25 Mayıs 2015 Pazartesi

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 25

30 (O’tuz)  KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI  MASALI  25

10.masal bitmişti ve yazdıklarımı hem hiç hak etmediğim, hem de ne yazdığımı sezdiğim ama anlayıp anlatamadığım için çok korkup ,çok ağladığımdan “bir daha asla yazmayacağım” dediğim gece Sen geldin.. Ağzımdan çıkan her sözle imtihan oluyorum.. Susmayı da öğreneceğim demek ki..
Sor, dedin, sor bana”.. Sessiz ve harfsiz kelimelerinle
Olmayan klavyemden olmayan harflerimle yazdım:
ne sorayım?
Nur’u sor” dedin
Nur nedir..? yazdım
Nur benim dedin(mart/2008)

Nûr/ 35:
Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nispet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.

HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

NUN.. harf değeri  50; Sevgili pek aceleci, sevimli, gülümseten NuN harfi J.. son öğrendiğime göre NUN  hem RUH hem de  NUR’muş.. yani, daire de O ,nokta da ʘ demekmiş ..o halde, en son geldiğim mana geçerli olmak üzere ,şimdi kadim nun harfi sembollerine göz atalım..

İsis, ŞiRA –SiriUS ile aynıdır..isis=sirius ‘un o devirdeki işareti daire içinde yıldız yani 1O yazılımıdır.. sembol rakamı 50 dir.. zaten bu masal çocuğuna da,  DAİRE İÇİNDE NOKTA= ʘaradığın sembol bu “denilerek hedef gösterilendir.. bugünkü mana ile düşünürsek ,tüm pc yazılımları 010010101011 ya hani!..ve gelecek yazılımlar sadece O.O..OO.. olmak üzere yazılmaya çalışılıyor muş ki, bunu da rüyamda öğrenmiş, araştırdığımda doğru olduğunun teyidini almıştım.. eğer bir gün tüm yazılımlar eski mısırda çözüldüğü gibi O.O.O. diye anlaşılıp çözülürse, dünyada çözülmedik tek bir ilim ve bilgi kalmayacakmış diye de öğrendim....belki de İdris Atamızın ilminde geldiği nokta yüzünden tufan koptu, bilmiyoruz ki?!!


Eski Mısır’da gökyüzünün vücudu-göksel anne Rahiym esması NUT’dur..o ilk tohum olan po-zerre, NOUN-NUN’dur..nun, BEYAZ bir İNCİ CEVHER YUMURTASI olarak-unsuru azam  kabul edilir ve  o yumurta içinde, RA’nın olduğuna inanılır..Nut, geceleri güneşi ağzıyla yutup içine alarak,SET’in karanlık ışığından  onu korur.. Güneş-NUR- RA, her gece göksel anne Nut’un bedeninde seyahat eder, sabahleyin yepyeni bir doğumla,tezahür rengi olan kızıllıkla Nut’un rahminden doğar..

her ilmi, göksel astrolojiye göre yapan Mısırlılar için, tüm kendini bilme dersleri de astronomide yatmaktaydı… Nut’un bedeni göksel feza, yani soyut deniz olduğundan, tüm bedeni ᴧᴧᴧᴧᴧᴧᴧ dalga boyu ile çizilmiştir.. aRabça hem 8- ʌ hem de 7-V rakamına denktir.. yani Bismillahirrahmanirrahimin sırrı ,inen ve çıkan bu iki dalga boyunda sırlıdır..

TÂLAK/ 12 : O Allah ki yedi Semâ yaratmış. Arzdan da onların bir mislini, aralarından emir inip duruyor; şunu bilesiniz diye ki: Allah her şey'e kadirdir ve Allah her şey'i ilmiyle ihata etmiştir.


Sevdiğim, hani bir gece yarısı, başımın üzerinde iki elimin ters biçimde sımsıkı kenetlenmiş hali ile uyanıp, ellerimi bir süre çözemeyip, neye benzediğini seyretmiştim ya!..İKİ ELİMLE YARATTIĞIM ve İÇİÇE GEÇMİŞ hiç ayrılmayacak olan VUSLATTIK BİZ..

SÂD/ 75; Ey İblîs! buyurdu: o benim iki elimle yarattığıma secde etmene ne mani' oldu sana? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa âlîlerden mi bulunuyorsun?


nun BALIK demekmiş.. balıksa türkçe şehir anlamındaymış.. Ergenokon’ dan çıkan Türklerin kurduğu ilk Uygur şehir  bayraklarında beş BALIK-ŞÂR varmış..Ninova’lı olan hz. YUNUS (aklı suya ermiş) ismi, NÛN=BALIK (Osiris'in kopan ve balık Ohannesin yediği üreme organı ) anlamındadır ..hz Yunus miracını balık karnında yapmış, dünyaya ikinci kez balıktan doğarak gelen ilk ve tek insanmış.. eski zamanlarda en büyük tanrılardan olan NİN -SİN diye ay tanrısına denirken, ŞAMAŞ güneş tanrısıdr.. Nan ve Mam daima dönüşümlü kullanılıp, anne- su-ekmek ile ilişiktir..
astrolojik olarak balık çağında dünyaya gelen İsa RUHULLAH ve İsevilerinde imgesi balıktır.. balık aynı zamanda RUH,Ayak ve Makam da demek olup, çocuk babanın sırrı, CEM MAKAMIdır. Kişi seyrü sülükünde babasının ERLİKSUYUNA dönüp, kendi babası kendisi olduğunda, dede atasının mirasçısı da olurmuş J..seyrü sülük rüyalarında kadim ilk ata Ademiyete ermek en elzem şeydir.. Adem Ataya eren ,aynı onun gibi Yaratıcısından esma –şeyler ilmü ledünü alır ve ümmi makama erişir...

makam ayak basmakla olur.kişi makama ayak bastığında, o taş kaidede kendi ayak izi kalır.tıpkı İbrahim Atamızın Kabe’deki taş ayak izi gibi..  tıpkı Peygamber Efendimizin Kudüs’ deki muallak taşındaki miraca yükseliş ayak izi gibi.. bu demektir ki,o mekanlardaki o makamların ev sahipleri onlardır.. Dolayısıyle Kudüs Muhammedilerin mekanıdır...çünkü ilk ve son mirasçı olarak muallak taşına RasulAllah kadem vurmuştur.. musikideki zamanlar=mekanlar =makamlar gibidir.. aynı sâdânın sonsuz biçimde terennüm edilmesi ve her okuyucunun kendi içsel nidası ile yakarışı gibi...

*Allah’a giden yollar mahlukatın nefesleri sayısıncadır..(hadis)


SEN BENİM TANIMLANMIŞ TAMLIĞINSIN DİYENE DÖNEN, NUN AŞKINA!

NUN NOKTA-NUN DAİREDİR=nun daire içinde noktadır..

eskiler nun harfini yarım bulmuşlar ve hilali ay ile özdeştirip, ona semahanelerin yükseliş ve alçalış urûcunu yakıştırmışlar,miraç meselesini NUN DAİRESİ ile anlatmşlardır.. maksat daireyi tamamlayıp ,güneş ile ay tutulmasını sağlamak, tam dolunay olmaktır. kavsını kapattığında nun, güneş dairesidir.. AY kavsını yavaş yavaş açtığındaysa, ayın tüm evrelerini-bir kadının hamile kalışını ve döllendiği yumurtayı atış  resmini bize çizer..(*işte pağanlar bu yüzden aya –kadın dişilliğine tapınmışlar ve halen tapınırlar) KAMER =ay, KAM,KAMİL de ayın yansıtıcı ayn’alığına izafetendir..


Güneş olan NOKTA, Ay dairesinin zevcidir.. NOKTA ZAT yani İSİMDİR.. ÂMÂ Zat olan Nokta, kendisini bilmek istediğinde, kendisini bast ederek açılıp genişler ..yani NEFES ALIR..NEFES ALINCA da, İÇİNE KENDİ HEVASI-HAVASI - HEVESLERİ – NEFESİ- NEFSİ GİRER.. dolayısı ile Zat olan karanlık Nokta ,içine çektiği nefesin hacmi ile genişler, gölgesi daire olarak açılır ve sıkışmış karanlığın içindeki ışık felak olup iki filizle(zülfikar) açığa çıkar.. Tan yeri ağarınca güneşin ilk ışıklarının gökle yeri yararak ayırıp bölmesi gibi dualite açılır..



Böylece ZAT olan KARANLIK ile, SIFAT olan IŞIK GÖLGE’nin, HOROSKOP GÜNEŞ SAATİ –IŞIK- GÖLGE- MEKAN anlamı olur.  yani saat dediğimiz, dehr zaman çarkı işlemeye başlar..
dolayısı ile ışık ve gölge sonradan olma –mesnu varlıklardır..işte bu mesnu yapma ışığa Set’ten dolayı eskiler SATAN = LÜCİFER = ŞEYTAN demişler.halbuki Kur’an ‘da şeytan değil, İBLİS adlı başka bir varlıktan bahsedilir.. asıl olan Karanlık Zat tır. .saat tam 12 olduğunda Zat Noktadır ve gölgesizdir..ama gün geceye kavuşurken gölgeler uzar ve Zat kaybolur, sıfatlar baskın olur...her şey böyledir..
İSİM ZAT demektir..yani kişinin adı onun zatıdır..aynı bizdeki İSMİ-İ ÂLİNİZ,ZAT-I ÂLİNİZ gibi..

İNSAN YERYÜZÜNDE ALLAH’IN ZÎL’Lİ-GÖLGESİ HALİFETULLAHTIR..
ve anlarız ki, dünyadaki her eşya ışığa göre gölgelidir.. hepsi mesnu-tan ışığı ile yaratılmış birer hayalden başka bir şey değildir.. sayesi-gölgesi yere düşmeyense asıl olandır.. o halde an-ı daim“DUR RABBİN NAMAZDA!” demek, saatin daima 12 de-gölgesiz –ASR ’da olması da demektir..

*Ben ve Ali iki nurduk ; ALLAH ı tesbih ediyorduk. O’na hamdediyor ve tehlil getiriyorduk. Meleklerde onu bizim tesbihimizle tesbih ediyorlardı. Adem yaratılınca onun alnına intikal ettik. Onun alnında sülbüne , sonra Şite intikal ettik.(Tefsiri Kebir)

AY dişidir.. çünkü 28 günlük bir kadınsal periotu vardır..yanı elifba harfleri gibi.. eskiler, ay ve güneş tutulmalarına izdivaç anlamı yüklemişler..her tutulmadan sonra ay,güneşten hamile kalır.. ve güneşten aldığı celali cemale çevirerek –yumuşak güzelliklerle süzerek ,yeryüzü dünya çocuklarına hayatiyetini verir..o yüzden ayın, dünya üzerinde etkisi-gel git hormonları güneşten çok daha fazladır..

ay ve güneş aslında  aynı yumurta ikizidir..islam tasavvufu bu manaya MuhammedAli  makamı demiştir (* RUH-NOKTA makamı ALİ’dir..kendisini bildiği makamı NEFS Nur-i Muhammed’dir)..ruh ve nefs birleşmiş, tek olup, ayrılmazdan evvelki ilk hallerine yani, bölünmemiş tek hücre odacıka -hâlâ halvethanesine-âmâ’ya dönmüşlerdir.. bugün buna, atomun içindeki bölünemez en küçük TOZ ÇEKİRDEK NÜVE si diyebiliriz..


Güneş kendisini, ışıklarını aşkı için söndürmüş olan tek yumurta ikizi Ay ayn’asından seyr’ eder.. Adem ile Havva atamızın ilk çocuklarının hep ikiz ve ayrı cinste doğma sırrı da budur..
mürid olan Ay , Güneş olan mürşidinin gözlerinden  ruhunu seyreder..mürşid de, müridinin gözlerinden kendisini seyr eder.. ASLI ile GÖRÜNEN-istenerek KEREM edilen IŞIK ve GÖLGE birbirlerini seyretmeye muhtaçtır.. ve bazen, karabulutlar gelip hevaya otursa da, ilahi bir nefes o kara bulutları üfürünce hava yine tertemiz- apaydınlık olur. onların ruhlarının birbirlerine olan ilahi aşkını seyir için, feleğin göbeğine yeni bir sahne kurulur..

Nun, eski devir harflerinde daima su dalgası
ᴧᴧᴧᴧᴧ, ≈≈≈≈ şeklinde resmedilmiştir..arapça 50 rakamı O. Yazılır..nokta dairenin merkezine girdiğinde, güneşin ve tanrının  sembolü “ʘ olagelmiştir..KüN emri NUN harfiyle kapanır..

dünyaya düşerek maddeleşen- nokta olan   BE  harfinin, işini bitirip, artık uruç edip geriye dönmesine NUN denilir ..o halde zahirde NUN ,batında BE harfi aynıdır.. Nun’u DİŞİ =doğurgan ilahi yumurta-dürri yekta  olarak algılıyorum.. nasıl ki, ilk miracında; 7 nokta üst üste  dizilip, ilk er harf olan ELİF’i meydana getirirse, elifin içindeki her nokta zerresinin içinde yine elif –ip-sicimler –yazılımlar-DNA-genetik merdivenlerimiz vardır..  o halde Adem’i yaratan da yine bir ANA olan ÂMÂ-NOKTA dır.

KARANLIĞIN İÇİNDE IŞIK VAR IŞIK!
bir damla su denize düştüğünde 7 daire halkası dışa açılıp, yine 7 daire içe dönüş halkası ile ilk başladığı noktaya dönermiş ya hani..işte o yüzden ilk hareketi başlatan noktadır.. evet,nokta karanlıktır.. çünkü o sıkışmış bir kara cevher nüvedir.. tıpkı demir tozu gibi.
ama ne zamanki kendisini seyretmek istedi ve girdiği kabz halinden çıkıp kendisine BAST etti, işte o zaman o nokta açılıp yayılmaya başlar. dolayısı ile bu devrede karanlığın içinde var olan sıkışmış ışık tezahür eder.. EHÂD VAHİD’E DÖNÜŞÜR..

ışık daima karanlıktan baskındır ve yayılır..ışığın-nurun tezahür ettiği- yayıldığı-açıldığı bir yerde, bir daha tam ve sonsuz karanlık olmaz..çünkü Tanrı teklik Ehad makamı yerini, Vahit birlik ALLAH daki HU(hüve) anlamına bırakmıştır..ve O vaadinden dönmez.. ÇÜNKÜ O BİLİNMEYİ VE BİLMEYİ,ARANMAYI VE ARAMAYI ÇOK SEVDİ!


Allah esması kadim zamanlarda yoktur.. ama O ,HÛ esması taaa başlangıçtan beri hep vardır.. çünkü o nefestir.. nefsine arif olan, hüve O yu da bilir.. şüphesiz ki, O’nun adı kadim zamanlardan beri geldiği gibi, her önüne gelenin her istediğinde ağzına alacağı bir isim asla değildir.. umuma verilmiş isimler yanında ,kişilerin ismi azam denilen kendi özel şifre isimleri de olabilir ki, kimse bunları kendi kendine bilip anlayamaz..Allah ile kulları ,yani nokta ile dairenin arasına kimse giremez..


nasıl ki, yeryüzü denizindeki sular, daireler şeklinde su damlacıkları olarak denizi oluşturursa, bizlerde göksel ,soyut feza ,ruhsal denizin,ruh damlacıklarıyız.... her birimiz kendi semahane-i nun dairemizin içindeki  RUH NOKTASIYIZ.. KENDİMİZDEN KENDİMİZE DÖNERİZ..hiçbir ruh- nokta damlasının seması, bir diğerine karışmaz.. bunların kimi sağa, kimi sola dönerler..tıpkı Ashab-ı Kehf in 7 uyurları gibi. onların maddi ve manevi fiillerde yaptıkları iş ve oluşlar kendilerinden değil-RAB’lerinin onları sağa ve sola çevirmesindendir. İşte bunlara iliyyin-aliyyûnlar denir ki, yaratıldıklarından dahi haberleri olmayan ayn’alardır.. çünkü onlar saf seyir ayn’aları, Rabbin gözleri, gözcüleridir..göz başkalarını görüp bilir, bir tek kendini görüp bilip anlatamaz ..

NUR ikiye ayrılmıştır. NAR ve NUR..aslında ikisi de birdir..ateş bazen yakar, bazen aydınlatır ,bazense ısıtır. ateş hayatın can’ıdır. can ısıda başlar. O halde insan batında CAN yani CİN’dir, zahirde İNS..bazen meleki nur, bazen cinni ateş ve ikisinin toplamı ins'an..


hazzın- zevkin fenasında nasıl acı varsa, acının fenasında da haz vardır.. her şey zıttı ile bilinip-neler olup bittiği anlaşılıp açığa çıktığından- ışık karanlığa,karanlık ışığa muhtaçtır..+ (pozitif) ve – (negatif) elektrik olmasaydı, yerçekimi diye bir şey olmayıp, hayatta olmazdı .zerrelerimiz birbirine tutamayacağından madde de oluşmaz, dolayısı ile, eşya denen biz isimlerin zuhuru da olmazdı.. o halde ne varlığa sevin, nede yokluğuna yerin. illa huu ,illa hu ‘dan başka ne var ki değil mi?


ateş’i su serinletir, su’yu nefes döller, üçü birlikte toprağa secde eder. neden?. çünkü toprak cevherlerin en alası HÂK makamıdır da ondan.. HÂK ’kın hukuku dava-i vatan toprağı ,SILA-İ RAHİYM’dir. herkes yaratıldığı toprağın toz-zerresini arar.. o toprak ki, tüm enerjileri-deva-letaif tesirlerini NÖTRler. o halde yaratımın sırrı- unsuru azam olan toprak, sıfır –O- nötr olan tarafsız sahamızdır..

HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. son masalın bir ertesi sabahı şöyle uyandım.. Sen ve mahremin bizim mekanımıza yemeklerinizle gelip sofra kuruyorsunuz. Her zamanki gibi, sizi görünce hemen kalkıp gitmek istiyorum.ama Sen gülerek beni yanına çağırıyor ve elini öpmemi sesli söyleyip, elini bana uzatıyorsun.. yumuşuyor,sevinçle gelip eline uzanıyorum ..

gözlerimi açarken gülümsüyorum. sanırım yazımı okudun ve “madem herkesin elini öpüyorsun, birde benimkini de öp de, tam olsun” dedin..Sevdiğim, şunu hayal ediyorum.. hiç konuşmayan, gözleri ile Zamana bakan çocuk elini uzatır.. Zaman ne yapması gerektiğini anlayarak çocuğa elini verir.. çocuk o elin avucunda parmakları ile gezindikten sonra, o eli  çevirerek, büyük bir aşkla avucunun içini öper..


bugün olsa, yine hiç konuşmadan İKİ ELİMİ UZATIRDIM ve ELLERİNİN İÇİNE ELLERİMİN İÇİNİ KAPATIR, ÖYLECE AVUCUMUN İÇİNDEKİ MÜHÜRLÜ IŞIĞIN SANA AKMASINI BEKLERDİM…Seni seviyorum..ve galiba Seni çok fena özledim (*Sevdiğim, kırılması na mümkün olan eşek inadım ,keçi inadıma karıştı, özlemden gebersem bile Sana adım atmayacağım…zaman zaman ağlıyorum. sonra Senin dediğini hatırlıyorum. geçecek bunlar geçecek diyor ve gözyaşımı siliyorum)..

16 mayıs cumartesi.. Salahi Beyin basımevindeyiz..buradaki harikulade müze tekke de, pembeciğin büyük kızının dini nikah merasimi var.. hasbelkader beklenen davetliler gelmeyince, elde kalan tek kişi bendeniz olduğumdan, hayatımın ilk nikah şahitliğini  kitapların basılıp dağıtıldığı ve ayrıca dünyanın her yanından gelen tekke eşyalarının sergilendiği özel bir mekanda nasibimce, Salahi beyden sonraki ikinci şahit olarak ifa  ettim..

..Evet ..masalın yeni bir matematikçi  çocuğu bu gece geldi..onun efendisi Suudi, Seyid el Alevi imiş. ama içindeki sıkıntı onu bize sürüklemiş..ona Kuddusi icazetini yolluyorum .daha okurken ve okuduktan sonra yaşadıklarını ise , izni ile buraya kaydediyorum.. çünkü, biliyorsun ki, bu masalın ilmi tarihi seyrü sülük rüya sembollerini sadece ben değil, tüm masal çocukları ortak hayallerimizle kollektif yazıyoruz..Evvel Zamanım bana sık sık”EVLADIM, AYNI RÜYAYI GÖRECEĞİNİZ DOSTLARINIZ OLSUN” diye dua etmişti ya..işte sanırım o dua kabul edilmiş J…birbirimizi takip eden ve tamamlayan ortak ilmi rüya düzeneğine girdiğimizi düşünüyorum..

18.05.2015 “Odam karanlıktı, sanki gözlerim kapalıydı, icazeti okuduğuma eminim ancak, biranda kendimi Ankara’da öğrenciliğimin geçtiği dergahta gördüm. bu kelimenin altını çizmek gerek gördüm, hissetmedim.Daha sonra telefonun ışığını açınca evimde olduğumu anladım.. Büyük bir heyecanla yattım..Mısır temalı rüyalar gördüm…Birçoğunu hatırlamıyorum..Hatırladığım şey ışık ve kaynağı..İnanılmaz muazzam bir ışık..İnsanlar gördüm giyimleri yerel halk. .Bir piramitten yayılan ışık ama gün ışığı değil, buna eminim..Yapayda değil..Bembeyaz bir ışık. ilk defa böylesine rastladım..Seyahat ediyorum..Sanırım yerden bir metre yukarıda.. İnsanlar bu ışıktan dağılıyor.. parça parça ayrılıp, yönlere gidiyorlar.Merak ediyorum.Oraya yönelip,kaynağı görmek için hareket ettiğimde birini gördüm..Çok alakasız geldi aslında ama Tam olarak şuna benziyordu(Google den Anübis’in resmini yolluyor J)..Çok ilginç bana yaklaştıkça arkasındaki piramit siyaha döndü..Sonrasında piramitten çıkan ışık artmaya her yeri sarmaya başladı..Bu kişi (Anübis) bana yaklaştıkça ışık arttı..O anda uyandım


*Sevdiğim ,şimdi geçen masalımda sakladığım,yazmadığım bir şeyi yazmak zorunda olduğumu hissettim.yani bu rüyayı dinlerken ilk bunu anladığım için kaydediyorum..evvelki masal için mısır ölüler kitabını okumuştum ya hani..okuduklarım rüyama giriyor ya bazen!!o kitap bittiği gece de yatıp, karanlığa gözlerimi yumar yummaz, kızıl bir ışık, mağara piramitin içi gibi –çok yüksekte olan bir yeri aydınlatmaya ve uzun kara gölgelerin ardından, çakal başlı kara Anübis ağır ağır gözükmeye başladı..nedense onu dev olarak algıladım.. onun ölüyü parçalayacağını düşünerek paniğe kapılıp, çok korktum ve öyle bir şeyi seyretmeyi red ettim.nas ve felak okurken salavat getirdim.tabii tüm görüntüler gitti..bende her zamanki gibi ölü gibi uyudum..korktuğum için yarım kalan ölmeden evvel deneyim anektodum,yeni gelen rüya ile, şimdilik bu kadar  tamamlandı değil mi?




Sevdiğim,aslında hep kaçtığım ve  Sana söylemediğim çok acaip bir manaya gidiyorum.. anlıyorum ki,büyük efendim yüzünden yaratım ve yaratım aşamaları ilmini öğrenmeye mecburum..kana bakamayıp kandan fenalaşan ,doktor korkusundan hastalıktan  inim inim inlese de doktora gidemeyen ben, gittikçe genetiğimdeki anlama yaklaşıyorum…yeni anladıklarımdan dehşet duyuyorum. insanlığın tekrar sürüklendiği bu yüksek bilginin yine sonumuzu getireceğini de seziyorum..


Bugün Azteklerin gizemli tıbbı adında bir kitap okudum..kısaca özetleyeyim.. bir defa Aztekler ve Mayalar sadece insan kurban etmiyor,ayrıca yamyamlık ederek o kurbanları yiyorlarmış(*gerçi eskiden Osmanlı idam edilenleri de dahil,son yüzyıla dek Avrupa ve Amerika da ölü-mumya –insan etini şifa ve güç için yemeyen ırk nerdeyse yok ya ,o başka!)..Azteklerin tıp konusunda hayli ileri olmaları çok normal..çünkü o bilgileri Mısır’dan aldıklarını biliyorum. hemen her şey aynı… Aztek ve Maya da tamamen şeytani ricali gayb hakim gibi..zaten onların eserlerinde ne güzel sevimli bir motif,nede bilinen insanca bir desen var.. sanki genetiklerine insan olmayan başka varlıklar nüfus etmiş..bilmiyorum ama,dünyada böyle farklı varlıklarla birleşmiş ırkların halen olduğuna da inanıyorum…belki de bilme tutkuları onların da diğerleri gibi sonlarını kendi elleri ile getirdi..

hatırlıyorum da,Seni ilk tanıdığımda,Sen rüyalarımın mandrake gibi siyah giyinen ve kırmızı astarlı siyah pelerinli - acaip şeyler ALİCEMGİZ oyunu üstadı efendimdin..


kitapta bana en ilginç geleni Sana basitçe aktarmak istiyorum.. tıpkı eski mısırda firavunun mumyasını bekleyen kara kıtmir anübis heykelinin üstüne kırmızı pelerin örtülmesi gibi, Azteklerde de sihirbazlar krala şöyle bir ilüzyon gösterisi yaparlarmış.. bir kırmızı pelerin altında bedenlerini paramparça yapıp ,sonra herkesin gözü önünde yine birleştirirlermiş.. bunu okurken o kadar çok şey anladım ve kalbim bulandı ki, Sana anlatamam Sevdiğim. kendimden nefret edebilirim.. Mısır ölüler kitabında mumya yapım sanatından evvel nasıl ölüleri parçalayıp, yapıştırıp, birleştirip, canlandırmaya çalıştıklarını hatırladım. İbrahim Atamın ,”nasıl diriltiyorsun göster “diyen şiddetli merakını gidermek için 4 yöne konan 4 değişik  parçalanmış kuşu düşünüyorum..ve Mısır dahil tüm dünya geleneklerine, kendini bilme okul metotlarına yerleşmiş, hatta şaman –kam-kamil olma rüyalarındaki öldürülüp diriltilme sembollerine- yani genlerimize işlemiş dehşete bakıyorum.. kaçmak istiyorum. kendimden kaçmak istiyorum… herkesten uzaklaşıp saklansam da, kendimden kaçıp kurtulamıyorum..

18 mayıs Salı.bugün de karşıma çıkan Agarta adındaki kitabı okudum..ruh ve maddeci - sirius plancılar yazmışlar..içeriği şu ki, geçen okuduğum Ramtha adlı Tibetli Budist rahibin dedikleri ile aynı..yani bizi ağarta adındaki Mu lular yaratmış.. onlar uzaydan gelmişler ve dünyanın göbeğinde , büyük ihtimalle Tibet'in en alt katmanında-Hindukuş dağı içindeler..ulaşım araçları için bir disk veya ufo kullanıp ,yeşil mavi bir ışıkla yer altında yaşıyorlarmış.. tüm dünyanın içinde olan yeraltı yol ve şehirlerini kullanıp,nadiren dünyaya müdahele ediyor ve çok nadirat zevatı insiye ediyorlarmış..dünya göbeğinde yaşayan gavs kutbuna, dünyanın rabbi-dünyanın efendisi deniliyor . peygamber ve vazifeli insiyatörleri o tayin ediyormuş..tabii ki asla islamdan ve bizim peygamberimizden yine bahsedilmeyip, sadece yine hz İsa’dan bahsedilip, ona atıf yapılıyor...

ee…başka kime böyle dünyanın efendisi diye hitap ediliyor? tabii ki Tibet’teki Dalay Lama’ya J..dolayısı ile işin perde arkası birbirlerine bağlı..kitapta, Şambala negatif kutuplar ile Ağarta pozitif kutupların aynı olduğunu da anladım.. zaten bu ricaül gayb ilk evvela Uygur budizminde ortaya çıkmış, hatta resmi hiyerarşisi dahi çizilmiş.. bunu en kolay Amak-ı Hayal-aynalı baba romanından anlayabiliriz.. HİNT’ de=YAHUDİ KABALASINDA, TİBET’te ve biz İSLAM TASAVVUFUnda   metod dersler=riyazatlar ve derviş çeyizi full eşya, üç aşağı beş yukarı tamamen aynı olduğu gibi, dolayısıyle  ricaül gaybimizde birdir.... hepsinde birebir,  tekke-mürşid mürid-esma-mantra –biat aynen var..

mesela Tibet, Uygur türkleri ile karışık olduğundan, pek çok geleneğimiz ve insan isimleri dahi Türkçe ve  aynıdır.. onlarında kutsal aydınlanmış ateş adında büyük bayramları dahi var ki, bu bize KANDİL (içinde korunmuş ateş yanan aydınlatan lamba)  olarak geçmiştir..
Uygur Mani dininde olan dervişlerin sikke dahil, hemen tüm hırka vs derviş kıyafetleri tamamı bizim sufizmimizde var.. kadim seyyahların birinin kaydına göre, bu bölgede karşılarına çıkan tuhaf giyimli  bir grup acaip adam, dönerek havaya yükseliyor ve ortadan kayboluyordu(törn-turna semahı).. mesela bu anekdot;  aynı yerde doğup yetişmiş  Şemsi TEBRİZİ ve çocukken böyle şeyler yapabildiğinden dolayı, ona verilen lakabı  ŞEMSİ PERVANE yi hemen aklıma  getirdi..
*peygamber efendimiz ashabına fetih savaşları için yola çıktıklarında, Şam civarında dağlık yerlerde inzivaya çekilmiş Allah adamlarını asla rahatsız etmemelerini ve onları öylece Yaratcıları ile özel ünsiyet hallerinde  bırakmalarını emretmiştir..hatta  hz Ömer bizzat askerlerine emredip,her gittikleri yerdeki münzevilere dokundurtmamıştır....ne yazık ki günümüz kominist Çin idaresi, budist münzevileri çıktıkları dağlardan-saklandıkları mağaralardan ,o trans hallerine bakmadan ,aniden güneş ışığına maruz bırakıp öldürebiliyor...


dolayısıyla mevleviyeye ait kıyafetler Japon,Kore  ezoterist ve dinsizlerinde de aynen var...o halde tarikat eşyaları peygamberimize ait değildir..zaten Mısır tapınak  insiyasyonu ve ritüel eşyalarıyla birlikte ritüeller de  bugünkü tekkelerin birebir aynı gibidir.. yine Eski Mısır ve Uygur Budizminden –o devrin Budizm merkezi olan Horasan –Afganistan Herat-Semerkant civarından, oranın kendini bilme okul  insiyeleriyle getirilmiş, bu defada islami anlamları o eşyalara yükleyerek giydirdikleri her derviş çeyizi sembolünü  Anadolu Rum Türklerine aktarmışlardır.. Adem Atamızdan beri tekamüller süren bu yükseliş ,yeni gelen islamla da kaynaştırılıp bütünleştirilerek, muazzam idraklerin açılmasına sebep olmuştur.. Allah hepsinden razı olsun.amin.

*kafası karışana özel not: ALLAH İNDİNDE TEK DİN VARDIR .O DA İSLAMDIR hükmünce, yaratılmış her varlık Allahımızın eşit adil ışığından lailaheillallah hükmünce eşittir.. MUHAMMEDURRESULALLAH HER KİŞİNİN DEĞİL ER KİŞİNİN HARCIDIR..kişinin inancının adı ne olursa olsun,her ilimden  ortak faydalanabilir.. bildiği ve anladığı halde,kendi fitnesinden dolayı bilip anlamak işine gelmeyenlere şunu söylemek vaciptir..bu manaları kötü anlayıp,kötüye yoran ve şer mahale hizmet kulu olan kişi vebal altındadır vesselam..


din=şeriat=dünyada yaşama kanunları olan sünnetullah  başka bir şeydir, kendini bilmek ilmi başka bir şey.. bir din; mensubu olan peygamberle, halkına şeriat-ilahi kanun –nizami düzenleri getirmek yeryüzü refahı içindir.. bunun içine çok şey, hatta her şey girer..ama kendini bilmek ilmi sadece kul ile Yaratıcısı arasında olup, dinin içinde değil ,dışında-dinler üstü bir kurumdur..


bu mana tıpatıp, şeriatın sembol şahsiyeti olan hz MUSA ile, Allahın kendini bilmek ilmini verdiği- mürşitlik kurumunu anlatan, ehli mana-kişiye açılan özel yol –ilmü ledün sırrı olan HIZIR’ın arasında olup biten, birbirlerine asla karışmayan tatlı su ve tuzlu su denizinin hikayesi gibidir..ikisi de denizdir ama birbirlerine karışmaz ve bozmazlar.. biri zahirdeki MUSA ŞERİATI denizidir, biri batındaki HIZIR  HAKİKATİ denizidir.. bu iki denizi birleyen ve istediği gibi tasarrufatına alıp kullanabilenlerse, sadece  MARİFETULLAH MAKAMI OLAN MUHAMMEDİLERDİR..

kendini bilmek ilmi çok acılı ama sonu çok tatlıdır.. kurallara uyulmazsa çok kolay hem sapıtıp, hem de sapıttırılacağından dolayı, tabiki  Musa şeriatı olan din dünya da evveldir ve gereklidir. o yüzden de dünyada Hızır , hz Musa’ya uymuş ve tabii olup, önceliği ona vermiştir ki, buda işin bilinmesi gereken kesin kuralıdır.. bir binek aracı olan vesile dininiz ve ulaşılacak bir TANRI-İLAH ALLAH hedefiniz yoksa eğer, hiçbir şekilde hakiki insan’a tekamül edemezsiniz..  

kendini bilme okulları, gelen her dine kendisini kolayca monte ederek,ADEMLİK MESLEĞİ olan ESMA ile KENDİNİ BİLME okul tedrisatını BUGÜNE dek GETİRMİŞ ve halen DEVAM ETTİRMEKTEDİR..yol TURUKU ALİ’dir…başka sıratel müstakim  ASA yolu yoktur vesselam..


21 mayıs Perşembe.. bugün yeni getirttiğim Fütûhat-ı Mekkîyye/Ekrem Demirli ,konu konu basılmış son versiyonundan HARFLERİN SIRRI kitabını bitirdim Sevdiğim.. keşke okumasaydım dedim tabii J resmen harflerden soğudum J .. çünkü Arabi hoca harfe ait ne kadar ilim varsa silmiş süpürmüş..inanıyorum ki dünyada kimseye tek bir şey bırakmamış.. yani arkadan gelen biz çömezler ,nal toplamak zorundayız..baktım baktım,okudum okudum. bu korkunç ötesi-kimselerin zerresini bilip duyup-aklına-hayaline dahi getiremeyeceği harf ilimlerini öğrenemeden doğup öldüğümüz bu darı dünyada- bu dehşetli ilme dair bende şöyle bir şey demek istedim..

"hey Arabi hocam ve harf ilmi!!..senelerdir hiç bir şey bilmeden sizi yazıp durduğum için özür dilerim..cahil olmayı hiç bu kadar sevmemiştim.. insan cahil olunca, çok cesur ve her şeyi bilir oluyor ya hanii!.işte ben cehaletimi ilk defa bu kadar güvenilir ve koruyucu buldum... şimdiye dek harfler hakkında ne yazdıysam hepsini feshediyor ama alfabem bitene dek serde yiğitlik var ÂSÂRrında (ÂSÂR mısırlıların Osiris’e kendi dillerinde söyledikleri isimdir J) yola devam ediyorum..."

ve Arabi hocamı da çok fazla " hey çocuk!! Sen çok cahilsin..sen hiçsin hiç!! Hatta sen HE harfi bile olamazsıncı buluyorum..bu harflerin ilmi kitabından dolayı da ,O’nu artık yaratılmış bir mahluk insan kategorisine koymayıp, başka bir alemden gelmiş ruhani bir vazifeli rehber olarak görüp, hürmetle selamlıyor,ellerinden ,gözlerinden, kalbinden öpüyorum..iyiki Allahımız seni bize yaratmış.. huuu



ayrıca, O’nun bilgilerini O’nun gibi görüp keşif yolu ile öğrenip okuyan, yazan ,anlayan nerdeyse yok derecesinde olduğundan dolayı da, bu ilmin  biz dünyalıları bağlamayacağını düşünüyorum.. işte, kendimi harflerle pek fena ilişki içinde sanan ben, kitabı hatmedince ve zerre anlayamayınca tarumar olup-yerle yeksan oldum..harflere ait ne kadar ilgim varsa tüm harf putlarım bu kitapla kırıldı.. kendimden, senelerdir harfler hakkında yazdığım her şeyden büyük utanç duydum.. neyse ki  az evvel bu utancım geçti J..çünkü bende eski mısır tasavvufunda, kendime üstat olma fırsatına halen sahibim..çünkü görüp takip ettiğim kadar binlerce senedir kimse bu konuya el atmamış.. o yüzden henüz bilen biri çıkmadığı için ,hala kendimi farklı biliyor sanabilirim..bu konudaki putumu kıran biri çıkana dek gir oyna-çık oyna meydan benim J ..bence Arabi hocada bizi takip ediyordur ve ben neden bu konuyu didiklemedim de, bu cahile bu azametli sahayı bıraktım diyordur..hayatı boyunca 500 tane birbirinden derin ve anlaşılamayan kitaplar yazmış bir varlığın, belki  de kaybolan yakılan kitapları içinde bu konularda vardır..ilerde çıkar inşallah..

evet, esas konu,kendi kitabını okumak ve yazmak=çizmek-inşa etmek,yani gelecek nesillere aktarılacak herhangi bir miras –tereke bırakmaktır ki,senden sonrakilerinde bir rızık ağacı olsun..rızık sadece yiyip içmek değildir.ilim en büyük rızıktır… her kişinin esma kutpu ve esma kombini o kişiye özeldir..kendi esması kabiliyetini anlayıp, kendinde tulum çıkartan kendisine hatemdir, yerine kimse geçemez.mubarek ola .hu J!! (*hadi yine iyiyiz,durumu kurtardık değil mi Sevdiğim )

22 mayıs Cuma.. bugün Arabi hocamın ALLAH ADAMLARI VE KUTUPLAR adlı kitabını da bitirdim..tabiiki anlayamadım.ama oradan buradan senelerdir dinlediklerim ve okuduğum tonla acaip şeyle birleştirdim.. madde olan ricaül gaybi bizim bilmemize gerek olmadığını  seneler evvel öğrenmiş, hiç bir zaman onları merak etmemişdim.. ben zaten TURUKU ALİ PARTİSİnden olup, oraya çalışıyorum J.. ayrıca hayatım boyunca onları tek tek tanıyacağıma inanıyorum ..yani ey okuyucu !!hepiniz rical olabilirsiniz!!.o yüzden temkinli yazıyorum ki,size şirin  gözüküp, kuvvetli şifa-i nazarlarınızı kendime celb edeyim..

neyse bizim meselemiz dışarıda, bizi ilgilendirmeyen rical ehli değildir.. kendi enfüsümüzdeki, kendi vücut ve o vücudun şifası kitabımızdaki ricaül gaybimiz olan duyular-hisler alemimize dikkatimizi çeviriyoruz..

kitapta ARABİ HOCA ricalin her birinden "NEFESLER İLMİ" NDEN NASİPLERİ OLANLAR OLARAK BAHSETMİŞ.. nefesler ilminin içinde kişide en kuvvetli açılan duyu-his organı ile her işi yapan ricalden bahsetmiş.. bunlardan; her iş ve oluşu duymak fiili ile yapanlar olduğu gibi, nazar- görmek ile her şeyi okuyan , bilen, iş bitirenler varmış.ayrıca kimileri diğer hisler olan dokunarak, vurarak, değerek, konuşarak, koklayarak, sezerek olaylara nüfus ederlermiş.. çok nadir kutup tüm bu hislerini tam kapasite ile kullanıp, her birisiyle işi görüp halledebilirmiş..


o halde bizler kulağımızdan girip çıkan sözlere, gözlerimizin baktığı ve anlattığı anlamlara, zihnimizden gelip geçen düşüncelere, kalbimizde uyanan manalara, dilimizden çıkan kelamın tedbirine, kalbimizde oluşan niyetin erdemine, tekvin sıfatının olduğu iki ellerimizle değip- kavrayıp- yapıp ürettiklerimize bundan sonra pür dikkat etmeliyiz, değil mi?. yaaa! işte bilmek ve öğrenmenin böyle ağır bir vebali vardır.. hey sen!! artık kendine cahil değilsin! Kendi kutbiyet dairende gölgesiz olana dek sadık dur!. başkalarının dairesine gölgeni uzatmaya sakın kalkma!!

*hamiş:Sevdiğim.Sen bu mektubumu okuduğunda ben tüm dinlerin ve ritüellerin halen cem olduğu Habibi Neccar  şehrinde bir haftalığına olacağım..umarım ki Senli oluruz.amin..
nur cihan
25.05.2015
nuralem7@hotmail.com

**
NİZAM & ARABİ 
İBN ARABİ'nin ,Ka’be ‘yi tavaf ederken başıma gelen çok ilginç bir öyküsü oldu:
Bir gece Ka’be ‘nin etrafında tavaf ediyordum..Vaktim güzel geçiyordu..Birden bana bir hâl oldu,titremeye başladım..Bu hâli bilirdim..Bu nedenle,tavaf yerinden çıktım,çünkü orada bir hayli kalabalık insan vardı..Bu kez kumlar üzerinde tavaf etmeye başladım..Tam o sırada bir ilham sağanağına yakalandım ve şiir söylemeye başladım.. Orada biri var idiyse oda duyabilirdi:

Ah bir bilseydim,ah bir bilseydim
Hangi kalbe sahipler,acaba biliyorlar mı?
Ah gönlüm bir bilseydi,bir bilseydi
Hangi yollara düştüler,nasıl aştılar dağları
Sen sağ salim mi görüyorsun onları?
Ya da helak olmuş,yok olmuş gibi mi onları?
Hayrete düştüler aşıklar,geçtiler kendilerinden
Aşk için yanıp yıkıldılar,şaşırdılar yolları

Öylesine kendimden geçmiştim ki,ipekten daha da yumuşak bir el sırtıma vurunca ancak kendime gelebildim..Sırtıma vuran kim diye dönüp baktım.Bir de ne göreyim,karşımda Rum kızlarından (min benâti’r r-rum) güzel genç bir kız duruyor..Ondan daha güzel yüzlü,ondan daha tatlı dilli,ondan daha narin ince yapılı,ondan daha latif yumuşak kalpli ve ince duygulu ,konuşması ondan daha kibar olan birini ömrümde görmedim.Zarafet ,edep,güzellik ve marifet yönünden akranlarının hepsinden üstündü..
Sonra bana “Efendim! Ne dediniz?” diye sordu..Ben de,

Ah bir bilseydim,ah bir bilseydim
Hangi kalbe sahipler,acaba biliyorlar mı?

dedim..Bunun üzerine “Hayret”dedi.”Sana şaştım kaldım.Sen ki çağının arifisin, böyle sözler söylüyorsun.İnsan bir şeye sahip olursa onun ne olduğunu bilmez mi? Ayrıca bir insan bir şeye ancak onu tanıdıktan sonra sahip olmaz mı? Bir şeyi bilmek istemek,onun yokluğunu düşünmeyi mi gerektirir?Oysa usul,hakkı söylemektir, hakkı düzgün bir dille anlatmaktır.Nasıl olur da senin gibi biri böyle bir şeye izin verir?Peki efendim,daha sonra ne dedin?” Ben de ona;

Ah gönlüm bir bilseydi,bir bilseydi
Hangi yollara düştüler,nasıl aştılar dağları

Dedim.Bunun üzerine oda bana,”Efendim”dedi,gönül ile gönlün içi arasındaki yollar ,insanın bunları bilmesine bir engel teşkil eder.Nasıl olur da ,senin gibi biri,ulaşılması mümkün olmayan bir şeyi temenni edebilir? Oysa usul hakkı söylemektir,düzgün bir dille anlatmaktır”.Ardından “Peki efendim,daha sonra ne dedin?”diye sordu ..Bende ona,

Hangi yollara düştüler,nasıl aştılar dağları
Sen sağ salim mi görüyorsun onları?
dedim.Bunun üzerine oda bana “Onları bırak,onlar sağ salim,kendi yolunda gidiyorlar.Fakat,asıl sen sor bakalım kendi kendine”sağ,sâlim misin,yoksa helâk olmuş,yok olmuş gibi misin?. Peki ,daha sonra ne dedin?” diye sordu bana.Ben de ,

Hayrete düştüler aşıklar,geçtiler kendilerinden
Aşk için yanıp yıkıldılar,şaşırdılar yolları

bunun üzerine, bir çığlık atarak,”Hayret,hayret!” dedi.”Aşka gönlünü kaptırmış biri hayrete düşsün,yolunu şaşırsın,bu nasıl olur?.Oysaki onun ilglendiği biricik işi aşktır; aşk insanın duygularını altüst eder;aklını başından alır;ruhunu dehşet ve ürperti içinde bırakır;aşk insanı öldürür;dolayısı ile öldükten sonra hayrete düşmek nasıl olur?Aşkta kim kalabilir ki yolunu şaşırsın?.Oysa usul,hakkı söylemektir,düzgün bir dille anlatmaktır.Senin gibi birinin bu şekilde konuşması uygun “değildir.” Bunun üzerine ben de “EY HALA KIZI ,SENİN ADIN NE ?”diye sordum.O da “KURRETÜ’L AYN!( GÖZ NURU) dedi.Ben de ona “SEN BENİM GÖZÜMÜN NURUSUN “dedim.Sonra selamlaştık ve ayrıldık..


Sonra,işte bu karşılaşmadan sonra ,ben onu tanıdım;onunla dost oldum.Ve onda bu dört beytin açıklamasını yapanın anlatamayacağı ve kelimelerle anlatılamayan nice marifet incelikleri (LETAYİF) gördüm.
İBN ARABİ/Arzuların Tercümanı/ Mahmut Kanık

8 Mayıs 2015 Cuma

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 24

30 (O’tuz)  KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI  MASALI  24

Katrenin içinde cihan Sen onun ummanıSen

Gelenin, gidenin bir olduğu bir mekanda, mekanlardan ve gelip gidenlerden münezzeh olan ALLAHIMIZA hamd, irsal ettiği RESUL  rehberi feyzimiz daim NUR olsun.. amiiin..

hal ehli olmak her ne kadar değerli sayılsa da, asıl olan makam-yetki-mühür  sahibi olmaktır…makam sahipleri hal vergisine ek olarak,yaptıkları işe emek verirler.. onlar çalışıp tefekkür ederek merdivenleri tek tek çıkar, yetkileri elde ederler.. dünyamızda çok az kişi, olan biten şeylerin ilmini de bilip, bizlere açıklayabilir.. vergili haller gelip geçicidir.. bunların zuhur ettirildiği kişilerin çoğu, kendilerinde olup biteni anlatıp açıklamaktan aciz olup, sır der geçerler.. oysa sır yoktur.. anlayıp anlatamadığını gizemlere büründürüp, kendisini bir meta zannettirmenin adına asırlarca sır denmiş ve millet uyutulmuştur….

O yüzden Allahımızın bir ismi olan ALİ ve ALİM  çok değerlidir.. ilim olmayınca her şey havada  -askıda-sanal bir alemde- ayakları yere basmadan temelsiz kalır. İLİM MÜMİNİN YİTİK MALIDIR , İLİM ÇİN’DE DE OLSA GİDİP ALINIZ diye emredilmiştir..

havada dolaşan manalar yüzünden, günümüzde de olduğu gibi, tüm  kadim dinler cehaletle suçlanıp, hor görülerek alay edilir. hepsinin birbirlerinden çalıntı olduğu söylenir.. halkı kolayca idare etmek-ezmek- kendilerini ve  ailelerini yaşayan tanrılar olarak ilan etmek adına birileri tarafından uydurulduğuna inanılır ki, genel manada doğrudur...zira her hak din , saf ve arı olarak gelir.. ama o irsal edici nebi gider gitmez;avamı halk anında kevnü fesada-sen ben kavgası-iktidar- baş olma davasına düşer..yine belli aile devletlerinin kendi tanrılıkları için kullandığı resmi bir dine dönüştürülür.. sistem budur..asla değiştiği görülmemiştir ..tarih tekerrürden ibarettir..

tüm dünyada din sahibi ülkelerin hemen çoğu 3. Dünya konumunda olup, Allah adına birbirlerine fitne sokup, birbirlerini Allahuekber diyerek kafir ilan edip, kafa kesip  öldürmektedirler.. yani Müslümanlara göre kafirler yine diğer mezhepten olan Müslümanlar olmaktadır.. güçleri ancak birbirlerine yetip, dış alem ülkelerine rezillik ve maskaralık etmektedirler. İnşallah Allahımız tez vakitte, sadece adı  Müslüman olan bu zalimlerin zulmünden islamı ve peygamberimizi kurtarır…

Müslümanlar düşünmelidirler..neden bu fitne başımıza geldi? ne haltlar yedik ki kendi içimize cehennem ateşi salındı ve birbirlerimizi kafir ilan edip, Allah adına öldürmekteyiz?…bu kerbela haline yine nasıl düştük?..acaba peygamberin vefatı ile başlayan fitne ateşi hiç mi sönmedi? O’nun ardından düştüğümüz sen ben kavgası ile, O’nu ve irsal edip getirdiği marifeti hiç mi hal edip anlayamadık? kendimize bunu sormalı, cevabı yine kendimize vermeliyiz..

neden Muhammedi olmak bu kadar zor? neden Muhammediliğe ulaşamıyoruz? neden Muhammedilik bize kapısını ve manasını açıp, huzur dolu yuvasına bizi almıyor? hani “ümmetim ümmetim” dediği ,O’nun ileriki zaman kardeşleriydik? .. o halde ümmetim ve kardeşim dediği başka başka varlıklar ve manalar mıydı? bunu kendimize sorup, kendimizden alacağımız cevaba göre kendimizi bilmeliyiz..

dinsiz tanrısız addedilen pek çok ülkede ise, dürüstlük-güven ve adaletle  yönetim olduğundan dolayı,  Müslüman ülkelerdeki fitnelerin-terörün-ucube cehaletlerin izi dahi, o dinsiz sandığımız memleketlerde görünmez.. dinini put edinen bizler,dinsiz sandığımız ülkelerin vardıkları huzur ve refaha varamıyoruz ..çünkü bizi hedefe götüren ibadetlere, kişilere, eşyalara takılıp, onları put edinip duraklarda kalakaldık..

hiçbir Müslüman, kendisi ve ailesi adına hayalini kurduğu –özendiği bir hayatı yaşamak  için Müslüman ülkeleri tercih etmez.. çalışmak, çocuğunu okutup yetiştirmek için daima Müslüman olmayan ülkeler seçilir..nedeni ise o ülkelerin adalette, refah dağılımında tüm yönetimi islam olan ülkelerden çok daha ileri seviyede olmasıdır …yani durumumuz  açık ve  net halimiz bu..

bunun nedenleri düşünülmelidir..hicret esnasında efendimiz, kendisine gece çöl yürüyüşünde rehberlik etsin diye en yüksek parayı vererek, işinin ehli olan bir putperesti rehber olarak tutmuştu..ona güvenip peşinde yürüyerek, Mekke’den Medine’ye hicret etmişti.. bu işe ehil olmayan  bir adamı, sadece Müslüman veya yakınım diye önüne asla katmamıştı..bizlere de işi ehline vermeyi emretmişti .. İslam devletlerinde kimse bu emre itaat etmiyor…. Ne yazık ki bugün ülkemizde, işleri hiç hak etmeyen, güya dışı süslü- ben Müslümanım diye bağıran, sahtekar -ehliyetsizlere verilmiş makam ve yetkiden  ortalık geçilmiyor..ve ülkemde adaletsizlik boğazımızı aşıp, tepemizden çıkıyor….


peygamber efendimiz  iki şeyle övünürüm demiştir..”birincisi adil bir hükümdar zamanında dünyaya geldiğimdir” ki, o adil hükümdar dediği Nüşirevan bir Mecusi-ateşperestti, hatırlayalım lütfen..ve kıyamet günü adil hükümdarların peygamberlerle birlikte haşredilip ,onların yanında kürsilere oturacakları da hadisle bize bildirilmiştir.. Hz Fatih Sultan’ın makamı manası da burada tabiiki açığa çıkıyor
J

bu bize ne anlatır?..  aklı maat yani adalet, huzur,güven,  mutluluk için tek geçerli olan ideal yönetimdir..vicdan mahkemesi denen mizan terazisi budur. çünkü insan  hem kendisinden, hem de etrafından sorumludur. bugün hak dinler, tüm dünyada sevilmeyip nefret ediliyor.. dinsiz ve tanrısız olan Japonlar ,dünyamızın genleri en dürüst, en saf  halkı  seçilmişler.. çünkü, Japon ulusunda var olan ana gelenek, adalet ve işini en mükemmel biçimde yapabilme üzerine kuruludur.. yani peygamberimizin dediği BEN GÜZEL AHLAKI TAMAMLAMAK İÇİN GELDİM erdemi,bu ırkın asil genetiğinde vardır.... Japonlarda işini iyi yapmayan kendisini suçlu hissedip, kimseye fitne verip kaosa sürüklemeden, yine kendi cezasını tüm dünyanın bildiği üzere kendisine verir..

Yahudi, Hristiyan ve Müslüman  halkları ise fitneden, fesattan, terörden, din adına birbirlerini yok etmekten başka hiçbir şey yapmıyorlar.. bugün islam coğrafyası, tüm dünyanın en nefret ettiği insanların yaşadığı yegane yerdir..en mükemmel dine sahip olup, onu en kötü şekilde anlayıp yoran ,dünyanın en fitne namussuz üçkağıtçılarının cirit attığı ülkeler islam ülkeleridir..

ışık doğudan yükselir diye islam alemi hedef alınsa da ,güneş ışığı batıdan batar ..ve kıyamete yakın da battığı yer olan batıdan doğar..o halde tembel mirasyedi, tek dertleri uçkurları  ve nefsleri olan bu sözde Müslümanların yapamadıklarını ,inşallah, güneşin battığı yerde doğan yeni Müslüman kardeşler gerçekleştirecektir…onlar nefsani olan pek çok şeyi yüzyıllar içinde hazmedip bitirmiş olacağından, islam onlara en şerefli yaşam tarzı olarak kapısını açacaktır.. ve onlar, islamı bizim hiç anlayıp yaşayamadığımız güzellikleri ile bilip, sevip, yaşarken, bunu bize de gösterip anlatacaklardır inşallah ve amiin..


HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. masal ertesi, akşamüstü aniden hastalanıp çok üşüyerek uykuya daldım..Mısır'daki Dendera tapınağındaydım. tapınak tavanındaki NUT ANNE vücudunu görmeye başladım.. vücudun her bir yanında zoomladıkça, akan dalga şekillerini seyrettim. gözlerimi açtığımda, Google den Dendara’daki Nut’un beden resimlerini indirip büyüttüm..aaa gerçekten de su dalgası tüm sırtını boydan boya kaplıyordu.. ve  Mısır’ın ölüler kitabını okumaya karar verdim.. o günden bu güne sadece dalga boylarını işin ehli olanlara sorduysam da ,kimse benim istediğim manayı ne biliyor,ne anlıyor, nede anlatabiliyordu.. veya çok özel bir ilim olduğundan, hepsi benden saklıyor da olabilirdi ki, bilmiyorum.. eğer saklıyorlarsa –hak etmediğim bu bilgileri bana vermedikleri içinde onlara saygı duyarım.çünkü bu olağanüstü bir ilimdir ve kim bilip anlarsa herkesin ona hayran olması gerektiğine inanıyorum…

Sevdiğim, senelerdir öğrenmeye çalıştığım çözülmüş atomun –havada askıya çekilmiş kömür pil tozu hücrelerinin-her bir zerresinin içindeki farklı desen çizimindeki dalga boylarının anlamıydı biliyorsun…nasıl oluyor da, madde kıyameti kopup, böylece amaya karışıyordu? ve beden bir köşede, dev bir mıknatısın aşkına tutulmuş-cezb edilirken, kendisine yapılan işlemi nasıl izleyebiliyordu? Ve görünmeyen dev  mıknatıs halvetini bitirdiğinde, nasıl oluyordu ki, her dalga hücre odacığı yine seslerini yükseltmeden bir araya gelip, tek bir şeyi var etmeye birlikte devam ediyorlardı?..

isim,enerji,madde aynı idi..maneviyat ilmi ile, teknoloji bilimi de aynı idi
..ama neden bilim adamları manevi bilicileri yalanlayıp red ediyorlardı pekii?. kıskançlıktan başka hiçbir şey olmadığına eminim..halbuki teknolojiye en hayran olan ve destekleyen daima manevi rehberlerdir.. anlatmak istediklerini en mükemmel bu yeni icatlarla tanımlayarak anlatabilirler değil mi? evet..
Sevdiğim.. mürşidler dahil ,bilim adamları ve dalga boylarını gören kişilere bu şeyleri tek tek sordum..ne yazık ki, kimseden anlatıp yazıya dökebileceğim bir cümle dahi anlayıp öğrenemedim..bu konuda her zaman ıssız ve yanlızım.. beklemekten başka çarem olmadığını biliyordum..ve dün yazmaya başladım.. aniden bir selam mesajı geldi.. gülümsedim..o bir şifacı idi. şifa için onunla birlikte çalışan varlığı masallarımızı buldurmuştu.. varlığı ile birlikte okuyorlardı hatırladın mı?. evet.. işte mucizem gerçekleşmiş, aranan Hızır gelmişti.. ona anlamak istediğim şeyleri sordum..kaydetmek için izinde aldım..kısaca sorduklarıma verdiği cevapları  özetliyorum :


DALGALAR ÜZERİNE DALGALANMALAR TEFEKKÜRİYESİ
Çocuk: bana dalgaların desenlerini açıklayabilir misiniz lütfen? mesela su dalgası ≈≈≈≈≈≈≈, sprial@ - daire dalgalar ʘʘʘ ,kesik çizgi arası nokta dalgalar Ξ:Ξ:Ξ:, nokta dalgalar ░░░░  vs nedir?

AHM: kısaca hemen yazayım o zaman.. bana bu dalgaları genelde beyinde gösterirler..ama dalga hep aynıdır..beyin vücuda komut göndereceği zaman deniz dalgası gibi kesik kesik gönderir, yani sıçrar gibi..denizdeki gel git olayı gibi..beyindeki sinirlerde kopukluk varsa yuvarlak daireler çizer.. havadaki dalga gibi…bel kemiğinin içinde kopukluk varsa, öz suyun beslediği, o zaman çizgi çizgi dir.. o da yağmur kar vs olaylarında ki dalga gibi….
anladığım tek şey nedir bilir misiniz…yer yüzündeki var olan her şey dalga sinyallerine bağlıdır.. insan vücudu da dahil..o dalga akımına zarar geldiği anda hastalık başlıyor…işte ben o dalgaları düzelterek şifa veriyorum

çocuk: sinyal bozuluyor..işte zaten aradığım bu anlam..doğru dalga sinyali nedir ve nasıl anlaşılıp, komut veriliyor?
AHM:bende beş enerji var şu anda..  kırmızı, beyaz, yeşil, mavi, sarı…hepsine ve her yere hükmeden kırmızıdır..bunu unutmayın..kırmızı rahmanın rengidir

Çocuk:yani ALLAH esmasının nuru olan kırmızı .tamam şimdi anlamaya başlıyorum.. mavi kelime-i tevhid nuru rengi..beyaz HU esması nur rengi..sarı HAK ve yeşil  HAY..
AHM:şimdi ilk kırmızı verildi..sonra kadir gecesi yeşil..sonra mavi..bu üçüyle iki yıl geçti..beyin hastalıklarına bakmaya başladığımda da sarı ve beyaz verildi.. güneşin içi yeşildir..dış kabuğu turuncu…bir camı yakın, is yapın, bakın.. ben çıplak görebiliyorum..sizde görürsünüz.. orta göbeği farklıdır..turuncudan en ortaya zümrüt yeşili oluyor, dalga dalga, halka halinde..
Çocuk: hücrelerin dış suretleride değişik.biri diyelim ki yaprak şeklinde.. ᴧᴧᴧᴧᴧᴧᴧ mesela bu dalga boyu ne demek? Kabe’nin örtüsü ve eski mısır hiyeroglif harfi bu desenle doludur..
AHM:bu ᴧᴧᴧᴧᴧᴧᴧ deniz dalgası işte..bu dalga dik gitmez. Kesiklidir, her aşağıya çarptığında hızı azalır..aynı hızla gitse, denizi düşün, önünde ne varsa götürür.. beyin kanaması da aynıdır,dalga dik gitmiştir..aşağı inişi hızı keser..ama hızlı olmalı ki kanı dağıtmalı…denizi dalgalandırmalı….hava dalgası ise  bazen halka ʘ ,bazen dik  III çizgidir..hep daire olsa, yağışlar döne döne olur ama bakın, bazen dönerek bazen dikine yağar..

çocuk:
birde bu nokta nokta ░░ dalga nedir?
AHM: bu
░░ beynin-zihnin tamamıdır…her nokta bir  hareketimizdir..göz kapaklarınızın kendiliğinden açılmasından, bakmak için sağa sola kafanızı çevirmeye kadar hepsi, ayrı ayrı tek noktalardan olur..

Çocuk:
≈≈≈≈≈≈≈birde yatay S halde, yılan kıvrımlı su dalgası var ?…
AHM:bu
≈≈≈≈≈≈≈ öz suyun dalgasıdır..gökyüzündeki duranlarda bu dalgayla durur..öz su beyinden gelir.. bel içi sıvısıdır aynı zamanda.. insanın yaşam kaynağıdır. beyin sıvısına zarar geldi mi, insanın kimyası bozulur..

çocuk: ama ben omurilik içindeki özsuyun kuyruk sokumundan beyne çıkıp indiğini öğrendim?
AHM: deniz suyu da doğanın öz suyudur..o kurursa, hava nem almaz. her yer kurur.bana da doktorlar, insanın beyinden canlandırıldığını söylemişti ama,AHM ayaktan başlar dedi.. mantıklı bakınca evet ayaktan..tıp her şeyi çözmüş değil.. sıvıyı salgılayan beyindeki lloplardır..


çocuk:evet bende canın sağ ayak başparmağından çalıştırıldığını öğrenmiştim.
AHM: ahm kızıl dır..kızıl rahman rengidir..kızıl marsdır..kızıl akreptir..akrebin zehri eğer ehlileştirilirse öz suyun anahtarıdır..esmalar çok önemlidir.. esmalardaki isimler o dalgaları canlandırır..mesela ESSELAM dik gider..EL HAYYÜL KAYYÜM döne döne gider..EN NUR sıçrayarak gider (sıçrar ve havai fişek gibi patlar)..ben enerji veririm..O kan grubu olanlar hemen alır ve anlatır..A gurubu ikinci guruptur  az geç alır..B gurubu ve negatifler verilen enerjileri en geç alırlar..ben o dalgaları kullanma hakkına sahibim..o dalgaların anahtarı da  ALLAHÜLMÜLKTÜR…”…” .. aslında bütün olay enerjinin dalga boyları ve frekansları çalıştırma anahtarları olan esmalardır.. dediğiniz gibi millet sabahtan akşama hiç durmadan pek çok şey elde etmek için esma çekse de, onlara neden bir faydası olmuyor?..çünkü, harfleri yutuyorlar ..tek tek beyini yıkayarak ve kalbe emir vererek olmalı..

Sevdiğime NOT: bu güzel anlamlar için çok teşekkür ediyorum..bazen, yani genelde sık sık aceleci olup, söz dinlemiyorum ya hanii..bana söylenene inanmıyor ve ne lazımsa vakti gelince o mananın bana geleceğine güvenmeyip, kapı kapı geziyorum ya birde..efendidir, her haltı anlar bilir deyip sorduklarımın genelinin, aslında bu ilimlerin zerresinden anlamadıklarını çaktığım için, onlarca, tüm cehaletimle nasıl oluyor da yazdığım ve rüyalarımı kurguladığım azarını herkesin içinde işitiyorum ya…ve susuyorum..nefsimin törpülenmesi için,bir şekilde illa bana o ellerini neden öptürtmek istediklerini bilmezden gelip, o adamların birde uzattıkları eli öpüyorum ya…susuyorum…(onca sene kibrimden kimseye eğilmeyen ve el öpmeyen ben, şimdi kim elini uzatırsa, içimden gülerek  en edepsiz halimle o eli öpüyorum)
***
Sevdiğim.. Mısır ölüler kitabını yeni idrak seviyemle okudum.bazı yerleri kopyaladım..şimdi onların en öz paragraflarını kendi zannımla birleştirip Senle paylaşmak istiyorum ,izninle…
HELİOPOLİS GÜNEŞ ŞEHRİ..İBRAHİM ATAMIN RA’NIN GÖZÜ TEDRİSATI OKULUNDAN NOTLAR.. ÖLÜLER KİTABI..
Tüm ruhlar göksel anne tanrıça NOUT un kolları arasındaydı..
KA EBEDİ BEN demektir ve  İKİ KOLLARINI DUA EDER GİBİ AÇMIŞ ELLE veya güneş dairesinden çıkan iki el olarak sembollenir...
mısırlılar KA'nın ebedi  gücünü bildiklerinden, birbirlerine KA’n yaşasın derlerdi..işte o yüzden Türklerde KÂÂN-HAN ismi sadece en yüce makamlara verilirdi..
ilk en büyük güç KA (Güneş ışığı feyzinin ilahi tohum olarak maddeleşmesi)  tanrılaştırıldı ve adı NOM ile anıldı..O, en büyük tanrı oldu..
Teb yeryüzünde tanrının yerle göğü ayırdığı tepe kabul edildiğinden burada yüzlerce GÜNEŞ DİKİLİ TAŞI anıt dikildi ..işte Türklerin demirkazık -ata Tuğrul direğinin ilk orijinal hikayesi de budur..

BAKARA/261;Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir

GÖKYÜZÜNÜN TARLALARININ ADI İALOU DUR ve buğday tohumu olan insan ruhları orada büyümüştür.. eski mısır da bir ölünün ruhunun çıkacağı en son yer, yaratılmadan evvelki ruh sütunları  bahçesidir..ölünün ruhu burayı görünce, fravunun geb kazı gibi İALOU diye bağırır ve oradan RA nın kayığı ile güneşe- kaynağa geri döner..Afrika da Doğon kabilesi de NOMMO nun gemisindeki PO TOHUMLARInı bu kaynak hikayeden almıştır...malum,hz pir Mevlanamızda mesneviye başlarken, ilk  İLAOU –İLAHİ RUHSALLIK olan kamış tarlasındaki NEY SESİ, yani İLAHİ NEFHA NEFES RÜZGARI ile başlar…

*burada dikkat etmemiz gereken şey,eski mısır da seyrü sülükün aşağıdan yukarıya olduğu ve ancak ölünce, bunun ölüler kitabı ile formalite olarak çıkılabileceğidir.. amma islam tasavvufunda hz mevlanamız tekamülüne yukarıdan aşağıya inerek-hemde yaşarken-ölüDİRİLER  kitabını kendisi yazarak başlamıştır
J..

Mısır’da 3 büyük esma tanrısı vardı..PTAH- ANUBİS - OSİRİS…PTAH yaratıcı çarkları çeviren ahirete ait mavi-yeşil bedenli tanrı idi..mezopotamya ilerde onu, tanrı dingiri-değirmen-tekerlek tanrı olarak bilecek ti ki, Hintliler ona devalar yani çakra teker tanrısı dediler....Sümerde ise latif bedeninden tekerlek galaksiler gözüken Marduk adını alacaktı..

4 ışık vardı:
güneş RA nın ışığı ve onla aynı olmayan karanlığın- SET in ışığı ve yaratılışın başlangıç TAN ışığı..ve ölmeden evvel ölme ile meydana çıkan son ölerek doğum olan Anubüsün ışığı..

… BAŞLANGIÇTA BİR VARDIR ve SESSİZCE SOLUYORDU ve sıcaklığın harareti artınca  diledi-kelamı söyledi ve sözden yaratılan diğer tanrılar kendilerini bildiler.. yani  her şey gönlün dilemesi ve dilin söylemesi ile var olup, vücud bulmuştu...Mısır da kalp piramit gibi üçgen olmasından dolayı özeldi..dil de kalbin dışarıya uzanan üçgen sureti ve anlamıydı..ve kelam kalbden dile, dilden maddeleşmeye açılan bir yaratıcı ilahi nefesti..

Döllenmiş ilahi lagos Kelam, kendisinden, tanrılar da denen- renkli ışık nurlarını ve titreşim desenlerini ve harflerini ve geometrilerini ve suretlerini yarattı. .işte o yaratan tasarımcı Müsavvir esmasının sahibi tanrının adı PTAH dı. ptah ve menfis ,tanrı bilime göre ise ÇOĞALMA ORGANI ve ruh-piramit gibi üçgen olan YÜREK ve DİL idi...dolayısı ile insanı beşer , maddi üreme-çoğalma için, cinsellik üreme organını bilip kullanır...oysa mana ehli ,kalp çocuklarını halen söz ile döller ve kişinin kendi kalbinden kendisini İLK ADEM MİSALİ ANASIZ BABASIZ doğurtur..yani  BELSUYU beşeri  ile hakiki tanrısal TURUKU ALİ soyu ayıran  nokta burasıdır...(Horus’un (*İsa makamı), annesi İsis (*Meryem)’in kalp çocuğu olarak doğması ve Osirisin kesilmiş kayıp üreme organı hikayesi gibi..çünkü mısır mitolojisi madde alemini anlatmaz..seyrü sülük çıkartmak için ruhsal yolculuk hikayelerini anlatıp, semboller..)


YARATICI-müsavvir esma tecelli tanrısı olan PTAH  ölüdür ve asa sırrı= ölümsüzlüğün ve yeniden doğumun sırrına Ptah ile ulaşılır.. eskiler “Erk Asası titreşim prensibini anlayanın elindedir,” demişler ve günümüzde bu ilim, kundalini enerjisi olan kuyruk sokumundaki ölmez hücreyi uyandırmak ve o uyanmış omur içi- kuyu suyunu beyne fırlatıp, artezyen kuyusunu taşırtıp, tam  aydınlanma ile ancak anlatılıp anlaşılabilir diye de notumu düşüyorum
J...



SİRİUS-Köpek  yıldızı olan Çakal başlı kara ANUBİS ölülerin alemini düzenler ..ona, kemikleri yeniden toplayan ve aşağı alemin kapı bekçisi denirdi.. HERKES ONDAN ÇEKİNİR,KORKAR VE SAYGI DUYARDI..Sümerliler ona insandan sorumlu tanrı ENKİ dediler.. yani Enki, tanrının yarattığı,henüz canı verilmemiş Adam’ın toprak kalıp heykelinin bekçisiydi. görevini ihmal edince ceza alır ve Adam’ı yaratan esma tanrısınca Adem’in bekçisi ve dostu olsun diye köpek suretine çevirilir..Anübis,ölüleri elinden tutup Osiris ‘in karşına hesaba çekilmeye götürür ve Ay’ın koruyucusudur..Heliopolis’teki kutsal ağacın yapraklarına  daha doğmamış firavun isimlerini yazan katip THOT da aslında odur ve astronomi sihir de onun bilgisidir…



*bu durumda ANUbis değişik tekamüllerde Thot-hz İdris  oluyor..
bizim hermetik budizmden gelen islam tasavvufu Bektaşi alevi geleneğinde ise, Thot-İdris nebi –Tuba ağacının ve ilahi kelamın yazıcısı hz Ali olarak yer bulur.. dolayısı ile Anadolu hermetik Budist islam Türkmenlerine göre, Hızır & İlyas,Thot –İdris nebi-Hacı Bektaşi Veli, hz Ali’nin tekrar tekrar bedenlenmesinden başka bir şey de değildir..


burada benim için en önemli bilgi ise şudur Sevdiğim.. Mısır’a ilk evvela ölüler mumyalanmazmış.. aksine aynı Osiris’in bedeni gibi parçalanarak dağıtılırmış.. daha sonra değişik eziyetli işlemlerden geçirdikleri bu parçaları yapıştırıcılarla birleştirmeye çalışırlarmış..dolayısıyla İLK ŞAMAN ATA- ÖLÜ KURBAN EDİP PARÇALAYICISIDA kara çakal başlı ANUBİS oluyordu..böylece de,kara kıtmiri post sahipliğine giden işaretler, Hızır postu manasını da minik bir ipucuyla bize veriyor 
J (*beni öperek tebrik edebilirsin )..  yani vahdeti vücutçuluğun ilk dersleri son derece gönül bulandırıp korkutucuymuş.. zamanla bu yöntemden vazgeçilmiş. çünkü hiçbir zaman parçaladıkları vücutları düzgün yapıştıramıyorlarmış..İsis’in sargı bezi ve mumyayı icadı ,ölüleri parçalamak yerine, iç organlarını alıp,mumyalamak devrini de başlatmış..


şimdi bizim buradan anlayacağımız ve rüya ilmimiz için bir kenara koyacağımız ders şudur..Avrasya şamanlarının bazılarında RÜYADA görülmesi gereken; atalarının kendisini öldürüp parçalayıp ,pişirip ,kemiklerini ayırıp,sonra tekrar tüm bedenini birleştirip, nefes üflenmesi ile şaman olma ergenlik ritüelinin icazetlenmesi olan bu ilk genetik DNA YAZILIM-SİCİMLER KODLAMASI, ölüler kitabında kayıtlıdır....yani bu yolun yolcuları, köpek takım yıldızı KURTBÖRİ-Çakal Anubisin vücut parçalama sanatından muhakkak halen geçmek zorundaydılar ki, RA nın yeniden doğumu ile doğup, kutsal ışık RA olabilsinler..
Anubisin ışığı öbür dünyaya giriş ve ruhlar dünyasına çıkıştır..KOZMİK YUMURTA  ANUBİS İN MAVİ ŞAFAK IŞIĞI İLE AYDINLANDI ve yeniden yaratım yeni bir doğumla güne uyandı…



MİRAÇ –GENETİK ATALAR TURUKU ALİ YOLU MERDİVENİ: Mısır kendini bilme okullarında, Güneş, yaratılmadan evvelki ilk şey ışıktan bir merdivendi diye kabul edilir.. SET GÜNEŞLE YARATILMIŞ KARANLIĞIN IŞIĞIDIR..ANUBİS SET İN İYİ YÜZÜDÜR..Anubis de günahtan temizlenenler(GECENİN SON ÇEYREK SAATLERİ), bu Anubis ışık merdiveninden Osirisin huzuruna çıkarlar..dolayısı ile Set atalarımızın kötü karanlık genlerini temsil ederken,Anübis atalarımızın karanlığı mavi şafak aydınlığı ile delip yar’atan yaratıcı iyi IŞIĞIMIZI semboller.. (Osiris,kendisini öldüren karanlık kötü kardeşi Set’ten kaçarken Ay’a sığınır..yani mısır kozmoloji mitinde, gündüz geceye saklanır ve Güneş Ay’dan ışımaya başlar J…)
Her varlığın hedefi Osiris’in dağılan 14 parçasından 13 parçasını birleştirmek ve dirilerek OSİRİSLEŞMEKtir..Osiris,yaşayanların yüzü ve kalbidir..
HOR= BEDENLERİN AÇISI da demektir.. tanrıların zifaf odalarının ve çiftleşen her şeyin koruyucusudur..simgesi şahin kanatlı güneş yuvarlağıdır..hur-ruh misalidir..halvet dairesi –hala-heyula hep HOR-HUR-RUH dan gelmektedir..

eski mısırda yeniden olan her yaratıma çocuk denirdi..
ve o yüzden  de her evrim kendinden kendine olan çocukluktu.. yani, ellerimizle işlediğimiz amel fiillerle, bizimde her an doğurduğumuz iyi ve kötü çocuklarımızın olması gibi.. çünkü çocuk Horus, İbnül Veled’in Zamanın Çocuğu olması gibi sadece bir semboldü.

EN’ÂM/ 98:O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratandır. (Sizin için) bir kalma yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır. Anlayan bir toplum için âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.

Horus, Osirisin yeniden yeni bir evrimle yaşayan halidir.o yüzden Osirişleme  bir seyrü sülük tekamül tedrisatıdır ..bu ilim bize “ÇOCUK BABANIN SIRRIDIR” manasını anlatmak içindir…olan biten reenkarnasyon değildir..bir’ den devam eden birlerin,tekamül basamakları olan ,genetik yazılım kitabının yazılarak okunmasıdır….kendinden kendine üreme, XY Adem’in içinde saklı nefsi olan Hevasının bilinmesi ile açığa çıkıp, bu defa da kendi çocuğu olarak- yeni bir doğumla -yine kendisinin gelişidir… Osiris’den çıkan tek bir tohum tam Osiris’tir ve o yetişkin buğdaydır (ölmez hücre acbüzzeneb O’dur)


 iki sarmallı genetik yolumuz olan UROEUS ÇİFT YILANI(kuyruğunu ısıran- devridaim-Arş’ı çeviren ve kalbimize başını yaslayıp uyuyan yılan) ,TANRI’NIN ÇİFT CİNSİYET ve ÇİFT YAŞAMI-DUALİTEyi ANLATIR.. omurgada uyuyan kundalini-hayat akım enerjisidir ve ancak ölenin  İsis’in (RAHİYM ESMASININ) enseye konan elleri ile ısıtılarak can bulur...hayatın hararette-sıcaklıkta başlaması misalidir..o yüzden de tabutların içinde,ölünün sırtının geldiği yerde Osirisin djed sütun resmi vardır ve iç üst kapağında ise kanatlarını açmış  NUT-İsis’in güvenli koynu ölüyü sarar. ...

DAİRE ve 4 UNSUR SEMBOLÜ.. daire tanrısal sonsuz cevher ruhu, haç anahtarı ise ruhun 4 ana unsur olan hava-ateş-su ve toprak madde çarmıhında esarete gerilişini anlatır.. Eskiden mabed insiyasyonlarında ölmeden evvel ölme işlemi, bir çarmıha yatırılan aday üzerinde böyle gerçekleştirilirmiş..bu çarmıhın esas adı Ankh-YAŞAM Anahtarı olup, anlamı: ” Osirisin omuru-gelecek milyonlarca yılın ve genetik şifreli bitmeyen neslinin sembolüdür”.. eski insiyasyonlarda bu anahtar adayın iki gözü arasına dokundurulur ve hikmetlerin girdiği yer olan kalp gözü, buradan açılırdı.....


Mısırlılar EVRENİ ÇOK BÜYÜK BİR LAHİT OLARAK; Osiris’in tabutu-ahit sandığı insan bedeni –kabir olarak DÜŞÜNÜR ve  DİĞER ALEMİN-ahiretin SİHİRİ İLE BÜYÜLENDİĞİNE İNANIRLARDI..madde= kare –dikdörtgen olduğundan, tabut ve evren LEVHA’ sıda bu geometrideydi..  yani PC ve telefon çiplerimiz gibi .



Mısır devrinde tanrının en yüksek adı RA idi..O, bilinmez tanrı AMON’ un ışık güneş halinde tezahürü idi..ölülerin ruhlarının güneşe kavuşmak için bindikleri RA’nın kayığı bir yılan suretindeydi..tıpkı Sümerli Marduk’un sal yapıp üzerine bindiği genetik nefsi Tiamat yılanı misaliydi..o halde her şeyin sudan yaratılmasına atıf ,nasıl ki suyun- yağmurun simgesi yılansa, her anlamın belli bir seviyeden sonra anlamı yılan-elhayye dır..kötü yılanlar insanın  yaratılmış insan genetiğiyken,iyi yılan ise tanrısal soyu imgelerdi....maddeleşmeden evvelki her dalga  boyunun  tanımı, yılan yolları ile anlaşılabilir.. tıp ilminde bilindiği gibi genetik ve ŞİFACILIK yılanla aktarılmıştır..şahmeran ise bizim içimizde yatan kundalini denen, yılan hayat enerjimizin dirilmiş halidir..TURUKU ALİ-SIRATEL MUSTAKİM-DİK ASA YOLU da YILANDIR..o halde bugün gelinen siccin-ipler –genetik-DNA yolları ve 11 boyut diye anlatılmaya çalışılan her ilimde, yılan dalga-soyut hava  denizi  ilminden başka bir şey değildir..


Mısır da insanın, ikiz ruhu-duble beden denilen KA sı ile yaratıldığına inanılırmış..   duble- KA bedeni olmayanlarsa cehennemlikmiş. ..mısır da her şey ölüm ve ölüm ötesine göre idi..çünkü onların ataları binlerce yıl yaşadıkları için ölümsüz addedilip, zamanla tanrı sanılıp tapınılmışlardı.. yeni devirlerinde hayatları kısalınca- bu defa da ölünce çok şaşırmış ve sadece ölüm ötesi hayatı merak eder olmuşlardı..

*ölüler kitabı aslında ölüye gideceği ahiret yolculuğunda yol gösteren bir harita- dua kitabıdır ve  hakikatte ise hayatında kendisine bu sırlar verilip insiye olmamış bir ruha yardım için, aceleye getirilmiş bir ritüel insiyasyonudur..bir bakıma tedbirdir..

ölünün AĞZININ GÜCÜNÜN YENİDEN KAZANMASI ve VERİLMESİ kişinin BA'SINI AÇMAKTIR.
bu sayede kalp yiyici ve kalp sökücü tanrıların sihirlerinden ölü  kurtulur.böylece ilahi kelam, yine kalbinden ve ağzından hayatı- yani kendini dölleyebilecektir.. kitapta ölüye, ”Omurgan Set’inki, erkeklik uzvun Osiris’inki olacak “denir..
çift cinsiyetliliği temsil eden YILANIN İÇİNDEKİ 12 KADIN HAYAT İPLİKLERİNİ AŞAĞIA ÇEKER..güneş yılanın (NUT’UN) karanlık yanı simgeleyen kuyruğundan girer ve ağzından çıkar yani Nut ve NUR=NAR olan güneş gibi.. doğum ve ölüm gibi..

ölüler kitabı da göksel savaşlardan ve dünyaların yıkılışlarından da bahsedermiş.ve tufan gibi felaketler, yeryüzü karışıklıklarından..bunlar Hint destanlarında da vardır..o halde dünyamız bizden evvel pek çok defa nice uygarlıklara sahne olup yakılıp, yıkılıp, tekrar kurulmuştur..
kişinin ruhunun Osiris’e ulaşıp Osirişleşebilmesi için ışığın 7 derecesini geçmesi gerekiyordu ki, insiyasyon denen nefsin 7 derecesi de buydu..piramitin-üçgen prizmanın gözünden –çeşmi noktasından çıkan ve yansıyan 7 ışık tayfı..7 esma tanrısı..7 astrolojik gezegen..7 çakra….*eskiden RUHUN SEMBOLÜ olan PİRAMİTLERİN ÜSTÜ ALTIN YAPRAKÇIKLARLA KAPLI İDİ ve güneş onları aydınlatırdı ve yüzlerce dikilitaşı...

GÜNEŞ RA nın ışığıdır..güneş doğudan doğarken ve güneş batıdan batarken  grup kızıldır..canlılarda anne rahminden kızıl kanlar içinde doğarlar.. kızıl kanlı gözyaşları da vardır.. inci beyazı-inci gibi maddeleşmiş inciden gözyaşları da vardır..hakiki Zamanın Efendileri aynı Hızır as gibi gözlerinden inci mercan döküp, yürüdükleri yerleri yemyeşil diriltip hayat verirler.. Tıpkı Mısır mitolojisindeki RA’nın kanının damlalarından tanrı esmalarını oluşması gibi..o yüzden İLK KURB’AN TANRI’NIN KENDİSİDİR..ve Tanrı’ya giden yol, Tanrı’nın bizzat kendine ulaşmak için geçtiği bu kurbiyet yoludur…
Ne demiş eskiler ;”CANI CANANA VEREN GELSİN BU MEYDANA!”

ÖLÜLER KİTABINDA KUŞ SEMBOLÜ:kuşlar aynı simurg-30 kuş kitabındaki gibi ruhsal hiyerarşideki ruh imgeleridir.. RA’ nın RUHU OLAN ZÜMRÜDÜ ANKA KUŞU HERAKLİOPOLİS İN SEMBOLÜ İDİ..çocuk  HORUS ise bir şahin kuşudur.. BEN NOU -BENU KUŞU OSİRİSİN RUHUNU TAŞIR..her ölünün ruh kuşu vardır ve o kuşun yüzü o kişinin kendi yüzüdür..

Yargılama: osirisin önüne çıkan ruh yeri öper ve horusun 4 oğlu( 4 kutsal iç organı-4 yön,4 unsur olan ateş+hava+su+toprak) ile  7 kutsal ruhun (7 esma nuru) karşına gelir..bir kadının karnına girip çıktığı ve kendine yakışmayan tutkulara kapıldığı için kirlendiğinden dolayı şimdi temizlenecektir..
insanların işleyeceği bilinen 42 günahı temsil eden, 42  adet eli bıçaklı- tanrısal oturuşlu (topukları üzerine çökmüş,bükülü dizli,karınları içeride)adalet tanrısı önünde yargılama olurdu.tüm bunlar katip thot huzunda olurdu .o milyonlarca yy yaşayacağını söylemişti..İdris nebi devrinde 42 esma vardı..yahudilikte ise 72 esma ile çalışılırdı..
ÖLÜ yargısının sonunda der ki."beni yanınızda tutun.çünkü nefesim saf, ruhum saf,ellerim saftır.. iç organları MAAT GÖLÜNDE YIKANAN (aklı maad) ölüye "hoş geldin” denir ....

İsis’in havadan yapılmış 7 gömleği vardır (7 kat gökler-7 kat atmosfer tabakası-insan bedeninin 7 katı,7 nefs mertebesi-ışığın 7 tayfı vs)..her yaratılışın ilk tohum spermi olan PO –NUTFE –ZERRE denen şeyin ilk adı ise NOUN=NUN dur..işte bu kozmik beyaz inci cevheri ölülerin ruhu sevinçle seyrederler.. ve içinde IŞIĞIN VE KELAM-SÖZÜN parlayan ışığı olan kozmik yumurtayı- ve yumurta içindeki RA yı görür.. kozmik yumurta KHU ışık saçarak çıkışı seyir eden ölü, bu defa da Osiris’in aslan kafalı uzvunu da seyredecektir..

ölünün ruhu, göksel inek olan NUT=Hathor’un süt dolu memelerinden taşan SAMANYOLU süt damlaları olan yıldızlardan ,yani göksel NİL’den dilediği kadar içecektir… mumyadaki kırmızı  donuk akik (jaspe) İSİS DÜĞÜMÜ muska, İSİSİN HİÇ DURMADAN AKACAK KANINI ve  HAYATININ SONSUZ OLACAĞINI simgeler (burada da kadınların hayız sırrı ve doğurganlık sembolleri saklıdır) ..


 RA’NIN GÖZÜNDEKİ IŞIĞIN MADDELEŞME SAFHALARI
SFENKS’İN SIRRI: ben Atoum’um.. Heliopolis’in tanrısal kedisiyim
4 unsur aynı zamanda  kan+safra+balgam+sevda adlı 4 iç organı idi...
bedenin 5 seviyesi: BA,ölünün sonsuza yükselen serbest ruhu idi.. CAN (espri), KA duble beden  oluyordu..her insan güneş doğar doğmaz KA SI İLE BİRLİKTE YÜRÜR.. sekhem ŞEKİL veya khabit  GÖLGE adındaydı.. REN ise İSİMDİ..

insan 6 evre bedenden oluşur:
3 ü maddi BEDEN,İSİM ,GÖLGE idi..
3 ü manevi-ruhi; ANKH,BA ,KA idi..
RUH İSE GÖK TANRISI HORUS OLUYORDU..ondan ayrılmayan  yeryüzünde nefesi yaşayansa  ise kardeşi SET idi..bu durumu HORUSKOP olarak düşünürsek eğer, zaman  saatinin akrebi Horus,yelkovanı ise kardeşi Set oluyordu..
Horus’un gözü olan ruh, ışığını güneşten alan kaynak gibi, her şeyi göz ışığı ile yaratmaktaydı.. yani ışık madde idi ve maddenin sırrı ise ışığın maddeşebilmesindeydi.. Horus’un gözlerinden dökülen bu ışın- şûa’nın bir deniz olduğuna ve böylece her şeyin ruhun gözyaşı, yani ilahi feyz çeşmesinden yaratıldığına inanılır.. göz, aynı zamanda çeşme –pınar da demektir..

Ra’nın gözbebekleri olan sevda- kara nokta- süveyda, kendisinden fışkırarak taşan- RUH IŞIĞI olan NUR ile, kendinden kendini döllemiştir.. o yüzden de evrensel ruh,RUHÜL KUDÜS  Horus’un gözüdür..her varlık doğduğu o kaynağa ruh ışığına dönecektir..biz buna HAKK’IN GÖZBEBEĞİ OLAN İNSAN-I KAMİL MAKAMI deriz..Mısır insiyasyonunda en yüksek koku,Horus’un gözünün kokusu imiş..


dauat ölülerin dünyasıdır ve eski mısırlılar onun aynı kendi yaşadıkları ülke gibi olduğuna inanırlardı..dauat –yeraltı- gece karanlık vaktin 12 saatini ve 12 saat kapısını temsil edermiş..ölüler kitabına kapılar kitabı da denir..o halde insan hayatı hakikatte bir gün  24 saat dilimi gibidir ve her saati bir gezegen bir yıldız, bir esma yönetir..kişi bu 12 saati gece ayrı, 12 saati gündüz ayrı olan esma tuzaklarına düşmeden, horuskop çemberinden çıkıp- kurtularak, kapılardan tek tek geçebilmelidir..çünkü mısır dini mitolojisi tamamen astronomi ilmine dayanır ve astronomiyi öğretirdi..şu halde 24 esma vardı..ve bunun zıttı diğer 24 saat esması ile 48 saat esma nuru her daim iş başındaydı..
insan doğuda doğmuştur ve batıya doğru gider.. zaman dairedir..ve yeniden doğmak için doğan batar ve battığı yerden de doğar.işte insiyelerin kıyametinin koptuğu yerde battığı ve yeni bir doğumla doğduğu  batı kapısı burasıdır..
Mısır’da doğumhaneler doğudadır ve mabetlerin ve  evlerin kapıları doğuya bakar..cenaze evleri ile mezarlıklar ise batıdadır..çünkü batı ölümün simgesidir.. batı ölüler ülkesidir

Ölülerin kalbine konan koruyucu tılsımlardan bir kalp skarabesinde şu yazıyordu: EY ANAMIN BANA VERDİĞİ KALP! KARANLIKLARDA TANIKLIK EDECEĞİN ZAMAN ALEYHİMDE BULUNMA;ANUBİS ,THOT VE SET HUZURUNDA  BENİM SÖZÜMÜN DÜŞMANI OLMA..HAKİMLERİN TERAZİSİ ÖNÜNDE BENİM GİBİ OL VE İSMİNİN KOKUSUNUN KOKMUŞ ÇAKAL GİBİ OLMASINA İZİN VERME!

 **
Sevdiğim ölüler kitabı notlarıma son verirken günlüğüme izninle dönüyorum..evet kaldığımız yerden hayata devam ediyoruz J


29 mayıs Çarşamba gecesi..köye gitmek için yollardayım..sabah Kastinneydimoni şehrinde hz pirdeyim..Haybabamın evinde yıkanan avize kandillerini taşıyoruz..türbenin temizliklerinde son rötuşlar yapılıyor..aaa bana da elektrik süpürgesini açmak kalmış J..bir yandan süpürüyor bir yandan da farkında olmadan süpürgeci Selmaaan kör olsun mervaaan diye içimden çığırıyorum..demek taaa onca yolu süpürgecilik için gelmişim şükür..birazdan yine yola düşüyorum ve iki saat sonra köydeki evdeyim…2 gün tek başıma bir köy evinde kalmanın anlamını yaşamak istedim..ilk defa böyle bir şeyi başardım ve hiç korkmadım..bizim köyde bir tek ben ve yolun başındaki karıkoca vardı.. eski büyük zamparalardan olan avcı Muharrem ağbiden arıcılık hakkında bilgi aldım.. oğul nasıl çıkartılır ve ana kraliçe nasıl yapılıyor dinledim.. arılara en cazip gelen şeyin koku olduğunu  bile öğrendim…babaannemin bostanını, kabirlerimizi,  kış olduğu için henüz bomboş olan diğer köyleri yürüyerek gezdim.. insanların neden şehirlere yığıldığını,o korkunç trafik ve fatura zalimliğini yaşadıklarını hiç anlayamadım. .uçsuz bucaksız terkedilmiş topraklar ve meyvelerini yiyecek kimse bulamadığı için toprakta çürüten verimli rızık ağaçları…

2 mayıs cumartesi..Kastamonu evliyalar haftası dolayısı ile hz pir Şeyh Şabani Veli’ye geri dönüş…herkesler burada..ülkenin her yanındaki halvetiler dolup dolup boşalıyor..Haybabamın evi herkesin hayratı olduğundan, bizde vakıf malı- eşantiyon çocukları muamelesi görüyoruz tabii..Bereketzadegil kızları ile burada.. kerimeler genelde bizde..aşk kurbanı her  vakfedilmiş baba’ların çocukları gibi, bizler de birbirlerimizi konuşmasak ta anlayabiliyoruz..pek çok etkinlik var.. akşamleyin devam eden gölgelerin devamı musiki okulunun konseri var..çok güzeldi..dönüşte yatsıdan sonra, kapıkomşumuz pirin camiinde bereketlizadelerin meşki var…gece yarısı çok uykumuz var.tam kapıyı kapatırken içeriye rüzgar gibi yeni tanıştığımız Fatih’in türbedarı dalıyor..çok eğlenceli biri o..şehre dönünce yolculuğumun nasıl geçtiğini öğrenmek için aradı ve dertlerimi her zaman dinleyeceğini de söyledi..bir saat sonra onlar gidiyor..saat 02 .başımızı koymuş uykuya hızla dalmışız ki tel çalıyor;”beş dakika sonra, musiki okulumuz ,yan komşumuz bereketlizade ziyaretinden sonra bize geliyormuş”.. anında uykudan fırlıyor, çarşafla yastıkları dürüyor, hazırola geçiyoruz J..saat 4 civarı gittiklerinde ,gözlerimizi kapatıp azıcık uyumak dilerken, bu defa da sabah ezanı okunmaya başlıyor..böyle zamanlarda girdiğim gülme krizine giriyor,dakikalarca boğulurcasına gülüyorum..tabiiki dooğru camiye..koşa koşa eve gel  ve kapıyı tıklayanlara hiç ses verme ,saat 9’a dek uyu..pembecik de burada..işte bugün de akşamleyin halvetiliğin başka bir kolunun, halveti meşk gösterisi var.. bereketlizade efendisi herkesin gelmesini camiden emrettiğinden herkesler oraya gitti..ama ben o sahne gösterisi yapacak olana hiç inanmadığım için gitmedim…dönüşte hepsi hz pirdeydiler ve birlikte inanılmaz bir meşke başlandı ki, bendeniz evime dönmek için yola çıkmıştım bile.pazartesi sabahı uykusuzluktan perişan, evime kavuşmanın ama tek başıma tabiatta iki gece de olsa kalabilmenin huzurlu güveniyleydim..

Sevdiğim bugün masalın yeni çocuklarından birinden mesaj geldi..o tüm hayatında ilk defa bu masallarla tasavvufla tanıştı ve böyle şeylere çok uzak.. aniden uyuyakalmış..ve uyanınca bana gördüğü rüyayı yazdı..bende izni ile buraya alıyorum..özetle “Ne ilginç rüyamda bir kitap gördüm... kitapta RA SÜL yazıyordu özelliklede RA ya dikkat çekiliyordu ve bunun Peygamberimizle ilgili olduğu söyleniyordu..size bunu gösterip anlattığımda siz gülerek:”çok güzel” deyip, bu rüyayı masal olarak yazacağınızı söylediniz..

Alıntı: Evvel Zaman adında bir zaman padişahı varmış ve vakti saati geldiğinde bu alemden ayrılmak için yoğun bakıma yatmış..çocuk elinde tek bir beyaz gül ile O’nu ziyarete gitmiş. oda bembeyaz kocaman ve ıssızmış. odanın ortasında bir yatakta her yanına kordonlar bağlı,ağzında nefes cihazı takılı Zaman gözleri kapalı uyuyor ve kıpırdayamıyormuş…çocuk durmuş ve gözünden akan yaşlarla O’na bakmış..O hareketsizmiş..çocuk yaklaşmış..O’nun sağ gözünden gözyaşı akmaya başlamış..o gözyaşı gözünün kenarında birikip iri bir inci tanesi gibi cisimleşmeye başlamış..çocuk o gözyaşını hayretle seyrederken hep ağlıyormuş..ve sağ gözden akan tüm gözyaşları durmuş..bembeyaz ipiri bir inci tanesi de şimdi düşmeden orada duruyormuş..çocuk elindeki gülü Evvel Zamanın göğsüne yatırmış ve sonra eğilerek kendisine sunulan bu inciden ikramı öperek içmiş..


HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

MİM Harf değeri 40..RİSALET..mim harfi aynı sperme benzer.. kuyruğu aşalıkistan olan dünyaya iner ,başı ise daima yukarıdadır.. yani irsal olmuş ,dünyaya inen bir yağmur damlası veya gözyaşı misalidir… kelimenin başında ve sonunda ki mim harfi,baba da ki spermin ilk hali gibi kuyrukludur.. ayn’ı, çeşmi gözümüzün çerçevesi-  aynası olması gibi..veya mim harfi  bu defa da kelime içinde kullanıldığında, sükûn bulmuş hemze veya hu(o) harfi misali dairevi  tam bir halvet=boşluktur..o kök hücre misalidir..
M-İ-M..bir şeye mim koymak ,onu işaretlemek demekse,işte bu  üç defa ululanmış-üç defa mimlenmiş-üç defa övülerek hamd edilmiş MuhaMMed demektir..


hepimiz RASUL'ALLAHIMIZIN  davete icabet etmiş ve henüz davete icabet etmemiş ümmeti olarak O'nunla aynı anda bu aleme irsal edilip gönderildik..

İnsan evvela Hakkın Nur’udur ki, biz ona hakikati nuri Muhammedi
yani eşsiz beyaz inci-dürri yekta-ilk akıl  deriz.. var olan her şey, işte bu ilk nur’un kendisini aynı yumurta içinde bölerek çoğaltması , kendisini tekrar eden ayetler hükmünce yaratması ile olagelir..hakikatse bu tanımdan beridir..tüm bu suretler anlatabilmek adına, kişisel deneyim zanlarımı ifade  edebilmek içindir ki, ayrıca dikkat edilmesinde fayda vardır….

Mim harfi risalet ve değeri 40  rakamı ise bunu da tefekkür edelim..yani geliş ve gidişlerin neden 4 rakamı ile alakası var bakalım.. 4 ana unsur da denen hava-ateş-su ve toprak terkiplerinin tek bir cevheri azamda buluşması ile yaratımın sırrıdır..4 rakamı maddeyi yani dünyayı ve cim harfini de anlatır..dünya yanına bir 0 alınca 40 olur.yani erbain-40 gün çile çıkartır..mesela insan ana rahmine düştükten 40 hafta sonra dünya hayatına irsal olur..genelde seçilen kişilerin dünya hayatına irsal edilişinden 40 yıl sonra peygamberlik mesleği görev olarak verilir..her nebi yaratılıştan nebi olsa da, her varlık gibi belli tekamül aşamalarından geçtikten sonra ancak vazifesini devr alabilir ki, diğer takipçisi ümmetine örnek olsun değil mi?..insan bebeği doğumunun ve ölümünün 40. Günü önemlidir..ricalü gaybin 40’ları vardır..şeytani ricalin ise 7’leri ve 40’ları olmazmış diye de öğrenmiştim..4 ana unsurun  maddi olanı gibi soyut  olanı da vardır ki, bu iki 4 lü aralarında ezvac ederler ve 8 li rüzgar gülünü, yani 4 ana yön ve 4 ara yönü  üfüren ilahi tekerleği oluştururlar.. Herşey Yaratıcımızdan irsal olur ve gelir..Hak’tan gelir ve Hakk’a döner..


Resulullah buyurur ki”henüz Adem’in çamuru yoğrulmadan-Adem su ile toprak arasında iken dahi  ben peygamberdim..REsullullahı  ümmetinden ayırmak, anayı evladından ayırmaktır..tek dileği ümmeti olan O  ÜMMİ MANAYI-RAHİYM SIFATI ,inşallah artık anlarız..

NÜBÜVVET velayetin nuru olup,o kişi daha yaratıcısında iken mirasla görevli demektir.. her peygamber nübüvvetle gelir-irsal edilir..ama çok az peygamber nübüvvetine ek olarak, kitap sahibi olan RESULlerdendir..kitap sahibi olmayan her peygamber kendinden evvelki peygamberin kitabına göre hüküm verir..tıpkı islamın başında peygamberimizin hristiyan ve Yahudilikten islama geçen ashabının hükümlerini, henüz o konuda bir emir ayetle gelmemişse ,onların dilemeleri ile, yine kendi kitaplarına göre vermesi misalidir..mesela buna en mükemmel örnek herkesin bildiği recm cezasıdır ki ,Yahudilikten islama geçen bir sahabe hanımın başına gelen iş üzerine ,yine kendisinin üç defa ısrarı ile hükmü tevrata göre verilmiştir..tabii burada  o hanımın cezasının ısrarında, perde ardındaki hikmeti ise bilecek erdemden henüz yoksunuz..

Eğer O hanım Hristiyan olsaydı ve kitabı İncil ile peygamberi İsa nebiye göre hüküm dileseydi, elbetteki peygamberimiz de ashabına şunu diyecekti: İÇİNİZDE HİÇ GÜNAH İŞLEMEMİŞ OLAN İLK TAŞI ATSIN!! ..ya da bu hanım “ben İslam olup, selamete ermiş müminlerdenim” deseydi ve gerçekten eminlikte olduğunu anlayıp, kabul eden bir mümin olsaydı; günahını ve istediği cezayı peygamberimize anlattığında, O’NUN DUYMAMAZLIĞA GELİP, BAŞINI ÇEVİRMESİ ile affedileceğini de anlaması lazımdı..yani ilim maluma & malum ilime tabidir..biz hangisini tercih edersek, Muhammedi Marifet makamı oradan tecelli edecektr..
Mim  harfine eskiler mir’at  yani ayna da demişler ..

Âyînedir bu âlem her şey Hak ile kāim,
Mir’ât-ı Muhammed’den Allah görünür dâim!..
“Bu varlık bir aynadır. Her şey Hak ile devam etmektedir. Muhammed -aleyhisselâm-’ın aynasından da daima görünen Allah’tır.”

“Allah (C.C.) bilinir ama görünmez. Hz Muhammed görünür de bilinmez.”


şu halde kainatı arş olarak hayal etsek ve arşı ayna kabul etsek,işte bu zuhur edilen soyut umman aksı Nuru Muhammedidir..zira ışık  sıfatsa ,karanlık zattır..bunlar bilinmek için karşılıklık eki MU-HAM-MED (muhabbet) etmektedirler ki,DEVAM EDEN bu  muhabbete SÂLÂ deriz..Allah ve Melekleri O’na salat eder ,bizim yerimize O’na sen salat et Ya Rabbi dediğimiz mahrem sır belki de burada gizlidir..

ne gözün irisini gözbebeğinden, nede göz bebeğindeki ışığı yansımasından ayıramazsınız.. devam eden ayetler hükmünce, her şey peşi sıra gelen manayı doğurduğundan, otomatikman, bir sonraki aşama kendiliğinden  olur ve göz gördüğüne gönül verir gerçekleşir..


Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ eyledin
Çeşm-i âşıktan dönüp sonra temâşâ eyledin
*Ey yüce Allah! Kendi güzelliğini önce, güzeller suretinde görünür kıldın, sonra da dönüp âşıkların gözünden onu seyre koyuldun. Şimdi gören de sensin, görünen de..
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
08.05.2015