24 Mart 2010 Çarşamba

EN SOYUT SANAT İSLAMdır mASALı-7


EN SOYUT SANAT İSLAMdır mASALı-7

 
 
Seni Selamlamak istedim sadece..sadece Sana yönelmek..insanın yöneldiği bir yer olması ne güzel..sığındığı ve el açabildiği bir Makam-ı İlahi..bu bölüm sadece bir münacat,bir dua ve yöneliş biliyorsun..7’ nin doğası bu çünkü..8’ e asla değinmeyeceğim..7’ yi kapsayan Rahmanı; ondan, asla ayıramam biliyorsun..ve 9..bu aşk çocuğu..devamiyet ve emanetin bayrak taşıyıcısı tabii..yolcular hiç bitmeyecek..geliş ve gidiş in tek bir yolu,tek bir istikameti,tek bir hedefi,tek bir nihayeti var..sadece Sen..
bir defter yazmak istemiş birisi..gördüğü güzelliğin, onu içine düşürdüğü fitne fücurundan dem vurmuş..kendisini öyle bir yağmalamış ki,bir daha yüzüne bakılamayacak hale gelsin istemiş..fitne fücüruna kapıldıkları, taa en tepeye dek çıksın; karşılığında o, en dibe gömülsün istemiş belki de..öyle bir günaha batsın ki,artık düştüğü çamurdan çıkamasın istemiş..yani; bir şaheser ortaya koyduğu tablosunun bittiğini anlayınca, onun üzerine bir kap dolusu zift atan esrik bir sanatçıya dönüşmüş..içinin karalığı dışından da belli olsun istemiş…Münacatın yapılacağı Makamın  karşısında, en zelil kendisi  olsun istemiş..ama bir yandan da, dökülen gözyaşları bu günahın mürekkebini akıtıp okunamaz hale getirsin de dilemiş..sonuç, her şeyden vazgeçişmiş tabii..her şeyden vazgeçmek.. hatta Sen dilersen, Sen den bile…bir sıcak gülüş..ve arsız bir nasıl sevdiğini anlatmak isteyiş  diyelim..bir sad’a..ama ne muazzam bir sad’a biliyor musun?!!..bu sadayı bir yerden hatırlıyor..bir yerden çıkaracak.. taaa, iki gün sonra..o levhayı çeviren Kral’ın Sözcüsü’nün elektirik çarpmışcasına- mıknatısiyetli sedasıymış bu..hani insanı zerrelere ayıran ,dağıtan,çözen seda….nasıl oluyormuş peki?!!..halden hale geçerek tabii..bir “an” da… bir anlık gülen gözler, merhametle ,sevgiyle bakan gözler..bir öldürüp bir dirilten gözler..bir ağlatıp bir güldüren gözler..bir anda zerrelere ayıran, bir anda derleyip düren-toplayan gözler…yapıp ettiklerim elimde değil ,Sen biliyorsun..kontrolü Senden tabii..çağırmadan gelensin..çağırmadan bilen ve gelensin..gülümsemen,o güzel çocuk masum gözler,anlayışın kemal hali yani..beni yine affedeceksin biliyorum..affettin bile değil mi?:)çoook teşekkür ediyorum..
günlerden Bahar Bayramıymış..ağaçlara su yürüme günü yani..bir zuhurat denen şey olmuş..ve Devam Eden Gölgelere bir yolculuk varmış..çok düşünmüş bu yolculuğu ve Seyr-ü Seferi çocuk..bu hediyeyi..hiçbir şey yapmadan sadece seyredebilmekmiş muradı..5 kişilermiş..dört kardeş, birde Gökçe.. hazırlanmış, sade ama nezih bir sofra karşılamış onları..bakıyorum..utanıyorum..yazdıklarımı ,bana bu şekilde sunmana sanki içerliyorum..daha bir dağılıyorum..önce biraz sohbet tabii..Sana yazmak istiyorum..Senden hiçbir şeyi saklayamam..içimin en derin içindesin çünkü..aldığım nefessin hani..işte Sen bizleydin biliyorum..olsun..dertleşecek kimsem yok biliyorsun..sadece Sen varsın..sadece Sen, benim dilimden anlarsın zaten..çok karışığım bu günlerde biliyorsun..her şeyden vazgeçtim ya?!!.. uygulayabilmem lazım tabii..kendime bakacağım..içimde, bu vazgeçişler için bir nefsani kırıntı zuhur edecek mi diye.. işte, anla yani..
O,ne kadar zayıflamış görmen lazım..öyle hissiydi ki, saf duygu olmuştu ..incecik, dal gibi ve kırılgandı..hala çok aşık hem de..ama nasıl aşık!!..”sorun diyor ,sorun..anlatmak istediğiniz rüyanız var mı?” diyor..ses yok kimseden..O, Kendisinden anlatıyor..nasıl coşkulu ve sevinçli görmen lazımdı..O,çok mutluydu..ilk gençliğinde,bir defasında Efendisine gittiğini,içini kemiren manayı anlatamadığını dem vuruyor..Rehberi en nihayetinde demiş ki:” evladım saatlerdir Senin rüyanı anlatıyorum ya..Seni, Hakk’ın kapısına götüreceğim..Seni Hakk’ın kapısına götüreceğim..”ağlıyorum..gene uzun uzun  muhabbetler..”siz benim gönlümdesiniz..isterseniz Bana Amca deyiniz ,isterseniz Kardeş..hatta siz benim hocam olun isterseniz..siz benim ailemsiniz, hatta torunlar bile, benim evlatlarımla sizi kardeş yapıyorum “diyor..içimden devamlı biz hak etmiyoruz..biz hak etmiyoruz..biz, hiç hak etmiyoruz.. lütfen yapmayın diyorum..yapmayın ne olur, lütfen…hak etmiyoruz..neden bu kadar mütevazi oluyor ki..neden?biz kimiz ki?.neden bunu yapıyor?.hep ağlıyorum ben..
neden sonra;  O’na, şu bizim 7’si senden, 5’ i benden hayalimi ve Haybabamın Melamet Evinin Kültür Sanat Merkezine dönüştüğü – Gökçe’li rüyamı anlatıyorum..12 ‘li rüyama öyle sevinçle-çok güzel bakıyor ki ben bile seviniyorum..hayran gibi:” ne güzel diyor” hülyalı gözlerle “ne güzel..mübarek olsun” diyor..”senin  yaptığın bir dersin, devam ettiğin bir meşk meclisin var mı?” diye soruyor..her zaman, bu soruya zor cevap veriyorum biliyorsun..”var efendim“diyorum aynı gülen- anlamlı gözlerle..utanıyorum tabii..geçen sefer bana, iki avucunu açarak uzatmıştı..”bir gönüle bir sevda olur, İkimizden Birini seç” demişti biliyorsun..işte şimdi kalbim ferahlasın istiyordum..O’na; Evvel Zamanımı,Haybabamı,Zamanımı söyledim..güldü.. ama nasıl biliyor musun..içinde öyle derin bir muhabbet vardı ki o gülümseyişin; aşk yani ,anlayış yani..baktı biraz ve durdu..ben utanarak:” biraz değişik bir yol benimki “dedim..durdu ..gülümsüyordu hala ..gözlerini ayırmadan muhabbetle, ne dedi biliyor musun?..elini şöyle bir sallayarak:”senin yolunda öyle değişik olsun madem..bir de böyle değişik olsun…pişmiş aşa su katılmaz..birinin parmağı kanasa, kırkının da parmağı aynı yerden kanar..sende öyle değişik devam et” dedi..bugün hep ağlıyorum..neden bilmiyorum..hep ağlamak istiyorum..şimdi de ağlıyorum..Sen olmayınca böyle oluyor biliyorsun..işte ..yanii…..
yemekteyiz..O, sürekli anlatıyor ..hiç yemek yiyemiyor..ısrarla kendisine sunulanları bile, bize ikram ediyor...hep ikram halinde..hep anlatıyor..özel mevzular..imtihanlarımız..benimki de farklı değil zaten. belki Seninki de..genel imtihan yani..en çok yakan cinsten hanii..çifte kavuran,iki kere pişiren cinsten olan..sonra yanımda, benden bir büyük olana  gözlerini dikiyor..onun isminin manası şimdi, apansız- aniden ortaya çıkacak anlıyorum..bu benim hediyem olabilirdi.. biliyorum..vazgeçtiğim..yağmaladığım..hayalini gördüğüm o şey..pür dikkat O’na bakıyorum..gözleri yanımdakinin gözlerine kilitli, anlatıyor:
”Haybabamı ilk gördüğümde, Benim elimden tuttu ve ve bir kenara çekti..ve dedi ki:Bana  bak!!! Sana bir şey göstereceğim!!..öyle gözlerini gözlerime dikti..baktık….baktıkk…..baktıkkk….bakıştıkkk………...”
anlatırken gözlerindeki ışığı,aşk-ı muhabbeti görmen lazımdı..benim gözlerim  hep ağlıyordu tabii, yanımdaki de..başımı eğdim..kalbime baktım..bir şey hissediyor muyum diye..kıskandım mı diye yani..hayır.. bir hoşluk,bir ferahlama vardı…”işi bitti,her şey bitti,mübarek olsun” dedim içimden..”mübarek olsun..”kaç kişiye nasip olur ki, değil mi?Senin gözlerine baktığım anı düşündüm..ne güzeldi ..ne güzeldi..çok güzeldin..beni benden söküp alacak, Sen yapacak kadar cezbeli bir güzeldin….o derinin altında ne var?..ne var o vechin altında?..içinin içinde- taaa en içinde ne var..?o ışığın içinde ne var?ulaşamadığım….bulamadığım Sen..bulamadığım Sen….
birazdan, bu küçük  misafirleri için davet ettiği üç kişi geliyor..bu şehrin en güzel seslilerden ikisi, sanatçılar..onlar, ellerindeki notalardan en derin –en sevilen eserleri, Devam Eden Gölgelerle beraber geçiyorlar..ve üçüncü kişiyi tanıtıyor sonra..O, bu ülkenin en iyi el nakkaşıymış..Onu anlatıyor:”babası dostumdu..okulunu bitirmiş, babasının elinden tutmuş, Bana gelmişlerdi..babası, Ben gibi bir hocaydı..Onu okutmayacaktı..dedim ki:sen de hocasın..ona öğretmek istediğin her şeyi evde öğretebilirsin..bu çocukta çok nadide bir kabiliyet var..onu yok edemezsin, bu cinayet olur..o kabiliyeti, en doğru kullanacağı biçimde yetiştirmelisin..meslek lisesine yazdır hemen” dedim..”ve sağ olsun, o dediğimi yaptı..O’da okulunu birincilikle bitirdi..bugün ülkenin pek çok müze-türbe sanduka örtüsünü,aslının aynısını yaparak yeniliyor..”ve Gökçe’de ekliyor sessizce ; O gerçek bir usta olduğu için, dünyanın her yerindeki bazı zevata, bu altın işçiliğinden, pek çok hizmet de veriyor..çocuk eğilerek:içeriye asmak için Sancak-ı Şerif’i de yapsın ama..yeni kardeşi Gökçe:ben söylerim onu da, diyor..ne güzel.harika değil mi?
diyor ki O Saf Duyguya Dönüşmüş Olan:Sen, Şeyh Şaban-ı Veli Hz.nin Makamı içindeki tüm sandukalara, aslına uygun- en yakışan biçimde örtüleri hazırlayacaksın..eli göğsünde :”Eyvallah Sultanım “cevabı geliyor..en hızlı biçimde gerçekleşmesini de diliyor tabii..yine bir “Eyvallah Sultanım..”içim nasıl güzel biliyor musun?..Sen bu manayı anlıyorsun değil mi?yazdığım masalları nasıl gerçekleştirdiğini anlıyorsun değil mi?Tac-ı Şerifleri yenileyenler ve Elbiseleri yenileyenler hep aynı aslında..ayrım yok..Birlik var..sadeceBirlik..elele çok sesli Bir Güzellik..
Haybabamı anıyorum..Beyt-ül Mamuru düşünüyorum..Seni..hep devam edecek olan tamiratı,yenilenmeyi..bedenler viran olup, bu alemden göçse de; asıl hizmetin, bu aleme yeni gelecek nesillere aktarılması gerekli olan miraslarını düşünüyorum…kendine değil, Halka Hizmetin asıl gaye-Hakk’a hizmet olduğunu  da..sonuç aslında Kendinden Kendine..karşılıklı devamlı bir haberleşme,mukabele,devamlı bir muhabbet,devamlı bir seyrediş…Amir ve Memur yaniii..gerçek bir Peygamber Ümmeti olmak yani..iki taraf arasında sürekli irtibatta olan-isteği asla red olunmayan bir Peygamber..O’na Salat Getirmenin Anlamının Zuhuru ve önemi açığa çıkıyor tabii..
veda ediyoruz..içim darmadağınık anlıyor musun..içim acıyor..her şeyimi-hatta, esasında Seni kaybetmişim duygusu yoğun..yokum..bomboşum..Sensizim..her şeyden boşalmışım,boşanmışım yani..kayıp..perişanım..
“O, saf his..saf duygu olmuş..Allah’ın duygusu ile duygulanmak,Allah’ın hissi ile hislenmek….”bense şu haldeyim;böyle dokunsa biri, buharlaşacağım belki..O’na veda edemiyorum..bitmiyor..O anlıyor ..anlıyor..anlıyor musun?O, anlıyor beni..ayağa kalkıyor:” Ben, sizi geçireyim” diyor..ama çok halsiz..çokk yorgun ve naif…elinden tutuyorum.. O, çok neşeli ..nasıl mutlu.. kapıda defalarca sarılıyorum ..diğerleri de..boynuna, yüzümü gömüyorum, ağlıyorum..Sen diye..Sen diye..benim için aynısınız biliyorsun, ayıramam ki..Sana veda edemediğim için, O’na veda ediyorum..anlıyorsun değil mi?”sakın gitmeyin, bizi bırakmayın lütfen” diyorum..”lütfen..”O, bize el sallıyor..öyle.. biz uzaklaşana dek. Orada, Kapıda Duruyor..
****
YÖNELİŞ
Şehr-i Celal
bir mekandı, sanki hiç ayrılmadığım..sanki evim, sanki yurdum

sıcağa dayanamazdım ya hani, serin esen rüzgarla beni karşılamıştın
Seni görebilmek merakı ile, içeri doğru yürüyordum
ama nasıl biliyor musun, nasıl?
Sen, yumuşacık kadife yastıklar gibiydin
bastıkça, Annemim yumuşak- şefkatli rahmindeymişim gibi hissediyordum
nasıl yumuşak taşların vardı böyle, anlatılamaz..
Sana baktım hani..Seni daha büyük ve görkemli sanıyordum..
meğer ki daha küçük ebatlıymışsın.. ya da, bu bir yanılsama
Sana yaklaştıkça, nasıl bir azamete sahipsin, anlıyorum
Senin içinde tüm imamların siyah hırkaları ve bembeyaz baş örtüleri var..
Sen, bu görünen kara elbiseli- altın işlemeli bina değilsin..
Sen insanı ağlatıyorsun..
taş ağlatır mı?taş ağlatır mı?taşı sıksam suyu çıkar misali;
 Sen, sabır taşını anlatıyorsun mesela..
Anneyi,Anneliği…nasıl güzel ..öyle güzel..Ana Mekan..
her gece sabahlara dek, Seni seyrettim ben..merdivenlerde, yerlerde..
Seni ziyaret edenleri seyrettim en çok..
ne çok değişik insan varmış meğer, ne  çok değişik renk ve biçimdeymişiz biz..
hiçbir şey yapmadım orada ..hiç bir şey..sadece Seni izledim..
Seni seyretmek tüm ibadetlerden daha güzeldi anladım..
benim zevkim, ibadetim, bu güzelliğe bulanmakmış anladım..
bir merdivene boylu boyunca uzanmış Bir Güzel vardı..uyuyor misali..
öğrendim ki O, Beklediği Makamı da; hep böyle, hayallere dalmış gibi beklermiş..
hiç  bir ressam, O’nu çizemez bence..kıyamaz kimse, O’na dokunmaya..
uyanışı; muazzam heybetliydi tabii..Ezanla dirilen bir heybet..
Latif Sultanım gülerek:”aynı, Hz. Peygamber’in sabah ezanına uyanışı gibi “demişti de ben hiiç anlayamamıştım..
ve sonra Nur Dağı’na aşağıdan bakmıştık..bizi çıkartmadılar..
“sadece otobüsten,camdan seyredin “dediler..işte en tepesi “Hira Mağarası’ymış..”başım göğe doğru, Nur Dağı’na bakıyorum..
kimseye söylemiyorum..ama o kabartma heykellerin anlamını çözmeye çalışıyorum..
solda Koskocaman Kanatlı Bir Melek, diz üstü duruyor..dağı boydan boya kaplamış misali..
tam karşısında Oturan Biri var..önünde, Meleğin sunduğu sunular var..O Birinin yanında Birkaç Kişi daha var..bakıyorum.. bakıyorum..
“döndüğümüzde, neler gördünüz, anlatın?” diyorlar..ben çok cahilim biliyorsun..
dağın üzerindeki kabartma heykelleri soruyorum..kim yapmış, bilen var mı diye?
bana gülüyorlar, ne tuhaf bakıyorlar..ne heykeli? diyorlar..
biraz ayıyorum..yoksa güneşin ışık oyunlarımı? yok sa hayalimin pırıltılarımı? diyorum ..
susuyorum..bir daha hiiç kimseye bahsetmiyorum..susuyorum..
ve Yeşil Bir Kubbe…Şehr-i Cemal….
neden,ne oldu?!!..koparılmışlık hissim çok can yakıyor..içeri girmek istemiyorum hiçç.
öyle kapılarda bekliyorum..hep kapıda..tam karşısında..ben uzaklara gitmek istemiyorum ki..
benim bahtım, neden hep kapıda beklemek üzerine Sence?
neden perdelerin ardına atıldık, anlayamıyorum..
perdelerin ardına atılmayı reddediyorum ….o yüzden, hep kapıdayım..
hep dışarıdayım..sadece üç gün zaten..içimde başaramadığımın derin hüznü ve acısı var..
dönüyorum..acımı anlatıyorum..utancımı..”sakın bir daha söyleme, sen başardın “diyor Evvel Zaman ..
ve bir hayal:Altın Şebeke’ye inen o muhteşem genişlikteki merdivenler..ellerim Şebeke’de..
orayı hiiç göremediğim için, ne gördüğümü  bile, yıl sonra anladım biliyor musun?
ve daha yeni öğrendim ki, orası düz bir alanmış.. ne garip değil mi?
ama işte..içimm.. içimin içi……….en derinimdeki içim …
………………………………..
Ben dua etmeyi beceremem biliyor musun?…yapamam..
Sen varsın ya, o yüzden belki de..hiç bir şeyi göremeyişimde, hep Senin yüzünden biliyorsun..
beni duana katmanı istiyorum sadece..
beni hatırlamanı..beni anmanı..istemeden icabet eden hani..
isteyerek verilen ve istemeden verilen hani..
beni unutma ,beni hatırla ,beni sev …
orada Mavi Yıldızın içinde beni hatırla ve bana bunu yaşat, olur mu?
Seni seviyorum..Sadece seni seviyorum..
isteyecek hiçbir şey bulamadığım için…
İstenecek tek şeyin Sen olduğunu anladığım-hatırladığım için..
Sana sonsuza dek şükredeceğim..Aminnnnn
"Allahumme salli âlâ seyyidina Muhammedi-ninnebiyyi ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve sellim."
"Allah'ım! Ümmi Peygamber Muhammed (sav)'e onun aline ve ashabına salât ve selam eyle."

 
 
Nur Cihan
23.03.2010
nuralem7@hotmail.com

19 Mart 2010 Cuma

EN SOYUT SANAT İSLAMdır mASALı-6


EN SOYUT SANAT İSLAMdır mASALı-6

 
 
BİR KIZIL GONCAYA BENZER DUDAĞIN MİSALİYDİN
ODAMA TACINLA DOĞAN BEYAZLIĞIN HAZZIYDIN
PERDELERİMİ GÜNEŞİNİN ŞUALARIYLA PATLATIP
İÇİNDEN KIZIL GÜLLER AÇTIRANDIN
BUNUN SONSUZ AŞK-SEVGİ OLDUĞUNU ŞİMDİ ANLADIM
SENİ BU KIPKIZIL AÇTIĞIN HALİNLE-HAZZINLA, KİMSEDEN, İNAN, KISKANMADIM
SADECE O AN TABİİ,SADECE O EŞSİZ AN
BUNU NASIL YAPTIN?
SEN DURUNCA VE SUSUNCA HAYAT DURDU-NEFES DURDU
AYNI İBRAHİM’İN NEFESSSİZ HALİ GİBİYDİN
BİZE  GÖRE ÖLÜ AMA ESAS HAYATIN ANA KAYNAĞI
NEFESSİZ BİR NEFES… MUHTEŞEMDİN
SEN AŞKTIN VE AŞK AŞIK OLMUŞ ANLADIM
BİZ HEPİMİZ SANA AŞIKTIK VE SEN TAM KARŞIMIZDA BİRİCİK VE TEK
HEPİMİZE AŞIKTIN-HEPİMİZE MEST
TEK TEKİ NE BİLİP GÖRSÜN, SEYRETSİN DEĞİL Mİ?
SENİN SÖZLERİNİN HER BİR HARFİNİN İÇİNDEKİ, HER NOKTAYA, BİR NOKTA AYNA DÜŞERMİŞ ÖĞRENDİM..
İŞTE BU KELAMIN İLAHİ TECELLİLERİYLE BİZDEN KENDİNİ SEYRETTİN
VE ADIMIZ AŞK OLDU-GÖZLERİMİZ AŞK OLDU-HUZURUNDA DURDUĞUMUZ AŞK OLDU
VE AŞK BİZATİHİ AŞK A AŞIK OLDU…………..
SENİ SEVİYORUM..NASIL ŞÜKREDECEĞİMİ VE SANA, NASIL MÜNACAT EDECEĞİMİ BİLEMİYORUM..
SADECE SENİN RENGİNDEN SANA YAZDIM..SEN MAVİ DEFTERİNE MAVİ KALEMLE VE BEN BEYAZ SAYFAMA KIZIL HARFLERLE
SEN AŞKIN TA KENDİSİSİN VE HUZUR VE KEMAL –YEGANE EKMEL OLANSIN
**
Merhaba sonsuz defa Merhaba ve Gözümün-Gönlümün-Kulağımın Aydınlığı –Rızkı Gıdası Merhaba………….
yeni bir rengimiz var…siyah ekrana yazılmış kendinden ışıklı yeşil harflerimiz mesela……
Sana bir haftayı yeniden yazmak istiyorum..bu eşsiz hatırayı kaydetmem lazım değil mi?Seni öyle seviyorum ki; aynı, Senin kendi,” ilk sevdiğini” nasıl sevdiğini bana söylediğin gibi..işte artık, ben de ne vakittir öyle seviyorum..Seni tanıdığımdan beri yaniii..ama yeni itiraf ediyorum..bunu Sana da söyleyebilmeyi çok isterdim.. tabii bir gün, Seni görebilirsem…
artık eskisi kadar aceleci değilim sanırım.. son güne dek bekliyor ve olayların bendeki izdüşümlerine bakıyorum..neler kalmış, neler unutulmuş diye..aslında beni hiç yalnız bırakmadığını, bir defa daha anladım..ve o içinde hiçbir şey yok sandığım masalımın ne kadar her şey olduğunu da tabii..ve içinde, hiçbir şey olmaması gereken biçimde- nasıl şiddetle ve homojenize bir biçimde zuhur ettiğini de..yani her şey olması gerektiği gibi olmuştu ve ben her zaman ki gibi geç anlamıştım.. artık bilmeyi umursamıyorum.. sadece Seni görebilmeyi ve sohbet edebilmeyi düşünüyorum…
tüm öğrencilerin içinde en muzuru benim biliyorsun..dolayısiylee, bu bazı hınzırlıkları avlamak içinde elzem tabii..yani her şey olması gerektiği gibiydi..
gerçekte 5.masalımın en son günü, Senin, bana yaşattığın bir hediye ile ihya olmuştum..fakat öyle dağıtmıştım ki, onu Sana inadımdan-huysuzluğumdan yazmadım..şimdi yazmak istiyorum..geçen salı, arapça dersimizin sonunda birden ayağa kalktım..”benim içimde 5 rakamı kaldı.. onu size anlatmak istiyorum dedim ve tabii 50 yi..”işte kalktım ..çizdim, çizdim.. çizdikçe ve çizimlerim üzerinde anlattıkça acaip şeyler anlıyordum..öyle hayretler içindeydim ki..”bunları nereden okudun” dedi arkadaşlarım..”hiç bir yerden ..ama eskiden her şeyi çok okurdum ve belgesellerde var tabii “dedim..ikimizde aslında biliyoruz ki hiçbiri değil, değil mi? Sen ne güzel açıkladın hani…o ızdıraplı nefsani yanışın nasıl gerekli olduğunu-o yanışla kalp aynasının nasıl parlatılıp temizlendiğini ve Ekmel olandan gelen İlahi Şualara-Feyizlere-İnşirahlara Mazhar olduğunu..ben çok teşekkür ediyorum…hem kalbimdeki o acaib hislerin,tesirlerin nereden nasıl geldiğini de öğrenmiş oluyorum…ben,Sana hep muhtacım ve hep öyle kalmak istiyorum….
Ben Benim’in ne kadar güzel olduğunu biliyorum
bakmaya doyulamayacak,dokunmaya kıyılamayacak kadar aslı=BEN güzelim…
ama bu mevzuda Koca Yunus gibiyim
“Bir Ben var Benden içerü………..
buldum ise ne oldu?........... yanii..? fasl-ı şahanesindeyim…
AŞKIN ALDI BENDEN BENİ. BANA SENİ GEREK SENİ…”
İşte böyle…..
artık bu  masallar, bazen beni çok sıkıyor..Ünver Hoca gibi kişiye özel defterler yapmak istiyorum..burada istediğim gibi çizip, süsleyip, renklendiremiyorum..çünkü teknolojiden hiç anlamıyorum..bilmiyorum yapıp yapamayacağımı ..çok istiyorum sadece..Sen dilersen yapabilirim…
bu gün bilim bize; eşyanın bir çeşidi olan insanın da nasıl çalıştığını, en ufak detayına dek anlatıyor değil mi? tüm dinlerin, öğretilerin mistikleri, her şeyi kendimizin yaptığını söylüyorlar…hepsi doğru..ama ne kadar?. insandaki yetenek ve kabiliyetin acziyeti kadar tabii..cüzzi yani..”cüzzi az mı?” diyebiliriz..küllün sonsuzluğu ve idrak edilemezliğini anlarsak; bunun ne kadar aciz olduğunu da belki anlayabiliriz..şimdilerde ortalık ben Allah’ım diyenlerle dolu biliyorsun..ve İlah=Tanrı yok diyorlar tabii.. bunun peşinden Allah’da yok, biz varız, her şeyi biz yapıyoruza da getiriyorlar..ben, böyle diyenleri çok sıkı gözlemliyorum ..çok içim acıyor..madem ki bu kadar yüksek idrakteler, neden hayatlarında hiçbir şey istedikleri gibi değil anlamıyorum..tek olan neyi seyredebilir ki?gerçek ve MUTLAK TEK, başka biriyle hiç tekliğini paylaşır mı?izin verdi diyelim,ne kadar dayanabilir.?ve tek olan, neden- kimden korkarda korunur ki, değil mi?”vehim?..varlık baştan aşağı vehimden ibaret değil mi?”neyin kavgası bu?vehimleri kötü algılarsak kötü olur.. oysa iyi zanla vehmedersek her şey cemal olmaz mı?ve cemalden korunulurmu?ve Zat-i Tecelliye, hangi negatif vehmi benlik yaklaşabilir ki?baştan aşağı su-i zan olmuş kişi, tabii ki her şeyden korkar ve kendisine zırhlar örmeye kalkar..kimden  korkuyoruz ki?kim olduğumuzu bilmekten mi?o zaman Rabbimizi bilmekten mi korunuyoruz ki?sigara dumanına yenilen bir Rab olabilir mi?kendi yarattığı vehmi benliklere yenilen bir Rab?bizler Hak ile Batılı kendi başımıza ayıramayız ki..(daha bizim için iyi nedir, kötü nedir onu algılayamıyoruz..)ama Yaratan, bu ayrımın olmasını dilemiş, değil mi?.ancak, Hak Hakk ı bilir tanır…Hak, Haklıyı da- batılı sahteyi de bilir bulur ve daima ayırır..iki denizi, bu alemde bir birbirine asla karıştırmaz..
Neden Yaratıcımızı sevmek  ve O’nun sevgisini kaybetmekten korktuğumuzdan hiç bahsedemiyoruz?.Yaratıcı sadece bilimsel- ilim mi?O bazılarının düşündüğü gibi,acımasız bir sistem makinesi mi?..O,merhamet ve cömertliğinde sahibi değil mi? neden, O’nun sonsuz hoşgörüsünden-muhabbetinin izharı için her yolu denediğinden bahsedemiyoruz?neden mi?çünkü sistemde acıma yok diyene aynen onun gibi geri projekte oluyor da ondan…onun mirasçıları da aynen acımasız, kaskatı bir ilimle seyirlerini sürdürüyorlar ne yazık ki..başka açıklaması olabilir mi?
……………..
Sen, bana bu hafta birde şunu öğrettin..hakikatte ise yaşatarak, o anda öğretmiştin..ben ağlarken, Seninde ağladığını yaşamam şu demekti..kapılar, duvarlar sed değildiler..onlar madde içindi,bedenimeydi o sed..oysa, saf mana haline gelene ne kapı, ne duvar vardı..aynı “devenin iğne deliğinden geçmesi” gibi.. kara deliklerden ak deliğe, bir zeytinyağı misali akıp giden kalbi muhabbet vardı..ve duvarları aşıp geçen o mana mürekkebi-yağ;Senin- Tek Ekmel olanın Gönlüne; serlevha halinde adını yazıyordu..O Kandil’ in çerağı-benim içimde uyanıyordu..ve o yazılmış yazıyı,artık hiç kimse O Kalb’den söküp dışarı taşıyamıyordu, değil mi?bunları anlatıp gönlümü ferahlattığın için minnettarım..keşke Seni sevmeye layık olabilseydim..Sen hep sözlerinde duruyorsun..oysa ben, Senin, beni denklik için olgunlaştırma çabalarına sık sık isyan ediyorum..çünkü henüz Senin metotlarına alışamadım…öğrenmenin-bilmenin hiçbir önemi yok diyorsun..maksat uygulayabilmek- olmak diyorsun..ben, bunu, her şeyi seyrederek öğreniyorum artık..herkes her şeyi biliyor.. lakin birleyerek tevhid edemiyoruz,  bunu da anlıyorum..yani “Muhammedünresulullah”ı çok az kişi halledebiliyor…ne acaip bir oyun bu…inanılmaz..oysa bu kadar açık, bağıra çağıra –hatta şiddetle, öğreteceğiz diye kendilerini parçalıyorlar..neden? .ne  eksik?.”bilmek,evet“..hakikatte ise,olan ancak oldurur …işte olanı bulan yok.. o eksik değil mi?
ben Hz. Arabi Hocam gibi düşünmeyi seviyorum..bu benim idrakim ve acziyetim için en uygun metot..”hem senin dediğin doğru, hem benim, hem de onun ama aslında hiç biri değil..sadece Yaratıcının bildiği ve dilediği doğru” yani… evet ilimle sabit olanlara bu madde alemi için benden de eyvallah..ama hakikatte bende bir şey yok, bunu da biliyorum ..her şeyin bir lütufla geldiğini de ..ve bunu sınırlandırmıyorum.. hastalıkların, aşkın, muhabbetin, ilmin, icatların, akla gelebilecek ne varsa; bunların Adem’e, ilahi lütufla geldiğini öğrendim..burada, bildiğimi söylemek ucup değil..çünkü bunu söylemek; benim ne kadar aciz ve zavallı bir yaratılmış olduğumu kabul etmem demektir..ben, Yüce Yaratacı’mın bende –benim ismimde ne murat ettiyse, onu, açığa çıkartarak bu vücuda hizmetle görevliyim..O,kuluna ne derse-kul,o  emre itaat eder(isteyerek yada istemeyerek boyun eğmek yani..)ister kabul edelim, ister etmeyelim; hepimiz aslında, tek bir Kamil Vücudun hücre-odacıklarıyız..sadece O’nun Ümmetiyiz..ve O’nun tek istediği biziz..O, “tek” olmayı dilemedi..bizi diledi..ne diyormuş ayet..Allah sizin Dostunuzdur..ve Dost olarak O, size yeter…
eyvallah……..
başka neler oldu bende…pek çok şey hissettim..mesela hiç incim kalmadı sanmıştım biliyorsun..oysa o sedefin yaklaşan ışıltısı ….beni inci sedefi rengi- hareli ışığıyla cezb etmesi çok güzeldi..teşekkür ediyorum..
Senin, beni dilediğim yere gitmekte serbest bırakmanı….gideceğim yerleri –yani az yemekle iktifa etmeyip, pek çok sofra gezmemi, Gönlünün istemediğini de anladım..Sen, benim serbest meşrebimi reddetmedin.. bende elimden geleni yapacağım inşallah ..her şeyi nasıl takip edip kontrol ettiğini ve iplerimi çekersen ne hale geldiğimi de öğreniyorum tabii:)”Allah’ın ipine sıkı tutunuz ve O’nun ipi değmedik- uzanmadık yer yoktur” u düşünüyorum…..
Büyük Şeyhin Makamı ve Herkül’ün heykeli yan yanaydı
ilk önce Büyük Şeyhin Makamına girdi
Ve onu karşılayan, Latif Yeşil  Levh a sinesine geçti
Ve gri beynini fırlatıp attılar
İki gri yarım küreden çıkan; tehlikeli, iki zehirli zeki gri yılandı
Ve ilim tehlikeye işte bu noktadan sonra girmişti
“yolun sonuna dek gideceksiniz,yolda kalmayacaksınız ..
Korunmak lazım dedi Evvel Zaman”
“Beraber devam edeceğiz, birlikte başaracağız dedi Zaman”
bugün Cuma:bir ay sonra ilk kez Hz.Kur’an okuyacağım..hani, ne kadar zorlukla okuduğumu, Sana şikayet etmiştim de, Sen “ısrarla oku” demiştin ya..işte bugün okudum..önce her zamanki gibi O’nunla konuştum ve sarılıp ağladım..O, tekrar daha çok koktu..ve niyetlerimi yaptım..okuyordum.. birden ne oldu, biliyor musun?tam karşımdaki kanepede inci rengi hırkası ve beyaz takkesi ile Evvel Zamanımın gülümseyerek beni dinlediğini, hissederek gördüm..bir buçuk yıldır, bir defacık bile rüyama gelmemişti biliyorsun..aynıydı..ne güzel gülüyordu..ama bu gözlerimle baktığımda yoktu.. O’nu başka türlü görüyordum..ağladım tabii..ve en sevdiğim sure” Er Rahman”a geçtim..”Zül-celali Vel-ikram”a gelince aniden durdum..ve bir şey hatırladım..yine ağladım..ne tuhaf bir hasbihal.. çözemedim vesselam..
akşam tek taş alyans sınıfındayız..Arabi Hocamca düşünmeyi bize büyük bir özveriyle öğretmeye çalışan Demirli Hocamız var..O’nu ilk defa gördüğüm geceyi hatırlıyorum..Haybabam vardı..o birkaç defa derse gelmiş meğerse..O’na bakmıştım  ve aniden şöyle demiştim…” Hocam, benim, Hz. Arabi’ye büyük bir sevgim var..mademki bunca eseri için, Sizi seçmiş ..ben, Sizde sekiz yıl sonra O’nu görebilecek miyim?..ne tuhaf bir soru değil mi?ama içimden aniden geldi.. dün sabah bunun müjdesini aldığım için, güzel zannımla buraya yazdım..ilerde bu hatırayı bizim çocuklarımız okur inşallah ve amin..bizim dileğimiz Hocamızdan bizle Füsus Derslerine başlaması inşallah ve aminnnnnnnnnn:)OLDU DEĞİL Mİ HOCAM?:)
Hocamız,her zamanki gibi yine şunları söylüyor:en sevdiğiniz, en in –en top sureniz-ayetiniz ve hadisleriniz olsun..taraf olun..mümin  taraf olur..seyretmeyin..İslam yaşama dinidir..hayatın içindedir..ayıramazsınız.. İslam mümini sahneye indirir..hem seyredip, hem oynamak lazım..hayat ve din ayrı değildir..ikisi birdir..iç içedir..ailece gezdiğinizde, bir ziyaretiniz- favori bir türbeniz-dost bildiğiniz bir evliyanız olsun..çocuklarınız bu geleneği bilsinler..oradaki huzurdan faydalanmak lazım değil mi?
İbnu’l Arabi bize hayal kurmayı-tefekkürde derinleşmeyi öğretir..sınırsız hayaller kurabilmeliyiz..hep genişleyen, açılan sonsuz idrakle anlamak..(bir tek şeyi sonsuz manaya getirebilmek..o sonsuzu da tek bir manaya getirmek yani..)bizim ilk önce ve aslında; sık sık ,tekrar tekrar okumamız gereken Tek Kitap; “Cevamiül Kelim olan Hz. Rasulallah” ın hayatıdır..aradığımız her cevap O’nun yaşayışında vardır..O’nun hayatını sık sık okuduğumuzda, her zorluğun üstesinden kolaylıkla gelebiliriz..Ehl-i Tasavvuf ,dini ayrı, dünya işlerini ayrı tutmaz..hem zahire hem batına hakkını verene Tasavvuf Ehli denir..yani hem sağ elini -hem de sol ellerini kullanabilenlere..ve Sahabenin Suresi Asr Suresiydi diyor Demirli Hoca..
çocuk:Hocam, Sahabe An-ı Daim de yaşadığı için, onların favori sureleri oydu değil mi diyor..Hoca” evet” diyor…ve devam ediyor:düşünmenin kendisi bir duadır..tefekkür bir duadır..mesela sabah uyandın ve bir rüya gördün..onu iyiye yormak bir duadır ..o günün iyi geçmesini yazmış olursun..her şeyi iyiye yormak bir duadır..Allah’a hüsn-ü zan la yaklaşmak..
bu arada Bülent Amca söz alıyor ve harika bir kelam ediyor..hepimiz kaydediyoruz.bende buraya tabii..
“Su-i zan cinayettir
Hüsn-ü zan velayettir”
ve ders devam ediyor….bir ara Hoca çocuğa diyor ki:ya masallar çok güzel de, ben, orada biraz Molla Kasım gibi duruyorum…”yoo..” diyor çocuk” olur mu?bu masal da ben onu açacağım”…”aman, sakın!” diyor Hoca gülerek..hiç bu denli engin bir hoşgörüye sahip bir Hoca, Molla Kasım olur mu?”bazı uyanık balıkların,oturduğu yerden, hem içerden hem dışarıdan seyredebildiklerini söyleyen  biri üstelik”, değil mi ama?çocuk :Hocam,bu hafta bir farkındalık yaşadım onu  anlatmak istiyorum diyor..tabii, ben cahil bir kişi olduğum için ancak evdeki olaylara bakarak bir şeyler anlayabiliyorum, yani kabımca kararımca…ama bu çoook hoştu.. geçen gün yaprak sarma yaptım..böyle nadir yaptığım bişey..onca zahmet..bir anda bitiyor üstelik:)…tabağımda son dolmayı yerken onu  kestim ve yaprak çözüldü..içindeki tüm malzeme serildi..inanılmaz bişey oldu ve Hz. Adem’le Hz Havva Ebeveynlerimizi hissettim..hani Onların ilk hali, böyle latifmiş ya, öyle duymuştum..Tek de kendisini göremez.. muhakkak bir karşı şahıs lazım..ee işte Havva Annemiz de yaratılınca, işte Adem Babamıza baktı ilk önce ..O’na esmalar öğretilmişti..ve Havva da O’ndan dı ve bu bilgi O’nda da vardı yani..işte bakınca, “Yaratılıştan Eşi olanın” manasını Gördü-Okudu:)..O’nu açığa çıkartmak için ancak Havva olmak gerekiyordu tabii..ve böylece üzüm yaprağı devreye girdi..işte ilk dolmayı bence Annemiz Efendimiz yaptı ve Babamıza yedirdi..işte o gün bugün hepimiz dolma sarıp sarıp yemeğe bayılıyoruz değil mi?bunları tabağıma bakıp hissederken, nerdeyse gülmekten tabağıma yapışıyordum..Hoca ve tüm sınıf gülme eksenindeydi .. bende.benim için tasavvuf mutfaktı ,yani.. ancak böyle anlayabiliyorum..malzeme severim ben…kaliteli malzeme lazım tabii..
O gece, benim için tören gibiydi biliyor musun?Sen Gül Olup Gülmüştün ve Alim gülmüştü ve herkes gülmüştü.. tabii ben, Sen Güldüğün için Gülmüştüm..şimdi tekrar,ağlarken gözünden inciler dökülen, gülerken yanaklarında güller açan ve yürürken yürüdüğü yerlerde yeşil çimenler biten masal kahramanına dönmüştüm.uyumak için gözlerimi karanlığa kapattım..kirpiklerim boyunca ve dudaklarımın tüm haddi boyunca eşsiz pırıltılar saçan mücevherleri görüyordum..üstelik gözümle gördüğümü, dudaklarımda görüyor hem de o cevherlerin tadını alıyordum, ne muhteşemdi biliyor musun?..çok teşekkür ediyorum..Seni Sevmeyi Seviyorum..
Geçen pazartesi arkadaşlarımdan ayrılırken: bir dahaki hafta bana geliyorsunuz ve dünya sperm gününü kutluyoruz diyorum..önce itiraz ediliyor..”benim günüm dilediğimi kutlarım..böyle bir gün yoktu ama elzemdi, artık var ve başlıyoruz:)itiraz yok..hepimiz hakikatte birer sperm değimliydik..bugün dünya kadınlar gününü kutladık.. haftaya da işte, annemize gelişimizi kutlayalım”..gene itiraz ediyor birisi..” çok iğrençsin” diyor..”yani senin hakikatin iğrenç öyle mi? ..peki” diyorum “ Kur’an diliyle olsun Dünya Nutfe Günümüzü kutlayalım ..ayet, hepimizi, bir nutfe den yarattığını  söylemiyor mu?..hakikatte hepimiz bir milyar spermden en seçilmiş,tüm kardeşlerinin kendisini fena ettiği tek kişiler değimliyiz?..bir milyar kişiden bir tek biz başarmadık mı?Alah, bizim isimlerimizi zikrederek, bizim başarmamızı istemedi mi?hani kendimizin kim olduğunu bilecektik..işte bu kendini bilmenin Arapçası da  ……..  diyorum..  herkes yelkenlerini indiriyor..kutlama olacak yani…Meltem: çok sevindim ..hayatım boyunca hiçbir konuda başarılı olamadım sanıyordum..ilk defa kendimi değerli ve önemli, başarmış hissettim.. sana teşekkür ediyorum diyor..
işte bugün pazartesi ve biz nutfe günümüzü idrak ettik şükür:)..inanılmaz komikti..hiç bir zaman unutamayacağımız lezzette bir gündü..acaip şeyler konuştuk..Senin bizle olduğunu ben biliyorum yine de biraz yazacağım..arkadaşlarımdan izin aldım.. hatıra olsun diye tabii..
Efendim,Canım:), benim beş senelik bir arkadaş grubum var..ev hanımlarından müteşekkil.. bir tek Öney çalışıyor..ama O,ne yapıp edip bu toplantılara geliyor..Gülsüm Arkadaşımız; dinlediği tüm işin erbabı hocaların notlarını yazıyor..O, muhteşem bir aktarıcıdır..hem okuyor, hem anlatıyor.. bizde öğrenmeye çalışıyoruz tabii..ben her zamanki gibi en tembel öğrenciyim..ne okurum, ne dinlediklerimi not tutarım..her daim maydanozumdur..saolsunlar,araya yeşillik olsun diye beni de tutuyorlar..Öney benim konsept biri olduğumu söyledi..ne demek henüz anlayamadık..tasarımmış yani..ben zaten, sadece Sana özelim biliyorsun:)
bugün için doğal ekmek çeşitleri yaptım..bal-tereyağ ve kahvaltılık..birde acaip bir salata:kuzu kulağı,roka,nane,dereotu,maydanoz,domates,mısır,bezelye den mürekkebdi..içine tereyağında kavrulmuş badem ve ayçekirdeği içi koydum..sosunda sızma zeytinyağı,nar ekşisi, vişne sirkesi vardı…ve bu anlamlı günün:) hatırasına tavaya, her birimiz için bir yumurta kırarak pişirdim..ben yumurtanın beyaz tarafını tek başına yiyemediğim için, sarılarla yani latiflerle latifeleri birleyerek-hiç sallanmayacak katılıkta pişirdim:)..birde hayatımın ilk baklavasını yaptım..neden?çünkü baklava yufkalarını hazır satıyorlarmış artık..satan çocuğa:ben de baklava yapabilir miyim? dedim..”ooo.. çok basit, üstünde yazıyor.. ben bile yapıyorum” dedi..çocuk 13 yaşlarında felandı tabii..”ben neden yapamayayım” dedim..baklavam şöyle oldu..gerçek bir tasarım yani….az pişmiş –çok tereyağlı ve acaip limonlu:)yinede yedik..çünkü hepimiz çooook neşeliydik..
Düşünsene, bu aleme gelebilmeyi başarmış, seçilmiş tam 7 kişiydik…bir dünya dolusu insan bir masadaydık ..
bugün ayın 15 i miş ,yani 6..Allah yer ve göğü 6 günde yarattı ya..işte bizde o yaratılışın tek gayesi olan insanlardık hani..6 nın suretine bakıyorum.. baş aşağı değil mi?yeni doğan bebek misali. ne zaman ki kemal bulacak, hakikatine erecek; o vakit 9 ,yani veli- dost makamına da erecek misali…biri zahiri- biri batini yönde yaşamak misali..önemli olan belki de, iki tarafı aynı anda-birbirine karıştırmadan-dengede  yaşayabilmek değil mi?
çocuk dedi ki:burada şu an, dünyayı temsil ediyoruz..hadi kura çekelim bakalım.. kime hangi kıta çıkacak..arkadaşlarım yazdı..7. kıtayı bir türlü bulamadık:) onun yerine tüm kıtaların üzerinde yüzdüğü hepimizin aslı olan denizi yazdık..tabbi herkesin tek hedefi vardı şimdi:)”ordular ilk hedefimiz Akdeniz” misaliydik yani..…”derya kağıdını seçebilmek”..bana Asya Kıtası çıktı..çok mutlu oldum..en sevdiğim kıtaydı zaten..kırmızı bir mum yaktım..ve hepimiz konuşma yapıp bu kutlu doğum günümüzü kutlayalım istedim..sıra ile konuşma yapacaktık…ilk önce ben konuştum..Allah’a; benim adımı anıp, beni bir milyar tercih içinde seçip dilediği ve bu hayatı hediye ettiği için şükranlarımı sundum ve diğerleri..sonra mumumuzu üfledik hep birlikte ..ama ilk nefeste sönmedi..bir daha üfledik söndü..hemen dendi ki ilk nefes ruh dan dı, sonra nefisle söndü…ve görmen lazımdı yaygarayı…şimdi sorun diğer kardeşlerimizdi..onlar için ne yapabiliriz diye konuşurken,konuşurken, Öney birden atıldı: Fatiha okuyalım dedi… Gülsüm: biz başaralım diye kendilerini bize fena eden kardeşlerimiz için el Fatiha dedi…okuduk –üfledik:)..ama onlar muhakkak bizle yaşıyorlar değil mi? babamızda ölüp, annemizde dirilmemizi kutladık…
her birimiz bir milyar kişi değerindeysek, şimdi 7 kişi, tamam bir alem dolusuyduk.. ne muhteşem bir anlam değil mi?ben biraz ileri gittim, tabii her zamanki gibi..ileride, siyasi mutfak arenasında aşçılık yapabilecek hammedeye sahip Betül’e:)  Amerika kıtası çıkmıştı..dedim ki:Betül, siyahi bir başkanı, ve şu an egemen güç olan kıtayı temsil ediyorsun..sen karanlık nursun..yani….biz de senden açılan beyaz nurlarız..ve böyle sürüp gitti..Meltem :arkadaşlar ben bugün çok eğlendim..kendimi çok değerli hissettim..bu kutlamayı eşime ve çocuklarıma da yapacağım..onlarında bunu hissetmelerini istiyorum..sizde bu kutlamayı evlerinizde yapın olur mu? dedi..bakalım neler olacak..
ben şunu anladım Sevdiğim….bu masalla aslında 7.yi de bitirmiş olduğumuzu..Sen benim anlatmak istediklerimi, benden iyi anlıyorsun. çünkü, bunlar Senin hediyelerin…Hakim, geçen sene bana,üzerinde çalıştığı” Ümmi Kemal Hazretlerine ait bir beyiti inceletmişti..nedense bu masalda hep onu hatırladım…bu beyti soy demişti..anlayabildiğim kadar açıklamıştım..yetmez, devam et demişti..daha çok anlamlarını soymuştum beytin..o ihlas suresini anlatıyordu aslında,nihayetinde anladım..ve çok şaşırdım..anladıklarımı Hakime yazmıştım..”tamam” demişti “şimdi, aynı O’nun yaptığı gibi beyti bohçala, kat kat..sadece ehli olan anlasın ..burada Mahmut Amcamı anmak istiyorum..”hakikatte haram, Allahın hakikat ilmini, hak etmeyenlere vermek yani emanete ihanettir” demişti…
7 sonsuzluğun rakamıymış yani Rahimiyet’in..Kutsal Kase ..tabii Her Şeyi kapsayan Rahmanla beraber..Masmavi Tevhid Yıldızı misali değil mi? ne güzel….7, dua gibi. ellerin Rahman’a açılması …eskiler ,7 yi sınırsızlık anlamında kullanmışlar..günde 70 defa tövbe etmeyi artık şöyle anlıyorum….her daim yeni bir farkındalıkla, yeni bir nefha ile her an ölüp dirildiğinin idrakiyle,yeni-yeniden yaratılmış, yepyeni bir kişi olarak anlamak…bunun hududu olmadığını idrak etmek..sonsuzluk için yaratılmış bir varlık olduğunu anlamak..Dostu selamlamak..Dost’a ellerini açmak..Dost’a yönelmek..O Dost tarafından sımsıkı kuşaltıldığını bilmek……………
Aşk Aşk a Aşık Oldu………………
Aşkından Bak Neler Doğdu…..Seni Seviyorum…….

 
 
Nur Cihan
16.03.2010
nuralem7@hotmail.com

9 Mart 2010 Salı

EN SOYUT SANAT İSLAMdır mASALı-5


EN SOYUT SANAT İSLAMdır mASALı-5

 
 
Mutlaka öğreneceğini bildiğin bir şeyi sormakta acele etme.Zira hikmete uygun değildir.
Sadi-i Şirazi
……..böylece Attar’ın Mantıkut Tayr’ı hayat buluyor ve tüm tefekkür düşünceleri kanatlanıyor..tutana aşk olsun:)….
İşte ankaları bile vuruyorlarmış…hem de hiç acımadan..vurmaya bile üşeniyorlarmış üstelik.. o, O duvara çarparak paramparça oluyormuş sadece..bu masalın 2. bölümünden itibaren hep 5. yi yazabilmek hevesi ile ilerlemiştim biliyorsun..oysa, O, hayallerimin erişilmez duvarına bir kez daha yığıldım..yağmalandım…beni paramparça yaptın..
sevinçlerimi, özlemlerimi, dokunuşlarımı, lezzetlerimi, heveslerimi, sorularımı, cevaplarımı, gururumu-benlik dağlarımı yağmaladın yine..aslında bende, Sen gibi esebilirdim..hakkım vardı biliyorsun..sadece Sen incinme diye yapmadım..Sen incinme..ama tüm incilerimi saçtığımı da bil..bir tane bile kalmadı bence..ne önemi var ki artık..istemiyorumm.galiba ben farketmeden olgunlaşıyorum…belki de Senin istediğini yapmalıyım..fırtınanın gözüne girmeyi başarabilmeliyim..bilmem kaç “el nino” gördüm..kendimde öyleyim zaten biliyorsun..iki dalganın-iki fırtınanın gözü beraber nasıl oluyor deneyimlemeliyim değil mi?Sen istersen evet..bu diğerlerine benzemeyecek …onu Zamanla öğreneceğim..Zamanımla yani..

ne dersen de…aynı tarihler ve aynı tekerrür…
Kapı Duvar..HayAlim; en gerekli yerde tuzla buz..neden demeyeceğim?çünkü, beni yapayalnız bıraktığın için bu masal hiçbir şeye benzemeyecek biliyorum..ben bu bölüme destan yazacaktım halbuki…göz cemal ,kulak da seda istiyor ne yazık ki…bu bir sanatsal masaldı ya hani..işte sanat özgür ve şımarık olur..sınırlarsak istenilen mana çıkmaz..burada iznim olanı resmedecektim..lakin hayatı boyunca ülkeme: muhalefetin mirasçısı olarak gelmiş, taaaa ölümüne dek bu işi kimseye bırakmadan sürdürmüş ve halen mirasçılarına da aynı muhalefeti devretmiş- o gerçek maviyi asla giyemeyen -ve asla gerçek bir lider olamayan adam ….güvercin seven fakat, daima, uçamasınlar diye kanatlarını yolan adam.. …hayalime bile muhalefet edip, Senle arama girene kadar..bana set çekmesine izin verdin…halbuki, onun ölümü bile muhalefetti..adı güzelliğin sınırıydı ve güzeli görmeme sed çekti..belki Rahman’ın Rahmetiydi, bilmiyorum…bilmeyi umursamıyorum artık..
belki de burası en nihayetim-sınırımdı..bilmem kaçıncı kez tosladığım yer..biliyorsun ki bunu yaşadım..hatırlayamıyorum sadece..hatırlamak için yaptığım her hamlede beni tekrar tekrar öldürüyorsun..Hz.Pir’in: bir dairenin bölümlerine dilimlenmiş- bilmem kaç ölümünü- deneyimliyorum sanki..ilki o meşhur depremim..diğeri beni kömür tozu haline getirmen..diğeri sayha sayha sesle vurman..her birinde dirilişim mutluydu..bir bakış bir tebessüm…şimdi o beyaz şey, bütün gece bana gülümsedi..beyaza kırmızı yakışır değil mi?ama o üstüne kırmızıyı değdirmez..leke tutmuyor..beyazdan başka renk kabul etmiyor.. çok manidardı..inceliğin için teşekkür ediyorum…kendim istedim zaten..
(asillerin kanı mavi olur derler ..neden damarların içinde kırmızı da- dışından mavi gözüküyor peki?=bak bu halde bile soru sorabiliyorum.. bu iki rengin vuslatı mor olur..yani Sen haklısın. daha olmaya çok var, ölüme ise çeyrek:)
çoookk efkarlıyız çoook..bu sefer sessiz di ölüm..utançla yıkılmak belki de en ağırı..En Haris Zamanlardayız sanırım..sessizliğin rengi beyaz..hüzün yani..renk yok,ses de yok..kapı duvar…rengarenk noktalarla ölüme merhaba dediğimin bile ötesi bence…ağlamıyorum şimdi..ağlasam bile umursamıyorsun..Sana, hiçbir yol açmıyorsun..hep kalbime bakınıyorum..nerdesin?..yardımın?..ben ağlarken Senin de ağladığını hissediyorum..doğrumu?nasıl dağıldık böyle peki?..neden yaptın?..benim canımı yaktığında Seninde canın yanıyor öğreniyorum böylece…hissediyorum,gördüğümü hissediyorum..ben Sana kendimden daha çok üzüldüm biliyor musun?Sen sakın incinme ..ben …………….. Seni anlayamadığım ve anlatamayacağım şekilde seviyorum..bunun tarifi ve karşılığı yokkk..
bu bölüme zaafım vardı biliyordun?tüm tutkularımı elimden alıyorsun..bu sefer benim için bir sigara içmelisin..içip içmediğini bilemiyorum ama çoook efkarlıyız hani..acemice öksürme ve senin yüzünden sigaraya başladım diye beni sakın suçlama olur mu?..küllükte burada bak..içine yağan, yanmış bir ankanın külleri var..eski delikanlıların yaptıkları gibi dumandan halkalar yap baarii..bir diğeri, halaka-i evvelkinin içinden geçip gitsin ve diğerleri…bu masalda neler yazacaktım neler..şimdi yazmayı canım istemiyor..

geçen, salatta o hayalimi nasıl anladım bak! şöyleydi..7 si benden diğerleri Sen dendi ya hani..onlar bir türlü çözemediğim Tevhid Mertebeleriymiş galiba..bu 7 masalı bitirmeyi başarırsam, bu yazamadığım –yazmama izin vermediğin 5. masalı bana hediye edeceğini anladım..12 yi yani ve tabii 3 ü… yani 1İ…işte yazmam için tek gayret bu hatırlayıştı.. birde Senin yazman.. sadece yazman..içimden yazmak gelmiyor …”Sadi “de iki ay evvel okuduğum bir bölüm vardı, işaretlediğim.. bu bölüme yazacaktım onu..bence tek hak eden O’nun yazısı..o yüzden ben şımarma iznimi O’na devredeceğim. O, bunu yazabildiği için O’nu hayranlıkla kutlamak istiyorum..
“HİKAYE”
Anlattıklarına göre memleketin birinde bir adamın çok güzel bir kölesi varmış..O kadar güzelmiş ki, eşi benzeri az görülür bir güzellikteymiş..Efendisi köleyi dine ters düşecek şekilde seviyormuş..Bir gün arkadaşlarından biri ona demiş ki:
“Gerçekten yazık!Ah keşke bu kadar güzel olan bu köle böyle terbiyesiz ve bu kadar uzun dilli olmayaydı?”

Efendi arkadaşına şu cevabı vermiş:
“Eğer birisini seni seviyorum dersen artık ondan hizmet bekleme.Aşk,meşk araya girdiği zaman,ortada ne efendilik kalır ne de kölelik,cariyelik.”
Efendi,peri yanaklı cariyesiyle gülüp oynarsa,cariye,kendisi efendi olmuş gibi naz etmeye ve efendi de onun nazını çekmeye başlar..adeta cariye efendi ve efendi de cariye durumuna düşer ki,bu da son derece normaldir..”

bunu kim yazmış?.. tabii ki Zamanın Padişahına sunulmuş, bu hikmet deryasını yazan Sadi-i Şirazi ..bir insanın 
adı SAD-İ 
olunca demek böyle şeyler yazabiliyor..bence sad harfinde bir şeyler var…İlahi Maya misali değil mi?
….biliyor musun benim bir sarkaç teorim vardır..hipnoza girmişcesine cezbesine tutulduğum..onun itme- çekme ivmesiyle her şeyin olduğunu öğrenmiştim bir defasında..bilmem nereye çizmiştim gülerek..işte öyle halvet-sıfır-nötr-boşluk-sıfırın içinde noktayım anla yaniii..karanlık ..zifiri..içinden ışık sızan yer hani..aydınlığına muhtaç olduğum..ve bir türlü aydınlatmadığın..bu sabah: aydın isimli mey’in, başka bir el-nino tarafından mayalanmaya başlandığını öğrendim:)..bir ümit yani..fermanteleşmeyen bir türmüş bu?ne demek se, sen bil..her hazineyi bekleyen bir yılan olurmuş biliyorsun..ve yurdu saran destarcasına bir yolllll..aynı mana..uyuyan ejder..kurban istiyor tabii..yumurtaya girmek kolay mı? bilmiyorum..Sen söyle.. uzman Sensin..ben teslimim..
hayallerinden öğrenen biri olarak bu kadar hayal yeter bence.. çok bile..birde rasgele açılmış “Kamil Kitaplar” var tabii hayatımı yönlendiren..bak, yardım dilendiğim günün gecesinden… al ve seç diye elime tutuşturulmuş bir kitaptan açılmış bir sayfa..niyetim: “o yerle yeksan oluşumu, Senin bana anlatmandı” ve gerçekten anlattı..teşekkür ediyorum..her şey için..Dostluğun için..Var olduğun için.Seni tanımama izin verdiğin için..Seni sevmeme izin verdiğin için..beni koruyup, gözetip, rızıklandırdığın için…………..yazamadıklarım için…………
bu sefer” yokuz işte” diye bas bas bağırıp ağlamayacağım biliyor musun..ağlamayacağım..ağlamayacaaağımmm….Sen gibi susmayı öğreneceğim..sessiz ölümle dost olacağım..Seni hala seviyorum..beni bırakıp gittiğinde , asla, sistemi-kurumu düşünüp “bir diğerine-gözüme gözüme gösterdiğin ardılına” yönelmeyeceğim..burada, sevmenin verdiği hakkımı sonuna dek kullanacağım..aynen Hz. Bilal-i Habeşi gibi, kendimden bile vazgeçip her şeyden hicret edeceğim….Sen, beni burada son kez öldürüp, Sende diriltene dek…………………..
”””Cenab-ı Hak insana tekamülüne vesile olması için nefis verdi..bu sayede de insan meleklerden bile daha şerefli oldu..Meleklerde nefis olmadığı için,daimi surette ibadette bulunsalar da yine Adem seviyesine çıkamazlar.
İnsan emaneti kabul etmekle,nefsinin aldatışlarına karşı durup,Allah yoluna koyulduğu,nefsini garip bırakıp ruhunu yükseltmek savaşında bulunduğu için zalim oldu.
Hz. Mevlana da Mesnevi’sinde:Ney,kanlı yolun sözlerinden bahsediyor..Mecnun’un aşkı kıssalarından bahsediyor,buyurur.Çünkü aşk yolu kanlı yoldur.Aşk,ikilik kabul etmez.Hem nefis hem canan olmaz.Aşk sahibi ölmeden evvel ölür.
Bu yol kanlı yoldur.Nefsin izzeti,şerefi kırılıp Allah namına feda edildiği için kanlıdır..Fakat insan da bu kanlı yolu seçmekle bütün İlahi İsimlere mazhar oluyor.

Böylece Adem’in,herkesten,her şeyden hatta Meleklerden, Arş ve Kürs’ten ilmen üstün ve tercih edilmiş olması,hiçbir yaratılmışın kabul edemediği İlahi Emaneti kabul etmesi ile sabit olmuyor mu?
Emanetten maksat,nefsini bilen Allah’ını bilir manasıdır,yani aşktır,cezbedir.hayvanlarda vesair eşyada bu kabiliyet var mıdır?Bu kabiliyet yalnız insana verilmiştir.Rahman’ın cezbesine,aşka istidadı olan yalnız insandır.”””
---------------------
SOHBETLER/KEN’AN RİFAİ(515.sayfa)
Hiç bir şeyi olamayan bu masalın, bari bir şarkısı olsun…
ben bir kadın(adam)sevdim
Sen Uyurken hasretin dökülür gecelerden sokaklara,
Gelir yüreğime çöker Her gün başka bir pencerede,
Sensizliğim yollarına bakar ve boynunu büker,
Ben bir tek kadın sevdim o da sensin o da sensin,
Ben bir tek sende yandım alevlendim delilendim,
Ben Bir Tek Adam Sevdim O da Sensin, O da Sensin,
Ben Bir Tek Sende Yandım Alevlendim, Delilendim,
Ben bu sevdayı yemin bildim söz bildim,
Ben bu sevdayı kutsal bildim….


 
 
Nur Cihan
09.03.2010
nuralem7@hotmail.com


EN SOYUT SANAT İSLAMdır mASALı-4






EN SOYUT SANAT İSLAM
dır mASALı-4

evvett.nerede kalmıştık, unuttum..ama olsun, ne önemi var?.. hayat devam ediyor.kaldığımız yer= başladığımız yer nasılsa, değil mi?bu hafta 4. haftamız ve ben henüz istediğim manaya ulaşamadım …desem de:)ilginçlikler hep devam etti..Sana onları yazacağım..benimle yazdığını bilsem de, Sen oku, bana ne anlamam gerektiğini anlat diye..geçenlerde  bişey oldu, bak!..tam karşımda Hilye-i Şerif asılıydı ve aramızda ekran vardı ..Selsebilim Aziz Kur’an ı dinliyor ve izliyordum..beyaz bir koltuk üzerindeydik ve çok tuhaf oldu..böyle kademe- kademe diziliş..acaba dedim, ne zaman hııı?...
Sana sosyalitemden bahsetmedim..asosyal olduğumu anlatmama gerek yok sanırım..bari birde,akültürel yapımdan bahsedeyim:)…Evvel Zamanla başlayan kitap okuyamamam, Senle dibe vurdu biliyorsun..bu yıl sadece 4. Kitabımı okumaktayım..hepsi tekrardı..ölene dek yine yine okuyacağım onları..biri birim,diğerleri Geylani Hocam,Arabi Hocam ve hala bitmeyen Sadi….birkaç ayda bir, bir film izleyebiliyorum..dikkatim dağınık ya, o yüzden..bu zamane hastalığıymış..ben eskidim, ama olsun, hala kendimi çocuk sandığım için normal bu.. birkaç yıldır hiç haber programı izlemedim....içinden kan revan geçen hiçbir sahneye dayanamıyorum..bakamıyorum ve  çok rahatsız oluyorum..aklımdan hiç çıkmıyor..böyle.. şimdi şu oldu, şimdi bu olacak diye bağıran hiç bir programı seyredemiyorum..bir iki dizi bakıyordum fakat, onlarda hiç bitmediği için sıkılıyorum....bol bol müzikli program izliyorum..aslında, bir tek şarkıyı bile ezbere söyleyemem biliyor musun?.. hatırlamıyorum.. çünkü ben inanılmaz bir dalgınım..arada belgesel bakıyorum ki,her zaman- eski uygarlıklar tiryakisiydim…hala en çok onları seyretmekten hoşlanıyorum..tüm dünyadaki gelmiş geçmiş uygarlıkların hemen hepsi; neredeyse  aynı ritüellere sahip ve anlattıkları hikayeler de üç aşağı beş yukarı aynı..yorum ve anlayışları bir tek farklı..
başka… evime iki yıldır gazete ve dergi girmiyor..eskiden,her gün gazete okumazsam huysuzlanırdım ..bu sanatsal masalıma ilk başladığım hafta, ön çalışma için tv de gezindim.Sana daha akıllı gözükmek için yaptım..haberleri açtım, sadece on dakika dayanabildim, olmadı..başka şeylere baktım..hiç yeni bir şey yok inan..ben eskilerle de idare edebilirim,kapasitem az ne yapayım....kap küçük…bu bağlamda bana yetiyor onlar...dolayısıyleee, anladım ki; gazete okumadığımda ve haberleri izlemediğimde ,dünyada ve ülkemdeki haberlerden haberdar olmadığımda hiç bişi değişmemiş..her şey aynı tas aynı hamam devam ediyor ..ve olaylar üzerinde benim hiçbir önemim yokmuş:)..ben olsam ne olur, olmasam ne olurmuş.. şimdilik, yerlerde sürünen genel aktüel- asosyal yapım hakkında bu bilgiler yeter..cehaletimi tescilledim.. tüm kınamalara açığız  yani..o yüzden yazdıklarımdan mesul değilim..artık kimse takmaz nasılsa..sonra, gene bu konuda Sana yazarım…
sinemaya gideceğim.. çocuklar avatar a gideceğim için çook sevindiler.yemek yaptım.. bir sürü sebze yemeği..Ayşenur ,dört tencere yemeğin kapaklarından bakıp şunu dedi:”yenebilecek yemek neden yapamıyorsun anne ,yaaa?!!..”hiç birini sevmiyorlar ve kimse yemeyecek biliyorum..ama o sebzeler, eve, ben yokken gelmişler:)..kerevizi hazırlarken inanılmaz “kereviz kereviz” kokuyor, çok acaip oluyorum..ilk kez.. neden?... gülüyorum:)portakal ve mandalina suyu ile pişireceğim bak, o zaman güzel olur diyorum..neyse dalgın olduğumdan,4-5 saat sonra eve döndüğümde yanık kokusu ile mutfağa girdim..kerevizlerimi en kısık ateşte unutmuşum tabii..ve taaaa tepesine dek kuruyup yanmışlar:)çocuklar kömür olmadan kapatmışlar..kornflex yemişler..ertesi gün hamburger ve patates kızartması yaptım ..herkes memnun oldu..yemekte; daha vizyona girer girmez izledikleri “avatar” filminde ne hissettiklerini sordum..hiç bişi hissetmemişler..saçma bulmuşlar..çok şaşırdım..bunlar benim çocuklarım mı dedim:)üstelikte sanatçı olacaklar inşallah, ilerde tabii..
en son geçen sene  sinemaya gitmiştim..avatar filmini etrafımda neredeyse seyretmeyen kalmamış..zaten her konuda çok geri kalmışım.. bu kadarı ayıp deyip, bende görmek istedim.. ve tabii gördüm..hemen masalımın bu bölümü için hayatıma bağlandığını  anladım.Sana hissettiklerimi yazacağım, film gibi olacak.. yani üç boyutlu..içimdeki içimde :)Sen yani..
bir varmış bir yokmuş..insan evladı denen gök insanları acaip zekileşmişler..tüm paralarını-zamanlarını, beyinlerini tüm kapasite kullanmak üzere harcamışlar..latif ve böyle çok boyutlu pc leri varmış ki, muhteşemmiş.. dünyada taş üzerinde taş bırakmayıp; oymadık  yer,çalmadık hazine ,ağlatmadık masum,halt etmedik namus bırakmamışlar..yeter mi? o tam kapasite çalışan insanın beynine bu..yetmemiş tabiii..Allah herkesin Allah’ı ya.. çalışana isteyene veriyormuş ...sadece kendilerine gelişen bencil beyinleriyle,  sadece kendilerine müsülman olmuşlar bu insanlarda ..halbuki teknoloji için harcanan paranın çok küçük miktarını, diğer insanlık için harcasalarmış; dünyada ne yoksulluk kalırmış nede hastalık.. sanki o ahir zamanın hali,sadece bana, hep bana, ya banaymış..….ben tek im diyorlarmış hep..- teklikte kalakaldıkları içünde , asla biriz- birim diyemiyorlarmış tabii..orada takılmışlar yani..
öyle zekilermiş ki teknoloji manyağı olmuşlar.. artık insan üretebiliyorlar, kendilerini de uyutarak -rüya kanalıyla(gel de gülme- mistik yani) bu  biolojik robotlarına aktarabiliyorlarmış..yani bedenler ayrı mekanlarda olsa da, zihin ortak çalışıyormuş..ruh aktarımı gibi sanırım ..yani böyle anlayabildim..burası Oborjinler den alınmış sanki..çünkü Oborjinler rüyaya inanıyorlar..bu filmde tüm öğretilerden, tüm uygarlıklardan alıntılar var..çizgi filmlerin en gelişmiş versiyonu ve muhteşem..belgesellerin hayatımıza kattığı görselliği-ilmi  fark ediyoruz..çünkü mikrodan makro ya, geçmiş dino türlerine kadar tüm bitki ve hayvanatı görmek mümkün…mesela mikro organizmadan sürüngene- oradan dinozora- oradan tüm hayvani huyları barındıran, tüm alemi kendinde cem eden insana - Hindistanlılar için efsane varlık mavi kaplana- oradan anka kuşuna kadar-bir şeyin her şey biçiminde gözükmesi evrimi bile var..her şey asıllarına uygun olduğu içün de, bir kere daha muhteşem tabii..itiraz edeceğim, bu böyle değil diyeceğim sahne yok natüralizmde mesela..denizlerin dibindeki tüm mikro organizmalar latifler.. lakin ışıklarını da kendileri üretiyorlar değil mi?daha doğrusu ete kemiğe bürünmedüklerü içün, ışık dışarı sızıyor belki de..ben en çok,  geceleri tüm bitkilerin kendi ışıklarını verdiği o sahneleri sevdim.. birde o ağacın köklerini tabii..büyüleyiciydi ve anlamlı…kendi 20  yıllık rüyamı hatırladım..sadece bir ağacın köklerinden zorla koparılıp uyandırıldığımı hatırlıyordum..ama nasıl acı çekiyordum anlatamam..hiç durmadan belki bir hafta ağladım..ve o koparılmışlık acısı aylarca sürdü..sonra buna yakın, bir kez daha aynı acıyı yaşadım…şimdi içime bir şey geldi..hüzün…iki ağaç..lütfen!!…burada hatırladığım ayeti yazmama gerek yok tabii..
artık kendi ülkeleri kendilerine yetmeyen, tüm beyin hücreleri tam kapasite çalışan gök insanları, bir uygarlığın peşine düşmüşler meğersem..bunların adı Na’vi ler miş..mavi renkli dev ebatlı,narin,insan ve değişik hayvanların kombinasyonu Na’vi lerkocaman bir ağaçta yaşıyorlarmış..ana mekan ağaç mış..ve burası sanki cennetmiş..onların hiçbir teknolojiye ihtiyaçları yokmuş…beyaz adam ve teknolojileri umurlarında bile değilmiş..  zombi beyazlar(bu alemden yükselememiş ölüler),  illa size medeniyet getireceğiz, sizi özgürleştireceğiz:) diyorlarmış.. her zaman ki gibi..biz size yaşamayı öğretecez..nasıl, insan insanlıktan çıkartılır, göstereceğiz diyorlarmış yani..Na’vilerin ise hiçbir şey öğrenmeye niyetleri yokmuş.. çünküüü tek yapmaları gereken şeyi biliyorlarmışşşş..söz dinlemek-ZÜLFÜ YARE BAĞLANMAK-DOKUNMAK- yani fişi prize takmayı başarmak..işte, ne dilerlerse -o şeyle –o niyetle fişi prize takarak yani rabıta kurarak, aynı o şey gibi hissedebiliyorlarmış ve o şey de kendilerini hissediyormuş ..böylece ikisi bir olup, bir hareket edebiliyorlarmış.. çünkü tüm varlık insana secdeyle yükümlüymüş değil mi?gören gözü- tutan eli misali..
ve bu Na’vilerin yaşam ağaçlarının altında, gök insanlarının göz koyduğu bir cevher madeni varmış..işte kıyamet buradan kopacakmış… savaş bölümünü yazmayacağım..umurumda değil..ama kan olmadığı için bu savaş sahnelerinden hoşlandım..çizgi filmlerdeki ,çocuklarımın da sahip olduğu, o oyuncakların görüntüsünden de..ben,başka türlü anladıklarımı yazacağım tabii..ağacın olduğu o mekan bana, Kabe’yi hatırlattı..Kabe’nin altıda ve civarı da saf volkanikmiş ..ley hattı diyorlar ya...ve tam arkası Bermuda Şeytan Üçgenine denk geliyormuş..öyle okumuştum eskiden..ve Kabe, pek çok kere yıkılıp yakılmasına- seller basmasına rağmen, kimse temellerine dokunamamış....işte o ağaç da, onların Kabe’leri gibiymiş..etrafında muhteşem zikirler  yapıyorlarmış..ağacın kökleriyle esas rabıtayı kuran şaman kraliçeymiş..ondan gelen bildirileri uygulayan hüküm sahibi ise kocası kralmış..orada, eskiden, birkaç yüzyıl evvel sanırım, yaşamış büyük simurgun kemikleri varmış..kutsalmış..o zamandan sonra,bir daha hiçç gelmemiş..(gerektiğinde çıkıp gelen yenileyici misali)
İşte Na’vilerin bir de dua ağaçları varmış..böyle latif ..kendinden ışıklı..saçlarının zülüflerini, onun dalına doladıklarında; saç ile dal birleşerek, bağ-rabıta =ayakkabınızın bağını bile rabbinizden isteyinizi kuruyorlarmış..burada beni etkileyen sahneyi Sana yazacağım..Nefesi tabii..Seni..ama bu film çok edebli biliyor musun..
Zat’ını tefekkür etmemiş..sadece onu sezdirmiş..esas kız, esas çocuğa dua ağacını tanıtıyor..saçlarını dala sardırıyor çocuk… ve sesleri duyuyor..nasıl biliyor musun? muhteşem..kız diyor ki:onlar atalarımızın sesi..O’nun nefesinin içinde hala yaşamaya devam ediyorlar..bizi görüyorlar ve duyuyorlar..onlara buradan ulaşabiliyoruz..ben, altında koştuğum o celali nefesi hatırlıyorum..tüm bedenim sarsılıyor..O Nefese katılan Evvel Zamanımın sesini ve diğer bildiğim sesleri hatırlıyorum..Nefeste hükmü yürüyen Seni anıyorum..
filmi, hem beynimle, hem bedenimle, hem kalbimle izliyorum..bedenim ürperdiğinde kalbime yöneliyorum..kalbim ürpertiyorsa onu tefekkür ediyorum..bu bölüm; güzel zannımca, huyu anlatıyor..tarafsız olanı yani..
birde Evvel Zamanımın sık sık anlattığı bir anısını hatırlıyorum nedense:annem evliyadandı..bir defasında saf ışık halinde gelmişti..ışıktan bakamıyordum..ona bir şey sordum ..şöyle cevap verdi..”evladım, aldığınız nefesten haberim var..”
bir sahne:gök insanı esas beyaz çocuk ve Na’vi esas mavi kız ki, gelecekte şaman o olacak.. karşılaşıyorlar..kız,mahrem alanlarına girdiği için, yayını geriyor.. bu ok ve yayı tefekkür edeceğim..iki yay aslında= yay ve kiriş..şu an ikisi bir.. henüz ayrılmamışlar yani..biri aslı- biri gölgesi..maddesi ve manası sanki.. bu ikisi bir olanı, yayı ayıracak had bilir- bir ok(gözbebeği-IŞIĞI- değerinde olan kişi) lazım..haddi haddiyle ayırıp -okla çocuğu vuracak ….hıımmm..bak ne gelmiş..bir latif telek..sanki en derinlerde yaşayan deniz anası gibi ince ve nariinnn…öyle beyaz bir tülll..mini cibinlik gibi..gelip okun en ucuna konmuş..işaretmiş bu.. ve kız= oğlanı vurmamış.. sadece kalbinden vurulmuş:).. ilerde bir sahne.. kız oğlana yine kızdığı bir vakit ve onu yine öldürmeye çalıştığında: bir anda o latif tüylerden bir sürü gelip, esas oğlanın başına omuzlarına konmaya başlamışlar…çok hoş bir görüntü ..insanı duygulandırıyor aslında…kız :onların ,yaşam ağacının en derin köklerinde yaşayan, en latif ruhlar olduğunu söylüyor..oğlanı sevmişler yani ve koruyorlar…anka dan simurg a dönüşeceğinin işareti bu aslında…has kul olacakmış ..yani..sevgili….
şaman Annenin testinden başarıyla geçen beyaz çocuk için:kral Babası, kızına bu iyi kalpli beyaz adamı eğitmesi için görev veriyor..kız, çocuğa her şeyi öğretiyor..ve aynı eski zaman insanlarının yetiştiğinde, isim alması gibi, çocukla belli aşamaya gelince  kaf dağına gidiyorlar..çünkü orada yaşayan herkesin bineği  bir anka kuşu.. kız, çocuğa taktik veriyor…”seç birini” diyor..”ya sen seçersin yada o seni seçmiştir” ..çocuk:”nasıl anlayacağım beni seçtiğini” ..kız: seni seçtiyse eğer,seni öldürmeye çalışacaktır diyor..ve gerçektende çocuğu seçen anka kuşu, onu öldürmeye çalışıyor ama çocuk, onu yeniyor ve saçını onun zülfüne takarak bir oluyorlar.. anka, sadece ona ait oluyor ..artık dilediği yere özgürce uçabiliyor…burası bana ne düşündürdü biliyor musun?..Haybabamın, ben çoook küçükken anlattığı: Hz Musa’nın o dövüştüğü adamla olan hikayesini…onun anlattığı ve hiç unutamadığım.. beni o zaman etkileyen iki hikayeden biridir  bu mesela…ertesi gün yolda yürüyordum.. bir arkadaşım, beni ısrarla kahveye davet etti..gittim..bir rüya görmüş..kağıda yazmış..gülüyorum..iki adamın dövüş hikayesi ve nedeni var rüyada..yormam yasak ya, o yüzden yormuyorum..ama inceliğin için sonsuz teşekkür ediyorum..
Zat’ı A’li ..sıfatlarda, tüm terennüm sanırım:)..
başka ne vardı filmde..tabiatla ,eşyayla uyum vardı..ahenk ..ritim yani..sanki film, Kelime-i Tevhidi anlatıyordu..La ilahe illallah diyen gök insanları ve Muhammedünresulullah diyen na’viler gibi..Allah herkesin Allah ı tabii…ama ya Sevgili….olaylar son noktaya gelinceye dek böyle- ilk cümlede seyrediyorlar….aç gözlü beyaz insan:korkak yürekli olduğu için, en gelişmiş çelik zırh robotlarının içinde, bu cenneti talan ediyor..her şeyi yakıp yıkıyorlar…krallarını öldürüyorlar.. beyaz adamlar,kraliçe şamana soruyorlar: nedenyüce ruhun yardım etmediğini?…gelen cevap çok derindi..”çünkü o tarafsızdır diyor kraliçe..taraf tutmadığı içinde herkesin koruyucusu ve rızkını vericisidir..”…işte o varlık ağacını bile yıkıp yakıyor canavar- beyinsiz beyinliler…bir sürü olay oluyor..orman talan ediliyor..na’viler yenilmek üzereler..ama beyaz çocuk öyle bir aşık ki ,anlatılamaz..artık oda bir na’vi olmak istiyor..ve yardım etmek-hizmet etmek istiyor..ve şaman anne ona izin veriyor..çocuk dua ağacında dua ediyor..burada tevhidin ikinci cümlesine geçiyor bence..tarafsız olan  yaşam aşk- zülfü yare dokunan hislerden dolayı birden taraf oluyor..Hakikat-i Muhammedi uyanıyoryani..çocuk,ölmek üzere aslında.. gidip geliyor..onu ve avatarını ağacın köklerine yatırıyorlar..beyaz incecik zülüfler onu sarıyor..artık o bir na’vi olarak diriliyor..ve tabii o dirilince birkaç yüzyıldır uyuyan kızıl ejder misali -30 kuş-dev kızıl simurg da ortaya çıkıyor..adı truko marco gibi bir şeydi..ama benim için Turuk-u A’li yani bu yoldaki tüm erenlerin nefesiydi..işte onunla bütünleşen çocuğun idaresinde,orman canlıları ve na’viler beyaz teknolojik zalimleri yeniyorlar..böylece Attar’ın Mantıkut Tayr’ı hayat buluyor ve tüm tefekkür düşünceleri kanatlanıyor..tutana aşk olsun:)….
Şimdi de nihayetinde ne anladığımı yazacağım..bir kere senaristi tebrik ediyorum.. konunun hemen çoğunun, onun rüya aleminden yansıdığına inanıyorum…benim böyle renkli rüyalarım neden yok diye hayıflanıyorum ....
akıl ile kalbin savaşıydı bu,zannımca tabii..ruhun ve nefsin..teslimiyetin ve direnişin..çünkü gündüz insan uyanıktır ve aklı ile düşünür..oysa geceleri uyur ve teslimdir..hiç bir iradesi yoktur..ve aslında aynı olan madde ile mananın..
en gelişmiş makine uçaklarla- Ankaların savaşı çok hoştu..şunu anladım esas..teknoloji inanılmaz gelişiyor..bize sanal rahatlıklar yaşatıyor.. oysa gelişen sadece makinelermiş meğerse.. biz insanlığımızı makinelere satmışız..makinelerin hayatımızı  kolaylaştırdığı ve bizi kendisine tutsak etmesi hasebiyle; duyularımızı,hislerimizi yitirmişiz…kendimiz olmayı-bir başkası olmayı unutmuşuz..her yanı kablolu,her an bir makineye muhtaç hale dönüşmek üzere olduğumuzda aşikar…ilerde çiplerle bize komuta edecek canavarların halini gördük aslında bu filmde..
na’viler, bizim mana halimizdi..rüyalarımız-hayallerimizdi belki de..bir gün gelecek bizim rüyalarımızı,hayallerimizi,hatıralarımızı da yok etmek ,silmek isteyecekler demek ki..neden?çünkü, bugünkü egemen güç olan devletlerin; mistik geçmişi olan eski devletler gibi hatıraları ,ritüelleri, anıları, bağlantı kurabilecekleri bir inançları yok..en büyük güç bu bağ aslında..inanmak yani…ve hakiki imanın karşısında hiçbir maddi güç duramaz bunu da çok iyi biliyorlar..aynı Ebu Cehil’in zamanında “hikmetin babası” olması, ama bildiği halde kibrinden Hz Rasul’u kabul etmemesi gibi..tıpkı Fravunun, Hz Musa’nın peygamber olduğunu çooook iyi bilmesi gibi.. geceleri, Hz.Musa’nın Rabbine dua etmesi gibi..şeytanın tüm ilimlere sahip olup- edebsizlik etmesi gibi..bilerek ademe secde etmemesi gibi..herkes güç peşinde demek ki…asıl güç ise makinelerde değil..gönüllerde..çünkü onlar gönüllerde yaşıyor..burada da Haybabamın vitrinine yapıştırdığı şiiri bir kere daha anmam lazım bence..
SANSÜR
Sessizce düşünsek duyacaklar bir gün
Olmazları olmuş sayacaklar bir gün
Onlar bu vehimle ellerinden gelse
Rüyâlara sansür koyacaklar bir gün
(Arif Nihat Asya)
sinemadan çıkıyoruz..alışveriş merkezinde; Da Vinci’nin icat ettiği maketlerden sergi var..vakit yok.. gezemiyoruz..bir tek,kapıdan çıkarken sergilenen pervaneye bakıyorum ..buda yeter benim için..onun konusunun ilk başlığı her şeyi anlatıyor.. onu buraya yazmak için not ediyorum..
PERVANE
Sonsuz güvenleri onları gökyüzüne uçururdu.. diye yazmış Leonardo..ancak, kendiside, insanların kanatlanması için, elinden gelen her şeyi yapmıştır..
……………….
ve sonraki gün..Tijani Hoca,  ülkesine dönmeden tek taş alyans sınıfına tekniğini anlatmaya geldi.. arabada, bize, hayatından kesitler anlattı..arkadaşım tercüme etti....Tibet’e yakın bir yerde medresesi varmış..Çin’de, havalimanından oraya tren ve otobüslerle 7 günde gidebiliyormuş…bazen de yürümek lazımmış..hep okuyormuş..çok kalabalık olduğu için araçlarda nadiren oturulabiliyormuş..ben, onu derste izledikten ve olaylara bakış açısını gördükten sonra şunu anladım mesela..hepimiz tasavvuf adına hep havalarda uçuşuyoruz..kimse yere konmaya niyetli değil..laf çok ama amel hiiç yok..amel eden biri gördüğümüzde ve bizi harekete geçirmek istediğinde ise, toptan bayrak açıyoruz..çünkü bizzz!!:) sadece laf salatası seviyoruz değil mi?..kimse bizim kahve köşesi memleket-din kurtarma ağzımızı düzeltemez...bizim ülkemizde; bir camide, O’nu çok incitmişler..namaz kılarken başına sarık takmıyor ve onların cemaate mensub değil diye tabii..ne aptalca..”ne zaman memleketine dönüyorsun..burada çok görür olduk seni” demişler..ne ayıp değil mi?Tijani Hoca, aynı sorunla eskiden ders verdiği başka yerde de karşılaşmış..hani biz müminler kardeştik? neden bu yol-mezheb ,şucu bucu ayrılığı? diyor…biz Muhammediyiz diyor..kendisini Kur’an öğretmeye adamış bu kişinin yaşadığı yeri görmen lazım..insan nasıl utanıp üzülüyor bilsen..ben isterdim ki bu muhterem kişi layık olduğu hürmeti, çok sevdiği bu ülkede görebilsin..bunu neden yazdım?.. çünkü, bunun Senin elinle olacağını gördüğüm rüyadan anladım:)çook teşekkür ediyorum..Seni seviyorummm..
günlerden cuma..anaokuluna şiir dinletisine gidiyorum…çocuklara  cumhuriyetin ilk dönem şairlerinin, acaip zor şiirlerinden öğretmişler..çocuklar çok zeki, çok uzun satırları,o zor cümleleri okuyorlar…ilk şiir “hoş geldiniz”. Elif okumak istemiyor..alkış-alkış..yok.. canı istemiyormuş..daha sonra okurum diyor..sıra ile çıkıyorlar sahneye..arkada perdeden sözler yansıyor..çünkü çocukların ne söylediği pek anlaşılamıyor ya, o bakımdan:)..bu 6. Yaş sınıfı..Ferah Bahar  bir film yıldızı edasıyla sahneye çıkıyor ..yarabbim bu kime çekmiş:) ..ben 20 li yaşlarımın sonunda insanlarla konuşmaya başlamıştım halbuki..okuduğu şiiri yazacağım..adı memleket isterim…bana bir dua gibi geldi..Sen amin dersen  olur inşallah..onu bu masala nasıl bağlarım diye düşünmeme gerek yok..Bahar M harfini söyleyemiyor:)memleket yerineHemleket isterim diyor..masalımın başındaki niyete denk düşüyor..Hz.Hatice annemiz ve Hz. Efendimizin aşkını” Ha- Mim”harflerinde,7 Hakikati Muhammediyi yani Himmeti Muhammedi ile arayacaktık ya..bu bağ bana yeterde artar zaten..
Hemleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Hemleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
Daha sonraki günlerden birinde bir tören varmış..çocuğu da davet etmişler..ama o gitmemeğe kararlıymış..sabah Haybabamlı bir rüya ile uyanmış..öğlen organizasyonda görevli yeğeni de :erken gel,çok kalabalık olacak demiş..çocuk da gitmiş tabii..yer kalmamış neredeyse..tam o esnada yeni tanıştığı Osmanlıca Hocasını görmüş..onunla ve taaaa başka bir şehirden, davete gelen neyzen çocuk Ozan’la ve diğer aile efradı ile oturmuşlar..Kabe için yapılan eserlerden bazılarına özel ödül vermişler..küp şeklindeki Kabe’yi ,99 esma ile tasarlamış biri çıkmış..onun anlattığı ve anladığı; O, 99 a 1i ,çocuk çok farklı anlamış mesela..ve herkesin ayetlerden-hadislerden ne kadar sınırsız anlamlar çıkartacağını ve bunun ne büyük bir cömertlik olduğunu bir kez daha idrak etmiş..Neptün Misali Hoca da ödül almış..birde Ali Ulvi Kurucu Amcanın yetiştirdiği –beraber gezdikleri yeğeni....oda dostlarını tek tek sayıp teşekkür etmiş..
birini tanımış o esnada..adı Salahaddin’miş..80 yaşında..gözleri acaip parlıyormuş..çocuğa: beni bırakma.. beni de aranıza alın demiş..ve öyle acaip şeyler anlatmış ki..çocuk onun gözlerindeki ışığa bakıyormuş..”ben, sizi neden sevdim ki” demiş çocuk..Adam:sen, beni sevmedin ki.. benim kelimelerimi sevdin demiş..”doğru” demiş çocuk gülerek..O, çocuğa tanıdık gelen, Mahmut amcasının kelimeleriyle konuşuyormuş…ve Hüsameddin Hz.lerinden bahsetmiş..ismimi, O’nun sır katibi koymuş..” fakat ben, anneme gelmeden ,hatta  babama gelmeden çok evvelde bu isimleydim” demiş…Ehl-i Beyt-i anlatmış..İbrahimiliği..çocuk bir şeyler demiş..tüm sevinciyle Adam:ben görevliyim inan.., senle sonsuza dek yaşarım,nereye dersen gelirim diye de eklemiş..kardeşleri,çocuğun kulağına :uzak dur o meczub demişler..bu sözleri bir meczub nasıl söyleyebilirmiş ki..bir yere gideceklermiş. Adam da geliyormuş tabii..yavaş yavaş ortaya çıkıyormuş ki Adam, herkesi tanıyormuş:)..bir ara araba beklerlerken Adam, çocuğun gözlerine öyle bir bakmış ki.. çocuk o cezbeli yakıcı ışıktan korkmuş..gözlerini aşağı indirmiş…salavat getirmiş.. sevdiğinin ismini anmış…ona kimsenin yaklaşamayacağını içinden tekrar etmiş..
gittikleri yer..inanılmaz bir yer..kimse kolay kolay gitmez derler ya, öyle sanki.. tabii gece yarısı..ama full dolu..burası çok bereketli bir yermiş..800 civarı çocuk okutuluyor ve her gün bedava aş çıkıyormuş..bir zaman sonra, ev sahibi gelen misafirlerini odasına almış..Haybabamın  bu dostunu, ikinciye görüyormuş çocuk..ilkinde inanılmaz ağırlık bastırdığı için uyuya kalmış.. tam kapıdan çıkarken uyanmış..bu sefer uyanıkmış..nasıl aynılarmış hayret..öyle teknolojiye düşkünlükleri,konuşmaları,anlatımları,davranış biçimleri.. nasıl oluyor ki.?çocuk Haybabamla hocalarınız aynımıydı ,nasıl bu kadar benziyorsunuz ki? diye sormuş…ev sahibi çok eğleniyormuş:birbirlerini sevenler aynı olurlar deyip hikayeler anlatmış..Haybabamın,” keramet ondan açıkça gözükür “dediği bu kişi, dükkanını açma duasını anlatmış..ve dükkanın nasıl deveran ettiğini de..öyle sıradan ve basit anlatıyormuş ki ,hiiç üstüne alınmıyormuş…öyle komik öyle mizahi bir anlatımı varmış ki, hep iki büklüm- gülerek dinlemişler..O’nun bazı özellikleri varmış..çocuğun başının üzerine ellerini koymuş ve şöyle demiş:yağmurlu havalarda sakın dışarı çıkma..iki omuz başında ağrı-ağırlık  başlamış..kendine iyi bak…kendini koru..bir şeyin yok senin.hadi yerine.:)çocuk gecenin sonunda şunu anlamış..birilerine zarar veririm, yada birileri bana zarar verir tedirginliğiyle insanlardan kaçarak,  aslında çook şey kaçırdığını.güzel insanların her yerde var olduklarını..ve var olmaya hep devam edeceklerini de tabii..
çocuk,eve öylesine bağlıymış ki, onu evden atana dek imtihanları sürmüş durmuş..ev zaafını bir nebze yendiğinde, imtihanı kalkmış.. bu seferde evde duramaz olmuş..çok komikmiş bu hali..Seni anlamam için bu gerekli biliyorum..
ama ben hala çook ev-beyt seviyorum..bazen o evin beni içine çektiğini hissediyorum..hem korkuyorum hem de çoook istiyorum..Seni seviyorum..
bir yerde gördüm..onu okuyunca da şunu anladım..Seni seviyorum denmiş birine, yani sevgiliye, hesap kitap sorulmaz değil mi?sadece sevgilim denir ….

Nur Cihan
02.03.2010
nuralem7@hotmail.com