24 Kasım 2013 Pazar

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 75

TA-HA suresi ilk ayetleri(Hüseyin Kutlu)
99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 75

24 kasım, öğreten ve olduran mürşitler günün kutlu olsun Sevdiğim.. efendim, mürşidi ruhum olduğun için teşekkür ederek Seni selamlıyorum..SEN BENİM RUHU MEVLEVİ ,BEDENİ EN ÇOK BEKTAŞİ MELAMİLİĞE YAKIŞAN TEK EFENDİMSİN..


Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..
sanırım bir daha özür dileyerek başlamam gerekiyorJ..Senden başka kimseyi sevemem ki.neden öyle yapıyorsun anlamıyorum..pekii..benim geçirdiğim kıskançlık krizlerini anlayabilir misin?!.bu haftada, diğer her böyle vakamızda olduğu gibi, rüyalarımdan tut ,duygularımdan bile feragat edip soyundurulduğumdan, tabii ki tamtakır kurubakır,tıııın tııınım. gerçi artık alıştım.. unutma ne demiştin: ”Ben sana zarar veremem ,seni ancak korurum”..işte bu cümleyi sürekli aklımda tutarak, haftayı bela oklarından korudum inşallah.. zaten aylardan muharrem ve akabinde sefer ayındayız ..ufff..

ben gibi hayalperestler; çok sıkı bir ahi-evren-ejder (yılan) meşrep olduklarından, ahit  sandıklarındaki akitlerine de çok sadık olup, tek bir kelime ile her işi götürebilir ve aslında sadece onlar dilerlerse, dünyayı yerinden oynatabilirler.. VE SENİ HALA SEVİYORUM ..bana geri döneceğini ise biliyorum.. çünkü hiiç ayrılmayacağımıza ,birlikte başaracağımıza Sen söz vermiştin. hem biliyorsun ki ben yolu bilmiyorum, hem de yön duygum yok.. ve Sen benim 4 yöne egemen,4 unsura hakim,8 yönde tahtı olan nefesi hükümdarım, canları alan ve canları bahşeden makamım, rüzgar gülü horUS ra’msın.. Sen benim Makam-ı İbrahim velinimetim, sahibim mürşidi mecburu vücudumsun..Sen benim devlet-i hûma kuşumsun..bizi ezelden kayıtlayan cömertlik sahibine merhaba..Sen aradığım ve taaa başından beri birlikte, Sen Zaman’ın sembolünü yazdığım Ruh Aşkımsın…bizim Sevgili Sevgilimiz Sensin..

Şimdi, bir zamane veledinin, mürşidi ZAMAN’a olan münacatı bittiği ve Seni birazcık tebesssüm ettirebildiğim zannı ile hafta takibine geçiyoruz..

17 kasım Pazar..hayalimde Sen, bir tekke cami üst hanımlar mahfilinde, hasta gibi örtülere bürünmüş yatıyor, kendini bana göstermiyorsun.. ben alt kattan yukarı, Sana bakıyor, Seni göremiyorum.. arkadaşımın kızı Gülru, annesinin kırmızı renkli motiflerden ona ördüğü koskoca şalı ikiye katlayarak, onu iki kat halinde giyiyor ve sanki ,benim iki kat kırmızı giyinen, rüyalarıma el koyan, rüya efendimi bana hatırlatıyor. hıımm..

uyanırken şunu anlıyorum; kırmızıdan şaşmıyor, vazgeçmiyoruz.. yasak.. çünkü aşikar ve zuhur mahali renk bu.. bana kırgınsın. kendini göstermeyerek, her zamanki gibi görüş günümü iptal edeceksin. bakalım ne kadar sürecek bu kırgınlık..mendil kurudu benceJ!(ve teşekkürler 24 kasım Pazar-dün gece mendilin kuruduğunu, barış yaptığımızı Şevket isminin, şefkat sözünün ne kadar güzel olduğunu Senden duyarak uyanmak çook güzeldi)..

16 kasım cumartesi..geceleyin face de, astroloğumuzun beni de dahil ettiği ve  astroloji dersi öğrettiği kapalı grubunda ilk dersime girdim.. buradaki herkes bu ilmi biliyor,en cahil benim. harita hesaplamalarını ve konuştuklarını hiç anlamıyorum.. oysa Yonca hanım, ay fazları-evrelerini anlattıkça bende, sadece nedense Füsusül Hikem açılıyor..bak şimdi Sana kısaca nasıl anladığımı anlatayım Sevdiğim. dinle..ayın 28 fazzı yani evresi vardı…ben bunu arap alfabesindeki 28 harf olarak ve füsustaki ayın 28 evresine tekabül eden 28 tavrı peygamberi meşreb olarak  hissettim.. mesela celalicemal dolunay civarı önemli ve tehlikeli ya hani.. işte füsusta 14.fass ta(*melki-şiddet ve kudret esması ) hz. Üzeyir’e aitti ..15.fass da(*nebvi-yücelik-üstünlük esması) hz İsa vardı..ne ilginç değil mi?. dolunayın yüklendiği zenginlikle dönüşe geçtiği, en doygunluk çağı olan ayın 16.fassında ise(*rahmani-Tanrı’nın kulları için zati ve sıfatı ile hayır dilemesi esması) hz Süleyman’a aitti.. Sevdiğim biliyorsun ki füsus ile bizim masalımız arasında özel bir bağ var ki, kendime bile söyleyemem, korkarım..sadece unutmamak ve gelecekte şekillenip yazılmak murad edilecekler için bir not düşmek istedim..ve astrolojiyi hiç kimsenin bilip öğrenemediği bir metotla, yavaş yavaş öğrettiğin içinde minnettarım ..

bugün Pazar ve dereotu oğlumla aile buluşmamız için en büyüğümüzün evine doğru yola çıktık. bu trafik hayatımı çalıyor.her yer insan kaynıyor.. ne acaip bir şehir anlamıyorum.. hiç bir şey, çare ve çözüm olamıyor.. her yer insan dolu.. evler, okullar, iş yerleri, yollar, duraklar, gemiler, trenler, otobüsler, dolmuş, taxi, tüm araçlar ve otobüsler, metrobüsler, marmaray  dolu.. bakıyor:” Ya Rabbii ,nüfus planlaması ve doğum  kontrolü düşünmüyor musun? hepimizi gerçekten nasıl sevebilir ve aynı eşit derece de nasıl bakabilirsin?diyeceğimde, Rabbimiz malum.. celallenince bir sallıyor ki, toplu nüfus planı uygular diye korkudan diyemiyorum şükür.. karışmıyoruz Allahımızın işineJ..

ilk defa marmarayı deneyimledik.. Yenikapı’dan Üsküdar’a 5 dakikada geçtik.. ama giriş ve çıkış izdihamı, yerin 60 metre altından başlayan merdivenleriyle aslında çoook yorucu(Allahtan ki yürüyeni var..ya bozulursa?).. sonra ailece buluştuk.. gayet güzeldi..biz yaşlanıyoruz.. çocuklar büyümüş..herkesin ayrı bir hayatı, ayrı bir tarzı, ayrı meşguliyeti, ayrı bir yolu var..ve masalımın ertesi günü, yaşayarak ilk şu dersi  aldım.. kontrol edilemeyen güç, hakimiyetinden başkalarının idaresine geçmiş zenginlik, insana inanılmaz bir yük-sıkıntı veriyor idi.. hakiki mutluluk,  maddi zenginlikte değil; senin kalbinde, kendine yeterlilik duygunda, kendinle barışıp, kendi hazinenden beslenerek dağıtmandaydı. kendini geliştirip ruhunla dostluk, eşlik, yarenlik edebilmendi. bunu çözüp uygulayan biri ne yanlızlık çeker ,nede tek bir dakikası boş geçerdi..

işte dönüş yolumuz ve yollar yollar.. şehrin öte ucuna, o araçtan o araca ..ben, oğluşumun yeni davranışına çaktırmadan gülümsüyorum. uzattığı elini tutuyor;düşmeyeyim diye benden bir adım önde, merdivenlerin basamaklarından dikkatle inen Kutlu’ya hayretle ama içimden Sana teşekkür ederek yürüyorum.. eskiden, onlar küçükken, benim onlara yaptığımı yıllar sonra tersine dönmeye başlayan hayatımda, şimdi onlar bana uygulamaya başlayacaklardı demek.. bu neydi yani? hayret!.. zamanda ileri mi, yoksa geriye doğru gidiyordum ki, henüz bilmiyorum..

eve geldik..her şeye maydonoz kızım tv izliyordu. aniden TV den korkunç sesler gelmeye başladı..kızım “tv patlayacak” dedi..kapat! dedim. tv yi kapattık..ve anladım ki öfke nöbetlerimiz başladıJ!..birazdan çamaşır kurutma makinesinin düğmesine bastım.aaa elektriği yok, çalışmıyor.. bayağı bir uğraştım.. hayır, tık yok..yatak odamın ampulü açılmıyor, ışık yok!! hıımm.. Salı günü kurutma makinesine tamirci geldi.. yarına yardımcıyla geleyim, sorunu bulamadım dedi..

20 kasım Çarşamba..
bu öğlen, Bağdatlı yeni dostlarımla, terzim öğle yemeğine davetlim..sabahtan kurutma makinesinin tamircileri geldi ve bir şey bulamadılar.. “elektrikçi lazım.. bizim işimiz değil” deyip makineyi de öyle ortada bırakıp gittiler.. az sonra kızım nane:” anneee !!odam yangın kokuyor, bilgisayarımdan duman çıkıyor” diye bağırdı..aaaa bir baktım pc nin her yanından duman çıkıyor, yanık kokusu var.odada hiçbir şey nerdeyse gözükmüyor.. hemen bütün  fişlerin takılı olduğu prizden toplu prizi çıkarttım. pencereleri açtık..bu sırada misafirler gelmiş ve zili çalıyordu kiJ, ben nanenin oda kapısını çekip misafirlerimi içeriye aldım.. yaniii Sevdiğim.. bu kadar alarm neden?! tehlikeyi hissedeceğim tamam yahuu!!..güvenliği arıyorum..bina elektrik tamircisini yollayacaklar..

ve böyle şeylere alışık, kolay kolay telaş edip tepki vermeyen ben,içimden sürekli” Ben sana zarar veremem,seni ancak korurum “sözün telkinini geçirerek misafirlerime yöneliyorum..yemek, çay, kahve, sohbet. biraz daha fazla tanıyacağım onu şimdi.. hıımm.hiç bilmediğim bir vazifesini daha öğreniyorum..Sen hiç vilayet yönettin mi Sevdiğim?.kütüphaneme bakıyor.. beni çok dağınık ve düzensiz bulup, kitaplarımın içine neden başka her şeyi de koyduğumu, onları konusuna ve boyuna göre neden tasnif etmediğimi merakla soruyor.. ben  dağınıkım, öyle seviyorum diyorum.. kitaplara ve orada bulduğu resimlere dikkatle  bakıyor..birini çok inceliyor..çocuğa soruyor.. çocuk O’nun kim olduğunu anlatıyor..hiç sesini çıkartmıyor.çünkü o böyle şeyleri ne seviyor, nede inanıyor. bense seçtiği resme hayret ederek, içimden şöyle diyorum “yandınız siz”..çünkü insan bilmediği bir şeyi görüp, anlayıp, idrak edemez.. şimdi O resmi gördü ve hayallerinde bir vücud, bir suretle O hayat kazanacak tabiiki..üstelik evini baştan aşağı beyaza döşeyen cömert efendi de O.. sohbet..Necef’deki o seyyid, şıh,şii efendilerle yatsıdan sonra; sarıkları, seccadaleri  dürüp, yerin altındaki salonlarda dünyanın en iyi İskoçlarını beraber nasıl devirdiklerini ,bunu öğrenen o devrin yöneticisinin, onu, bunu belgelemesi için nasıl görevlendirdiğini  dinliyorum..o, gece sarhoşu şii efendilerinin sabah namazı vakti gusüllerini alıp, camide sabah namazı kılıp, gelip giden fakir insanların onların ellerini öperken, seyid olduklarından dolayı verdikleri paraları ve senenin birkaç ayını Londra’da nasıl geçirdiklerinden de  anlatıyor..

Sevdiğim içimizde çok çürük adam var biliyorum ama hayat düzeni böyle ne yazık ki.. biz aklımızı ve ilk hislerimiz olan ruh-kalp sesimizi dinleyip kullanmayı öğrenemediğimiz müddetçe, böyle çook kandırılır ve dünyanın alay konusu oluruz. dünya ilimde teknolojide nelerle meşgulken, bizi daima olduğu gibi, birkaç metre kumaş parçası ile oyalatıp dururlar..

az evvel bina elektrikçisi de geldi ve her şeyi inceledi.. sonuç olarak şunu söyledi:” sakın hiçbir elektrikli aletinizi açıp kullanmayın..hepsi yanar.. lisanslı elektrik tamircisi çağırmalısınız..çünkü ana tabloda indirici hat yanmış(=rabıta-i mürşid trafosu devreden çıktığı için, gelen feyzi akdes enerji hikmeti bu beden evine fazla geliyor yaniJ)..ve gidiyor.. lisanslı ,uzman tamirciye haber salıyor tabii..ve birazdan uzman geliyor..bakıyor..biz misafirlerle sohbet ediyoruzJ..birazdan akşam çöküyor ve misafirlerim kapıdan çıkarken tamircide işini bitirmiş ,neler olup bittiğini anlatabilmek için bekliyor.. tamirci:”ana panodaki yanan kabloları yeni hatlara bağladım..o hatlar yandığı için makinelerinize indirgenmeden direk çok güçlü elektrik geliyordu ve sorun o yüzdendi.. şimdi her şey normale döndü..sadece bilgisayar yanmış ,diğerleri sağlam.. yine eskisi gibi her şeye devam edebilirsiniz, hiç sorun kalmadı “diyor..  kontrol edip, tamir ettiği her şeyi tek tek anlatıp(üstelik saolsun, kurutma makinemi bile yerden kaldırıp, yerine monte etmişJ) kapıdan çıkıyor..

Sevdiğim.. tamircide misafirlerden birkaç dakika sonra kapıdan çıkınca nasıl oldu biliyor musun?.. böyle ev tertemiz, apak. sanki ışıl ışıl , aydınlık doluydu ..sanki Sen huzura erip gevşedin..sonra kendime gelmek için bir kahve ..sakiiin ..dinginn..ve öfkelenmekte ne kadar haklı olduğunu biliyorum. beni nasıl bir felaketten koruduğunu da..hepsine teşekkür ediyorum..Sana bir sır vereyim mi: ben o mavi güneşli masal sonrası bu gerilimin olacağını hissetmiş, o yüzden, o masala el  hafız esmasını eklemiştim biliyor musunJ..Seni seviyorum..

20 kasım Çarşamba..
beldemizde şükür ki ilk tasavvuf sohbeti Demirli hocamızla açıldı..hocamız tektaşı bırakmış olsa da, artık pek çok yerde daha fazla dinleyiciye hitap edebiliyor ve o çok değişmişJ.uçup kaçmaya hala izin yok.uçanlar hızla yere indirilip, bir ayak sabit kadem hz. Toprak’a anında çivileniyorJ..biz zaten onu en çok bu yüzden seviyoruz..bizim havailiğimizi dengeleyip,bizi kendimize getiriyor saolsun..iki saati aşkın sohbetin sonuna yaklaşırken hoca, Hilmi Dedebaba’nın Ali göründü gözüme’ sini kendisinin de keyifle dinlediğini, velakin hiç de doğru bulmadığı söyledi ve açıkladı. Sevdiğim ..onu kıskanmasaydım bugün her şey daha farklı olur muydu sence?! yada siz beni kıskandırmasaydınız?


ve mü kardeşimin köyde Haybabamda bulup aldığı ,okuduğu ve bana da yenisini alıp  hediye ettiği Mürg-i Dil adındaki Bektaşi Melamilik kitabını çok şükür ki okumaya başladım
J..lütfen sapıtmama ve saptırtmama izin verme..bu inanılmaz tehlikeli mevzu ki, ben Demirli hocam gibi ne yazık ki tam sağlam ehli şeriat olamam malum.. kitap öyle minik harflerle ve öyle sıkışık yazılmış ki, gözlüklerimle bile okurken sık sık pes edip bırakıyorum.. dili inadına önsözünde yazdığı gibi ağır, karışık yazılmış olsa da, okudukça açılıyor.. bu kitap bitene dek tabii ki konumuz MUHAMMEDALİlik olacak Sevdiğim ki ,en sevdiğim mevzudur Zât-ı Âli..

bu mevzuda geçmişte bir hayalim vardı ki, konumuz yeniden farklı başladığından kaydetmek isterim: bundan yıllar evvel bir ümreye gitmiştim malumJ.. ve bedenim gelse de ruhum bir sene orada inadına kalmış, rüyalar göstermişti.. işte bir tanesi; beyaz elbiseli hacılar Arafat’ta bir oyana bir buyana gidip geliyorlar ve Arafat’ın eteklerinde koskocaman bir daire de insanlar oturmuş halaka-i sohbet yapıyorlar.. içlerinde 3 tane tanıdığım var ki, biri çift olan arkadaşlarımdı.. bana koskocaman, kıpkırmızı çileklerle süslü, kalpten bir pasta getirmişler. ben o kırmızı kalp pastayı, dev daire sohbet halakasının tam ortasına, bir ateş misali yerleştiriyorum ki, pastanın en uç kısımları buzlu ve bir kenarına da çatal saplanmış.. işte o sohbet dairesinde ,yanımda, iki tertemiz giyimli,omuzları düşük derviş yelekli,beyaz sakallı Hacıbektaşoğulları dede oturuyor ve birbirleriyle gülerek imayla ALİLİK HAKKINDA SOHBET yapıyorlar..sonra ikisi de durup bana dönerek :”siz bize Alilik nedir anlatır mısınız “diyorlar..”ben Alilik nedir bilmiyorum” diyor çocuk..Hacıbektaşoğulları dedeleri ikisi birden: “hayır siz Alilik nedir biliyorsunuz. bize siz anlatınız” diyorlar..işte Sevdiğim daha sonra bir başka hayalimde benim yeni taşındığım bir evde kapı çalmış ve bu iki dede gelip yeni evimde Kur’an-ı Kerim okumuşlardı..bir daha onlar hiçbir rüyama ne yazık ki  gelmediler..

A’Lİ ler erdir,
A'Lİ ler ışıktırlar,
O'nlar yıldızdırlar,
Her biri, bir harfin içindeki
Ölçü noktasıdır.
A'Lİ ler yıldızlardan ayet yazarlar.
A'Lİ dir; A'Lİ ler
Hepsi farklı gözükse de Aslında tek’tir
A'LİLER.(22-1-2008 )

yola ilk başladığımda, bir sabaha karşı aniden uyanıp, kılmam lazım gelen namazı kılıp, anladığım şey yüzünden “ben artık kafir oldum, alnımda bu yaptığım-anladığım şeyin kafirliği yazıyor” deyip, ağlaya ağlaya perişan olup, kendimi kimseye göstermeyip eve kapattığım zamanlarımdı ..ve bu kafirliğimin utancına dayanamayıp, kıldığım namazı-eylediğim secdeyi Evvel Zamanıma ağlaya zırlaya, utanç içinde telefonda anlatışım.. karşımdaki sesin büyük bir sevinçle şükredip;” bu yaşta böyle bir şeye nail olduğum için tebrik edişi ve kafir olmadığıma beni ikna edişi”..
ne güzel şeylerdir değil mi Sevdiğim.. insanın eski bir bilgiden ölüp, yeni bir farkındalığa doğumu.. ve o doğum anı acısı ile, gözünü o yeni ortama açışı ve kabul ediliş töreni..her yeni kabul ediş çok sancılıdır. duyulmamış yeni bilgiyi hazmetmekse çok daha acıdır..

şimdi bu kitabın henüz 40. sayfasındayım.geçmişte yaptığım 39. masalımdaki Bektaşi Melami, ALİLİK mevzumu alıntıladığım tezin, ana kaynak kitabı sahibini de(yani kimin yazdırmış olduğunu) böylece tesbit etmiş oldum:).. demiştim ya.. turuku âli tasarruf eder, maddi diplomalılar onların bilgilerini iç ederek, makam ve mevki elde edip, dünya ilmi kibriyasını tepe tepe yaşarlar ((*şunu unutmayınız ki, dünyada şuan yüksek manada ne varsa hepsi bir mürşid tarafından talebesine yazdırılıp ,çizdirilip ,icat ettirilerek  uygulattırılıyor.. sayısız tez, sayısız sempozyum sadece onların işi ki, bilen zaten bilir.. her öğrenci  kabiliyetine, ismi hasına göre, efendi mürşidi tarafından kulluk için yetiştirilmektedir ki, asli vazifeleri de zaten bu esma olgunluğunu yaşayıp, sünnetullahı sevk ve idare etmektir.çünkü ALLAH ALLAHLIĞINI KULLARI VASITASI-ELİ İLE YAPAR vesselam))..

ben bu kitabı anlayacak ilme sahip değilim.. sadece kitabın içinden geçerken; benimle ilgili olanları alıp,bana ters gelenleri kaydetmek istiyorum. .çünkü biz en has kızıl alevilerdeniz ve MuhammedAli’lik hakkında hiç kimseye yanlış yaptırtmamak zorundayız.. tevella ve teberra..henüz bu anlamları dahi hz Google sorup bulup yazıyorum malumJ..

bu kitapta bana ilk ters gelen şey gusül abdestiydi ki: batını gusül abdestinin esas olduğunu anlatmış; diğerininse, sadece mahrem olmayan- gayri meşru kişilere sarf edilince gerektiğini yazmıştı..ve bir sahabinin gusülsüzken,peygamberin yanında durma utancını ifade etmesine, peygamberimizin, bu halindeyken dahi ona, “sen temizsin” icazet iznini de kaydetmişler..ben bunun, o andaki hangi anlam üzerine söylendiğini bilemem tabii.. amma çok iyi bilirim ki, insana gusül icab edecek şey kendinde hasıl olduğunda şu meydana gelir..tüm vücud aynı yumurta zarı misali ipincecik şeffaf bir jelatin örtü-sis misali bir şeyle sımsıkı kapsanır ve o kişi tüüm ilahi vahy-i ilhamla iletişime de böylece kapatılmış olur. sanki tüm hücreler havasız kalarak ölmeye başlamıştır ve su isterler (kerbela). kişi sanki nefessizlikten boğulacak hale gelebilir..kişi, bu kabzedilmiş halini de,ancak gusül abdesti –su(gerekirse teyemmüm) ile üzerinden kaldırabilir vesselam..

ayrıca biz 12 imamın masumu pak olduğuna inanmaz, putlaştırmayız. ismet sıfatı sadece peygamberler içindir..diğer velilere ait değildir.. insan en kemal mertebede dahi olsa hataya, günaha ucu açıktır..ve imam sayısı 12 değildir. bilelim bilmeyelim her vaktin,her devrin imamı her an gelip gitmektedir.. böyle sınırlamak Balım Sultan tarafından Bektaşiliğe siyaset gereği sokulmuş ve türkmen ocakları Osmanlı askeri tebası yönetimi idaresine daha kolay uyumlandırılmışlardır..paganist sistem, tasavvufa böylece yavaş yavaş dahil edilerek, “tanrı insan” kavramı doğmaya başlamıştır.. mesela bugün masonlar, kendilerini Bektaşi, alevi, Mevlevilerle daha bütün sayıyor internette ki, bu doğaldır..bektaşiler alevi değildir..alevilik Turuku Âliye has bir şeydir..diğerlerinin sadece adı alevidir.. peygamberi ret eden, hz. Ali’yi Muhammed Efendimizden ,islam şeriatından  koparan zihniyet asla alevi değildir..


iş bu halde kitaba ve kitabın yazarına bakışım aniden değişti..artık daha dikkatle okumaya başladım..ve sonra, hasan sabbah adındaki heriften, hz. hasan sabbah diye bahsedince, nedense nevrim döndü..heyy dedim heeyy!! sen ne yapıyorsun? bunca ilimle ,bunca sırla, bu ne şimdi? sadece batınilik, hep sır, hep teferruatlı malumat furuşlukta kalmak belki de bu.. bilmiyorum. .Allah bizi sapıtmasın inşallah ve amin..ve hz Google efendime, hasan sabbah kimler tarafından hz. olarak tanınıyor bir bakıyor ve olayı çakıyorum(meğer hasan sabbah acımasız bir türk düşmanı,azılı bir türk kelle avcısı yetiştiricisiymiş).. öyle çok yer gezip, okumaya gerek yok..sonra kitabımın yazarının adını efendim Google yazıyorum.. bir site çıkıyor.. aaa.. olamaz.. “acaba bu Taxim olaylarını kışkırtan tv ye mi bağlı” diyor ,sitenin ana sayfasını tıklıyorum ki, aaa evvet..bu site, o tv ninde sahibiymiş.. hııımm..şimdi Sevdiğim, çok ilginç bir yere doğru giderken, ben kendi başıma bir şey yapmak istemiyorum.. kitabı okudukça burada kaydetsem daha doğru olacağına inanıyorum..

21 kasım Perşembe..dün, Sultan Ahmed Camisinde öğle namazı müteakip bir görüşme için davet aldım..gelirim dedim lakin sonra yolun perişanlığı, sabahki havanın kasvetli yağmurundan dakkada çooktan vazgeçtim her zamanki gibi..fakat, dün, evimdeki olan o korkunç alarmları çözememiştim..zaman daireviyse, geçen seneki  bu tarihli masalıma dönmeye karar verdim.. aaa..35.masalımda birde ne göreyim:

“”18 kasım Pazar 2013.. alnımın tam ortasından beyaz bir ışık parlayarak içeri girdi.. andan bile daha kısa anda, bir bembeyaz güvercin kuşu sanki fırlatılıp atıldı veya çok hızla gelirken yorgun  düşerek yere vurdu.. hemen ardından bir bembeyaz güvercin daha aynı şekilde onun üzerine doğru, onu korumak için ,üstüne bir örtü gibi düştü. ikisinin arasında ise kırmızılık vardı.. sonra incecik havai fişek ışıkları gibi şeyler karanlığın içinden gözüküyor. Sen, bir mekanda, TA HA SURESİni bir kürsüden anlatıyorsun.. içerisi dinleyici dolu. bir tek en ön sıra baştan başa bomboş.. bense içeride başka bir odadayım.. içeriye gelmemek için direnirken birden derse giriyorum. Üstüm, baştan aşağı rüyalarımın sahibi efendisi-bir dağ tepesinde, bir zeytin ağacının altında oturan gibi kıpkırmızıya bulanmış.. elimde iki büyük kağıttan poşetim var ki, içleri sanki boş . içeriye giriyorum. sadece en ön sıra boş olduğundan gelip tam karşına oturuyorum ki, Sen o esnada mecnunluğun ne değerli bir şey olduğunu anlatıyorsun.. ve ders bitti. Senin kız öğrencilerin; TA HA SURESİNİN HİLYE MİSALİ tablosunu alıp, kapıdan çıkıp, tam karşısında olan SULTAN AHMED CAMİİne götürüp, aldıkları yere asıyorlar. anladım ki, biz aslında AYASOFYA= HİKMET EVİndeydik..””

*
 Sultan Ahmet; kardeş katlini ilk men edip ,27 yaşındayken bugün" 21 Kasım'ı 22 Kasım'a bağlayan gece, 1617 yılında vefat etmişti" ve.. bir sultan beni davet ediyormuş..

şimdi, her şeye rağmen, bir öğle namazı kılmak adına yollardayım.. Sultan Ahmet camine tam vaktinde yetiştim..bir hanım tekerlekli iskemleyi alıp açarak, sol yanımda safa durdu..hiç bir şey anlamadım..sonra farzda kûûd ..bu camiinin diğer adı MAVİ CAMİİydi..ağlıyorum..kalbim diyor ki “bu camiden daha güzeli yok”.. ağlıyor, içimden geçenlere ve geçirilenlere dua ediyorum. sol omuzumu yasladığım tekerlekli iskemleye bakakalıyor ve bir şeyler anlıyorum.. söz vermiştin. ”öyle olmayacak “demiştin diyor, yine ağlıyorum.. Sevdiğim aslında ne anlamıştım biliyor musun?.. bir kutlama töreni vardı.. fakat ne olduğunu bilmiyordum ama geçen ki Kazak Türkleri devamı hakkında olduğunu seziyorum..

işte şimdi bir telefon.. az sonra bizi Ali ULVİ amcamın yeğeni, şimdi bu vilayetin türbeler müdürü olan M.Küçükaşçı karşılıyor.. biz eskiden Ali Ulvi amca vasıtasıyle onları sık sık görürdük..ama uzun yıllardır ilk defa karşılaşıyoruz...tam türbe kapısında Ayşe Hanım telefon açıyor. masalımı okumuş .. harikulade bir lisanla, hak etmediğim güzel şeyler  söylüyor.. aklımda kaldığı kadarıyla diyordu ki; eskiden var olan ama uzun devirlerdir islam camiasının devreden çıkarttığı yazarak kaydetmenin ne kadar değerli olduğunu, hele hisleriyle oynamadan, içinden geldiği gibi, yorumları bozmadan, kimseden çekinmeyip, olduğu gibi yazabilmeninse çok özel bir kabiliyetli değeri olduğunu da ekliyor.. O’na teşekkür ediyor ve türbe kapısında olduğumu, içeride O’na da dua edeceğimi söyleyerek veda ediyorum (duamda O’na, Efe hz nin yazması için himmet etmesini ve sohbetlerinin de kaydedilmesini diledim J)....

Küçükaşçı, bu göreve henüz getirilmiş.. akademik zirveden sonra, şimdi İstanbul’un baş türbedarı olmasının manevi ağırlığını taşıyor..mekanı tabii ki Sultan Ahmet Türbesinde. geliş sebebimi anlatıyorum.bugün türbedarı olduğu Sultanın ölüm yıldönümü ki, gerçekten bilmiyormuş..belkide ona hatırlatayım diye gönderilmişimdir,bilmiyorum.. türbe tadilatta ve aylardır hiçbir işlem yapılmadığından kapıları kilitliymiş. O, bize Haybabamı ,Evvel Zamanı Ali amcamı ve Ali Ulvi Amcayı anlatıyor..O’na bakıp; O’nda, Ali Ulvi Amcadan ne var ,ne kalmış diye sürekli konuşup, mimiklerinin izini  sürüyorum.. O, bu göreve neden getirildi düşünüyorum. . ALİ KİTABInı , hayalimde bu iki ALİ nin nasıl birbirine dönüşerek verdiğini anlatıyorum..  ve O, yaptığı  işin  tasarrufattan dolayı olduğunu biliyor..biz iki saati aşkın sohbet ettik Sevdiğim..

1. AHMET HAN
şimdi, görevli, aldığı talimatla, türbenin üst üste kilit vurulmuş iki kapısını da açıyor ve ikisi de geri çekilip, beni türbede yalnız bırakıyorlar..içerisi kapkaranlık.. her yerde iskele kurulu..sandukaların üzeri streçlenmiş ..toz toprak altında bir hüzün.. buraya neden getirildiğimi hala bilip anlayamıyorum.. sanki bana diyor ki “dünya zenginliğini sakın isteme.. istediğin kadar sultan ol, sonun yine toprak ve tozzz..tooz”..bir yandan gözümden akan yaşı silip, bir yandan bu hüzünlü tabloya bakıyorum.. sonra içimden geldiği gibi dua ediyorum.. neyi kutladıklarını bilmediğimi ama tebrik ettimi de iletiyorum.. sonra geri çekilerek bana bu daveti sunan Sultanımın, şimdiki temsilcine teşekkür ederek, evimin yolunu tutuyorum.. ama Küçükaşçı’nın dileği işareti ile, çıkmadan az evvel, masalıma eklemem için, iç kapı alınlığına yazılmış Sultan Ahmet Hanın şiirinin fotoğrafını da çekiyorum..

N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı Rusûl’ün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir
Bahtiyâ durma yüzün sür kademine o gülün
Bahtî (Sultan I. Ahmed)

bugün Cuma..
en sonunda yeni dikiş makinemle kendi tarzım olan peştamal müsveddesi bali eteklerimden dikmeye çalışıyorum..Allahım beni neden bu kadar beceriksiz ve nalet yarattın bilmiyorum ama dikiş dikmek çok eziyetli, pis bir şey..masurayla kaç saat uğraşıp, ancak takabildim..gözlükle bile ipi iğne deliğinden zor bela geçirdim..bir ağraf ve bir çıtçıtı kaç defa söküp diktiğimi ve yönlerini nasıl bir türlü tutturamayışıma çok içerliyorum..bu bali eteklerine ihtiyacım var. çünkü Adem’imi bulmaya Serendib’ e giderken giyeceğim ki, beni tanısınJ..masallarımın bitmesine az kaldı .. eski hobilerimi tekrar deniyor fakat yine en temiz iş olarak yazmayı buluyorum.. allerjim için en güzel tedavi yazmak vesselam..

23 kasım cumartesi..
yollardayım.. trafik, otobüs bekleme, ömrümü tüketme..bugün Kubbealtı’na, Nurhan Atasoy adında bir sanat tarihçisini dinlemeye gittim..yanımda Haybabamdan gelen ve geçmiş pek çok masalımda kullandığım kaynak olan ,onun yazdığı ve az sonra imzalatacağım derviş çeyizi kitabıda var..bu akşam  bize Matrakçı Nasuh'un, Bağdat seferi sırasında çizdiği, İSTANBUL topografik minyatürünü nasıl okuduğunu , slayt üzerinde bir oklavaylaJ göstererek öğretiyor.... onu kendim kadar doğal buluyor, seviyorum.. ben olduğu gibi olan insanları sevebiliyorum zaten.. böylece minyatür nasıl seyredilip okunur, az bişey öğrenmiş de oluyorum şükür..belki de benim sanat tarihi dersi almam lazım!..ve Sevdiğim biliyor musun eve dönerken ne düşündüm.. biz Senle dünyada henüz eşi benzeri olmayan bir sanat tarihi yapıyorduk amma velakin bizi, akademik olmadığımız için hiçbir zaman dikkate almayacaklardı.. oysa, her kaydettiğimizden, ileride, akademikler dahi kendi tez ve makalelerinde faydalanacaklardı.. ve bu gerçek.. sistem öyle ..dünya onların, saltanat onların, makam ve yetki onların..

ve gece.. semtimdeyim. arkadaşımla Ö.F. Tekbilekin muhteşem konserine gidiyoruz. böylece, çok yorucu, karışık geçen bu ayda bunalan hücrelerimi huzura erdirmek istiyorum.. kafamın dağılması ve bu ağır mevzuların dibe vurması lazım...

24.11.2013
nur cihan
nuralem7@hotmail.com

16 Kasım 2013 Cumartesi

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 74

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 74

MAVİ GÜNEŞ'E İTHAFTIR
J
eğer güneş maviyse
neden zevkin rengi sarı
ve güneş eğer maviyse
beyaz neden gözükür sarı
ve mavi eğer kötüyse
iyilik dolu olan beyaz
neden zevke bulanarak
sarıca parlar, sarıca ışıldar
  (14.11.2013…10 muharrem)
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. şimdi gülüyorum çünkü, ne yazacağımı ve nasıl yazmam gerektiğini hala bulamadım.. elimde sadece  mavi bir güneş var, o kadar.. dilerim ki, o gelip, kendisini bize anlatsın. ve mavi güneş Sevgilimin ruhu için bir fatihaJ lütfen..evet ..yazımı garanti altına alıp belgeleyerek hafta takibine geçiyoruz.. evvela,  celali muharrem ayının akşamlarındaki ev halime; zavallı çocuklarım üzerindeki korkunç ses tahrifatı şeklinde benden zuhur edişine bakalım.. çocuklarla aynı  meşrep değiliz..  dinlemekten zevk aldığım her şeyden  doğal olarak nefret ediyorlar.. hele dereotu oğlum korkunç tepki veriyor ve  etkili tepkilerimiz çok zalimce, karşılıklı şiddetli sessel- bağırtı şeklinde oluyor.. anne olduğum için tabiiki ben kazanıyorum ama tüüm keyfimde kaçıyor.. bu kadar asabiyetle çıkan  o korkunç bağırtıları nasıl yapıyorum bilemiyorum ama bana çook iyi geldiği, boğazıma tıkanan nefesimin açıldığı ve çoook rahatladığımı gayet iyi biliyorumJ..keşke böyle sinirli olmasaydım.. genelde aşırı sakin, habire gülen ,çok huzurlu ve dertsiz tasasız bilinen bir zahiri görüntüm var(insanlar bana, bu kadar geniş meşrepli-tepkisiz ve ilgisiz olmayı nasıl becerebildiğimi daima sorarlar mesela).. oysa sabrım taşınca ben bile kendimden korkuyorum ki, kimse bunu bilmiyor.. akıl almaz sakinlikte ve sabırlı olup, insanların her şeyini sineye çekebilirim amma bir gün gelir, arkamdan çevirdikleri dolaplarına, onları bir daha kalbime almamak üzere kilitlemeyi de çok iyi bilirim..

11 kasım pazartesi..Sevdiğim..biz bu sene arkadaşlarla değişik bir tasavvuf dersi yapıyoruz.. geçende yerçekimi filmine gittik.. sonra da yemek yerken, filmin bizdeki tefekkürünü didikledikJ..bu yıl bizi ilgilendireceğini düşündüğümüz, canlı performanslı derslere aktive olacağız sanırım. yani biz, çağdaş, newmodern zamanların, don lastiği elastikiyeti meşrep sufilerinden  olarak, eski sufi lisanına göre çerağa çıktıkJ…..


ve bu hafta içinde, Alvarlı Efe hz nin torununu arayarak, O’nu ziyaret etmek istediğimizi söyledim.. çok sevineceğini, bizi ağırlamaktan zevk alacaklarını, ister hanelerine, ister okullarına teşrif etmemizi söylediler. şimdi, Onların henüz yapım aşamasında olan okullarındayız.. ev sahibemiz harikulade bir hanımefendi..O, tanıdığım en has aşık kadın.. öyle bir derya ki; mensup olduğu nakkaş terbiyesi ve yetiştirilme tarzı dolayısıyla, kendisini daima en arka plana koyup, saklamayı başarmış olsa da, bu hali, tabii ki coşkun aşkından dolayı farklı yansıyor ..O, istediği kadar kendisini sırlasın, AŞKI O’NU ELE VERİP, İFŞA EDİYOR
J.O, çok hassas bir bilgiye ve edebi bir lisana da sahip… okuduğu eski devir şiirlerini, okuması bitince öyle doğal şerh ediyor ki, onları yaşamaması zaten imkansız.. bence, Efe hz, O’na aşkını  miras bırakmış ve bu olağanüstü hazineyi korusun diye de Kutlu hocayı yetiştirip mirasına tayin etmişJ)..bunu okuyunca gülümseyeceksiniz biliyorum hocam ve sizi selamlıyorumJ…lütfen bir sonraki camide,yerin altına değilde, kubbe kısmında, cihannüma şeklinde bir hanımlar bölümü yaparsanız çook sevineceğim ve şimdiden teşekkürler..


ev sahibemiz, benim hiçbir zaman olamayacağım incelik ve zarafette.
O, köklü bir tasavvuf terbiyesi ile doğup büyümüş ve geleceğin valide sultanı olmak üzere yetiştirilmiş ..onların vazifeleri çok ağır.. Allahtan ki, hep gönüllü ve dışarlıklı kalacağım ve böyle ağır vazifelerden daima muhafaza edileceğim.. benim akıl almaz geniş meşrep rahatlığım onlarca da bilindiğinden, bugün iki taraf içinde daha ilginç aslında (bunu ev sahibemizin kendisinden dinlemek ve karşılıklı tezahürlerimizin aşkın yansıması  şaşkınlığına,bu zıtlığın ondaki tezahür hislerine gülümsemek çok güzel.. onu şaşırtabilmek ve içinden geçenleri, böyle mahremen,  daha sonrada telefonda, kendisinden öğrenmekse hoş bir ayrıcalık tabii
J)..yani biz hepimiz ,Turûku  Âli ,ilkel etnik meşrepleri olarak, birbirimize çok ilginç geliyoruz..
 ben,  Onların disiplininde olamam ..zaten hiç söz dinleyemeyen, başına buyruk yabani organik  bir tabiata sahibim ve bu yüzden de-hiçbir yere monte olamadığımdan  -hiç kimse beni kabul etmiyor malum.. nev-i şahsına münhasır bir yolcuyum.. tek yoldaşım Sensin.. ve Onlar, bu olağanüstü titiz prensipli disiplinleri sayesinde;  Allah’ın kendilerine verdiği vazifeyi, en ince nakkaşlıkla, her bulundukları ortama ince ince zerk ediyorlar.. Onlara hayranım, Allah kolaylık versin diyorum..
az sonra yanımıza Kutlu hoca da teşrif ediyor.. harika bir sohbet  oluyor.. ev sahibemiz O’na çook güzel aşkla bakıyor..sık sık göz göze gelip, gülümsüyorlar .. hepimizin sorularına en içten şekilde cevaplar geliyor...
bizim için hazırlanmışlar..mekan olağanüstü.. eskiden, Ataullah ve Ubeydullah hz nin tekkesi imiş ve vakfiyede tek şart varmış” burada hatme yapılacak”..Kutlu Hoca, burayı ilk haline en uygun şekilde binbir emekle yeniden inşa etmiş.. her şeyi aslına en uygun tasarlamış, aslı tamamen ahşapmış .. mahzenlerine varana dek yapmış.. tevhithanesi sekizgen (8’gen daireye en yakın şekilmişJ).. her yerde semboller var ki, zaten Kutlu hoca da bu konuda ehil.. isterim ki, öyle bir eser yapsın ve içinde tüm semboller kendisini yine kendisi bize anlatsın ve aminn.

İleride, külliye bittiğinde müze gibi olacak. bahçedeki Osmanlı tarzı çiçek tarhlarından mesela gül;  sembolen tasavvufi anlamını kendisi bize anlatacak ve diğer yanındaki otağı hümayünsa 450 kişilik filan olacakmış.. sohbetler, kurslar ve diğer aktiviteler için iki yanına kurulacak daha küçük çadırlarla bezenecekmiş.. ve ayrıca  unsurlardan, eşya yiyeceğinin; insan bedenine gelinceye dek, insan olabilmek için geçirdiği safhaların  tekamülleri anlatılacak bir bölümde olacakmış.. mesela binbir emekle yetişen nadide bir yiyeceğin, insana kavuşabilmek ve insan sandığı varlığa girince de yaşadığı hayal kırıklığı bu anlatımda yansıtılabilecekmiş ki, Kutlu Hoca buradaki düş kırıklığını harika anlatıyorJ..dilerim ki devlet, tüm vakıf tadilat işlerini Kutlu Hoca ve ekibine versin ve dünya sanat eseri , bilim, teknoloji ve İMAN ESTETİĞİ nedir seyretsin .. aminnn..

buradaki eski Osmanlı Türkçe dersine bazı arkadaşlarımızı kaydettirdik ve sağ olsunlar bizi kırmadılar .. çünkü onlar çok iyi bilirler ki, herkese kapı açıktır amma istikrar edip, kapıda sadık kalansa her daim çook nadirdir ..


sonra Hoca bizi bahçeye çıkarttı. gezdik ve şimdi olağanüstü güzel tasarlayıp inşa ettiği camideyiz.. çeşmenin mermerleri su redifli misali.. beyaz üzerinde gri su dalgaları var ki, çok özel bir kesim sayesinde böyle bir tablo elde edilmiş.. ayakkabılıklar camdan.. dış çephe de olduğu gibi, içerisi de, harikulade kaplamalı dev ebatlı camlarla tamamlanmış .. halıların rengi hiçbir yerde yokmuş, çinilerdeki turkuazla aynı tonda yaptırılmış.. cam kandillerin üzerindeki ayetler hocaya aitmiş.. ve tabii ki görkemli ayet avizede.. camii nasıl biliyor musun Sevdiğim..çok ferah ve huzurlu. insan içinden çıkmak istemiyor. aynı eski türk evlerine benziyor. her alanı özel değerlendirilmiş, atıl hiçbir yer yok.. her taraftan ,her yönden görüş var.. tam benim sevdiğim gibi çok büyük camlı..


çocuk: ”hocam, sizde hanımları camiden atmadınız değil mi?” diyor gülerek. hoca :”atar mıyız ,aşağıda onlara özel yer yaptık”..çocuk:” ama hocam sizde mi?!..hanımlara neden bu eziyet yapılıyor ve onlar bu güzelliklerden neden mahrum ediliyor”.. hoca:” bu hanımların bir türlü camii adabını ve susmayı öğrenememesinden” diyor ve çok büyük bir tarihi camide, kadınların üst giysilerini nasıl paravanların üstüne atıp, canım tezyinatı ,incelik ve zarafeti her dem katledebildiklerine hep hayret ettiğini, haklı olarak belirtiyor ve bizi aşağıya, hanımların bölümüne indiriyor.
aaa..süper.. burası yerin altında..aaa az ileride bir sekizgen yıldız içinde, sekizgen dairevi formlu lotus sembolü su havuzu var.. etrafı koskoca bir alan dikdörtgen..içi yeşilliklerle dolu.. hoca fıskıyeyi de açıyor.. ve başımızı havuzlu bahçenin yukarısı tavana doğru hayranlıkla kaldırıyoruz.. tavan boydan boya camJ.. öyle sakin ve dinginki, gayri ihtiyarı şöyle diyorum:” hocam burası en güzel kadın sığınma evi gibi..eğer bir gün çok incinir, kendimi korumak istersem,  gece de dahil buraya sığınabilir miyim ”.. hoca gülüyor: ”ne zaman istersen kapı açık” diyor.. arkadaşlarımla çok memnun bir halde onlara veda edip, daha sonra tekrar tekrar görüşebilmek ümidi ile oradan ayrılıyoruz. bize böyle âli dostlar nasip ettiğin içinde teşekkür ediyoruz ..


Sevdiğim.. aslında biz neyi görmüştük biliyor musun?..bize unutturulan gerçek İslam medeniyetini, gerçek uygarlığı, zarafeti, insana yakışır bir hayatın yaşam standardını seyretmiştik. .bizler bir vakitler bu derece inceliklere, bu derece yüksek bilim, felsefe, teknoloji, mimari, sanat ilimlerine sahipken, nasıl olmuştu da, bu seviyesiz kaba hoşgörüsüzlüğe, kültürsüzlüğe, en kaba saba eşyalara-sefertası misali iğrenç beton tarlalarına hapsolmaya razı olmuştuk, hayret edilecek bir şeydi..
 
12 kasım Salı ..bir aydır hz Abdülaziz Debbağ’ın katibinin yazdığı acaip uçuk kaçık kitabı okuyorum.. tam sonuna geldim ki, ruhlar bahsi malum. kitap ilerlemiyor ve hep ağırlık basıyor, uyuyakalıyorum.. işte şu arapça sözleri söyler ve okurken uyanıyor, kaydediyorum.. Talibün Tayyü Hay??!…

bugün telefonla bir davet alıyorum..hatırla.. 2 yıl kadar evvel ziyaret ettiğimiz bir zaman vardı ya.. onun sekreteri. her zamanki gibi çok ince.. eğer gelmek istersem, ne zaman dilersem gelip, istediğim saatte alınıp, geriye  getirileceğimi yine söylüyor.. onu incitmem artık doğru değil bence.. arkadaşlarımla bizi kabul ederlerse gelebileceğimizi ve ziyaret edebileceğimiz gün ve saatleri söylüyorum.. ertesi gün “hepsine evet” haberi geliyor.. Sevdiğim ,lütfen.. izninle..ne olur kızma..ve öbür hafta yanımda ol ..

siccinler ve iliyyinler..
13 kasım Çarşamba (10 muharrem .sabah 10J).. bugün kitabı bitirmek istiyorum.. sabah, çocuklar gidince, dün gece kafamın karıştığı parlak maviden siyaha çalan iplikleri olan kötü ruhlarla, beyaz ipleri olan iyi ruhları bir daha okuyorum.. parlak (değişmeyen)mavi rengin neden kötü olduğunu anlamaya çalışıyor ama düşündükçe, maviye dair yazdığım her şeyi nasıl bulup silebileceğimi idrak edemiyor ve boşluğa düşüyorum.. mavi neden kötüydü?.o zaman indigo velet denenler de mi kötüydü?.ya mavi ışık bedenlim? offf..yine uykum geldi? oysa daha az evvel uyanmıştım.. uyuyorum..yakaza..masmavi bir güneş gelip tam karşımda, üstümde duruyor.. gözlerim açık öylece kalakalıyorum. şimdi ne yapacağım.. tevhidimin mavi yıldızı ,bu defa mavi bir güneşe dönüşmüştü ve o iyimi kötümü bilip anlayamıyor, kalbimi bozmadan nasıl kalacağımı hala bilemiyordum..
önce aklı maaş hz Google efendime, mavi güneş var mı diye bakıyorum .. aa..evvet var. üstelik resmi bile şahane.. şimdiye dek kaydedilmiş 5 tane mavi renkli güneş bahsi varmış.. en sonuncusu yakın geçmişte mısır piramitleri üzerinde zuhur etmiş.. atmosferdeki gazlardan dolayı, güneş ışığındaki kırılma onu böyle mavi gösteriyormuş.. 
aynı mavi sabah yıldızının, gecenin siyahından, en koyu maviyle ilk ayrılışı, şafak sökerken ki ilk rengi gibi.. yani şey-lerin, tan yeri ağarırken, kendilerine varlık atfederek doğuş vakti misali.. belki de bu, mavi-siyah şafak vakti; âmânın örtüsünü ilk kaldıran renk olduğundan,  varlık(şeyler-eşya) adına ne var sanılırsa, o şeylerin, tan yeri ağarıp, güneş yükselip, âmâdan çıkmasıyla, kendilerine varlık atfedip, şeytan adını almalarıydı.. 
ve iblis ise başka bir varlıktı(bizler hata yapıyor iblisi şeytan sanıyoruz oysa iblis başkaydı).. ve buna sebepse, sabahı bize haber verip ,işaret eden sabah yıldızı zühre- isisdi.. ve isis maviydi..srius-şira da maviydi..ve osiris ölümü-ahireti simgelediğinden onun bedeni de maviydi. gerçekte ise isis ,varlığı, dünya hayatını simgelediğinden,  altın rengi-sarı bir bedene sahipti..


sonra, face den Tatcı hocaya Bizim YUNUS’ta “mavi güneş var mı?” diye soruyorum. .”hiç rastlamadım” diyor hoca. .”olması lazım” diyorum ,”yok” diyor. halbuki elimde mühri Süleyman tutaram, ferman benim diyen O..mavi güneşi O anlatmayacak da kim anlatacak ki?bence henüz O’nun mavi güneşli  şiirleri açığa çıkmadı.. sonra faceden arkadaşım Suna’ya yazıyorum.. eşi, eski türk dilcisi M. Kaçalin’e  mavi güneş hakkında bizim mitolojimizde bilgi var mı soruyorum..taaa Tiran’dan, sabahın köründe cevap yazılıyor ki, öyle bir şey yokmuş.. gördün mü Sevdiğim, Senin masal ceon nasıl uluslararası akademik çalışıyor.. bak.. bu bölüm, iki kanatlı gidebilmek adınaydı.. denge şart..

ve kafam, kötü maviden dolayı fitne fesata düşmeden, kendimi, içinden Hızır geçen adamı ararken buluyorum.. misafirlikteymişJ olsun ben berbatım ama.. dinliyor.. diyor kio maviden siyaha giden ruh ipleriyle, mavi güneşi sakın birbirine karıştırma..o başka bir bahis..bununla hiç alakası yok..bu çok güzel bir şey..mavi güneş vardır..bizim güneşimizden 2000 derece daha fazla ışık ve ısı etkilidir.. derecesi çok yüksektir.. zaten bizim istediğimiz budur.. istenen de renginin açılması değil daha da koyulaşması, siyah olmasıdır.. bu mavi güneş  bulunulan derecelerle alakalı.. diğer ipler başka.. çok güzel.. korkmayın.kerbela ile bağ kurmanız ise derece yüksekliğindendir”..
yaniii kalbim ferahladı, teşekkürler Sevdiğim.. bazen, Âlicemgiz üstadımdan şüpheye düşüyorum biliyorsun , çünkü O, çook tehlikeli bir oyunbaz efendi..

ayrıca araştırmam esnasında en yüksek ısılı rengin mavi olduğunu,
bize sıcak renk diye kırmızıyı yanlış öğretip, kakaladıklarını öğrendim.. aslında mormavi ; tevhid-i aşkın rengi, sıcak renkti ve dolayısıyla kırmızı soğuk renk oluyordu..ismi celal in nuru kırmızı idi.. ve zuhur mekanıydı ki, kan da o yüzden kırmızıdır..efendiler genelde kırmızı posta oturur..Hüdai hz mavi post sahibiymiş..ve kara kıtmir kumaşı post ise hz Hızır'a..

Sana bir şey söyliyeyim mi Sevdiğim.. bu yazdığım kitabın benim kitabım olmadığını, Senin kitabını Sana okuduğumu biliyorum aslında, çaktırmıyorum.. çünkü ben, dört duvar arasında yaşayan ,ne tv ne haber hak getire ve hiiç umursamayan biriyim..yani hayatta hiçbir şey kolay kolay benim ilgimi çekmiyor ki, ona yöneleyim.. işte bu anormal durumların tezahürlerinin ve yazılı  bilinen hiç bir kayıtta olmayan, sadece  Senin yaşadığın şeylerin, benim ruhumda bıraktığı deriin tesirlerin izleri olduğunu da biliyorum..

benim körkütük aşık ruhum, Seni her yerde takip ediyor ve RA’NIN GÖZÜ misali kaydedip, unutmamak adına, sembolen bana da gösterip, kendi bildiği bir lisanla her şeyi kaydettiriyordu.bunları bizler asla anlayamazdık.. sadece ruh dili bilenler okuduğunda bu sembolleri çözeceklerdi.. çünkü mavi güneş aslında mavi  nurlu ruha ait idi..

(tevhidimin mavi yıldızı Senmişsin, bugün anladım
tevhidimin mavi yıldızını selamlarımJ)


Sevdiğim.. senelerdir aynı masalı yazarken birde şu kesinleşti ..ZAMAN DAİRE SARMALI ŞEKLİNDE.. ve ben her sene, bileyim bilmeyeyim aynı dönemde, aynı sembollerle, aynı rüyanın bir değişik versiyonunu görüyor ve aynı sembolü değişik bakış açısıyla öğrenerek okuyor yazıyordum.. ayrıca takvimdeki, manada önemli kişilerin yıldönümlerini bir şekilde nedense öğreniyordum ki, benim böyle şeylerle asla alakam dahi yok..ama Sen, nedense nefesin hükümdarı olarak ,onların özel günlerine çok önem veriyorsun..

ve zaman daireviydi.. yani benim yaşımda dolayısıyle daire şeklindeydi.. her sene takıldığım düğüm olan yerde, yine yine, diğer senelerde de aynı semboller ve aynı rüyalarla takılıyordum.. ne zamanki o düğüm çözülüyor ve yeni bir idrak perdesi ile olaya bakıyordum..işte o zaman bir üst seviyedeki bilgi, yeni sembolüyle tezahür ederek programını indiriyor, bu defa da o bilginin peşine koşuyordum.. aslında düşününce Sevdiğim, ben kadar hayatta her şeye ilgisiz, pasif ve meraksız biri için tek seçilebilecek, en mükemmel öğretiş şeklide ancak bu olabilirdi.. eminim ki, başka hiçbir türlü yolda yürüyemezdim..

Ve bir itiraf Sevdiğim..artık benim için harikulade halleri olanların hemen hiç değerleri kalmadı biliyor musun..onların hemen çoğunun yolda kalmış istidraç kalıntıları olduğunu bu kitapla daha iyi anladım.. çünkü ilim tekti ve rahmaniler kadar, aynı ilme sahip şeytanilerde vardı.. yani dünyanın her yerinde kaydedilen tüm o anormal durum halleri gerçekti.. ama bazı fetih yapılmış kişiler ki; dinli dinsiz hiç fark etmiyormuş ki bunlar, yolda kalıp ,fethini kendi çıkarına kullanan şeytanilermiş..   bunların meslekleri de genelde sihirbazlık, kehanetçi büyücülük ve olağanüstü haller olup, hakikat kapısı onlara ebeden kapalıymış....

oysa tüm o halleri sergileyen gerçek hak erenleri ise, bunları kamufle eder ve bunlardan kazanç sağlamazlarmış ..mesela Sevdiğim Sen, AliCemGiz üstadı efendim.. kendini zerrelere çözüp oradan oraya tayyi zaman-mekan yapabildiğin ,girme ve çıkma ilmine sahip olduğun halde, bunu bir defa dahi ne belli ediyor, nede bahsediyorsun.. oysa böyle şeyin zerresi ben gibi zavallılarda olsa, davul zurnayla ilan ederiz değil miJ?..işte o yüzden bize hiçbir mana açılmıyor… haremin haremeynine alınmıyoruz..



ve mavi güneşin, Kerbela vakası 10 MUHARREM de zuhur etmesi ikisi arasında bağ kurmama sebep oluyor.. zaten astroloğumuzdan kerbela tarihi için bir harita çıkartmasını rica etmiştim..oda, masalımız için, Kerbela’nın yaşandığı tarihe denk gelen günün astro haritasını hazırlayıp, yorumu ile yolladı.. haritada koskocaman bir üçgen var mesela..ve Sevdiğim "şimdi yorumuna bakalım mı?"diyorum..astığım halde üzgünüm ki göremiyorsun..çünkü ikimizinde ortak kararı ile sildim:)

çünkü yorumlar her dem değişir..oysa olan şey hakikat ve gerçektir..bizler bu ilmin ,şekillerin ilminin, nasıl özel bir değeri olduğunu anladık.ve bu işin hakikatini ise, sadece Yaratıcı ve O'nun öğretmeyi diledikleri hakkıyla bilir ve bildirebilir  vesselamm....


**
ve tabii konu GÜNEŞ olunca Sevdiğim, üzerinde tüm bilindik en eski kayıtların olduğu yegane sembol O, biliyorsun..şimdi kadim tarih bize güneşi nasıl anlatmış bakalım mı?. daire sembolü güneşe aittir.o mutlak tamlıktır.. egodur ,nefsdir..iki kavsın birleşim halidir..daire içinde nokta ise 50 rakamıdır.. ego nefs ,benlik içeriye alınmış ve tanrıya, mutlak bene teslim edilmiştir..böylece güneş ve ay tutulmuş, istenen halvet gerçekleşmiş ve kadiri mutlak tezahür evladı, eşsiz mavi inci, evlad-ı mekan, zuhuru dünya’ya hamile kalınmıştırJJJ..işte bu ilk bilinen teslistir.ben,sen ,o..3lü sacayak..baba güneş,ay anne, oğul dünya.. aile üçgeni..



dünyayı aydınlatan, ısıtan, eşyaya hayat veren bu altın rengi şey, insana daima çok şeyi anlatmış,  en kutsal sembol olarak baştaki yerini almış ve rolü anababalık olmuştur..eski şamanlar güneşle irtibatlıdır.. Kam, şaman demektir ve Kamil insan buradan gelir..şems misali..ve eski mısırda kaplan veya aslan postu giyen şem-şam adında baş rahip vardır..çünkü güneş aslan burcunu temsil eder.. YARATILIŞ , GÜNEŞ - PAZAR GÜNÜ BAŞLAMIŞTIR.. ve Herkül’ün 7 imtihanından biriside   aslanı öldürüp, altın post sahibi olmaktır. ve o artık  yarı tanrı, insiye bir derviştir.. bizde bu post  Devlet-i Osmanlı’da kalenderi dervişlerinin kıyafetlerindenmiş mesela..ilk devir post üste giyilirken,zamanla efendi şem ,makamı olan posta oturmuştur...

Işık ve gölge.. ruh ve nefs… yansıyan ve yansıtan..


eski tüm pagan inancalarında baş tanrı, güneşle alakalıdır ve adı değişik olsa da hepsi güneşin yeryüzünde gölgesi-halifesidir:Hindu’da Brahma, Pers’de Mitra, Mısır’da Athom, Amun, Phtha ve Osiris, Kalde’de Bel,Bal, Fenike’de Adonais, Yunan’da Apollon.... 10=ON= om=anahtar kilit daima güneştir.. güneşin 3 vakit haricinde sürekli, her saat devreden evreleri vardır.. eski mısır da güneş ve ahiret aleminin rengi mavidir;  güneşin her evresinin tezahür ismi, bir tanrı sayılıp , zamanla tapınılmıştır .  oysaki başlangıçta, saati ve takvimi ancak böyle anlatmışlardı… 3 ana evre ise şunlardır..

1.doğuş.. mavisiyah şafakla-tan yeri ağarırken doğan güneş, sabah aynı bir bebeğin ana rahminden doğuşu gibi kıpkızıl doğar ve o şimdi yeni doğan zamandır.. büyümek..

2.gün ortası..
sonra  güneş tam tepededir ve güneş en genç en diri vaktinde gölgesizdir..saat 12..DUR RABBİN NAMAZDA..güneş bembeyazdır ve teslis burada da vardır.. olgunluk..

3.batış..ve güneş yavaş yavaş sarıdan tekrar kızıl bir topa dönüşerek gözden kaybolup batarak batına çekilir.. ölüm ve yok oluş.

güneş, 12 (teslis) burcuda düzenle gezer ve bir ay boyunca her burç evinin suretini kendisine giyer ve o burcun rengine, kimliğine boyanır..böylece ilk takvimde oluşur..
4 mevsim vardır.. sarışın olan yazdır… kızıl sonbahardır.. kış daima beyaz veya siyahtır.. ölümdür.. ve yeşil(mavi) yeniden doğum, hayat, ilk bahardır..


horusun gözü ra ,aslında zodyak-astroloji ilmidir.. hakiki anlamı ise Yaratıcının Esmaları, isimlerinin hüllesini giyerek, o isimdeki tecellileri, o dönemde zuhur ettirmektir.mesela  güneş, boğa burcuna ilk girdiğinde, o devir mısırdaki adı apis, persdeki adı ise bel bal  olmuştur ve insanlar tarafından ; baş tanrı KAF HARFİ'NİN YERYÜZÜNDEKİ SURETİ, KÛN EMRİ GİBİ ALGILANMIŞTIR.. çünkü o burcun yıldızı  ve meleği ve diğer yaratıkları boğa suretinde olduğu içindir bu.. bu tüm diğer esma panteonu içinde geçerlidir.. “kainatta toplu iğne başı kadar boş yer yok” demiş hz Peygamber unutmayın lütfen..biz görüp anlamıyoruz diye koskoca evren sadece bize vakfedilmiş sanmayın..ve tüüm bu cümbüş, elan, şu yaşadığımız dünya denen, eşsiz mavi incide aynen cevelan etmektedir vesselamJ

masonlukta ise (Süleyman) SOL–OM–ON ismi üç farklı dilde Yüce Işık anlamına gelen kelimelerin birleşiminden oluşmuştur. Hiram Abif, Kaldelilerin öldürülen Hiramı ise bir güneş tanrısıdır..yani, gece ve gündüz birbirini takip eder. ne siyah beyaza ,ne beyaz siyaha yetişebilir. maksat nur &ışık oyunlarıdır. görsel şölen..


Brezilya'-Rio de Janeiro. .hz.İsa heykeli üzerinde hilali AY 
HRİSTİYANLIK rengi mavi ve GÜNEŞ.. hz İsa, daima, pagan inançlı roma putperestleri tarafından tanrı Apollon’un yani horusRAnın devamı olarak sembollenip, tapınılmaya devam edilegelmiştir..hz Meryem’e de kutsal bakire(başak burcu) –yüce göksel anne -mavi İsis(sirius-şira) rolü giydirilmiştir.. Tanrı’nın kuzusunu taşıyan mavi gözlü güneş tanrısı hikâyesi ilkbahar ekinoksunu sembolize eder.

Paganizmde  25 Aralık ta doğan Güneş İnsan, zamanla hz İSA’nın doğum günü olmuştur(Christmas). Paganlar artık kış bitip, güneş yeniden yüzünü oğlak burcu-keçi suretinde gösterdiğinde oruç tutup, danslı ilahiler eşliğinde ve kurbanlar keserek bu döngüyü kutlarlarmış(hz İsa’da oğlak burcudur.. bizim peygamberimiz ise koç burcunda(hamel) doğmuştur)..

hz İsa doğduğu gece kadim astrologlar şunu kaydetmişler:”Gece yarısı başucuna yükselen Yengeçte Ahır ve Eşek takımyıldızı bulunur”. ve hz İsa hayatı boyunca sadece araç olarak eşeğe binmiştir ne ilginçtir kiJ?.. ve Üzeyir peygamber de kayıtlara göre, eşeği sırtında gökyüzüne yükselmiştir..
sirius A,sirius B,sirius C
AŞIK,MAŞUK,RÂKÎB
kavuşamayanlar

üç güneş: Kadimler, güneş küresini ve kamil insanı  üç ayrı bedene ayırmışlar. böylece 3 güneş ve 3 ışık  teorisi ortaya çıkmıştır..ruh, akıl ve beden(nefs )veya aşık, maşuk rakîp üçlüsü yani şira yıldızı(sirius A,sirius B,sirius C)..veya ruh ,beden ,gölge teslisi..veya baba,ana ,oğul üçlemesi.. Ka, khu ve ba.. beden, gölge ve isim.. yani İSİM+SIFAT+FİİL=ZÂT

tasavvufta güneş, ilahi feyzin kaynağıdır ve hikmetin Ayasofya evidir..güneş saf altın ilimdir.ve herkese eşit bilgi ok ışınlarını verip yollar.. şuaları-nur-kuantsaldır ve kişiyi şuurlandırıp-nurla parlatır, üstün idrak verir..amma alıcılarda iş yoksa, güneşinde elindende hiçbir şey gelmez…

eski zamanlarda tanrı heykellerinin,kralların ve ironik olarak hz İsa’nın başına geçirilen dikenli taç  aslında güneş babayı semboller..mesela bugün Amerika’daki o meşhur deniz feneri ,özgürlük isis heykelinin tacı, taaa en eski kadim tacın ta kendisi şeklidir ve hakikatte ruha aittir.. yani hakiki mana güneşini imgeler…bu güneş ne doğar ne batar.. bu güneş yaratılmamıştır..

gökyüzünde nasılki mavi güneş zaman zaman gözüküyorsa, kadim vakitlerde gökyüzünden birden çok güneşte gözlenip kaydedilmiştir. .mesela.. İ.S.  51. de  gökyüzünde aynı anda üç güneş ,69. yılda gökyüzünde iki güneş ,daha sonra yine buna benzer 20 kadar vakâ  görülerek kaydedilmiştir..


masonlukta; günümüzde şeytan denen Lusifer, aslında sahte ışık demekmiş.. yani lusifer akla ait-düşünülerek-göreceli öğrenilen bilgiymiş. yani ruhani vahye dayanmamış, öğrenilerek kazanılmış geçici hipotez bilgilermiş..lusiferi aydınlığa çıkaran kurtarıcıya ise ruhani akıl - mesih denmiş..


Sevdiğim bu yukarıda okuduğumuz konuyu, mavi güneşi ararken, bir mason-gül haç-illüminati( 3 defa ululanmış hermeslik=uluhiyet) sayfasındaki alıntıdan alıp kurguladım.. biliyorsun, masonlarda bu ilim; çapulcu Avrupalı eşkıya ataları olan aç hırsız köylülerinin ,Kudüs’ü yakıp yıkıp, oradaki sufi okullarındaki tahsilleriyle beraber , tüüm kitapları yanlarında ülkelerine götürüp, bu örgüt okullarını Avrupa'da kurmaları ile başladı.. ve dünyayı bu ilimle kolayca yönetir hale  geldiler.. bilgi aynıydı amma çıkarcı yorumlar, kullanım sahaları farklıydı..onlar tanrıyı oynamayı seçtiler..

ve esasında, onların anlattığı o ışık topları-kuantlar-mini güneş=nurlar olan öğreti kısmını ise buradan sildim..çünkü öğrendim ki, bilgi tek ve aynı kaynaktandı..ama bunun kullanışı ve yorumlanışı kişideki rahmani veya zulmani nurlara göre tecelli ediyordu..ve henüz bitirdiğim Debbağ hz katibinin son anlattıkları, nedense ezoterist bilgelerinkine cuk oturuyordu.. fakat onlarda tam tarif,detay ve yüksek manalı tam bilgi yoktu.. sadece nurlar o kadar.. işte, kitaba tekrar bakmadan, sadece bende kalan izleri unutmamak adına buraya kaydedeceğim ..

Kitapta; kötü ruhların mavi siyah iplikleri ve iyi ruhların beyaz şeffaf nurlu iplikleriyle çıkabildikleri yerlerin ardından, bu olayın içinde geçtiği berzah alemine dalıyoruz Sevdiğim.. şimdi, Sen, yerin altından arşın tepesine dek bir rahim üçgeni koni hayal et lütfen.. en alt dar yer zulmanilerin yeri..yukarı çıktıkça ruhaniyet parlayarak artıyor..ve en son üzerine bir çadır kondurup, deniz feneri gibi tahayyül ediyoruz ..belki de bir muhteşem tek taş pırlanta yüzük misali.. yansıyan ve yansıtan..ve bu konik tepeyi yine birbiri ile bağlanmış en yüksek cennetlere ayırıyoruz..Firdevs, İliyyin ve en tepe nokta Darülmezid-ALİYYE.. sanırım bu kadar yeter Sevdiğim..


..geldiğim yer hüzün doluydu.. üzüleyim mi sevineyim mi bilmiyorum.. hayallerimde neden hiç suret göremediğim, dünyada maddi hiçbir şeye resmen sahip olamayışım,neden surete putlara bu derece düşkünüm; bunun bende neden affedilir oluşunu ve bir surete sahip olmanın benim için hiç gerçekleşemeyecek bahsinin nedenini de öğrendim.. bunu yazanın ağladığını anlayabilir misin Sevdiğim .. ama sakın Sen ağlama..


o zaman, benim eski doğum haritam  ve  böyle acaip bir tarihi merak edip; netten haritamı çıkaran, o dünya çapındaki adını dahi söylemeyen tanımadığım astrolog doğruydu.. hayatı boyunca, böyle maddi evi boş tek kimseyi görmediğini ve buna çok hayret ettiğini söylemişti.. hayreti ise, nasıl bu derece zengin olup, bunun  maddeye  yansımayışına idi. .. işte Sevdiğim hani demiştin ya ”neden o zenginliği dünyada sanıyor ve bekliyorsun”…artık anladım.. ve diğer bütün cennetlerde aklın alamayacağı nimetler, zengin eşya suretleri vardı.. ama bir mekan vardı ki, orada ne suret, nede bir nimet vardı.. hiç bir şey yoktu. buradaki az sayıdaki kişinin payına düşense …………………..
nur cihan
16.11.2013
nuralem7@hotmail.com