27 Ekim 2010 Çarşamba

ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI - 9


ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI - 9

bu yazı hz NiyaziMısri’ye adanmıştır..
Ey bu cümle kâinâtın aslını bir cân eden
Âdemi kudretle ol cana sevip cânân eden.
“Allem-el esmâ” ile hem tâc-ı “kerremnâ” ile,
Arş-ı âlâda melekler cem’ine,  Sultân eden.
Vechi Âdemle cihân fânûsunu tenvir edip,
Künhü zâtına o vechi hüccet ü burhân eden.
Evveli Âdem,  sonun hâtem kılup bu âlemin,
Hâtemi Mahmûd-u Âdemi zübde-i insan eden.
Nokta-i pergâr-ı âlem Ahmed’in Zâtın kılup,
Sırrını kutb-ı hakîkat mazhar-ı Rahmân eden.
Enbiya vü Evliyâ hep mazhar-ı envâr-ı Hakk,
Mustafa’da her şuûnun cem edüp bir şe’n eden.
İsmi resmi mahv iken bu âciz ü bî-çârenin,
Nâmını Mısrî verüp dillerde âd u sân eden.
Ey bu cümle kâinâtın aslını bir cân eden
Âdemi kudretle ol cana sevip cânân eden.
Hz. NiyaziMısri
Hurşidimden Mürşidime bir tutinin güncesi… Sevdiğim NiyaziMisrı sempozyumuna gittim..(hayali sabah:cam- sır altı tekniği ile bir resim ve anlatamayacağım ana yemek için bir sipariş..inşallah onu pişiren ben olmam.) içeri girerken; nat-ı nebevi okunuyormuş, yarısındaydı sanırım..duyduğum sözlerden gülümsedim.bir şey vardı.. ama ne?
Zuhuru kainatın madenisin Ya Rasulallah
Rumuzu küntü kenz'in mahzenisin Ya Rasulallah
Beşer denen bu alem ki senin suretle şahsındır
Hakikatte hüviyette değilsin Ya Rasulallah
Vücudun cümle mevcudatı nice cami' olduysa
Dahi ilmin muhit oldu kamusun Ya Rasulallah
Dehanın menba-ı esrar ilm-i min ledünnidir
Hakayık ilminin sen mahremisin Ya Rasulallah
Ne kim geldi cihana hem dahi her kim gelisedir
İçinde cümlenin ser-askerisin Ya Rasulallah
Cihan bağında insan bir şecerdir gayriler yaprak
Nebiler meyvedir sen zübdesisin Ya Rasulallah
Şefaat kılmasan varlık Niyazi'yi yoğ ederdi
Vücudun zahmının sen merhemisin Ya Rasulallah
GÜNEŞ:).. sürpriz!!.. GÜNEŞim.. herşeyim.. ağladım.. ağladım.. özlemişim tabii.. ve sonra .. CemAli... O konuştu.. babasından anlattı..sanki babası konuştu..daha çok ağladım..böyle ne acaip bir şey sana anlatabilsem..orada kimler vardı bir bilsen.. Ali Ulvi amca bile gelmişti..onu ikinciye görüyorum..ilk gördüğümde de çook ağlamıştım..Evvelzamanım, Devam eden gölgeler ve Sen, sanki O’nun adı gibi cisminde de sırlanmıştınız..O çok yaşlı bir zat görmen lazım..O’na Sen diye sarıldım öptüm..ama O sanki yok gibiydi,hiç yok gibi..O güldü…   güldü..mutluydu. yan da ise “gamzedeyim deva bulmam vardı:)”
bu bir Devlet-i A’li merasimiydi.. hz.Mısri ye yapılan zulmün özrünün kabulüydü..önden gelen zelzelevi hava muhalefeti, o celalin ardından cemal olacağını bile anlatıyordu bence..O’nu irfan sofraları kitabıyla tanıdım biliyorsun
ve bu sempozyumla irfan sofraları kitabını bir defa daha düşündüm Sevdiğim..aslında kitaptan, O’nun Busegah ı  Rasulünden başka bir şey hatırladığımı söyleyemem ..sadece kitabı tercüme edenin hezayanlarını ve isyanlarını nasıl dipnot olarak düştüğünü hatırlayabilirim..bugünde Kadızadeler hep var değil mi?..ve daima da olacak..ama  Yaratanın işine bak ki, kim işinde ehilse, ona işini yaptırıyor..öğrendim ki bu tercüman, o kelimelere en iyi vakıfmış..işte hz.Mısri’nin Tevhid mucizesi bence bu kitapta fazlasıyla var…ve hala Kadızadeliler le kavgası sürüyor..çünkü O,Senin nefesinde hayat buluyor…meşreb meselesi:)….
Sevdiğim, bugün artık bende acizane, Mısri hz gibi Ehl-i  Beyt e geldiğimi sanıyorum.. O’nun ilmi- irfanı-hali bende olmadığından kendi kabımca anladıklarımı Sana edepsizce, sonra yazacağım..şimdilik anladığım  Ehl-i Beyti Mustafa yı tabii..henüz Hamse-i A’li Aba’ya erişmem mümkün değil biliyorum..O’nun ehlibeyt manasını anlayamayanları hiiç ayıplamıyorum..çünkü onu anlarsak ümmiliği de anlayacağımızı sanıyorum..eee.. o zamanda, imtihan kalmaz değil mi?kimimiz anlayacağız,kimimiz anlamayacağız.. kimimiz de, gibi gibi yapacağız.tabii anlamak başka, hayata geçirmek başka..hz. Mısri’nin ve onun gibi kişilerin başına gelenler; aslında, Allahın her şeyi yaratması- irade etmesinin başka.. her yarattığından da razı olmasının- olmamasının çoook başka olduğunu da anlatıyor değil mi?bu konu belki kaza ve kadere yanii çıkmaz sokağa giriyor biliyorum…”ama Kral’ın Sözcüsü o tabelayı ters yüz etmişti ya hanii.. benden hep sana güveniyor”..ve Seni Seviyorum…ve çook özlüyorum..lakin ümitsiz bir vaka olduğum =her defasında kanatlarımı kaybettiğim için beri duruyorum:)
Evvelzamanımın bu alemden gidişinden de bahsedildiği için hz. NiyaziMısri’nin hayatını anlatan anka adında bir romanı ,okumam için verdiler.. hep, neden? diye sordum tabii her zamanki gibi..O’na çocuk safiyetinden dolayı çocuk evliya derlermiş..O ise kendisine vaktin çocuğu dermiş..oysa ki ne kadar da belli vaktin babası olduğu değil mi?O’na yapılan zulüm çok ağır..bu millete kırgın gitmiş..işte şimdi  mana ricali ,sanki hepsi buradaydı..en azından benim üçlerim..güneşim Güneşim güneşim…bir siyah hırka içinde yok olanlarım, aynı olanlarım..    Sevdiğimm..bilmiyorum, iki gün boyunca tam affedildiğimizi düşünemedim..O’nu bence çok fena incitmişiz.. kendimi hep suçlu hissettim nedense..bilmiyorum..ama buraya gelmeyi kabul ettiyse ve benim Güneşim O’nu selamladıysa affetti demektir değil mi?evvet..
*Tabbi bu masal, çocuğunun gözlemlerinin öyküsü olduğu için bizim sempozyumumuzda farklı  konuklarda olacak değil mi Sevdiğim.ilk evvel her saat başı sahnede  Uymaz şu eseri geçecek:)*
Esti mihnet rüzgarı  derd i sefadan gayrı
Mahvoldu bütün varlığım  cevr ü cefadan gayrı
Eyyüb sabreyler idi  daim şükreyler idi
Söz düşmedi dilinden  hamd-ü sena dan gayri
Ya Rab dilerim Sen’den  zuhur etmesin benden
Hükmü kazaya rıza ahde vefadan gayrı
Zat-ı Hak’ta mahremi irfan olan anlar bizi
İlm i sırda bahr i bi payan olan anlar bizi
Medet Ya Reşid Allah
Bu fena gülzarına bülbül olanlar anlamaz,
Vech-i Baki Hüsnüne hayran olan anlar bizi
.
Medet Ya Rahmetellilalemin ,medet Ya Tabib el Kulüb,Medet Ya Sultanım
Ten harab olsa ne gam, aşkın gönülde her an
kesmem ümmid  lütfundan n’ola rica dan gayri
kalbim Seninle hem dem sende teselli bulur
kul ne bekler Hüda’dan  aff ü hata dan gayri
her hal içinde ve her dem  zuhur etmesin benden
hükmü kazaya rıza ahde vefadan gayri
yarab dilerim Senden zuhur etmesin benden
hükmü kazaya rıza ahde vefadan gayri

NİYAZİ MISRİ HAZRETLERİ(Bora Uymaz-Hüseyni İlahi)
ve konuşmacılardan notlar..kaydedelim mi?
*bütün mesele sizin isteğinizden ziyade Hakkın isteğidir..O sizi bir şeye hazırlar ve ol der, o da olur..
*ümmilik fıtrata geri dönmek..arınmak safiyetle hayata bakabilmektir
*ruhani düşünceler yıldızlar dır.insanın ölümü geldiğinde gök ve yıldızlar helak olur. .insanın yüzü ilahi cemaldir..insan rahmanın aynasıdır..kalbi aşktır.
*Belaların gelmesi ,celal içinde cemal gelmesidir..
*dane 1 dir..ondan 7 başak bitmesi o danenin  birliğine  zarar vermez..o 7 başaktan 100 er dane oluşması yine o danenin birliğine zarar vermediği gibi..hz. Hasan ve hz. Hüseyin  2 başak gibidir..Dedeleri hz Muhammed in son Rasul olduğuna nasıl engel olurlar?..o Hatem-i Enbiya dır..bunların rasul olmalarından nübüvvette bir çoğalma meydana gelmez…..
*zatıyyun mertebesi çok anlaşılamayan ve yanlış değerlendirilen bir mertebedir..bu ilimlere namahrem olanlar için değildir..hz Şeyhi Ekber ilimleri sıralarken  derki; bir ilim ki, başlangıçtan itibaren insanı alır inceler ..nerede olduğunu söyler ve nereye gideceğini anlatır.. işte o en şerefli ilimdir..
*E.Işık:…. nefsin 7 mertebesi..70.00 mertebe ..rakam değildir..o sonsuz mertebedir..sonsuz boyuttadır ..her şey Allahtan dır..o içimizde dışımızdadır fakat biz Allah değiliz…kul kuldur ve Allahtan dır ama Allah değildir..bu tıpkı bir tohumun filiz, ağaç, çiçek ,meyve oluşu gibidir.. o  meyve topraktandır ama toprak değildir ..ayrı bir şeydir misali.tevhid de budur..tasavvuf mistisizm değildir..akıl- bilgi dediğimiz şey, danışma bürosu gibidir..ihtiyaç duyduğumuzda ona danışırız.24 saat kalp nasıl durmadan çalışıyorsa, duygu hayatımızda kesintisiz çalışır..bazen hüzünlüyüz,sebepsiz neşeleniriz,stresleniriz,kızarız….işte bunlar bizim kalp mimarlarımızdır.. kuyumcularımızdır..kalplerimizi işleyendir..eğer altın dediğimiz şey, toprağın altında kalsaydı hiçbir değeri olmaz ve hiçbir şeye yaramazdı..o kuyumcu elinden geçecek..bir defa haddeden geçip temizlenmesi lazım..mesela Şemsi Tebriz i  milyonlarca insandan daha değerlidir..onun için halvet ,inziva,tefekkür,mürşid lazım..kuyumcusuz mücevherat olmaz ..halk için yaşayan halkın içine karışır ve yok olur..ondan bir şey olmaz..Allah için yaşayacaksın…sen Allah a layık kul olamadıktan sonra ne olursan ol ,beş para etmezsin..
bütün tasavvuf, Fatiha suresindeki: ihdinas sırat el müstakim kelimesinin şeklidir yaşanmasıdır.çünkü Allah ta “sırat el müstakim üzeredir”.Allah ı bulmak isteyen kişide sıratı müstakim üzere olmalıdır..o yolda gitmeyen hiç kimse Allah ı bulamaz ,Allah la karşılaşamaz..insan gençliğinde öğrenir ihtiyarlayınca anlar derler ve bu doğrudur..daha derin anlayış için yaş almak önemlidir.içinde aşk olmayan hiçbir ibadet gerçek manada ibadet  değildir..içinde arpa olmayan samana benzer.işte bizim kıldığımız namazlar ve tuttuğumuz oruçlar genelde bu saman tadındadır..özü arpası yoktur..
muhabbetten kanat gerek..bu zevat sadece mürşid değil,sadece bilgi değil,alimler değil ,aşk ehlidirler…durulmuş hali Niyazi Mısri nin eğer buysa, herhalde Ümmi Sinan a rastlamasaydı ve onu böyle durultmasaydı kim bilir ne olacaktı?..ben derdim ki:hz. Mevlana’nın çok kuvvetli bir sinir sistemi olması lazımdı. Neden? dediler..dedim ki:öyle bir feyzi ilahiye mazhar ki..sürekli akan bir şelale altında oturmak gibi.. buna tahammül edebilmek için çelikten sinirleri olması gerekir adamın..yoksa gerçekten çıldırır..Niyazi Mısri de öyledir..aşk ehlidir.. vech ehlidir..iyi ki Ümmi Sinan la görüşmüş de böyle durulmuş..
bir yerdeyiz … gazelden okuyordum ki:”ey niyazi hal-i aşkı kimseye faş etme sen..sırrı haktır anı bigane haberdar olmasın”..dinleyenlerden Fahrettin Efendi dedi ki:  bakma öyle dediğine ..sırları faş etme der ama bütün sırları da kendi faş eder..bu evliyanın bir kısmı gerçekten sır ehlidir.. bir kısmı ise faş-ifşa ehlidir..onlar Allahın sözcüsüdürler..hükümet sözcüsü.. evliyaullahın bütünü adına konuşurlar..bakarlar!..millette uyuşukluk var..onları harekete geçirmek için faş etmek lazım..mesnevinin yazıldığı çağ  da öyledir.. bir ümitsizlik çağıdır.. Mısri’nin  dönemi de öyledir..duraklama zamanın sonu.. çöküş devrinin başlangıcıdır..öyle uyuşmuş bir milleti yeniden ateşlendirmek- heveslendirmek için Niyazi Mısri gibi adamalara ihtiyaç vardır.. şimdide öyledir..bugün,bu milletin buna ihtiyacı vardır..bu bilinenlerin yaşanılanların söylenmesine, ifşasına ihtiyaç vardır..yoksa gençlik elden gidiyor..Amerika nın taşra eyaleti oluyoruz..ben bile çocukluğumdan beri hollywood filmleri izliyorum..bir yerde dediler ki: kızarsak incirlik üstlerini kapatırız.. dedim ki: peki, benim beynimdeki incirlik üstlerini nasıl kapatacaksınız?.. ya çocukların beynindeki  Amerikan üstlerini?..küfrün pislikleri-virüsleri beynimizin içine girmiştir..evvela bunların ayıklanıp temizlenmesi lazım..Türk Maarifinin baştan sona tüm müfredatlarının değişmesi lazımdır………………..”alkışşşş…   KIYAMettt…”
Sevdiğim görecektin, salon alkıştan inledi..işte bende bu güzel konuşmayı kaydetmek için hoca dan izin aldım ve yazdım..inşallah olayın vehametine  vakıf olup-vakfederek durur ve arif olup maarife kavuşuruz ve amiiinnn:)
* meyvenin üst katı-kabuğu şeriattır..içi hakikate benzer..badem ve ceviz gibi..imdi herkim ki tevhid hakikatini talep etse, üst kabı kırması gerekir..bu kırma tarikat tir ..ancak salikin tarikat yolunda hakikate zarar vermemesi gerekir..yani şeriatın kabuğunun  katmanlarının meratip usulünce ufalanması lazımdır….böylece hakikat keşf olunur ki, bu aslolan şeydir..bu hakikati  bildiğinde; şeriatta anladığı,  tarikatte gördüğü, hakikatte bildiği kesin bilgine  muhalif  olmaz..ancak doğru idrak oldukça nadirdir.. Mısri nin  bu yaklaşımı Arabi’nin “aklın anladığı ile hayalin müşahede ettiği şeylere  dair kesin ve gerçek bilginin ancak Hakkın kuluna bildirmesi ile tahsil edilebileceğini akla getirir..”
*..tasavvufu tasavvuf yapan şey riyazet yöntemleri değildir..bunları vahyin ilkelerine göre yapmaktır..o zaman sizin aç kalmalarız perhizlikten çıkar oruç olur..riyazetleriniz konsantreleriniz ibadet sayılır..namaza döner,zikre döner.
*bestelenmiş eser açısından ilk sıra Yunus Emren’indir..lakin “yunusluk “bir meslek olduğundan gerçek Yunus Emre’nin çok az eseri vardır.. 2. Sırada olan hz NiyaziMısri’ nin se hemen tüm divanı halk tarafından ilahi olarak okunur..
*fakirlik tamam olduğunda Allah aşikar olur.. Misri de aşikar olmuştur..ondan sonra sinirlense de- sevinse de Allah sinirlendi -kızdı- sevindi olmuştur.. İnsan-ı Kamilin manası budur..O, Adem fassında anlattığı gibi kahr-ı lütfu birlemiş bir kişidir..tüm insan- ı kamiller aynı kaynaktan beslenirler ve Hakikat-i Muhammedi den başka bir şey söylemezler..kimi uzun uzun söylemiştir.. kimi kısaltarak.. kimi hiçbir şey söylemeden hali ile anlatmıştır..
ümmi idrake- bakışa sahip sözler, insanların ciğerlerini yakar..ve herkesi etkiler..NiyazıMısri  fırka-i naciyeden dir.. yani birleme sultanıdır..o kul dur..yokluk- hiçlik yani, aslında hiçbir şey bilmediğimiz idrak seviyesine ulaşmaktır..
onlar hem çoklukturlar hem yapayanlız birliktirler..onlar hem çok anlaşılırlar.. her sözleri göğüslerin içini deler..ama hem hiç anlaşılmayacaklardır..onları anlamak  Allah ın:” ben istedim ki bilineyim” kadarını, Zat-ı İlahi sini idrak etmek demektir..cemali görmeyen onları nasıl anlar?..gören, şahit olan bilir, anlar.
Kim seni buldu kendi yok oldu,
Vaslına ey dost can bahâ düştü.
Aşka,  uşşâkın dâvet etmişsin,
Can kulağına ol sadâ düştü.
Bu Niyâzî’nin hiç vücûdunda,
Zerre komadı hep bekâ düştü.
*******
2. Günümüz..bu sefer arkadaşımla giderken Orhun Babayı da aldık..Balıklı Rum Hastanesinden geçtik ki, aklıma geldi..Limni’de ki Rum  Balıkçıların piri olan Niyazi Mısri nin ince espirisine gülümsedim..ve yolu aniden kaybettik..birden Seyid Nizam hazretlerinde kendimizi bulduk..selamladık ve yola devam.. varış.. zaten bizim tüm taife oradaydı.. neden? merak ettim..meğer bizimkilerden telefon no ları almışlar…. tabii bizim ikinci gün sürprizimiz vardı; daha kapıdan girince, inanılmaz zekası ve acayip yakıcı gözleriyle çocuğu tanıyan Salahaddin  di(Sevdiğim tüm edepsizliğimle ondan adıyla bahsedeceğim..çünkü ben hayatımda böyle korkunç!! acaip zeka ve gözler henüz görmedim):Orhun Babayla Ferdiyet Babadan dostlarmış..40 senelik..belki daha fazla..yürüyoruz..o çocuğa eğilip diyor ki:ben, sana onun anlatamayacaklarını da anlattım:)işte Sevdiğim.. Öney’e: sakın onun gözlerine bakma diye tembih ettim..sabahtan akşama yan yana oturduğumuz koltuklarda  göz kaçırmacayı seyretmen lazımdı..inanılmaz komikti..Öney korkusundan kafasını kaldıramıyor ve hep başını sallayarak gülüyordu:)Salahaddin de ısrarla onunla konuşmaya çalışıyordu..çok hoş zamanlardı..Senin gibi…
Salahaddin:… neyi üfürünce bize gelen neyin sesi değildir..nay ın sesidir..ilmi tevil, aslına döndürmek, evveli ile birleştirmek demektir..Halik el lem Yezel ve Tekaddes Hazretleri denir....”lem” kelimesi mutlak olumsuzluğu ifade eder..yani mutlak olarak öncesi olmamak var..başlangıcı yok yani..
varlıklar her an boyut değiştirir ve tekamül ederler..varlıkların doruğu olan insanların tekamülü görecelidir-geri vitesi de vardır..yani, yanlış yapma hakkı özgürlüğü de vardır..çünkü o her şeye kadirdir..bir ifadeye göre kendi suretinden yarattığı insana da aynı özellikleri vermiştir ama insan kadiri mutlak değildir..Musavviril Esma ül Hüsna :Rabbim varlıkların maddesel boyutunun  vücud bulmasına   vermiş olduğu emirden evvel ,isimlerinin içerisini müsavvir=hayat veren le doldurur..müsavvir öyle  mana verendir ki, hamd mana kazanır..bu öyle bir şey ki, henüz madde yok ama mana  kazanıyor..bunu bizim aklımız anlayamaz..bu beynimizde yok..akılla olmaz
..(Sevdiğim.. burada şunu düşündüm..eski Mısır da mumyalama işlemi sırasında  ölülerin kalbi çıkarılıp vazoda saklanıp- ölü ile beraber lahte konurken ;neden beyinleri, nefsin simgesi burunlarından akıtılarak çıkartılıyordu??!!:)
burada tecelli lazım..tecelli Rabbimin lütfu ihsanın” el latif” ismi ile olur.. onun tarifi çok zordur..çok güzel demek bir manası..diğer manası kesif olmayan tül gibi..yani  taayyününde olan bir şey- kağıt üstüne geçmemiş ..o zaman henüz ne olacağı belli olmayan demektir ..sen bilemezsin..bazı şeyleri biz kaleme getiremeyiz..mesela ben güneşi taayyün edebilirim demek??..edemezsin!!! ..sen güneşi bilemezsin!! ..onun için hz Ali:güneşin zerresini avucuma koyun size güneşi  göstereyim demiş.. ve bu söz Birleşmiş  Milletlerin en güzel yerine asılmıştır..daha güzeli henüz söylenmemiştir…..!!:) ….?:)mesela “göremezsinde”..dağ eriyor..göz o erimedeki radyoaktiviteyi göremiyor değil mi?..ama o dağ erirken de yerine yeni bir şey koyuyor.. işte orada kayyum ismi şerifi var..Hayyu kayyum.. hem yok edip aynı anda var ediyor..
..? …Örtünmeye mani olurlar..kendi içinde parlama istidadı var..ona hiç el değdirtmek isterler mi?..biz aşırı ışığa bakmamamız lazım ..sürekli bakarsan kör eder.. güneşe çok bakmaktan bize nasip yok..Güneşe feyyazı mutlak dedirtmişlerdir..
*Girdap?...  vibrasyon yani dairesel dönüş demek aslında..ama daha az yoğunluktan daha kesafete  doğru açılan delik demek..havada da girdaplar var…ama bunların aldıkları isimlerde başka başkadır..fırtınalar falan..girdap denizdekilere denir..*insanın kendi denizindeki girdaplar?.şimdi bütün varlıklar içeriden ve dışarıdan  temizlenmeleri lazım.”size afakta ve enfüste ki ayetlerimizi göstereceğiz “ayeti vardır.. havayı nefise ile nefes alırız ,içimize çekeriz..içerdeki daralmayı  def ederiz..sizin mesleğinizde yüksek fırınlarda o daralmayı şişlerler..*çocuk:boşaltırlar ....”evet..yani tıkanır, malzeme gelmemeye başlar..onun için..
Orhun Amca: hz Musa Allah ile konuşmaya giderken, bir adam O’na dedi ki” Ya Musa.. sor bakalım Rabbine benim makamım nedir?”hz Musa dönerken bir gördü ki ,o adam paramparça..ve Rabbine bunun nedenini sordu..Rabbi:Ya Musa.. onun o hali, makamının bedelidir deyince …burada haddi aşmak da var.. Mısri Niyazi nin makamının ne kadar yüksek olduğunu ,çilesinin de bu  ne kadar paralel olduğunu anlatır..orada “Neyzen Tevfik derki:
Musa Tur'a, Isâ hûra büründü,
Eyyub hasta, Ya'kûb  yasta öründü.
HEPSİNE HİCRAN ELİ SÜRÜNDÜ
lenterani Ya Musa..sen Beni göremezsin..hakikatte Ben seninleyim..sen Benim fiilimsin..Kendimi çektiğimde, sen Beni nasıl görürüsün? demek..çocuk: hz.Peygamber nasıl gördü peki?Orhun Amca:eeee. O, Rabbimi Rabbimle seyrettim demedi mi Salahaddin Bey? …..Salahaddin: orasına karışmam ben:)
Dönüş yolundayız: Orhun Amca:…. Mısri dargındı.çünkü onun döneminde altı tane padişah değişmişti ..olaylar.. Osmanlı  zayıflamış ekonomik açıdan..her padişah değişiminde yeniçeriye cülus veriliyor, hazine bitmiş..ve Niyazi bir dehşet..devlet korkuyor Niyazi den..hasılı  padişaha anlatıyorlar.. Abdülmecit onun kabrine-huzura geliyor gözyaşlarıyla.. Abdülmecit Efendi:” Hazret “ diyor “atalarımın yaptığı bu hatadan ben mesul değilim ama onların adına özür diliyorum..ben buradan rahatlamadıkça çıkmayacağım” diyor ve saatlerce kalıyor ..içine bir hal geliyor ve kalbindeki bu rahatlama ile dışarıya çıkıyor..Rahmetli Ali Efendi öyle demişti:bu millet büyüklerden özür dilemedikçe iki yakası bir araya gelmez..çocuk:o zaman Niyazi Mısri ye yapılan haksızlık  gibi, çok var değil mi ve hala daha yapılıyor?Orhun Baba:uuuuuuuu .. biliyorsunuz Seyyid Nizam Hazretlerini..çocuk:? …Orhun Baba:O’nun konumunu biliyor musun?.. hz Peygamberimizin 27. Evladıdır .. başı kesilerek idam edildi..şehit ettiler. ki bu yazılı tarihle sabittir.. başını koluna aldı.. bugünkü yere geldi….
birde Mısri hz nin o resmi üzerine konuşuyoruz Sevdiğim..sert – hırçın tabiatlar üzerine...bu çocuk ta neden bu kadar asabi,huysuz ve geçimsiz ve celalli imtihanlarım?.. onu sormuş..Orhun Baba da şöyle demiş:) o sizden değil ki..Efendinizin etkisi var sizde.. … çünkü insanda, Sahibi Zamanın da  bütün insanlar üzerinde etkisi vardır..çocuk peki bu hal hep sürecek mi? Orhun baba:zaman gösterecek.. sizi belki O, bu hali ile yumuşatacak..
Ferdiyet Babaya biri geldi ve diklenerek:” ben gizli bir hazine idim bilinmekliğimi istedim “..pekii, bilinmekliğini istedi.. Adem i ,onun için Alem i halk etti..bu Adem bu kadar çile çekiyor, gülüyor ağlıyor..60-70  sene, çok kısa bir ömür sürüyor.. ve sonra ölümle, gördüğü varlığın bedelini ödeyip buradan ayrılıyor..bunun manası nedir, bana anlatır mısınız ?diye sordu..Ferdiyet Baba başını önüne eğdi..tek cevap bile vermedi ona..ısrarla tekrar sorulunca şöyle dedi: sen düşünürsen bunun ne olduğunu bilirsin..kimin kimle çile çektiğini, kimin kimle üzülüp güldüğünü görürsün..anladınız değil mi?  çocuk :anladım:).. mı Sevdiğim ?..(Seni üzüp incittiğimin farkındayım ve özür diliyorum..)
*bu masalı okuyanlardan bir ricamız var..hz NiyaziMısri ve O’nun şahsında, O’nun akıbetine uğramış tüm Allah Aşıkları için bir Fatiha üç İhlas okur musunuz lütfen. …Ve aminn..

 
 
Nur Cihan
26.10.2010

 

19 Ekim 2010 Salı

ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI – 8



ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI - 8
Merhaba Sevdiğim Merhaba…sadece teşekkür etmek istiyorum..sorularım üzerine;içinden Hızır Geçen Adam Işık Hocanın 5 saatlik ses kayıtlarından derlediğim bu yazımı bitirdiğim anda, söz verdiğim gibi sildim SEVDİĞİM..ve sadece bir şeyy…son masalımın hediyesi.. yeni belam için..BELİ de, yani:) …hani o kalbe neşe gelecekti?Sevdiğim ben eski belama razıyım..yani onunla daha az şikayetle geçinmeye çalışacağım..anlıyorsun değil mi?bir taze mevsim daima ciğerlerine taze nefes alsın..bedeli ben olsam bile….Seni Seviyorumm……..
*******
SALAVAT-I MUHAMMEDİ SALATÜSSEMA=NEFES

bir insan, Rabbini Yaratıcısını tanımadıktan sonra, çevresinde tanıdığı her şey, onun için değersizdir..çünkü yaratılmış ve sonlu şeyleri,Yaratan ve Sonsuz olana tercih etmiş oluyorsun..insanın sorunu da budur..karşısındaki şeye hak ettiği tam değeri verememesindendir..Allah her şeye olduğu kıymetini verir.. kim ne kadar kıymetli, bize de söylüyor..bizler bazen bu hal terazisini  nefsimizden, bazen unutarak bilmeden, hüküm terazisini elimizden kaydırıyoruz..ve o zaman biz mutlaka zarardayız..Allah:ben bütün alemlere ölçüyü koydum demiş=insan,melek,cin,hayvan, bitki,ruhaniler, vb. alemlere..ölçüyü aşınca önce kendimize sonra aleme zarar veririz..
gerçek şu :sonsuz Allah’ü Teala’dır.. sınırlı ise biziz..kanaat az şeyle yetinmek değildir ..helalinden kazandığı ile yetinmektir kanaat.. Süleyman gibi dünyaya sahip olabilirsinde.. İsa gibi bir ağaç yaprağındaki suya muhtaç da ..bunların ikisi de kanaattir..
Süleyman as. ın duasına icabet etti Allah; yeryüzünde dört büyük devlet kurulacak dendi ..bunların birisi Süleyman as. Devleti idi..O ise şöyle derdi:”bütün bunlar Rabbimden bana  bir nimet..ama şimdi beni imtihan ediyor..acaba bu nimetlerin kadrini kıymetini bilecek miyim, yoksa nankörlük mü edeceğim?”..burada esas olan bir peygamberin bize örnek oluşudur..onlar kamil kişilerdir ..bize  örneklik için yaşarlar..bu neye benzer?..çocukların oyuncak yumurtalarından çıkan, o parçalara ayrılmış oyuncakların içindeki yapım planına ..onlarda tüm parçalar birdir.. onlar  hangi olayda nasıl davranmış, o hangi parçayı en mükemmel kendine monte etmiş öğreniriz..eğer biz onun gibi doğru parçaları bir araya getiremezsek  başaralı olamayız..kamil bir insan oldum diyemeyiz..güzel işler yaptığında, o doğru parça kendiliğinden  sana gelip takılmaz..böyle olsa, imtihanın sırrına biraz  kopya katılmış  olurdu..
ama eski toplumlarda böyle belirtiler vardı..mesela hırsızlık yapsa eli o şeye hemen yapışıyordu..ağzından kötü söz çıksa ağzından kanlı parça geliyordu.. birine kötü baksa gözünden kanlı yaş akıyordu..kötü bir şey düşünse evinin kapısı işaretlenirdi.hangi organla ne kötülük yapsa hemen açığa çıkardı..önceki ümmetler tekamül etmiş değillerdi..onlar henüz çocuk mesabesindeydiler..o yüzden de önceki peygamberlerin  çoğunun mucizesi duyulara-şekle hitap ederdi...
hz. Muhammed a.s; insanlık tarihinin bilimsel ve anlayış olarak da son kertesi, son merhalesi, son virajıdır..yani bu ümmet kıyamet ümmetidir...her konuda en ileri seviyededir..o yüzden hz Peygamber a.s de  hissi=5 duyuya hitap eden mucizeler azdır..onun asıl mucizesi Kur an’dır ve o hep devam eden kalıcı mucizedir..akla, kalple beraber hitap eder..Arabi derki:iki tür keramet vardır:1. İlmi.. 2. Harikulade,normal kuralları altüst eden, keramet..mesela adama kılıçla vursan kesmez..zehir içse bir şey olmaz..ama Kur an ilmidir.. bana o verildi der..İlmi keramet tüm kerametlerden daha makbuldür.Kur an böyle bir keramet ile kıyamete dek kendisini okutur..getirdiği manalarla insanlara yön verir ,aydınlatır..insanlık daima Kur an a muhtaçtırlar.. Kur an kıyamete dek bakidir=insanlık tüm ihtiyacını O’ndan karşılar….
hissi keramet; insanların anlayışı düşükken yapılır..Yuşa as.savaşa gider.onlara ganimet yasaktı o zaman.. direk Allah rızası içindi..aldıkları ganimetler meydana toplanırdı ve peygamberleri Allaha  dua ederdi..ve Allah o CİHAD ı kabul ettiyse; gökten bir ateş iner ve ganimeti yakardı..yakmıyorsa kabul etmemiş demekti..bu şimdi bize ters gelir mesela..neden malı kullanmak varken yakıyorlar gibi ?oysa o zamanki toplumlar bunu düşünemezdi?sorgulayamaz, o malı nasıl değerlendireceklerini bilemezdi..kaldı ki ALLAH a neden denmez..O öyle irade ettiği için itaat edilir..ama  Muhammed Ümmeti gelişmiş ve aklı başında –sorumluluk sahibi bir ümmet olduğu için, Allah onlara ganimet mallarını helal etmiştir..
işte o zaman ;bir defasında Allah ganimet mallarını kabul edip yakmadı..Yuşa a.s:” gelin ve elimi tutun” dedi…geldiler.. birkaç tanesinin eli Yuşa a.s ın eline yapıştı…ve “ getirin ,çaldığınız malları” dedi..getirdiler.. öküz başı kadar altındı ve onu diğerlerinin yanına  koydular ve Yuşa a.s  duasını yaptı.. Allah onu kabul etti..neden? çünkü o zamanki insanlar  mal sahibi olup onu doğru değerlendirip kullanma seviyesinde değildi..ya bugün, bugünde öyle insanlar yok mu?. var tabii..bazı insanlar vardır, trilyonla meşgul olur ve şaşırmaz.. bazı insan vardır ,cebine iki günlük haçlık koyunca yürüyüşü değişir ..demek ki o, paraya sahip olamamış ve para ona sahip olmuş, gelişmemiştir..algılayamıyor.. mala yaklaşımı yanlış.o kişi elindeki imkanı, saltanatı kullanamaz..bu ilkel toplumlara mahsus dur..sen o adamı bir makama getir bak !!.hemen asar, keser..bakın ilkel kalmış toplumlara.. işte onlar da böyledir ..diktatörlükler böyledir..neden?. mana ile özgürlükle hürriyetle hareket etmesini beceremezler..konuşarak, diyalogla anlaşarak çözümler üretemezler..geri kalmış toplumlarda ise hep silah, sopa ve diktatörler,darbeler ortaya çıkar..Ortadoğu ve Afrika ya bak ..pek çok ülke neyle idare ediliyor.?. dikta ile.. bunların arasındaki köprü ülke Türkiye ise, yeni yeni o şeylerden kurtulmaya çalışıyor…insan onur ve değerini kavradıkça baskılar da  kalkar..
bugün biz hata işlediğimizde; eski toplumlar gibi bize de işaretler yapılsa, biz perişan oluruz..utancımızdan mahvoluruz..bu anlayan için asıl cezadır..işte bu tekamülümüz yüzünden Allah bize o cezayı yapmaz..”Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur”=yani Allah şöyle der:”ben sizi muhatap kabul etmiyorum” = bu sözü algılayabilene :”keşke beni muhatap kabul etse de, dövse” demekten daha ağırdır..hatırlayın ..Tebük Seferindeki olayı..çok ağır bir savaş..ihtiyaçlar fazla.. gücü yeten herkesin katılması istenmiş,ilan edilmiş..birkaç kişi katılmadı..yalan yanlış mazeret beyan ettiler.Allah Rasulu:”sizin için Allah karar verecek” dedi…oysa bahanesini doğru konuşup, nefsimden gelmedim diyen  biride oldu.. dedi ki: Sen beni biliyorsun..benim normal şartlarda hiçbir şeyim yolunda gitmezdi..ama ne zaman savaş çağrısı geldi, tüm işlerim düzeldi.. bolluk ve zenginlik, rahatlık geldi.. işte bende nefsime uydum, gelmedim dedi..hz Peygamber, ona :”Ben le konuşma “dedi..ve :”yeryüzü bu kadar geniş ama onlara mezardan daha dar geldi “diye inen ayet tecelli etti..tam 50 gün çile çektiler ..onlarla hiç kimse konuşmadı..ayet onlara ,50 günden sonra indi..o adamlar; hz Peygamberin dizi dibinde,birebir, çok yüksek bir eğitimden geçmişlerdi..onlara küçük bir laf binlerce ton gibi gelirdi. ..“Allahın ipine sarılmaktan başka yol yok” biliyordular..onların o hali saf bir çocuk gibiydi..mesela küçük bir çocuğa biri “küstüm” dese o alınır ağlar..biz güleriz.. anlayamayız..oysa o çocuğun yerine kendinizi koyup, ona, o sözün yaptığı tesiri düşünün birde..
… “aranızda böyle şeyler olunca hicret edin” der ayet..yani onla arandaki ilişkiyi kes, ayrıl..ki; o kişiye, bu normalde kızmaktan daha çok dokunur..sade o moral yerine gelsin diye, nasıl gönül alacağım diye düşünür ve bir şeyler yaparsın..yani mana her zaman maddeyi büker-ezer-kırabilir.. etkisi altına alabilir..o yüzden manası yüksek toplumlar geri kalmış toplumlardan çok ileri olur..biz bu manayı bir yakalayabilsek: entrika, şantaj, derin devlet, mafya,faili meçhullerle, baskı ile bizim işimiz olamazdı..
Kazan Türklerinden büyük bir alim vaktiyle Finlandiya ya hicret ediyor..Musa Carullah. hatıralarını yazmış:”güneşin batmadığı yere trenle gideceğiz..ben acemiyim ve durakları seyrediyordum..insanlar alışveriş noktalarında(dükkan sahibinin olmadığı duraklardı bunlar) paralarını veriyor ,bozuyor, alacağını alıyor, vereceğini veriyor ama satış yerlerinde kimse onlara bekçilik etmiyordu.. hakka hukuka daha riayet ediyorlardı.. bunlar bizden daha Müslümanlar” dedim..insanın onuru ,şahsiyeti, hakkı diye bir şey vardır..işte bu hak için ölsen şehitsin..bizde ise hiç kıymeti yok ..neden?. geri kalmış toplumlar olduğumuz için..geri kalmış toplumlarda hakkın ,hukukun, bunların hiç değeri olmazda ondan..can gider.. mal gider.. kan akar.. tecavüzler olur.. biz de ise hiç..halbuki ayet derki:” bir damla kan haksız yere, yere düşse arş titrer”..bir defasında Cebrail as. Taif ‘e Allah’ın emirlerini anlatmaya gitti..çocuklara O’nu taşlattılar..ayaklarından kan çıktı..Cebrail a.s ” ben arşın altında iken  Allah c.c dedi ki:”Muhammed’in üzerinden bir damla kan düşmek üzere, çabuk onu tut ..eğer o kan yere düşerse ,izzetime yemin ediyorum ki dünyayı helak edeceğim”..arkadaşlar!!.. bu sadece O’na mahsus değildir..hangi mazlumun kanı yere düşerse aynı şey her an olur..
SORU:Rabbimizi  nasıl tanıyacağız, nasıl yöneleceğiz?...

cevap: dediler ki?” Rablerinden bir delil inse ya! (peygamber olduğuna,kitap ve ahretin, cennetin, cehennemin varlığına bir delil olsa ya”…ayet derki” dinleyenler ancak uyabilirler.”. Rabbi  tanımanın 1.yolu Rabbi dinlemektir.. 2. yolu da bir delile tutunmaktır ..ayet zaten sıralar..ama adam dinlemediği için delile de tutunamıyor.. bu sefer elindeki delilin delil olduğunu anlayamadan, birde delil soruyor..ayet:”Allah her ayeti indirmeye kadirdir”.. ama onların çoğu, ayetler onlara inmiş, konuşuyor, farkında değiller..mesela hakim,  önündeki dosya da deliller duruyor.. ve o:delil yetersizliğinden dolayı, katili, zalimi bırakır gider..eğer o, önüne konan dosyayı düzgün incelese idi ;o dosya ona konuşurdu ..delilleri okur, adil karar verirdi..ben, insan olarak etrafta cereyan eden olayları dinlemeyi bilsem mesela; her şeyin konuştuğunu –delil ile anlattığını bilirdim.. Aristo: felsefe,bu kadar muazzam bir kainatın karşısında, insanın saygılı şaşkınlığıdır der..kendindeki 4 merhaleyi anlatır aslında..1.yaratıldığını..2. gereğine hayranlığı ve saygı göster.. bu imanın kendisidir.. yani takvadır..insana ve hayvana tüm mahlukata gereken sorumluluğu yerine getirme bilincine takva denir..sen, o varlığa karşı vazifeni yerine getiriyorsan:  Allah’ın Kitabını Okuyorsun demektir…
Allah:” bu kitapta zerre kadar şüphe yoktur..o zaman öyle yaklaş..seni basiret üzere davet ediyoruz “der ..körlüğe cahilliğe davet etmiyorum der ..Allah derki:” biz gören için bütün ayetleri koyduk”..ama adam bilmiyorsa anlamıyorsa.. biz, ona, ölüyü mezardan kaldırıp önüne koysak yinede derki :ben herhalde hayal görüyorum, büyülendim “..demek ki Rabbi tanımanın 1. yolu dinlemek..eğer dinleyemiyorsan delilleri de tanıyamazsın..halen delil arar durusun..her taraf ayettir..hangi aldığım verdiğim nefeste delilsiz bir şey yok ki..bu yüksek seviyeden bakışın yoludur..Tolstoy derki :ben sevgiyi Allah’a giden yol olarak gördüm, sonra müslüman oldum ..onu da köylülerin arasında (karşılıksız sevgide)öğrendim..”mükemmellik denen bir şey var, işte O sadece Allah” der bir felsefeci..
oysa biz Allah’ın sevgi, doğruluk, fedakarlık esmalarını biliyoruz ama yinede o herhangi tek manadan Allah’a gidemiyoruz..oysa tek manadan Allah’a gidebilmeli adam..o tek mana tüm manaları toplar..bu mana olarak da, şekil olarak da aynıdır..mesela Adem’den beri hepimiz aynı şekil içinde, aynı mana içinde dönüp duruyoruz..aynı semayı ,aynı semahı, aynı zikri yapıyoruz.. bunu şimdi iyi  anlayamazsan farkına varmazsın..zannedersin bir uzun hayat ve kimsenin kimseyle alakası yok ..kesiklikler var.. öyle değil.. aynı bir deveran- daire içinde, hepimiz birbirimizle bir alaka içinde, zikir içindeyiz..beraber semah çekiyoruz..bu fiziken de, manen de böyle..mesela bir cenin yaratıldığında;taa Adem’den beri tüm nesilden,her baba, her anneden geninin örneklerini  ala ala getirip ,oranlı şekilde o çocuğa koyuyor..gen haritası çıkıyor ya şimdi.. henüz daha başındalar..ileride Adem’e dek neslini, dedelerini çıkaracaklar..gen haritası deyince her olay biti değildir.. fizikte öyle..
mesela kuantum fizikte bir merhale var: anlayabileceğimiz haliyle İRADE = YOK yada VAR..  yanii..sen o iradenle tüm alemi tutabilirsin..hani senin iraden yok mu? Kardeşim, iradene sahip olsana var ya? bir atom patlattığında nasıl her yeri altüst ediyor.. illa patlatma!!… enerji olarak yayıl da, her yanı aydınlat..şimdi size bir şey söylesem:)  deprem oluyor ya; yemin ederim bak, adam bakışı ile yırtılmak üzere o yakaları-fay hatlarını tutuyor..ama senin buna aklın ermez!..sen buna safsata dersin!..doğru.. safsata deme hakkına sahipsin…Allah’la beraber olma diye bir merhale var..adama baksan zahiri şartlarda, belki burnunu temizleyemez ,belini kaldırıp yürüyemez ..ama o bu işi o zahiri şartlarla yapmıyor ki..o kalbindeki o yüksek irade ile yapıyor..onda yüksek sevgi,fedakarlık var ..bütün mahlukatı kuşatıyor.. o sevgi herkese, aleme yeter..şimdi bize o irade verilse, kim bilir neler yaparız ..herkesi şantajlarız mesela..neden biz  öyle olamıyoruz?.. çünkü biz o konuda ehil değiliz..Allah “emanetleri ehline veriniz” demiş..Allah, bizim gibi bel kırana, çalana, çırpana, baş kesene emanetini verir mi?..mesela şu an saat diyelim ki 03 oluyor.. sabah saat 8 e kadar.. gök kapıları açılıyor..7 kat göğe- yere git gel..işlem yap..orada ilmin merhaleleri var..yapan var..ama o kişi buraya indiği zaman, burada kötülük gördüğünde ki halini bir düşün…  Peygamber, oturduğu yerden başka ülkedeki savaşları canlı izleyip arkadaşlarına anlatmıyor muydu..bu iş herkese mahsus dur.. “insansan” manasını yakalamış olana mahsus..yoksa insan suretindeki hayvana değil..Bismillah diyoruz ya= Allahla olan adama mahsustur bu manalar..cevizin özüne geldiğinde; Allah’ın manası ile, nefesi ile, seninki aynıdır..bu kadar büyük sermayeye sahibiz, Allah’a şükür yok.. neden  sermayemizi çarçur ediyoruz?..dinleme konusundaki noksanlığımızdan delilleri göremediğimizden-anlayamadığımızdan..

…..arkadaşıma gidecektim.. ona dedim ki: şimdi annen bana şöyle diyecek..” hocam Hızır a.s söyle de bana bir söz söylesin de uygulayayım”..bende ona diyeceğim  ki:” Hızır’ın sana söyleyeceği söz Kur an ayetlerinden başka bir şey değildir ki..Hızır’ın bir sözü, Allah’ın ayetlerinden daha mı değersizdir ki …o da Allah’ın bir kulu…eğer fedakarlığın yoksa kendinden veremiyorsan Allah ta var olamazsın…Allah la senin aranda nefsin duruyor..şimdi sen, diyelim ki Allah’tan delil istedin ve Allah sana bir gece dedi ki : “kulum kalk.. beni sakın unutma.. her gün, her an beni aklında tut, an,kötüye bakma. harama dokunma..hemen kalkarsın “elhamdülillah”.. ben Allah’tan mesajımı- dersimi aldım dersin..ya huu!. Adem’den beri bunu söylüyor Allah…sen Allah’ı unutursun ama O’nun unutması mecazidir.. O hiç unutmaz...”kul günah işler ve derki :Rabbim beni affet..ve Rabbi der ki: kulum Beni tanıdı”.. bu hadistir....bu  Allah’ın bize verdiği değerdir..bazen biz hiç farkına varmayız.. neredeyse Allahlığa soyunuruz..”bende yapıyorum işte” deriz..bazen de cahillikle bunu yaparız..her iki durumda da  gafletteyiz ama cahilin(bilmeden yapanın) açıları ve bilgili inatçı kişinin değerlendirmeleri farklıdır..
şu yerlerde, göklerde uçan kuşlar var ya.. onlar bile başlı başına bir ümmettir..başları var.. kanunları var.. yani sizin neyiniz varsa onlarında vardır..yeter ki sen araştır, dinlemeyi öğren..bir defasında ramazanda itikafa girdim.. 10 gün kur an dan sadece bir ayete bakıp onu düşündüm.. aynı ayeti ne kadar okursan oku, hep yeniden farklı bir mana ile okursunuz ..hep o ayetin manası açılır, hatta gözünle görürsün.. Atlas- Hint okyanusu böyle gelmişler, serum iğnesinin deliğinden  geçmeyi çalışıyor..senin anlayış imbiğin o kadar ince diye düşün.. manayı da öyle okyanuslar gibi çok..kaç zamanda geçer o mana ?o zamanlar geçer, biter..  manalarda geçer.. ama yinede mana bitmez..Allah derki: benim ayetime mana vermek istediğinizde bütün okyanusları 7 defa doldurup  boşaltsanız mürekkep diye.. kalemler biter.. mürekkep biter.. benim sözümün manası bitmez der..ama bu nasıl olur?..her kul kendi dinlemesi oranında farklı anlar.. ne kadar  dikkatle bakıp izliyorsa,ne kadar ölçüp biçmesi hassassa o kadar mana alıyor.öbür türlü ,”aa.. öyle.. dedi.. der”… işte o kadar dinlediğin için aldığın manada o kadardır.
“bizim ayetlerimizi yalanlayanlar aslında şuna benziyor der” ayet..şimdi bu ayeti şekillendirin..bir adam var..gözü kör, kulağı sağır ve duymuyor..gitsen yapışsan, kendince tehlikede sanacak ve korkacak..diyelim bir tehlike var.. araba çarpacak. anlasın diye çekiştiriyorsun.. ama adam anlamıyor..hz Peygamber şöyle demiş..”Benimle sizin aranızda ki örnek şuna benziyor.yanmakta olan bir ateş var.. Ben sizi eteklerinizden çekiştiriyorum.. siz ise o ateşe atılmak istiyorsunuz?”işte böyle kör sağır bir adama ne yapacaksın.? senin onu kurtarmak istediğini anlamıyor ve itiraz ediyor .ne yapacaksın?..dinde zorlama yoktur..irade ile olur..çünkü o gerçekte kör ve sağır değil..gözünün kulağının,ruhunun aklının gönlünün değerini vermediği için yok hükmündedir…
….böyle insanlar için ayet derki:o gün, o cehenneme gitmiş perişan haldeki kişiler diyecekler ki “o gün dinleyebilseydik, dinleyenlerden,dinlediğimizi aklımızla değerlendirebilseydik, şimdi bu ateşte olmazdık”…Allah onları akılsızlar  hükmünde değerlendiriyor.. ama gerçekten akılsız- deli- algılaması yok hükmünde değil..aklı var onun.. verilerinin değerini vermiyor..hakikate gözünü kulağını kapatmış..sen böyle adamı Allahın yanına dik, o gene derki; nerde Allah, nerde Allah?...bunu şekillendirdim ki, o adamın halini  anlayabilelim diye..Allah onlara sonra derki..”bir gün perişanlığa düşseniz o zaman kimi çağıracaksınız?”o yüzden daima temiz düşünüp temiz hareket edelim..kimle karşılaşırsak karşılaşalım onların hayrına düşünelim.bencil kişi Allaha katiyen yaklaşamaz...

kişinin hali, vakti,,her şeyi yolundaysa, o lezzetçidir..lezzetçiler az gelişmiş toplumlarda değil çok gelişmiş toplumlardan çıkar..
ve insanoğlunun lezzetlerinin sonu yoktur..ve hayat bu uğurda heba olur gider..Allah, böyle haldeyken:” beni unutuyorsun, ama elinden en ufak bir şeyi aldığımda o zaman beni anıyorsun” der..Allah’ü Teala kendisine giden bütün durakları insanın kalbine işlemiştir..ondan dolayı da Allah, kendinden başka hiçbir lezzet durağını kalıcı yapmamıştır…o lezzetlerin kalıcı olması insana ihanettir aslında..insan aldığı lezzetten sonra ondan bıkmaya başlar..onun alameti, tüm lezzetleri deneyerek bırakacaktır..ve en son durağa Allah kendisini koymuştur..”kalpler ancak Allah la mutmain olur”..onun dışında hiçbir obje ile durmaz..sürekli gitmek- yükselmek ister..” gitmek istiyorum.. hiçbir şeyden lezzet alamıyorum” der..o yaşadığı her şeyi sıfıra iter..tüm lezzetleri tattıktan sonra nefret edip bıkacaksın..sonra bu yolun iki çıkışı vardır..ya sonsuza ulaşıp kalbin tam huzur bulacak mutmain olacaksın …yada bu dünya hiçbir şeye yaramıyor dersin, intihar edeceksin..insanların çoğu böyle yapmıştır ve yaparlar..Tolstoy derki :ben intihar edecektim fakat cesaret edemedim ..av silahlarımı saklardım ki kendimi vurmayayım diye.. o 46 yaşından sonra Müslüman oldu..o yaşa dek hep hafakanlar geçirdi..

Allah burada şunu işaret eder..senin fıtratına Ben bu yolu zaten koymuşum..sıkışınca hemen kimi çağırıyorsun? ..Beni.. anla ki ,Ben, senin damarında nefesinde varım..o lezzetler bunu perdeliyor..bunu hepimiz yapıyoruz..her insan böyledir..bu unutup hatırlamalar da anlatır ki insanoğlu kıymet bilmez..ayet”:o gün bu nimetlerden sorulursunuz”….ama dinleyene göre bu ayet değil mi?her şey bir nimettir..”ne kadarda az şükrediyorsunuz*
bir kardeşimizi gördüm..kolları bacakları kesik..yürümesi yuvarlanma şeklinde.. kolları bacakları ilk kesildiğinde Allaha hep sitem ediyordu..sonra ise o olayı anladı ve şükretmeye başladı.. daha sonra ise  şükrünü eda  edememenin acizliği ile yalvarıyordu..engelliler ne der bize?..bize acımayın,bizde sizin gibiyiz,,bize kendiniz gibi davranın ve bize iş verin..biz mutluyuz derler..onunla konuş bak, o, senden daha mutludur.. çünkü biz onların frekansını anlayamıyoruz.. onları kendimiz gibi sanıyoruz..şöyledir o kişi; hangi konumda olursa olsun hep şükrünün ne kadar aciz olduğu halindedir..ya öyle şey olur mu deme..o sana göre öyle..olacak en kötü halde bile şükrümüz yetersizdir..her şey nimettir.. nimetin içinde yüzüyoruz algılayamıyoruz..mutlu değiliz biz..tüm sıkıntılarımız bu yüzden. böyle insan terörist olur ve insanlara hep zarar verir..bir dükkanda ne varsa kokusu odur, satacağı malzeme odur..mutlu insandan zarar gelmez..
her şey bizim mutluluğumuz-hizmetimiz için yaratılmıştır.yerde gökte ne varsa..cennete bile arz denilir.. göklerin genişliğine bile…arz demek:” aman olarak bir insanın dayanabildiği, oturabildiği alandır”.. yani bir insanın hayatını sürdürebildiği her yer. ve içindekileri sana hizmet için yarattım der Allah..eğer o nimetler bizi mutlu etmiyorsa o sendendir..yani o eşyaya yaklaşımı-nimeti  algısı yoksa, ne kadar çok eşya- nimet olursa olsun o kişi mutsuzdur..
…dedim ki Rabbim, bana evladını kaybetmiş bir babanın halini göster.. bir baktım ki sanki kalbine bir bıçak saplanmış, böyle aşağıya dek o kesilmeye devam ediyor.. işte evlat acısı böyle..Rabbim dedim birde ,babasını kaybetmiş evladın halini göster..birden bizim memleketteki dağı gördüm..buradan oraya dek dağ.. işte o  sırtını yaslandığın dağ kalkmış oluyor..sosyal çevrende bu dağa benzer..sen sosyal çevreden ayrılırsan kendini “ paaatt “diye düşmüş görürüsün..eşi ölen bir insan neye benziyor dedim..?aynı anne  babasını kaybetmiş kişiye benzer….en kötü evliliklerde de böyledir..o zaman elden çıkmadan varlığın kıymetini bilmek, her şeyi üzmemek lazımdır..
hayat iki uçludur..bir ucu hoşluktur diğeri sevmediğiniz şeylerdir..ama bunlar olaylara vakıf olmak için gereklidir..bu uyarı ve dürtülmedir..lezzetçileri imtihanlar uyarır..şöyle derler.. kişi daima kendine eziyet ede ede Allaha gidebilir..  ya da, aç susuz kala kala Allaha gidebilir ve kişi ,lezzetleri tada tada da Allaha gidebilir.hepsi doğrudur..nimetler insanlar içindir.. onları yerli yerine kullanamadığın da kötüdür..kalpleri taşlaşmışlar : hadiseden manayı çıkaracak olan kişinin duygularıdır..kişi duygularını kaybettiyse, onun maddesinde de bir  şey çıkmaz..aslında taşın toprağında duyguları var..bizim frekansımız  farklı ise onların duygularını anlayamıyoruz..adam düşünün, babası ölüyor arıyorlar ve diyor ki:” ya siz ilgilenin, benim işim var”.. ya kardeşim, bütün ilişkin senin işin mi? hiç mi sosyalliğin duygusal alanın yok.. o iş seni bitirir ve tek bırakır..insanlar seni dışlar ve yalnız bırakır,senin insan olmadığını düşünür.. o tür bir insan kim bilir işçisine, evladına, ailesine nasıl davranıyordur..biz duygularımızla insanız ..vefa temeldir..biz değerlerimizle varız..kişide vefa yoksa, değer verme yoksa ,utanma duygusu yoksa, o insan gerçekten çürümüştür.. o kişinin kalbi ölmüştür..tüm lezzetleri bile sürsen ters algılar.. sıkıntıları ver uyarmak için, kalbi algılamaz artık..Allah:”onların kalplerinde hastalıklar var” der..doğruyu yanlış- yanlışı doğru algılar..yeryüzünde fesat çıkartma, bozgunculuk yapma desen, derki;hayır, ben düzeltmeye çalışıyorum.. sen anlayamıyorsun..problem arka planda..kalbin katılaşmasının arkasında şeytanın onu süslemesi de var..ama bunlar hep imtihan için..

her şeyin güzel olduğunu düşün.. her şey güzel ve doğru.. hadi sizi imtihan ettim.. böyle imtihan mı olur? o oyun eğlencedir..
imtihansa  eğer;ciddi soru ve onun seçenekleri vardır..ve sen seçeneğini aklınla,  kalbinle, iradenle  kendin seçeceksin.. bir insan ne kadar olaylara hassas davranırsa,  o hassaslığı ona uyanıklılık sağlar..mesela olayları duyar duymaz ,hadise kendiliğinden şekillenmiş gibi, o olayı çözer..kişi bu  hassas bakışa sahip değilse zaten unutur..olayın başı ile sonunu unutur..Allah derki: “verdiğim nimeti beni unutacak şekilde sevme..beni hatırlayarak nimetten faydalanırsan o zaman unutmazsın”..sevdiğin birini ona ait hiçbir şeyi unutmazsın mesela..unutmayı bırak dilinden düşmez ki zaten.. neden?önemseme oranına kadar hafızanın-kalbin ezberleme  kuvveti- derinliği vardır..beynimizde kanallı bölümler vardır..orada muhafaza olur..kişin kendi bedeni üzerinde de yaptırım gücü var..insan iradesinin yapamayacağı güç yoktur..isteseniz: ben bu dağı kaldırırım diye inansanız, kaldırırsınız başka yolu yok..Allah derki:” eğer inanıyorsan sen üstünsün”..
..oğlum sordu…”baba,sen hep dersinki: “Allah’a inanıyorsan üstünsün”…ama Müslümanlar hep geri,neden?”..eee.. oğlum diyorum.. gerçekten inanmadıkları için, ağızları ile söyledikleri için… Allah derki:” ağzınızla söylemeyin ,kalbinizle söyleyin..adın mümin kendin kafir..bu nimetin kafiridir..fıkıhta şöyle kaide var.bir ameli kafir bir de imanı küfür(Allah ı inkar )..bizlerin çoğumuz nankör- ameli kafiriz..nankör= ekmeği -nimeti görmemek demektir..atalarımız yerde ekmek bulur bismillah der ve yükseğe kaldırır..yada bismillah der, onun mikrobu bile şifa olur..onun için edebiyatçılara çok iş düşüyor..bir kelimeye başlı başına makale yazılmalı..çünkü toplum bilinçlenmeyle ortaya çıkar..bilinçlenmiyorsa kuru kalıptır..milyon tane ağacı kes.. yan yana koy.. bitti..lezzetçiler için ayet:”her şeyin kapılarını onlara açtık..ve onlar şımardılar..hiç ummadıkları anda da onlara sıkıntı geldi…omuzlar düşük.çehreler kara ve beller kırık”..işte sen bu ayetten mana çıkaramıyorsan aynı eski kavimler gibi şekle düşersin..o zaman sen hala anlamıyorsan, bunca asrın ne kıymeti var, senin kıymetin ne?..sen manadan anlamıyorsun..

insanoğlunun yeryüzündeki hayatı 350 milyon senedir var..bu zaman içinde geçen her nesil baz olarak insan..ama şekil olarak farklıyız..kafası kare şeklinde adam düşününüz..o bütün gıdaların, atmosferdeki şartların, değişiklikleri ile insanoğlu şunda bu şekilde.. ama temel DNA da aynı.. insanın algılaması tabili bir değil ama şekle takılır ve manayı çıkarmazsa taa 350 milyon yıl öncesine düşer..Allah iki  tür ceza  verir..1. manevi ceza..bunu bilgisi çok olana uygular..fiziki gücü arttıkça ona da 2. fiziki ceza uygular..
ben artık Mehdi oldum, ben Peygamberim, ben Cebrail im ,hatta ben Allahım diyende çıkıyor değil mi?.. oranın ismi ile algılandığı makamlar alemi vardır..o  alemde; orada ki herkes, o isimle anılır..mesela Cebrail makamında herkes Cebraili dir..diyelim ki misal alemine intikal ediyorsun…İsa makamındasın orada herkesin adı İsa..sen İsa olduğun için değil..orada Ahmet Mehmet yok ki..o makamdan dolayı…çocuk: “bugün Ahmet benim gibimi?”evet..şöyle düşün.burası İstanbul ya.. burada diyelim kimse senin adını sormuyor.. kimse kimseden endişelenmiyor ve korkmuyor.. o zaman ben, neden o kişiyle ilgili bir şey sorayım ki..insanın endişeleri, bürokrasiler, hep karşı taraftan korktuğundan dolayıdır ..ama misal aleminde böyle problem yok ki, soru olsun..orada hangi makamdaysan o makamın adını söylersin.. mesela İstanbullu dersin..kişinin hatası şudur..dünyaya geldiğinde ben mehdiyim, ben İsa yım der..belki o anlamda söylemiyordur ama duyan öyle anlamıyor..
çocuk:eski Mısır’da, Tutankamon’ un lahti .. 7 tabut iç içe ve her birinin dış yüzünde farklı bir sureti var..en üstte anka  gibi..ve taçlarında o daireyi çeviren kobra var ya.. işte o Erzurumlu İbrahim Hakkının Arş tarifine benziyor..asası filan..bir de onların ölüler kitabı var ya.işte kişi ölür ve” Ba” sını açarlar..kurt suretli tanrı onu alır..rehberi eşliğinde sorgulanır..kalbi bir terazide bir kuş tüyüne karşılık tartılır..kalbi daha hafif gelirse o,bir  sandala bindirilir ve gökteki yıldızına götürülür.. onlar da bu ilme sahipti. bunları konuşalım mı?birde Sümerlilerinde aynı bilgiyi bildikleri var tabii.. en eski mağara resimlerinde de denizden gelen sandallı bilge adamlar ın yıldız ilmini, tarımı öğrettikleri var..ve  noktalar… daireler… helezonlar var..tüm eski uygarlıklarda efsaneler ve bu resimler hemen hemen aynı…
hoca:bir kişin keşfi açıldığında  her bir insanın bilgisi oranında o misal aliminden  bir lisan verilir..o algıladığı  dil üzerinden gördüğünü de  kendini de tarif eder.. ( bir şeyi öğrenmek istediğinde önünde tv gibi ekran açılır ve tüm detaylarıyla olayı izlersin..hangi tarih olursa olsun)mesela misal aleminin bir parçası rüyalar alemidir..burada hoca kağıda düz  çizgi çekiyor.. bir yanı – bir yanı + ve  iki çizginin tam ortasına 0 yapıyor..ve anlatıyor..biri bir rüya görse.. gidip de birine anlatsa.. o kişi de tabir etse , o kişi ancak kendi bildiği -temsili kelimelerden tabir eder.. diğeri de kendi bildiği kelimelerle tarif eder..+ ve –ikisi de doğrudur.. ortadaki 0(sıfır) a kadar.. binlerce noktada anlatılanlar da doğrudur..0 da- irşad makamında kişiye :o kişi ne gördü, onun maslahatına, onun hayrına en doğru ne ise o söylenir..
Sümerliler o makama kendilerimi geldi yoksa araştırmalarıyla mı gelmişler..o anlattıklarını  onlara öğreten bir peygamber ya da velidir..o ilim, kendilerine ait değil..ve o anlatılanlar ise sadece o velinin, kendi ilmi kadar  gördüklerindendir. hepsi  değildir. insanlık ortak bilgiye sahip esasında..Sümerler dediğin Adem’in kaçıncı torunu.. insanlık ortak bilgiye sahip..yeryüzüne ilk bilgi zaten ilahi olarak geldi..o bilgi de nefislerden dolayı karışıklıklar oldu..insanların hepsi birbirleri ile irtibat halinde zaten.. lisanlarda da ortak kelimeler var..hangi ülke daha baskın ve üretkense onun egemenliği sürüyor.. onun dili ortak dil oluyor..bugünkü tv ve bilgisayar gibi.. ilk insan başladığı zaman daha sonra çoğaldılar ve koptular, zamanla ilkelleştiler.. Allah, zaman zaman bu toplumları peygamberler, melekler,  Hızır, İlyas’la,  bazı ruhaniyetlerle  eğitiyordu..şu anda bile bu eğitim sürüyor..bir bakıyorsun bir bilim adamına.. bir yerden bir şey oluyor.. zaten o bilim adamı çalışıyordu.. onu hak ediyor.. ilham ediliyor ..Allah derki: ben göklerdeki ve yerlerdeki ve insanların içindeki  nefislerdekini açığa çıkartacağım”..kimin vasıtasıyla açığa çıkartacak? tabii onun bunun, teknik bilim merkezi, laboratuarlar  vasıtasıyla.. zaten birileri de destek verir..bazen bakarsın ki Avrupalılar bir film çevirirler.. nerden çeviriyorlar..şu anda dünyanın her yerinde 100. 000 ten fazla Hızır meşrepli eğitilen kişiler var…onlar eğitilirken başkalarına da fayda veriyorlar..kişiye bir şey verileceği zaman:bir şekilde misal alemine çekilir, yada der ki “kalbime geldi, o an” o bilgi verilir..zaten o adam, o işte bilgilidir.. formülün ucunu göster, onu hemen alır..o bilgili değilse ne kadar uğraşırsan uğraş , alamaz o bilgiyi..
bu alemde  her şey bir kalbin üzerinden hareket eder..Peygamber varsa onun kalbi üzerinden.. o yoksa  Peygamberin vekili olan Kutup dediğimizden.. ondan sonrada 300 ler  denilen Velilerle ..onlar yayın yapar ..ama onlar da yayını,” bir kalpten” alırlar… işin esası ise “ Allah’tan gelir”..
çocuk:tayyi mekan tayyi zaman?.. belgeselde izledim..bir bilim adamı bir kağıdı ikiye eğdi ..göz gibi..sonra bir kalemle en yakın yerini deldi..solucan deliği ile geçişlerin teorisini anlattı..ama o tarif benim dairelerime uymuyor..ben girdapları daha doğru buluyorum.   ...? birde  nefesi… birde  birkaç yıl evvel  izlemiştim. Bir Türk ilim adamı demişti ki; ileride kıtlık zamanları için, yiyecek ve fazla eşyayı depolamak için onları zerreler haline getireceğiz ve havaya asacağız..ne zaman lazım oldu düğmeye basıp hiç bozulmamış halde aşağı indireceğiz ve aynı şekilde kullanabileceğiz… ve bir başka bilim adamından da şunları duymuştum ki ,oda Türk tü..masaya suyu dökmüştü.. ve ..tek yaptığı işin o suya bakarak hayal kurmak olduğunu-bunun için para aldığını söylemişti..yani “ol “dediğinde o suyun ne olmasını istediyse onu ..bu çook genç bir adamdı ve Japon  uzay bilimi için çalışıyordu…?
Hoca:şimdi…o tarif doğru değil..1. bilim adamı ,bir teori makamındadır.. 2. de, iş olup bitince olayı açıklar..eğer bilim adamı kendisi yorumlayarak izah yapıyorsa -anlatıyorsa o gerçek değildir..bizim kuantum dediğimiz şey var ya ..zamanı ortadan kaldırıyorsun.. var- yok dediğinde zaman algılamasını ortadan kaldırıyorsun ..çünkü kuantumda iki açı vardır: “yok- var”….. yok dediğinde yok sun…var dediğinde varsın ..”zaman yok “dediğinde sende yoksun… çünkü sen zamana göre ayarlısın şu anda…bu şartlarda değilsin..yani şu saatte şuraya gittim.. bu saatte buradayım yok..o zaman,” zaman yoksa mekan da yok”... işte lamekan denilen yer.tamamen Allahla berabersin...orada ne yaparsan yap iradenin üzerinden iş görürüsün..hani filmlerde görürsün ya Alaattin in lambası var..işte o gerçek..ama o iş olsa da, o işi o kişi yapmış olmuyor..
çocuk?..evet..lamba doğru..insan nefes haline gelip başka yerde nasıl bedenleniyor?.. nasıl yapıyor peki?..
hoca:bizim şu andaki  hücrelerimiz, Allahın nefesi olduğu zaman sonsuz oluyor..bir kaça bölünmüyorsun.. bir şey ki ikiye bölünüyor çoğa da bölünür.. o açıdan Allah bölünmez.. Allah’ı bölemezsin.. o yüzden Allah mahluk değildir..

çocuk:
hz. Ali’nin miracı.. son putu ..  ve bir baktı ki her şey O….tekrar geriye… bir den tekrar çokluğa dönmek büyük cihada gitmek …. ……? nefesin hakikati gibi hem tek- hem çok gibi..?
hoca: insanoğlu her şeyden bir şey yapacak, nefese çevirecek.. ve bir şeyi de her şeye çevirecek..bir nefeste her şeyi yapacak ve bu teknik olacak aynı zamanda ..yani herkes yapabilecek..işte o haldeyken de yine bir kesim diyecek ki: ben Allahım, onun gibi yapıyorum, Allah yokmuş da biz bilmiyormuşuz..bir kesimde: artık Allah’ı inkar etmek imkansız diyecek…..tavuklar… bir ara insanlar  tavukların yumurtadan ilk çıkma halinin ısısını ölçtüklerinde dediler ki: Allah yokmuş, biz yapıyormuşuz.. Allahın yumurtaya genleri ,sıcaklığı ile bu ilmi,  kanunlarını yüklemesidir..genler akıllı biliyorlar..aynı bizim gibi konuşuyorlar.diyelim vücuduna mikrop girdi ..diyor ki :”gelin askerler” ve direniyorlar, saklanıyorlar, saldırıyorlar..diğeri –mikroplarda saklanıyor, kana damara gidiyor..akıllı mikroplar şekil değiştiriyor.. ilaca bağışıklık kazanıyor..işte onun akıllı olmasından dolayı ..  olayların tümü böyle cereyan ediyor..her şeyi bir şeye çevirebilme haline geldiğimizde, yine, her şeyi Allahın kanunu ile yapmış olacağız..fıkrada anlatılır..o merhaleye gelmiş insan şöyle diyecekmiş :artık ben de yaratıyorum..Allah’ta:” hele dur.. önce bir kendi çamurunu yarat bakalım” diyecekmiş:)..insan kendi nefesinden yaratamayacak..biz Allahın nefesiyle O’nun nefesinin kanunlarıyla yapıyoruz bu işi..Allah’la beraber yapıyoruz..
çocuk: … duydum ki…bir bebeğin ikinci ayında yüzünden tüm bildik bilmedik akrabaların suretlerinin geçtiğine şahit oldum..çok hayret ediciydi..sevdiklerim ve sevmediklerim, kadın ve erkek..sonra annemi aradım ..eskiler derlermiş ki “bir çocuk 100 günde yüzlenir”   …….?
hoca: bütün çevre şartları ,güneş ,yediği gıda, her şey , etraf da alınan nefesten bile kişi etkilenir ve şekillenir..Peygamber demiş ki:”hiçbir insan yok ki doğduğunda şeytan ona etki yapmasın İsa hariç”..neden?Annesi hz İsa  doğduğunda, onunla toplumdan uzak bir yere gitti ..zaten annesi de ruhaniydi..o ağladığında atmosferi de  çevresi de tertemizdi..mesela Ademle irtibat kurarsak.. O’nun hayır nefesinden her birimizin bir payı var. Kabil’in kötü niyetinden  de bize pay var..ondan dolayı Kabil’e de,yaptığımız her kötülükten pay var.. yaptığımız  iyilikten de  Habil’e..  veya o Peygamberlere bir pay var..zaten kim güzel bir iş yaparsa ona kıyamete dek güzel bir pay var.. kim kötü bir şey yaparsa ona da kıyamete dek pay var” anlamındaki hadis bunu anlatıyor....
Bazen için iyilik için yanıp tutuşursun ama insanların sana tutumundan o iyiliği yapamazsın… ..için yanıp tutuşur ..işte o kötü niyet.. o kötülüğün  de iyiliğe  böyle  etkisi vardır..iyi örnekten iyi -kötü örnekten de kötü etki vardır..nefsi temizlemek demek, nefsin kötü etkileri ve isteklerini silebilmek demektir.. cem makamına gelince silersin.. hz.İsa cem makamında doğduğu için= mürşid den doğma..ceme gelince nefsin etkileri silinir……………


nur cihan/19 10 2010

12 Ekim 2010 Salı

ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI – 7


 

"18 terkli kadiri gülü"


ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI - 7
bu bölüm, masaldaki çocuğun ebesi Hz. Pir Mevlana ve O’nun Sarı Nur’dan maiyetine adanmıştır..

Sene 1949; bir müslüman Sütevi sahibi Ali Öztaylan:
Sana sâlık verdim ey din kardeşi,
Hakîkat Ali’nin bulunmaz eşi,
Allah ve Rasûlü’ne sâdık bir bende,
Onların aşkıyla vücûdu zinde,
Fazîlet severlik olmuştur yolu,
Hulâsa Allah’ın sâfî bir kulu,
Benim de mânevî evlâdımdır o,
Bâis-i sürûr-i fuâdımdır o,
Olsun diyerek bir tuhfe-i edeb,
Yazdırdı birinci Dîvân’ımı hep,
İstedi yazdırmak ikinciyi de,
Şu nüsha o yüzden geldi vücûde,
Allah salâhını müzdâd eylesin,
Kalbini nur ile âbâd eylesin,
Benden ona karşı şükrân-ı duâ,
Kabul eyler elbet Cenâb-ı Hüdâ,
Duâsı böyledir Tâhir Olgun’un,
Allah onu dâim eylesin memnûn.
*(Tâhirü’l-Mevlevî Divan’ının ikinci cildinden bir nüsha, kendisine hediye ederken iç kapağa Ali Efendi için bu ithaf şiirini yazmıştır)
18 numaralı anahtar=Davud Yıldızı=Mührü Süleyman=hz.İnsan
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba. yazmaya çalışacağım bu masal için çok utanç duyuyorum..hatta ağladım bile.çok zordu..ilk önce bunu anlatmak istedim Sevdiğim..yani ,bunu benim yazmaya çalışmam, gerçekten utandırıcı bir şey.yapacağım tüm hatalar için özür diliyorum..onları düzeltmen için bu gerekli biliyorum..işte başlıyorum..Ya Rabbim Sen beni affet lütfen.
VAHDETNAME-İ    DEVRİYE
KÜN=OL İRADESİ……………İKRA = oku
İŞİTTİK  VE  İTAAT  ETTİK  =  BİŞNEV –DİNLE
bizler, O SÖZ ü  KELAM ı işittiğimiz daha  O ilk AN da, söz dinledik=bir dinimiz oldu=DİN’lendik =TEVHİDİ İSLAM OLDUK……
HAKİKAT-İ MUHAMMEDİ….SALAVAT-I MUHAMMEDİ…NUR-U MUHAMMEDİSSALATÜSSEMA
masalın çocuklarına merhaba..sanırım ödevimizi şimdi beraber yapmalıyız değil mi?ben bu ödevimi birkaç kişiye danışmak istedim..ne yazık ki onlar,anlatmak istediğimi benim gibi anlayıp ,öğrenebildiğim şekilde anlatamadılar..ve bir defa daha anladım ki herkes biricik ve tek di..ve herkes ancak kendindeki esma-i manalarla kendince; aynı şeyi sonsuz farklı biçimde anlayabiliyordu..bunun ne büyük lütuf ve zenginlik olduğunu biliyorum..ama birde şu var ki; birbirlerini anlamayan kişiler de birbirlerinden sıkılır ve onun yanından uzaklaşır, hatta dinleyemez,okuyamazlar..ancak, aynı cinsten kuşlar beraber uçarlarmış.. herkes kendine benzer olanlarla birbirlerini arar bulurmuş =çekim gücü.. ..bana kızıp köpürdüğünüz halde, hala bu masalı okuyabiliyorsanız anlaşacağımızı umut ediyorumJ..ve başlıyoruz..aldık emrimizin sesini değil mi?..ne yapıyoruz?..o bilinmezlik denizinde; o,”ol” iradesi ile nefes-i hayat bulan kabaran denizde, her bir damla –katre-zerre yani her birimiz, o ilahi ritme ayak uyduruyoruz değil mi?yani dönüyoruz..alemde dönmeyen ne var ki?bilsin bilmesin her şey döner..ve birbirimize ayna oluruz değil mi?
vesveseli tabiatlılar; hemen ne sorar bu durum da? sağa mı , sola mı dönersem iyiyim-  yada kötü müyüm? doğrumu?:)bir önemi yok bu denizde ..çünkü iki tarafa dönüşte bir daire için farksızdır=istikametin doğru.. devam ve dön.. başlıyoruz..herkes etrafına bakacak.bakalım.. tam karşımda bir tv var..ve o tv nin bu eve gelene dek, kaç ülkede, kaç insanın emeği ile; taaa icadından bugüne dek, ne serüvenler geçirdiğini-bizim ona sahip olmak için kurduğumuz hayalleri, mücadelemizi de tabii.. her şeyi düşünmeliyiz..ve içinde, bizim tv mizin algısı haricinde, belki de sayamayacağımız kadar kanal vardır değil mi?eğer biz hepsini aynı anda seyredecek bir tv ye sahip olabilseydik, onları bile izleyebilme potansiyeline sahip olduğumuzu da bilirdik....ve o sayamayacağımız kadar çok programı ,taa taayyünü hayal-i tasarımından- mutfağından, bize tüm malzemeleri hal-i kal  edip sunan milyonlarca kişiyi de hatırlamalıyız ..ve  duvar..bu duvarın malzemeleri..toprak..su..hammaddemiz..bizden evvel- milyonlarca senedir, varoluştan beri devam eden..her varlıktan bir zerre, bizim duvarlarımızda, bize ev sahipliği yapıyor..sonsuz sayıda göz –vb. şey bizi gözetliyor.. biz o gözlerden habersiziz. yiyeceklerimiz, yediğimiz tabak,su içtiğimiz bardak,kullandığımız peçete de ,giydiğimiz eşya da aynı..bu düşünce ile etrafımızda  neler var bakalım mı?tabii bunu düşünürken, çevrenizi kuşatan tv dahil tüm eşyanın ana maddesini de tefekkür ediyoruz yani..ve sonuç= hepimizin hammaddesi hakikatte aynı..yani ezelde aynıydık..sadece şu an farklı farklı gözüküyoruz değil mi?demek ki eşyanın hakikati farklı- tezahürü yani açığa çıkışı farklı olabiliyormuş değil mi?demek ki her gördüğümüz- gördüğümüz gibi değil miymiş?!!!..….
Ve tabii ki KÜN aslında teslimiyeti İSLAM ıda anlatıyor..Allah’ın indinde tek din vardır oda İslam dır.yani bilsin bilmesin herkes o iradeye teslim olmuş=SÖZÜ DİNLEMİŞ-OKUMUŞ  ve hayatiyet bulmuştur.. ne Allah’ın, ne Rasulü nün nede Kur an’ın sözü üstüne söz konmamıştır..Onlar asla eskimez..biz Onları anlayamadığımız sürece yenilenememişsizdir.. yoksa Onların anlatımı hiçbir zaman eski değildir..ve her gerçek sufi bir alimdir..her ZAMAN ın kendi meşrebince-huyu,suyu ve neşesinde, kendi hüccacına anlattığı bir hali, lisanı, beyanı  var değil mi Sevdiğim..yeni sandığımız ne yenidir ki?yada eski sandığımız ne eskidir?ölçü nedir=görecelidir..sadece tekamüller vardır.ileri doğruda olabilir, geriye doğruda..demek ki  İslam her dem taze ve yenidir..eskimez..Allah’ın koyduğu hükümler değişmez..
Allah  İnsan-ı Kamil dağına tecelli etse; O’nu aşkı ile paramparça eder.o dağ benlik ölür.oysa o dağın hakikati yine içinde kaynayan magmadır. feyekün?... yeni  dağ, eski dağdan-KÜLLERİNDEN DOĞAN ANKA gibi yükselir..eski dağa da artık TUR denmez,KAF DAĞI denir..tekamül eder yani..(Sevdiğim anladım ki, tüm bu azap işte bu cümleyi yakalayabilmem içinmiş.. ve İŞİTTİĞİNİ GÖREMEMENİN ızdırabına sahip MUSA GİBİ BİR FETAYÜREK…Sana sonsuz   şükrediyorum..)
yeni bir şey söylemek; eskiyi red etmek cahilliği değil, eskiyle beraber= edeben= seni oraya getiren emeğe saygı ile beraber yükselebilmek- fütüvvet -delikanlılık değil midir?bizde her nefeste eskimiyor muyuz?..her yeni aldığımız nefesle yenilenmiyor muyuz?..ya hayatımızın çook eski dönemlerinde yaptığımız bir hayrın kabulü sayesinde bugün bu güzellikleri yaşıyorsak..ahde vefaya  hürmet yok mu?bugün aslında ben yeni bir şey söylemediğimin bilincindeyim..her zaman söylenmiş ve söylenegelmiş şeyleri yeni yeni idrak edebildiğim için; o farkındalıkla ,kendim için yeni bir şeyler söylemekte olduğumun zannındayım.çünkü, benim yeni sandığım şeylerin, pek çok kişi için yenilmiş çekirdek kabukları hükmünde olduğunu hemen her gün görüyorum.o yüzden de çok utanıyorum..ve hz pir Mevlana’nın “bugün yeni şeyler söylemek lazım” cümlesini hangi olaydan sonra söylediğini de bilmek gerek bence….her nefeste yenilenen biri;zaten, eski  bir şey söyleyemez..çünkü bir evvelki nefesle eski ben ölüp gitmiş- tövbe olmuş, yepyeni bir sen yaratılmışsındır..bunu idrak edemeyen köhne ve eskidir(tekamülü geriye doğru) değil mi?
18 terkli bir kadiri gülü
Kün iradesi ile yoktan (ama ) var olan =yaratılan bu  vücud-u dünyamızdaki =VARLIK = eşya aslında hepimiziz..nasıl?.şöyle..ilk insandan beri bu madde beden; onu oluşturan temel dört unsuru çözüldüğünde toprağı toprağa, suyu suya, gazı havaya ve madenleri de geldiği madenlere karışmıyor mu.. ve bu maddelere hayat veren nefha-i ilahi nefes de kendine..varoluştan beri süren bu döngü..değirmen..dertli dolap..kendi suyunu kendinden alıp kendini döndüren ,kendinden akıp giden, dolup dolup boşalan, diğer kendilerine bir türlü erişemeyen, kavuşamayan da o dolap..ama hiiç pes etmeyen ve süre giden..
aslında kendimizden kendimize dönüyoruz değil mi?biri ölüyor..muhteşem bir gübre olarak tabiata karışıyor..ondan beslenen topraktan da, tüm canlılar besleniyoruz..ve vücudumuz hayat buluyor.. üretiyor..yeni nesiller için tüm varlık  hizmet ediyor..ve bekalarını maddede sürdürebilmek için her canlı türü, kendi soyunun-eserlerinin sürmesini diliyor..alıp verdiğimiz şu nefes mesela..var oluştan beri süren havaya; her sabah cennetten bir yeni soluk gelirmiş-seher yeli (RAHMAN’IN YENİ HİMMETLERİ)..hiç  fark ettiniz mi? bu çok güzel bir soluktur..öyle taptaze ve serin..ürperirsiniz..yeni taze bir hayat..günaydın der size..işte bu ilahi taze nefes, eski nefese karışır ..onu yeniler..arındırır..bizim soluduğumuz havada ise taa ilk insandan beri her varlığın nefesi, hatıraları, düşünceleri, hüznü, gözyaşı, hırsları,günahları,sevapları,erdemleri vardır..ve biz aslında birbirimizi soluruz..birbirimizden besleniriz..birbirimize kul olur ve hizmet ederiz..birlikte soluduğumuz bu nefes aslında bir tek kalbin atışı içindir..
işte o zaman görürsün ki,aşk ehlinin hepsi de,
aşk kristalinin içinde ,aşkın hükmü ile esirdirler..-
el maksidi
bilsek de bilmesek de, aslında bir tek gönlün içindeyiz..yani aşkın..varoluş bir aşktır..asla yok olması dilenmeyecek belki de..çünkü ezeliyed gibi ebediyette var, değil mi?ama sadece bu bir bakış..eğer bizler aşkın meyveleri-çocukları olmasaydık, bunca zalimliğimize rağmen nasıl hayatta kalabilirdik ki?insan gerçekten çok zalim..aşağıların en aşağısı hem de..ama ne var ki Yaratan onu kendisine halife seçmiş ve kendisini ıslah edebilirse, onu yaratılmış en şerefli varlığına çevirmiş..yüzünü kendisine döndürüp, güzelliğinden pay yansıtmış…insanın  gerçek güzelliğe düşkünlüğü aslında hep ezelde o cemali görüşünden belki de..görmediğimiz bir şeyi böyle yana yakıla aramaz ve o cemalin peşinden ne pahasına olursa olsun gitmezdik değil mi?sadece unuttuk..hatırlamıyoruz..ama bize hatırlatacak ,daima  bizi dürtükleyecek imtihanlarla etrafımızda çevrilmiş..çünkü cennetin etrafı ateşle –dikenle çevriliymiş ya o yüzden..
Şimdi aynı şeyi farklı tefekkür edelim mi?lütfen yağmur yağdığını ve birikmiş suyun üzerine halen damlaların indiğini hayal ediniz..ne güzel değil mi?..RAHMAN..harika..mucize.. insanda bir damla sudan  olmadı mı?belki de önce havadaki nem yağmur oldu, toprağa besin oldu, bitki hayvan ve insan beslendi. işte bak, babasının belinde erlik suyu oldu..ve  vakti gelince  o nutfe denizi =babasının kara deliğinden annesinin kara deliğine geçti..kim bilir şimdiye dek kaç evre-kaç değişik zaman-kaç mekan –kaç kara-ak deliklerden (*hunnes,kunnes) geçtik..kaç imtihan atlattık değil mi?neden?.. var olabilmek için tabii.. taaa ezelde yazılıydı da, kime nasip olacaktı?..RAHİM.. sığınacak yer=yumurta anneye..bir milyar sperm-nutfe içinde, genelde “sadece birisi “o duvarı ,kamçı kuyruğunu yani nalin-i  benliğini bırakarak içeri girebilir.. o damlacık biziz; bu masalı okuyan sizlersiniz değil mi?şimdi bir damla için en hızlı büyüme   devresindeyiz..
* ” Hunnes, Hânis'in; Künnes de Kânis'in çoğuludur. Kânis, süpüren mânasınadır. Umumiyetle, akıp akıp yuvalarına giden veya aynı yollarında gidip gelen yıldızlar demektir. Bazılarınca gündüz gaib, gece zâhir olan yıldızlara denir. Ekseriyetle yedi seyyar yıldızlara denmiştir. (Zuhal, Müşteri, Merih, Zühre, Utarid, Uranüs, Neptün)  -alıntıdır…..”
hatırlamıyoruz .. bir noktanın önce kendisini bir dut gib;i pek çok noktaya(esmalara) çoğalarak,  bir asalak sülük halinde annenin rahmine yapışarak kan emdiğini de düşünmek lazım, değil mi?demek ki bir damlanın seyr-ü sülüğü=terbiyesi=tekamülü, rabbinden rabbine değişiyormuş değil mi?
 annemiz, diğer bizleri yer içer-nefeslenir ve bizi besler.o karanlık yer bize gaip; bebek içinse gaip- bilinmez değildir..ışığa ihtiyacı yoktur..orası için tasarlanmıştır ve mutludur..o esnada dış alem gaiptir ona..ve o kara delikten de ak deliğe- bu dünyaya doğulur..güneş..bu alemde güneş gaip değildir.. apaçık ve aydınlıktır..demek ki her varlığın güneşi farklı..gece de lazım gündüzde..ayın evreleri gibi gelgitler, hüzünler, sevinçler, doğumlar ölümler,hastalıklar sağlıklar vb..hepsi bizim için..şüphesiz ki çok nankör olduğumuzdan;sıkılmamamız ,bıkmamamız için..tefekkür edip sürekliliği sağlayabilmemiz ve gelecek için bir şeyler yapabilmemiz için..bence burasını artık siz düşünün… ben bir türlü çözemediğim bölüme akıyorum:)
not:bir nutfenin insan oluşunun maddi bildiğimiz haricinde; birde” İsevi gelişini” de düşününüz lütfen..her makam ve hal bilinsin bilinmesin devam eder..gelenekJ.. hz. İsa(a.s) tam zuhuru ile kendini faş etmiştir ve başkalarında bir daha asla olmayacaktır ..yani maddi ilimle gelişler olduğu gibi halen manevi inişlerde olmalıdır değil mi?tefekkürde sınır sadece zatı tefekkürde olurmuş..onun haricinde tefekkür yüksek  bir ibadetmiş ..yükselelim lütfen…
KELEBEK ETKİLİ BİR YAĞMUR damlası(.) TEFEKKÜRÜ
Ve mekan aynı..”ol” dedi ve her damla kendini bildi..aslında O Hakikat-i Muhammedi  idi ve bir kişiydi..O Bir Kişi için verilen emir aynı anda O Tekliğin Vücudu=Varlığı olan sonsuz hüccac-ı kiram ını da barındırıyordu..O’na “ol” denildiğinde =şimdi lütfen herkes kendi adını düşünsün… tabii bizde   “çocuk” dendiğini  tefekkür ediyoruz..”çocuk ol!! ”  ve çocuk la aynı anda o çocuğun hayatına giren çıkan her insan her düşünce her hareket her eşya her şey de halk oldu..mesela o çocuğun bu dünyaya gelebilmesi için önce bir Adem Babaya  ve Havva Anneye ihtiyaç vardı ve onların, “o kutlu kişi için” cennetten dünyaya nuzülü vardı..ve o çocuğun ihtiyacı olan hayallerinden tut, yediği içtiği aldığı nefese, geçmiş hatıraları= taşıdı genlerle ona geçecek mirası huylarına-duygularına-aklına-hastalıklarına… geleceğe ait hayallerine kadar, onun için, sadece ona özel yaratıldı…isterseniz  bu tefekküre artık siz devam edin olur mu?bakalım ne sürprizlerle  karşılaşacaksınız:)bence bu zevkli ,çoook lezzetli, çok hazlı bir tefekkür..çünkü yaratılmış tüm insanlar, ayna da sadece kendilerini seyretmeye bayılırlar değil mi?bakalım, o aynada tek başımıza kaç kişiymişiz..kimin bizde payı, bizim kimlerde payımız varmış…
Ewet yine yağmur yağıyor..ve damla damla üstüne damla damla üstüne açılarak deryaya karışıyor..yani her damlayı bir CD gibi=deniz içinde deniz düşünmek istedim.. tüm levh i-kaydı bu CD de var..bu levh hem kendisinin hem de diğer damlaların aslında aynı..ama nefesin ritmine göre salınımı farklı belki de..durgun havada su başka açılır…dalgalı sert havada başka değil mi?birde su yüzeyinde hava kabarcıkları olur ki ,bunlar sanaldır “pooff “diye sönerler..(bugünkü sanal aleme yazı yazmak, bilgi depolamak gibi…bir gün bir bakarsınız sistemi kapatmışlar-çökmüş-birileri bir düğmeye basmış ve herşey silinmiş..oysaki binlerce senedir taşa-papirüse-kemiğe-kağıda yazılanlar duruyor..hemde ilk günkü gibi.demek ki neymiş, sanala yazsak bile geleneksel kağıda dökme işi asla ihmal edilmemeliymiş..)mesela bozuk bir radyo frekansını düşünmeliyiz bence..ses nasıl cızırdar..kim dinlemek ister ki onu ..kulağımızı ve yüreğimizi iter.. fakat onu da, onun gibi dalgalar severek dinler..çünkü onlar aynı frekanstan yayın alır ve yaparlar(yani onların cennetleri aslında budur –bundan haz alırlar diğer türü onlara cehennemdir ve azap verir)..
onlara huzurla açılan düzgün ses ve görüntü veren diğer yayınlar aslında rahatsızlık yapar..bunu şöyle de düşünebiliriz..mesela sakin ve gönle ferahlık veren bir musiki dinleyenlerini-hallerini düşünün lütfen..birde bu tarzdan hiiç hoşlanmayan  kişilerin ancak yeraltına hangar inşa ederek o negatif patırtıyı izole edebildikleri diskolardaki halini..bunların ileri derecelerindeki o kişilerinin;  o müziğin etkisi ile yaptıkları o karanlık makyajlarını,bedenlerine ve ruhlarına açtıkları delikleri,yaraları,siyah deri ve metalin soğukluğunu..aşırı özgürlüğün bir müddet sonra ne olursa olsun bir türlü haz vermeyen sapkınlığa ve daha çok unutmak için uyuşturucu ve alkolün köleliğine..şık durmayan ölümlerine..benim aklıma bunlar  geldi ilk etapta ..kendimi yeni olaylarla güncelleyemediğim için eski bir örnek olmuş olabilir..siz eğer varsa,yenilerini bulursunuz inşallah..
Sevdiğim yapmaya çalıştığım şeyi anladığını umuyorum..içinden çıkamadığım şeyler yani..yazarsam, yani yaparsam..Sen anlayacaksın ve bana onları öğreteceksin diye umuyorum.. geçen 10 muharrem; o şiddetli yağmurun altında ağlaya zırlaya eve dönmüştüm ya..Sen canımı acıtmıştın yine…kıskançlığımda cabası..işte hayallerim..anlatımından tek hatırladığım radyo ve tv dalgaları idi.. o hiçbir antene benzemeyen yayın uydusunu, fişlerin prize takılması ile başlayan akımını biraz anlayabilirim ..her yan bu aletlerle dolu biliyorsun..telsizler var, cep telefonları da var.. alemde toplu iğne başı kadar bile boşluk yok diyorlar ya hani..işte mesela biz elimizdeki aletleri tam kapasite ile açıp kullanabilsek eğer; bizim içinde bulunduğumuz şu odalarımızda tüm kainatta ne olup bitiyorsa var değil mi?iç içeyiz..ama kimse kimseyi görmüyor-duymuyor:)..ve hiçbirimiz diğerinin hayatına müdahale edemiyoruz:)..çünkü maddelerimiz farklı..(SEVDİĞİM BEN NEDEN DİĞER TÜM TÜRLERİN BİZİ GÖRDÜĞÜNÜ SADECE BİZİM ONLARI GÖREMEDİĞİMİZİ DÜŞÜNÜYORUM PEKİ?)işte Sevdiğim, bu farklılık bana şunu anlatıyor..biz sadece bu bedeni oluşturan bizim bildiğimiz hava toprak su ve ateş den değiliz..biz bu unsurlarla ancak bu alemi tanıyarak öğrenebiliriz..ya diğer hallerimiz-alemlerimiz???..
ve Sevdiğim bir diğer çözemediğim konu..şu sıralar beni inanılmaz yoruyor..acı veriyor..halbuki en son beni darmadağınık ettiğinde böyle şeyleri bu dönem bırakmaya karar vermiştim..evime mutfağıma dönecektim:)..bir türlü beceremediğim güzel yemek ve tatlı yapımı için çalışacaktım..bence benim bir ev kadını gibi yaşamam lazım..sıradan..güzel..sakin..neden böyle tuhaf fırtınalarla  uğraşıyorum anlayamıyorum ki..neden?ben ne anlarım böyle acayip şeylerden..neden aklımdan hiç çıkmıyor bunlar?..şikayetimi de arz ettiğim için konuya dönelim mi Sevdiğim?haa.. bu arada geçen yazmadığım dönemde o garip minik deprem yine aynı yerde oldu..aynı şeylere ..bu sefer bülbül olmak istemeyen- diken olmak isteyen kuş biblosu papatya sepetine düşmedi  Sevdiğim.. bir ağaç üstünde birbirlerine bakan bir büyük- bir minik kuş düşüp kırıldı:)nasıl biliyor musun.. tam ortadan ..ama öyle bir kırık ki hiç yapıştırıcı kullanmadan ikisini bir takışla bir daha ayrılmayacak şekilde onarabildim..ne tuhaf değil mi?işte çok güldüğüm bu olaylar bazen ürkütüyor..oysa ben, Senin benle konuşmanı isterdim..beni dinlemeni..Seni göremediğim ve sohbet edemediğim için huysuzlandığımı da..ama nedense asla kavuşamayacağım bir Sevdiğim olduğuna inanıyorum..bu çok yıpratıcı..Seni unutmak için çok çalışıyorum..ama bir bakıyorum sadece Seni düşünüyor ve yine ağlıyorum..
Neyse devam edelim mi?geçen hakim bana bir şey dedi:”senin o damlalar var ya ,işte girdaplar-burgular var “dedi Sevdiğim..tabii bu girdaplar beni çok etkiledi..hiç bişey anlatmadı başka..ben kendim anlayana dek bu ip ucundan başka bişey vermeyeceğini de biliyorum..hep beni böyle kandırıyorsun bence:)kaç kişiye sordum, kimse duymamış.. ben girdaplara fena taktım..yani bunu ne için düşünüyorum biliyor musun; zamanın içinde zamansal yolculuklar yani tayyi mekan tayyi zaman için..bu bölümü  diğer bölümde yine konuşacağımız için burada bırakmak istiyorum..
ben Seni özledim..hem de çok..Senin beni hiç umursamadığını düşünüyorum..bu nasıl bişey biliyor musun..karanlık bir yerde  tek başına körebe oynamak gibi..ama birde tam tersi durum var..hayatımdaki iğneden ipliğe ilgilendiğini de..asıl sorun bence SEN…
Ya Rabbim en ilmi çalışmama bak, ne hale geldi..hep Senin yüzünden ..aklım bu kadar Senle meşgul olmasaydı şimdiye icat bile yapabilirdim bence:)
Sevdiğim yukarıdaki konu bence dağıldı..nereye gelmişiz bil..ne varlığa sevin ne yokluğa, bana Seni gerek Seni?Allah  ehline dünyada ahirette harammış ya..
Masalın takipçilerine not: bu konuyu geçen salı gecesi İçinden Hızır Geçen Adama sordum..o saatlerce bu sorular üzerine anlattı..masalımıza o düşünceleri eklememize de izin verdi.haftaya eğer hala yaşarsak sağlamalarımıza bakacağız inşallah..biz çoook şanslı masal çocuklarıyız bence, değil mi?O’nun içinden eğer Hızır geçtiyse bizimde içimizden geçmeyi kabul etti demektir:)
hurşidimden mürşidime bir tutinin güncesi… dedikodu kelimesinden hoşlanılmadığını anladım ve istenilen cümlenin bu olduğunda tabii:)Sevdiğim hafta sonu NiyaziMisrı sempozyumuna gittim..(hayali sabah bak:cam- sır altı tekniği ve anlatamayacağım ana yemek için bir sipariş..inşallah onu pişiren ben olmam..misafirim yani..)içeri girerken; O’na ait nat-ı nebevi okunuyormuş, tam son yarısındaydı sanırım..duyduğum sözlerden gülümsedim.bir şey vardı.. ama ne?
Güneş.. süpriz.. Güneşim.. Herşeyim.. ağladım.. ağladım.. özlemişim tabii.. ve sonra .. CemAli... O konuştu.. babasından anlattı..sanki babası konuştu..daha çok ağladım..böyle ne acaip bir şey sana anlatabilsem..orada kimler vardı bir bilsen.. Ali Ulvi amca bile gelmişti..onu ikinciye görüyorum..ilk gördüğümde de çook ağlamıştım..Evvelzamanım, Devam eden gölgeler ve Sen, sanki O’nun adı gibi cisminde de sırlanmıştınız..O çok yaşlı bir zat görmen lazım..O’na Sen diye sarıldım öptüm..ama O sanki yok gibiydi,hiç yok gibi..O güldü…   güldü..mutluydu. yan da ise “gamzedeyim deva bulmam vardı:)”
bu bir Devlet-i A’li merasimiydi.. hz.Mısri ye yapılan zulmün özrünün kabulüydü..önden gelen zelzelevi hava muhalefeti, o celalin ardından cemal olacağını bile anlatıyordu bence..O’nu irfan sofraları kitabıyla tanıdım biliyorsun.. mana hediyesi ;koskoca bir yeşil salata kasesiydi ,Sevdiğim hatırlıyor musun.. “şimdilik bunu ye “denmişti hani .. o yüzden salata bahsinden bir türlü çıkamıyorum biliyorsun?..Sana kabuğundan soyunmuş hayırlı bir nebatatın tüm suyu - olanca çekirdeği ile yendiğini söylesem ..yani salatanın bile benden gınası geldi bence:)
Evvelzamanımın bu alemden gidişinden de bahsedildiği için hz. NiyaziMısri’nin hayatını anlatan anka adında bir romanı ,okumam için verdiler.. hep neden? diye sordum tabii her zamanki gibi..O’na çocuk safiyetinden dolayı çocuk evliya derlermiş..O ise kendisine vaktin çocuğu dermiş..oysa ki ne kadar da belli vaktin babası olduğu değil mi?O’na yapılan zulüm çok ağır..bu millete kırgın gitmiş..işte şimdi  mana ricali ,sanki hepsi buradaydı..en azından benim üçlerim..güneşim Güneşim güneşim…bir siyah hırka içinde yok olanlarım, aynı olanlarım..    Sevdiğimm..bilmiyorum, iki gün boyunca tam affedildiğimizi düşünemedim..O’nu bence çok fena incitmişiz.. kendimi hep suçlu hissettim nedense..bilmiyorum..ama buraya gelmeyi kabul ettiyse ve benim Güneşim O’nu selamladıysa affetti demektir değil mi?evvet(bu bölüm devam edecek)
ve Sevdiğim çook korktuğum bu yazıyı öyle kolay yazdım ki inanamazsın..hemen hiç düzeltme yapmadım-silmedim..Seni  Sevmeyi  Seviyorum….
12-10-2010
nur cihan