31 Aralık 2011 Cumartesi

ŞEY’ lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI 39


ŞEY’ lerin  GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI  39

LATİF LATİFEYİ SEVER..LATİFEDE LATİF’İNİ SEVER..

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..yeni senemiz SAĞLIKLI,HUZURLU,BEREKETLİ MUTLU AŞK OLSUN İNŞALLAH ve amin…bu hafta nasıl geçti?çok kolaydı ve halen nefes alarak yaşıyorum.. halvetilikle alakalı bir programa gittim..orada pek çok  tanıdık simayı gördüm..önce arabacı İsmailağanın torunuyla muhabbet ettim..az evvel benimle grup halinde konuşanlardan ,devam eden gölgelerin bizim şehir temsilcisini ,onunla tanıştırdım..onlar tüm musıkışinas halvetiler olarak cümleten buradaydılar.Kılınç hoca bile vardı.ve beni gözleri ile oyan..ona “merhaba “ dedim.. Sevdiğimm..  yüzünün halini bir görmeliydin..inanılmazdı..teşekkür ediyorum..sonra onun yanında oturanı gördüm..ve bugün semahanede onu birini korurken gördüm Sevdiğim..meğer ben nasıl sert balyozlara çatmışım tüm cehaletimle değil mi?gerçektende cahil cesur olura en güzel örnek bir bendim değil mi?Sen beni Seni bile koruyanlardan koruyabilir misin peki?...bilmiyorum..yazmamam daha doğru sanki..ve benim sol ucunda oturduğum sıranın- bir diğer bir basamak sağ ucunda da tanıdık biri vardı.. aramızda sadece bir basamak vardı..ne acaip bir çekim değil mi?!!.. ama o benim hiç farkımda olmadı tabii..ve Sevdiğimm, purusya mavisi zemin üzerinden soluk çin imparatorluk sarısıyla akıp geçen harfler..görsellik hemen hiç yoktu..çünkü kanunen bu yasakmış..çok enteresan tabii..dönmeyen hiçbir şey yok ki..neden dönmeyi yasaklamışlar hayret yani.. ortalık dönme kaynıyorken üstelikJ..
ve ŞUNU ANLADIM SEVDİĞİM,İLK DEFA.. TEŞEKKÜR EDİYORUM..hani ben sesli hiçbir hatırlayışa eşlik edemiyorum ama gözlerimi kapattığımda iki kaşım arasındaki semazenim hep dönüyor ya..işte onun sola doğru döndüğünü ilk defa burada keşfettim..(ve Barış Manço’yu yine hatırladım.. ekvator çizgisinin iki yanında da dökülen su, SAĞ ve SOL farklı yönlere dönerek akıp gidiyordu hanii..)işte benden de o hali ,o tek bir anın, içinde her şeyin olduğu seyir mekanında eskiden gözlemlemişti ya..ve çözemiyordum birde..ben ne yana dönenlerdim?!.. ve orada aslında hiçbir farkı da yoktu..ama ya dünyada peki?!!!:) gece eve gelişim zahmetli olsa da değdi…teşekkürler….Allah ,inşallah artık bana bu konuda merhamet eder..
Sevdiğim.Öney benim için oo00OOoo sıfırlı yazılım programı olup olmadığını öğrenecekti ya hanii..işte gerçekten de varmış..ama henüz hiç kimse nasıl bir şey olduğunu bilmiyormuş..tasarım aşamasındaymış..şuan sadece 10101010..programı kullanılabiliyormuş..işte bu OO00o sıfırlı progamı yapabilirlerse birde tek başına 1111 ve diğeri ile 101010 kapı kilit kapı kilit  3 lü bir sistem yazılım olacakmış.ve bu korkunç pahalı birşey olacağından halk için olmayacakmış..birde bu gerçekleşirse dünyada pek çok değişecekmiş ..

sefer ayının ilk gün sabahı..ev sahibem güler hanım bir sene içinde evinden taşınacağımı söylüyor..Sevdiiğiim..ama yani..çok yorgunum ama…bu sefer düz ayak bir ev olsun..ve bahçeye açılan baştan sona sürgülü pencereleri de..koskocaman ağaçlar ve apaçık bir gökyüzü inşallah …tabii mutfak yine böyle  ferah feza….
ve sonra..bizim yakınımızda bir beldede sema ritüeli varmış..kızlarla oraya gittik..çok kalabalık..en arkalardayız..çocukların cips paketlerinin iç çökerten sesleri,korkunç hanzo görevlilerin sandalyeleri sürükleme sesleri,hiç durmadan çene çalan insanlar ve türlü görgüsüzlükler.. acaba sema izlemek ne demek ;muhteşem bir görsel sunumla gösterilip anlatılsa da, kolayca öğrenilecek bir şey mi, bilmiyorum..zaten tıka basa dolu salon gittikçe boşalırken  ne beklediklerini ve ne alıp gittiklerini de sanki anlıyorsun değil mi Sevdiğim..

Perşembe..Demirli hocam aradı..çok hoş şeyler söyledi..ocak ayı itibari ile ayda bir defa da olsa derslerimiz devam edecekmiş..çok teşekkürler Sevdiğim.artık bizimde kültür merkezimiz açıldı.. gidip yönetim başına talepte bulunacağım yakında..çünkü yorgunum ve yaşlanıyorum. belki ,bize de, Sevdiklerimiz tenezzül edip gelirler ve biz saatlerce yollarda öyle perişan olmayız ,değil mi?



Cuma..Sevdiğim..bu hafta kaç defa hayallerimde bembeyaz mumya  osirisi, o yargılarken ki halini gördüm..(dudağım da uçuk çıktı biliyor musun?!!J)tabii hemen hiçbir şey hatırlamıyorum..sadece kartuş-imzaların aynı padişah portreleri gibi anlamda olduklarını  seyrederek anladım..birde osirisle- o içimizde uyanan şeyin anlamı aynı sanırım..ve hz. Muhammed Mustafa sallalaHUU aleyhi ve sellim. Ve Sevdiğim bu Cuma çok acaip şeyler görüp anlayıp  unuttum tabii yine..ama ekmeği hatırladım.EKMEK…Mısır’ın ekmeği böyle küçük yuvarlak ve yassıymış eskiden..işte hayalimde İtalyanların PİTA ekmeğinin aslında eski mısıra-PTAH a  ait olduğunu anladım…bu çok değerli bence..çünkü PTAH=MUMYA OSİRİS=BATAN olgun kemal bulmuş GÜNEŞ KHNUM-ÇÖMLEKÇİLER VE YARATIM –TASARIM –SANATÇILIK ESMASINA AİTTİ..VE  yüzü YEŞİLMAVİ-beden RENGİ DE BEYAZDI…ve sabah bir türlü hatırlayamadığım bu detayı Cuma mektupları yazan birümit in paylaşımını okurken hatırladım.. o yüzden, o hatırlatıcıyı, tüm kalbimle buraya alıntılıyorum..ve selamlıyorum..


Can, harman yerine yine geldik. Doğan kuşu gibi padişaha doğru yine uçtuk geldik. Gariplikten, ayrılıktan bıktık; aslımızın, başlangıcımızın yanına geldik. Sırra mahrem olanların sofrasında can besleyelim. Çünkü bizler sır perdelerinin arkasına geçtik. Takdir ezel kemendi attı, bizi kendine çekti. Böylece biz de sebepleri hazırlayanın yanına geldik. Sebeplere ihtiyacımız kalmadı. Ecel beden evini yıkmadan, biz beden evini yapana kavuştuk. Allah’a hamdolsun, biz “Ölümden evvel ölünüz!” sırrına mazhar olduk. Somunumuz pişti, kokusu burnumuza geliyor. Biz o kokuyu aldık da ekmekçinin yanına geldik. Artık sen sus da, can, duygularımıza tercümanlık etsin; “Kötülüklerden, kirliliklerden, bayağılıklardan kurtulduk, yücelikten yüceliklere ulaştık.” desin. [Hz. Pir Mevlana]

ve semahaneme bu defa Orhan amcalar,semarkant ve arkadaşlarımla gittik..ben çok ağladım belki de..çünkü o damlaların hiçbirinin diğerine karışmasına imkan yok. hatta değemiyorlar ya Sevdiğim..o yalnızlığın hüznü beni mahvediyor her defasında…çok acı..çok ağır..

İnsan ZAMAN dan, ZAMAN PiRAmitler den korkar  :-)  (Arap Atasözü)

Hurşidimden Mürşidime bir tutinin güncesi..Sevdiğimm..çok ilginç bir şey oldu ..bu hafta mumya dersimizin son etabını işleyecektik ;lakin sabah haber geldi ki ders iptalmiş.. hocamızın hanesindeki kalorifer borusu infilak etmişJ..işte bende kendi kendime ,efendi google den bu mevzuu hakkında okudum..şimdiii, gelelim sadede..önce ,tekraren geçmişimizi dürüyoruz Sevdiğim.. bu hafta neler idrak ettim? ..belki okuyanlar benim cehaletimi ayıplarlar.. ama, içimde kalırsa da, ben, beni kınarım ..Sevdiğim bu şeylerin göreceli tekamülleri masalına başladığım ilk hafta; hani, bir anda tepeden tırnağa metalik mavi renkli- saçları diken diken bir haldeyken- bana bakarak dil çıkaran mason dervişi aynıştaynı görmüştüm  ya.. belki altı ay evvel ki bir idrakimde, bende ona masalımdan dilimi çıkartmıştım hani ..ve  şimdi ikimiz birbirimize dilimizi çıkartacağız sanırımJ..

Sevdiğimm, ben anladım ki atom hiiç parçalanmadıJGÜLLLMEEEJ vee..hiç bir vakitte parçalanamayacak..çünnküü… o zaten ilk başta –OSİRİS OLARAK parçalandı..O SIR  İSMİNİ BULANDA DA TEKRAR BÜTÜNLEŞİYORDU  TABİİ…kozmik arkadaşım Salahattin; “miskale zerretin kelimesindeki zerrenin artık bölünemez olduğunu söylemişti”..ve bende o belli belirsiz toz- tuzundan aynı öyle anlamıştım..toz parçalanmaz.. (diğer algım için henüz erken Sevdiğim)lakin buharlaşabilir değil miJ?!! (deniz buharlaşınca ise tuzun tadı kalırJ)
vee.. maksat önyargı-şartlanmışlıklar putu haline gelen kuantumsal tanrı ATOUM atomunu parçalamaktı ve bu daha zordu ,zaten öyle de demişler eskiden eskiler..(bunu ise, hz. Peygamberimiz Efendimiz omzuna çıkarttığına parçalattı ve zerre ilmi  ilk defa faş oldu)


biz sürekli parçalı bulutlu -damlalı denizli yaşarken dahi, her an atom parçalanıp tekrar dürülüyordu..yani bu elan olan bir şeydi.. patlamış mısır gibiydik her birimiz.. nutfe-i dane iken ,kızgın saç da  kar tanesi gülü olup  açılıp,saçılmıştık..işbu ki ;bizden istenen,tekrar daneye geri dürülelim..imkan var mı?bakacağız Sevdiğim..KARANLIK maddi varlık=skarabe ;makrodan mikrobiolojiye doğru seyrü sefer halinde..AMA BU ASLA VE KAT’A REANKARNOSYON DEĞİLLLL..sicimler-DNA habli metinlerin yazılı metninin okunuşu….gübre, yakıt ,azot…ve tohum ..ve nadas..ve verim..ve hasat..döngü..bilinemeyen karanlık madde bizdik işte..çünkü kişi kendini göremez..:)Kadıköy&amalar körler ülkesindeydik tabii…ve kendimizi tanımak için şehrin karşı yakasına ( boğa zeUS ile, zeusun inek şekline soktuğu sevgilisi İO yu ,mısırda hamile bırakıp -çift boynuz haliçte dünyaya getirttiği)  oğlu Bizans a geçtikJ


YA IŞIK ruhsal varlık?
………

((*mumyaya, eski Mısır SeHOU (yani SeHU) denirmiş...mumya kelimesi Arapça da balmumu, mum anlamında olup Türkçeye buradan geçmiştir. Farsçada ise"içeni bütün hastalıklarından kurtaran ilaç" anlamında dır. Eskiden mumyalar ilaç olarak aktarlarda  parça parça satılırmış mesela..))

eski mısırda sihir ve büyü=HEKA, firavundan köleye, sürekli, her an, herkesi meşgul eden bir şeymiş..daha doğrusu dinleri bunun üzerine kuruluymuş.. (o yüzden de hz. Musa a.s ın mucizeleri o derece güçlü kılınmıştı..) vee Sevdiğimm.. nerde kalmıştık ?Osirisleşme de..amma, daha evvel, osirisleşmek isteyen eski Mısırlı atalarımıza bir göz atmamız ve neden mumya olmak istediklerini anlamamız lazım değil mi?
Mısır ülkesi :mekanı ve eşyayı tabiat şartlarından muhafaza eden  iklimi ile bir ucu deniz ,diğer her yanı çölle korunmuş- içinden hayat damarı NİL akan,Yaratıcımızın bize örnek olarak sakladığı bir kitap bölgeymiş.. ülke, firavun isminde başarılı biri tarafından yönetilince, tüm krallara firavun deme adeti gelmiş..ayrıca ironisi de şu..firavunlar,iğneden ipliğe her şeyi kaydettikleri halde ;Allah’ın onlara yolladığı hiçbir peygamberin adını kitabelerine kaydetmediler..işte o yüzden, yüce YARATICI DA, KENDİ KİTABINDA HİÇ BİR  PiRAVUNUN ADINI ZİKRETMEDİ.. BUNUN  NE DEMEK OLDUĞUNU ANCAK ONLARIN İNANCINI ÖĞRENİRSEK ANLAYABİLECEĞİZ TABİİJ..



*”ve bugün benim bu şeyleri öğrendiğim maddi kişiler-meşhur tarihçilerin hemen hiç biri tarihte yazılı belgeyle kaydedilmedikleri için o peygamberlere, kitaplarına ve DİNe inanmıyorlar..hz. Yusuf  as.a eski devirde  JOZER  dendiğini ve çok büyük-  yüksek zeka bir vezir-mimar olduğunu kabul ettikleri halde peygamberliğinin efsane –hikaye-masal olduğunu da söylüyorlar..  hz.Musa as. ve dahi hz. İsa as….yani günümüzde de inanmayanlar için hz Kur’an der ya hani:”onlar geçmişin masalları derler.”

firavunlar tanrı gibi gibiydiler.. J başka hiçbir varlık onların adı gibi yazılıp resmedilip anılamazmış...ilk başlangıçta sadece firavun ve eşi mumyalanıp ka ve ba heykeline sahip olabiliyormuş..yani ölümden sonra hayata bir tek onlar erebiliyormuş..zamanla din adamları ve asillere de bu izin verilmiş..lakin bir süre sonra piramit yapmaktan gına gelen halk ayaklanmış ve mücadele etmiş..bizde mumyalanmak isterüz deyü kazan dahi kaldırmışlar..iyi ki ben o devirde yaşamamışım Sevdiğim ..Allah beni korumuşJ 

ve firavundan başka hiçbir insan tapınak duvarlarında-sütunlarda yüceltilemez..sadece onun ve eşinin adı tanrılar gibi imza= kartuş= çerçeve içinde =levha halinde yazılabilir..(işte SKARABE yumurtaları da aynı bir kartuş gibiymiş birde…)bir firavun tahta geçer geçmez ilk işi piramit yapımına başlamak ve ölüm ötesi hazinesi için hazırlanmak olurmuş..ne kadar zengin giderse öbür tarafta da öyle olacağına inanırmış
J( sen binlerce sene kumların altına saklan,sonra yunan ve roma ve ardından İslam ülkelerini ihya et..ama esas talan teknoloji ilerleyince tabii.. ve daha  sonra tüm doğu ülkeleri el ele ver; has hırsız başı görgüsüz koloni derebeylikleri olan  batıl batı ülkelerini topyekün  zengin et.. )



bir firavun öldüğünde mezar odası ve hazinesi hazır olmalıymış..yoksa kendinden  sonra gelen evladı asla onun için piramit filan yaptırmazmış..çünkü oda ilk iş, kendi öbür alemi için çalışmaya başlarmış..yani onların dinlerinde vefa yokmuş…ve o dönemde firavun, tek, en büyük insiye yani kamil kişiymiş..ayrıca kendisinin gölgesi misali temsilcisi ve yardımcısı olan kız kardeşkarısı ile bu işi götürüyormuş..zamanla   tapınaklar –tekkeler , rahipler güçlenince,  mumyalama bir ticarete dönüşünce ve pay oranı tavan yapınca niyetler bozulmuş..eee niyetler bozulunca amellerde bozulmuş..bakacağız tabii,  neler olmuş..bandaj keten bezi,muska çeşitleri,tabut sektörü,esanslar,baharatlar,ve türlü yan sanayi…yanii, sadece öbür alem için çalışır olmuşlar…ve ne var ne yok toprak altına gömmeye başlamışlar.bence, hayatta firavundan başka hiç kimsenin bir şeye sahip olamamasından kaynaklanan bir güvensizlikle ölüm ötesine bağlanmışlar ..bir ruhsal kaçış belki de..

Türk İslam Osmanlısında bu durum çok yararlı bir şekilde halledilmiş.. vakıflar ve hayratlar ile bu aleme hizmetin & ahret için de her an yeşil bir fidan dikmek olduğu hayata geçirilmiş mesela..


haaa..bu arada o meşhur 3 büyük piramit asla birer mezar değilmiş..unutmamak lazım..ve içlerinde ne resim nede bir yazı varmış..ama daha sonra piRAmitin altına oyulmuş mezar odalarından sürüyle mumya çıkmış..(yanii aynı bizdeki türbeler gibi…kabir zeminin altında…üstü makam..altı hal-i huzur mekanı!!?..)ve bu ilk 3 büyük piramitten evvel, 2 tanede beğenilmediği için yarım bırakılmış piramit daha var..ve onlarda mezar olarak yapılmamış..çünkü içleri dağ gibi dolguymuş..bunların biri basamaklı-dereceli piramittir ki masonlar onu sever…diğeri konik silindirseldir…o firavun inanılmaz zalimmiş mesela..3. piramiti- o meşhur olanını göremeden ölüp gitmiş..oğlu tamamlamış..

bu arada eski mısırda henüz gizem halini koruyan tek tanrı inancına sahip bir firavun akenaton da var tabii..ve onu da, inancını da biraz yad edelim madem..


**önce başkenti Orta Mısır'a Amarna'ya taşıdı ve ona "Aton'un Ufku" anlamına  gelen "AkhenAton" adi verildi  sonra Amon'un büyük rahipliği makamını kaldırdı.. Teb'de isyan çıktı ama ordu bastırdı.. IV.Amenofis  kararlıydı.. Yeni dinin esaslarını belirledi ve mistik şiirler yazdırdı.. inancın temelinde yalana karsı gelerek gerçeğe ulaşma düsturu vardı ve Tek Tanrı'ya  olan sevgi derin duygularla anlatılıyordu; mezar taşlarında "Ey   biricik Allah, senden başkası yoktur." yazıları bulunmuştur. 
IV.Amenofis. büyü ve sihri yasakladı.. ölümden sonra da tek hakimin Aton olduğuna inanıldı. Buna rağmen IV. Amenofis tanrı oğulluğu sıfatını reddetmedi ve yüzyıllar sonraki Hz İsa'yı anımsatan bir tür peygamberlik yaklaşımı içindeydi. Ama önemli bir yön daha vardı. kişi Tanrı'ya asla bir ihtiyacını  karşılamak için hitap etmezdi. aksine doğanın güzelliğine ve Yaratıcının  iyiliğine heyecan ve aşk duyan biri olmalıydı.. gökten akan ve yasamın kaynağı olan Nur'a tapılırdı.. eşit olarak yayılan aydınlıkk adalet kavramını simgelerdi ve bu Nur Gerçeklik Ülkesi'ne bağlıydı.. burada da Anadolu Tasavvufusun bazı çizgileri ister istemez akla gelir.

 Bir yazıtta söyle denir; "Ey yaşamın başlangıcı olan Aton
 yeryüzünü güzellikle doldurursun  ışığın  yarattığın her şeyi aydınlatır ve her şey senin aşkının bağlarıyla bağlanır  her göz kendi üstünde seni görür  Ey Sen ki  tek ilahsın ve hiçbir benzerin yoktur  sen dünyayı kalbinin istediği gibi yarattın ." 

Anlaşılıyor ki
 IV.Amenofis ,Tek Tanrı düşüncesinin simgesi olarak güneşi ve ışınlarını seçmişti. Tapılan bir heykel veya put yoktu. Bu yeni din; yuvarlak kırmızı bir güneş ve ondan çıkarak yere inen ve uçlarında EL şekilleri bulunan IŞINLAR olarak simgelendi.""Akhenaton, kendisi ve ailesi için yaptırdığı mezarda yapılan bütün incelemeler herhangi bir mumyalama işleminin gerçekleşmediğini göstermektedir. Onun ölümünden sonra, güçlü ruhban sınıfı eski çok tanrılı dinlerini canlandırdılar ve kendilerinden alınan iktidar gücünü geri kazandılar. "" (ALINTI)

mesela  şimdi,zengin bir mısırlı ölmüş olsun....evin hatunları hemen zılgıt çekip kendilerini sokağa atarak  ortalığı ayağa kaldırırlar, tüm mahalle kadınları da zılgıta başlarmış..eğer zenginlerse ağlayıcı kadınlar=KİTEN  tutarlarmış..erkekler saçlarını yas için uzatırlarmış.. Sevdiğim, ben uzun saçlı çok severim biliyor musun..düşünsene, mısırda erkekler normal hayatlarında saç uzatamıyorlar..dinen hoş karşılanıp doğru bulunmuyor..ama ne tuhaf ki peruka takıyorlarJ..ve saçını uzatmayacak erkeklerse,başlarını eşek tıraşı yaptırırlarmış. sonra aile fertleri nehrin karşı yakasındaki ölü tahnitçileri ile pazarlığa giderlermiş..bu öyle bir ekonomik pazara dönmüş ki nerdeyse mısırın tek meselesi haline gelmiş..buda mısırı  sadece batınıci  yapmış..aklı ve kalbi birleyemedikleri içinde saf sihir-saf büyü –saf  sırlar peşinde yitiipp gitmişler..  tek kanatla yol alınamadığının da delili oluyor değil mi Sevdiğim

(*bu arada Sevdiğim,Yahudi çocukların kafaları tıraşlı olup upuzun zülüfleri olur ya hani.işte o eski mısırlı oğlan çocuklarının geleneği..zülüf,horusun çocukluk döneminin sembolü..ve Yahudilik te mecbur olan  baş örtüsü-NAMES  yerine perukayı onaylamaları da taaa binlerce yıllık gelenekleri tabii..içgüdüsel dürtüler her daim yaşıyor demek=OLAYLAR-DÜRTÜLER  KARŞISINDA ESKİDEN -DNA’ndaki kayıtlardan atalarının ne YAPTIĞINI HATIRLAMAK-DEJAVU  içindir ve imtihan heep başka başka suretlerden olsa da, her daim aynıdır. :)



aileler paralarına göre mumya siparişi verirlermiş..eğer ölen çok güzel bir hanımsa onu birkaç gün evde kokana dek bekletirlermiş..çünkü ,o zamanda bu tür sapıklar o işin içinde çokmuş.. mumya işinde çalışanlar, nehrin diğer yaka halkının içine çok karışamazmış.. kimse onlarla evlenemez , bu hoş görülmezmiş..bunlar şehrin dışında aynı bugün ki gibi yaşarlarmış.. tırnaklarının içi simsiyah olur ,çok kötü ölüm kokarlar ve sevilmezlermiş..aynı vakitte  ölünce onlara muhtaç olduklarından  dolayı korkulan-çekinilen kişilermiş de.. bunlar kadavra üzerinde sürekli olarak çalıştıklarından, tabii ki ,en üstün doktorlarda onlarmış..

ve tarihte ilk kadavra ile serbest çalışanlarda eski mısırlılarmış..tıp da bugün bile kullanılan hemen pek çok aletin mucidi ve şifasal reçetenin de adıyla beraber sahibiymişler..diş dolgusundan köprüye, sünnete,doğum kontrolüne yaptıkları her şey bugüne ulaşmış ve kendini çok uygar sanan günümüz insanlığını her yeni okunan papirüs reçetesiyle tekrar hayrete düşürürlermiş..dünyada bilinen ilk sünnet, bir doktor rahibin mezar duvarında tüm detayıyla  kayıtlıymış mesela..çünkü ölenin tüm hatıra defteri neredeyse duvarlarına kaydedilir, ahrette de bu mesleğiyle  hayatın devamına inanılırmış..

insanların hayat süreleri çok  kısa,uzun yaşamsa nadirmiş.. tüm ömürleri, ahret hayatları için ruhlarına mumya beden hazırlamakla geçmiş diyebiliriz..bu insanlara baktığımızda bu da çok normal..çünkü bir firavun var ve o tanrı..halk binlerce yıl hep öyle bilegelmiş. hiyerogliflerle dolu tapınaklar, sınıf sınıf ,kademe kademe ve sır..çok az kişi yazıp okuyabiliyor.çok az kişi sırlara vakıf olabiliyor..çünkü kul lazım da o yüzden..:)ama halk bir şeyler çakmış sanki.. illaki, mumyalanıp osirisleşmek istiyorlarmış..ve firavuna karşı ayaklanmışlar..nihayet halkında mumya olup osirisleşebilmelerine izin çıkmış..ama  tebayı halk,KA ve BA hakkını çook sonra alabilmiş..ve hiçbir zaman firavun gibi bir mumyaya da sahip olamamışlar tabii..mesela firavun sandukaları yatay halde mezar odasında dururken, halkın tabutları toplu yer altı odalarında ayakta-dikey biçimde sıra sıra diziliyormuş..bugün tüm dünyadaki en büyük mezarlık ÖLÜ ŞEHİR mısırdaymış..altı ve üstü  her tür varlığın ölüsü-mumyası ile dolu bir gizemli ülkeymiş…


ve MASALIMIZIN MISIRLI MEVTASI,  ölüler kitabı ritüeli yolculuğuna başlıyor….nehrin karşı yakasındayız.. mumyacıların en yetkili  denetmen bas rahibi  Anubis’i (ölüler tanrısı) simgeleyen çakal suretinde bir maske takıyor..Anubis ayni zamanda, ölüler ülkesinde gerçekleştirilen kalbi teraziye koyma seremonisine de eşlik ederdi. ve bu cenaze ekibi, bizim ölümüzü, kaya tuzunda birkaç gün bekletiyor..sonra iç organları boşaltılıyor.. Göz ve yanakların çökmemesi için bu yumuşak kısımlara keten tamponlar-karabiber taneleri, baharatlar,otlar, v.s  konuluyor ,ölünün göz kapakları da kapatılıyor. karnın solu kesilerek mide, karaciğer, akciğer ve bağırsaklar çıkarılıyordu. erkeklik organı kesilerek mumyalanıp yine yerine konuyor..ve kişide bir sakatlık varsa-kolu bacağı yoksa mesela , tahtadan kol bacak yapılarak öbür tarafta tam bedenle dirilsin diye ölüye monte ediliyor..ve  beyin ise  genelde burundan çeşitli şekil ve kimyasallarla akıtılarak çıkartılıyormuş..asfalt, katran,zift, terebentin, kızgın yağlar v.s…ölünün saçlarına ve parmaklarına kına yakarlarmış..
((*yani cehennemi anlatan her şeyi eski mısırlılar zaten ölü bedenlerine fazlası ile yapıyorlarmış değil mi Sevdiğim…bugünde ölü tahnitleme pek çok uygar kabul edilen ülkede yapılmıyor mu?hemde ne büyük bir servete!!ne acıı..ne acıı..))


Organları saklayan Horus’un Dört Oğlu =Horus'un 4 yüzü idi...maymun,insan,köpek(çakal) ve şahin(atmaca) başlıydılar.. erkek olduğu için, onları korumakla görevlendirilenler de dengeli bir eşleştirme  için  her şey zıttıyla kaim  olarak dişiydiler.. 
böylece 4 manevi ana unsur-4 manevi  zıt unsuru ile birleşerek 8 li ssistemi çark ettiriyordu..İnsan şeklindeki İmseti, İsis tarafından korunuyordu. Babun Hapi’yi korumak Neftis’in göreviydi. Çakal Daumutef  Neith’in, Kebehsenuef’se Serket’in koruması altındaydılar.Orta Krallık’ta bir tabutun doğu tarafına İmseti ve Duamutef, batı tarafınaysa Hapi ve Kebehsenuef konmaktaydı. Tabutun doğu yüzünde bir çift göz çizilir ve mumya doğmakta olan güneşi görebilsin diye yüzü oraya çevrilirdi. Tüm bunların sonucu olarak Horus oğulları aynı zamanda yönlerle de özdeşleştirilmiş oldular: Hapi kuzey, İmseti güney, Duamutef doğu ve Kebehsenuef de batıyla özdeşleşti.



((*burada duralım mı Sevdiğim..bugün tüm dünya; eski mısırın o devirdeki erişilmez idraki ve ilmine hayranmış da-bugün maddi beden ilminin tek taptığı şey olan  beyne,  neden zerre kadar değer vermediklerini bir türlü çözemiyorlarmış biliyor musun?.. çünkü tıp konusunda da bugün dünyaya gerçek tıbbı bu insanlar öğretmişmiş.. bu konuda asla sınır tanımazlarmış mesela..bence Sen biliyorsun..bana da öğretir misin peki? :))


iç organlar kanope(gerçek adı değil,ilk vazoların bulunduğu yerin adı KANOPE)  adı verilen 4 adet çömlek-vazo içine konulurdu. bu kavanozlar osiris ve isis’in oğlu Horusun 4 oğlunun başını temsil eden figürlerdi.1. Cakal basli duamutef mideyi, 2.sahin basli quebehsenuef bagirsaklari, 3.hapy ise akcigeri, 4.insan basli olan imsety karaciğeri korurdu.
Kalp  vücudun içinde hesaplaşma için bir gece  bırakılıyordu. sonra, kalp kutsal sayıldığından  aortlarında kesilip yıkanarak temizlenip  sargı bezleri ile sarılarak tekrar yerine bırakılırken üzerine altın bir scarabe  tılsım  konuyordu..tüm beden hazırlanınca tütsülenir,kokulu yağlarla yağlanır ve 2,5 km bulabilen keten sargılarla bandajlanırmış..bu hallerini hocamız; kozasının içinden ahrette kelebek olarak çıkacak kelebeğe misal verdi Sevdiğim..erkekler sağ el solun üzerinde çaprazlama osiris duruşu şeklindeyken,kadınlar elleri göbeklerinin üzerinde namaz kılar misali yada nadiren yanlara salık sargılanırlarmış..erkekler kına ile toprak rengine -kadınlar safran ile sarıya boyanırlarmış. sonra makyajları yapılır.takıları takılır ve tılsımları üzerine konurmuş..bazı firavunların mumyalanması 10 ay sürebilirken;asillerin mumyalanma süreleri 70 günken, diğer zenginlerin 50 ila  40 gündür.. maddi durumu iyi olmayanlarınki de gittikçe kalitesi düşük mumyaları olacak kadar- birkaç güne dek düşerlermiş..


bu işlemden sonra mezar hazırlanır ve organların bulunduğu 4 çömlek , kişinin özel eşyaları , günlük kıyafetleri terlik, takı , yemekler , Uşebti ( ushabti) adli 365 gün için özel imal edilmiş 365 cin uşak heykeli ölüye ahret hayatında hizmet etmesi için konurdu..ve ölüyü diğer yaşama alışana dek tehlikelerden koruyacak olan  taylesan- tılsım-muskalarda  eklenirdi tabii..bu  takı-muskaları: yeniden doğuş= SKARABE, ANKH=isis düğümü= anahtar= haç,  JED=osirsin belkemiğiydi.…mumyanın başının altına, yastık görevi gören hilal seklinde bir  destek konurdu(böylece iki boynuz arasındaki güneş, mumyanın kendisi olurdu değil mi SevdiğimJ) ve en önemlisi, sırat köprüsünün tuzaklarında ölünün ruhu kaybolmadan ona rehberlik edecek,  sihir-dua ve-ilahilerle dolu olan ölüler kitabı papirüs rulolarıydı.
( BENCE İMAMIN ÖLÜYE VERDİĞİ TALKIM MİSALİ SEVDİĞİMM.)

daha sonra ise mumya, iç içe geçmiş dört tabutun içine konurdu. En içteki tabutun kapağı açıldığında Göksel  Nut veya Anne İsis kapakta ölüyü kucaklayacakmış gibi beklerdi. Bu tabut ikinci bir tabuta, ikinci tabutta üçüncü bir tabuta yerleştirilirdi. Her üç tabutta ahşaptan yapılmış olup “Andropoid” yani insan şeklinde TEKAMÜL DERECESİN GÖRE KAT KAT ve milimi milimine iç içe matruşkalar gibiydiler. Daha sonra bu üç tahta andropoid tabut, yine andropoid yapıda ama bu sefer taş bir lahitin içine yerleştirilirdi. .YANİ 4 UNSURUN GÖLGESİ İLE 8 Lİ SİSTEM TAMAMLANMIŞ OLURDU..((* tutankamonun 4  kendisi gibi mertebesel değişim sandukasının üzerine, 4 tanede kutu tabut sandığı yapılmıştır.böyle bir tekamül tabi ki sadece firavun için olabilirdi..))


Mısırda,insan altı elementten oluşurdu..maddesel elementler:BEDEN,GÖLGE ve  İSİM di..ruhsal elementleri: AKH, KA ve BA idi..Eski Misirlilar  için zaman sonsuz olduğundan inançları sadece o yöndeydi..onlar; insan ruhunun, ba, ka ve ankh  adli 3 ruhtan oluştuğuna inanıyordu. ölüm sonrasında kişinin tekrar dirilebilmesi için bu ruhları korumak zorundaydılar. özellikle üc ruhtan biri olan BA nin vücudu tanıması gerekliydi. Ruhlardan birinin ölümü diğerlerinin de yok olması anlamına geliyordu. BA adlı ruh, insan başlı kuşla tasvirlenir..  ve bu ruhun kişinin karakterini, kişiliğini temsil ettiğine inanılırdı. Ba nin mezar içinde yasadığını düşünürlerdi. Ba sürekli mezarda kalmaz , özgür hareket eder, tekrar mezara geri dönerdi. RuhBA kuşu kişiyi tanıyıp ona geri dönsün diye ölen kişinin suretinde küçük bir tahta heykel KA sı yapılırdı... Ka  alfabelerinde;insan şeklinde ve kolları kalkık olarak  olarak resmedilirdi.. 

((*veya sadece bir cift  kalkmış el olarak temsil edilirdi.aynı Allahu Ekber derken ki gibi mesela..ve eski mısırlılar dua ederlerken ellerini havaya göğüs hizasında aynı Hacer ül Esvedi selamlarken ki hareketi yaparak dua ederlermiş.yanii avuçları karşı tarafa doğru dönükmüş… ))


Ka vücuda yakın olmak zorunda olduğundan mezarı terk edemezdi. Ka’nın besine, içeceğe ve kıyafete ihtiyacı vardı, bu nedenle ölünün yakınları düzenli olarak mezarı ziyaret eder ve bu ihtiyacını  karşılardı.

Akh ise ölümsüzlüğü temsil ederdi ve ba gibi kus seklinde sembolize edilirdi(ANKALAŞMAK)=yani…ölümün sembolü olan batıda batarak ölen ÖLÜ;ÖLDÜĞÜ YER OLAN  RUH’UN-GÜNEŞİN BATTIĞI YERDEN TEKRAR DOĞUMLA, YENİ BİR GÜNEŞ OLARAK(skarabe-)BATIDAN DOĞARDI) kişinin ölümüyle ölüler  diyarına doğru yolculuğa çıkar ve diğer hayatta  derecesine göre yerini alırdı..

cenazeyi batı yakasına  almaya giden  kayıkta kurban edilecek hayvanları taşıyan “Saptis” denilen kişiler,üzerine panter veya kaplan postu takan “Sem” adli rahip ve ölü yakınları, ağlayarak dövünen kadınlar olurdu.. hep birlikte Nil' in mezarlar bölgesine batıya geçerlerdi….

ÖLÜLER KİTABI:kapılar kitabı...Pert Em Hru Gün ışığına çıkan, güne çıkan, günden açığa çıkan= “Khu’nun güçlendirilmesi (veya mükemmelleştirilmesi)  gibi karşılıklarla değişik şekillerde bugünün diline çevrilmiştir. Bununla beraber, bu ad Mısırlılara modern dilde karşılığı bulunmayan bir anlam ifade ediyordu..


ilk ölüler kitabı 453 bab ta toplanmış zamanla bu  bablar azalmıştır..190.bab  bu kitabı şöyle tanımlar:bu kitap tanrısallaşmış  Ruh’un,Ra’nın bağrındaki mükemmelleştirilmesini konu alır ve onu AMENTİ =AHİRETin efendisi Osiris nezdinde yüceltir,onu güçlü,saygıya layık kılar..bu kitap DOUAT’ın
((*Duat Mısır mitolojisinde yer altı dünyasıdır.Tuat  Akert veya Amenthes olarak da anılır.İnanca göre gece boyunca Güneş battığı batıdan doğuya doğru Duat'ta yolculuk eder.Ayrıca Duat ölü ruhların Osiris tarafından yargıladığı yerdir.Bu yargılama Hakikat'i temsil eden bir tüy yardımıyla yapılır.Günahları nedeniyle ağır gelen ruhlar Ammit tarafından yenir.))esrarlı yerlerinin gizli tuzaklarından korunma-sıratelmüstakim köprüsünden geçişi  dua-sihirlerini anlatır ve o kişiyi insiye ederek ,onu alt dünyanın sırlarına insiye edici bir rehber vazifesi görür..bu metinler kimin için okunduysa o parlak gün ışığı içine dolaşabilecektir…

ölüler kitabında Tanrı kendisini şöyle tanımlar.ben ,uzay ve sonu olmayan  bir sıvı okyanusu iken,gökyüzünün mekanlarının,zamanlarının Tanrısıyım..hiç kimse beni doğurmadı,çünkü her varlıktan daha önce doğmuştum..benim adlandırıldığım bütün isimlerin sihirli gücü sayesinde gök kademelerini ve kendi kendini yaratan maddeyi yarattım..ben Atoum’um,kozmik okyanusta hiçbir hayat izi yokken ben gene mevcuttum. . ben evrenin başlangıcı ve büyük tabutun içine uzanarak gerçekleşecek sonuyum..nehrin sularının silindiği  gibi çoktan silinmiş varlıkların pınarlarını yokluktan fışkırttım ve bedenimde yarının  sayısısız varlığını taşıyorum..ben Atoum’um ve biliyorum ki ölüler Osiriste ebedidirler…..




1-Devre: Ölüm / Kurban
Bu bölüm, ölüyü ve mezara doğru ilerlemekte olan cenaze merasimini tarif eder. Ölünün kişiliği bitkisel hayata  gömülmüştür. Bu durum yara almaya çok uygun bir hal yaratır, çünkü o anda  ÖLÜLERİ YUTMAYA ÇALIŞAN KÖTÜ YILAN APOFİS’in zehrinin etkisiyle ölü atıl hale gelebilir. Apofis yer altı dünyasının ejderhasıdır ve ruhlara pusu kurup onları, Dünya’nın Kaotik Güçlerinin imajı olan uçuruma atandır.ama daima OSİRİSİN İYİ KALPLİ YILANI BUTO onu yener ve ölüyü kurtarır..Ölü, mezara yani alt dünyalara geldiği zaman sayısız tehlikeleri yenmek zorundadır..Bu devre “Nekropole Yürüyüş” veya  AMENTÜ=“Öte Dünya ile Karşılaşma” olarak tarif edilebilir.


2. Devre: Öte Dünyada Yeniden Diriliş
17-63 bölümleri sayesinde, mezarlığın gecesinde ölünün tekrar doğuşu meydana gelir ve ertesi sabah, genç sabah güneşi olarak tekrar dirilir. Alt dünyalardaki savaştan sonra doğan muzaffer Güneş’tir. Ra ile ifade bulması, kendi karanlığını (düşmanlarını) yenen kendi ışığı ile sembolize edilmesi anlamındadır. Ruh kendi üzerinde, kendi alt dünyalarında bir zafer kazanmış sayılır. Bu, öte dünyada tekrar dirilen ruh için bir arınmadır. Bu şekilde kendini arıtmış olan Ruh, Doğu Güneşi olarak doğar. Buna ölünün önceki kişiliğinin yeniden oluşması denir ve güneşin doğuşuyla öte dünyada aktif bir kimlik kazanır ve bir ismi olur. Bu ikinci bölüm gerçek bir kişiliğin yeniden oluşmasını anlatır.


Bu bölümde ölünün ağzının, kulağının ve gözünün açılması (BA SINI AÇMAK)törenleri yapılır. - Ölüye ağzının geri verilmesi:BA sının açılması ölünün vicdani hesaplaşmanın başlamasıdır. Bu ayinler dizisinin en önemli kısmı mumyanın ağzını  açma kısmıdır. Ankh anahtarı ile  hislerini geri getirdiklerine inanırlardı ..Böylece mumya ikinci hayatında yiyip, duyup görebilecekti. Ölenlere Osiris'in önünde konuşabilsin diye ağzı geri verilir. Ölü, Osiris'in  önüne, 42 ilahi ismin huzuruna çıkar. Ölüye yeryüzünde yaşarken yaptıklarını bilmesi için, belleği ve anımsama yetisi verilir. artık ölü bu haldeyken  birinci devredekinden çok uzaktır, çünkü o durumda ölü bitkisel haldedir.

((*Sevdiğim ben ankh –isis düğüm anahtarı HAY  esması sırrı ile ölünün basının açılmasını ona FATİHASININ VERİLMESİ OLARAK ANLADIM ,BİLMEM NE DERSİN? Ayrıca H harfi hiyeroglifte BURULMUŞ İP şeklinde..DNA misali..:))



3. Devre: Çoğulluğa Dönüşüm
Güneş, kayığında gündüz gökyüzünün izlediği parkuru kat eder ve aynı gece Osiris’in huzurunda yazgısıyla karşılaşmak üzere akşam güneşiyle alt dünyalara girer. Bu bölümde ölü ile ilk kez etkin bir şekilde “Gün Işığına” çıkışla yüzleşir. Bu parkur, ölünün Doğu ve Batı Güneşi’yle kimlik bulmasından, aynileşmesinden oluşmuştur.

Gündüz parkurunun bu 12 saati ;ruhun 12 dönüşümüne karşılık gelir ki ,burada ruh aktif ve çoğullukla ifade olunabilen, mevcudiyetin tüm yanlarını özümseyebilen bir kimliğe sahiptir. Bu dönüşümler 125. bölümdeki Psikostazi (Ölünün Kalbinin Tartılması) sahnesinde açıkça görülmektedir. ölünün kalbini terazinin bir kefesine koyardı. terazinin diğer tarafına da adaleti  ifade eden maatın beyaz tüyü konulurdu. Kalp, tüyden daha hafif olursa kişinin iyi bir hayat geçirdiği kabul edilirdi ve yeni hayatına geçişine izin verilirdi. Bu sırada bütün  olup biteni katip Thot-hermes  yazardı...
Ra’nın şekli olan Osiris’in önünde ölünün bilinçli kalbi tartılır.kitapta kalpten “bilinç” olarak bahsedilir. “Kalbim sayesinde yeni bir bilincim var.”eski mısırca da KALP-AB demektir ve hiyeroglif şekli iki yanı kulplu su küpüdür..yani KİBELE-RAHİYM
ve tüm anlayış,idraki sezgi merkezidir..zaten SU HİSLERİ-SEZGİYİ de anlatmaz mı?

ÖLÜNÜN KALBİ TERAZİNİN BİR KEFESİNE KONUR..DİĞERİNEDE ADALETİN-MAATIN TÜYÜ KONUR..her zaman tüm mezar duvarlarında bu eşit gelir..çünkü herkes er geç  eski mısır inancında cennete gider..ve terazinin başında duran canavar öcü  AMMİT=HEMHEM kalbi tüye karşı kötülükten ağır gelen hiç kimseyi asla bulamaz ve onu HAM HAM  yapıp yiyemez.. yani kişiyi unutulmaya mahkum edemez.çünkü ölü tüm törenlerini eksiksiz yapmıştır..onların inancında unutulmak ve hatırlanmamak cehennemdi.. hatırlanan unutulmayan kişi ancak var olabilirdi.. 

ölü savunma dualarının sonunda şöyle der:nefesim saf,kalbim saf,ellerim saftır..

o zaman ibis başlı thot,  ölüler tanrısı OSİRİS-RAHMANa  dönerek şöyle der:falanca ,terazide tartıldı..kalbi doğrudur;çünkü bu kalp bir tüyden daha ağır değil.”

üçüncü bölüm kitapta temeldir:çünkü, ruhun zaman kaydından kurtuluşuyla amaç olan gün ışığına çıkış burada meydana gelir. Zamandan kurtuluş şu ifadeyle anlatılmıştır:

 “Ben dünüm, ben bugünüm ve ben yarınım.”
 64. bölümde ruh, zamanın sınırında bulunmaktır. Zamanı aşmanın tek yolunun şartlanmalardan kurtularak, mümkün oldukça her şekil altında kendini ifade etmesidir. YANİ RENKSİZLEŞİP ŞEFFAF BİR PRİZMADAN HER BİÇİM VE RENKTE KENDİSİNİ SEYREDİP İFADE EDEBİLİR GİBİ GİBİ..

4. Devre: Yükseliş ve Şanlanma (veya İlahileşme)
Öte dünyanın yargısından geçip “Ateş Gölü”nde son defa arındıktan sonra ruh artık kendi isteğine göre parkuru geçebilecek olan Evrenin Hükümdarı durumunu elde eder. Bu durumda kutsal zamanın ve kutsal uzayın Demürg’ü (Platon felsefesine göre evreni düzenleyen Tanrı) olur;(eski Türklere göre ise YERLE GÖĞÜ BİRBİRNE BAĞLAYIP TUTAN ABDALLARDAN DEMİRKAZIK-insan-ı kamil -DAĞ OLUR..) mevcudiyetinin tüm bağlarından kurtulmuş olandır. 130-162. bölümler “Şanlanma” veya “İlahileşme” olarak adlandırılabilir. Artık o, kendini çoğullukla ifade eden ve evrenle BİR olmuş bir ruhtur.

Ka, khu ve ba bir bütündür= BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Khu: Akh, akhu, ikhu ya da sahu olarak da yazılır. Ölen kişinin ka ve ba’sının birleşimidir. Varlığın eski haline dönüşü söz konusudur.yani çember tamamlanmış ,başlanılan yere dönülmüştür.. Khu ölümden sonra ka’sının içine geri döner. Evrende düzeni sağlayan khu’dur. 
3-Khnum=Koç başlı tanrı,insan şekline giren çömlekçi çarkının ve kas sisteminin MUMYA  tanrısı. Khnum olarak  koç başı ile da Ra’nın akşam görüntüsüdür.Ra’nın farklı görüntülerinden maksat günün değişik saatlerinde oldukça genel fakat değişken olarak hükmetmesindendir.Kefri ve Khnum olmasıyla gün batımı ve gün doğumunda önde gelir,Ra sık sık güneşin tepeye dikildiği öğle vaktini de temsil etmektedir.


 

Sevdiğim, yukarıdaki pek çok alıntıya,kendi bugünkü anlayışımı da ekleyerek bu metni ortaya çıkardım..ve okudum..şimdilik bu kadar yeter bence..Sana, elde kalan idrakimi de yazmak isterim..bir defa, şu anki okul tedrisatımızın perişanlığı ve ilkelliği tüm kara cehalet çıplaklığı ile ortaya çıktı değil mi?..tüm okullara acilen, ilkokuldan itibaren; masal,mitoloji, efsaneler dersi konulmalı ve olayların tekamülünün seyri için hayal gücü ufkunu açma dersleri yapılmalıdırr..ve bu ders KENDİNİ BİLME-KENDİNİ TANIMA ADI ALTINDA OLUP, ÖĞRETMENİ SIRADAN BASİT EĞİTİLMİŞLERDEN DEĞİL  eline FATİHASI verilmiş ,kişileri BASS edebilecek kabiliyette İNSAN-I KAMİLLERDEN SEÇİLMELİ dir..eğer bunu başarabilen bir yönetim olursa ,bu insanlık ancak kurtularak İNSAN olur..yoksa mekanik robotluğumuz hayırlı olsun..

ve Kutsal kitaplar üzerinde çalışan herkesin mitolojiyi çok iyi bilmesi,geçmiş uygarlıkların geleneksel yaşayışlarını da anlaması lazım..işte ancak o vakit ayetleri seyreder gibi okuyabiliriz..ve dünü ve bugünü ve yarını tabii..aslında hiiç değişmemiş olduğumuza hayret üstüne hayret de ederiz…

Ve tüm bu anlamlardan çıkan has özetse şudur:
BAŞLANGIÇTAKİ YARATICI HİÇ BİR ŞEKLE VE SURETE VE ANLAMA SAHİP DEĞİLDİR,TANIMI YOKTUR..O, ALTI VE ÜSTÜ BOŞLUKTA OLAN AMA’DADIR VE ELAN ÖYLEDİR..AMA, O, BİLİNMEK İSTEDİ..VE BU BİLİNMEYİ ,BİZE DERECELİ ESMA İLMİNİ VEREREK ÖĞRETTİ..BİZİ BU ESMA İLE VAR ETTİ..KİŞİ ESMALAR-ŞEYLER-EŞYA İÇİNDEN, İLK BAŞLANGIÇ HALİNE SEYRÜ SEFER EDERKEN, İDRAKİ KADAR OLAYA GÖREREK –KATILIMCI OLARAK ŞAHİTLİK EDER VE OLAYLARA MUTTALİ OLUR.
(işte bu ilmi eskiden sadece en tepedeki baş rahip olan firavun ve onu temsil eden rahip şem biliyordu..ve bu ilmi kötüye yorup kendi tanrılıklarını ilan ettiler..biz iyiye yoranlardan olalım inşallah..)

SEVDİĞİMM..Haftaya yeni bir doğumla doğmak üzere RE kalJHUUU..
nur cihan
30.12.2011
nuralem7@hotmail.com