20 Temmuz 2010 Salı

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-12


















İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-12
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba...işte geldik bir nihayete daha..aslında bu bölüm  en zorlandığım kısım.. ikinci yarıdayız , biliyorsundur sanırım.. beni öyle bir yanlız bıraktın ki?...öyle yapayanlız...o kalbimdeki adını anınca tüm hücrelerimi saran hissi çekip aldın..belki gene Seni incitmişimdir bilerek
(kıskançlığımdan dolayı) ve bilmeyerek.. bu yetmezmiş gibi ne ses ne görüntü...terk edildim yine..bilmiyorum..ne yapalım..öyle  olsun..nasılsa ben her şeye alışmak zorundayım..istesem de istemesem de..beni kim umursar ki?şikayet ediyor göründüğümü biliyorum...oysa derdimin devası içimde, onu da biliyorum..Sen Sen diye yalvarırken, Senin de derdinin de  Sen olduğunu.. onu da biliyorum..işte yapacak bişey yok sanırım..bu alemden gidene dek....Seni üzdüğüm için özür diliyorum...istediğin şeyi başaramadığım içinde ...olsun nasılsa benden ala öyle çok var ki Sende..biliyorum..bir ney daha şikayetini arz etti ki;  dinlesen de, dinlemesende feryad etme de yani...sanırım beni terk eden gönlümün, Belkıs gibi peşinden gitmeliyim..ne yazık ki ben, Belkıs değilim..ve orada bir defa daha yok edilmeyi tekrar göze alabilmeliyim değil mi?
********
Bir notcuk:Yaradılış Sebebimiz Efendimiz in bir değil pek çok miracı olduğunu  okumuştm bir vakitler..O’nun sadece sanal-bilinç miracı yaptığını zannedenler kendi kapasitelerini anlatabiliyorlar tabii..onların miraçları sanal demek ki..inanmayanlar da ..herkes kendindeki mana kadar iman edebilir ve bilebilir..hiiç sorun değil..mesela bir tohum miracını ağaç olmakla ve meyve vermekle tamamlıyor diyelim ama esas en büyük miracını o meyveyi bir ben-i adem yediğinde onda kudrete dönüştüğünde yaşıyorsa bu gaip mi?..hem bedenle hem mana ile değil mi?görünen yanı meyve ve insan.. görünmeyen yani kudreti ile onları yaşayatan ve bunları onların eli ile yapan değil mi?iki sene evvel “derviş çeyizi” adlı bir kitapta görmüştüm ki; Hz Rasulü Nebi’nin diğer miraçları dönüşlerinde üzerinde değişik hırka ve taçlar olduğunu..sadece bunu kabul etmek bile miracın ruh meal ceset denen madde mana bir olduğunun ispatı değil midir?ayrca buna delil ve ispat aramak demek gayba iman etmemek değil midir?..eee.. o vakit ben müslümanım diyebilir miyiz?....Hz Peygamber sahabilerine  bir kasedeki balı göstermiş:bu nedir? demiş..hepsine sıra ile sormuş hepsi “bal “demişler..sıra Hz. Ali ye geldiğinde; gidip kaseden bir parmak bal alıp ağzına atmış ve” bal” demiş hani..ve Hz Peygamber: içinizde sadece Ali bildi  demiş...yanii..kavanozu dışardan yalamak da var..içindekini tadarak da..anlıyoruz değil mi?
ve bir düzeltme daha.. bu sefer kendiliğimden..geçen masalımda Osmanlı da asalet yok demişim..aslında aristokrasi sistemi yok demem lazımdı..çünkü her insan ruhen asildir..mertebelere hürmet var..bunu anlayamadığım için Evvel Zamanıma sormuştum şöyle anlatmıştı: bir piramit gibi merdiven düşün..birinci katta ki asla diğer katlara çıkamaz.. ikinci katta ki hem kendi katında hem birinci katta gezinebilir fakat bir üçüncü kata- bir üstüne çıkmaya izin yok..bu hep devam eder..en tepedeki diyelim ki 100. kat olsun.. oradaki bir kişidir... hem kendi katında hem de diğer tüm katlara nüfus edebilir..oysa ki 99. katta ki de 100. kata çıkamaz ve bilemez..işte ancak bu kadar öğrenebildim Sevdiğim...
evet nerede kalmıştık:Nuh’un Gemisinde..ben,  bu geçmiş hikayeye aynen Hz Kur’an daki gibi iman  ediyorum..lakin Kur An, her daim Geniş Zamanlı An a hitap ettiği için; her daim kıyametlerimizin koptuğunu ve her daim necat içinde bir Nuh olduğumuzu ve her daim gemiye bindirdiklerimiz ve gemimize almamıza izin verilmeyenler olduğuna da iman ediyorum..bir de şöyle düşünüyorum:Hz. Nuh Nebi kavmine, uzun hayatından dolayı çook uzun zaman yalvarmış yakarmış :Tek İlah Olan Allah a iman etsinler ve İslam olsunlar diye..hemen hemen hiç kabul görmemiş..ve ona çoook  eziyetler etmişler..gene böyle yarı baygın yatarken, O’nu bu halde her daim bulup alıp kulubesinde tedavi eden yaşlı bir kadıncağız imdadına yetişmiş..ve  O’nu merhemleri ile yine iyileştirmiş..demiş ki:Ey Nuh, hani tufan diyorsun ya hala olmadı.. ne zaman ? tedbirimi alayım..Nuh Nebi de:ben sana haber veririm dermiş....işte tufan kopmuş ve aradan epey vakit geçmiş..karşılaşmışlar.. yaşlı kadın:Ya Nuh, hani tufan kopacaktı?Hz. Nuh :koptu bile..her yer sular altında kaldı.. nasıl haberin olmadı? demiş..kadın tüm sakinliği ile:aa demiş..benim bir ineğim var ya hani..işte bir defa o, eve arka ayaklarından biri çamur içinde gelmişti.. ben de ne olduğunu merak etmiştim..demek tufandan mış..işte kıssadan hisse değil mi Sevdiğim..bir de Allah a böyle sevgili yakıın olmak var değil mi?yaaa..
bir de ümmet ve millet kavramı var tabii..tefekkür ediyorum ..henüz bişey bulamadım.. yine de yazayım.. belki bişey çıkar sonunda..bakalımm...şimdi her ben-i adem tek başına 18 000 alem ya hani..hem Ümmet e -Vakit desem.. hem Millet te  Zaman desem:) oluyor tabii..Rahmanlığı ile Millet-i ...Rahimliği ile Ümmet gibi düşündüm ...lakin henüz ne demek anlayamadım tabii..Sen öğret diye yazıyorum işte..ve mesela bir kişi kendisi de yaratılmış olarak eşsiz ve benzersiz- tek ya hanii..işte o kendisi de kendi alemin kutbudur..velakin o bir aileye mensubsa o ailde bir reis vardır ve aile de kime tabiilerse birde o kutuptur..sonra mahalle de muhtara, sonra belediye başkanı,sonra vali,sonra devlet başkanı misali...işte tüm bunlar ayrı ayrı dursa da, aslında hepimizde her an yaşayan hallerdir değil mi?her insan kendi beden mülkünün- kendi  yaratıldığı o toprakların yöneticisidir.. ve yukarıdan aşağı olduğu gibi aşağıdan yukarı da tüm kademelerinden mesuldür..nefsine eziyet etmesi yasaktır mesela..çünkü nefsimiz bizi ruhumuza götürecek yegane şeydir..onu bilip tanıdığımızda onun ruha ait olduğunu ve emaneti ona teslim etmek lazımlığını da değil mi?Sevdiğim-Canım..ben, Sen olmadığın için yazdığım bu masaldan hiiç keyif almıyorum..inşallah okurken sıkılmazsın..
RUH BALIĞI GEMİMİN İÇİNDEKİ NEFS EJDERİMİN ANLATTIKLARI MASALI....
şimdi hayallerimi devreye sokmak istiyorum..neden?hayvanlıklarımız için tabii..Hay ismi Hayat demek miş ya hani..yani dirilik.. her daim dirilik.. yani ölümsüzlük.. ..dün şöyle diyerek uyandım:”dost geliyor dost”..ama ...ama...? bu sabah uykumda şöyle tekrar ediyordum “Hay dan geldik Hu ya gidiyoruz”..ne güzel değil mi?hayatta zaten hep bir hay Hu içinde geçmiyor mu?işte en evvela, hayatım boyunca bir hayvandan bahsedecekleri vakit özür dileyenlere hiç itibar etmediğimle söze başlamak isterim..kaç tanemiz gerçek ahsen-i takvim üzere, yani yaratılış maksadımıza uygun yaşıyoruz ki?..dışı içi ile bir olan kaç kişi var ki?hayvanlar hiç olmazsa yaratılışlarından zerre şaşmıyorlar değil mi?ayet ne demiş: “aşağıların aşağısına indirdik... onlar hayvandan da aşağıdırlar.. “ yaaa..demek ki bazı hallerde hayvanlar bizden üstünlermiş..mesela ben hiç bir hayvandan insan zuhur ettiğine inanmam..böyle bilimsel çalışmalara da değer vermem..çünkü ilk evvela Nur-u Muhammedi insan şeklinde tecessüm ettiğinden evvela insan vardı .. sonra O’na hizmet etmek için diğer eşyay-ı mahlukat sırası ile oldu..burada ki zuhuru ters gibi gözükebilir belki ama bu aynada ki akisten başka bişey değil mi?..hayvanlar insanlardan oldu bence..zaten Kur an da maymuna ve domuza çevrilmiş insanlardan  bahsediyor değil mi?bu halde duygularımızı orman gibi kabul etsek.. o ormanın içinde, her huyumuzun ait olduğu bir veya daha fazla hayvani tabiatımız olduğunu da düşünmemiz lazımdır..hangi hayvan gibi- kadar ürkekim? hangi hayvan gibi-kadar kalleş ve saldırganım?..hangi hayvan gibi başkalarının avını  vurkaç alıyorum?..hani hayvan gibi yuva dağıtıp,yavrularını,eşini çalıyor ve o yuvayı dağıtıyorum?..hangi hayvan gibi kendi yavrumu yada yumurtamı başka evcil tabiatlı bir ailenin yuvasına bırakıp kaçıyorum?..yani mesuliyet sevmiyorum..hangi hayvan gibi üretken- çalışkanım,barışçı,sevgi dolu,korumacıyım..hangi hayvan gibi sürekli tıslayarak insanları en hassas yerlerinden sokarak canlarını yakıyorum?..tüm bunları düşündüğümüz vakit koskoca bir vahşi ormanın bizim duygu dünyamızda olduğunu anlarız..rüyalarımız bize bunu değişik hayvan suretleri ile anlatır belki..elindeki veri kadar sembolle tabii.peki bunlar kötü mü.?hayır hiiç değil..hatta hayatta hay olabilmemiz için elzem şeyler..ama hayvanlarımızı ehlileştirdiğimiz oranda faydalı..yoksa hayvani tabiatımızın kulu olduğumuz da, hayvanların idaresinde onlardan daha aşağı olmaz mıyız?hayvani huylarımızı ehlilleştirdiğimiz vakit onların o muazzam güçlerinden istifade edebiliriz..sezgileri bizden binlerce kez keskindir onların, değil mi?ben hayvanların düşünemediklerine- akılları olmadığına hiç bir vakit inanamadığım için bundan bahsetmem bile..Allah,arıya,örümceğe,karıncaya,güvercine vahyetmemiş mi? bu ne demek peki?hz. Arabi Hocanın bir kitabında okumuştum- yazmış hani.hayatının 3 senesinde Hayvanlık Makamında olduğunu ve hayvan mürşidlerinden nasıl eğitim aldığını..işte sevdiğim ben senelerdir Arabi Hocamın bu halinin ne olduğunu düşünürdüm..bugünse Senin rehberliğinde, bu yazdıklarımı anladım..teşekkür ediyorum..
işte bir ev düşünün.. bu ev sizsiniz..ve bir orman dolusu hayvanınız var..ama onlar tavan duvarınızın bir köşecağızında sıkışmış, bir örümcek ağının içinde hapsolmuş gibiler..ne ilginç değil mi? hayal ediniz..bir tanesi bile ölü değil..neden?çünkü isimlerinin manası HAYvAN..her daim-her an diriler..öyle bekliyorlar....evinizde en ufak bir gevşeme ,en ufak bir zedelenme buldukları an o ağı parçalamak ve ev kadar büyümek ve sizi ele geçirebilmek için tabii..oysa onları siz zabteddiğinizde, ormanlar kralı aslan da sizsinizdir..ve her biri emrinize amadedir..işte insan denen beden kabri yani gemisi, bu hayvani tabiatle tıka basa dolu..beden kabrimizde onların bize verdiği sonsuz acılarla cehennemi de yaşayabiliriz..ya da  Hz. Süleyman gibi onları hükmümüz altına alarak, onların bize yaşattığı saltanatın keyfini de çıkartabiliriz..
birde şöyle tefekkür edelim olur mu?mesela ben kendimden örnek vereyim..onca geçimsizliğimin hepsi kendimden değil..birazı da alerjik olduğum için tabii...bana bildiğimiz bu nefes yetmiyor..o yüzden delice nefesi yani rüzgarı, yani Nefes-i Rahmanın Tecelligahı Makam-ı olan Seni- Bi Sırrı Sureti öyle delice seviyorum..  bugün ki gelişmiş alet-i edevatla anlaşılmıştır ki insan bedeninin her yeri gözle görülemeyecek oranda minicik hayvanatla kaplıdır..bizi temizleyen, bizi yeniden inşa eden şeyler..bazen bizi koruyan..üzerimizde her an çiftleşerek kendilerini devam ettiren aileler var.. yanii bizden geçiniyorlar..besini bizleriz..hiiç haberimiz bile yok.. onları bir görsek aklımızı oynatırız zaten değil mi?mesela benim en birinci alerji nedenim kendimim..o yüzden kendimle hiiç geçinemiyorum yanii.. kendi bedenimden her an dökülen ölü hücrelere karşı bir alerjiymiş bu..işte bu ben yaşadığım müddetçe süren bir işlem..hep yenisi oluşuyor ve benim her an kıyametim koptuğu için eskilere tepkim var mış..her an haşır ve neşir insanın kendi beden gemisinde oluyormuş demek..bu öyle bir hızla oluyor muş ki insan bunu anlayamıyor muş..her hay ve her huu nefesinde bir kıyamet yaşamıyor muyuz?bir meyve yi dalından kopartığımızda çok geçmeden çürüyorsa, biz nasıl çürümeden duruyoruz düşünmeliyiz..demek ki görünmeyen iplerle hayat ağacına hala bağlıyız değil mi?ip kopunca ....söylesene benden vaz mı geçtin?hani hiiç ayrılmayacaktık..beraber başaracaktık..ne oldu?ipimi koparttın mı söyle?
Sevdiğim artık serbest yazacağım(sanki şimdiye dek  disiplinli yazdım da:)..aklıma ne gelirse tamam mı?.çünkü  karmakarışığım.. toparlayamıyorum.. istemiyorum da...bu benim için en son bölüm..tabii Senin için değil..ben artık harflerimin ve kelimelerimin yazılmayı istemediğini düşünüyorum..çünkü gözlerim öylesine aç ki, başka bir şey düşünemiyorum..gözlerim doyarsa belki.....içimdekileri sadece Senin anlayacağını ve bana yine öğreteceğini biliyorum..Seni öyle çook özledim ki...işte bir de ne var biliyormusun?..kalbim yerinde değil..orada bir boşluk var ve siyah..ne kadar uğraşırsam uğraşayım hiiç karşılık vermiyor.. aynı Sen gibi..ama birde şu var ki sevgi yukarıdan geliyor ya hani..Sen benden kalbimi çekip aldığın halde, ben nasıl hala Seni böyle sevmeye devam ediyorum?...bunu anlayamadım..oysa kalbim yerinde değil..hani Sana gönlümü sunmaya geldiğim günün sabahı Sen beni himmete boğmuştun ya..işte o gönül ve içindekilerin adı himmet miş anladım..yani Himmet-i Arş-ı Rahman Bir Manay-ı Gönüldü...mesela İngilizlerin kendilerini bildiklerinden beri çözmek için didinip durdukları şu Kelt’lerin yaptığı “stone henge” leri var ya işte onun gibi...ama onlar asla bunu çözemezler..başka Sevdiğim...Seni özledimmmmmmmmm..özledimmm.özledimmm....(dikkatini çekerim.. sevdiğimi yazmıyorum inadımdan:)
sonra Sen yavaş ve sakince bir eski türkçe beyit okumuştun:”osmanlıca anlamak zor değil..bak.. yavaş yavaş düşünerek “demiştin..işte o vakit; konuştuğumuz gibi ama arap harfleriyle yazılan o lisanı ilk Senle deneyimlemiştim..şimdi ise beni nereye getirdi..teşekkür ediyorum..ve Ertuğrul öyle bir er kartaldı ki; bin avından sadece birini yiyordu .yanii...onun oğlu iki kanat sahibi hüma kuşu Osman dı..ve ona iki kanadını uçurtan ise EdebAli ve Balım Sultandı...işte bu birlikten de Devlet-i Ali Osmanlı kuruluyordu..bu bu kadar yeter bence..daha fazlasını henüz tefekkür etmedim..burası ilk başladığımız günden hatıra olsun istedim:)inşallah beğenirsin...
bunu neden yaptığını bilmiyorum..tek başıma tüm bağlarımı kopartmam lazım.. o yüzden sanırım..çok zor ama çok zor...neden bunu yapmak zorundayım ki?neden?Sen de aynısını yaşadın,  biliyorum..ama ben o kadar güçlü değilim bence....
başka..bu Sana ait 5. bölüm..ilkinde foton kuşağı vardı..hani şu üçkağıtçıların zaman bitecek diye bizi senelerdir korkuttukları o takvim..”Ey Habibim, Sen onların içlerinde olduğun müddetçe, onlara zulmetmeyeceğim” demiş Allah değil mi?ve ve Makam-ı Sen içimizdesin çok şükür...ham madden hem manen..anlama derecesine göre yani..işte Nuh tufanındaki o yaşlı kadın da, Nuh unu ve O’nun Sevdirdiğini içinde taşıyordu ve bir tek o tufandan haberdar olmamıştı..bence bunu düşünmem lazım..kocakarı imanı bu  değil mi?şeksiz şüphesiz..bende bir vakitler okuya okuya, bu foton kıyamet tellallarından öyle paniğe kapılmıştım ki anlatamam..çünkü okuduklarım biliyorsun ki hayallerime giriyor ve öyle öğrenebiliyorum..bir de deprem olunca değme halime ..işte ben havasız yaşayamam.. hep pencere açık olmalı ve esmeli:) bir sabah,hayalimde araba içindeydim..pencere –kış bile olsa-benim sevdiğim gibi minicik aralıktı..görünmeyen meleğin sesi diyordu ki:korkma..bir şey olmayacak..aynı arabadaymışcasına olacak...uyandım ve düşündüm..bu benim için nefesimin baskı altında kalması demekti anlıyorsun değil mi?benim gibi nefessever ve nefese muhtaç birini ancak Sen anlayabilirsin..Seni de zaten öyle kudretli esişinle tanıyıp sevdim değil mi?ne var ne yok, gelmiş geçmiş tüm Nefesleri, Vakitleri, Zamanları Nefesine katmış, Bugün Hüküm Sahibi Benim dercesine esiyordun..öyle bir dehşetti ki;hani İstanbul u sabah vakti karalar bağlamış ve yergök birbirine karışıp yağmura gark olmuştu..Geçmiş Zamanın kıyameti kopmuş.. Yeni Zamana emanetini devretmişti..Senden kaçtım..saklanacak yer arıyordum..o an kaçdığım için mi bana böyle kök söktürüyorsun bilmiyorum..artık çook yoruldum..ben bilmiyordum ki...hala daha hiiç bilmiyorum..sadece Seni Seviyorum..(yazmamam lazım ..yanlışlıkla yazdığım için silmeyeceğim:)
başka....ne garip.. ilk defa yazacak hiç bişey bulamıyorum biliyor musun?..bir şeyi zorlayınca doğru bir şey çıkmayacağını çook iyi biliyorum..kendiliğinden düşünmeden akıp gelmesi lazım..burada durdum ..sekte...nokta...yarabim foton...haha...buldum..evvett..işte şimdi, yerin ilk tabasından başlayalım ya da sudaki izlerden işaretlerden, tamam mı?..hayal et..eskiden de Sana yazmıştım, hayal et ..çook oldu hani..ama yenisini ekleyeceğim..derin sulardaki plaktonları hayal et ve en derin topraktaki latif şeffaf mahlukatı...hepsi aynı değil mi?derin mekanların hayvanları aynen bizim bedenimizde göremediğimiz ama var olan mahlukat gibiler...çoğunun ışığı kendinden ve tehlikeli..ve yukarı çıktıkça renkler..maddeleşmede yoğunluk..ara bölge..en değerli yeryüzü...topraktan biter gibi her varlık en kemal halinde boy gösteriyor(ayette; aynen böyle diyordu değil mi?)..yeryüzünün  hazine-i çocukları-gökyüzünün tohumları..ve sonra göğe bakmalısın..her hava zerresindeki o bembeyaz ışığa....işte sevdiğim Sana ait beş bölüme başladığım gece, şu  müşahedeyi idrak ettim..her  hava zerresi de aynı her kar tanesi ve her su damlası gibi farklı büyüleyici bir şekildeydi.. latif ve ışıklıydılar..ve sanırım ki hay....  idiler:) en derin mekanlardakiler gibi belki de..bilmiyorum....bunu nasıl yapıyorsun?..işte aslında bunlar bizim yapı taşlarımız tuğlalarımızdılar..Sen bizi en ince bir işi işler gibi, oya gibi işlemişsin..teşekkür ediyorum..istersen nefes-i rahmanında hava- istersen maddeleştirip adem suretinde bizi gösterebiliyorsun..Senin için ne kolay..sadece görünmeyen kitabından olmayan sesinle okurken bir anda yoktan levhini.. oradan latifini.. sonra da bedenini yaratabiliyorsun..ve tabii olanın ilk işi fenay-ı secde..yani başka bir varlıkta yok olmak..bak ....hani demiştin ya..Allah sana bunları öğrettiği için çook şükretmen gerekir..işte yani.. yani anlayabildiğim ve yerli yerine koyabilmeye çalıştığım için çook şükrediyorum..ben Seni özledim..hem de çoook fena özledim..canım hiç bişey yapmak ve yazmak da istemiyor..sadece en azından yazdığım kadar.. gözlerini bana dikerek; bazen kızarak ,bazen gülerek beni okuyacağın için yazıyorum.....Sen hep gül olur mu?
sonra....geçen köydeyken, amcamla kısa bir sohbet ettik..o osmanlı tarihine meraklı.. eskiden ;”büyük dedemiz Kaptan Mustafa” dan daha geriye gidemeyen ailemizi araştırmış..bir tek o..başka kimse merak edip: ya huu bizim aile nerden geldi die bakınmamış anlayacağın..aslında hakikatte bir önemi de yok.. lakin bu alem teferruatlarıyla çeklilir ve güzel ya hani, o bakımdan...maksat bağ...maksat yarenlik..bense Sana bunu hayallerimle bağlayacağım ve Sen de bana anlamam gerektiğini, artık vakti geldiğinden anlatacaksın biliyoruz değil mi?çünkü olan eskiden oldu..ama ben hiiç bilmediğim bir yolda gittiğim için, şimdi Sen bana hayallerimi gerçekleştirerek öğretiyorsun ya hanii..işte amcam dedi ki; bu Kaptan Mustafa ya, zamanın padişahı bir kağıt verditmiş: git Göynükte ki değirmende haklarının izini araştır demiş..yaaa..şimdi bu, bu kadar..kimse başka bişey bilmiyor..ve bu büyük dede sakatlanmış,kaptanlığı köye göçünce bırakmış.. padişah fermanı ile değirmenciliğe başlamış..onlar bezir yağı yapıyorlarmış - kandil yağı..bugün ki elektirik yanii..ve bir rüya kitabından öykücükler:solda üç beyaz tavil adam..ne kadar latif ve beyazlar ve inanılmaz bir zarafete sahipler..onlar sadece edeb...bakıyorlar..bembeyaz fırıncı önlükleri var ve her yan beyaz una bulanmış..görünmeyen meleğin sesi diyor ki:”onlar ataların”..ve sağa bakmış..yerde uzun oturan,herşeyi ile onların tam zıddı- LAkayıt,O Ortadoğulu adam...O’nu bir başka hayalinden tanıyor..celalli bir aktar-her zaman dükkan açmıyor, çook nadir.. O ekmek de satıyor..ballı ekmekleri bile var...yesin diye avucuna siyah kuru üzümleri koyan adam..
birde bir hayalin peşine düşüp; o hayali bilse bilse bir bu bilir deyip, bir hayalle tanıştığım Evvel Zaman..bak! kabrin üzerindeki rengarek mozaiklere incecik bir toz bulaşmış ve güneş ışıkları altında ışıl ışıl ..aynı ses: O Fatih Sultan Mehmet Han diyor..Evvel Zaman: sizin mürşidiniz var mı? diyor..ben anlamıyorum..”mürşidsiz olmaz” diyor..  sonraaaa...bu yolda gidenlerin her daim merak ettikleri..Turuk-u Ali nin içinde değil ama ayrı da olmayan...bence kişiliği önemli değil.. burada,” onun ismi mecazı “lazım değil mi sevdiğim?hani çocuk onu soruyor Evvel Zamanına..cevab:geçmiş şeyhülislamlardan biri bizi ziyarete gelmişti:”artık onu camiye sokalım.. vakti geldi” demiştik..çocuk anlamıyor yine soruyor..gene aynı cevaba bir ek..”işte biz o zaman onu camiye aldık”..anladım ki Sevdiğim..yol bu alemden ayrılsan da bitmiyor..eğer bir vakitler sevdiğin olduysa, onlar seni öbür tarafta bile tamamlıyorlar değil mi?.”.işte o tamamlanan ile çocuk ...... “..şimdi Sen varsın ya Sevdiğim..anlıyorsun değil mi?nereye geldik bu hayallerle billl..tabii ki bu sıcakta bizi en çeken yer neresi olabilir kutuplar değil mi?:)
bir vakitler kutup a fena takıktım..kelimesine tabii..en beğendiğim manası şu idi bak..kutup iki değirmen taşının, altta olanının içindeki demir mil di..ben bunu dünyanın merkezindeki yani nüve-i çekirdeğindeki çekim gücü mıknatısiyet olarak hayal ettim..işte o mıknatisiyetin adı Aşk-ı Muhammediye idi..tüm varlığı rahimliği ile rahmanın kudretiyle beraber çarkı felek eyliyordu.değil mi?
madem ki bir gemimiz var, pardon eşeğimiz.. o halde kutup noktamızı bulmamız en kolay şey..ben  de bunu hz.Nasrettin Hocaefendi den öğrendim..bir fıkrasında ona diyorlar ki dünyanın merkezi neresidir?o da düşünüyor ve şööle diyor..eşeğimin arka sol ayağının bastığı yerdir...yaaa işte.. ben bu fıkra ile her birimizin birer kutup olduğunu idrak ettim..çünkü dünyamız bir daire ya hani ve dairenin her bir noktası  onun merkezi ya hani.. işte hepimiz bu daire-i kübranın içinde nokta-i daireler isek=yüzük içinde yüzükler ile bağlıysak=akitliysek eğer ,,işte her birimiz birer kutup.. her birimiz bir değirmen taşıymışız değil mi?cennette yediğimiz-izinsiz çaldığımız hayat buğdayımızı, çekerek= hak edebilmek içün bedelini ödeyerek, kendimizi un haline getirmeye ve kendimizden pişireceğimiz ekmeği yemek için  gayret ediyormuşuz...orada rızk hazırdı.. burada ise bedelini ödememiz lazım yani...birde ateş siz-kendiliğinden pişen ekmekler üzerinde tefekkür etmeliyim belki, değil mi?ateş hayat ve ilim de demek ya..ya diğer türlüsü havasız yaşamayan gibi mi demek sence?nasıl?ya rabbim, gene aynı yer!!....tamam tamam!!.. geri döndüm yine ...Seniii çook özledimmm....fotosentez gibi:)nerden aklıma geldi şimdi bu kelime ..inşallah gülümsersin çünkü ben güldüm..
Sevdiğim..birde dün şunu idrak ettim..bilmiyorum ne derece doğru..nasılsa Sen bana doğrusunu öğretirsin.şimdi Kudüs’ün hakikat-Mekke’nin marifet,Medine nin ise şeriat ı anlatan şehirler olduğunu tefekkür ettim..Medine  bir yahudi kentiydi ve yahudiler bir peygamberin geleceğini biliyorlardı.. O’nun marifet şehrinden, şeriat şehirlerine geceyi aydılatan bir dolunay gibi doğacağını da..bir de masolar ve dervişler bölümü için şunu anladım..ahi lik ve masonluğu tefekkür ettim..bugün tüm dünyada ki yöneticilerin hemen tamamı bu kişilerdenmiş ya hanii.. öle diyorlar..ne vakit ki Ahilik yani dürüst esnaflık,yani Allahlı iş yapmak=yaptığı işi sanki Allah görüyor=sanki Allah kullanacak duygusu müslümanlarda uyanacak.. işte o vakit de, yönetim müminlere geçecekmiş..bence bu yavaş yavaş olacak..neden mi? gözlemlerimle şunu anladım..aslında bunu tek bir yazı yapmam lazım..tüm tezgahlar Allaha çalışıyor ya hanii.işte O oyun onayanların en güzelini ya hani..o bakımdan..mesela bizim toplumuzda baksak olaya...eski sistemin içinde doğup büyüyyen bazı adamlar.. bize kendilerinin bile bilmediği yeni bir sistem kurduklarını zannettiler....ama o sistemi kuranlar eskiydiler..ve saltanat bitti deyip, kendileri aynı saltanatı yaşamaya heeepp devam ettiler..ve eğitimleri de hep beğenmedikleri reddettikleri o halden gelmeydi..sonra binlerce yıllık geçmişi bir gece de silip, yazı dilini yasakladılar..bugün biz dedelerimizin lisanını bilemiyoruz ne yazık ki..bizi bir anda kara cahil bıraktılar..sonra ToprakCuma:),tüm vakıfların,çeşmelerin,tariih eserlerin üzerinden mühürleri sildiler..zannettiler ki yazıyı silersek hatıraları da –tasarrufatı da sileriz...işte..sonra huzursuzluk başladı..ahali cahildi.. onları oyalamak için terör çıkartıldı..koskoca devletin koskaca ordusu bir kaç çapulsuza nasıl yenilebilir ki?nasıl?kimin aklı alabilir?..o kendini idare edemeyen adamlar mı lider?ya onları idare edenler?”o zavallı hapiste; kendisine bakan, öldürmeyen ve besleyen, onu ölene dek kullanacak olandan bihaber değil mi?”işte yetmedi..arada bir halk uyanmaya kaltığında en kolayı bulundu..gençleri- yeni beyinleri yozlaştırmak..uyuşturmak..her şey serbestti..her şey...ama bunun en tehlikeli uyandırıcı olduğunu yönetenler hiiç düşünemediler ne yazık ki..çünkü her şey serbest ...NE KADAR HIZLI DİBE VURURSAK, O KADAR HIZLI YUKARI ZIPLARIZ :)oysa ki,ne istiyorsanız serbestliği insanın doğasına aykırıydı..özgürlük...özgürlük var mıy mıydı?her yanından faturalarla,nüfusla,oranla buranla aldığın nefesin kaydını tutar ve gözetler hale getirenler.. ey üçkağıtçılar sizi kullanan, başka bir gözetleyen var, yaaaa....ve size çook gülüyor...ben de...hepimiz size gülüyoruz...çook zavallısınız..işte bendenizin özel merakı..en yeni gençler..ama bunlar en serbest bırakılmış ellerine tüm imkanlar verilmiş cinsinden olanlar..ne gariptir ki ufacık yaşlarında yaşamadık durak bırakmayan bu insanlar=her yana girip çıkmış=pek çok lisana ve yeteneğe sahip=pek çok ilimle donanmış bu kişiler kurtuluşu tasavvufta buluyorlar....yanii tepedekilerin oyunları onları feci halde doladı..hatta ben gözlemliyorum ki; ipin çeperi daralıyor ve onları boğmak üzere=işte beklenen o kasvetli foton kuşağı bunlar için..çünkü bu kabiliyetli inançlı gençler her yerdeler =içlerinde uyanmış Hakikat-i Muhammedi var.. ve asıl onların içlerinde taaa en merkezlerindeler...atalarının genetiğini taşıyorlar..ve ataları aslında yaşıyor..ruhunu uyandırdıkları için yaşıyor..ve yaşayacak...
başka Sevdiğim....köyde o anma gününde, Evvel Zamanım adına yazılmış bir hatırat dağıtıldı..Evvel Zamanımın dostuymuş, adı Rahmi Serin ..bu hafta onu okudum..kitabın adı:Bandırmalı Tatlıcı Ali Efendi..bir iki saatte bitti..o sabah uyanırken yeni bir kitap gördüm..üzerine ışık vurmuştu.. bir hanımın yazdığı hz. Kur’an yorumuydu..Haybabamın başucu kitaplarından dı..kardeşimi aradım ve o kitaptan istedim..tam 3 cittmiş meğer..nasıl okuyacağım ben onları ya huu?o gün Haybabam için bir kitabevinde anma düzenlemiş dostları. gittik..öyle bir sohbete ilk olduğu için sanırım katılım çoktu..tam O’nun sevdiği gibi doktorlar,yazarlar,ve öğretim üyeleri,işadamları..işte onlar konuştular.. anlattılar..tabii ki herkes aslında kendi gördüğünü kendi zannını anlattı..Eygi Amca; kitapların dökümanlarının  çıkmasını, O’nun hakkında yazılan şeylerin çook uzun zamandır neden hale baskıya girmediğini sordu?bu aynen onun içinde geçerli.. çıkışta ona bunu söyledim.. ölmeden olmaz dedi?neden ölmeyi bekliyoruz ki hep?..vakıf insandan bahsetti biri..vakıf insanların tek başına bir ümmet olduğunuanlattı..E.Işık hoca çook güzel konuştu:bugün ülkemiz Amerika nın kenar mahallesi gibidir.. hiiç farkı yoktur ..hepimiz aynı giysileri giyip,aynı düşünüp,aynı konuşuyoruz..ve çook mutsuzuz..düşünün ki bir genç bir kaç lisan biliyor.. altında jip ve sayamayacağı kadar giysisi var ama hafta da iki gün psikloğa gidiyor, neden?oysa islam herkesi tek tek kabul eder..onları aynı biçime-tek kalıba sokmaz..işte haybabam da öyle nevi şahsına mensub biriydi..bir ülkenin zengiliği yetiştirdiği kendine ait özellikleri olan, böyle tek tek kişilerle ölçülür..asıl zenginlik İNSAN dır,karakter zenginliğidir..o kimselere benzemezdi..içi dışı birdi..nasıl görünüyorsa öyleydii..utanacak ve saklayacak bir hali yoktu..tüm esmalarını olduğunu gibi kullandı ve hayatın keyfini çıkarttı..bir başkası:o dünya ile dalga geçiyordu dedi..bir başkası onu hiiç tanımadığını ama duyduğunu anlattı..söyleyecek bişeyi yoktu..bir başkası yine kitaplara sözü getirdi..kütüphane kurulsun istiyordu..bir başkası daha..burada ben Sana hissettiklerimi yazacağım, gülelim diye..Haybabam biz küçükken, aşırı kitap merakından dolayı evde kopan fırtınalardan hiiç yılmadı.. belki Sende bunları yaşamışsındır..işte sadece arada dostlarıyla dertleştikleri vakitler oluyordu..onları en dertlendiren neydi biliyor musun? bu kitap kurtlarından biri ne vakit ölse ardından eşi hemen kitapçısını çağırıyormuş: alın!!! bedava alın!!!..bana bunlar yüzünden hayatı zindan etti!! diyorlarmışş..ve o dostt o sevgili dost en yakın kitapçıları da, aslında hepp bu kurtlar ölsün diye bekleşiyorlar mış..işte Haybabamın en büyük korkusu o vakitler buydu..ben hep o sohbetleri hatırladım..başka... Celal Hoca, onun en sevdiği ilahilerden “ vardım kırklar yaylasını” okudu, birde aşır..çook güzel bir dua oldu..çıkışta hepimize bir kitap hediye ettiler..bil bakalım  adı ne?”mevlid-i şerif ve yazarı bir hanım”..ne ilginç bir tesadüf değil mi? ben pek çok şey anladım..ama anlamamam lazım diyerek unuttum Sevdiğim...Sen de unut bence.. çıkışta kardeşim o 3 ciltlik kitaplarımı verdi..karalamak ve bükmek yokmuş..oysa ben öyle düzgün kitap okuyamam ki..eve gelince başladım..önsözünü okudum..sabahı Cumartesi yeni yaşyünüm ve “koçboynuzu sürüsü peşindeyim”... bu ne ya huuu?sanıyorum kitaptan oldu...sonra.... sonra henüz hiiç ilerleyemiyorum..kitap ağırlık yapıyor..bugün hiiç okumadım..
ben, bu bölüme ek yapmak istiyorum..bu anmaya katılmayan, O’NU EN DOĞRU ANLATANLARI yad etmek için tabii..biri Devam Eden Gölgelere ait..şöyle demişti:”Şevket Ağbiyi tanımadan evvel benim birkaç kitabım vardı..ama O nu tanıdıktan sonra, bana yolladığı ve verdiği kitaplar için bir kütüphane yaptırmak zorunda kaldım ..sonra o kütüphanem doldu..bir oda dolusuydu..şimdi ise, başka bir odaya, yeni bir kütüphaneye diziyorum  kitaplarımı”...anlıyorsun değil mi Sevdiğim anlatmak istediklerimi..
bir diğeri ..kendisini yaşadığı şehir olan Kastamonu ya vakfetmiş bir kişi.İhsan Ozanoğlu’nun kendisiyle aynı yola akacağının müjdesini veren henüz çook genç oğlu Ozan Ozanoğlun’a ait..O hiçbir şey söylemedi..sadece köydeki eve, yeni yaptığı bir tabloyu getirdi..tabloda Haybabamın en son- çook yorgun ve düşünen hali resmedilmişti(üst üste konmuş bir kaç  kasa elmaya bakıyordu çünkü=tabloda bu nüans yok tabii:)...arkasında boydan boya kitap dizili bir kütüphane vardı..ve her kitabın üzerinde Haybabamın okuyup okuyup rafa dizdiği kişilerin isimleri yazılmıştı...:)
ve bu haftalık haberler de bu kadar..belki bir daha hiiç görüşemeyeceğiz..bilmiyorum..neler oluyor anlayamıyorum..sadece öyle bekliyorum..Sana yeni bir şarkım var..asla bir bülbül değilim ve olmayacağım da.. biliyorsun..her yan gül ve bülbül dolu zaten..ben her daim diken kalacağım..bir de dikenimiz olsun demiştin ya..diken olursam gülden hiç ayrılmam değil mi?Seni özledimmmmm..hatırıma ne geldi biliyor musun?..mesneviden...bir esannscı dükkanında şımartılmış bir tuticik var mış hani..bir gün yanlışlıkla gülyağı şişesine çarpmış..şişe devrilerek kırılmış hani..ve sahibi de tuticiğin kafasına vurmuş..tabii o hassas hayvanlar stres olunca ne yapar? ..üzüntüden hemen tüüm teleklerini dökerler değil mi?işte artık cascavlakmış tuti... ve yoldan geçen bir kalenderi çavlaki dervişi görünce ona: sende mi gül yağı şişesini kırdın da bu hale getirildin? diye sormuş hani..ne ilginç değil mi?hakikat her daim çıplak belki de...yanlızlığı örten-SÜSLEYEN sıfatlar daima gerekli belki de..değil mi Sevdiğim?
senden bilirim yok bana bir faide ey gül,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül.
etsem de abestir sitem- i hare tahammül,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül...
ellerle o zevk etti ben ateşlere yandım,
çektim o kadar cevr- u cefasun ki usandım,
derlerdi kabul etmez idim, şimdi inandım,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül...
gördüm açılırken bu seher goncayı hare,
sordum nola bu cevr-ü cefa bülbül -ü zare,
bir ah çekip hasret ile dedi ne çare,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül...
bigane- edadır bilir ol afeti herkes,
ümmid- i vüsal eyleme ondan emelin kes,
beyhude yere ah -u figan eyleme nevres,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül...

NUR CİHAN

20-7-2010

14 Temmuz 2010 Çarşamba

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-11



İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYıI GÖRMEK -OKUMAK MASALI-

Merhaba Sevdiğim Merhaba...işte yine yeni bir masal..zaman zaman içinde,kalbur saman içinde,ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken,az gittik uz gittik..dere tepe düz gittik.. bir de dönüp arkamıza baktık ki ne görelim.. bir arpa boyu yol almışız.. yaaaa..işte öyle... aşağıya indik vesselam..yine çıkacağız nasılsa.. fakat bu sefer başka bir anlatımlı idrakle...değil mi?..Evvel Zamanım demişti ki “evladım görüp göreceğin o.. başka bir şey yok”..Sen de yaradılmışlık hududunu, kulların yani yaratılmışların geçmesine izin olmadığını söyledin zaten ,değil mi?Zat ı tefekkür yasak mış..neden? demiş veled..”çünkü,orası Uluhiyet,İlahlık yani Tanrılık Makamı” o yüzden miş...ben alıştım nasılsa yazarak, hep aynı yere gidip gidip geri dönmeye ...olsun.. bu da ayrı bir güzellik..yollar yürüye yürüye aşınmıyor ki..ama yürüye yürüye ;aynı yerle bir beraberlik,alışkanlık,dostluk,aşinayı ahbablık oluyor..işte yolun kenarındakiler,üzerindekiler,duraklar vesaire....tekrar aynı şeyler söylense de, alınan lezzetler ve hisler çok farklı..bu anlatılamadığı içinde buna zevk-haz demişler sanırım..haz ın içinde acı ve tatlı olduğu için zevkli zaten, değil mi?..herkes yolda aslında..sırat-ı müstakim in manası bu bence..ben yolda= ehl-i tarik  değilim diyen aldanıyor...yolda olduğunun henüz farkında değil sadece, o kadar..ana yolda mı -yoksa ara yollara sapıp kayboldu mu henüz düşünmüyor..yol herkes için ve herkese açık.. lakin, asıl yolculuk çoook ıssız ve yanlız...çok tenhalık..ama içimizde öyle bir kalabalık var ki hiiç susmuyor..yahu ben bunu unutmuştum hani,hani affetmiştim dediğimiz akla hayale gelmez hatıralarımız var..nasıl içiniz acıyor ve ağlıyorsunuz bilseniz..neden affedememişim,neden hala beni böyle kanatıyor ki?...oldu bitti dediğiniz her şey aynen orada duruyor muş, anlıyorsunuz.. öyle çook yürüyorsunuz ki, ööyyle içinize dönüyorsunuz ki.. olan bitenin neden niçin lerine; onun da perde arkasına, işin mutfağına, yani o malzemeleri bir araya getiren ve size o acı ya da tatlı yemeği kimin neden sunduğuna dek uzanıyorsunuz..işte o aşçının daha ötesine izin yok..ya da şimdilik diyelim mi?.çünkü sınırsız bir şey e sınır koymamamız lazım değil mi?görelim mevlam neyler , neylerse güzel eyler..

evet Sevdiğim nerde kalmıştık ...tabii ki yıl sonu..okullar tatilde..
etrafımda ki ve kendimde ki yıl bitimi hatıralarını not etmek istiyorum..bizim evin çocuklarından Ayşenur, elinde da Vinci nin bir kopyası ile geldi..ilk yağlı boya tablosu..okulda asılıymış, vermişler..önce onu uzatıyor..ben hiç yetenekli olmadığım için, onun bu yaşta yaptığı o resme hayran kalıyorum..salonun duvarına asıyorum..Ayşenur:o çook çirkin,asma,bir şeye benzemiyor diyor..anne: olsun, ben beğendim ..ee karnen? diyor.. 4 tane 1 var mış..olsun diyorum.. sen bu tabloyu yaptın ya..demek ki sen, en güzel şekilde matematik biliyorsun..sadece onları rakamla değil resmederek anlıyorsun diyorum..”git bunu hocalarıma söyle diyor” çocuk..zayıflarını hiiç umursamıyor zaten... artık sınıfta kalınmıyormuş..keşke benim zamanımda da olsaydı, ben de okullarımı bitirirdim öyle..tabii aslında, ikimiz hiiç geçinemiyoruz..neden? tabiatımız çok benziyor da ondan..onun üretebilmesi için bu lazım..(ben biliyorum:)lakin içim acıyor işte..bir gün anlaşacağız nasılsa..el mecbur..sonra Kutlu..bir tane dördü var.. taktir getirdi..oda teknolojik zekaya sahip.. iki ay evvel sabahın 8 inde tel çaldı..bir adam nasıl bağırıyor Ya Rabbim..uykuluyum..Kutlu, resim defterini 5 defadır derse götürmüyor muş ve dersi hiiç ciddiye almıyor muş..”hakkında işlem yapacağım, buraya gelin  hemen” diyor hoca..”gelemem” diyorum..konuşuyoruz.. 3 gün sonra gidiyorum: neden onlara şunu çizin, bunu şöyle renkte böyle çizin diyorsunuz?serbest bıraksanız, içlerindekini çizseler daha çok dersi sevmezler mi? diyorum..hoca sinirleniyor..müfredat diyor..gelin o zama siz ders verin diyor..neyse konuşuyoruz..o anlatıyor,anlatıyor ,anlatıyor ve anlaşıyoruz..işlem yapmıyor:)=(geçen yıl da, genel derslerden dolayı Ayşenur için aynı konuşmayı yapmak zorunda kalmıştım:)...sonra..  Kutlu, defterini bana getiriyor..yapmadığı 5 resmi bana çizdiriyor..ben de ona: git şimdi bunları sil ve üzerinden kendi çizgilerinle geç diyorum..ertesi gün 2 olan notu 5 oluyor..işte sevdiğim iz takipçiliği ne kadar kolay ve hoş değil mi?ve Bahar..onun yüz tane yıldızı var karnesinde..sürekli resim çiziyor..geçen makarna salatası çizdi aynı hücreye benziyordu..birde şiir yeteneği var sanırım..bir kaç defa  bana onları yazdırdı..ben, çocuklarım daha doğmadan onları, kendim gibi Yaradan a vermiştim..biri yeryüzü bilimcisi biri de gökyüzü bilimcisi olsunlar ve senede bir defa tüm bulduklarını hz. Kur An üzerinde beraber incelesinler - yani Kur’an arkeoloğu olsunlar diye pek çok defa dua etmiştim..şimdilik görünürde hiiiç öyle bişey yok..buraya yazarsam olacağına inandığım için yazıyorum..bir gün okurlarsa belki hatırlarlar:)

Sıra bende..hani hep kardelen kızları var ya .okusunlar diye mücadele edilen..işte bu masal çocuğu da tam tersine açmamak,okumamak için inatla direnen,açsın diye eza edilen kardelenlerden miş...ne garip değil mi?hala okuyamıyorum..hala hiiç öğrenemiyorum..istidatım yok bence..üstelik sistem benim gibileri okumamaya mahkum ediyor..ben, bu okuma!! Yazma!! diyen  maarifin tabiiki sözünü dinlemek zorundayım:)kendileri de ne kadar yetersiz ve başarısız olduklarının bilincindeler ki:her sene değişen bir eğitim sistemi var..eskiden bir okuldan ne alimler çıkıyormuş..şimdi bir çocuk hem okula, hem dersaneye, hem de özel derse mahkum..ve yine de çook başarısızlar=en önemlisi hayatta mutsuz ve başarısızlar..halbuki, öğretmenleri devlet memnun etse,onların geçim kaygısı olmasa,okulların içlerini zamanın anlam ve önemine göre donatsalar.. bak, çocuklar nasıl çiçek açacak...öğetmenler yaptıkları işten zevk almayınca, çocuklar da onları sevmiyor.. İSTİSNALAR HARİÇ TABİİİ..böylece de dersler hiiiç sevilmiyor..aynı hoca dershanede çook farklı oluyor.. aynı, sabahleyin devlet hastanesinde yüzünüze bakmayan doktorun muayenesinde sizi sevgiye boğması gibi...her işte böyle...
şimdi arapça dersimdeyiz..herkes ders çalışmak ve ödevlerini yapmak zorunda, bir ben değilim..Ahsen Hoca: ders yapmasanız da siz gelin..ben sizin ledün şeklinde öğreneceğinize inanıyorum:) dedi..=ne yapsın  kızcağız öyle demeyip yanii:)..işte benim böyle bir hocam olduğu için, ben de dersi izlemeye, severek gidiyorum..henüz hiiç bir şey öğrenemedim..arkadaşlarımsa hocanın tüm imla hatalarını bulup söylüyorlar:)ben hala kelimelerin manasının ve harflerin resmine bakmakla ilgiliyim tabii..bir defa hoca fotokopi de basılı ayet dağıttı..ne olduğunu unuttum..işte onu her yandan seyrederken, birden kağıdı daire şeklinde rulo yaptım..aaaa. bir çark gibi.. yine sondan başa kendini anlatıyordu..ne ilginç değil mi?bunu bir defa  Busegahı Hızır sabahın gittiğim bir sohbette yaşadım..hoca, asr suresinin mealini okudu ve bende aynı bir şiir gibi onu yorumladım..ama öyle acaip sözleri vardı ki başı ile sonu- gidiş ve gelişi hep aynı idi..inanılmazdı..tabii ki konuşma bittiğinde hem ben, hem de arkadaşlarım hatırlayamadık:)sadece çok lezzetliydi..derste tahtaya bakarken bir sürü şey aklıma geliyor..hocaya söylüyorum..onlar çook seviyorlar..mesela bir kelime aslında tüm manasının resmini de veriyor..hatta içine dalınca film gibi yanii.kızlar yazıyor ama ben hiiç not almadığım için hatırlayamıyorum..
ben arapça öğrenemedim lakin Ahsen Hoca, çok güzel, benden a’la, ben gibi harfleri ve kelimeleri derslerinde kullanmaya başladı:)..o Kur’an la alakalı pek çok ilmin de hocası aynı vakit..bize o kelimelerin geçtiği ayet ve hadisleri ve hikayelerini kolaylıkla anlatabiliyor.. ayetleri bize dijital Kur’an dan sesli dinletiyor..hiiç üşenmeden  sözlüğe bakıyor.. ben en çok o bölümü seviyorum..çünkü lugat gibi olan dostlarımı daima en çok seviyorum:)kelimenin köküne dek inebilmeli..Sevdiğim, bu arada piramitlerin önünde  kumlara yazılmış Şarani kelimesini araştırdım..O nu bilen pek yok sanırım..hocama, kelime manasına baktırdım:)..hatırladığım kadarıyla bir manası “duvara sıva yapan” demekti..doğru mu?bu benim masonlar ve dervişler kitabımın izleri için gerekli çünkü.. bu masallar da pek çok başlığı okuyoruz ya, o bakımdan..osmanlıca hocama da sordum..Şarani hz leri, Arabi hoca ekolünden miş..bir kaç kitabını görmüş..aynı zamanda hadisciymiş..başka.. Kuddusi hz kitabında var..O da bahsediyor..ama fazla osmanlıca olduğu için çözemedim..başka bir şey bulamadım..bir de hemen tamamı yahudilerin yaşadığı Yesrib- dul kadının yeri demekmiş ya bunu bir yerde okudum..fakat Hz Peygamber Efendimiz bundan hiiç hoşlanmadığı için Yesrib kelimesini kullanmayı yasaklamış..Medine- Şehir ismini vermiş..bunda anlayan için ne yüksek manalar var değil mi?tefekkür etsin inşallah yahudiler..yanii.. benim için arapça dersimiz çook kapsamlı.. şunu anladım.Arabça,Rabça,Allahça ya hani..aslında tüm lisanlar için aynı şey geçerli..tüm harfler ve şeyler için- esmalar için..tabii arapça, anlatım için inanılmaz zengin..bu dersi seviyorum..neden?çünkü,geçtik,kaldık,not derdi yok..hiç bir şey vermiyorlar...benden de bir şey istemiyorlar..tam bana göre bir ders..
başka.. bizim derslerimiz..arkadaşlarımla olan tasavvuf dedikoduculuğu derslerimiz devam ediyor..bakalım gittiği yere dek..her geçen gün ilginçleşiyor..arada sorunlar olsa da öylesi güzel olduğu için devam ediyor..ders çalışmak gerekmediği için bunu da seviyorum...
Hayat okulumda ise son derece başarısız olduğumu biliyorum.. Geylani Hocanın bir vakitler okudum ve sık sık şu cümleyi kullandığı bir kitabını her daim hatırlıyorum:”sen hiç bir işe yaramazsın ama sensiz olmaz.. sen de gel”..yaa işte böyle..bir de hayat okulundan atılmak olmadığını öğrendim..sınıfta kalsan da sonunda geçirileceğini de.. o yüzden bunu da zevk edinebilmenin talimleri üzerinde meşk ediyorum:)..
başka...miraç kandili ikindi vakti tel geldi..Evvel Zamanın pembeciği;ona bu ismi veren ve beşiğini sallayan  Ahıskalı Ali Haydar Efendi hz. ne ziyarete gidecekmiş.. onu arayan biri, benim de onlarla gelmemi istedi..çok ilginçti,” tamam” dedim..gittik..hayatımda gördüğüm en zarif türbelerden di..sadece kubbe ..her yanı ferah feza açık ..böyle uzaktan bakınca; Allah’ın O na bahşettiği; 3 padişaha huzur hocalığını zarif bir sayaban altında, aynı ihtişamla gerçekleştirmeye devam ettiğini insan anlıyor..az aşağısında kendi hocasının kabri var..onun ismi Hasbi Abdülkerim hz. miş.. ..Mehmed Akif Ersoy hz  ne de gittik..ilk kez görüyordum..kitabesi latif.. aynı O nun asaletinde ..ne anladım biliyor musun?.. kullarının eli ile bazen Yaratan o kişinin manasını kendiliğinden devam ettiriyor ve gösteriyor değil mi?dönemin yönetimi, Ersoy a hiiç itibar etmemiş.. hatta tabutu çıplak- bir kaç kişiyle giderken, ne olduysa birden halk sancak ve kabe örtüsü ile tabutu giydirmiş ve sürekli artan bir kalabalıkla toprağa verilmiş..kitabesinde sözlerinin esrarını soranlara:” ben gördüğümü yazdım” dediği var..bu söz üzerine ilk defa O nu tefekkür ederek, İstiklal Marşının orada yazılı 2 kıtasını bir kaç defa okudum..en çok ilk iki mısrasında tüm sırrın olduğunu idrak ettim..bu ülke insanları- Türk Milleti öyle bir sevilendi ki ,asla ocakları sönmeyecekti..en son ocak tütene dek kalacaktı..korkmayın!! diyordu..ve Allah bir daha bu millete istiklal marşı yazdırmasın diye de dua ediyordu...neden?çünkü Hz.Efendimiz in,hz. Ali nin ,hz.Hüseyn in duasını almış bir millet te ondan..

Ve ertesi gün..yollardayız.. yine tektaş alyans sınıfı..Haybabamın sene-i devriyesi var..Bolu da Hayreddin Tokati hz ne uğradık..O, hz. Pir Şeyh Şaban-ı Velinin hocası..inşallah, bu harika yeşil ortam, içinde barındırdığı hazineye yakışır bir temizliğe ve zarafete bir an evvel kavuşur..ve amiinn..
sonra Cuma vakti..çook teşekkür ediyorum..o kadar yazdım.. yazdım.. en sonunda ücra bir köy camiinde:)ilk cumamızı kıldık..6 dişil varlık ilk kez böyle bir ritüele eşlik ettiğimiz den, hepimiz için anlamlıydı..köyün adını yazmak için sordum..ney miş bil?toprakcuma köyü:)ne anlamlı değil mi?inşallah bu 13 seccade yan yana dizilimi enindeki mini camiide temizlik ve zarafte yakında kavuşur ve amiiinn..
ve sonra Şeyh Şaban-ı Veli..selamlı rehber  yeni tac-ı şerifler getirmiş..çok emekli çadır şeklinde beyaz dilimleri var..siyah..haa bu arada geçen yazdığım bir hatamı düzeltmem lazım..siyah post sahibi yazmıştım ya ..onu ben yanlş aktarmışım..siyah post Ahmed Er Rıfai hz. aitmiş ..eskiden onun yolcularına Ahmedi:) derlermiş sonra rıfai demeye başlamışlar..bir de Hüdai hz nin postu ise maviymiş..aslında orada hata yok bence..hissettiğim ve olduğuna=olacağına inandığım bir tevhid manası var..ama yanlış yanlıştır..inşallah bu sefer doğru öğrenmişim dir..beni durmadan düzelttiğin için Seni Seviyorum:)..


ve Ulcuk(ulucuk) köyü
..biraz dinleniliyor.sonra hep beraber Haybabamın başına tabii..işte tevhid denen ritüel yapılıyor..sonra kalanlar onun sevdiği tarzda neş’elerine devam ediyorlar...ertesi gün.. inanılmaz şeker insan,harika sesli Celal Hoca ve arkadaşı gelmişler...Süleymaniye’nin kubbelerine ancak böyle bir ses yakışır diyor insan, dinlerken..ondan telefon numarasını aldım..yeni dersimiz için.. ileride.. arkadaşlarıma süpriz yapmak istiyorum..inşalallah olur..olursa Sana yazacağım..engelleme sakın tamam mı?..lütfen:)ve Kutlu hoca..Masum hoca ve diğerleri....Celal Hoca ve arkadaşı, hz. Süleyman Çelebi’nin mevlüdünü okudular..Celal Hoca; okunmayan özel mısralara dikkat çekerek okudu-anlattı: ve Süleyman Çelebi mevlüdü yazdığı gece hocasına getirir..sabah, hocasını hiç uyumamış ve gözleri ağlamaktan kızarmış bulur..”bunu nasıl yazdın?..sanki yanındaydın” der..yaaa işte böyle...bu memleket kimleri bağrında yaşatmış değil mi?öyle çoklar ki.. kıymeti o yüzden bilinmiyor..

üst kattayız..hanımlar ilahi okuyor..köşede biri var..ağlıyor ve iç  çekiyor.. ”Yunus dan okuyunuz” diyor..O farklı..belli oluyor..O nu nasıl hissetim biliyormusun?..yüzündeki azaları gül yaprakları gibi büklümlüydü..sadece böyle anlatabilirim ve onu kıskandım..kolonya dökmek istedim..sıra O na gelince dedi ki:siz beni tanımıyorsunuz ama ben sizi tanıyorum..çocuk:söylemeyin ben bileyim.. siz .... .... değil mi?..”evet” dedi tebessümle ve “gelin yanıma oturun, konuşalım” dedi..ve sohbet..O na dedim ki: Evvel Zamanım, aynı frekansta olan evliliklerin çok nadir olduğunu söylemişti.. öyle bir çift olduğunda, meleklerin bile gıpta ile onları seyretmeye gittiklerini de..inanıyorum ki,siz böyle nadide bir çiftsiniz...”karşısında gerçekten edeb timsali vardı ve edebsizlik timsali olansa her daim çocuktu..zaten edeb de edebsize bakarak öğrenilirmiş değil mi?bu arada günümüzde edebiyat da, edebi yatıranlarla seviliyor tabii:)”..işte O anlatıyor..o Efe hz. torunu..O  irfani gelenekle, bulunduğu ortam için ihtimamla yetiştirilmiş.. çocuk anlıyor..bu zamanda böyle zarif kaç kişi var ki?kendi mahrem hayatından kesitler anlatıyor..çocuğun yanındaki ona eğiliyor..iyi ki O nunla konuşup sordunuz.. hiç böyle açılmazdı.. teşekkür ederim diyor..çocuk, O na sorular soruyor..(çok ağır sorular bunlar Sevdiğim..yazamam..neden sorduğumu Sen biliyorsun, o yüzden..)ve buradaki hanımların içini kemiren şeyler tabii. hepimizin yani..çocuğa göre dünyadaki en ağır meslek mürşid-i kamil olmak.. ama ondan daha ağırı, ona ehil olmakmış..kıskançlık üzerine soruyor..O muhterem kişi meşreblerin ve neş’e lerin tecelllerinden bahsediyor..O şanslı.. çünkü çok ince bir nakışla yol gidiyor..diğer türlüsüne dayanamayacağını itiraf ediyor..işte o zaman,  yeni bir şey idrak ediyorum Sevdiğim..neş’eli meşreblerin her ne kadar çok kolay görünse de dayanabilmenin hepsinden ağır olduğunu..çünkü dışı başka içi başka değil mi?O nu kıskandığımı ve nedenini söylüyorum:”ama şimdi konuştuk ve sizi tanıdım.. artık kıskanmıyorum” diyorum..O:Haybabam sizle tanışıp görüşmemizi çok istiyordu, görüşelim diyor..görüşeceğiz inşallah..değil mi?
ve O ndan bize hisse.O sürekli vakıf insan olmaktan bahsediyor..Celal Hoca da en başta bundan bahseti..bu kavramı ilk defa bugün duydum..anlatıyor muhterem:bazı kişilerin özelleri yoktur..onlara ait hiç bir şeyleri yoktur..onlar kendilerini vakfetmişlerdir..ne aileleri,ne eş,ne çocuk,ne mal,ne mesuliyet..yapamazlar..beklenmemelidir de..işte vakıf insanın hallerinden ve onların ehillerinin sıkıntılarından dem vuruyor..O nu çook iyi anlıyorum..benim Güzel Sevdiğim.. Hüdai hz ,Rifai hz den  vakıf insana geldiğimin fakında mısın?.. yani benim anlayacağım lisanla.. bence bu Selsebili anlatıyor, değil mi?yani Kevser Suresini, yani hz. Fat-ıma ,yani Hüseyniliği..oysa ben osmanlı selsebil çeşmeleri üzerinde tefekkür ediyordum, ne komik değil mi?Sen çok zarifsin..her şeyi yerli yerinde ve ehlinden bana öğretiyorsun..çoook teşekkür ediyorum..bu vakıf insan üzerinde tefekkür edeceğim tabii..lakin  Devlet-i A’li Osmanlı da ki vakıflardan- hatıratlardan okuduğum kadarıyla bahsetmek istiyorum..tefekkürüm için bu lazım bence..eskiden mesela bu şehr-i İstanbul da, senenin her gününe neredeyse denk bir tekke =irfani gelenek okulu varmış..ve kişiler binlerce senedir süren manevi eğitimlerini buradan alıyorlarmış..zamanla her şey yozlaştığı gibi... hak edenin azalmasıyla, kurunun yanında yaş da yandığından, bu ellerinden alınmış ..demek ki o vakit öyle lazım mış.Zamanın içinde her daim- her an -değişik vakitler olur ama Zaman hepsini kapsar değil mi?..fakat zuhurda?..oysa ki gerçekte hala her yerde; aynı sayıda tek bir şaşma olmadan isimler,şekiller,suretler değişmiş olsa da..aynen- mana aynı zuhur farklı devam ettiğine ben inanıyorum..çünkü İlahi Nizam hiiç değişmiyor..işte ben anladım kiDevlet-i A’li Osmanlı da: taaa ilk kuruluştan itibaren, osmanlıca=eski türkçe lisanında, tüm tasavvufi hakikatler sembollenerek yaşatılmış..ve devletin işletim makamlarından tutun, sarayın adına, haremine ” has oda” sına dek tüm ricalin yönetiminin sırlandığına inanıyorum..aynen yaşatıldığına da..birileri bunu çözmüş ve osmanlı da yaşatmıştı..işte o yüzden o kadar başarılı olmuşlardı..çünkü kelimelere yükledikleri sembolik derin gerçekleri, hayatada yapabildikleri kadar geçirmişlerdi..yani sadece okumamışlar, okuduklarını hal halinde yaşamışlardı..ama onlarda yaratılmışlardı ve beşerdiler..her şey doğar yükselir ve batar..devletler de insanlar gibi..tekamülleri,dereceleri var..ne olacak ki isimler değişir ,toprakların yüz ölçümleri değişir,parası değişir ama yürek hep aynı mirası bilir ve taşır ve yaşar..tekamül hiiç bitmez..beyt ül mamur hep tadilatta ve hep yenilenir..yani hakikat aynı.. dış elbiseleri değişik.. herkes kendine baksın.. gardrobunda kaç elbisesi var değil mi?işte osmanlı da bu gelip geçicilik öyle kabul edilmişti ki;kişiler kendilerine ve kendilerinden sonrakilere, öyle bizim şimdi düşündüğümüz gibi yatırımlar düşünmemişlerdir....çünkü nasıl ki padişahlar her an ölüm korkusu ile yaşıyorsa, halkın hali de farklı değildi..her şey gelip geçiyordu.. bir tek vakıflar devam ediyor ve korunuyordu..osmanlı da asalet yoktu..bunu hep taktir ediyorum..dünyaya örnek olmalı..tüm padişah aileleri köle neredeyse..bir efendi ve bir cariye..bir farkı yok mahremiyette çünkü..hemen tüm yönetim ricali, dünyanın her yerinden devşirilmiş ve yeteneklerine göre özel eğitilmiş, ehliyet sahibi kılınarak emanet yüklenmiş kişiler..bu kişiler;  emanete ihanet ettiklerinde, ya da her hangi en ufak bir şey de, başlarını vereceklerini bilerek bu görevleri yapıyorlar... ve enterasandır ki bu halde bile; rüşvet ve hile ve makam ihtirasıyla daha çabuk ölmeyi tercih ediyorlardı..bu da insanın nefsiyle başa çıkmasının ne kadar zor olduğunu göstermiyor mu?işte zengin kişiler kendi başları bir gün alındığında, tüm hazineleri yağmalandığında ve ailesi bir anda hiç olduğunda ne yapacaklarının yolu bir tek vakıflarla bulmuşlardı..yani olaya vakıf olmuşlardı:)vakıf a asla kimse dokunamıyordu.. hukukunda  vakfedenin hükmü yürüyordu ve ailesi de ilelebet o vakfiyeden yararlanabiliyor du..o yüzden vakıflar binlerce yıldır sağlam ve ayakta belki de..yani kişi o vakıfla ölümsüzleşeceğini biliyordu..o dualarla devam edeceğini idrak etmişti..oysa bugün,  ihale ile yapılan binalara bakın..ne halde..katil adamlar katil malzemelerle katil binalar  yapıyorlar değil mi?neden ?çünkü ceplerini daha çok doldururken dede erik çalmış torunun neden dişi kamaşmış? gibi irfandan habersiz oldukları için....
galiba tefekkürüm için bu kadar açılım yeter...demek ki ney miş? selsebil için, hem osmanlı çeşmeleri mimarisine bakacak mışım hem de vakfiyelere ve esasında kendini hayra adamış kişilere..bu kişiler her yerde var.. değişik değişik hem de..mesela bir defa Eyüp Sultan da sabah namazı evveli görmüştüm...ellerinde bir sürü, koca koca torba yiyecekle kedi besleyen insanlar..uzun senelerdir hiiç aksatmadan kedi besleme selsebili olmuşlar..mesela Kastamonu da bir doktoru duydum..kızı ile, geçen bahar hep dağları dolaşmışlar.. pek çok tohum ekip, ağaçları aşılamışlar..bunlar çok önemli..her şeyden daha önemli bence..bazı kişiler ne yapar sokaklarda.. yol ortasında duran taşları alıp bir kenara koyar..kaza ve kader üzerinde zarif bir bakış yani..birde kamyonlarından zehirli egzosları-taşıyamayacağı kadar dolu- üstü açık şeyleri döke saça giden otoyol cellatlarını-her yana balgam saçan-yollara tüküren kroları düşünün..demek ki her şey bu alemdeymiş bize düşen etrafımızdaki vakıf –sebil kişileri tahsil etmek değil mi?biz ne yapabiliriz.. elimizden ne geliyor, bana en kolaylaştırılmış nedir?..neyin ucundan tutabilirim..mesela herkese gülümseyerek selam verebilirim..bir yetimin başını okşayabilirim..çöpleri ayrıştırarak atabilirim..birine hiç tanımasamda bir şey ikram edebilirim(=ikram maddi de olabilir manevi de) ...ben bunu düşünmeliyim sanırım..borcu olan ve ödeyemeyen birinin borcunu azad edebiliriz değil mi?ya da çook  yetenekli ve dürüst birine iş imkanı sağlamak en büyük hizmet değil mi?neden dürüst esnaflık-ahi-irfanlık tekrar canlandırılmasın ki.?eskiden türkler cesaret ve dürüstlükleriyle tanınıyormuş..şimdi ise üçkağıtçılıklarıyla, neden?..bu hepimizin faydasına aslında..geçen öğrendim. hazır kutu dondurmalardan birini tavaya koyup kaynat dediler..bak bakalım ne kadar kalacak..tahmin ettim..ne yiyoruz peki, hava mı? dedim...” öyle sayılır ne olduğu belli değil” dediler..gıda mühendisleri bunun içinmi eğitiliyorlar peki?...neden insanların yiyeceklerinde bu kadar hile var?...o kazandıkları paraları nereye harcayacaklarını hiiç düşünmüyorlar mı acaba bu kadar hilelil esnaflık yapanlar?geçen yıl bir söz okumuştum ..benim hayata bakışımı değiştirdi burayada yazayım bari.BİR PARANIN NEREDEN GELDİĞİNİ ÖĞRENMEK İSTİYORSANIZ, NEREYE HARCANDIĞINA BAKIN...yaaaaa..işte öyle....yoğurtlar yoğurt değil,ekmekler ekmek değil.. değil mi?sucuk ve sosisler üzerinde anlatılanları dinlemek istemedim..istemiyorum da...Evvel Zamanım bir defa demişti ki: bu kötülükleri yapanlar kim, cahiller mi?hayır.. hepsi okumuş diplomalı adamlar..peki biz neden okuyoruz peki?..neden?..neyi okuyoruz?..insanlığa kim daha çok zarar verecek dersini mi?
başka...dönüş..gene hz. Pir..sonra Safranbolu Kalesinde gece çayı..orası eskiden denizmiş..aynı İstanbul Boğazı gibiymiş...kayalardaki izleri anlatıyor çay yeri sahibi..birde gemi bağlama halkası varmış..çocuk :Nuh Tufanından belki de diyor..adam:burada bir arkadaşım var Nuh’un Gemisi nin burada olduğunu söylüyor..yeğenim:aaa Nuh’un Gemisi nerdeymiş? diyor..çocuk:Nuh’un Gemisi sensin..gemini kurtarmaya bak diyor:)not=hatırlayacağımız,kaldığımız yer burası...
Seni özlediğimi ve sevdiğimi söylemeyeceğim..içimde saklarsam belki olur:)Seni  çook fena özledim...vee bir şarkı.....
Yüreğimi kaybettim
Yüreğim yerinde yok ki
Bir elim sana uzanıyor
Tutamıyor seni

Gece yarısında mı
Sokak arasında mı
Çalışmayan telefonla mı arıyorsun

Gece yarısındayım
Hece arasındayım
O güzel gözlerinin karasındayım

Sen beni yanlış yerlerde arıyorsun canım
Sen beni bazen bazen de hiç aramıyorsun gülüm

İçindeyim senin
Hani o tatlı serserin
Hatırına eski günlerin
Ah sevgilim ay sevgilim

Sen hangi hasretim
Hangi aydan kalan
Kardan sonra açan
Güneşim çiçeğim ay sevgilim

Sen çırpınan denizde
Sen aranan liman
Ben ümitli gemi
Ararım seni ararım seni bıkmam


Nur Cihan
13.07.2010
nuralem7@hotmail.com


7 Temmuz 2010 Çarşamba

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-10




İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-10

Merhaba Sevdiğim Merhaba..işte yine 10. bir başka, ama aynı mealde, lakin filmli bir masal..ne söyleyeyim bilmiyorum..bir hokka –i mürekkeb-i seyret istiyorum..Sen hayal et..ben yine çook yoruldum biliyor musun?gittikçe ağırlaşıyor her şey..eşya- şeyler-madde=emanet  ne kadar hamallıkmış öğreniyorum..Allahtan ki, ben emanetlerimi Zamanın Ali sin e iade etmişim..aynı eşeğini ehline emanet eden o bektaşi gibi yanii..ya bir de bunu akıl edemeseydim, o vakit halim ne olurdu?..kaldıramayacağım bir yükün altında inim inim inlerdim de haberim olmazdı..gerçi haberim olduğu için, belki de bu kadar acı çekip inliyorum değil mi? ya haberim olmasaydı?... hiiiç bir mesuliyetimde olmazdı sanırım değil mi?bilmiyorum ne yazık...bu mevzularda en sevdiğim şey, bilmemek zaten...

Ve 10. masal..ilk yazdığımda 10. masal bir miraç tı... bana ait değildi.. tek kelime benden yoktu biliyorsun..korktuğum için, bana ait tek bir harf olsun istememiştim..ne yazacağımı bile bilmiyordum ki o vakit..hz. Pirden kopyalamıştım..şimdi ise; NUN ile KALEM den yazmak istiyorum..bu bölüm için onu kurgulamıştım..daha doğrusu Senin onayınla..ders bile çalıştım dün gece..çünkü Nun mu önce- Kalem mi önce yazılmış, onu görmek istedim:)=YANİ ANLA CEHALETİMİ..bir kelime meali, bir de biraz daha açıklamalı tefsirden okudum...ama ben çook ağladım..ne kadar zamandır ilk kez Kur’an okuyordum..neden Kur’an beni öyle zorluyor ve ağlatıyor hala çözemedim. zaten çook cahilim ve hiç bir ilme vakıf değilim biliyorsun..sadece NUN kelimesinin suretine bakarak= KALEM le birlikte, bu iki ismi yazmak istiyorum..Sen hatalarımı düzelt inşallah yine, tamam mı?
BE ...altındaki nokta aslına rücu ediyor ve NUN oluyor..yani bir küçük ay ufku- çizgiyi geçip tüm dönemsel döngüleriyle tekamül ederek güneşiyle bir ve beraber kemallenip tamamlanarak tutuluyor..(yani güneş ay ı kendisi gibi güneş haline getiriyor..)ve işte o tek taş alyans yüzük oluyor..iki yay arasındaki bir nokta kadar yakıın..belki birleştirici belki ayırıcı, nasıl dilersen..önemli olan denize karışmak.. yani camii.. bir vücudu cem olmak sa eğer, bu ancak manada fikren olur sanırım..ama maddede bu ferd-i halvetten çıkıp, cumhur-u celvette halkın içinde alışveriş yani.. hizmetle oluyor..gerçekte tüm eşya yani varlık birbirine kul=köle=hizmetçidir..bilsin bilmesin..inansın inanmasın..makamın ne kadar yüce ve ilmin ne kadar yüksekse o kadar daha fazla kul yani hizmetçisindir..
BİMÜREKKEBİM BEN...bir HOKKA düşün ..hokkanın içi mürekkeb dolu...ve her mürekkeb damlası aslında bir kamış-kalem...yaaaa.. işte kamışistan ülkesi- ney diyarındayız..ak nurdan bir tarla..mutlu mesut öyle semadayken..bir ses gelir ve o sesi duyan-dinleyen neyler-kamışlar birer birer o sese iman ederken; bir bakarlar ki, kamışlık tarlasından aşağıya düşmüşler..artık aaahhhh... aahhh..ahh lar diyarıdır orası...ve aslında düşen kalkan yoktur..giren çıkan yook..işte öylesine..feryadı figan bunun farkına varanlarda hiiç dinmiyor tabiii..işte onların yana yakıla ağlaması, bunun farkında olmayan diğer neyleri de uyandırıyor..ne yazık...ne yazık ki, bir de uyumalarının faidesi olanlar var sanırım..son  masalıma gelen yeni hayalime bakarak söyleyebilirim ki:onların Cuma esnasında uyumaları demek, en leziz yemeklerin onlara kendiliğinden gelmesi bile demekmiş..o pişirmiyormuş yani..Yaa, Yar..Ahh O Yar..başkasıyla Yar :-(  anla yani ) ..O, hiç kimseye yar olmayan Yar..ne demiş ilahi de “Sen, bu ilde hiiç kimseye Yar olmadın.”  ... Ashab-ı Kehf i okumam lazım sanırım...
not:Sevdiğim, bu yazımı Senden hediye acaip bir cümbüşü seyri-dinleyerek  yazdığımı biliyor musun?çook teşekkür ediyorum.."Fahri Cihan O Serverin
Layıkı idi hayderin
Sırrı idi Peygamberin
Hazret-i Pir Efendimiz
Cezbe-i Mustafa ile
Verdi Cihana velvele
Gökte eder mukabele
Hazret-i Pir Efendimiz

"
Sen inanılmaz zarafete sahipsin...çok iyisin...ben, ne yazık ki bunlara hiiç layık değilim..böylece yine 10. yazı manasını HÜDA dan- kendiliğinden bulmuş oldu..Seni Seviyorum...
İşte bizim MÜREKKEB DENİZİMİZ yani HOKKAMIZ yani NUN yani O.... ve KALEM yani 1.....Ya Rabbim..kilit anahtar..aslında ikisi bir..ve her daim anahtar kilidin içinde dönmede ve her daim kapı açık.hiiç kapanmamış..çünkü kapalı olsa mana akmaz ve hayat durur idi.
Allah hiç kimseye zulmetmiyor.. ne var mürekkebinin damlasında onu  yazıyorsun kaleminle, değil mi?yani senin benim manam, sadece bize aitmiş..kimse kimsenin yazgısına ortak ve eş değilmiş..peki eşleşenler?=pirdeşler?=yaradılıştan eşler?...
bir beyaz mürekkeb denizi..ve beyaz kalemler..aslında aynılar..birler..hiiiç zerre fark yok..lakin işte bir o kadar da farklılarmış..kimi sağa kimi sola meyyal dönüyorlarmış..bir bütün derya ve kimsenin kimseden haberi bile yok..lakin bir o kadar da birbirleriyle bağlı, kelebek etkileşimindeler miş..ne acaip bir iş değil mi?hikmetinde sual olmuyor tabiii..gelen gidenin olmadığı,giren çıkanın olmadığı bir deniz..acaip iş..tüm acziyetimle kabul ediyorum ki ben yaratılmış bir kulum..ama benim kulluğum kendiliğimden değil.. Sen dilediğin için ve söylediğin için has kulunum...Sen: seni çook seviyorum ..... dediğin için ben Seni sevebiliyorum..oysa ki, Seni sevdikçe daha çok kayboluyorum..daha çok ağlıyorum..ulaşamayacağımı gittikçe daha çok idrak ettiğim için...Sen; bir de, kanlı gözyaşlarından bahsettin ya hani...ben Seni çokk fena özledim..çook özledim..nerdesin?...Sen beni dile artık olur mu?beni dile lütfen...
Sana Seni anlatmak ....inanılmaz bir şey bu..olağanüstü biliyor musun?bunu yapmaya çalışmak bile harika..bunun için çok şükrediyorum..bana bunu nasip ettiğin için...bir an da verdiklerini bir an da alabildiğin için..bir hatırlatıp bir unutturduğun için..ya unutmasaydık ne yapardık?..ya hiç hatırlayamasaydık ne yapardık?Sen kudretin tek İlah ı sahibisin...
İşte.. bizim mürekkeb denizimizdeki her mürekkeb damlası kendi renginde kendi yazgısını yazıyor,doğuyor,oynuyor,ölüyor ve tekrar o mürekkebin içine dönüyormuş... ve anlıyormuş ki; kader denilen şey, hak ve gerçek miş..ve anlıyormuş ki, kimse ona zulmetmiyormuş..ve anlıyormuş ki en büyük zulmü, o, kendisine yapıyormuş..ne zaman ki gerçek islam yani teslim olmayı başarırsa selam=esenlik=barış=sulh=huzur cennetine girebiliyormuş..aslında gidip geldiği cehennemler ve cennetler içinde dolanıp durmasının talebleri için seçenek ve idrak zenginliği olduğunu da bu esnada öğreniyormuş...iyi kötü,güzel çirkin,doğru yanlış,......hangisini taleb ederse- kendi manasını bulup; artık hep orada devinip duracak mış..kendi manasından lezzet aldığı- kendi tadını beğendiği içinde başka tatları bilemeyecek miş..zaten istemeyecek miş de.. ve tüm bunlar aslında bir kitabın içinde gelişen manalarmış..yani HZ. KUR’AN-I KERİM in..burası öyle bir kitapmış ki tüm zerre-i noktalar aslında; hem harflermiş, hem kelimeler miş, hem cümleler miş, hem de ayetler miş, hem de tek başlarına mustakil birer kitap –Kur An lar mış..ve amma ve amma aslında tek bir kitap mış..
Sevdiğim Sen, benim tüm tutkularımı benden söke söke alıyorsun ya hanii..işte ben artık kimlerle aynı ayette; hangi cümleyi oluşturduğumu,manamı ve hangi harfte olduğumu merak etmiyorum biliyor musun?ve hangi harf olduğumu, hangi diğer noktalarla bir arada olduğumu da..bir tek nokta halinde Sana ait olduğumu ve beni öyle dilediğini öğrendim..ben çook kıskançtım..oysa Sen, hepimizden daha kıskançtın..ben çook memnunum bu halden..Seni seviyorum... tüm anlamlar sadece Seni anlatıyor..bu mürekkebin içinde yazgı olmak ve Senin kaleminle yazılmak çok güzel..ve nefesinle hayat bulmak...amma velakin Sevdiğim...yeni bir maruzatım var..tabii yazılan Senden ve Sen bana bunu, acaip bir Zamani Alemetle öğretiyorsun ya hani..hani yeniden açıldık ya hani.. Dost vardı ya O Dostt..işte O güzel..O merdivenlere uzanmış, iki arada, değdi değecek uzanan afet..işte O nefes almıyor du :)=Evvel Zamanım” O nun yaşamadığını “söylemişti..anlıyorsun değil mi?..sanırım hatırlamak için hazırım  yanii..işte anlıyorsun değil mi?hani ayakları böyle güzelse kimbilir kendisi nasıl olanı?esenlik yurduna gideni..artık onu da öğrenmek istiyorum...tüm mürekkeb deryasının durduğu o an..onu seyreden göz...toprak heykelin yıkılıp anasır ın sonrası yani...ne toprak kalıyor ne hava,ne su ne ateş...sadece baki kalan o vech.....işte onu seyreden....anlıyorsun değil mi?:)işte ben anlamıyorum Sevdiğim..çözemiyorum..çözemediğim için de Sana ulaşamıyorum...
Belki şu anladığım manayı o seyrin üzerine sırasıyla koyabilirim sevdiğim..SÜBHANALLAH,ELHAMDÜLİLLAH,ALLAHÜ EKBER....
ve birde şunu anladım..etrafımdaki ve kendimdeki gelişmelere bakarak..hiçliği idrak edenler; orada kalırlarsa kendilerini imha ediyorlar..yani,hani bir küçük veled sana ağlayarak demişti bir vakit:”orada  bir şey yok.orası karanlık...orayı istemiyorum,Senin yüzünü hatırlayamıyorum(beni hatırla ve gül olur mu:)”boşluğa, sıfırın içine düşenler hani...belki tekrar varlığa çıkmayı başaramadığımız için mürekkebimizi bitirdiğimizi sandığımız için, harflerimiz kalmadığını düşündüğümüz için; kendimizi ne yazabiliyor, ne de okuyabiliyoruz..işte burada Gerçek Bir Rehberin en lazım olduğu yer bence, değil mi?Sen de diyorsun ya hani bir ayette..hatırladığım kadarı ile:”çıkın-yükselin bakalım çıkabiliyorsanız, illa bir Sultan Güç olmadan.” işte bak!! nerden nereye getirdin beni yine....Ey Sultan Gücüm...Kadir-i Mutlak Gücüm..Seni Seviyorum..ama artık ben, Seni sevebilemem.. çünkü Senin şanına gelmek yaraştığı için Seven de, Sevilende Sensin...benim kalemimdeki mürekkeb bitti yani.. bu arada hep bitiyor..ama Senin ne kalemin,ne mürekkebin ne de YAZDIRACAKLARIN bitecek...
Ve bu asrımızda hepimizin düştüğü bir hata var değil mi?Seni; ulaşmamıza izin verdiğin sadece bir yüzyıllık çook medeni sandığımız,çook çağdaş ve gelişmiş sandığımız ilimlerle bilmek ve anlamak ve anlatmak..oysa asırlarca evvel de Seni anlatmışlar.. ve biz hala Onların seviyesinde, Seni anlatamamnın acizliği içindeyiz, ne garip değil mi?hani ilerlemişdik..oysa ilerleyen sadece makineler.. biz insanlar hala Kabil in devrindeyiz..insanlık hiiiç gelişmiyor ki... birbirimizin gözünü oyuyoruz..Sen ben kavgası sürüyor..hala Habil ve Kabil in mirasını sürüyoruz..ve gelişen sadece makineler..hatta” onların hisleri olacak ve bizi geçecekler diye neredeyse korkuyorum biliyor musun?”...ben makinelerin bile hisleri olduğuna inanıyorum ne garip değil mi?çünkü ben tüm eşyanın bir ruhu ve canı olduğuna kendimi bildim bileli iman ediyorum.bu taş,bu bitki,bu hayvan,bu insan.. ..işte bizi Yaratan ve Dileyen: onu cam bardak, beni de insan yarattı..anlatabiliyor muyum?..peki, beni böyle dilediği ve bana bu bahtiyarlığı yaşattığı için ben Yaratıcıma ne yapıyorum?..hep O nun yarattığı her şeye muhalefet değil mi?....iki tane şey öğrenip, hemen: haa tamam.. bu!... diyorum..sonra teknoloji ilerliyor yeni bişi keşfediliyor: haa.. tamam.. o değil, buymuş!..aa diyorum..aaa.. bir bakıyorum yeni bişey keşfedilmiş, diğerleri çöpe..” tamam bu!! “diyorum..hala İbrahim’in mağara dönemindeyiz yani..henüz tek bir put ve onun elinde balta bırakacak hale gelemediğimizin resmidir bence...
oysa Arabi Hoca demiş ya hani; bir kitabında okumuştum evvelden:”tüm esmalar yaratılmıştır..ve eşya yani bizler yaratılmış bir akıl ile yaratılmış düşüncelerle nasıl Yaratanı idrak edebiliriz?”..ancak deliler maddi delillerle Allah a delil getirebilirmiş değil mi?yani Allah ın olmadığına o kadar şüpheleri var olanlar..burada islam yani teslim olmanın manası ortaya çıkıyor değil mi Sevdiğim..ancak Sen dilersen ,dilediklerine öğretir ve bildirirsinin manası yani..”bu böyle ..bunu böyle seyrettim.. başka bir şekil de olmaz” dediğimiz an, orada takılı kalırız yani..biz maddeyi sadece madde ile anlayabiliriz...mesela bedeni organları çözdüğümüzü sandığımızda ki; hep gelişecektir..ancak o beynin,bağırsağın,böbreğin dalağın çalışma sistemini anlayabiliriz değil mi?Allah ı değil...Allah tüm yarattıklarınan farklıdır.. O Yaratan dır..Tek İlah dır..Allah Allah lığını hiç kimseye vermez miş ..biz bile kendimiz olmayı asla bir başkasına vermez mişiz zaten..o halde bir varlığın, hiç bir şey yokken den bu madde haline gelişinde;  bize sonsuz gelecek, tekamül aşamaları vardır değil   mi? eee..o vakit nasıl onları, bu böyle, bu şöyle diye adlandırabilirz ki?...her tekamül biçimindeki  manayı, ancak, yine onun benzeriyle anlayabiliriz...dört unsurdan çıkınca peki?....neyle tanımlayacağız?...karanlık madde mi?o ne peki?..ne?..o kudret ne?...bak yine oraya geldim Sevdiğim..yani...
.....
Sevdiğim, şimdi HURŞİDİMDEN MÜRŞİDİME BİR TUTİNİN GÜNCESİ bölümüne geçiyorum..bu cümleyi çook seviyorum..böyle bir cümleyi bana öğrettğin için çook teşekkür ediyorum..henüz anlamını hala öğrenemesem de, Sen bana bir gün anlatırsın nasılsa..
İşte Sevdiğim, kaldığımız  hatırladığımız yerden yolculuk notlarıma devam ediyorum..balkonumdaki eski ve küflü salıncağımı boyadım..bir boya çıkmış, anti pas ve zımpara istemeden direk uygulayabiliyorsun..beyaz bir boyanın bu kadar kapatıcı olması mucize gibi..bence fena olmadı..en azından temiz..sonra kalan boya ile 3  hasır sandalyeyi boyadım..boya bittiği için masa kurtuldu:)..şimdi sırada ahşap banklar var..onları da beyaza boyayacağım fakat kendime nazarım değdi galiba...hastalandım..yaratılmış en huysuz ve geçimsiz kişi olduğumdan her yanım dikenlik ya.. işte yetmedi, ayaklarımda da diken çıktı..ben ilk evvela cam kırıkları sanmıştım..kalbimin can kırıkları oraya inmiş misali:) ama kalbimin dikenleri oraya dek uzamış işte...(Sen kötü konuştuğum için kızarsın diye iyi yorum da yapacağım..yani bir manada artık şu çocuğu yürütme uçur diyor ayaklarım...)filmini çektiler ayaklarımın..bu gece onları inceledim..bence iskeletim benden daha güzel..ayaklarımın kemikleri aynı rumi desenine benziyor..hatta orada gülen bir kafa iskeleti var..böyle vazo gibi sütunun üzerinde..ne ilginç değil mi?keşke Sana gösterip sorabilsem..neyseki hava en sevdiğim gibi serin esiyor...ve salıncak beyaz...ve kitaplar...en nihayet bir haftada iki kitap..beni kutlaman lazım bence..biri Hayyamın rubaileri..o bitince dolaba gittim..elimi uzattım .hiç bakmadan ilk elime geleni aldım.. Asım Köksal’a ait, Ahmed Kuddusi hz. idi..ben Onla alakalı masal yazdığım vakit, Onun ailesinden bana kitaplar hediye gelmişti..ilk defa okuyordum yanii..
hastayım..yürüyemiyorum...Kuddusi okuyorum..ilk gün ..nasıl bir ağırlık.. dalmışım..üç defa aynı hal..ve sana üç haber..biliyorsun ki aşıklar ölmüyorlar..onlar Allah’ın, bizim bilemeyeceğimiz rızkı ile, hala Hay lar..ve eserleri de diri..irşadları hala devam ediyor..tabii yeni kitabımda anlık dalışlarla dalmışım:”bir kitap  kapağı..semazen resmi..çok güzel bir çizim.. benim sevdiğim tarzda, içinde kimse yok:)”,gözlerimi açıp kapıyorum ..”bembeyaz bir çöl..karşıdan gelen bir fayton..içindekinin biri bembeyaz yün harmanili,kapşonu var hani..böyle soluk beyaz bir adam...yakınlaşıyor..o sanki var yok arası.. yakınlaşıyor.. gözleri.. yakınlaşıyor.. gözlerine bak..yeşilin mavisindeki çelik gri...gözlerine bak..gözleri...gözleriii..gözleriii...gözlerim...”
ve yine gözlerini açıp kapatıyor çocuk...”sen, her geleni dağıtıyorsun,olmayanı ise istiyorsun?”
şimdi...düşünüyorum..bu iyi bir şey mi kötü mü?karar veremiyorum...ve sonra gece...elindeki kağıda sevinçle bakıyor çocuk..Geylani Hoca dan bir dua...neden hatırlamıyorum, Sevdiğim neden?tek kelimesini bile..biliyorum aslında..gözümü açar açmaz nefsim için kullanmak istedim de ondan:)unutma bak ,kızmak yok,iznim var çünkü...hatırladığımda ...
işte çocukcağız hz. Kuddusi üzerine tefekkürle geçirmiş bu haftayı ve Senle..irşad diriden biliyorsun, tasarrufsa Ondan hala devam ediyor...aynı gün mail geldi..birileri Kuddusi hz. nin icazetname kasidesi gerçek mi soruyor..inanmak ne zor değil mi?ama benim için kolay..şaşırıyorum tabii..yani bu gelişmeler,o sohbetler..Sen yoksun ve benden evvel yazdıklarımı söylüyorsun..önden gidiyorsun ve bu tuti sadece taklid ederek iz sürüyormuş gibi yapabiliyor sadece..neler olup bittiğini hala çözemedim..ben sadece Seni sevdiğim için, bir önemi de yok aslında..yazılanlar daima yazdırana aitmiş ya hani,işte önemli olan Senden bana kalan izler anlıyorum..
ah evvet.. yine Sana daldım ve mevzuyu unuttum değil mi?bak hep söylüyorum,bence yazmam işe yaramıyor..hala dikkatimi Senden  çekemedim:)evvet nerde kalmıştık..maddi ilimle manayı nasıl anlarız da değil mi?anlayamayacağımızı baştan kabul ederek anlarız tabii..hz  Pir boşuna mı demiş: akıl kurban Sana diye..akıl gönle inecekmiş ya evvela..teslim olacak ..işte bir zamanlar bir çocuk var mış..Haybabama sormuş:Kuddusi hz..yine gelir mi?neden geldi?benimle çay içer mi?kahve içer mi?sohbet eder mi?..Haybabam:” ooooo gelmez mi? ... ya.... ya gelir:)..senle sohbette eder..yer de, içer de..ama o yediklerini bizim gibi vücudundan atmaz..ter ya da nefes ile bedeninden atar”..demiş.. ne ilginç değil mi Sevdiğim..şimdi bunu bilen kabul eden bir insan, bunu maddeyle=BEYNİYLE-BÖBREĞİ VE MİDESİYLE çözemeyeceğinide bilir değil mi?yani bu işe benim aklım ermiyor der ve sabırla anlatılacağı vakti öööyyle ben gibi bekler durur..mesela bana biri: bak şuraya uzaylı gelmiş,cin gelmiş git gör dese, gitmem.. tembelliğimden..çünkü ben de uzayda yaşıyorum ve uzaylıyım..ben de vesveselerimle cinniyim.. hatta bazen şeytanı bile o korkunç sesimle kaçırabilirim değil mi?:)ses teröristiyim sanırım..
bu arada Sevdiğim, kitapta bir mektubunda hz. Kuddusi :”şaraptan dönmüş sirkenin ne keskin olduğunu” ona bakan bir zatın,kendisine söylediğini anlatıyor..bak birde bunu öğrenmiş oldum...O da halvette kalmak istemiş hep ama Rabbi,  O nu celvete indirmiş tabii..halkın içinde yaşamak en ağırı ya o bakımdan..kimse benden zarar görmesin diye Eline, Diline, Beline sahip yaşamak, yani kur’an ahlakı ile ahlaklanmak, yani takva ile ne zor değil mi?hz. Kuddusi ye sık sık bazı emanetler teklif edilmiş mektuplarında yazıyor..o hep reddetmiş:” ben bir cezbeli meczubum. meczuba güvenilmez” demiş ne ilginç ve akıllıca değil mi?
başka....başka..işte  tamirdeydik ve ben o kapıda yağmalanınca her şeyi yağmalamıştım ya hani..bizim evdeki tüm eşyalarda aynı ben gibi maraz çıkarttı o vakit..ben,ev,eşyalar cinnet geçirdik..yanan yanana,bozulan bozulana,kırılan kırılana..kim daha kıskanç bilmiyorum:)neyse yenilenenler ve tamir edilenler faslı sürdü..arkadaşlarımla buluşmam lazım ..evveli salı..evde tamirat var..ben gitmek istemiyorum..kurban kesilecek Eyüp Sultan hz. de..görmek istemiyorum..çok huysuzum.geçimsizim ..ben olsam benle hiç görüşmem..öyle lanetim yani...arkadaşlarım benden daha inatçı çıktılar.. tam 3 saat yollarda beni bekleyip Eyüp Sultana  götürdüler. camiide üst kata çıktım ve namaza durdum..ben namaza durduğum anda imam:” hatun kişi niyetine” deyip cenaze namazına durdu:)..ziyaret..avluda bir sütuna yaslandım..o çınara baktım..bir sürü sünnet çocuğu vardı..içimde kalan bir öykü var benim biliyor musun?..çok hazin bişey..ama geldi geçti..ben daima her maddi özel anlarını vermek zorunda kalanlardanım(elinden alınan daha doğrusu)  biliyorsun...işte gözyaşları..birden çınara doğru bakarken, içimde mehter marşı çalmaya ve mehteran eşliğinde salat etmeye başladım..Ya Rabbim.. ben bunu nerden biliyordum ki?..şimdi sorsan tek kelimesini Sana okuyamam..birazdan geçti ..hüzün var..sonra gittik bir büfeden döner ekmek aldık:)..açız aç..Ya Rabbim biz gerçekten çook entersan, komik varlıklarız ..elimizde dönerlerle kurbanımızı seçmeye gittik..arkadaşlarım sınıfımız adına bunu istediler..ben en az maddi katılımcıydım..sembolen(tabii ki 10) yani..işte yavrum el arabasında geldi..tek saltanatı tabii..bööyle henüz oyun çocuğu..gözleri, burnusu,kulakları ve ağzısı kara..aynı ben gibi pasaklıydı..burada bir aşhane var ve inanılmaz bir kesimhanesi var..çok güzel...böyle camlı bir bölümde sandalyeler var.. isteyen izlesin diye..diziliyoruz kızlarla..ben ağlıyorum..gözlerimin önünden kızıl gözlü kara koç, haybabam.....yapmaaaaaa!!!,babaaaaa!!!!..Evvel Zamanım daha dinlemeden:” hemen sadaka veriniz”..bir rüyaya bir kurban sadakası ...çin de kasaplar ... derisi yüzülen ...., kırmızı mühürlü hediye paketimden çıkan bembeyaz minik kuzucuk......yarabbim ya ....işte hepsi hücum etti..ağlıyorum....
sonra teleferikle Pierloti ye çıktık..çaylar.. iki genç geçiyor...birinin elinde boş tabut var, diğerinde kapağı..merdivenlerden çıkıyorlar..gülüyoruz..arkadaşım beni beklerken kitapçıdan “Mevlana” adında bir kitap almış..külliyat mış..işte hepimize sıra ile sayfa açıyor..bak bana ne çıktı:
.......
Gönlünü terk etmezsen, vermem sana
dediklerimi tutmazsan vermem sana
bırak hileyi,ölmüş numarasını,yapma
Ha vallah,ha billah,ölmezsen vermem sana:)
yaaa. Gördün mü ne cevab değil mi Sevdiğim.. dedim ki:Kaşgari  Tekkesine gidelim, orada devam edelim.mezarların içinde yürüyerek türbeye vardık..burası benim için önemli biliyorsun..Evvel Zamanım gitmemi söylemişti..ve daha sonra bir ramazanda, teravih esnasında oradaki bir hanımdan öğrendim ki, eskiden orası aynı vakitte medreseymiş..Arvasi hz.ders verirmiş.. anladım ki  Evvel Zaman, şimdi benim namaz kıldığım bu oda da ders görmüş.. ne entesan değil mi?
işte Kaşgari Türbesindeyiz..sıra ile hepimiz için arkadaşım yine sayfa açıyor..benim bahtıma yine “sen söz dinlemiyorsun” konusu çıktı..güldük..sıra bitti. Kaşgari hz ne de aç dedim.. derken birden..” dur, ben bişey yapmak istiyorum..beş dakika sonra geleceğim” dedim. arkadaşım sayfayı açtı:” sana oraya gitme,seni kırarlar dem...”...kızlar,bana söz dinle dediler..gülerek:”deneyeceğim,bekleyin ,okuma sakın, geliyorum” dedim..işte bahçede iki yerde çaydanlıkla çay içiyorlardı..arkadaşlarım için çay istedim..yok dediler iki tarafta:)döndüm..herkes gülüyordu..vermediler değil mi? bak söz dinlemedin yine.”dediler..yaaa..ama  ne oldu bilyor musun?...ne oldu inanamazsın.. ben ne anladım..bir daha o şiiri iyice okumam lazım tabii.bu şiir öyle meşhur değil .. çok önemli bence..henüz okumadım..bir evvel ki gece yazdığım en son masalımdaki sahte şeyhleri anlamak vardı ya hani..işte hz. Pir aslında bu şiirinde sahte mürşidleri ve insanın onların eline düşünce başına gelecekleri anlatıyordu..bana öğret dediğimin dersini veriyordu yani....öyle nasıl dinledim biliyormusun su içer gibi..aç..ve sonunda yine doğru dostlar gelip onu razı ediyorlardı ne mutlu değil mi dürüst ve gerçeklere .....

orası öyle huzurlu bir yer ki inanamazsın..İsa Geylani hz ne de sayfa açtık :)çıkınca,bahçede baktık, yeni çaylar demlenmiş..hepimiz başlarına gidip selamladık ve bize yine çay ikram etmediler:)GÜLDÜK..aynen tastik yani.. ve eve dönüş....
**
bu gün salı..masal yazdım.. uyumadım çünkü işim var...bir ara gözlerimi kapattım uyumamam lazım.. Ya Rabbim..o gözün irisi..başka bişey yok.o gözün rengi ve irisi...salı akşamı ve yeni geldim..kızlarla bu sefer vapurla Üsküdar’a geçtik..muhteşem bir seyirdi..siyah post sahibi...su...Aziz Mahmud Hüdai hz ne gittik evvela.”.ooo.... kimleri görüyorum..Osmanlıca Hocam adıyla müsemma:)” Tülinle sohbet ediyor..hocama sadece bir defa derse gidebildim henüz biliyorsun..bir daha olur mu Sence?:)işte hocam, Hüdai hz nin el yazmalarından mesul.. kütüphaneden...Tülin, bize kendiliğinden türk kahvesi yapıp getiriyor..inanılmaz bişey değil mi?:)geçen, onları tanıştırdığım selamsızın selamlısına  cümbüşe gitmiş..mor yeşile bulanmış... çocuğa onu anlatıyor..Kuddusi hz den konuşuyorlar..celvetten ..halvetten..
Hoca; Selamsız’a ismine veren zatın yaşadığına benzer bir hayalini çocuklara anlatıyor..bunu dün gece neden yaşadığımı hep düşündüm, anlayamadım diyor..çocuk:ben HAYvanlıklarımızla alakalı masal düşünüyordum..bence bu güzel bir örnek..  bu mevzudaki düş lerini ve düşüncelerini anlatıyor çocuk da..sonra arkadaşlarım, türbede biraz daha dua ve kurban için kalıyorlar..biz hocamla, Şükran Teyze ve Hüseyin Amcalara yürüyoruz..Ayazma Camiinin kapısına gelince; hoca, bana üstteki ayeti okutuyor..aslında o okuyor tabii..selametle cennete girmekle alakalı o ayet..Ayazma Camiinin çook zarif kuş yuvaları var..güvercin aileleri  pek bir mutlu..  ve dostlarım,Hoca ile tanışıyorlar...fanatik Ehl-i Beyt aşığı Hüseyin Amca her zaman ki gibi..Şükran Teyze sık sık uyarıyor..osmanlıca hocamız:en munis-HALİM:) hali ile hiç bir çocuğun diğerinden ayrılamayacağını anlatıyor da anlatıyor.....:)arada ilahiler söyleniyor..tabiki Hüseyin Amca “biz Hüseynilerdeniz” i okuyor.....çoook sade velakin her dem bereketli ve leziz bir sofradayız..arkadaşlarım ve Tülin de var...tam karşımda bir aile fotoğrafı var..o fotoğraf daima Sensin...inanılmaz...sol gözüm hep Seni görüyor..bizlesin..bizle..
Seni çoooook özledim..

 
 
Nur Cihan
07.07.2010
nuralem7@hotmail.com