı tabakay-ı halkım ya hani..haklarımı kullanmak istiyorum..o yüzden..siyasetten ne anlıyorum öğrenmek istiyorum.. ancak yazarak öğrenebiliyorum biliyorsun..tabiii hayatımın en derun bilinen safhalarına dönmem lazım.ilk evvela siyaset ne demek?..hiç bişey yok iken O var idi ve ve KÜN=OL dedi..demeki o” ol “kelamının içinde” her şey ” olduğu gibi siyaset eşyası da var idi..yani DİN lediğimiz O SÖZ ün içinde siyaset DİN den ayrı değildi:) zaten ayrı diyenlere bi baksak yalan söylediklerini hemen anlarız:”biz silahlarımızı deneyecez..canımız sıkılıyor.. biz korkaklarız=aynı zamanda size komuta edenleriz..her ne kadar bazı anaların dış görüntünüzü beğenmeyip, bizim faydalandığımız hiç bir hakkı, o annelerinize vermesek de=onları insan kabul etmesek de,sizi doğuran o analardan size geçen, sağlam imanınız ve şehitlik inancınız var..o yüzden bizim,sizin imanınızı sınamamız lazım” diyorlar..yani, o adamlar: ”çocuklarınızı bize verin” diyorlar..biz de veriyoruz..sizce bu adamların niyeti şehitlik esaslarına uygun mu peki?birileri=insan ,silah,uyuşturucu tacirleri oyun oynuyor.. biz ağlıyoruz..demek ki onlar da söyledikleri ayrılığa inanmıyorlar mış değil mi?...mış.. mış.. mış sadece...uyan artık yani, uyan!!..

aslında her daim tek bir yönetim olduğunu da idrak ettim..padişahlık ya da krallık de istersen..diğerlerinin hepsi etiket.. bizi kandırmak için.. anladım..tek gerçek lider çook nadir çıktığı için, lider arkası konsey kontrollü yönetimlere cumhuriyet dendiğini bile anladım..aslında tek cumhuriyetin Hz. Peygamberin getirdiği yönetim olduğunu da bildim..ve sembolizmasının Cuma namazı esnasında gerçekleştirildiğini de..tabii Sen benim o esnada yemek yapmamı buyurduğun içünn:)= ve ben de söz dinlediğim içiiin cumhuriyetin manasına bir türlü eriyemedüm:)..başka Sevdiğim..ve bu gün, Cuma idrak edilemediğinden= maddi hakikatte manası kılınamadığı içün de cumhuriyet=tevhid=birlik olmadığımızı da anladım..ve cumhuriyetin bile, ferdi olduğunu da..her ferd olmayı başarabilmiş kişi ancak cumhur olabiliyordu yanii=cumhuriyette ferdiyet=ferdiyette cumhuriyet ..oleyy oleeeyy en sonunda anladımmm..yazmam hep işe yarıyor galiba ..Seni bir cumhuriyet balonu gibi seviyorum tabii ferd en:)..bir de hangi yönetim gelirse gelsin bize dayatılan kanunlarla: sunu seç, bunu seç diyorlar..biz aslında lider seçiyoruz ama bi bakıyoz çok değerli adamların yanına kontrol edebilecekleri fitne fücur çapulcuları da sokmuşlar..işte ben o yüzden bu sisteme güvenemiyorum..ama tüm tezgahlar Yaratan a çalışır ya hanii ..o yüzden hepp seyrediyorum..ilginç çok acaip ilginçlikler oluyor tabii..

bu bölümde Ömer Hayyam rubaileri kullanacaktım..neden?çünkü 13 lü yaşlarımda, Eyüboğlu çevirisiyle okuduğum o şiirler benim tüm sanatsal=tefekkürü hayal gücümü etkilemişti ve hala da öyle.daha sonra hiiç okumadım çünkü aynı kişinin neşrini görememiştim..geçen bir banka yayınlamış..aldım..tercüman da beceremediğini idrak ettiğinden:)tam 3 önsöz yazmış vaktiyle ve demiş ki:benim tercümem benden evvelkilerden daha iyi ama benden sonrakiler için yetersizdir..bu şiirlerin hepsi O na ait değil biliyorum.. O na mal edilmiş.. kendilerinin ismini vermeye korkanlar tarafından söylenmiş çoğu..bir de..evet işte ben de,tercümanın “O nun ahirete inanmayan” diye önsözünde tercüme ettiği Adam ın söylediklerini idrak edemeyip,bir de Hayyam adına konuşmasını da, aslında kendinin ifşası gibi buldum...yaaa..adamı böle yakalarlar..bir de; Senin:” mesneviden şaşmamam lazım” gelen işaretinle tabii ...(acaip bişi oldu, haftaya yazarım belki..)Hayyam ı iki gün boyunca okudum..onu anlayamadıkları-anlayamayacaklarını bilen bir adamın tüm söyleyeceklerini söylemiş....iyi yapmış..aferim O na..”ekşimeden şu şarabı içelim” sözünü çook sevdim..sirke yi hatırladım..sirke tasavvufta beka demek miş ya hani..işte ben de o acaip içmek istediğim dönemlerde sirke tarifi aramış ve bulup not etmiştim:)..o vakit yazamadım nedense, demek bu bölümeymiş..evvet çocuklar hepimiz sirke yapıyoruz, isteyen üzüm sirkesi yapabilir:-).. Peygamberimiz Efendimiz Hakikatimiz: sirke bulunan evin ne mubarek olduğu nu söylemiş ve hakkında çok iltifat etmiş.”bizim en evvel evimiz kalbimiz, sonra ise bedenimiz ya hanii..”sirke bir bakteri öldürücü aynı zamanda..hazmettirici ve ateş düşürücü ve bence, bizim manevi mikroplarımız veseveselerimize yani cinlerimize bile iyi geliyor..hadi içelim madem cin cinnn:)tabii balla beraber..tarif-i elma sirkesi:2 kg elma,2 lt su,100 gr şeker..bir kabta ve her gün karıştır..arada kapağını açarak gazını çıkartmak lazım mış..ve tam 21 gün sonra sirkemiz hazırmış...

ben Hayyam ı hala çook seviyorum..Evvel Zamanım da, O nun değeri bilinememiş-anlaşılamamış Zat-ı A’li biri olduğunu söylemişti..bu büyük matematikçi,filozof,en değerlisi büyük Ehl-i Tarik için Selamlar....hiç bir ilim batıda doğmuyordu ve batı, doğuda doğan hikmet ilmini sadece işliyordu o kadar..çünkü doğu doğası gereği hep doğururyor ama doğurduklarına bakmayı hiiç bilemiyordu..neden? çünkü öyle doğurgandılar ki kıymet bilemiyorlardı:)ben senelerdir, nedense hep batıda yaşayan tek bir uzakdoğu grusuna ait kitap okumadım..çünkü öğrendim ki onlar hep, İSLAMIN HAZİNELERİni kendilerine mal ediyor ve gene doğuya satıyorlar..onların beslendikleri ana kaynak zaten bizim asıl hazinemiz olduğu için neden geriye döneyim ki.ben irticacı mıyım yanii?:)Hz.Peygamberimiz:bu gün sizin için dininizi tamamladım dememiş mi dir..?eeee..kemal bulmuş bir şeyden geriye düşen ne olur?iriticacı değil mi? O vakit sonuç?EFENDİMİZ haricinde olan her şey irtica dır yani:)geriye dönenler düşünsünler...mesela Hindistan a baksam hala kast sistemi var..bunca aydınlamanın beşiği madem neden hala paryalık var?..daha kendi içlerinde aydınlanamamışlar başka ülkeleri mi aydınlatacaklar yanii, değil mi?bu ne demek?onların tevhidi bilemedikleri demek tabii. Yani Cuma yı..üstelik onlar Muhammedi olamadıkları için, bizim gideceğimiz Muhammedilik yolunu asla bilmelerine imkan bile yok..yani bu durumda onların hepsi bizim için batıldır değil mi?

Ayıklanma Zamanındayız galiba...vesvese kurtlarımızı beka sirkesi ile düşürelim madem..ayıklayalım barim..

şimdi Sevdiğim, ben geçen masalımdaki kılıç hikayesini çook düşündüm ..çünkü, masalım için lazımdı..ve şunları idrak ettim ..Sen yanlışlarımı düzelteceksin ya nasılsa..beğenmediklerini beğeneceğin hale getir istedim..şimdi Hamimin ismi belli.. yolu Haniflik yani; Tek Tanrı, O da Allah inancı ya ...ve tesbih o da kelime-i tevhid ya ve hak ile batılı ayırmak, o da kılıç ya hani..ve ne çıktı ortaya biliyor musun?tabii ki İSLAMIN SANCAĞI..kılıç üzerine kelimei tevhid yani.La İlahe İllallah Muhammedun Rasulallah..şimdi bu cümlenin ilk yarısı herkes için-umuma ya hani..yani Celal..zuhur..diğer yanı ise sadece Cemal-i Muhammedi olabilenlere mahsusmuş..yani ilk bölümü amme diğeri has..Allah ayette diyormuş ki:” Allah size dost olarak yeter”..yani dost demek veli demek, veli demekte evliya demek ya hani..işte hepimiz anadan doğma evliyayız vesselam..değilim diyen Allah ın sözünü inkar eder:)=Sevdiğim sakın gülme.. yakında, hepimizi tek tek kutup yapacağım, o vakit gülmeni istiyorum tamam mı?:)işte bi umumi dostlar var birde has dostlar var di mi?..hepimiz kendi hayatlarımızda ki dostlara baksak yeter..dışarda bişi yok çünkü..herşey ortada, net ve açık..demek ki benimde yapmam gereken bu alemde kendi hayatımda düşüncelerimde eylemlerimde hak ile batılı ayırdetmek ve hayatımı maruf üzerine düzenlemeye gayret etmek..çünkü ben yapamayacağımı biliyorum ama Sana bir adım için çabalarsam, Sen bana 100 adım geleceksin, onu da biliyorum ve ayet” Bana yardım edin” diyor..ben Sana kendim için yardım eder, yani Sana kendimi sunarsam, Sen de kendini bana misli misli açarsın misali, dimi?

İşte Sevdiğim, ben kaç senedir ne gazete ne haber ne dergi bakmadığım içün herkesin bildiği manada siyaset yapamam.. çünkü umurumda bile değil..hiç bir zaman politikacılara ilgi duymadım ki ben..ama komşuma sordum masalım için, ön bilgi olsun diye:ben haber izleyemiyorum. en son haberlerde ne vardı? dedim..terör ve bombalar varmış, bir de seçim sanırım..ama ne seçimi diye öğrenmedim. Yani değişen bişi yokmuş..demek ki onca sene gözlerimi-kulaklarımı onlardan uzak tutarak hiiç bişi kaybetmemişim..bu kadar veri, yeter de artar.. o yüzden kendi bildiğim gibi devam edeceğim..nasılsa Sen, beni her türlü anlıyorsun değil mi?..ben Seni çook fena özledim biliyor musun?Seni Seviyorum..

İşte ben minik bi çocuktum..bizim mahallemizde, bizden biraz büyük ağbi ve ablalarımız ve ebeveynlerimiz vardı..inanılmaz dayanışmalı bir mahalleydik..hemen hepsi Balkan Göçmeni ve bir kaç ailede biz yerlilerdik(sadece çocuklar yüzünden kavga çıkınca biz onlara göre gavur, onlar da bize gavur oluyordu o kadar:)..onların içinde doğup büyümem benim geniş meşrebim için faydalıydı bence..ilerde hayatım hep onların olacakmış meğerse..bazı ağbi ve ablalar sağcı, bazı ağbi ve ablalar ise solcuydular..biz miniktik..onlar bize slogan öğretiyorlardı..anlatıyorlardı: bizi kurtaracaklardı..ama hemen hepsi ebeveynlerinden, eve geç gelince dayak yiyorlardı tabii:)
bir defa bana bir dağın ucunda uluyan kurt bile çizdirmişlerdi:)ben çok mutlu olmuştum..sonra başka biri için yine çizmiştim..bazı komşu teyzelerin duvarlarına yazı yazarlardı..o teyzeler kavga ede ede her defa yeniden kireçle o yazıları boyarlardı..bir hafta geçmez devrimci olduklarını söyleyenler gene yazarlardı..sonra tabii halk parasız..(paran olsa bile bişi yok.. neden?çünkü o muhalefetin dev mirascısı=hiç bir şey üretemeyen ve bir başkasının da asla bir şey üretmesine izin vermeyen kıskanlık tabiatına sahip, gönlü cimriler yönetim de de ondan..)onlar daha çulsuz..hep geceleri oto teyplerini, arabaları çalardı..büyükler, çeker, gençlerle konuşurlardı..onlarda arkadaşlarıyla..ve o mahalle uzun süre rahat bırakılırdı..o gençler aslında henüz lise ve biraz üstü çağındaydılar..bugün baksam aslında inanılmaz cahildiler..onlar hep kuklaydılar aynı bugün dağlara çıkan o zavallı çocuklar gibiydiler..hiç bir farkları yok aslında..onların yönetenlerin, yöneticilerini yönetenler ise medya patronları,uyuşturucu tacirleri,silah tüccarları,insan köle ticareti yapanlar,ilaç firmaları sahipleriydi..uğruna öldükleri o lider sandıkları insanlık müsvetteleri üstad-ı azamları bile aslında birer kuklaydı..

ben hep dağa çıkan ve hiç anlamadığı,bilmediği,asla da göremeyeceği değer sandıkları ŞEYLER için savaşanlara acımışımdır..bir insan nasıl bu kadar zavalı ve akılsız olabilir ki?..ama onlar çok küçükler ve aslında esas intikamı ailelerinden almak için bu yola giriyorlardı..sorun devrimcilik değil psikolojikti yani.. bu lider sanılan azılı katil, kan içmeyi seven, sözde lider haydutların,çapulcuların hayatlarına baksak onlarında aynı intikamı ailelerine ödetmek için çalıştıklarını görürüz..asıl sorun daima çekirdek ailede genelde..bu bahis bence bu kadar da kalsın..sonra sinirlenirsem gene yazarım..TOHUM ÖNEMLİ DEMEK Kİ?VE TOHUMU EKEN ÇİFTÇİ..VE YEŞERTEN TOPRAK...YANİ AİLE..YANİ EHL-İ BEYT=BİVÜCUD

mahalleme döneyim..işte o mahalledeki devrimci olduğunu sanan ve devrimci olmadığını sanan tüm abi ve ablalar nedense islama dönmüşler:)böyle namazlı abdestli, hatta ehl-i tasavvuf olmuşlar..demek ki böyle yol katetmek için önce bataklara batmak ve geçmek de lazım mış değil mi.?.işte benim düşünce hayatımda etkin iki kitapta bu kişilerden birine aittir..evlere baskın yapılıp kitaplar toplanıp insanlar tutuklanırken yakmaya kıyamadıkları kitapları, bizim gibi salaklara veriyorlardı demek ki, korusunlar diye..işte ben 14 yaşımdayım..böyle iki kitap hediye edildi bana..birinin adı “volga kızıl akarken”,diğeri “moskof mezalimi”..böylece hatırat okuma merakım başladı..ben asla genel devlet tarihleri okumam çünkü inanmam..ama halkın kendi hatıralarıyla yazdığı umumi=özel tarihe inanırım..ve onlar kendi dönemleri içinde seri halinde okunursa pek çok şeyi bir birine bağladığı görülür.. ne?,neden?,niçin?,sonuç?,vs..ve bu kitaplardan şunu anladım..bugün de aynı zulüm yapılıyor, hiiç değişen bişi yok..bazı sapık, aklını ve kalbini birleyememiş bir kaç kötü adam ve onları gaza getiren esas kötücül sapık adamlar devletlerin,halkın,hayatın,inancın üzerinde hüküm süreceklerini sanıyorlar..oysa, baksak ki geriye, bugün dünyada ne faşizm kalmış ne kominizm dimi?..çünkü tüm izmler gibi sonradan olma yani batıllar..batıl daima yok olmaya mahkumdur..ama kıyıda köşede bunu bildiği halde bu yöntemlerden yol sürenler de çok..ama derin manada baksak eğer..o adamların hiç birinin siyasetle işi yok, olamazda..çünkü onlar tüm siyasetleri aslında birlemişler..onlar inançsızlar..onların hiç bir değerleri yok..acımasızlar..tek değerleri para..putları para..para demek iktidar demek..söz sahibi olmak demek..istedikleri gibi şehvetlerini kullanabilmeleri demek..önünde tüm düğmelerin iliklenmesi demek..adam sayılmak demek dimi..ve bu adamlar yani bazı medya patronları,uyuşturucu,silah ,insan tacirleri,fuhuş,kumar vs. tüm bu yöneticilere bakın... gözden ırak adacıklarında ,uçaklarında ,otellerinde hep beraberler..hiiiç ayrılmıyorlar..ama halkın içine boyunlarında bir poşu ie çıkıp bir iki demeç verdiklerinde gerizekalı bazı kişiler sanıyorki bunlar bizi kurtaracak..ve onların gönüllü kuklaları olarak ne ocakları söndürüyorlar..şunu unutmamak lazım ki:

“dede bir erik çalmış, torununun dişi kamaşmış”..bu ata sözünü bilerek anlayarak yaşasa bir kişi asla kötülük yapamaz zaten ve bu benim başıma neden geldi?diyemez..çünkü Allah zulmetmez..nasıl yönetiliyoruz? =hak ettiğimiz gibi .....daima kurunun yanında yaş da yanar..neden? çünkü “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” hadisine muhalefetten...

başka..sanırım 8-9 sene evveli seçim var..ben çocuklarımı ilkokula getirip götürüyorum her gün..önünden geçtiğimiz bir villa, oğlumun sınıf arkadaşının yuvası..aile reisi seçimlere girmiş..çünkü genel kanı başka adam gibi adam-cesur ve atak –dediğini yaptıracak başka bir lider yok ve seçilen tulum çıkaracak.. ve O na inanmayan pek çok,başkalarının kanını içerek asalak yaşayabilen kişi de bu tulumun içinde yer almak için O na inanır gibi seçimlere katılmıştı..onlar aslında başka başka partilerin adamlarıydı ve kan içmeyi iyi biliyorlardı..yaşamak için buna mecburdular, suçu ise yönetime atabilirlerdi nasılsa..onlar yeni ve acemiydiler..işte bu adamın da lüx aracının ve evinin her yerinde O Başkan adayının resimleri bayrakları asılıydı..ve seçimler...ertesi...okula gidiyoruz..adamın evinin her yanındaki bayrak ve resimler inmiş ve arabanın yanında, yerlerde O Başkan seçilmişin resimleri, ayak altında..böyle çook acaip bir his anlıyor musun?..o seçilemediği için( adaylığı çook arkalarda olduğundan) intikamını taa ilk başta” Allah ın kulunun vechini yere atarak ve ayaklar altına altına alarak intikam alan biri “ya birde seçilseydi?..mesela ben o aileden duyduklarıma bakarak adamı tanıyabilirim..kendisi en lüx şekilde yaşarken ailesine kuruşların hesabını sorup maddi bakımdan kök söktürüyordu..çocuklarına manen ve madden yapmadığı zulmü bırakmayıp onları pasifize ediyordu..ya bu adam seçilseydi?..ama seçilenler var tabii.hem de daha komplekslileri..hiiç inanmadıkları,alay ettikleri birine, tüm tükürdüklerini yalayarak iman ettiler zaman içinde ama bunu hiiç sindiremediler ne yazık ki..hep tetikte, sokmak için bekleyen akrepler misaliydiler..ve eski hırsızlıklar sürüp gidiyor..kendileri onlara benzeyemeyecekleri için onları kendilerine benzetme yoluna gittiler tabii..ve daima terör..daima terör...perde arkasındakiler hep belki de yüzümüze gülen o şık şıkıdım hayrann olduğumuz kişiler...di mi?..düşünmek istemez misiniz?..bir kere..bir defa..kaçmadan...korkmadan...

ben şanslıyım..çünkü hiç bir zaman bir film yıldızcığının ya da şarkıcının hayranı olup fanatikleşmedim..hiç bir partiye ilgi duymadım..hiç bir spor takımını tutmadım..umurumda bile değiller..seyretmedim bile..ben kendime- beni mutlu edecek şeylere ilgi duydum belki de..ilk önce hiiç başarılı olamadım biliyorum..ama son zamanlarda mutluluğun yoluna girdiğimi bilyorum Sevdiğim, hep sayende..eğer ben de bu sahte-tuzak çıkıntılara takılıp kalsaydım, onlar gibi,dünyayayı yöneten bir kaç çapulcu aile mutlu olsun diye kendimi o süprüntülere ikram etmiş olacaktım...

başka, toprak mevzu..ben hayatımın bir kaç yılını sadece Osmanlı Devrine ait hatıra kitapları okuyarak geçirdim..ve en sevdiğim belgeseller olan dünya insan ırkları ritüelleri - geleneklerine ait seyirler...tüm devlet bilgim bundan ibaret..o yüzden karşılaştırmalarım da hep tarih tekekrrürden ibarettirdir yanii..bir kaç ay evvel bir gezi sırasında sohbet olmuştu..şöför bu yönetimin pek çok şeyi hallettiğini ama her şeyi sattığını anlattı.o yüzden de halk Ondan nefret ediyormuş...ben kendi söylediklerime hayret ettim o vakit.. onları Sana yazmak istiyorum.meğerse,o okuduğum hatıralar bana çook şey kazandırmış.. ilk defa anladım...

dedim ki:sadece devlet satmıyor ki, esas halk satıyor..o satmasa, sattığı diğer kişi çook para verdikleri için yabancılara satıyor.önce kendimize bakmalıyız...bir düşünsenize eskiden hastaneler ne korkunçtu giremezdik..ve diğer pek çok şey ..şu geçtiğimiz otobanlara bakın..bir kere sadece sağlık sektörü devrim geçirdi..kim inanabilir ki?..eski yönetimler hep söz verirdi ama tek bir olumlu şey yapmazlardı..sadece yalandılar..hep dolan..yollar..ve merak etmeyelim..yönetimler hiiiç değişmez..satılan satılsın..bazen öyle oyunlar oynanır ve öyle dolaplar çevrilirki bir anda o topraklara,o bankalara,o şirketlere devlet el koyabilir..her zaman olduğu gibi yanii..evet doğru diyor yol arkadaşı..hiiç böyle düşünmemiştim..çocuk ona geçmiş padişahlardan örnek veriyor..defalarca değişik versiyonunu okuduğu hikayelerden biri..

ENDERÜN İ DEVLET E BİR MİSAL
mesela bir padişah çook akıllı,çook iş bitiren birine çook yetki veriyor..onu öyle güçlü kılıyor ki o pek çok işi onunla hallediyor-çözülemeyen müşkülleri onunla çözüyor..çünkü o kıvrak bir zekaya ve iş bitiriciliğe sahip..o inanılmaz yükselirken tabii maddi gücü ve nüfusu da yükseliyor..aslında o derin manada sadece padişaha hizmet ediyor..o farkında değil tabii..sadece padişah farkında..ve hiç bir yönetim ,hiç bir güç,hiç bir iktidar kendinden başka alternatif istemez değil mi?işte o paşa yeterince semirince=rakip, padişaha denk hale gelmeye başlayınca:) padişah onun kellesini ister:)..ama bahane lazım..o paşa pek çok bahane vermiştir zaten...lakin halkında hak bulacağı bir bahane lazım sanırım..ve bir görevde hata yapar..her zaman yapıyordur aslında..ÇÜNKÜÜÜ TEPELER DURMAK İÇÜN DEĞİLL BAKINIP AŞAĞI İNMEK İÇÜNMÜŞŞ..DEĞİL Mİ? bu sefer nazı çekilmez işte..ve cellatlar...başcellat ganimetin esas yükte hafif pahada ağırlarını, diğerleri de göze çarpmayacak kısmını alarak..yani talan hep devam ederek kelleyi padişaha sunarlar..padişah bişey demez ama bilir..onlarında sırası gelecek nasılsa..işte o paşa nın ne kadar edindiği servet varsa hepsi hazine-i hümayuna girer, yani ait olduğu yere geri döner..çünkü o adamın işi bitmiştir..başka biri için başka işlerde kullanılmak üzere....KURUMA HİZMET YANİ..devlet adına çalışan o cellatlar içinde durum farklı değldir ve gerçek=uyanık halk bunu çook iyi bilir..o yüzden saraydan ve saray adamlarımdan hep uzak durmayı seçmiştir..yani birileri hep alışveriş halindedir..ama içinde maddi çıkar olmayan alışverişler belki de daha güzeldir ....

burada hep yazmayı dileğim bir şeyi yazacağım..Allah bana bunu yazmayı nasip ettiği için önce şükrediyorum..bir kaç yıl evvel “Ortadoğu da kadın olmak “diye bir belgesel izlemiştim ağlayarak..ondan bir sahne üzerine yazacağım..Kudüs te bir aile ..karı koca yaşları 37 sanırım..kayınpeder ve kayınvalide ve 5 çocuk..hiç kimse çalışmıyor..evin erkeği çay ve sigarasını keyifle içiyor..son derece sağlıklı-genç ve dinç..evin hanımı tam bir anaç..diğerlerinin yaptıkları bir iş olmadığı için söyleyecek bişeyleri yok..evin hanımı anlatıyor:her sabah uyanıyor..yardım dağıtılan yerlere gidiyor..sıraya giriyor..saatlerce..bazen ona sıra gelince erzak bitmiş oluyor..eli boş.. bir yardım bulursa gelip evde pişiriyor..su doldurmak için çeşmeye gidiyor..deterjan bulursa çamaşırları daha temiz oluyormuş..ev işleri için kapı kapı geziyor..iş bulursa çalışıyor..ne verirlerse..anlattıkları çok ağır..aslında yetişkin onca insanın içinde sadece bir kadına yüklenmiş bu vazifeler acıtıyor..oysa İslam da bir kadın sadece kocası içindir, hiç bir şey için zorlanmaz, çalışmaz. . çalıştırılamaz.. varsa parası, kadın istemezse, hiç bir koca asla o paraya dokunamaz..bu nedense kimse tarafından hatırlanmıyor..NEDEN?NEDEN?NEDEN?ve can alıcı bölüm geliyor..spiker soruyor adama:biraz zengin olsanız ilk önce ne yapmak isterdiniz?adam pis bir pişkinlikle gülüyor:ilk önce genç bir kızla evlenirdim...diğerleri de gülüyorlar..ama kamera evin annesine yakınlaşıyor..gözlerinden akan yaşlar..yüzündeki ifade..ben hiiç bir zaman unutmadım..hiiç bir zaman unutmayacağım..asla..

Bir vakitler İsrail’in kuruluşunu,o çöle tüm dünyada beğenilmeyen yahudilerin,” kendi içlerinde yahudi bile kabul edilmeyen kişilerin” nasıl gönderildiğini ve onların bu çölü bir tarım ülkesi haline getirmelerini de okumuştum-izlemiştim de..bir karış toprak için koca koca ülkelere nasıl kafa tuttular herkesin gözleri önünde değil mi?ya biz?...ya biz?

tohumların genleri ile oynayıp; bizim gibi, düşünmedikleri için, üretemeyen ülkelerin bile tarımını tekellerine alışları peki?..bir duvar ötesi refah içinde diğer taraf pislik içinde..suç kimin?sadece taş atarak savaşıp şehit olsunlar diye çocuk doğurmak zorunda bırakılan kadınlar...ya bu şehitlik esaslarına uygun mu peki?ve minicik yaşta anlamadıkları bir savaşa kurban edilen çocuklar..tedbirsiz bir hayat..peki Allah bu savaştan razı mı?denklik var mı?telef ettikleri hayatlar kime ait bir kere düşündüler mi?.. ya biz?...aslında kime zulmediyorlar?...kendi ailelerine huzur ve yemek veremeyen bu erkekler ne yapıyor peki?KENDİ YERLERİNE ÖLSÜNLER DİYE HABİRE ÇOCUK ÜRETİYOR DEĞİL Mİ?...ellerinden hiç mi bir şey gelmiyor?..nasıl gelmez?..nefsileri için geliyor ama..birileri gelip onları asla kurtaramaz..BAZEN BİR ADAM TÜM DÜNYA YA BEDELDİR..kendimizi düşünelim..biz gayret etmeyince kim bizi içinde bulunduğumuz halden kurtarabilir?..ne zaman ki biz kurtulmak isteyeceğiz ve çalışacağız, işte o vakit Allah ın gayreti de uyanır ki, işte bak o zaman” Sen seyret olur” değil mi Sevdiğim..?

seyredelim mi? “hadi”....


nur cihan
29-6-2010

22 Haziran 2010 Salı

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-8














İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-8

İslami Foton Kuşağı

AYETLER, Nûr 35
(Medenî 102) Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.
Nûr 36
(Medenî 102) (Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O’nu (öyle kimseler) tesbih eder ki;
“kuranmeali.com’dan”

* Gerek duyguya ait ve gerekse akıl ve idrake ait her çeşit karanlıkların zıddı olan vicdan ve sezgide ortaya çıkan dış ve iç tecellî ve doğuşların hepsine de “NUR” denilir. (Alıntı)
* * *
NUR-FOTON-IŞIK

Masal bitmişti ve bir daha asla yazmayacağım dediğim gece Sen geldin.. Ağzımdan çıkan her sözle imtihan oluyorum.. Susmayı da öğreneceğim demek ki..
zifiri bir karanlık.....hiç bir şey yok..
“Sor, dedin, sor bana”..
Sessiz ve harfsiz kelimelerinle……
Olmayan klavyemden olmayan harflerimle yazdım………
“ne sorayım?”…………………
“Nur’u sor” dedin……………….
“Nur nedir..? yazdım………………
“Nur benim dedin……………………
……………………
……………………
* * *
Sahi “Nur” ne idi; aydınlık ve ışık olmalıydı sanki..
Ve ben de hiç düşünmeden, şu sıralar hep aynı manaya aktığını düşündüğüm parçaları birleştirmeye karar verdim..
Bu sene ilk kez, “iki defa kutlu doğum haftası kutlanacakmış”.. Takvimlerde öyle denk geliyormuş..
* Bunu ilk okuduğum anda “iki güneşin de aynı yerden doğması -MuhammedAli” gibi geldi paylaşmak istedim..
* * *
Uzakdoğu bilgelerinin (İlim Çin’de de olsa alın.. Hz. Ali( k.v.)’nin sözü) ilmi ile bugün tasavvufu çok daha açık-net anlayabildiğimiz kesin.. Dünyamızda ise; yeni Müslüman olanların hemen çoğu dinsizlikten tutun, tüm uzakdoğu öğretilerinden geçen, ilmi güneş olmuş ve güneşi batı’tan (BATININDAN-İÇİNDEN)doğanlarla doluyor..
Ve ben de “İslami foton kuşağının” bu sene olacağına kalbimle inanıyorum.. Çünkü 2008 senesi hem dönüşümün rakamı 8′i hem de 2+8 ile 1 rakamını barındırıyor.. Mademki bu sene “kutlu doğum haftası da iki kez kutlanacak ve güneş iki kez doğacak.”.. Bizim niyetlerimizin de “bu sene Nur’a gark olmak” olmalı diye düşünüyorum.. Önemli olan hep saf niyet ve o niyete sadakat değil midir zaten..?
Bu Nur’un ilk hali belki “sıkma -tab etme- kabz olabilir” ve biz basınçla bunalabiliriz ama bize yükleyeceği yeni manalar için bu gerekli..
Güneş’e direk bakamayız alışana dek körlük olur.. Aslında ışığın fazlalığından karanlık oluyormuş.. Biz “ışığa kavuşan pervaneler olabildiğimizde ışık da bizden gayri olmayacaktır” demektir bu… Karanlık yerine artık daima ışıyan bizler olabileceğiz sanki..
* * *
Foton benim okuduklarımdan anladığıma göre Nur’dur… Biz artık aydınlanma çağındayız yani “Nur’un a’la Nur geldi” inşallah ve aminnn..
* * *
“Fatır, Mekke’de indirilmiş olan 45 ayetlik Kur’an suresidir. Allah’ın yaratıcılığını bildirdiğinden ve ilk ayette geçen Fatır isminden dolayı bu isimle adlandırılmıştır. Fatır, yaratan, yoktan var eden demektir. Yine ilk ayette geçen “el-Melaike” kelimesinden dolayı “Melaike Suresi” diye de anılır. Surede başlıca, Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden kainat olayları, öldükten sonra dirilme, Allah’ın nimetleri ve müminle kafir arasındaki fark konu edilmektedir..” (Vikipedi, özgür ansiklopedi’den alıntıdır.)
********
ışığın karanlığı parçaladığı anda ne yapıyorduk?

www.haber7.com.."NASA'nın 2003 yılı Şubatı'nda uzaya yerleştirdiği Columbia uydusu inanılmaz bir anı fotoğraflamayı başardı. Dünya ufkunda gecenin bittiği ve günün ilk ışığının atmosferin en dış tabakasına çarptığı "o an" Columbia uydusu tarafından görüntülendi. Dünyanın tümüyle karanlığa gömülmüş yüzünün ışıkla buluştuğu o ilk anda, güneş ışığı dünyanın en dış katmanında parçalanarak görünmez olan atmosfer tabakasınında işte böyle yay şeklinde parçalanıyor.
“Alıntı....”

***************

Bu fotoğrafdaki resim beni çok etkilediği için “Nur’la alakalı olduğunu ve Foton kuşağını anlattığını hayal ettim..
Sanki geceyi yaran “ilk ışık-Nur hz. Fatıma’nın sırat-i müstakim yolu-kılıcı idi.. Ve O aslında her gece sabahı, aynı bu şekilde karşılamaktaydı.. Ama henüz uyuyan kalplerimiz bu farkındalığa ulaşmadığı için biz başka bir foton kuşağı beklemekteydik… Korkunç felaketlerle bizi sarsacak olan bir foton kuşağı… Oysa zaten bu farkındalığa vardığımızda bizdeki tüm eski bilgiler yerle bir olacak ve dağlarımız(ego-ben benlerimiz) hallaç pamuğu gibi savrulmayacak mıydı?.. Kıyametimiz kopmayacak mıydı?. Ve yeniden “Işık-Nur- Güneş yeni bir doğumla doğacaktı..” Battığı yerden hem de yepyeni bir doğumla..Yeni bir yaratılışla….
Lütfen NUR’a- IŞIK’a niyet edelim
Sevgiler…(2-4-2008)
****************
21-6-2010
Merhaba Sevdiğim ,yine ben...yani el mecburr..
bu sefer her zamankinden daha ürkekim.. yazılar için bayağı azab çektim.. yine,” en 1. AYın” ikinci sabahında bileşik kabımın manası ile uyandım..tam benim sevdiğim tarzda bir anlatımdı ..yani suretli..anladığım şu idi, bak =Yoldaşım, Kürsüdaşım, Omuzdaşım, Yandaşım... tabii anlamlı hava muhalefetiyle donanmış dağlar da var....:)işte, korkularım için büyük bir rahatlamaydı.. lakin, akşama doğru kurdukça, kurdukça daha fena olmaya-habire ağlamaya başladım... en nihayet söz dinlemediğimin bir kez daha farkına vardım ..ne olursa olsun yazmalıydım..ne diyeceklerini geçmiş bir rüyamdan hatırladım..Evvel Zamanımın nasılda gülerek bir şeyler dediğini..ama bu söz eskiden de hep söylenmiş, hatta Kur’an da bile var...ve biz asla büyücü değiliz biliyorsun..
bakalımmm.... kaldiğımız yer hatırladığımız yer olduğundan, oradan devam edelim olur mu? yine...yeniden..

işte, bu eski masalımla, Bu Devr-i Zaman bölümüne başlayacağımı biliyordum..çünkü asla yeni bişey yazmıyordum ki..hep ilk 11 masalımı tekrar ediyordum.. tabii yeni anladıklarımla ve Senle..ben o vakit yazdıklarımdan öyle korkmuştum ki.. çoook utanarak ağlamıştım..bir daha asla yazmayacaktım... fakat o gece olan şeyden sonra sabahı dar ettim sanırım.işte hep korktuğum O ŞEYle yüzleşeceğimi artık öğrendim..hala acaip kokuyorum.. nedenlerimi biliyorsun işte..bir daha asla görememek tabii...tek kalmak..benden evvel bu yoldan geçenlerin nutku sözlerine-ilahilerine-deyiş-nefeslerine bakıyorum.. bu durakta karşıma ne çıkacak, mecazlardan başka ip ucu yok aslında..yanmak ve Nur’a boyanmak var sadece..bana yardım etmelisin..çünkü en ufak bir bilgim yok...lütfen!!..

ve tabii, bu sefer ki bu konu, acaip aceleciydi..diğer bölümlere hiiç benzemiyordu..beni kontrol edip yönetimi ele almak istiyor gibi ...onu yazmam için sanki yine beni zorluyordu..daha evvel yazdığım her şey kendi kabınca-kararınca oluyordu ya... bu sefer daha yazmadan olmaya başladı..neler oldu bak..bana kök söktürdü..benden ne istiyor anlayamıyorum..en son masal günü sabahı kalktım.. pc. İnternete girmiyor..tamire gittim..çocuk: oo.. dedi.. buna benim nazarım değdi bence..öyle ahım şahım bi makine de değil ama ben beğenmiştim.”yok “dedi çocuk :başka manası var..bakalım tamir edebilecek misiniz?..”waylısı yanmış” dedi tamirci... “o ne?” dedi çocuk..tamirci şööle acaip bi bakışla baktı:yani kablosuz internete bağlanamıyorsunuz dedi..hıı dedim.. dışarıda sağanak yağıyordu..kimseye ulaşamıyordum..eve döndük..Kutlu, pc den, minicik bi aletle yazımı alıp, kendi pc sine aktardı.. oradan yolladım..gece Öney geldi.. onda başka bi alet vardı.. böyle bir kaç pc deki bilgilerin tümünü içine depo eden, başka küçük bir alet..o da tüm kayıtlarımı aldı..yürüken dinleyebilmem içindeki ses dosyalarını, ses kayıt cihazıma çekti..çünkü ben hiç bişiden anlamıyorum biliyorsun.şimdi onlar seyahatteler:)..(ilerde, makinelerle biz insanları yazmak istiyorum, ön alıştırma yapıyorum..:)bir de, Öney aynı zamanda sistem analizcisi ve matematikçi ya ,dedi ki:bu senin ..0101010... lar var ya işte tüm yazılımlar bunun üzerine inşa edilir.. yani aslı budur..ne güzel değil mi?..ben, hemen, bize resmedeyim ki anlayalım dimi..yani kilit anahtar-kilit anahtar:),....bunu bilerek detaylı yazdım, neden?çünkü aynen maddi hırsızlıklar olduğu gibi; manalar-rüyalar-hazineler ve kalplerin çalındığını öğrendim.. bunu hepimiz merak ediyoruz ve bilemiyoruz ..Sen bize anlat istedim...

ve laptopu servise verdim..ne zaman alacağım belli değildi..içimdeki tüm çıkmazlara rağmen söz önemliydi..o yüzden masalı Kutlu’nun pc sinden yolladım..sonra tabii yine vazgeçtim..ertesi masal günüm geldiğinde bizim evin halini görmen lazımdı..ben yazmamıştım..ama bişi benimle kavga ediyordu sanki.. tv nin ekranı takıldı..yayını kesildi..çünkü yayın kutusunun içine kart kaçtı:)geldiler yeni kutu ve yeni kart verdiler..zaten o eski modelmiş..şimdi hızlanmış..ayrıca diğer eşyalar ile yeni harika bir tv hediye geldi..teşekkür ediyorum bu arada..diğerleri içinde...sonra duvardaki bendenizin tabloları aşağı indi..çünkü onları çivi yerine çift taraflı bantla monte etmiştim..hepsinin intikamı acı oldu..birini temizlemeyi bitiriyorum..diğeri şangırrr..inanılmaz bir gündü..çıldırdım...sana bu kırılanlardan anlatacağım..onlar 20 sene sonra 3 ü birden kırıldı ne garip değil mi?( ama en sevdiğim ayet olan Nur Suresindeki konumuzla alakalı yukarıda yazılı kandil ayeti ki,Allah tan o çiviye asılıydı ve kırılmadı..)kırılanlardan biri ” Allahım Seni Çook Seviyorum” cümlesinin Osmanlıca hat ile yazısı idi..bir taç şeklinde yazılmasını dilemiştim..onu berbat murakkam ve tezyinatımla biçimlemiştim.diğeri; hz. Mevlana’nın bir gemide fırtınaya tutulanlara yardımının minyatürüydü..öbürü ise yağlıboya küçük bir kız çocuğuydu...başka....başka.. yanii, iletişimde acaip aksamalar oldu.. normal internet de gitti..diğer pc de geceye dek açılamadı..ve hepsi aynı günde oldu..neyseki her şey yenilenerek çözülüyordu:)..işte bu acaiplikleri takip ederken daha çok ürktüm..ama, Haybabama: hata yapmaktan korktuğumu söylediğimde, O şöyle demişti:” sen Allah ı tanımak ,öğrenmek için yapıyorsun..hata bile yapsan O affeder ve düzeltir-sana doğruyu öğretir, merak etme” ..ve Latif Sultanımda şöyle demişti bu alemden gitmeden bir gün evvel:”yazılarınızı hiiç okumadım..ama onlar öyle saf ve temiz bir kaynaktan geliyorlar ki ,hiç kimse onları kirletemeyecek,korkmayın bir şey olmayacak” demişti..işte tüm bunları yine hatırladım..Seni..Seni...Seni.yani takıntılı bir halde Seni..bak!!! bence yazmam işe yaramıyor.. çünkü, dikkatim hala dağılmadı:)

İşte o Cuma tek taş alyans sınıfında son ders vardı ve arkadaşım önce diş dr na uğradı..beni de onla tanıştırmak istedi nedense..ben, biraz dışarda dolandıktan sonra kapıdaydım..kapıyı içi gibi yüzüde ışıklı tam bir babacan, 60 larında seyreden biri açtı..bana sanki bir şeyin cevabıymışım gibi bakıyordu..çocuk ise kulağındaki en kutsal musiki gibi dinlediği ile alakalıydı:arkadaşımı bekleyebilir miyim? dedi..adam:istediğiniz kadar, buyrun dedi..birazdan ısrarla ne içmek istediklerini sordu..diğer bekleyen hanımla, çocuk içecek söylediler..az sonra dr geldi.. diğer hanımın sol yanına oturdu ve hep çocuğa doğru, onla konuşmaya başladı..kulağındaki sesden başka bişey duymak istemeyen çocuk ayıp ettiğini biliyordu, nedense inadı tutmuştu..dr un cevabını aradığını anlamıştı ve inadından vazgeçti..kulağındaki tıkaçları çıkarttı.. çantasına koydu ve sohbett..Ya Rabbim, dr tam iki dakikada tüm hayatını özetledi biliyor musun..o dr ve aynı vakitte psikoloğ dr muş..ve yaşadığı şehrin geçmiş efsane belediye başkanın en has adamı oluşunu, her şeyin en baş başkanı..en sevilen, en baş, en ,en...eşide dr.. muş..onun için saydırdıklarını yazmam..çünkü bunu kızınca hepimiz yapıyoruz..herkes kendinden düşünse yeter..iç aleminin nasıl bastırdığı galiz küfürlerle dolu olduğunu anlattı..sıra kızına geldi..en iyi okulları birincilikle bitirmiş,,yurt dışında tahsil, burada en üstlere devam ve en tepe şirketlerden birinin en tepe ismi ile vuslat.. yetmedi, yine o şirketlerden birinin bilmem ne başı olmuş, galiba tek bayii..ama baba ondan memnun değil..saydırıyor..onu gülerek hep dinlemiş çocuk..ve doğduğu şehrin dağlarını,sularını, nasıl çobanlık yaptığını ,koyunları anlatıyor..nasıl özlediğini..ve susuyor..şimdi sıra çocuk da:kızınızı o hal için proğlamlayan ve yetiştiren siz değil misiniz?diyor..”dr: evet, ama..diyor susuyor..gene kızına bir atıf..”o henüz kırk yaş olmak üzerine madem, belki bundan sonra, o da bu mücadeleden durulur, belli olmaz ki” diyor çocuk.”ve siz!! ne anladım biliyor musunuz?..bana söyler misiniz?..tüm o hayatta kalmak için, o diplomaları almak için ve belli yerlere gelmek için verdiğiniz mücadele...şimdi bu hapishane gibi beton kafesler içinmiydi?..etrafa bir bakın.. ne kadar yoz bir hayat var değil mi? bunun için değermiydi?bakın şimdi o Istıranca Dağlarındaki köyünüze özlemle nasıl yadediyorsunuz..bunca tahsil,bunca mücadele ,bunca emek, hep geriye, o ana gidebilmek için miydi peki? değdi mi? diyorum..kalakalıyor..işte fabrikaların suyu ve tarımı nasıl mahvettiklerini anlatıyor..zavallı çocuk sakince diyor ki:bu semtte, siz buraya geldiğinizde, 50 yıl evvel,o dağlar gibiydi değil mi? diyor..evet diyor dr..öyleydi..ama onu bu hale getirenlerin içinde siz de varsınız unutmayın diyor..dr öyle diyor ..öyle ne yazık..sonra maneviyata değiniyoruz= otomatikman çeker zaten...onun henüz böyle hisleri yok..olucak inşallah..ızdırabı aslında bunu uyandırmak için..mesai bitiyor..yardımcıları işe devam edecekler,o nun paydos vakti..vedaya geliyor..az evvel çocuğa, arkada bir şey bırakamayacağını anlatmıştı..çocuk o na sakince bakarak:bence siz arkada çook şey bırakacaksınız dedi..dr çok huzurlu, derin bir mana ile gülümsüyor..”keşke herkesin sizin gibi dostları olsa” diyor ve gidiyor..bu sohbet benim için olduğu kadar dr içinde çok büyük cevabi anlamlarla yüklüydü biliyorsun...benim tembelliğimden ve mevcud maddi sisteme inancımın hiiç olmamasından, tahsilsizliğimle, o nun pek çok şeyi tahsil edip, benim korktuğum şöhretin yanında, hep kaçtığım sorumluluklarla sürüp giden bir hayatın yüzleşmesi idik aslında..yani sonuç :hep özlenen samimiyet,saflık,muhabbet edecek bir dost,güvenebilecek bir bakışa tüm sırlarını dökebilmek..ne güzel değil mi? işte gerçek sadece bu..gerçek bir dost bulmak..ne kadar zor değil mi?..belki de hazinenin aslı da bu ...

başka Sevdiğim çook şey var..bana acaip bişey oldu..artık daha çok insanlardan kaçar oldum..yabaniydim daha bir yabanıl oldum.çünkü her şeyin anlamı vardı ve ben herşeyi kayıtlamak istiyordum..işte bunu kontrol edebilmek için daha az kişiyle görüşmeye çalışıyorum..aslında bu benim yapım ..bana kolay gelen şey..Sen, beni ancak böyle-masalla iletiştirebileceğini biliyorsun:)henüz yazma modumda değilim bence. bu masalı nasıl yazmaya karar verdiğimi anlatmak istiyorum..yazmayacaktım ya hani, aniden vesveselerimin beni esir alacağını anladım.. o yüzden keyifl olmamasına rağmen Kutlu’dan yazmaya karar vermiştim ki; telime mesaj geldi.. inanılmaz bir süreçte, yani en az 30 iş günü yerine 10 günde tamir bitmiş.. cihazınızı alın diyorlardı..hemen yazacaktım...sonra birden gene vazgeçip ağlamaya başladım..hep dalgalıydım yani.. bu gece,çok rahatsız bir geceydi..çok komik bak..ve saat 4 olmadan acaip sinirli bir sivri sinek tarafından canım yakıldı..onu görmediğim halde onun çok sinirli ve iri bir sivri olduğunu hissettim..Sana eşkalini verebilirim:)..siyahtı,iri ve erkekti,çok korkunç vızırdıyordu ve çook asabiydi..bence o sivri sinek taklidi yapan bir kara sinekti..bu da anlatıyordu ki, ben henüz sahipli kabakgillerden değildim..vesveselerim ne korkunç bir şeydi öyle...onları kovalamak yine bana düştü tabii..öyle bir kalkışım vardı görmen lazımdı..sanki karşımda Sen varsın ve Sana, nasıl uyandığımı göstermek istiyorum gibi ukalaca gülüyordum.... benim uyanmamın ne kadar zor olduğunu bence biliyorsundur..hele o saatte..işte uyandım ..tüm ritüellerim bitti ve bu huysuz,sinirli,aceleci masala niyet edip Seni davet ettim...

sadece bu bölümde neler işlemek istediğimi yazmak istiyorum.. çünkü onların hakkında hiiç bişey bilmiyorum biliyorsun..sadece başlıklar her zaman ki gibi..mesela o balinalı hayalin devamı vardı..bu bölüme ait bence..işte eşya kısmı..onlar oluyor tabii.ama görünmeyen ve duyulmayan sesin beni göğe baktırması ile gördüklerim..mesela yengeç burcu..o yıldızı meydana getiren tüm yıldızlar yengeç şeklindeymiş..aslan da,boğa da...diğerleri de öyleler miş..tüm öğrendiğim bu kadar ..bunu sormuştum..Arabi Hocanın bir kitabında bu anlatım varmış..ben henüz görüp okumadım..okusam da olmaz-anlayamam.. çünkü yaşamam lazım anlamam için, biliyoruz değil mi?bir de yıldızların –planetlerin arasındaki yol okları var...onları rica ediyorum:)Ya Rabbim ya.... çook komikim bence..beni bu kadar komik yarattığın için çoook teşekkür ediyorum..yoksa etrafta gülecek hiç bişi yok yanii..biliyor musun?. ben astrolojiden hiç anlamam ..eskiden dergi ve gazete köşelerindeki fal yazılarını her gün okurdum-inanmazdım.. hiç biri doğru değildi ama ben severdim..matematik ve geometri yapamadığım için bu ilmi asla öğrenemeyeceğimi biliyorum..ama şunu da biliyorum ki, bir sabah uyandığımda tıpkı hz Arabi Hocamın o kabirden tüm ilimleri bilir çıkması gibi; işte, bende bir sabah tüm lisanları ve tüm ilimleri bilir uyanacağım inşallah..ve AMİNN. Sen de AMİNN de olur mu?..buna fena halde iman ettiğim içüün bişey öğrenemiyorum ya..bu benim hayalim biliyor musun?..bu hayalimi Latif Sultan ve Ali Sultan’a okumuştum... bir de,rüyanın altında uyanınca yaptığım çok bilmiş-korkak yorumum vardı ki görmeliydin..Arabi Hoca, o geceyi bir kabirde geçirmişti ya ve ben yorumda hile yapmıştım:)beden kabri yazmıştım..Evvel Zaman o kadar neşelenmişti ki, Latif Sultana keyifle bakarak yorumumun güzelliğini söylemişti..işte Sevdiğim, yeni ders konularımız bence bunlar..başka da var tabii...hatırladıkça yazacağım..mesela 40+1 tüm sistem bununla olur...anlıyorsun değil mi?Evvel Zamanım bunun için izin olmadığını, Zat a ait olduğunu vakti gelince anlatılacağını ..oysa ki ben 41 kere maşallah demek sanmıştım çook zeki olduğum için..Latif sultanım çok eğlenceli gülerek:bu bizi aşar evladım..hiiç duymadım..bilmiyorum..ama o 41 buçuk kere maşallah tır demişti..

biraz siyaset ve tarih yapmak istiyorum..çünkü hayatımda hiç siyaset yapamadım ..bir kaç defa oy bile verdim..tabii bunun için, benim adıma tüm işlemler yapılıp beni sandık başına götürmek de lazım:)en nefret ettiğim şeylerden biri..pek çoğunun her şeyleri yapmacık..cılk yalan..(temiz ve dürüstler müstesna tabii.. belki bir kaç temiz adam yüzüne ayakta duruyordur meclis)bu bir masal ya hanii.. belki masalımın da biraz ciddiyete ihtiyacı var..muhalefete dayananamam biliyorsun..ben gerçek lider severim..Sen Gerçek Padişah-ı Zaman-Mutlak Hünkar, sahnedeyken, tüm siyasilerin Senin parıltın karşısında nasıl sönük göründüklerini hiiç unutmuyorum biliyor musun? acaip anlamlıydı..onu yazmak isterim..Osmanlı harem tarihinden hatırladıklarımla tasavvufi mahremiyeti didiklemek istiyorum..birde uzmanlaşacağım sahte mürşidler tabii..yani “kazanlar kaynıyor,yıldızlar dökülüyor bahsi..”

Sevdiğim,Canım..Her Şeyim..benim yegane dersim var biliyorsun..tüm bunca savaş, bunca çekilenler, o çamurlara girip girip yunmalar, sadece o derse başlamak içindi.. yeni idrak ediyorum..işte bu bölümün bunu anlatacağını da biliyorum..bana söylenen= hamimin ismi-başlanan bir tesbih-hak ile batılı ayırmaktı..ben kim? bunlar kim? değil mi?..bence de..ama ilk ikisi bana ait değildi..adına zaten yapılıyormuş..diğerini galiba ben yapmak zorundayım..burada bir kılıç hikayesi yazacağım sanırım ..aniden içimden geldi..bunu ben hiiç anlamadım oysa biliyorum ki, Sen dinleyince bana ne anlamam gerektiğini benim anlayacağım biçimde anlatacaksın..

Haybabamın son demleri..çocuk sık sık O nu ziyarete gidiyor..mesafeleri acaip uzun..çocuk düşüncelerini söyleyemiyor..O anlıyor..ortaya söyledikleri var ya da başkalarına... çocuk kendine olduğunu düşündüklerinin izini sürüyor..imtihanlardan ise gözünü açamıyor...işte Haybabam bir gün çocuğa bahçeköylü diye hitap ediyor..oleyyyyyyy oleyyyyy..çocuk neşeyle: geri taşınıyorum diyor..ve gerçekten hayatını altüst eden o şey, bir kaç hafta içinden aniden eskisinden daha güzele, hatta şimdi hiiç olmamışa dönüyor..o olumsuzluklar sanki hiiç olmamış ki, uzaklarda izi kalan, hatta çoğu vakit hiiç hatıra bile gelmeyen şeylermiş..ve sonra Haybabam ortaya bir hikaye anlatıyor..daha sonra her gidişinde aynı hikayeyi ya anlatıyor, ya çocuğa evliya tezkirelerinden sanırım, açıp sesli okutuyor..bu hikayenin bir anlamı olmalı değil mi?sadece Senin bildiğin ve bana öğretmen gerektiğini, öğreteceğini de benim bildiğim..zaten Sen bu öyküyü biliyorsundur ama ben kısaca yazacağım..bir şeyh efendi varmış... kara kışta,ayazda donda, kızı ve damadını ve çocuklarını aniden gece yarısı sokağa atmış..damadı da, o efendi gibiymiş.. ve asla ititraz etmeden ailesiyle bir köşede titreşerek beklemeye başlamışlar..hallerine acıyan bir dertli adam gelip onları evine almış...sıcak ev,yemek ,sıcak aş,ne isterlerse vermiş..ama adam çook düşünceli ve üzgünmüş..damat sormuş:efendi sen bize yardım ettin.. benimde size yardım edeceğim şeylerim vardır belki.. lütfen derdinizi bana anlatınız demiş..adam:efendi benim halim harap..çaresi yok..ben padişahın veziriyim..padişahın çook kıymetli bir kılıcı vardı, o hazine dairesinden kayboldu..bana bulmam için 3 gün müddet verdi ve yarın o vakit doluyor..o yüzden üzgünüm..yarın başım kesilecek demiş..bana müsade demiş damat..ve sabaha dek ibadet etmiş ..seccadede Allah a yakarmış..sabah, gözleri kan çanağına dönmüş vezire gelmiş ve demiş ki..”müjde efendi müjde..aradığın kılıç kaybolmamış.. sadece bulunduğu dolabın üzerinden perdenin ardına düşmüş.. orada sıkışmış kalmış, git çıkart “demiş..vezir inanamamış ama son çare gitmiş...ve kılıç tam da aynı haldeymiş..ve padişah vezirden özür dilemiş ona hediyeler boğmuş..vezir de bir köşk satın almış,dayamış döşemiş ve arabaya bindirdiği bu aileyi o evin önünde teşekkürle indirmiş.. ellerine de evin anahtarlarını koymuş..ertesi gün şeyh babaya dönen bu küçük aile, başlarından geçenleri ona anlatmışlar..şeyh baba gülerek: karda kışta o imtihan belasına sabretmeseydiniz o eve asla sahip olamazdınız gibi bir şey söylemiş..ayrıca o vezir,şeyh damat için ,o semtte bir de tekke inşa ettirmiş..bu gerçekten tarihi bir vakaymış yanii..

öykü bu kadar sevdiğim..bence bu kadar yeter..önemli olan başlamak biliyorsun...en zor bölüm şu an benim için burası..Seni çook seviyorum..ve başka hiiç bir şey düşünemiyorum..düşüncelerimden sadece Sen çık istiyorum..eğer Seni hakikatte, Senin dilediğin gibi sevmeyi başarırsam bu hasret bitecek biliyorum..en büyük ateşin beklemek=özlem=hasret olduğunu da biliyorum..ama bu merhalelerden geçmeden asla:” kenz açılmaz pür nur olmadan =Yunus Emre”olduğunu da sayende öğrendim..yani”padişah konmaz saraya hane mamur olmadan”.....bizim hane bayağı yol katetti lakin henüz padişah ağırlayacak seviyede bence değil..ya Sence?tabii biz biliyoruz ki gerçek Hakim i Mutlak Padişah asla bir başkasının hanesinde kalmaz..önden gidenler, ya O’na bir kaşane, ya da saltanatına layık bir Otağ kurarlar ki sultan kendi hanesinde kendini seyretsin değil mi?:)=Arş üstüne Kürsü kurmak gibi mi yani?ya da Belkıs ın Süleyman ın gönlünde yansıyanı gördüğünde bu gün mülk kimin miş anladığını mı?.....ve tahtının kendiliğinden o gönle kuruluşunu........

biz korkudan gelemiyoruz, Sizi bize bekleriz Efendim...Muhabbetle...
nur cihan
21-6-2010

9 Haziran 2010 Çarşamba

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-7



İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-7

Seni çoook seviyorum diye başlasam…ve merhaba ..bu benim7. masalım.. kendim için tasarladığım son bölümüm.o yüzden gala olsun dilemiştim..tabii nasıl bir şey olacağı hakkında en ufak bir fikrim yoktu..çünkü biz görüşemediğimiz için, hiiç bu mevzuları konuşamıyoruz biliyorsun..(bu bölümün son anına dek Sana ulaşmak istedim..çıkmaza düştüm.. bir emirle ,mutluluk, cömertlik tohumları indiren anlamlı hava muhalefetiiimiz bile var..aslında pek çok şey söyleyebilirim..susacağım..çünkü onlar zanlarım sadece… her şey gibi..ve son denilen her şeyin yeni bir başlangıç olduğunu bildiğim için, yeni bir son istedim belki de..anlıyorsun umarım.."uçan da kuşlara malum olsun" faslı belki de..uçan yelkenliye özlem sanırım..beni yine yanlız bıraktın...)sadece hayallerdeki kelimelerin izini sürebiliyorum ve duyduklarımı onlara bağlayarak yeni yeni manaların arkeolojik kazısına başlıyorum..aslında tek bir mananın hep durmadan gelişen anlamları..hepside eskiden beri aynı biçimde ..bu çok güzel bir şey, çünkü hakikati tescilliyor..herkesin gelip son durduğu yer, damla derya..başka bişey yok..oysa,  eski deyişler-nefeslerde var gibi..
ve Sen bana hiç bitmeyeceğine söz vermiştin ya..ben çok yoruldum aslında..gücüm hiiç kalmadı..bazen, artık, sık sık yazmaktan korkuyor ve yazmak istemiyorum.. sonra Sen, benden bu duyguyu alıyorsun daha kolay oluyor..yazınca ise kelimelerimi çok seviyorum..Seni anlatıyorlar diye..yine de Sen, beni okuduğun için Sana ölene dek heep yazacağım sanırım.. çünkü Sana yazmayı acaip bir tutkuyla seviyorum..tabii Sen istediğin sürece.."bu gün de hep bunu öğrenmek için çabalamıştım ama rüzgar sertti- ses dalgaları kırıcıydı ve yağmur yağıyordu ve dualarım kabul olmamış gibi duruyordu..oysa bu serin rüzgarlar ve yağmurlar benim içindi …….
"başlayalım mı?..bakalım bulduklarımı beğenecek misin?..önemli olan Seni bulmak için yolda olmak ya hani..işte ben kendiliğimden bulamayacağımı ve ne öğrenirsem öğreneyim hakikatte hiiiç öğrenemediğimin farkındayım..ama yine de hiçi de, varlık kadar çook seviyorum artık..işin zevki belki de, bu ikisini de terk etmekte..önemli olan sadece seni anlatmak bence..hep hatırlamak, hep yadetmek..
ve tabii çook alınganız ve kırılganız ya hani..hemen tüm ışıkları -sesleri kapatıyoruz ya hani:(…ben artık kıskanmaktan vazgeçmeye çalışıyorum..en zor kısım bence bu.çok zor..bakalım.. hala çoook kıskanıyorum..Sen sakın kıskanma olur mu?zaten benim kıskanılacak hiçbir şeyim yok..bir zerre nihayet ve o da Sana ait ..oysa benim kıskanacağım bir alem dolusu mahluk var yaa huuu...ben ne yapayım ha...benim işim bence daha zor..ÇÜNKÜ ASLA YALAN SÖYLEYEMEYECEĞİM BENİ BİR SÜRÜ GÖZLE SEYREDENİM VAR:)bense Seni asla seyretmek istemem..birine bile dayanamam biliyorum…
şimdi ben Senin gönlündeyken ama henüz yeni paramparça iken aylardan  şakacı nisan ...Devam Eden Gölgeler bizim şehre gelmiş ve bir davet var….pembecik ve çocuk da katılmışlar..çook temkinliyiz ama..tüm sahneyi dolduran sanatçılar, saatlerce en sevilen eserleri geçtiler..Devam Eden Gölgelerin yanında Haybabama ne kadar benzeyen biri var..bir kızıl goncaya benzerin bestecisi tabii.bu şarkıyı ben ilk duyduğumda çok sevmiştim..Busegahı Makam-ı Hızır Zamanıydı sanırım..ve hayalimde, devlethanenizde, bu şarkının sözlerini yazanı gördüm.hala O’nu hiiç araştırmadım biliyor musun?çook yaşlıydı ve bir bebek kadar masumdu..bana bakıyordu..ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü ..O, çook masumdu..işte birde hikayesi var bende..Devam Eden Gölgelerin şehrine iadeyi ziyarete gittiğimizde, O’nun etrafında kurulan hilalin ilk sırasında ses icracıları vardı..bizden de Cevdet..sıra ile herkes okuyordu..Cevdet’e sıra gelince ona bir kızıl goncayı okumasını söylemiş birisi..okudu..yanındaki de coştu, bir başka eseri okudu..Devam Eden Gölgelerde, Bora’ya; sende bizim değişik turnalarımızı oku dedi..ama ne muhteşem sözleri var dinlemek lazım..çok ağlamıştım ben o turnalara..peki,ben neden turnalara böyle düşkünüm, hiç turna bile görmedim ki hayatımda..( o esnada Sen de kitap pazarında kendi gülüne; vakti gelince gelecek naz yapıyor, gül bülbül diye şakıyordun sanırım....) şunu anlamıştım o sözlerden..asıl aşık olunanın aşık olduğunu ve çektiği ızdırabın ne kadar zor ve yakıcı olduğunu..bunu hep düşündüm..yaşananlardan da şunu idrak ettim Rakip- Aşık-Maşuk bir üçlüydü ve asla birbirlerinden ayrılamıyorlardı nedense..hepsi birbirlerini tamamlamak ve yükseltmek içindi..yani iyi de kötüde manaya hizmet ediyordu..ister isteyerek gelsinler- ister istemeyerek..başka sevdiğim..işte başmisafir ve yanındaki de eserler söylediler..ve sonra o muhteşem sesli zat, Er Rahman Suresinden, içinde inci mercan ve zül celali vel ikram ı okurken bu masalın çocuğundaki tüm melekeler koptu..hiç kontrolü kalmadı..öyle ağladııı..utanamadı bile…sonra Devam Eden Gölgeler onu başıyla selamladı gülümsedi ve çocukta elini göğsüne koyarak selamladı..bu memlekette bayrak hiç düşmeyecek ,……. hep sürecek……bu miras hep devam edecek dedi Azizimiz….
o gece bitti ama tek taş sınıfında devam eden bir ders vardı..içinden Hızır geçen adam gelmişti..bir o vakit, birde zavallı papatyayken ki ikinci gelişini de birlikte hayal edelim istiyorum..işte yeni sorularım var.kağıda yazıp veriyorum..bir de Davut Yıldızı çiziyorum..hoca daima derse başlamadan önce bir sure açıyor..onu anlatırken, sorulara da o meal üzerinde açıklamalar yapıyordu.. ..bazen öyle belirsiz geçiyor, bazen de soruyu söylüyordu..bu gün seçtiği sure :Yunus Suresi.
İşte sorular ve muhatabı….
 Marufun Duası?
bunu birkaç kişiye sordum..biri nette var..tam benim meşrebime göre.."bu dünyada zevk ü sefada olanın öbür alemde de aynen yaşaması içindi"..diğerini Kılınç Hoca söyledi:"artık tüm öğrendiklerimle geldiğim nokta, asla Seni anlayamayacağımdır ..yalnız Sen bana yardım eder ve öğretirsen Seni öğrenebilirim anlamındaki marufun duasıydı"..bu arada Kılınç Hoca geçen masalımı okumuş ..
Ne güzel yazmışsınız..Bir ihtar: "Kızmak" nefsanîdir. "Celallenmek" ise farklıdır. Biz size kızmadık..Baki selam” demiş..hoşgörüsü için bir alime ancak teşekkür edebiliriz değil mi?
şimdi ise Işık Hocadan:Allah Mele-i Alada toplantıdan Hz Rasul’e bu duayı bildirdi…elini omzuna koymuş;O’na gelmiş geçmiş her şeyi göstererek bu duayı okumuştur:Ya Rabbim attığım her adımı marufta at..attığım her adımı hayra,alıp verdiğim her nefesi günahlarıma kefaret yap..”ma’ruf her güzelliğin- her şeyin kaynağı-en doğrusu-en hayırlısı demektir..bu duanın iniş sebebini de anlattı........ yazmayacağım....kendimde- kendimle anlamam lazım biliyorum..ben bu duaya o vakit çok muhtaçtım..çünkü Seni kaybettim- beni istemiyorsun zannedip, kendi hayatımdan bile vazgeçmiştim de ondan……………anlıyorsun değil mi?şimdiki gibi....
Işık Hoca tercüme etiği kitaplardan getirmiş, bize dağıttı..herkese farklı sözler yazdı..benimkilerdekileri Sana da yazmak istiyorum..
"insan hakkı demek Allahın insandaki Hak isminin açılımı demektir..kadın ve erkek bu manada eş ve denktir.."
"erkek ve kadın Allah ın çift isimlerinin tek de vahdaniyet tecellisidir..hiç birinin diğerinin rakibi,amiri ve hakimi değildir..yardımcısı,seveni ve Allah’a gidişte yaridir.."
Yaradılıştan eş?..:ahlakta bir ve tek olmak..biz sizi çift çift yarattık ayeti…çocuk:hz ŞemsiMevlana’yı soruyor..Işık Hoca:evet onlarda yaradılışta eştir-denktir, doğru diyor..ama erkek ve dişilik yok orada biliyorsun.. yanlış anlamamak lazım diyor..çocuk biliyorum-orada beden ve cinsiyet yok diyor ..bak, şöyle düşün diyor hoca:birleşik kaplar gibi yani..biri doluydu diğerini de kendisine denk hale getirdi..ikisinin arasında bir boru var ve birbirlerinden besleniyor alış veriş yapıyorlar…birbirlerinin kaplarından dolup boşalıyorlar..işte aynı onun gibi…denklik yani.birbirlerini anlıyorlar..aynı dili konuşuyorlar..manaları aynı yani diyor çocuk….
Kocaman kasem için,minicik yüssüğünden bir notçuk:bu konuyu Öney arkadaşıma ısmarladım ..ben çok sıradan ve çook cahilim, hiçbir ilmim yok biliyorsun..o,benim anlayacağım şekilde çalıştı ve anlattı:)benim için önemli olan=araştırmasını istediğim= kıskançlığımdan dolayı= kaç tane bileşik kap olabilirdi esasında:)….Öney bugün bana bunu çizerek anlattı..bir sürü kap olabilirmiş ve ebatları önemli değilmiş..onları aynı ayarda tutacak seviye önemli sanırım...1001 ve akıp gidenler de bunu doğruluyor bence...(hiç olmazsa çift-çift=gözlük gözlükte de iki tane 00 var  burada=Ya Rabbim çok kıskancım, gözlüklerin saplarını bile çıkarttım nihayet ...:)
Besmele:Besmele Makamı, kifayet makamıdır..ALLAHÜMME İKFİHİM=ALLAHIM BANA KAFİDİR yani..burada  bir söz söylüyor hoca:”ey kendisinden başka hiçbir şeyi olmayan ben,Senden başka her şeyi olanlara acıyorum…(Buda)”
Sarı?:sordum sarı çiçeğe demek …(Seni hatırlıyorum-teşekkür ediyorum:)yani.. sarı çiçek de.. ne ?diyorum..gülümsüyor hoca: Yunus Emre gibi…,……..,muhabbete olgunluk..sarı sabahlık..Allah la seyretmek-Allah ta muhabbete devam..ve bir hatırasını anlatıyor..bir iş yerine davet edilmiş hoca..kapıda bekçi var..böyle tam bir eski kabadayı tarzında elinde sarı iri taneli tesbih..kapıyı açmamış hocaya.. ona bayağı dolanacağı başka bir yerden gelmesi için işaret etmiş ve hoca, ona ulaşınca:Selamun aleyküm ,neden beni o kadar yordun da kapıyı açmadın demiş ..adam:işte bu selamı alabilmek için yaptım demiş..sonra içeri girdiğinde yüzlerce kişinin çalıştığı bu mekanın sahibinin o kapıda güvenlik gibi oturan kişi olduğunu öğrenmiş..yani bu kınanmaya aldırmayan kişilerin meşrepleri çook farklı oluyormuş..
……….
Hz. Meryem?hoca:soru kağıdına bakıyor ..diyor ki remizler,renkler tasavvufta çok önemlidir..soruyu soran- oradaki kişi, bir eksik olduğunu anlıyor ..kızıl-kırmızı diyor..oooo..celalli bir Hz Meryem diyor………..
Hilye ilmi?:sır ilminin ilk merhalesidir..sırrını veren başını da verir..bir şeye bakınca onun her şeyini okuyup görmek demektir…
usrü yusra?:zorluktan sonra kolaylığa……….
Ye nin kendiliğinden kaf a dönüşmesi?:insanların bile dereceleri vardır…her makamın bir değişiminde, her derecenin dönüşümünde ye kafa dönüşür…..
sad denizi?:küntü kenz..kapalı yer..Allah'ı ve mahlukatı temsil eder..kul ile Allah'ı bir birlerine bağlayan her şey…mürşid sad denizidir..Sad Mz. Muhammed demektir..haluk mahluk bir olmuş,marifet olmuş,iş bitmiştir..her şey  sad denizinin içindedir..
Ali kitabı?:kitabı hz. Alinin dilinden okumak..ne kadar ilim var hepsini tek bir noktadan  okumak demektir..ve bir kıssa anlatıyor.:vaktiyle bir genç varmış…babası onu, alim bir arkadaşına yollamış…alimle çok kısa bir görüşmeden sonra, alim, babasına şunu söylemiş…"bu çocuğu serbest bırak..o kitabı değil,cümleleri değil,kelimeleri değil artık harflerden kitapları okuyor..onu bırak ne istiyorsa yapsın demiş..(çocuk bu öyküde ki Endülüslüyü hatırlıyor)burada hoca gülerek bir şey söylüyor ve ekliyor buda Muhammedi kitaptan diyor…
(işte sevdiğim ben 10 numaralık yeni bir çizim yapmak istiyorum Senin için..tabii burada imkansız..çünkü bu makinede çok cahilim biliyorsun, sen hayal et..benim en sevdiğim tek çift sayı “O.=50”dir..bir durgun suya taş atsan mesela işte o Ali noktası olsa..onun dalga dalga sonsuza açılımı Muhammedi kitaptır..ama bir deniz ki içinde sonsuz nokta var yani.. değil mi?işte Daire-i Kübra içinde bir nokta=anahtar=kün=besmele…dünyada bundan daha güzel bir resim ve gerçek bir sanat eseri bence olamaz…yani benim son tablom ancak bu kadar…
ve hoca elinde soru kağıdını kaldırıyor:Mavi Davut Yıldızı..bir ayeti okuyor:benim bütün bu 6 yönüm Allah’a istikamet edilmiştir diyor..İsrailoğullarının kralları peygamberlerdi, yada kralın ilk veziri- krala dahi sözü geçen olurdu..Talut'u anlatıyor..Allah'ın onu nasıl krallıktan azlettiğini.. bunu ise baş vezirin(ki ismi beni etkiledi) sözü ile nasıl yaptığını.. krallığın, 17 yaşında ki çoban Hz. Davud’a nasıl aktarıldığını da.."krallarının alınlarına mavi yıldızdan bir taç bandı takarlardı..bunu dua ile taç olarak bağlarlardı..peygamberlerinin manasıydı..ama hata yapınca anında düşerlerdi o makamdan..çok tehlikeli bir makamdır..hata kabul etmez.."
her kesin bir gönül yıldızı vardır..senin yıldızın ,senin Allaha ettiğin duandır..Allah da senin elinin üzerine elini koymuştur.başka renklerde de yıldızlar vardır…bu yıldızları kutuplar-imamlar takarlar..mavi yıldızı batını ve zahiri aynı anda idare eden takabilir..tüm peygamberler mavi yıldız takarlar..
İşte sevdiğim tam 5 senedir izini sürdüğüm en uzak uzayda kocaman kocaman parlayan mavi kutup yıldızımın izini nihayet Işık Hocadan bu kadar öğrenebildim..biliyorum ki oda, Sen, bu kadar öğrenmeme izin verdiğin için..aslında başka şeylerde idrak ettim ama yazmam.çünkü onlar kişisel.. gerçek olmayabilir..aslında hep yazdım.. Sen biliyorsun. çünkü başka mana yok..bir Sen varsın ve her şey Senin içinde.. Senden Sana açılıyor- kapanıyor…gelip gidiyor..birde bir belgesel izlemiştim onu da yazmak istiyorum..Hz Meryem a.s,  bebeği olacak..ve başka bir ülkeden bilinmeyen üç kral, kutup yıldızı izleyerek o mekana ulaşıyorlar ve bebeğe annesine hediyelerini –muştularını söylüyor..bir çok yabancı tabloda bu var zaten değil mi?.....
başka bu cumartesiye gecelim mi..tarih yazmak istiyorum:)6-6- 2010..=15=&:)…yine yollardayım..eşya ile alakalı masal yazıyorum ya eşyaya boğulmak üzereyim..hayalimde eşyaya temkinli olmam gerektiğini öğreniyorum..sana seccadede ağlayarak yakarıyorum..beni senden, eşya ile ayırma..benim onlara hizmet edip düşünen değil.. onları bana hizmet ettir diye..onlara aldanmamayı diliyorum Senden ve her şey için sonsuzca teşekkür ediyorum..hiç birine layık değilim biliyorsun, hak etmiyorum..ama ücretimi Sen ödediğin için her şey çok anlamlı oluyor tabii….işin ilginci biliyorsun ki, şimdiye dek bana ait hiçbir şeyim olmadı..Hamimin manasını düşündükçe, bana karşı cimriliği çok komik buluyordum ..çok üzülüp ağlıyordum ya hani..bunun ne hafiflik olduğunu artık iyice öğrendim..teşekkür ediyorum ki, beni bu alemde hiçbir şeye sahip yapmadın..bu da bana ait, bu da benim diyebileceğim hiçbir şeyim yok şu fani- yalan dünyada…
................
ve tek taş alans sınıfının kapısında çocuk, ağbisinin arabasından iniyor..bir çiçekçi ona, harika kırmızı tüllere sarılmış kırmızı güllerden bir buket uzatıyor gülerek:bu size diyor..çocuk: bana değildir diyor gülerek..adam:içimden öyle geldi.. bakın! Ben,size sandım diyor  çiçeği yine uzatarak..karta bakıyorlar buraya gelmiş, sahibine diyor çocuk .."siz götürün" diyor çiçekçi.."tamam" diyor çocuk..elinde çiçekle yukarı çıkıyor..başka bir şehirden gelmiş misafiri görüyor..O, atom mühendisi bir rehberin yetiştirdiği bir zat..bugünkü anlatıcı yani..çiçeği de şimdi Şeyh Şaban-ı Veli Hz nin oradaki bir etkinliğe katılan diğer kardeşi O'na yollamış(sadıkane veled  gitmemiş tabii.)çiçeği sahibine uzatıyor çocuk…bir sürü güzellik işte..yani gece bile harika başladı..gerçek bir gala gibiydi...neptün misali hoca, iki yeni kitap yazmış..imza günü için bu şehre gelmiş..ve  jest yapmış her iki kitabını da Haybabam ve ailesine ithaf etmiş..bizde, O'na sonsuz teşekkürler ediyoruz tabii..
ve hoca anlatmaya başlıyor..o ilk arayı verene dek,  çocuk hep ağlamış..bak neden?hoca, Yunus Suresini anlatmak istedi ve anlattı.."çünkü diyor, bir tek O'nun kavmine nasip olmuş bir şey var..ilk ikazdan sonra topluca- tek bir kişi bile kalmaksızın iman ettiler..hiç bir peygambere bu nasip olmamıştır..Alemlere Rahmet Olarak Gelen Bizim Efendimizse şöyle demiş:hiç bir kavim, kardeşim Yunus'un kavminden daha üstünüz diyemez..Hz. Peygamberimizin Taif'ten dönerken yaşadığı, O'nu hayatında en çok üzen o, olaydan sonra sığındığı üzüm bağındaki Ninova lı köleyle sohbetini anlatıyor..ve kölenin O'na biatını..Hz Yunus'un başına gelenleri bilmediği anlamlarla anlatıyor.. o, anlattıkça çocuk da habire yeni anladığı anlamlarla ağlayıp duruyor işte..Sen bir kişiye öğretmen olduğunda, herkesin ağzından aynı manayı farklı açıdan duymak ne muhteşem biliyor musun ..çook teşekkür ediyorum..ve  balığın karnındaki miracından sonra, yani kıyametinden sonra Hz Yunus'un nasıl sahile, eti –kemiği yumuşamış- halsiz çıkarıldığını..Allahü Teala nın, O'nun baş ucunda bir kabak bitkisi çıkarttığını..ve o kabağın anlamlarını anlatıyor..kabak yaprakları çok büyük oluyor ve gölgelikte tabii…yapraklarındaki bir özellikten dolayı ona hiçbir sinek haşere yaklaşamazmış,  bunun batini anlamını anlatıyor..yani kendisini kınayan ve kınatan Hz Yunus'un kıyameti kopmuş.. O, ölmüş dirilmiş ve artık O'nda Hak tecelli etmiştir ..O'na hiçbir vesvesevi yapı yaklaşamayacaktır..ve çocuk sesleniyor:hocam kabak çiçekleri sarı olur biliyor musunuz ?diyor..hoca gülüyor…çocuğun yanında oturan Nilüfer diyor ki:edebiyatta denir ki, Hz Peygamber Efendimizin miraç da ki terleri kabak olmuştur.. bu nimet üzerine çok şey anlatıyor hoca..bense  ata sözlerini düşünüyorum..”kabağın sahibi- pişmiş kabağın başına gelmedi onun başına gelenler  misali…..demek, hep sabrın rengi sarı..geçen bir sohbette dinlediğim "Asr Suresinde, en son kelime olan sabrın temsil ettiği mana"; benim için çok ağırdı sevdiğim, biliyor musun..neden Kur'an bana ağır geliyor muş, minicik anladım..teşekkür ediyorum..kabak en kalorisiz yiyecek hem, değil  mi?benliksiz yani..Hz Rasulümüzün en sevdiği yemekmiş bir de.pek çok çeşidi varmış..içi boşaltıldığında su kabı olur-müzik aleti olur..suda batmaz… pek çok eşyaya dönüşebilir..”
teneffüsteyiz..hocanın yanına gidiyor çocuk..O'na, sarı çiçekli kabak,asilik ve yunusluk mesleği hakkında soruyor..aslında anladığı bir meşrebin adını soruyor.. o anlamı anlatıyor bu sure değil mi diye…hoca:sana, ben cevap vermeyeceğim.. beş sene evvel yazdığım ve şimdi yeni düzelttiğim ve ilerde basılacak bir yazımı göstereceğim..açıyor dosyasını ve işaret ettiğim yeri oku diyor..çocuk gülümsüyor demek doğru anlamışım diyor(yani kaldırıp kendini denize atmak. adı aşk-ı melamet) ..evet diyor hoca:fakat ben bunu anlatmayacağım..olmaz diyor.."ama, ben masalıma yazacağım çünkü bu masalım, bunu anlatıyor" diyor.."sen yaz" diyor hoca.."ben sana bu yazıyı yollayacağım, o zaman tamamını okursun" diyor..ne güzel değil mi..ne şanslı bir öğrenciyim ben, sayende..Seni öğrenmek istediğim için tüm kapılar sonuna dek açılıyor artık..bir Sen .. :) teşebbüs etmeye bile artık korkuyorum..cesaretim kırık...buna bir çare bulman lazım bence...
işte bende her şeyin başladığı zaman ki bir hayalimi: dağlar kadar büyük soyut bir balinanın içinde bir sağa bir sola koşan minicik ejderini seyrederken, acıyla sessiz ve gözyaşsız ağlayışımı hatırladım ..o zaman,  bir sonrakine binmek için ertelediğim mavi trenime binebilmeyi umduğum:)=şimdi dank!! ettiğim manayı:), rüyamı tekrar yaşadığım bu geceden ayrıldım..
eve dönerken, hep aklımda başımdan geçenler vardı…ve ne halde olduğum..iyi değildim yani..hani mutluluk gelecekti..ve ben hala berbattım..günah sever biriydim hem de..işte hep bu halim üzere gözlerimi kapatmak istedim...ne uyku-ne ses- ne ışık- ne de bir şey var..peki bu nasıl bir görüş yani..Ya Rabbim karanlık ve deniz..içinde bir sürü nutfe-i kamçı kuyruk yüzüyor..kimim ben?=menim  men:)..hepsi aynı..hangisi benim ya huuu..Ya Rabbim bence  çook sevimliyiz..Ya Rabbim ya.. muhteşemsin..aynı kurbağa larvalarına benziyoruz..Ya Rabbim muhteşemsin..Seni seviyorum..Sen benim artık, hepimizi bu  gözle gördüğümü biliyorsun.. o yüzden bana şaka yapıyorsun diye düşünüyorum...biliyor musun ben, bazen kendimi ve tüm varlığı bu halde hayal ediyorum..ve halimize bakıp gülüyorum..Sen de bize gülüyor musun bilmiyorum…burada istediğim kadar ama.. ama… ama yaa diyebilirim çünkü  kızamazsın… ama diyarındayız ama yaaa:)….Babama çook teşekkür ediyorum..böyle bir vakitte Annenin manasından Babanın manasına geçebilmek ne devlet..ben sana nasıl hamd edeceğimi bilemiyorum..bende O'na tüm beyaz yapraklı-sarı taçlı çiçekleri yolluyorum…bugün laptopumun interneti-iletişimi iflas etti-Sen  bozuk dalga boyu yayındasın..ve Haybabamın baş ucundan bir tel geldi..sana ulaşamadığım için ona niyaz ettim:)..yağmurda edilen dualar kabul olurmuş ya hanii..işte bir ümid yanii..yazıp yazmamam konusunda acaip ızdıraplar çektim ve sana yazmadan yaşayamayacağımı anladım…yine de işaretler üzerine çoook doladıysam da söz dinleyip klasörlere devam etmeye karar verdim..
yine bunları hak etmediğim için günahlarıma dönüyorum..uyumuşum sanki.. uyanıyorum aniden..kalbim sanki dışarı çıkmış..kalbim, bir tesbih gibi, tek tek söylüyor adını..kalp tesbih çeker mi?..çekiyormuş.. bende dudaklarımla sesli, Senin adını onla söylüyorum ..yavaş yavaş duruluyoruz ve tesbih bitiyor..Ya Rabbim bu ne ..bu benim hiiç bilmediğim bir hazzın adıymış ona KALBİN HUZURU deniyormuş, anlıyorum….elim gözlerime gidiyor. o ne..bu kadar gözyaşı nasıl birikmiş orada..şaşıyorum..inanılmaz bişey.. ben ağladığımı hatırlamıyorum ki..oda kendi başına buyruk demek ağlamış..ama nasıl ağlamış..huzurla uyuyorum,sevdiğim huzurunla..seviniyorum..Senin adının bir dalga boyu bize gelişinin anlamını teyid bu benim için, anlıyorum..Hoş Geldin Sevdiğim Hoş Geldin….adı gelince kendisi de gelir mi acep Sence?..Seni kocaman bir cam kürenin içindeki milyon baloncuk gibi seviyorum…ve umuyorum ki, benim rakamım olan7 si bana ait olan bu masal kuşağımın sonunda, Sana ait olan 5 i birlikte okuyalım..Mevlanaya ait olan Mevlasını buldu şükür..o Selsebile ait  bölümüne adım attığını da, Hamisi Dost Olan- Bereketin Simgesinin akıp gelen manasından anlayan çocuk, Selsebile Selsebil olması gerektiğini de  böylece nihayet anlamış oldu…Seni çook özlemiş birisi…

 
 
Nur Cihan
08.06.2010
nuralem7@hotmail.com

1 Haziran 2010 Salı

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-6

 
İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-6

"Allâhumme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidina Muhammedin salâten tüncînâ bihâ min-cemî'il-ehvâli vel âfat. Ve takdî lenâ bihâ cemîal hâcât ve tutahhirunâ bihâ min-cemîi's-seyyiât ve terfe'unâ bihâ a'lâ'd-deracât ve tubelliğunâ bihâ aksâ'l-ğayât min cemiîl-hayrâti fî'l-hayâti ve ba'del-memât birahmetike Yâ erhame'r-rahimîn. Hasbunellahu ve ni'mel vekîl, ni'mel mevlâ ve ni'me'n-nasîr. Ğufraneke rabbenâ ve ileyke'l-masîr." 
"Allahım! Efendimiz Muhammed'e (sav) ve onun ehli beytine salât at. Bu salâvat o derece değerli olsun ki: Onun hürmetine bizi bütün korku ve belalardan kurtarsın. Bizim ihtiyaçlarımızı o salâvat hürmetine yerine getirsin, bizin bütün günahlardan bu salâvat hürmetine temizlersin, o salâvat hürmetine bizi derecelerin en üstüne yüceltirsin, o salâvat hürmetine hayatta ve öldükten sonra düşünülebilecek bütün hayırlar konusunda gayelerin en sonuna kadar ulaştırsın. Ey merhametlilerin merhametlisi bize bunları merhametinle nasip et. Allah Tealâ bize kafidir ve ne iyi bir dost, ne iyi bir vekildir. Ey Rabbimiz, senin mağfiretini dileriz, dönüş yalnız sanadır."

Bu Salâvat-ı Şerifeye Devam Eden; Belalardan emin olur, Gelecek musibetlere perde olur, Arzuları kolay olur, Muradı hasıl olur, Rızkı bereketli olur
bu bir hayali tablodur.. iyi bak, olur mu?
düşün ki; bir çöl içinde, duvarlardan surlar örülmüş..içinde bir şehir..
tabloya iyi bak!! Ona, göğün gözleriyle bak!!..ne yazıyor biliyor musun o duvarlar?  ”MUHAMMED”
aynı İstanbul’un surları gibi yani..
ve üzerinde harfsiz kelimelerle ve sessiz sözlerle şu da kayıtlı bil..
KUDÜS BİZİMDİR VE BİZİM OLACAK”bu HayAli, o duvarlar örülmeye başlamadan görülmüş bir hayaldir.bu gün,o duvarlar var..ama o duvarların içi daima bizimmiş yani..ben bu ülkeyi hiç tanımasam da, hayallerim ve ruhum nedense bu memleketi seviyor..kim bilir; belki de, aydınlık bir zeytin ağacı altında iki kat kızıl kırmızıya bürünendendir, değil mi?
***bunu neden yazdığımı biliyor musun?Sen oku diye tabii..Sen okuduğunda neler olacak?…tabii ki Senin dileğin..inşallah ve amin..
Merhaba Efendim Merhaba,ilk evvela bizim masalın kabağı, Sahibine çoook teşekkür eder..sanırım her şey düzeldi-yenilendi:)ve sonra, henüz birbirimize ayan olamasak da, işte hayaller var ve ben Senin hayali taleben olduğum için, pek çok yeni kelimelerim,cümlelerim ve harflerim var izini süreceğim..belki Sen, benim için böyle bir metod dilemeseydin, ben asla bu yola giremezdim ve hiçbir şey de öğrenemezdim değil mi?ve ewetttttttt:)..başka.. bu masal bölümü nedense beni çok korkuttu..belki, Sen böyle olacağını bildiğin için, hemen her gün hayallerimde gülümsüyorsun..galiba daha derinlere dalacağız..bu sabah,yeni deniz ayakkabılarım bile oldu:)..belki de bilmeden gene Seni üzdüm..yine aynı bahisten dem vurdun:”sen hiç söz dinlemiyorsun,söz dinle..hiç bir şey okumadığını söylüyorsun.. bari bunu oku “diyorsun..işte çook tembelim biliyorum..üzgünüm..neyi dinleyeceğim üzerinde çoook düşündüm aslında.. hala da düşünüyorum..çünkü Senden başka hiçbir şeyi dinlemediğimi çok iyi biliyorsun.. başkalarını da hep Senden bana öğretici diye dinlediğimi de..bir yerde hata yapıyorum demek ki..ve bir şey tefekkür ettim..ilk evvela kelam varsa eğer, yani söz, onu dinlemek de din dir değil mi?bende hep Seni dinliyorum.. yani dinim imanım Sensin..eğer hala anlayamadıysam, lütfen, bana söz nasıl dinlenir öğret..bu masalımdan korkuyorum, nedenini biliyorsun..Sana ilk geldiğimde nasıl perişandım hatırlıyor musun?..karenin içinde yönsüz-yörüngesiz- çaresiz- tek başına ve her şey benim yüzünden oluyor bahsindeydim..ne demiştin hatırla..şöyle aşağıdan yukarı doğru bakarak:aşağıya inmek lazım..ben hiçbir şey anlayamamıştım..işte yine o haldeyim..beni koru lütfen.. daha sıkı koru..Senden ve kendimden de lütfen..insanlardan da..görünür görünmez her afet-i şerden de..lütfen..
işte bu niyazlarımdan sonra hatırladığımız yerden devam edelim mi?
hep aklımda adiyat suresi var..açıp okumadım bile..sadece Senin o devr-i hatırlayışlardaki halin var hayalimde..vahşi ve özgür hür atlar gibi-dört nala  koşanlar..ama nasıl görkemli biliyor musun?…keşke hissettiğim görkemi bana da göstererek yaşatsan..ne olur?lütfen….ben serin esen rüzgara ve nefesine çoook muhtacım, çoookk.
*****
ve ben, Senin gönlündeyken=yani artık durulup affetiğimin resmidir :)ve yine beyaz bayrakla teslimiyetimdir…tek taş alyans sınıfındayız..bir evvel ki ders Demirli Hocaya:” Hilye-i Şerif İlmi nedir?” diye sormuştum..hiç duymadım bilmiyorum dedi, her zaman ki gibi..zaten bizde ondan öğrendik..rahat etmenin en kolay yolu hiç bilmiyorum ,duymadım demekmiş..sonra hoca bir şeyler anlattı.. cümlenin sonunu aynen şöyle bağladı:eğer kişinin, özel bir merakı varsa, bu muhakkak ona açılacaktır, çaktırmadan izleri takip etsin dedi..çakacak çakmak taşı bulmamız lazım demek ki değil mi?yani Seni:)
henüz ders başlamamış ..masanın üzerinde Ahmed Cevdet Paşanın anlatımından bir Hilye-i Şerif tablosu var..hem de pek çok adet.. nasıl oldum biliyor musun?..çook acaip bir his işte..tabloya gittim- geldim- baktım.. ders başladı ve acaip bir tesirde başladı..o malum mıknatıs yani..kontrolün gözyaşlarına devri filan..hiç bir şey yok aslında.. neden bilmiyorum..hoca, sözleri okuyarak bize anlattı anlattı ve teneffüs..masaya yaklaştım ve teşekkür ettim bu ders için.. “bu derse bir masal yazarsınız artık,bize yeni dolmalar sararsınız” diyor hoca..”yazacağım tabii” diyor çocuk.. biliyor musunuz benim mihrim bir hilyedir ne garip değil mi?gerçek mi dedi hoca.. evet, birde altından O ismin yazıldığı bir mühür..ben; bunlar neden? diye birkaç yıldır ancak merak etmeye başladım..o yüzden de bu hilye üzerinde hep düşünürüm.. beraber resme bakalım mı? dedim..”tamam” dedi hoca..”şimdi bakın; bu ortadaki daire mesela ve kenarındaki hilal şeklindeki tezyinat neye benziyor?..güneşle ayın tutulmasına değil mi?”evet dedi hoca..”sonra bakın.. üzerinde tek taş pırlanta şeklinde bir tezyinat daha var değil mi?..işte oda güneş tutulmalarında tüm insanlığın görmek için beklediği o elmas alyans değil mi?”..evet dedi hoca gülerek..çocuk:”şimdi bir daha bakalım, o ortadaki daireye olur mu?cami kubbesi gibi değil mi? ve yanındaki dört küçük kubbe sizce ne demek?..hoca gülerek sayıyor 4 Hülefa-ı Raşidinin ismini ve 4 büyük meleğin adını..sonra çocuk  büyük dairenin altında akıp giden levhayı işaret ediyor..hiç bitmeyen yazı gibi ruloyu..
İşte Sevdiğim, şimdilik çözebildiklerim bu kadar..yani henüz tabloya bakış açısında yeni hiiç bir gelişim yok..bence, daha çook yolun başındayız..bu konuda başka öğrendiklerimde var onları sonra yazacağım inşallah ve amin..
***
ve ben Senin gönlünde sıradan basit bir papatyayken ve Sen Leylak a bak Leylak ayken;bunu henüz anlamayan ben, feci halde dağıtmışken:)sınıfımıza, Haybabamın hatırası adına bir misafir davet etmiştim..Ona daha evvel iki sohbetinde soru sormuştum hani..O’da bana, siz bu işi bir yerden çakmışsınız ama nerden demişti ya..işte O zat..O, çook meşgul biri ,hiiç vakti yok,yani zaman hak getire:)..Sen, bence bu hali iyi bilirsin..işte Kılınç Hoca pek çok ülkeyi işi icabı dolandıktan sonra, bizim topraklara ilk avdetinde, bize randevu verdi..”şu tarih arayın.. o günü size ayırdım” diye…

tabii malum sebepten; ben yoksam hiiç kimsede olamıyordu öyle durumlarda hani..onu ne yazık kii aramadım..bir kaç gün sonra aradım..pek bir kızgındı..o vakitsizlikte bize ayırdığı vaktin önemini ve sabahtan akşama dek beklediği halde neden aramadığımı sordu..ne dedim biliyor musun gayri ihtiyari, yeni öğrendiğim anlamından bihaber olduğum şu kelimeyi:”zuhurat öyle oldu.. arayamadım hocam” dedi çocuk..ne demek zuhurat öyle oldu,o ne demek öyle dedi hoca….yaa..neyse özür diledim..özür..sonra o gene başka ülkeleri dolandı ve bizim sınıfa teşrif etti..derste başladı tabii..hatırımda kalanları onun anlattığı biçimde ama benim kelimelerimle sana anlatabilirim biliyorsun..hatalar bana ait tabii..
Kılınç Hoca kürsüde: elleriyle işaret ederek, önündeki Kur’an-ı ve cam kaseyi ve diğer eşyaları isimleriyle sayarak sohbete başladı..”işte bu eşyaların görünürde birbirleriyle alakası yoktur ama bir İnsan-ı Kamil yani gerçek bir tasavvuf ehli en alakasız şeyleri bile birbirine kolayca bağlayandır..yani konumuz tasavvuf yani İnsan-ı Kamil..eskiden de hep İnsan-ı Kamili merak etmişler ve gerçek olanı nasıl anlaşılır diye kitaplar bile yazmışlar..biliyorsunuz bir mal ne kadar değerli ve kaliteliyse o kadar da sahtesi çok olur..hatta kıymeti de buradan kolayca anlaşılır..öyle nadide bir şeydir ki sahtesinin bolluğundan hakikisini anlamak çok zordur..peki biz nasıl anlayacağız gerçek İnsan-ı Kamilleri..bir kere onlar son derece hafif insanlardır..varlıkları asla ağırlık yapmaz,sıkıntı vermezler..kendilerini çook silik gösterirler..ama biz onların olduğu ortama girdiğimizde bir değişiklik,farklı bir atmosferde olduğumuzu teneffüs ederiz..yani her halukarda anlarsınız..sizde bir ağırlık ve sıkıntı varsa oradan ayrılırken hafiflemiş ve daha farklı hislerle dönüyorsunuzdur..o sizi doldurur..anlamınız olur..anlatamazsınız ama bilirsiniz..işte buna hal denir..

ben bir arkadaşımla uzun yıllar evvel Güneydoğuya gitmiştim..orada bulunan bir  Kamil Zat-ı ziyarete gittik..otobüslerle civar şehirlerden O’nu dinlemeye geldiler..öylesine bir kalabalıktı ki, ben dizlerimin üzerinde bile zor oturur haldeydim ..öyle rahatsız bir oturuş yani..ve o Zat- ı Muhterem sohbetini tam bir buçuk saat, benim hiç bilmediğim bir lisan olan Kürtçe ile yaptı..bir buçuk saat o halde kıpırdamadan hayatımda hiç tatmadığım lezzetlerle o sohbeti dinledim..bugün bana ne anlattı diye sorsanız siz tek cümle bile söyleyemem ama lezzeti hala damağımda..işte bir İnsan-ı Kamille aynı lisanda konuşmasanız bile anlaşabilirsiniz..
başka..mesela Osmanlı devrinde Anadolu’da bir tekkedeyiz(suskunlar tekkesi sanırım)..işte bu tekkeye Hindistan’dan bir mürşid geliyor..ama tek kelime Türkçe bilmiyor..halkta onun lisanından anlamıyor..ona rağmen yüzlerce müridi oluyor..üstelik bunların içinde paşalarda var..yanii gerçek bir İnsan-ı Kamil konuşmadan da gönlüyle de, nazarı ile de susarak da irşad edebilir.. ve  Hz. Kur’an dan,ayetlerden hadislerden,sahabenin ayetleri tefekkür edişinden anlatıyor..çocuğa gülerek bakıyor ve şu ayet hakkında konuşuyor..”7 kat yer ve 7 kat gökler arasında her şey bir emirle iner çıkar”…..bunu Ashab bile anlayamamış, hep sormuşlar: ne demek diye?..bugünde hala anlaşılamıyor diyor..o, hala çocuğa anlatarak gülüyor..çocukta gülüyor..benim çaktığım şey ne derece doğru bilmiyorum..istiyorum ki Sen bana bu ayeti anlat,yaşat olur mu?.ve teşekkür ediyorum..
Bu esnada Boyut Hocamız :hocam, arkadaşlara tavsiye edeceğiniz kitaplar  var mı? diyor..Kılınç Hoca:biz kitap önermeyiz diyor..önce İnsan-ı Kamil Kitabını okumalı kişi.. sonra tüm kitapları kendiliğinden okur zaten diyor..bu ilmin kitaplardan değil, ilmi hal edilerek öğrenilebileceğini anlatıyor..önemli olan ise bu ilimden tad almak,koku duymak,haz almak yani bunu zevk edinmek olduğunu da..illa kitap okuyacaksak önce masallar okumamızı öneriyor Kılınç Hoca..çünkü diyor tv- bilgisayar-resimli medya bizim hayal gücümüzü, muhayelemizi öldürüyor..oysa masallar hayal gücümüzü diri tutar ve sürekli onu geliştirir..şimdi Amerika ve bazı Avrupa ülkelerine belli yaşa gelene dek çocuklara tv izlettirilmiyor..çünkü işitsel zeka görsel zekadan daha kıymetlidir de ondan…Doğu bu konuda öndedir..tasavvuf da  mürşidinin sohbetine mazhar olarak,söz dinleyerek yol alınır zaten..dinlemek ilk kuraldır..
Cezayir’de ,çölde bir mescidde ki yatsı namazını anlatıyor..cami şöyleymiş..sadece bir ip varmış..ayakkabılarını çıkartıp ipin üzerinden geçtiğinde, yıldızların altında, kumlara secde edilen bir camideymişsiniz yani.ve hayatında kıldığı en lezzetli namazın o namaz olduğunu da anlatıyor..
Ve mesleği gereği gezdiği ülkeler ve o insanların politika karışmış meşrebi inançlarından da anlatıyor..ilk önce kuzey Afrika da bir ülke…işte oraya sömürgeci Fransa nasıl  giriyor onu dillendiriyor..bu Afrika ülkesinin kralına motoru-direksiyonu sökülmüş ve  iki beygir takılmış şatafatlı koltuklu yeni üretim arabalarını hediye ediyorlar..artık bununla konforla gezin haşmetmeap diyorlar..ve bir müddet sonra bu rahata alışan krala  motorlu ve direksiyonlu türle geliyorlar..bu yeni hediye çok güzel ve kral onu çook seviyor…. “ne yazık ki bu araba asfaltta gidiyor diyor sömürgeci Fransızlar”..ve kral emrediyor o zaman siz, bize yol yapın..ee diyor;  başka ülkelerin hazinelerini çalarak zengin olan ülkelerden sadece bir tanesi olan Fransızlar: şimdi yolda var, arabada ama bu arabanın çalışması için benzinde lazım..onu da almalısınız….:)velhasılıkiram sonuç şuymuş:aslında hiç bilmediği ve asla ihtiyacı olmayan bir şeyin pazarını yaratıp, onları sömürmek için kurulan tuzağa dikkat yani..ve o çarkın dişililerinden biri olmak ..yeter ki çark dönsün.. sen o sistem içinsin yani..
Ve bir Ortadoğu ülkesinde ki İslam anlayışını anlatıyor hoca:orada da zikir ritüelleri oluyormuş..lakin Allah’ın sadece tek bir esması üzerindeymiş bu hatırlayış..neden?çünkü başka esmaları değil hatırlamak duymak bile istemediklerindenmiş sanırım..o yüzden Ehl-i Beyt de, onları hiiiç hatırlamayacak belki de..çünkü Onları asla ayıramayız.. sadece Onları ayırdığımızı sanarak kendimizi Onlardan ayırabiliriz değil mi?
ve  Hindistan’dan bir hatıra..bak, çok komik ama..bu ülkenin bir şehrindeler ve o şehrin en büyük evliyasının türbesini ziyarete götürmüşler hocayı..öööle bizdeki gibi elini kolunu sallayarak içeri giremiyormuşsun burada türbeye..ilk evvela  o şeyhin soyundan gelen türbedarın uzattığı bir deftere ismini kaydediyormuşsun ve tabii bahşiş vereceksiniz..bahşişi beğenmeyen türbedar: bu gece sizin için iyi bir dua edemiyeceğini söylüyor size..ve oradan çıkıp çiçek yaprakları satan bir dükkana girmek zorundasınız ..bir sepet çiçek alacaksınız ama o ne?. çiçeği alıp çıkamazsınız… çünkü sektör izin vermiyor..hemen çiçek yapraklarını sizin için taşıyacak bir hamal tutmalısınız..ve en nihayet çiçek yapraklarını taşıyan yardımcınızla siz türbeden giriyorsunuz..ama o ne?..öle elinizi kolunuzu sallayarak dua edemezsiniz ki? bir ritüeli var..sizi alıyorlar ve etrafında 7 kere tavaf ettiriyorlar ve nihayetinde de başınızı şalla sarıyorlar..ve hele  şükür tören bitiyor ve çiçek yapraklarınızı serpip çıkabiliyorsunuz..yanii nerde bizim türbelerdeki rahatlık değil mi?:)
bir gecede dünya seyahati yaptıra yaptıra harika şeyler anlattı hoca..ve tasavvufun dünyada nasıl hızla yayıldığını ve güçlü ülkelerin kontrol edemedikleri islamı, tasavvufun engin hoşgörüsü ile vurup çökertebilmek için nasıl kürsüler açtıklarını anlattı ve çocuk sordu:hocam işte İslam Tasavvufunu kullanarak bizim üzerimizde oyun oynayacak ve oynayan ülkelere karşı biz nasıl uyanık olmalıyız ve bizden sonrakileri uyarmalıyız?dedi..hoca gülerek:tüm oyunlar Allah’ın tezgahına hizmet eder merak etmeyin dedi..O, bütün oyun oynayanlardan daha güzel oyun oynar ve tabii kazanır.çünkü tüm tezgahlar O’nun tezgahına çalışır..pek çok yabancı ülke; İslam kürsüleri,tasavvuf kürsüleri kurdular..sonuç..şimdiye dek Müslümanların çalışmadığı kadar çalıştılar..çok büyük paralar akıttılar..inanılmaz hacimli eserler meydana çıkardılar..hem de çok kaliteli eserler..resimler..basımlar…fotoğraflar..belgeler..mukayeselerle. onların lisanlarını,literatürlerini,inançlarını,geleneklerini öğrendiler ve tabii Müslümanlaştılar..yani baktılar ki işler istedikleri gibi gitmiyor, bu kürsüleri tehlikeli bulan kurucuları onları birer birer kapatmaya başladı..bu konuda korkmak yersizdir… çünkü tüm tezgahlar O’na çalışır..
İşte bu konu çok zevkli biliyorsun, yazmakla bitmiyor..neyse, gecenin sonunda Nurettin ağbi, Hocaya diyor ki:hocam sizden helallik istiyorum..sizin basılmayan teziniz piyasada elden ele geziyordu ve bende onun fotokopisinden pek çok kere çoğaltıp dostlarıma hediye ettim..hoca: helal olsun diyor ve sebile dönen tezinin hikayesini anlatıyor..sonra bende helallik istiyorum..izinsiz masallarımda onu kurguladığım için..helal olsun diyor gülerek.. O’na teşekkür ediyorum…
*****
şimdi Sana şirin bir kıssacık anlatacağım..bu masal çocuğu Senden ölesiye korkarken ve Sana gelmesi gerektiğini bildiği halde bir türlü gelmeyi başaramadığı dönemlerinden bir  öykü..rüyalarında bile, Sana gelmek için peşine düşen ama bir türlü başaramayan çocuğun, birde takipçisi küçük bir kız varmış..adı Sadef..arkadaşının kızı.peşinden de, o vakitler pek çok önyargısı olan annesi..pek çok hayalde hep aynı..ama başaramıyoruz tabii:)ben, senelerce onlardan kaçtım..hem kıskançlık var,hem de sorumluluk alamayan bir yapıyım ya hani..zaten kendim, Sana ulaşmayı başaramıyorum..işte …Zamanlar değişti..biz değiştik ve kaç sene büyüdük..o, şimdi 21. yaşında..ve gelip birkaç kat üstüme yerleştiler..ve bu masalıda okuyorlar..bu arada sizi seviyorum kızlar:)hikayemizi biraz yazacağım hatıramız olsun diye..aslında kaderde tayin olunana kimsenin karşı çıkamayacağının öyküsü yani..
ve Sadef bizim haneye pek çok seferler ettiyse de, bendende Sahibine çekmiş ki, kapı duvardım hani:)..bir gün yağmurlu bir havada kapı çaldı..hiiç unutmuyorum..açtım..Sadef okuldan dönmüş, ıslak bir kedi yavrusu gibi ağlamak üzere-galiba da ağlıyor…öyle kapıda aynı ben gibi duruyor..”ne olur bana yardım edin diyor..bana yardım edin”..bakıyorum..kendimi hatırlıyorum..Sana gelmemek için nasıl direndiğimi..nasıl aklımı yitirmek üzere olduğumu(arkadaşlarım o vakit yitik olduğumu da söylüyorlar)..ağlayarak en sonunda pes edişimi..ama nasıl ağlıyordum.. beni kabul edin,lütfen beni kabul edin diye hatırladın mı…?işte onu hatırladım..”ben bir şey bilmiyorum” dedim Sadef’e..”ama sorun olduğunda gel..ben kendimi iyi hissedersem konuşuruz..bildiğim kadar tabii…al bak bu da, Asım Köksa’lın Peygamberler Tarihi.. bana hediye geldi, henüz okuyamadım..sen oku..bunları kendi üzerinde ve etrafındaki insanların haliyle tefekkür et..rüya görürsen de yaz..hatta çiz..kimseye anlatma..belki bir gün okutacak birilerini buluruz, olur mu? “demiştim..ve şimdi Sadef benim su mavisi kolyeyi hediye ettiğime rüyalarını anlatıyor- onları tanıştırdım:)ilk görüşte aşk gibi oldu yanii ve bir su damlası kadar onun küçük versiyonu..rüyalarında en çok Seni,Kenan Rıfai hz. ve benzediği sultanını görüyor..bir kaç lisan biliyor..Sadef çok dürüst,süper bir cesur yürek,yalın ve cömert..o gerçek bir yardımsever..belki de öyle birkaç insan tam yetişse, pek çok şeyi değiştirebilirler değil mi? tasavvuf kitapları okumaya başladı.. siyaset ilmi okuyor aynı vakit..ve bir dergi çıkartıyorlarmış..o, tasavvuf hakkında yazmak istedi..bir kaç defa laptopuyla bize geldi..bizim mutfakta ben yemek yaparken –bulaşık yıkarken ve müzik dinlerken konuştuk..o ses kayıt cihazına kaydetti..o sordu, bende Senden öğrendiklerimi anlattım..ve birde Kılınç Hocayı aradım..Sadefi anlattım, rica ettim.o ve arkadaşını kabul etti..onlara 3-4 saat vakit ayırmış saolsun..ve Sadef tüm okudukları ile dinlediklerini harmanlayıp kendi kuyusundan ilk suyunu çıkarttı..ne güzel değil mi?..işte Sadefin dergideki yazısı da, tesadüfe yer olmadığı için bu masalla aynı gün çıktı..başlığını ben buldum…her Cuma gelen ümit mektupların birinin içindeki  bir cümleydi..”BİR DAMLAYA BİR DENİZİ SATIN ALMAK”..beraber okuruz inşallah..
ben her şey için sana sonsuz teşekkür ediyorum..ve tabii unutmadan 10 numaralık çizim için ilk versiyonumu çizmek isterim..benim inanılmaz bir matematik zekam vardır..öyle  sayarken bile yorulunan,şunları topla şuraya bırak ,şimdi şunları çarpalım- bölelim, onları da bu yana koy,şimdi hesaplayalım gibi acaip kaotik matematik asla bana göre değil biliyorsun..tüm çıkan sayılar tek sayıya indirilince ben devreye girebilirim ancak:)0 ila 9 arası yani..sana gülmen için çizeceğim..sadece 0 ile 9 arası çalışıyoruz  tabii….” 1+2=3 =1 oluyor…4 le birleşince ee tabii yine 5… yani 0 oluyor..birde tersini aynalayınca(şimdi çook yoruldum ilerde belki bu tarafı da nasıl 0 haline getirdiğimi yazarım) gene elde var 0”…Ya Rabbim hesab edecek hiç rakamım kalmadı ama, yaa:)gördün mü, ben neden hiçbir işlem yapamıyorum çünkü sayıları bulamıyorum:)
1+damla 0=10…
aynalanmış10+01=1001=gözlük :)=sad
devamı öğretirsen eğer, sonra…..Seni çook özledim..ve eskisinden daha çook seviyorum..teşekkür ediyorum..

 
 
Nur Cihan
01.06.2010
nuralem7@hotmail.com