16 Şubat 2015 Pazartesi

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 19

30 (O’tuz)  KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI  MASALI  19

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bugün yine çok zor bir masal yazacağım.. bazen her şeyden bunaldığımda kendimi şöyle hayal ediyorum.. bir dağın en zirvesinde dimdik duruyorum.. ilahi nefha -rüzgar her yandan esiyor…hiç tepki vermeden,içimden gelip geçen hiçbir bilgiye takılmadan, sadece rüzgarın içimden geçişine izin vererek onu izliyorum.. sessizim.. çok derinim..sabitim çünkü ben merkezdeki noktayım.. yokum... varım.. bilmiyorum.. biliyorum.. nefesi, rüzgarı, hava balonu zerre kürelerini-hikmeti boş vermeyi  öğreniyorum…hiçbir bilgiyi yaşamayı veya ölmeyi talep etmiyorum.. hem içindeyim hem dışında.. düşüncelerim, düşüncelerin.. hislerim hislerin.. Seni Sevmek çok yorucu.. Senle yürümek, öle öle ölümsüzlüğe yol almak...

Sevdiğim..bu iki hafta neredeyse her gün sabahtan akşama Hind ve Tibet Budizm öğretileri okudum.. dolayısıyla,daha evvel okuduğum ,izlediğim her şey de anında hücum ediyor.. PK adında olağanüstü güzel bir hint filmi izledim ki;tanrıları, dinleri, mürşid guruları  çok acaip hicvediyor.. ve hepsi baştan sona doğru..film ,her şeyi yaratan  tek bir Tanrı’yı anlatıyorken,birde, guru-mürşidlerin-siyasi din devlet adamlarının  yarattığı kendi sayısız tanrılıklarını da gözümüze sokuyordu..  filmde kendimizi bulduk ki, bende halen bu durumu yaşayan biriyim….


yeni idraklerim  bana ağır geliyor Sevdiğim.. neden bu şey benim başıma geldi, neden normal ev kadınları gibi süslenip, gezip,hava atıp ,hayatın tadını çıkartmıyorum ?. neden bu kadar okuyorum?. kimselerin, hele ki benim gibi gerici-hor görülen –örümcek kafa örtülü-  Müslüman kimlikli, yaşını başını almış  tahsilsiz ,her ilimden bihaber bir ev hanımının böyle şeylerle uğraşması çok acaip değil mi?..neden bunları başkaları düşünüp yazıp kaydetmemişler?.. tüm vebal ,günah bana kalsın diye mi? bilemiyorum.. yada söyleyemeceğim sebebimden dolayı vazifem olduğu için mi?.. kaybedecek hiçbir şeyim bırakılmadığı için mi?.. dünyada hiçbir şeye sahip olmama izin verilmediğinden mi?.. bil ki, artık bu durumuma  inadımdan ağlamıyorum bile !!


ama bazı geceler bu yaptığım işin ağırlığı yüzünden cahilliğimin tüm utancı ile çok ağlıyorum J ve tevbe edip, yaratanımdan özür diliyorum..bunların benden olmadığını söylüyorum.. efendimden dolayı bu şeyler başıma geldi.. bir ikimiz biliyoruz..

ben putlar yapıp, o putları satan ve sonra da eline baltayı alıp o putları tek tek kıran birine zimmetliyim..bana kimsenin hiçbir şey öğretemeyeceğini  biliyorum .. mürşidimin buna asla izin vermeyeceğini de..harfleri böyle nasıl sevdim bilmiyorum.. belki de harfler benim putlarım oldu..esmalar dahi oluşmadan evvel ilk evvela harfdiler..onları yazarak kırdığımı sansam da ben, okuyarak ve düşünerek de put kırabilirim..gittikçe putlar konusunda uzmanlaşırken, yaptığımın şirk olmadığını ,istenen şey olduğunu  anlıyorum.. vazifemi  mükemmel yapmalıyım. verilen iznimin son nefesime dek ,”her nefeste,bir av avlama” ilim oku olarak kullanıldığını da biliyorum.. hala kıskancım.. her ne kadar aşkımızın bittiğini, sensiz hayatımı sürdürebildiğimi sürekli Sana yazsam da ,hakikat öyle değil…inadımdan,  gururumdan öyle söylüyorum..

Sevdiğim .. ENOK’UN KUTSAL KİTABI na bakalım mı?. dendiğine göre ,Hind destanları dünyanın en eski kayıtlarıymış.. ama Sümerli Enok’un kitabına bakınca işin öyle olmadığı ortaya çıkıyor…şimdi biz bunu neden yapıyoruz sevgili masal çocukları,. evvela bunu özetliyeyim..

Şu sıra tüm modern teknolojik  dünya denilen biz- hz aklı maaş Google dininden olanların ,internet rabıtası şunu ifşa ediyor..geçen hafta İzlanda’da resmen onaylandığı gibi, tüm dünyada, bilhassa çok tahsilli kişilerde paganlık hızla yayılıyor.. şamanist ve şaman olmak, kabala ve okült-sihir-büyü bilmek modası bir çığ gibi büyüyor.. islam tasavvufundaki esma çalışmaları ise bunlara harmanlanıp, çok bilinçli bir şekilde sihirle bazı güçleri elde edip,harekete geçirmek için kullanılıyor.. üstelik  güya efendiler de buna dahil?! .. kimse  saf haldeki yalın hak dinleri sevmiyor ve red ediyor.. dünyadaki tüm kötülüklerin ,savaşların,kardeş kavgalarının,aç gözlülüklerin,sen ben kavgalarının da bu vahiysel dinler ve peygamberlerinin yüzünden çıktığına inanılıyor ki, iyice idrakle okunur araştırılırsa, bunun hakikat olduğu da görülecektir..peki yaratan barış, huzur, birlik sevmiyor mu ve neden? Bunu kimseler açıklayamıyor ne yazık ki…


yaratan neden bizden bu derece nefret ediyor peki?..neden birbirleriyle aynı olan bir kitabı sürekli yeni yorumlar ekleyerek güncelliyor ve sert kurallar getiriyor?!. ..insanların kesin hükümlü kurallara uyamayacağını bildiği halde neden bunu bizden istiyor?!! inananlarına her şeyi kısıtlarken ,her şeyi serbest -sefa yaşayanlara ise vermediği hediyeyi,zenginliği, lütfu bırakmıyor ve onlar, genelde bu dinlerin yöneticisi ve ülke ekonomiden mesul konumda oluyorlar.. işte gurular - mürşidler - din alimlerimizin ve ülke liderlerimizin dini kendi siyasetine, tarikatına, kendi paganlıklarına sürekli yontması sonucu ne yazık ki, derin devlet içinde derin tarikatlar ve derin terörler konuşlanmıştır.. hele bugün islam ülkelerinin ve kendi ülkemizin içler acısı hali korkunçtur.. çağdışı bir sürü zibidi mahluk güya islam askeri gibi davranıyor.. bu iğrenç yaratıklar son derece cahil,uçkur düşkünü tehlikeli bombalardır.. bazıları kısa yoldan şöhret için ehli tarik olup, sadece  cepleri ve iki bacak arasındaki nefislerinin peşindedir.. tv,basın,magazin bunlarla kaynıyor.. sanki bu süprüntüler; ahaliyi dinden imandan ve kırıntısı bırakılmış  son imanlarından da etme  vazifesine  kullanılıyor..

dolayısı ile daima “ALİ yazar ,VELİ bozar” olmuş ,gidiyor..


hepsi sen ben derdinde.. hepsi her yoldan geçip,her haltı deneyimleyip dibine erip şöhretten kesilince sufi olup, efendilerinin  el altı müdahelesi ile aniden pirler, babalar, saygın ruhani erkek ve kadıncağızlara dönüşüyorlar.. yani senelerce din bu diye öğretilenler ,şeriattan kafalarını kaldıramayanlar hiç göze gelmez- sürekli hakarete uğrarken ,bunlara deniyor ki; hadi bakalım kerata yaptığında yanına kar kaldı ,sen şimdi sütten çıkma ak kaşıksın, meydan senin.. kalk oyna, çal söyle sen oyna”..

o zaman, her şeyi yaratan,
kendisine inananları daima korkutan, cezalandıran O saf olan Tanrıya ,kocakarı imanı ile artık kim inanır ki?
öyleyse  şimdi, beni bu dünyada temizleyen, en yüksek konumda birdenbire  yaratan bu dünyevi tanrıya ve onun ailesine kul köle olmaz mıyım?!! İşte dünyevi ruhbanlık olan tanrılar ekolü aynen böyle çalışıyor..her ne kadar islamda ruhbanlık yok deseler de,sonradan uydurulan islamda ruhbanlık öyle bir var kii, yalandan kim ölmüş de, ruhbanlarımız ölsün değil mi?!!


ülkemdeki ehli şeriat ve ehli tarikat liderlerinin sen ben kavgası, birbirlerini asla beğenmemeleri, bir araya gelince sohbet dahi edememeleri, muhabbetsiz sevgisiz,kin dolu oluşları ,sürekli yalan söylemeleri  (ki, islamda kesin yasak olan şey yalan söylemektir mesela) ..ve tapındığımız bu kimliklerin öğrencileri olarak, aynen onlara uyarak, islamı iğdiş edişimiz çok acı değil mi?  Allahımızı ve peygamberlerimizi,  kendimizin yaptığı fiillerle yontmamız reva mı peki?.  kim kalıcı ki?.. herkes neye sahip olursa olsun ölmeyecek mi? ..hayatlarını yaşayan tanrı gibi geçiren bu adam ve kadınlar bunların hesabını nasıl verecek pekii?

Sevdiğim inanıyorum ki  ,bu genel din liderleri hakikatte ne tanrıya ne peygamberlere aslında inanmıyorlar.. onlar kendi tanrılıklarına ve yetkilerine tapınıyorlar.. kendi ailelerinin çıkarı için mümkünse her kanunu,her durumu yontabilirler.. onlar kadar dönek olup, yalan söyleyen yok..neden o kadar yalan söylediklerini anlamıyorum.. ama biz öğrenciler, daima onların tekamül ettiklerine inandığımızdan dolayı, özelde başka, umuma başka olduklarını çok ala biliriz!..işte aşk ve sadakat esas bu devrede lazımdır ..kalıcı olmak  sadık olmakla eştir.. son hesap kitap sağlamasındaysa bir sen kalırsın  mesela..

TİAMAT  GENETİK  YILAN
Evvet nerde kalmıştık?..okuduğum  sümer li ENOK’UN KİTABI bilgilerinde. bu kitapta biz dünyalıların, aslında uzaydan gelen başka uygar varlıklar tarafından, laboratuvar ortamında, deneye yanıla yaratıldığımızın bilgisi var..yani aslında biz dünyalılar,uzaylıların tüpte dölledikleri suni eklenti –köle yaratıklarızdır.. ve bu kitap,Tanrı EN Kİ ‘nin ellerinin temiz olduğunu anlatmak için seçtiği EN OK adlı yazıcıyla ,sözlerini , lapis lazuli lacivert taşına, ucu elmas kristali misali bir kalemle-ışınla yazdırmasıyla ortaya çıkıyor.ve bu yazılan tabletleri bir sandığa koyuyor tanrı Enki..vakti gelince de bu sandığın bulunup açılacağını, içindeki, insanın yaratım hakikatini ise herkesin bileceğini yazmışlar..(EA-ANU –yaratıcı anababa tanrıdır....büyük oğlu ENLİL gök tanrıdır (Osiris=horusra)..küçük oğul EN Kİ yeraltı tanrısıdır (Set) )..

Şimdi buradaki anlatımlar geçen yıl okuduğum Türklerdeki taş inançları kitabında ki gibi; yeryüzü yaratılmadan başlayan yıldızların, gezegenlerin ilk maddeleşme  ve etkileri olan astroloji ilmine dairdir.. zamanla bu bilgilere maddeleşen suretler  hikayeleri ile birlikte eklenerek, her biri birer tanrı, birer mitoloji kahramanı olmuşlar… mesela dikkat eden var mı bilmem, ben şunu tesbit ettim. .başlangıçtan beri her ülkenin ,her dinin kendi mitolojisi olmuş.. tamamı da, yaratımdaki göksel olayları anlatan tek bir hikayenin, o ülke şartları ve tarzlarına göre yeniden yorumlarından ibarettir.. bugün internet sayesinde hepsine bir tıkla aynı anda ulaşıp okuyarak, görsellerine bakabiliyoruz.. bu çok büyük bir nimet.hiç bir çaba sarf etmeden bize verilen bu cem bilgisi, aslında bir devrin bittiği ve hasat edildiğimizi de anlatır değil mi?

İşte bendeniz şunu fark ettim ki; mitolojiler roma pağanlığı ile bitti.. sonrasında yeni mitolojiler üretilemedi..yeni masallar yapılamadı..mesela 1001 gece masallarında Harun Reşid öykülerinin ,Mesnevideki hikayelerin, Beydaba’ daki bilgilerin hemen hepsi Hind kutsal kitabı vedalarından alınmadır.. tüm dünya üç aşağı beş yukarı hep aynı masallarla uyur ve büyür.. Roma pagan inancı sanılan oysaki Mısır’a ait olan horusRA kimliği , kolayca hz İsa’ya monte edilmiş ve  Meryem a.s ‘da İsis modeli  cuk oturtulmuştur.. bu giydirmeler yalan yanlış değildir..bu ilmi herkes anlayıp bilecek sanmak sadece ahmaklıktır..
Sembolleri olduğu gibi ,ilim için kullanmak başkadır,onları kendine mal ederek,kendine bir tanrısallık atfetmek çok daha farklı şeylerdir..  adı insan, anlamı nisyan –isyan olan biz varlıklar böyle olagelmişizdir... o yüzden birilerinin bizi daha fazla kandırmaması için, bizlerde bu ilimleri bilmeye mecburuz..ilim ve bilginin olduğu yerde korku barınamaz..


 alemlere rahmet olarak gönderilen bizim peygamberimiz Muhammed Mustafa  ile birlikte,  O’nun yazılımı olan en son kitap Kur’AN’da   geldi..yani madde=mana birlikte zuhur etti.. ne ilginçtir ki,tüm efsaneler,mitolojilerin üretimi de tamda o anda kesildi..  ...O’nun da başına tüm peygamberlerin başına gelenler gelmiş ,ailesi ile birlikte en yakınlarınca ve yetiştirdiklerince yavaş yavaş silikleştirilip yok edilmiştir. arap paganlığı-kabile aile gelenekleri hızla hortlamış, kadınlar tekrar arap kabile yaşamına itilmiş ve  bu islama çaktırmadan yavaş yavaş giydirilmiştir.. işte bu yüzden islam hiçbir zaman çıktığı yerdeki değişimiyle sevilip kabul edilmez..arap müslümanlığını nedense kimse sevmez.. hele ki ehli tarikat türkleri …



ENOK kitabına göre, ilk bilge öğretici komutan sudan çıkmış olan, yunanca OANNES-BALIK ADAMdır.. bunlar balık giysilidir.. bugünkü papanın ve bizim uzun sikkelerin ve kahinlerin(Şems’in tacı gibi)  başlıklarının ilk halidir.. manada halen kahinler bu sivri külahları giyerler ki, tüm efsaneler ve çizgi filmlerde böyle anlatılır.. bu balık adamlara dünyanın her yerindeki kaya resimlerde rastlanır. onlar gittikleri yerlerde tarımı, hayvancılığı, bilmeyi, astronomiyi öğretmiş ve sudan gelip yine su yolu ile gitmişlerdir..Şems’in aşk ilmini öğretip bir su kuyusunda yitişi gibi…

Bu kitaba göre, uzaylı varlıklar, türlü denemelerden sonra elde edilen ilk Adamu’yu bir türlü kendisini tekrar edecek yaratımda üretemezler..ve yaratıcı uzaylı varlık A’NU, suların dişil pirensibi olan Ti Amat canavarına 2 gen daha ilave ederek onu Adem’in neslinin üretim –yaratım fabrikasına dönüştürür.. yani Ti Amat  Adamu’un üreyebilen ilk dünyalı karısı Havva’sı olan  DNA ZİNCİRİDİR .. …o halde Havva nefs,gen bilimi olan yaratım ve hayat merdiveni-kendini bilmek de demektir..

ENBİYA SURESİ 30:İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?

BİLDİĞİMİZ GİBİ;Osiris!in kardeşi Set tarafından 12 parçaya bölünen  ve savrulan vücudunun üreme organı Nil nehrine düşmüş ve onu Oannes adlı balık yemiştir..dolayısı ile yaratım sulardan olur..eril su olan tuzlu su,dişil su olan tatlı su ile birleşince balık dirilir ,ruh-hayat bulur ve doğru denize ,vatana döner.. bu Yunan mitolojisine şöyle geçmiştir..*Satürn-Kronos, kral babası  Uranüs -Uranos'u devirirken, bir orakla babasının cinsel organını keser…Kesilen organ denize düşer ve oluşan köpüklerden Afrodit-VENÜS  doğar.bu durumda güzellik,cazibe ,aşk dersleri olan nefs bilgisi Tiamat,Adamın karısı oluyor . 



Balık;  babaya dönmek olan= erlik suyu olan ruhun, ayağın, makamın simgesidir..  balık Hristiyan sembolü olup,hz İsa balık burcu zamanda dünyaya gelmiştir .. astrolojide son burç olduğundan ,kişinin yaratımı ve yaratımın sonunda başladığı suya dönüşü yani, dairenin tamamlanışı ile ilk burç da balık  demektir..

balık  NUN  demektir..İsis’in ve Şi’ra yıldızının sembolü 50 rakamıdır.. sezgidir… tasavvufta mürşid arayan adaya “balık pazarına git, bol tuzlu balık ye!” denir.. yanii,her mürid aslında avlanan bir balıktır ve her balıkçıda ava çıkmış mürşiddir..hz Mevlana der ki “bilelim bilmeyelim ,hepimiz Allah’ın denizinde ,onun ağının içinde yakalanmış balıklarız”..


İNSAN’IN, kendini  var olan vardan ,kendi TOHUMUNDAN YARATIŞI
. Osiris’in belkemiği-djed sütunu, satrançta ki şah taşıdır.. O bir tanedir..ve herkes olmasa da ER’kes O’nu korumak ,bilmekle yükümlüdür...işte O, alemin kutbu olan demir kazıktır....Afrika Dagon kabilesindeki insan tohumu sembolü balık NOMMO GEMİSİ O’dur..her demir mili olan kutup, bu alemden göçerken, O’nunla birlikte alemin kıyameti kopar. ve yeniler, yeni kutbun nefesi, rahmani dölleri ile tohumlanır, nefeslenir.. hüüüü..

*Sevdiğim..ben Enok’un kitabını yazıp çevirenlerin manalarını sevemedim..itici buldum.. o yüzden de şimdi Hint ve Tibet  öğretilerinden araştırdıklarıma geçiyoruz..

Bu hafta Hint PK filmi yanında Ramtha adında bir yazarın üç kitabını okudum(3. GÖZ,HERMİT,BEYAZ KİTAP).bunlardan derlediğim bilgileri bizimkilere cem edeceğim.. bizim tasavvufun orjinalini burada buldumsa da bazı yerlerdeyse ayrılıyoruz.. işte ,o ayrılıklar neden olmuş anlamaya çalışıyoruz lütfen..

budizmin sadece zihne yönelik, zihin konsantrasyonu üzerine kurgular olduğunu, zihin yani düşünen aklın eril olduğunu da anladım.. zaten budizmin içinde kadın yok..aşk-cinsellik asla yok..muhabbet sevgi yok!! kadın cahil, gerilik gibi bir şey ..belki de kadın, duyguları anlattığından dolayı, gerçek bir Budist için zararlı bir aşağı  çekicidir.. erkek egemen olan sarı şapkalılar Budist tarikatı çoğunluğu temsil ediyor.. bazı rahiplerse, ermenin ancak kadınla evlenerek başarılacağına inanıp, çok az sayıya sahip olan kırmızı şapka tarikatını kurmuşlar.. bu kırmızı şapkalılar da kadın ve erkek rahipler varmış..

Erginleşerek erdirilen Kişilerden, cinsel enerjisi olan Kİ’yi ; aşağı aleminden yani,kuyruk sokumundaki hazine-i genç bekçisi  kundalinisini uyararak, onu, beyninin tepe çakrasına fırlatıp ,oradaki tacı şerifinde çiçek nurlarını rengarenk açtırtıp ,kendi  bahçesinin  bahçıvanı olması umulurmuş.. ee bu iş çok disiplin isteyen ve kendi kendine kalarak yapabileceğin bir şeydir.. başında dır dır bir kadın, vır vır çocuklar ve sürekli tüketen bir hayat nasıl takkenden yıldızlar açtırabilir ki?.. işte bizim takiyeci Müslümanlar bunun yolunun hilesini de kolayca bulmuşlar .. ne yapmışlar?. dantelden yapılma namaz takkeleri olan kipa larının tam taç çakrasına bir yıldız motifi örmüşler J.oysa eski pirler, tacı şeriflerinin tepesine bu gül-terklerini kendi manalarındaki işaretlere göre çizmişlerdir.. yani aslı ile görünen daima farklı oluyor ..yüzlerce yıldır yeni bir yıldız motifi çizen bir pir gelmediğinden, belki de o sistem kapandı bilemiyoruz..

bir Budist için her şey zihin yani düşüncedir..zaten  Uygur Budizm merkezinde doğup ,büyüyen, Nakşibendilikten yetişen hz pir Mevlanamız da ne der?. ”ben düşünceyim” değil mi? evet hakikat aynen böyledir. .bizler düşüncelerin yani zihnimizden gelip geçenlerin bedenlenmiş illüzyonlarıyız.. Budist rahip sürekli meditasyon yaparak zihninde egemen olmaya çalışır.. çünkü düşünce en hızlı yaratıcıdır ve düşündüğünü anında bedenlendirebilir, dilediğin her yere o anda gidip  gelebilirsin.. bizde bu işe  tayyi zaman tayyi mekan denirken, onlar astral seyahat der... buna en güzel örnek Belkıs’ın tahtını göz açıp kapamaya Yemen’den Filistin’e getiren vezir Asaf’dır.. Asaf’ın kabri Semerkant’ta imiş..

zaten biz türklere islamı sevdirenler araplar değil, Horasan erenleridir.. Buharalı, Belhli mistiklerin  hemen hepsi  Uygur türk budizminin, en merkezi noktalarındaki kendini bilme okullarında çok sıkı terbiyelerden geçmiş, sonra islam olmuş mistiklerlerdir.. ve genelde bakınız; ilk dönem türkmen dervişlerine çoğu bekardır ,gezgindir..budist rahiplerin her eşyasına onlarda aynen sahiptir.. keşkülü fıkara  tası dahi bizim değil, budistlerin eşyasıdır.. halvet odalarındaki askı ipler ,asalar vs hep onlardan gelen adetlerdir... HorASANlı  ilk gezgin dervişanın  bazıları hayatının sonuna doğru  çok az süreliğine evlenmişlerdir..

o devirde çok fazla  keramet olması ise; bu Budist kökenli -şamanlık da bilen- ilk islam dervişlerinin yaptıkları aşırı riyazat ve bedenleri üzerindeki sert disiplinleri ile keramet sergilemelerinden ibarettir.. bu tür şeyler  hind fakiri yogiler ile Budist rahipler için kolay şeyler olup, maddenin fizik=enerjiye dönüşümüyle açıklanabilirmiş ki, kitap öyle yazıyor.. yani bir Budist rahip, asla, Hind halkından türeme  Yahudi Kabalacıları gibi sihir ve büyü ile maddeye nüfus etmeye çabalamaz, bedenini terbiye edip, ruhunu serbest kılıp, ruh enerjisi ile her eşyaya nüfus ederek madde=enerji kuralları ile bunları yaparmış..




Hintli –tibetli rahipler belli eğitimlerden sonra
, gurusunun denetimiyle,  dağ içinde ,IŞIK ALMAYAN bir mağaranın iç odasına halvete girerler.. taşla açılıp kapanan bir penceredeyse  iki günde bir konan saf dağ suyu ile, bir avuç kavrulmuş arpa unu vardır.. başka yemek yasaktır.. üzerine duvar örülür ki, dışarıya  çıkamasın.. genelde 3 sene bu halvette sürekli meditasyon yapan Budist derviş, zihninin her köşesine girmeye başlarmış.. letaiflerini  yakarak ölmeden evvel ölüp, ruhunu bedeninden ince bir dumanla, hava olarak çıkartıp, ayrıştırmayı ve bunu kontrol etmeyi öğrenirmiş.. bu hale geldiğinde artık işin zevkine de gelmiş olurmuş…


 “*islam tarikatlarında bugün nadirde olsa halvete sokulan dervişanlar vardır.. bugün halvete girenin nadir olması, adamı halvete sokup takip edecek mürşidin nadiratından dolayıdır..
Unutmamak gerek ki,islam da da en büyük ibadet tefekkürdür.. peygamber efendimizde  ,görevi resmen başlamadan önce ,yıllar boyunca Nur dağındaki Hıra mağarasında senenin belli zamanlarında tüm o devrin HANİFleri gibi halvete –tefekküre çekilirdi..bu halveti kadın ve erkek tüm hanifler yapardı..”

ve bu süreç içinde  Budist rahipler artık her taşın içinden geçebilir, her dilediği yere gidebilir,en gizli toplantılara şahitlik edip dinler, dilediği her işe ortak ve haberdar olurmuş.. bu haldeyken diğer mağaralardaki münzevilerler ve tapınaktaki üst düzey rahiplerle bilgi alışverişinde bulunup ihtiyaçlarını söyleyebilirmiş.. genelde 3 ila 3,5 sene sonra yavaş yavaş mağaradan  çıkan dervişler ,bir iki güne kalmaz can havli ile kendilerini yine mağaraya kapattırır ve artık ebeden taşları üzerlerine ördürürlermiş (süreye bakın lütfen,bizdeki 1001 günlük Mevlevi dedesi çile misali değil mi?)..

rahibin öldüğü anlaşılınca duvar yıkılır ,ceset parçalayıcı rahipler cesedi en mükemmel şekilde akbabalara sunar.. ilk çıkartılan  kalbi ,en baş akbaba gelir alırmış.. sonra karaciğeri ,ikinci lider akbaba ve bağırsaklarla akciğeri diğeri kaparmış... sonra tüm organlar anında sürü tarafından yenirmiş.. akbabalar için en mükemmel yemek bu münzevilerin ermiş bedenleriymiş...ceset parçalayıcı kemikleri toplar, parçalar, taşla havanda ezip, un haline getirirmiş.. akbabalar bunu da yediğinde, rahibin bedeni hızla en yüksek makama, yeniden bedenlenmek veya  sonsuza dek yaşamak üzere gidermiş..

Yaratılmış her şey birbirleri ile beslenir..beslenme zinciri bizleri birbirimize bağlayan en mühim ihtiyacımızdır.. korku korku ile, sevinçler sevinçle, vesveseler vesvese ve fitne ile körüklenerek beslenir.. cesaret cesaretle iktidar olur.. huzur huzurla huzur bulur.. bereket  cömertlikle artar genişler ve akar.. o yüzden de sadece madde de ne yediğine değil, manada da ne yediğine bakmalısın.. fiil-eylem  gıdana dikkat et!!..kimlerle birliktesin ve kimlerle aynı havayı teneffüs edip, onlardan çıkan havayı soluyorsun dikkat et!!unutma ki,  sen sadece et beden değil, o et bedeni tezahür ettiren  yaratan zihninde ta kendisisin!! kendini bil,  kendini tanı artık!! Kendine değer ver ve olman gerektiği gibi ollara izin ver..

İnsan bu aleme hayvan veya bitki olmak için gelmemiştir.. onlar bizim bedenimizde bitkisel yaşam olan iç organlarımızla ve karakteri huylarımızı aldığımız hayvaniyetlerimizle zaten bizde vardır..

sen o bitki ve hayvanın cem olduğu varlık yani insansın…dolayısı ile ,maddi suretinin aslı olan, manadaki hakiki  insan suretine de burada yaşarken-ÖLMEDEN EVVEL ÖLME ile sahip olman lazım.. ancak o zaman insandan insan doğar.. ve herkes ancak kendi kendisini doğurabilir.. zira anne ve babadan doğmak surette insan doğmak demektir… oysa hakiki insana, tekamül ve emekle ulaşılır..

sureti gibi sireti de insan olanlardan olursan ancak TANRI yı anlayabilirsin.. ALLAH’I ANLAMAKSA ZORDUR… Tanrı’yı anlamak kolay olduğundan dolayı, herkes tanrılar icad etmiştir. oysa islamda zihinle kalp birleştirilir ve ancak hakiki  tekamül tamamlanabilir..AKLIN SUYA ERMESİ BUDUR.. İslam tefekkür sanatında tanrılar yok edilir....sadece ALLAH HU vardır.. enel hak diye meşhur olan makamdaysa, seyrü sülük gören her disiplinli talebe tanrıyı kolayca bilir, bulur. .maksat O, EL İLAH OLAN ALLAH daki HU yu anlamaktır.. noktanın içine girmek ve o noktanın içindeki elif olmak, o elifin içindeki 7 noktayı tekrar okumak meseledir ya hani, ondan ..Allah ancak KULUNA VAHYEDER..


zihin olan düşünce aslında âmâ dır..yani tezahür ettirme kabiliyeti yoktur..ama ışık olan nur doğduğunda, zihindeki idealar yaratılmaya yani, tezahür etmeye, var olmaya başlar.. .. .. işte, eski kendini bilme ilminde, bizde letaif denen şeyler (* çakra-nur-ışıklar sistem enerji tekerleri ) ,zihnin her  şehrine ait  bir birim  işlevi olup,AYRI RENK kabul edilip, her birini  farklı renkle anlatmışlardır.. sırsız olan, saf cam da bir şey yoktur. fakat renkli ışıkla dolan saf cam, o renkle o renk olur…

Budistler renkli ışık -nurlara tanrı demişler.. ve bu ışıkların ilk tezahür ettikleri geometriye bir  avatar –tanrı sureti atfetmişler, bu avatarlar da zamanla, sayısız surete büründürülüp durmuştur.. çünkü ,onlara tek bir suret atfedemezsin.. ışık ve gölgenin camdaki oyunun sonu gelmez vesselam..

3.GÖZ AVATARI
zihin -düşünce erkektir (+)…ışık-tezahürse kadındır ( -).... o yüzden doğurgan dişil prensip yaratıcı madde sayılır..yani,zihin olan mana, ışık olan madde ile evleniyor…o halde ilk madde tezahür eden şafakla yükselen ışıktır  ve koyu mavidir....ışık zihinle sürekli birleşerek –vuslat-halvetle yoğruluyor.. buna sâlât etmek de diyebileceğimiz gibi zikr de diyebiliriz.. yani “anın beni anayım sizi “budur.. hatta islam tasavvufçuları buna mayayı muhammedi de der.. ilk ışık olan ilk nura da, hakikati muhammedi denir..

eğer madde denilen şey hareket-devinim-eylemse; o halde ,maddenin açılımı da, aynı bir filmdeki seyr-i hareket gibi olup, bize hayat filmlerimizi gösteriyor değil mi?!.. buna şeylerin icadı da diyebiliriz.. hepsi bizden açığa çıkıyor.. hepsini herkes kendisi, kendinden doğuruyor.. yani herkes sürekli kendisini copy pasted  ederek ,yeni bir algıyla kendisini geliştirip, bakıp, besleyip, büyütüyor gibi gibi..

Tibet ‘te kişiler birbirlerini selamlarken seviyelerine göre renkli ipek eşarp-khata vermeleri gerekirmiş.. zaten şamanlık ve budizmden geçen bir adet  halen bizde de yaşar..ağaçlara renkli kumaşlar takarız (*şaman türklerde bu renkli bezler ;gök tanrılarına beyaz,yer –su ruhlarına kırmızı,yeraltı ruhlarına ise siyahtır..) evet..işte her ipek şal rengin bir anlamı  ve bunu kişinin seviyesine göre sunuş tarzı da farklıdır...mesela bir kişi eğer Dalay Lama ,yani En Değerli Kişi’yi ziyaret edecek olsa, bu selamlama şöyle gerçekleşirmiş..kişi dalay lama nın huzuruna girince,hemen iki elini yere koyarak eğilir ve dilini dışarı çıkartırmış( bizde bu bezgin HE nin ,yorgun bir köpeğin dili dışarda nefes alması ile simgelenebilir..heeH heeH) ..ve o kişi, getirdiği şalı (KHATA), lama nın ayakları üzerine bırakır..

ayrıca bizde suçlu dervişin eşiğe yatıp baş kesmesi ve üzerine basılması ,Tibet'in edebsiz dervişlere uygulanan kanunlarından biriymiş Sevdiğim biliyor muydun?.hemde tüm gün orada eşikte yatar ve tüüm insanlar üzerine basarak geçermiş..

herkes Dalay Lama tabi ki olamaz..hatta yukarıda saydıklarımızın hepsini rahiplerin çok azı yapabilirmiş.. budistler belli tanrıya dolayısı ile bir Allah’a inanmıyorlar..onlar reankarne ve enkarneye inanıyorlar.. aynı Hintlilerin  tekerlek tanrısı çakralar gibi,sürekli devredip yükseldiklerine ve derecelerine göre alt veya üst seviyede varlıklar olarak yine bedenlendiklerine inanıyorlarmış.. mesela dua değirmenleri de çark şeklinde.. bütün gün bu dua değirmenlerini çevirerek sürekli onu anıyorlar.. eğer tekamülünü tamamlarsa bu alemde yaşadığı bedeni ile ayrılıyor ve artık bir tanrıya dönüşüyor.. bundan sonra bedenlenmek için bu kötü dünyasal bir kalıba ihtiyaç duymuyor.. kendi bedeninde kalıyor..



yeniden bedenlenen  yüksek rahipin cenaze töreni şöyle oluyor.. evvela iç organları aynı mısırdaki gibi çıkartılıp kavanozlara konup mühürleniyor..sonra içi tamamen boşaltılıp, içine ve dışına reçine vernik sürülüp, kaskatı olunca, bu defa içi pamukla dolduruluyor. .tapınağın en altındaki bir fırın odada tam bir hafta pişiriliyor.. çıkınca temizlenip, altın varaklarla kaplanıp, giydirilip, tapınağın tanrılar salonunda bir tahta  yerleştiriliyor.. burayı çok nadir rahip görebilirmiş..


Tibet’te arazi taş-kayalık olduğundan ve ağaç da bulunmadığından dolayı ölüler ne toprağa gömülür, nede yakılabilirmiş..o yüzden de onlar ölülerini havaya gömdüklerini söylermiş..ama eğer bir TÛRULKU=YENİDEN BEDENLENMİŞ bir üst seviyede rahip ölürse ona asla ölüler kitabı BARDO  okumazlarmış..tıpkı bizdeki göçen yüksek zevatın cenaze merasimlerinde onlar için fatiha  ve  helallik istenmediği ,onların bize fatiha ve helallik vermelerinin  istenmesi gibiymiş..


aileler reankarneye inandığından dolayı; içlerinden bazıları işaretli doğduğunda ,bunlar belirli bir komisyonca daima takip edilerek eğitilirmiş.. bunlara tibet dilinde TÛRULKU =yeniden bedenlenmiş  denirmiş J..bu türlere  çocukluktan  itibaren çok sert bir hayat sunulurmuş.. çünkü başkalarına yardım edebilmeleri için feda edebilmeyi ve başkası olmayı bilebilmeleri gerekiyormuş….Sevdiğiiim sakın gülme!! Lütfen..evet burayı hızla geçiyoruz..

şimdi ben bir mukayese yapacağım tamam mı ,dikkat et bak!!!mesela Eski Mısır’da bir kişi ancak öldükten sonra ölüler diyarına yolculuk için törenle ölüler kitabı talkımı yapılıyor… şamanlıkta da bu aynen böyle..Tibet budizminde de ölüm anında üç gün süren ölüm ötesinde ruha yardım kitabı bardo okumak var.. aslında, nasıl ki ,şaman veya rehber mürşitler daha dünyada insiye olurken, ölmeden evvel ölmeyi deneyimleyerek öğrenmişlerse, onların artık vazifesi burada, başaramadan giden herkese de yardım etmek oluyor.. bu kesin,net bir görev.. asla değişmiyor ..yani yolu bilen, diğerine RA ‘NIN KAYIĞI –yeraltı kryon kayıkçısı-BE TEKNESİ oluyor..
 
bir Tibetli rahibin ölmeden evvel ölme insiyasyonu ise tapınağın yeraltındaki en gizli mezar odasında yapılırmış.aynen mısırdaki büyük piramitin içindeki taş tabutta bu işlemin gerçekleştirilmesi misali.. burada da kişi  taş setin üstünde karanlıkta üç gün kalırmış..çıkmayı başaran nadir kişi ise ,yaşayan ölü-tanrılık makamına erişirmiş..

*Sevdiğim, üç kitapta da sır olan şeyi yazıyorum bak!! Bu yeraltındaki gizli yerde insanın ilk atası uzaylı  erkek ve kadın atalarının türbesi var.. insiyasyonlar orada oluyormuş..yani  ramtha, sürekli uzaylı tanrıların kontrolünde olduğumuzu  anlatıyor..bunu sadece en tepedeki rahiplerin bildiğini de aktarıyor.zaten sümer enki ve hint destanları da olayı böyle anlatıyor.

YARATTI YARADAN,YARATTIĞINDAN KENDİ  SÖZÜNÜ..
DİL,KALP,ELİ İLE BİLDİ KENDİ ÖZÜNÜ

Budizmde ilk önce hiçbir şey yoktur..tanımsız ve şekilsiz bir öz vardır ki, bu her dinde aynıdır..daha sonra ilk beliren aşkın kuvvetle BRAHMA denen öz ruh tezahür eder.. o her şeyin özünde  vardır..daha sonra her şeyi kendinden kendine zihninde tezahür ettirerek çoğaltır..budistler bunların her birine bir tanrılık atfetmişlerdir..hint de milyonlarca tanrı vardır..budizmde ise, tesbih sayısı olan 108 kutsal sayıdır..

Biz Müslümanlıkta  tanrılar yoktur..daha soyut olan esmalar vardır…onlardaki tanrı panteonu kavramı yerine rica ül gayb vardır..aslında aynı şey olsa da, anlam ve maddi kullanımları farklıdır..atalar kültü ve tüm pirlerin isimlerini her ritüelden evvel veya sonra sayıp onları anmaksa hepimizde ortaktır..eski mısır da bir kişinin adını bilmek demek,ona her konuda sahip de olmak demektir.. o yüzden de dervişlerin bilinen maddi adları yanında kimselerin bilemeyeceği mana isimleri-mahlasları da olması mecburdur..

b-rahma ve brahman benim için atamız İbrahimle ilişiktir.. rahmanı yani babalığı semboller..yaratılmış her varlığa kol kanat gerilip, rızıklandırılmasını ve herkese kendi geleneğine ,içinde olduğu koşullara göre hitap etmeyi anlatır..

budizmde ,tabiat ve dünya rızkı düzeni olan MİKAİL melekteki KA enerjisi, ilk kuvvet olan yaratımla alakalı sayılıyor..KA ve Kİ aynı şeydir..o yüzden de yahudiler Mikail meleki severler ve ondan bilgi aldıklarına inanırlarmış..


Kadim Mısır’a kendi halkının verdiği ad  Hem-Ta’dır..
bugün henüz nedenini bilemesem de İbrahim Atamızın  ; Mısır’daki kutsal şehir olan  Annu ile yani kutsal kitaplardaki On, Yunancada ise adı  Heliopolis (güneş kenti) şehri ile bir bağı olduğunu  biliyorum.. belli ki bu kendini bilme okulları olan İDRİS nebiden dolayıdır..her ehli tarik o yüzden Mısır’a sultan olmak ister.. işte İbrahim milleti olan türklere de islam ancak bu yolla sevdirilip kabul ettirilebilmiştir..

Şahın avazı turna denen bir kuştadır
Asası nil deltasında
Hırkası bir derviştedir

Enok’un kitabına göre ;
İb: Nibiru hanedanının üçüncü kralı olup, ona An-İb kraliyeti unvanı verilmiştir... İbru: Arkabad’ın torunu, kutsal kitaplardaki Eber (İbrahim’in atası). İbru-um (İbruum):  Nippur ve Ur’dan cıkmıs rahip/kraliyet ailesının oğlu, kutsal kitaplardaki İbrahim olmuştur...



Sevdiğim şimdi de budizmde tek önemli şey olan 3. Göz ilmine geldik..
okuduklarımdan anladıklarım özetle şudur..meditasyonlarda iki gözde ,iki kaşın arasındaki tek noktada sabitlenir ve bir edilir, oradaki iç öz gözü uyandırılmaya çalışılırmış..tabii ki bunu başarmak uzun yıllar emek ve riyazat isteyen bir şeymiş.. hintli insanlar alınlarına sandal ağacı macunu veya kırmızı renkli boya veya TİLAK adında bir sembol yapıştırırlarmış..kişi bunu kendi kendine yapamaz bunu, ona gurusu uygularmış.. kişi henüz hamsa, 3. Göz yeri yukarda olurmuş.. zamanla ustalaştıkça iki karşı arasında karar kılsa da, bazen 3. Göz yeri değişik yerlerde olabilirmiş diye yazmışlar..

TİKA genelde evli kadınların kocasına itaati için takılırmış..
çünkü 3.gözü açılan kadın,ruhsal  yönetimin HİPNOZUNA –RABITASINA  gireceğinden  dolayı,kocasına itaat etmez, erkeksileşip, kadınsı özelliklerini yitirmeye başlarmış…o yüzden de gurular kadınlara 3.  Gözleri açılmasın diye tika takar. kocası ölen bir kadın, artık ailesine bakması gerektiğinden bu tikayı çıkartırmış.



Hintliler sabırla 3. Gözlerinin açılması için meditasyon yaparken,bazı tibetli üst düzey rahiplerse bunu ameliyatla U şeklindeki bir mille hemen yapabilirlermiş ..oysaki aynı yöntemi Hintlilerde bilse, asla buna tevessül etmezmiş.. okuduğum 3. Göz kitabında bu ameliyat var Sevdiğim.. yeniden bedenlendiğine inanılan ve zaten duru görüsü açık olan rahip, üst düzey için yetiştirilirken geleceğe aktarıcı olarak seçilmesi yüzünden ona bu ameliye yapılıyor…bazen bilmemiz gereken şeyler bize,”ilim çin’de  olsa gidin onu alın,ilim müminin yitik malıdır” hadisi ile haber verildiğinden dolayı,ilgili olanların, bu konudan kendilerine çok şey alacaklarını  umuyorum…


HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

GAYIN 
Harf değeri 1000... Hurufi alfabesinde gayın bulut demekmiş ki, bence ebcedine en yakışan resimde bu ganilik var..…peygamberimizin atının adı da Sehab yani Karabulutmuş….küçükken başının üzerinde bir gölgelik misali duran beyaz bulutu da hatırlayalım lütfen. .nasıl ki Şamlı rahipler O’nun gelen peygamber olduğunu o buluttan dolayı bilmişlerdi; bugünde, pc lerimizde ki bulut programları ile pek çok anlayamadığımızı, hatta ricaül gayb yönetim sistemini ve bilgi data bankasını belki bir nebze idrak edebiliriz diye umuyorum..

Gayın Ayın misali göz de demektir..ama gayının gözünün üstünde bir nokta göz vardır..işte bu 3. Gözdür..ne çalışmayla,nede ameliyatla hakikatte ele geçer..onu açan ve delen sadece HÜDÂ'NIN HİKMET KURŞUNUDUR.. 3. göz Hüda'nın nefesinin girdiği ,hikmet gıdası ile kulunu rızıklandırdığı yerdir. hakikat ilmi ledün budur..ne okuyarak,ne ibadetle ele geçer..

en eski minyatürlere bakarsanız bulutların aslında ejderha olduğunu anlarsınız.. islam Selçuklu sanatında çok kullanılan her motifi diğerine bağlayan  rumi deseni de aslında ejderhadır..tüm zencerek ve geçme motifleride daima yılan dır..bu genetik zincirimizi, bilgilerimizin kollektifini bize anlatan en mükemmel semboldür..
Asya ezoterizminde ejderha bilgeliği en üst seviyedir..zaten yılan ejderha olur,ejder  ağzından çıkan ateşle yanarak kül olup ânkâ kuşu olur ve ânkâ da buluttan farklı değildir..çünkü adı var ama cismi yoktur..âmâ daki bulut,buluttaki âmâ gibi..bir bulutu elle tutamazsınız..o  hava boşluğu gibidir ama ,içinde her ilim her bilgi, her ses, her koku, her suret kayıtlıdır. ancak bulut programı size yüklenirse ve şifrenizi girerseniz ,sadece size özel olan bilgiyle donanırsınız. ne kadar?..o an lazım olan, kaldırabileceğiniz kadar..


Gayın GANİ İSMİ ŞERİFİ gibi en zengin olandır..gına dır..
bir şeye son zerresine dek doyunca, gına ve peşinden ikrah gelir...aşkta da gına vardır..aşıkla maşuk geriye çekilir..özlem ve hasret tekrar devreye girinceye dek ikrah devam eder.. Seven Sevdiğinden, Sevilen Sevilmekten aslında hiç usanmaz..ama devranda işler böyle işler vesselam..



HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ

Geçen gün Jüpiterin yükselişi filmine gittim
..matrixi yapan kardeşlere aitmiş..yine aynı şey vardı..dünyalıları yaratan uzaylı tanrıların üstümüzde hak iddia edip bizi hasat etmek istemeleri ve mirasını yeniden reankarne olarak devralan ,dünyayı kurtaran- dünyanın sahibi olan  isis anne vardı.filmi salonda tek başıma izledim,.tek kişi olunca filmi açmadıklarından, iki bilet alıp kendime salonu kapattım.. bendesenden  başka kimse yoktu :).. kendimde çok enteresan şeyler yaşadım Sevdiğim…gülümsedim..

gece yatağıma girip karanlığa gözlerimi kapattığımda, bir anda alnımın plakası içinde yazılımdan bir insan sureti çizildi..sonra yazılım infilak ederek suret dağıldı..


15 şubat  Pazar..kitlesan yayınevinden Şükran hanım ,Orhun baba ile beni bir anmaya davet etmiş.. öğlene ,Fener’de Tahir Efendi camiindeyiz.. A. Yivli efendi için Kur’an var.. camiinin imamının o kadar net, o kadar pürüzsüz sade ,dupduru bir okuyuşu var ki anlatamam.. tektaştaki tüm Karababalılar burada…burası uşşakilerin yani aşıkların mekanı imiş..artık bir aşık olmayıp, ilimle gittiğimden dolayı, ilk defa bu sene Seven ile Sevilen arasında bir zuhuratım ne yazık ki olmadı Sevdiğim. .ama buraya davet edilmek ve bilmediğim aşıklarla bir olmak, bana halen gizlice sevildiğimi de anlattı ki, çok mutlu oldum.. teşekkür ediyorum..artık çok yorgun bir aşk savaşçısı olarak kanatlarımı kaybettim biliyorsun.. ne uçabiliyor, ne yürüyebiliyorum..sadece Seni bekliyorum..

16 şubat …bugün bizim Sevgili  günümüz..
nur cihan
16.02. 2015

nuralem7@hotmail.com

1 Şubat 2015 Pazar

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 18

30 (O’tuz)  KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI  MASALI  18

kimse kalbini ve dilinden çıkanı ve elinin işlediğini aynı ayarda tutamıyor…kalbine ve diline riyakar olan insan nasıl hakikate ulaşsın ki?!..kişi ,uydurduğu yalan dolan labirentlerinde kendini zihnine hapseder. onu ancak yine kendi kalbi  kurtarabilir. kendini kurtarmak istemeyene  kimse yardım edemez.. kalbin 4 odacığı ,4 kapısı, 4 anahtarı vardır.. bunlar şeriat ,tarikat, hakikat ,marifet ilmidir..
YÜREK cesur kalbin adıdır, O CÖMERTTİR....
GÖNÜL, olmuş, göynümüş aşık kalbin adıdır, O CÖMERTTİR..
DİL, kalbin dile gelmiş OL EMRİ madde adıdır, O CÖMERTTİR.
EL, kalbin duygu ve hislerinin dilden çıkarak tezahür ettirilip OL EMRİ verildikten sonra manayı yaratma –eylem halidir.. O CÖMERTTİR..
ve MAKAM-I KALP =tüm bu manaların birliğidir.. KALP ALMADAN VERİR, O CÖMERTTİR..
Hakk’ın kendisine muhatap saydığı yeğane şey MUTMAİN OLMUŞ NEFS, ENFES  MAMUR olan EVİ kalbidir...

FECR SURESİ: 27-30:  Ey huzura  –tatmin olup eminliğe kavuşmuş  insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!


Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..nasılsın?.. bugünde kaldığımız yerden devam ediyoruz.. çünkü artık geriye dönemem ve  Sende benle Tibet Budizm ve Nakşibendiye  Usulü ,ölmeden evvel ÖL’ME deneyimime geliyorsun J..bakalım birlikte neleri deneyimleyeceğiz.. mürid mürşidinin elinde bir mevta gibi olmalıdır..yani tam uykudaymış gibi teslimiyet beklenir.. biliyorsun ki, bu benim yapıma çok ters bir şey.. benden ancak diren ben!!” olabilir J. sadece uyurken-küçük ölümde tam teslim olabilirim…
yine Sevgililer günümüze onbeş gün kala, kendimizi ölçüp biçelim istedim.. aşk dersimi başaramadığımdan dolayı azledilip, ilimle yola devam ettirildiğimi düşünmekteyim.. çok yaşlandım ya hanii..kim, heyeCANSIZ  bir acuze ile aşk yolunda yürümek ister ki J..onca  şeyi boşuna yaşamadığıma inanıyorum.. anladım ki  tecrübe ve deneyimler kişiye hayatı ve kendini ,dolayısı ile her şeyi kolayca okumayı öğreten tek sistemmiş.. yani yapmak fiili.. yola bakmak değil, yolda yürümek eylemi.. Sevdiğim,benimle yürüyorsun unutma ,etrafa bakmayı ve aranmayı  kes lütfen !!! J..

Geçen gün Tibet’in ölüler kitabını okudum..bir kaç sene evvel okuduğum mısır ölüler kitabının son pasajı hariç ,ona ait şuan aklımda hiçbir şey yok ..o çok ağırdı.. bir hafta boyunca hep uyuya  kalka zor bela bitirmiş, yazdıktan sonrada dört gün hastalanmış, ne yazdığımı ise, ne kadar uğraşsam da okuyamamıştım.. o yazı  beni güçten düşürmüştü.. onun sırf sihirle yazıldığı,  tercümesinin tercümesinden dahi insana nüfus ediyordu.. çok tehlikeli bir kitap o .. ama bu masal için geriye dönüp onu okuduğumda hayret ettim..ilk defa bir defada ne yazdığımı okumayı başardım. demek ki zamanı şimdi yani, üç sene sonra imiş..
mısır ölüler kitabı masalı:
http://ruhumunmasali.blogspot.com.tr/2011/12/sey-lerin-goreceli-tekamulleri-masali_31.html


oysa Tibet’in ölüler kitabı çevirisinde hiçbir yan etki hissetmedim..çok kolaydı.. aynı günde okuyup bitirdim.. nakşibendilikte ki anlayamadığım letaifleri  bu derece yakinen ve anlayarak, bunca sene sonra okumak muhteşemdi.. yani onca sene, anlayamayalım diye yazılmış onca saçma şeyi okumak zorunda kalmış ve asla öğrenememiştim.. bence her şeyi ilk elden okumak çok daha doğru..ama bu idrakim içinde tüm o deneyimlerden geçmem gerekti tabii.. o şeyleri yaşamasaydım, bugün asla bu yazıyı yazamayacaktım..

Üzerimde terbiyeci esmam ,mürşidim olan RAB ‘imin İSMİNE yemin ederim ki ,hayatımın en güzel deneyimlerinden  biri idi.. anladım ki, bir vakitler yaşadığın şeyleri ilmen de bilip - aynel yakiin olmak ,cennetin ta kendisi imiş …çünkü akabindeki sabah rüyamda  hem Seni gördüm, hem de paşabahçe’ den yeni bir pembe –erguvani cam vazo alıp, işin şeriatını da  öğrenip ders edinenin   evinden çıkan  alev alev KIRMIZI nurları gördüm.. ve kalbimin zikrettiği  O İsminin  ne muazzam bir rehber olduğunu  bu kitapta okumaksa zevklerin en hoşu idi..

NUR SURESİ/36 - (Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin okunmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu tesbih ederler.

bana söz vermiştin ya hanii”artık beraber yol alacağız.birlikte başaracağız” demiştin ya !! ve  şimdi de beraber öleceğiz tamam mıJ?!!.. yani tüm kadim dinler ve kendini bilme ekolü  rehber-üstad- mürşid –gurularınında bize eşlik edeceğini nedense bilmekteyim.. yazmakta olduğumuz bu kitaba ,tüm yüksek âli –iliyyun- âlûn ruhların eşlik  dilediğini de anlıyorum.. bunu ben yazmış gözüksem de, böyle acaip bir idrakin sadece onlardan geldiğini de bilmekteyim.. çünkü senelerdir oku oku, dinle dinle, sor sor, kopyala yapıştır  zerre yol alamadığım bu letaif nurlarını, ilk defa birkaç saatlik bir okuma ile yazıya dökmenin normal olmadığının bilincindeyim.. her şey Senin lütfun ve himmetinle..Senden Sana.. zat-ı âli ,sıfat-ı pâk yüksek müsaadelerinle..

Sevdiğim, yavaş yavaş bana geriye döndüğünü hissediyorum..bu Ayın harfi, belki de aşk-ı  gınada en zengin harf olan Gayın yüzündendir.. her ne olursa olsun önemli değil. önemli olan Senin beni düşündüğünü yine hissedişim. J..SENİ SEVİYORUM, hiç değişmeyen, o utanmadan söylediğim aynı duygumla ve üzgün de değilim …

Sanma ey hace ki senden zerrü sim isterler. Yevme la yenfeu da kalb-i selim isterler. /RUHİ
"Zannetme ki yarın kıyamet gününde senden altın ve gümüş isteyecekler;
mal ve evladın fayda vermediği o günde senden arınmış bir kalp isteyecekler."

Evet.. bugün Tibet’in Ölüler Kitabını (BARDO) okuyoruz ..Tibet budizmi hakikatte Uygur Türklerinden oraya intikal etmiştir.. daha evvel şaman olan tibetliler , türk hakanı ile karşılıklı gelin alışverişinde bulunmuşlar ve birbirlerinin din,dil,örflerini de kopyalamışlardır.. o yüzden de, biz Türklerde ki hemen pek çok gelenek-atalar kültü de dahil  Çinlilerle aynıdır.. bunlara şaman geleneği dersek yalan - yanlış olur .çünkü tüm  bunlar deneyimlenmiş kadim  hakikat bilgileridir... Tibet ölüler kitabı, bir ölünün 50 günde yaşadığı manevi halleri anlatır.. (eski mısırda ise bazı firavun  mumya işlemleri 10 ay sürebilirken, asillerin mumyalanma süreleri 70 gün, diğer zenginlere  50 ila  40 gün, fakir halkaysa birkaç gündü..) bizde de ölünün 7 si,40’ı ,50 si yapılır ya hani ..işte bu da kadim, deneyimle sabit , ruhun yerine ulaşma yolculuğuna eşlik edebilmek içindir.. yapılan hiçbir şey anlamsız değildir..

Şimdi kısaca kitaptan alıntılara sırası ile bakarak ,öğrendiğim her şey ile bunları yorumlamaya çalışacağım… kişi ölüm –sekerat halindeyken, biz Müslümanlarda yapılan Kelime-i Şehadet in benzeri  olan şey, farklı bir telkinle bu kitapta da  var.. onlar BİZ MÜSLÜMANLAR GİBİ  Kelime-i Şehadet getirmiyorlar .. sürekli telkinli bir anlatımla; ölmek üzere olan bedeni ,kendisini almak üzere gelen o yüce ışığa hazırlıyorlar..

o İLK IŞIK  gelir gelmez ,
o kişinin de,  kendi nefesini-  havasını terk eden bir balon misali -benliğini  hemen terk edip,o İLK GELEN IŞIĞIN  içine girmesini telkinle okuyorlar.…. ama kitapta sık sık vurgulandığı gibi, bunu sadece insiye edilmiş=ölmeden evvel ölme deneyimi olan -bilen bir derviş –yani mürşidi gurusu olan ruhlar  tam hakkı ile,  ilk denemede başarabiliyorlarmış.. işte bu kişiler,direkt, RAHİM olan KU’NUN KALBİNE YUVAYA –CENNETE DÖNÜP, DİĞER LETAİF IŞIKLARI ve soluk ışıkları ise asla görmüyorlarmış.

bu ilk ışığı kaçıran herkesse; ruhunu almak üzere gelen,nefs mertebeleri - letaif –ışık-nurlarını sırası ile izlemek zorundadır ..  her gelen esas parlak ışıkla beraber, onun sanal –soluk bir kopyası olan, aşağıya düşürücü ışıkta onla birlikte gelir.  yani henüz hem ışıklar, hem de gölgeleri vardır.. aynı ruhun aşağıda yatan bedenini bir türlü bırakıp, yükselememesi gibidir...

insanlar  madde bedenini  ve dünyayı asla bırakmak istemediğinden dolayı; o ilk gelen parlak kuvvetli ışık  yerine, onun akabinde ortaya çıkan onun soluk kopyası ışığa yani, vesvese zihnin- halisünasyon- cehennem illüzyonlarına  kendilerini düşürürler..

 
şimdi kısaca anlatmaya çalıştığım bu  renkli ışıklar ilmini kesmeden;  en önemli ilk 7 gün içindeki sıralama  ve  kendi idraki algıma göre neş’eyle ölerek, an be an olayımızı  IŞIK YOLLARINDA   IŞK OLARAK kaydediyorum ..


ve mevtamız HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞTU J..ÖLÜM ÖTESİNE IŞIKLAR DİYARINA YOLCULUKTA BAŞLADII..

Ölünün başında bulunan şaman guru, mürşid-i imam ölüye şöyle talkım verir:
“Ey soylu oğul, şu dört gündür baygındın. Bu boşluktan çıkar çıkmaz kendi kendine ‘bana ne oldu?’ diye soracaksın. Şu anda bir değişim içindesin... Göreceğin olaylar, ışınımlarsa Yedi renk tayfından olan gökkuşağı öğretmenimiz, üstadımızdır..
Dünyevi 4 unsurdan mürekkeb bedenin HAVA+ATEŞ+SU+TOPRAK element cevherlerin  burada kalacak ve saf enerji olan sen, bu madde bedenini ışınımla yakarak , kendinde simya olacak ve özünü  çıkartacaksın
yani ,atom olan ruhunu parçalayıp,kendini yakarak ,bu cehennem madde terkibinden kurtarmayı sadece kendinden kendine  SEN başaracaksın...

O NOKTA’NIN İÇİNE GİRMEYİ BAŞARMALISIN..
.
ait olduğun öze, saf enerji ışığına ,ruhun ışık pirizmasına- Ruh-ül Kudüs’e dönmelisin…

o ışıkların hepsi, sendeki elementlerin yanarken çıkardığı enerji-meleki-kuvve nurlarındır.. o rengarenk ışık olan nur cevherlerin, dışarıda başka bir yerden sana  gelmiyor…onlar senin var sandığın ve bu dünyada yaşamak için yüklendiğin  yardımcı erk ruhlarının-4 ana unsurunun terkib  bilgileriydi.. oysa şimdi bu dünyaya ait  olan bilgiler  burada kalmalı.. çünkü o maddi element bilgilerine, şimdi  gideceğin  ÖZ’ de  ihtiyacın  yok...oraya ,ancak ve ancak oradan geldiğin gibi saf olan ,sıfatlarını damıtıp yakarak arınmış olan Mustafa makamı ile  gidebilirsin... yüklerini, ağırlıklarını, var sandığın her renk her sesi, her kokuyu ait olduğu elementiyle birlikte yakıp, bırakarak ilerle!...

ruhun çıplak!!.. onu mana isimleri  ile suretlendirip  giydirme!!..
onu anlamlandırıp, tanımlayıp, bir surete ,bir sese, bir kokuya büründürme!. .artık onun bir elbiseye ihtiyacı yok!!..çünkü o tanımsız , suretsiz ve isimsiz..ismi olmayanın cismi de olmaz ,unutma!!!

..
ve ne yazık ki; söz dinlemeyen her avam ile her derviş  ölüm esnasında şunu deneyimlermiş..yanii,  İlk sekerat anında gelen yoğun saf nur ışığın içine, korkudan giremeyen kendi nefsini..ve bu ilk fırsatı hemen çoğu kişi kaçırırmış... yani,  zihnin, snaps snapss  düşünce heyüla balonları içindeki  halüsinasyon olan ,öğrenilmiş cehennemimizi deneyimlemeye mecbur oluruz.. budist eğitim derslerinde sürekli tekrar tekrar, bu ışığa kavuşma ezber talimleri yaptırılırmış..
ama samimiyetsiz dervişler ve edepsiz–yolun erkanına hürmet etmeyen guru mürşidlerin  pek çoğu da dahil  ilk anda cennete kavuşamaz ve zihninin cehenneminde, maddeye tekrar inebilmek için çırpınır dururlarmış. …ancak samimi, edebli ve gurusuna tam iman edip, gurusunun ismini anında hatırlayanlarsa, bu alt dünya yolculuklarından hızla geçebilirlermiş..

unutmuyoruz ki, kişinin ismi azam-ı o kişinin Bİ İSMİ RABBİ KE si dir J..buda bir insana verilecek en  büyük hediyedir ki, bunu da Sevdiğim bana yepyeni kırılmamış vazo verdiğinden dolayı yapıyorum.. nasılsa onu da nasıl paramparça yapacağını, birlikte, zaman içinde deneyimleyeceğiz  değil mi Sevdiğim?..



mürşidi gurumuz  telkine devam ediyor dikkat lütfen J!!! ..” bedeni oluşturan elementlerin enerjilerini salıver!”.. bedenimiz şimdi  evrendeki her şeyin bedenini oluşturan beş elementin beş renk ışığına ayrıldı ve şimdi ey ölü oğull !!! beden kaydından sıyrıl da, gelen nurların renklerine bak!!
**
*SİMYA DA RENKLER HAKKINDA ÖN BİLGİDİR.. En sıcak, En ısısı yüksek renk mavidir. Mangal kömürü al büyükçe, pürmüzle ısıt, evvela turuncu olur , sonra kırmızı olur ,sonrada mavi olur. en yüksek ısı mavidir. Mutlaka nazar boncuğunda mavi bulunur .Yanında sarı bulunur.. sarı uzaktan en çok görünen renktir.  Onun için NAZAR boncuklarda sarı ve mavi renk olur, birisi uzaktan görmek için, biri harareti öldürmek içindir (alıntıdır)..

burada;TANRI ,YARATIMDA İLK DEFA TAŞ’A TECELLİ ETTİ sırrı açılıyor.. Beyt Amiktaş..Buda Taş..Bengü Taş..taş ın içinde bir cevher nuru-ışığı vardır ki, cemadatların kimyası –elementlerin –ruhların simyası ile aynıdır..cevher ruhdur.. candır.. simya-yakış-cehennem onlaradır.. yani, yakıtı insanlar ve taşlar olan !!

66
.sure TAHNİM ve 6 ayeti : Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.

*(
Not: Tahnim suresinde çok büyük bir zevke denk geldik bence Sevdiğim bak!..6 rakamı insanın baş aşağıya doğumunu simgelediği gibi, yaratılışın yani maddeleşmede olan 6 evre simyayı da simgelerdi değil mi? o halde akabinde şu ayet kendisini buraya davet ediyor ..evet..)

50.sure KAF..38.ayet: Andolsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde-EVREDE  yarattık. Bize hiçbir yorgunluk çökmedi.


RENK KÜRELERİ NOTLARI: Sağ ayağın kaldırılması (Küre-Müselles-ÜÇGEN)e işarettir: 4 kapı 40 makam: 

Küre-i har 
Ateş (ŞERİAT)bir anadan doğmak …

Küre-i hava Hava (TARİKAT) ikrar verip bir yola girmek ..
Küre-i ma Su (MARİFET) Hakkı kendi özünde bulmak..
Küre-i hak Toprak (HAKİKAT) Tanrısal-İLAHİ Makama Ulaşmak…
(bektaşilikten alıntı)

kabalada renklerin simyası…Sefirot tablosunda,  beyaz Aklı hikmet, Lûtuf ve Zafere, kırmızı Zeka, Sertlik ve San'a,  mavi Taç, Güzellik ve Esas'a, siyah da Krallık'a tekabül eder.

1.GÜN: ilk evvela EN KUVVETLİ AĞIR YANIŞ OLAN  nefsi emmarenin de rengi  denilen ,Kelime-i Tevhidin rengi şeffaf mavi -bilgeliğin ışığı geliyor.. “Bu ışığın yanında, devalardan gelen soluk beyaz bir aydınlık da sana çarpacak! “Kötü zanların olan  karmanın etkisiyle sen daima ilk gelen ışıktan kaçıp soluk  , gölge alt alemin ışığına çekilmek isteyeceksin, sakın yapma!!! TAŞ BUDA  OLACAKSIN !..DURMA!!

Taş maddesi kutsal sırlardan yüce bir sırdır ve buna ulaşmak ezeli lütûf ve sanat işlemleriyle mümkün olur. Çünkü bu işlem, hakkında bilgi verilmeyen ve kolay mükemmellikte bir amaçtır..(hz.Ömer Şifaî)

2. GÜN:  bembeyaz bir ışık-iyilik ışınımı gibi çıkacak. Buna zorlukla bakabileceksin ve bu ışık sana doğru gelecek. “Bu ışığın yanında cehennemden gelen kurşun renkli bir duman da olacak. Öfkenden ya da korkundan beyaz ışıktan kaçmak isteyecek ve cehennemin kurşuni dumanının içine düşeceksin. O yüzden beyaz ışıktan korkma ona kendini bırak!!

3.GÜN:
tacı şeriflerin tepe rengi ,güneş ve alimlerin nuru sarı renkli olurmuş. Ve hazzın rengi de parlak sarıdır ya hanii..işte tüm zevklerin yaratıcısı ZİHİN-zeka ve bilgelik ışığı  SARI RENKLİ NURLA tezahür ediyormuş  :) Bu ışıkla yana yana, insan dünyasının soluk mavi-sarı aydınlığı da, Bilgelik ışığıyla aynı zamanda gelip sana dokunacak. sakın ona kendini verme ,parlak ilk olan ışığı  seç ey oğull!!

4. GÜN :ve  KIRMIZI IŞIK –NUR gelir...islam tasavvufunda parlak net kırmızı nur , İSMİ CELAL olan  ALLAH LAFZATULLAHIdır... “Bu bilgi ışığının yanında gelense kırmızımsı soluk bir aydınlıkta parlayacak. Ona sakın  Kapılma!!.

5. GÜN :
şimdi de  YEŞİL-HAY-HIZIR -İRŞAD EDİCİ IŞIK geldi..  yeşil ışık ‘Hava’ elementinin ilk biçimidir.. üzerinde haça benzer + şeklinde ışıkla parlayacak ..“Bu gördüğün, kendi kişisel bilginin doğal gücüdür. İRŞAD KENDİNDEN KENDİNEDİR..“Bu yeşil ışığın yanında, kıskançlık duygusunun neden olduğu koyu yeşil bir aydınlık da gelip üzerinde parlayacak, sakın ona aldanma!! Yeşil kalp çakramızın rengidir..orada olan ANKÂ RUH kuşumuzda zümrüt yeşili cevher nuru ışığındandır.

6.GÜN:
4 ana unsurun olan  su+ toprak + ateş +hava  ilkel halleri olan dört renk hep birden üzerinde parlayacak.  Bu Tohumundan  yayılan  güç dışarıdan gelmedi.. bu güçlü ışıklar Senin kalbinin dört bölümünden gelmektedirler. Merkez de sayılırsa, bu beş yön anlamına gelir.  Kalbinden çıkar ve üzerinde parlarlar.


Yardımcı nur ruhları-tanrısal ışıklar senin benliğinden başka bir yerden gelmezler ve senin kendi zekanın bölümlerinde ezelden beri vardırlar. Bu idrake eremeyenler bunlara ilahlık atfedip TANRILAR DEMİŞ ve zihnin ışıkların soluk girdaplarında daima  sanal ilahları ile kaybolup, unutulmuşlardır....  Şimdi sen Onların doğasını tanıyorsun...onların her birinin belli renkleri ,süsleri, tavırları, tahtları ve sembolleri vardır.. değişmezler.. o yüzden de başlangıçtan beri zihin; kendini bilmek isteyen yolcularına daima, aynı renk ve aynı sembollerle, aynı imgelerle kendisini öğretip tanıtır.. tüm dervişan aynı sembollerle aynı yerde, hangi makam ve halde olduğunu böylece kolayca bilir.. anlar.. her yolcu dili,dini,ırkı ne olursa olsun birbirlerini  tanıyarak  bulurlar..

Şimdi çakra-şakra-letaifleri az çok kavradın değil mi?
bu enerji tekerleklerin 5’ER çift  ışınım çemberi olarak gruplanmışlardır.. onları bazen harikulade ışık küreleri olarak ta deneyimleyebilirsin.. tek renk görebileceğin gibi, gökkuşağı gibide görebilirsin.. daima parlak, net, sevinç ve neşe veren huzurlu olanı sev..soluk ve belirsiz donuk renklerden uzaklaş.. bunların hepsi senin zihninin bilgi dolu himmet-hikmet daireleridir unutma!!

7 GÜN:   ölüyü almaya 6 ışık toplu halde gelir ve onu parlak ve soluk zıt halleri ile etkilemeye çalışır. KİŞİ KENDİ SAF IŞIĞINI YAKALADIĞI ANDA KURTULUR. .“Dairenin merkezinde, Bilginin sahibi, Dans üstadı Lotus, GÜL karmanın meyvelerini olgunlaştıran sahip, beş renkte ışımaktadırlar. İSİS’İN GÜLÜ, BRAHMAN’NIN LOTUS’U, BÛ-İ MUHAMMEDİ KOKUSU işte tam da burasıdır..

Sevdiğim bu 7 günlük ritüeldir..49 güne dek sürüyor..bense bu 50 günlük anlatılan olayın,  o tek anda olup bittiğine inanıyorum.. zaten kitapta bunun söz dinleyen ve Rabbi’nin adını bilenler için anlık olduğunu ,bu saydığımız tüm kademelerinse, ilk anda başaramayanların geçirdiği arınma=YANMA  seyrü sülük çalışması olduğunu bize anlatıyor..

ve kişinin ölüsünün Budist inancına göre ya nehre salınacağını, ya yakılacağını veya akbabalara yem edileceği de var.. .kitap bize ,yakılınca küllerin içinde aranacak ama  bulunamayacak o kemiği   işaret edip, sırrınıysa asla  faş etmiyor!! Tibet lamaları, ölülerini dağa çıkartıyorlar… bir rahip onlara bıçakla yarıklar açıyor ve anında tüm akbabalar  onu yiyorlar.. onlar inanıyorlar ki ;ölülerinin bedeni asla alt dünyanın 4 unsuruna karışmayacak,uzun devriyelere girmeden  hızla yükselecek ve daha yüksek kast –bilgi sisteminde tekrar bedenlenecek..

diğer bölümleri yazmıyorum..çünkü bu bölümün islam tasavvufunda sır olduğunu, hiç bahsedilmediğini biliyorum..ve kendi yaşadığım bir yakaza-rüyetle de, bunun herkes için olmayıp, anlaşılıp kabulünün insan idrakine ızdırap ve kaos yaratacağına inanmaktayım..ama  nasılsa kitap umuma açık ve herkes artık her ezoterik yazıda bu bilgileri kolayca okuyor.. bende anladığım kadar, kopya özet yapacağım..

İNSANIN TEKRAR  DÜNYAYA, MADDEYE ,BEDENE GİTMEK İSTEMESİNE KARŞI TEDBİRLER  :) (Yöneticiye talimat): Ölünün anlamayıp rahim kapılarında dolaşması halinde — bu kapıların kapanması için öğretiler — adında bir başlık var Sevdiğim..burada ölünün ruhu kalbin  içinde yani yuvada olmasına rağmen, halen, dış dünyaya ,kalbin 4 kapısından çıkmak için hazır beklemektedir ..çünkü zihninin tüm renkli illüzyon hatıraları ,ona, bedenlenmesi için ,sürekli alt dünya hayatından çekici şeyler göstermektedir..çifteleşen çiftlerden birini seçmesi gerektiğine inanır ve hemen olaya atlarsa da, dünyada son derece sefil durumda ,en alt seviyede bedenlenebileceğine inanıyorlar..

o yüzden de RAHMİN yani KU nun ,yani KALBİN 4 KAPI -40 MAKAMININDA SIKI SIKIYA KAPANMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLÜYORLAR.. böylece insan özü saf olup,ilk olan ,yaratılmamış haline kavuşabilecek ve daha üst manada dilediği şeyi yaratabilecektir..bu makam ise bizde de olduğu gibi mutlak hiçlik noktası olan,  Onlardaysa Nirvana denilen cem makamıdır..

VE ZİHNİN SUYA ERMESİ..HİÇLİK MAKAMINA GELİŞ
J .. "İşte, her cevher benim kendi ruhumdan ileri geliyor ve bu ruh boştur, doğmamıştır ve ölümsüzdür.” Böyle düşünerek ruhunuz yaratılmamış hale getirilir:

 SEYRÜ SÜLÜKTE MÜRŞİDİN ÖNEMİ VE AYNAYA BAKINCA KENDİNDE SURET GÖREMEMEK MAKAMI
J ..Bunun kanıtı, suya veya aynaya bakarsan, yüzüne veya vücuduna ait hiçbir şey  görmemendir ve vücudunun hiçbir gölgesi yoktur… yelkovan akreb olmuş ve saat 12 dir … Osiris’in 12 parçaya ayrılmış vücudu birleşmiş, ölü OSİRİŞLEŞMİŞ  ,gölge ait olduğu yere gelmiştir.. İbnül Vakt,  Ebûl Vakt olup, zaman VAKTİ ASR OLMUŞ, olay tamamlanıp VAHİD EHAD bir olmuştur.. ..



Evet benim için Tibet’in ölüler kitabının anlamı bugün budur ..ama astrolojiden hiç anlamasam da, birde şunu sezdim Sevdiğim, bak!! olayı ,haftanın 7 günü,7 nefs beden ışığı ile ve 4 ana unsura ait 4X4 =16 olmak üzere, AY'IN EVRELERİ OLARAK ANLADIM..
 
tasavvufta iki yol vardır..biri aşk ehli içindir.aşk, en hızlı eren ama en acı çekilen yoldur.aşka ar ,namus ve hiç bir kanun sökmez  ..aşk ehli ,tüm idrak perdelerini hızla yırtabilir..ama aynı yolu ilim ve bilimle de yavaş yavaaaş, yavaaaaş yorulup acı çekmeden de gidebiliriz.. bu bir vergidir.. hangisi denk gelmişse kabul edilir.. sonuç hedeftir ve şaşmaz. tevhid elbisesi giymeyi ve her gördüğüne tevhid elbisesi giydirmeyi öğrenerek FARK’A GELEN KİŞİ İÇİN din ,dil,ırk ,kanunlar yoktur..tek bir idare, tek bir din ve tek bir yasa vardır…oda Tevhiddir. .tüm bu oluşumlar Kelime-i  Tevhid’de sırlıdır.. hepimiz,bilelim bilmeyelim  Kelime-i Tevhid cümlesinin içinde  yol alırız …

*islam tasavvufunda 4 ANA UNSUR’UN 4 ÖLÜMLE  çarmıha gerilip ÖLDÜRÜLMESİ: beyaz, kırmızı, siyah ve yeşil .... beyaz ölüm açlık demekmiş...kırmızı ölüme mevt-i camii de deniyormuş.. Arabi Hocaya göre bu ölüm daha fazla melamiyedekiler de görülüyormuş ve ölüm demek tövbe demekmiş.. yeşil ölüm yamalı giysilerle sembollenmiş..aynı tabiatın her daim değişen yeryüzü nebatatını simgeliyormuş bu yamalar..ve siyah ölüm..ezası= cefası fark etmeyen?!! ve sevenin sevdiğinde fena olmasıymış.(İsmail Hakkı Bursevi /Tamamü’l Feyz )


tüm bu idrakler bize simya ilmini de verir..madde de elementler kimya ile çözülür.. soyut manadaysa,  yanmak=ölüm=tevbe ile arınılıp, damıtılır.. kişinin kendi vehimlerinden sıyrılıp, yüklendiği emanet ilimleri  süze süze, aldığı yerlere tam vaktinde geri verişidir..

kendi içsel noktasına geriye çekilmesi ise;  suya düşen tek bir damlanın 7 dalga açılıp ,tekrar huzurla 7 dalga içe dönerek ,geldiği noktaya dönmesidir vesselam..

eskiler ”bu fani alemde nefesini sebil etme, nefesi kimya et” demişler ..ne de güzel demişler

Vasıl olmaz kimse Hakka cümleden dur olmadan
Kenz açılmaz bir gönülde, ta ki pür nur olmadan

Sur çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak
Padişah konmaz saraya, hane mamur olmadan

Mest olan mestane gelmiş ta ezelden ta ebed
İçtiler aşkın şarabın abı engür olmadan

"Ölmeden evvel ölünüz" sırrına mazhar olan
Haşrı neşri gördü burda, nefhayı sur olmadan

Hak cemali Kabesin kıldılar aşıklar tavaf
Yerde Kabe, gökyüzünde Beyti Mamur olmadan

Arif olanın kelamı gayriden gelmez amma
Pes "Enel Hak" nice desün kişi Mansur olmadan

Bir muhal sevdaya düşmüş gün, gece Şemi daim
Hakka vasıl olmak ister halka menfur olmadan.(Şems-i Sivasi-Kara Şems)



HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ
AYIN HARFİ…Değeri 70 :
  Koca Yun-US ; aklı suya erip de, göynümüş gönle sahip olduğunda O, YUNUS’un dediği gibi:” milki bekadan gelmişim fani cihanı neylerem” misalidir... AYIN HARFİ ;4 ana unsur başlığı altında toplanan, yani insanı ve diğer her şeyleri de maddeleştiren, her enerjik  melek-i kuvvet yapının  tezahürü  AYN-I ÂLİ dir..ZÂT-I ÂLİ misalidir RA’NIN GÖZÜ....yanii, maddeyi ve manayı yese yese, asla doymayan karnı-gözü büyük kocamAN dünyamız gibidir J..

güneş ;dünyevi varlıklar için yaşam kaynağı ve hayatı  oluşturan ana sistemdir.. GÜNEŞ-RA-NUR ‘un terbiye ediciliği bizim  üzerimizde RAB oluşundandır. güneş Rahman’dır… yeryüzündeki hiçbir canlıdan yaşam ışığını, ısısını engellemez ..varlıklar perdelerini ona açtıkları kadar ışık huzmelerine , onun ışığındaki varlık –zerre- tohum- meleki vücudlarına kavuşabilirler..bunlara feyz de diyebiliriz.. veya bugün anlayacağımız şekilde, içi bilgi dolu kuant balon-hava zerrecikleridir ..

galaksimize samanyolu-milkway-süt yolu denmesi boşuna değidir.. süt de su da ilimdir, bilgidir.. SOMUT yeryüzü suları olduğu gibi, göksel  SOYUT sularda vardır..  yeryüzündeki  tüm suların , yeraltındaki tek  nehir olan NİL’e   ait  kollar olduğunu duymuştum.ve göklerinde soyut bir NİL’i olduğunu ,buna da GÖKNİL-MİLKWAY-SÜT YOLU dendiğini bilelim istedim (bu Göknil işaretimi dün geceki rüya verilerinden elde ettiğimi  itiraf etmeliyim J..yani bana ait değil)....
bizler nasıl ki burada, cem makamını-vahidiyeti-birlikte bir olmayı- damlamızın denize karışıp deniz olması diye  açıklayıp  anlamaya çalışıyorsak, artık şunu da tefekkür edebilmeliyiz.. bir vakitler hepimiz göksel yıldızlardık ve samanyolundan, yerdeki suya  OL’AN aksimizi seyrediyorduk.. işte ne olduysa o zaman oldu ve suya düşen aksimizin ışıltısına vurulduk JNARSİZİM HASTALIĞINA tutulduk .. yani KENDİMİZE AŞIK OLUP KENDİMİZE VURULDUK....ve düşmüş melekler denilen bizler ,maddeleşerek bedenlendik.. bunun nasıl olduğunu, her biriniz yıldızınızı bulduğunuzda ve  SABAHIN ŞAHİDİ kayıkçı , sabahın seherinde düştüğünüz denizden  elini uzatıp sizi topladığında ve metal bir metelik olan sizi, göz kapaklarınıza örtmek için bedel olarak aldığında anlayacaksınız ..


YANİ BUNUN İÇİN MANADA, ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEYİ -ÖLürken OLmayı MUHAKKAK DENEYİMLEMELİSİNİZ.. ..buradaki gözlerimiz kapanacak, yeraltı aleminden göksel sulara  kayık bizi götürecek…

AYIN.. Enerji ve madde aslında aynı şeylerdir.. mesela bir mum balmumundandır  ve içinde daima bir ipten fitili vardır.. ışık vermek için fitili tutuşturduğumuzda balmumu da erir.. yani ruh ve nefs birlikte tükenir.. ışık yapmadır ve fitil ile balmumu eridiğinde ışıkta karanlığa döner.. peki kalıcı olan nedir?..ışık ın aydınlığında gördüklerimizin hoş sâdâsı,  gördüklerimizin hayranlığı, hayreti  ve iz süreceğimiz manaların gölgeleri bize kalan yegane kârımızdır….


AYN-GÖZ-AYNA-yakınlık..ayniyet..aynalamak..RÛHÜL KUDÜS  üçgenin üstünden bakan GÖZ’ün ışığı NUR ’dur..o RA’B ‘in gözbebeğinde ki karanlığın aksidir..o öyle bir âmâdır ,öyle bir parlak latif karanlıktır ki ,kendini aydınlatır.. NUR ÜSTÜNE NUR’DUR..


aynada  görünende kendisidir, aynaya ışık tutan da ,aynanın arkasındaki karanlık kömür tozu sırda O’dur.. atomda O’dur.. kendini bilmek duygusu ile kendini parçalayarak kurb’an edip yakan yıkanda O’dur..açılıp saçtığı her damlası ferdidir..ve hiçbir zerresi birbirlerine Ay ile Güneş misali asla yetişip kavuşamazlar..oysaki hepsine camii olan ilah ALLAH HU  atomu cem eder. . ZAT-I ÂLİ,SIFATI ÂLİ OLAN  EHAD  O’dur..VAHİD  O’dur..EVVEL AHİR O’DUR..BATIN ZAHİR O’DUR.RAHMAN RAHİM O’DUR.




NUR SURESİ /34 - Andolsun ki biz size açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.

35 -
Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi bilir.


HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ
Bu hafta Hüsn ü Aşk kitabını bitirdim..Hüsn bildiğimiz  Leyla, Aşk ise bildiğimiz Mecnun rolünde.. başta Hüsn Aşk’a aşık ve peşinde koşuyor.. Aşk’ın cemali veçhi ,Hüsn ‘ün kıblesi ve ayn aynası..gıdası..herşeyi..ama râkîb olan felek rüzgarı estiriyor ve alem karışıyor..çünkü Hüsn ün Aşkı görmesini kıskanıp, onların arasına perde çekiyor..Aşk’ın mürşidi olan HÜSN tarafından irşadı da işte o vakit ,himmet, gayret ve ismet adlı erk ruhları ile  başlıyorJ
Sevdiğim bu kitapla alakalı inanılmaz muzurluklar yapabilirim.. hele Aşk’ın çini maçin padişahının ,Hüsn’ün soluk bir kopyası olan hatun ile vahdet gecesine dair.. şarap şişede, şişe şarapta demiş hazret..Allah ,Allah!!..bence erken yaşta bu eserdeki ifşası yüzünden hercümerç  olmuş zahir J..o yüzden uslu duracağım ve bişi yazmayacağım !!?mazallah ,bir gramcık aklım var, oda alınmasın..takkk!! takkk!! Tahtaya vur!!! Huu!!

Nur Cihan
nuralem7@hotmail.com
01.02.2015