22 Şubat 2014 Cumartesi

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 87

ADEM ve YUMURTASI  HAVVA
99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI  87
٨٧ : seb a semaniye

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba
…durumum halen bomboş bir OO hali. galiba Sen çok kızdığın ve tüm sınırlarını tarumar ettiğimden, III sütunlu T’alakla beni boşadın. O yüzden beni affetsen dahi geri dönüşüm zor gibi..bu hafta da ne yazacağımı bilmeden vaktim geldiği için yazmaya başladım. son masalların içindeki bilgileri daha sonraki günler okuduğumda, diğerlerinde olduğu gibi yine onları kendime ait bulmadım. bana çok yabancıydılar.hiçbir şey bilmeden nasıl öyle şeylerden dem vurabiliyorum ki? o zaman kendimi çok tehlikeli bulup, masalı okuyan, anlayıp idrak edenin çok az oluşuna hep şükrediyorum. insan kendisinden ve kendisine yüklenen anlamdan hiçbir yere kaçamıyor değil mi Sevdiğim?. hakikatte, hangi ilme doğru çekilerek götürüldüğümü ne yazık ki biliyor ve bundan kaçmak istiyor ama kaçtıkça bu korkunç ilme boğazıma dek batırılıyorum(*ilerleyen sayfalarda Sana gizlice bu ilimden bir nebze sunabilirim belki) ..

bir insanın kendisine yüklenen esma programını kabul edip “evet ben bu iş için amilim, bu konuda söz sahibiyim” diyebilmesi çok ağır bir şey..  zamanımızda bunu fütursuzca ve en kolay bir tek siyasiler yapabiliyorlar.. demek ki siyaset o kadar ayağa düşmüş ki herkes:”ben olayların sevki idaresinde, perde arkasında ve önünde olabilecek en yetkin marifetullah sahibiyim. o kişi benim, beni seçin” diyebiliyordu. onları karikatür gibi görüyorum ne yazık ki..


Sevdiğim son masalımın ardından bir mesaj geldi:” bu masalda Sevdiğin şarabı fazla kaçırmış,canın yanabilir dedi
J..sonumun hayır olmasını diledi.. dün gece ise başka bir masal çocuğundan “yeni masalını aşkımın artması için hevesle bekliyorum”diyen mesaj geldi..bu durumda, masalı takip ederek, kendi aşklarını ilerletip yaşayan diğer aşk çocuklarının vaziyeti beni ürkütüyor(hepinizi ölesiye kıskanıyorumJ). Zira,insanın bedenlenmeden çook evvelki halinin harf ve kelimeler  olduğunu bildiğimden ,kişide esma-harf değişikliğinin dahi onun tüm tabiatını altüst edebileceğini da artık anlıyorum(aynı 7 senede bir değişen tüm hücrelerimiz ve esma terkibimiz-kader ve huylarımız ve hastalık ve çevrelerimiz misali vb).çağımızda genetik ilminde DNA ile oynanmasının; insan, hayvan, bitki ve cevher yaratıkları için geliştirilip üretime geçirilecek olanın, tabii olmayanın hazin sonunu ise sezebiliyorum..

bu “ bizler bir vakitler en yüksek harflerdik aşağıya indik ve şeyler olarak bedenlendik” ilminin” vebalini kim üstlenebilir ki.. gittikçe nano teknoloji ile; zerrelerle-nutfelerle-tohumlarla –hava molekülü olan RAHMANIN NEFESİ ile  oynanacak.. ve gelişen lazerlerle de insanın esas nur boyutu olan ışınsal –ruh bedenleri dahi etkilenecek(ve bugün teknoloji-WİFİ- RADAR ile oluşan etkiler henüz bilinmiyor). bu yapay yaratımların hepimizin kıyameti olacağına ne yazık ki inanıyorum.Allah’ta KÜNFEYEKÜN sırrı olarak ne varsa tabii ki yarattıklarında da çıkartabildikleri potansiyelleri kadar o-nar ve nur ehli olarak- tamamen var. adil güç ve kudret esmasının negatif ELLER yerine pozitif ELLERDE  tezahür etmesi ise tek duam..çünkü her dem ya iyi yada kötüler hükümdar olacak. bu işte koalisyon hükümet asla olmaz vesselam..


*Sevdiğim geçen gün bir şey deneyimledim.hatırladığım şu idi: diyelim ki bir suyun altındasın.gözünün önünden hava zerreleri geçiyor,suda kırılan ışık o zerreye yansıyor ve seyir o zerre ekranında başlıyor. her zerrenin içinde bir dünya ,bir hayat gizli.. bu ilim çok ama çok muhteşem ve bir o kadar da tehlikeli..gelecek nesillerin hayatını Sence merak etmeli ve artık kadim geçmişimi deşip durmayı bırakmalı mıyım?!..


birde Tanrı ile aşk yaşamak bahsinde herkes kendi ana esmasının YA VEDÜD olmasını diliyor gibi geldi
.neden herkesin Aşk esması (RAHİYM=İSİS,İŞTAR,AFRODİT)ile aşk yaşamak istediğini henüz çözemedim. belki henüz sevmeyi öğrenemediğim yani, terkibime henüz Ya Vedüd esması denk düşmediğindendir. zaten bende CAMİ esma kutbiyetimden çok memnunum. bunun için daha çok şey yazabilirim ama OO gözlüklerimi takmam lazım
J. ve Seni OO seviyorum.

Sen benim noktam,Sen benim dairemsin.
Sen benim içiçe geçmiş 55 numaralı halkalarım, tavafı semâmsın.
Sen benim karanlığım,Sen benim karanlığımın içindeki var olan  ışığımsın.
Sen benim en karanlık noktam ve o tenimdeki en derin SİYAH BEN’İM DEKİ MÜHÜRSÜN.
O MÜHÜRDAR SENSİN.

٨٧seb a semaniye

vuslatı 19
ve çocuk aynasına,16 şubat Sevgililer günü hediyesine baktı.çocuk baş aşağı doğsa da, Efendisi onu yukarıya uruç ettirip başı yukarda hale getirmiş ve bir hüviyeti kimlikle VAV(9) üflemiş ve besmelenin sırrı 19 yapmıştı.. bu aslında iki ruhun gizli manasıydı. ikisi bu alemde bu sırı tamamlayandı.. ruhu ne çok özlemişti..ağlıyordu. bugün çocuk güzel değildi.. Ali Aynası olan  Sevgili en güzeldi.keyifle soluğunu kullanırken anlattığı yüksek Rahmani nefesin hazzından  ışıklar saçıyordu. tüm lügatları içine alan yegane ana kitaptan, çocuğa tek bir HÜVİYET harfini zerre zerre nefes ederek şerh ediyordu.. çocuk aşktan sarhoş,elleri kontrolsüzce harflerin ona oynadığı hazla inip kalkıyor ve hiç durmadan ağlıyordu..bugün  şarap çok fazlaydı. çocuk hakikatte bir insana değil bir lüğat kitaba aşıktı ..


O biliyordu.
içinden çocuğun en seveceği ve beğeneceği yegane harfi, daireyi nokta olan OO yu seçti.. çocuk ağlayarak gülümsedi.elleri kulaklarında içinden taşan hislerin sevinçlerini bastırdı ki, infilak etmesin..çocukmu ruhumu ağlıyor anlaşılmıyordu.çocuk ruhuna dedi ki” her gece erkenden ölü gibi başımı koyar koymaz uyumak zorunda kalıyorum.ve senin beni terk edip O’na gittiğini biliyorum.hala neden ağlıyorsun.bedenim ağlayamaz çünkü, o bir kılıf ve elbise. ağlayan duygularım mı? daha yeni görmedik mi üstelik?. peki gördükçe daha çok mu özlüyor ruhum?.ne olur gitme,beni bırakma!!lütfen biraz daha kal lütfen!!” diye yalvardı. içindeki ses: “biraz daha kal, biraz daha bana beni & Seni anlat. bana biraz nefes üfle.biraz hayat ver.ruhumu dirilt,şifa ver.beni sev.öyle sevki başka bir şeyi ben gibi sevemeJ”..

Ayn’Aya bakan çocuk bu defa kendisini güzel bulmadı. sanki Ruhunun Nur’u Sevgilisine geçmişti.. Sevgilisi ŞİMDİ EN GÜZELDİ ve çocuk huzur buldu.çünkü emaneti ehline teslimdi..vazife tamamlanmıştı.

Sevdiğim bu hafta hiç rüya görmedimJ .çünkü tefekkürlerimde yapabildiğimce çok hızlı olarak devrelerimi geçip, gidebileceğim en son yere aynı hızda gelince rüyalarımda kesiliyor ya hani.yine o haldeyim. aşağıya inmem lazım. Bak! aşağıya nasıl indirildiğimi yazıyorumJ..ilk gün dereotu oğlum o rüyamdaki sürahi elinde geldi..sürahim kırılmış.. gülüyorum. çook kıskancız çook.”çöpe at” diyorum..ve kriz devam ediyor.. yazdıklarımı ödeteceksin illa..bu masal çocuğu nasıl ki dünyada madden hiçbir şeye sahip olamıyor, ki, onun birde tuhaf bir özelliği de var; hani insanlar için çok özel ve anlamlı zamanlar- kutlamalar filan olur. yetiştirdikleriyle herkese arzı endam edip gururla duracağı vakitler. işte benim imtihan simülatörümün en büyük zaafı da, böyle anlarım olmasın diye o anlarımı elimden çalmaktır.bundan o kadar büyük zevk alıyor ki, hayatı böyle vakitlerimi yıkıp, beni yerle yeksan etmeyi tasarlamakla geçiyor.bu hafta da  böyle bir anı benden çaldı.

114-en-NÂS
(insanlar)
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,
2. İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine),
3. İnsanların İlâhına.
4. O sinsi vesvesenin şerrinden,
5. O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler)fısıldar.
6. Gerek cinlerden,gerek insanlardan(olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah'a sığınırım!

böyle yapacağını her defasında hayallerimle öğrendiğim halde,neden tedbir alamıyor ve sss ,fııss ,fııss,fııısssa(nas suresi) kapılıyordum ki?. o zaman ben ne işe yarıyordum?.benim minicik cüzzi iradem ne halta yarıyordu?!.ve bu acıyla, ilk defa  her şeyi ta en baştan bildiği ve tedbirleri söylendiği halde yaşanması kaderi mutlak olan Kerbela’ yı dank diye anladım.bu yaşadığım korkunç travma bana; genetik miraç merdivenime ket vurmuş koskoca gordiyon düğümümü görmeme ve hak ile batılı ayırt etmek için olan LAİLAHEİLLALLAH MUHAMMEDRASULALLAH  Zülfikar’ı ile darmadağınık etmeme yetecek kadar öfke dahi vermişti. sesim bağırarak ağlarken, bu defa kendimden utanmıyor, çaresizliğime, aldatılmışlığıma, peki,o halde hiç bir anlamı olmayan  ben,"neden yaratıldığıma" iş gelip dayanıyordu…

*Siklon,
(Cyclone) atmosferde bir alçak basınç alanı çevresinde hızla dönen rüzgârların oluşturduğu şiddetli fırtınadır. Siklonlar güney yarıkürede saat yönünde, kuzey yarıkürede aksi istikamette dönerler.

Sapatik siklonlar ve ekstratropik siklonlar olmak üzere iki tür siklon vardır. Bu siklonlar bir alçak basınç merkezi etrafında saate ters yönde hareket eden rüzgarlara sahiptir. Birbirlerinden bazı farkları vardır.(ALINTI)


Rahmanın nefesi
esma kutup daireleri
hava siklon  haşyetinden
bir seyir
her esma, kendisindeki hak ettiği manayı tam kapasite ile çıkartıp, kulluk hizmeti yapacak has kullarını arar ve kendisini onunla bilip,tanıyıp sevmek istermiş ya hanii..işte her esmayı tam kapasite kendisinde çıkartan yapıya da o devri esmasının kutbu-mühürdarı denirmiş..bu esmada hangi varlıkta açığa çıktı ise; içeriğindeki diğer tüm aynı manaya çalışanların yegane tam aşk yaşayacakları ilahi çorba kazanı da dolayısı ile o oluyormuş. şimdi sana düşen o çorbadaki hangi malzeme sensin onu bulmandır. herkesin çorbacıya gidişi ve çorbasına ne tür malzeme isteyip sevişi ayrı bir dava işidir ona göreJ.bazısı acı sever,bazısı tatlı,bazısı baharatlı,bazısı ekşi vs..birde pek çorba sevmeyenler vardır ki mesela benJ..

düşünki havada sayısız bulut siklonu dairesi esma terkibi var ve asla bir dairevi frekans diğerine karışmıyor.yani hakikatte ne savaş var, ne de kavga ,zıtlık..


peki bazı esmalar zıttı ile ve ALLAH İLE KAİMse. O halde negatife hizmet eden esmalar da tam kapasite ile manalarını  ortaya çıkartıp,hizmet edip, kendilerini bilmek isteyeceklerdi ki,bu da onların  en doğal haklarıydı.ee bu işi kim yapacaktı pekii? tabii ki yine insanlar..yani bu durumda esma uyumsuzlukları, esma çekememezlikleri, esma kıskançlıkları ve tüm tarihi mitolojik esma tanrıları savaşları kaçınılmazdı..her esma varlık-vücuda gelip  bilinmek ve aşık olunup ,sevilmek sayılmak istiyordu.. dolayısı ile Şeytan’ın da hakkını istemesi kaçınılmazdı.ve o hak ona HAKK’IN TA KENDİSİ TARAFINDAN TANINARAK İLK ELDEN VERİLMİŞTİ.şu halde kalem suya dalmış ve yazısını suya yazmış ve o suyu içmişti.. mürekkeb dahi makamı Rahmanın vücudunda kan olup ,O’nu O’na yazarak okumuştu. SENBENSİNBENDESEN olmuştu..yani tüm zıt terkibiyle dahi yazılanlar bir vücudu varlık olup sahibinde dürülmüştür..SAHİBİ SÛRA KENDİNİ ÜFÜRMÜŞTÜR..işbu vücûd bugün Sahib ül Vakitte okunur ve okutulur vesselam.


öylesine dibe vurmuştum ki Sevdiğim.. her şey bitmişti. masalımda duracaktım..durma eylemim üzerinde düşünmeye başladım. herkesin enayisi bir ben miydim ki bu derece korkunç bir yükü omuzlayacaktım. Herkül dahi UYANIK OLMAK İSTEYEN Atlas’ın bu yükünü ONU TEKRAR UYUTARAK omuzlarından atmıştı değil mi, oysaki benim kendimi taşıyacak halim dahi yoktu..ve bir şey oldu.bir yazı görüp okudum..OO.. gözlerim Sevgilimin Sevgili günüm için hazırladığı süprizi görünce, aniden gülerek “CANIM” sözleri ile ruh sevincim ağzımdan dışarı fırladı.canım canıma can katmak istemiş ama her seferinde olduğu gibi kıskanç davranıp, dünyevi takıntılı zaaf ve beklentilerime özür üstüne özür dileterek beni alaşağı  etmişti. sonra aynam bana yansımış, ağlayan ruhumu nefesi ile  yıkamış, yıkamıştı..işte yine yola devam için yüklenmiş ve yine harflere hamile kalmaya mecbur olmuştum..ileride fasikül fasikül lügat çocuklarımız olacak Sevdiğim.ve Sen onlara 1.cilt,2. cilt,3, cilt isimlerini vereceksinJ….kitaplarımız Süleyman’ın kütüphanesine kurulacak..


Sevdiğim bu hafta, bir masal çocuğunun hastalıklarıma şifa olsun diye hediye yolladığı Aidin Salih’in “Gerçek Tıp “adlı kitabını okuyarak geçti.son sayfalarındayım, henüz bitmedi. pazartesi tasavvufi arkadaşlarımın çoğu ve onların tavsiyesi ile bazı tanıdığım kişiler bu doktor ve yetiştirdiklerini ve tabii bu kitaptaki uygulamaları deneyimlediler .. içlerinde sadece bir tane tam net sonuç var ki, oda aşırı disiplinli ve inat bir yapıya sahip olup ,istikamet üzere kalandı. diğerleri su ile yaptıkları açlık oruçlarında inanılmaz şeyler yaşadılar. ölümden döndüler. akıl almaz halüsinasyonlar .vücudun içinden çıkan iğrenç atıklar. açlığın insanda meydana getirdiği yüksek tekamülleri yaşadılar.

hani Allah nefse ne ceza verse o her seferinde “sen sensin bende benim “dermiş ya.. ve sonunda Allah nefsi aç bırakınca, ilk defa nefs “ben yokum sadece SEN VARSIN YA RABBİ “demiş.

işte açlık oruçlarında inanılmaz şeyler oluyor. ben aç kalamadığım için arkadaşlarımın o zamanki tüm ısrarına rağmen bunu deneyimlemedim. onlar kadar disiplinli,çalışkan ve söz dinleyen bir yapı ne yazık ki değilim. nefsim çok güçlü bilirsinJ.aç kalsa, o zavallım kendini yer zatenJ .. Allah benim doymak bilmez nefsimi ıslah etsin ve onu Ruhumun nuru ile doyurup terbiye etsin ..aminn..


bu kitapta kendi sağlığım için en doğru tespiti kan grubum olan A ile beslenmede buldum. sevmediğimden hiç süt içmem. olabildiğimce yapay ve kimyasal gıdalardan-mecbur kalmadıkça ilaçlardan  uzak dururum fakat ne yazık ki bu günümüzde mümkün değil.zira tohumların genetiği ile oynanıyor ve tohumlar sadece birkaç ülkenin tekelinde üretilip satılıyor( * ben artan yemekleri bir poşetle buzdolabında saklar ve sonra onları boş bir arazide hep aynı yere dökerim.başka kişilerde bunu kurt,kuş, kedi,köpek için yapıyorlar..tam onbeş gün evvel birisi buğday ve mısır taneleri döktü.iki haftada ben kaç defa oraya yemek götürmek için gittiysem tüm artık yemeklerin yendiğini ama genetiği ile oynanmış buğday ve mısırı havada kapması lazım gelen hiçbir hayvanın yemediğini de gördüm.dün yine oraya uğradığımda buğday ve mısırlar çimlenip yemyeşil otlar olarak yükselmişti ve şöyle dedim.hayvanlar dahi genetiği oynanmış gıdayı yemiyor ama biz ne bulursak ayırt etmeden yiyoruz,yuh olsun bize) ete çok düşkün değilim. eti en çok köfte halinde sevip tüketirim.hiçbir zaman sebzelere ihanet olmasın diye narin bir yeşillikle et pişirmem. kitapla öğrendim ki zaten ben süt ve eti hazmedemiyor(eti hazmedemediğim içinde çürütüyor muşum) o yüzden de bilmeden doğama uyuyormuşum ki, bunlar doğru tesbitlerdi. herkesin Aidin Salih'in GERÇEK TIP kitabını okumasını isterim:üzerimizde oynanan oyunu anlayıp, genetiği değiştirilmiş gıdaların,her yanımızı sarmış - hücrelerimizin tanıyamadığı katkı maddelerinin ve kimyasal ilaç-kimyasal zehirlerin =aşıların bizi nereye doğru götürdüğünü bilelim.. ve emr'olunduğumuz gibi dürüst ve ahlaklı olmadıkça, kendi ellerimizle kendimizi nasıl yok etmeye mahkum olduğumuzu da fark edelim...


birde Sevdiğim,geçende hazır satılan baklava yufkası alıp,üstündeki tarife uyarak, gerçek köy tereyağı ile ev  baklavası yaptım..yedikten sonra şunu anladım. hazır tatlılarda  gerçek yağ ve şeker olmadığından tatlı bizleri öyle tutuyordu; gözlerimizi yuvalarından oynatıp,kalbimizi yerinden fırlatacak şekilde attırıyor ve  hastalanıyorduk(ben
J). şeker yerine glikoz -mısır şurubu, gerçek tereyağ veya zeytinyağ yerine de en ucuz kimyasal aromalı karışımları kullandıklarından bedenimiz bu kimyasalları tanımıyor ve tanımadığı içinde tüm sistem hastalanmaya başlıyordu ki (alerjik reaksiyonlar vb.)bunun en doğru sağlamasını şu sıra ülkemizde çok olan Türki ülkelerinden gelenlere sorarak öğrenebilirsiniz.

ESKİDEN onlarda her şeyi saf tereyağı ve saf ürünlerle yaptıkları halde,ne kalp,ne şeker,ne yüksek tansiyon ve ne kanser türleri hastalıklarını tanıyorlarmış. ne zamanki batı dünyası ve ekonomisi ve marketlerle gıdaları ülkelerine girmiş ,işte, çok yakın yıllardır onlarda da bu, batı medeniyetinin aşırı metâ hırsı olan  hastalıklar belirlemeye ve modern tıp- kimyasal ilaç –aşı sektörü hızla ülkelerinde yer edinmeye başlamış.. demek ki neymiş. Batı dünyası önce elimizdeki gıdaları ve madenlerimizi-HAM SAF MADDELERİ  KENDİLERİNE ALIP ,kendileri en halis maddelerle semirip; bize ise onları, cicili biçili paket ve sexi yalan reklamlarla zehir halinde geriye  satıyormuş.sonrada bizi kültür erozyonuna uğratıp ,yakında da lazer silahları ile beyin ve beden kontrolümüzü ele geçirecek halde programlıyorlarmış değil mi?! ewwett..


hey!! Hey İBRAHİM MİLLETİ OLAN TÜRKİ UYAN!! uyan ve bu milletin başlangıçtan beri olan AHİ TEŞKİLATINI-ESNAF BİRLİĞİNİ VE KARDEŞİNKARDEŞİ KORUYUP GÖZETMESİNİ-fütüvveti FETÂYI YENİDEN UYANDIR VE AMİNN VE AMİİN VE AMİİN..

işte Sevdiğim bu kitapta insan bebeğinin yedi nurla yaratılış safhalarının anlatıldığı yer benim için en muazzamdı..ileride orayı kopyalayabilirim. normalde manen yüksek kitapları okurken onun içindekiler benim hayal görmeme vesile olur ve öyle masal yazarım ya hani..bu kitapta hiçbir kelime ve anlatımda içimde bir ürpertili tesir oluşmadığı gibi rüyama da giremedi. yani kitaptaki bilgileri ilk elden şamanik tedavi olarak anladım. hatta eski Mısırda ve diğer milletlerdeki tapınak rahip ve rahibelerinin haber alabilmek için sürekli yaptıkları lavman ve beden içi temizliğinin bugüne uzantısı-pağan kültürü olduğunu anladım.zira bu kadar ağır zor ve katı bir yaşam tarzı islama uygun değildi. Allah her rızkı insan için yaratmıştır. israf etmeden dilediği her şeyden faydalanmasına izin vardır. buradaki ağır riyazatların hakikatte geçmişin seyrü sülük gören tapınak derviş ve dervişelerine ait olduğuna ise kalbim emindir. çünkü bu masal veledi bilir ki hastalıkta verilir, şifası da verilir..

arkadaşlarımın bu açlık oruçlarını yaşadıkları zamanlarda sorguladıkları, gördükleri hayallerde; böyle şeyleri kendi başlarına değil, gerçek bir mürşidle beraber deneyimlemeleri yönündeydi ki, zaten bir yaşam felsefesi olarak sürekliliği verilen bu hep riyazattayız tarzını onlarda sonradan bıraktılar..çünkü nadir dervişler, bugünde halen efendileri tarafından sürekli bir denetim ve gözetimle(hem maddi hem manevi)halvete sokulduklarında, buna benzer açlık oruçlarına günümüzde de devam etmektedirler.. bunu kimse engelleyemez.arz ve taleb bunu kendiliğinden belirler..bu çok az kişiye özel, ona  has şeydir..bense Rabbimden hz Meryem (as) tarzı isterim.

“Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan, “Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım” de.
(19 Meryem /ayet 26)


21 şubat
(21 rebiülahir) Cuma..ağaçlara su yürüme vakti ve bedenim durmuş durumda.ilk defa geçen yıl denediğim bir şeyi tekrar etmek istiyorum. hacamat.Cuma vaktine nedense denk geldi..gitmeden” Seni göremiyorum ama Seni hissediyorum” geldi..etkileyici idi. onayı anladım. Ortadoğulu dr ve eşi çok güzel karşıladılar. onlara Ortadoğudan gelen hediyeleri verdim..etkilendiler. doktor sevinçle duvardaki çok zarif bir hat yazısını gösterdi..o Suriyeli çocukluk arkadaşının yazısı bir esmaülhüsna imiş.” bu kadar küçük bir tabloya nasıl sığdırmış” diyorum. yakından bakınca çok değişik bir istif ve biçimde dizayn edildiğini anlıyorum. sonra dr ,dünyanın en iyi hattatı olan arkadaşının yazdığı bir yazının tam 11 m olan tıpkı basım rulosunu eşi ile açarak, çocuğa bunu görmeyi hak ettiğine inandığı için gösteriyor. Sevdiğim bu muazzam bir şey. en çok İhlas,Vakıa ve Kehf sureleri ve değişik vefk şekilde yazılar varmış.. bu  11 metrelik kuşağın tüm süslemeleri de yine ipincecik yazı ile nakşedilmişti. şuan bir suudi prenses satın almış. diyorum ki “11 hangi ismin ebcedi biliyor musunuz?” ikimizde gülüyoruz.. sonra hanımının dünyada ilk defa yaptığı bir tarzı gösteriyorlar.o hat yazarının kalıpları ile kağıtlar üst üste boyutlu kesiliyor ve çiçeklerle dizayn edilip tablolaştırılıyordu (kâtı sanatının ultra modernize hali)..harikulade işler..

birden şunu anladım Sevdiğim.nasıl ki rönesansta göç etmek zorunda kalan Bizans sanatçıları batıyı ihya etmişlerdi. işte şimdi savaştan ,ölümden, açlıktan kaçan doğunun üstün şifacıları ve sanatçıları bizi bizimle  dirilteceklerdi.. çocuk: tüm bu hediyeler size şunu anlatıyor.artık uyanın ve ülkenize daha güçlü olarak dönüp,ülkenize sahip çıkın.çünkü halkınızın size ihtiyacı var”.dr:evet ,doğru diyor..Sevdiğim bu defa belköküm ve sırtımda 7 tane dairem oldu. yakında dizlerim için yine gidebilirim. çünkü dizlerimin ihtiyacı vahim..dr,gözlerimdeki sorun için kimsenin bir şey yapamayacağını,onun manevi bir şey olduğunu,beklemem gerektiğini söyledi.birde manaya çok kolay girip çıkabilme ve tüm meşreplerde serbestçe gezebilme teknik ve yetkisine sahip olduğumu ama Allah'ın zikrinden korkmayıp ,kendimi serbest bırakmayı başarmam gerektiğini de anlattı..




biraz sohbet ettik. Doktor ,boynumdaki Fatıma’nın Eli  kolyesini eşine gösterdi..güldüler..dün hat sanatçısı dostuna  Fatıma’nın Eli siparişi gelmiş.ama o elin içine ne yapmak lazım geldiğini bilememiş ve gelip onlara sormuş, konuşmuşlar.dr:” bak bugün Fatımanın Eli bize gelmiş.kolyesi çok güzel. içinde Allah ve VAV ve ELİF harfi var..ama hakikatte o elin içinde ne var ona sor” diyor..hanımı çocuğa tercüme ediyor. çocuk bir şeyler söylüyor. dr gülüp, şefkatle seviyor. çocuk eve dönünce, yalan söylememek için telefonla hanımı arayarak ona iki tane Fatıma’nın eli modeli tarif ediyor:" birisi altın gibi saf pirinçten dümdüz ,alem tarzı..diğeri, iki elinde tam ortasında arapça Muhammed yazısı var ve bu yazı beyaz bir  nurdan ışıklar saçarak  avuç ortasından akıyor.. işte bu FATIMANIN ELİ SIRRI KÜNFEYEKÜNdür.. bunu arkadaşınız dizayn etsin" diyor..


Sevdiğim bu haftalık bu kadar. isterdim ki hep böyle kısa hatta daha kısa yazabileyim(9 sayfaJ).haftaya sexensexiz olacağız.benim için çok özel olmasını diliyorum. meğer sexiz harfi çok sexiymiş, ilk defa bu sayılı masallarda yazarken anladım.
nur cihan
22.2.2014
nuralem7@hotmail.com

15 Şubat 2014 Cumartesi

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 86

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 86

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..
bu hafta halen şaşkın ve bomboşum. sanki bir şeyler değişerek dönüşüyor. ben bana ait değilim gibi gibi ki, henüz anlayamadığım için aktaramıyorumJ. İnsanların sünnetullah gereği, merkezi  ana-kutup esmaları hariç , 7 senede bir, ümmeti olup onu tavaf eden esmaları değişirmiş ya hanii..ee bende 46,5 oldum..7x7=49 süper bir şey oluşuyor. sanki yeni hücresel yapı taşları ordum olan esmalarım yavaş yavaş gelip, nöbetsel askeri yer devriyesi görevlerini törenle alıyorlar.. fakat vücûd iklimimde henüz birbirine intibak etmiyor. yabancılık var.ve bu farkındalığımla, o gıcır gıcır- bakir bakire  esma melekelerinden mürekkeb yazılım kaderime, eğer mümkünse dilekte bulunmak isterim: 

lütfen beni fazla yaşlandırıp, güçsüzleştirip, bakıma muhtaç ,bıktırıcı hale düşürmeyin.İMANIMI-AKIL VE RUH SAĞLIĞIMI  ALMAYIN. BEREKETİNİZLE GELİN..içimde kalan tüm güzellikleri sizinle keyifli şekilde deneyimlememe lütfen iştirak edip, beni isteyin.. SEVGİLİMİ LÜTFEN TANIYIN ve eski esmalarım gibi SİZDE O’NA AŞIK OLUN.(* bu arada yeni çocuklar, bizim Sevgililer günü tarihimiz 16 şubat
J)

sevgili yepyeni esmalarım hoş geliyorsunuz beden ülkeme..bu ülkenin kutbu, bildiğimiz üzere tüm esmaları kendisinde cem-i cima-i cum’a eden, hepinizin efendisi İSMİ CAMİİ(mabedi insan) dir..ol hazret hepimizin imamı ve toplayıcısıdır..O bizim aşk yaşayacağımız yegane baş esma ilahi-TANRI İSMİ ERİMİZDİR, biz O’nun mahremi haremiyiz .. O  MERKEZ NOKTAMIZDIR, BİZ ETRAFINI SARAN DAİRE-İ DERYASI.biz dahi O CAMİ'de ümmet olmakla, O’nun içinde ve O’nun ardında, O’na ve O’nun AL-İ olan biz EHL-İ BEYTİNE SALÂD EDERİZ ki, O’na ettiğimiz bu salât-u secde her andır. hakikatte KENDİMİZDEN KENDİMİZE YARATIM ZİKRİ DAİMİMİZDİR.bu bizim, bir vücudu cem’i cima-i Cum’a kılışımızdır ki ( CİM harfinin üstün ,esre, ötre okunuşudur), eğer  kesintisi bir an olsa, bu VÜCUDU VARLIK ÜLKESİ DAĞILIR. namevcud bir ülkede ne imam ne ümmet, ne camii olmaz..başsız bir varlık nüfus kağıdı olmayan hüviyetsizliktir ki O, HÜVİYETSİZLİKTEN MÜNEZZEHTİR..

biz dahi bu vücudu varlık için her an, her iş oluşla çalışırız..O demek ben demektir.. O demek biz demektir. O demek Sen demektir..O kendisine ben dediğinde; tüm bu isimleri-sıfatları aynı anda kendisinde cim’a ve cem-i cum’a etmiştir..hepsi aynıdır..önemli olan vuslat ve bu vuslattan hasıl olan birliğin hazzıdır ,yayılan buhuru rayihadır..VAHDETİ VÜCUD BUDUR..

O bazen  kendisine bakar ve şöyle der: BEN,SEN,O,BİZ,SİZ BİZLER, SİZLER,ONLAR” böyle dediğinde bil ki O BİR SEVGİLİ,BİR DOST ARIYOR .YAREN İSTİYOR.YOLUNA YOL ARKADAŞI SIRDAŞ İSTİYOR..


“sen bensin bende sen”
dediğinde bil ki O aşk istiyor.aynı yatakta=aynı bedende  yatacağı ten istiyor.. bunu anladınsa  ZAT’ından SIFAT’ına TANRI İLE AŞK NASIL YAŞANIRMIŞ O HALDE ONU HAYAL ETMEYE ŞİMDİ BAŞLA..


(*bu masal çocuğu her şeyi çok kolay ve basit şekilde toplayıp,aynı manada  birleştirici rolde olduğu için ismi camii dir.sizde sizin TANRI İSMİ'nizi, size her konuda sizde en meleke kesbeden yanınızla bulabilirsiniz inşallah ve böylece hangi Tanrı İsmi ile aşk yaşayacağınızı =yaşamak zorunda olduğunuzu anlar ve esma panteonu mitolojisindeki yerinizi bulabilirsiniz 
J)

Sevdiğim bugün 14 şubat sevgililer günü Cuma sabahı. aniden yazmaya başladım ve yukarıdaki satırlar akıp geldi..oysa kaç haftadır Satürn ve Zühre ,6 gen ve 8 gen üzerine araştırıp yazmak istiyordum. ama istediğim bilgileri asla bulamıyor, sâbilerin geometrik- kristalize mabetlerindeki yıldız esrarına bir nebzecik dahi yol alamıyorum..belki bu sırra vakıf olabilmek için kar tanelerindeki desenleri incelemem lazım ve  hiçbir kar tanesi diğerine benzemiyor
J..bazen bu konudan bunalıyorum.hatta daha yüksek deliremiyecek boyutta aklımı yitirdiğimi, hem ben hem bazı kişiler ciddi olarak düşünmekteyizJ.aynı vakitte yazdıklarımı okuduğumda, hiçbir yerde eşi benzeri olmayan bu bilgilerden ve akıp peşi sıra sürükleyeceği dehşetengiz ilimden çok korkmaya başladım.hiçbir şey bilmediğim halde bu acaip şey nasıl oluşuyor çözemiyorum?!!
* Sevdiğim.. zuhal ve zühre hakkında nette araştırırken aniden karşıma muazzam bilgilerin olduğu ve içimde sakladığım gizli anladıklarımı destekleyen bir isra ve miraç yazısı ile karşılaştım.onu yazımın en sonunda kopyalanmış bulacaksın...........
en sert Öğretmen olan Hamimi HALİLÜRRAHMAN EFENDİMİN MAKAMI Satürn’ün ;neden ben kadar disiplinsiz ve esmaları içinde disipline edilebilir bir kombinin hiçbir zaman denk gelmediği bir yapıyı seçtiğini ise çözemiyorum..çok zor bir öğretici ve çok zor bir talebe ..offf !! off!! hayatı boyunca hiçbir protokolü yapıyı takmayan ben ve otorite!. yani öyle bir duygum yok ne yapayım?olduğu gibi odunsal biriyim malum ve hiç kimseyi kendimden daha yüksek makamda bulmuyorum (ama benden daha kültürlü, bilgili,akıllı, zengin,sexi,güzel,havalı,şık, görkemli ve güzel sesli vs tabii ki görüyorum. hatta bu  aşağılık komplexi duymama sebep oluyor).. hele yaşım icabı bu saatten sonra o sahte, yapmacık protokollerse hiç bana uymuyor.

mesela facede sayısız şeyh, baba, efendi hz var..huu sultanımlar ve huu sultanımcı riyakar sayısı  ise acaip .. sabahtan akşama dek kendi güzel cemallerini faceden yayınlayan ve aşağıda o mübarek çehrelerine yapılan kutsal tapınmaya beğeni tık nazarları kılan hz’ler..  ellerinde cep telefonu; face, twit, tango, instagram ,whatsap vs. kameralı görüşme ile tüm günlerini megolamancasına boşa harcıyorlar.peki Tanrılarına ne zaman vakit ayırıyorlarJ?!yoksa Tanrı onlar mı?!.kim 24 saatini facede ona buna mesaj ve resim yollamakla geçiren bir efendiden fayda bulabilir ki? kim sabahtan akşama onun bunun sayfasını didik didik edip, fitne fesat araştırma yapan bir efendi veya öyle yüksek anlamda sanılan birinden bir güzellik umabilir ki? bu adamkadınlar ve ben,henüz kendimize tapınmaktan kurtulamamışız ki, bir adem bulup, şirksiz” ben yokum sen varsın” diye secde edelim (lafım önce kendime)….


ve bunlar doğuştan evliya olup, tekkelerin tekne kazıntıları olduklarından, çalışmak, ibadet, şeriat, üretmek gibi bir dertte üzerlerinden Hak tarafından alınmış, 
bu ulvi kulluk-hizmet işi de acemi müridlere  yüklenmiştir.müridler ameledir,ağır ibadetleri yapıp, şeriat kurallarına uyarlar. bu sahte efendilerse pür sefa serbest,şöhret, debdebe yaşarlar.fakirler örtünürler. şöhretli, çekici, kariyerli, vitrinlik yanında gezdirecekleri modern dervişleriyse sonuna dek marifetullahı serbest stilde yaşasın iznindedirler. kimin eli kimin cebinde-kimin yatağı kimin yatağında serili magazinsel hayatlarına da fuul devamdır..çünkü onlar manevi aristokrasidir.. bunların kimisi mafyavari kimlikleri ve  etrafları ile yola ne kadar zarar verdiklerini bir bilseler keşke.. eskiden efendiler böyle şöhret budalası ve esması yeraltı işlerine daha yatkın olanları o vazifelerde çalıştırır ve bu duygularını öyle tatmin ettirirlermiş diye okumuştum noktanın sonsuzluğu kitabında.. halen bu tarz zat mürşidlerin olduğuna inanıyorum şükür..adamkadınlar nefs terbiyesine geliyor ama şöhret sever efendiler onların azgın nefsine uyuyor nedense..


her sürünün içinde koyun postuna bürünmüş kurtlar vardır
..anlıyorum ki efendiler, böyle esmaya sahip kişileri, bu tür işlerde kullanırken hem kirli işleri hallediyor, hem de onda var olan potansiyeli tamamen açığa çıkarıyordu. mesela onun meslek icabı girdiği batakhanedeki görevi ,tekamülleri gereği dışarıya çıkacakları bu şekilde  manevi yola almaktı..  ve o görevlide münafık birisi olduğundan; hakiki manasını burada bulup, onda açılacak esma mesleğinde ustalık kazanıyor ve  gerçek yerini bulduğu içinde bir daha kolay kolay buradan çıkamıyordu.. ve onlar medyada, fütursuzca kendilerine ..  efendi hazretleri diyebiliyor ve bu tarz pozları öyle ucuzca sergileyebiliyorlardı.. efendilerinin onlara oynadığı oyunu ve şöhret-post =tost şehveti meraklarının mekrini ne yazık ki göremiyorlardı ve tabii onları şak şak poflayıp, peşlerinden giden avallarda ..çok ilginç ki, bu mirasyedi adamlar bir defa dahi egolarından başlarını kaldırıp, kendilerine dışardan bakamıyor.neden acaba?


Sevdiğim birde ana haber kaynağım facedeki sûreta derviş bozuntularında ki utanç verici bir şeyi yazmak istiyorum..bunlar sürekli, kendi mesleki meşreplerine göre en güçlü olan efendi kimse onun resim ve pasajlarını yayınlıyor, kendi asıl efendilerini ise saklayıp asla ortalık pazara düşürmeyip ,onu sakınıyorlar. belki de iyi niyetle, çok büyük kötülük yapıyorlar.. mesela bunu yapanların hepsi kariyerli,isimli ama salak şöhret budalalarından mürekkep. işlerini halletmek-kendilerine müşteri bulmak için en güçlü kimse, onun resmini, adını, telefonunu, mesleğini kullanan tipler vardır ya, öyleler yani. onların bu yaptıkları ucuzluğa; övgüsever, efendideki güce aynen ortak olduğunu sanan hegomanya meraklısı en yakınları dahi olayın arka planını bilmeden, mal bulmuş mağribi gibi atlıyorlar.olaya balıklama girip, sürü halinde onu tıklayıp beğeniyorlar. oysa ben bunu yapanların kaç kapı gezip ,hepsinden nemalanıp ,hepsi ile foto kaydı yapıp, sayfalarına asıp, hakikatte hala kalpleriyle bir yere bağlanamadıkları hikayesini tüm çıplaklığı ile anlayabiliyorum.. sadakat ve biat ettiği yerden tam emin olamayan herkesin hazin sonu budur ki; “ kim olursan ol  Turuku Âli’de  torpil yoktur.. eğer münafıksan yolda harcanırsın “vesselam..


zira harflerin kişilerdeki yansıması anında herkesi ele veriyor.
tüm maskeler protokoller, makamlar, şöhretler, makyajların ardına saklanmış gerçek mimikleri ile tenler ortaya çok kolay açılıp saçılıyor. Sevdiğim ne anladım biliyor musun?.Ruh’ta yalan kavramı yok..insanlar kim olursa olsun, yalan söylediklerinde kendilerini ele veriyor. ruh, yalana inanılmaz  şiddette tepki veriyor. ev sahibi olarak, kullandığı o bedenden dışarıya bunu aksettirip, o kişiye rahatsız edici vicdani baskı ile acaip hareketler yaptırıyor. gözler yalan söylemez deniyor ya hani. bu doğru.ve  beden dili de asla yalan söylemiyor.ama harfleri tanıdıkça ve insanları sözlerinden harf olarak okumaya başladıkça her şey değişiyor ve anlamsızlaşıyor..


böylece kalbim ve beynimde onlara ayırdığım olağanüstülük yer hafızası gittikçe küçülüyor, onları genetiğimden silip temizliyorum.  bu esnada kendi potansiyelim otomatikman ortaya çıkıp, kendimize yer açılıyor.. ve kendimizi bilme zevki bambaşka olduğu için, kendi yatağıma yayım yayım yayılıyor, kendimize sürekli aşk okları ile atış talimi yapıyoruz.. bu merküryan vahyi ilhamat habercisi Thotsal Hermetik –semavi esma terzisi İDRİSİ BİR VAKAYI HAYRİYEDİR malumJ). *sabilikte  UTARİT-Merkür'ün mabedi dikdörtgen içinde üçgen dir.

ve şimdi genel haftalık seyir takvim çetvelimize bakıyoruz ..masal gecemde uyumadan evvel sağ gözümün içinden şeffaf kristal taşlar yağmuru yağdı ki, muhteşemdi Sevdiğim..(*bu arada seneler geçiyor halen tek bir sarıklı, ak sakallı piri fani bir evliya göremedim malum?!)


 



10 şubat pazartesi ..
rüyamda Kılıç hocayı görüyorum.başı ağrıyor..gripin içmesi lazım ama hapı yok.. bende gripin varmış ve  bir elimde hap, diğer elimdeki cam sürahiyi mekanın ortasında havuz misali olan geniş bir kuyuya daldırıyor, suyla doldurup  ona veriyorum.. su tertemiz ve berrak  olsa da sürahide yeşil yosun var...kalbim “su acaba pis mi?” diye şüpheye düşse de, Kılıç hoca suyu ve ilacı sevinerek alıp içiyor. yanında benim dünyevi imtihanımın çarkçıbaşısıda var..hıım. siyah dikdörtgen bir kutu uzatılıyor. kutuyu alıp açıyorum.. içinde imtihan simülatörümün efendisi talikül alialpaslanın askeri elbisesinin 6 veya 8 adet düğmesi var..bu düğmeler nişan-rütbe gibi şeyler olacağı gibi, tacı şeriflerin tepesindeki düğmelere daha çok benziyor.farklı farklılar ve kutuya ikili sıra halinde  muntazam dizilmişler..hıım. bu rüyadaki herkesin Perslerle gizli bi ilişkisi var ve imtihan simülatörüm  görev için bir haftalığına oraya gitti..


saat 11..kızlarla Herkül filmindeyiz ..ooo .tanrı ile aşk yaşayan Herkül’ün annesinin ona hamile kalışı bile var.. süper.tam benim konum..yanlız bu filmde Herkül’ün 7 nefs mertebesini geçiş imtihanı yok.bence filmin devamı çekilecek. o devre ait görsellikler mükemmeldi.. onlar bu konuda biz tembel-cahil-üçkağıtçı –fitne fesattan başka işi olmayan  nüfus kağıdı Müslümanlarından fersah fersah daha bilgililer ve bildiklerini sürekli yapıp, üretip, maddeleştirip, yeni bilgileri bizden çok daha çabuk elde ediyorlar..  çünkü Yaratıcımız: BaKaRa (Ruh-Beden-Nefs=iş-emek-özgürlük) Suresinden dolayı; niyetini fiile döküp, eliyle çalışan ve bunu RAbbine sunana kesintisiz akar çeşmesini sunuyordu.. zira O, bilinmek Murad ettiğinden, bu bilinmekliğini de imanlı imansız demeden tüm kullarında LAİLAHEİLLALLAH hükmünce kendisi yaşıyor, fark mertebesindeki kullarına da kendisiyle zevk ettirip yaşatıyordu..


Müşteri-Jüpiter mabedi 3 gendir
duvarcının her şeyi gören gözü
cinler O’nun cinleri.tüm yapılar ve eserler ancak ve ancak O’na hizmet için duvarcı ustaları tarafından örülüyor.. duvara sahip olan, o duvarın üstüne kürsüsünü kurup, her şeyi görüp gözeten de yine O.. sıkı ise çalışmasınlar bakalımJ.bu masalda Herkül ün 7 imtihan sembollerini didikleyecektim.. es geçiyoruz Sevdiğim. çünkü bunu görerek hissetmem lazımdı ki, o aşkın coşkuyla Sana bu devrin mitolojisi olarak sunabileyim.. filmdeki ana tema olarak, gelecek adına şunu kaydedebiliriz:
evvela  haksızlığa uğrayıp incinmiş, asla kendisi için değil, halkı için yanan bir yürek ve niyetle edilen salih bir dua vardı.. sonra Rahman’ın nefesi ile dölleniş. sır.. sonra hayata göre imtihan olacak biçimde yetiştiriliş..daha sonra belalar belalar..Tanrı’yı ret ediş. sonra belaların şiddetlenişi ile Tanrı’ya sığınış ve hakiki Rahmani BaBayı biliş..

ve HORUSRA yani insan-ı kamil olacak yapının evvela bunu idrak edip kabul etmesi. .kendini kabul edişi ile beraber bu defa, Kadir Gecesine vakıf olup, kudret esması ile donanıp, kendi  mülküne sultan olması ile kemalatın zirvesine onu götürecek 7 ana yol devriyesi..

**
Bugün yine inanılmaz güzelimJ. çünkü ruhumun aşkı ışığım yansıdı ve ruhumu diriltti..bu ışık gitikçe daha kısa süreli olduğu için aynaya bakan ben, bu defa ilginç bir şeye şahit oldum. O, sanki şeytan taşlar misali beni iki kaşımın arasından taşlamıştı.. hatta Nur’u fırlatıp atıyordu ki, elim alnıma gitti, bir şeyler oluyordu.. alnımda gerçekten taş atılmış gibi kıpkırmızı bir iz oluşmuştu ve O’nu gördüğümden beri orada cevelan eden çok sert bir kavuşma vardı. Sanırım ki iki hasret ruh, iki kaş arasındaki o helezonik daireler girdabında vuslat yaşamışlardı.. bu anı ebedileştirmek isteyip, ilk defa akıl edip, kendime fotoğraf bile çektim SevdiğimJ .sanki 10 numaralık bir atış talimi yapılmış ve anahtar kilidi bulup kürsüsünü kurmuştu.. aynı rüyayı görüp görmediğimize bir cevap alamasam da, aynı yolun yolcusu olduğumuz her halimizden belli idi vesselam…
**

ve bir konferanstayım. oo!.kozmik arkadaşım Salahattin minicik bir çıtır kızı avlamış anlatıyor..beni görünce sevindi.. çocuk:” içeri gidiyorum ,sen yeni avınla kal” dedi.kozmik: ”o kalsın, seninle geleceğim” diyor. yanyanayız..Ya Rabbim iki muzur nereye gitsek her şeyi birbirine katabiliyoruz biliyorsun.. bizde tehlikeli bir elektrik var ki, hemen çoğu kişiyi çarpıp zıplatabiliyoruz.. ama onun gözleri aşka gelince, her şeyi yakıp kavurabilir ki,o zaman ondan uzak durmak, gözlerine bakmamak lazım. kozmik, sokakta bulduğu kilidi kopuk bir bilekliği çantasından çıkartıp  hediye ediyor.OO! terfi etmişim. eskiden hep yaprak veriyorduJ..ve harika el yazıları ile dolu dosyalarını çıkartıyor. 

Amentüye Şerh yazmış. .bir sayfasını tüm salon duyacak şekilde  sesli okuduJ arada etrafa sataşmayı hiç unutmadı tabii.. ses cihazına  kaydettim.tek kelimesi aklımda değil. kaydı henüz dinlemedim.. şerhi bana verecekti ama ben sonra istemedim. İstese miydim? o atom fizikçisiymiş malum. Galatasaray mezunu. Latince,Fransızca ,Almanca, Osmanlıca,Arapça ve sanırım başka lisanlar biliyor. korkunç bir hafızaya ve bilgiye sahip. sürekli kürsüdekine sataşıp, hatalarını söylüyor. harf hatalarına bile takıyor. halbuki onda cevher bulmasa bunca yolu tepip neden dinlemeye gelsin ki, değil mi Sevdiğim..her kelimeye pek çok dilde anlam söyleyebiliyor.mesela ahtapot Almancada 8 rakamının kökü aht kelimesiymiş ve ahtapot 8 kollu imiş.(*ve beni ilgilendirense kendi içimde saklayıp geliştirdiğim sabilerdeki  AY MABEDİnin 8 gen olması ve Mescidi Aksa caminin de 8 gen olmasıJ)

çocuk:”sende Yunan mitolojisi ve hermetik öğretici izleri görüyorum”. Kozmik heyecanla:”ben zaten rumum. atalarım eski Marmara Bizans’ta imparatorun valisiydi.biz mavi kanız. üç ablam var.erkek çocuk olmuyormuş.ben aileme uzun yıllar sonra hediyeyim. babam yaşarken bu anlamı hiç bilemedi. bende yıllar sonra anladım..babamın efendisi Seyit Hüsamettin Şan hz nin vahy katibi babamın arkadaşıymış ve Salahattin Eyyübi’den dolayı bir amaç ve anlam için bana bu ismi vermiş. bu dünyada benim bir amacım var(o siyah kargaymış) J.. çocuk:”bence belediyelerin senden yeni nesiller adına faydalanması lazım. sende bu kürsülere çıkıp, tüm birikimini insanlara aktarmalısın” diyor.kozmik sevinçle:”bunu sen dilersen olur. bunu iste..belediyeye söyle, yaparlar". Sevdiğim, o hiç evlenmemiş ve çocuğu yok. kız kardeşinde kalıyordu ama ev satılmış.. istiyor ki ona bir ev verilsin.


ve şimdi Senden sevgili günüm için bir hediye istiyorum
. 84 yaşını süren arkadaşıma  tüm ihtiyaçları ile barınacağı bir yuva ve onun tüm bilgilerini aktarabileceği yüksek algıya sahip talebelerle  çok mutlu olacağı  imkan rica ediyorum.neden onu alıp ,yeni nesle Kur’anı yüksek fizik ve FEZASAL atomik yöntemle de birde ondan öğretmeyesin ki. umarım kalbim, yazdığım bu ilim kaynaklarından sadece birisi olan Hüsameddin Şan Hz memnuniyetine vasıl olur ve amin.. hiç tanımadığım ve hemen hiç okumadığım bu insanlar nasıl hayatıma giriyor ve bende bu derece tesir ediyor orası muallak tabii.

Sevdiğim,kozmikle çok güzel anlaşabiliyorum (ne kadar geçimsiz ve nalet olduğumu biliyorsun).düşündüm ki benim hafızam tın tın ya hanii.hiç bir şeyi ezberleyip aklımda tutamıyor-HİÇ BİR LİSAN BİLMİYORUM.ve lügat tarzı erkekler daima ilgimi çekebiliyor. istiyorum ki bir daha onu gördüğümde teklif edeyim ki,beraber İstanbul’u gezelim.. lütfen bize izin ver lütfen..ve belki evime de davet etmek isteyebilirimJ.iziiin!! sadece o aşka geldiğinde şimşekler çakan o korkunç tehlikeli gözlerinden beri koru yeter.. bizim ülkemizde  kendisi bir hazine olan yetkin yaştaki insanlara nedense hiç değer verilmiyor. tam kapasite sağaltılması lazım bu insanlar hepten yok sayılıp onları yaşarken öldürüp gömüyorlar..


12 şubat Çarşamba gecesi..
o kadar erken uykum geldi ki anlatamam Sevdiğim.yatağa zor gittim ve aniden yüzüme dolu taneleri tıp tıp tıp yağmaya başladı. çok güzeldi. tenime düşerken vuruşu hissi sesi her şeyi gerçekti. aniden gözlerimi açıp yataktan kalkıp pencereden doluyu seyretmek istedim.. ama bu defa akıllandığımdan; daha evvel üzerime yağmur yağdığında ve daha sonraki aylarda  üstüme kar yağdığındaki gibi, kalkıp pencereden boşuna bakmadım. çünkü bu bir masalın hayali yansımasıydı ki, yavaş yavaş tefekkürlerimin tekamül basamaklarından sembol izini sürmeyi öğrenmeyi en nihayetinde başlamıştım şükürler olsun..

İnsan- T cetveli ASAsı YOLunda,RUHunu çırılçıplak çarmıha germesi tarihten günümüze öyküsü

Bu dolu yağışı çok önemli.çünkü tabiat- iklim koşulları daima beni  çok etkiliyor
. mesela sıcak hava ve lodos bana çok hasar verip, cehennemdeymişim gibi  asabiyette zirve  hissettiriyor. Ülkem, bizim fitne fesadımız, şükür bilmezliğimiz yüzünden  kuraklığa mahkum olabilir diye aklım sürekli meşgul..ben su unsuru baskın biriyim. Banyodan sonra  evrim geçirircesine tazelenip güzelleşebiliyor, kuruyunca bunu yitiriyorumJ..dünyevi burcum yengeç ..birde Efendim Halilurrahman su unsurunu temsil ediyormuş.Rahman’ın bir anlamı da Rahmet ve Yağmur demek.. kişiliğimde çok soğuk. hislerimin frijitsel yapısı da soğuk su meşrebimle alakalı.. tabii birde Efendimin makamı mekanı, sabilerde mabedi altıgen şeklinde olan ZUHAL- Satürn var.o aslında tamamen gaz olan, yani hiçbir ağırlığı olmayan bir şey imiş.. Satürn aynı zamanda Ay-Kamer=NUR misali imiş..beyaz ..renksiz. ayna misali. yani o bir yansıtıcı.kendisinde hiçbir şey yok. öğrettiği her şey  o kişinin kendisinde olanın kendisine yansımasından ibaret..(* 6 gen ve 8 gen toplamı 14 yani O –SIFIR yapıyorJ)

ölüler kitabında ölünün kalbi tartılırken şahitlik eden esmalar
15 şubat cumartesi..sabah hayalimde genç bir adam bir odadaki birkaç kişi olan bize, dizlerimizi karnımız üzerinde göğsümüze bastırarak yerde oturmayı öğretiyor ve Kur’an da bunu anlatan ayeti okuyordu. Sevdiğim bu tarz oturuş Eski Mısırda ölünün sorgulanması esnasında tanıklık eden o devirde belirlenmiş olan esmaül hüsnadan  42 ilahi ismi temsil eden ricalin oturuşu gibiydi.uyanınca denedim ve dairesel formumla bu pozisyon için uygun olmadığımı gördümJ


Sevdiğim şimdi muhteşem bir alıntı yazım var..
bu konuyu kendim yorumlayacaktım. hatta yazıyı kimse okumasın diye kıskandım bile.ama düşündüm ki bugünde kendi kendine  belli şeyleri açılsın ve belli yerlere hızla çıksınlar diye akıl alamayacak sayıdaki insan çift tesbihle  esma çekiyor.. mesela masalları okuyan tanımadığım kaç kişi bana yazmıştı ki ;dualı zikirli çalışma kitabından ve o sürekli çektikleri esmadan beyinleri dahi yanıyormuş…ama ne yaşıyorlarsa hiçbir şekilde vazgeçmiyorlar nedense?! ee zaten haber alacağız diye cinlerin her türlü oyuncağı oldukları  için ve sonrada virüs misali taşıdıkları evhamların yol açtığı sayısız hastalıktan kapı kapı da geziyorlarmış.. işte kıskançlığım merhametime yetmedi ve bu yazıyı herkes okusun istedim.. çünkü gayet iyi takip ederek biliyorum ki hemen herkes evrene sürekli mesaj yollamakla meşgul..ee inanıyorum ki,benim mesajımda evrenimizi, HaMimi Rahman  makamı Zamanımı çok cemali tetikleyecek inşallah TeâlaJ.


birde Sevdiğim, Abdülaziz Debbağ hz okurken bazı tesbitlerim vardı ki, Sana anlatmak istemiş ama olmamıştı.şimdi kendiliğinden oluştu. kısaca ön bilgi olarak yazmak istiyorum ki, bu tarz şeylere yabancı olanlar için kolaylık olsun..hz.Debbağ katibine yazdırdığı kitapta, hatırladığım kadarı ile şu anlamı açıklıyordu:
 
insanların en büyük yanılgıları evliyayı Tanrı misali zannetmeleridir. onları sırf kerametleriyle tanımaları ve beklentilerini hep bunun üzerine kurmalarıdır. sadece peygamberler ismet sıfatı ile korunmuşlardır. onun haricinde her veli günaha ucu açıktır. kutuplar ve gavs dahi.. onların hatalarının bedeli çok daha büyük olur.. yetkileri büyüdükçe imkanlar ve alanları da büyür.. dolayısı ile hatalarının nüfuzu da toplumlara bedel olabilir..mesela manevi alemdeki olağanüstü güzelliklere ve kıymetli parıltılı şeylere dalan,tadan ve bunlara dünyada da sahip olmak isteyen   mürşitlerin çoğu o yüzden güzel kadınlara, altına, lüx eşyalara o kadar düşkün olabilir ve bu dünyada da bunları elde etmek isterler. bu onun henüz yenemediği şehveti zaafıdır.

bir mürid unutmamalıdır ki; mürşitlerde etten, kandan, nefsten birer insandır.. onlarda şeriata –Kur’ana uymayan  hatalar gördüğünde ve seni bile bile günaha sokmak isteyen davranışlarını yakaladığında  hemen ondan uzak dur ve işine aşına namusuna daha faziletli bir mürşidi   
Allah’tan dile veya kaderine razı ol diyordu hz Abdülaziz Debbağ..şimdi çok uzun ama çok faydalı  olan alıntı yazımıza başlamadan derin bir dinlenme lütfen..
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
14 .02.2014
******

 ’’Kerbela olayı, sıfat-ı celalın yeniden (bambaşka bir yüzle ) bayrağını göndere diktiğinin resmidir. Cahiliye döneminin aleni şirkleri, o devirden itibaren örtülü, gizli şirklere dönüşmüştür.’’

İSRÂ` VE Mİ`RÂC


 Nebî sallallahu aleyhi ve sellem  Miraç ve İsrâ olayından haber verip Buyurmuştur:
-Bir seferinde; ‘’Hatîm-i Şerif’’ de yatıyordum. Cibrîl göğsümü açarak kalbimi yıkadı,Îmân nuruyla doldurup yerine koydu. Ardından;Katırdan küçük merkepten büyük Beyaz bir binit (Burak) getirildi.Ben ve Cibril birlikte bindirildim. Yükselerek dünya semasına varıldı.
Cibril gök kapısını çaldı.
— Kim o? denildi.
Cibrîl:
— Cibrîl`im! dedi.
— Yanındaki kimdir?
Cibrîl:
— Muhammed! Diye cevap verdi.
— Yâ,O’na ‘’Mi`râc daveti’’ gönderildi mi?
Cibrîl:
— Evet gönderildi! Dedi.
— Merhabâ gelen zâta! Bu gelen ne güzel yolcu? Denildi. Ve gök kapısı açıldı.
Birinci semâda Âdem’le karşılaştım. Cibrîl bana:
— Bu senin atan Âdem`dir; O’na selâm ver! Dedi.Selâm verdim; 
Âdem; — Merhabâ hayırlı, iyi oğlum, Sâlih peygamber! Dedi.

Yükselmeye devam ettik. İkinci semâya vardığımızda Cibrîl, onun da kapısını çaldı:
— Kim o? denildi.
Cibrîl:
— Cibril’im! dedi.
— Yanındaki kimdir? Denildi.
Cibrîl:
— Muhammed! Diye cevap verdi.
— Ya! O’na ‘’Mi`râc daveti’’ gönderildi mi?
Cibrîl:
— Evet gönderildi! Dedi.
— Merhabâ gelen zâta! Bu gelen ne güzel yolcu, denildi.
Ve kapı açıldı. Biz bu ikinci semâda  Yahyâ ve Îsâ ile karşılaştık. Onlar teyze oğullarıdır. Cibrîl bana:
- Bu gördüklerin Yahyâ ve Îsâ`dır; Onlara selâm ver! Dedi. Ben de selâm verdim. Onlar, selâmıma karşılık vererek; Merhabâ hayırlı kardeş, Salih peygamber! Dediler.

Sonra;  Üçüncü semâya yükseldik. Bunun da kapısını çaldı, Cibril.
— Kim o! denildi.
Cibrîl:
— Cibrîl`im! dedi.
Görevli melek Hazin;
— Yanındaki kimdir? diye sordu..
Cibril:
— Muhammed! Dedi.
— Ya! ‘’O’na Mı`râc daveti’’ gönderildi mi?
Cibril:
— Evet gönderildi!
— Merhaba gelen zâta! Bu gelen ne güzel yolcu, denildi. Ve hemen gök kapısı açıldı. Üçüncü semâya vardığımızda Yusuf ile karşılaştım. Cibril:
— Bu gördüğün Yûsuf`tur; O’na selâm ver! Dedi. Ben de Yûsuf`a selâm verdim. O da mukabele etti; Merhaba hayırlı kardeş, sâlih peygamber! Dedi. Sonra yükselmeye devam ettik>
………………………………..
(Hadisi şerif böylece devam eder.).
Hadisi şerifte bahse konu üçüncü sema ZÜHRE, Makam-ı Mahmuttur…( efendimiz bir başka hadislerinde Yusuf aleyhisselam için ‘’Kardeşim’ ’tabirini kullanarak ehline… Dünyada hizmet ederken aynı makamda (Zühre-Makam-ı Mahmut’ta) kaldıklarının haberini verdi.

Zühre-sıfatullahın kemalidir… Üçü celal, üçü cemal olan yedi semadan birisidir. İbadet ehli için Nur-u yeşildir. Efendimizin hizmet ve beka makamıdır.
Bu yedi sema yukarıdan aşağıya doğru;
Zuhal; Müşteri, Merih, Şems, Zühre, Utarit ve kamerdir.(yedi kat gök)

Tamamı sıfatullah olup, nur-u tevhide ulaşmış olan zatın da sıfatlarıdır. Bu sıfatlarda ibadet ederek hizmet üretirken yararlanılan sayısız ilim vardır ki bu ilimlere İlmullah denir...
Bunları bilerek hizmet etmenin adı ’’marifetullahtır.’’
Zührenin evvelinden dostu Merih sıfatıdır. Merih; Makam-ı siyanettir. Celaldir… Zührenin ahirinden dostu ise Kamer şerefidir. Cemaldir. Makam-ı şeriattır…

Makam-ı Mahmut Zühre’nin bir yüzü sıfat-ı celale (merih’e) bakar, bir yüzü sıfat-ı cemal (kamer) e bakar. Merih’in nuru kan kırmızısıdır. (bayrağımızın rengi),kamerin nuru ise(Ay ve yıldızın rengi olan süt) beyazdır. Bu nedenle zührenin nuru (kırmızı ve beyazın kemali olan) yeşildir. Bayrağımızdaki ‘’hilâl’’ ümmet-i Muhammed’i, ’’yıldız’’ zamanın zatını temsil eder. Zahirde ise kırmızı renk, silahlı gücümüzü(şehit kanlarını),’’hilâl’’ müslüman olan halkımızı, ’’yıldız’’ ise devlet başkanını temsil eder.

Zat Zühre saatinde celalde bir efal yaparsa kırmızı, cemalde bir efal yaparsa beyaz nur (doğar)görülür. Kemalde efal yaptığında ise yeşil nur olarak, zatın müşahedesinde (tezahür eder)görülür. Görülen bu nurlar yapılan işin zahire çıkışında görevli meleklerin yaratıldığı anlamına gelir. Görülen nurların rengi de yaratışın vasfını belirler. Cemal mi, celal mi yoksa kemal mi zat hemen bilir. İstediği doğrultuda olan yaratılışa rıza gösterir, tecellisini bekler. Aksi halde efalini değiştirerek tecelliyi beklediği şekle dönüştürür. Allah teala c.c. ,zatı nuru tevhitte (miraçta) tam yetkili kılmıştır.

Zat bu (Zühre şerefinde)makamda düzenli kalarak her şeyi celalden alıp cemale teali ettirir. Doğru hizmet edilirse hemen her güzel şey küffardan ayrılıp müminlere yönelir. Merih’ten gelen tecellileri müşahede ve muhakeme süzgecinden geçiren zat; kahır ve gazaba neden olacakları, cemal esma ve efalleriyle teshir ederek Kamer’e teali ettirir. Ki, esas işi budur. Maalesef zat evliyasının, yetişme zamanındaki ilmi yetersizlikleri ve / veya nefislerine hizmet etmeleri nedeniyle, tam zıddı tecelliler de yaşanır. Her güzel şeyin müminlerden ayrılıp kâfire yöneldiği de olur.

Hafız Hüseyin Kemal’in (g.s) yetiştiği ilk döneminde, hayır zannıyla yaptığı efaller, okuduğu esmalar nedeniyle, müslümanların ülkeleri ellerinden çıkmış, mü’minler kelimenin tam anlamıyla mahv olmuş, ya öldürülmüşler, ya sürülmüşler yahut yaşadıkları yerlerde asimile edilmişlerdir. Böyle (tecellide) büyük zatların acemi dönemleri, müslümanlar açısından tarihteki acılı sayfaların en üst sebebidir.

Hafız Hüseyin Kemal hz. Yaşadıklarını hatası ve sevabıyla ‘’Esrar-ı Hikmet’’ kitabında geleceğe aktarmış,(kendisinden sonra gelecek nesillere ve kutuplara) ibreti âlem için bırakmıştır. Bir daha aynı hatalar yapılmasın, aynı acılar yaşanmasın istemiştir. Böyle bir eserin eşi benzeri öncesinde ve sonrasında yazılmamıştır. Bu eserde verilen sırları açıklamaya (Hafız Hüseyin Kemal Sertyeşilışık ’tan maada) kimsenin gücü ve yetkisi olmamıştır.

Kemale ermiş bir zat evliyasının zamanında müminler rahat, refah içinde mutlu yaşarlar. Çünkü O, Müslümanların gelişip çağı kucaklamaları için gerekli olan esma ve sıfatları düzenli bir şekilde tecelli ettirir. Halk’ın anlayacağı şekilde söylemek gerekirse göklerin her alandaki rahmetini,(dualarıyla ) müminler üzerine yağdırır. Onları hemen her alanda zaferden zafere ulaştırır. Efendimizin (s.a.v.) zamanı böyle geçmiştir.

Kendisinden sonra gelen hz. Ebu Bekir zamanında, efendimizin yaptığı dualar ve efaller nedeniyle gelişme ve huzur devam etmiş, giderek yeni zat’ların (ki Hz Ali g.a. s. hazretleri velayet makamının sahibi idi, hz Ebu Bekir, hz Ömer, hz. Osman vb. birçok sahabe kutup mertebesinde idiler.) yaptıkları dualar tecelliye geçmiştir.

Hz Ömer’in zamanı, Hz Ebu Bekir zamanı gibi mükemmel yaşanmıştır. Zamanında(kendisi tevhit ehliydi.<Müşteride> Sarı nurda tevhit olmuştu.) Adalet hat safhada tezahür etmiş, devlet büyümeyi, gelişmeyi mükemmel şekilde sürdürmüştür… Zamanla efendimizin dualarının etkisi azalıp, o dönemin tevhit ehlinin (ki her biri ayrı bir sıfatta tevhit olmuşlardı) tecellileri etkisini artırmaya başlayınca, birçok alanda ezdad (zıdlık, tezat)oluşmuş, hüküm celal sıfatına geçmiştir. Ezdad celaldendir.

Emir el Mü’minün, evliyalar serveri hz.Ali (g.a. s.) hazretleri; celalın en büyük sıfatlarından biri olan’’Utarit’’te tevhit olmuştur. Utarit fesat oluşturan bir celal sıfatıdır. Hz Ali (g.s.)Efendimizin tavsiyesi ile Makam-ı Müveddet (Dostluk ) olan ‘’Şems’’te kaldığından, Nur-u tevhidi (miracı), Şems’in önünden dostu Utarit’te mavi nurda olmuştur. Halife Hz Osman Zinnur’un zamanında yeni tecelliler kuvvet buldukça fesat yuvalanıp gelişirken, hz.Ali g.s. zamanında tecelli had safhaya varmış, özellikle siyasi alanı, birliği-bütünlüğü talan etmiştir. Siyasi istikrarın bozulmasının bir sonucu olarak yaşananlar, tarihlerde (olabildiğince) kayıtlıdır. Olup bitenler kader çerçevesinde değerlendirilmelidir. Efendimizin başarılarının gereği olarak zamanında birçok kutup yetişmiş, manevi alanda yapıp ettikleriyle çok başlılık tecelli etmiş, gelişmelerin doğal sonucu da eklenince siyasi bölünmeler kaçınılmaz olmuştur. Efendimiz kendisinden sonra olacakları bir bir haber verdiğine göre sonuç kaçınılmazdı...

Hz Ali g.a:s. hazretleri (Utarit’te) mavi nurla tevhit oldu demiştik. Bu tevhidin hikmet-i gereği yaptığı efalleri, ibadetleri celal tecellisinin güçlenmesine, inançta ve sosyal alanda fesat çıkmasına, dolayısıyla zahiri iktidarın kaybedilmesine sebep olmuştur. Zahirdeki her tavır ve davranış hikmetin gereği olduğundan, o devri inceleyen insaf ehli olup bitene kader çerçevesinde bakarak durum tespitinden başka söze gerek görmemişlerdir.
Hikmetullah’ın iktizası böyledir.

Sıfatı celal olan Utarit’te yapılan her iş küffara, münafıklara yarar.. Utarit kendisinde ibadet eden zata cehennemi dünyada iken yaşatır.
Ahiretinde makamı yine yahut dir ancak dünya hayatı çok büyük zorluklarla geçer. Ve o makamın mensupları çoğunlukla ile ahirete intikal ederler. Bu nedenle Zat evliyasının bu makamda zaruri ihtiyaçlar (Küffarla mücahede ya Utarit’te yahut Merih’te yapılır) dışında iş yapması marifetullah icabı son derecede yasaktır.

Bu ezeli takdirden haberdar olan efendimiz, kendisinden sonra olup bitecekleri birer birer ayrıntılı anlatarak, (evlad-ı resule) yapılacak kötü muameleleri, her türden olumsuzlukları hafifletmek istemiştir. Hz Hasan ve Hüseyin efendilerimizin hangi sıfatta, hangi nurla tevhit olup, hangi tecellilere maruz kalarak eziyet göreceklerini bildirmiştir. Ezeli takdirin sonucu oluşan o günlerin tecellilerini, siyasi alanda halen tartışıyor, aradaki ayrılıkları gidermeye çalışıyoruz.

Kerbela olayı, sıfat-ı celalın yeniden (bambaşka bir yüzle ) bayrağını göndere diktiğinin resmidir. Cahiliye döneminin aleni şirkleri, o devirden itibaren örtülü, gizli şirklere dönüşmüştür.

Efendimizin vefatından itibaren otuz yıl geçtikten sonra oluşan istibdat dönemi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine kadar (Kur’an-ı Kerimin hedefleri açısından)utanç verecek şekilde devam etmiştir. İktidar Türk’lerin eline geçinceye kadar, dinin her alanında tahrifat yapılmış, hukuk sisteminde (köklü) sapmalarla, din / bilim insanlarından (fesada karşı çıkanlara) akıl almaz zulümler yapılarak, siyasi sistem saltanata dönüştürülmüştür.

Hanedanlardan kurtulmak yirminci yüzyıla kalmıştır. Arada bir insaflı yöneticiler gelmiş( istisna-i dönemler yaşanmış ) olsa da şeriatın aldığı yaralardan, özellikle hukuki tahriflerin, halk iradesine tecavüzlerin, kişisel hak ve hürriyetlerdeki kısıtlamaların sonucu, maalesef islam âlemi özellikle fen bilimlerinde sürekli kan kaybetmiş, dünyevi bilimlerin ve tekâmülün bayrağı küffara kaptırılmıştır.

Bütün bu zamanlarda gelip geçmiş yüzlerce (zahirde)şöhretli evliya, maalesef hikmet ilmini ( Kur’an-ı Kerimi deşifre ederek) kâmilen zahire çıkarıp, sonraki nesillere aktaramamışlar.

Yahut gizliliğine binaen sözlü olarak aktarırken zamanla kaybedilmesine sebep olmuşlardır.
Halk arasında yaptıkları (söylenen) birtakım kerameti kevniyelerle şöhret bulmuş olsalar da çoğu nefislerini bile kurtaramamışlar, ya hapishanelerde çile çekmişler yahut şehit edilmişlerdir. İlimde sıfattan zata geçememişlerdir. Maddi her türlü gelişme de manevi ilimlerin ehil ellerde olmasına bağlıdır. Gökler harekete geçmeden yerler deprenemez. Gökleri harekete geçiren kuvvet ve kudret ise zat evliyasının esma ve efal ile yaptığı marifetullah hizmetidir … ’’Kıyamet hacıdan, hocadan kopacaktır’’ atalar sözünde gerçek payı vardır. Bir hadisi şerifte; ’’Emanet ehline teslim edilmediği zaman kıyameti bekleyiniz’ buyrulmaktadır. Bu hadis her alanı kapsamakla birlikte ’ledünni sırra’, zat evliyasının ehliyetine atıfta bulunmasıdır.

Bütün bu olanları, olacakları efendimiz yüzlerce hadisiyle beyan etmiştir. Hükmün kendisinden sonra yeniden celalin eline geçeceğini o kadar net bilmiş ve bildirmiş ki makamının ne kadar yüksek olduğunun bir nişanesi olarak, hadisi şerifleri ortadadır.

Sonunda devran dönmüş, zaman (1857-1957) gelmiş; Adı Hafız Hüseyin Kemal Sertyeşilışık olan bir Zat-ı Muhterem yetişmiştir.. Hikmet ilmini efendimizin uyguladığı şekliyle (yeniden tecrübe ederek-kırk yılda-düşe kalka ) zahire çıkarmış, ’’Esrar-ı Hikmet Beyanı’’ adında, büyük boy 900 sayfalık bir kitapla kaydı rapt altına almıştır. Böylece bu en yüksek ilim olan ‘’İlmullah-ilmi ledün’’ keşfedilip, insanlık tarihinde ilk defa, açıkça kayıt altına alınmıştır. Bu çabalar sürdürülürken oluşan tecelliler, insanlığa ve islam dünyasına akıl almaz bedeller ödetmiştir.

Esrar-ı Hikmet kitabında efendimizin bu ilmi hangi kaygıyla gizlediğini anlayamadığını bildiren H.H.Kemal hz. bundan böyle kıyamete kadar bu ilmin (ehline) zahir olduğunu ancak, (avama bildirmenin doğru olmadığını ) sakıncalarını da açıklayarak tembih etmeyi ihmal etmemiştir.

Balkan savaşları, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve nihayet, İkinci Dünya Savaşı bu zatın zamanının emsalsiz (muazzam) tecellileridir. Yetmiş yıl devam eden Soğuk savaş Dönemi de bunlara dâhildir. Bugünkü dünya haritasını çizen (hizmetiyle)kendisidir. Bu zatın küffara karşı en son mücahedesi ‘’Kore Savaşı’’ olmuştur.

Ardından Oğlu merhum Hafız Süleyman Sertyeşilışık ‘’Vietnam Savaşı’’nı hikmette başlatmış, ancak yaptığı iş dünyadan vakitsiz gidişine sebep olmuştur.

Hikmette savaş başlatmak son derecede tehlikeli olduğundan, bu işe soyunanların birçoğu ahirete vakitsiz gitmişler, başlattıkları savaşı dünya gözüyle görememişlerdir. Allah’ın sıfatı celalinin tabiatı, kan ve gözyaşı olduğundan, İlmullah yolunun yolcularına olgunluk çağlarına gelmeden, çeşitli tuzaklar kurarak, erken ölümlerine sebep olur. Kemale eren marifetullah ehlinin, celalin başına dert olacağını iyi bilen şeytan, iman ehline karşı giriştiği mücadelede çoğunlukla galip gelmiştir. Tarih, ağırlıklı olarak şeytanın zaferleriyle doludur.
Kur’an-ı Kerim; inananların nüfusa oranının azınlıkta kaldığını, ekseriyetin inanmadığını, belli bir vakte kadarda inanmayacaklarını, ancak sonunda islamın muzaffer olacağını onlarca ayetle belirtir.
Bahse konu ilim (ilm-i LEDÜN) bu yüzden çok zor bir ilimdir.
Mensubu olan kişilerin sadece din konusunu değil, zahir ilimlerini de çok iyi bilmeleri gerekir. Ancak her çağda bugünkü gibi ilme ulaşmak kolay olmadı. Yeterince örgün eğitim yapılmadığı gibi, kitaba ulaşmak ta kolay değildi. Maksat geçmişi yargılamak değil, ibret almaktır…

‘‘Geçmişteki hataların çaresini bulur muydum?
Acıları çekmeseydim bugünkü ben olur muydum?’’

Görevi (1957 de) devir alan ‘’Hacı İsmail fidan’’ hz. (g.s) küffar la mücahede nin doğrudan savaş yoluyla olduğu fikri sabitinden kendini kurtaramayarak, efallerini çoğunlukla celalda yapmış, zamanında birçok savaş başlatmış, üstelik hikmet ilminin şartlarına da tam olarak riayet etmemiştir. Hikmetin gereği olarak bir yerde savaş başlatmak isteyen zatın, savaşmak istediği ülkeye gitmesi, ordunun önünde olması gerektiği halde, oturduğu yerden okumuş, bundan da özellikle Türkiye olumsuz olarak etkilenmiştir. Üstelik maksat beklendiği gibi hâsıl olmamış, yenilmesini beklediği ülkeler savaştan galip çıkmıştır. Kendisi zahir ilimlerinden yeterince haberdar değildi. Üstelik yıldızının Utarit olduğunu söyler, olumsuzluklarına katlanmamızı ima ederdi. Beyaz nurda tevhit olduğunu söylediği halde sert mizaçlı yani celalda idi. Şehirli kültüründen uzak, ömrünü köyde geçirmiş bir zat evliyası idi. Herhangi bir tarikatta yetişmediğinden tekke kültürü edinmemişti. Ulaştığı menzillere hangi güçlüklerle katlanarak, ne gibi tehlikeleri atlatarak vardığını uzun uzun anlatırdı. Yaşadıkları akıl almaz zorluklardı. Siz pişirilip önünüze getirilmiş pilavı yemekten şikâyetçisiniz derdi. Hiç bir zorluğumuzu ciddiye almazdı.

Manada mertebe sahibi olmak yetmez. Herkes Hz Muhammed s.a.v. olmadığı gibi, Cebrail gibi bir rehbere (açıktan) malik değildir. İlmi sürekli işareten (vahiy) yoluyla almak durumunda olan zatlar, her zaman hataya açıktırlar. O yüzden hayatları sürekli sıratta geçer.

Hocamın zamanı Ülkemiz açısından, darbeler, ihtilaller, terör olaylarıyla geçmiştir.(!957–1987) yaptıklarının etkisi pek tabii olarak halen devam etmektedir. Elindeki kitabın Zat’ın hayatını nasıl koruyacağına dair bölümlerinden faydalandığı için, korkusuzca bir savaştan netice almadan bir başkasını tecelli ettirmiş, Türkiye’ye olan zararlarını göz ardı ederek, celal efallerine aralıksız devam etmiştir. Sonunda seksenli yaşlarında olduğu halde, uyarılarımıza rağmen, körfez savaşını tecelli ettirmeye çalışırken,(dalgınlığı nedeniyle kendisini koruyamamış),hikmet şehidi olmuştur. Rahmetullahi aleyh.

1957 den başlayarak 1991 körfez savaşına kadar bütün savaşlar kendisi tarafından tecelli ettirilmiştir. Sadece 1960 ihtilalinin Hafız Hüseyin Kemal hz. tarafından tecelli ettirildiğini, ’Menderesin çiftliğinin satıldığını, kendisinin asıldığını ben göremeyeceğim, ama sizler şahit olacaksınız’ dediğini anlatırdı.

Rahmetli hocam hz. Hacı İsmail Fidan’ın soğuk savaşı bitiren mücahedesine öğrencisi olarak bizzat katıldım. Kıbrıs savaşında ise Şaban Duman kardeşimle birlikte kısmen katkıda bulunmuştuk. Yeni öğrencisi idim ve ne verirse okuyordum. Komünizm ’in sona erdirilmesi sırasında okuduğum esmalar nedeniyle düştüğüm celal çukurundan 2003 te (oluşan ölüm tecellisinden kurtulmak isterken) yaşadığım tecrübeler sayesinde çıkmayı başardım. Bu konu başka vesile ile ayrıca yazılacaktır.

Yerine geçen acemi kutup, uzun süre celalden yakasını kurtaramadığı için, Türkiye ve islam dünyası bundan aşırı derecede etkilenmiştir. Giden zatın yaptığı efallerin etkisine istifrak olan dünya, ABD nin akıl almaz politikalarına muhatap olmuştur. Dünyada ve Irak’ta masum kanları boş yere dökülmüştür, dökülmeye de devam etmektedir. Bu akıl almaz savaşın bir başka yüzü de Müslümanlar üzerindeki psikolojik etkileridir. Küffar teknolojideki üstünlüğünü Bağdat’ın bombalanmasını dünya televizyonlarından naklen vererek psikolojik savaşta, doğrudan savaştan daha başarılı sonuçlar elde etmiştir. Acz içinde kalmışlıkları bir kez daha yüzlerine vurulan Müslümanların, geleceklerinden ve inançlarından şüpheye düşmelerine neden olmuştur.
Şeytanın istediği tam da budur..

Azizim;
Zat evliyası olan, yaptığı her işin, okuduğu her duanın maliyetini iyi hesaplaması gerekir. İslama ve insanlığa onun efallerinden daha büyük faydayı ve zararı kimse veremez. Bu savaşta da her savaşta olduğu gibi birçok müslüman dininden diyanetinden, canından malından olmuştur. Savaş insanlık için en büyük fitnedir.

Bu olayda da her zamanki gibi sıfatı Celalın (şeytanın) dilediği olmuştur. Güçler dengesi hesaplanmadan savaş açmak akıl karı değildir. Ayrıca ilm-i ledün teshir ilmi olarak kullanılmalı her tecelliye sabırla ulaşmaya çalışılmalıdır. Yeterince tecrübe sahibi olmadan harp kapısı açılmamalıdır. Gerçi zat evliyaları dahi genel küll kadere tabidirler. Bunun en güzel ispatı, efendimizin; Hocam rahmetlinin döneminde olup biten hemen her olayı, çağımıza ulaşan hadisleri ile bildirmesidir. Bağdat’ın işgali, kabede kan dökülmesi vb. olaylar hadislerde açıkça anlatılmıştır. Fırat’ın suyunun kesilmesi, Suriye devlet başkanı hafız Esat’ın davranışları ve islam dünyasının bunlardan nasıl etkilendiği hadisi şeriflerde çok açık anlatılmaktadır. Bugüne dönük hadisi şeriflerde genellikle müjdeler vardır…


Nihayet işler kontrol altına alınmış görünüyor. Gidişat odur ki hidayet çağı başlatmıştır. Bundan böyle daha huzurlu bir Dünya ve Türkiye umut edebiliriz. Zamanla Türkiye’nin ve islam âleminin yıldızının parladığını, (dünyada adaletin göreceli olarak tecelli ettiğini) müşahede edebileceğiz, inşaallah. Bunun ilk işaretleri alınmıştır. Gide gide her basiret sahibi fark edecektir.(bu satırlar 2006 da yazılmıştır)
Zaman, umulur ki bizi haklı çıkarır.
Bu ilim İlmullah’ tır… Hikmetullah tır. Bu ilmin icrasına Marifetullah denir. Kur’an-ı Kerim’in (ehline açıkça) beyan ettiği üzere, her tecelli bu ilim mensuplarının(zat evliyalarının) hizmeti ledün’ünden kaynaklanır. Yanlış yapılırsa celal tecellisi dünyayı yakar yıkar, doğru yapılabilirse her şey ihya olur. Hidayet çağının başlamasına işaret
El Hadid Suresi 16. ve 17. ayetleridir.
‘’İman edenler için vakti gelmedi mi ki Kalpleri Allah’ın zikrine ve Kur’an’ın aşkına coşsun;
Ve bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra; Üzerlerinden(olumsuz)zaman geçipte kalpleri katılaşmış Ve çoğu fasık olmuş kimseler gibi olmasınlar.’’
‘’Bilmiş olun ki Allah; Yeri( kalpleri ve gönülleri) ölümünden sonra (yeniden )diriltir.
Biz size ayetleri (ibret için-uygun olanlarını zikredin diye)açıkladık.
Umulur ki (ne demek istediğimizi anlar işlerinize yön verirsiniz)akıl edersiniz.’’ buyrulmaktadır.( bu ayetler 41 gün okunarak tecelli ettirilmiştir.. Gelişmeleri takip ediyoruz.)

Hakk teala böyle takdir etmiş… Her tecellinin Hakk olduğunu, hayretten sıyrılan, nur görmeye başlayıp, celalın etkisinden yakalarını kurtaran, zulmet perdelerini açabilen canlar apaçık anlar. Şeriat ehline imandan başka yol yoktur. Dilerse inanır, ehlini arar, bulur, dilerse reddeder, başka inanışlarla aklını teskin eder.
Şimdi sadede gelerek hadisin açıklamasına dönebiliriz.

Şeriat-ı Muhammed-i Zühre (Kemal)makamından,(Cemal) Kamer’e inmiştir.

Miraç yolculuğunun teferruatlı verilmesi, hangi peygamberin hayatlarında, hangi evkatta(sema) kaldıklarını, şeriatlarının hangi makamlara inzal olunduğunu, dolayısıyla celalda veya cemalde oluşlarını açıklamak içindir. Hikâyeleri Kur’an’da anlatıldığından, bu sayede saatlerin (evkatlar) özelliklerini bulup çıkarmak mümkün hale gelmiştir.

’Mi’raç olayı’ Mana âleminde (tümden),dünya zamanına göre çok kısa (yoğunlaştırılmış) zaman diliminde olup bitmiştir.’’ Allah zaman içinde an yarattığı gibi an içinde zaman yaratmaya da kadirdir.’’ Rüyalar buna delildir. Birkaç saniyelik rüyalarda geniş zamanları yaşadığımızı her insan bilir.

’Mi’rac’ olayının devamı hakkında başka hadisler de vardır. Mi’raç Ruhen gerçekleşmiş bir olaydır. Cesedin bu işte bir nasibi yoktur. Yükselmeler enfüsidir. Hâşâ! Allah uzaklarda bir yerlerde değildir. O bize ‘’şah damarımızdan daha yakındır’’. Miraç olayı da enfüsi olarak yaşanılan, sözle izahı kolay olmayan, O’na yolculuktur. Zaten afakî olarak ne varsa, bire bir enfüste de vardır. Bu tür sırlar,
’’Temiz olmayanlar bu kitaba yaklaşamazlar ‘’
Hükmü gereğince, ancak kendilerini her yönden temizleyenleredir. Her abdest alan bu sırrı anlayamaz.’ Tevhit nurunda’ abdest alınıp, ’’el Kuddüs et Tahir’’ talimiyle birlikte cümle Sıfatullah’a istifrak(gark-istila) olmak, beşeri varlığını ilahi nurlarla arındırmış olmak lazımdır. Bu hadisi şerif ve devamı hikmet ehline gizli sırlar ihtiva etmektedir. Diğer göklerde hz. Musa ve hz Davut’un makamları vardır. O da ehlini ilgilendirmektedir. Bu yolla Bütün zamanların görev alacak ‘’ZAT’’ evliyalarına bilgi ulaştırılmaktadır. Anlattıklarımızı kabulde zorlananlara Kur’an-ı Kerimi daha dikkatli okumalarını tavsiye ederiz.
Şimdi de Abdülkadir Geylani hz. den istimdat dileyelim
Ve Risale-i Gavsiye’den: bir bölümüne başvuralım.
………………………..
‘’-Ya gavs-ı a’zam…İnsan sırrımdır.Onun sırrıyım ben..Eğer insanİndimdeki menziline arif olsaydı Derdi ki;Bütün nefislerdeki nefsim ben,Bu anda mülk yoktur Benden başka…
— Ya gavs-ı a’zam:İnsanın yemesi, içmesi Mekânın hayatta duruşu, yayılışı..Ve konuşması, susması, yaptığı işi..Teveccüh ettiği şey ..Gaib olduğu her ne varsa benim.Sakini,Muharriki,Müsekkini benim.Ve dahi buyurdu ki;
—Ya gavs-ı a’zam, İnsanın cismi ve nefsi,Kalbi, ruhu, işitmesi, görmesi..Eli ayağı ve tümünü nefsimle açıkladım.Âlemlerde ancak ben varım.Ve ben dahi onun gayri değilim.Ve devamla, dedi ki;
—Ya gavs-ı a’zam..Fakr aşkıyla yanan..İhtiyaç ateşiyle kavrulmuş birini görürsen,Yaklaş ona Şüphesiz ki onunla aramda hicap yoktur
………………………………………….’’
Bu hatırlatmalardan sonra konumuza devam ediyoruz.
Bu hadisin zımni (örtülü-gizli)anlamı miraç olayının sürekli olduğudur. Kıyamete kadar her devirde bir Zat miracı yaşayacak, geri dönüp insanların hidayeti, dünya düzeninin devamı için mücadele edecektir. Bu adetullahtır. Kıyamete kadar böylece devam edecektir.

Yeni bir şeriat gelmeyecek, her gelen zat teorik olarak Kur’an-ı Azimüşşan ‘a tabi olarak hizmet verecektir. Kur’an-ın hükmü bakidir.
Nur-u tevhide ulaşan ‘’her zat’’ efalinde muhtar olmakla beraber hakikate sadık kalmakla yükümlüdür. Kur’an’dan sapmalar ancak (hata’en) yapılan işlerdendir. Hata’en bile olsa sapma olduğunda, zat kendisi ve dönemindeki insanlar çile çekerler.

Zat kemale erinceye kadar ( insan olarak hatadan muaf olmadığı için) kusur yapması doğaldır. Kemale varınca, ya kendisi hatalı gidişatı giderir yahut kendisinden sonra gelen zatlar o olumsuz tecelliyi ortadan kaldırmaya çalışırlar.

Hikmet ilmi en zor ilimdir. Çok üstün fedakârlıkla çalışılması gerekir. Kişisel gayretin yanında mükemmel yetiştirilmek te gerekir ki bu her zaman mümkün olmaz. Ayrıca hatasızlık kimsenin harcı değildir. Bu nedenle Kitabullah’ta ümmetin sürekli salâvat getirmek suretiyle O zatlara dua ile yardım etmeleri istenmiş, hatta emir edilmiştir. Yapılan salâvatın içinde hem ‘’Efendimiz,’’ hem ‘’O zamanın zatı’’, hem de ‘’Ümmet’’ dâhildir. O nedenle salâvatı şerifleri Allah’u teala hicapsız kabul edeceğini müjdelemiştir.
’’Nasılsanız öyle yönetilirsiniz’’ hükmü gereğince sorumluluk ortaktır. Bir müminin yapabileceği en büyük dua salâvatı şerifedir. Birçok salâvat tertibi vardır. En kısa ve kâmil olanı; ‘’Allahümme salli ala seyyidina Muhammed’in ve ala âli seyyidina Muhammed.’’ şeklinde olanıdır. Âli kelimesinde aile efradı vardır ki, bizler dâhil bütün müminlerdir.

Der beyan-ı Evliya’yı Kibar Ve Enbiya ( Esrar-ı Hakikat tan )
El yazması kitabın orijinalinden sadeleştirerek yayınlayan

Hacı Ali Bayram