28 Temmuz 2012 Cumartesi

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 20

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 20
Ey garip bülbül diyarın kandedir

Bir haber ver gül-i zarın kandedir
Sen bu ilde kimseye yar olmadın
Var senin elbet yarin kandedir

Arttı günden güne feryadın senin
Ah ü efgan oldu mutadın senin
Aşk içinde kimdir üstadın senin
Bu senin sabr ü kararın kandedir

Bir enisin yok acep hasrettesin
Rahatı terkeyledin mihnettesin
Gece gündüz bilmeyip hayrettesin
Ya senin leyl ü neharın kandedir

Ne göründü güle karşı gözüne
Ne büründü baktığınca özüne
Kimse mahrem olmadı hiç razına
Bilmediler şehsüvarın kandedir

Gökte uçarken yere indirdiler
Çar anasır bendlerine vurdular
Nur iken adın Niyazi koydular
Şol ezel ki itibarın kandedir……..
hz.Mısri Niyazi


 Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..
bugün cumartesi gününün ilk saati içindeyiz.. ve ben Sana yazılıyorum.. aslında yazmayacaktım ama aniden yine yazmaya başladımJ.. neden yazmak istemedim?.. çünkü, ilk evvela kırgınım ve Sen kadar beni yapayanlız bırakan, canımı yakan olamayacağı içinde küskünüm…hani sohbet arkadaşlığı bu mu yani?.. BEN O ŞEYLERİ KİME SORUP, NASIL ÇÖZEBİLECEĞİM Kİ?.. kimle konuşayım?.. tek çarem yazmak..yazmak..yazmakk.. benim çaresiz zamanlarımda sesimi duymayarak bana deva olmuyorsan bu nasıl dostluk.. hani o kapı, ne zaman dilersem sonuna dek, benim için her istediğim zaman açıktı?!!.. ve diğer vaadler..neyse..boşverr. galiba ben artık Seni kesin terk edemeyeceğimi yine anladım..ve fena halde bir yere kapatıldığımı hissediyorum..buna çıldırıyorum biliyorsun.. Senle kavga etmeyi çok istiyorum...geçimsizim.. huysuzum, naletim işte.. ve bu masaldan emin değilim.. sonunda bakacağım, belki de silerim..



Sevdiğim bazı yazılarımın bedelinin çok ağır olacağını bildiğim halde yazmam var ya ;her ne kadar Senin beni koruyacağını bilsem de, bazen bu tahammül edilebilirlikten çıkıyor.. işte bu hafta yine öyleydi.. ben bu yazdıklarımı hak etmediğimi taa en baştan beri biliyor, söylüyor ve yazıyorum zaten.. öyle mürekkep okuyup yalamış insanlar var kii..ben de kimim yani.. belkide yazmamam lazım ..Sen bana bunu söylemelisin Sevdiğim ve ben bu hafta sandım ki yine,” Sen beni terk edip bıraktın”. artık beni istemiyorsun. .öyle tuhaf bir noktaya geldim ki, korktum ..yani şimdi ne olacaktı??.. daha öteden bir şey yoktu, bilinmezdi ve yasaktı.. ve üstelik ben sır tutamayan biri olarak her şeyi yazarak kaydediyordum.. bedelleri düşünmeyi istemiyordum.. çünkü Sen en büyük güvencemsin biliyorsun.. bir insan hayatta başka ne isteyebilir ki.. ve gittikçe hayaletliğime alışıyorum galiba.. hani harem yoktu ve oraya kapatılmakta..SENLE TABİİJ.


Sevdiğim ..bu hafta kesin yazmayacaktım amma bugün yine, bir değil 3 kuş vaka-i hayriyem oldu ve yine panikleyip korktum.. yardıma ihtiyacım vardı.. Sense sadece bana özel yoktun.. ve anlamak istedim.. hiç bir şey okuyup öğrenmeden ve takip edeceğim   doğru, açık ve net hayallerim olmadan ve  ilhamım gelmeden yazabilecek miydim.. (bu şeyleri ben mi uyduruyordum yoksa bana ait değiller miydi??!!) ..bunu hep çok merak ediyordum aslında..(gerçekte ise HALA BENİMLEMİSİNİ ANLAYACAKTIM TABBİ KİJ) .. yani bu masalları nasıl yazdığıma bir türlü aklım ermiyor biliyorsun.. üstelik ben; iki telefon numarasından başka hiçbir rakam ve ezberine sahipte değilim.. ve hemen hiçbir şeyi  aklında tutamayan-adres-yol-yön duygusu hak getire olan hafızamda meşhurdur.... buna en başta tanıştığım insanların isimleri ve simalarını hatırlayamamak da dahildir(çok utanç verici biliyorum ama bu gerçek).. ve bu sezon sanat tarihi yada İngilizce derslerine gitmek istiyorum.. henüz karar vermedim.. ama bir lisan öğrenebilmeyi çok isterdim.. ilerde bahtım açılırsa( zor da olsa) seyahat edebilmeyi de tabii.. Sevdiğim  benim hafızam bu yaştan sonra açılabilir mi Sence?.. neden bende normal insanlar gibi öğrenemiyorum ki, neden?.. neden ders çalışıp okuyup ezber yapamıyorum.. hiç bir kural ve disiplin neden bende işleyemiyor pekii?..


ve haftamız…‎24 temmuz salı..bir hırsızlık olayı olmuş. birden minicik bir fare koridorda yürüyorken dönüp bana bakıyor.. bu fare çok enteresan güzel ve zeki.. bedeninden mavi elektrikli ışık aurası etrafına yayıyor. .bana doğru gelip önümde duruyor.. uyanıyorum..

Sevdiğim….ben 20.masalım hasebiyle bir yere gelmiştim ki henüz o makamın adını ve mertebesini bilmiyordum.. ama onun ilk basamağı nefsi emmaredeydim değil mi?.. ve mavii.. KELİME-İ TEVHİDİMİN RENGİ…Göğün rengi ve ben yeşilin mavinin izdüşümü olduğuna inanırım.. ve hz peygamberimizin  yeşil kubbesinin altında dupduru masmavi gerçek bir gökkube saklıymış mesela…. çok şey var mavii renk için.. nefsi emmarenin rengi…İsevi meşreb.. isis-şirâ yıldızının ve benim Süleymanımın mührü yıldızımın rengi aynı vakitte. vee..eskiden ulaşılamayacak kadar uzak uzayın derinlerindeyken; bu kış bir kutsal topraklar dönüş hediyesi olarak , mavi TEVHİD YILDIZIm içinde Ra’nın gözü ile hızla uzaydan akıp gelerek ve Sevdiğine dönüşerek bizim masalın çocuğunun içine fena oldular..

haa bu arada Sevdiğim biliyor musun, “Belkıs bir sultan olduğu için cariye hükmünde değildi”.. ve o Süleyman’ın sarayının haremine gitmemiştir.. O sarayın  yakınında kendisine has özel bir yerde ikamet edip sonrada ülkesine dönmüşmüşJ…ve fareli  hayalimin izdüşümü: mana hırsızlıkları vardı.. ve bunları yapanlar tehlikeli kişilerdi.. halbuki herkesin esması ve vazife-i kulluğu farklı idi.. ve kimseninki kimseye uymuyordu…birbirlerimizden esinlenip, iz sürüp, yeni esmalara yelken açmak için faydalanmamız en doğal hakkımızdı  ve sürekli bunu yapıyoruzda zaten..ama olayı başka türden tehlikeli şeyler için kullanacaklara da bir uyarıydı bu bence, değil mi Sevdiğim?…

aynı gün, aynı eski fareli hayalimdeki gibi binanın alarmı sık sık çalıyor.. ev sahibimin alarmcıları beni arıyor.. Ya Rabbim bu kadar aynı olamaz.. her şey aynı kışınki fareli hayalimdeki gibi.. alarmı sökmeye geleceklerini söyleyip yine gelmedilerJ….2. seneye girdikJ..


25 temmuz çarşamba..
bir ay evvel aldığım serinletme cihazı pervanem gözümün önünde tellerini kırarak ve pervanesini tuz buz ederek salonun her yanına saçılıyor…yani Sevdiğim tekinsiz ev gibi oluyoruz bazen.. şöylede düşünüyorum genelde.. bazen öyle ileri gidiyordum ki Seni çok kızdırıyordum.. öyle çok canımı yakmak istediğin halde emanetine bir şey yapmayıp böyle eşyayı parçalıyorsun gibide algılıyorum nedense.. öyle mi peki Sevdiğim?!..özür diliyorum ..elimde değil..
 
Perşembe..
aniden salonumdaki iki panjur ipi güneşten un gibi olup dağılıyor..tıırrrr panjurlar aşağı..tamir ve masraf ,masrafff??.. tekaütüm ya.. parayı, nereyi ömürlendirmek için harcayacağımızı şaşırıyoruz tabiii
J..ve unutulmuş pirimlerim var..vaad edilen tam gün alacağım; bir güne, ödenmediği seneler hesabiyle 1’e 100 gün katlanarak maddi ve manevi günlerde ödenecek değil mi Sevdiğim…bana borcun günden güne artıyor haberin olsun..câri hesabına kaydediyorumJJ..(*bir mümin tüm günahları işleyebilir ve Yaratan onu affedermiş, fakat sadece  mümin yalan söylemezmiş …)

bu pervanelerin kendilerini infilakından ise ne tefekkür etmişim bakalımmm…evvela geçen masaldan birkaç cümleyi silmem gerektiğini tabii ve sildim şükürJ….madde kolay anlaşılsın diye anasırrı erbaa yani 4 ana unsur ile anlatılmış eskiler tarafından.. FATÎR SURESİ nin ilk ayeti de meleklerin 2’şer,3’er,4’er kanatlı olduğuyla başlıyordu.. ve.. pervaneminde  4 kanadı vardı, çark edip beni serinleten.. işte pervane-i aşk da kendisini ilahi nefes-i rüzgara fena ederek infilak edip, vücudunu darmadağınık ederek yokluk -nefessizliğe ermişti.. pervane bana bunu ders olarak göstererek okutmuştu.. aslında bu geçen masalımdaki enerjik hallerimizin nefesin içinde nasıl var olduğuyla da belki alakalıydı.. bilmiyorum.. ama bana; eşya-şeyler, artık kendi lisanları ile konuşarak benle arkadaşlık ediyorlar gibide geldi.. çünkü ben, her eşyanın aynı ben gibi canlı olduğuna çocukluğumdan beri inanırım.. suretlerimiz ve işlevlerimiz farklı sadece o kadar. .işte bugün,  vücudunu fena eden pervane öğretmenimi  satın aldığım yeri aradım ve olayı anlattım.. korgo ile yeni 4 kanatlı pervanem yola çıktı bileJ..ve bugün cumartesi öğlene akarken. ..yeni pervanem ve onun aparatları geldi..

27 temmuz Cuma..
panjur tamircisi geldi..yeni iplerimiz olduJ..hava çok sıcak ve ben tabbiki asabiyim..-180 derecelik kuru soğuk projemi iptal ettim.. çünkü o soğuk bende tesir halk etmedi Sevdiğim.. benim vücudumun içinde bir mağma var ve beni çıldırtıyor.. ayaklarımın altı alev alev yanıyor hep.. ne zaman havalar soğuyacak ya huu..hatta hava birazcık serinleyip esmezse bu masalı yazmamaya bile karar vermiştim.. ALLAH tan ki bu gece bir nebze daha serin..

Cuma vakti.. banyomda  ses yapan bir şey var ve yine panellerin içinde bir kuş gözüküyorJ..pervaneler, panjurlar, kuşlar ne oluyor Sevdiğim.. her şey bana bir şey anlatmak istiyor.. lakin, bende o mana olmadığından bir türlü anlayamıyordum.. paneli indiriyorum.. bu kuş farklı, hemen aşağı atlıyor.. bu tür kuşu da ilk defa görüyorum, dereotuna da gösteriyorum oda ilk defa görmüş.. yine aynı kumru başı ve kumru renginde. .ama kuyruğu daha kısa, o boya göre ise kanatları inanılmaz büyük açılabiliyor.. bunun gözleri daha yumuşak bakıyorJ..gagası ince sivri ve öne aşağı eğik..ve çok acaip, bir defa bile ses çıkartmadı ..onu da penceremde tutuyorum. öyle duruyor.. ellerime geçmiş pençeleri ile bekliyor.. ”hadi özgürlüğe uçç” deyip havaya doğru uzatıyorum ve pıırrr..     uçtuuuu. uçtuuu. kuş uçtuuu…Sevdiğim ..ben yıllardır artan ekmek ve yemekleri buzdolabında poşette biriktirip onları boş arazide yesinler diye kuşlar için veriyorum ya hanii..acaba onun için mi beni ziyarete geliyorlar diye de aklıma geliyor.. bilmiyorum.. ama panellerin oradan bu defa daha iyi bakıyorum..baca deliği incecik havalandırmalı ızgara ile kaplı ve oradan bir kuş asla giremez. .bilmiyorum.. tedirginim..

öğleden sonra Taberi Tarihimi alıp koltuğa uzanıyorum.. sıcak dayanılmaz ve ağırlık basıyor.. dereotu oğlum ve nanemle  bir uçağa binmişiz.. haberim yokmuş.. uçakta bizden başka kimse yok.. koltuklar bomboş ve bir yerde durduk.. oradan birkaç ergen genç yolcu aldık.. ben nerden bindiğimizi de hatırlayamıyorum. .uyku ile uyanıklık arasında kıza soruyorum:”nerdeyiz?”..İstanbul havaalanındaymışız.. şimdi başka bir şehirde aniden iniyoruz.. son durakmış. .burası hangar gibi, eşya konteynırleri yığın yığın....aaa..başımda şalımın altına taktığım saç bandım var..o açık mavi ve üzeri minik çiçekli..örtümü almak için uçağa geri dönüyorum ki, uçak bir metrobüs olmuş ve tünelden akıp geri gidiyor.. olsun diyorum yenisini alırım bende…ve bir balkon Sevdiğim.. kumru renginde 2  minik tombul kuş var..biri erkek ve o sağlıklı.. diğeri yerde…başı gövdesinin sanki altında, yüzüstü yatıyor.. o hareketsiz..ama bu kuşun sırt gövdesi aynı bir kalp şeklinde gözüküyor.. erkeği ise başında endişe ile bekliyor. ona yardım etmek istiyorum ama önce başını-yüzünü çevirip görmeliyim.. uzanırken erkek olan eşi harekete geçiyor ve gözlerimi aniden açıyorum..

aklımda neden hep ölüm var Sevdiğim.. o kuşlar bana ne anlatmak istiyorlar peki?..vaktim mi doldu, ne??nerdesinnn?..
Sevdiğim..keşke Sana ulaşabilseydim..öyle çok ihtiyacım vardı ki..neden beni bu kadar yapayanlız bıraktın anlamıyorum.. bunlardan anlayan bir tane bile konuşacağım kişi yok ne yazık ki…  hani beraber gidip beraber başaracaktık.. bilmiyorum.. neyse.

.İŞTE KUŞSAL TEFEKKÜRÜM…Habil ile Kabil…ve hz İbrahim Atamızın 4 kuşu.. ben bilmeden aynı onun gibi bir şeyi görerek öğrenmeyi dilemiştim değil mi Sevdiğim ve sistem de devreye girmişti(aslında bu el mecburdu.. çünkü çocuk, hamii-i efendisi meşrebinde denetiminde ve gözetiminde iz sürüyordu).. ve maddede de bu dersi günümüz tedrisatıyla algılayabilmem için önce pervanem dağılmıştı..hz.İbrahim’in 4 kuşun başını alıp, ayrı ayrı 4 dağa bırakıp,” Allah’ın izni ile gelin” demesi gibi…ve kuşlardan bir eşin ölümü.. nefsin hakikatinin ruh olduğunu anlaması ile ruhuyla izdivacı tevhidi.. aynı hz ADEM DE HAVVAnın olması ve HAVVASI nın ADEMİN den olması gibi..

hatırla Sevdiğim.. yıllar evvel.. karşımdan gelen, erkek libaslı  bir  bedendeki iki  balıkçıl kuşunu.. galiba oraya doğru gidiyoruz değil mi?.. bizimki iki başlı kartal değil. .daha katip-yazıcı türünden bir kuş-ibis-thot-hz İdris’in sembolü.. bilmiyorum..

((*ve tam 19 sene evveli bir yazlık hatırası.. işlediğime inandığım ve affedemediğim bir hatamdan dolayı kendime kuracağım cehennemi imtihanım için karar verme aşamasındayım.. bonusu bile bonuslayacak bir imtihancı seçmeliydim kendime.. yazlığın arka bahçesi.. nasıl sıcak.. herhalde aşırı sıcaktan göç eden kuşlar bahçeye düşmüşler... bu yerde, ne evvelinde nede sonrasında bu İstanbul güvercinlerden ve kumrusundan hiç görmemiştim.. aa koskocaman bir güvercin.. yanında bir tane daha..aaa bir başka küçük  güvercin..aa bir kumru tek başına.. ve bir minik güvercin daha.. onları ellerimle alıyor bir kafese koyuyorum.. yemek su.. ama onlar hiiç kıpırdamıyorlar.. çok sıcak, içeri gidiyorum.. akşama doğru geliyorum. .kafesin kapısını açıp hepsini bir demir telin üzerine tek tek dizip konuşuyorum.. ”evinize gidin yoksa sizi kediler yer “diyorumJ..ve güneşin batışını izlemeye gidiyorum.. döndüğümde bu kuşların hiç biri yoktu mesela….(neden hatırladım anlamadım ama belki bir bağlantısı olabilir sonra ..bilmiyorum))

Sevdiğim ben Sana ölüm hakkında yazmayı diliyorum bu masalda.. biliyor musun, ben kendimi bildiğimden beri hiçbir zaman bir mezarım olsun istemedim.. hep reddettim.. ve ben nedense, sevdiğim hiçbir kimseyi toprak altına sokamıyorum.. onlar o mezarlarda hiç olmadılar.. onları toprak altında sananlara da çok fena öfke duyuyorum.. yani bunu anlatamıyorum ama öyle bir sorunum var.. belki mezar ve türbe ziyaretlerimdeki başarızlığımın ana sebebi de budur ..bilmiyorum.. belki de, bir türlü bu bedenimi,  gerçek kendime benzetemediğim için kabul ederek razı olup benimseyemeyişimde bundandır…her aynaya baktığımda bu  görünen ben değilim demek ne acı ah bir bilsen… ne vakit ki o  ışık gözümden tenimden parlayacak ve ben aynadaki bana ” işte ben “diye gülümseyebiliyorum ancak..

Sevdiğim.. ben kendim için çocukken hep şöyle bir ölüm hayal ederdim bak.. öyle bir zerrelere ayrılarak savrulayım ki, hiçbir parçam kalmasın ve asla bir kabrim olmasın.. beni ,adımı ve bana ait hiçbir şeyi hiçbir kimse hatırlayıp bilemesin.. bir çocuk ve bir yetişkin neden böyle bir son ister tabii bilemiyorum ama tasavvufla ilgilenmeye başladığımdan beri bu dileğimi hiç söylememiştim mesela.. bugün içimden geldi.. ölüm bizle ne kadar iç içe değil mi?.. ama ölüm demek başka bir aleme doğmak demek aynı zamanda.. bu alemden diğerine yeni bir kapıdan girmek.. kim bilir şimdiye dek kaç alemde doğup kaç alemde dirildim ve belki de her nefeste ,her yeni bir eylemde bu devam ediyor. .bizler farkında değiliz ne yazık ki..

Sevdiğim  ben daima ölüme çok yakın ve ölüme aşık biriydim biliyor musun.. bu dünya sadece zulüm ve azap.. kim gücü eline geçirmişse emri altındakileri kendisine  ve ailesine ve yakınlarına kölelleştirdiği bir çilehane.. belki de ölümdeki huzuru sakinliği özlüyorumdur bilmiyorum.. bu dünya yalan ve haksızlıklarla dolu.. ölümde ise artık aldanma ve aldatılma yok..yalan yok..bir ölüye kimse yalan söyleyemez değil mi?.. söyleyemez tabii..

Ölüm ne evveldir ne ahir…..Ölümde yaratılmıştır hayatta..
sen hayatı ve mematı geç, bırak o dünya derisini üzerinden, sıyrıl da kalk, uyan artık.
uyan ki bahar gelsin.. uyan ki toprak yeni bir yaradılışla yepyeni bir başka toprak olsun..
su yepyeni bir yaradılış da su ve hava yepyeni bir nefes;
ki ,içinde ateş var ateşten içeri.. yakmayan serinleten bir dirilik….

AYLARDAN ŞEHRUR RAMAZAN…Sevdiğimm..Ramazan ayını anlamaya devam edelim mi?..bu ay, Kur’an-ı Kerim’in inzal olmaya başladığı ilk ay olduğu içinde ayrı öneme haizmiş. Kur’an okumak gerçekte ALLAH’LA ARKADAŞLIK-DOSTLUK-MUHABBET ETMEKTİR.. yani Kur’an okuyan herkes Yaratıcısıyla konuşma arkadaşı olmuştur da demektir.. buna, Ramazan ayına özel olarak verilen isim ise mukabeleymiş.. neden?. çünkü her Ramazan ayında hz Cebrail a.s gelir  ve Efendimiz Aleyhisselamla o zamana dek gelen sure ve ayetleri tekrar ederek diz dize Kur'an okurlarmış.. bir karşılıklılık ,bir ayn-i aksetmek…..işte ilk mukabelenin hatırasını biz Müslümanlar bugün hala Ramazan ayına mahsus bilmeden sürdürüyormuşuz değil mi?.. namazda aynen aslında böyledir.. ve yaptığımız her fiiilde..bizler kalbimizle dilimizi ve elimizi birleyebilirsek eğer, dünyada bizim önümüzde eğilmeyecek ve sözümüze ram olmayacak tek kimse kalmazdı.. sorun bizim kendimizde tevhidi tam yakalayamamışımızda aslında…

ülkemizde ve  dünyada bu 2012 temmuz-ağustos ayı =RAMAZAN çok ağır geçiyor sanki.. belki de ilk Ramazan ayı ismi verildiğindeki gibi de olabilir.. hava sıcak. .atmosfer sıcak.. dünya siyaseti sıcak.. bunca sıcağa ne lazım; tabii ki kum.. toprak.. bunca ateşe su döksek kar etmez.. ama kum ve toprak o ateşi cevher-i latif cam yapar.. kırılmış tüm  can kırıklarını, devrin demircisi potasında eritir. .eritir.. eritir ki, taaa eskilerinden bir cife-i necislik kalmasın..ve her boşalmış göğüs kemikleri arasına yepyeni bir kalp döker.. iki parmağı arasında o kalbe ayar kılar.. O, kalbe ayan olur.. AHH YAR OLUR….AMİNNN…AMİNN..AMİNN..


unutmamak lazım ki varlık aşk üzerine bina edilmiştir..ELİFBA-emsele aşktır. .tüm varlık; aşk kitabının harflerinin fısıltılarının kelimelere ve cümlelere dökülüp bedenlenmesinden başka hiçbir şey de değildir..

bu  yaşadığımız görünen savaşın,  kaos ve karanlığın kiri ise;O Kalp Potacısı'nın kalplerimizi ocağında  arıtırken, ateşinin üzerine çıkarttığı eski kalplerimizin fücürü pisliği cıfırıdır..

Yüce Yaratıcımızın Habibine,  biz Muhammedi olduğunu sananlar için verdiği  bir sözü vaadi var ki asla unutmamak lazımdır:

”SEN ONLARIN İÇLERİNDE-KALPLERİNDE OLDUĞUN MÜDDETÇE  ALLAH ONLARA AZAB ETMEYECEKTİR….”


(* not:masalımı okudum Sevdiğim..sanki baştan ayağa kasvet ve ne yapacağını bilemeyen çıkmaza düşmüş,ağa yakalanmış bir kuşun çırpınışlarını gördüm..çok zor okunan bir masal bence..ama olsun demek ki öyle gerekti..SENİ HALA ÖYLE SEVİYORUM VE üzgünüm
JJ..
nur cihan
28.7.2012
nuralem7@hotmail.com


22 Temmuz 2012 Pazar

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 19



99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 19

Masal bitmişti ve bir daha asla yazmayacağım dediğim gece Sen geldin.. Ağzımdan çıkan her sözle imtihan oluyorum.. Susmayı da öğreneceğim demek ki. 
sor, dedin, sor Bana”.. sessiz ve harfsiz kelimelerinle……
olmayan klavyemden olmayan harflerimle yazdım………
ne sorayım?”……
“Nur’u sor” dedin……
Nur nedir..? yazdım …
Nur benim” dedin…(nisan 2008)
**          
               O.
Ne kadar hüzünlü bir ağlayış
Derinden.. ne ses var.. ne gözyaşı
Öyle acı ağlayan kim peki?
karşıdan yaklaşan canlı  kara nokta
nefes alıyor… içindesin..  karanlık..kapkaranlık..
Birden.. derinden.. içten içe ışıyan o ışık….
****
Balık(Hakikat) hz. İsa as. mı…Yıldız (Şeriat)hz Musa as. mı..18 numaralı Anahtar(Marifet) ise hz. Muhammed sav Efendimizi anlatıyordu....

ve şöyle de yapalım mı Sevdiğim bak..şeriat…tarikat…hakikat..marif
et..:)..
Bunu anlayan da tabii 19. oluyordu muhtemelen değil mi Sevdiğim..anahtar kilit=10=evren ...... (eski  masallardan  üç  alıntı..)

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba …Mübarek 11 ayların sultanı 12. Şehr-i Ramazan gelmiş.. geçen yılda hatırlarsan yine en başında aynı niyeti etmiştim ..henüz Ramazan ne demek öğrenemediğim için, bu sevinç  ve sûrur ayından ne idrak edip yaşamalıyımı bana öğretsin dilemiştim.. sanırım ki o bilincim henüz oluşmamış.. bu defada,  tekrar, niyetime sadakatle devam ettim tabii…Sevdiğim ..yine takvimsel  hayallerle gidelim mi?..çünkü henüz ne yazmam gerektiğini hala anlayamadım da.. belki diğerleri gibi yazarken yazarken, olması gereken şey akarak gelirJ….

15 temmuz pazar.. bir gezideyim.. orası mamurken biranda viran ve yeniden inşa edilen-iş makinelerinin altüst ettiği bir şantiye köye dönüşüyor. .burası kimsesizler okuluymuş.. öyle berbat bir yer ki.. ama yenisi yapılıyor tabii.. Sen bir ağacın altında, birkaç kimsesiz minik çocukla oturuyorsun.. ben tam karşınızdaki tahta köprü misali bir yere gidip oturuyorum.. ellerimi kollarımı koltuk köprünün yan tutamaklarına koyunca; burasının  tahtalarının daha evvel ne için kullanıldığını aniden anlıyorum.. hemen oradan çığlık atarak kalkmak istiyorum.. ve tahtalardan bızttlayan bozuk frekans dalga boyu enerji gelip çocuğu çarpıyor…(tahta iletken değil diyorlar ya Sevdiğim bu nasıl oldu peki?..hanii onlar bu masalın veledine yaklaşamazlardı,ne oldu?)..yere yığılarak düşerken Senin gelip beni kurtarmanı umuyorum ama Sen oralı bile değilsin ne yazık ki.. sadece şu kadarını hatırlayabildiğim cümleyi bana bakarak söylüyorsun:” kovulmuş şeytan…. ….”

sol yanım üzerinde uzanmışım ki, kendimi görmüyorum.. sol tarafımda aynı ben gibi yatmış biri var.. başından ayağa beyaz bezle sarılı.. başında beyaz örtünün altında değişik bir renkte iç takkesi alnına dek uzanmış.. bir bebek nasıl sarılıp sarmalanıp kundaklanır, aynı öyle halde ve bembeyaz.. yüzü dupduru bembeyaz.. pespembe capcanlı küçücük ağzı ve minicik bir burnu var. .o yeni doğmuş  büyük  bir bebek gibi sanki..
 ama gözleri Sevdiğim.. ya gözleri.. gözleri şeffaf bir cam fanus misali kubbe gibi. .o şeffaf kubbelerin içi ise tamamen yemyeşil.. o hareket etmiyor.. onun çenesini tutarak sarsıyorum ki bir şey yapsın. .o hareket edemiyor ..çünkü o benim ölüm…onun hiç böyle bir şey olacağını hayal etmemiştim  Sevdiğim.. yani senelerdir görmek için beklediğim şey bu muydu hala emin değilim…DOĞUM GÜNÜ HEDİYEM..JJJama o bir ölüüü..yada ne bekliyordum ki?.. ..hani geçen masalımda tüm tıbbi verilerimi girdileyip şimdi" top Sende" demiştim ya ..vur deyince öldürdün be Sevdiğim..J pekii, şimdi ben ne yapacağım.. anlıyorum ki ikimizde birbirimizin alemine göre ölü hükmündeyiz.. nefes alan ve nefessiz yaşayan iki halim ,hala anlayamadım ama bil.. birde bu bedenimin adı ne Sevdiğim?!..

ve ..kendimin ilk defa gördüğüm bu türüme bakıyorum.. öyle değişik ve güzel ki," Sen onu bir görsen hemen aşık olursun" diye düşünüyorum???!!
J..böyle bir rüyada bile, ilk aklıma gelenin Sen olması ne tuhaf değil mi ?..Sevdiğim..ben uyandığımda çok tuhaf şeyler hissettim.. şimdi tanımlayıp anlatamıyorum ama ..o yüz ve bilhassa gözler aklıma geldiğinde hala hemen ağlayabiliyorum..


15 temmuz pazar…Sen bana diyorsun ki:” dün Bosna’daki EFLATUN MÜZESİNİ gezdim”…
işte bende netten baktım… eflatun müzesi diye bir yer ne yazık ki yok Sevdiğim
J
ve eflatunun benim için sadece şu anlamı var..HAYRET.. böyle eflatun-erguvani kapsayan bir duvar ışığın karşısında tüüm sevincimle havalara zıplayarak, çığlık çığlığa tepinerek şöyle diyordum hatıralarımda eskiden:”hayrett!!..hayrett!!..hayrettt!!..her şey ne kolay ve ne basitmiş..hayrett!!

ve bugün çok tuhaf.. akşam üstü.. banyomda bir şey var..
üst kat ve bizim aramızdaki borular kolay tamir olsun ve dekoratif gözüksün diye şeffaf beyaz kare mika panellerle döşeli.. orada bir şey var ..bir kuşş.. kırlangıç a benzeyen kuyruğu aşağı sarkmış.. koşturup duruyor. ben bu tarz evlerde 15 senedir oturuyorum ve buraya kuş girmesi imkansız bir şey tabii.. nerden girmiş hala anlayamadım mesela…ilk defa oluyor...panellerden birini indiriyorum.. o hemen borunun arkasına saklanıyor.. aynı kumru renginde…gözleri çok vahşi ve sert bir tuhaf kuş.. onu oradan çıkartamıyor ve korkuyorum.. aklıma bir sürü şey geliyor. .ben gece nasıl o odada uyuyabilirim ki şimdi.. ya değişir ve başka bir şeye dönüşürse.. o BENNU KUŞUMU acaba diye de habire düşünmekteyim tabii…belki de hüthüttürJJJ de, orada ne işi var yani?!!…((bizim Süleymanımız; balkızının  güneş kursunu, gönül arşının üstüne mi yazmış ki??..ve bu incecik zarif hediye için çoook ama  çook teşekkür ediyorum.. ve Seni hala öyle seviyorumJ))

neden yazdığım her şey, böyle tuhaf biçimde tezahür ediyor hala anlayamıyorum ama.. bekliyorum. .hava artık kararacak.. can havli ile Sevdiğime yöneliyorum.. tabbii ki her zamanki gibi sadece bana özel, sadece benim için yok??!! .ama O’na yönelir yönelmez birden cesaretim geliyor ve gidip mika panellerden bir kaçını indiriyorum ve uzun bir kerata ile onu dürtüyorum. .kuş  iniyor ve yatağımın altına kaçıyor.. yatağı ittiriyorum ..koşuyor.. bir eşyanın orada onu sıkıştırıp elime alıyorum..hımm..bu şimdiye dek hiçbir yerde görmediğim bir kuş.. gagası sipsivri ve sert ve vahşi.. kırlangıç kuyruklu ama birkaç kırlangıç ebatında.. gözleri haşin bir yaşlı adam gibi vahşi.. tırnakları ellerime geçmiş ve inanılmaz kuvvetli.. gövdesi o ebattaki bir kuş için çok ağır ve bir papağanı tutmak gibi.. sesi  papağan çığlığı gibi ve vahşi....ama o özel-kibar bir kuş…o gagayla elimi parçalayabilirken hiç ısırmıyor ve sadece ciyak ciyak çığlık atıyor.. onu seyredip, penceremden özgürlüğüne uçuruyorum..

16 temmuz pazartesi.. bir vadideyim.. yukarıdan, dağdan çağlayarak akan suyun içinde  duruyorum.. lacivert elbisemin çamurlanmış etekleri temizleniyor.. cemal-i ışık hatun bir arabayla bizim köye gidebilmek için beni almaya gelmiş.. ve yanımda durup bana şöyle diyor: “sen bizimle şimdiye dek hiç köye gelmedin.. bu defa sen bizi oraya götür “..
**
bugün hayatımda yeni şeyler deneyimleyip esma tecrübelerimi çoğaltmak istiyorum SevdiğimJ..bu şeyler için kesenin ağzını açmak lazım ve ben boğazıma dek borç harç içindeyim J..veee ben bu tür şeyleri eskiden çook severdim .. hala da ..bil yaniJ..senelerdir vücuduma verdiğim zararı bir nebze telafi edip onu şımartmak ve artık onu kabul ettiğimi de anlatmak istiyorum tabii.. evet ruhum; hiçbir şeye benzemediği halde, her şeyden güzeldi… ama tüm anasırrı unsurum da & bu beden var olup vücûd bulabilsin diye bana verilmiş bir lütuf-emanetti.... işte en son idrakimle bunu anladığım için, bu cefakar bedenimle barışmaya ve onu sevmeye karar verdim. .tabii putlaştırma ve kendime tapma boyutuna girmeden inşallah ve aminn..
ayak detoksuda vücuddan çıkan sıvı renkleri ve hastalıkları

bugün bir yerdeyim.. bir tanıtım seansı..bu mucizeye  inanmam için tabii.. adı ayak detoxu..bunu icad eden iki Japon bilim adamı Nobel almışlarmış.. bu cihaz bir regilatör kadar..4 sene evvel Japonya’dan 25 000 e alınmış orjinaliymiş..birde şimdi piyasada 1000 tl lik sahte Çin malı olanları varmış..ve piyasa onlarla doluymuş..bu sahteleri sadece siyaha benzer su çıkartıyormuş.. şimdi işlem şöyle bak: çıplak ayakların bir leğen sıcak suyun içinde.. iki ayağının arasında bir iyonlayıcı var..bir miktar sofra tuzu ise mıknatıslığı sağlıyor..belinde ki kemer ise böbreklerini ısıtıyor.. birde bileğinde bant var.. işte yarım saat sonra su sarının son tonlarında.. birazdan turuncu.. ve köpürmeye başlıyor hafiften.. ve minik  siyah parçalar yüzmeye başlıyor.. bir saatin sonunda ise ayaklarımın altı kum benzeri şeyle dolu.. ben bunu vücudun hücrelerinin idrarı olarak algıladım mesela..

Sevdiğim bu olağanüstü bir mucize ve çok özel bir deneyimdi benim için..neredeyse ağlayabilirdim.. burada benim unsurlarım vardı.. yaradılış vardı.hiç bir şey yokken ayaklarımın altından gözle görünmeyecek derecede küçük meteryallerim suya akıyorlar ve atomlar birleşerek- birleşerek maddeleşip bir denizin içindeki ,bir amniyosentez sıvısındaki oluşumun nasıl olduğunu bir nebze sanki bana anlatıyorlardı..o şeyler bendim..o şeyler denizin içindeki şeylerdi..

ve sonra ki kür: 3 dakikalık 180 derecelik kutup soğuğu kabini..bu  likit azot gazınından oluşuyormuş...kupkuru soğuk.. ve ilk defa nemli soğukla kuru soğuk arasındaki inanılmaz şeyi deneyimleyip anlıyorum ..meğer nemli soğuk acıtıcıymış..tabbi ki hep aklımda şeytan nemli soğukta mı yoksa kuru soğukta mı kalacak varJ))?...

bence teknolojik tıbbi doktor robotlar insan görünümlü olanlardan daha ileride gibi.hem ilmen hemde nezaketen..(işini hakkı ile yapanları İNSAN DOKTORLARI  tenzih ediyorum tabii..)

17 temmuz salı ..bu gece sabaha doğru aniden fırlıyorum.. yine aynı şey.. karnımdan bir şey çekilip alındı ..anlıyorum ki bedenim istenilen değişikliğe izin verdi.. bunu daha evvelde  yaşamıştım.. hatta ertesi gün aniden gelen kilo kaybıma hayret üstüne hayret etmiştim.. o hafta acaip değişik ve hoştum ..ama bir hafta sonra o şey-tıpa, aniden geri gelip kapandığında yine feci cezalandı bedenim.. ben tüm bu olanların benim elimde olmadığını biliyorum aslında Sevdiğim..  hiç kimse bu şeylerden haberdar olmadığı, anlayıp inanmadığı, hakaret edip alay ettikleri ve henüz hiçbir yerde yazılı bilgisini de görmediğimden, bunu sadece kendim kendimde takip edebiliyorum.. ama diyabetik diyet doktorumsa beni anlayıp inanıyor Allahtan..  .. şifada manevi lazer ışığını da iki defa deneyimlemiştim eskiden.. vücudumdaki  iki özel noktaya gelmişti mesela. .ben gerçekte en yüksek tedavinin ışıkla olacağına inanıyorum ki, muhakkak, gelecekte bu ayan beyan gerçekleşecek inşallah ve aminn..tüm bunlar neden olup bitiyoru ise, yeni yeni çözüp anlıyorum tabii ki :yazıp anlatabilmem ve çözebilmem için ,öncelikle  bunları kendimde deneyimlemem lazımdı değil mi?.. yoksa bir başkasının-Senin acını nasıl hissedebilirdim ki ?.. 

17 tammuzu Ball-ı Mardok SalıJ..bugün benim doğum günüm..
 
böyle  aşırı sıcak ve hasat dönemi çocuğu olarak doğmak belki de beni sıcağa karşı dayanaksız yaptı.. bilmiyorum.. Yaratıcım beni hep serin esen -yakmayan-üşütmeyen -rahatlatan bir mevsimde,  KEYİFLER İÇİNDE yaşatsın inşallah ve aminnJ…artık 45lik oldum.. bakalım 45 lik bozuk plak gibi cızırdayacak mıyım; yoksa 45 kalibrelik  deli fişek gibi, attığını tam 12 den vuran işaret oku gibimi  olacağım.. ben bu yaş işini hiç anlamıyor ve umursamıyorum.. ben ruhumun yaşındayım ve sonsuzlukum.. bu dünya yaşı ise sadece bu alem için ki ,o bile gerçekte göreceli.. herkes yaşının adamı olamadığı içinde; bazen çocuklar büyük, bazen de kazulet herifler sığ çocuklar halinde değiller mi zaten??..ama bedenim ve tenimde ruhum gibi genç kalsın isterim tabiiJ

Öğleden sonra diyabetik diyetçimdeyim
.. birbirimizi iki hafta göremeyeceğiz.. Ramazan menüm.. doktor çıkan sonuçlardan çok mutlu ve beni tebrik ediyor habire..benim büyük ihtimalle süt ürünlerine karşı bir tepkim varmış ve bu seferki diyette bu kesin anlaşılacakmış ve ona göre beslenme tayin edecekmişiz.. oysa ki ben zaten hiç süt içmem... ama peynirler ve  köy yoğurduna bayılırım…

TAKVİMSEL AYLAR KİTABI..
Receb  ALLAH’ın ,Şaban Benim, Ramazan ümmetimin ayıdır  demiş Efendimiz Aleyhisselam..ve nette ise şunları buldum Sevdiğim..

Ramazan “yanmak” demektir..“Ramaz” kelimesi güneşin sıcaklığının şiddetinden gayet kızmasıdır ki, böyle pek kızgın yere “ramda” denir. “Ramazan” “ramda” mastarından “yanmak” manasına gelir. Yani kızgın yerde yalın ayak yürümekle yanmak demektir.Bu aya “Ramazan” denmesinin bir sebebi; bu ayın günahları yaktığıdır.

Ramazan “yağmur” demektir..Yaz sonunda güz mevsiminin başlangıcında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur manasına gelen “Ramadiyu” masdarından gelir. Bu yağmur yeryüzünü yıkadığı gibi şehr-i Ramazan da ehl-i imanı günahlardan yıkayıp kalplerini temizlediği için bu isim ile isimlendirilmiştir. (Elmalılı Hamdi Yazır)


Ramazan, “Allah’ın isimlerinden” olduğu da rivayet edilmiştir..Enes Bin Malik; Resulullah (asm) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır:“Sadece ‘Ramazan’ demeyiniz. Allah-ü Teala nasıl şehr-i Ramazan (Ramazan ayı) buyurmuş ise.. siz de öyle deyiniz.” (Buhari)


Sevdiğim.. şimdi, benim bu masala başlamadan evvelki salatta Ramazan için anladıklarımı yazıyorum.
Receb(Receb ül ferd-ululuğu ululanmış) ile Şaban ayının vuslatından doğan HORUSRA –kalb çocuğu-gözbebeği- RAMAZAN-I ŞERİF idi.. bu öyle bir aydı ki bir ANKÂ GİBİ KENDİNİ YAKARAK KENDİNDEN KENDİNİ DOĞURMUŞTU.. bu öyle bir aydı ki mana ve madde bir araya gelerek dünyaya özgü fiiler alemini meydana getirmişti.. yaradılış misali.. zaten Ramazan-ı Şerifin sonunda yapılan bayramın adı da saçma sapan, sonradan uydurma isimli aptalların şeker bayramı değil,diri ve uyanmışların" FITIR =YARATILIŞ BAYRAMIYDI"..
tüm sırda, bu bayramın isminde gizliydi galiba..
Ewwet Sevdiğim bunları  aniden, birden, şimdi yazarken anladım biliyor musun.. ne tuhaf..bence bu çok güzel oldu.. haftaya eğer yapabilirsem, fıtır-FATIR SURESİNE bir göz atalım mı??!!..


HurŞit’imden MürŞit’ime bir tutinin güncesi…başkaa..Sevdiğim ben netten gazete başlıklarını ve bazen içeriklerine sürekli takibe başladım artık.. dünyada kan gövdeyi götürüyor değil mi?.. Allah ülkemizi savaştan ve savaşın afetlerinden korusun. AMİNNN.. birde beklenilen deprem afetinden de korusun inşallah ve amin..

 ..  .. Burma nın ARAKAN BÖLGESİNDE:  Müslümanlar akıl almaz işkencelerle toplu kıyım görüyordu ve dünya medyası ,iğreç beş para etmez yaratıkların çıplak fotolarını-orasını burasını, zorla, her gün gözümüze gözümüze sokarken;
BURMA- ARAKANda  ve ÇİN TÜRKİSTANında-Ortadoğuda,Hindistan'daki BİNLERCE müslümanın  katliamı  medyada  doğru biçimde neden yer almıyordu acaba??. NEDENN?...NEDENN?..”HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR”  DEMİŞ BİZİM CENAB-I EFENDİMİZ..


 bu katliamların hakikatinin;bizim basınımızda ve dünya basınında neden hiç yer almadığı soruluyor haklı olarak.. ben o tür resimlere bakamam  ve yazılarını da aslında okumam.. AMA BU DEFALIK  DAYANMAK LAZIM.. çünkü en azından hepimiz ,toplu halde, kalbimizle; sahte hümanist Budistlere-hindulara,müslüman görünen ama halkını soykırıma tabii tutup katleden kafir  Ortadoğu FİTNECİLERİNE buğz etmeliyiz …bu buğz etme işi, tüm insanlara, zulmün altında inleyenler için kalbi bir borçtur.. dünya kan ağlarken ve binlerce Müslüman işkence ile katledilirken bizim  Ramazan eğlencelerimiz göz boyamacılığına dönmez inşallah..

ve Sevdiğim bugün Ramazanın 2. İftarını yaptık.. az evvel akşam salatındaydım ki aniden şu aklıma düştü…hani ben kaç sene evvel annemize-RAhimiyete bir mektup yazmıştım hatırla.. işte sonra bir hayal görmüştüm , Uzak Doğudaki Budist rahipler-portakal renkli sarileri ile bana bakıyorlardı.…işte onlar bana bir mektup yollamışlardı.. yazımı o yılın anneye yazılan en güzel yazısı seçmişler.. ve  rengarek çiçekler baskılı bir kartona yazımı basıp, yanında da boynuma takmam için gerçek çiçeklerden kolyede yollamışlardı.. çiçekler hep portakal-sarı tonlarındaydı.. boynuma asarken onların hepsi açılıp canlanmışlardı..ve yazımın basılı olan kartonun yanında anaokulu çocukları için boyama kalemleri de vardı..ben onları  Gülay adında 5 yaşlarındaki bir kıza hediye etmiştim hatırladın mı?.. 


işte akşam salatımda bunu neden hatırladım bilmiyorum ama bu gerçekse, o manevi Budist rahipler hala benim masallarımı okuyorlardır değil mi?.. işte ben onlardan rica ettim...“Burma da, Çin'de(Doğu Türkistan-Uygur...),Hindistan'da,Keşmir'de,Filistin ve diğer yerlerdeki Müslümanlara uygulanan zulüm....bu mezalimi yapanların ıslahı mümkün değilse, onları kahretsinler” diye  ve aminn..ve aminn..ve aminn..tepe üstü yere gömülsünler inşallah ve aminn.


Yazmak bir fiildir..ve yazdım..
**

 ve aslında bu kadar hızla dünyanın kaosa sürüklenmesinin GERÇEK NEDENİ KUTUPLARIN ERİMESİNDE…iklim bilimciler kuzey ülkelerini bekleyen akıbeti senelerdir ülkelerine rapor ediyorlardı.. ve kutsal kitaplardaki cennet ırmaklarının aktığı, altında cennet mücevherlerinin gizli olduğu Mezopotamya, vaad edilen topraklar-kadim mekan-tüm kutsal dinlerin ata yurdu-medeniyetlerin ocağı, başlangıçtan beri kadim olan, kuzey ülkelerinin göz diktikleri ana merkezdi…VE TÜM BU VADEDİLMİŞ KADİM TOPRAKLAR HEP DE NEDENSE İSLAM MERKEZLERİYDİLER.. İslam düşmanları senelerdir hiç bitmeyen hırslarla Ortadoğu halklarını içten içe sömürüp tüm damarlarından zehir gibi yayıldılar.. ve her yerde iç savaş.. kardeş kanı.. hiç bitmeyen işkenceler. .Amerika ve Avrupa ülkeleri kaşıkla verdikleri medeniyet denen vampirizmliklerini: kanırta kanırta, oya oya,  az gelişmiş bulduğu tüüm insan ırklarından birkaç yüzyıldır içe içe şişerek patlama noktasına geldi..

bugün Müslüman ülkelerin hali ise içler acısı.. hepsinin tek kurtarıcı olarak güvenip baktığı yegane Müslüman lider ülke ise-manevi hilafeti hala tek taşıyan emanetçi TÜRKİYE.. ama bizler, onların güvendikleri haslete sahip miyiz, bunu ancak hepimiz tek tek kendimize sorarsak anlayabiliriz değil mi?. neden?. çünkü gerçekte sadece bir tek kendimiz kendimizin ne mal olduğunu biliriz de ondan.. dıştan gözüken halimiz ve tavrımız =içimizde kaçımızda birebir örtüşüyor ki, hıı?...

Sevdiğim... atalar kültü dediğim; geçen masalımda yazmak istediğim ama yazamadığım şey aslında buydu.. niyetim,  bu kadim kült için şamanizim ve uzak doğu öğretilerini netten incelemeye gitmekti.. ne tesadüf ki, olaylar kendiliğinden tamda oraya denk geldi.. ne garip değil mi?.. işte Burma’da, Keşmir’de ve Çin’ mezalimi altında yavaş yavaş yok edilen TÜRKİ CUMHURİYETLER in hepsi; aynı negatif-çarpan etkili sevgi ve ışıkla evrenselleşin dininin tezahürlerinden başka bir şey değildi.. hani otu bile incinir diye kopartmayan din var ya ..hanii et-inek yemeyenler ama İNSAN YİYEN YAMYAMLAR var ya...hanii sadece kendilerini aydınlanmaya adayan, tefekkür ehli Hindular ve  Budistler.. savaşma seviş diyenler..nirvananın hazzıyla ortalığı kan denizine çevirenler..



.. evvet.. bilginin alındığı vahyi ilhamat-ı rabbani  tek bir ana kaynaktı..lakin onun şube şube dağıtımından alanlarda ,aldığı ilhama yalan, nefsanilik, kibir ve ucûb karıştıran yorumlarda sayısız fark vardı.. saf ve tertemiz bilgi için saf ve tertemiz kalb aynası olmuş duru gönüller lazımdı.. ve hakikat ile batıl aynı dense de, bu alemin şeriatında bu geçerli değildi.. NAR VE NUR hakikatte  birdi evet..ama ilim marifete tabiiydi ki onun tezahürü de şeriattı..sünnetullahtı.. ampulün içindeyken ışık aydınlıktı ..ampul patladığında karanlıktı.. …elektrik kontağı arıza yapar ise yangın ve felaketti.. trafo sadece bir kişideydi. .o ana merkezdi.. ve o ana trafoya bağlanan şube şube alıcılarda ise; akım voltajı  gittikçe düşerek loşlaşıyordu…bilgide-idrak de bu piramitsel dereceyle işliyordu.. anlasak ta anlamasak ta.. kabul etsek te  etmesek te.. ve bunun ne diplomalarla, ne makamla, ne maddi herhangi bir rütbeyle alakası vardı.. ve dünyadaki tüm servetleri verseler dahi, hiç kimse böyle bir şeyi satın alamazdı.. bu ilahi bir lütuf ve ihsandı…

Allah’ın sisteminde-sünnetullahında-KANUNLARINDA-şeriatında şaşma yoktu.. biri bu alemde kalanlar içindi ki, onlar maddeye takılıp kaldıkları için NARÎydiler..diğerleri batîni aleme yükselip geldikleri asıl kaynağı hatırlayıp ulaşanlardı ki bunlarda NURÎ idiler.. ama ne narilik, nede nurilik tek başına bir anlamdı.. hakikat ise ikisini birleyip ikisinin de üstüne çıkıp nurun ala nur olabilmekteydi belki de… ki, bu şeyler, bizler için henüz çoook uzak bence Sevdiğim.. ama ben bu tür zevatın şuan yeryüzünde halen bizlerle beraber yaşamakta olduklarının da bilincindeyim.. ve eğer hala nefes alıp veriyorsak –yağmur yağıyorsa –rızkımız kesilmiyorsa işte bu zevat yüzü suyu hürmetine olduğunun da  tabii..

ve bugün İslam tasavvufunu  kendi öğretilerine monte eden, uzak doğu öğretileri ile bezenmiş yaşam koçları  paraya para demiyor.. nefesle zikir terapisi yaparken aldıkları her nefese bir fiyat biçebiliyorlarJ..biz kendi kadim ilmimize sahip çıkıp, onu en güzel şekilde kullanamazsak eğer, o da, diğer tüm her şey gibi hırsızların elinde ziyan olup-kadir bilmezlik ve ilmi hak edene vermemek yüzünden ,"ŞİMDİLERDE  hepimiz için açılan" tüüm manevi  ilim kapılarımız bir defa daha  YÜZÜMÜZE kapanacaktır… İslama uymak yerine İslamı kendilerine uydurmaya çalışan bu tuhaf kişilere karşı hepimiz gözümü 4 açmalıyız ki: diğer 4 le birleşip, 8 li maddi manevi unsurlarımızın dönüşümünü &kendimizde müşahede edebilelimJ..

Sevdiğim. ben bu masalda ne yazacağımı bir türlü anlayamamıştım.. rüyamda yoktu ki peşinden gideyim.. sonra evvelki akşam salâta durdum.. ve masalımda Ramazan esmasına NUR ESMASININ denk geldiğini anladım.. ve şimdi farklı bir idrak dönemine girdiğimizi de tabii.. hemen geçen sene bu zamanın masalımı tıkladım..aaa her şey aynıydı ve hayret etmedim
J..nur ve nar, oraya, daha evvelki yıllardan gelmiş bile. .işte Sevdiğim bende o masalımı tekrar döndürüyorumJ.. bozuk bir 45 plak gibi;tekrar tekrar cızırdayarak, aynı yerde sararak dönen olmamayı da diliyorum tabii...
nur cihan/ 22 .7.2012

***



Geçen hafta sonu; iki tam gün, reiki (yaşam enerjisi) seminerine katıldım..
“Re= İlahi, nur, hayat…
Ki= Nefesle bağlantılı enerji anlamına geliyormuş.. ”
Felsefesi ise; anladığım kadarı ile, ‘evrende her şey titreşimdir  den yola çıkarak o titreşimle aynı olabilmek ve o enerjiye kanal olup hem kendini hem de tüm varlığı her konuda şifalandırmaktır…

Tabii ki benim için niyet önemli olduğundan şöyle bir niyetle gittim.. “Uydum İmama ve Rasulümle ve A'li dostlarımla beraber reiki deneyimlemeyeJJJ
İki gün boyunca da reiki de sadece NİYETİN VE TESLİMİYETİN önemli olduğunu öğrendim.. Sadece saf bir niyet vardı; asla enerjiyi kendi çıkarına kullanamıyordun.. Her şeye bütünün hayrına diyerek niyet ediyor ve ondan sizin kanalınızla istediğiniz her nesneye “O- Rahman’ın enerjisini” yansıttığınızı hayal ediyordunuz ve başka da bir şey yoktu… .
Benim için reiki: Eski mısırlıların “ra öğretisini” yani “rahman ve rahim bilgisini” tasavvufdaki ismiyle de sanırım “rab bilgisi”ni deneyimlemek oldu.. Reikinin “Japon tasavvufu” olduğunu hissettim.. Ama eski şamanist gelenekleri içerdiğini de gözlemledim.. Bilgi tekti ve sadece yorumlar farklıydı.. Peki bunca ayrılık nasıl oluşmuştu, bir onu anlayamadım..

Ben, o iki gün boyunca İslam’ın ne muazzam bir sistem olduğunu anladım.. Ve namaz için yaptığımız ön hazırlıkları; niyet, temizlik, düzen, abdest ve ona konsantre olmaya çalışmanın ve namazın hareketlerinin hepsinin reikiden de üstün manalar taşıdığını algıladım.. Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin hayatını sürekli okumamız ve onun hareketlerini deneyimlememiz gerektiğini bir kez daha çok iyi öğrendim.. Tek kurtuluş O’NUN YAŞADIĞI HAYATIN ANLAMLARINA EREBİLMEKTEYDİ… O’nun her hareketi, her sözü bize bir şey öğretebilmek içindi… Elimizdeki hiçbir şeyin kıymetini bilemiyorduk, neden acaba?.. Ve gerçek manalarını da ne yazık ki.. Evet hz. Ali’(k.v.)nin dediği gibi “ilim Çin’de de olsa arayın” sözü, bugün benim için daha bir netliğe kavuşmuştu..
Uzak doğuda manalar çok açık ve semboller hayat bulmuştu.. Biz de ise her şeyi reddetme hastalığı yüzünden kısır kalmış bir bilgi daha doğrusu; üstü habire örtülmüş muhteşem bir hazine vardı… Oysa camii -cem hz. Muhammed’e ait bir özellikti.. Tüm esmaları O cem edecek ve tüm dinleri de tabii ki O birleyecekti.. Bugün artık O (NUR’UN ALA NUR) altın çağ İslam’a geldi ve kıyametimiz= uyanışımız= foton çağımız da (A’Lİ ruhların üstümüzdeki astrolojik ilim sağaltma işlemi)= CEMALİ zamanımızda geldi inşallah..
Neyse bu girişi yaptım ki, asıl anlatmak istediğimi ancak bu şekilde anlatabilirim diye düşündüm. Çünkü bazı şeylerin karşılığı olmadığı için anlatımı da zor oluyor.. Ama reiki hocamızın bedenlerimizi soğan halkalarına benzettiği mecazını çok sevdim ve ben de bu soğan halkaları ile anlatmak istediklerimi anlatmaya karar verdim..
Allah ‘ın bir lütfu ve dilemesi ile; vaktiyle, ben de bu titreşim beden =dalga boylarından bir kaçını deneyimlemiştim.. Bunun herkes için faydalı olacağını düşündüğümden, Allah rızası ve bütünün hayrı için bana verilen emaneti yazıyorumJ… (Reikide öğrendiğimiz niyeti yazdım..) Eminim ki anlayabilen herkes için, korkunun sevgiye dönüşeceği bir anlam çıkacaktır.. Tabii ki ne ilmimiz ne de yetkinliğimiz var.. Sadece bir vehmi deneyimdir.. Masal da diyebiliriz.. Ama belki bir iki kişinin işine yarayabilir diye umuyorum..
“Onsekizbin alem” var diye hep öğreniyoruz değil mi?.. Ama bu ne demek, bilmiyoruz.. Bunu kitaplar “tüm kainatı ve her varlığı düşünerek dıştan içe doğru (afaktan enfüse, kat kat )” düşünmemiz gerektiğini anlatıyor genelde.. Tabii ki bu ilim canlı ve yaşanmadan anlaşılıp öğrenilemediği için de kitaplardan da bir türlü istediğimiz gibi öğrenemiyoruz..

Ben kendi vehmime göre bir şekilde yazmayı deneyimlemek istiyorum… Buyurunuz hayal perdemiz açıldı…



Bir soğanın halkaları nasılsa: Madde bedenden içe doğru da insan bedenlerini de; sanki her soğan dairesinde ve ince zar perdesinde daha bir latifleşerek ya da farklılaşarak değişime uğruyor gibi hayal edeceğiz tabii ki..

Madde dört unsurmuş (ANA-SIR-I ERBEA) ve aslında çok daha unsurluymuş ta anlaşılması kolay olsun diye dört unsurla sembollemişler.. İşte aynen insanın da “hava, ateş, toprak, su” unsurlarına ait bedenleri olduğu hayal edilmiş.. Bunlardan benim de “lütfedilmiş” hayal ettiğim bazı beden ya da bedensiz hallerim varmış.. Zannımca ve kendi vehmime göre verdiğim isimleri şunlar diyelim. “levh beden, Ruh, nefs, su beden (holoğram olabilir), renk dalgası, hiçbirşeysizlik (yok beden:), harf beden, iyi amellerimin oluşturduğu ameli iktisabi bedenler (yani ahiret hayatımı inşa edecek iyi amel- yapı taşı bedenlerim:), dalga boyu beden (bu beden değil sadece dairesel bir titreşim), vb.. Sanki sonsuza dek gidecekler sanırım… Allah hepimize öğretsin inşallah ve aminn..
Benim anlatmaya çalışacağım bedensiz bedenlerimizden “dalga boyları” halimiz olacak..
* * *
“Negatif nar-i (cinni) dalga boyumuz”
Durgun bir suya minik bir taşın düştüğünüz hayal ediniz lütfen.. Ve bu durgun suyun dairesel titreşimlerinde de bir bozukluk düşünün yani daireler huzurla açılmıyor.. Titreşimin bozuk olduğunu ve “bızzzt”ladığını düşünün aynı zamanda elektrik çarpar gibi çarptığını da.. Hani cin çarptı ya da kitap çarpsın derler ya, işte bu çok doğru bir anlatımdır.. Bu “bozuk frekanslı bir radyo yayınına benzeyen “bızzzt”layan ve çarpan enerji dalgasına “negatif yapılı beden ya da cinni beden de diyebiliriz… Bu olumsuz düşüncelerimizin halidir.. Ve hepimizde sonsuz tane “bızzzt”layan enerji dairesi olabilir.. Her bir kötü huyumuzu düzelttiğimizde bu “eksi yapılı, negatif cinni yapılarımızın”; bir bozuk frekans dalga boyundan kurtulabileceğiz.. Tabii nar ehli nura dönüşmüyor belki ama nar-i yapımızdan onunla yüzleşerek yani kendi vehmi yapımızı yakarak, korkularımızdan da kurtulabiliriz ancak..
* * *
“Pozitif nur-i (meleki) dalga boyumuz”
Durgun bir suya minik bir taşın düştüğünü hayal ediniz yine lütfen..Ve bu taşın dalgalarının huzurlu bir salınımla sürekli açıldığını düşününüz.. Öyle bir huzur ve dinginlikle açılıyor olsun ki “aynı zamanda da, sizi de teslim almış olsun… Ondan hep iyi dilekler dileyip-dua etmenizi istediğini, hatta dua edip bir şeyler istemeniz için sizi zorladığını da tahayyül ediniz.. Ve onun size şifa verdiğini, koruduğunu, şefkatle sardığını, sadece sizin iyiliğinizi istediğini de”…
Bu pozitif enerji dalga boyumuz tabii ki, bozuk enerjili halimiz bizden çıktığı zaman ancak kendisini bize gösterebilecektir sanırım..
* * *
“Pozitif içe çekimli dalga boyumuz”
Gene durgun suda az evvel hayal ettiğimiz meleki dalga boyunu düşünüyoruz.. O, nasıl hep dışa doğru huzurla açılıyordu ise “bu dalga boyumuz da içe; huzurla, inanılmaz bir sakinlik ve yavaşlıkla dönüyor olsun.. Bu huzur olabilir mi bilmiyorum ama “ben o anı hep, eve dönmeye başladığım an olarak hatırlıyorum”.. Bu dalgayı deneyimlediğim an çok sevinmiştim. Artık geri dönüşüm başladı ve başaracağım diye hayal etmiştim..
İnşallah hepimiz başaranlardan oluruz.. Böyle dedim ama aslında orada olduğumuzu ve oradan tek bir an ayrılmadığımızı da öğrendim.. Fakat imtihan dünyası işte, ne gerektiriyorsa onları yaşıyoruz.. Bir rüya görüyoruz ve bu rüyanın hakkını da vermek gerekiyor… Nasılsa bir gün uyanacağız.. O yüzden bu rüyanın kıymetini bilelim..
* * *

Bir de asla yalnız olmadığımızı bilmemiz gerekiyor.. Bizde bizden farklı sonsuz tane biz var… “Allah, her an bir şandadır” hükmünce, bizi sonsuz biçimde yaratmış.. ‘Kendimize seyahat’ kadar olağanüstü bir yolculuk olamaz herhalde.. Bir bilet alıyoruz ve niyet ediyoruz.. Asla geri dönüşü olmayan içsel, tehlikeli, upuzun bir yolculuk… Ve en değerli yanı da şu… Haksızlığa uğradığınızda ve Allah Teala için, kalp kırıklarınıza tahammül ettiğiniz o anlardaki halinize dikkat ediniz lütfen.. Tüm fetihleriniz işte orada başlıyor olabilir belki de..
Kendi mucizelerimizin farkındalığına varabilmek dileği ile…Sevgiler
nur cihan  /nisan 2008
nuralem7@hotmail.com