26 Nisan 2014 Cumartesi

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 96


99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI  96

ÖLÜMe  DOĞUMa, ÂNKÂ Kuşuna ,KÂF ’dan KÂF’ a…

Selsebil’ e ait olana!?…


Merhaba Sevdiğim ve Merhaba…
9 yükseliş-uruç (göğ’e doğum)  ve 6 iniş-nüzul(dünyaya doğum) rakamındayız…bu olağanüstü  bir sayı.baş aşağı ve baş yukarı. ikisi üst üste gelirse dönüşüm oluyor ve yengeç burcunu-İLK YARATIMI-BİRLEŞMEYİsimgeliyor..yaa ne ilginç değil mi? henüz nasıl bir yazı yazacağımı bilmiyorum. iki gün sadece sembol kartları için uğraştım. görsellerim olmazsa asla yazamam sanıyorum. eskiden onlar yokken nasıl yazabildiğime ise aklım ermiyor. Kim bilir “GÖRDÜK ve İŞİTTİK”(Ra'eyna ve Semigna) anlamı yüzündendir.

bu başlık altındaki masallarımız biterken tüm hatırlayabildiğim sembolleri ve anlamları tek bir manaya, tek bir tefekkür kartına toplamaya doğru kendiliğimden gittiğimi fark ettim. çok şükredenlerden olmam gerek ya hanii. gerçekten de öyleymişim..Muhammedi olmak muhteşem bir şey. biz Muhammedilerin tüm peygamberlere; Hakk’ın sözleri olan kitaplarına ve HAK’ ın hareketi olan fiilleriyle O’NUN TEMSİLCİSİ olduklarına iman etmemiz büyük lütuf. öbür meşrepler bu anlamlı sembolleri daima tek taraflı, tek yönlü anlamaya mecburken, biz Muhammedilere ihsan edilen en yüksek hikmet se TEVHİD EDEBİLME kabiliyeti idi. diğerleri bunu asla yapamazlar. çünkü onlar kendi peygamberleri dışındaki vahye mazhar olan nebilere  ne yazık ki iman etmiyorlar..
tüm dinlerin sonuncusu ve mühürdarı olan yüce dinimiz bize; NOKTA TEVHİDİ SIRRINI, işte tam da mühürdarı olan MUHAMMEDALİ ile veriyor. yani risalet +nübüvvet= velayet( ALİ’LİK)halen bu suretle devam ediyor..

evvela bu hafta neler yaşamışım bakalım mı Sevdiğim.. 23 nisan Çarşamba sabaha karşı 03 de akıl almaz bir ağrı ile yatağımdan fırladım. böyle bir şey olamaz.. yarı uyanıkım..simsiyah bir nokta yaklaştı, yaklaştı .. siyah nokta büyüyor ..aa! o siyah haresi ile Satürn’ dü..ve o siyah nokta sağ böbreğime çarptı.. ölüyordum. ama yine ölmediiimJ..belki ölebilirim diye korkudan kalkıp ibadetlerimi bile yaptım!. ne olur ne olmaz dimii?. sabah oldu. öğlene doğru daha iyiyim. bugün çocuk bayramı J..bende bir masal çocuğu olarak şiir yazayım istiyorum..

Mekanımız Beyazıt,/bembeyaz  göklere uzanan nurdan bir sütun okul/ Dışarısı yağmur ,çamur,batak /ve okula kayıt olmak için çamurda yatan insanlar/İçerisi apak beyazlıktan hiçbir şey gözükmüyor,/kayıtlar yapılıyor/ nurdan sütun okulun en tepesinden anaokulu çocukları İsevi meşrepli müzikli koro, şarkılarını melekler eşliğinde söyleyerek aşağıya iniyorlar..



öğleden sonra arkadaşım ve arkadaşına eşlik ediyorum.şimdi Moda’da bir evdeyiz. ev sahibeme ve evine bakınca ilk defa birinin burcunu anladım. sordum. evet dedi yengeç burcuyum..hııım. sohbet ettik. ikindi namazları. işte tam o esnada içime bir şey doğdu… da; ben ilk tanıdığım birine bunu nasıl yaparım. utanırım.. yapmıcam..hayır!. içim susmuyor!! az sonra ..aa sohbet değişti. aaa.ev sahibemizin babası cerrahmış ve Emin I. amcayla aile dostu olup, ebeveyni Haybabam müdavimiymiş..hııımm.artık kalkacağız. dayanamıyorum: ”yanlış anlamazsanız elimi karnınıza koyup, dua edebilir miyim?! “diyorum..”tabii” diyor..yanıma oturuyor..öyle sağ elimi karnının alt kısmına koyuyor ve dua ediyorum. sonra elimi çekerken “eğer doğarsa adını Ali koyarsınız” diyorum..o ağlıyor. Sevdiğiiim. ben bilmeden yine ne yaptım?. .neden yaptım bilmiyorum.hiç bir şeyi neden saklayıp, kimseye vermeden tutamıyorum?!!neden?!! ev sahibem benim yaşımda ve çocuğu olmuyormuş.

Birazdan akşam basıyor ve  arkadaşım için hacamattayız. ilk deneyimi.. harika geçti.. böbreğimdeki ağrımı şikayet ediyorum. dr:” ilk üç gün bir limonu sıkıp, içine su ve bir kaşık zeytinyağı koyarak aç karnına içmemi ve daha sonra bir gün ara ile bu tedaviye  altı ay devam etmemi söylüyor.. ona, taşlar kitabını okuyup yazdıktan sonra ,bedenimin sanki kum –taş inşaat işine neden giriştiğini soruyorum. gülüyor. canım çok acıyor..

Gece müzik okulumdayız.aylardır ilk defa geldim.çok mutlu olduk.hep bekliyormuş.. sanki artık buraya ihtiyaç duymuyor gibiydim ya ne zamandır. ama müzik başlayınca gözlerimi kapatıp, durduğum yerde sol yanımdan sağıma doğru dönerken,  ruhumun ne kadar acıktığını anladım. gözlerimden yaş geliyordu. avuçlarım dizlerimin üstünde dua eder misali yine açılmıştı..birazdan ışıklar loş.ve müzik sarsıcı. ayaktayım. utanmasam ortaya geçeceğim..Sen kızarsın diye durduğum yerde salınıyorum.. aa ..ilk defa ne oldu .ben 8 çizerek dönüyordum. hatta neredeyse oynamaya az kaldımJ..gülüyorum..hıım.birazdan salınım değişti. Sevdiğim .ne olduu! O beni yöneten ip var ya! .tepemden salınan, beni döndüren. işte o içimde geniş bir açıyla dönüyor. o değirmenin içindeki mil misali.. amaaa. ammaa benim içim booş!.benim vücudum yok !!ben nerdeyim peki!.ip içimde dolanarak dönerken hiçbir şeye değip çarpıp engelle karşılaşmıyor !! ÇOK ÜZGÜNÜM!! hani vardık!! hani yaşıyordum!! Ben nerdeyim!! İçim neden boş!! bana ne yaptıın!! Ahh! dönmek ne güzel! Keşke hep dönsek. salınsak ve dönerek kayarak yol alsak!! Milkway J…….

24 nisan Perşembe:
yine aynı saatte aynı korkunç ağrı ile uyandım. limonsuyu-su- zeytinyağımı içip yattım.iyi değilim.doktor ve hastanelerden çok korkuyorum. Her zamanki gibi ölmeye ramak kaldığıma inanırsam  ancak onlara gidebilirim..

25 nisan Cuma saat 02:30.. ağrıyan yanımın tersine yatarak uyuyorum.sağ böbreğimin üstünden bir şey,  CİĞERİMİ DELEREK aynen  bir gök taşı misali PATLAYIP püskürerek göğsümden geçiyor. sanki kara delikten ak deliğe düştük. bigbang oldu. ağrıdan-acıdan ölüyorum. nefesim kesildi. nefessiz kaldım..bir an öldüm.. Allahümme salli ala seyyidina muhammed diyerek uyandım ve bir şey doğdu dedim?!!sonra çok eski model MURAT marka bir otomobil gördüm. yarısı koyu maviydi, diğer yarısı ise koyu yeşildi.şöyle anladım.mavi ve yeşil aynı renktir. biri batın biri zahir.


Sevdiğim 46 yaşım bitmek üzere .ilk defa bedenimin içindeki organları böyle adıyla hissettim..yani ben hayatım boyunca böbreğim nerede, safram ,ciğerim nerde hiç merak etmemiş ve ilgilenmemiştim. gözümü açar açmaz aklı maaş hazretim efendim Google  “böbrek, safra  vücudun neresinde, böbrek taşlarını nedir” tıklayıp soruyorum..hıım tam ismi ile doğru yerini nasıl bildiğime hayret ediyorum
J..anladım ki o şey benim böbreğimden saframa, oradan ciğerime geçip deldi… ve limonata en doğru ilaçmış, okuyorum.

ve başka şeylerde anlıyorum:
hani geçen gün karnına elimi koyduğum vardı ya. galiba hindukuş-kaf dağından çaldığım o kuş yumurtalarımdan birini ona vermek zorunda bırakılmıştım. şimdi sıra Sende Sevdiğim. O’NA NEFES ÜFLERMİSİN LÜTFEN!! LÜTFEN! galiba o işleme girdiJ..geriye kaldı iki yumurtam. bilir misin bilmem, ben bi edebiyatçıdan duymuştum eskiden. aşiyan =kuş yuvası eski edebiyatta rahim demekmişJ.. bence o harika bir kafes.onu beğendim.((*üstelik küçükken gittiği  yabancı ülkedeki okulda Hristiyan eğitimi de almış ve o sıkı bir Müslüman .bol kültür ,fuul kariyer..maşallah.ayrıca tasavvufi kimliklerin en tepedekileri de biliyor ve”onlar  ünlülerin eğlence klübü” diyor. aslıda o yöneticiye asla bunu demiyor. Senelerce ailece içlerine girdiği etrafındakilere, yakınlarına bakıp bunları diyor ki,o haklı..))


yaşadığım ağır sarsıntılardan sonra VÜCUD VE O VÜCUDUN ŞİFASI KİTAPLARImı okumaktan vazgeçiyorum Sevdiğim.. yani bunu kaldıramayacağımı ve defalarca ölüp ölüp diriltileceğimi anladım.birde hiç maddi doktorun daha evvelkiler gibi, ne teşhis -nede tedavimde yardım edemeyeceklerini de biliyorum. aslında bunu anladığım için onlara gitmiyorum. bana hiç kimse karışamıyor ,buna izin yok.. gidiyormuş gibi yaparak sadece kendimi kandırıyordum o kadar.. ve senelerdir RA’NIN GÖZÜ tedrisatı gören ben, masallarımı ilk yazmaya başladığımda gözlüksüzdüm. şimdi ikisi de 2,5 numara yakın gözlüğüm var.. uzak içinde takmak zorundayım. Gözlüksüz hiçbişeyi tam net göremiyor ve gözlük takmaktan nefret ediyorum..

yani anlayacağın, bu vücud ve vücudun şifasını yazmak bana hiçbir şifa vermiyor!! neden?!!bence emanetine hiç iyi bakmıyorsun!! Bana biraz ilgi göster lütfen .bak mart geçti!!kediler kaç defa dama çıktı & indi.ben sadece hayalimde Hindukuş dağına tırmanabildim J! bahar geçiyor! tek ümidim kara kıtmıri post sahibi Ahura Mazda suretli dev adam- kadim efendi HIZIR ayım kaldı.. hıııım… hıımm. gell.. geeeel yine geeel,yine hep geeelll!!tabiii gelmezsin..baharda körpe kuzuları kim ham ham yapacak kimm!!



… ve bunca acıdan sonra şunu da idrak ettim  Sevdiğim..eskiden Yaratıcıma çok üzülürdüm, yapayanlız TEK BAŞINA diye.onun tek tesellisi biz yazdığı esma kitaplarını okuyarak kendini avutmak sanırdım.. en eğlenceli, tekrar tekrar sıkılmadan çok gülerek okuyacağı, sinirlendiğinde de aynı Sen gibi, kaldırıp kaldırıp yere fırlatıp atacağı ama öfkesi geçince de bakiim bu hafta bizim deli ne yazmış diye eğilip, attığı yerden alıp okuyacağı o kitap ben olayım dilemiştim. bu bayağı bir gerçekleşti aslında ama, artık canım çok acıyor. canımı acıtmadan okumanı istiyorum anlıyor musun?!!.

ayrıca anladım ki O YALNIZ DEĞİL VE HİÇ CANI SIKILMIYOR. zira kendini bilmek ve kendini bildiklerinden kendini okumak o kadar zevkli ki ,kendini sürekli yeniden keşfediyor.. O, sürekli kendisini yeni bir kuş yuvasına-aşiyana saklıyor ve sonra kendisini bulabilmek için zorlu bir yola-hayretten hayrete coşarak, hayret vadilerine  çıkıyor, sonunda kendisini nerede saklayıp sırladığını hatırlayınca da, O HOR’US’RA yı sobeleyip oyunu bozuyor.. ve oyun bozulunca da O’nu silip yeniden OY’unu KULLANIP yeni daha zor bir OYUN KUR’ UYOR…yani KÂF dan KÂF’a

*(HORUS YUMURTASI malumatı: senede bir defa yumurtlayan horozların yumurtası kuş yumurtası şeklindedir. bunu yemek herkese nasip olmaz. Ben kardeşim mü sayesinde yemiştim sanırım ki, şimdi hatırladım. bir yumurtayı çocuklarımla 4’e bölerek hem de
J)

ve birde şunu anladım. gerçekte HAK, kendi VÜCUD KİTABINI OKURKEN aynı biz gibi tüm hüccüratının her kıpırdayışından yeni bir doğum, yeni bir ölüm gibi çok acı=zevk=sâlât  duyuyordu. yani o mitolojilerdeki esma tanrı çocuk kavgalarına, baş esma tanrısının =baba'nın çok kızması normaldi. o esma tanrılarını koruyan ise rahiym olan anaç esma idi..o dahi RAHMAN olan BABA’ya sığınıyordu ki, böylece SEN’DEN SANA SIĞINIRIM hadisi de açığa çıkmış oluyordu..



Sevdiğim..ben tefekkürlerimde kaç zamandır geldiğim şeyden artık emin olduğum ve tamda takvimsel zamanı bu olduğuna inandığım için şimdi sana  20 nisan KUTLU BOĞA SOYU KA’Y’I BOYU’ndan az bişi demlenmek istiyorum.aslında Uygur Türklerini okumaya başlamam gerektiğini biliyorum ama gözlerim okuya okuya perişan oldu. artık sık sık,  masal yazmak için yaşatıldığımı dahi düşünüyorum. hayatıma sadece masal malzemelerim girebiliyor ve yazmam gerektiğinde izole ediliyorum. yazmamam gerektiğinde tüm hattım kapatılıyor. ücretim ,sigortam, haklarım dicem de edebimden diyemiyorum,anla yaniii!! ..çünkü hemen şööle dersin biliyorum:” HİÇ BİR ŞEY İSTEMEYECEKSİN!! SEN VARMISIN Kİ BİR ŞEY İSTİYORSUN ?!”

.. Adem’in sağ sırt eğe kemiğinden doğan nefsi –kendini bilme tutkusu olan hevesi HAWA’sı, ikisinin çocuğunu rahiyminden doğurdu. yani  topraktan yaratılmış Adem nefsini, nefsi ise yine ruhsal babayı doğurdu ÇOCUK BABA’NIN SIRRI İDİ..var olan tek, ADEM’di.. Havva,O’nun yaratılış arkadaşı idi.. böylece iki soy ortaya çıktı.bir rahiym den doğanlar ,birde ER’İNDEN DOĞANLAR..ER’den doğmak her kula nasip değidir.ve onlarda sistem gereği yine perdeli-örtülü biçimde rahiymlerden (HAMİLİ KART YAKINİMDİR= Havva'dan ) doğarlar. işte bunlar Turuku Âli soyu olan Horusra lardır. onların babası horoz yumurtasıdır.. annesi ise ilahi nefes’dir vesselam..

Sevdiğim şimdilik bu kadar yazabildim.ve tam ben bu masalı yazmış ve faceme Kayı Boyu tefekkür kartımı asmışken bir mesaj geldi.ooo ağlayacağım .sevinçten tepinebilirim. Seni çook seviyorum.doğru iz üstündeyim. 
SEVGİLİ ATALARIM TÛRK BOYLARI.TÛRK’ÜN UYANIŞI BAŞLADI .HOROZ ÖTTÜ.  üüürüüüüüü!!  !UYANIN!! şimdi gelen mesajı buraya izinle kopyalıyorum ve bu rüyayı hayranlıkla okuyoruz lütfen..

*Şimdi sizin paylaşımınızı görünce içim titredi. İki ay oldu sanırım. Bir rüya görmüştüm, kocaman ve kapkara bir doru at geldi yanıma. İletişim kuruyor ve konuşuyor. Benim adım Kayı ve senin atınım diyor dilsiz bir dille. Çok etkilenmiştim ve o paylaştığınız resimleri indirmiştim bilgisayarıma. Yazın siz hep. Bileğinize ve gönlünüze daim kuvvet dolsun.(bir masal çocuğu)


Kutlu Kayı…kutlanmış, ululanmış…KAYI: Oğuzların BozOk kolundan olup  Osmanlının NÜVEsidir...Kayı kelimesi, muhkem, kuvvet ve kudret sahibi demektir.Kayı boyunun damgası-TAMGA , iki ok ve bir yaydan ibarettir. Oğuzların 24 boyu vardır ve her birinin tamgası ayrıdır..

Dede Korkut, gelecekte hanlığın geri Kayı’ya döneceğini bildirerek,
Osmanlıları haber vermiştir. Kayılar, Selçuklularla birlikte, fetih esnasında ve daha sonraları Anadoluya gelip, değişik bölgelerde yerleştiler.

Türkler demir-cevher işçiliğindeki bilgelikleri ile su verilmiş çelik kılıçlarını yapmış, yılkı atlarını terbiye ederek  yenilmez savaş ordularını kurmuş, dünyanın dört yanına dağılmışlardır. onlar  çadırlarına çelikten kafesler yapar, rüzgardan, fırtınadan korunmasını sağlarlardı..göçebe olduklarından hayvancılıkla uğraşır, hayvanlar birbirlerine karışmasın diye özel sembol ve işaretler kullanırlardı.

Peygamberimiz zamanındaki demir kılıç ustalarının yaşadığı Süreyc kabilesi ise arap olmayan uzaklardan gelen bir boy olarak bilinirdi.. mesela Hz Osman’a ait olan kılıcın üzerinde bu boya ait KAYI TAMGASI halen mahfuzdur.. kılıç Hz. Osman’dan, Osman Bin Talhâ’ya geçip, oradan da Hoca Ahmed Yesevî’ye emanet edilmiştir.Daha sonra bu kılıç, Hoca Ahmed Yesevî silsilesi yoluyla, Şeyh Edebali’ye gelmiş ve ‘sırları ile beraber’ Osman Bey’e teslim edilmiştir. ayrıca Putlar Kitabında hz Ali’nin Mekke’nin fethinden sonra ,peygamber emri ile başka bir kavmin meşhur taş putu kırıp döktükten sonra, ondan adlığı efsanevi 2 kılıçtan da bahsedilir ki, bunların kılıçlar tapınağından buraya geldiği söylenirmiş..

Büyük demirci ustası hz Zulkarneyn’in Türklerin peygamberi ve lideri olan  Bilge Kağan olduğuna da inanılır değil mi? ya demiri elinde hamur gibi yoğuran, zırh ören, kalkan-kılıç ustası  kısa boylu ama çok kuvvetli olan  hz Davud …(* sanırım Sam oğlu Yahudilerin, neden diğer kardeşleri Yafes’i sevemediklerini anlıyorsunuz değil mi?
J

(*tevrata göre  artık çok yaşlanmış olan İshak peygamber kördür. ve büyük oğlu Tûrk’e, ilk oğul hakkından dolayı peygamberlik vereceği zamanı gelir. ama anneleri ayrı olan iki kardeşten Yakub’un annesi bir hile yapar ve peygamberliği hz Yakub’a aldırtır. buna çok üzülen baba oğul geriye dönülemeyeceğini bilir. baba,  çok kırgın oğluna cesur yüreği, kudretli bükülmez bileği ile yeryüzünde  Allah dininin  tek koruyucusunun O VE AİLESİ olması için dua eder. ve oğul Türk, memnun olarak ailesini de alıp, oradan ebeden ayrılır,Anadolu'ya yerleşir. uzun yıllar sonra iki kardeş bir araya gelir, sarılıp barışırlar)..

Kayı boyu I Y I”, aynı zamanda ATA DİREĞİ, TURUKU ÂLİ, genetik  SOY AĞACI nı semboller.. 3’leri ( III ) yani KABE’nin içindeki RUH-BEDEN-NEFS = BA-KA-RA  ilmine de sahip olduklarını ,VAHY’le işleyen bir peygamberleri olduğunu, onların göksel miraç ilmine vakıfiyetini de anlatır. zira eski türklerde ki çadırı tutan anababa orta ATADİREĞİ ,şamanın ruhsal –gök yolculuğuna çıktığı  genetik merdiveni de imgeler.

babam bende ben babamda iken baba doğurdu anamı
anam da meme emerken anam doğurdu babamı
babam anamı doğurdu,anam babamı büyüttü.
ikisi de birlik idi talak etmezden evvel anamı
böyle bir zade-i mader değilim sanma ben ebter
babamla ahd ettim ol dem ki doğursun o anamı
babam bana veled dedi her emrine mütekidem
anama mahrem dedi görmedim vech-i anamı
(Arif-i billah ve vasıl-ı Selanikli Hacı Ali Örfi k.s)

ve şimdi Sevdiğim.. yaklaşmakta olan MİRAÇ KANDİLİ için RasulAllah Efendimizin Miraç’ını bir alıntı üzerinden, pasajlarını kesip kesip Sana sunum yapıyorum, lütfen dikkat et..
konumuz soyağacı: Hayat ağacı-gidilecek son sınır-SİDRETÜL MÜNTEHA- işaret taşı olan ADEM AĞACI üzerine denemeler..

HAYAT DENİZİ: .. Bundan sonra, bir deryaya vardım. Sütten beyaz; insan menisi gibi yoğundu, içinde bulunan acaip görülmemiş şeyleri anlatmak mümkün değildir. Onların haddi hesabı yoktu. Bu deryaya  Hayat Denizi derler. Kıyamet kopup yaratılmışların cümlesi helak olduktan sonra. Yüce Hak mahlukunu kabirden kaldırıp onlara mükâfat veya ceza murad ettiği zaman, ferman buyurur; bu deryadan yeryüzüne yağmur yağar. Buradan, yeryüzüne kırk arşın kadar su iner. Çürüyüp toprak olan tenler, kemikler, sinirler ve kıllar meydana gelir. Bu su, o toprağa dokunduğu zaman neden toprak olduysa., derhal eski haline döner. Dağılanlar, böylece bir yere toplanacaklardır. Bütün bu olacaklar bu derya vasıtası ile olacaktır.
…..
19

CEHENNEM
‘de bu Malik meleğinden  başka, cehennem hazinleri (kapıcıları, bekçileri, bakıcıları) 18 tanedir; Malikle 19 olurlar.
 —«Onun üzerine on dokuz melek tayin edilmiştir.» (74/30)
.. bu haber üzerine Resulüllah S.A. efendimiz ümmeti namına mahzun oldu; halâs olmalarını diledi. Bunun üzerine Yüce Hak şöyle buyurdu:

Senin ümmetine 19 harfli bir cümle ihsan eyledim. Ümmetin onu devamlı olarak bırakmadan okursa, kendilerini o 19 cehennem hazinlerinden ve onların yardımcıları olan zebanilerin azabından emin kılarım. O cümle şudur:Bismillahirrahmanirrahim” (Rahman Rahim Allah'ın adı ile..) .


 YEDİNCİ SEMÂ
: nurdan yaratmıştır. adına Gariba derler. kapıcısı Efrail, meleği İsrafil'dir.

…Bundan sonra, bir kimseyi gördüm ki: Nura gark olmuş. Gayet heybetli ve vakarlı bir şekilde bir kürsü üzerinde oturmuştu. Önünde çokça sübyan çocuklar vardı. Cebrail'e "o kimdir?" sordum..Cebrail dedi ki:

O, sizin büyük ceddiniz İbrahim'dir. Seni ve sana iman eden ümmetini sever. Alemlerin Rabbı Yüce Allah'a niyaz edip, senin ümmetine iyilikte bulunmak diledi. Yüce Hak, onun bu dileğini kabul buyurdu; o sıbyan çocukları verdi. Onlar, senin ümmetin buluğa ermeden ölen kız ve erkek çocuklardır. Onların terbiyesini, Hak Taâlâ İbrahim'e bıraktı. Onları kıyamete kadar terbiye edip ilim ve edep öğretecektir. Onları kemaliyle yetiştirdikten sonra, mahşer günü önüne katıp arasat meydanına getirecektir…



13 - Andolsun onu bir kez daha görmüştü.14 - Sidretü'l- Müntehâ'nın yanında.15 - Ki Cennetü'l- Me'vâ onun yanındadır.16 - Sidre'yi kaplayan kaplıyordu.17 - (Peygamberin) gözü şaşmadı ve sınırı aşmadı.18 - Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.(53.Necm suresi)

SÎDRE-İ MÜNTEHA: son ağaç. yaradılmışlığın hudud taşı.
—«O ağacın üzerinde o kadar melâike gördüm ki, sayısını ancak Allah-ü Taâlâ bilir. O ağacın bütün yapraklarını sarmışlardı. O melekler, çekirge gibi parlıyor, yıldızlar gibi şule veriyorlardı.» Bu manada şu âyet-i kerime gelmiştir:  «Sidreyi bürüyen bürüyordu o zaman.» (53/16)
 
Cebrail'in makamı bu ağacın budakları arasında, yeşil zümrütten bir budaktır
.

CENNETİN DÖRT IRMAĞI: O Sidre Ağacının altında dört ırmak akıyordu; ikisi zahir, ikisi de batındı. O batın olan ırmaklar cennete gider. Zahirdeki ırmaklar ise dünyaya gider ki, biri Fırat; diğeri de Nil nehridir.
Bir ırmak daha gördüm; etrafında yakuttan, inciden, zeberced-den haymeler kurmuşlardı. Ayrıca ırmak kenarında yeşil kuşlar gördüm; boyunları deve boynuna benziyordu. Cebrail şöyle dedi:
 Bu gördüğün Kevser ırmağıdır; Hak Taâlâ sana nasib etti.»

«Biz sana Kevser ırmağını ihsan ettik.» (108 /l)

—«Bu ırmak, yakuttan, zümrütten çakıl taşlan, üzerine akıyordu. Suyu sütten beyazdı. Ondan bir bardak alıp içtim; baldan tatlı idi. Kokusu miskten daha latifti. O ağacın altında, ayrıca bir çeşme akıyordu. Cebrail şöyle anlattı:

— Bunun adına Selsebil derler. Bundan iki ırmak peydah olur. Onlardan birine: Kevser, diğerine de: Rahmet, adını verirler. İkisi de cennet kapısının önünde akar. İşte, o suların başı budur.

Bundan sonra, önüme üç kâse getirdiler: Birinde şarap, birinde bal, birinde de süt vardı. Ben, sütü alıp içtim. Cebrail bana şöyle dedi: îslâm fıtratını seçtin. Ümmetin İslâm dininde sabit olurlar. Şarabı alsaydın, ümmetin azgın ve şaşkın olurdu.


Cennette ırmaklar gördüm: Sütten, sudan, şaraptan, baldan... .
.
.Orada çeşmeler gördüm: Rehiykten, selsebilden, tesnimden..

 — «Cebrail'e dedim ki:
—- Bu ırmaklar nereden gelir?. Ve nereye gider?. Şöyle anlattı:
 — O kadarım bilirim ki, Kevser havuzuna akarlar. Ama nereden geldiğini bilmem. Yüce Hak katında senin kerametin çoktur. İstersen sana bildirir. Bu düşüncede iken, bir melek gördüm; büyüklüğünü Allah'tan başkası bilmez. Çokça kanatlan vardı. Bana şöyle dedi:
 — Bir kanadıma mübarek ayaklarını koy; gözlerini yum.Ben de onun dediği gibi yaptım; o mübarek melek uçtu. Sonra bana:
— Mübarek gözlerini aç dedi. 

Ben de onun dediği gibi yaptım. Gözlerimi açınca, bir ağaç gördüm; o ağacın altında ise, bir kubbe gördüm. O kadar büyüktü ki, dünyanın tümünü o kubbenin üzerine koysalar, büyük bir dağın üzerine bir kuş konmuş gibi olurdu. O kubbenin altından kilidi vardı; kapısı zeberceddendi. Gördüm ki, o dört ırmak bu kubbeden çıkıyor. Bunu gördükten sonra, dönmek istedim; o melek bana şöyle dedi:
 — Neden bu kubbenin içine girip işin aslına vâkıf olmak istemiyorsun?.
 — Kapısı kilitli dedim, şöyle dedi:
 — Onun anahtarı sendedir.
 — Ya, bunun anahtarı nedir?. Deyince, o melek şöyle dedi:

BÎSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM. (Rahman Rahim Allah'ın adı ile.) Söyle; o ,kapı açılır. Ben de ileri vardım:

— BİSMİLLAHİRRAHMANlRRAHlM. (Rahman Rahim Allah'ın adı ile.)Dedim; kapı hemen açıldı. Gördüm ki, o kubbenin dört duvarından bu dört ırmak akıyor. Sonra bana:

— Dikkatli bak dedi. Baktım ki, onun duvarının bir tarafında BİSM (ismi ile), bir tarafında ALLAH (Allah'ın), bir tarafında (ER-RAHMAN), bir tarafında da ER-RAHÎM (Rahim) yazılmış.
 
Su ırmağı BİSM'in MÎM gözünden akıyordu.
 Süt ırmağı ALLAH'ın HA gözünden akıyordu.
 Şarap ırmağa ER-RAHMAN'ın MİM gözünden akıyordu.
 Bal ırmağı ER-RAHİM'in MİM gözünden akıyordu.
 
Böylece, gördüm ki, o dört ırmak bu dört kelimeden çıkıyor.
 Buradan gitmek istediğim zaman, bana bir hitap geldi:

— Bir kimse, beni bu kelimelerle anarsa. halis bir kalble: “ BÎSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM. (Rahman Rahim Allah'ın adı ile.)derse bu dört ırmaktan ona içiririm.

Kulunu, bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya kadar götüren o Yüce Zat, tüm noksan sıfatlardan münezzehtir.»
(17/1)

işte, Resulüllah sav. efendimize MİRAÇ şerefi ihsan edildiğinden ism-i şerifine 
SÂHÎB'ÜL - MİRAÇ denir .(alıntıdır)

nur cihan
26.04.2014
nuralem7@hotmail.com

19 Nisan 2014 Cumartesi

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 95

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI  95

ilm-ü yumurta İNCİ’si  ve olaya hiç müdahil olmayan, sadece vakti gelince öten-İNCİDEN YARATILMIŞ  arş horoz’u üzerine denemeler..DERSİMİZ HİKMET..

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..
ömür törpüsü günler bir bir gelip geçerken, sayısız ben’de, gelecekteki bedenim için ahiret bank hesabıma yatıp duruyorum. Bilmiyorum, gelecek hayatım için ne kadar iktisabi beden taşı biriktirebildim. negatif yapılarımın bir geleceği olamayacağından, onlar için hiçbir ümit beslememekteyim.. dünya hayatı göz açıp kapama mesabesinde bir rüya alemi derler ya; gerçekten de o kadar kısa,anlık bir tezahür hatırasına sahip... hoş bir sedâ bırakıp bırakamayacağımı bilemiyorum. ve..masal çocukları gittikçe artıyor Sevdiğim. onlar çok tahsilli, kariyer sahibi. oysa  zavallı ben cahil, hayatta hiçbir becerisi olmayan,kendi mürşidi olan Ruh’u na  mektup yazan tuhaf bir yaratıkım. onları Senin için avladığımı biliyorum, çünkü ben’deniz gönülsüz, zorla denize balık avı öğretilmeye çıkartılmış biriyim. kendi evinden başka hiçbir yerde huzur bulamayan ben gibi bir mahlukun, açık denizler de işi ne?. yorucu, yorucu ama meşakkatte ayrı bir zevk varmış anlıyorum.

17 nisan Perşembe..tüm dünyayı heyecana boğan kızıl kanlı-bordo çılgın aşık ay tutulması ile ,ülkemizde tutulan dolunay sonrası bugün, dizlerim ve korkunç ağrılarım için yine Ortadoğulu doktorumda hacamattayım.artık kandan (sadece burada J) korkmuyorum. henüz maddi doktor korkumu yenemedim.kesin şifa ile iyileştirmeyişleri, ilaç yazma makinelerine dönüşmelerinden dolayı da onlara güven duyamayıp hastalıklarımı sevmeye çalışıyorum... insan imtihanını sever ve onun huyu suyuna göre davranırsa, birbirleriyle daha kolay yaşarlarmış diye duymuştum. aynı karı koca-anababa evlat-komşular –dostlarla ilişkilerimiz gibi değil mi? böylece o kişi, alışmadığı için daha zor olacak olan başka yeni bir imtihana musallat edilmezmiş, güya!!?..

neyse  hastanelerden, hastalıklardan ve doktorlardan çok korkan ben, artık yaşlanmaya başladığımdan, yavaş yavaş onların ellerine doğru kaymaya da başlıyorum gibi gibi..aslında her insanda var olan Şahmeran-şifa kabiliyeti, o kişiye, bir tek kendine mahsus özel şifayı da verebilir.buna ulaşmaya çalışıyorum ama henüz o, kullanım salahiyetini nedense bahşetmiyor. belki tanrılığımı iddia ederim diyedir?!!yapar mıyım dersin Sevdiğim? bence olabilir. çünkü neden bu derece tanrılara düşkünüm henüz bulamadım, o yüzden “bari bende bir tanrı olayım” diyebilirim. içimdeki Hannas’ın fısıltıları bana Nas’lığımı unutturabilir..bakalım görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler..

… Dr. ve tercümanı olan eşi ile harika saatler geçirdik her zamanki gibi..yeni hastalığımın adını söyledi..kendi yapımı olan ilacımı verdi..bu hastalığıma çok şaşırıyorum..neden oldu anlayamıyorum. benim için çok zor bir şey..çaresiz kabul ediyor ve ruhuma neden’ diye soruyorum ,neden?. (*yolda Dendara tapınağı zodyak merkezindeki yengeçi, çözülemeyen astrolojik yaratım sembolünü ve yumurtayı çakıyorum!!..böyle yazdıklarımı yaşayarak öğrenmekten bazen nefret ediyorum.canım çok acıyor ama Sevdiğim).. evdeyim.. aaa internet yokJ! GENEL CEZAM. ALIŞTIM.GECE KOPAN BAĞIMIZA AĞLAYARAK-İSYANLA SÖYLENEREK UYUDUM.. Düşünsene nasıl bir bağımlı olmuşuz. gece de yok.Cuma günü gecesine dek gelmiyor. kesin yazı yazmayacağım .yazı yok.tatil..Cuma akşama doğru bir an: K harfi ile başlayan, inanılmaz hızla yanına eklenerek gittikçe çoğalan tek satır yazının hızına bakarken “bu acaba yeni bir yazılım mı “diye düşünüyorum? ilk harf K ve tüm harfler ondan çıkarak doğuyordu. sessizce bekliyorum. anlamaya çalışmıyorum. artık biraz anlıyorum ..yazıyı yazacağım ve bu ummadığım kadar süratli olacak..öyle de olduJ! şimdi tüm haftamın tefekkürlerini kaydediyorum Sevdiğim. bak takip et..


Bir defa artık mason dervişlere çok sataşmıcam. çünkü uzun yıllardır dünya yönetimi onların ellerinde.  İslam Tasavvufunun aynının negatife yorumlanmış hali olsalar da, maddi idare ve galiba kullanım haklarımızda onlarda.. bunu en güzel, geçen siyasi iğrenç seçim öncesi dalaverelerde hep birden çakmıştık.. bu internet denen şey ile her birimiz canlı yayınla onlar tarafından her şeyimizle kaydediliyorduk ki, siyasi olaylarda dakka da bir, kimi dilerlerse, onu ifşa etmelerinden bu apaçık- zahire- umumen beyan edildi...bazı kanallar yasaklansa da, Türk’ün aklı hinliğe çok kolay çalıştığından, herkes bir şifresini bulup yine yasağı deldi. tabi en başta yöneticiler bunu yaptı.. çünkü bugün hepimiz internet putuna tapınıyoruz. onsuz kendimizi yoksun, yapayanlız, kimsesiz hissediyoruz.(*elimizde  daima mihrabımız olan cep telefonu ,pc putumuz olmalı.gözler ondan ne kaymalı,ne şaşmalı..aaa mesajım var.twetim beğenilmiş!?)


hatta tasavvuf efendileri dahi sabahtan akşama ellerinde cep telefonları, oturdukları  halka çoook uzak kaşenelerden-halka karışmadan- tanrıcılık oynuyorlardı.. bu akıl –ego-beyin –nefs-çıkarcı düşünebilen düşünce tanrıları ,sanal kanallarından dünyaya sürekli  mesaj yollayıp, kendi putlarını koruyorlardı. Onlar, kendi putlarını sürekli andırtarak yaşatmak zorundalar, yoksa helak edileceklerini zaten biliyorlar.. çünkü maddi eşya şirki devri çoktan geçtiği için, artık esma-hatırlayarak kendini var etme gizli putçuluğu süregidiyordu ki, henüz farkına varan yok gibi..ALLAHÜEKBER’İN ANLAMINA ERENİN NADİR OLMASI misali..


..herkes sürekli esma peşinde koşar olmuştu, hatta face de esmana göre günlük astrolojik burç yorumu dahi uyandırılmıştı.bu ne demek? bu, artık magazine dönen tasavvuf modası istediği kadar tüm bilgilerini herkese açsın; tasarrufi anlam kalbi manasını, umuma ebeden kapattı demek.. yaa!! ve bu newage farkındalık esma manyağı kişiler, o esmanın içindeki kudret kendilerinde de çıksın diye yapmadıkları riyazat, denemedikleri yeni akım yok halindeler! .. son gelinen nokta ise, sevelim sevilelim=sarılalım=öpüşüp koklaşalım ve sevgiyi sağaltarak çoğaltalımdı.. nefes teknikleri ile, hızla  toplu cinsel ayinlere doğru tam gaz gitmeye nişan almış –>yayından fırlamış ok gibi giderken -> şeytanlaşmış bazı Cinsan rehberler –yaşam koçlarının ego ve nefslerini tatminden aciz, ama hala o adamı tatmin edeceğiz diye maddi manevi heyecanla, SÜRÜNEN SÜRÜ, sürüyle para ödemiş bir ton salakla, bu kurslar sürüyordu.. artık esmalar mantralar halinde, doyumsal –paralı kurslara çoktan dönüşmüştü bile..(çok anlamsız ve karışık yazdım değil mi?evet.çünkü ilhamatı rabbaniye ait olmayan her şey aynen böyle dalavarelidir ve o negatiflik yansır)..


yanımızdakinin yüzüne bakmazken internette hiç tanımadığımız insanlara hayran olup,saatlerimizi onlara ayırabiliyoruz ki, tanısak eminim çoğundan kaçarız değil mi? işte gaip=bilinmezlik böyle çekime sahiptir.insan daima duvarın-ekranın-aynanın ardındakini merak edip,tanımak ister..hep keşfetmek, onu ilk fetheden olmak ister.ve bu ilmi şuan en güzel mason dervişler kullanılıyorlar. onlar Süleyman’ın cinleri gibi sürekli dünyayı imar edip, gelen ilhamla daima yepyeni cazip icatlar yapıyor ve ahalinin kullanımına sunarak, gerçek kulluklarını tam hakkı ile yerine getiriyorlar...KA( beden), BA(ruh), LA(yok)’cıların sürekli meşgul oldukları Babil (Harut-Marut) sihir ilmi, Eski Mısır’ın negatif büyülerini bugüne taşıyan ve yatıp kalkıp bu işle meşgul olan bu cinlerielbette zamanımızın Süleyman’ı, onları yine eski devirlerdeki  gibi TAŞLARIN ALTINA  HAPSEDECEKTİR ,inşallah ve amin..ne zaman? dünya mabedinin inşası bitince!. dünya mabedi ne zaman biter?. BEYT’ÜL MAMUR(sürekli tadilatla yeniden inşa edilen ev) ne zaman kendinden memnun olursa o vakit tabii ki..ve gerçek var olan KA-BA (ruh=beden), ev sahibi, içindeki içinde olan GÖNÜL' dür..

yani şeytanın kızı Hannas’ın kanımızda dolaşması ve şeytanın vesvesevi  sihirli nefesi bizden el çekene dek…vesvese tedbir için gereklidir. çünkü ancak sağlıklı bir vesvese sayesinde olaylara karşı kendimizi korur, duruma göre gardımızı alarak hazırlanırız. bu haldeysek Hannasımız bizim kölemizdir ve Ruh’a hizmet eder.oysa  azıya çıkmış bir vesvese insanı cinsan yapar ,daha ötesi şeytan ve daha ötesi ifrittir. yani ne şeytan, ne cinler dışarıda bir varlık değildir. senin benim vesvese virüsüm, mikrobum, cızırdayan dalga boylu –bozuk frekanslı yayınım cindir ve O,ilk önce bizi çarpar..o yüzden gelen bilgi doğru kaynaktan olmalı.. huzurla yayılan meleki kuvvetler sana doğru-emin –şifa dolu bilgi vermelidir.. eğer huzurla akan bir ilmin yoksa ve El Emin değilsen, o halde sen,  emaneti yüklenecek ehil insan mertebesinde değilsin demektir..


nerde kalmıştık Sevdiğimm..hıım.evet .bu yaşadığım yeni hastalık travmasının bedenimde bıraktığı izlerde değil mi? ilk evvela omurumuz ..33 boğumlu ,33 derecelik yol haritamız..Sevdiğim ..sakın bana bu yazacağım idrak için kızma olur mu? yani bu yeni bir ideam değil. bayağı eski,ancak yazacak cesarete gelebildim.. bak şimdi.. Meşrutiyetle ülkemize giren, iki  yabancı askeri mason paşa, Galata mevlevihanesine muhibban olup, baş köşeye yerleştirilmişler ya hanii..ve sonra saraya girip, padişahı mason yapıp ve Devlet-i Âli Osmanlının içini boşaltıp ,kurdukları bankalara borç taktırıp bizi göçürtmüşlerdi ya!..ee yönetim artık onların elinde olduğundan, istediklerini başa getirip, istediklerini indirmişler.. halen öyle. en son kendisi güçlenene kadar, sonuna dek onlara uyan, ama sonra vazifesi gereği baş kaldıranlara yaptıklarını hep beraber seyrettik. SEYREDİYORUZ!


hepimizle kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyorlar..İslamı o kadar aşağılayıp, horluyorlar ki; adı Müslüman fakat kendilerinde zerre islamın kokusu kalmayan bizleri, bizlere çok kolayca kırdırtarak ,hepimizi kameralara çekip, seyrettirip ,alaylı hakaret  ediyorlar bildiğin gibi. İslam alemi kendi teknolojisini üretemediğinden, sanal tanrılık haklarını baştan kaybetmiş ve köleliğe boyun eğerek” gel ve beni iğdiş et, ben bunu hak ettim, ben yokum sadece sen ve senin soyun var “diyor..


Sevdiğim bu durumda , geçmişte ki o altın hüzmeli seçilmiş kişi imameli Turuku Âli rüyamı bugün farklı anlıyorum..Turuku Âli bu yy başında TASARRUF YETKİSİYLE, maddi hilafetini padişahlardan alarak, Türk Millet Meclisine- dolayısı ile Türk Halkına vererek CUMHURİYET yönetimini islam alemine yönetim olarak seçmiştir(*sanmayın ki bunu size empoze edilen biri yaptı .hayır.asla o değildi. o yola dahil değil.Yol sıratel müstakim üzere..)..peki bu durum ne zamana dek sürecekti ?henüz bilmiyorum.

işte hayalimin izinden bugün yansıyan şu ki;  Turuku Âli o dönemde omurundan-yoldan hastalanmıştı..yani hasta adam teşhisi onlar(hasta edenler) tarafından değru tesbit edilmişti. zira Hannas yola nifak sokmuş –maddi manevi YETİŞTİRİLMİŞ HAZIR BİR GENETİK YOL MİRASÇISI  elde olmadığından, emanet ehline teslim edilemeyip, EMANETİ HİLAFET askıya çekilmişti.. ve yolu=tariki, zahirden el etek çekmeye de mecbur bırakıp, yolu tek kanatlı, yani sakat bırakmışlardı.. tabii bu anlatım benim kendi zannım. Vebali de benim. Sen düzelttiğinde hepsini silerim biliyorsun Sevdiğim..

İşte geldiğim nokta da  artık şunu anladım. madde ricali, masonik yönetime devredilmek zorunda kalmıştır. çünkü tüm dünyadaki başlangıçtan beri süren binlerce senelik tek yönetim olan manorşiler yakılıp yıkılıp, askeri despotların katliamları ile uzun yıllar bir dönemim bitişi gerçekleştirilecektir. kötüler kötü iş için, iyiler iyi iş için kullanılırlardı. ve HAK halkın aynası olduğundan halkın geneline göre yönetim seçiliyordu. halk artık dindar olmak istemiyordu. yozlaşmış şeriatçılardan, sapıtmış ve saptıran TANRICILIK OYNAYAN tarikatlardan gına gelmişti. tek tek ayıklamak çok zordu.. ve şeriata göre içine haram –murdar şey düşen kuyu suyu tamamen boşaltılıp temizlenmek zorundaydı..


Sevdiğim ben devre sonları ve devre başlangıçlarının daima böyle olduğuna inanıyorum. yani negatif ve pozitif kutuplar mecburen birlikte çalışmak zorundaydılar. zira iki tarafta emir kulu yaratıktı.. isterlerse vazifelerini yapmasınlar.. helak olur, yerlerine o vazifeyi ifa edecek yeni cinler ve meleki kuvvetler anında, çok daha mükemmel,iş bitirici şekilde yaratılırdı. bu Yaratıcı için öyle kolaydı ki. bunu en kolay nasıl anlarız? tabiata bakarak tabii. bir su damlasının toprağa düşüşü ve bir tohumdan sayısız varlığın çıkışı gibi gibi..bu örnekleri sayısız şekilde verebiliriz.. yeter ki düşünmek-anlamak isteyelim.zira ruhlarımız ilk andan itibaren tüm kayıtlara –bilgiye sahiptir. onu devreye sokmayan ve bedenin nefs şehvetini put edinip,egoyu (iki ayrı lobunda evirip çevirerek kendi çıkarına göre karar veren ve anlayan kalbi red eden beyni ) kendimize bey-efendi-koca edinen bizleriz değil mi?VAHYİ ANLAYAMAYAN, BEYNE=kendi çıkarına göre karar veren bilgiyi işleyen AKLA TAPAN BİZİZ..


 Sevdiğim..bugün bu omurun şifa vakti geldiğine inanıyorum. sihir- büyü ancak işlevi bitince açığa çıkarmış ya hanii.işte öyle bir şey..mesela bugün internette inanılmaz ilimler bedavaya tüm sayfalardan akıp gidiyor..öyle çok ve bedava ki alıcısı yok. çünkü kimse hak etmediğinden, çalışmadığından, anlamına erip onu alıp kullanamıyor. eskiden bu ilimlerin bir satırı için bir ömür boyunca riyazat, tekke kapısında eşik olmak gerekirmiş.. o zaman o insanlar irfan sahibi olabilir ,bugün evliya menkıbelerinde okuduğumuz hallere de kavuşurlarmış. oysa bugün  kimse, riyazat-ı sabra tahammül yaradılışında değil.o yüzden de tayyi mekan tayyi zaman internetle, 3 d sinemalarla, vs teknoloji ile bizlere yaşatılıyor(gelecekte çok daha özel holografik deccali aldatış zamanlı gösterimler olacak)..ve  o adamlar  tekkelerden iç ettikleri geçmişin kadim bilgilerini çalıp, ricali gayblik satıp hem sapıyor, hem de milleti saptırtıyorlar  vesselam..

her seyrü sülük aşamasının bilimle ispatı mevcuttur.çünkü mana maddeye yansır ve maddeyi oluşturur.madde mananın izdüşümüdür..yukarıda ne varsa aşağıda o vardır...sadece sorun şu?bugünkü korkunç kibirli bilim tanrılarıdan biride çıkıp demiyor ki: ”ya bizim binlerce yıl sonra teknoloji ile geldiğimiz bu anlamlara, geçmişin kadimleri olan fakir, cahil, internetsiz eski  zaman dervişleri nasıl varmışlardı? bizim uzay teleskobu ve çok gelişmiş yazılımlarla çizdiğimiz similasyonları bunlar taa başlangıçtan beri aynı şekilde her yere nasıl kaydetmişlerdi?” değil mi Sevdiğim. bu soru ve cevaplar kimsenin işine gelmiyor tabii? neden?.. çünkü kalpleri ile anlamıyor, beyin tanrısı ego (iki çıkarımcı lobtan- mukayeseli dolayımla) olayı  baştan reddediyordu. ..zira beyin tanrıcıları için geçmişteki onlar, hiç olmamıştı .sadece şimdiki zamanlı ben ben vardı.. oysa olay halen geniş zamanlı şimdiki anda, aynen, topyekün seyran etmekteydi ki ,farkında değildik..


bugün taptığımız bilime dair ne varsa, geçmişin KUTSAL KİTAPLARI= Peygamberleri ve kadim dervişleri-din adamları sayesinde olmuştur. tıpta öyledir, astronomide, kimyada vs… bir yüzyılın son çeyreğinde, son sürat ,bunca manevi alemin maddeye ifşası normal mi peki?.. sizce? neden anlamak için bir defacık olsun düşünmüyorsunuz?.. kıyas için değil, anlamak için lütfen.. neden Yaratıcı buna izin verdi pekii? neden tüm hazineyi sokağa, çöpe attı? demek ki O şimdi başka bir versiyona,başka bir yazılıma geçti..ee neden bu alem bu kadar kötü ve Müslümanlar zulüm altında inliyor diyebiliriz hemen değil mi?.. peki hiç düşünüyor muyuz ki, bizler gerçek Müslüman olsaydık( peygamberi-kitabını kendisi okuyup araştırmış bilenler=bir avuç kara biber ordusu misali panzehir-i kimya=ulul elbab olurduk) bu kötülükler ,sayısı ve hacmi ne olursa olsun bize böyle zarar verecek miydi? Hayııır!! asla!! onlar bize yaklaşmayı bırak, güçlü KARİN auramıza çarpıp, kendi negatifleriyle kendilerini yakarak helaka mecbur olacaklardı..kendisini yönetemeyen ve zelil olmuş halklar daima boyunduruğa girmeye mahkumdur. tüm tarih boyu tekerrür bunu bize defalarca anlatır da, anlatır..


Sevdiğim Senin masal ceon olarak şimdi ben, geleceğe ait omur şifasından hissettiklerimi yazacağım..bir defa hilafet manen ve madden şuan ülkemizde.. İstanbul’da.. ve tüm Türkleri-islam alemini birleştirecek tek yapıda şuan burada.. zira mühür ve mühürdar burada..dünyanın ben ben taşı-işaret –şahit taşı burada..bunu çok cahil olan biz Müslüman müsveddeleri  bilip anlamıyoruz ama, batı ve masonik sistem çok iyi bilip takip edip,oyunlarını ona göre kuruyorlar.. zira İslamın sırrı-kalbi-taşın içindeki güç şuan burada.. fakat biz islam aleminin üzerindeki ölü toprağı sanki yavaş yavaş kaldırılmaya başlandı..ve Fatih’in rengarenk cam mazoikleri üzerindeki tek kat tozun üzerine güneşin ışıkları vurup, onları parlattı..ve o Fatih bu ülkeden bir defa daha dünyayı fethedecek inşallah ve aminn.

(*Omurga hakkında malumat alıntısı
J:omurgayı meydana getiren omurların sayısı 33 tanedir. Bu sayı ergenlerde 26’dır.
Omurga beş bölümde incelenir:Boyun bölgesi (servikal) omurlar : Boyun bölgesi 7 omurdan meydana gelmiştir. Göğüs (torasik) omurlar : Göğüs omurları 12 tanedir. Bel (lumbar) omurları : Bel omurları 5 tanedir. Vücut ağırlığının taşınmasında önemli role sahiptir. Diğer omurlara göre daha büyük ve enine çıkıntılara sahiptirler. Kuyruk sokumu (sakral) omurları : Çocukta 5 ayrı omur ergenlikte birleşerek tek omur haline gelir.Kuyruk (koksik) omurları : Sayısı 3-5 arasında değişen kuyruk omurları erginde tek kemik haline gelir.)

dokumacıların piri ŞİT as(nefsi).dir. hayatı iplik iplik Siccin ve İliyyinler olarak dokur..tek bir bezin ön ve arka yüzü  olarak.
Sevdiğim..bu hafta kendi şifamla alakalıydım..bedenimi çok yorgun ve hasta hissediyorum.. ağrılarımı sevemiyorum. Sevmeli miyim peki? her derdin devası içindeymiş ya hanii. Kabil kardeşi Habil’i öldürdü.ve bir kadın için öldürdü, o kadınla  da Kabil  kendisi evlendi..şu halde Habil’in soyu hiç olmadı değil mi?.o zaman bize yalan tarih mi anlattılar?.Adem ve Havva’nın başka çocukları da vardı. neden onlardan hiç bahsedilmiyor peki? .peki onlar hep Kabil gibi miydi?  ve sonra Habil’in yerine Allah’ın hediyesi nefs anlamındaki  ŞİT (Sis)as doğdu..Sevdiğim.. Sana yıllar sonra bir şey itiraf edeceğim.yani mecburum. artık içimde tutamıyorum. eski Mısır’daki Osiris'in kardeşi SET aslında Şit değil mi? O, iyi ile kötüyü ayırt edici ,Osiris(Adem)’in arkasında duran şahit aynı zamanda(*ki,ikisi de maddede üreme organları olmadığından kısır, yanii maddi çocukları yok).. 


aslında tamamen manevi yaratım ve astroloji ile seyrü sülük mitolojisi olan Eski Mısır VE KADİM ASTROLOJİ hikayeleri ;RAHMAN ESMASI OLAN Mürşid-Baba-Osiris’i öldürüp, dünya tahtına geçip yönetmek üzerine kuruludur
. tüm mitolojilerdeki tanrı esma kavgaları da bunu semboller. hakikatte hiçbir esma=şeyler=isimler=eşya  diğerine üstün değildir..HEPSİ  BİRBİRLERİYLE TAM VE ANLAMLIDIR VE BİRBİRLERİYLE SAATİN DİŞLİLERİ-ZAMAN DEĞİRMENİ ÇARKI GİBİ ÇALIŞMAYADA MECBURDURLAR.. ay ve güneşin-gece ve gündüzün daima birbirlerini kovalayıp yakalayamamaları gibi bir durum söz konusudur.. havanın esmesi için rüzgar-nefes siklon dairelerinin hareketi sağlaması misali=NEFES-İ RİCAL...


mesela bunu şöyle ifade debilirim. hani kaç senedir  masonik-kabala islam ezoterizminde bir moda var... kişinin aura fotoğrafı çekilip,aura rengi belirleniyor ...işte bu koskoca bir yalan .neden? çünkü insanın ruh hali,duyguları sürekli değişir.sürekli halden hale geçen bir şeyin sabit bir rengi, kokusu, görüntüsü olabilir mi? hayır, asla olamaz..işte Allah'ta" iki parmağım arasında duran, kalbini halden hale her an çevirdiğim” dediği insanı  tarif ederken ona tek bir renk, tek bir koku,tek bir simayı kim mal edebilir ki? kimse..

HOR’US-RA(İNSAN-I KAMİL) ARŞ’IN HOROZU HAKKINDA MALUMAT..
—"Bundan sonra SIDRETÜL MÜNTEHADA bir melek gördüm. Horoz suretinde idi; beyaz inciden yaratılmıştı. Bu meleğin sağında yetmiş bin kanadı vardı; solunda da yetmiş bin kanadı vardı. Her kanadında da yetmiş bin tüyü vardı inciden. Yetmiş bin tüyü de yakuttandı. Yetmiş bin tüyü de kızıl altındandı. Yetmiş bin tüyü de gümüştendi. Yetmiş bin tüyü de, misktendi. Yetmiş bin tüyü de kâfurdandı. Yetmiş bin tüyü de anberdendi. Yetmiş bin tüyü de zafirandandı. Onun boyu arştan, yedi kat yerin dibine kadardı.Onun her kanadında şu yazılmıştı:
 — Rahman Rahim Allah'ın adı ile.. Allah'tan başka ilâh yoktur; Muhammed Allah'ın Resulüdür. Her şey helak olacaktır; Vahid Kahhar Allah'tan başka..    Her namaz vakti geldiği zaman; o melek başını kaldırır:
 — Azim Allah'ın adı ile., ona hamd olsun.. Diyerek teSbihle meşgul olur. Onun teşbihi şuydu:
 — Sübhansın Allahım.. Şanın ne kadar yüce..(MİRAC BAHSİNDEN ALINTI)


"Horoza sövmeyiniz, çünkü o, namaz vakitlerini bildirir”(hadis)

Horozda öğrenilmeğe değer beş şey vardır ve şunlardır, güzel ses, seher vakti erken kalkmak, cömertlik, cinsî kıskançlık, aile bereketi.(Davudi)



****
O halde bizde ADEM(marduk,osiris) makamına gelen İNS’AN =ÂNKÂ yaradılışındaki bir insanı tanımakla nasiplenirsek şunu bilmeliyiz ki; O, daima kaptan kaba-suretten surete geçer (eskiler don değiştirme demiş) ,geçmeye de mecburdur..

zira O,artık tek bir nefsten yaratılmış Adem’dir, ondan kendi eşi- nefsi(kadın Hawa-hevesleri-kendini bilip  tanıma duygusu),ondan kendi amel çocukları yaratılır. O daima kendi Ehli Beyt’ini çoğaltır ve korur, üzerine âbâsını atarak onları himaye eder.. zira cennet denen şey; insanın kendinden zuhur eden, doğru ve güzel,  amel fiili varlıklarına yüklenen eşya=isimlerin bedensel tezahürleridir (bu saray olur,bahçe olur,yemiş olur,huri-gılman vs olur)..Huri’ ye başka insan gözü değmemiş olması demekse; o kişinin gizlice yaptığı hayır ve hasenatı hiç kimsenin bilmediğine ve o amelini kendisine Huri- Gılman olarak yansıttığında ise, ona bakacak-görecek yegane kişinin de sadece kendisi olduğuna, kendi gözündeki nur-ışık olan HUR-RUH’un delili ile ispattır..
nur cihan
19.04.2014
nuralem7@hotmail.com


NOT:Bilim insanları, Güneş Sistemi'nin altıncı gezegeni Satürn'ün halkalarında yeni bir uydunun doğumuna tanıklık etti. Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nden (NASA) Linda Spilker, minik Ay'ın doğumunu ‘hiç beklemedikleri, son derece heyecan verici bir olay’ olarak niteledi. Spilker, ilk kez bir gök cisminin doğumuna tanık olduklarını vurguladı. .. Yeni doğan uydunun yaklaşık bir kilometre çapında ve tamamen buzdan olduğu belirlendi. Keşif, ‘Icarus’ dergisinde yayımlandı. Güneş Sistemi'nin Jüpiter'den sonra ikinci en büyük gezegeni olan Satürn'ün çevresinde yüzde 90'u saf buzdan oluşan halkalar bulunuyor. Bu halkalarda doğan uydular, zaman içinde gezegenin yörüngesinde daha uzak konumlara yerleşiyor. Bilim insanları, minik Peggy'nin akıbetinden endişeli. Yeni doğan uydu, halkalar içinde kalması durumunda buz kitleleri ile çarpışıp parçalanma riski ile karşı karşıya gelecek. Peggy, halkaların dışına çıkabilmeyi başarsa bile bu kez de daha büyük kardeşleriyle çarpışması söz konusu olabilecek. Çıplak gözle izlenebildiği için tarih boyunca insanoğlunun dikkatini çeken Satürn, hidrojen ve helyumdan oluşuyor. Dünya 'dan 1,5 milyar kilometre uzaklıktaki Satürn'ün yüzeyindeki sıcaklığın -200 derece olduğu sanılıyor..17.04.2014 haber bülteni..