21 Mart 2015 Cumartesi

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 21

30 (O’tuz)  KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI  MASALI  21

Kâf’tan Kâf’a

başlangıçtan beri masallar vardı..onlara esatirül evvelin ,eskilerin masalları denirdi..geçmiş zamanlardaki seyrü sülük yolcularının rüya sembol kayıtları, gördükleri alemler ,yaşadıkları sırlar masal yapılır ve geceleri uyumadan evvel, yeni gelenler olan çocukların  kulaklarına, döllenmiş logos-kelam –söz tohumu ile sırlanırdı.. çocukların saf -öte aleme daha yakiin olan dimağı, bu masallarda kendisine yer bulur ve yeni gelenlerin hayatı ,henüz yaşamadan bilgelikle yoğrulurdu..

Bugün ne yazık ki bizler,yaşını başını almış koskoca insanlar olarak masallarımızı yitirdiğimizden ,içleri kof ve boşaltılmış nesiller olarak geldik gidiyoruz. kimse, bizleri küçükken hikmetli sözlerle uyutmadı..bizlerde, kendimizden sonrakileri hikmetli sözler-hikmetlerin yaşanmış hali olan, eskilerin o görkemli sembolleriyle süslü masallarıyla uyutmadık.. evet… bugün hemen hepimiz çok mutsuzuz.. çünkü modern eğitim denen ekol,hepimizin hayallerini elimizden gasp etti. düşünen, hayal eden, kurgulayan ve ümit var olan tahayyül alemimize ise şöyle dendi: ”hayır sen düşünemezsin  ve yeni bir idea üretemezsin..ben senin yerine düşündüm.. bu dört şıktan biri olan -benim dediğim doğru-yu seçersen, seni okullardan mezun eder ve okul bitirme yetkini verip, seni adam sınıfına sokarım.. eğer benim sistemimin senin beynini preslemesine izin vermezsen, bende seni okuldan atarım “..

Oysa eskiden hakiki bir usta, yetiştirdiği öğrencinin kendisinde kalmasını değil, kendisini geçmesi üzerine öğrencisini işlerdi..o yüzden çıraklık, kalfalık, ustalık denen insiye ahilik teşkilatı o derece başarılıydı....o yüzden kadim sufi mana ilminde FENAFİŞŞEYH (mürşidinde yok oluş), FENAFİRRESUL (peygamberde yok oluş),FENAFİLLAH(Allah’ta yok oluş ) tedrisat sırası vardı..

bugünse artık hepsi yok edildi..intizamsız  ve hak etmeden her öğretiyi-her şeyi para ile umuma sundular. Kadim kendini bilme okulları kanunen kapandı amma,  kadim okulların ders metotlarının binbir türlüsü, tonla paraya merdiven altı insiyatörler tarafından, ülkenin her yanından kanuni farkındalık okulları ve seminerler olarak tezahür etti!!.bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!!....sonuç; ruhları ve letaif bedenleri paramparça edilip savrulmuş eneji vampirleri –hayalet  hortlaklar –dabbtül arzlarla dolu -karmakarışık –kimin ne olduğu belli olmayan yeni dünya düzeni dinine, güya hepimizi  terfi ettirdiler….

İşte ülkemdeki uzuuun çooook uzuuun zamanlardır olan şey bu .ve ülkem insanı kendisi düşünüp üretemediğinden dolayı artık her an her fitneye ,her kaosa,her galeyana çanak tutan hazır asker gibi alçaltılmış durumda.. kendi inançlarından bi haber, kendine dikte edilen- din diye yutturulanlardan dolayı da- dininden-dinin gerekli emirlerinden  nefret edip, alay eden şahsiyetsiz bir zavallı konumunda.. yüzlerce yıldır türk milleti üzerinde oynanan oyun en sonunda başarıldı ve artık türklerin en büyük gücü olan temel sacayakı, aile kurumu içten ve dıştan paramparça edildi..bundan sonra bizimle kimsenin uğraşmasına gerek yok..bizim en büyük düşmanımız nasılsa biz olduk vesselam..

Her güzel padişahlı masalda bir hümâ kuşu vardır..her yüksek idrakli masal da ise bir ânkâ kuşu vardır..anka kuşunun özelliği, küllerinden yeniden doğmasıdır.. anka kuşu gak deyince kemik yer ,guk deyince su içer..anka kuşu kendini yer, kendini içer..o ismi var cismi yok denen bir masal idea kuşudur.. ruhumuza atıftır..aynı insan bedenini çalıştıran ruha ait çok az bilgi olması gibi, anka kuşu da öyledir..

İnsanın bedeni, dünya yaşam tekeri içinde sonsuza dek devreder ve devriyeye girer..hava+ateş+su+toprak unsurlarından olan çarmıha, ruh kendisini gerdiğinde, insan bedeni hayat bulur.. ruh, bu çarmıhtan azad olursa, geldiği ulviyet alemine yükselir..beden ölümlüdür,dünyevi hayata aittir..unsurlar ait oldukları devriyeye geri dönerler..toprak toprağa, hava havaya ,su suya,ateş-i  hararet ateşe çözülür..biz dünyalılar sürekli birbirimizi yer &  birbirlerimizi çıkartırız.. maddi dönüşüm budur ..eski mısırdaki scarabe-bok böceği sembolü, insanın bu maddi döngüsüdür... o reankarne değildir..
Reankarne=tekrar bedenlenmek bizim tefekkürümüzde yoktur.zira Allahımız bir yarattığını bir daha yaratmaya muhtaç değildir..her varlık gayesi, kulluğu neyse; bilsin bilmesin zaten onu icra edip,bu kesif alemden geldiği latif aleme döner.. dünya hayatında maddeye esir olmak demek ,cehennemde yanmak ve ruha ızdırap vermek demektir..yani, nari boyuta hapsolmaktır..ve renakarne kesin yoktur  diye de asla diyemeyiz..çünkü bizi Yaratanın ilmi ve yaratım sanatı sonsuzdur.O, dilediğini tekrar tekrar da getirebilir..

BAKARA/ 28:
Siz cansız iken size can veren Allah'ı nasıl inkâr edersiniz? Sonra sizi öldürecek, tekrar sizi diriltecek ve sonunda O'na döndürüleceksiniz.

mesela Adem atamızdan peygamberimize dek, gelen geçen tüm peygamberani kiram efendilerimize; aynı mananın, zaman içindeki tekamülü ve yaratıldığı nuru tamamlaması olarak da bakılabilir ki, biz buna reankarne demeyiz ..Muhammedi nurun, nurun ala nur olarak tamamlanması deriz..….


İdris Nebi yaşarken göklere çekilmiş ayetle tespit tek kişi olduğu halde; Hızır-İlyas-Elyase ve belki de Yahya( hay diri-yaşayan ,ölümü öldürmekle vazifeli tek kişi)’nın hep aynı kişi-tekrar tekrar bedenlenen olduğu da kayıtlarda vardır..

Pek çok velinin nutku şeriflerinde bu aleme sayısız defa gidip gelmesi ve don değiştirdim –vücud değiştirdim deyip, değiştirdiği vücutları –devriyeleri sayması da daima bilinen bir şeydir..
O halde bizler, hiçbir şey için “ o kesin yok ,bu kesin var!” diye  hüküm veremeyiz.. Allahımızın ilmini sınırlamak demek, onu suçlamak  demektir.. bizim hakkımızda hangisi hayırlı ise, zaten o manalar bizlerde  anlasak ta, anlamasak ta açılır J..maksat, olana bitene basiret gözleri ile bakabilmek ve seyredenin seyrettiğiyle ayn’ı nur - ışık – gölge  olduğunun farkına varmaktır.. gölgelerden, yapma ziya ışıklardan geçip, hakiki nur’a varmalıyız..

nur ile ışık eğer aşk yaşamasaydı gölgesi de aşağıya düşmezdi..ne yazık ki saatler daima 12’de akreb ve yelkovanın bir olmasında sabit kalmıyor. o halde zihnin sürati zamanın sürati ile aynıdır ve tayyi mekan tayyi zaman denen şeyde gerçektir..ANIN BENİ ANAYIM SİZİ ayeti, an’da anı yaşamak belki de budur.. zira düşüncemizde, la tahayyün alemlerimizden dünyevi idrak alemlerimize aynı anda gelmiyor mu? Evet geliyor.. o halde aklı küllerimiz , küllerinden doğan hakiki idrak ânkâlarımız değil de nedir?..

aklı olmayanın ne dini ne ameli vardır..akılsızdan ne din, nede amel istenir.akıl baliğ olan birisi ancak rüştünü ispat için yola çıkabilir..diğeri kayıtsız ve hükümsüzdür..O halde insana verilmiş en büyük nimet akıldır..aklını kalbi( VAHİY) ile evlendirip, vuslat yaşatan kişi ise ebedidir..

kişi kendi ruhunun asaleti ve letafeti ile mazhar olursa, o artık ölümden korkmaz. hiç bir dünyevi güzeli güzel ve çekici bulamaz.yaratılmış hiçbir  insan temizde değildir.. ruh mükemmel olandır.temizdir,arıdır, safdır..insan ruhu ile refik dost olmalıdır. hakiki mürşid –i ânkâ, kişinin ruhudur..insanın aklı, Külli Makamı Cebrailidir..O, insanın her şeyi bilen, kendi esma programı ile donanmış ana bankasıdır..yatırımlarımız bedenimize değil ruhumuza olmalıdır..haaa,islam da  beden ilmi öncelikli olduğundan dolayı, bedeninden bihaber kişi tabii ki ruhuna da gerekli özeni saygıyı gösteremez.. bedenlerimizi koruyup sağlığımıza dikkat etmezsek, bedenlerimize layık olmadığı şekilde davranıp, başkalarının elinde eza ve cefaya terk edersek, o zaman ,o bedenimizi hayatta tutan ruhumuz ızdırap çekip, incinmez mi pekii?.nasıl ki makinelerimizi, arabalarımızı vs icadlarımıza bakım yapıp onları koruyorsak, insan icadı bu makine bedenleri de korumalı ve ona gerekli ihtiramı göstermeliyiz..
ruh =madde.. mana =enerji.. ışık=gölge


HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

40+1 tüm sistem bununla olur anlamı içinJ) "bana bir kelime üfle lütfen"

ve "harflere bak" demiş harflerimin mürşidi sessiz ses: "harflerin uzadığı yerlerde ferahlık, harflerin kısaldığı yerlerde ise darlık var".
KAF Harf değeri 100.. eskiler ,güneş ötesi alemi temsil eden  batıni KAF DAĞI’na RAHMUT dermiş..belki de makam-ı Mahmud budur, bilmiyorum ama  KAF HARFİ ni birlikte hayal edebiliriz.. O, ÂNKÂ’dır..yani RUH’umuz olan  AKLI KÜLdür..O, ismi var- cismi yok LAHÛTİ ALEMİMİZDİR....KAF harfi , aynalanmış VAV harfinin başının üstünde iki nokta olan suretine denir ki, o aynı zamanda BA-KA-RA dır.. DÜNYA VE AHİRETİ DENGEDE TUTAN iki kanadımızın takıldığı KÖPRÜCÜK KEMİĞİ misalidir..O,  hak’mı ,batıl’mı  ayrım ilmine  sahibi makam Fûrkan olan Zülkarneyn’ likdir..


RUH hakikatte tektir..
her ruhun içinde kendi nefsi ve bedenide vardır.. o yüzden de kişi ademiyetine erdiğinde hem erildir- hem de dişil , XY birdir..


mesela bir nefs, maddeye  bedenlenmeden çok daha evvelde dahi, beden silüetinin edası tavrına sahiptir.. o kişinin dünyada bürüneceği huyu suyu o nefsin bilgisinde , aynı suya yazılmış ilim misali  vardır. Hani ,o yüzden denir ya” kişi 7 sin de neyse 70 şin dede o dur”.. NEFS'ingireceği kalıbı dahi bu tavrı şekillendirir ki, buda içeriğindeki esma oran terkibine bağlıdır..çünkü su, gireceği kabın şeklini, rengini ve kokusunu alır..eğer nefsin girdiği kap safsa ,o zaman ruh, nurun ala nur olarak-secde izi ile tezahür eder..


kâf İNSAN-I KAMİLİN TA KENDİSİDİR..
vücudundaki ,kendisini bir vücud eden tüm diğer 30 ruhi meleki kuşun  birleşim makamı odur..30 derviş kuş bir simurg eder.. KAF..  K+ Â +F =KAF ..(*ebcedleri : kaf 100+elif 1+fe 80=118 ….1+1+8=1O )


KAF VÜCUDDUR, VARLIK –MEVCUD-İ VÜCÛD İLMİDİR.. ebcedi olan 100 sayısı I.. şeklinde yazılır ki, bu her şeyi (KÜN FEYEKÜN) anlatır.. ANKH= hayatın kilidi ve anahtarı olanlarsa; işte bu BA sı verilmiş ,kilidi açılmış, anahtar sahibi kamil olan İNS’Andır.. ve bugün ki ilimle, kullandığımız tüm PC yazılımları da, işte bu anahtar kilit (eril+dişil) prensip yani 1O O1 üzerine kuruludur..1O, hakikatte nokta ve açılımı daire suretinden başka hiçbir şey de değildir..zaman da mekan da O’dur..o yüzden de NOKTA ilmi  ÂLİ olup,her ilimden üstündür..

KAF, insanın ruhi vücududur. .unsurlar alemi feyzi mutlak dünya aleminin  güneşiyle başlar; ki, kainatta sayısız güneş sistemi olduğunu da unutmayınız lütfen.bu öğrendiğimiz bir şablon kalıptır ve bizim alemimizin sistemidir..ama ne var alemde o var adem de hükmünce, aynı zamanda herkesin değil de, sadece ER KİŞİ nin bu manada olduğuna işarettir..)....


KAF HARFİ ; Ruhumuzun çar anasır bentleri denen, ateş+hava+su+toprak unsurlarında çarmıha gerilip =insan olarak bedenleşmeden evvelki ruhi ,yani feyzi mutlak halimizdir ..

Kaf harfinin üzerindeki iki boynuz, onun zülkarneyn olduğunu bize ispat eder..kaf vücudunun üstünde iki hilal  yani ,kürsü vardır…bu iki nokta, ALLAH’ ın zati ve subuti sıfatlarıdır ki,bunlar Hayat-ilim-kudret-irade-semi-basar-kelam-tekvin (yaratma) ve aksattır(nötr denge)..fizik beden bunlarla kaimdir.  bunların hepsi, yaratıcı güç ve meleküti vasfın la, fizik bedeninde -ruhi yapın olarak  seninledir



BEYNİMİZİN İKİ LOBU VARDIR..biri duygusal ,biri ise mantık düşüncelerimiz olan  dualitedeki zihni faaliyetlerimizin mekanıdır.. esas ana kontrol ense kökümüzdeki beyinciktir…bu 3’er bizim ricaül gaybimizdir. üçü birdir onların..


Yani, asıl var olan NUR-i MUHAMMEDİYET’ inle-  seninle sende ,senin kendi kainatın kurulur ..sen varsan alem vardır… sen ölünce kıyametin kopmuş ve bu alemdeki işinde bitmiştir, senin alem defterin de dürülür ..
hunnes ve kunnes denen kara delik ak delikse, senin sur borunda geçen senin hayatındır.. foton kuşağı nötron-nur-ışık parçacıkları tohumları her daim seninle ve sendedir..O, nasıl ki her an yeni bir yaratımla yeni bir neş’e de ise, sende her an kendinde kendini inşâ neşvesindesin.. sakın bunu unutma ve kendinin kadrini kıymetini bilip, kendinden kendine Ol, An’a er..


SEDNEYİ SEB’A-KAF alemi-Muhammedi sistemdir..KUL’ daki KAF, sedneyi seb’a,7 manayı-7 boyutu ve katlarını  anlayıp, TEKRARLANAN AYETLER hükmünce, yine senden sanadır.. 7 nefs derecesini anlamak; 7 kat yerleri ve 7 kat gökleri anlamak da demektir …cehennem 7 kattır, cennette 7 kat.(8. si özeldir) .her iş ve oluş bu iki 7’li arasında emir olarak iner ve çıkar .. aynı nefsinin 7 kat mertebeleri arasında sürekli gidip gelmen gibidir..

TALÂK /12:Allah O'dur ki yedi göğü ve yerden de onlar kadarını yarattı. Emir bunlar arasında iner ki Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve Allah'ın bilgisinin, her şeyi kuşattığını bilesiniz.

kâf ’tan kâf’a demekse ,PARÇALANMAMIŞ BİR BÜTÜN ve her şey vücûd-i kainat demektir.. yani, her şey ,tek kanun- tek madde şekliyle insandır..

HİCR 87:Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayı «seb'ul mesâni»'yi ve Kur'anı azımi verdik..
.
bir padişahın kaftan giymesi neyse, bir ermişin hırka giymesi ,bir velinin hülle giymesi aynı şeydir.. giydiği kainat görevlisi olma yetkisidir..



"KAF"
Kaf harfi bir sırdır,onun kemali başındadır
Arapların ilimleri onun merkezinin/çapının başlangıcıdır

Doğulular onu iki noktalı yazar
Biri gösterir ortadan gayb alemini, diğeri ortadan şehadet alemini

Öyleyse iyi bak! Onun gövdesinin hilal gibi eğri yazılışına
Ve dolunay gibi duran kafasının şekline

Hayret onun almış olduğu son şekle
O mebdeinin varoluşu için bir başlangıç ve bitişinin de mebdeidir.

Sayısal değeri 100 feleği ikinci felektir. Feleğinin hareketinin devir süresi 11bin senedir.. Havas ve havassu'l-havas aleminde temeyyüz eder. Mertebesi dördüncü mertebedir. Onun sultanının zuhuru cinlerdedir. Tabiatı ise ilk ana ilkelerdir. Onun sonu sıcaktır ve kurudur; diğer kısımları ise, soğuk ve rutubetlidir. Onun unsuru su ve ateştir. İnsan ve Anka kuşu ondan var edilir." (MUHYİDDİNİ ARABİ HZ. HARFLERİN İLMİ)
****


Bu bize şunu gayet net anlatır..yaratılan şeylerin en evveli olanı=varlık makamları = hz Makamı MAHMUD u Ahmed i Muhammed Mustafa’dır..

dolayısıyle de ezel ve ahir O’dur..batın ve zahir de O’dur..
gelen giden ne varsa& eşyanın hakikati de O’dur..
bir kişinin-eşyanın-esmanın başlangıcı ve sonu sadece O’dur..

başlangıcın Hatemi , gidebileceğin her noktanın tek Hatem-i Mührü de O’dur...


 işbu hakikati bir nebze anlayan da O’dur…




HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..
bu hafta Sana gerçek bir budistle olan sohbetimi yazacaktım değil mi J?!..evet. yine benim istediğim red edildi tabii, tam buluşacağımızdan bir gün evveli budistimin annesi yoğun bakıma kaldırıldı.. ve bende Kılıç hocanın Hermesler Hermesi’i kitabına başladım…dün gece bitirebildim..aslında bu sene iyi ki pek çok defa hermes’in kitabını,tibet ölüler kitabını ,enok’un kitabını okumuşum.. gördüm ki, hoca da tezini yazarken bu kitaplardan faydalanmış.ama Kılıç hoca hem geleneksel sufi , hemde akademik tedrisat yapan nadir kişilerden olduğundan dolayı, Allah’ta ,bu derece yüksek bir idrakli anlatımı ona lütfetmiş. zaten seyrü sülük görmeyen hiçbir kişi İdris Nebiyi böyle anlatamaz.. çünkü ehli tevhid olmayanlar nedense her şeyi detay detay-ayrı ayrı bilip, konuları asla birleştirip-tek bir manaya getiremiyorlar..

Şimdi Sevdiğim, Sana İDRİS Nebi-Thot-Enok-Ahnuh-Hermes ‘den ne anladığımı yazmak istiyorum..bir defa O’nu son derece celalli ,aşırı disiplinli buluyorum.. neden ululazim peygamberlerden sayılmadığını anlayamıyorum. bence O ululazim bir nebidir..bugün tasavvuf dediğimiz kendini bilme ilmine ait ne varsa,tüüm felsefeciler ve KİMYA-FİZİK-ASTRONOMİ vs , halen sadece O’nun dediklerini tekrar etmekten başka hiçbir şey ne yazık ki yapmamışlardır…nasıl oluyor da tüm dünya O’nun ilmini alıp,O’nu yok saymış hayret etmek lazım değil mi?


İnanıyorum ki O, şuan bizimle yazıyor,diğer O’nun hakkında yazdıklarım gibi..Eski Mısır beni neden seviyor bilemiyorum amma, bende onları sevdiğimi anladım.. hep büyük efendim Halilurrahman’dan dolayı sanıyordum, belki de, İdris Nebi ve Satürn’ün direk kendisi yüzündendir.. henüz bilemiyorum…rüyamda Mısır’daki müzede bana hediye verilen deniz tarağı kabuklusunun üstündeki uçuk mavi göksel kuşu buraya –anka bahsine  kaydetmek isterim.. çünkü, ağzı sımsıkı kapalı-binlerce senelik eski deniz tarağının içinde ne var görememiştim..

Sevdiğim ,İdris Nebi asrolojik seyahatler yapmış..her nebi gibi miracını güneş feleğinde icra ettikten sonra, Satürn ‘e yani en son felek’e varmış..işte orada O’na, tüüm astroloji ilmi verilmiş ve oradan da tekrar aşağıya inip,aldığı ilimleri kendisine inananlara öğretmiş..o yeryüzünde canını teslim etmemiş…her nefs ölümü tadacaktır ayeti üzerine, O’nun canı da, güneş feleği ziyareti esnasında kabzedilmiş ve mekanı orada olmuş..

Adem Atamızdan sonra nebilik oğlu Şit’e geçmiş.. hikmet ilminin ŞİT NEBİ ile başladığı kabul edilirmiş..Adem atamızın 7. Göbek torunu İdris Nebi zamanında Kabiloğulları gerçekten yoldan çıkmışlar ve  bugünde olduğu gibi hakiki inanan çok nadir insan  kalmış..ŞİT NEBİ oğullarıyla bir kutsal dağda yaşar ve asla kabil oğullarının içine inmezlermiş.. ailesine vasiyeti ise; yeryüzüne Kabil soyunun yanına inmeyip, o ulu dağda yaşamaları ve nesillerini onlardan korunması üzerine imiş…ama ne yazık ki İdris nebi devrinde ve sonrasında, SİŞ-ŞİT oğulları, o ulu dağdan aşağıya inmiş, Kabiloğullarının kızlarından beğendikleri ile ilişkilere girmişler,onlara vahyin sırlarını bilgilerini anlatmışlar.. ve bu Kabilsoyundan olan yeni tür çocuklar ise, korkunç zalim zorbalar denen soy olarak dünyaya gelip tanınmış (*TİTANLAR)..


burayı eğer anlarsak, ilk Olimpos dağında yaşayan insana benzer tanrıları,o tanrıların aşağıya inerek beğendikleri kadınlarla –erkeklerle ilişkiye girişlerini ve hamile kalıp devler denen korkunç titan adlı yaratıkları dünyaya getirişlerini de anlarız.. ve mitolojilerdeki tanrıların kendilerine dahi faydaları olamadığını, sakatlıkları gideremediklerini-kendilerinin dahi özürlü çocukları olduğunu, kıskançlıklar içinde YALANA İNANDIKLARINI-VESVEYE DÜŞEREK FİTNE ÇIKARTTIKLARINI-TARAF TUTUP ADAM KAYIRDIKLARINI , birbirlerine ve insanlara sürekli neden zarar verdiklerini de çözer, artık mitolojileri insanların nasıl hayal edip yaratmış olduğunu bir nebze anlayabilirz..
bunu anlayınca Tanrısal soy Ağartalılar ile şeytani soy Şambala seyrü sülük düzeneğine de ereriz..


İdris Nebiye verilen üç defa ululanmışlık sembolü  NÜBÜVVET (peygamberlik) –HİKMET  (vahy) ve VELAYET (kudretli yönetim ) tir..onun kurduğu disiplin sadece seçilmişler içinmiş..o seçilmişlerinde çok nadiri ölümsüz olabilirmiş.. bunun için sıkı perhiz, aşırı ibadet ve riyazat şartı varmış.. koyduğu katı kuralları kendisi de tüm hayatı boyunca uyguladığından, o derece başarılı olduğu ise su geçirmez bir hakikattir..Yaratan O’ndan bu ilmi dilediği için ,O’ndan bu meleki kuvvetleri açmış ve kullandırtmış ,daha sonra bu yolundan gelecek herkese de mihenk taşı yapmıştır..

bizim daima komplexli oluşumuz ,birini yüceltirken diğerini batırma zaafımız yüzünden, bugünkü Müslüman aleminin O’na haksızlık yaptığına inanmaktayım.   .. oysaki yiğidi öldür hakkını ver derler ya hani,malı hamudu ile al kullan,şöhret ol,para kazan amma kurucusunu yok say, hiç yakışmıyor.. çok ayıp..bir başka nebiyi de sevince ve onun ilminin ne kadar üstün olduğunu da anlayıp anlatınca, hiç birimiz islamdan çıkmayız yahuu, KORKMAYIN !!o kadar mı zayıf imanımız yani,o kadar mı yalan dolana batmış inançlarımız?!!

Evet İdris Nebi gerçekten de kendi devrinde gidilecek en son noktaya dek gitmiş, ululazam bir nebidir.. hatta o derece ilimde ileriye gitmiştir ki, o devrin sonunu O’nun getirip, kıyametini koparttığını da inanıyorum.. ayrıca kendisinden sonra gelecek olan Nuh Nebi atamıza, tufan olacağı bilgisini verenin O olduğunu bu kitaptan okudum.. o halde Gılgamış destanına bir daha  bakmak lazım geldiğini anladım.. aslında şu ortaya çıkmıştı. .İDRİS NEBİ TUFAN ÖNCESİNE AİT BİRİ İDİ ve gerçekten de hükmü daha evvelki Adem zamanında kalmıştı.. Tufandan sonra yeni devrenin ADEM’İ NUH ATAmız olmuştu..

Kitaptaki alıntı kayıtlardan  en ilginci de şuydu Sevdiğim..tufanın olacağı haberini göklerden alan İdris Nebi, öğrendiği o muhteşem ilimlerin  kaybolmasından korkup,onları gelecek nesillere aktarabilmek için ilk piramitleri yapmış.. piramitlerin her duvarına şifreli yazılarla tüm öğrendiklerini yazıp resimlemiş. O’nun harf ilmine de sahip olup,ilk harf ilmi kitabını yazdığını da var.. aslında O, öyle acaip biri ki, nerdeyse icat etmediği hiçbir şey ve ilim yok gibi..O, sohbetlerini göksel meleklerle yaparmış,onlarla dostmuş.şeytanları dahi hükmü altına alıp,işlerinde kullanmış..buda dev mimari yapıları bize açıklıyor..

O’nun kendi yazdığı kitap olan zümrüt tabletlerini bulan Apollon adlı bir derviş imiş…bugüne gelen Hermes’in kitabı, Yunancaya çevrildiğinde  aslından çok şey kaybetse de, yine de tüm manevi ilim sahipleri onun mıknatısına yakalanmışlardır.. kimileri O’ndan etkilenip öğrendiklerini ret etse de, hakikat güneş gibi ortadadır.. mesela Arabi hocamız ve diğerleri.. evet.. “biz Muhammediyiz ve başı sonu O’dur” dese de, İdris Nebinin olayları didik didik açıklaması ve zihinle kalbin arasında gidip gelen  nurların ilmini  anlatımı tüm dünyaya mal olmuş bir hakikattir..

Sevdiğimm..budizm ve hinduizmi aslında incelemeye dahi gerek olmadığını anladım.. hepsinin kökeni, İdris Nebinin kendini bilme okullarından kalan tedrisatlardan başka bir şey değildi.. yorumlardaki nüanslar farklıydı o kadar..öz aynı ama yaşanan sonsuz  farklı idrak vardı..

İslam alemi ise, hermetizmle  Bağdat ‘a gelince tanışmış.. Hermetizm ilmi ile Muhammediliğin tevhid edildiği , ilk kendini bilme-  İşrak Okulları ve ihfanı sâfa tam bu sırada kurulmuş.. eski mısır insiyasyonu Mekke’den çıkan Muhammedilikle asla ters düşmemiş ki, bir tek vücud olmayı hemen başarmışlar.. halkın binlerce senedir bildiği  hikmete, şimdi Muhammedi irfan elbisesi de giydirilmiş ve kendini bilme okulları hiç olmadığı kadar, anda dipdiri ayağa- kıyama kalkıp,hızla yayılmaya başlamış..

eski ile yeninin birleşmesi, geleneğin sonradan gelenin içinde harmanlanması, aslında her yeni dinin başına gelen şeydir.. çünkü peygamberler sadece tebliğ eder ve ana hatları söylerler..onlar vazifelerini yapar,nasıl uygulanacaklarını gösterir ,öğütler  verir  ve giderler.. ona tabii olanlar ise, kendilerine kalan bu irfan mirasını nasıl kullanacaklarına ,o nebiye ne kadar uyacaklarına kendileri karar verirler…aynı bugün olduğu gibi..kim ne kadar anlarsa, kimde ne mana varsa, kimde o hikmet, kimde o aşk, kimde o basiret varsa, ancak irfani idraki de  o kadar olur...


20 mart Cuma…bugün uluslararası astroloji haftasının seminerler gününe katılacağım.sadece Kılıç hoca en son konuşmacı olarak çıkacağından dolayı ,ölçüp biçebilmek adına sabahtan akşama hepsini dinledim.. astroloji asla bilemediğim bir ilim biliyorsun Sevdiğim. geçen yılki öğrenme girişimim hem benim ,hem de iki tanıdığımın gördüğü aynı rüya ile red edilip engellendiğinden, bende bana uyan astroloji ilminin zaten bu bilinen olmadığını gayet iyi bildiğimden dolayı  nihayetlenmişti..…


Seminerler Merküry otelindeydi yani HERMES’İN GEZEGENİNDE  ve bugün 20 martta tam biz konferanstayken güneş tutulacaktı.
.buradaki haritalara göre şiddetli sert olaylar bekleniyordu. .inşallah hakkımızda güzel neticeler ve kolaylıklar olur diye dilerim..yani bunca üstün astrolog, yapacağı toplantıyı elbetteki tesadüfe bırakamazdı değil mi J?!...


son arada Kılıç hoca da geldi..ona gidip hermesler hermesi kitabı için teşekkür ettim..Arabi hoca tarzı astrolojiyi nerden okuyabileceğimi sordum.çünkü ruhum bu bilinen astrolojiyi red ediyordu..hoca da;  bu maddi bilineni de öğrenirsem çok işime yarayacağını,onların içinde var olan ezoterik- saklı olanı anlayarak bulup ,alabileceğimi söyledi.. ve okumam için seminerde de duyuracağı şu kitabı önerdi ki,içinde Arabi hocanın bozulmamış haldeki astroloji ilmi varmış..Arabi hoca zamanı dakikalar,saatler,günler üzerinden değil ,7 li hafta üzerinden işlermiş..kitabın adı : İbnül Arabi Zaman ve Kozmoloji/ Muhammed Hac Yusuf

tüm gün,hiçbir lisandan anlayamayan bana, simültane çeviriden gına gelmiş olsa da, pür dikkattim..ruh-u kalbim ne diyor takipteydim....en son Kılıç hoca nihayet çıktı…ve onu dinlerken bir daha anladım ki, islamın tevhid dolu irfanının zerresi dahi batı bilginlerinde yoktu. gerçekten de batılı ilim sahiplerinde ne zevk,ne neş’e,nede hayret vardı.. onlardaki kaskatı mekanik kendini bilme - zihinsel ilmin karşısında, bizde; vahye dayalı,vahy kaynaklı mutlak güzel zevkler vardı..buna ne kadar şükretsek azdır..
 


İLİM BİZATİHİ VAHYE MUHTAÇTIR diye boşuna denmemiş olduğunu ilk defa burada kavradım.. astroloji ilminin en üst seviyedeki nurlar-devalar ilmi olduğunu sezdim..bir kişinin, astrolojileri yöneten gezegenlerin esma terkiplerinden  çıkabilmesinin; onları tanrı kabul etmeyip- kader denilen buruç putlarını kırmasının  neredeyse imkansız olduğunu anlamama rağmen, mutlak hürriyet için bunun şart olduğunu bir kez daha bildim.. 


*21 MART NEVRUZUMUZ,TÜRKLERİN ERGENEKONDAN ÇIKIŞI KUTLU OLSUN..HZ ALİ NİN DOĞUMU ÂLİ OLSUN..HIZIR İLYAS YOLDAŞIMIZ,YAHYA DİRİLTENİMİZ, İDRİS HULLE BİÇİP GİYDİRENİMİZ,İSA NEFES ÜFÜRENİMİZ, NUR MUHAMMED NURUÂLİMİZ OLSUN ..AMİİİNN
nur cihan
21 .03.2015
nuralem7@hotmail.com

2 Mart 2015 Pazartesi

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 20

30 (O’tuz)  KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI  MASALI  20

 BAKARA/156 :O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.

bugün var yarın yok denen EY İNS’AN!!.. sen dün vardın, yarında var olacaksın unutma!..SEN YOK OLMAN İÇİN YARATILMADIN!!senin var olmanı dileyen seni her halinle sevdi..seni tüm kusurlarınla sevdi..insan sevince nasıl ki, hata kusur göremez .. işte O’da seni ayn’ı öyle  sevdi ..

İnsan kendi zâtında hala yüce ,hala mukaddes..insanın ruhu bir cevheri âkdes.. su’mu temiz ruhun mu temiz dense, suya temizliği verende ruhundur.. öyleyken, maddeşebilmek için, ruh neden kirlenmeyi göze aldı deme sakın..ruh pisliğe tamah etmedi!! O emre itaat etti ve kûl emrine kul oldu!!..her varlık dokunmak-dokunulmak ve sevmek sevilmek ister..her varlık bilinmek ve bilmek ister..her varlık gözlerinde kendisini seyredeceği bir aşk iksiri,ruhun aks’ı ayn’ı aynasını diler..

Ne sen sensin, nede ben ben..bizden var olan topyekün bir biri var..üçü birdir onların.. herkesin bir temel sacayağı vardır..o üçü tamam olunca işler hep âsândır..ilim ve bilim yaratım için esas olan fendir..ona hayat verense mukaddes olan candır..eğer bir ülkede üçgen’i kuran sacayak yoksa; bil ki, o ülke sağlam temeller üzerinde inşa edilmemiştir..her an yakılıp yıkılmaya hazır ve nazırdır..

ilimsiz, bilimsiz fensiz icât olmaz..manada olup bitenler daima  manada kalır..o yüzden rüyalar yoruma muhtaçtır. dünya rüyanı güzel yor ki, güzel manada tezahür etsin..batınılikte kalan tek kanatlı kuş uçamaz.. mana ile beraber eşit madde ilmine haiz olan ancak İskender-i Zülkarneyn olur ,o  Zülfikarı kuşanır ve Fûrkan kılıcı ile Hâk ile batılı bir tek o ayırabilir.. aslolan dengedir..mizan terazisinde ölçü âsân’ dır..

O halde sende ayağa kalk ve kendi üçgen prizmandan 7 tayfınla rengarek ışı, ısıt bizi..ayndınlat ki, aydınlansın kendi şuur dünyan..aydınlan ki, aydınlansın karanlık  bilinç dehlizlerin.. kendine arif ol!! Bil ki sen ne SİN? Neci SİN? Kendini tanı ,kendini ara, kendini bul ve kendini fethet!! Bu beden mülkü topraklarında Zât-ı Hakka mahrem sensin …kendini sev..O’nun sevdiği kadar kendini sevemezsen de, O’nun sana olan aşkına saygı duy ve kendine zulmetme!!

A'RÂF/23: (Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.

HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ


FE: FE Harf değeri 80… insanın meleküt aleminden madde alemine bendenlenmesi ve yine geldiği yere- feyz haline dönmeyi başarabilmesi ilmidir.. RABITA yayınında yani, telepatik hipnozla yönetilmek bahsindeyiz...o halde Sevdiğim,  hikmet-i himmet SENDEN, hizmet de Senden J..

ters aynalanmış  vav harfinin,  üstü tek noktalı haline  Fe harfi denir..fe yi bugün faz (elektrik)  anlamı ile en güzel manada anlayıp anlatabileceğimize inanmaktayım.. ayette, Rabbimiz C.C  arıya vahy ettiğini söyler.. arı ruha remizdir..Arı’nın  esma- çiçekten  topladığı ilimle yaptığı altın sarısı BAL’a  MARİFET denir.. yani bir kişi ancak ,vahye –ilhamat-ı  rabbaniye mazhar olunca ehli marifet olabilir..

Nasıl ki hava denen şey  TEN’ENFÜS’ü, ciğerlerimize çektiğimiz dinlencelerimizde O oksijen,  ciğerlerimizde yanarak, yani bizde  ölerek bize hayat verirse ,bizde içimize aldığımız bu hawasül havas ilmi olan ilmü ledünü  yakarak –simya ile işler, lazım olduğu kadar bilgiyi, fiille  yaratıma dökeriz.. insan denen makinenin çalışma sistemi böyledir..insan  yaratılmış biyolojik bir robot misalidir ..


yaratıldığından  dolayı da, bu yaratım bilgisi- yapılışı ve kullanma kılavuzu da  herkesin kendi içinde saklıdır..nasıl ki, büyük mimari ustalar yaptıkları eserin en özel bir taşının altına, inşaat detaylarını tam çizimiyle anlatan bir projeyi  ustalık şaheseri olarak saklarlar.. işte buda aynen öyledir.. zira her ustanın en büyük hayali şudur ki; bir gün kendisini sobeleyecek büyük bir ustanın onu bulması, kendisini neşretmesi ve ustalık icazeti olarak ta kendisini geçmesi, kendisini de onunla beraber gelecek basamağa taşımasıdır ..

Ayrıca insanın inşa edilerek yaratılmış olması ,onunda kendinde var olan bu bilgiyle tekrar kendisini yaratmak arzusunu doğurmaktadır.. çünkü insan bunu hatırlayamaz..hatırlamak için çırpındıkça, sandık denen tabuta daha bir gömülür..insanın yaratım sırrını anlayabilmesi için, bu ahit sandığı denen beden kalıp tabutundan ölerek ruhen ayrışması ,kendisine dışarıdan bakabilmesi lazımdır..

Kişilerin kendi çağında hatem olması demek, sonsuza dek o manayı mühürlemesi demek asla olamaz..her çağda, o mühürleri kırıp, kendi adını mühür olarak basacak yeni esma terkipleri olacaktır.. mühürler zihnimizi ancak kilitler ve bizi sahadan uzak tutar ki, buda bir çeşit sihir-büyüdür. .sakın kendini başkasının sözü ile mühürleme!!…ilerle!!..yüksel ve tüm mühürleri birer birer kır!!…atalarını, kendilerini hapsettikleri benliklerinden özgürleştir… inan ki,onlar sana severek eşlik edeceklerdir..bunu  unutma!!..


Pekii..neden her usta, boynuz kulağı geçer misali, kendisinden daha üstün bir usta yetiştirmek zorundadır ? Çünkü ilim ve bilmek tutkusunun zevki  sonsuzdur.. ben bildim- ben oldum diyenler ,oldum dediği noktada donup kalarak o boyuta kendilerini hapsederler. O, ancak ve ancak  o boyuta gelen  yeni bir UStanın ona merhamet edip,onu anarak-hatırlaması ve onu  yanına alıp ,oradan çekip çıkartması ile hapsolduğu sabit idraklilik aleminden kurtulabilir..ve Usta,hatırladığı bu donmuş noktayı çözerek, ona tekrar ivme kazandırır ..onu günceller,onu insanların hatıralarına tekrar sokar.. böylece “ anın beni ki sizi anayım..bana yardım edin ki size yardım edeyim” gerçekleşir..ve o kadim usta tekrar tasarrufata başlayarak, kendi esma terkibinde yetişeceklere feyz akıtmaya başlar..

BAKARA/152:
Artık Beni anın, Ben de sizi anayım; Bana şükredin, nankörlük etmeyin..

eski ile yeni denen şey, kopmayan ip olan zincir-i habli metin yazılımının halkalarıdır.. kimse ipin ta kendisi ve bütünü  olamaz..  en yüksek bir piri azam dahi, ancak o ipteki bir altın halka olabilir..o yüzden de tarikat icazetlerinde ki  alasilsiletihim mühimdir.. Turuku Âli’yi , imamesi Muhammed Mustafa güneşi olan bir tesbih gibi düşünün …işte altın silsile  budur..

Allah Allahlığını kimseye vermez ama, kendisini tanıtır ve sistemini  öğretebilir..hiçbir nebi ve resul peygamberliğini vermez ama, kendisine misafir edip, olanı biteni göstererek öğretebilir.. hiçbir veli veliliğini ve hiçbir insan da kendi ismiyle manasını asla bir başkasına vermezmiş.. o halde alemde boşluk olmaması ve iğne atılsa, o iğnenin  düşecek nokta bulamaması hadisi ,bu halimize işaret değil de nedir?..



Havada tüm bilgiler (yazılımlar + programlar + kokular + sesler + renkler + görüntüler ) çözülmüş halde askıda durur.. bugün onları; değişik  dekoderlik yapabilen teknolojik aletlerle  indirip, seyredip dinleyebiliyoruz..tv lerde yüzlerce kanal ve her kanalın bir tarzı- seçimi var..bizler seçimlerimize göre bir kanalı tıklayarak  seyrederiz.. seçtiğimiz kanal, bizim cüzi irade dediğimiz, seçimlerimiz kaderimizdir’i de bize anlatır … hayatı boyunca tek  kanala bağlı kalan ve hatalı kanala giren kişi,kendisini o kanal alemine hapsetmiş olur… o yüzden de ana trafoyu hedef almak lazımdır..işte bunu ancak alemin ata direği olan , turukul âli’nin bugünkü Tuğrul Direği ( Djed-Osiris’in belkemiği-ASA ola ŞAH TAŞI) ile anlayabiliriz. .O’NUN ADInı bilmek, İSMİ AZAM’ı bilmektir...

Ana yayının geldiği büyük trafo kablo her idrake göre ince dal- kollara  ayrılır.O, yaşayan Tuba Ağacı- dünyanın Kutup Direğidir (* KÖKLERİ YERİN MERKEZİNDEYKEN DALLARI GÖKLERİ –kökleri  DELENDİR).. şimdii, o ağacı, dünyanın ana yayın faz hattı olarak düşünün lütfen.. kendisi NÖTR olduğu halde, yaptığın yayın pozitif –online dır..ve ona şimdiye dek öğrendiğimiz öğretilerden olan, şaman merdiveni olarak ta bakın.. bu MİL denen KUTUP’un kökleri yeraltı alemine yayın yapar .. unutmayın ki,yaratım-ölüm –doğum daima karanlıktadır...o halde,  Âmâ denen  karanlık madde, aslında dev bir tohumdur…

EN’ÂM 59:Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.

Ağacımızın bedeni tek bir ana gövdedir.. o yaşam sahamız olan orta dünyadır.. Orta Dünya - tampon –Araf Bölgesidir.  O, yeraltındaki sayısız sinir -damar ağını temsil eden köklerinin,  kimseye zarar vermemesi için,  tek bir koruyucu ağaç kılıfla=bedenlenmiş olan tezahür mahalidir... dallar ve köklerde açığa çıkan sinir-alıcı verici ağlar, bu alemdeki ana kablo direğinin içinde absorbe edilerek korunur..

O CELAL,O CEMALdir... O RAHMAN,O ŞEYTANDIR.. her kim ki o direği tanıdı ve bağlandı, ona buradan  kendi potansiyeline göre faz hattı çekilir.. dilenirse de şarterleri anında kesilir.. bazen voltaj artırılır .tüm bunlar ana trafo direğin mesuliyetindedir.. kaçak yayın kablosu takanların devreleri atıp yandığında ve başkalarını da devreden çıkartıp yaktığındaysa, mesuliyet kaçak kablo çekenlerindir biline!!..


  
TUBA Ağacımızın dallarıysa göğe uzanan ters kökleridir.. bu ağaç bir arketip semboldür.. budistler buna MERU dağı demişken, Sümerliler SUMERU dermiş.. dünya yuvarlak olduğundan dolayı, her noktası merkez , kutuptur..işte ,camii olayından çıkıp, ferdi manada anlam idrakine yükseldiğimizde de, tüm bu manaları her birey kendi üzerinde deneyimleyip bulup, bilmelidir.. kendi kutbiyetini çıkaran ve anlayan kişi ,kendi kavmi olan beden ülkesindeki her hücreye camii-i ferd olup, imamlık eder....artık o kişinin kendi mehdisi uyanmış, kendisine kendisi gelmiştir…


NEBE /6,7 : Biz yeryüzünü bir beşik, dağları da onun için birer kazık (direk-sütun) kılmadık mı?

bu idrake eren kişi; kavmi içinde ilk iman edip- ilk teslim- Müslüman olur ve kavime kendi minaresinden ezan okuyarak onları kendine imana davet eder.. kavmi bilerek veya bilmeyerek ona gelirler..çünkü o artık ADEM olmuştur.. ADEM in bulunuşu ve bilinişi ise  TEN’ENFÜS denilen bilinmek isteği HAWASÜL HAWAS ilmi olan NEFeS’İ İLEDİR.

O halde NEFES alıp verirken bundan sonra tefekkür edelim lütfen..bizleri hayata bağlayan ve öldüren bu NEFES DEDİĞİMİZ ŞEY HAKİKATTE NEDİR?
nasıl oluyor da Nefes’in ,bir leş hükmünde olan maddeye NÜFUS EDİŞİ ile, o leş ,aniden bir eşref-i mahlukata dönüşebiliyor  veyahut ta hayvandan daha aşağı bir tecelliye maruz kalıyoruz.. lütfen idrak edelim ve bizi çalıştıran  o şeye, her nefeste şükredelim..

Şimdi bir deneyim yapıyoruz...öğrendik ki, havada her bilgi varmış, değil mi?.. evet! yani ben,  nasıl bir dekodere havayı bağlarsam –havadaki o manayı- bilgiyi çekip alabileceğim lütfen bakalım?. 

Ewet!…hııım..aaa yayın yok, neden?!! Çünkü evinde kablo tesisatın yok da ondan.. o zaman, hemen niyet edip-dooğru gidip  başvurumu yapıyorum. evet.. yetkili makama başvurumu yapıp, verilen belgeleri kabul edip, onayımla imzaladım..
yani her iş ve oluşta olduğu gibi bir ahitleşme-akitname-sözleşme imzaladık değil mi? evet!! Tamam .doğrusu da böyle kanuni yolda olanlar zaten..çünkü kandırıldığında  şikayet edeceğin bir belgen olması lazım ki, hakkını koruyabilesin ve sana inansınlar.. o yüzden de merdiven altı rehberlere artık son J!!!gözünüzü ,kulağınızı hakikate dürüstlüğe açın..sahteleri artık yok edin..onlar bizim sahteliklerimizin yüzünden kendi şişirdiğimiz sanalbatıl= olmayan = zayii balonlar unutmayın.. şimdi onların hepsini tek tek patlatın ki, gözünüzün önü, ufkunuz açılsın..hiç bir şey olmadığını olamayacağını göreceksiniz..var olan HAK tır..gerisi batıldır..ve batılda batar..

TÂ-HÂ/ 81:Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yeyiniz, bu hususta taşkınlık ve nankörlük de etmeyiniz; sonra sizi gazabım çarpar. Her kim ki kendisini gazabım çarparsa, hakikaten o, yıkılıp gitmiştir.

Kaçak yayına hat çekenlere bibb!! Onlara ateşten alevler , yanış , yanarak atmosfere çarpıp bir gaz bulutu olarak yok oluş vardır.. onlar sanal geldiler sanal gidecek olan hewa ve heves virüsleridir..  yazılımınızda  sakın virüslere izin vermeyin..daima koruyucu program olan hakikat yayınına  hat çekin ..ölçü Kur’an ve Sünnettir ki, bunlarda peygamberimizin Veda Hutbesinde ümmetine bıraktığı  mizan ölçü emanetleridir.. sıratelmüstakim  âsâ yolu budur..

evet tamirciler geldi ,kablolar çekildi..rüyalarınızda sürekli bu işlemleri görüyorsunuz değil mi? evet!! İşte onlar sizin ağacınızı, kendi ağacına bağlayan rehberinizin, size yolladığı kökleri-sinir ağı –veri kolları olan FEYZ-hikmet-himmet OKLARIDIR....arada kontroller yapılır.. bazen faz fazla gelirse, devreleriniz bunu karşılayamayacağından devreler  yanabilir ve hattan çıkılabilir (meczubiyet).. hatta  başka hatları da yakarak, kendinizle birlikte başkalarını da devre dışına düşürtebilirsiniz.o yüzden de ayarlarınız olana dek uzun bir süre geçebilir…rüya sembollerinizi okuyarak, olayınızı,  rüya kılavuzunuzdan takip edebilirsiniz
J..

ve tüüm hatlar vücûd ülke evinize döşendi..aa ama halan yayın alamıyorum neden? Çünkü  fişi pirize takmadın da ondan ..hadi, fişini pirizine tak ve onları kavuştur J.. evet..fiş pirize takılır ve rahman ile rahim kavuşur (+ -).. besmelenin sırrı açılır.. KÜN-OL emri ile yayın gelmeye başlar. fakat hala yayını alamıyorum diyoruz değil mi? mesela “göremiyorum göremiyorum” deriz sürekli.. neden göremediğimizi ise düşünmeyiz..çünküü, her alet görüntü verme dekoderliğine haiz değildir..telsizler ,görüntüsüz telefonlar,radyolar görüntü veremez..tv de sayısız noktanın çözünürlüğü havadaki zerreleri temsil eder.. onlar atom zerreleri misali bize kendindeki ilmi faş eder..radar denilen şeyler ve yeni geliştirilen ışın röntgen gözlük aletleri ise  termal –aura –renk  bilgi hallerimizi verebilir..radyo-telsizler ise ses halindeki bilgimizi verir..ama ne var ki hepsi sanal ve hepsi metafizik bilgilerdir ve asla bizi tatmin edemez değil mi? ewett!! çünküü hepimiz gördüğümüzü ellemek-ona sahip olmak isteriz. Neden pekii?

çünkü tüüm Havanın Ten’Enfüsümüzün maddeye dökülmüş cem hali ,biz insan denen bu beşer şaşar  dekoder de çözümlenmiştir de ondan..o yüzden insan beytül mamur denen evdir.. nasıl ki dünya sürekli yakılıp yıkılıp, her devirde yeniden inşa ediliyorsa ,insan denen yapıda sürekli tadilatla güncellenip ,yeni zamanın akım wolt amperine  göre programlanıyor..

*((not:uzaylıların bizim gelecekteki torunlarımız olduğunu ve zaman sarkması yüzünden bize musallat olduklarına inananlar,ben asla böyle bir şey demiyorum ..çünkü uzaylılar kadar, başka başka mahlukatın aynı anda –aynı mekanda fakat,  farklı boyut alemlerinde tezahür ettiğimize inanıyorum..uzaylıların bizi yarattığına asla inanmıyorum,üzgünüm.sevinmeyin,sevinciniz kursağınızda kalsın diye bilerek bu notu size düştüm J….))

o yüzden peygamberimiz “çocuklarınızı içinde yaşadığınız devre göre hazırlayıp yetiştiriniz” diye bize emretmiştir.. bugün islamın bu derece geri ,bu derce sığ ,bu derece  güzelliklerden-inceliklerden-temizlikten  yoksun oluşu ve tüm dünyanın nefret ettiği bir bağnazlıkta kalması,işte  bu emre itaatsizliktendir.. islamı, onu bize tanıtan peygamberi, hala ilk çıktığı tarihe hapsedip, öyle kalmasını dileyen cahiller yüzünden bunca zulüm, bunca ilkellik ve sefalet olmaktadır..

HÛD /112: O hâlde, emrolunduğun gibi dosdoğru ol!..

üstelikte  bugün, islami otokontrol ,hakiki Müslümanların cehaletleri ve miraslarına sahip çıkmamaları yüzünden, sahte nifak yuvası –bölücü ve parçalayıcı sanal müslümanların elindedir.. islam ülkelerinde yaşamayan , islam ülkelerine yabancı, islam halk geleneğinden bihaber olup; bir eli yağda bir eli balda –elini bir işe sürmeden uydu kanalları ile halka feyz dağıtan tonla sanal islam uleması  sanılan şarlatan var biliyorsunuz.. islam = fiil.. din =ilim ve bilim…Halkıyla Hâk olmayan nâdânlar, işte öyle anamızı ağlatırlar vesselam..

sanal tezahür programları biliniz ki, daima sanal alem dekoderinde kalacak, hologram görüntü ve seslerse fişi pirizden çekince yok olacaklardır..ancak, Zat-ı ile Vücûd Fiil edenler Zülfikar makamında Tevhid Kılıcı olabileceklerdir.. onlar sanıyor ki halkın içine karışmadan, masa başından savaş kazanacaklar ve her yetkin makamı ele geçirecekler.. yok öyle bir şey.. halkın irfanı;  hak nedir, hak ne değildiri gayet iyi bilir..susan halkın üçkağıdı çok ağırdır… halkın ne zaman üç kağıt açacağını kimse bilemez…

HAK’KIN FEYZİ HALK’ADIR..HALAKA-İ DAİRE her şeyi çevreler.. halka inzal olan herkese nüfus eder.. bana ilham edilmedi diye kimse diyemez.. arıya vahyeden Allah, insana neden vahy etmeyecek ki? herkes hatam nedir diye kendisine bakıp, kendi idraksizliğine yansın!!.. aldığın nefesin anlamını bilmiyorsan nefes alma!!.. aldığın nefesin manasından bihabersen, senin taştan, ottan, hayvandan ne farkın var ki!!.. sen ,bende insanım sakın deme!!


HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ
18 Şubat Çarşamba..dün gece aniden KÖPRÜCÜK KEMİĞİ kelimesi ile uyandım...onu bir filüte benzeyen ses çıkartan bir boyun kemiği  müzik aleti olarak anladım ve içinde bulunduğumuz boğaz çakrasıyla alakalı buldum… budizmde köprücük kemiği denge demekmiş..belkide insan terazisindeki yatay çizgideki tek kemik olmasıyla alakalıdır..

Sevdiğim.. ben köprücük kemiğini dişi-kadınsı özellikte;kadının bel suyu olarak anladım..o dişil su, kadının sırt eğe kemiği arasından doğarmış ya hanii..ve nasıl ki, asa yolumuz olan omurga dikey yolculuğumuzu anlatıyorsa, belki de, yatay ve kırılgan yolculuklarımızda mizan terazimiz olan köprücük kemiğimizle anlatılmıştır..

insan denen terazi  T şeklindedir..kadını erkekten ,erkeği kadından çıkartamazsın..onları ayırmak LAMELİFİ birbirinden  ayırmak gibidir..ama bu mana dahi,zahirin  ve batının tezahür ölçü birimine göre değişir.. zira dünyevi kadın cinsi, bedenen erkekten çok daha güçsüzdür, savunmasızdır.. ve dünyevi erkekte, duygusal  hisler-incelikler bakımından daima kadından çook daha fazla güçsüz, üstelikte içeriği (hawasül hevesi-bilinmek ilmi) olmadığından dolayı da anlamsızdır....o yüzden de omurga ile köprücük kemiği ( t)  birbirleriyle dengelenir, birbirleriyle huzur ve sükuna ererler..zira dikey yol, sarmal zikzakların yatay  basamak dönüşleri ile çıkılır..
İnsan bedenindeki en  nazik ve en kırılgan kemik köprücük kemiği imiş.. lütfen kadınlarınıza karşı daha hassas olunuz.. onları incitmeyiniz ki, oda adeletin mâât tüyü ile dengeyi tam tutsun ve kalp ile kuş tüyü eşit gelsin J…..


19 Şubat Perşembe.. oo ..ne çok aylar geçti Seni rüyamda dahi görmedim biliyorsun Sevdiğim.. işte bu sabah Senin mekanında olmanın şaşkınlığı ve kaygısı ile,yine canımı nasıl yakacaksınız diye güvensizce panikliyorum.. Sen bir odadasın.meşgulsün birine anlatıyorsun..sürekli yeni birileri getirmelerine kızgınsın ve yeni kimseyi istemiyorsun.. yılgın, belki de bıkkınsın ..şöyle diyorsun karşındaki adama :”NEDEN ANLAMIYORSUNUZ?! DERVİŞ DEDİĞİN EN FAZLA 30 KİŞİDİR..DAHA FAZLASI OLMAZ..ODA YA ÇIKAR YA ÇIKMAZ!!!
sizi kapıdan görerek dinliyorum..kalbim Sen diyor ama, Senin her zamanki gibi kapıda bekletilen benden yine haberin yok!! kendimi kandırdığımı yine anlıyor ve benim, beni istemeyenlerin içinde ne işim var deyip, o mekandan çıkmaya çalışıyorken uyanıyorum..

Aniden yazdığım 30 harf ,30 kuş demek olan simurgun manasının aslında DERVİŞ demek olduğunu anlıyor,çok şaşırıyorum..acaba KAF HARFİnde miyim diye harf sözlüğüme bakıyorum..yooo..kaf da değil, bir evvelki harf olan FE deymişim.. yani  feyz sahibi insanda, feraset görüşünün açılmasında. .

27 şubat Cuma…dereotu kızımın geçen yıl takı tasarımı ve imal etmeyi öğrendiği ustasına telefon açıyorum.. o Müslümanken ,Budist olmayı seçmiş ve Tibet’te bir manastırda senelerce kalarak bu öğretiyi hayatına monte etmiş birisi.. beni en mükemmel anlayıp,istediğim şekilde anlatacağından dolayı hayatıma verilmiş bu yeni  rehberime şükrediyorum.. telefonda ki sohbetimizde, o benim bu idrakimin normal olmadığını,onlara göre benim çok yüksek sayıda bu aleme gelip gitmiş biri olduğumu söylüyor..bizim inancımızda ise böyle şeyler yok Sevdiğim ?!! veya asla sesli söylenmiyor ..herkes bu manaların peşinde olduğu halde, öğrenebileni ise bende dahil henüz göremedim..

masalımızın gerçek bir Budist olan rehberiyle Çarşamba günü inşallah kapalı çarşıda buluşacağız.. ben soracağım ve o anlatacak.. kaydettiklerimden sonra sana yazacağım   tabii ki
J..


28 şubat cumartesi..
kaç aydır ilk defa uçarcasına bir sohbete gidiyorum..ne kadar zamandır hemen hiç evden çıkmadım..yürümeyi unutmuş olabilirim.. Unkapanında otobüsten iniyor, Eminönü Tahtakaleden yukarı geze geze çıkıyorum..Sultanahmed ve Beyazıt..bugün Kubbealtında  Kılınç Hocanın sohbeti var..çok özel bir sohbetti ki, iki senedir ilk defa dinlemiş oldum.. sohbette benim için can alıcı olan mana şu idi..kendisi yurt dışındayken yanına  EREN olduğunu söyleyen biri yaklaşmış ve:  “ biz bazı zamanlar dünya erenleri toplanırız.. sizin ülkeden kaç senedir kimse gelmiyor.eskiden sizden de gelen olurdu.. neredesiniz, size ne oldu ,neden toplantıya katılacak bir eren çıkartamıyorsunuz?.. merak içindeyiz, nerdesiniz?” demiş..

Sevdiğimm..iki sene evvel rüyamda latif üçgenin anlamını ona sor dediklerinde dinlemeye gidip sormuştum ve o sohbeti masal yapmıştım ya hani. .şimdi o sorunun belki de kitaba dökülmüş hali olan Hermesler Hermesi orada bulup hemen aldım.. hocaya imzalatırken ona yeni hayalimi anlattım.. o çook sevindi..”Allah Allah daha ne olsun,daha ne olsun..harika” dedi..(*oysa bu rüyanın sadece yarısını arabici hocama anlattığımda ,kaç gün "sansürcü abla" diye başımın etini yemişti..galiba hala onu kıskanıyor ve Senden uzak tutuyorumJ)

*(
kitabı henüz okumaya başlamadım..bu masaldan sonra okuyacağım..içinde latif üçgenimin manasını bulacağımı sanıyorum..çünkü geçen ayki hayalimin işareti olduğuna inanıyorum..”bembeyaz bir kağıda bunlardan daha iyisi yok denilip, iki arabici hocamın ismi yazılıyor ve onlar seçiliyor..sonra kalbim bunu red ediyor.hayır diyor kalbim, birisi daha olmalı..ve beyaz kağıt yine gözüküyor.bu defa tek başına Sevdiğimin adı sözsüz yorumsuz yazılıyor”..kalbim mutmain ve susmuş –razı uyanıyorum.çünkü ben hala sadece Seni sevebiliyorum)

1 mart Pazar..Orhun Baba ile, bizi davet eden Selman Dede talebesi , mevlevi  Keriman Anneyi ziyarete gittik.Karababalılarda geldi..öğle saatinden akşama dek muhteşem bir sohbet oldu..böylece Arabi hoca talebeleri, Melamiler ve mevleviye birolduk.. güzel bir tevhiddi..aslında herkes aynı dilde aynı şeyi söylüyordu.. nasıl o dal,bu dala ayrıldık anlayamıyorum .. meşk,ardından mini bir fasılla sohbet nihayete erdi..bugün pazartesi ve Keriman Anne telefon açtı..teşekkür ediyor.. benden daha atik oluşu, beni mahcup etse de biliyorum ki,bir mevlevinin edebini asla geçemem.. en kısa süre sonra yine görüşmek istediğini söylüyor.. başım gözüm üstüne değil mi Sevdiğim..
nur cihan
02.03.2015
nuralem7@hotmail.com