30 Kasım 2010 Salı

ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI – 13


ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI – 13

Allah göklerin ve yerin nurudur.nurunun misali(örneği),içinde misbah (kandil) bulunan bir mişkata(duvardaki kandil bölmesine) benzer . (O) misbah ,bir züccace,bir inci yıldız gibidir sanki!ne doğu ne batı ile alakası olmayan mübarek  bir zeytin ağacından tutuşturulur.bir nar (ateş) değmese bile,onun zeytin(yağı yakıtı)neredeyse kendisini aydınlatacak(ışık verecek)!Allah dilediğini nuruna kavuşturur.Allah,insanlara misaller verir.Allah her şeyi bilir.nur/35(“sırların çözümü ve hazinelerin anahtarları “EL-MAKSİDİ)
************
35. mektup…..”hani mescitlerde mihrabın içerisinde kandil uyandırırlar..o kandil sadece imamın namaz kıldığı makamı aydınlatmak için değildir..yahut kıble istikameti belli olsun diye düşünülmemiştir.mescitlerdeki mihrab vücuddaki  kalb makamındadır.mihrabın içerisindeki o çerağ iman nuruna ve Muhammedi muhabbete işarettir.lakin o nurun daimi aydınlanması için kulun sırat-ı müstakim üzre cihad etmesi yani nefsani ve şeytani düşmanlara karşı daima uyanık olması lazımdır..işte bu cihada remiz olduğundan imamın namaz kıldırdığı yere mihrab denir ki nefisle ve zulmetle cenk makamı demektir”……
40 mektup/M.Fatih Çıtlak
******************************
Merhaba Sevdiğim Merhaba.. Sevdiğim ne yapıyorum ben diye düşünmek bile istemiyorum..ama şunun dilediği oluyor sanki değil mi?

Masal bitmişti ve bir daha asla yazmayacağım dediğim gece Sen geldin.. Ağzımdan çıkan her sözle imtihan oluyorum.. Susmayı da öğreneceğim demek ki.
“sor, dedin, sor Bana”..sessiz ve harfsiz kelimelerinle……
olmayan klavyemden olmayan harflerimle yazdım………
“ne sorayım?”……“Nur’u sor” dedin……“Nur nedir..? yazdım ….“Nur benim” dedin..

…..
ne yazacağımı bilmiyorum gerçekten..korkmamam lazım..Sen varsın ya . yapacağım tüm hataları affedip doğruyu öğretirsin diye..bu yaptığımın normal dışı olduğunu biliyorum. fakat ,işte bu bir masal değil mi Sevdiğim.. sadece bir masal..bu yazıyı istediğim halde,yazmam için izin olmadığını; çünkü bilmeme –anlamama henüz izin verilmediğini anladım..şimdi, bir şeyin ışık duvarına bir defa daha -tekrar çarparak dağılmanın yeni zevkini yaşayacağız değil mi?bu defa ağlamıyorum.. gülümsüyorum hatta..elimden geldiğince keyifli yazmak istiyorum..belki aslında hemen peşi sıra olan şey..ilk masalıma dönmem lazım  değil mi Sevdiğim..bana bir defa daha öyle aşkla bakar mısın lütfen:)

bir defa, bu masal dairevi ,tamam mı? her şeyi, her manayı yuvarlak   düşünmelisin.. iki türlü…1. O 1 tane ..2.“ …” Sayamadığımız kadar çok..BU MASAL DA TEKİLİZ ama, UNUTMA LÜTFEN..avuçlarımda kubbeler var ya.. işte o, Ayasofya..Ayasofya hikmet evi demekmiş, eskiden öyle okumuştum.. bence hikmet evi - GÖNÜL demek Sevdiğim..yani “buğday mı nefes mi “bahsi var ya..buğday maddesinin hakikati nefes..yani himmet daireleri..ışık ilmini..aşk ehlini..başka?.. kokusu nasıl?. az evvel en üstteki ayeti yazarken ki bir an gelen koku olsun.. gül suyu dökülmüş topraki karışım..rengi de aslında siyahbeyaz lakin,izdüşümü; dün gece bir kuş kondu-uçtu,  güzeldi. saksağanımsı. rengi sarı-kırmızı ve kuyruğu uzundu:).. ardından kıvılcımlar kavisle fırladı…
Ya Rabbim ya.. nasılsa başaramayacağım bir şey üzerinde gidip gidip gelerek salınmak .bakalım. .harfleri dizerek kelimeler yaparsam- karalama tefekkürleri  çizersem belki bişeyler çıkar değil mi Sevdiğim?insan zorlanınca daima şiir yazmalı bence..

Mekan=Has Oda…..Hücre-i Saadet:)

makam-ı kadimi=ŞEMSİYE/ newzuhuru =DÜRR ü NURİYE:)
               O.
Ne kadar hüzünlü bir ağlayış
Derinden.. ne ses var.. ne gözyaşı
Öyle acı ağlayan kim peki?
karşıdan yaklaşan canlı  kara nokta
nefes alıyor… içindesin..  karanlık..kapkaranlık..
Birden.. derinden.. içten içe ışıyan o ışık
……..
İşte Sevdiğim filmin koptuğu O yer.
insan güneşe çıplak gözle bakabilir miymiş? bakarsa ne olurmuş?tabii ki kör..miradı Muhammed’ten görünen O oldu hasıl ı bulmak lazımmış ki, olmak olsun değil mi Sevdiğim?geçen Or.. Babaya hayalinde tanıdık biri kadeh uzatmış ..” bak bunu yaz” dedi, o yüzden ..tam yeri..O,bu kadehi sana veren ve içecek olan aynı demiş ..yaa işte böyle Sevdiğim.. ne zor şeyler değil mi?”küsuf”..lakin bunu tam anlatamayacağını düşündüm.vuslat olabilir ..hatırlanmayan bir vuslatın ne anlamı olabilir ki değil mi Sevdiğim?  halvet yani.. aa!! Tabii.. asıl halveti yazmalıyız..bundan seneler evveli bir kitap okunmuş..biliyorsun bazı kitaplar çok fazla irşad edici ve canlı.. kendini mehdi, rEsul,yenileyici,KURTarıcı sanan vampir mürşidler yerine bu  tür kitaplara yönelmek bence daha önemli..



kitabın adı halvette 40 gün dü..ilk başladığı gece iki kaşı arasından  görünmez bir kurşunla dannn diye vurulmuş..Ya Rabbim ya..daha uyanıkım yani!..ara, tara, vuranı ne görebilirsin nede dann diye delinen yerde izi bulabilirsin değil mi?..ve hala yaşıyoruz ya huu?!!:) kitabın ortası.. uyku ile uyanıklık arası:benim güzel sabun köpüğü baloncuklarım ..ne güzel, ne latif ,ne eşsiz, ne benzersiz..ne suküün..”POFFF”…açılan delikten kalblerine doğru akıyorlar..ve kitab bittiği sabah aynı hal..ne ses ne görüntü.. ”zikir başlanmış..hamisinin adı..ve hak ile batılı ayıracakmış”.. Sevdiğim hak ile batılı ayırmayı başarabilirsem, kendimin de batıl olduğumu bilmez miyim peki?kendimde ki batılı hak olandan  ayırmak? kolay mı ya huu? Ya ben o zaman ne olacağım?:)

geçen sabah uyanırken bir şiir söylüyordu ama çok akıllıydı yani..şiiir Yunusların tarzındaydı(sempozyumda öğrendim ki” bir ben var bende içerü “şimdilerde BEN ötesi psikolojinde işleniyormuş:).. söylerken her kelimenin farkındaydı ve şöyle düşünüyordu.. “bunu unutmalıyım.. bunu hatırlamayacağım nasılsa” ve gerçekten hatırlamıyorum ve çook huzurluyum Sevdiğim:)başka,o eski rihter devinimli zamanlardayız tabii... o kadar lafı birebir, o preslenmiş=KABZ olmuş NUTUK lar da, nasıl bulup söylüyorsun= BAS-ı şerh ediyorsun?! .. hep hayret ediyorum  yani:)Seni öyle balık balık yani alık alık seviyorum..

işte o eski richter de, sağında koskocaman  Kelime-i Tevhid yazılmış ve denmiş ki “zikir tamam” oldu.. şimdi Kelime-i Tevhidinde bir daire olduğunu idrak ettim..ne anlarsam Kelime-i Tevhidi zevk ederek   gerçekleştirebileceğimi  de..iyi ki benim başka tesbihatım yok ..buna daha yeni alıştım..bir sürü esma ile, izinsiz, sahte rehberlerle kendi kendine uğraşanların halini hep merak ediyorum .Allah çektirmesin-kurtarsın inşallah..

başka, işte.. bu kitabın en sonunda minik yazılarla dipnotlar vardı..halvet kelimesinin bir manası da sıfır-0-boşluk demekmiş biliyor musun?..yaaa..gel de çık işin içinden..tabii bunun zerre ilmi olduğunu düşünüyorum..şimdi buna foton deniyor galiba..çok çağcıl bir isim..ilerde bence, başka başka isimlerde diyecekler..ama biz Yaratıcımıza dua ederken:”Ya Rabbim bana fotonlarınla, kuantsal boyutlarınla, holoğrafik-halisünasyon olarak yansı” demeyiz değil mi?neden?ilki maddi bilimin dilinin ayrı -mana alemi dilinin ayrı oluşundan tabii. çünkü Yaratıcı en güzel isimlerle zaten kendisini bize bildirmiş..bana böyle yakar, böyle dua et diye de kitabında öğretmiş ..O’nu ancak o hakkıyla bileceği için bizde O’nun bildirdiği ve sevdiği biçimde O’na yöneliriz.. çok mantıksal ve çok fazla ölçüp biçen Ebu Cehil ayeti tarzında ise??..biliyorsun… Ebu Cehil aslında zamanında hikmetin babası olarak bilinen saf beyin bir adammış..ama  ilmi ona kibir tanrısı olduğunda; Allah’ı  bilmemiş değil-inadından:size tek İLAH benim- Ben sizin İLAHINIZIM dediği halde TEK TANRI OLARAK ALLAH’ı kabul etmemiş.. o yüzden de cahil perdeli olmuş..

Allah, kendi ZERRE  ilmine şimdilik anladığım kadarı ile NUR  demiş..ve NOKTA ilmi olarak anlaşılmış..amma noktanın içine girdiğimizde bugünkü bilimde galiba yine siccin-iplikçikler var ..Sevdiğim bu hatalı bir yaklaşım olabilir belki ama kalbim böyle diyor..çünkü ben siccini DNA habli metin olarak tefekkür edebiliyorum..ve miraç gibi, bu metinde mademki merdivensel-dairevi bir sarmal?:)..?doğrusunu öğretmen için hatamı bilmen lazım değil  mi?kaç nokta bir elif(I) oluyordu?.. tabii ki 7... noktayı ise hamse(0)gibi düşünebiliyorum biliyorsun .. ben öyle herkes gibi kolayca öğrenip anlayamıyorum ki:)..


Hurşidimden Mürşidime bir tutinin güncesi:
Sevdiğim önce bayram.. bizimkilerdeyiz..Demirli hocamda var, yemekteyiz..OOO!!…biliyorsun ben kıskançlık krizine girince her şeyi reddediyorum.. bir seyr-i arefe-i kaçırmışım o esnada..bana onu anlatıyorlar..masal kahramanlarını yanında görmek bir zevk de ,ben orada Salahaddin’i de görmek isterim yani:)..işte.. hocamla kardeşim, arefede ve bayramın ilk günkü KAZA –i KADER tesadüflerinden dem vuruyorlar . Ya Rabbim ya ..çok ayıp bence..diyorum ki O’na : ben, beraber aynı yolda yürüme duama red duası yapmaya karar verdim dün gece ..”neden yahu” diyor hoca..çünkü diyorum” siz çok kıskançsınız, ee bende çok kıskancım.. ne olacak sonra?..siz alimsiniz üstelik..ben vazgeçtim” diyorum.. hoca:”sakın ha, o duayı yapma” diyor:)birde masallarda hep bir kişiyi yazıyorsun hiç beni yazmıyorsun diyor..belki bunun, ondan son bahsedişim olacağını söylüyorum:) ”ben kıskanç değilim, yapma “diyor..göreceğiz bakalım..şimdilik halimiz böyle Sevdiğim.. hoca da herkes gibi çocuğun maddi haline değiniyor” bu nasıl oluyor?” diye.. çocuk: yoldan..bana bakın..bu karşınızdaki dünyanın en zenginlerinden.. bana sorarsanız en zengini ama bu maddi değil, anlatabiliyor muyum diyor.. etrafımdaki herkese olan şey bana olmuyor nedense:).Sevdiğim bir türlü gerçekleşmeyen o acaip zenginlim için:”neden hep maddi düşünüyorsunuz,  birde başka türlü düşünün” demiştin ya ..hani bende çark-ı çak ederek şikayet-i gözyaşlarımda sevinç ışığı ile ağlarken birden gülerek: ”biliyorum o zenginlik Sizsiniz” demiştim ya..bak artık hizaya minicik gelmişim değil mi?ve tabbbi o dikenli sarmaşık=by bülbül kovucu..o dediğin bir kere hayaldi..ben gerçeğini istiyorum..ayrıca onların lebi derya-i muhabbetlerinden şunu anladım..bülbüle tersten baktım..lüblüb oldu:)Sen hüphüp  diyebilirsin istersen…

.. yola çıktık.hocam telde..beni yazmıyorsun diyor yine…çağcıl hocam..ilk dersinizdi hani, şöyle .. demiştiniz ya onu yazacağım diyorum.. Sevdiğim bak dinle.. Haybabamın hastalığı pek celalli dönemlerdi..2 sene evveli..dedi ki ilk derste hocamız:öyle celal olmaz!!o adamı dr. götürsen bir muayene olsa,  ya şeker hastası çıkar ya tansiyon..birde kalkıp o celalin evliyalıktan-melametten olduğunu söylüyorlar..işte biz tüm sınıf çok gülmüştük, çünkü aslında doğru söylüyordu:).. birde hocam, eşyayı -ne olursa öpüp saygı gösterilmesini de anlayamıyormuş ve buna takıkmış Sevdiğim haberin olsun :) .. Ya Rabbim çook kıskancım..hoca:”evet “diyor. hala aynı düşüncedeyim.. ona şu an tefekkürde geldiğim noktanın sürek avları üzerinde yoğunlaştığını ve bunu kendisinde  gözlemlediğimi ,zevkle takip ettiğimi anlatıyorum..eee diyor hocam, ne kadar sürecek peki?”oldu bitti bile hocam” ..şimdi seyrediyoruz diyorum hoşuna gidiyor..O hiiiiç üzülüp incinmesin inşallah..her anı böyle cömert , tevazulu, neşeli ve hoşgörülü geçsin ve amiinn.



yaşlandıkça köyü sevmeye başlıyorum galiba.aylar önce geldiğimde karşıma çıkan öylece bakıp bıraktığım o üç daireyi yatağımın başucunda yine görüyorum Sevdiğim..o zaman anlamlarından habersizdim..ve burada öylece sere serpe duruşlarından anladım ki kimsenin de onların anlamından haberi yok.. çünkü bende onların ne olduğunu derviş çeyizi kitabından yeni öğrendim..o,herkesin uzakdoğu bilge hikayesi gibi anlattığı,bir kase suyun üzerine gül koymanın; aslında Hz.Abdülkadir Geylani  ye ait hikayesi ile başlayan GÜL  SEMBOLİZMİ ni.. tabii biz sürekli aşağılanıp horlanarak; kendimizi beğenmeme hastalığına yakalandırılıp,  sembollerimize sahip çıkamadığımız içinde, tüm mirasımız gibi bunu da çalmışlar..ve kendi malları gibi tüm dünyaya şimdi pazarlıyorlar..bizde: ahhh.. ahhh!! biz ne geriyiz bak.. onlar ne bilgelermiş diyoruz.

 Sevdiğim güller 3 tane.. Kadiri Gülleri sanırım.. biri diğerlerinden daha büyük.. bu sefer onları istiyor ve alıyorum...biliyorsun bunları neyle bağladığımı değil mi?..avuca konan 18 numaralı anahtar-avuçtaki o yıldızla.. masonlar ve dervişler kitabıyla…bunların fütüvvetle alakalı olduğunu nedense düşünürken; aa!!.. bir bakıyorum kardeşimin elinde eski bir kitap var..ismi Tasavvufta Fütüvvet(yazan: Ebu Abdü’r Rahman Muhammed-İbn el- Hüseyn es SÜLEMİ- çeviren S.Ateş)..çizmemek ve karalamamak kaydıyla:)ödünç alabildim..  bir sonraki masal için olduğunu nedense düşündüm..
 ve güller..biri daha büyük ..ortası yeşil.en dış kenarı siyah.içiçe geçmeli kırmızı ipten 5 uçlu yıldızı var..onun dışında 11 kırmızı 11 beyaz dilim var..onun dışında sarı baklavalar şeklinde 22 dilim var..bir altın simli baklava, bir beyaz işli baklava şeklinde açılan gül..diğeri  18 dilimli.ortası kırmızı üstüne beyaz yıldız.sarı bal  petekleri işli..dış çeperi koyu fes renginde..bir siyah,bir kahverengi,bir lila,bir kırmızı,2 beyaz üçgenle açılıyor..beyaz üçgenlerden birinin kenarı açık maviye boyanmış..diğeri de 18 terkli..ortası kırmızı üstüne 5 köşeli yıldız..çeperi açık fes rengi..2 beyaz,2 siyah,2 yavru ağzı üçgenle açılıyor.

Sevdiğim bunlar minberlerdeki ve mimarideki o grift YILDIZ-feza=İnsan-ı Kamil  sistemini anlatıyor değil mi?tabii bilinen, sembolik manalarının yanında..



sonra İstanbul..Yunus Emre Sempozyumu var..aaa kimi görüyorum? Salahaddin..gözleri parlıyor..gidip ona yemek alıyorum..nedense onu çocuğum gibi hissediyorum..arada kafeye gittik. bu masalda faydalanmak için O’nu öyle çok kışkırtıp öyle kelimelerle tahrik ettim ki yok!! Şems Suresinden başka hiç bişey anlatmadı..(birde benimde düşündüğüm o “kalbine gelince bileceksin, boşuna dilini yorma” diyen ayeti okudu…bende artık pes ettim..çünkü öyle olduğunu bildiğim halde kendime eziyet ediyordum..)bazen anlatsın diye sarf ettiğim kelimelerden gözleri öyle çok çakmaklaşıyordu ki ,o zaman gözlerimi kaçırıp salavat getiriyordum:)..O, çook popüler olmuş..etrafı dolu..Demirli hocamla tanıştırıyorum..hocam: ooo.. Salahaddin ağbi derslerime geliyor, himayesindeyiz ya huu diyor..arkadaşım 80 lerinde sanırım..sadece adını biliyorum biliyorsun..bir ara kumrulardan bahsediyor..ona kumrular hakkındaki gözlemlerimi anlatıyorum hep “Allahuekber” diyor..ama ben bir kargayım diyor..az evvel emniyetin bahçesinde karga gördüm.. polise dedim ki :”bak karga var, sana bütün alemlerdeki her zerreden bilgi getiriyor ne duruyorsun- harekete geçsene “ adam bana öööle baktı.. “hala duruyor yahuu.. karga neler diyor halbuki “diyor..O’na karga hakkında ne desem beğenmedi..kargalar tek olurmuş,hırsız ve parlak şeylere düşkünlermiş..bir kuzguni siyah birde alacalı olurmuş.eski mısıra bak dedi..jandarmaymışlar ..


diyor ki “bugün batı bilimin söylediği o bigbang teorisi kökten yanlış..hala anlayamadılar..öyle patlama falan yok..bir gül gibi açılmak var..bir dairenin bir yıldızın açılışı gibi”…Şems Suresinde ilk ayette ki vav atıfını anlatıyor..içerde hat ve tezhip sergisi var..şems suresi daire şeklinde tezyin edilmiş..hep beraber başındayız.. o bize anlatıyor..dairenin kenarları 7 vav la çevrili..hz. Kur’an da vav la ve ile başlayan ayetlerden bir şeyler söylüyor..Şems suresini oku diyor..henüz okumadım..sadece Şems kelimesinin suretine baktım=Ayna-Arş-ı Rahmanı Gönül ü Hikmeti Himmeti Muhammedi yi anladım Sevdiğim..sonra başka bir ara..kokteyl masasının başında etrafını saranlara neşeyle anlatıyor..bir anda onu fıçı ve Diyojen gibi  hissediyorum ve söylüyorum çok hoşuna gidiyor..ona Niyazımmisri masalını veriyorum..teşekkür ediyorum..Emin Işık hoca ya da aynı masalın kahramanı olduğu için masalını hediye ediyorum..yeni konuşması muazzamdı..dedim ki:izin verirseniz bunu yazmak istiyorum..öyle değerli ki kaybolmasın..tamam yaz ve ismini de kendini arayan millet koy dedi.. teşekkürler..bu konuşmanın fütüvvetle  birebir alakalı olduğunun farkında olduğum için bunu yapıyorum Sevdiğim.. söz demek yaşamaya çizilmek demek ..


KENDİNİ ARAYAN MİLLET
(Yunus Emre Sempozyumu/27-11-2010)
konuşmacı:Emin Işık
Tasavvuf mistizm değildir.tasavvuf kendine ait ,yüzlerce senelerden beri devam eden irfani bir gelenektir..bizim milletimiz bunun eseridir… Anadolu’daki Türk toplumu, tasavvuf ulularının yetiştirdiği bir toplumdur..bizim hayatımızda,  millet olmamızda en büyük etken, en büyük unsur dinimizdir..ve  Yunus Emre gibi, Hacı Bayramlar gibi akla kim gelirse…Burhaneddin Muhakkak ki Tırmizi gibi, Mevlana gibi,Arabi gibi.. bu memlekete manevi feyiz vermek için emek vermiş o büyüklerin, İslam Ulularının emekleri neticesinde biz millet olmuşuz..biz sanayi toplumu değiliz..tüccar bir toplum değiliz..yani İngilizlere benzemeyiz, Almanlara benzemeyiz,Fransızlara benzemeyiz..ve dünyanın merkezi olan bir coğrafya da yaşıyoruz..vatan dediğimiz Anadolu toprakları dünyanın kilit noktası..burada ne ekonomini, ne devletini, ne siyasetini, ne kültürünü sana bırakmazlar..bunu tahrip etmek için her yandan düşman vardır.. bir taraftan bitler biter- kurt yer,bir taraftan üstten- gökten- üstüne musibetler yağar..bir taraftan içerden bölmeye çalışırlar, bir taraftan dışarıdan saldırırlar..

biri az evvel aradı:”hocam aydın kelimesini yanlış kullanmışsınız şurada “ dedi.. hayır dedim yanlış kullanmadım..aydın kelimesi?!!Türk aydını yoktur bugün.. Türk aydını demek Türkün tarihini, bilimini, kültürünü, tasarrufunu, manevi  değerlerini bilen,çalışan bunlar üzerinde etüt eden aydın kişi demektir..peki Türk aydını dediğin zaman; filanca yabancı mekteplerde yetişmiş,Avrupa görmüş,Avrupa dili ile bize bir takım köşe yazarlarının anlattıkları şeylerdir…..Türklerin bugünkü meselesi.. mesela demokrasi,laiklik,insan hakları falan….sen insan olmadıktan sonra o hakka sahip olmuşsun ne yarar??!!!… o hakka sahip olmamışsın ne yarar?!!.(salon=alkışşşşşşşş)


oğlum eşek misin? diyor ..yani artık gönüllüsün semere…evvela insan olmak..evvela bizim insanımız.. Türk ,Anadolu insanımız olacaksın..o zaman tüm haklar senindir..o zaman hak kavgası yapmaya gerek kalmaz..biz kendi insanımızı, Türk insanımızı Türk gibi yetiştirmekten korkuyoruz ve kaçıyoruz…o  zaman  tabi ki senin  dinine düşman olurlar..evvela yabancılaşacaktır,sonrada düşman olacaktır..işte bunun için Yunusların  verdikleri iş-emek, Yunusların rikkati..bizim en büyük millet olmamızda en büyük   gayreti  gösteren o insanlardır..feyiz bakımından bütün Anadolu’yu dolaşmışlardır..o ozanlar,o dervişler şarkılarıyla ,türküleriyle,besteleriyle,sazlarıyla sözleriyle…..  televizyonun, telefonun, radyonun,hiçbir teknolojik iletişim vasıtasının olmadığı bir devirde.. taaaaa Viyana-Üsküp’ten taaa İran’a kadar Balkanları ve  Anadolu’yu maneviyatları ile doldurmuşlar-donatmışlar ve bizi millet yapmışlardır..biz şimdi bu sermayeyi tüketmekle ve çarçur etmekle meşgulüz.. çünkü kendimizi bilmiyoruz.. şimdi Yunus gibi büyük adamı olan bir milletin henüz Yunus Emre araştırma  ensitüsü olmaması ayıp değil midir bu millet için?( bu esnada Demirli Hoca Ankara’da bu Ensitünün kurulduğunu lakin içinde  ise hiçbir şey henüz olmadığını anlattı:)….(salon=alkışşşşşş:)

peki Hacı Bayram Veli.. O,bu devletin  kurucularından ya huu..
Fatih’in daha beşikteyken müjdesini veren kişi..”bu çocuk  alacaktır İstanbul’u “diyor..şiirleri var.. çabaları var..fakirlerin ekin biçmesine gidiyor.yoksullara,düşkünlere,yolda kalmışlara sahip çıkıyor..bunlar devletin gerçek babası..babası demek doğru değil.. anası anası..Ankara’da özel yada değil, pek çok üniversite var ..nerede Hacı Bayram Veli Ensitüsü..üniversiteler sahip çıkmıyor,devlet sahip çıkmıyor, kültür bakanlığı sahip çıkmıyor..asıl bunlar bir  numaralı meseleleri olmalıdır. bilmem kimi dışarıdan  getirip  Dolmabahçe’de sahneye  çıkarmayı  kültürel faaliyet kabul ediyorlar...sen  Hacı Bayram Veliyi lüzumsuz görüyorsun.. işte geçende bir Sırp sinemacısını çağırdılar film festivaline..neyse, yavaş yavaş uyanıyoruz demek ki..bize söveni,bizi yıkanı- yıpratan insanları kahraman ilan ediyoruz..onları büyük paralarla,alkışlarla da memleketimize çağırıp konser verdiriyoruz..söz hakkı tanıyoruz..bize  sövmelerine,hor görmelerine izin veriyoruz..ne kadar büyük bir milletse bu millet, o kadar da  horlanmış hakaret görmüştür.. Türkün  kendisinden başka düşmanı yoktur,bunu siz iyice bilin….. (salon=alkııııışş:)

Babasını, ecdadını, soyunu  lüzumsuz ve değersiz gören kendiside öyle değersizdir..halbuki dünyanın gelmiş geçmiş en büyük milletiyiz.. ne Roma ne fravunlar.. ne İran, ne Çin..bu Osmanlı Devri Türkleri ile  insani değerlere saygı açısından hiçbirisi boy ölçüşemez ..bu anlamda bütün dünya milletleri onların tırnağı olamaz..İngiltere İngiltere diyoruz..güneş batmayan  imparatorluk!!? .. Allah aşkına İngiltere ne yaptı? ..insanlığa verdiği değer? ahlak bakımından ne verdi?..ne öğretmiştir bize?..haa şunu yapmıştır..nerde silahsız bir toplum varsa,nerde zavallı bir topluluk varsa!!..Güney Afrika’ya gitti, oradaki zencileri zayıf fakir buldu orayı işgal etti..gitti Uzak Doğuda Filipinler, Avustralya’yı, Amerika’yı.. orada Kızılderilileri yok etti..nerde silahsız zayıf bir millet varsa gittiler onları biçtiler..tükettiler, imha ettiler, katliam yaptılar,yok ettiler ve sonrada üzerine imparatorluk kurdular …

Türk  öylemi ya?…Türk milleti kuvvet nerdeyse hedef orasıydı..kızıl elma orası.. Kızıl Elma o demek..kızıl elma dünyanın merkez kuvvetine karşı..biz hiç  minder dışı güreşmedik ve adam gibi savaştık..ve adam gibi medeniyet kurduk ..adam gibi insanlık ettik..İngiltere yağma yaptı,talan etti,zayıfları ezdi..biz zalimlere,güçlü zalimlere karşı savaş verdik.. İngiltere masum ,zavallı zayıfları yok ederek imparatorluk kurdu.. ve bütün dünyaya   karşı tek başına savaşmış bir milletiz biz..sadece savaşları alsan bile türkün gücünü göstermeye yeter..

 haa bunlar..biz Viyana’ya neyle  gittik? Yahya kemal:mesnevi okuyarak ve bulgur pilavı yiyerek diyor..evett..bizim maddi gücümüz, öyle büyük zenginliğimiz  olmadı..refah  ülkesi olmadık  hiç...bir lale devri oldu, o da rezalettir?!!.. evett. Malazgirt’ten beri biz bulgur pilavı yiyerek,kuru fasulye ve kuru ekmekle ,ekmek zeytin,peynirle,çökelekle yaşayan,ayakta durmaya çalışan  bir milletiz..bu temeldir hiç değişmez..zaten yemek tabiri yoktur Türkiye’de ..ekmek yiyelim derler..ekmek yerler..çünkü öyle mükellef sofralar filan köylerde yok ..bal pekmez tabii aliyyül ala..fakir bir milletiz amma maneviyatımız büyüktür..

dervişlikk..gelelim Yunus’a.. istiklal mücadelesi verilirken; Gandi zamanında, bir İngiliz diyor ki.. soruyorlar lorda..Hindistan sizin için vazgeçilmez bir şey midir?hayır diyor..Hindistan bizim  için vazgeçilmez değildir..biz Shakespeare’nin çocuklarıyız..şekspir gibi bir büyük dehayı yetiştiren bir milletin her zaman Hindistan gibi sömürgeleri olabilir diyor..Mevlana’yı yetiştiren,Yunusları yetiştiren,Süleyman Çelebiyi yetiştiren bu milletin bugün dünya üzerinde nesi vardır??..hiç bir şeyi yoktur.. pekii hocam diyecek siniz..Mevlana’ya, Yunus’a Süleyman Çelebiye sahip çıkmadık mı? bunlara sahip çıktığımız anda tekrar büyük millet olacağız, bunu size müjdeliyorum. .atalarımıza, babalarımıza, tarihimize sahip çıktığımız gün tekrar Türkiye Büyük Millet olacaktır..ve bunun adımları atılmıştır..(salon=alkışşşş:)

Tanımak??!! kendimizi tanımaktır…manevi büyüklerimizi Manevi Ulularımızı tanıyacağız..Manevi Ulularımız vardır..uğrunda ölecek değerlerimiz vardır dediğinde Sen artık Büyük Milletsin..bir insanın büyüklüğü uğrunda ölünecek değerlerinin büyüklüğü ile ölçülür..eğer uğrunda ölecek  büyük değerlerin,yüce değerlerin,manevi değerlerin yoksa senin de değerin  yoktur..sende beş para etmezsin….(salon=alkışşşşşşşş:)
şimdi binaları tamir edip yapıyoruz ama içine konacak donanımda yetişmiş –uğraşacak adamımız yok..giderler orada kahve çay içerler.. geyik sohbeti yaparlar....mesnevi sohbeti falan yapılmaz orada ..ama adım atılmıştır iş başlamıştır..bu millet kendine gelmek mecburiyetindedir efendim!!.. sen kendine gelmezsen gördüğün  zulümlerle baskılarla başkaları zaten seni hizaya getirir..senin  kendin olmaktan başka çaren yoktur!!..bana diyorlar hocam nasıl  hızlanır?..bende:valla çabuk olmasını istiyorsan Amerika’nın biraz  daha baskı yapması lazımdır..çünkü bir musibet bin nasihatten   daha iyidir..Emin Hoca kırk sene konuşsa Amerika’nın bir baskısı kadar tesir etmez..yaaa!! demek  ki biz Türkmüşüz!!! yaaaa.!! Vay ya elin gavuru yaaa!!..dediğin nokta; bir Kıbrıs  çıkartması bizi kendimize getirmiştir..çok da iyi olmuştur..çok çok  faydalı olmuştur..işte Aliya İzzetbegoviç öyle diyor:BİZ SAVAŞI KAZANMADIK AMA SAVAŞ BİZİ KAZANDI .. Müslüman ve  Boşnak olduğumuzu bu savaşta-Sırpların bize yaptıkları sayesinde anladık diyor..Allah öyle büyük bir felaket versin istemiyorum ama biraz bizi sağdan soldan dürtüklemeleri lazım.oradan buradan büyük devletler.
,küçük devletler inekler,sinekler falan….bizi  böyle kimisi tepmeli,kimisi dürtmeli ki uyanalım.. (salon=alkışşş) ..çok sağolun.. çok teşekkürler çocuklar.

 nur cihan 

30 11 2010

28 Kasım 2010 Pazar

KENDİNİ ARAYAN MİLLET




KENDİNİ ARAYAN MİLLET

(Yunus Emre Sempozyumu/27-11-2010)
konuşmacı:Emin Işık

Tasavvuf mistizm değildir.tasavvuf kendine ait ,yüzlerce senelerden beri devam eden irfani bir gelenektir..bizim milletimiz bunun eseridir… Anadolu’daki Türk toplumu, tasavvuf ulularının yetiştirdiği bir toplumdur..bizim hayatımızda,  millet olmamızda en büyük etken, en büyük unsur dinimizdir..ve  Yunus Emre gibi, Hacı Bayramlar gibi akla kim gelirse…Burhaneddin Muhakkak ki Tırmizi gibi, Mevlana gibi,Arabi gibi.. bu memlekete manevi feyiz vermek için emek vermiş o büyüklerin, İslam Ulularının emekleri neticesinde biz millet olmuşuz..biz sanayi toplumu değiliz..tüccar bir toplum değiliz..yani İngilizlere benzemeyiz, Almanlara benzemeyiz,Fransızlara benzemeyiz..ve dünyanın merkezi olan bir coğrafya da yaşıyoruz..vatan dediğimiz Anadolu toprakları dünyanın kilit noktası..burada ne ekonomini, ne devletini, ne siyasetini, ne kültürünü sana bırakmazlar..bunu tahrip etmek için her yandan düşman vardır.. bir taraftan bitler biter- kurt yer,bir taraftan üstten- gökten- üstüne musibetler yağar..bir taraftan içerden bölmeye çalışırlar, bir taraftan dışarıdan saldırırlar..


biri az evvel aradı:”hocam aydın kelimesini yanlış kullanmışsınız şurada “ dedi.. hayır dedim yanlış kullanmadım..aydın kelimesi?!!Türk aydını yoktur bugün.. Türk aydını demek Türkün tarihini,bilimini,kültürünü,tasarrufunu, manevi  değerlerini bilen,çalışan bunlar üzerinde etüt eden aydın kişi demektir..peki Türk aydını dediğin zaman; filanca yabancı mekteplerde yetişmiş,Avrupa görmüş,Avrupa dili ile bize bir takım köşe yazarlarının anlattıkları şeylerdir…..Türklerin bugünkü meselesi.. mesela demokrasi,laiklik,insan hakları falan….sen insan olmadıktan sonra o hakka sahip olmuşsun ne yarar??!!!… o hakka sahip olmamışsın ne yarar?!!.(salon=alkışşşşşşşş)


oğlum eşek misin? diyor ..yani artık gönüllüsün semere…evvela insan olmak..evvela bizim insanımız.. Türk ,Anadolu insanımız olacaksın..o zaman tüm haklar senindir..o zaman hak kavgası yapmaya gerek kalmaz..biz kendi insanımızı, Türk insanımızı Türk gibi yetiştirmekten korkuyoruz ve kaçıyoruz…o  zaman  tabi ki senin  dinine düşman olurlar..evvela yabancılaşacaktır,sonrada düşman olacaktır..işte bunun için Yunusların  verdikleri iş-emek, Yunusların rikkati..bizim en büyük millet olmamızda en büyük   gayreti  gösteren o insanlardır..feyiz bakımından bütün Anadolu’yu dolaşmışlardır..o ozanlar,o dervişler şarkılarıyla ,türküleriyle,besteleriyle,sazlarıyla sözleriyle….. televizyonun,telefonun,radyonun,hiçbir teknolojik iletişim vasıtasının olmadığı bir devirde.. taaaaa Viyana-Üsküp’ten taaa İran’a kadar Balkanları ve  Anadolu’yu maneviyatları ile doldurmuşlar-donatmışlar ve bizi millet yapmışlardır..biz şimdi bu sermayeyi tüketmekle ve çarçur etmekle meşgulüz.. çünkü kendimizi bilmiyoruz.. şimdi Yunus gibi büyük adamı olan bir milletin henüz Yunus Emre araştırma  ensitüsü olmaması ayıp değil midir bu millet için?( bu esnada Demirli Hoca Ankara’da bu Ensitünün kurulduğunu lakin içinde  ise hiçbir şey henüz olmadığını anlattı:)….(salon=alkışşşşşş:)


peki Hacı Bayram Veli.. O,bu devletin  kurucularından ya huu..
Fatih’in daha beşikteyken müjdesini veren kişi..”bu çocuk  alacaktır İstanbul’u “diyor..şiirleri var.. çabaları var..fakirlerin ekin biçmesine gidiyor.yoksullara,düşkünlere,yolda kalmışlara sahip çıkıyor..bunlar devletin gerçek babası..babası demek doğru değil.. anası anası..Ankara’da özel yada değil, pek çok üniversite var ..nerede Hacı Bayram Veli Ensitüsü..üniversiteler sahip çıkmıyor,devlet sahip çıkmıyor, kültür bakanlığı sahip çıkmıyor..asıl bunlar bir  numaralı meseleleri olmalıdır. bilmem kimi dışarıdan  getirip  Dolmabahçe’de sahneye  çıkarmayı  kültürel faaliyet kabul ediyorlar...sen  Hacı Bayram Veliyi lüzumsuz görüyorsun.. işte geçende bir Sırp sinemacısını çağırdılar film festivaline..neyse, yavaş yavaş uyanıyoruz demek ki..bize söveni,bizi yıkanı- yıpratan insanları kahraman ilan ediyoruz..onları büyük paralarla,alkışlarla da memleketimize çağırıp konser verdiriyoruz..söz hakkı tanıyoruz..bize  sövmelerine,hor görmelerine izin veriyoruz..ne kadar büyük bir milletse bu millet, o kadar da  horlanmış hakaret görmüştür.. Türkün  kendisinden başka düşmanı yoktur,bunu siz iyice bilin….. (salon=alkııııışş:)


Babasını, ecdadını, soyunu  lüzumsuz ve değersiz gören kendiside öyle değersizdir..halbuki dünyanın gelmiş geçmiş en büyük milletiyiz.. ne Roma ne fravunlar.. ne İran, ne Çin..bu Osmanlı Devri Türkleri ile  insani değerlere saygı açısından hiçbirisi boy ölçüşemez ..bu anlamda bütün dünya milletleri onların tırnağı olamaz..İngiltere İngiltere diyoruz..güneş batmayan  imparatorluk!!? .. Allah aşkına İngiltere ne yaptı? ..insanlığa verdiği değer? ahlak bakımından ne verdi?..ne öğretmiştir bize?..haa şunu yapmıştır..nerde silahsız bir toplum varsa,nerde zavallı bir topluluk varsa!!..Güney Afrika’ya gitti, oradaki zencileri zayıf fakir buldu orayı işgal etti..gitti Uzak Doğuda Filipinler, Avustralya’yı, Amerika’yı.. orada Kızılderilileri yok etti..nerde silahsız zayıf bir millet varsa gittiler onları biçtiler..tükettiler, imha ettiler, katliam yaptılar,yok ettiler ve sonrada üzerine imparatorluk kurdular …



Türk  öylemi ya?…Türk milleti kuvvet nerdeyse hedef orasıydı..kızıl elma orası.. Kızıl Elma o demek..kızıl elma dünyanın merkez kuvvetine karşı..biz hiç  minder dışı güreşmedik ve adam gibi savaştık..ve adam gibi medeniyet kurduk ..adam gibi insanlık ettik..İngiltere yağma yaptı,talan etti,zayıfları ezdi..biz zalimlere  güçlü zalimlere karşı savaş verdik..İngiltere masum ,zavallı zayıfları yok ederek imparatorluk kurdu.. ve bütün dünyaya   karşı tek başına savaşmış bir milletiz biz..sadece savaşları alsan bile türkün gücünü göstermeye yeter..


 haa bunlar..biz Viyana’ya neyle  gittik? Yahya kemal:mesnevi okuyarak ve bulgur pilavı yiyerek diyor..evett..bizim maddi gücümüz, öyle büyük zenginliğimiz  olmadı..refah  ülkesi olmadık  hiç...bir lale devri oldu, o da rezalettir?!!.. evett. Malazgirt’ten beri biz bulgur pilavı yiyerek,kuru fasulye ve kuru ekmekle ,ekmek zeytin,peynirle,çökelekle yaşayan,ayakta durmaya çalışan  bir milletiz..bu temeldir hiç değişmez..zaten yemek tabiri yoktur Türkiye’de ..ekmek yiyelim derler..ekmek yerler..çünkü öyle mükellef sofralar filan köylerde yok ..bal pekmez tabii aliyyül ala..fakir bir milletiz amma maneviyatımız büyüktür..


dervişlikk..gelelim Yunus’a.. istiklal mücadelesi verilirken; Gandi zamanında, bir İngiliz diyor ki.. soruyorlar lorda..Hindistan sizin için vazgeçilmez bir şey midir?hayır diyor..Hindistan bizim  için vazgeçilmez değildir..biz Shakespeare’nin çocuklarıyız..şekspir gibi bir büyük dehayı yetiştiren bir milletin her zaman Hindistan gibi sömürgeleri olabilir diyor..Mevlana’yı yetiştiren,Yunusları yetiştiren,Süleyman Çelebiyi yetiştiren bu milletin bugün dünya üzerinde nesi vardır??..hiç bir şeyi yoktur.. pekii hocam diyecek siniz..Mevlana’ya, Yunus’a Süleyman Çelebiye sahip çıkmadık mı? bunlara sahip çıktığımız anda tekrar büyük millet olacağız, bunu size müjdeliyorum. .atalarımıza, babalarımıza, tarihimize sahip çıktığımız gün tekrar Türkiye Büyük Millet olacaktır..ve bunun adımları atılmıştır..(salon=alkışşşş:)



Tanımak??!! kendimizi tanımaktır…manevi büyüklerimizi Manevi Ulularımızı tanıyacağız..Manevi Ulularımız vardır..uğrunda ölecek değerlerimiz vardır dediğinde Sen artık Büyük Milletsin..bir insanın büyüklüğü uğrunda ölünecek değerlerinin büyüklüğü ile ölçülür..eğer uğrunda ölecek  büyük değerlerin,yüce değerlerin,manevi değerlerin yoksa senin de değerin  yoktur..sende beş para etmezsin….(salon=alkışşşşşşşş:)


şimdi binaları tamir edip yapıyoruz ama içine konacak donanımda yetişmiş –uğraşacak adamımız yok..giderler orada kahve çay içerler.. geyik sohbeti yaparlar....mesnevi sohbeti falan yapılmaz orada ..ama adım atılmıştır iş başlamıştır..bu millet kendine gelmek mecburiyetindedir efendim!!.. sen kendine gelmezsen gördüğün  zulümlerle baskılarla başkaları zaten seni hizaya getirir..senin  kendin olmaktan başka çaren yoktur!!..bana diyorlar hocam nasıl  hızlanır?..bende:valla çabuk olmasını istiyorsan Amerika’nın biraz  daha baskı yapması lazımdır..çünkü bir musibet bin nasihatten   daha iyidir..Emin Hoca kırk sene konuşsa Amerika’nın bir baskısı kadar tesir etmez..yaaa!! demek  ki biz Türkmüşüz!!! yaaaa.!! Vay ya elin gavuru yaaa!!..dediğin nokta; bir Kıbrıs  çıkartması bizi kendimize getirmiştir..çok da iyi olmuştur..çok çok  faydalı olmuştur..işte Aliya İzzetbegoviç öyle diyor:BİZ SAVAŞI KAZANMADIK AMA SAVAŞ BİZİ KAZANDI .. Müslüman ve  Boşnak olduğumuzu bu savaşta-Sırpların bize yaptıkları sayesinde anladık diyor..Allah öyle büyük bir felaket versin istemiyorum ama biraz bizi sağdan soldan dürtüklemeleri lazım.oradan buradan büyük devletler,küçük devletler inekler,sinekler falan….bizi  böyle kimisi tepmeli,kimisi dürtmeli ki uyanalım..(salon=alkışşş) ..çok sağolun.. çok teşekkürler çocuklar..

sohbeti yazıya döken nur cihan/28-10-2010
 Emin Işık Hoca  yazı başlığının da"kendini arayan millet" olmasını istemiştir:)
*****************************
ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI - 9'dan alıntıdır..

2010 NiyaziMısri Sempozyumu....




*Emin Işık:…. nefsin 7 mertebesi..70.00 mertebe ..rakam değildir..o sonsuz mertebedir..sonsuz boyuttadır ..her şey Allahtan dır..o içimizde dışımızdadır fakat biz Allah değiliz…kul kuldur ve Allahtan dır ama Allah değildir..bu tıpkı bir tohumun filiz, ağaç, çiçek ,meyve oluşu gibidir.. o  meyve topraktandır ama toprak değildir ..ayrı bir şeydir misali.tevhid de budur..tasavvuf mistisizm değildir..akıl- bilgi dediğimiz şey, danışma bürosu gibidir..ihtiyaç duyduğumuzda ona danışırız.24 saat kalp nasıl durmadan çalışıyorsa, duygu hayatımızda kesintisiz çalışır..bazen hüzünlüyüz,sebepsiz neşeleniriz,stresleniriz,kızarız….işte bunlar bizim kalp mimarlarımızdır.. kuyumcularımızdır..kalplerimizi işleyendir..eğer altın dediğimiz şey, toprağın altında kalsaydı hiçbir değeri olmaz ve hiçbir şeye yaramazdı..o kuyumcu elinden geçecek..bir defa haddeden geçip temizlenmesi lazım..mesela Şemsi Tebriz i  milyonlarca insandan daha değerlidir..onun için halvet ,inziva,tefekkür,mürşid lazım..kuyumcusuz mücevherat olmaz ..halk için yaşayan halkın içine karışır ve yok olur..ondan bir şey olmaz..Allah için yaşayacaksın…sen Allah a layık kul olamadıktan sonra ne olursan ol ,beş para etmezsin..
bütün tasavvuf, Fatiha suresindeki: ihdinas sırat el müstakim kelimesinin şeklidir yaşanmasıdır.çünkü Allah ta “sırat el müstakim üzeredir”.Allah ı bulmak isteyen kişide sıratı müstakim üzere olmalıdır..o yolda gitmeyen hiç kimse Allah ı bulamaz ,Allah la karşılaşamaz..insan gençliğinde öğrenir ihtiyarlayınca anlar derler ve bu doğrudur..daha derin anlayış için yaş almak önemlidir.içinde aşk olmayan hiçbir ibadet gerçek manada ibadet  değildir..içinde arpa olmayan samana benzer.işte bizim kıldığımız namazlar ve tuttuğumuz oruçlar genelde bu saman tadındadır..özü arpası yoktur..

muhabbetten kanat gerek..bu zevat sadece mürşid değil,sadece bilgi değil,alimler değil ,aşk ehlidirler…durulmuş hali Niyazi Mısri nin eğer buysa, herhalde Ümmi Sinan a rastlamasaydı ve onu böyle durultmasaydı kim bilir ne olacaktı?..ben derdim ki:hz. Mevlana’nın çok kuvvetli bir sinir sistemi olması lazımdı. Neden? dediler..dedim ki:öyle bir feyzi ilahiye mazhar ki..sürekli akan bir şelale altında oturmak gibi.. buna tahammül edebilmek için çelikten sinirleri olması gerekir adamın..yoksa gerçekten çıldırır..Niyazi Mısri de öyledir..aşk ehlidir.. vech ehlidir..iyi ki Ümmi Sinan la görüşmüş de böyle durulmuş..
bir yerdeyiz … gazelden okuyordum ki:”ey niyazi hal-i aşkı kimseye faş etme sen..sırrı haktır anı bigane haberdar olmasın”..dinleyenlerden Fahrettin Efendi dedi ki:  bakma öyle dediğine ..sırları faş etme der ama bütün sırları da kendi faş eder..bu evliyanın bir kısmı gerçekten sır ehlidir.. bir kısmı ise faş-ifşa ehlidir..onlar Allahın sözcüsüdürler..hükümet sözcüsü.. evliyaullahın bütünü adına konuşurlar..bakarlar!..millette uyuşukluk var..onları harekete geçirmek için faş etmek lazım..mesnevinin yazıldığı çağ  da öyledir.. bir ümitsizlik çağıdır.. Mısri’nin  dönemi de öyledir..duraklama zamanın sonu.. çöküş devrinin başlangıcıdır..öyle uyuşmuş bir milleti yeniden ateşlendirmek- heveslendirmek için Niyazi Mısri gibi adamalara ihtiyaç vardır.. şimdide öyledir..bugün,bu milletin buna ihtiyacı vardır..bu bilinenlerin yaşanılanların söylenmesine, ifşasına ihtiyaç vardır..yoksa gençlik elden gidiyor..Amerika nın taşra eyaleti oluyoruz..ben bile çocukluğumdan beri hollywood filmleri izliyorum..bir yerde dediler ki: kızarsak incirlik üstlerini kapatırız.. dedim ki: peki, benim beynimdeki incirlik üstlerini nasıl kapatacaksınız?.. ya çocukların beynindeki  Amerikan üstlerini?..küfrün pislikleri-virüsleri beynimizin içine girmiştir..evvela bunların ayıklanıp temizlenmesi lazım..Türk Maarifinin baştan sona tüm müfredatlarının değişmesi lazımdır………………..”alkışşşş…   KIYAMettt…”
Sevdiğim görecektin, salon alkıştan inledi..işte bende bu güzel konuşmayı kaydetmek için hoca dan izin aldım ve yazdım..inşallah olayın vehametine  vakıf olup-vakfederek durur ve arif olup maarife kavuşuruz ve amiiinnn:)

15 Kasım 2010 Pazartesi

ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI – 12



ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI – 12



Bu masal  Hamse-i  Al-i  Aba’ya  adanmıştır…


Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..geçen yazıda ellerimizi okumaya çalışmıştık.. parmaklarım minare/avuçlarımda kubbeler/bileklerimde camii yazıyor..
iki elini birleştir ve bak/tüm parmakların Lailaheillallah yazıyor…
bakalım mı kaçıncı masala gelmişiz.. 1+2=3.. tasavvufta sayılar 3 ile başlarmış ..3 ise 1 demekmiş..ve ne acaip bir iştir ki, ilk 3. masalımdaki aynı şeyi yazacağım. ne ilginç değil mi?. aslında ne yazacağımı bilsem de, konuya nasıl gireceğimi bilemiyorum tabii.deneyelim mi?ben, Hamse-i Al-i Aba hakkında  yazabilecek donanımda olmadığımdan edep etmek isterim.. O’nu yazamayacağımı bilirim.. kitaplarda anlatılanları-dinlediklerimi- herkes gibi  hatırladığım kadarıyla tekrar edebilirim.(hiç kimseden şimdiye dek dinlemediğim, okuduğum bir detay benim için çok değerli.onu yazmak bana çok iyi geleceğinden, onu anmak isterim…O BEŞ’li(5-0) , ABA  nın altındayken, orada bulunan hz  Aişe annemizde katılmak istemiş.. ve hz Peygamber O’na  orada durmasını ,çünkü hanımlarının zaten kendisiyle beraber olduklarını söylemiştir..bu şu demek..eşler birbirlerinin  örtüsüdürler değil mi?.. çocuklar, o çocukların eşleri ve aileleri ,sevdiklerimiz= bunu da, O ABA altından uzanan eli tutan Salman-ı Farisi temsil etmiştir.. nasıl ki et tırnaktan ayrılamazsa buda öyledir.. bencil değil sencillik bu olsa gerek değil mi Sevdiğim.
  
ben başka bir ABA dan yazacağım..  O ABA değil ama ondan gayrı de değil bilirim.. Has’ını yazamasam da, başlığımı O isimlerle taçlandırmak istedim. .
Güneş
Işıkları huzmeli,
Altın ışıklar saçıyor.
Yılan asa olmuş,
Sırat-ı Müstakim üstüne uzanmış.
Bir tesbih uzuyor,
İnci taneleri dizisi ışıldıyor.
Sıra ile açılıyor inciler,
Her biri bir A’liii.
A’li ler sonsuza dek gidiyor,
Selamlıyorlar ve gülümsüyorlar.
Yüzleri ışık ışık,
Seçilmişler dizisi,
A’li ler incisi,
Alim de; A’li ler den bir Ali.
Pir’im benim hem de ol A’lii
Güzel yüzlü, tatlı dilli,
Altın huzmeli yolun incisi,
Güneşin öğrencisi,
Kutlu kişi.
Kutbumdur O, benim
Merkezim, mihenk taşım,
A’li lik tir nişan-ı,.. ismi de Ali.
Kevser havuzu sahibi,
Can Alii,
Yar Aliii, dost Aliiii. (14-1-2008)
A’Lİ  ABA MASALI…..
zamanın birinde bir Evvel Zaman varmış..birde çoook cahil bir çocuk..nasıl olmuş bilinmez kaderin garip bir cilvesi işte, Hakk dilemiş ve bu zavallı çocuğun başına Devlet-i A’li nin Hüma Kuşu konmuş sanırım.. bu bir masal olduğu için, masalsı olmalıyız ki her şey hayale uygun olsun değil mi?…çocuk hayalinde ona öğreten kişilerin nedense hiiç yüzlerini göremiyormuş..herkes Hz. Peygamberi nasıl gördüğünden dem vururken, ona sadece Hırka ve Başından Aşağı Salınmış Başörtüsü ile Işık İçinde Bir Vech düşermiş..çocuk çok hırçınmış..bir gün demiş ki Evvel Zamana ağlayarak:ben çok mu kötü biriyim ?.beni neden hiç sevmiyorlar? .. neden bana yüzlerini göstermiyorlar?..neden hiçbir şey göremiyorum? .Evvel Zaman:evladım, siz burada görüyorsunuz ya, o yüzden rüyada göremiyorsunuz demiş..çocuk:”görmüyorum?!”..Evvel Zaman tebessümle: görüyorsunuz demiş..çocuk bu anlaşılmaz sözlerden hiiç teskin olamıyormuş.. çünkü anlatılmak isteneni nedense(vakti gelmediğinden ) anlayamıyormuş.. görememek acısı ve korkusu takıntı halinde hep devam ediyormuş.. hala bile, değil mi Sevdiğim..hatırlıyor musun, Sana geldiğimde nasıl perişandım.. göremediğimi anlatıyordum hani..Sen öyle tuhaf bana bakıyordun ki..aslında benden başka bir şeye- kıpırdamadan tesirle bakıyordun..Sen:hiç mi görmedin?  diyordun tekrar tekrar.. ve bende hep ağlayarak “hiiç göremedim.. gittiğinden beri ,bana hiiç kendisini göstermiyor” diyordum..işte o gece Sen, o dairedeki yüzük taşı olan Sen, ışıl ışıl ilk defa bana yandın..

ve bir defasında yine dağıtmışken” hiçbir şey yok,orası karanlık,yokuz,orayı istemiyorum “diye ağlarken..Sen nasılda:” bak, Ben varım ,buradayım, yaşıyorum,varım “demiştin..sonra ben yavaş yavaş hayata tutunmaya başlamıştım hani..Sen varsan bende vardım çünkü…hala daha öyle…
………………….
çocuk  hayallerinde,Hüccurat Suresi ile Fatır Suresi diye bir surenin daha olduğunu öğrenmiş..Fatır ı nedense Fatiha ile ilişkilendirmiş..Zamanla her şeyi her şeyle ilişkilendirmeyi de öğrenecekmiş ya, o bakımdan..meğer çocuk çook sonra duymuş ki; bir yolcu, gerçek bir rehbere bağlandığında ona hediye  verilirmiş.. çocuğunda hediyesi bu umreymiş demek ki..çünkü onların dost olmalarının hemen akabinde, birkaç hafta içinde başından sonuna bir anda gerçekleşen bir hediyeymiş bu seyahat.. Evvel Zamanına veda için telefon açmış..orada ne yapayım? demiş çocuk..Evvel Zaman “Bizden Selam Söyleyiniz “demiş sadece. çocuk 11 gün sonra dönmüş.. giderken oradaki  yüz binlerce insanın en zelili garibi olduğu muhakkakmış ..ve  dönene dek,” beni bir daha oraya yollama” diye ağlayarak heep  yalvarmış.. ölmeye gelmiş ya zaten..
………………
……. her zamanki gibi yine, başaramamış biri olarak ağlaya ağlaya geri dönmüş. tabii zelillik-garibanlık çok daha diplerdeymiş..geldiğinde hasta ve bitkinmiş.. Evvel Zamanını aramış çocuk..ve oradaki garipliği anlatmış..Medine’deki inanılmaz başarısızlığından ağlayarak utançla bahsetmiş..”ben başaramadım” demiş çocuk..Evvel zaman :”tebrik ederim evladım ..öyle demeyiniz bir daha..siz başardınız.. kamil hacı oldunuz”..çocuk:ama ben hacca gitmedim ki, umreydi o  demiş..Evvel Zaman:”bir daha umre demeyiz, hacca gittim deyiniz ..siz Hacc ül Ekber yaptınız,mübarek olsun” demiş..zaten aklı başında olmayan çocuk, hiiiç bir şey anlamadığı için hayatına devam etmiş..gel zaman git zaman, çocuk gittikçe daha bir zelil olmaya başlamış..sürekli ağlıyormuş..bir türlü bir HİÇ olduğunu kabullenemiyormuş..ikide bir Evvel Zamanını ararmış ağlayarak: hiçbir şey yok,biz bir hiçiz değil mi ?dermiş acıyla..Evvel Zaman:”evet evladım ..hiç bir şey yok ..biz hiçiz, hiiç “dermiş..çocuk perperişanmış..hayattan kopmuş gitmiş..
…………………………….
(Çocuk öylesine her şeyden bihabermiş ki; Zat bir Mürşidle seyir yapmanın anlamından habersizmiş..onlar tepeden götürürlermiş..bir anda..zamanla kabiliyetine göre anlamı çıkartabilirmiş salik hani.. o bir anın anlamının ciltler dolusu kitap olmasının bu demek olduğunu da yeni anladım Sevdiğim..teşekkür ediyorum..o bilmem kaç on şiddetindeki depremle yıkılmadık duvarı ,dağılmadık zerresi kalmaması..bir anda yıkıp bir anda yapmak..şok sistemi sanırım bu..çok ağır tabii.ama Sen varsın ya …Sen varsın..)

ADI  gibi cismi manası da LATİF olan DOST  bu alemden ayrılmış.. iki hafta sonra.. hayalinde çocuğun eline beyaz bir kağıt vermişler..iki cümlelikmiş bu mektup..ilk cümle babasının çocuğuna hitapmış.. kağıdın ortasında ise  sadece şu yazıyormuş..”Ebu’l  Vakt  çok yakında bu alemden ayrılacak”… hep beklediği haberle darmadağınık olan çocuk, daha bir dibe vurmuş..zaten aylardır günde bilmem kaç defa sala dinleyerek teselli bulan ruhu,  daha çok salaya muhtaç olmuş.
.. ve elinde bir demet nane, bir beyaz gemiye binmişler.. o sıralar ve sonra, kontrol edemediği gözyaşlarıyla dolaştığından hiçbir şeyi göremiyormuş zaten..


Ve  birliktelermiş..bir asırlık çınar ve onun gölgesine sığınan çocuk yan yana oturuyorlarmış..eleleymişler..çocuk O’na yazılarını okurmuş..en çok bu bölümü severmiş çocuk..bir eliyle O’nun elini tutar ve masalı genelde gözyaşlarıyla okurmuş..O el ve O beden bu yazılardan hep depremler geçirirmiş..çocuk korkar ve durur:”Size zarar veriyor muyum?..Sizi üzüyorsam okumayayım” dermiş..Evvel Zaman da ”devam ediniz” dermiş..bazen o gözlerden bu yazılara yaşlar bile akarmış.çok garipmiş.. çocuğun öyle çok sorusu olurmuş ki; nedense buraya gelince dili tutulur, o soruları ya soramaz yada unuturmuş..
ve  o mektubu da anlatmış..Evvel Zaman hiç olmadığı kadar neşeliymiş..çocuğu yanından hiç kaldırmamış..çaylar börekler..aynı bardaktan çay içiriyormuş.. aynı böreği beraber yemelerini istiyormuş..işte çok saadetli zamanlarmış..çocuk  Onlayken hep ağlarmış nedense..işte bir ara çocuk O’nun dizi  dibindeymiş .. nasılsa evdeki diğerleri yanlarında değilmiş..tesadüf!!! tabii..birden yok olmuşlar, içeriden sesleri geliyormuş..


..aniden …öyle kuvvetli bir el, çocuğu  göğsüne çekmiş ki
..çocuk o göğse tüm yüzüyle gömülmüş…Evvel Zamanın içinde uçuk mavi entarisi, üstünde  deve tüyü hırkası varmış..başında beyaz takkesi..çocuk  yaslandığı O göğüsten başka bir göğse akmış ..ama bu nasıl olmuş?..bilmiyormuş..bir Hırkanın içindeymiş sanki..çocuk yüksek sesle hıçkırarak ağlıyor :”Ya Rasulullah ..Ya Rasulullah ..Ya Rasulullah “diyormuş..burada saf şefkat varmış..başka tanımı yok..saf şefkat.. ne kadar zaman geçmiş..bilmiyormuş..belki de bir an..neden sonra çocuk başını sığındığı o göğüsten kaldırmış ..Evvel Zamanın gülümseyen Vechi ni görmüş.. çocuk: gerçek gibiydi..gerçek gibiydi..gerçekti..O Rasullullah tı..bu nasıl oldu? demiş..ve çocuk Evvel Zamanın boynuna dolanıp daha çok ağlamış.. anlamış ki veda ediyorlar..veda..veda.. çocuk giderken Evvel Zaman ona büyük bir sevinç ve adeta gülerek demiş ki :Biz HAY ız..Biz ölmeyiz..Bize ölüm yok..bize sorgu sual yok.. vazife devam edecek şimdi ve ebeden..Biriz beraberiz
…….

çocuk kapıdan çıkarken; az evvel yemek yedikleri mutfaktan tekerlekli iskemlesini geri geri iterek, masmavi gözleri ışıl ışıl çocuğa bir daha bakmaya çıkmış  Ebu’l VAKT..ve çocuk yine tekrar sarılmış.. veda ediyorlarmış..yeniden kavuşacakları ZAMAN da ki ZAMAN a kadar….

ve daha sonra ki telefon konuşmalarında Evvel Zaman hep bu sözleri çocuğa tekrar etmiş..ve  bir hafta sonra ise bir daha hiiç ayağa kalkamayacağı yatağına bağlanmış..bir buçuk ay sonra da bu alemden ebediler alemine ,en güzel kandillerden birine yıldız olarak yerleşmiş..tıpkı bir avizenin kristal taşı gibi.. onun yıldızı da o avizedeki yerine monte olmuş..( masallar ise çok güzel antika bir çekmece içinde muhafaza ediliyormuş..)


başka Sevdiğim..Hırka..içinde hiçbir şey olmayan O Siyah Hırka ..herkesin birbirine dönüştüğü -yok olduğu hırka..yokluk hırkası bumu demek Sevdiğim.. hep aynı şeyleri birkaç senedir yazdığımı biliyorum..ve okuduklarımdan anlıyorum ki herkes ömrü boyunca hep aynı şeyi kendince yazmış ve hala yazmakta… artık neden anlayamadığımı - anlamayı bitiremeyeceğimi öğrendim en azından..çünkü eski ben,yeni nefesli ben değilim..anladığım şey de, eski anladığım değil..bir sonraki anlayacak olan ve anlaşılacak olanda değilim..

…..çocuk; aklına geleni içinde tutamadığından, söylediğinde, tüm bedenini saran tesirin, iyimi kötümü olduğunu sormuş bir defasında Evvel Zamanına: ”istediğinizi söyleyiniz.. … izinlisiniz..onlar anlamayacaklar..unutacaklar..çok az kişi bilip,çok az kişi anlayacak “demiş.. ve Zaman da çocuğa :O, size ne dediyse hepsi doğru, halen devam ediyor demiş..ve onlar çocuğa yaklaşamayacaklarmış da.. bence en güzeli bu…işte bu söz, bu cümle çocuğun korunma hırkasıymış ..çünkü insan kendi gördüğünü bile, ona anlatıp yaşatmazlarsa,asla anlayamazmış.. artık bunu çook iyi idrak etmiş..bir kişi mana alemine ait bir şeyi istediği kadar görsün,bilsin ,duysun,anlatsın=anlayamazmış.. eğer ona, onu açıp anlatmazlarsa= yani izin çıkmazsa, asla o şeyi hakikatte öğrenemiyormuş..o yüzden de  benim o tek anı anlamam için, bir ömür boyu yazsam bile yetmeyeceğinin bilinciyle içim çook rahat..esas olan o yolda feda olup ölmekmiş..insanın uğruna öleceği bir Sevdiği ve Onun manası varsa bu her şeye değer bir bedeldir.
.
……
hani ben, sevdiğimden dem vururken ilk zamanlar, derdin ya:”ne mutlu size,sevdiğiniz,özlediğiniz ve düşündüğünüz biri var..siz çok şükretmesi gerekenlerdensiniz.  bunun için çok şükredin olur mu?ya birde sevip düşünecek ,özleyecek biriniz olmasaydı?”...ben hep şükrederek ölenlerden olmalıyım inşallah ve aminn..

Hurşidimden Mürşidime bir tutinin güncesi..
Yakut-i  bir sayfanın üzerindeki O Güneşe….çaresizlikle sorulan o soruya aynı çaresizlikle bakana…..o yumuşamış yüz hatlarındaki duygulara…. o hüzünlü bakışa…….
Sevdiğim bu hafta neler idrak ettim unutmadan geçmek istiyorum..
önce sağlığım tabii..kan değerlerim yüzünden dibe vuran vehmi-vesvesevi yapım için o üzümlü kınakına şırasını içiyorum..birde meyve suyumu..tabii denge içinde haftaya yazmak istediğim şeyin-lintehuu =olayı yumuşatan bakırın-  maddi vitamini olan B12 yi:)-:(lütfen bana  . O  için yardım eder misin? )şimdilik daha iyiyim şükür..o  hırçın baraj  denizi  içinden çıkan ve beni oraya çağıran lintehuu var ya..söylesene,ben o ana santralde fazla demirden dolayı helak olmaz mıyım Sevdiğim?!!!!:)…



 ve Sevdiğim kurban meselesi..beni kan tutar biliyor musun? hz. Peygamber, mümkünse kurbanlarımızın başında durmamızı neden buyurmuş şimdi az biraz anlıyorum sanki..malum damarlarımızda kanımızın içinde gezen..o akarken bize, biz anlamsak da, nefsimize ruhumuza bir şey aktarır değil mi?ve Sevdiğim nefessiz kalsaydık eğer bölümü var ya?..ben balıkların canlarının acımamasına çook sevindim.inanılmaz huzur duydum biliyor musun?neden bilmiyorum…ne mutlu ki hz Pir  Mevlanamızın dediği gibi “hepimiz O’nun ağının içinde yüzen balıklarız”..ve bugün avlanma yasağı var..hepimiz Arefe de O denizin içindeyiz.:)

1.TEFEKKÜRÜM:yine  salat esnasında olduğu için çok önemli.10 . masalda ki Ehl-i Beyt-i Milleti İbrahim’in  cem makamı… 11. masaldaki Ehl-i Beyt-i Mustafa nın hz. cem makamı…şeriat..12. masaldaki Al- i Aba nın ise cemülcem makamı.. marifet olduğunu düşündüm..bilmiyorum doğrumu Sevdiğim..Sen doğrusunu öğret diye eklemek istedim..

2. TEFEKKÜRÜM,aslında Yaradılış Bayramından beri sürüyor..neden yazmadım? çünkü öyle çok yazıyorum ki bıkıp sıkılıyor ve sayfada yer bulamıyordum.. tesadüf ya, birliktelik hasıl oldu şimdi.. doğru zaman bu zaman demek ki..Fıtır –Yaratılış Bayramı evveli nette “Sümer Yaratılış Efsanesine”bakmıştım.. orada bugünkü bizim bildiğimiz efsanelerden değişik bişey yok. hatta aynı gürültülü kardeş kavgalarının bugünde gazabı çektiği malum..daha sonraki tüm mitolojinin de bu yazıtlardan çoğalıp daha süslü ve gizemli hale getirildiğini de anladım..birde  “yaratılış destanında” ilk kaydedilmiş  bir rüya ve yorumu var.. bence onu Senin okuman lazım..çünkü bir devrin kapanıp yeni bir devre insanlığı gelirken hangi esmalar  baskın bence bir tek Sen anlayabilirsin.. şunu tefekkür ettim..O dönemin ilk insanları gerçekten çocuksu - olduğu gibilerdi..ve  okuduklarımız-kelimeler tabii ki çeviri..onların duygularını o kelimeleri çevirenin bilgisi ile nasıl anlayabiliriz ki değil mi?ya onlar..bizi okusalar bizi anlayabilirler mi?bence hayır..çünkü ben bile kendimi anlamaktan aciz olduğum halde, bir başkasını nasıl tam kapasite algılayabilirim ki?..ancak izlenimler edinebiliriz.. yaradılış efsanesinde daha varlığın ortaya ilk çıkışı ile bir bedel ödemenin de –yani kurbanın da ortaya çıktığını ŞU AN YAZARKEN İDRAK ETTİM.İÇ İÇELER..


bir eş diğer eşin KURBanı dır-YAKINİ-DOSTU dur mesela..ve o çift birlikte dünyaya getirdikleri çocuklarının kurbanıdır …ağzımızdan çıkan sözlerin kurbanı olmaz mıyız hep?..ve ellerimizle işlediğimiz fiillerimizin kurbanı değil miyiz aslında?..    sahip olduğumuz malımızın mülkümüzün kurbanı değil miyiz?ve ya  Aşk!! .. gerçek KURB AN AŞK değil midir?! O GÖNLÜ verene O’nu veresimizin  gelmesi bumu Sevdiğim?!!


FITIR=YARATILIŞ BAYRAMI  ile bize bahşedilenin- iz düşümünün KURBİYET-YAKİNLİK-DOSTLUK BAYRAMI  olduğunu şimdi yazarken algılıyorum Sevdiğim.. bununda Kelime-i Tevhidin bir başka manası olduğunu da tabi..LA İLAHE İLLALLAH  MUHAMMEDÜNRASULALLAHKUTLU OLSUN


 Sevdiğim  o çareSİZ soruya gelen hediyeye çook teşekkür ediyorum..içiçe-birbirini giymiş bir beden için …. yeni..yepyeniii..candan can kırıkları olmayan latif-i camdan kürre için..içi rengarenk ışıltılı..böyle bir güzellik- eşsiz bir sanat olabilir mi?Seni ancak Senin gönlün bilebilir ve olması gerektiği gibi sevebilir.. işte Seni öyle SEVİYORUM..
ve SEVDİĞİM bundan sonraki masalı nasıl yazacağımı çözemiyorum…hata yapmaktan korkuyorum.. lütfen… çizdiğim o şeyler ve o ışık ?!!............

tabbi ki bayram-i lezzeti pek bi ehven,  bir yeni içeceğimiz var Sevdiğim.. geçen ki  meyve suyumuza nar da dahil olmak istemiş..böylece akıp giden nar taneleri ziyan olmadığını-şifayab olduğunu anlatmak istemiş..tarifimiz:meyve sıkacağımızda bu defa nar-greyfurt-limon ve portakal var.afiyet olsunn:) AREFE
…Bir hafta sonra..dikenli bir çalılığa neden inatla bülbül dediğini anlayamıyorum Sevdiğim..ondan gül olmayacağınızı ikimizde biliyoruz ..ama olsun işte Sen beni böyle dikenlerimle sevindiriyorsun ya önemli olan bu..yeni ordusal pervanevi kanatlar için teşekkürler..dehşet yani..sohbet içinde..SENİ SEVİYORUM…..




nur cihan
15.11.2010
 

9 Kasım 2010 Salı

ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI – 11




ZAMAN DEĞİRMENİNDE ZAMANE TEFEKKÜRLERİ MASALI – 11
bu yazı Ehl-i Beyt-i MUSTAFA ya adanmıştır..
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba …nasılsın?.11. masalımızdayız yani iki karşılıklı 1’in muhabbetindeyiz..ben meşreb-i halimize bir ek yapmak zorundayım ..çünkü asabiyette ki zirve halim beni perişan etti:)bak, yeni halimiz şöyle oldu:asabiyeti sekine-i lezzetçiler:)tedbiren başa yazdım ki ,cemal vakti tez gelsin.. ne kadar eliyle ovalasa da bir türlü  düzeltemediği, haftayı ona dar eden alnındaki yarım lamelif i, ağlatmış.. yani insan bu halde bile tefekkürde uçabilir mi ?.. Zülkarneyn in seddini..vehmi idealarıma bir set çekemeyişim ki, Sana karşı olan kıskançlığım benim en zayıf,en zelil yanım..oysaki bu masalın çocuğu eskiden nasıl kıskanılır onu bile akıl edemezdi biliyor musun?hep o yedirilen hannas yüzünden .. tek ümidim o sonradan olduğu için, geldiği gibi gitmesi tabii..taa en başından beri,  Senle alakalı gördüğüm ve öğrendiğim o şeyler..Sen herkese aşıksın.. tabii ki haklısın.bense sadece Sana..tabii ki haksızım…buna henüz dayanamıyorum bence..yani bu alemde.o zaman, gözlerimi kapatıp sema  sahasına dönüyorum..
O Gönle sahip çıkamayacağım için, onu baştan sahibine yani Sana iade etmiştim hatırlatırım..tuzla buz olan bir gönlüm  yeni bir kalbim olamadığı içinde incinmedim tabiii?!!! neden, Sen kıskanma hakkına sahipsin bense değilim? bak ne anladım.. işte bunun bio kimyasal sebebini buldum.. aslında bir iki yıl evvelki idrakimin belki kanıtlanışıdır.şimdi iki kat kızıla bürünmüşü ve kuru kara üzümleri düşündüm.( o kızıla büründüğü gün gelen kara üzümlü  tarifi şırayı yapmaya karar verdim..)kansızlık sınırında olan yapım sanırım ki daha çok düştü..hayallerim bile  çikolata-incirli kek ve yeşil üzümlü.. ben yapmışım ,hem de Sana :)işte birde o set çekme işinde şunu da düşündüm.. hatta çok hüzünlü buldum..büyümesi gereken biri var .. artık onu besleyen kaynak ,kendi kaynağını bulabilmesi için ona bu seddi çekmek zorunda..O, yapmak istemese bile, O na bunu yaptıranı  anlamak lazım değil mi Sevdiğim..ANLAMIYORUMMM .. iki güneş olmaz ya hani..o yüzden belki de.. şimdi canım anlatmak istemiyor.. .. nasılsa Sen anlıyorsun..ve  acımasız bir özleyişin kıskanç kıskaçlarında bir çırpınış var..nasıl biri biliyor musun gördüğüm;bir latif esnek zarın içinde ayağa kalkmış ve o zardan çıkabilmek için çırpınan bir adam??..sanki hiç bilmediğim yeni bir ölüm gibi..
 yazdıkça yeni yeni çuvalla yazılmak için sıraya giren harflere sahip oluyorum. ben bunları istemiyorum ki..umurumda bile değil bilmek..ben sadece Seni istiyorum Seni.. ama çoook ağladım .. ve Sevdiğim bu gece ben bir şarkı sözü kadar yumuşak ve zarif sözleri söyleyerek uyandım..bunları yazabilmek içinse bir daha uyumadım..o sözleri hiiç hatırlamıyorum, bir salavatın anlamı gibiydi-görmekle alakalı sanki..tabii ki bende, onu kendi kabımca anmak ve hatırlayabilmek için bu yazıyı yazıyorum..inşallah ona layık olmasa da benim insan olabilmem için, kendime bir faydası olur ve amin..

 öğlen.. yine  yarım lamelifim..acıyorum..bir ses ..LİNTEHUUU diye bağırmış...LİNTEHUUU..(onu bir yerden tanıyorum..omuzlarındaki kuzguni saçları muazzam güzel..)birde şu çizimlerin altındaki iki nokta zehrin panzehir-derdin ise deva olması demek mi?şimdi tüm zehirli mürekkebim buraya aktı, bakalım panzehire nasıl dönüşecek..Sevdiğim tıbbi özürlerim,hissi duygulanımlarım beni bu derece tavan yapmış bir edepsizliğe yine mahkum etti..Sence bu hallerde, içinde bulunduğum halden dolayı  sakıtlık olur mu?:)
zor işler zooor.çook zorr.ben Seni özledim.. kanatlarım atık büyüyemiyor bile biliyor musun?..istemiyorum!..yanii bravo Sana, başardın!..başardın..tebrik ediyorum.. artık ne seviniyorum nede üzülüyorum..olsa da olur, olmasa da sanki..nasılsa biri olunca otomatikman diğerini tetikliyor..ben seddin üzerine çıkmayı başarmalıyım Sevdiğim..yoksa Seni bulamam....lütfen yeni bir gönül ama eskisi değil..pota da eritilmiş yeni bir camdan gönül lazım..eğer içinde hiçbir şey olmasa Sevdiğim, o zaman sadece Sen- nefessiz bir Sen mi olurdun?...birde yeni telekler lazım..bence ben nar bekçiliği yapamıyorum.. yapmak da istemiyorum.. öyle Seni seyrederken olur mu yani?o yüzden de Sana en sevdiğim meyve suyunu tarif edeceğim..bu yazıda onu iç tamam mı..2greyfurt,1limon ve 1portakalı sıkıyorsun.. tabii ki soğuk olmalı ..işte çok harika bir içecek bu ..kokusu da olsun..ismi meyveler:)

evet .. konumuz ne idi Ehl-i Beyt-i Mustafa..ve bunu da tabiî ki 7. Masalımız üzerinde gidip gidip gelerek anlamaya –anladıklarımızı da sağa sola seslenerek-SELAMLAYARAK  anlatmayı tefekkür edeceğiz..ilk evvela en eski algılarımdan bahsetmek istiyorum..

çocuk  hayal kitabını istemek üzere Evvel zamana gitmişti..aklından hiç çıkmayan bi şey vardı..iki  elini de ona doğru uzattı ve dedi:Arabi hz okudum ki, insanın sol eli parmakları sırası ile; başparmak hz Ali,İŞARET PARMAĞI hz Peygamber( as),orta parmak hz Fatıma,yüzük parmağı hz Hasan,serçe parmak hz  Hüseyin miş..ve sağ elimizin baş parmağı hz Ali,İŞARET PARMAĞI hz Peygamberimiz,orta parmağı hz Ebu Bekir,yüzük parmağı hz  Osman ,serçe parmağımızda hz Ömer miş.. ve parmaklarım..ve tırnaklarım..gözümü onlardan alamıyorum..bana  “…” hatırlatıyor, neden?..çocuğa ilginç bir gülümsemeyle cevap verdi Evvel Zaman:”evladım siz tasavvuf yapıyorsunuz”..çocuk ama ben tasavvuf ne bilmiyorum ki..Evvel Zaman :”biliyorsunuz “..

Sevdiğim bu gün bunu tefekkür edeceğimizi hatırlayalım istedim.. öğrendik ki Allahın iki elimle yarattım dediği batıni-zahiri; celal- cemal,kahır- lütuf eli demekmiş..ve sol celali -sağ cemali anlatırmış hani.. aslında sadece sağ el varmış yani cemal..tabii bunların hepsi bizim anlayabileceğimiz şekilde sembolize edilmiş manalarmış değil mi?yoksa bizim anladığımız anlamda el felan yok..maksat İŞARET EDiLENE BAKARKEN  İŞARET EDENİ GÖRMEK.(şakk-ı kamer)aynı Kelime-i Tevhid gibi değil mi Sevdiğim?
burada hz Adem as. dan anmak isterim..Ata Dede Babamız..O, Yaratıcısına demiş ki hani..”her yerde bir isim görüyorum..Muhammed..O benim neslimden olacakmış..bana torunumu gösterir misin Ya Rabbi “diye niyaz  edince.. Yaratıcısı: işaret parmağına bak!. demiş hani..ve hz Adem Babamız işaret parmağını kaldırıp bakmış..orada hz Muhammed Mustafa nın Nur u zuhur etmiş ve O da seyretmiş..ve seyrettiği güzelliğe bakarak şu cümleyi ilk söyleyen kişi olma şerefine nail olmuş.. “Eşhedü  en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve rasuluhü.”inşallah anladık umarım.

5. Sene evvelden, şimdi hatırlamadığım bir hayalim için Latif Sultanın” siz Hüccürat Suresini okuyunuz”  demesini hatırlıyorum..akabinde  bir arkadaşımın beni Fatih’e götürmesini..o pazara gitmek isterken, benim Fatih Camiine gitmem..ve içeride küçük bir erkek çocuğunun, sonra daha büyük bir erkeğin okuduğu Kur’an eşliğinde neden ağladığını bilmeden gözyaşlarıyla kılınan bir namaz..sonra Fatih Sultan hz.türbesi..orada daha şiddetli bir ağlayış..ve birkaç hafta sonra umre hediyesi… yolun resmi başlangıcıydı.o gün anladığım hüccüratı ancak kelimelerimin kısır anlatımı ve bugünkü anlayabildiğim kadarı ile Sana aktarabilirim.. lakin onu tamamlayacak ve kusurlarımı da örtecek tek bürüyücü örtünün Sen olduğunu da bilirim..
Sevdiğim 7. Masalın bana ilk anlattığı şey hep şuydu..KÜN EMRİ İLAHİSİ İLE DİLENEN nin aslında bir DUA olduğunu ve FEYEKÜN  ile murat edilenin AMİN nin de  bu yönelişin huzuru olduğunu..huzur bulan ise ;tek bir mutlak vücuda tüm hücre-i saadetlerin secdeleri faslında, Senin varlığın yanında, Senden gayrı her varlığın BOŞ ama HOŞ  haliydi..Hüccurat Suresi  :sesinizi Habibimin Sesinin üzerine çıkartmayın yoksa amellerinizi yok farz ederim” der hani..işte ben semahaneden  her daim bunu anlıyorum biliyor musun..(çünkü ortalığı kasıp kavurarak esen o sabah nefesinin içinde, tüm seslere baskın olan Azrail Kudreti Sesin; tüm zerreleri yakalayan-alan- bir arada tutan Senin Nefesindi.)
bunu bir tek asli vücud olarak düşünmek lazım..işte O Vücud hz Muhammed as. dır..ve onun da hakikati, Hakikat-i Muhammedi dir.. tüm varlığın nuru-gayesi-sebebidir..tüm varlık O açığa çıksın,O bu alemi şereflendirsin ,O bu toprağa bassın diyedir..belki de asıl mirac; O’nun bu cihana ayak basmasıdır ki, O cihan toprağı ,O bu aleme ayak bastığı için göklerden bile üstün sayılmış ve her zerresi mescit hükmündedir..O bu aleme ayak bastığı için, tüm varlık” ben O’nun ayağının bastığı yerdeki toprağın tozuyum” deme şerefine erebilmiştir ..işte o yüzden de edeb tasavvufun ilk ve son şartı olmuştur..hiç bir kimse ben yeni bir şey söylüyorum diyemez..ben ondan daha iyi anladım ve öğreteceğim diyemez..neden?çünkü hz Peygamber: ben size yeni bir şey getirdim ve yeni bir şey söylüyorum dememiştir..ben eskilerden daha iyi biliyorum dememiştir…o sadece Allah Teala nın dilediğini- emirlerini yerine getirmiş ve yaşantısı ile de bunun fiili halini bize miras olarak bırakmıştır..O Canlı Kur an olduğu ve yaratılmış en numune şahsiyet olduğu için de, O’nun  her hal ve hareketi ayettir..

Hz.Kur an üzerine çalışan kişi; ancak O’nun söylediği Ayetlerden ve eylemleri olan Hadislerden,ben  şu manaları anladım- açığa çıkardım diyebilir..çünkü asıl maksat bilmek değildir..bütün ilimler onları asıl bilen tarafından zaten yaratılmıştır..tereciye tere satmak?.istenen şey idrak etmek-anlamak ve anladığını hal olarak fiiler de yaşamak ve yaşatmaktır..Yaratıcı ,kullarına verdiklerini onların üzerinde seyretmeyi seviyor ya.. maksat, istenilen erdemlere sahip adam gibi adam olabilmek.. yeni olan şey manalar değildir.. yeni yaşam tarzlarına göre şekillenmiş suni kelimelerdir..aynı yeni moda giysilerimiz gibi..bugün yeni dediğin kelime eskiden de vardı biliyorsun..  bugünkünden daha derin ve çok daha kapsamlı anlamda üstelik..bugün yeni en son ilim dediğin şey, yarın bir başka yeni  suni söyleyişli lakin  eski manalı kelimeye devrolmayacak mı sence?teknolojik ilimlerin ne kadar çabuk yanılsadıklarını ve yeni  zanlarla her gün değiştiğini unutmayalım lütfen..ilim en değerli şey tabii ama kesinlik kazanmadığı zaman sürekli değişen ilaçlara ve deprem raporlarına benzemiyor mu?..tüm bunları geç..hz Peygamber ben size yeni bir din getirdim,ben size yeni bir şey söylüyorum demiş midir peki?hayır değil mi?hepsinin bildiği bir dini tekrar o zamanın şartlarına ve ondan sonraki şartlara göre en geniş şimdiki zamanlı anlatmıştır..bizim sıkıntımız bence kibrimizde.. Allah’ı ,Peygamberini ,İslam ı beğenmeme tarzımızda..iman bence bir kereliktir..o öyle bir iman olmalı ki ne olursa olsun, o konudan kuşku duyamazsınız ..işte hz Peygambere sahabesi böyle iman etmişti ama böyle iman eden haslar ise ehl-i biatlerdi..yanı O’na manen en yakın daire dememiz lazım sanırım..tüm ashab ehli biat değildir ..çoook az kişiymiş bunlar..ben bunun bugün ve gelecekte daima o kadar kişiyle sınırlı olacağına iman ediyorum mesela..böyle olduğu halde hz Peygamberi bir defa gören, sözünü duyan herkes bizim için ashaptandır..hepsi bir yıldız hükmündedir..çünkü İslamın zirvesi ve mirac ,O güneşin tam zuhur ettiği zamandı diye düşünüyorum..O,” 0 “noktası misali..sağı ve solu var gibi..dairesel bir zaman gibi..iki yay gibi..Zülkarneyn gibi..O’nun bu alemden ayrılışı ile başlayan özlem hatırlamaya duyulan istek ve O’nu bir şeklide bulmak..


evet nerede kalmıştık..Hüccurattta ve Fatiha da tabii..yani bana göre vahdet-i vücud denen mananın çalışma sisteminde.ancak  tüm insanlığın tek bir vücud olduğunu idrak eden kelebek etkili bir algıya sahip kişiler belki de  bu manaya  erebilir..ermek başka mananın kendisi olmak tabii ki başka..bizzat  o mananın ta kendisi ise hz Peygamberimiz Efendimizdir.. Fatiha: fettah-FÜTÜVVET SAHİBİ-açan genişleten-fetheden-hidayet eden-medeniyet getiren-yiğit-mert ..çünkü Yaratan O’nu dilemiş ve O’ndan kendisini göstermiştir..kendisine ayna olarak O’nu seçmiştir..O asıldır..diğer tüm varlık O’nun hücreleri gibidir..hücre odacıkları, bir evin odaları,bal peteğindeki bal kovanları,kendi madde bedenimizdeki hücreler, hava zerreleri misali gibide tefekkür edebilirsiniz..bu ufku açar değil mi?sınırları zorlamak lazım ki Vücud nefes alsın..biz bu manaları anlayamıyorsak eğer “fetih” nedir onu da anlayamayız bence..eski çağı kapatıp yeni bir çağı da başlatamayız..yani Zülkarneyn  olamayız..celalden cemale gidemeyiz..zülcelali  vel ikrama eremeyiz..miracımızı tamamlayıp tekrar sağlıklı bir şekilde aşağıya inip yeni yeni farkındalıklar la başka miraçlar için yol alamayız..
Konumuz hala aynı tabii..yani Ehl-i Beyt-i Mustafa(bu anlamaya çalıştığım şey  Hamse-i Ali Aba değildir)..Mustafa “saflaştırılmış” demekmiş..O saf olduğu için her maddeyle anlaşabilir bence..o yüzden de asıl cazibe O’dur..mıknatıs O’dur..tüm zerreleri bir arada tutan arzın çekim gücü, O’nun Aşk-ı Muhabbetidir..ve O, aşkın her an ter-ü taze yenilenişidir..
hz Peygamberimizin maddi ailesi doğal olarak onun Ehl-i Beyt- i dir..ama O, öyle biridir ki ,aslında tüm varlık O’nun ailesidir.bilsinler bilmesinler..hiiç önemi yok..herkes bilecek ve anlayacak diye de bir şey yokmuş zaten..çünkü Alemlere Rahmet olarak gönderildiği için; nasıl ki O, bu cihana ayak bastığından dolayı tüm alem mescit sayılıyorsa, tüm insanlık ta bilsin bilmesin mescit hükmündedir.. beklide şeytanın anlayamadığı -kabul edemediği mana bir anlamda budur değil mi Sevdiğim..
DÖRT ANA UNSUR-U DİREK
Peygamberimin devlet sistemindeki yönetime bakmak istiyorum..bir elin 5 parmağı misali olanlara..hz Ebu Bekir..hem hz.Peygamberin eşi,müminlerin annesi olan hz Aişenin babası..özelliği sıddıkiyet..yani sadakat ve cömertlik onda en kemal halde ortaya çıkmış..ikinin ikincisi..hz. Ömer…ilim ve adalet manası onda en kemal halini bulmuş..Benden sonra peygamber gelseydi, O, Ömer olurdu hitabına mazhar olmuş..kızı hz  Hafsa, hz. Peygamberin eşi ve müminlerin annesi..hz Ömer, hz. alinin de hz Fatıma dan olan bir kızı ile evli aynı zamanda..tam Zülkarneyn misali:)hz. Osman..ahlakta,takvada,iman da en mükemmelleşmiş isim..hz Peygamber efendimizin kızlarından önce hz. Rukiye ,onun vefatı ile de  Ümmü Gülsüm annelerimizle evlenmiştir. Zinnureyn-iki nur sahibi lakaplıdır…hz Ali..O, hz. Peygamberin anne bir amca çocuğu…annesinin sütünü emmeden hz Peygamberin parmaklarını emmiştir,O’nun himayesinde büyümüştür..hz Fatıma annemizin eşidir..hz Peygamber Efendimizin diğer çocukları kendisinden evvel bu alemden göçmüşlerdir..sadece hz Fatıma ve hz Ali’den soyları=Kevserleri sürmektedir..ve hiiç kesilmeyecektir..hz Ali FÜTÜVVET= yiğitlik,mertlik,gençlik,delikanlılık,organize olup bir konuda harekete en etkin nüfus edebilmek=emaneti devralabilecek eminlikte de kemaldir..o AŞK dır..rengi kırmızıymış..

aslında şöyle karşıdan durup baktığımda Sevdiğim, ilk aklıma geleni Sana yazmak  istedim.. Asr-ı Saadet denen, bir kişi ile başlayıp çok kısa zamanda milyonlara çıkan bir yönetimin başarı için en elzem ihtiyaçlarını tabii..biri Muhammed ül Emin lakaplı= doğduğundan beri sıratı müstakimden hiiç ayrılmadığına, tüm mümin- müşrik ahalinin oy birliği ile karar verilmiş ve O’na böyle hitap edilmiş.. o devletin maddi manevi emanetçisi olmak..gerçek bir mürşidi insan ı kamilde müridlerinin her türlü emanetini-sırrını o olgunlaşıncaya dek alır..hiç kimseye onun manalarıyla ve hali ile öğrendiği kusurlarından bahsetmez.. emanetlerini= esmalarını en kazançlı hali ile işler.. döner sermaye misali olgunlaştırdığı talebesine vakti gelince devreder..Hızır’ın duvarı örmesi misali..demek ki bilinilmek lazım gelen  devletin hazinesi hz Peygambermiş ..bu hazineye  varis-i sahip olan emanetçilerinde;  sadakate,cömertliğe,ilim ve adalete, iman ve edebe,bunu gelecek nesillere aynı iştiyakla taşıyıp yaşatmak içinde fütüvvete-aşka ihtiyaç varmış değil mi Sevdiğim..
Hz peygamber tek ve yegane EKMEL olandır..O eşsiz ve biricik DÜRR-İ YEKTA  dır..O’ndan gayrı herkes, O’ndan aldıkları nurla kendi nisbi yetenekleriyle kendilerinde açığa çıkartarak yükseltebildikleri manalar kadar kıymetlidirler..O ana hazinedir..mutlak miras odur ve varisleri vardır..hep de olacaktır..çünkü O bitmez tükenmez tek hazinedir..bilinmek isteyen tüm manalarının O’ndan seyretmeyi dilemiştir çünkü, hiç kimse tam ve kemal hali ile O olamayacağı için, kendisindeki en yüksek esma-en kolaylaşmış yeteneği-kabiliyeti,insanlığa en güzel hizmet edebileceği manası ile varisidir..O’na  hizmeti-muhabbeti oranında da Ehl-i Beyt-i n dendir..biriyle kan bağınız olmasa da ,gönül bağınız varsa bu akrabalıktan çook daha özel bir şeydir..

bu dört halife de, hz Peygamberimize kan ve yol akrabalıkları ile bu yakinliği  olabilecek tüm imkanlarla arttırmayı seçmiş ve yapmışlardır..bize nasıl davranacağımız hususunda örnek olmuşlardır..her biri bir savaşçı –siyasetçi-ehl-i sanat-ve eylem adamıdır..onlar Kabe nin 4 direği gibidirler..ÇADIRI kubbe-i  onlar tutarlar..aslında bizim onları daha çok tanımaya ihtiyacımız var..hz Ali’den yani fütüvvetten-aşk dan geçebilen bir kişi ancak hz  Osman’ı anlayabilir..onu geçen ancak hz Ömer’i bilebilir..onu geçen biri ancak hz Ebu Bekir’i tanıyabilir..ve onu da geçebilen bir kişi ancak hz Peygambere varis olabilir sanırım, değil mi Sevdiğim..bunu bugün de kendinizde deneyimleye bilirsiniz..bir iş yapacağınız zaman, konumuna göre kaç kademe- kaç kişi ile o makama ulaşabildiğinizi düşünün..hedef kişiniz varsa birde, ona yakın olabilmek için yapabileceklerinizi de düşünün lütfen olur mu?yaaa!!..tabii birde muhabbet var..ehli olmak var..onlar aracısız direk hattan o makama ulaşabilirler değil mi?...”onları sevenlerde onlar gibidir…sevdikleri ile beraber haşr edileceklerdir”. .

bugün bizim Muhammedi olabilmemiz için kendimizde bu anasırı Erbaa yı 4 temel olmazsa olmaz erdemi kendimizde ne kadar çıkartabildiğimize bakmalıyız ve bunu tefekkür edebilmeliyiz bence..karşılaşacağımız şeylerde hiiiç hoşlanmayacağımızı biliyorum ..çünkü ben kendimin ne menem bişey olduğumu biliyorum..ve herkeste  en iyi kendisini bilir aslında..manasını bile bilir..ama hep örter, hep kapatır..kendinden kaçar değil mi?o yüzden de başkalarının hayatlarına o kadar burnumuzu sokarız.. başka hayatları mahvetmek için oyunlar oynar, tezgahlarız..hiç kimsenin bizden daha iyi olmasını kabullenemeyiz değil mi?hz Yusuf un kuyuya atılması işte bunu anlatır..kardeşler bile böyledir..bu gücü kontrol edebilmek sağa sola sapmadan sıratımüstakim üzere kalabilmek marifettir..sıradan ve basit olarak her şeye kolayca sahip olmak..bunun en güzel tanımı bence TEVAZU..ama o gösteriş tevazusu değil..takva-ahlak – adalet-cömertlik-feta-ahilik..kişi kendisinde ortaya çıkardığı manalarda bile cömert olabilmelidir..zekatını sadakasını elindeki mal değeriyle ödemeyi bilmelidir.. feta bence asıl bu demek..her şeyi hak ettiği hali ile hakkını vermek ödemek..maddeyi maddeyle –manayı manayı karşılayabilmek..en büyük zenginlikse ikisine de sahip olup, ikisini de umursamamaktır..sana onları vereni görmek..sana tüm hazinelerini vakfetmiş olanı selsebilin kaynağını fark edebilmektir..işte fütüvvet  asıl beklide budur değil mi Sevdiğim..ben Senii Çooook Özledim biliyor musun?.....