22 Ağustos 2013 Perşembe

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 65


99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 65

Bu masal’a,dolayısıyla da mavi dünya ya el koyan RAHMAN’A İTHAFTIR..

17. (O,) iki doğunun ve iki batının Rabbidir.
19. İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir.
20. Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar.
22. İkisinden de inci ve mercan çıkar.(ER RAHMAN SURESİ)


Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.bu yazıyı çok kolay, isteyerek yazıyorum.. adeta su gibi kendiliğinden aktı..diğerlerine hiç benzemiyor. bende bir su burcuyum.. insanın % 70 i su..Allah her şeyi ilk suda yarattı, SÜBHAN..ve dün harika bir yatak aldım..sanırım suyun aktığı yatak değişti ve hayallerimde de sürekli yatak görüyorum…hatta 21 ağustos Çarşamba bu sabah konvoyla gelen Senin enteresan yatağını dahi gördüm.bu durumda döşeğimizin deniz olmasından başka bir şey dilemem..ve gündemimiz..tabii ki unsurlardan su bahsindeyiz.. her zamanki gibi internetten derlediklerime kişisel anladıklarım eşlik edecek..yani hz aklı maaş el mürşid-i Google efendim olmasaydı bu masallar asla olmazdı.. kendisine şükrediyorum..


18 ağustos Pazar..geçen masal söylediğim “Rahman sahasında dünyevi bir alete ihtiyaç yok” sözüme darbe misali bir cevap indi Sevdiğim..O’nu ifadeden acizim ama şöyle olabilir:Rahman’ın siyah gölgesi sol yandan yere vuruyor.. ve seyrederken şunu anlıyorum: eski insanlar ilk defa gökten inen  BU GÖRÜNTÜYÜ put yapıp, TANRI olarak tapmışlar..o gölgenin vurduğu yerde beyaz ruh gibi insanlar kuudda oturuyorlar.. bir tek arkadaşım Nuran insan şeklinde ve sanki o beyaz şeyleri topluyor..belki bu zamanı, takvimi ve o tür şeyleri anlatıyor..çünkü eskiden Zaman, güneşin gölgesinin yere düşüşüne göre bilinirdi.. ilk saatler bir çubukla yapılan güneş saatleriydi..ilk saati hz. Yusuf icad etti..O saatçilerin ve rüya yorumcularının piriymiş biline..
(*Sevdiğim geçen yıl bu dönem yine hayalimde babasıyla antik bir devirde taştan putlar yapan bir kız çocuğunu görmüştüm ya.. ilk tanrıyı Etrüsklerin yapıp taptığını ve adına ERTAN dediklerini öğrenmiştim hatırla..belki o seretana atıftır
J)


ve düşünüyorum Sevdiğim, acaba her esmanın bir vücud-u suretimi var? vaktiyle insanların perdeleri kapanmamışken; onları böyle görerek tanıyıp,bilip,resim ve heykelle bugüne bize miras bırakırken,kendileri gaflete düşüp zamanla unuttukça  put edinip mi taptılar?.ve tanrının yeryüzüne ilk önce taş suretinde tezahür ettiğini okuyup kaydetmiştim hanii..işte bu rüyamla anladım ki, ilk tezahür RAHMAN’IN YERYÜZÜNE AKSETTİRDİĞİ GÖLGESİYDİ..insanlar onun taştan heykelini yapıp taptılar..halen bu tapınış, insanlar bilse de bilmese de her yer ve herkes tarafından sürmektedir..hatta bütün mahlukatın tapınış secdesi böyledir..İNSAN RAHMAN’IN YERYÜZÜNDEKİ şekli silueti GÖLGESİDİR..

demek ki bu masalda Esma bahsimizi RAHMAN ele geçirmiş..ve hz Süleyman mazharı RAHMAN mış..ve Allah Teala “
Bana ister Allah deyin, ister Rahman ikisi de bir” demiş.yani ne anlıyoruz? Yaratıcı Rahman isminden başka hiçbir ismi kendisine ortak kılmamış.. bu çok önemli..işte bu yüzden Süleyman as. Belkıs’a yazdığı mektubun başlığı ile nefsini ruhuna davetle,onu soyut bir suda imtihan edip, arş-ı rahman olan gönlüne Belkıs’ın tahtını getirterek kurmuş..

ve eski mısır ’da, kainatın yaratılış aşaması takvimi yani zaman ilk şöyle başlamış.. mısır mitoloji ESMA PANTEONU tarafından çocuk sahibi olması yasaklanan gökyüzü parçalarından biri olan Nut, çocuk sahibi olabilmek için Bilge Tot’a (takvimi, iğne ipliği, astrolojiyi, ilk gömlek elbiseyi icad eden hz.İDRİS tot dur..)baş vurur. Tot, Nut'a yardım için Ay Tanrısı Konsu'yla bahis oynar. Bahsi kaybeden Konsu, Tot'a kendi ışığından beş günlük bir zaman verir. Kazandığı beş günü, o zamana kadar 360 günlük Mısır Takvimi'nin sonuna ekler ve takvim 365 gün olur. Tanrıların takviminde yer almadığı için farkına varmazlar ve Nut o beş günün her günü birer çocuk dünyaya getirir: Osiris, Set, İsis, Neftis ve Hareoris (Ra-Harakhty).


Nu
t(RAHİYM ESMASI) ahirete geçen ölülerin ruhlarını korur..her gece güneş- ay gibi şeyler batarken Nut tarafından yutulur ve sabaha dek o süreyi Nut’un karnında korunarak geçirir, sabah yeniden doğarlar. ve kardeşi Set’in öldürdüğü Osiris, İsis tarafından diriltilerek bir merdivenle (miraç) Nut'a çıkar ,ölüler diyarının yöneticisi olur.
NUT
RA’nın karısı NUT un sembolü göksel inektir ki, samanyolu galaksisi=süt yolu odur..eski yunan bunu olduğu gibi kendine mal edip, zeusun karısı hera’ya bu rolü vermiştir.. aslında şöyle kademeyle düşünürsek eğer nut,isis,hathor,sekmet ve diğerleri hep aynı kadının değişik ay dönümlerinden asla başka bir şey değildir..

inek=öküz=bakara sembolü Kur’an-ı Kerimin ilk ve en uzun suresidir..eski dinlerin ana sembollerinin okunması olan BA-KA-RA; madde öküzü olan insanın, ancak iki eli ile işlediği el emeği ve alın teriyle çalışarak dünya hayatında geçinebileceğini remzeder..

bakara nın BA sı ruhtur(BENNU KUŞU)..
KA sı maddi Bedenidir ki (KALIP,HEYKEL) miKAil melek de tabiatın bu unsurunu anlatır..
RA ise o ruhun enerjisi olan saf nefsdir(VAR AMA ASLA TAM BİLİNEMEYEN ENERJİ)...

bir eşyanın oluşması için en az 3 hasletin terkibi lazımdır..bunlar RUH(saf bilgi, öz) ,BEDEN(hazine sandığı olan tabut),NEFS(arzu ve istek mekanizması-çekim) .. yani anlayacağımız; Kur’an da, anlatım işine  varlığın ilk yaratılışı ve imtihan alemi düzeneklerini sembolleyerek başlar..Ba-Ka-Ra yı çözemeyen hiçbir şeyi çözemez..KİŞİNİN; bu bilgilere sahip olup, kapıdan mahrem sahaya girebilmesi içinde evvela besmele sahibi olup, fatiha anahtarı ile okumayı öğrenmesi lazımdır ki, aziz Kur’an onun kardeşi olsun.. Kur’an bir tek kendisini müslüman sananlara inmemiştir..o tüm kainatı kapsayan ve anlatan bir kitaptır..herkes kendi esma potansiyeli miktarınca idrak edip, kendini O’NUNLA OKUR ..

ateş –güneş –bilgi-ışık gündüze aittir..
ateş daima alevleriyle yukarıya yükselerek yanar, kibirlidir..oysa su hep yukarıdan aşağı rahman olarak yağar,tevazu sahibidir..okyanusların içindeki yanardağ bacalarının ateş fışkırtmasıyla en derun ledünlerde ilk yaşam başlaması gibi, nefsani hayatta da her şey, her daim böyle aşırı şehvetle doğar..yani suyun içinde ateş,ateşin içinde su vardır. insanın nefesi olan nem suyunun içinde dahi hareret-i ateş vardır..ateş ve su asla ayrışmayandır..çünkü hava olmazsa ateş yanmaz.. nefs ve ruh kendisini bilmek için bu dualiteye yani kendisini çift kutbiyetten seyretmeye mecburdur..

EA ve evi APSU (Sümer)
Sümer ve Sümer kökenli tüm dünya uygarlıklarında  gök tanrısı ENLİL, sembolü ise "Hilal-Yıldız”dır.. islam coğrafyası bayraklarında genelde hilal hakimdir..  Apsu içinde yeryüzünün yüzdüğü yaşam alanı olan Tatlı sudur.. Tiamat  canavarların yaşadığı tuzlu suyun simgesidir.. Sümer’de dünya, Apsu ile Tiamat’ın birleşmesinden meydana gelmiştir. Tüm canlılar, Tiamat adı verilen tuzlu su denizinden çıkmışlardır.

ve insan bedeni kainatı barındıran esas kozmografya  arsa sahasıdır..bu gördüğümüz kainatın hepsi; insanın detay detay açığa çıkıp, ifşa edilmiş ,kitabı okunmuş halidir
J..bu kainatta ne varsa hepsi de insanın içinde dürülüdür.. insanın bedeninde 7 si başında, 3 ü bedenin orta kısmında, 2 si de vücudunun altında olmak üzere 12 kara delik vardır..insanlar bu kara deliklerinden giren ve çıkan HARAM&HELAL ile astrolojik olarak yönetilirler..kendi buruçlarının işlevlerini anlayamayanlar kendi kozmografyasını da okuyamaz..

insan bedeninin bu 12 deliğinden sürekli değişik sıvı ifrazatlar gelir..mesela gözyaşı ilmi denilen bir ilim varmış ki, ortalıkta bu ilmi bilen tanınmış kimse yok.. gözyaşlarımız dahi duygularımıza göre değişen ısıda; tatlı ,tuzlu, tatsız ve değişik yoğunlukta olurmuş..mesela bu masal veledi, Evvel Zamanı yoğun bakımdayken son ziyaretine gitmişti..makinelere bağlı, gözleri kapalı ,hareketsiz, kıpırdamadan yatana ağlayarak yaklaştı. Evvel Zamanın sağ gözünden bembeyaz bir su damlası çıktı ve gözünün kenarında tam bir inci tanesi gibi durdu..çok yoğun ve katıydı..elindeki sarı renkli tek gülü Evvel Zamanın göğsüne yatıran çocuk ağlayarak eğildi ve o gözyaşını öperek içti..ve O bu hayattan ayrıldığında, gözlerinden akan kanlı gözyaşlarını da pembecik içmişJ..yani böyle şeylerde oluyor …kim bilir daha bilmediğimiz neler var..şimdi gözyaşı ilmine ait  yaşanmış iki deneyim kaydettim.. başkalarınınki ile birleşince, muhakkak özel anlamlar gelişecektir.. hakiki gözyaşınınsa kalpten geldiğini duymuştum ..


Tevrat'ta da Hezekyel Bölüm 1.ayet 7'de; Tanrının yanında bulunan (Öküz, İnsan, Kartal ve Aslan olarak 4 yüzlü), dört  kanatlı dört kutsal melekten biri anlatılır.. Kuran'da yaratılış safhalarını anlatan Fatır Suresinde 1-“Gökleri ve yeri yaratan, melekleri, ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamd olsun. O  yaratmada ne dilerse onu arttırır. Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir. ”der..

Yeryüzünün tüm kavimlerinde "öküz" kutsaldır.
yaratılıp imtihan için yeryüzüne indirilen Adem ve Havva atamızın ilk dostudur. onlarla beraber cennetten inen, etinden, sütünden ve iş gücünden faydanılacak ilk yardımcı, öküz bakaraymış. ve karasaban. ve buğday..yani bunlarda insana ait özel bir hatıra varmış..

Kralı, din adamı, askeri, büyücüsü, hatta tekkesinin kapısına boynuz takmayan bir tarikat-ı millet-i İbrahim yokmuş. mesela HİTİT-ETİ sembolü boynuz üstüne boynuz cumhuriyeti sembolüyle meşhurdur..ne kadar boynuz takılabilirse o derece ilahi ilme sahip, bilge demektir..ve BAKARA nın BOYNUZLARI HİLAL şeklindedir.. ve en kadim Mısır Dendera zodyağında boğa merkezdedir.. ona en yakın olansa yengeçtir..


Sevdiğim, ne idrak ettiğimi anlatmaya çalışacağım fakat astroloji, takvim, matematik ve üstelikte hiçbir lisan bilmeyen ben, böyle şeylerle neden uğraşıyorum inan anlamıyorum.. halim enteresan ötesi..şimdi bu masal veledi fark etti ki; kadim astroloji boğa kültünde de, aynı eski Çin mitolojisi yaradılış safhaları anlatımı olan,  sudan çıkan yengeç annenin iki eli ile çamurdan dünyayı şekillendirip, içindekileri yaratmasıyla başlıyordu ki, eski mısır da bunun adı çömlekçi Khnemu idi....


yani o devrin yaradılış devri takvimi boğa ve yengeç burcunda başlıyordu..
ama mesela hz İsa dönemi balık çağı olduğundan her şey balıkla ilişikti..Yunus Emre de dünya yaşamının boğa burcuda başladığını söylemiş hani..işte benim anlatmaya çalışacağım eski mısır zodyağında muamma olan, merkeze en yakın yengeçin nasıl skarabe böceğine dönüştüğüydü..aslında ikisi de ön kollarını kullanma bakımından işlevsel olarak aynılar..o iki kol, boynuz kültüne de uyuyor..belki eski mısır, ilk dönemler denizle haşır neşirdi ve yengeçi herkes tanıyordu..oysa sular çekilip, denizin dibi olan kum çölü kalınca, skarabe böceği de  yengeçin yaratıcı& dönüştüren yeni sembolü olmuştur.işte bu kadarJ ..

((*bence bişeye benzemediJ ama olsun ben yazdımJ üstelik kaç senedir dünyada ilkleri yazıyorum ve birkaç kişi okuyor.. anlayan yokJ..çünkü yazanda anlamıyor J.niye yazıyorsun,ne gerek var, git hayatını yaşa diyenler çok.. elimde değil çocuklar ..yani yazmam lazım.. o bilmem gereken yazıyı-ters çevrilip kaderi değiştiren levhayı, elektrik çarpan sesli kralın sözcüsünü, o taş piramit üstündeki ancak bakışın görürken okuduğu o şeyi hatırlamalıyım?!!!ve ne yazdığımı hiiç anlamadım ya sizJ?!))

seRAtan
mavi tren geçer BaKaRa bakarJ..Sevdiğim, korkunç rendekari imtihanlarımın ilk devri bir rüya görmüştüm. onu hatırladım ..belki aradığımız Zodyak bilgisi olabilir..bir rüya görüyoruz bak!! çocukları, evi, her şeyi alınmış akıllara ziyan perişanlıkta birinin elinde tren bileti var ve mavi tren gelmiş..ama çocuk öyle üzgün, öyle acı çekiyor ki o trene binmiyor, mavi tren gidiyor..bir dahaki 1,5 saat sonra, ona binecek..bir balkona oturuyor..yanında aşık,sarmaş dolaş genç bir çift var..çocuksa için için çok büyük bir acıyla taaaa en derinlerinde nasıl ağlıyor anlatılamaz..karşısı kapkaranlık deniz.. denizin sonunda bir dağ hafif beliriyor.. şimdi de denizde görünmeyen bir el, o dağ kadar olan görünemeyen bir balinayı,çocuk onu görüp anlayabilsin diye, teğel ip gibi kesik kesik (----) beyaz renkle çiziyor..aaa balina çok ağır ağır yüzüyor..aaa balinanın içinde bir uçtan diğer uca yüzerek gidip gelen, küçücük kalmış, kıvrım  kıvrım vvvv , latif,  neşeli ve sevimli bir ejderha var.. sonra olmayan bir ses anlam olarak” ağlama, o kadar üzülme, öyle olmayacak, göğe bak” diyor.. çocuk fezaya bakıyor.yıldızlar var..olmayan ses anlamla şöyle diyor :yengeç burcundaki yıldızların hepsi yengeç şeklinde.. boğa burcundaki tüm yıldızlar boğa şeklinde ve diğerleri de aynı öyle.


skarabe
Eee..Sevdiğim Sen artık beni hiç sevemezsin biliyorum..çünkü ben bir yengeç burcuyum.. normal yürüyemeyen..yanyan..aaa..kendime ne yaptım ya huu!!. anladığımı söylemicem çünkü bence öyle değilimJ..ama hiçbir şeyi normal insanlar gibi öğrenemeyen tuhaf bir varlık olduğum doğruJ..esas anladığımsa çok daha özel ve anlatılıp anlaşılmaz. yani bu:Mısır daki hz İdris in vahdeti vücud metoduydu; osiris’in parçalanmış vücudunu, ilk isis’in birleştirip, kalp çocuğu yani ilk tarikat yolunu işler haline getirmesiydi ki, işte bu ilk defa, boğa(osiris) ve yengeç(isis) kozmik birlikteliği esnasında olmuştu ..ve bu sır RAHMAN sırrı idi..hz SÜLEYMAN rahman esmasına mazharmış ve BELKIS da bu idrakle O’na teslim olmuş..aynı hz Yusuf ile Züleyha misali..daima dünyasal bir delil olarak da ruh&nefs = rahman&rahim tevhidi lazımdır ki sistem zirve yapsın. yani Süleymanın mührü olan BESMELE SIRRI=19 buydu..(19=ezel 1 den ebed 9 a dek süreklilik) 


Dört temel unsurdan bir diğeri  SU SEMBOLÜDÜR.. sezgi, saf bilgidir..bahri umman olan denizin temsili Hakkın Zatıdır..o denizin içindeki inci ve mercanları çıkartabilmek içinse GAVVAS (dalgıç) olup, denizin en dibine dalıp, o ledünü- kişisel bilgiyi almak lazımdır ki, çok az gavvas vardır..bu da ilmü ledünün herkese nasip olmamasındandır..

su arındırır..,temizleyerek her defasında yeniden doğurur..eski tapınak rahibelerinden bazıları, kahinelik  için çok küçük yaşta kabiliyetlerinden dolayı seçilerek muhafaza edilip, yetiştirilirlermiş.. bu muhafaza onları tapınak dışına çıkartmaz, dış dünya olayları ve insanlarıyla iletiştirmezdi..süreki temiz, güzel kokulu suların içinde yıkanmak zorundaydılar ki, gelen bilgiye hep açık olsunlar.. kehanette bulunacakları esnada 3 ayaklı bir sacayak tabure, içi kokulu özel karışımlı bir suyun üzerine konurdu..kahine tabureye oturur, şiirsel anlaşılması güç, şifreli beyitler söyler.. bunlar kehanet kabul edilirdi.. yani her şekil de, her duruma uydurulabilecek genel cinni frekanslı fallarmış bunlar…ve tapınağın en büyük gelirleri de bunlar eliyle olurmuş..belli kehanet tapınakları çok meşhurmuş ..insanlar onlara danışmadan hiçbir şey yapmazmış.bazı tapınaklarda özel bacalar ve heykeller varmış..özel oyuk deliklerden rüzgar veya gizlenen bir rahibin üflemesiyle değişik sesler çıkartılır, gelenler daha bir soyup soğana çevirilirmiş.. şarlatan medyumların atası bunlardır meselaJ..

işte kuyumcu-simya ilmi sahibi Samiri nin; hz Musa’ya gelen Cebrail as gördüğü suretle, eski tapınaklardan bildiği bu ilim birleşince, her şey daha bir açığa çıkıyor değil mi?.. samiri, gördüğünü eski inancı sandı.. oysa ki o şeytan gibi, adem öküzünün suretine takılıp, özü göremedi..ve mucize çalıcısı, istidrac sembolü olarak yolda kalıp ziyan oldu..



birde Mısır DERVİŞLERi, tapınak havuzlarında her gün güneş doğmadan yıkanır, vücutlarında tek bir kıl bırakmadan traş olurlarmış..yani  cascavlaki kalenderilikin ilk hali.. en üst rahip olan şem(güneş=pir makamı)kaplan postu giyebilirmiş.. ve çıplak kalenderilerde binlerce yıl sonra aynı tarzı korumuşlardır..

..neymiş?. Yaratıcıya yöneliş ibadeti için, ilk önce temizlik ve abdest şartmış.. su, vahy-i ilhama mazhar olma unsuru olarak ,topraktan öncelikliymiş. su sesi ,iradi bilgiye en hızla, en kolay dönüştüren, en mühim şeymiş..geçmiş nebiler zeytinyağı & su ile insanları mesh ,vaftiz  ederdi..bu insanın yeniden doğması olup, tövbe alma ritüelidir..

Hızır meşreplik sembolü olan,  adına AB-I HAYAT denen,  ölümsüz yaşam kaynağından içmek çok önemlidir.. bu,o kişinin, onun bunun bilgisiyle, taşıma değirmenle ilim alıp satması değil; belli bir taklidi öğrenim aşaması akabinde, kendi göğsü sadrındaki kevser kaynağını çıkartıp , safiye makamı olan zemzem =durdur  kuyusunu bulmasıdır.. ve o kişinin,artık durdurulamayan, durdurulamayacağı içinde selsebile dönüşmesi ve diğer su kaynaklarıyla ortak akması mecburiyeti olan, ölmez ve sürekli akarak taşan kendi içsel kozmik yolculuğuna çıkmasıdır..

dalgadaki bir titreşim denizin her yerinde hissedilir..bu sezgiye ulaşanlar içinde  her bilgi herkesindir.. nefs mertebelerinin en sonuncusu safiyedeki hemen tüm imgeler kuyu ve su üzerinedir.. kuyunun şekli rahim, dişildir.. kuyunun ters biçimi mihrapsa erildir.. ikisi de aynıdır.o rahmanirrahiym, besmeledir.. su rahmandan iner ki, yağmur,kar ve nefes olarak her daim bilsek de bilmesek te yukarıya aittir..ve safiye makamı sahibi hz MERYEM MİHRABIN İÇİNDE BÜYÜYENDİR..O RAHMAN’A ADANMIŞTIR..

ve RAHMAN dan aşağıya, yeryüzü RAHİMe inen yağmurlar, yine yer kuyusu gayyanın onu buharlaştırması ve insanın aldığı nefesi geri vermesiyle, sürekli devri daim eden bir zikir-hatıra-yı anışla, hepimizin arasındaki kozmik bağı, ilahi hayat bilgisi icatları olan görünmez habli metin= DNA iplikciklerini dokuyarak döndürür durur..

gerçek ölümsüzlük; hiç bitmeyecek bir tekammüller yolculuğuna niyet edip yola çıkabilmektir.. bunu idrak edemeyenler ebter olup, kendisini diğer tekamül alemlerine doğuramayacaklardır.. bizim dünyada bildiğimiz deniz maddi denizdir.. oysaki hava, yani nefeste  sera etkili manevi denizdir..dünya ve içindeki tüm canlılar, insanlar dahi o nefes denizinde yüzmektedir.. feza uzay bir kozmik denizdir..tüm yıldız sistemleri olan galaksiler büyük bir matematikle sürekli sema ederek yüzmektedirler..sübhan bir anlamda budur....

yani 7 derya(* 7 rakamı arapça V şeklindedir ve sonsuzluğu anlatır..ayrıca YED" EL" ,YEDULLAH ise "ALLAH'IN ELİ" demektir); hem uzaydan dünyaya, hem de insanın 7 manyetik aurasal aleminde vardır.. her şey 7 li sistemle korunmadadır..7(yedullah) dalgalı sonsuz dairevi deniz dalgası vardır.. karin-yılan meteforzu her daim o kademedeki hazineyi korur..insan Tuba ağacıdır..ve yılan onun DNA sıdır..yaşama isteği arzusu,istekleri nefsi yolculuğudur..ruhu bekleyen kıtmiridir..ruh asıldır.. nefs ruhsal denizin açığa çıkmış potansiyel  damlacık bilgisidir..

bir insan evvela hava da rutubet ve nemdir..sonra o nemli rutubet buluttadır .. ve insan, şimdi, rahmanın yağmuruyla aşağıya iner..maddenin aslı çekirdeği olan, bölünemez küçüklükteki bir tozla döllenerek toprağa düşer..çeşitli cemadat=taş maden cevheriyetlerindeki maceralardan asırlar sonra  bir bitki olur ve onu bir bakara sığırı yer..o nebatat bitkisi o sığırın eti ,sütü olur..gören gözü,yaşam enerjisi olur..madenler,bitkiler ve hayvanat 3 lü sistemi devrini tamamlar..iş ki vakti gelince bir adem erkeği o sığırı yer..

KALEM OLAN BABA;ERLİK SUYU MÜREKKEBİ İLE, LEVHASI OLAN ANNE LEVHİNE, BE SIRRI OLAN,SÜREKLİ YARADILIŞ CEVHERİ İNSAN EVLADINI (BENi) YAZAR..
BaKaRa da devrini tamamlamış unsurların terkibi, Rahman’ın yeryüzü temsil sembolü olan babanın, sırt suyunun aşağıya şehvetle inmesiyle, erlik suyunda sperm olur..ve ilk insan tohumları yine babasının yumurtası içinde muhafaza edilir.. yani ilk evvela  bir insana hamile  kalan ana, babadır..

baba(ruh), kendi yumurtasında yeterli olgunluğa erişen tuzlu su denizini (tiamat),kendisinin dişil prensibi- zıt esması- RAHİYM SEMBOLÜ olan kadını Havvasına (nefs) doğurur.. tiamat canavarı olan sperm deryasını, kendi tatlı su denizi(apsu) ile birleştirmeyen kadın, bu tuzlu denizinden, terbiye olacak kabiliyetteki varisi, kendi yumurtası içine, amniyosentes denizine alır..bu su altın rengindedir J .. ve kadın,yumurtaya kabul etmediği diğer sayısız spermi ise geri püskürterek öldürür.. kadının yumurtası içinde 40 haftadan sonra dış dünyaya çıkıp, imtihan olmaya hak kazanan yepyeni bir baKAra doğar..bu beşer insandır..yani 3 unsurludur..ve bu beşer=cinni insan, HAKİKİ İNSAN OLAN ADEM MAKAMI İÇİN  geçireceği pek çok zor bir evreler devriyesine girer..

öğrenmek hatırlamaktır..çünkü Allah “beni çokça zikredin(hatırlayıp anın) ki, sizi zikredeyim(hatırlayıp anayım) demiştir. yani biz tefekkür ettiğimiz miktarda yaratıcımız tarafından anılıp hatırlanacağız..çünkü madde bakarası, beşer mahluk  kurb’an-ı delildir..

balıklar mayi içredir amma deryayı bilmez misali, deniz içinde  insanın değişik nefs kademeleri olan nefs Ejderhası, yunus, balık, yılan, su kurdu,plakton vardır . DENİZ ayrışmamış  TEVHİDİ CEM MAKAMIDIR.tüm damlalar birlikte denizdir ama her damla ayrı ferdi bir potansiyeldir..hepsi aynı denizin aynı dalgasını ve köpüklerini verir..lakin her damla sağa veya sola ayrı bir sema halindedir.. çünkü her şey zıtlık prensipleri olan dualiteyle olur..daima yaradılış ikilik üzerine devam eder(ins ve cin).. çekirdeğin içi,yumurtanın içinde dahi iki kızıl güneş potansiyeli vardır..ve yumurtanın sarısı da şeffaf bir mayi içinde yüzer..yani her şey sudur.. atomların denizi dahi soyut sudur...

Hint Mitolojisi’nde  Narayana - UYUYAN gece,AMA ’nın göbeğinden çıkan kozmik ağaca tutunarak yüzer(Osman Gazi’nin  söğüt ağaçlı rüyasınıJ hatırlayalım lütfen) ..zamanla ağacın yerini lotüs çiçeği alır. bu çiçeğin ortasından Brahma (AYDINLANMIŞ HORUS RA) doğar.çünkü ilk yaratılış; kozmik denizin içinden çıkıp, kozmik bir yumurta içine açan mavi bir nilüferin (lotus=gül) içinden doğmuştur.. neden GÜL sembolü dersek eğer.. tek bir noktanın  etrafında kat kat ,iç içe açılan alemleri çok güzel anlattığından  tabii..

Tufan. İnsanlık devrini bitirip, inebildiği kadar ,hayvandan  daha aşağı  seviyeye geldiğinde bir devir kapanır ve tufan tarzı bir büyük ilahi afet olur..RAHMAN HER ŞEYİ KUŞATIR-İHATA EDER.. insanlık ilahi suya-bilgiye gark olur ve sonra hak edenlerle hayat yeniden başlatılır(HAKİKATİ İSE BİR İNSAN-I KAMİL GÖÇ ETTİĞİNDE, ONA BAĞLI OLANLARIN DA KIYAMETİ KOPAR VE YENİ KURULAN YÖNETİMİ TESLİMLE TANIYINCAYA DEK FELAKETLER HEP SÜRER..taa ki iman ettiği şeyi idrak edip, ZAT CENNETİNE GİRE..)....

eski ilahi kanunların bozulanları güncellenip o devre göre tamir edilir ve yürürlüğe girer..işte bu yüzden her peygamber kendisinden evvel geleni ve kendisinden sonra gelecekleri tanıyıp biat eder..çünkü bilir ki ilahi sistemde TEK BİR ALLAH ve O TEK BİR ALLAH’IN TEK DİNİ İSLAM OLUP, SELAMETE ERMİŞLERİN TEVHİDİDİR..ve asla başka yeni bir din yoktur.. bunu idrak edemeyenler ise İslam a sonradan verilmiş diğer isimlere takılı kalıp, pek çok treni kaçırırlar..


çintemani
Hiyeroglifde su, dalgalı bir çizgi vvv olarak gösterilir. üçlü vvv ilk okyanus ve ilk sudur..soyut okyanusun ve tüm suların kaynağının adı  Nun dur..Kabe nin örtüsündeki vvv tevhid çizgileri de soyut suyu simgeler.. bu dalga eski türkler de çintemani adını alıp, sudaki 3’lü hilal AY sembolüne dönüşmüştürGÜNEŞ+AY=DÜNYA..ve tüm Türk Osmanlı desenleri bununla ve yanındaki üçgen şeklindeki 3 nokta  ile nakşedilir.. bu 3üçgen 3 nokta mesela masonların özel işaretlerindenmiş..

Hz. İSA:”Bundan sonra insan avlayacaksın” (Luka 5:1-11).

ve o kadar sudan denizden bahsettik şimdide gelelim o sudaki RahMAnın  ruh temsilcisi olan BALIK SEMBOLÜne.. ( Oannes eski sümer deki balık elbiseli bilgelik öğreticisi olan kahinlermiş.. onlar iki tarafın bilgisine de sahip, dünyayı asıl yöneten rical gavvaslarını temsil eder..ve BALIK; osirisin kayıp olan uzvunu yiyen ve sembolen o olan balık OANNESdir.)
Mısır’da Ant adlı balık Ra’nın gemisinin önünde gider. Afrika Dogon’da balık, Sirius (köpek takım yıldızından) dan ilk yaşam tohumlarını taşıyan eril prensiptir..içi tohumla dolu olan roket balık- uzay gemisi şeklindedir.. vahy-i ilhamla çalışan ve yarı insan, yarı balıktır..(*sperm larvası, insani babanın sularından, insani annenin sularına gelir.. dönüşeceği rahiym kozmik yumurtasına girerken, nalınları olan kuyruğunu dışarıda bırakır ve başını vererek içeride yeni bir can bulurJ).

Yahudilerin fısıh bayramı, *adar (şubat ayı) balık dönemidir. şimdi iki denizin birbirine karışmadığı; bir tarafı pişmiş, diğer tarafı çiğ olan balığının dirilip, denize atlayıp, hz Musa’ya henüz tam kemal olmadığını anlattığı yerdeyiz... ve o kemali O’na yaşatacak insan-ı kamil=mürşid Hızır’ la buluşmasını da tefekkür ediyoruz lütfen ?neden derseniz?. çünkü hz Musa’nın başına gelenlerle alakalı bir türlü mutmain olamadığı 3 sorusu varmış da ondan…yani sorular bitene dek yola devamJ!!
ve Hz Yunus  var tabii ..peygamberliği reddettiği için balina tarafından yutulup, sonra devr’den devran ettirilip kusulan ve görevini icra etmek zorunda kalan..J..

İbranicede ve Arapçada yarım daire, be teknesi, hilal ay şeklindeki “nun” kelimesi balık ve balina anlamına gelir.ilk Hristiyanların simgesi; babayı, ruh’u anlattığı için balıktır..12 havarinin de balıkçı olduğu söylenir..işte bu yüzden aynı eski mısır rahipleri ve firavunları gibi bazı mezheb-i tarikler balık yemezler..halk balık yiyebilirJ.. bazı mezheplerde ise balık, ekmek ve şarap kutsalmış ..ve nun ilahi okyanustur.. astrolojide son burç olan balık,sezgiyi ve derinliği,aşırı hassaslığı temsil edermiş..
hz İbrahim ve balıklı gölü asla unutmuyor ve tefekkür ediyoruz lütfen
J

balıkçı mürşittir.. mürşitler,  müridi olacak insan alık balıklarına ağ atar ve onları avlarlar.. ve hz Mevlana  tüm ruhların hz Allah’ın ağı içinde avlanmış olduğunu söylemez mi?!.
 
simyada Balık gizli maddeymiş. bir nehirdeki iki balık suda eriyen iki madde olan sülfür ve cıvayı temsil eder.iki balık; her şey dualite ve zıtlıkla anlaşılabilir.. ilahi nizam böyledir.. ve aslında bir yumurtanın içinde çift sarı yani iki güneş vardır..lakin biri diğerine secde ederek ışıklarını söndürüp ay olur ki; evlatları Dünya, GÜNEŞin ışığıyla yanıp kavrulmasın, AY paratonerlik yapsın..

sümer tanrı EA nın din adamlarının balık şeklinde  başlıkları sonradan Hıristiyan piskopos tacı olmuştur.bizde de külah değişime uğramış mevleviye sikkesine dönüşmüştür.. RA ’nın gözü biçimine benzeyen balık, nazarlık olarak da halen kullanılmaktadır.. çünkü alemde ne varsa o gözdedir..

ve deniz= balık sembolünü ne tamamlar; tabii ki ilahi sezginin yansıtıcısı ve hem dünya, hem de denizler üzerindeki etkisi, eşi güneşten kat kat fazla olan AY SEMBOLÜ tamamlar.ayın 3 hali vardır; bekaret, hamilelik,olgunluk..ay bazı  geleneklerde eril, bazılarında dişildir..ve ikisi de doğrudur..çünkü o aslında diğer ışığını aşkı için söndürmüş 2. Güneştir..ay her gün değişir ve insan hislerini en iyi anlatandır..iki parmağım arasında döndürdüğüm kalp der Yaratıcımız.. ve buda bize Ya Zülcelalil Vel İkram dualite “2 boynuz arası güneş” kültünü anlatır..


ay; takvimi, saati, mevsimleri ve her bilgiyi güneşten bize  nötrleyerek yansıtır ..ayın bildiğimiz parlak bir yüzü, birde hiç bilemeyeceğimiz bir karanlık yüzü vardır..ayın yeni hilalinden dolunaya dek tüm hastalıklar daha çabuk iyileşir, çocuklar ve bitkiler hızlı büyürmüş..bu halde başlanan işler daha hızlı ve hayırlı olurken, ay küçülmeye döndüğünde ise tüm bunlar zıttıyla kaim olurmuş.Kadınlar ay gibidir.. ay takvimiyle bedenlerini kullanıp, çocuk doğurmaya uygun yumurta yapabilirler..güneşin madeni altındır ve saflıktır..ay ise gümüştür ona en yakındır.. simyada ay ve güneş birleşince iki başlı insan-iki başlı kartal sembolü ile androjenleşirmiş..

ve mesela bembeyaz bakire Satürn, tamamen gaz ve hiçbir ağırlığı olmayan bir gezegenmiş yani anlayacağımız aslında YOKMUŞJ ve onun misali AY mış..yani Satürn ve ay NUR ‘u anlatırmış..


*hamiş..
Sevdiğim Sen bunları okuduğunda benim mecrai yatağım değiştiği için bir deniz kenarında serin esen dalgaları sayıyor olacağım inşallah.. yüzüme serin rüzgarlar vuracak.. tammuz ayı deliliklerin azdığı patlıcan zamanı geçti biliyorsun .lakin kendini Müslüman sanan ve islamı en çirkin şeyler adına, insan katliamı için kullanan gerçek tehlikeli deliler halen pek çok ülkeyi yönetiyorlar..biliyorum ki hak halka göre yansıyor, ektiklerini biçiyorlar(İslamın yücelttiği kadını din adına ezen, devreden çıkartıp yok sayan, en aşağı seviyeye indirip sürekli onun dış görünüşüyle dünyada alay malzemesi yaptırtan ve artık er makamında olamayan dişi bir Müslüman kimliği var ne yazık ki)...  ve daha fazla delirmemek , zararsız bir deli olarak kalabilmek için, biz siyasetten nefret eden aşk delilerininde, senede en az bir defa denize bakmaları gerekirmiş ..biliyor musun Sevdiğim, ben tüm gün serin esen deniz dalgalarına hiç bir şey yapmadan öölece bakabiliyorum..  gelince  NERGİSOS hastalığına yakalanmaz ve su unsurundan vazgeçebilirsem yeni bir anasırı hatmeyleriz....VE lütfen azab içinde olan memleketlere bool bool rahmet indir..öyle ki bu tufan onların zalimlerini alsın ,Nilin taşıp bereketlendirmesi misali zalimleri de nil deltasına gübre olarak gömsün..Suriye ve diğer yerlerdeki zır deli tüm katil yöneticiler RAHMANın KAHHAR zulmeti tufanına kapılıp, yaptıkları zulümle haşr olsunlar ve aminnn.. 
AŞKLA KAL SEVDİĞİM MAKAM-I RAHMAN AŞKLA KAL..
nur cihan  /  21 ağustos 2013
nuralem7@hotmail.com



15 Ağustos 2013 Perşembe

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 64

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 64

Ya Zülcelali Vel İkram olan ÜÇ DEFA ULULANMIŞLIK 
(nübüvvet,risalet,yönetici hakimlik) TAC-I LAFZI  ALLAH ın tarihsel serüveni.. iki boynuzlu olmak(zahir ve batın) Zülkarneynlik kültü...


SAHİB-İ SAHİP KIRAN EFENDİM İÇİN..ve çağlardan HİLAL burçlardan BOĞA(BaKaRA)


Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..
nasılsın?çok ağır bir Ramazan=kendi kendini yakan ay geçirdik değil mi? tüm dünya cayır cayır hem madden, hem manen yanıyor..kimse, bu arındırıcı ATEŞTEN GEÇMEDEN KENDİ CENNETİNE GİREMEYECEK,göklerin melekütuna ise İLLA BİR SULTAN GÜÇ olmadan eremeyecek.. ve ne yazık ki, kendi arzının atmosferi olan zanlarından kurtulamayacak..bir tek, Nuh Atamıza, halkının her zulmünde hiçbir karşılık beklemeden tam bir safiyane teslimiyetle inanan, gerçek bir kocakarı imanına sahip o yaşlı kadın gibi olanlar müstesna..onun dahi, ineğinin arka ayağına tufandan çamur bulaşmıştı, hatırlayalım lütfen..şüphesiz ki şüphe, imanın en büyük düşmanıdır..


Sevdiğim..yardımına ihtiyacım var..ben öyle bir boşluğa düştüm ki, kendim bile kendime yardım edip kendime ulaşamıyorum..kaybolduğumu hissediyorum ve içine düştüğüm yerden galiba çıkmakta istemiyorum..bu masalı yazıyorum çünkü:” bana yardım edin ki size yardım edeyim” ayetiyle İbrahim Atamızın ateşine su taşıyan karınca hükmünce bir şeyler yapıp, en azından tarafımı belli edip ,gizli şirk, gizli münafıklıktan beri, halâs olmak istiyorum..ve hani geçmişte bir hayalde Sen,Ömer adında bir gençle bu masal çocuğuna hz. Hatice kitabı verdirmiştin.. işte ben onu, içinden Hızır geçen adama sormuştum..demişti ki: ona destek olup, yardım etmelisin..çocuk: ama benim hiçbir şeyim yok..nasıl ona yardım edebilirim.. adam: rüyan öyle demiyor.. ona yardım etmelisin.. ve taaa o zaman anladım ki, Sana her şeyimi verdim deyip hırkası içine çocuğu alan ve onu bir vakitler sık sık rahman çadır üçgeni ile kapsayıp kuşatan için bunu yapmak zorundaydı.çünkü çok ağır bir dönemden geçiyorlardı..



SUDAN SEBEPLERLE YİNE SENİ RAHMAN'IN YAĞMURLARINI ANDIMJ
ıslak nemli bir bulut olur gelir ve kapsardın..
titrerdim..
üşürdüm..
kıpırdamaya korkar,nefes almadan öylece beklerdim..
ağlar ağlardım..
artık hiç gelmiyorsun..yine gel..hep gel..hep gel..
VE BAZEN AŞK ATEŞ DEĞİLDİR..O, YAĞMURUN EN İNCESİ,NEMLİ BİR BULUTTUR..


AliCemGiz üstadı ve çömezi yepyeni bir devrenin tohumlarını saçıp ekmiş ve doğası gereği o tarlayı yaban otları basmışken; şimdi ise faydalı ekin olacaklara zarar verecek olanların  bir tanesine dahi acımadan temizleme dönemindeydik ..ve bir masal yazıcısına düşense, içine gelen harfleri Sevdiği için kaydetmekti.. çünkü bu kayıtlarda çocuğun bilmesine izin verilmeyen amma sadece efendisinin bildiği, gizli büyük bir sır vardı..ve belki de çocuğun bu sırrı bilmesine izin verilse hiçbir şey yazamayabilirdi ki, bu dünya şartlarında yaşayan biri için namahremdi. çocuk bazı şeylerden önden önseziyle haberdar edilse de, bunu sesli olarak kendine bile tekrar edemezdi.. çünkü insan aklı bunu kabule ve anlamaya maniydi.paylaşılan roller neyse, o rolü en mükemmel şekilde sergilemek lazımdı.. kulluk vazifesi, kendindeki ana rab esmaya hizmetten başka ne olabilirdi ki?!!

Sevdiğim, Sen gelmediğin için bayramı hissetmedim. Müslüman dünyasının içinde bulunduğu böyle bir nifak döneminde hiç kimsenin bayramı hak etmediği inancındayım.batı ve kuzeyin; dünyayı şuan yöneten, sömürgecilikle beslenen vampir beyaz ırkı, güney ve doğunun halklarına kendi soykırımlarını, kendi kardeşleri eli fitneyle-islam dini adına yaptırırken ve faili oldukları olayı böyle yorumsuz bir zevkle seyrediyorken üstelik..dünyada inanılmaz bir kasvet ve basıklık var. Sıcaktan, ağır içsel sıkıntıdan son derece zor ve huzursuz uyuyabiliyorum..o başımı koyar koymaz uyuduğum mutlu zengin dönemim şimdilerde hiç kalmadı..uyuyabilmek için öyle ızdırap çekiyorum ki.. şuan yaşadığım ev güneyden başka cepheye bakmadığından, tüm yaz panjurları hiç açmasak dahi kavruluyoruz.. esen taze bir hava akımı yok..yatağımın tepesindeki serinleten ışıklı pervane ise çok yorucu..şu sıra o pervaneyi ve ateş-i ışığı tefekkür ettiğimi söylememe gerek var mı?.sıcağa hiç dayanamayan ve sıcakta asabiyetten ölecek hale gelebilen ben,kendi içimde dahi serinleyemiyorum .. çünkü içim bomboş, kupkuru.. aşksız kaldığım ve aşkı red bölümünde olduğum için halsizim.bilmiyorum, dediğin gibi, delirmemem ve aşkımı devam ettirmek için yeni bir suret arayıp bulmalı mıyım ki, Sen bana kimin peşinden gidip aşık olacağımı nasılsa gösterirsin değil mi?(kızmak yook. . çook kırgınım biliyorsun)


iskit türklerinde kadın
içimde benle Sen gibi konuşanı ise şu sıralar hep reddediyorum..çünkü artık aşkımın bittiğine ve bir yol ayrımına geldiğimize inanıyorum..ama hala ağlıyarak Seni sevdiğimi gözlemliyorum..Senden vazgeçemediğim için de kendimle çok kavgalar edip,kendime işkence ediyorum..bu masalda aşktan bahsetmeye devam edecektim ya, işte, aşk hakkında hiçbir şey okuyamadım .. çünkü içim hiçbir şeye ilgi duymuyor..bu hafta masal yazmamaya kesin kararlıydım.. hatta pc mi dahi kapattım.. çünkü göz attığım pek çok güncel yorumlar beni tasavvuftan ve o tür kişilerin riyakar kimliklerinden ,şeriata zerre uymadıkları halde islamı ve onun düşünce felsefesi olan tasavvufu sahiplenişlerinden nefret ettirdi.. görev mekanları olan cami,dernek,sohbet sahası, tekkede hacı hocayken edepte saray usulü zirve oluyor, lakin dışarı çıkınca, her şey kılıfına uydurulmuş akıl almaz bir serbesiyetle, akıl edep almaz bir riyakarlıkta sürüyordu.. sanki tasavvuf sadece belli mekanlarda belli törenlere hapsedilmiş gibi..sadece sohbet . tasavvufun  icraatı olan adam gibi adam olma sanatınınsa artık hiç hasleti yok..zaten var oldukları sanılan o dervişlerden çeyreği gerçek derviş olsa idi; ne ekonomi,gıda,ticaret-helal-haram-hak hukuk ve aileler böyle olur,nede islam aleminin insanlığı bu derece aşağılanmış olurdu..

sanki işin içinde, bugünkü zamana hiç hitap etmeyen ve çok sahte,samimiyetsiz olup, sadece ağır ritüelleri kalmış bir şeyler vardı(çünkü bunlar, unutulmasın diye sergilenen ve  konu sahası dışında, neredeyse günümüzde hiç uygulanma imkanı olmayan resmiyet seremonileriydi)..ve o ritüeller genel anlamda saftirikleri havada  avlamak için kullanılıyor.. oysa bu ritüelleri çok keskin bir şekilde uygulayanların büyük bir kısmının dış hayatlarındaki görüntüsüne, hayatlarına, seçimlerine bakıyor ve taaa kalbinin en derinlerinde aldatılmışlık ve kullanılmışlık hissi duyuyorsun..AVAM HALKIN KADININA(örtü ve disiplinler konusunda) BU ZULÜM NEDEN?! NEDEN BİR TANESİ AÇIKCA VE YÜREKLİCE BUNU AÇIKLAMIYOR VE İSLAM KADININA ZULMEDİLMESİNE HALEN DEVAM EDİYORLAR NEDEN?!!(ve biliyorum ki bunun cevabı yok..inanan zaten her koşulda kayıtsız şartsız emirleri uygular.diğerlerinin ise sürekli kalplerinin ısındırılıp yanıbaşında tutulması için; zekata, vergiye ,sadakaya, aşırı egosal pof pofa ihtiyaçları vardı. yoksa Süleyman’ın cinleri kulluk hizmetlerini yapmazlardı)..

mesela Suudi vahâbiler memleketlerinde kadının kara çarşafsız ve peçesiz gezmesine müsaade etmez. oysaki kendi en birinci saray kadınlarının ne örtüsü ne peçesi var.. tamamen bir ingiliz leydi taklidiler.ve bizim Osmanlı son dönem saray kadınlarımızda HEP ÖYLE ..ve halkın avamına dikte edilense çok başka..keza bugünkü manevi kimliklerin hemen tamamına yakını aynı şekilde bildiğin gibi.. ben isterdim ki erler kadınlara karşıda er olup ,yüksek sesle bunu ilan etsinler ve Müslüman kimlikli  kadın üzerinden yapılan siyaset, zulüm, horlayarak karalama, aşağılama artık bitsin.. hayatlarını hiç gün yüzü görmeden ve kendileri için yaratılmış pek çok nimetten ”yasak,haram” diye her şeydeki haklarından feragat edip,tüm haklarını,görsellikleri açısından daima-her konuda kendilerinin hep önünde tutulan laylomlara bırakmasınlar..aralarındaki tek fark, başlarına koydukları bez parçasının onlara çizdiğini zannettiği sınırlar..

bu yeni tasavvufçulara, ilahiyatçılara bakınca, onları diğer insanlardan ayıran tek bir Müslüman kimliği işareti dahi yok..nefsani seçimleri, tercihleri, uygulamaları, birbirlerini yemeleri,sen ben kavgaları hep aynı..tevhid dilden düşmüyor amma tevhidi onlar bozuyor,onlar bozduruyorlar ne yazık ki..dervişlik buysa, ortada derviş filan zaten yok amma baba,paşa, efendi,eren çook var..mesela gel,Sana face sayfamdan bunlardan sürüyle tek tek göstereyim.. kavgalarına-canım cicim, sultanım, hu efendim dili ile nasıl birbirlerini soktuklarına şahit olabilirsin..en büyük afet şöhret ,unutmamak lazım…

ve birde şunu anladım ki, bugünkü İstanbul tarikat tasavvufu islamın şeriatına çok ait değil..o, aşk bahsi muhabbetinin sadece söz,saz,ritüeller kısmını alarak daha havalı, şık, zengin görsellik içeriğine dönüşmüş ve bu kişilerde genel manada, islam yerine tasavvuf dininden olup, islamı devreden çıkarmışlar.. yani hakikate kestirmeden ve kolay götüren tasavvufi tarikatler aracı olmak yerine artık nihai amaç ve puta dönüşmüş..bu herkes için değil tabii..amma genel anlamda böyle..

bidefa artık tasavvuf müziği rock müziği ile barlara, diskolara ,dejenere eğlence mekanlarına, içki ile alınan uyuşturucu tüketim sahalarına girdiyse, gerisi nasılsa hızla gelir..yakında, geçmişin tekkelerinin uyuşturucu ile gelen fuhuş batağına saplanışı gibi, bugünde içki, uyuşturucu, tasavvuf müzikli; eski afyoncu –ilkel kabile şaman türü, Nirvana halisinasyonu,hayal gösterme törenleri bu eğlence mekanlarında  ayyuka çıkarsa sakın kimse şaşırmasın lütfen.. günümüz tarikat& tasavvufu sadece sosyetik camianın ve magazincilerin tekelinde neredeyse… diğer her şey gibi- mevlevilik ve sema gibi ellerinde bir oyuncak o kadar..
 (Sevdiğim,bu konuyla alakalı seneler evvel gördüğüm rüyayı hatırla lütfen..şimdi hatırladım ve inan çok hayret ettim.ne enteresan.bakalım rüyamdaki gibi kalbim yine bozulup, Seni yine terk etmeye kalkışacak mıyım?)..
Oğuz Ata..UKUS(Vahyle beslenen)

 Sevdiğim, bildiğin gibi ben senelerdir bu masallarla pek çok meşrebli kulüb ve yönetim tabakasıyla tanıştım sayende..ve gördüm ki ülkemiz dahil, tüm dünya bu etnik meşreplerin-tarikatlerin idarecileri tarafından derin devlet halinde yönetiliyor..en büyük tarikat ise masonluk tabii.kimse inkar edemez .. bu hakikat.ve günümüzde ise, maksadı ALLAH’I BİLMEK öğretilmesi gereken bu mana okul azaları; genelde siyasette, medyada, iş aleminde vs. yerlerdeki tüm tepe noktaları ele geçirip, her şeyde söz-güç sahibi olmak için, önüne gelen adamı toplama savaşlarına dönüşmüş durumda.. her şey serbest, yeter ki kuruma hizmet etsin.. oysa ki her mürşidin belli bir adam yetiştirme kapasitesi yok mudur?!. .üstelik bu umumi değil ferdi,bazı kişiler içinse tenhalık durumları daha fazla olabilen özel tedrisatlardır.. eee hal böyleyken ve ortalık hiçbir şey bilmeyen biz cahilan avamın ağzı bir karış açık, bu egzotik ve ulvi seromonilerin, ruhu kabzeden denenmiş ve etkisi ehlince malum musikilerine son gaz kapılmış gidiyoruz..

daa..karşımıza her dem gerçek bir mürşid, insan-ı kamil ne yazık ki çıkmıyor.. adam kullanma sanatında uzman, nefislerinin *şehvet azmanı olmuş, şöhret ve yetki komplexli, yolda kalmış veya yoldan düşürüldüğünü kendileri dahi bilmeyen bir takım zevat çıkıyor..kendilerine ve ailelerine bir hanedan kurmaktan başka ise bildikleri şeyde yok.(*kadın erkek, elinizin altındaki cariyelerden istediğinizi kullanın. sonra deli diye sahte belge aldırıp, diğerlerine” evladım, aşkımızdan ne hale geldi” diye lanse edip, birde kendi sapıklığınızı ulviyete dönüştürerek  kutsallaştırın..veya cinsiyeti fark etmeden “ahh evladım bu o esmanın aşırı aşkı şehvetinden  ,herkese değil ama sen o şiddette olunca bana gel,seni halledeyim” denebiliyor muş?!!!).yani her devletin bir Rasputin'i vardır ..buda bizim Rasputinimiz demek ki..

kızılderililerde rüya avcısı
Sevdiğim ben eskiden bildiğin gibi bunların ağına takılanlara çok üzülürdüm ki, kaldı ki, kendimden böyle sahtelerden geçtim.o yüzden bağrım yanık..artık çok takılmıyorum bu türlere ..çünkü anladım ki, yolun kalpazanları olan biz sahte derviş adayları dahi, bu yol mafyalarına uğramadan asla hakikat olan sıratel müstakim yoluna terfi edemiyorduk.. hepimiz insan evladıyız ve çiğ süt emdik..öyle çok beklentilerimiz, nefsimizin şehvetleri var ki..onların tasfiyesini de meğer bu derin yakıcı temizlik zebanileri yapıyormuş.. yani her şey yerli yerindeydi vesselam..

hani biz insanlar çook değerliydik,halifeydik filan..ya yok öyle şey azizim inan.. tekamül ederek; en son merhalede, İNSAN OLMAK İÇİN YARATILDIĞIMIZI ise daha yeni yeni idrak ediyorum..ve Allah için, bizi toptan helak edip, yeni yaradılışla, yepyeni ,istediği varlıkları yaratmak öylesine kolay ki..bir ol dese o şey hiçbir şeyken; önce levh,latif ve hızla insan olup, insanda secde edip, o vücuda fena olabiliyor..O GAİB-İ MUTLAK YARATAN ALLAH KİMSEYE HESAP VERMEK ZORUNDA DEĞİL..

ve bu her yerde, her konuda böyle aslında..tekkeler,siyasi dernekler, vakıflar, kulüpler, devlet daireleri, akademik camia numune yerler olduğu için, oradaki farklar çok bariz..adam mafyanın önde giden daniskası, küfür, iftira, şöhret hastalığı, baş olma sevdası,ayak kaydırma uzmanı. lakin gel gör ki manen çok yüksekmiş?! Bir rütbesi, makamı ve çocukluğundan beri bu ilmi bilfiil hatmeylemiş bir hali de varmış..gel de çık işin içinden..tabii ki ben kadar saftirikler böyle şeyleri nerden bilecek..yalanda olsa gereken bilgileri toparlamak için internet, face vs saolsun.. insanlar netten çok kolay  takip edilip, olaylar camii esmasıyla okunabiliyor da ondan bunları öğrenebiliyorum..ve soruyorsun kendine..yahuu hani bu adamlar&kadınlar iki kanatlıydı.. şeriat ve tarikat bir birlerinden asla ayrılmazdı ki, denge olsun..bu türlere bakıyorsun; hep şöhret,hep en nefsani kişiler en yakınlarında, hep zenginler başlarının tepesinde.. hani nerde mütevazilik dersek ki, o meğer sadece bir masalmış Sevdiğim.. bahane ise şu..o hizmet ediyor-bizde de hizmet edene hizmette sınır yoktur..

Sana çook komik bir şey söyliyeyim mi?ben bu yola ilk girdiğimde ve birkaç sene evveline dek tasavvufla ilgilenen herkesi ermiş,olmuş,mürşid sanıyordum biliyor musun.öyle acaip kelimeleri,öyle anlaşılmaz şeyleri hepsi kopyala yapıştır bilip söylüyor, sürekli babacım, efendim, can,ağam, cemali sultanım,huu deniyordu. ve ben böyle şeylerden nasipsizdim..o şekilde eğitilip, öğretilip yontulmamıştım.. kendimi onların karşısında o kadar küçük ve hor görüyor, kendime ne zulümler ediyordum..oysa seneler geçti..ve ben pek çok meşrepten grubun içinden pek çok insan tanıdım..hele aşkın mınkanıtısıyetiyle çekim alanıma girmek zorunda kalan- aşk dersi görenlerin ne özel sırlarını ,etraflarında ne entrikalar yaşandığını-yaşattıklarını kaç senedir an be an dinliyorum.. bunları öğrenmem aslında normal değil biliyorum.. bu olanlar, Senin, tedrisatın her türünü bana öğretmek için yönlendirmelerin sayesindeydi.. benden asıl onları dinleyen Sen olduğun içindi ki ,bu anormal şeylerden bilmem gereken kişiler her şekliyle bana gönderiliyordu. her dem farkındaydım.. ve  artık kendimi bu konuda suçlayıp,üzmüyorum..hiç olmazsa münafık değilim..


belki bu son senelerde yaşayıp şahit olduklarım, içine düştüğüm tuzaklar, etrafımda beni manevi anlamda paravan olarak senelerce kullanan ve benim en saftirik halimle bir türlü bunları anlayamayışımdı.nihayet kendi zannı hayallerimin balonlarını birer birer, bizzat
 çuvaldızı  kendime,iğneyi ise başkasına batırarak tüüm hayal balonlarımı birer birer patlatırken ve ben gittikçe daha çıplak, savunmasız , yalnız, daha bir sabi çocuk misali kalıyor ve korunamayacağım korkusuyla da daha çok içime çekildiğimi görüyorum.. görülüyor ki, uçuş da, ancak bu balonların patlayışıyla gerçekleşecek değil mi Sevdiğim.. seyrü sülük meğer ne kadar zor bir nefsani yılan yolculuğuymuş ah bilsen.. bu yolculuksa asla bir başkasıyla yapılmıyor, tek başına kendinden kendine yapılıyormuş.. 

fitne damarlarımızdaki kanda; nefsimiz olan havayla (düşünce) ateş olup, kanımız içinde akıp, bizi zanlarımızla beraber cayır cayır,yecücle mecücün benlik dağımızı yakması gibi yakıp, fitne ateşiyle bizi arındırabildiği kadarda  temizliyormuş ..ve tüm dünya, bilhassa Müslüman ülkeler ve ülkemiz bugün fitne ile arındırılıyor..ilk fark ettiğimde panikle neler yazdığımı hatırla lütfen..ne korkmuştum değil mi?oysa zaman azda olsa çok şeyin üstünden su misali ateşle yakıp yıkıp ,ateşle temizleyerek geçiyor-geçti..şimdi ise fitnenin en büyük ve en kolay toplumsal temizlik olduğunu idrak ettim..dışarıdan müdahele yok. .fitneyi alan kendisini tutamayıp içi dışına çıkmış bir halde, her yandan kendisini, hali ahvalini etrafına ifşa etti durdu değil mi?.

geçmiş ve gelecek milletlerin atası
TOPLUMSAL FİTNELER MİLLETİ HIZLA KENDİSİYLE YÜZLEŞTİRİR VE DEVLETİN GELECEK POLİTİKALARINDA DEVRİM GİBİ YENİ KANUNLARI DOĞURUR.. aslında dost, düşman,imanlı imansız herkes kendi safını öyle bir belli etti ki, fitnenin en güzel münafıkları işaretleyen yöntem olduğunu dahi çaktım..bu ayrım lazım mıydı?evvet..mutlak manada evvela pisle temizin, yola gireceklerle yola girmeyeceklerin ve yola devamına karar verilecek sadıkanın talebi tasnifi lazımdı.. şimdi ise;madenlerin ve unsurların simya-ı kimya işleminde içinde cevher olanla, içindeki cevheri işe yaramayacak oranda olanlar ve ateşte dönüştürülecek olan elementler belirlenmiş ,malzeme dökümanı çıkartılmıştı..bu aslında işin en zor ve ağır kısmıydı..bundan sonra ise tasnif edilmiş madenler sınıflarına göre çok daha kolay fermante işlemine doğru yol alabilecekti..ve bizde bu masalda 4 ana unsurdan ateş ile işe başlıyacağız tabii..

ve yol yılanı dna mız..NEFSANİ ATEŞ YILANI OLANI genetiğimiz.. damarlarımızda akan kanın içindeki demir tozları olan yakıtımız..tüm kadim bilgiler ,atalarımızın iyi ve kötü fiilleri yolcuda açılırken, yol yılanı –hay ile yolculuk daha bir huu huu hak ya huu oluyor..

Bu masalı yazmamaya karar vermişken aniden dün gece gördüğüm rüya da anladığım şey için ağlayarak bir daha masal sayfamı açıp bunları kaydediyorum Sevdiğim..11 ağustos Pazar sabaha karşı bir yakınımın yeni taşındığı bembeyaz ve harukülade çok büyük evinde yatıya davetliymişiz.eve,yatacağım muhteşem odaya hayran kalıyorum.. sonra halveti şabahi bir karıkoca ile bir kafedeyiz.ben ayrı masada tek başımayım.. bey bir şey söylüyor.. hiç hatırlamıyorum..sadece aklımda çuval kelimesi var..onun söyledikleriyle hiç alakası olmasa dahi ben hz Meryem i anlıyor ve inanılmaz bir tesirle masaya başımı koyuyor öylece orada beni kapsayana ağlayarak kalakalıyorum.. o tesir hiç bitmesin ,o güzel evde o güzel yatakta yatmaya dahi gitmemeye karar veriyorum.. uyandım..


bana yine neler oluyor bilmiyorum..belki dün ateş,aşk,ışk bahsini insan-ı kamil lügatından okudum ya o yüzden bunları yaşadım..ruhumdaki tesiri bu ve ben çözemiyorum..hz Meryem gönül sıdkıyyetmiş ,sadakat ve doğrulukmuş ,dokunan bez dahi bu anlamdaymış biliyor muydun Sevdiğim..çok ağır şeyler..hep sadakatten bahseden ben, en ağır ve zor fitne döneminde Seni terk ediyor,yoldan çıkıp vazgeçiyordum..ben ne yapıyordum? .biliyorum ki yola devam etmek istemediğim sürece hiç kimse bana yardım etmeyecek , edemeyecekti.. çünkü cüzzi irade asıl olandı..külli irade dahi, bir insanın talebine göre işliyordu ki, şimdi yazarken her dem olduğu gibi anladımJ.. teşekkür ediyorum.. şu yazdıklarımın tek kelimesi dahi aklımda yoktu ve öyle düşünmeden içimden geçen harfleri yine diziyorum o kadar..canım isteyince onları ne yazmışım diye merakla okuyacağım tabii. eminim sorunlarımın cevaplarıyla da yüzleşeceğim . çuvalımla ayıpların asıl isimlerini gizleyip,onları o hale getiren bizlerin, hiçbir şeyi araştırıp öğrenmeyen gerçek suçlu olan avam yanımızı ifşa edeceğim ..
buğday mı hikmet mi diye
seçmek zorunda kalmamak

9 ağustos Cuma bayramın 2. Gecesi.. uyumak için gözlerimi kapatıyorum..bir yerde yanan çok kuvvetli bir ateşin sesini duyuyor ,ürkerek gözlerimi açıyorum.. ateş yoktu..karanlıktı..ateşin ışığıda yoktu..ama ateş yanıyordu ve sesi vardı ..hıımm..


horoz öten yere mi, ışık yanan yere mi gidelim diye eski masallarda hep horoz öten yere gitmeye çalışmıştık hatırladın mı Sevdiğim..
çünkü geçmişin insanları daima bu soruyla karşılaştıklarında, ateş yanan yere gitmeyi tercih etmişlerdi. oysa ben horoz öten yerde ne var diye merak ettiğim için, bu masallarda Senle horoz öten yere evvela yolculuk etmiştik.ve yine aynı yol ayrımına geldik. bu defa horoz öttüğü için,HOR-US-RA=İNSAN-I KAMİL olma aşamasını anlamıştık. Lakin şimdi VAHY-İ ATEŞ’İ =İLAHİ BİLGİYİ ALIP, KENDİSİNİ YAKARAK, BENNU-ZÜMRÜD-Ü ANKA,MA,SİMURG olma aşamalarını öğreneceğiz.. göklerin melekütuna erişmek için, illa bir sultan güçle  ateşten geçme bahsindeyiz (yaratılmışlık atmosferini delip geçip, ölmeden evvel ölme sırrı).. yani başka bir açıdan, yine aynı şeyi değişik bir tekamülle öğreneceğiz .. .korkunun ecele faydası yok.o yüzden pervanelik dönemi incelemelerine başlayabiliriz Sevdiğim..

Felsefemdir kitab-ı imânım,
Taparım kendi rûhumun sesine.

Secde eyler hâkikatim her ân,
Kalbimin âteş-i mukaddesine
.(hz.Neyzen Tevfik)


Şimdi hep beraber, internetten derleyip, aralarına kendi yorumlarımı da katacağım ATEŞ SEMBOLÜnde bugün ne anladığımıza bakıyoruz..
dört temel unsurdan biri olan güneşin yeryüzündeki temsilcisi olan ateş, en güçlü  enerjilerdendir ve pek çok gelenekte kutsaldır.. eski türkler de ocaklı kültürü vardır..obanın ateşini sadece bir kadın yakabilir ve ona dokunabilirdi..ateş ilahi bilgiyi,vahyi,arınmayı,yükselişi,dönüşümü anlatırdı ki simya ilminde elementler ateşle eritilir.. eski türklerde 7 atası demirci olan şaman sayılırmış mesela.. ve tasavvufu,aşkı sembolleyen hz Davut as. da müzisyen bir demirci ustasıdır..o insanın kalbinin katılığı manevi ateşin potasından dönüştüren ilahi aşktır.. ve tasavvuf Allahı sevme ,Allah’a aşık olma sanatıdır..

eskilerde ateş; ruha, ruhu anlatan yıldıza ve ateş toplarına benzetilip, tasavvuf ekolünde aydınlanma sembolü olup, adına çerağ denmiştir.. çıraklar usta olunca, Taptuk gibi sultanlar ellerine aldıkları meşaleleri bir yurda fırlatırlardı.. ve Yunus gibi çerağı uyanmış erlerde ol yurda gidip, ora halkını ışığı nura-bilgiye boğarlardı .. amma bu hemen olmazdı. çünkü evvela şartlanmış halkın eski bilgilerinin nar ateşinden nur ışığına geçmeyi başarmaları lazımdı.. neden?çünkü hiç kimse cehennemde yanmadan cennete giremeyecekti.. yanansa şartlanmışlıklar, zanlardan başka bir şey değildi..ve narın içinde nur,nurun içinde ateş vardı..mesela bir ampülün içinde önce elektirik yanar ve fanusu serencamın dışına ise IŞIK OLARAK YANSIR..oysaki IŞIĞIN ÖZÜ YANAN ATEŞTİR..aydınlığı ise ışığıdır.. arş-ı rahmanı ulvi kabeyi tavaf edenlerin kimisi sağa kimisi sola dönüyordu..ve şeytanda buna dahildi..


TARİHTE ATEŞ UNSURU GELİŞİMİ
 Zerdüşt Dininde ateş Ahura-Mazda adını alıp, tapınılan bir ateş tanrısı kültüne dönüşmüştür.. ve ilk defa güneş dairesinin içinden bir erkek sureti tasviri bu devirde ortaya çıkmıştır..oysa sümer ve mısır da o güneş diskinin içi henüz belirsiz ve amadır.. saf daire ve boşluktur..

dairenin ilk hali EL dir..İKİ EL ZAMANLA İKİ BOYNUZA DÖNÜŞMÜŞTÜR.. iki elimle yarattığım demez mi zaten ayetinde RAbbimiz?! YA ZÜLCELALİ VEL İKRAM..CEMAL,CELAL.. hak, batıl.. zahir,batin..ve tüüm zıtlık prensipleri..ve kadim boynuz efsanesi de böylece aydınlanıyor..

Oğuz=öküz=UKUS(OKLAŞMIŞ AKIL)=vahiyle çalışan akıl..tüy,telek ilmi.. geçmişin tüm şaman(KAM) kralları taçlarına boynuz ve kuş tüylerini bunu anlatabilmek adına takmışlardır.. bu yılan destarın sırrıdır.. destar, yılan ve yoldur.. onun sağa ve sola sarılış hikmeti ise arşı aladaki ruhların sağa veya sola dönüş hikmetinde gizlidir belki de değil mi SevdiğimcimJ?!yol,kişinin kendisinden kendine yaptığı en zor yolculuktur..ve yolun sonunda  yılan, tüylü-kanatlı yılan olup ankalaşıp, ejder bilgeliğine erdiğinden, başa sarık-destar olarak sarılır..

marduk latif bir ademdir ve madde bedeni anlatmaz..latif bedeninin içinde zaman çarkları galaksiler devreder..4 yöne bakan 4 değişik yüzü vardır..DNA- genetik soyu olan, nefsini sal yapmış, göksel sularda yüzmektedir..bu yılan tiamat canavarıdır..o, mısırda ra’nın kayığına dönüşür..ve daha sonra ise BE HARFİ olur ve BE KAYIĞI İLE BE SIRRI OLUR Kİ, kayığa binen, BEN NOKTASINI NUN yapıp, DAİRE-İ KAVSInı tamamlasın GÜNEŞ OLSUN.. ayın tekamül döngülerinden kurtulsun..türab-ı rabken  nurun ala nur olsun..


2 sütunlu yılanın beklediği
hazine odasına girmek
Eski Mısırda ise mavi bedenli Osiris penisi olmayan ve vücudu 14 parçaya ayrılmış bir ölüdür..vahdeti vücud derslerinin ilk anlatımı olan  hz İdris'in hermetik metodudur..o parçaları bir araya sadece Rahiym esmasına sahip, makam-ı gönül olan mavi İsis bir araya getirebilir ki, ocaklı ateş kültüründeki ilk ana erkil düzende buradan çıkar.. yani Osiris de bu maddi aleme ait değildir.. Eski Mısırda gökyüzü-Güneş ve Ayın etrafında dönerek takvimi oluşturduğu yaratıcı su(rahiym), kadın NUT idi.. nut’un kocası GAB ise yeryüzüydü, toprak(RAHMAN) ve erkekti..ve Dendera tapınağındaki dünyanın çizilmiş ilk zodyağının merkezinde bir bacak kol(büyük ihtimalle bir boğa=BAKARA)resmi vardır..bu BACAK -KOL hiyeroglif alfabesinde B harfini temsil eder.ve Osiris daima tek bacaklıdır. çünkü o ayakları mühürlü ve ahirete aittir..kollarını ise çapraz derviş duruşu ile bağlar. yani Zodyak bize yaradılışın B(türabı rab-ademiyet) sırrı ile yoktan bilinmek murad edilince olduğunu ve tabbi ki bu dünyadaki cinsellikle olan üremenin ahiret hayatında geçersiz ve anlamsız olduğunu da anlatır..tabii anlayanaJ..eyy huri bekleyen !bil ki o beklediğin huri ,senin işlediğin kendi amellerinin, yine sana beklediğin zanlar şeklinde dönmesidir.. HÛR İSE ÇOK DAHA ÖZEL..

Denderah zodyağı ve tam merkezdeki bacak şeklindeki B harfi
ve eski Yunan İskender’in Perslerden aldığı ilimle ile ilk defa yaratıcı tanrı suretlendirilmiş maddeye dökülmüştür.. mesela İskender; önce Persleri sonra ise Mısırı fethettiğinde, Perslerde öğrendiği ateşperestlik tasvirlerini kendilerininkiyle harmanlayıp Mısır dinine uygulamıştır ve ilk güneş içinden çıkan tanrı resmi olan Apollon da böylece yaratılmış olmuştur..apollon Zerdüştlerin Ahura Mazdasından başka bir şey değildir..ve aslında o osiris ve marduk yani MAKAM-I ADEM, İNSAN-I KAMİLDİR..

yani O,HÜVE anlamı çook aşağıya çekilerek sadece adem suretinde sembollenmiş ve baş tanrı olarak tapınılmış olmuştur..ve bu Hint Brahma(hz İbrahim atamız) ile özdeşleştirilir.

Çin’de ise ateş, kalbi ve ruhu anlatır.. ATEŞ ERİL ,SU İSE DİŞİLDİR.. RAHMAN’I ANLATAN PİRAMİT ÜÇGEN ATEŞ,RAHİM’İ ANLATAN YANSIYAN TERS ÜÇGENSE SUDUR. yansıyan yansıtanın aynı ve bismillahirrahmanirrahim mührü olan Davut yıldızıdır..19..yaratılışın başı ateş yani nefesdir( su-hararet).. zaten bir erkeğin şehvet suyu aslında onun nefesindeki ateşle ısınır değil mi?!..ve babanın tuzlu suyu annenin tatlı suyuna karışmadan,annenin  rahmi çeperine tutunup, hamili kart taşıyıcı olan annesinin sıcak nefesli kanını emerek büyür .yani bir çocuğu evvela babası anneye sperm olarak doğurur..ve ilk anne hakikatte babadırJ..taşıyıcı=hamile anne ise iç yumurtasına aldığı çocuğu bu defa bir insan olarak dünyaya doğurur.. yani hem kadın havvanın, hem de geleceğin çocuk insanın hakiki anababası rahman makamındaki baba –erilliktir.ve böylece gerçek besmele çekilmiş olur ,istenen tevhid gerçekleşir..atâ kültü..
Yakut türk  kam

ama bilin bilmeyin  O ÇOCUK TÜM HUYLARI ,SULARI,VE HAREKET EDİNİMLERİ İLE DAHİ,O, DAHA BABASINA GELMEMİŞKEN –NEFES halindeyken de  aynen VARDI(sırr-ı ihlas)..
Ateş, Kuran’da şimşek ve yıldırım sembolleri ile nefsin 6. derecesi olan Allah’tan razı olanlara Allah’ında onlardan razı olduğunu bildirmesi makamı olan nefsi mardiyye sembollerindenmiş.. şimşek İlahi Zat’ın bir tecellisidir. Helen de buna tanrı Zeus denmiştir ki elinden şimşekler çıkar ..mesela zeUS bir defasında ,aldatmalarından bıkan kıskanç karısı HeRA dan korunmak için, kendisini bir boğa,aşık olduğu İO adlı kızı ise inek şekline sokar..  ve o kızla Mısır'da piramitlerin orada birleşir ve kız hamile kalıp memleketine geri dönerken, yolda, çift boynuz=HALİÇ de oğlu İSTANBUL'u doğurur ve orada zeusun denetiminde ilk  egemenliği kurarlar..


Eski Mısır ölüler-kapılar kitabında  ahiret yolculuğunu duat’taki ateş yılanı temsil eder. onu aşabilenlerin serin sularda rahatlayacağı belirtilir. yılan sembolü aslında kişinin genetik yapısında-yola yüklenmiş bilgi-gelenek-yaşanmış hatıralardır.. kişi ahiret hayatında kendisine kaydettiği ve benim diye sahiplendiği her şeyin hesabını yine kendi vicdanına verecektir..ve KİŞİ kendi vicanındaki hesaplaşma sonunda-OSİRİS VE 42 İLAHİ İSMİN ÖNÜNDE, ŞAHİT HAKEMLER KURULU OLAN RİCALİN gözetimi ve yardımı ile, yıldız olma yolculuğu için evvela ra ‘nın kayığına binerek güneşe yolculuk edecek ve ra ile güneşi batırıp,sabah güneşi doğurtacaktır…yani narı nur eyleme simyasını deneyimleyerek yükselecektir..

ve yunan mitolojilerinde tanrıyı gerçek güzelliği ile görenin cezası ölmektir..onları görmek yanmaktır ki, tasavvufta buna ilahi aşk denmiştir..çünkü gören yanar..ve yanmak içinde, pervaneler gibi sürekli kendisini o ateşe tekrar tekrar atarak sevgilisinin güzelliğine şahid, şehit olmak ister..zaten Eski Yunan da, Sümer ve Mısırdan çaldığı mitolojisini süsleyerek bize Perseusun  vahy-i ilahi ateşi çaldığı için nasıl kendi kendine yanarak anka-simurg olduğunu anlatır değil mi?çünkü ateş ilmi ÖLMEZLİK SIRRINI ELE GEÇİRMEKTİR.. ama bedeli evvela ölmek ve kendisinden çıkıp O olmaktır..

şimdi ise masalımızın eski bölümlerinde horoz öten yere mi yoksa ateş yanan yere mi gidelim bahsimizde, horoz öten yere gidişimizden kısaca özet notlarımızı çuvalımıza ekleyerek, gitmek üzere olduğumuz ateş yanan yere doğru demir kabaralı tahta çarık, yılanlı yol-turuku âli asâ ile yola çıkıyoruz..

TEPESİNDE BİR HOROZ  OLAN RÜZGAR GÜLÜNÜN ASLI ESASI :  ( horusRA =İnsan-ı Kamil ) Horus'un=İnsan-ı Kamilin 4 yüzü,4 yönü ve 4 koruyucu ruhu  vardır ve buna geçmişte horusun 4 oğlu demişlerdir.. ve Sümer de ki Marduk’unda 4 yönünde 4 değişik yüzü vardır..bunlar insanın yaratılış ve tekamül safhalarıdır..

4 meleki kuvvettir..yani Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil ..
Şimdi gelelim eski uygarlıklar ve onların devirlerinde, kendi nebi ve resullerine gelen 4 büyük meleği nasıl görüp, nasıl sembollemiş,ne anlamda anlayıp resmedip, zamanla da maksatlarını aşıp, onları put edinip tapmışlar..

Keldanilerce de insan ırkını koruyup himaye eden dört cin şunlardır.
1-Sad-Alap
 ya da Kirub İnsan yüzlü bir boğa ile temsil edilirdi.
2-Lamaş veya Nigal İnsan kafalı bir aslan (sfenks) ile temsil edilirdi.
3-Ustar Tamamen insana benzerdi.
4-Nattig Kartal başı ile temsil edilirdi.

Eski Mısır’da mumya ölünün 4 iç organı,kapakları o varlıklarca sembollenmiş 4 vazoya konurdu.  4  koruyucu ruhun, ölü dirileceği güne dek, yerleştirildikleri ölünün 4 YÖNünden onu  koruduğuna inanılırdı.mide, karaciğer, akciğer, bağırsaklar kutsal organlardı..beyne ise değer vermez akıtırlardı..erkeklik organı ise  aynı osirisin ki gibi kesilir,mumyalanır ve iki bacağı arasına konurdu..çünkü osiris maddi bir beden değil, manevi bir seyrü sülük sembolüydü ki, RAHMAN  sahasında dünyevi bir alete ihtiyaç yoktu..

hazine insanın işleniş aşamaları
kalbi ise ölünün bedeninden dikkatle çıkartarak temizleyip kurutur, altın yaprakla sarar ve yine yerine koyarlardı veya kalbi vazoya, kalp yerine de altın  bir scarabe böceği konurdu..en önemli organ kalpti.çünkü düşünce kalpteydi, yaşam kalbe gelip kalpten giderdi ve ölünün;  Osiris ve eşi İsis, Set ve eşi Neith, Horus ve 4 oğlu,Thot ve eşi Maat,14 kişilik rical gayp huzurunda mizan terazisinde kalbi bir kefeye konur, bir kuş tüyü telek ise diğer kefeye konarak tartılırdı..bu tüy(vahiy ilmi) adeletin simgesi maat tarafından denge için teraziye eklenirdi......çünkü ey mutmain olmuş kalp DÖN RABBİNE ayeti ile kalp ilahi muhabbete davet edilmiş yegane organdır.. yere göğe sığmayan Allah mümin bir kulun kalbine sığardı ve kalp Rabbin evi, kabenin hakikati, hikmet-i vahyin geldiği saf ayna idi..


1.GÜNEY- ateş (karaciğerler)İmseti=İNSAN yüzü,  İsis tarafından korunuyordu…
2.KUZEY-
toprak (akciğerler)Hapi =MAYMUN yüzü, korumak Neftis’in göreviydi.
3.DOĞU- 
hava (mide)Çakal Daumutef =KÖPEK yüzü Neith’in,
4.BATI-
su (bağırsaklar) Kebehsenuef,ATMACA-ŞAHİN yüzü Serket’in koruması altındaydılar…

KABE ninse 4 unsurlu 4 köşesine verilen adları: Doğu köşesine"Hacerü'l-Esved" veya "Şarki", kuzey köşesine "Irakî" , batı köşesine "Şâmî" ve güney köşesine "Yemânî" denirmiş.

*Dört unsuru ve onu ihata eden ruhun tam olduğu şeylere (Cisim) denir.Bu cismi tamamladıktan sonra (Can) oldu, yani ( İnsan) oldu. İnsanda hem dört unsur, hem de ruh bütün kemali ile mevcuttur. Dört unsurdan daha az unsurların birleşmesinden (Cin) meydana gelir. Dört unsurun ruhla birleşmesinden, ki tam kemâldır, (Can), yani ( İnsan) meydana gelir. Şu halde madde-i aşk dediğimiz şeyin ayrıca bir vücudu yoktur. Nurdan dağılarak yine nura gitmek için görünen o şu'leler madde-i aşk olmuştur.

Şimdi,bu kültürün Tevrat’a yansımasını görelim;Hez.1: 10 “Her yaratığın dört yüzü vardı: Önde dördünün yüzü insan yüzüne,  sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün öküz yüzüne, arkada dördünün kartal  yüzüne benzer bir yüzü vardı.”

Kur’an -Zariyat Suresi;
56. “Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri/benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım.”
57. “Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni yedirip doyurmalarını da istemiyorum.”


Kur’an-Rahman Suresi;
14- Allah insanı yanmış kerpiç gibi kuru bir çamurdan yarattı.
15- Cinlerin yaratılışı da yalın bir alevdendir.

*bizim Peygamberimizde diğer hiçbir peygambere verilmemiş bir özel yetki vardır..O hem insanların,hemde cinlerin peygamberiydi.. ve bundan dolayı da lakabı RASULÜSSAKALEYN di.. daha evvelden insana insan, cinlere de cin cinsinden nebi gönderilirmiş.. işte tevhid dinini ismi ile mühürleyen Efendimizin, bugünde yaşayan ,varisi  velayetle makamında işleri gören nadir zevatı da aynı bu şekilde  hükmü yürütmektedirler..

4 lü yol sistemi: ŞERİAT,TARİKAT,HAKİKAT,MARİFET
Anâsır-ı çehârgâne: Dört unsur. Madde âleminin temel unsurları olan ateş, hava, toprak, su. Sûfiler nefsin dört mertebesini dört unsura benzetirler. Nefs-i emmâre ateşenefs-i levvâme havaya, nefs-i mülhime suya, nefs-i mutmainne toprağa benzetilir. Bunlardan her biri için 10 özellik belirlenmiştir ve böylece 40 sayısına ulaşılır.ve 40 kapı 40 makam oluşur..

HAVA..Havâ ki, bir zümre-i melâikenin varlığıdır ve bunlar da kuvvetullahtır. Havânın melekûtu Cebrâil aleyhisselâmdır. RAHMAN-Cebrail-Muhammed aleyhisselam


KAİL as
İlk önce su vardı.Hayat sudan başladı
Balıklar meydana geldi
balıklardan sonra karada hayvanlar doğdu,
en son insan doğdu.İnsan en üs varlık oldu
SU..Unsur-ı mâ: Bu da bir alay melâikeden bir araya gelmiştir. Bunların melekûtu da Mikâil aleyhisselâmdır.RAHİM-Mikail-İsa aleyhisselam=mülk alemi

TOPRAK..Unsur-ı türâb, Bunda neler mahfûz olduğunu, neler zuhûra geldiğini mümin de münkir de görmektedir. İşte kuvvet ve kudretullahtan ibaret olan bu melek varlığının melekûtu da İsrâfil aleyhiselâmdır.KERİM-İsrafil-Musa aleyhisselam

ATEŞ..Unsur-ı nâr: Azrâil aleyhisselâmdır.Fakat, şu anasır-ı erbâa dediğimiz aslında tek bir unsurdan mürekkeptir..VEDÜD-Azrail-İbrahim aleyhisselam..

****
Bunların esası-her şeyin hakikati, Muhammedi nuru maya olduğundan dolayı da, Muhammedi olabilen içinde tüüüm bu seyrü sülük nihayetlendiğinde - TEVHİD OLDUĞUNDA ana sırrı erbaası şu  sınırsız anlamlı lezzetlerden bir manaya devreyler..


Hz. Muhammed'in (Kalb)inin misâli sureti (israfil)dir. (Kulak) her şeyi duyduğu için (isrâfil)dir.
Hz. Muhammed'in (Vehm)inin misâli sureti (Azrail)dir. (Dil) her şeyi tattığı için (Azrail)dir.
Hz. Muhammed'in (Aklı)nın misâll sureti (Cebrail)dir. (Akıl) her şeyi bildiği için (Cebrâil)dir.
Hz. Muhammed'in (Himmet)inin misâli sureti (Mikail)dir. (Göz) her şeyi gördüğü için (Mikâil)dir.
Bu sebeple de bu dört Meleğe (Kirâmen Kâtibin )de derler.

bunları bilmek neden gerekli diyenler için not:çünkü Türkler uyanıyor ve dünya milletleri birleşecek..ve hak dine inanan hakiki müslümanlar çok nadir..genel manada panteist bir pagan puta tapış hakim..yeni yetişen gençlerde bu mahalde gidiyor..ve yeni akım türkçülerin hemen çoğu şamanist olmak istiyor, şamaniz mi araştırıyor..eğer biz sembolleri okursak; şamanist olmadan, HAK DİNE MENSUP BİRİLERİ OLARAK da, kendimizi uyumladığımızda tabiatın ne kadar kolay okunduğunu ve  aynı etkilere sahip olduğumuzu öğreneceğiz..gerçi bir müslüman tüm sünnetullaha hakkıyle uysa bunca teferruata dahi gerek yok ama BİLMEK ÇOK ÖNEMLİDİR.. çünkü O,ALLAH ismi ile kendisini evvela BİLMEK İRADE ETMİŞTİR..yani bilmeye mecburuz..ilk emrin OKU, amma KENDİ KİTABINI OKU olması da işte bu yüzdendir.. ALLAH'IN ALİM İSMİ BUNU ANLATIR..ÂLİ OLMAK İSTEYEN HER MÜMİN ALİYM ismine mazhar olmak zorundadır.buda araştırıp öğrenip, uygulayarak  tam mazharı kelam olur..


Sevdiğim buraya ve eski masallardan 4 unsur hakkında yine aynı alıntılarıma nasıl geldik biliyor musun..geçen haftaki o boğalı rüyam sayesinde tabii..içime boğa ile İsmail as ve nedense HAK esması düştü..yani geçen masalda ve müzikte bu nasıl olmuşsa kaç defa biraraya gelmişti..ve bende füsusda baktım..İshak as HAK esması,İsmail as ise ALİY esmasına mazharmış..ve israiliyatta ise  kurban bahsi İshak as ile..ve Arabi hoca da kurban edilmek istenenin İshak as olduğunu yazmış.. oysaki biz islam Müslümanları İsmail as a bunu atfederiz..henüz bu muammayı çözemedim..belki de bu iki boynuz ailesinden kopmak yasak bilmiyorum..
Yani Sevdiceğim yine o aşk amasına bir türlü sıra gelmedi..ve aşk unsurlarına yine devam edeceğiz..çünkü bu masalın çocuğunun güneşle çok özel bir ilişkisi var..en fenası da güneş allerjim varJ.. ve üstelik nasa açıklamış ki 4 ay içinde dünyanın kesin manyetik alanı kutupları değişecek ve dünyada çok güzel dönüşümler olacakmış..bakalım..hayırlısı olsun..


14 ağustos çarşamba sabahı..salâ okunuyor ve ben o salâya eşlik ediyordum..hayırlı haberler olsun demiştim ki?!!ve 14 ağustosta Mısırlı darbeci askerler, Makam-ı Meryem, makam-ı gönül RABİATÜL ADEVİYE meydanında masum halkı diri diri yakarak, üstlerine ateş açarak tüm dünyanın gözü önünde katlettiler.yani 4.(RAbia)unsuru katlettiler..ve modern medeni batı  yine susarak seyretti.. çünkü avı parçalamak için hemen atılmak ayıptı..bu batı yönünü  temsil eden akbabaca bekleyişti. bu bahane;aynı diğer orta doğu halklarında uyguladıkları metotla dinleri?!!adına ,Mısır halkı kendilerini daha küçük dilimlere ayırdıklarında ,üstlerinde işleme başlayacak olan yönetici konumdaki akbaba batının,yiyeceği ölü leşleri için, her pisliklerini daha kolay ve üstü örtülebilir yapıyordu.. 

V
e böyle büyük maddi kurbanların alındığı  AZİZ BİR MEKAN OLAN MISIR’A şimdi Yaratıcımızın rahmet nazarını çevirip, O KIRIK GÖNÜLLERDEDİR,RAHMETİM GAZABIMI GEÇMİŞTİR hükmü ile Mısır ve diğer zulüm gören halkların yeni bir sabaha uyanmalarını istiyoruz ve amiinn..
nur cihan
15.8.2013
nuralem7@hotmail.com

HAYIRLA FELAHA UYAN DÜNYA