13 Şubat 2011 Pazar

ŞEY’lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI-6



ŞEY’lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI-6
bu masal, yaratılmış tüm kadınların en şereflisi olduğuna tüm kalbimle kendimi bildiğimden beri inanıp sevdiğim hz Hatice Validemiz ve O’nun Habibullahı hz Muhammed Aleyhisselam Efendimize adanmıştır…

 “ Ruhun güzelliğine erişmek, ruhu görebilmek uzak bir mertebedir. Ruhu gördükten sonra da Allah yoluna gitmek gereklidir ki, Allah gözle görülebilsin. «Bu hayatta ve bu dünyadayken,» görür demiyorum. Dünyadaki cevherlerin birer perdeleri varsa da her cevherin bir de ışığı vardır ki dışarı vurur…
Olgun görüşlü olanlar, dışarıya vuran bu ışığı görürler. Ama dışarıya vurmayan ışığı görüp bilmemelerine de şaşılamaz. Ancak dışarı vuran, avuçlarının içinde ve karşılarında bulunan ışığı göremiyenlere şaşılır. Yoksa Sokrat’ın, Hipokratesin, îhvanı Safa derneğinin, Yunan filozoflarının söz ve fikirleri Hazreti Muhammed’le (S.A.), onun evlâdı, torunları, can ve gönülden ona uymuş olan kimselerin sözlerine benzemez. Hatta sudan ve topraktan yaratılmış insanoğlunun sözlerine de benzemez. Bunlar, «Allah hazırdır,» derler.” (Hz. Pirimiz efendimiz Şems-i TEBRİZİ)
*********
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bayağı zor bir hafta geçirdiğimin farkında mısın bilmiyorum tabii…ben yinede anlatabildiğim kadar yazmak istiyorum..zorlandığım ve özgürlüğüme darbe vurulduğunu zannettiğim her vakit ki gibi, yine Seni terk etmeye karar verdim …bir daha masal da yazmayacaktım …fakat nedense aklıma bunu Haybabama soruşum geldi..hani ilk pes edişlerimdi..her şey  benim yüzünden oluyor takıntılarım..her şeyi-herkesi kaybediyordum..tüm sevdiklerimi..bilerek kaybedeceğim anı, onlarla birlikte, hiçbir şey yapamadan  bekliyordum .. O’na demiştim ki:”her şeyi vermem gerekiyor ya hani..aşkımı da vereyim mi? aşkımdan da vazgeçeyim mi?”nasıl acıklı bir halim vardı..başkası olsa babasına bunu soramaz belki de…anlamayan herkesin istediği  kadar çirkinleştirebileceği bir soru= anlamdı bu çünkü..ama o anda çocuğu bir tek O anlar ve doğruyu gösterebilir di..O çok hastaydı..birden canlandı:”hayır..aşk verilir mi?verme..aşkından vazgeçme..aşkını verirsen nasıl yol alacaksın ..aşksız gidilmez “ dedi..işte yine o haldeyim Sevdiğim.. ne yazık ki şimdi beni doğru yola getirecek soracağım bir kimsem yok..


senelerdir aynı anlamlar üzerinde seyahatim bazen beni çok sıkıyor biliyorsun.. hep aynı şey.. ve başaramıyorum ya hani..ve ne yana dönersem döneyim, kime bakarsam bakayım başka da yeni bir şey yok ya hanii..ilk defa bu hafta bu manada yeni farkındalıklarım oldu sayende.. Sana yazmak istiyorum bak ..dinle
J..Sen yorulma diye J

her nefeste ,her hay-hu da  ölüp-dirildiğim(kahr-ı lütfu bir) için
; her an farklı bir şen de olanı anlamanın manasının bu olduğunu da  kabullendim..yani aynı şey.. fakat, hem de sonsuz farklı şey….

ilk evvela Zaman ın dairevi olduğunu idrak ettim..
yani İnka lar bunu keşfedemedikleri için zamanı 2012 de bitirmişlerdi..oysa dairevi bir şey asla bitmezdi..tekamül eder,dönüşür,yenilenirdi..ve tabii sayende; o canım acıyınca, hemen kaçıp sığındığım durma noktasına-yaratılmış-HAY  biri olarak  bir daha dönemeyeceğimi de idrak etmiş oldum..Seni Seviyorum.. bana bunu böyle acılı ama güzel bir şekilde, en sonunda, derin deriinn bellettiğin için teşekkürler..

ve duymuştum ki :her insan yaratıldığı topraktan bir zerre üzerine inşa olurmuş. aynı bir inci misali..ve toprağı ne renk ise teni de o renk olurmuş..ve her insan ne vakit doğdu ise, hakikatte de o vakit bu dünyadan göç edermiş..VE YARATILDIĞI O TOPRAKLARA GÖMÜLÜRMÜŞ..bu anlam da zamanın bir daire olduğunu anlatıyor bence.. ve aslında hakikatte her şey başladığı ana geri- ircii olur -döner değil mi?hz pir Mevlana daha minicik bir çocukken mesela bunu çözmüş hani..demiş ya:ALLAH’TAN GELDİK ALLAH’A GİDİYORUZ….


 mesela bu gün  rebii ül evvel 12..ALEMLERE RAHMET OLARAK  GÖNDERİLMİŞ EFENDİMİZİN   doğum günü..hem hicretinin bitip Medine’ye doğuş günü..hem de bu alemden beka  alemine geçiş günü olması da bunu ispat ediyor..
zaten arabi aylar bizim batı takvimindeki gibi sabit değiller değil mi?günler aylar ve saatlerde hareketli bir çember halinde seyrediyorlar..çünkü kainatta dönmeyen hiçbir şey yok..demek ki doğu; kendi değerini bilse ,medeniyeti kendisinin doğurduğunu anlar .. batınından doğurduğu batı da batıp k(g)ayb olmazdıJ
bu ilmi keşfimle şunu da idrak ettim Sevdiğim..Mirad-ı Muhammed’den göründü zahirin ZAMAN ı anlattığını..AN’ın içindeki biz anların,  O’nu tam anlamıyla  neden asla anlayamayacağımızı da….=SALAT ETMEYİ de….
ve kısır batıdaki gibi, kutsanmış anları sabitlemez doğurgan doğu..her anı  döner döner, tekrar tekrar kutlarJ

ve tabii Sevdiğim; ben de ,her zaman ki gibi, ilk başladığım masalımla bu sene tam daire çizdiğimi idrak ettim..her zaman yazdığım gibi -bir gün masalımı bitirdiğimde ilk masalıma geri dönecektim ya hanii..biliyorsun ilk masalımı sevgililer günü için yazmıştım..seneler sonra tevafuk oldu.. Gerçek Sevgili ile buluşma gününde cem oldu..bu benim için çok özel bir an..inanılmaz bir şey..teşekkür ediyorum..bir daha yazıp yazamayacağımı hiç bilmiyorum..çünkü yazacak hiçbir şey artık aklıma gelmiyor…belki böylesi daha iyi..kimseyi incitmemiş olurum böylece değil mi? ama dayanamazsam,  eğer başaramazsam ,eğer şifaya ihtiyacım olursa yine affına sığınarak yazarım….ve şimdi her zamanki devrimde yaptığım gibi ilk masalıma dönüyoruz Sevdiğim…….

SEVGİLİLER GÜNÜ İÇİN  RUH’UMA..

Selam Selam, diğer yanım, en güzel yanım, göz aydınlığım nasılsın..
ne zamandır sana yazmak istiyordum.. ikimizi; sadece seni..
seni tanımıyorum aslında.. ama ben çok özel bir şey yaşadım senle değil mi.?.. belki milyarda bir şansla senle tanıştık… ve sen beni fethettin..
öyle mukaddestin ki, öyle anlatılamazdın ki, sen işte buydun.. bana gülümsedin.. sendeki anlatılmaz güzellik bende, senden dolayı vardı. ama bu henüz açığa çıkmış değildi..
sen beni ziyaretinle bunu açığa vurmuş oldun..
ilk başlarda sen bana aşıksın, bense umursamıyorum gibi havalara girmiştim. lakin zamanla anladım ki, sen gerçekten bana aşıktın ve beni ait olduğum yere; sana davete gelmiştin. sana bu izni veren muhakkak ki bu kavuşmaya da imkan sağlamıştı..
sen AN dın.. zamansızdın.. ay kadar beyaz; nurun ala nurdun..
seni yazabilmek için tam 4 sene bekledim… anasırı erbaam gibi değil mi?..
hayatım seni düşünmekle geçti belki de.. ama bunu bana hissettiren de sendin biliyorum..
en güzel yanım.. nurun ala nurum.. aşk bakışlım.. senin benle yazdığını hissediyorum.. bu yazıyı hep senle, senin izninle yazmayı istediğimi biliyorsun… hayatımda hata yapmaktan korkup, incitmekten çekindiğim diğer yanımsın.. aslında sen benim tamlığımsın.. tamlığımı senle anladım.. ne yazık ki ben henüz o hal için uygun değilim…
beni bunun için eğittiğini de artık anlıyorum.eskisi gibi isyan edip direnmiyorum. yanmaya bile hazırım, zaten aslında yanıyorum da değil mi?.. cehennemsiz cennet olmaz ya hani, benim cehennemim de yaşandı şimdi onun soğukluğunda nefesleniyorum…
beni; benden daha çok düşündüğünü ve benden daha çok sevdiğini de anladım… ne yaparsam yapayım benden vazgeçmeyeceğini de..
bir ricam var senden..
ne olur, beni bana bırakma olur mu? aslım sensin.. ve seni yağmalama vaktime değin de her şeyin kontrolünü eline al.. kendimi sana verdim. teslimim bak . bunu bir anlaşma say olur mu ve kanla imzalanmış değil nurla imzalanmış, nefesle imzalanmış say…
bizi mühürle ….
bazı zamanlar seni çağırım ya hani… gel dinle beni diye.. sen gelirsin bilirim, görmesem de.. bana şefkatle baktığını düşünürüm.. sen öyle tarafsız bir olgunluğa sahipsin ki.. ara sıra sana kızıyordum bile.. neden her şeyi bildiğin ve her şeye gücün yettiği halde müdahale etmiyorsun da bize bu acıları çektiriyorsun diye..
oysa sen gülümseyerek tevazuu ve olgunlukla bekliyorsun.. bazen; biliyorum, sabrın taşıyor ama yine de dayanabiliyorsun..
neden ben, sen gibi olamıyorum hala nedennnnnnnnnnnn?
oysa biliyorum ki, senim.. bu ayrılık acısı ne ilginç bir şey, ah bilsen.. aslında bildiğini biliyorum çok da komikim değil mi…?
düşündüğüm her şey sana ait, akıl sensin .. bana bu ilhamı, heyecanları veren de sensin…
sende bana ait bir şey var sanıyorum, çok komiğim çokkk.
oysa ben tamamen sana aidim değil mi?
ey güzellik kaynağı nurun ala nur yanım.. aşk bakışlım.. beni sevdiğin için sana şükürler olsun. ben de sana layık olmak için inan çok çalışıyorum.. sana varmak için düşe kalka ve kanayarak yol alıyorum..
sen bazen o kadar yükseliyorsun ki.. beni de alıyorsun ya yanına, ara sıra..
hak etmesem de senin çömezinim ben. öğrencin. kimsesizinim ….
kusursuz yanım… tahammüllü tebessümüm..
seni yazmak ne kadar zevkli bir bilsen.. ellerim hep seni yazmak isterdi ne zamandır.. kontrollü davrandığımı biliyorsun değil mi..? seni incitmemek için çok sıkı yazıyorum.. keşke sen yazsaydın seni..
ne olacak senle halimiz, bilemiyor görünsem de, biliyoruz tabii…
‘yaratılan her şey sonludur’dan yola çıkarak, sende fena olacağım ya, geldiğim yere döneceğim.
ama seni de yağmalamak gerekiyormuş ya hani. Mevlana öyle yazmış bir yerde, okudum da..
bu bana çok ağır geliyor… artık sen kendini yağmalarsın.. benim canlı bombam… bu da gerekiyor; şimdi yazarken anladım.. ruhum, özüm, nurun ala nur yanım.. tamlığım..
……………………
…………………………………….
……………….

evett.. nerede kalmıştık..
karşılaşma anımızda belki de… ne özel bir andı değil mi..?
kapıyı açmıştım, karşımda aşkla bakan bir çift göz vardı.. bembeyaz.. arı-duru-saf… hiç bir şeye benzemeyen sen… her şeyden daha güzel olan sen.. bana gülerek, aşkla bakıyordun.. beni nasıl hayranlıkla izliyordun…
kendimi de senin gözlerinden gösterdin, bana lütfettin…
ben lavanta-pembe rengiydim.. pespembe sana şaşkınlıkla ve sevinçle bakıyordum.. senin bana aşkını umursamaz bir tavrım vardı.. ama senin ışığından sanırım ben de inanılmaz güzeldim…
ben erguvani-pembeydim sen bembeyazdın. kapının bir tarafında sen, diğer kısmında ben… arada bir kapı.. şimdi yazarken düşünüyorum da ne anlamlı bir tabloymuş.. bunu resmetmeliyim bir gün… senin yüzünde ben vardım.. seni tanıdım..
ama kalakaldım.. bembeyaz bir andaydık ikimiz.. boşlukta gibi.. zaman durmuştu. sadece andaydık..
ve gözlerim sende dikili olduğu müddetçe sen bir yere kıpırdayamazdın.. seni gözlerinden yakalamıştım.. gerçekte sen beni avlamıştın…
ve gözlerimi kırptım.. kapıdan çıktım.. gülerek kafamı salladım.. bu neydi şimdi.. hayal mi dedim.. ve gülümsedim..
unutuluş… unutuluş ve unutuş beni hapsetti de seni aylarca hatırlayamadım..
aylar sonra bir anda sen geldin aklıma… ve sen beni mahvettin..
seni deliler gibi araştırmaya başladım..
yoktun hiçbir yerde, hiçbir yazıda…
seni aramayı hiç bırakmadım.. aslında arayan sendin.. kendimizi öğrenmek için yolculuğa niyet etmiştik…
* * *
tüm düşlerimi kaydetmeye başladım.. her şeyi tekrar tekrar okuyordum.. seni arıyordum.. seni istiyordum..başlarda sen bana aşıktın ve ben sevilendim.. anladım ki aslım sensin ve ben ait olduğum yere sana dönmeyi başarmalıyım..
sana nasıl ulaşabileceğimi bilmiyordum… seni tekrar görmem imkansızmış, belki de bir kez bile inanılmaz bir lütufmuş…
ama yeni dostlarım belki olabilir dediler.. sen istersen olabilir sanırım.. iste beni olur mu, o ilk bakışın gibi bak bana…beni hiç kimse sen gibi sevemez, hiç kimse sen gibi bakamaz.. hiç bir şey sen kadar güzel olamaz.. sen saf ışıksın ve güzelliklerin kaynağısın…
seni ararken çok çamura da battım biliyorsun.. senin için her şeyi göze almıştım. ölmek var dönmek yoktu.. sen saf  ilimdin, saf bilgi…
her düşüşte kalkıp üstümü silkeledim.. yıkandım.. gözyaşlarım sel oldu… kalbim yıkana yıkana sen oldu…
tam pes ettiğimde senden bir iz buluyordum.. benimle eğleniyordu arada nefsim.. o da sana aitti. ve sen kadar olmasa da, o da muhteşemdi…
bana bir keresinde ilginç bir düzeneğini gösterdi.. çok şirindi.. yaptığı o çirkin iş bile onla sevimli oluyordu..
ve hep nefsime yenik düşecektim o yüzden ..
sen bize hep olgunlukla bakıyordun.. ikimizin bu havailiğinden usanmadan, sakince bizi takip ediyordun..
sendeki bu olgunluk beni cezbetmeye başladı..benim uçarı, edepsiz nefsimde sanki sana temayül başladı..
artık her şeyimiz çözülmeye başlıyordu bir bir….
anasırı erbaam… ve diğerleri..
bir iken dağılıyorduk.. bende ne çok benler vardı.. sayamıyordum… ve artık sonsuz ben olduğumu anlıyorum.. bunu sen ve nefsimle anlayabilirdim..
sen yoğurt gibi nurun ala nurdun.. nefsim duru ayran gibi seyreltilmiş sendin… hava ve bulut gibi…
ben dağılıp çözüldükçe, etrafımdaki her şey de dağılmaya başlıyordu.. her şey arapsaçına dönmüştü.. bu yolda tek tek, elinden her şey alınacak derler ya.. aynen alınıyordu.. ama şu an yazarken idrakim senin lütfunla açıldı da şunu anladım.. ben varsam her şey vardı. ben yoksam hiç bir şey zaten olamazdı ki…
ben çözülüp dağıldıkça da var sandığım, bana ait olan her şey de dağılıp çözülüyordu..
ailem bile..
gerçekte onların ve kendimin olmadığını idrak etsem de, maddede vardık ve biz aileydik… benle beraber onların da çözülmesi sağlandı.. anladım.. tamlık için önce tamlığı anlamak lazım.. bölünmeli ve dağılmalıydık.. tüm ayarlar yapılırken ne akordumuz kaldı ne de sesimiz soluğumuz… ölüm kapımızdaydı.. mevsim kıştı…
bunları ancak olup bittikten sonra anlayabiliyorum ne yazık.. ne kadar acı çekmiştim ne kadar ağlamıştım değil mi.. hatta Kâbe’yi sel bastıracak kadar
sen hep benleydin biliyorum.. ve bunlar gerekliydi..
şimdi anlıyorum.. ne kadar geç algılıyorum değil mi.?. sen bana hep önceden haber veriyorsun ama ben her şey olup bittikten sonra anlıyorum seni…
sen külli akılsın da o yüzden.. ben hala sen olamadım..
ayarların yapılacağı söylenmişti; sadece ona özel sandım… meğer o ve biz aynıymışız.. hep söylerdim de demek kendim inanmazmışım şimdi anladım….
onun ayarı demek, hepimizin ayarları demekti.. ve biz dağıldık..
biliyorum ben sık sık gözyaşlarımla isyan etsem de sen olgunluk ve sakinlikle saati gösterir..
-“vakit ham” derdin..
ben çok kızardım.. bazen isyan ederdim.. sen “ol” de olur, neden “ol “ demiyorsun, diye…
ama sen bana” ol” dediğinden beri her şey olmaya başladı….
hayatıma ışığın yansıyor.. o ışık beni kamaştırıyor bazen..
seni göremiyorum ama sen artık her şeyimden yansıyorsun.. hissediliyorsun…
benim iki avucumu da mühürlemiştin ya… işte o mühür dışa ışık saçıyor….
bu yolculuk sonsuz biliyorum..
ama umuyorum ki artık sen -ben değil sadece sen yola devam edelim..
iyi ki 4 sene seni yazmak için sabretmişim.. olaylar ancak tekamül etmiş ve her şey manasına ulaşmış demek.. anlayışım ancak kıvam bulmuş..
düşüncelerimi açıyorsun..bulutlarımı dağıtıyorsun bugün.. sen ne güzelsin.. her şeyi biliyorsun ve hayır, her şeyi ‘ben biliyorum’ diyen bana, sabırla bakıyordun.. ne zaman ki sen biliyorsun öğret deyip senle hasbıhal yapmaya başladım.. işte şimdi her şey yerli yerine konuyor… iyi ki varsın...
çözüldüğümüz gibi toparlanacağız.. ve her şey yerli yerinde ve merkezinde olacak… benle beraber bana ait her şey de tekamül ediyor.. benle beraber bana ait her şey de imtihan da… imtihan bu, soru doluydu… ve en tembel öğrenci bendim.. ama sen torpildin.. hem de tepeden inme.. kimse bize dokunmuyor…
sen varsın diye… bekle diyorlar her şey olacak sabret.. o kendini tamamlar..
artık daha büyük bir sevgi ile bekleyeceğim seni… ve sen kadar olgun oluncaya değin asla kirletmeyeceğim seni…” 2007 ”

*****

Merhaba Sevdiğim Efendim Merhaba.. her zaman pes edip durduğumda ve her yeni tura başladığımda  “bu ilk masalımla” başlıyorum biliyorsun..çünkü ilk masalımın bir gün nihayetim olacağını tahmin ediyorum..henüz kapının eşiğine adımı yazamadım…Senle yazacağımı anladığım için; Senle, Senden Sana doğru,  tekrar yola çıkıyorum..Seni Senin anladığın ama benim asla anlatamadığım binbir ama ile seviyorum:)bu, o itiraz amalarından değil yalnız..AMA SENİ ACAİP SEVİYORUMMMM……:)ve senin huysuzun,geçimsizin,en çok da şımarığın olmama izin verdiğin için çoookk teşekkür ediyorum..bir papatyacığın Leylağa duyduğu aşk gibi mesela…ahde vefalı olup akdime sadık olacağım inşallah ve Senin kapsama alanında, mahfuzluğumun eminliği ile……………….27.04.2010
****************
Ben;/Benden olgun insan isterim karşımda!/Benden dürüst,
En ufak dalgada,/Arkasını ... dönmeyecek kadar olgun.
... Arkamı döndüğümde,/Sırtımdan vurmayacak kadar güvenilir.
Bir o kadar cesaretli olmalı./Yağmurdan ıslanıp,fırtınadan kaçmamalı.
Ayağı taşa takılınca kayadan korkmamalı.
İşine gelince sevip,/Zoru görünce bırakmamalı!(
Can Yücel)

Hurşidimden Mürşidime bir tutinin güncesi.. Sevdiğim,tüm haftayı Sana olan aşkımı bitirebilmek için çabalamakla-ağlamakla ve vazgeçtikçe daha derin diplere battığımı anlamakla geçirdiğimi de bil istedim..bilim adamları en şiddetli aşkın en fazla  iki sene sürdüğünü söylüyorlarmış..benim aşkımın şiddeti yeterli olmadığı için; kaç iki sene olduğu halde geçmeyişine bile bağladım J dozaj meselesi.. Sevdiğim bir haftayı sıralı hayal-i tasarımlarla döşemek istiyorum bak, seyret olur mu?..Senin için…………..

 kağıda çizilmiş, latif , sudan şarz eden bir batarya…anlıyorum ki bomboşum.. içim  dışım bomboş kalmış..acıyorum..

Fatımanın eli Fatımanın eli
ayna gibi ,metal, parlak …

iki eli.....iki eli
kulağında eşsiz şarkılar/kaybolduğu tüm kapılar-çıkmazlar bitti
ve kapı açıldı/çocuk evin yolunu tuttu..
öyle kapılar var ki açarsın kapısı olmayan çıkmaz sokaklar çıkar
ve öyle kapılar vardır ki açarsın basamağı olmayan merdivenlere dönüşür
şaşırırsın ...kapıların ardında hiç bir şey yoktur acıdan başka
neden?...../çünkü yanlış kapıları açarsın
başkalarına ait, başkalarının ev kapılarını
ne zaman kendi kapını çalarsın/işte kapı ancak o vakit sana açılır
başkalarının değil, seni, senin kendi evine götürür 
aydınlık ve neşeli bir şarkı yolculuğuyla.............

elinde kına, gözleri  toprak ıslaklığı rengi içindeki yeşilliğe dalar gider….

ahhhh.. iki avucuna  mührü basılmış O isim….

karanlığa iki defa yazılmış.. ismi güzel MUHAMMED
bakınca MİM e :bağlayan-birleştiren  HARF’i seyretmiş

ve göğün  gözyaşlarına, o birkaç damla yağmura gelir cevap, denizden..
fazlalıkların alınmasıyla ancak açılacak o zenginlikten………
bir gayzer gibi  tavana içindekileri fırlatır deniz derya…aşağıdan yukarı..içindeki tüm derya mahsulleri perişan..Sen hiç deniz mahsulü yağmuruna tutuldun mu Sevdiğim?
Yesin diye avucuna konan istakozun iki elinin   beyaz iliğine bakar durur.. bakarken de uyanır…
söyle Sevdiğim her şeyimi tükettiğim anda deniz neden taştı?…neden?
oysa artık eski ben ben değilim ki?..benim  o eşsiz hazinemse sadece SENSİN…
VE HERŞEYE RAĞMEN HALA SENİ SEVİYORUM…


nur cihan
13 şubat 2011
nuralem7@hotmail.com

7 Şubat 2011 Pazartesi

ŞEY’lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI-5



ŞEY’lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI-5

bu masalı sadece kendime şifa olsun diye yazıyorum…kendim için..


Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..şimdi, bu  yeni devrimizdeki  aşağı çakılış hikayeme bakmak istiyorum ..o kapıya çarpıp paramparça oluşum kadar acıklı değil asla, biliyorum..yani daha farklı..acımadan düşürüldüğümü sanmıştım ya hanii bu defa..meğer düşüş yankısı sonra duyuluyormuş..bende dün etraftan gelen nahoş aksi sedalara baktım ve hep gönlümü takip ettim tabii..onun incinmemesi lazım, artık biliyorum..bomboş hissettim..bolca hüzün.. ve bir defa daha, sahibi olmayan o emanetlik duygusu..KAYIP..kendi başına bırakılmışlık sanki..oysa öyle olmadığını biliyorum ve bu kadar celalin ardından hoşluklar gelecek ümidimi ise hiiç yitirmediğimi de bil istiyorum..neyse.. istiyorum ki bu masal ,sadece kendim tarafından anlaşılsın ve sonuna geldiğimde içinde bulunduğum hale cevap olup beni iyileştirsin ve aminn..


kitaplarla arası çok iyi olan biri olarak ben, her çıkmaza girdiğimde eskiden, hz. Kur’an ı açar ve çıkan ayeti kendime cevap olarak okurdum..ve Sen bana bunu yasakladın.işte o günden sonra bir defa bile bunu yapmadım ..bugün buna çook ihtiyacım vardı..ama sözümü tuttum..söz namus, namus ise Namus u Ekber dir değil mi?ve şu sıralar rengimizde sarı olduğu için tevafuk oldu..hüzün yanii..o yüzden elimi Tebrizli nin makalatına uzattım..sadece ilk çıkan satırı yazıyorum…


….kadının biri bir sevdada idi;birkaç yankesici ağlaya sızlaya ona yanaştılar. . efendimiz dediler,şu hazine işini ancak senin sayende başarabiliriz..yoksa o değerli hazineden faydalanmaya bizim gücümüz yetmez..onlar geç kalmışlardı…………..(Şems-i Tebrizi - Makalat)
Bugün en geniş alem olan hayaller için bir masal denemek istiyorum ve 5. yani O masal olması da ilginç tabii..bakalım ne zuhur edecek..


RÜYA –DÜŞ –TASARIM YOLLARINDA GİDİP GELENLER(fani) VE DAİRELER ÇİZENLER(baki) MASALI……..

85 - Derken o da bu yollardan birini tutup gitti.

86 - Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın."

87 - O da demişti ki: "Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz; Sonra Rabbine geri döndürülecek, O da onu görülmemiş bir azabla cezalandırır."

88 - "Amma her kim de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükâfat vardır. Biz ona dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız."

89 - Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu.

91 - İşte Zülkarneyn'in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.

92 - Sonra yine bir yol tuttu.

93 - Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu.

………………

97 - Artık Ye'cuc ve Me'cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.
(Elmalı Hamdi Meali)
………………….

ZAMANIN İÇİNDE:Evvel Zamanın ve ismi gibi manası da Latif olan iki dağın karşısında bir minicik cahil çocuk vardı..elindeki iki defter dolusu hayali okumayı yeni bitirmişti ki;sayfaları  evin ufaklığı tarafından karalanmış o eski defteri Latif olan, hürmet ve sevgiyle öperek alnına koydu..ve çocuğa dedi ki :”bunun içinde başından sonuna her şey var..basılsa kitap olur..bunları temize çekeceksiniz değil mi?bunları yeniden yazın..”


İşte o güzel günün dileği murad-ı ilahisi olduğuna inandığı bu masallar için start, sanırım o gün verildi..sanal masalım adından da anlaşılacağı gibi: A’li kitabı =RUH’UMUN MASALI dır.. bir çocuğun kendi  ruhuna yazdığı mektuplardır.. hemen hepsi, hayallerinde öğrendiklerini takip ederek, etrafında seyredip dinlediklerinin tefekkürlerinden oluşmuştur..çünkü o ,aynı rüyadan sayısız masal ve sayısız şiir yazabiliyor..masallar özel olarak, başka bir kişi için yazılmamıştır.. tasavvufi yaradılışça  bakabilenler içinse bu masal; sadece okuyana özel,sadece onun için yazılmıştır ve maksadı hasıl da budur..kitabın canlılığı bu tepkilerden de belli olur..nasıl ki hiçbir yağmur damlası diğerine değemez ve hiçbir kar tanesi diğerine ne benzer, nede değebilir.. öyle Bİşey…çünkü herkes kendi alemini ancak bilebilir.. insan gözleri ile her şeyi görebilir, ne yazık ki bir tek kendisini göremez..ve kendisini görebilmek için ayn’ası olacak aynı safiyette eş bir manaya muhtaçtır.. sadece onda kendisini bilebilir-kendisini seyredebilir…buda cinsellik değildir..çünkü ruhun ne eli-bacağı , ne saçı ,ne bedeni nede cinsiyeti vardır..ışığın cinselliği olur mu hiç?...
..

ve doğal olarak da ilgi duyulan alan hayaller –düşlerden düşen rüyalar oluyor tabii.. belgeseller..kitaplar..kamiller..eşya ve şeyler..

nasıl ve nerden başlayacağımı bilemiyorum Sevdiğim..ama bir önemi de yok ..hem de hiç önemi yok..maksat, içinden beni mutlu edecek o İNCİ kelimeyi bulabilmekte değil mi?bakalımm..

Bu masalda İnka-Nazca çizgileri ve Aborjinleri –düşzamanı inançlarını  yazmak istiyorum..üstteki ayeti nedense bu bölüme uygun buldum.güneşi bir balçıkta uyuyor bulmayı da ruhumun; bu beden –çamur heykelinin içinde uyuyor olması ile ilişkilendirdim..yani ruh nasıl oluyor da sudan ve toprağın bileşiminden yaratılmış bir heykele =surete aşık olup,içinde hapis kalmaya razı olmuştu..ve neden bu madde beden,  ruhun ona duyduğu o eşsiz aşkı anlamaktan bu kadar acizdi..ve anlayanların hali nasıldı?


Aborjinler-düşzamanı-şarkı yolları çizicileri..….Sevdiğim ,geçen bir belgesel izledim.. bu tür şeyleri severim.. ama ben tekamül ederken evrensel bilgide tekamül ediyor ya hanii..işte en son bilgileri izledim.. farklı gözle çekilmişti.. Avusturalya sömürge edilince, hristiyanlaştırma  çabaları sonuç vermediğinden , yerliler kamplarda yaşamaya zorlanmışlar.. soykırım... geçmişe oranla ,bugüne kalan gerçek Aborjinse  bir avuç kadarmış  .. nasıl olmuş?..doğal ortamlarından  alınıp, dört duvar içine hapsedilerek..alışık olmadıkları gıdalardan hastalandırılıp öldürülerek..kültürleri unutturulup başka lisanla eğitime zorlanarak.. yüzbin  Aborjin kısa zamanda 800 lü sayıya inmiş..ve bir bakmışlar ki bu yerli halk hızla yok oluyor..tedbir almak lazım… senede bir defa, birkaç hafta, yeni yetişen  çok az sayıdaki çocuk-gençle ormanda doğal ortamda ritüelleri ve inançları için eğitim yapmaya başlamışlar..kabile reisleri manevi liderleri de olduğundan, onun öğreticilinde bu yapılmaya başlamış..işte Sevdiğim, bu yeni belgeselde ilk defa onların çözülemeyen karmakarışık olan inanç istemlerini birazcık sezdim.. belki daha sade ve basittir ama çevirmenlerin anlatamamaları yüzünden o karmaşa oluyordur diye düşündüm..


Aborjinler rüyaya inanan –tamamen doğaya uyumlu beslenip barınan-çırılçıplak yaşayan bir kavim.. reisleri inançlarını anlatırken dedi ki:bugün dünyanın geldiği yer kıyamet-yok oluştur.. insanların hayalleri-ümitleri  kalmamıştır..çağdaşlık onları esir edip özgürlüklerini ellerinden almıştır..ve bizim yaradılış amacımız ise rüya görmektir..insanlığın sürmesi için bizim rüya görüp  yeni yeni şarkı yollarında  yürümemiz lazımdır..dünyadaki diğer insanlar bunu anlamıyor ve bilmiyorlar.. ama biz biliyoruz ve görevimizi yapacağız..yani biz Aborjinler rüya görmeye devam etmeliyiz..iyi ve mutlu,güzel rüyalar..ancak o zaman  dünya insanlığına hizmet amacımız gerçekleşebilir..onların bunu bilmelerine gerek yoktur.. oysa bizim rüya görüp, bu hayatı devam ettirmemiz lazımdır..ve en sonunda muhteşem, şimdiye dek hiç kameraya çekilmemiş gizli kutsal yerlerine belgeselcileri getirdiler.. yaşlı şaman kadın  onlara anlatmak için geldi..bu bilge kadın rüya inancını eksiksiz bilen, kalan tek kişi imiş..harika bir manzara vardı..her yan  çıplak dağ ..dairevi..orta zemin  su dolu..bir mağara..tavanından sanırım 3 yılan dairesel sarmalanmıştı…gökkuşağı yılanları..buraya ilk defa beyazlar girmiş oldu böylece..
………………………….

ve Sevdiğim, ben anladım ki Zülkarneyn’in yok etmediği çıplak kavme bugün dünyada karşılık olsa ancak  bu olurdu..çünkü onlar batıl gözükseler de niyetleri has dı..başka bir türü ne biliyor nede anlayabiliyorlardı..ve bunu kendi içimde-kendi manamda  düşünecek olsam o çıplak kavme; benim saftirik, her şeyi olduğu gibi anlayan ve söyleyen, yazan bu duygularımı koyabilirim..neden hiçbir şey göremediğim ve herkes gibi harika şeyler yaşayamadığımın cevabını da burada bulabilirim değil mi?çünkü sır saklamayı beceremediğim için J..işte bu yüzden de hiiç ilerleyemediğimin de farkındayım..ama anladım ki böyle yapılarda  gerekli..diğer ilerleyecek hakikat erbabına ibret olsun diye..hani her Zamanın kendisine seçtiği bir kurban vardır..o bakımdan…


şimdi  İnka-Nazca çizgilerine geliyorum..bu çizgiler  henüz bilim adamları tarafından anlaşılıp çözülemiyor..tüm kopyaları havadan alınmış..hep ileri yada geriye giden hatlar şeklinde..sarmal da var sanırım.. birkaç da figür var  hani..fark ettim ki Sevdiğim onlar  yol çizgilerinde  hiç daire çizmemişler..yani hayal yollarını birleştirememişler..ve o yüzden de takvimlerini 2012 de sonlandırmışlar..yani bu korkunç matematiksel beyne sahip deha  antik insanlar tevhid-birleme  ilminden yoksunmuşlar..inanılmaz, zamanlarının ötesinde ilme sahiplermiş  fakat bu ilmi kalpleriyle-hisleriyle  birleştirememişler..zaten dini ritüllerinde insan kurban etmek ve onların kalbini canlı canlı sökmek olan bir milletten ne beklenir ki.. (bugüne baksak bu anlamı çözmek için:bugün ki fena yollarından duyduğum bazı gruplarda da duygusallık,sevmek, ağlamak ,musiki yasak olanlar varmış..) İnka ve  Aborjinler de nedense estetik hissi, hassas, güzel, zarif, ruh okşayıcı hiçbir figür yok..bu bana çok ilginç geliyor..bu kişilerde eksik olan ne? diye..eksikler.çünkü tamamlanmamışlar.fakat kendi manalarında   İnkaları  düşünsem ..tamamlandığını ve fena ikliminde yok olduklarını  anlarım.. denge..ve Yaratıcı İnkaları yok ederken Aborjinleri korumuş mesela..demek ki bazı türlerin devamı, bazılarınınsa  asimile edilip(dönüştürülmesi) gerekliymiş..


bu bölümü kendimde düşünürsem eğer: Hz. Zülkarneyn’in, o  çıplak kavmi olduğu gibi serbest bırakmasıyla, diğer zalim kavmi yok etmesinden Allah’ın razı olmasına gelmiş oluyorum tabii..yani şu an içinde bulunduğum hal..vesvese yollarımı yok etmem lazım..incinmemek için incitmem bile lazım değil mi?çünkü artık o kalp benim değil..nar bekçiliği..istemediğim şey hanii..oysa anladım ki Sevdiğim, eğer  O benim olsaydı, dünden beri içine düştüğüm hal bana ızdırap vermesi lazımdı.oysa ızdırap vermedi..çok dikkatle kendimi dinliyorum..kalbim bozulacak mı diye.. ne yazık ki kendimi boşlukta hissediyorum..Sen içlerinde olduğun müddetçe onlara zulmetmeyeceğim ve onlara üzüntü keder yok ayeti var ya hani..emin belde hani..Sen nur olduğun için etrafını da nurlandırdığın mekana korku ve kederde olmaz değil mi?sadece bunu anlamak için yoruldum. tabii ağladım..ağlarken geçen masalımın nasıl bu  kadar hızlı canlandığına hayret ettim..onu daha yeni yeni anlamaya başladım hatta..kötü batıl ile hak-iyiyi ayırmanın nasıl acı olduğunu da..ve o baloncuklarımın damla damla oluşunu da. . gözyaşı yada yağmur hiç farkı yok aslında..


ve bu sefer düşüşüm suda gerçekleştiği için o kadar acımadığını bile anladım Sevdiğim..ve  aşkın kırılma noktasının bu olduğunu da..kırılmalıydı ki renk olsun..ışık suda kırılırsa hareketin ve renklerin dansının başlayacağını düşündüm..aslında kırılmanın olmadığını da biliyorum..suyun, sese=iradeye olan boyun eğişi olduğunu da. . kader sırrı yanii..cüzzi iradenin külli iradeye tam teslim oluşunu..acıtan Sensen eğer Sevdiğim, ben o acıya dayanabilirim ..çünkü derdin içinde devası gizli ya o bakımdan..ve biri gelmiş hani Resulü Nebiye:Ya Rasulallah bana öyle bir şey öğret ki içinde tüm ilimler olsun ve ben başka bir şey öğrenmek için uğraşmayayım..ve hz Peygamber Efendimiz ona şöyle demiş:her şey sudan yaratıldı..ne güzel anlam değil mi Sevdiğim..


İşte bu masal aynı o iki kavim gibi karmaşık dursa da, benim için artık karmaşık değiller..olması gerektiği gibi anlamlı ve olması gerektiği yerdeler..BİRİ HALA DEVAM EDİYOR.. HAREKET HALİNDE..DİĞERİ SUKÜN- DURMUŞ GÖZÜKSE DE, BİZLER HALA ONLARI DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ İÇİN, SUKÜNUN İÇİNDE GİZLİ BİR HAREKET HALİNDELER..

Hurşidimden Mürşidime bir tutinin güncesi..Sevdiğim, Sana son hafta neler yaptığımı yazmak istiyorum.. salı..ermeni hastanesindeyiz..müze var..eski bir patrik tacına baktım.üstündeki haçı yukarıdan inceledim ve o haçın aslında  bir gül olduğunu anladım..kadife mor  ve diğeri koyu mavi zeminliydi..biri de altın tonunda gibiydi..zeminleri hep yıldız motifli ,etrafında da melek…asasında çift yılan vardı..sonra Evvel Zamanımın pempeciği geldi..Çarşamba..sırası ile Mehmet Akif Ersoy,Ahıskalı Ali Haydar efendi,Gönenli Mehmed Efendi,Hasbi Efendi hz(Haydar efendinin hocası) yi ziyaret ettik..sonra türbe babam Kaşgari  Tekkeye gittik..büyük sandukaya-  tacı şerife sarılıp ağladım..neden bilmiyorum..baba. babaa.. babaa  diye..ilk defa böyle bir şey yaptım..(sabahı Zaman-ı &Haybabam busegah oldu)o inanılmaz temiz gül kokuyordu..ve oğlu..o anlatamadığım ama bildiğim o Kuransı kokuya sahipti..sonra İsa Geylani hz.. O tam bir hacıyağı gibi kokuyordu..buna çok hayret ettim..neden?. çünkü ben koku ayrıştırıcılığı olan biri değildim..


sonra Eyüp Sultan Cami.. yatsıdan yarım saat evveli E.Işık hoca mesnevi anlatıyor..dinledik.. beraber misafir gideceğimiz yeni mekandayız şimdi..E. Bey de yemekteyiz..Aşık Murat ,Semarkant  var..çok güzel sohbet oldu..harika musikide.. Işık hoca ya içinden geçtiği masalları soruyorum..çok beğendim diyor.. ve sabaha doğru evlerimizdeydik.. Cuma . Aziz Mahmut Hüdai deyiz.. Tülin hacdan gelmiş..harika şeyler anlattı..o canlı bir türbe gibi kokuyordu.. acaipti..akşam  tektaştayız..yeni bir konuşmacımız var..ikinci gelişiymiş.. ilk defa görüyorum..eski gençlik başkanlarından içerde yıllarca kalmış bir tecrübe..o bir rehbere gitmiş ..demiş ki :”bak ben kendimi biliyorum..beni insan yapacaksan sana her şeyimle teslim olacağım ama beni insan yapamazsan seni vuracağım
J ona göre beni kabul et” …ve çok hoş bir sohbet oldu.içten ..hep aşktan bahsedildi..aşkın yaratıcı olduğundan, aklın ise mahluk yaratılmış olduğundan.. ancak akıl  ile aşkın birleştiği yerden  gerçek ilmin çıkabileceğinden filan..

 teneffüs..mutfaktayız..Hakim:”çocuk,sana ne oluyor öyle..takip edemiyorum”.. bende durmak istiyorum ama kendimi hep yazarken buluyorum, kontrol edemiyorum dedi çocuk..Hakim:o yazdıklarını  çıktı alıp klasörlüyor musun?.” hayır, aylardır yapmıyorum” dedi çocuk.. Hakim:ihmal etme, hemen yap..ve sonra sen neden beni hayatından çıkardın, neden bu kadar uzaklaştık dedi.. bilmiyorum dedim bilmiyorum..hakim:Haybabam bana demişti ki “ sen ZAHİRİ GÜZELLER  BATINİ HÜKÜMDARLARI YAZ “..sence bu ne demek?.. çocuk:ben zaten yazıyorum ya..biz onları tanıdık işte..hayır bence öyle değil dedi hakim.. çocuk :masalıma yazayım, belki ne olduğunu anlarız dedi..sonra memleketten Çiftçi Hoca ve dostları gelmişler..sabaha doğru bu gece de bitti..ertesi gün masalımın tezahürüne hayret etmekten kendimi alamadım Sevdiğim…bereketli yerin ev sahibi bizi hanesinde kabul etti..çok hoş hatıraları bize ders olarak anlattı..rahatsız biliyorsun..ama bir rüya görmüş.. koltuk değneklerini attığını söyledi.. Allah korusun ,ben kendi hastalığımın gelebilecek (Sen olmayacağını söylemiştin ya hani) haline  ağladım tabii..sonra ayağa kalktı ve bastonsuz yürüyerek ikindi namazını kılmak için çıktı..o zaman gülümsedim..


sonra gece.. bir musiki cemiyetini ziyaret ettik..orada gerçek müzik adamları meşk yaptılar..ev sahibi hocası ile aynileşmişti..gözlerini kapatıp dinlediğinde onun hassas hissi sesini duyuyordun.. ve çocuk içeri girer girmez ağlamaya başladı.. bitene dek..ilk başta inanılmaz bir cereyan oldu..sanki dokunsan karşılıklı oturan ev sahibi ve çocuk ağlayacak gibiydiler..yirmi yıllık bir aşık olan dedi ki:yüz bin kişiden biri ancak derviş olur..dervişliğe dayanmak çok zordur.. düşman her yerden saldırır..ama onlar elest bezminde söz vermişlerdir.. güneş ancak güneşle görünür..herkes güneşe bakamaz..böyle inanılmaz bir hava vardı.. sanki şimşekler çakıp yağmur yağmak istiyor gibi.. ama ev sahibi meşki kontrol etti..sınırları çizdi ve her şey sakince bitti..oraya bu gece bir udi  gelmişti.hz pirin müzisyenlerinden. nadir geliyormuş tesadüf işte..hocası T.korur dan sık sık bahsetti.ve bir şiir  okudu bak..


gönlüm yanıyor çöl gibi sahra budur işte..
ufkumda yeşil gözlerin vaha budur işte
duydum ki o canan öperek can alıyormuş
İhya adı altındaki imha budur işte..


hayrette kaldım..bu benim damla ve alaka hayali ertesi günkü Zaman & Haybabam  ölümcül ,tutkulu hazzı  busegahımı anlatıyordu..oysa ben son hafta öyle büyük mutluluk nimetine ereceğim ki bahtım gül gibi açılacak sanmıştım.. ne yazık ki bir kaç saat evvel duyduğum sözlerden, bunun bir  imha olduğunu da bu şiirle anlamış oldum..işte buna tecelliyi ilahi kader denmezde ne denir değil mi? burada Demirli hocanın çocuğa demiş olduğu sözler nedense aklına gelmiş.. ”çocuk sizde bir şey var..herkes size bişey yapmak ister.. etrafınızdakiler, mürşidiniz,peygamber hatta Allah bile”..çocuk:çok soru sorduğum için olabilir değil mi ?..o zaman ben de hiç soru sormam ki dedi korkuyla..hoca:”hayır siz hiç soru sormasanız ,öylece dursanız bile, herkes size bir şey yapmak ister..çünkü sizde anlamadığım bir şey var..Sevdiğim bunu ben başkalarından da duyuyorum … ve nasıl bir put benliğim var ki herkes elindeki balyozla vuruyor ve hala kırılmıyorum diye hayret ediyorum….


ve gece devam ediyor..selamlı semtindeyiz.. hayallerimin izinden zuhur takibi yapıyor gibi hissediyorum..çok heyecanlı ve mutlular hepsi..oradan sabah vakti tüm bunlar tesadüf olamaz dedirten mekan-ı  tesadüf de bir kahvaltı..ve çocukları evlerine servis ediş..evimdeyiz..çocuk kardeşinin arkadaşıyla sohbet ediyor..o marka yönetimden..ama hobisi tiyatro..hem yazıyor hem de oynuyormuş..ve çocuk ona anlatıyor: sesimi bildim bileli sevmem.. yazdığım masalı denemek için okudum ve bazı dostlarımın fikirlerini almak için ses kaydımı dağıttım.. mesela  ilk önce benim fikrim..ben  kendimi ancak bir defa dinleyebildim..hiç beğenmedim..o ben değildim..kendimi dinlemek yerine okumak daha zevkli geldi..bazı  arkadaşlarım büyük bir neşeli cıvıltıyla dediler ki:” sen bizi anlatmışsın..o benim..seni seviyorum.. seni seviyorum.. seni seviyorum..bu benim”..biri  boynuma sarılıp dedi ki:seni seviyorum seni seviyorum..onları sen değil ben söylüyordum aslında …biri dedi ki: çok güzel olmuş ama kişisel ..eğer herkes dinleyecekse ciddi okumalısın.. gülmemelisin.. çok gülmüşsün..çok hata var..ve kızmazsan sana diksiyon dersi almanı önereceğim,sesindeki pürüzler  ve harfleri doğru çıkartman açısından” …dinleyen genç bir kız ona köpük balonu hediye etti..annesiyle onlar iki kutu baloncuğu  üfleyerek bitirmişler… güldüm..benim köpük balonlarımı Bahar aldı tabii
J ve bir başka dinleyiciler ise beğenmemişler. yıllar evvel yazılmış bu şiirlerdeki “seni seviyorum “cümlesine alınmışlar..bir daha bu cümleyi kullanma demişler..eğer bu cümleyi kullanırsam, dostluk hanesinden silip karartma uygulayacaklarını da eklemişler.. insan ruhunu sevmez mi peki?..sana öyle aşkla bakan bir ruha başka ne denebilir ki? ..


çocuk  sordu Bahadır’a: sen, ses den anlıyorsun.. bu olan bitene ne dersin ?Bahadır :kötü ses yoktur ki..tüm sesler güzeldir..mesela benim ağzımdan çıkan sözü kendi duyuşum başkadır.. senin benim sesimi duyup anlayışın başkadır..herkes kendi duyduğu gibi anlar..bunda sorun yok ..ve kendi sesini  dinlemeyi sevmemem çok normal ..doğrudur..genelde öyle olur..dediğin gibi kendini dinlemek yerine okumayı daha çok tercih edebilirsin..ancak dinleyerek, zamanla aşılabilen, başarılabilen bir şeydir de..hatta kendi sesine aşık megolomanlar  da vardır dedi ve ekledi:üç çeşit sevgi vardır..

1.eğer şunu şöyle … yaparsan seni seviyorum…
2. Seni seviyorum çünkü  ……
3…….   Her şeye rağmen seni seviyorum…

Ve bunlardan sadece 3. sü gerçek sevgidir .. Sevdiğim, bende Seni her şeye rağmen hala seviyorum..yoldan atılsam bile…başka  kelime bilsem bu sözlerden vazgeçerdim.. ne yazık ki henüz o değişik kelimeleri öğrenemedim…..

ve sonuç Sevdiğim.. şu sıra ışık ve ses üzerine düşündüğümü anlamışsındır sanırım..sesi irade-i murad-i olarak düşündüm..ışığı ise muradi ilahi..öncelik var mı bilmiyorum..anlamak için ise tefekküre devam ediyorum..


ve Sevdiğim sükun istiyorum..o sukünun içinde bile hareket varmış öyle dediler..ama ben olmadığı ana gidebilmeyi istiyorum..harekesiz sükun ..çünkü şeyler beni çook yoruyor..her şeyden kaçıp nokta-i dairemde durmak istiyorum artık.. yoruldum ………..

nur cihan
nuralem7@hotmail.com
7-2-2011

1 Şubat 2011 Salı

ŞEY’lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI-4



ŞEY’lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI-4

yükseklerden uçmayı sevenler  derin Yar’lardan  hüzünlü ürperişlerle düşmeyi de severlermiş..düşmenin hazzıyla  tekrar yükselmenin ve daha yükseğe çıkabilmenin miracına ….

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. tatildeyiz ve neden yazdığımı bilmiyorum.. zaten yaz tatiline de girmemiştim..hayatım tatil ya o bakımdan:) Sevdiğim, son masalın geldiği yer yine  tefekkürde gideceğim en son noktam olduğundan, şimdi aşağıya ineceğim.. yani, pardon.. çakılıp düşeceğimi düşünüyorum..hatta bunun utançlı bir düşüş olacağı zannına bile kapıldım.. Sen bunu bildiğinden kaldırımları yükselttin değil mi? defalarca gelip gelip aynı hızla yere çakıldığım o yerden, bu sefer yeni farkındalıklarla  aşağı süzüleceğimJ.. artık bir ipucuipim var… son masalda, yaratılmışlığın, madde-i atomun- Eski Mısırdaki tanrı Aton un - yani aklın bittiği yerdeydik.. bu sefer izi buldum sayende Sevdiğim.. Kaf ile Nun yani KÜN iradesinin içinin küntü kenz olduğunu da..tabii bunu nasıl buldum ..o  nutku ilahi ile ..çok teşekkür ediyorum..Seni hala çook seviyorum..

bal10’ların tekamülü şiiriJ(her geceye bir anlık  tezahüri satır)
ışıklar rengarenk göründü(Cuma)
ve içindeki balonlar her yanını sardı ..sanki kürenin içinde uyudu
(ct)
ve şebnem-i rahman damlaları .. sade. İçten..sevinçli..
(Pzr)
Sevdiğim bugün, tüm insanlığa ağır geldiğini bildiğim bir konuyu sorgulamak istiyorum..bunu ilk önce kendim için yapacağım ..hep sorduğum o şeyler.. yanii cevabını kendim bulmadıkça anlayamayacağım için, hiiç cevaplamadığın o mevzuu..ve bu masalla taaa en çukura düşebilme ihtimalimi bile seviyorum.. çünkü ben yazarak ve onları  defalarca okuyarak ,zamanla içindeki manaları anlayabiliyorum.. ve başlıyorum …..

ÖRTÜLÜ  kapalı -ÖRTÜSÜZ açık  TUTUKLU tutanaklar masalı..
bu masal Havva Kızlarına adanmıştır…

……….. Ernest Gelner’in Şerif Mardin Hoca’ya söylediği bir söz aklıma geldi; diyor ki: “Türk erkeğinin Cumhuriyet öncesi iki özelliği vardır. Biri maçoluk, diğeri Sûfî eğitim neticesinde kazanmış olduğu zengin bir derviş kalbi. Tıpkı bir şövalye gibi. Modern dönemle beraber, o Sûfî eğitim kesilince ortada Türk erkeğinin sadece maçoluk özelliği kaldı.”   ..alıntı..


 Zaman Zaman içinde Anlar anından bir DEM..Yaratıcı, pek çok şeyi anlatırken daima zıttıyla anlatır..ve aslında her şey birbirine örtüdür..ZAT SIFATA- SIFAT ZATA ÖRTÜDÜR..madde manaya- mana maddeye örtüdür..varlık yokluğun –yokluk varlığın örtüsüdür..zahir batının –batın zahirin örtüsüdür..ve tencere kapağı bile tencerenin örtüsüdürJ..erkek kadının-kadın erkeğin örtüsüdür..ve bugün salakça anlaşıldığı gibi örtü sadece kadının saçındaki bir bez parçası değildir..hakikatte ,o kadın da açığa çıkan mananın örtülmesidir.. ondaki yaratıcılık sıfatına saygı içindir.. edeben.. başka erkekler için örtünmez hiçbir  kadın..örtünmemelidir de.(Sevdiğim onların erkeklikleri bile göreceliyken değil mi yaniJ).kadın kendine olan saygısı için isterse örtünür..bunu yapıp yapmayacağını bilir ,hisseder diye düşünüyorum.. ve gerçekten tesettüre bürünmüş erkekleri unutmadığımı da belirtmek istiyorum..

çağlar boyunca kadın kendi değerini bilmediği gibi, ona ,değeri bilerek de bildirilmemiştir..karnından sıpayı sırtından sopayı eksik etme denilen töreyi de..yani görünüşü erkek=manası  dişi olanlara, yani ER olamamış erkeklere kendi türleri de böyle öğrete gelmişlerdir..mesela hz Rabia ..o örtüsüne çok dikkat etmezmiş bu hikayede..ve bir gün:” çabuk bana bir örtü getirin” deyip telaşlanmış..ve hemen sıkıca örtünmüş..”hayrola demişler sen böyle yapmazdın”..”er geliyor.. o yüzden böyle örtündüm” demiş ve tabii o gelen er Hasan Basri hz miş.. düşünmek lazım değil mi ?

toplumumuzda kadınları korkutmak,ezmek,horlamak  yaygındır..gelenekler ve atasözlerine bakılsa yeter.. hala bu geleneğin tüm haşmetiyle sürdüğünü de  görürüz..bugün kadın en yüksek okulları bitirip en tepe koltuklara kolayca gelebiliyor.. ya evlerinde.. ya sevdikleri erkeğin yanında…kendi dört duvarlarımızın içinde, üst üste sefertası- insanlığa aykırı binaların göz göz çekmece dairelerinde ne kıyametler, ne gözyaşları dökülüyor aslında.. hepimiz biliyoruz..kadınlar kadar erkek çocuklara yapılanları da..  gözlerimizi yumup, kulaklarımızı  tıkıyoruz değil mi? bunları yapan kim peki?..kim?...kol kırılır yen içinde kalırı öğrendik çünkü.. bu da zulmü –zalimi  örtmedir..haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanları oynarız hep.. bu insanlık katliamları asla kız çocuklarının başlarındaki  en  fazla 1m lik kumaş parçası kadar değerli olamamıştır ne yazık ki..meğer bu başörtüsü, kişilerin pisliklerine örtülü gündem olmakla ne bulunmaz hint kumaşı haline gelmiş değil mi?

ve bir bez parçası değildir kafaya konan o  şey..o yüzden de hayatında başını takkeyle dahi olsa örtmemiş- hiçbir çağdaşlık bozuntusu, uçkur düşkünü, medyatör ,siyasetçi bundan bahsedemez. . bahsetmemeli.. ve şunları kimse kimseye söyleyememeli: onun beynini örümcek ağları sarmış.. irtica.. çağdışı.. peygamber tavuğu…sen bunların başlarını örttüğüne bakma.. onları birde evde gör… … …. senin başın kapalı ama benim içim…şimdi ben başımı örtmüyorum diye cehennemlik miyim yani?..Allah saça kıla bakmaz..o takvaya bakar.. kıyafetle müslümanlık olmaz..imanla amelle olur.. kapalılar açıklardan daha dikkat çekici.. dikkat çekmek için örtüyorlar..onlar örtülü çıplaklar..ülke bunların yüzünden battı…..
……………..
Bunu uzattıkça uzatabiliriz değil mi?yani şu son 30 yılın BELAsı –BEKA başörtüsü konusu.. siyasilerin en acımasız, en pis, en çirkin, insanlık dışı tezgahı.. başını örten kadını  toplum dışına itip diskalifiye etme ,ezme, parya haline getirirken bu konu arkasından istedikleri her pisliği yapabilme tezgahını..bunu herkes aslında biliyor..onların iğrençliklerini, bir kadının eteği altına saklanmakla eşdeğer başörtüsüyle yaptıklarını da..ama karşılıklı çıkarlar var..ve hiçbir yetkili kişi çıkıp o kızları ,o pis aşağılık durumdan çıkartamıyordu..aslında herkesin işine geliyordu..aynı pkk yı – terörü-uyuşturucuyu,insan köleliğini,mafyayı  bitirmemekle eşdeğer aslında.. neden?...neden?...diye soranlardan biride benim tabii..neden?..ve…. dünyanın gözü önünde bir kadın meclise kadar demokratik biçimde getirildi..ya sonra  vazifesi ;hayatı, sadece ülkeyi fetret dönemine sokup oradan asla çıkarmamaktan ibaret olan biri yumrukla “çıkarın bu kadını “dedi..ve  kazanan benim için o  aşağılanmış, gönlü darmadağınık edilmiş kadındı..kaybedense soluk mavi sahte demokrasiydi.. ve ölmek ne kadar zor değil mi? ............... neden?.......
(Sevdiğim ne garip.. en son fena halde kapıya çakılışımda da bana, kapıyı o açtırmamıştı ya.. şimdi hatırladım bak
L)..tesadüf yok değil mi?

32 senedir başını bir şeyle sarıp kapayan ben tabii ki cahilim,örümcek kafalı, irticai ,gericiyim..düşünemem ki, fikrim olsun değil mi?üstelik onca senedir saçları örtülü olan biri kel olur diye hala merakla düşünülmekte..el cevap:ben henüz  başı kel olmuş  örtülü bir yaşlı göremedim ne yazık ki ..ama saçları fönden kelleşmiş sayısız kadın gördüm herkes gibi…

Tasavvufi açıdan bakınca ilk örtü  hz.Adem’le başlıyor.. tabii Cebrail as. la da..yani o  ilahi mana kimde zuhur ettiyse onla..Adem ve Havva atalarımız ilk örtünenlerdir..biz insanlar aslında; manadan maddeye tekamül edene dek 70.000 hicap perdesiyle örtünerek - giyinerek bu aleme geldik belki de değil mi?ve miracı manayı meratip ederken de ,maddeden kat kat soyunarak yükselebiliriz..fakat bu manen olur..ve siz yükseldikçe  beklide maddede daha çok örtünme gereği de duyabilirsiniz ki, bu bence, kişideki tecellilerle alakalıdır..esması zuhuru ile..hz Peygamberimiz  ,Cebrail a.s la ilk  buluşmasından döndüğünde “beni örtün beni örtün” demiştir..Yaratan, geceyi ve gündüzü bize örtü yapmıştır..eşleri karı ve kocayı birbirine örtü yapmıştır…bunlar aklıma gelen ayetlerden..eminim ki bu konuda pek çok ayet vardır..bürünmek-örtünmek- rahman-kapsamakla alakalı..rahmanın kapsayan, örten, koruyan manasının yanında, kadında rahimiyet yani korunan, kapsanan, örtülen manası da vardır..istiridye kabukları rahmansa, içindeki inci rahimdir..bu manada inci dahi kat kat örtünerek büyür gelişir..gerçek bir inci haline ise: en çok örtünmüş, en iri ,en parlak haline dönünce  değer verilir değil mi?

BİR ANLAM..ilk başta hiçbir değeri yok gözükür..belki o kat kat bohçaya sarılmıştır ki, onu soymak lazımdır..taa içindeki o özü bulana dek ..sonra anlarız ki bu mana herkes için değildir..sadece ehli gelip ona baksın, görsün, anlasın, alsın  diye bu sefer biz onu kat kat örter bohçalarız..çünkü o haram-ı  mahrem-muhteremdir..  haremdir.sadece kişiye özeldir..(Sevdiğim o  protestanı  buraya anlam olarak yakıştırdım:)
…….
evet Sevdiğim.. bu yazdıklarımı hayret ederek, sanki büyülenmiş gibi yazdığımı Sana söylemek istiyorum..şimdi  bu yazdıklarım benim birkaç gündür tasarladığım hiçbir kurgumu yansıtmıyor, ona hayret ediyorum..bil istedim.. benim tasarımım çok özel,kişiseldi..fark ettim ki o yanlışmış..bu yazdığım daha umumi ve doğru..devam edelim mi?henüz istediğim mana çıkmadı sanki..ama izi çıktı ….hem de ne biçim ..süper …

….evet.. Herodot tarihinden aklımda kalanlar..Turuva’lı Helen mesela..Mısır’a geldiğinde hayret eder..yüksek tabaka hem örtünmüyor, hem de peçe takmıyordur çünkü.. batıda ise bir kralın eşi ve onun gibi soylu özgür hiçbir kadın, başını ve yüzünü örtmeden halkın içine çıkamaz..teba onun yüzüne bakamaz..bu eski hemen tüm toplumlarda böyledir..kumaş zaten çok değerlidir. onu ancak zenginler bol bol kullanabilir..köleler çıplak bile gezebilir..çok doğaldır çıplaklık..çünkü sahibi ona kumaş vermezse nasıl örtünebilir ki...mesela eski saltanatlarda kaftan, libas, şal filan hediye verilir hep. Bugün Budistler de bu şal verme hala sürüyor..eski Türkler de  de var..geçen izledim ..koyu mavi şal veriyorlar misafire..bu onlara verdikleri değeri anlatıyormuş..


aslında başlangıçtan beri kadın ve erkek beraber örtünürler..sadece çok ufak detaylarda farklar vardır..bugünde öyledir.. daha doğrusu ne geçmiş, ne gelecek vardır..geniş zamanda her anın yorumlandığı tek an vardır…o da senin yaşadığın –farkında olduğun andır.. insan geçmişini  yenilenmek adına silip atarsa, kökü olmayan bişeyin geleceği de tabii olmaz..mesela son yy da tüm dünya tarihine bakmak lazım..gelip geçen faşizm ve kominizmin yıkıp talan ettiği insanlık enkazına…hangisi kaldı..hiçbiri..çünkü  korkunç bir unutturuluş kahrediş vardı…insana verilen değerin kıymetini bilemeyen ve onlara dur diyemeyen  insanların elinden, o hazineler ,zalim despot diktalar tarafından zorla alındı.. dedesi erik yemiş  torunun dişi kamaşmış oldu..anlayan için tabii..anlamayan hala bilmem ne izimler  peşinde koşuyor ve koşacak..çünkü herkes insan suretinde ama  ya manası?tüm alemler bizde dürülü yani örtülü kat kat bohçalıysa eğer?..sen kendinde kaçıncı katmanı açabildin?


ve herkes aslında kendi manasını biliyorsa?onu saklamak içinde örtünür değil mi?iyi ve değerli bir mücevherse anlamayan gelip onu incitmesin, saldırmasın diye  saklar, bürür, örtünür..veya ondaki mana iyi değilse..kahrında hoş lütfun da hoş diyecek bir edebi terbiyeden geçmediyse, ve o terbiyeyi kabul etmediyse  … bu sefer oda ,kendindeki manayı örtmek için,  başkalarını pisliğe bulayarak yağ gibi üstte çıkmak için kullanır..ne yazık ki yalancının mumu?…..çünkü yalan söylemek  dünyadaki en ağır, en zor şeydir..düşünün bir yalan söyleyeceksiniz.. ama o yalanı korumak için sürekli yeni yeni yalanlar üreteceksiniz..ilk önce kendiniz inanacak ve zamanla başkalarını  da bu yalanlara ikna edeceksiniz..yani 40 tilki kuyruğu döndürdüğünüz beyninizde 40 kuyruk birbirine değmeyecek… sonuç…yalancının mumu yatsıya dek yanar olacak..sonuç ..milyonlarca insan katledilecek..bir kaç kan emici, madde bağımlısı, güç tanrısı olmak isteyen şeytaninsan yüzünden..ve iyilik erdem ahlak rafa kalkacak..hayatlarında hiçbir değer üretememiş kişiler medyayla yalan dolapları üretecekler..onlar yalılarda, adalarda, meşhur kişilerle arzı endam edecek..her şey onlardan sorulacak=bu adamlar kendilerini bilemedikleri için her şeyi bilebilirler değil mi?:).. kaçakçılar ,medya patronları ,silah tacirleri, devlet reisleri, uyuşturucu tacirleri ,insan tacirleri ,ilaç –kimya cellatları…

ve halklar –kardeşler birlerine düşürülüp esas istenmiş olan ÇEKİRDEK-NÜVE-ÖZ AİLE bozulacak.. çünkü aile bozulursa ne ülke, ne din, ne vatan, ne millet olur.. ve onlarda istedikleri gibi at oynatabilirler..neden islam ülkeleri üzerinde bu kadar oyun var sanıyoruz ki..ilk önce aile değerleri, bağları, imanları ,şehadet duyguları için ..yani onların beceremedikleri TEVHİD=BİRLİK duygusu için..ölmekten korkmayan bir  milleti nasıl başka türlü yenebilirler ki?..ancak  mahremlerini –haremlerini-annelerini-kadınlarını-kızlarını  ellerinden alarak..birde böyle bakmak lazım belki de..

Eskiden okuduğum bir kitapta aklımda kaldığı kadarıyla şöyle diyordu..bir ülke düşününki savaşta yanmış  yıkılıp harap olmuş..erkekleri ölmüş..kalanlar sadece kadın ve çocuklardır..işte her zaman  olduğu gibi hayatı kuran ve devam ettiren kadınlardır..o çocukları  doğuran, büyüten kadınlar..hayatın ta kendisi..nefesin kudretli elçisi..değeri biliniyor mu peki?HAYIRRRR..neden?ÇÜNKÜ DEĞERİNİ KENDİSİ DE BİLMİYOR..BİLMEYİ BİLE İSTEMİYOR…


bugün tüm ırklar karıştı..ve belki tarihte hiç olmadığı kadar muhteşem heykel silüetinde insanlar ortaya çıktı..peki  ticari mal sattırmanın haricinde artık değeri kıymeti var mı?hayır…hürmet ediliyor mu? hayır.mesela Evvel Zamanım küçük bir kız çocuğuna bile ayağa kalkarak elini öpermiş..  ya şimdi ne değişti?... neden bu  güzel , kültürlü ,zengin içerikli insanlar yuva kuramıyor ve mutlu,huzurlu olamıyorlar.her şeyleri var.tarih boyunca uğruna ölünen her şeye artık sahipler.  peki neden insanlık bu kadar  değersiz halde? ve kendimizi bu kadar gelişmiş sandığımız bir durumdayken, neden hala  başlara örtülmüş bez parçaları için salaklıklar yapıyoruz..

şimdi biraz gericilik yapmak istiyorum izninizle..benim ruhum gerici ya o yüzden J   aynı bu resimdeki gibiJ..onun bile nurdan örtüsü var çünkü..herkesin ruhu gibi yaniJ

Sevdiğim  şimdiye dek şunu yapayım, bunu yapayım diye masallara yazdığım hiçbir şeyin olmadığını biliyor musun?:) geçen haftaya bak mesela..bişnew in ikinci bölümüne gitmek için hazırdım ki, gitme saatimde inanılmaz rüzgar, soğuk ve kar başladı:) hoşuma bile gitti..gidemedim tabiii ve sabahında Yunus Emre’nin yeni hocası Sendin ve anlatıyordun..bunu kaydetmek istiyorum .çünkü harika bir şey …bir annenin sütünü içen(iten ve çeken) bir bebek gibi düşün ama aslında öyle bişey değil..görüntü yok ..ses, hiç bişey yok.. saf mana.. alaka…anlıyorsun değil mi?..bir iğne deliğinden anlam akıyor..oysa o mana henüz yok..yani anlam kazanmamış..ama o anlamı emdikçe cümleler oluşuyor..şiirsel bir haz, bir lezzete dönüyor.. inanılmaz bir tad..acaip bişeydi..ve Sevdiğim istiyorum ki bu masal bittiğinde öyle olsun..imbikten süzülüp gelen O mana misali şifayap. . bunun için  çook teşekkür ediyorum ve Seni Seviyorum…devam edelim mi peki ? evvet…

ve Sevdiğim ben 4 aydır,haftada bir gün İstanbul Tarihi dersine gidiyorum.. hocamız bir gurme,koleksiyoncu, yazar ve rehber.. tarihçi..ve Eski Mısır uzmanı (bahtımı seveyim değil mi SevdiğimJ)üstelik 8 kişilik sınıfımızın yarısı ile o,şimdi Mısır’da..o tasavvufla, dini anlamlarla hiç ilgilenmiyor ve öyle şeyler sormamı da sevmiyor ..”sakın sormayın” diye beni ikaz bile etti..bende mitolojik tanrıları soruyorum:)..(yani esmaların zamanla tanrıya nasıl dönüştüklerini öğrenmek adına)..ve İstanbul masonlarını takip ediyorum..hiç kaçmıyor yani.. her yer den çıkıyorlar inan..bu masal çok uzun olduğu için başka masalda yeni buluntularımı yazarım..bu derse neden gidiyorum biliyor musun.. senelerdir gazete, dergi, haber izlemediğim için dünyadaki  hiçbir gelişmeyi bilmiyorum ya..ilgide duymuyorum işin tuhafı..ve insan doğduğu mekanı toprakları ziyaret ederse hatıraları canlanır ,zekası artarmış diye duymuştum ya onun için..ve gerçekten işe yarıyor..tam 4 ay boyunca Cadde-i Kebirdeydik..bunları daha sonra yazmak istiyorum..şimdi konuyla alakalı yere geleceğim bak..insanların ,mekanların, semtlerin, ülkelerin bile tekamülleri var ya hani..işte benim bu dersten öğrenmek istediğim maksat asıl bu..şimdi bunu örtülü ve örtüsüz kadınlar için kullanacağım ..

örtü her toplumda var olan bir şey..sadece ilkel topluluklar çırılçıplaktır ve batı medeniyeti oraya girince ilk iş hemen onları giydirirler.. ellerine incil,içki,silah verirler..sonra da topraklarını elinden alırlar ve onları kamplarda soykırıma tabii tutarlar..bunu haftaya kendi ilgi duyduğum bölüm için unutmamak  adına yazıyorum SevdiğimJ..

*düzeltme:geçen hafta güllere, terk de demişim..terkler başka bişeymiş güller başka..ve tabii her zamanki edepsizliğimi yaptım..sayende düzeltiyorum..bu masalın çocuğu hz Gavs ül Azam ın yeni başlayanlara verilen dersini terennüm ediyormuş..kapasite o kadar, o yüzden.. ve ben çok memnunum ..teşekkür ediyorum Sevdiğim..

ve konumuza devam..Eski Türkler de kadın çok rahat ve özgürdü.. tarih yazıyor zaten..ama o zaman baskınlar- göçebelikte vardı..herkesin böyle olması gerekiyordu.. hala kırda yaşayan kadın öyledir..doğallığın gereğidir bu çünkü … zamanla şehirleşip durağanlaşıldı..savaşlar yaşam alanı dışına çıktı..fetihler yapıldı.. İstanbul bir İslam şehri oldu..ve dünyanın kalbi de ..bugünde  insanlar bilsin bilmesin; bayrağımızın simgesiyle de  anlaşıldığı gibi, mana Devleti Aliyesi buradan tüm dünyaya hükmeder..neden?kaldığımız yer daima başladığımız yerdir de ondan.. hiçbir şeyin arası boşluk değildir.. BAKAR körler  göremez tabii..ve dünya bir bakaranın boynuzları arasında dönmektedir..   büyük bir kısmının da, iki bacak boynuzu arasında…

İşte dönemi Osmanlı 72 millet ..müslüman türk azınlıkta..ama hepsi iç içeler.. rengarenkler..dünyadaki bütün lisanlar konuşuluyor..hemen herkes pek çok lisan bilebiliyor ..şimdiki gibi değil..ve her milletin kendine has giyimi, inancı,ritüelleri var..engin bir birlik hoşgörüsü var.. bu halde yüzlerce yıl yaşıyorlar… yüzlerce yıl…takiii..tüm dünyada iflas etmiş,devrini tamamlamış, artık işe yaramaz hale gelen babaoğul  saltanatlarının yıkımına başlanana dek.. tabii Zamanların tabiatı değişiyor..bence  esmalar değişiyor..yeni manaların hükmüne geçiliyor..mana maddeden seçtikleriyle uygulamalarını yürürlüğe koyuyor..ama Anadolu’daki , İstanbul daki o rengarenk hoşgörüde bitiyor.. örtülü örtüsüz, sıradan dile bile gelmeyen, akıl dahi edilemeyen şeyler üste çıkartılıp gözlere sokulmaya başlanıyor..hemen tüm değişik renkler- milletler yy. lar dır yaşadıkları vatanlarını terk etmek zorunda kalıyorlar..bir gecede  tüm kültür nasıl yok edildiyse, birkaç on senede de bu güzel   binbir değişik kültür mozağide bu ülkeyi terk etmek zorunda kalıyor..ve kültür olarak iyice dibe vuruyoruz..
******************************

1925 de tekkeler kapandığı zaman milletvekili  Recep Peker  Ankara’dan şehri Kütahya’ya gelir..her zaman ki gibi dostu Şeyh Bekir Efendiyi ziyarete gider…..”Şeyhim ne dersiniz biz tekkeleri kapattık?” der.bu sual karşısında Şeyh Bekir Efendi  :”oooo imanım!o emri biz gece 12.00 de verdik.siz gündüz 12.00 de kapattınız..o emri biz verdik.çünkü  dervişler çorbaya pilava (harama-içkiye ) aşık oldu.gerçek Hakk aşıkları azaldı..bizler,çorba pilav aşıklarına zahiri kapattık. gerçek Hakk aşıklarını da gönül tekkemize aldık,der sonra da elini kalbinin üstüne koyarak:
“Recep Bey ,Recep Bey!buraya kilit kürek yanaşmaz.vakit saat geldiğinde biz,onları gönül tekkemizden yine zahire çıkarırız ve tasavvufu sayılamayacak kadar çok bütün özellik  ve güzellikleriyle tekrar ortaya koyarız..şimdi bekleyişteyiz,deyip bunun şuunat-ı ilahiye olduğunu ,Allah’ın emir vermeden murat etmeden bir yaprağın kıpırdayamayacağını iifade buyurur..

Alıntı:Batmayan güneş devam eden gölgeler /Hoca Hafız  Mehmet Dumlu
*******************************************
artık son 20 yıldır her şeyimiz var  çok şükür…en pahalı şeylerin bile alınabilir, yok fiyatına taklitleri var.kullan at yenisini al..anı yaşa, tüket ,yarın ölebilirsin. . yani biz medenileşelim derken değersizleştiğimizi- sığlaştığımızı  yeni yeni  idrak ediyoruz…tüm manalarımızdan, törenlerimizden, geçmişimizden soyula soyula çırılçıplak kaldığımızı yeni anladık..ne kadar fakir ve anlamsız olduğumuzu da ..bizi neden böyle soyup soğana çevirdiklerini ise hiç merak edip araştırmıyoruz..batı bizim manamızı maddeye çevirerek nasıl ilerledi hiç bakmıyoruz..bizim hazinelerimizle nasıl bize hava attıklarını ve dünya saltanatı kurduklarını idrak edemiyoruz..biz hala kadınların başındaki   o bez parçasıyla uğraşıyoruz.. neden?çünkü kalplerimizi kapkara bir ziftle katranladılar da ondan..kalpler uyanmadıkça da asla beyne ilahi-tanrısal  ilhamı gönderemez yansıtamaz..beyin tek başına sadece dünyevi şeyleri çıkarımcı düşünebilir..oysa mana kalptedir.. manasız madde ise içi boş-hiç değerindedir..


ve Sevdiğim sanıyorum çok yazdım, bilmiyorum ..bitirmek istiyorum..saded-i sonuca gelirsem eğer,söyleyeceklerim kendi yaşadığım ve etrafımda tam 43 senedir gözlemlediklerimden capcanlı  denemiş şeyler olsun istiyorum..

bir defa başörtüsü için önüne gelen konuşmamalı..o iğrenç medya budalaları asla konuşmamalı..onlar boğaza karşı viskilerini içerken şarkı çığırıp masa başında ülke kurtarsınlar bence…mahvettikleri milyonlarca kadının-erkeğin hayatının bedelini nasıl ödeyeceklerini düşünsünler..çünkü yaptığımız bize fazlasıyla geri döner =fizik kanunu…kadınlarına=manalarına  sahip çıkmayan erkekler vatanlarına hiç sahip çıkamazlar..vatan da kadın gibidir çünkü…

ve bazı kadınlar kendilerini bildiklerinden beri örtünmek isterler nedense..bu fıtratlarında var bence..onlara etrafı, aileleri, eşleri, sevgilileri ne kadar zulmederse etsin hep örtünürler.. hatta en hor görülen günah batağına saplansalar bile örtünürler…örtü günahtan korumaz çünkü..asla korumaz.. sadece temkin için çok yaralıdır ..daima sizi uyarır..  siz uyanmazsanız bile, etraf, sizi o örtüden dolayı sürekli sözel ve fiili hali ile uyarır…başınızı örtmezseniz kimse umursamaz ama örttüğünüzde  herkes sizden onun hakkını vermenizi ister..bu tuhaf bir şeydir..çok trajikomik ama acaip bir manadır.. gerçekten.. ateist bile sizi sorgular …inanılmazdır..bunun güzelliğini şimdi yazarken fark ettim Sevdiğim.. örtünün genlerimize kazınmış çözemediğimiz bir mana olduğunu da.. asla soyunamadığımız ,bizi var eden bir mana. ..çünkü insanın kendisi saf bir örtüdür aslında…anlayana tabii..

Ve örtüsüz kadınlar..onları istediğiniz kadar sıkın ,zorlayın..onlar yine örtünmezler..buda inanılmaz bişeydir..acaiptir..anlaşılmazdır..ve normaldir .. doğrudur…ve örtüsüz bazı kadınlarda vardır ki vazifeleri,manaları gereği belki öyle görünmek durumundadırlar..gerçekte ise onlar örtülüdürler.. belki başını örten pek çok kadından daha fazla örtülü………

aslında sadece kadının örtüsü konuşulması iğrenç bir şey..hz Kur aN da hem erkeğin hem kadının örtünmesi gerektiği vardır..kadının iffeti gibi erkeğinde iffeti vardır..TEMİZ ERKEK VE TEMİZ KADINLAR VARDIR…kirli erkek ve kirli kadınlar vardır….ne kadar zina yapan kadın varsa, o kadar zina yapan erkek vardır.. unutmamak lazım..ve bugün bu çok normal karşılanıyor..aileler de  onay veriyor..işin kötüsü islam adı altında geçinen, islamı kendisine örtü yapanlar var..mesela onlar biz hz Peygamberin sünnetini yerine getiriyoruz, cariye alıyoruz diyorlar..halbuki yaptıkları nefisleri için islamı kullanmak münafıklığıdır . zina yapıyorlar..zavallı kızları kısa süre sonra çıkarıp attıkları elbiseler gibi fırlatıp atıyorlar.. oysa ayet cariyeler için ,köleler için ne der..aynı kendi yediğin içtiğin gibi yedirip içirip yaşatacaksın demez mi?ve hz Peygamber Efendimize  iftira eden bu sözde müslüman münafık kesim  kanser gibidir..o hasta hücre etrafını da çürütür..her yerde varlar..yeni zengin,görgüsüz,sadece madde peşinde koşan, sosyete yaratmaya çalışan MAGAZİNEL  bir kesim..sosyete asaletle olur ki ,Osmanlıda asalet denen kurum yoktur ..ehliyet vardır… yani..olmayan bir şeyde sonradan kurulamaz.demek ki neymiş sosyete denilen şey havacıvaymış.. ve bu özentilerin ne farkları var ki diğerlerinden…bu adamların hayatlarına baksanız; hz Efendimiz Aleyhisselamın diğer hangi sünnetini yerine getirmeye bu kadar itina ediyor der ve  koskoca bir sıfır- hiç olduklarını görürsünüz..işte onlar yüzünden Müslümanlık  aşağılanıp horlanıyor..çünkü onlar İslamı sevdirmiyor nefret ettiriyorlar..


Sevdiğim biz İstanbul tarihi dersimizde tamda bu hafta Karaköy’e indik biliyor musun?..Zürafa Sokağının oradayız..ve etrafında Bereketzade CamiiJ varmış.. geçen hafta öğrendim..çok şaşırdım..orada bir aşevi varmış hani..800 yakın öğrenci okutuluyormuş birde..Allah’ın nasıl her kuyuya sayısız ip uzattığını bir defa daha hayranlıkla müşahede ettim .. yanında bir sinagog ve kilise de  var tabii.. hemen aklıma Evvel Zamanım geldi doğal olarak.. bu masalın çocuğu bir vakitler kendine bakmış..yaşadıklarına ve insanlığa ..yöneticilere.. değer verilenlere..değer verilmeyip horlanıp aşağılanlara bakmış..ve karar vermiş..hiçbir erkek başını örtmüş bir kadını hak etmiyor demiş...edenler çok nadirler tabii.. ama çook nadir..dolayısıyle zaten doğru dürüst örtünmüyorum.. çoğu kişi beni örtülü bile saymıyor.. en iyisi örtümü çıkartıp işe gireyim.. ayaklarımın üzerinde dimdik durayım diye karar vermiş..VE tabii ki o kendi başına karar veremezmiş..

……..birine rastlamış..o anlatıyormuş..ilmine taptığı hayran olduğu kişi onu görmek istemiş hani..dere tepe demeyip efendisine yüz sürmüş..onca yol ve birkaç kelime..oooo..alt üst olmuş..efendiciğinin yanındakiler hem mini etekli, hem dekolteli, hem de içki kadehli sayfiyedeymişler..o anlatmış anlatmış..çocuk daha çok incinmiş..

ertesi sabah beyaz gemisine binip başka bir şehirdeki Evvel Zamanın yanına gitmiş.. yeni uyanmış  Evvel Zaman..yaşlı..hasta..yatağından kalkamadığı için mahçup..çocuk başında .konuşmuşlar.ilk sözleri Evvel Zamanın şu olmuş..bir gece evvelki o dedikoduya atıf varmış yani:dost kusur  aramayandır..dost kusur görmeyendir..dost dekoltesi var demeyip göz kapaklarını indirip onu  örtendir..dost elinde rakı kadehi gördüğünde ayran içiyor diyebilendir.. kafası iyice karışmış olan çocuk duyduğu efendilerin hallerinden anlatmak istemiş.. Evvel Zaman gözlerini sımsıkı kapatarak eliyle “dur” işareti yapmış ve şöyle demiş olumsuzca başını sallayarak:”anlatma.. hepsinden haberim var,hepsini biliyorum..onlar zamane mürşidi.”Sevdiğim ben ne şanslıyım değil mi Size rastladım..ama insanlar çok acıtıyor çokk..
                                       
ve çocuk ağlayarak düşüncesini anlatmış..o hasta ince ihtiyar beden yatağından en celalli hali ile doğrulup oturmuş..takkesinin altından bir tel saçını tutup çekmiş ve demiş ki: bir tel saçını bile gösteremezsin..saç öyle değerlidir ki.. açamazsın..ve çocuk gülümsemiş..kalbi de..ama vesvese her yandan ..insanız işte..imtihan ise inanılmaz ağır..ve çocuk bir rüya görmüş sonra..kum rengi hırka ..başında beyaz renk dizleri üzerine inen başörtüsü içinde hz Nebi-i Rasulallah..yüzü yine yok tabii..başındaki örtü öyle dizleri üzerine iki yandan salık biraz durmuş..sonra sakince o şalın iki ucunu alıp arkaya doğru atmış.. biraz öyle durmuş.ve çocuk ağlayarak uyanmış..artık kalbi bozulmayacakmış.. içi rahatlamış.. ve anlamış ki başörtülerini yakaları üzerine salsınlar demek aynı zamanda omuz da demek..omuzun iki yakası üzerine salmak yani..ve imtihan çok ağır ya hanii..üçüncü delil gelmiş..birden anlamış fark etmiş ki :Nur Suresi ilk ayeti diyor ki “bu sure içindeki her şey size farz kılındı”..bu sure içinde kadının ve erkeğin nasıl örtünecekleri ayeti var hani..peki demiş çocuk madem bu biliniyor.. neden kız çocuklarına bu iğrenç adamlar senelerdir bu aşağılamayı yapıyorlar?.. neden ilahiyat=tanrıyı yatırıp uyutan adamlar bu ayeti çıkıp her yerde anlatmıyor, açıklamıyorlar?.. çocuk E.Işık hocaya bunu anlatmış…O, kur’an getirin demiş..bakmış ve çocuğa demiş ki:bunu siz bilemezdiniz..bu ancak  Haybabam dan size geçmiştir..bunu araştıracağım..ama bilin ki bunu ilahiyat hocaları bile bilmiyor, farkında değiller inanın..bilseler söylemezler mi hiç?  söylemezler mi Sevdiğim?hııı?...

benim derdim başların örtülmesi asla değil..GÖRECELİLİK YAZAN BİRİ BÖYLE TEK TİPE ZATEN İNANMAZ Kİ…benim derdim bunun bilerek gündemde tutulması-kullanılması.. sadece kadınları ilgilendiren baş açıp kapama rahatlığının siyasetin pis katil ellerine bulaştırılması..hak etmeyenlerin, anlamayanların senelerdir konuşması.. bu aptallık artık yeter..gidip kendilerine başka konu bulsunlar… hayatları mahvedilen küçük çocukları kurtarmak için düşünsünler mesela.. işlerine gelir mi bilmem………..

ve Sevdiğim madem ki mekan olarak İstanbul Tarihinde Karaköy’deyiz yine Evvel Zamanımı anmak isterim..bugünkü sünnete göre cariye alıp atan sözde müslüman erkeklerin-sünnet adına değil de,  günübirlik seviyeli beraberlikçilerin =insanlık haysiyeti öğütücülerinin  kendilerine durup bakmalarına yarar  mı bilemem.. ben sadece O’nu anmak için yazıyorum..sayfamı güzelleştirip nurlandırsın diye..Evvel Zamanın anlatmıştı ki; O ve bir iki arkadaşı mürşidleri tarafından umumhanedeki kadınlar ölünce onların defin işlerini ifa etmeleri için görevlendirilmişler.. ..O derdi ki:biz kandillerde, bayramlarda, hediyelerle, tatlılarla o evlere giderdik..ellerini öper ve ağlardık..ne olur bizi affedin derdik.. biz erkeklerin köpek nefsi yüzünden siz bu çileyi çekiyorsunuz..eğer sizler bu işi yapmasaydınız bizler evlerimizde kapımız kapalı rahat oturamazdık..köpek nefisli erkekler evlerimizi, eşlerimizi, kızanlarımızı mahvederlerdi..ne olur bizi affedin der ağlardık..onlarda ağlardı..ve onlar öldüğünde aynı bir köpek leşi gibi, çöpe atılır gibi ,çırılçıplak yerlerde sürüklenerek atılırlardı..hiç kimse onları arayıp sormazdı..bizi bildikleri için, jandarma bize haber verirdi..biz giderdik..en güzel şekilde onların defin işlerini yapardık.. cenaze namazlarını  biz kılardık.. buraya gelince inanılmaz güzel bir gülümseme ile bakardı Evvel Zaman.. Sevdiğim şu an O gülümseyen huzurlu mutlu bakış gözümün önüne geldi… yazdıklarımı tasdikliyor bence değil mi?..ve derdi ki:BAK ŞU  ALLAH IN İŞİNE CENAZESİNİ KİME KILDIRIYOR?:)(Sevdiğimmm ama ben çok tuhaf bir mana çıkardım lütfen bana yardım et?bu çok ağır bir mana lütfen..)
………………………………………………..

demek ki neymiş.. görecelilik gereği her kişi kendi manasını yaşarmış..örtülü yada örtüsüz..tarih boyunca kadınlar bu şekilde yaşadılar ve gelecekte de bu mozaik aynı olacak..
ve sonuç …artık örtülü-örtüsüz gençler uyandı..neden?dibe hızla vuran daha hızla yukarı sıçrar yasası tabii..itme çekme yaniJ ama her şeye dibine dek gına getirmiş, içi boşaltılmış bu gençlik çok bilgiliydi de..bir anlam aramaya başladılar.. özlerini..ve hakikat-i tasavvufu uyandırdılar..EJDERİ HAKİKİ Yİ.. tabii İslam Sanatları otomatikman canlandı....o sanatlardaki  sembolik anlatımlar kişileri düşünmeye ve tasavvufa götürdü..ve  gerçek erenlere..(sahtelerin gerçeklerinden bin kat fazla olduğunu hiiç unutmamak lazım tabii.mal değerli o yüzden taklidi  de çokJ)

ve bakıldı manada belki de..artık dibe vurmuş bu insanlığı uyandırmak, ellerinden tutup düştükleri yerden kaldırmak gerekiyor.. bizde işe koyulalım dediler..ve Zamanlar değişti..her tekamül etmiş Zaman yeni Zamana tekamül sırlarını da devretti..şimdi o  Nefes-Ruh  insanlığa üfürüyor. . üfürükçüler = HUUU cular  gerçekten iş başında..çünkü onların işi bu… üfürürken diriltmek ,uyandırmak….

ve hayat başladığı yerden her zamanki gibi devam ediyor……

VE ANLADIM Kİ SEVDİĞİM HAKİKATİN ÖRTÜSÜ MARİFETTİR..

bir not:bu masalla öyle bir dibe vuracağım ve utanç içinde kalacağım ki bir daha yüzüne bakamayacağımı sanıyordum  Sevdiğim..şimdi bu yazıyı okudum..ve onu huzur dolu buldum… ve anladım ki düşeceğim yolları yumuşatan –o şebnem-i rahman su damlaları  “yer ağlamasın diye göğün döktüğü gözyaşlarıydı”… teşekkür ediyorum ve SENİ SEVİYORUM…..
nur cihan
1 -2-2011
nuralem7@hotmail.com