28 Ekim 2012 Pazar

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 31

duvardaki eksik tuğla

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 31

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. bir B-ay-RÂM  daha geldiii ve geçti.. aynı bir nefha-i rüzgarlık enfes bir nefes misali değil mi?. ne yazacağımı bilmeden, ne yazacağımı büyük bir merakla öğrenmek için bu masala başladım.. çok tuhaf bir şeyler oluyor.. ne yapacağımı henüz bilmiyorum.. bazı yazıların tepkili çekimi çok acaip oluyor nedense.. Sevdiğim, beni Senin aşkından başka tüüm aşklardan muhafaza et olur mu lütfen.. ben öyle şeylerden çok korkarım üstelik.. ve yazdıklarımı kendi nefislerine göre anlayanlardan da lütfen beni koru ve onları benden ebeden uzak tut inşallah.. aminn..beni onların nefis oyunlarına alet etme…

*bu masalı kendime bayram hediyesi ve keyfi hali için yazıyorum.. istiyorum ki yazmaya başladığım 6.yılımda bu masallar bana neler yapmış bir haşr-ı neşriyatımızı dürelim.. ilk evvela takvimsel gidiyoruz tabii. sonrada zaman tünelinde seyahat ederiz olur mu Sevdiğim..


geçen masal günü gözlerim çok yandığından, bir sonraki gün ne yazdığımı iyice okuyabildimJ..bu arada hala gözlerime şifa olmadığında ortaya çıkmış oluyor tabiiJ..sonra Sevdiğim, masalımı bir okudum.. aman ALLAHım ben nasıl bir şey yazmışım öle Ya RABBİM?!.. bu şuan yaşayan, ben gibi kaç zamane veledine nasip olabilirdi ki?!.. ben gerçekten de, o dendiği gibi, çoook zengindim.. hatta yazıdan sarhoş olmuş  iki aşk maili dahi aldım, bir ağlayan tel geldi.. bir tebrik yazısı da vardı tabii.... (bak Sevdiğim, lütfen kimse bana aşık olmasın olur mu?!..o zaman benim Sana olan aşkım zedelenir benceJ..beni böyle şeylerden koruyacaktın… kimsenin rüyasına filanda girmeyeyim... onlar beni o zaman korkutuyorlar, ve her şeyi buradan Sana yazdığım içinde alınıp, kızıyorlar, üstelik beni de cinli perili –deli-meczûb sanıyorlar, unutma lütfenJ..)..


vee..hep hayalini kurduğum NEFESLE  röportajımın sanki bir kısmı gerçekleşmişti.. wayy be..heytt !!..di yani.. ALLLAHIM ,canım, nasıl sevindim anlatamam.. hemen o müzik evinin sahibine telefon açtım.. şöyle dedim: “bugün ne yazdığımı tekrar okuyup sizi aradım.. sizi tanıdığım ve sizle böyle bir şeyi konuşarak o cevapları alıp, yazıya döküp kaydettiğime ve buna izin verildiği içinde size çoook teşekkür ediyorum.. böyle bir şeyin bize nasip olması inanılmaz bişey üstelik.. bunu ikimizle yaptılar birde.. bugün hep şükrediyorumJ…hatırlıyor musunuz?.. hani Devam Eden Gölgelerin son İstanbul yemeğinde Sizi herkese İLAN EDEREK ne demişti :”O beni de geçti.. .. …geçti” ..işte bu sözlerin yazılı kaydının nasibi bana şunu anlattı ki, size de söylemek isterim.. bu size verilen vazife ve yetkinin açığa çıkmış ,kayda geçmiş, onaylanmış  halidir”..
Sevdiğim biz onla telde biraz sohbet ettik.. ve ne vakittir hep anladığım ama ortaya zahir edilmemiş olan vazifenin, zaten icra edildiğini de, akabindeki günlerde öğrenmiş de oldumJ..öyle şeyler anlatıp konuşabilen-İCRASINIDA YÖNETEBİLEN  biri, bizler gibi de değildir, değil mi?.. ve Sevdiğim o doğuştan aşıkmış üstelik..10 yaşındayken divan yazmış ve ilerleyen yıllarda onu ateşe atıp yakmış.. oysa benim aşkım onunki gibi yüksek ve doğuştan da değildi.. henüz nasıl bir aşka sahibim onu bile öğrenememiştim birde..yanii..sonuç.. ben gerçek bir aşk adamı, gerçek bir ses virtüözü ve SESLERİ KONTROL EDİP YÖNETEBİLEN BİRİ  ile de bir sohbet ,röportaj yapmıştım.. gittikçe profesyonelleşiyoruz yani..

 bence gelecekte; Sende benle böyle bir masal gerçekleştirmelisin ki, tadından okuyamayayım
J.. herhalde şöyle bir sohbetimiz olurdu bak Sevdiğim.. ağzım kulaklarımda Sana sürekli şunu sorardım: “beni seviyor musunuz?” ..”beni seviyor musunuz?”.. “ne kadar?”.. “başkaları da var mı?”. “kaç tane?!!”.Seni çıldırtırdım, çıldırtırdım.. işte bizim Senle röportajımız böyle bir şey olacağından, o işi başka elbiselerden götürüyordun ki, bunu da çaktım.. ve  hala küsüz birazcık bence..

(*laf aramızda ,bir sır  Sevdiğim.. aslında ben o korkunç celalin ve o ağızdan çıkan o dehşetli kelimelerin, bu çocuğun efrâdına İHSAN-I şifa olduğunu biliyorum.. ve onlarda açılan şeyleri de takip ediyorum.. bazı hazineler bir kişiye mal edilemeyecek derecede fazla ve yüksektir ve onu diğerlerine de pay etmek lazımdır.. ((her ne kadar paylaşım yok dense de, ben var olduğunu nedense hep gözlemliyorumJ..)) her şeyin sahibi yanlızca ve yanlızca Allah’tır.)


aslında bu SESle sohbetin, bir evvelki ,o beni mahvedişinin hediyesi olduğunu da biliyorum Sevdiğim..
neden hep böyle çok yüksek idealara, çok acaip ızdıraplarla kapı açılıyor, bir tek bunu anlayamıyorum.. ve aşk neden acı seviyor da zevkü sefada  çok kalmıyor.. bence aşk daima hareket, heyecan, halden hale durum güncellemesi yapıyor.. her an yeni bir farkındalıkla eski haline tekamül üstüne tekamül ve yepyeni esma çocukları doğuruyor..ee tabi sürekli doğumda çok yıpratıcı oluyor.. lohusa sendromları da var tabii.. bir idea-bir düşünce =bir fiil, bir eylem, bir madde doğuruyorsun ve sancısını hücrelerinle ,dış dünyanla –eşyayla beraber çekiyorsun.. hele o idea-esma çocuklarının hayat mücadeleleri ve var olma, kendilerini yaratana baş kaldırıp:” bizde varız ....senle aynıyız  ve hatta seni geçtik,sen olduk” deme ve yönetime ortak olma mücadeleleri az bir şey değil yani
J..ezeli aile kavgası bu işte..


Sevdiğim bugün salı(sallanır ve gerçekten salladı ,sallandıJ)…o hayalimde gördüğüm kişinin bugün sesle alakalı dersi var.. gidip gitmemek arası inanılmaz bir savaş veriyorum.. hafta sonu kaptığım virüsten dolayı gribim iyice arttı ve halsizimJ..çok istediğim bir şeye yine gidemeyeceğim ve yolumun yine kesildiğini anladım.. ama son ana dek gidebilmeyi de gerçekten istedim bil yani.. hava erkenden karardı, rüzgar, yağmur ,soğuk.. ben bir sürü hap içmişim ve dersin bitmesine yakın saatlerde evimde uyuyakalmışım üstelikJ…yani yapacak bişey yok tabii.. belki gönlüm felan kayar neme lazımJ..benim yerim evimde erimin yanında olmalı değil miJ?!!..Sen benim 45 yaşımda ve obez ve son derece basit biri olduğumu sakın unutma olur mu Sevdiğim..yanii bana bu paspâye halimle kimseler bakmaz merak etme.. ama ben istediğime bakarım, onu da unutma ,aynı Sen gibiJ..


Sevdiğim tüm bunlar latife tabii.. o gün aslında şunu düşündüm.. ben sesle, nefesle bir  röportaj yapmıştım ve inanılmaz bir şey olmuştu.. anidendi ve her soru-her cevap spontaneydi…yani o an olması gerektiği için olmuştu.. ve biz o sohbeti dev bir aynanın yanında gerçekleştirmiştik. sürekli o ayna ve arkasındaki sırrrı işaret ederek konuşmuştuk.. insan neler olup bittiğini her zaman çok geç idrak ediyor; nedense ki, buda biz gibi cahillere özel bir rahmani rahmetti de tabii..

25 ekim Perşembe.. Kûrb’Ân –yakınlık-kurbiyyet- vuslat- Arafat’a çıkıp kendine arif olup, mâârif ehli olma bayramı.. benim için Senle olduğum her an kurbiyet bayramı olduğundan Sevdiğim, böyle özel günler mevhumum aslında yok.. lakin “mâârif et” den dolayı genel sünnetullah kurallarına da uymak ve nizamı asla bozmayıp, bozanlarla da cehd etmek lazım ya hani birde.. işte o yüzden bende bayram yapacağım…ne  vakittir hiç  rüya ve bilhassa Seni terennüm edemiyorum biliyorsun.. hep bana çok kızgın olduğunu düşünüyordum ya Sevdiğim.. işte bu son ses ve nefes masalıyla anlamış oldum ki artık edeb bahsindeyim..  şımartılmış bir naz ehlinin dahi sınırları, haddi hududu vardı.. haddimi bilip sınırlarımı aşıp geçmemeliydim.. öyle bir yere tefekkürle bir daha gelmiştim ki; zaten bu bölümde rüya filanda olamazdı, değil mi? işte Sevdiğim.. ilk defa ben kendim bunu idrak edip :”kapıları aç, beni içeri al, kendini bana göster” diye yırtınıp, ortalığı birbirine katmadan(
J?!!=yalan söylüyoruum..yine yaptım biliyorsun), ağlamadan, bağırmadan, kapıdan boynumu eğmeden kendim dönmüştüm.. yani artık gide gele, hangi halde aşağı inmem gerektiğine RAZI OLMUŞTUM.. ve böyle yaptığımda da hiçbir kanadım ,teleğim kırılıp zararda görmemişti (çünkü artık Sana karşı hiçbir izzeti şerefi gururum ve tüyüm kanadım kalmamıştıJ).. işte o ses dersine gitmeyip evde hasta yatarken, Senin öğrencin gerçekte bunu düşündü ve böyle bir idraki ona açtığın içinde çok şükretti.. o anahtar o kilide boşuna girip çevrilmemiş-1O olmamıştı yaniii..J..ve bir dervişin bize zahirde göstermelik gösterilen?!! çeyizi ne olabilirdi ki.. köhne birkaç bez parçası ve birkaç yazı.. bizimki ise sadece bir hayali masal dizini..


bir gün ben öldüğümde, tüüm bu harflerimde benle öbür tarafa gelecek biliyor musun Sevdiğim.. ve ben orada onlarla bize cenneti arş-ı rahmanı yazıp çizeceğim.. Senle o gönülde sema edeceğiz ..bu defa perdedar ve perde ve ses ve ışık bahsinde daha yüksek tekamüller olacağız değil mi?.. ve ben her defasında tekrar tekrar Sana aşık olacağım..

bugün bayram.. ama İslamda  tek maksat olan tevhidi; İslam ülkeleri olarak henüz yakalayamadığımız için, farklı günlerde bayram yaparak  diğer inançtakilere karşın gülünç de oluyoruz tabii..  bence, bayramda bile  tevhid-bir olamayan İslam camiasına Yaratıcımızın bir cezası idi bu .. ayetle sabit ,haram aylardan olan aylarda ,bugünün  Müslümanları savaş yapıyorlardı üstelik.. fakir ve çaresiz Müslüman kardeşlerini kurtarıp kalkındıracağına, zengin ve İslam düşmanı ülkelere tüm paraları akıtanlarda bizlerdir..eee..bayramı da tabii ki hak etmiyorduk dolayısıyle.


perşembe öğlen.. yollardayım.. karşıya geçtim.. ömrüm iki kıta arasında saatlerce süren yollarda geçiyor sanki.. artık yollar beni çok yoruyor. bir büyük kardeşimle selamlı rehbere ziyarete gittik..ooo..buraya bir yıla yakındır belki gelmiyordum.. bahçeye Horasan tarzı bir minik yapı dikilmiş ki, sadece kubbesi kalmış..çoook beğendim Sevdiğim.. çok zarif olmuş.. kuyunun dibinde mahsur kalan Ali Baba sesini hemen-anında duyurmuştu  değil miJ?!..belki o mahallenin bile çehresi işte böyle böyle değişir zamanla, inşallah ve aminn..sonra tam çıkacağız, aa bahçe kapısının önüne başka bir araç park etmiş.. inanılmazdılar.. tam bir saate yakın ellerinde hoparlör, dolaşa dolaşa mahalleye plakayı anons ediyorlar..” tıınn” yok.. burası evlere şenlik mahalle biliyorsunJ …sonra oradaki bendeler hep birlikte, o aracın arkasından tutup, onu yolun diğer tarafına doğru anında çeviriyorlar.. bizde –onlarda gülerek, neşeyle yola çıkıyoruz.. mesela bu çocuk orada  bilmedikleri bişey için öyle tutulduklarına inanmış SevdiğimJ.. sonra Hüseyin amca ve Şükran teyzelerdeyiz… Üsküdar’ın üç sırlılarını geziyormuşum gibi hissediyorum şimdi  tabii.. Hüseyin amca beni ilk anda tanıdı ama sonra yine unuttu, ”sen kimsin? ”dedi.J..oradan Bülent amcalara gittik.. öğrencileri de vardı. bu ev çok huzurlu ve çok bereketli bir diğer evdi.. aynı frekansta buluşan nadir evliliklerden ,meleklerin bile gıpta ettiği türdendiler yani.. iyi ki onları tanıdık değil mi Sevdiğim.. Terzi Osman amca ise henüz gittiği yerden evine dönememiş.. sonra diğer kardeşlerim ve yeğenlerimle ceviz ağacında buluştuk.. kahve istedim.. ama o kaç sene evvelki kahve servisi debdebeli ihtişamın yerinde yeller esiyordu  tabii.. ve sonra hep birlikte Selami Ali Efendiden başlayıp Üsküdar’daki türbelere  bayram ziyareti yaptık..

Cuma…Sevdiğimm.. işte Sen.. amma arkan bana dönük ,solundaki bir binaya doğru yürüyorsun.. o bina resmi bir yermiş ve Sen orada bir düğün gerçekleştirecekmişsin.. fakat şimdiye dek böyle  resmi makamlı bir yerde, öyle bir düğün olmamış.. buna cesaret eden Senin, bunu herkese ilan edip edemeyeceğin mevzuunu anlıyorum.. sanki bu şeyin endişesi içinde, tepkileri hesaplıyor gibisin.. ve sonra sağımdaki bir resmi binanın içine giriyorum..aaa   tanıdığım  “ …”   o devlet dairesinde işe başlamış.. bana  diyor ki:” devlet iki bilgisayar ve birde hatırlamadığım bir şeyi(sanki din) hediye veriyor.. sende çocukların için talep et “.. önce istemiyorum ve gülüyorum.. çünkü ihtiyacımız yokmuş.. ama sonradan istemeye karar veriyorum.. istiyorum.. kağıda yazılıyor.. ve işlem gerçekleşmiyor.. bu defa boş vermiyorum Sevdiğim.. ne olacağını görmek için yine talebimi istiyorum.. kağıdı gösteriyorlar.. yazışmaları ve altındaki yetkili yeri-imzayı.. neden işlemin hala gerçekleşmediğini soruyorum.. “…” kağıdı uzatıyor ve şöyle diyor.. yetki ve imza için onaylama..  lazım.. Sevdiğim bu aslını bir türlü istediğim gibi anlatamadığım hayalimin özünde anladığım ise şuydu.. 


hani Hacı Bayramı Veli hz demiş ya: “ben icazeti 3 tür kişiye verdim..1.kendi yetiştirdiklerime..2.ilerde doğacak olan yetiştireceklerime.3. ise yolda bozgunculuk çıkartacak nefsi çok yüksek olanlara.. onlara ise bu icazeti, yolu onlardan korumak için verdim.. işte Sevdiğim ben anladım ki;bazı kişilere icazet, post, taç, hırka verilse  ve işe alınmış gözükseler ve herkes onları öyle bilse dahi, manada işler öyle  gözüktüğü gibi yürümüyordu.. onlar istedikleri kadar bir şeyi yazıp çizsinler, onaylasınlar ve işleme –yürürlüğe koyduklarını söylesinler.. o kişilerin asla hiçbir yetkileri yoktu.. çalışmıyordu.. yolun esas sahipleri; o yüksek nefislileri  öyle elde tutuyordu yani. (*bazen, Sevdiğinin ağacının kollarından bir kol ayrılıp  uzamış ve meyveye kalkmış olabiliyor.. ama ne dalı nede meyvesi kabul olunmuyormuş ki, anladım..)


Sevdiğim.. bu hayalim aslında üzücü idi.. şimdi bundan bahsetmek  istemiyorum.. ama birde şunu anladım.. Sen bizim sabaha dek konuştuklarımızı dinlemiştin ve bana bu rüyayı göstermiştin.. o bizleri ilimleri ve yetkileri ile kontrol edip, ecinnileriyle korkutanların ;aslında yolun haramileri olduğunu ve verdikleri payelerinde kendileri gibi sahte olduğunu da anlatmıştın  tabii.. Allahtan ki benim öyle taçlı, hırkalı, hediyeli bir meşrebim yok ..yani peşinde koşacağım hiçbir idealim de yok dolayısıyle.. aslında laf aramızda Sevdiğim; olsaydı ve onları Sen bana vermek için sürekli beni kendine çağırsaydın da fena olmazdı yaniJ..hiç olmazsa bir vesileyle Seni görmüş olurdum …Senden hediye almayı kim istemez ki.. ben Sana hediye versem mesela, hep aynı hikmeti himmet baloncuklarımla kendimi-gönlümü verirdimJJJ..başkaaa..öğleden sonra evime döndüm..


cumartesi.. bugün bir arkadaşımla, 18 yaşına gelince yetiştirildikleri mekandan sudan çıkmış balık gibi çıkartılıp, zalim bir hayatın koynuna zorla atılanlardan biri olan, birkaç senedir tanıdığımız kızımızı ve yeni ailesini ziyarete gittik. bebekleri büyümüş ve maşallah çok sağlıklı.. maddiyat yerlerde sürünüyor tabii.. inşallah artık bahtları düzelir ..aminn..sonra Sevdiğim ben oradan Orhan Babaya gidecektim ki ,  beni oraya bırakmak isteyen arkadaşım tam kapıya gelirken:” bende geleceğim “dediJ.. tamam.. artık eskisi gibi kıskanç değilim belki de (esasında bize yardım ettiği için, ona bu bir hediyeydi tabii J)..içerideyiz.. onlar sımsıcak dostlar.. mütevazilik her kula böyle nasip olmuyor ..
kamışül KALEM-sperm

O, bize hatıralarından anlatıyor..12 yaşından itibaren gittiği mekanlardan biriymiş bu.. orada Fahreddin Efendi diye biri varmış.. birde gelenlerin ayakkabılarını çok loş ışıkta alıp kutulara koyan bir ayakkabıcı ki, geçen yıl 100 yaşında vefat etmiş.. işte o insanların yüzlerini dahi görmeden, kimin ayakkabısı gerekiyorsa onun eline pabucunu verebilirmiş.. hiç bir zaman birbirlerine karıştırmazmış.. bir defasında Orhan Baba bunu nasıl yaptığına hayret etmiş.. ve o gün çıkışta Fahreddin Efendi ,elindeki bastonunu ona doğru uzatarak şöyle demiş: “evlat, o iş onun ibadetidir.. ibadet sadece namaz kılıp ,oruç tutmak değildir”…başka pek çok hatırada anlattı ve şiirler okudu tabii.. birazdan Sana onları ses kayıt cihazımdan dinleyerek yazacağımJ..ve oraya bir genç gelmişti.. gözlük camı işi yapıyormuş.. ama aynı zamanda kudümzenmiş ve Gar’ın orada Mevlevi ayini yapıyorlarmış.. geçen bir turist grubu gelmiş ve ayin bitince boyunlarındaki haçları çıkartıp, parçalayarak, kırmışlar.. ağlayarak: “bizi zikre götürün ,biz şimdi Müslüman olmak istiyoruz” demişler.. yakındaki bir uşşaki mekanına götürmüşler onları..ve bu genç hat sanatı ile de iştigal ediyormuş Sevdiğim.. Hamit Aytaç’ın bir levhasını bulup kopyalamış( ki bize de inşallah fotokopisini verecekmişJ )..bu levhada aynen şunlar yazıyormuş bak Sevdiğim..
Hattat Hamit Aytaç’ın sülüs yazısı şudur: ”Ehli Mûsıkîşinasların Piri Ya Hazreti Cebrâil.”

burada Ahmed efendi dipnot koymuş:
 Allahû Teâlâ,hz Adem’i yaratıyor, Ruh’u da yaratıyor.. ”ey Ruh! Adem’in bedenine gir!” diyor.. Ruh: ”ben  o çamurun içine girmem” diyor.. işte böyle, girerdin girmezdin sürerken; Allah Teâlâ ,Cebrail a.s diyor ki:” git cennetten koç neyi al gel.. ”Cebrail a.s cennetten koç neyi alıp geliyor ve başlıyor onu üflemeye.. bu nağme ile efendim ruh mest oluyor ve patt diye yere düşüyor.. bunun üzerine ; o sesin cemal olarak zuhurundan sarhoş olan Ruh ,o aşkla Adem’in çamur kalıbına  aşık olup, ona giriyor..”
kalemü NUN-
yazan ve yazılan

burada sözü alan Orhan Baba diyor ki: hani Neyzen Tevfik’in :
“Meyde oldum Bektaşi, neyde oldum Mevlevi
Bir meclise toplanmıştı evliyalar, erenler
Pirim Hacı Bektaş, Üstadım Mevlana
Her nebiye bir veliyi sordu sual
Uzamadı dedikodu kıylu kâl.
O anda bizi dinliyordu Zülcelâl
Bende gizlice girdim duyan olmadıJ..
İçlerinde kâdı yoktu, bu hali yoran olmadıJ

hepimiz aynı yerdeyiz ama aramızda boyutlar var..Sümmanî  700 yıl evvel aslında bu çok güzel söylemiş:

Hâk ilminde bu alem bir muska imiş ancak..
O muskada bu alem bir nokta imiş ancak.
O noktanın içinde gizli nice bin derya ,
O deryada bu alem bir katre imiş ancak..
Her kim buldu ise Ademliğin, O’dur  Adem..
Yoksa görünen bir suret imiş ancak..

şimdi hepimiz iç içeyiz.. fakat hiç kimse de birbirinin sahasını işgal edip bilemiyor.. hepimiz aynı yerdeyiz ama belki burada yüzlerle bölme var.. her bölme kendi içinde, kendi büyüklüğünde, kendi halindedir.. herkes kendi yaşantısından memnun.. biz bu şekilde, bu kadar görebiliyoruz.. ama feraset gözü açıldığında, size bir miktar daha bir şey gösteriyorlar.. işte orada mertebe aldanmaktır..bir mertebeye geliyorsunuz haa.. tamam.. mertebeden mertebeye geçmek aldandığını anlamaktırJ.. yani Peygamberimiz  Efendimiz diyor ya hanii: “Ya Rabbim ..benim her an Sana olan hayretimi arttır..” ve her makamda 70 istigfar çekiyormuş Rasulullah.. çünkü bu sonsuzluk alemi.. ne ucu var ne bucağı.. halen bize ışığı gelmeyen yıldız var..hz Mevlana bize bunu 800 sene evvel haber vermiştir.. ondan 300 yıl sonra gelen Kopernik’ ten çok daha evvel yani.. bugünde bilim 500 milyon ışık senesi ileride, bize henüz o ışığı ötede olanı haber vermiyor mu?..ve peygamberimiz şöyle demiştir:sizin her birinize cennette bir köşk verilecektir.. o köşkün bahçesindeki ağacın gölgesinde bir atlı 40 yıl yürüyecek, gölgesinden çıkmayacak..” işte bu muhteşem bakın.. onun için adam olarak gitmek lazımdır buradan.. gireceğimiz ve çıkacağımız yerden salih olarak çıkmayı nasip etsin rabbimiz bize.. bu işler hem çok kolay ,hem de çok zordur..

çocuk: o zaman taçlara, hırkalara, ödüllere çok dikkat etmek, takılıp, kapılmamak lazım değil mi?

Orhan Baba: efendim bunların hepsi tuzaktır.. Şemsi Sivasi  hz söylüyor ya hani:
kimse vasıl olmaz Hâkkâ /  kendisinden dûr olmadan /  kenz açılmaz o gönülde /  hâne mamûr olmadan..

çok zordur, kendinden kurtulmak. kendinden kendine sebep olmak.. delil olmak.. Allah esasında kendine aşık.. O kendisini en mükemmeliyette arıyor.. O, mükemmeliyette Zat-ı ile kendisini görüyor.. bu aşk ayrı bir şeydir.. anlatılamaz ki.. yaşanır.. bütün varlık alemi, bütün zerreler O’nunla kaimdir.. hani Niyazi Mısri söylüyor ya: “bu alem ayna, her şey Hak ile kaim /Mirad-ı Muhammedden  ALLAH  görünür daim”.. Muhammedin(s.a) aynası, Muhammedi ayna..

buda Neyzen’in:” gizlenirsin her nüvenin içinde../cininde, ademinde, şeytanında../ bir parlayış parladın ki Kureyş’de../ Zat’ını mahbubunda  şân edersin
tabii bütün varlık O’na bağlı, O’nunla.. Cenab-ı  Hâkk’ı eşyadan ayırmak inkar etmektir, eşyaya tahsis etmekse şirk koşmaktır.. Muhammedi aynadan bakmak lazım..

Evliyanın sureti bir, sireti bir, sohbeti birdir..
Ehli gönlün sureti bir, sireti bir, sohbeti birdir..
İksiri âzâmdır yüzü, nice derdin dermanıdır o..
Ehli gaflet bakınca toprak sanır onu..
Arifane gönlünce seyret, cemâlullah makamıdır o..
(Orhan Baba)

çocuk: Adem Çekirdeği nedir?
Orhan Baba: Peygamber Efendimiz  bir hadisinde ona acbüzzeneb demiştir.. insanın kendisi ADEM=ALEM= ATOM dur ..yani insanın ölmeyen nüvesidir. .ufak bir mercimek tanesi kadardır... tekrar oradan dirilecektir.. o yok olmaz.. o yandığı zaman kainat yok olur. .esas atom sensin..


mebde-i her dû cihan (her iki cihanın başlangıcı sensin)
kendini idrak  ede dur  nûr-û musaffasın sen
mebde-i her dû cihan  sırrı ev ednâsın sen
senin için yer gök çarkı felek buldu vücûd
cümle bu vücûd defteri divandaki manâsın sen
sensin o  ayeti kur’an ile tekvin olunan
sana Hâk demedi mi allemel esmasın sen
aç gözün petrevi âyine-i mevlâsın sen
mazhârı zât-ı Hüdâ câm-ı mücellasın sen

aradıkların hepsi sende..o dünya yansa da yıkılsa da o nüve sende ..ikinci diriliş oradan olacak. . eskiden Fahreddin Efendi meydan açtığında sâlâ  verilirdi.. hayat son buluyor, her şey sukün ..muhteşemdi.. orada bir ama zat vardı.. o ,o vakit şunu okurdu:


gübâri pâyine almam cihânı ya râsullah
değişmem mûyine hep asûmanı ya râsulallah
duyunca adem teşrifin sûlbü pakinden
değişti bağı habbeye  bağı cinan-ı ya Râsulallah

((*demek ki neymiş ADEMDEN kasıt; bu aleme gelecek olan, en Ekmel MUHAMMED(-i lik , kişinin hüviyeti)  imiş değil mi Sevdiğim.. bana bu idraki şimdi yazarken anlatıp, yaşatıp, öğrettiğin için çok teşekkür ediyorum ve SENİ SEVİYORUMJ..biz birbirimizi görüp dokunamasak, konuşamasak ve yaklaşamasak dahi bence Sen, benle her yerden sohbet edip, sorularıma cevap oluyorsun.. Seni Seviyorum ..))
******

AY TAKVİMİNE GÖRE  12.ay.. Zilhicce Ayı…. iki sayının sıra sıfatı..birinciden sonra gelen..içinde haccı barındıran  anlamlarındadır.. Zilhicce ayını diğer aylardan farklı kılan beş özellik…1. Haram ay olma..2. Hac ayı olma…3. Hacc-ı Ekber’in o ayda olması...4. On günden ibaret olan Eyyam-ı Ma’lumat (Bilinen belirli günler) o aydadır.5. Teşrik tekbirlerinin okunduğu günler olan Eyyam-ı Teşrik de o ay içindedir. Allah-ü Teala, Zatı’nın bu günlerde zikredilmesini emret­miştir. 

Ali'den Ali yi ancak LAM
ilimle bilebilirsin

HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ  ..( AYIN HARFİ )

AYIN..harf Değeri 70..NÜFUSU KÜLLİYEYİ MELEKÜTİYE (içinde rûhi vücudumuzun gizli olduğu nefes): enerji=meleki, mülk-eşya alemimiz.. nefislerimiz, canlarımız ve içimizde saklı olan sırrı ruhumuz.. görüntü bedenimizin, meleküti görünmez bir bedeni(dualite)ikilisi vardır. Buna ruhi vücud insan diyoruz.  her şey, yer ile gök arasında, yedullah ile iner ve çıkar ( 7 EMİR İLE)..  ALİ’DEN ALİ’YE.. (Sevdiğim, lütfen ne olur beni tebrik et olur mu? bak kaç sene sonra ne anladım.. Seni işte A’dan A’ya seviyorum…)
Ali'yi ancak kendisi ile
AŞKla bulabilirsin.

yani Sevdiğim ben AYIN HARFİ suretine şöyle bir baksam ve onu ters çevirip bir daha baksam hep aynı şeyi nedense görüyorumJ..hani biz küçükken bir şarkı vardı bilir misin:” dünya dünya YALAN DÜNYA.. karnı büyük koca dünya ..yedin yedin, yine doymadın yalan dünya” diye.. işte neden bilmem Ayın Harfi bana bu açlığı ve doymazlığı ve tüm sistemi anlatıyor..ve ayın harfi doyup ağzını kapattığında MİM HARFİ olur.. iştahlı  ve şehvetli bir harf bence ayın..  AŞK ın baş harfi ya belki de ondandır..
nur cihan
28.10.2012
3 harf ile 5 nokta AŞK

24 Ekim 2012 Çarşamba

ARAF’DA Kİ ÇOCUKLARIN BABASINA



ARAF’DA Kİ ÇOCUKLARIN BABASINA

 
İb-RAHİM + Hac-ER = İs-MAİL

bir Adam vardı

yaratılmışların en güzeliydi sanki
 bir Adam vardı

üç basamaktan dördüncüye uzanan
ne yere değen ne gökte duran
arada boşlukta uyuyan bir Adam vardı
öyle güzeldi ki

uyuyordu ya da uyuyormuş gibi yapıyordu

çocuk O’na tutkuyla çakılmıştı

çocuk O’na ölümüne mühürlenmişti

bu Adam neydi?

melek mi,peri mi,peygamber mi?

bu Adam kimdi?

çocuk O’nun bir metre berisinde oturuyordu

O’na bakıyordu ve O’ndaki Yusuf tecellisinden kıpırdayamıyordu

Adam çok güzeldi ve çok naif

çocuk O’nun yüzünü görünce, kendisinden utandı

ellerini görünce, ellerini arkasına sakladı

ayaklarını görünce, ayaklarını gizledi

çocuk ve tüm dünyada ki  insanlar meğer ne çirkinlermiş, çocuk anladı

dünyanın en güzeli seçilenler bile yaklaşamazmış bu uyuyan güzelin yanına

eğer şöyle bir salınsa yeryüzünde hayat dururmuş

ve insanlar bedenlerinin utancından intihar bile ederlermiş, bu böyle biline

çocuk O’na aşık olmuş

yanında uzanan  bu güzel

sağ elini hafif yana düşürmüş
 
ve baş parmağı (ALİ k.v)
işaret parmağı (MUHAMMED a.s)

BİRLEŞTİREREK GÖZ YAPMIŞ
(RA’ın GÖZÜ=BİSMİLLAHİRRAHMANİRAHİM)

ve diğer parmaklar içeriye açılan alem-kapılar gibi ardılıymış elinin
diyormuş ki; "bak seyreyle.. sana kapı benim –göz benim-anahtar benim"


çocuk ayaklarına bakıyormuş güzel Adam’ın


birbirine dolanmış bu olağanüstü varlığın

sağ ayağım solun üstünde ve ben ölüyüm diyormuş bu afet


ben ayağımdan mühürlüyüm ve sana yasaklıyım diyormuş


ama hem de ihramlıyım bak, baştan aşağı şimdilik sana haramım


bana yaklaşamazsın ,bana sarılamazsın ve dokunamazsın o yüzden



ben bu alemin malı değilim


ve bu AFETİ ALEM OLAN EV SAHİBİ  ezanla, can havli ile uyanmış

O afet-i   ALEM-İ   A’Lİ olmuş

başından ihramını beline  indirmiş


kara kıvırcık saçlarını savurmuş

o naif beden bir aslana dönüşmüş heybetinden
ve kara gözlerinden kıvılcımlar saçmış


….
…..
*******
iki denizin birleştiği yerde
dünya ve ahiretin ARAF’ ında
Ruh’un çocukları bekliyormuş
Rehber-i AYN ’ları Ruh’un Babası’ymış
İB-RAHİM=RAHMAN VE RAHİM
cariyesinden efendi doğuran
HAC-ER miş, ER olan KADIN 


kul olan hür olurmuş
 
tüm aleme haykırıyormuş buradan HAC-ER
ve  tüm esmalar benden açığa çıkıyor diyormuş İS
-“MAİL=
BEN’DEN HABER VEREN GELECEK” 
DİYE TÜM ALEME MÜJDE VERİYORMUŞ
cariye HAC-ER efendisi ni doğurmuş
ve.......

ARINMIŞ-KORUNMUŞ KUTSAL MEKANI BİR KADIN KURMUŞ
KABE BİR RAHİM
KABE BİR KADIN
HACER BİR KADIN MIŞ
Demiş İB-RAHİM;"O BENDEN  DİR
O BENİM HAVVAM  DIR
HEVESİMDİR,NEFESİMDİR-NEFSİMDİR
ARZULARIMDIR, İSTEĞİMDİR...
DIŞI TAŞ OLAN
İÇİ KEVSER
SABIR TAŞIM DIR HACER
AYAĞINI YERE VUR
VE AB-I HAYAT
SANA AKSIN HACER-KEVSER’İMDEN

aslında yok 2 lik
sadece 1 in 2 ye bölünmesi var

ama SEN SENSİZ GEL demiş ona ruhu
BEN DE BENSİZ GELEYİM
bu ağır iki denizi ,yarıp ta geçelim

1 yok sadece O=0 VAR 

çocuk ihramını kendisine açana
niyet etmiş evvela
hareminden
seslenmiş O’na
SELAM SELAM, bizden size daima


 (07.12.2008)
nur cihan


21 Ekim 2012 Pazar

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 30



99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 30 

ve daha buyurdu ki;
-Ey Gavs-ı Â'zâm. Zâhidleri nefis yolunda; ârifleri kalb yolunda; vâkıfları ruh yolunda kıldım. Nefs'i de HÜR olanlara mahâl kıldım.." (Abdülkâdir Geylânî-Gavsiye)


Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. ne garip bir  masala geldik biliyor musun? daha bu yazı serimin ilk bölümünde; ben 99 tane masalı nasıl yazacağım deyip, korkup, paniklediğim şeylerin 30.suna,O’tuz kuş’a- SİMURG a  bile gelmişiz değil mi?.. bakalım yazım bittiğinde ne çıkacak.. henüz nasıl bir kurgum olacak onu dahi bilemiyorum.. böyle kafamın içi kazan gibi ve sisli.. çok tuhaf.. ne yazacağım hakkında bir türlü sıralama yapamıyorum.. en iyisi olduğu gibi, her dem misali aksın gelsin inşallah..

pazar…tv de muhteşem bir “kalp-dil makamı “diye müzik yayını vardı eskiden.. işte onun sahibi gözüküyor.. sonra ona ait tüm bilgiler yazı halinde  yukarı doğru akıp kayıyor.. siması ise hep duruyor.. uyanınca internetten “o kim?” diye baktım.. benden bir yaş büyük.. ilmi siyasetçi.. müziğin ve divan yazacak kadar edebiyatında amili olmuş.. ayrıca masal kitapları da varmış.. ve yakında SES hakkında sohbet dersi varmış.. inşallah gidebilirsem, Sana SESi o vakit yazacağım olur mu Sevdiğim..

bu hafta nasıldı?.. pazartesi.. o tarihi mekana Yunus’tan dinlemeye gittik..
Salı..telefon..aaa!!..belediyemizin kültür işleri müdürü.. hani geçen sezon sonu ondan tasavvuf sohbeti istemiştim ve arkadaşlarımla ziyaret etmiştik hatırladın mı?.. işte yazdığım isimleri tek tek aradığını ve sırayla vakitleri müsait oldukça hepsini getirteceklerini ama benim ve arkadaşlarımın da çok çalışıp salonu doldurmamız gerektiğini söyledi.. bana birde müjde verdi.. teşekkürler Sevdiğimm.. önümüzdeki ay için arabici hocamız varmış.. ikinci müsait kişiyi bir türlü bulamamış..” sizin aklınıza gelirse hemen beni arayın” diyor.. Sevdiğim ..birazdan onu arıyorum ve diyorum ki: “B.bey.. ben tefekkürlerimde uzay bölümüne geldim ama bana benim istediğim şekilde bunu anlatacak etrafımda kimsem yok.. acaba T. Tuna yı davet eder misiniz?”.. B.Bey:”hımm..çok enteresan.. hemen ilgileneceğim.. ama sizde sakın uzayı ve o şeyleri düşünmeyin olur mu?.. sonra aklınızı kaybedersiniz.. ben o tür şeyleri her daim Allah’a havale ederim”.. ve sohbet böyle sürüyor Sevdiğim..

(*bu yıl eski Yunan, Roma, Bizans  sanat tarihine yazılmıştım.. lakin belediyemizde ihtilal olmuş ve bizim havalı, şık, aristokrat sanat akademimiz halka açık meslek kurslarına döndürüldüğünden,bu tür dersler topyekün kalkmış.. Ya Rabbim.. iyi ki eski Mısır dersini geçen yıl tüüm ihtişamı ile hatmettik değil mi Sevdiğim..çook teşekkür ediyorum.. şimdilik hiçbir kursa gitmemeye karar verdim.. ilerde fikrim değişirse yazarım..)

******

BİR SAHNE..BİR PERDE ..SEYREDENİ PEMBE..SEYREDİLENİ BEYAZ..(pembe beyaz vücûd ve o vücûdun şifası kitabından bir sayfaJ)

bugün tüm duygularım dolayısı ile pespembeyim.. kaç renk elbise değişsem de en son dönüp pembeye bulandım yine.. istedim ki; Sen beni başkalarına ezdirip çiğnettiğinde, tüm pembe duygularımın da üzerine basıp  geçç…beni öyle bir mahvet ki artık peşinden gidemeyeyim.. her şey bitsin… … ama Sen beni görmemezlikten gelip, sözünü kendi kendinden çiğnedin..  ben hatır için sevilmeyi ve hatır için tahammül edilmeyi asla istemiyorum, anladın mı Sevdiğim.. içinden geldiği için, Sen istediğin için sevilmek isterdim..

HÂYÂLİ sahnemde bir ÂYN’a var.. aynîleşmek zorunda olduğum ruhu âyn’ım..ruhumun tek aşkı… aynam üstünde suret tutmuyor be Sevdiğim…

AYNAM BEMBEYAZ SAF IŞIK KAYNAĞIYMIŞ meğerse.. aynam renksiz, birengmiş.. sanki o beden bir soba imiş.. içinde beyaz bir nur cevheri ışık kaynağı var.. o sobanın parçaları habire açılıyor ve dağılıyor. .beden elbisesi kalıbı sık sık yırtılıp suretini yalanlıyor.... ellerimi yüzüme kapatıp ağlıyorum.. kalbim bir kuş gibi hıçkırıyor..
varoluş çarkı= 8 li sistem..   1. GÜNEY-İmseti=İNSAN,  İsis tarafından korunuyordu…2.KUZEY-Hapi =MAYMUNkorumak Neftis’in göreviydi.DOĞU-3. Çakal Daumutef =KÖPEK Neith’in, 4.BATI-Kebehsenuef=ATMACA-ŞAHİN Serket’in koruması altındaydılar…
Hor US RA -İnsan-ı Kamil olmak
varoluş çarkı= 8 li sistem..
(Eski Mısır'da HORUS 'un 4 yüzü)
MUMYAların kanope vazolarında saklanan

 4 kutsal iç organı
1- GÜNEY-İmseti=İNSAN, (karaciğer)İsis
  korur.

2-KUZEY-Hapi =MAYMUN.. (akciğerler) Neftis korur.
3-DOĞU-Çakal Daumutef =(mide)KÖPEK. Neith’in, 
4-BATI-Kebehsenuef=ATMACA-ŞAHİN ..(bağırsaklar)Serket
korur…




Sen nerdesin Sevdiğim?!.. öyle çok değişik suretlerin var ki yine.. hatta kimden bahsetsen, o suret Senin yüzünden bakabiliyor.. Sen kimsin?. neden Sana bunu yapmalarına izin verdin!!.. nedenn?.. neden benim putum olarak tek bir durağan surette kalamıyorsun!!.. neden?.. benim Sevdiklerimin neden bir suretleri olmuyor peki?.. nedennn?.. canımı acıtıyorsun yine… mahsus yapıyorsun biliyorum. bende Sana ait olan tüm şeyleri yakıp, yıkıp ,yerle bir ediyorsun her defasında.. oysa ben onları tamir edip yeniden Sen putumu inşa etmek için ne hayaller kuruyor, Senle ne sefâlar sürüyorum ve  Senin HAY’ÂLİN olup, Sana ne şeyler söyletip& yaptırıyorum ahh bir bilsen.. (*şimdi bunları yazan ağlıyormuş Sevdiğim.. )biliyorsun ki; bu en korktuğum, aklımı yitirip, Sana kendi ayaklarımla geldiğim, teslim olmak zorunda kaldığım manaydı..

karenin içinde, ortasındayım..
yönsüzüm ve yörüngesizim..
ne bir yana dönebilir, nede bir yere kıpırdayabilirim..
bir başıma, tekim..
tüm yönler bana çıkar, bense her şeyim..


"bunlar nedir?" demiştim hatırladın mı Sevdiğim.. işte Sen, şimdi O ŞEYSİN.. nedenn?
((*şimdi ağladığım için yazıya ara veriyorum.. biraz bekle olur mu?..))


* Sevdiğim.. ben artık kesin bu aşkın bana ait olmadığını ve benden zuhur etmediğini anladım ve ikna oldum biliyor musun..ama ruhumla kendimi ayıramadığım için onun aşkını-aşk acısını bende hissediyorum tabii.. onun Seni böyle neden Sevdiğini ve Sana kavuşmak için can atışını şimdi anladım.. onla Sen aynı ışıktandınız ve o geldiği yeri aslını istiyordu ki ,tabii haklıydı.. insan daima ben ben dermiş ..ve bir tek gerçekten aşık olduğunda SEN SEN dermiş biliyor musun..bunu da ilk defa bu hafta duydum..

((*evvet Sevdiğim..enterasan bir iki  saat yaşadım bak.. önce yemek yedim.. sonra sabah kursa gitmiş olan dereotu oğlum geldi.. o pek konuşmaz.. işte aaa cep telefonunda Cem Karaca sesi- müziği geliyor.. ”sen onu nerden biliyorsun “dedim.. birinden duyup beğenmiş.. ”iyi onu dinle, ben bir ceviz ağacıyım  ve bana İstanbul’u anlatıda dinle” diyorum..oda bana pink filoyd dinlememi söylüyor.. sonra kendi kendine gelip, salona karşıma, koltuğa oturuyor.. lise 3 de ya ..felsefe dersi varmış ve hoca bu konuya yetkin değilmiş.. yani oğlum öyle diyorJ.kursta felsefe dersi istemişler ve bugün o hoca gelmiş..ama felsefe ne anlayamamış.. bende ona nefesi anlatmaya çalışıyorum.. HU yu..H2O yu..sûbhanı..atom çekirdeği içinde yüzen zerreleri..sefirotları..nefsi.. hikmeti.. buğdayı.. su buharını ,nefesteki hikmeti bilgiyi ve bu bilginin döllenmişini=dölleyen mürşidi ve Yunus ile taptuk Emre’yi bir çırpıda sevinçle özetliyorum..

Sevdiğim.. şimdiye dek, çocuklarım benim ilgi alanım tasavvuftan nefret ediyorlardı ve her söylediğimi red edip elleri ile kulaklarını kapayarak:” biz sana inanmıyoruz,  duymuyoruz “diyorlardı ya hani…sanki bir şeyler değişmiş değil mi? Kutlu’ya kütüphanemden ilk filozofların ve bugünün en meşhur olanlarından kitaplar veriyorum..” bunları oku bak.. ilerde sana felsefe ,bilinen tüm ilimler yetersiz kalıp yetmediğinde ,kendin daha yükseğini talep ettiğinde ise, bugün reddetip beğenmediğin  tasavvufu okursun “ diyorum.. ve ekliyorum.. hikmet, felsefe asla okuyarak, diploma ile elde edilmez.. onlar sadece kitabi bilgileri bilebilirler.. ama bir mürşidi kamil olayların nedenini, nasılını, önünü ve ardını= bilgi –nefes küreciklerini-hikmetle okuyarak bilebilir …o, bu işe sadece yetkin  ve izinli kılındığından, başkalarına-nasibi istidadı olanlara da bir tek o öğretebilir.. Sevdiğim bana bu günüde gösterdiğin için çook teşekkür ediyorum…))
3 kere ululanmışlık tacı.Sümer -BABil

18 ekim perşembe.. hayal işte..evimin penceresinden aşağıda tam karşımdaki bakkala bakıyorum?!!.. Sen bakkala giriyorsun.. bir elinde udun var??!!..ve oradan pek çok büyük içki şişesi alıyorsun?!!.. sonra sazendelerin  diğerleri içinde iki kasa içki alıyorsun?!. .iyi gözükmüyorsun Sevdiğim?!.. anlıyorum ki bu gün dağıtacaksın.. ve sonra o daire şeklindeki binanın penceresinden dışarıya bakıyorum.. alabildiğine ufuklar açık.. hiç deniz yok bugün?!..
2 boynuzlu
3 defa ululanmışlık tacı
ahura mazda

cuma.. sabah acaip bir rüya ile uyandım..Haybabamın dev ebatlı derin dondurucuları böyle yol gibi yan yana dizilmiş ve içleri silme dondurulmuş taze balıkla doldurulmuş.. ve bu masal veledinin adının diğer yarısı ile mahremi gözüküyor.. onlar umreye gidiyorlarmış.. sonra gözlerimi açınca kardeşimi aradım.. “gece hâc yolculuğuna çıkıyoruz” diyor.. hayret ediyorum…hayırla-kolaylıkla  gidip dönsünler inşallah ve amin.. Sevdiğim ben o meşum umremden sonra her yıl rüyalarımda o beldeye gidiyordum ..ama ilk defa bu sene hayalimde gidemedim.. çok tuhaftı.. işte bende tam bir yıl evvelki bu tarihli seyrü sefer masalımızı tıkladım..aaaa..hani ailecek oraya gittiğimiz hayalim karşıma çıkmaz mı?!..herkes bilinen meşhur otellere yerleşmişken, bir tek elinde giysileri ile ortada bizim masal veledi kalakalmıştı.. hani bir genç onu, haram oteline yollamıştı.. bir tek orada çocuğa yer olduğunu, oraya girenin bir müddet çıkamadığını da söylemişti hatırladın mı?.. tabii ben gene ortalığı ayağa kaldırmışımdır muhakkak
J ..oraya kapatılmayı neden istemediğimi, neden oradan çook korktuğumu sanırım bu masalda biraz  anlayacağız..  galiba ,dün gece  dağıtmak için gittiğim; lakin sadece  meyhane gecesi olmadığından edeb öğrendiğim müzik evinde ,ev sahibiyle yaptığım röportajı ses kayıt cihazımdan  deşifre edip yazdıkça ve okudukça okudukça  ancak anlayacağım değil mi?. zamanla yani..

19 ekim cuma öğlene doğru.. bir anda şiddetli tek bir ses ve tek bir darbe ile deprem oluyor.. aslında şiddeti küçükmüş güya, lakin yüzeye yakın ve aynı fay hattında olunca iş değişiyor tabii.. sesin nasıl tek bir darbede her şeyi hallaç pamuğu gibi savuracağını işte o an ilk defa anladım Sevdiğim… öğleden sonra arkadaşımla yollardayız.. inanılmaz-korkunç ötesi bir trafik var.. tam 4 saate yakın bir zamanda diyetisyenime vardık.. bugün beraber olacağım ve çok acaip şeyler konuşacağım  yeni enerjist dostlarım tabii ki çoktan gitmişler.. akşam kapanma saatindeler.. yani Sevdiğim her şeyimi engelliyorsun ama..yanii.

ve birazdan müzik evindeyiz.. yeni  CD için kayıtlar sürüyormuş.. o bizi çok hoş tutup, çok zarif davranıyor her daim biliyorsun.. ben şahsen o ilgiyi hiç hak etmiyorum.. işte Sevdiğim, o seste-manada yetkin biri ya hanii ..ben sordum ,sordum, sordum
J((ben gibi manadan noksan kişiler ancak sorarak öğrenebilir biliyorsun=copy pasted cinsi.. ve benim türüme kâl ehli deniliyor zaten.. hâl ehline ise bu ilhamla önden veriliyor ve bizlerde onlara gelenin  maddeye dökülmüş halini naklediyoruz tabiiJ)).. o anlattı, coştu ve bazen her şey yağmalandı.. ondan izin aldım.. İRADE- DÜŞÜNCE=SES ve O İRADE-İ DİLEYİŞİN-BİLİNMEKLİĞİ İSTEMENİN ZUHURA ÇIKIŞI semâ IŞIK BAHSİme bu konuşmayı yazacağım dedim..  “yaz.. amma ismim  gönlünde kalsın ,sadece onu yazma” dedi…


……….mürşid-i ÂLİ=   AYNA METAFORU       …..…..


çocuk
: Zât-ı Âli…Âyn’a nedir?
semâhane-i harem
ALİ- AYN'â - Mürşit(nokta)-  (nötr)

 SES: her cam ayna değildir.. her insanda insan-ı kamil değildir.. arkasında ki sırrına secde edip, onunla hemhal, bir olan ancak camlıktan kurtulup ayna olmuştur.. İnsanı mahveyleyip yağmalayarak, onun içindeki ,özündeki ZÂT’I ÂLİ sine erişebilirsiniz.. zaten muhatap da O zât-ı Âli’dir.. bedenlerimiz değildir.. eskiden zât-ı âliniz nasılsınız efendim denilen şey-gerçek efendiden kinaye bu manadır..

şeriate, varlıkla=bilgi, şeylerle girersiniz.. tarikata ise sizi sadece  mürşid alır.. yokluk kapısıdır amma az da olsa hala varlığınız vardır.. hakikate ise, varlıkla asla giremezsiniz.. aynı bir  tarla dolusu kamışın içinden, bazen ney yapacak tek bir kamışın aranıp, bulunup, çıkartılıp  bulunamaması  misalidir.. uygun evsaflara haiz, nadir bulunan bir şah ney kamışın içini kızgın demirle dağlayıp yakarak, oyarak boşaltırsınız.. lakin içinde bir incecik tek zarı dahi kalsa ,o istenen sesi vermez…hakikat; varlık- vücûd-bilgi, ilim ,benlik, ego  kabul etmez..hz İbrahim’le başlayan ve hz peygamberimize dek olan bölüme kadar  herkesi okula alırlar.. ne zamanki kulluk, yokluk makamı  başlar; oda  ancak, ilk defa, peygamberimizle başlayıp açılmıştır.. ABDUHÛ VE RASULUHÜ dür bu.. bu kendinden kendine olan bir yol ve idraktir.. kendi kemâlâtından ,kendi kulluğundan kendine hamd ve yükseliştir.. kendinden kendine:” artık oldun, tamam” deniştir.. o olmak, kendinin kendine tekamülüdür.. hep deriz ya:” kendine iyi bak”..yani bu sözün altında ne manalar gizli değil mi?..

Allah kendi zatını kendi kulluğunda tamamlamıştır.. miraç kişinin kendi içinde şu vücûd şehrinde olur.. şu içtiğimiz çayın demlenip içilecek hale gelmesi gibi..yediğimiz meyvelerin bağ ve bahçede olgunlaşması gibi OLMA NOKTASIDIR.. huzura çıkmıştır artık..

çocuk: bir insanı kamilin suretinin  olmamasını, ona bir suret oturtamayışımızı ,bir ışık suretini hayal edin!.. o meğerse bir ışık –ateş-nur imiş!.. ve biz-müritleri de güneşi şemimiz olan mürşidimize atlayacak olan pervanelermişiz meğer..J.. yani artık o sizin putunuz değilJ.. putunuz yok..  senin kendi beden putunu da kırıp, ruhunu, O’nun ruhuna katman mı isteniyor ?... burada ruhumu yağmalamış mı olacağım?

Ses:
aynen öyle.. aslında  ruhun üstündeki  nefse ait kalıntıları, tortuları, son varlık kalıntılarını yağmalıyoruz.. biz bu aleme ilk gelmedik ki.. ruhun asırlardır süren tekamülü var.. ama bu enkarne denilen şey; benim ruhum şundan çıktı- buna geçti denilen anlamda  değildir tabii.. yine babanın sülbünden, annenin  râhmi mâdeninden doğuştur..her şeyi bir erkek ve bir dişiden yarattım denmesi varlık kabıdır.. işte bu dişi ve erkek varlık kabından yokluk sultanını yeşertmeye çalışmaktır maksat.. o yokluğa doğru varlığı yağma etmektir.. O NUR dur... işte bazı zûhuratlarınızda insan-ı kamilleri bir ışık şeklinde gösterirler.. yada hiçbir suret yokJ..

bizim peygamberimizin son sözü:” Ya Rabbi.. beni Yüksek Ruh’a ulaştır” dır.. yani MİRACIMI BİTİRME.. YÜKSELİŞİM VE YOLUM HEP SÜRSÜN demiştir... ve miraç, yükseliş yolu  hep devam eder.. bugün ehlûllahtan velayetle yürüyen  bu  hakikati kulluğun yolu ,peygamberimizin halen süren,  kendinden kendine  sonsuz miracıdır ve kendini bilişidir.. ve hiç bitmeyecek bekâsıdır.. demek ki verasetül enbiya dediğimiz zaman, hz peygamberin kendinden kendine  olan gönül ,ışık, nur, mana yolculuğudur.. peygamberimiz eğer :”Rabbim beni cennetine koy artık, tamam “deseydi bu miraç sınırlı olacaktı.. fakat yol sınırlanmamıştır.. ayette de zikredilir: ”sen ilk nur sun “..(ama son değilsin= bu yolculuk Seninle  HEP sürsün demektir..).. ben Seninle and ettim” demiştir Yaratıcımız Habibine...HÂK VÜCÛDU O’dur.. İŞTE BU HÂKK VÜCÛDUN İÇİNDE KENDİ KENDİNİ TAMAMLAMASI OLGUNLUKTUR..

Çocuk: yani bir varlığın vücûd bulması çok kıymetli değil mi?. biz aslında ne kendimizin nede başka bir şeyin kıymetini de bilemiyoruz.. maddeleşmek çok özel bir şey..

Ses: tabiatın ,maddenin içindeki en kıymetli cisim insanoğludur.. çünkü bütün evrenin özü insanda gizlidir.. nasıl ki bir arı tüm çiçeklerin özünü, özünü alır ve sonra bir petekte bal yapar.. işte insan da tüm  evrenin  özünün özüdür.. yani bu beşeri yapımız bizim en kıymetli hazinemizdir.. bizim Emrah babamız mesela şöyle demiştir:
BU HİKMETİ BİLMEZ İSEN EY SAFİ SALÛZ..
BİR GÖNLE SIĞAN VAR OLAN EŞYALARA SIĞMAZ..
işte o insan ki; artık, HÂKK’IN zatının sıfatlarıyla olmuş hali VÜCÛDU İNSAN dır =İnsan-ı Kamil:işte O, tüm bu aşamalarla en son noktaya gelmiş insandır.. her peygamberde o vücud, fizik olarak, huy olarak, zahiri mesleklerle, fıtratlarla öncülük ederek Hâkkın kendi vücudunda geldiği tekamül noktalarıdır ve bir üstte öğreticidir.. birinde sesi ,birinde aklı, birinde bir huyu, birinde bir mesleği tamamlamışlardır..

çocuk: o zaman aynı Kızılderililerin dediği gibi tek bir büyük ruh varsa eğer ve bizim tabii olduğumuz mürşidimiz-insan-ı kamilimizde o vücudun zuhuruysa. .bizde onun müridi  pervanesi olarak; onun şemine yandığımızda ,aynı ondaki tüm kayıtlara, bilgilere, huyuna ,suyuna sahip mi olacağız demek bu peki?.
büyük ruh nuru muhammediye

ses: evvet..aynen öyle.. ama şöyle düşünelim.. biz O’nu seyretmekle, O’nu temaşa etmekle O olamayız.. hayır.. sizin  O olmanız için, ancak kendinizi O’nda fani kılmanız lazımdır.. yani ben ateş gibi nasıl ısıtabilirim, nasıl aydınlatabilirim?!..nasıl ateş olabilirim.. ateşi çok fazla seyredersem bende ateş olabilir miyim?!hayır!.. ateşe kendimi pervane gibi attığım zaman ancak bende ateş gibiyim.. “nurun  ala nur eyle” diyoruz ya hanii..işte o nurdan murâd insan-ı kamildir.. AŞK EHLİ ÖLMEZ YERDE ÇÜRÜMEZ. .o ten, canın eteğini tuttuğu için artık tende nur olup, çürümüyor.. cânda cânâna uçtuğu için arş-ı râhmana çıkıyor.. yükseliyor.. burada ne oluyor efendim.. vücud  tendir.. kalp cân dır.. kalbin kalbi, arşı rahmanda cânândır.. o da nefestir.. nefha.. “ruhumdan ruh nefh ettim”dir  = ZÂT-I ÂLİSİNE ULAŞMAK budur..

çocuk: ses mi ışık mı daha evvel?
Ses: efendim.. ses hâlik tir ,ışıksa mahluktur..ışıkta sesin içinde gizlidir.. ses varlığın en başında gelir.. ilk önce ses vardır.. çünkü ses Allah’ın zatıdır.. sesin hazinesi NEFESTİR.. ses her şeydir. İnsan- ses olmasaydı, nefes olmazdı.. nefes olmasaydı ses olmazdı.. yani gülün içindeki koku gibidir, görülmez, gramajı yoktur ,onun içinde gizlidir o.. nefesin içinde ses gizlidir.. öyle bir gizemli haldir.. birbirinin içine girmiştir.. her şey nefesten zuhur eder, her şey.. nefes dilerse ışığı kapatır.. çünkü hepsi o nefhanın içinde gizlidir. şimdi şu evrende bir ışık var değil mi?. eğer o yüce nefes dediğimiz, o yüce insan-ı kamil nefesini bu cihandan aldığımızı düşün.. bu cihanda tek bir insanı kamil kalmasaydı eğer, ortalık toz duman olur ve ışık kaybolurdu.. ışıkta nefeste, insanın kemalinde gizlidir.. ilk hal nefes ve sestir.. diğerleri sonradan zuhur etmiştir.. şimdi bakın tavandaki  ışık ,yine bir enerji olursa zuhur ediyor değil mi?..

çocuk: oda nefesle, sesle çalışıyor.. irade aslında bir sestir.. sessizde olsa düşünüyorsam bu aslında bir sesdir..ama o sesin açığa çıkması ışık..
ses: evet.. yol gösteriyor.. bakın şu enerji ampulünün içinde ışık var değil mi? ama onun için ne lazım?   + ve  –  iki kutbun ezvacı vuslatı lazım.. işte bu varlıkta, insan-ı kamil (zatı ve sıfatı ile vücud bulunca) enerji, ses, nefes zuhur buluyor.. varlık- karanlık- yok olur, toz toprak olur.. şu cihan yerle bir olur.. diyor ki:”vücud yok olduğunda nefes bakî kalır”.. kafes yağma olur ,nefes bâkidir.. insan bedenden çıkınca vücudu nefes terk ediyor..can çıkmıyor.. nefes çıkıyor..

çocuk:peki burada Zât-ı Âli  ne oluyor?..

ses: oda efendim.. âlâ olan, yüksek olan, âli olan zatın içimizde olmasıdır.. eskiler birbirlerine :zât-ı âliniz nasıllar?” derlerdi.. sizin içinizde zatın olduğunu söylüyor yani.. diyor ki:” ben sizin içinizde o zatın olduğunu görüyor, biliyorum.. bu vücud aslında O’na ait”..yani bu soruyu soran kişi,  bu soruyu o vücudu muhatap alıp ona sormuyor ..içeridekine soruyor.. onu demek istiyorJkafese değil, içerideki nefese” nasıllar ?”diye soruyor.. içerdeki zat; sıfatı-tenini terk edip, kişi şöyle bir yere serilip ölünce, dönüp te yüzüne bakan olmaz değil miJJ?..o zaman siz bir mevtaya ,musalla taşında, mezarlıkta gidip te: ”efendim zatı aliniz nasıllar diyor musunuz?..hayıırr..çünkü zat sıfatı terk etmiş. bu eski insanların hepsi derviş ,yüksek idrakli insanlar tabii.. bugün de öyle kişiler var..
aslında ses nefesin elbise giymiş halidir.. ses nefesin elbisesidir.. bir insanın öldüğünü nasıl anlarız?.. nefessiz-sessiz  kalışından değil mi? .nefes sende varken ışığında var değil mi?. ee ..nerden bildin?.. vücudunda ateşin var, sıcaklığın, enerjin, yüzünde pırıltın, nurun var ki, bildin.. peki kime aitmiş bu?. içerdeki zata, nefese aitmiş değil mi?.. insan kendini bıraktığında yerde her şeyle beraber  bırakır.. ölen insandan giden tek şey nefes-sestir.. giden sestir.. çünkü ses zatın üstündeki elbisedir..

çocuk:
mesela hepimiz aynı havayı, aynı nefesi soluyoruz.. bizlerin ruhları bundan ne kadar etkileniyor, birbirimizin bilgisine huyumuza, suyumuza ne kadar giriyoruz?..


Maşaallah
ses: efendim aynı havadan aynı nefesi alsak ta hiç birimizin bilgisi, huyu ,suyu, nefesi birbirine karışmıyor.. bu aynı cep telefonlarımızın çalışmasına benziyor.. hepimizin kendi kodu var.. aynı havadan aynı nefesi –aynı idraki kodlarımız farklı olduğu için aynı biçimde almıyoruz.. hiç birimiz birbirimize karışmıyoruz. bu fıtrattır..yani soluduğumuz hava bile her an farklıdır..

çocuk: hani güneş ışığı hûzmelerinde toz zerre parçacıkları görürüz.. güneşten gelen ve güneşle döllenmiş ,aynı kar taneleri gibi hiç biri diğerine değmeden sürekli akıp gelen, bize allerji yapanJ ama hayatiyetimizi borçlu olduğumuz şeyler.. bunlar bize ne yapıyor pekii?..

ses:o toz zerreleri bizim atmosferdeki bu vücudumuzu ayakta tutuyor.. ama nefes ve ses onun çok daha arkası ve daha yükseği.. bu gördüğümüz güneş bir mahluktur.. ama güneşin-ışığın ardındaki ses ve nefes mahluk-yaratılmış değildir.. gökteki güneş sizdeki güneşin 70 milyondaki biri kadardır.. insan işte öyle bir yüce güneştir.. bütün bu evren her türlü sistemini insandan alır.. merkezi insan-ı kamildir.. İbrahim Hakkı hz derler ki: “eğer bu insanlık insanı kamilin ne olduğunu bilselerdi, kapılarında izdiham oluştururlardı”.. işte oda yavaş yavaş, tekamülle oluyor..

çocuk: ruhta tekamül ediyor mu, yani nefis ile birlikte?.ve  nefsin ruha kattığı şey nedir?..
ses:
ediyor…tabii.. efendim.. nefis ruhun üstündeki elbise ,libastır.. aynı zamanda insanın nefsi kendi aklıdır.. can kalptir.. ruhun kademesi nedir?.. cemadat, nebâdât, hayvânât, kemâlâtı nuru muhammediye.. tesbihin ilk 33’ü cemadat (subhanallah),  ikinci 33 nebatat (elhamdülillah) , üçüncü 33 de hayvanat (allahüekber) dır…son 7 tesbih tanesine gelince ancak insana doğru varılır.. imame yüksek ruhtur (ALLAHMUHAMMED) ve tüm tesbih taneleri ona bağlıdır.. hükümdar odur..  işte tüm bu ruhlar ve mertebeleri şuan bizde mevcuttur.. çünkü insan bütün ruhlarında membaıdır.. bütün varlık insan içindir ..insanın olmadığı hiçbir şey yoktur.. her şeyi toplarsın vücudu insan, her şeyi dağıtırsın alemi insan olur.. ey insü can peygamberi: ”EHLEN VE SEHLEN”.. yani, oda, bu tesbihin tümünü bir arada tutan o tesbihin  imamesi –yüksek ruhtur efendim.. bu hakikatleri kişinin kendi içinde yaşama zevkininse tarifi yoktur.. onun içinde onun ol dediği olur
Hathor-İsis

işte hikmet-himmet makamı dediğimiz aynanın önüdür.. cemalidir.. şefaat ise aynanın arkasındaki sır dır..hayattan göç eden ehlullah, şu aynanın arkasındaki sırlardır.. hayatta olan  ehlûllahsa, sırlara ışık olan cam-aynadır.. bakınca kendi cemalini görürsün.. arkadaki sırlarsa ;hayattan giden cam kırıklarının, birbirlerine yapışarak birleşerek sırrı oluşturmasıdır..

çocuk:o zaman buradan göç edenler arkada ses -İRADE oluyorlar... ışık olan  görünende buradaki mürşid-i kamildir.. bizde, onlar gibi olabilmek için aynaya bakanlar..
ses: evet.. sıradan bir cam ile, o arkası sırlı ayna cam aynı değildir.. biri Adem Alem oluyor efendim.. biri normal insan oluyor… farklı şeyler..
eski mısır da labirent

çocuk:
o zaman kukla oynatan HÂYÂLİ ler var ya?. aynanın arkasına geçmeyi başaranlar hayali oluyorlar mı?
ses: oluyorlar tabii.. olmazlar mı?.. şimdi karagöz Hacivat bunun ne güzel bir örneği.. iki eli ile iki farklı kişi oluyor.. oynatan el aynı kişi.. konuşan aynı kişi.. birisi celâl  birisi cemâl.. amma aynı kişi..

çocuk:J bize de böyle yaptıklarını ,aynı böyle işlediğimizi anladığımız zaman ne olur peki?

ses: 
..nurun ala nur-hürriyet olur tabii. O hal çok yüksek bir şeydir.. hz Mevlana’nın dediği şey olur: “TAŞ ÇATLASA, HÜRRİYETİ KULLUĞA DEĞİŞMEM” olur.. kulluk en güzel şeydir. .ama.. işte öteye geçip, o makama ermekse gerçek hürriyettir.. onun için:” kulluktan güzel makam yok, onu yağma ederim, onu da atarım” diyor.. hürriyet bir daha elbise giymemektir. .kulluk elbise içinde olur..  evliyaullahın cesetlerinin aynı- bozulmadan durması da bunu anlatır.. artık sıfat elbiselerinden kurtuldu demektir.. Ademin aşağı kulluğa indirilişi sırrı buradadır.. kovuldu deniyor.. hayır efendim.. hürriyetten kulluğa; diğer insanları da alıp getirmesi için, mecburen aşağı vazifeye indirildi.. burada insanların huyunu suyunu bilip, onları tanıyor ve yukarıya taşıyor.. bunları konuşuyoruz amma esasında Adem çekirdeğini açıp parçalamak lazım ki, bu şeyleri daha rahat konuşabilelim.. böyle kapalı kalıyor.. hakikat anlaşılamıyor.. her sohbette insan kendi zannındaki bir Allah’ı ve peygamberi ve alemi ve eşyayı düşünüyor.. işte o yüzden de zanna inanmak insana çok kolay geliyor.. sorularınız çok yüksek.. bunlar hakikat soruları..

çocuk: galiba bir ayette.. bizim onu zan edeceğimizi ama kendisininse” bizi fehmettiğini söylüyor Yaratıcımız” değil mi?.

ses:
fehm etmek çok yüksek bir şeydir. .idraktir.. miraçtır.. Allah kendisini Adem’de bildi.. bütün vücud Hâk vücuttur.. en kolay ispatı ise şudur.. yerden bir  avuç toprak al, saç.. işte Hâk budur.. ama her insan vücudu Adem değildir, unutmamak lazımdır.. elma ağacının kabuğu, yaprağı, çiçeği elma değildir. .ağacı elma zannetmek, onu kemirmeye kalkmak zandır.. ama elmayı bilip, onu yemek işte gerçektir.. Rabbimiz her şeyi kendi vücudunda yapar ve yaşar.. ALLAH BİZDEN AYRI BİR BAŞKA KİŞİ DEĞİLDİR.. şu an siz:” bir ruhum ,birde ben varım” diyebilir misiniz J?.. kendinizi bölebilir misiniz J?.. işte fehm etmek.. kendinde bilip tanımaktır..  ayette var:” onlar içlerindeki rasül olan Sana secde etmezler.. onlar kendi zanlarına secde ederler”.. işte bu ikincisini anlamak önemlidir.. zat sıfatın aynıdır ,fehm etmedi şeytan bunu… zat ile sıfatı ayrı görmek şeytanın halidir.. insan zanneder.. mürşid  bir olan makamdadır, fehm eder.. Hâk vücûddur.. nefes RÂb dir..
halveti tacı..40 kapı
40 makam

çocuk: Uzakdoğulular yaptığı çalışmalarla bizim islami tasavvufi yolumuzla aynı şeyleri hedefliyorlar.. sadece  onlarda kendi tanrılığında kalma var.. bizde ise, Muhammedilikte  RÂB be secde var.. aramızdaki Muhammedi farkı sormak istiyorum?.. birde hz peygamberimiz miraçta "ben Allah’ı gördüm" dememiş, "ben Rabbimi (terbiye edicimi )gördüm" demiş ,değil mi?..

ses: evet.. onlar Hâkkı bulup biliyorlar amma Râbbi (ADEM i-İnsan-ı Kamili) anlayamıyorlar..SECDEyi idrak edemiyorlar..Hâk  vücûttur fakat RÂb ,o vücudu ayakta tutan şeydir.. ister idim Allah’ı buldum ise ne oldu?” durumu yani.. bulmakla bilmek farklı şeylerdir.. insanın kendini tanıması, vücudunu  bilmesi, kendinde Allah’ı bulması yeterli değildir ki.. eğer bununla  yetinilseydi Muhammediyet olmazdı.. onlar yekünü değil de sadece bir parçayı tanıyabiliyorlar. hani derler ya, sabır Allah’ın, edeb hz Muhammedin (a.s) vasfıdır.. onlar edebi bilmiyorlar.. Rabbül Alemin  var.. alem insanın vücududur.. işte Râb o vücudu  ayakta tutan şey nefestir.. uzak doğu felsefesini herkes tanır.. çünkü Allah akıl ile bulunur.. işte onlarda doğru yolu bulup bir sütuna tutunmuşlar amma o sütunun henüz ilk safhalarındalar.. daha çok tekamül edip, çook yol kat edecekler zamanla.. sütunun zirvesi  Muhammediyettir..akılda ikilik vardır. .RÂb de ikilik yoktur.. Muhammediyette tek Râb –vahdet, birlik vardır.. uzak doğu felsefesinde ikilik vardır.. teklik yoktur.. o şöyle der.. “Jiçim tanrı, dışım benJ”..Muhammediyette, Râbbi bilmekte başka hiç kimse kalmaz..şeriatte de ikilik vardır mesela..

la.. illa.. bir şey hiçse, karşısında ve içinde var lazımdır. her ne ki var, O oldu.. "vardım O’nun zikrine azalarım O oldu"bir şeyin Allah bende demesi ayrı bir şey, ben oldum demesi ayrı bir şey, Râb oldum demesi ayrı bir şeydir.. yani hep olması.. içiyle dışıyla bir olmasıdır=hürriyette budur.. Uzakdoğulular sadece henüz tarikatte- yolda olanlardır.. onlar hakikate çok uzaktalar..
anasırrı erbaa
insan-ı kamil

gönül meyhanesi her zaman içmeyi arzu eder.. mesela şu tabaktaki kabak tatlısı bu hale kolay gelmedi.. bu tabaktakinin içinde tohumu, hamlığı, olmuşluğu, bilgisi gizlidir.. birbirlerinden ayıramazsınız…ruhaniyette böyledir.. cennetin 4 ırmağı: görme, koklama, işitme, duyma ırmağı bizim başımızdadır.. cemalimizdedir.. altın ceviz: şeriat, tarikat, hakikat, marifet.. hava,su,ateş,toprak.. cevizin dışı tahta kabuk içi enerji hakikattir.. hepsini bir yapan ve birbirlerinden ayırmayan, bozulmayan ,kokmayan ,aynanın arkasına geçmiş olan-saflaşmış demektir..

kendi vücudunu iyi tanımak lazım.. kendi 40 lar meclisine girmen lazım önce..anâsırrı erbâanı tanımak lazım.. (Sevdiğim hatırla lütfen..40+1 tüm sistem bununla olurJ).. 18.000 alem de kendisinin içindedir.. Sen Ahmed-i Mahmud  Muhammed-i  Mustafa sın  Efendim..( cennetteki 4 ırmak: süt, bal, su, şarap ırmakları )

işte  HEPİSİNDEN İYİCE BİR GÖNÜLE GİRMEKTİR..

KÛRB'AN OL'AN
Sitte-i Sevir, her saatı bir devir

Sitte (Arapça) altı, sevr (Arapça) boğa demektir.
Sitte-i sevr Boğa Burcunun altı günü, anlamını taşıyor ki
 güneşin Boğa Burcuna girdiği 21 nisan da başlar,
 26 nisanda sona erer. İşte bu günlerde hava her saat değişiklik gösterir.
bu okulu; hz Adem’den beri gelip geçen tüm peygamberâni kiram sınıflarını kademe kademe geçip, Muhammediyet sınıfına  her insan gelmek zorundadır.. Muhammediyetten sonra yürüyense;  O’ndan sonra gelen tüm mürşidleri tek tek geçmek zorundadır.. kim ki geçmiş mürşidinde kaldı, işte oda sınıfta yolda kalmıştır..yanii ..aynanın arkasına bin sene baksanız, yine de o arkadaki sırda kendi cemali yüzünüzü görüp  manasına vakıf olamazsınız.. geçmiş mürşidlerin tasarrufu vardır.. ama sen bu tasarrufu da yanlış anlıyorsun.. o tasarrufta bu aynanın görünen kısmından işini görür.. bu aynanın yüzü-sırrı olmazsa sen kendini nasıl görüp, bilip tanıyabilirsin ki.. 20 sene kendine aynada bakma.. 20 sene sonra aynaya baktığında kendini tanıyamazsın.. hatıralarından yavaş yavaş kaybolur hayalin.. “ben nasılım ?”diye merak edersin.. birde şunu asla unutmamak lazımdır.. bu aynayı ayna yapan o aynanın arkasında olan ,buradan yürüyerek oraya geçenlerdir.. onlar tüm işi yapanlardır.. şefaat makamıdırlar.. aynanın önü ve arkası birbirine sımsıkı yapışıp, birleşmiş, bir olmuşlardır.. kimse onları ayıramaz artık..

çocuk: peki aynanın arkasındakiler; o aynalık vazifesi yapacak kişinin tüm suretini yağmalayıp, onun içini boşaltıp, onda putluk bırakmayıp, kendi suretlerine bir seyir mekanı yapıyorlar.. bu çok ağır bir şey ama!!o aynalık yapacak kişi ,burada vazifede kullukta .o,sadece aynanın ardına geçince mi hür olabiliyor peki?.. böyle birini sevmek de çok ağır bir şey değil mi? ve bunu –aynayı anlayınca ,o bir kişiyi sevemezsin ki?!..aynanın ardındakilerle, hepsini de sevmek zorundasın..


ses: efendim .siz, bu aynanın üzerine bir suret -bir resim asarsanız, koyarsanız, o ayna olmaz ki.. o bir çerçeve olur.. işte buna zân denir.. aynada hiçbir şey olmaz ki, bakan kendini görsün.. tüm yükü kullukta olan ayna-mürşid  çekecektir.. hürriyette aynanın arkasına geçebilmektir.. ayna- mürşidlik tüm alemin yükünü çekiyor.. çok ağır vazife tabii ama o işi kendisi yapmıyor.. o taşımıyor.. ve evet böyle birini sevmek çok ağırdır.. çünkü senin gerçeğini sana gösterir.. onları ayıramazsın ..bir olarak seversin zaten.. onlar birdir.. aynanın arkasından bir tanesini çizersek eğer, aynanın orasından görüntü alamazsınız.. asla ayıramazsın, asla.. bakın.. "Adem sâfiyullahtan beri gelmiş cümle peygamberlere inandık" deriz değil mi?. hepsine iman ederiz.. aynanın arkasından birini çizdiğinde aynayı ikiye bölmüş olursun.. o yüzden de ayrı görenleri sevmemiş HÜDÂ mız.. sırları bozulmuş aynalara bakın mesela.. yüzünüzü net göremezsiniz.. bizim peygamberimizden sonra, varisi evliyaullahı kazıdın.. işte o ayna yine ayna olmaz..


çocuk:  bu yolculuk çok ağır ve çok acılı bir yolculuk.. aynayı :efendinizin sûretsiz sûretinin, nasıl aynanın ardından yönetildiğini  anladığınızda; sizin olgunlaşmak için geçirmeye çalıştığınız onca belanın kat kat  be katını efendinizin geçirdiğini görüp anlıyorsunuz.. ve tüm bunlara karşılık başına ne geldiğine de bakıyorsunuz.. çok acı bir şey.. ve bazı müridiler efendilerinin gidip gitmemelerinde dahi  karışabilirlermiş değil mi?
ses: evet öylee..  …… ……… …… ………sevdiklerimizi istersek burada tutabiliriz belkiJ.. ama onlara çok zarar verildiğini müşahede de ederiz akabinde.. ve onları gönüllü olarak, kendimiz uğurlamak zorunda kalırız bu defa daJ..   …… ..

çocuk: Azrail, bizim için en sevdiğimiz olanın- en güzelimizin suretinde gelirse ruhumuz kolayca ten kafesinden acısız çıkıyormuş.. veya kötü hal üzerindeysek; bize en ızdırap verenin suretinde gelen Azrailimiz’ den kaçmaya çalışan ruhumuzda çıkarken bize çok ızdırap  veriyormuş değil mi?

ses:
o  acı şöyledir.. nefesin içeride kişiyi boğarak öldürmesidir( depremle sallanan binanın yıkılması ve içinde hapis kalması gibidir).. diğer mutlu ayrılış ise  nefesin ten kafesini terk etmesi ile oluyor (depremle sallanır, binan yıkılırken kapının açılıp, binayı terk edip, enkazını seyretmesi gibi).. gene sesle yapılıyor  tabii..

çocuk:
o zaman bedeninde hapis kalan yükselememiş ruhlar, hayalet denilenler oluyor?..

ses: evet .. canını ten edenler enkazın içinde kalanlardır..  yükselenlerse  tenini can edebilenlerdir..
nefes kafesten” huu “bir kuş gibi uçar.. işte onlara bu ölüm hürriyettir.. diğerlerine ise, içine hapsolup kaldıkları bu dünya bir  kabristandır.. zaten onlar yaşarken de bedenleriyle yürüyen  bir kabristandı.. bunlar hayvan gelip hayvan gidenlerdir.. diğer yükselenlerse hayran gelip hayran gidenlerdir.. dal vücuddur.. hal içerdeki nefesidir..

gelelim yine Uzak Doğuya..Hâkk vücuddur ..yani O’nun –Hâkk’ın gramajı vardır. onu ayakta tutan nefes se latifdir..o Muhammediyettir. gramajı yoktur.. işte onlar bunu idrak edemiyorlar.. hiç kimse Muhammediyete ermeden asla ölümsüzlüğe eremez..Hâkk vücuddur..o Hâk olan vücudu ayakta tutansa nefestir.. nefes ise Râb(Muhammediyet-Vahdet) dir..kimse RÂbbini bilmeden kendini bilemez…

insanın yüzü Fatiha dır..o yüzden  Hâk olan vücudu herkes bilir tanır amma yüzü Fatiha olanı herkes bilip tanıyamaz.. Rabbini herkes bulamaz.. amma Hâkk’ı da ancak Hâk olan yüzünüzde tanıyıp görebilirsiniz.. Muhammediyet, cemaldir, yüzdür.. burada edeb başlar.. beden ruhu tanıyor.. artık vücudu Hâkk olan  Râb, Zat-ı Âli’sini tanıyor.. diyor ki :”sen olmazsan ben yerle yeksan olurum”..
HİÇ

burada namaz başlıyor.. şeriat.. ilk secdeyi ruh nefese öğretir ve beraber tekrar ederler.. zikrullah ise içeride ruhun bedene tenezzül edişidir.. artık ruh bedene der ki: “sen bana yaklaştın, yaklaştın.. şimdide ben senin elinden tutup seni anacağım.. sana öğreteceğim.. ve senin her tarafını nur edip, seni buradan alacağım” ..

 şeri ibadetlerde HÂKkın-vücudun RÂBbe secdesi vardır.. yani kulluk tarafı ruh tarafına ibadet eder.. birisi dıştan içe doğru, diğeri içten dışa doğru el uzatıyor.. “ey müminler, Râbbinizi zikredin” der ayette..müslümanın seviyesi henüz müminlik derecesine yükselemediği için bu hitap müminedir.. bunları hem dış alemde hem de kendi içimizde bilip anlamalıyız.. kendi Müslüman ve mümin hücrelerimiz vardır.. kafir ve diğerleri olduğu gibi.. tüm dış milletleri kendi vücudunda olduğunu da idrak lazımdır.. ne zamana dek?. içerdeki:” tamamm.. ben seni kendime alacağım, şimdi seni yakmaya başladım” diyene dek..zikrullah nefestir.. içerdeki zatın zikri , Hâkk olan beden kafesini zikri ile yakana dek bu sürer.. bu muhabbetlerin sonu gelmez.. neden?. çünkü biri içeride biri dışarıda.. o zaman bunların ikisi de bir kenarda bekliyor.. ikisini de ayakta tutan var çünkü..  .. çok daha içeri giremem… ….  kızıyorlar..
J….

çocuk: o vakit bu bedenim nötr ayna, ruhumsa aynanın ardındaki sır ve nefsimse burada görünen olmuş oluyor değil mi?

ses:
evet.. aynen öyle.. bedenin hiçbir suçu günahı yoktur.. mesela beden ölür şuraya serilir.. onu nefis terk eder..bedenin arzu ve istekleri asla nefsin arzu ve istekleri değildir efendim.. bu yanlış anlatılıyor.. beden ego değildir.. onun  tabii ihtiyaçları vardır.. sadece onun fazlası, israfı zarardır.. zaten onun yediği içtiği yine toprak olacaktır. nefisin istekleri başkadır.. bu ise Adem çekirdeğiyle alakalıdır ki, buda yasaktır.. bunu öğrenmeyecek miyiz?.. öğreneceğiz tabii.. o zaman mürşid, gönül aynasına bakmayı öğreneceğiz ki, bizi bize gösterip, öğretip tanıtsın..
mesela hayvan birini öldürse,gider yine tekraren öldürür durur.. ama bir insan birini öldürdüyse durur.. düşünür.. kişide mahşer nizam terazisi- gönlünde, vicdanında kurulduysa üzülür.. tövbe eder.. pişman olur.. sırat köprüsünden geçmekte budur.. nefsiniz sizin bineğiniz deniyor.. bu  yetki sana verilmiş.. insanı hayvandan ayıran şey iradedir.. cüzzi irade akıldır.. külli irade aşktır..sen kendini tanımazsan, nereye gideceğini nereden bileceksin?!.. enerjide bir melektir.. seni meydana getiren bu vücûd elbisesi meleklerdir..

çocuk: peki yeni teknoloji ile gelmek üzerinde olduğumuz şey –bizi biyolojik robottan ayıran şey nedir?.. duygularımızsa eğer ,duygularımız ruhumuza mı nefsimize mi aittir?..

ses: insani duygular ruha aittir.. insan duyguları ile diğer varlığın duyguları aynı değildir.. çiçeğin özü ve çiçek birdir ama çiçeğin özü aynı değildir.. kainatın her tarafı insandır lakin her insan insan değildir.. insanın kalp tarafı candır.. insan hayattan ölünce onu canı terk etmez, ruhu çıkar.. eşya bıraktığın yerde durur ve o canlıdır.. neden?. onun nefesi sadece onu hayatta tutacak kadardır da ondan.. eşyanın nefesi onu hareket ettirecek kadar değildir.. hareket isteği hayvanat ruhuna terfiyettir.. bu hareketsiz eşyada  cemadatta yoktur.. bunlar içinizde zamanla açılır.. nasıl? sevgiyle: “aynayı tuttum yüzüme Ali göründü gözüme”..

Yunus halk şairi derler.. ne halk şairi ,O Hâkkın şairidir. bak ne demiş..

kırk bin yıl okusan da akla karayı, bir kamil mürşide varmayınca olmaz..
gel ey kardeş hakkı bulayım dersen(bulmak ayrıdır.. onun içine saraya girmekse çook başkadır..) bir kamil mürşide varmayınca olmaz..
şimdi esas önemlisine geldik bakın: hadi  Hâkkı da bulduk diyelim
Resulün cemalin göreyim dersen, bir kamil mürşide varmayınca olmazJJJ

nur cihan
21. 10.2012
nuralem7@hotmail.com


Aynadan görünen-YANSIYAN ve yansıtan
=  Ruh & Nefis

Aynayı Tuttum Yüzüme - Hilmi Dede Baba - 

Aynayı tuttum yüzüme
Ali göründü gözüme
Nazar kıldım ben özüme
Ali göründü gözüme

Adem Baba Havva ile
Hem allemel esma ile
Çarhı felek semâ ile
Ali göründü gözüme

Hazreti Nuh Neciyullah
Hem İbrahim Halilullah
Sina'daki Kelimullah
Ali göründü gözüme

İsayi Ruhullah odur
İki alemde şah odur
Cümlemize penah odur
Ali göründü gözüme


Ali evvel Ali ahir
Ali batın Ali zahir
Ali tayyip Ali tahir
Ali göründü gözüme

Ali candır Ali canan
Ali dindir Ali iman
Ali rahim Ali rahman
Ali göründü gözüme

Hilmi gedayi bir kemter
Görür gözüm dilim söyler
Her nereye kılsam nazar
Ali göründü gözüme