12 Haziran 2017 Pazartesi

AYET VE TEFSİR TEFEKKÜRLÜ - SEMBOL RESİMLİ GENİŞ ZAMANLI kamİL-şaman olmak rüyaları ve ölüler kitapları SÖZLÜK MASALI

AYET VE TEFSİR TEFEKKÜRLÜ - SEMBOL RESİMLİ  GENİŞ ZAMANLI kamİL-şaman olmak rüyaları ve  VAR OLAN TÜM KAYITLI ölüler kitapları  SÖZLÜK  MASALI 
*bu tefekkür İDRİS NEBİMİZE=THOT-HERMES-HANOK a İTHAFTIR

 Duran  nokta Ebül vakt-zamanın-AN-GÜNün vaktin sahibinin ; vaktini bildiren İBNÜL VAKT- zamanın çocuğu HORUSRA olmak sembolünde yeni bir idrakiye tefekküriyesi ...okuyacağınız tarzda tefsir ilmi dünyada ilktir...o yüzden herkesin bünyesine uymaz. lütfen  bu ağırlığı kaldıramayanlar bu emaneti yüklenmesinler :) * Sevdiğim'e  ....

NOT
:okuduktan sonra gördüğünüz acaip rüya deneyimlerinizi yazıp kaydediniz lütfen.onlar size lazımdır 


felak suresindeki "DÜĞÜMLERE ÜFÜRENLERİN DÜĞÜMLERİNİ AÇMAK İÇİN OLAN TESBİHAT " ilmi : akrab -saatin merkezindeki noktaya bağlı ,kısa olan çubuktur ve o saati gösterendir  .. tasavvufta ise duruma göre; akraba, akreple eş; KUY -KÖY -KALB ile de aynı manadır..bizim geleneğimizde de, "akrabamı -akrep soksun" demek olan; akrabalarımızın ,en girft yanlarımızı bilip, bize en korkunç zulümleri yapıp -en çok canımızı yakma kabiliyetindeki imtihan edicilerimiz olduğuna dair nazik bir ironidir :) .... akrabiyyun...eski mezopotamya da ise, yeraltı bekçisi akreb- Selket  idi.. mısır ın ilk kurucusu AKREP KRAL'dır.. mısır da, tutankamonun 7 kat sandukasının 4 yanında akrep Selket vardır....akrep bizde Şahmeran'dır... Akrep takım yıldızını  hatırlıyoruz ki,ona Ejder burcuda denirmiş..


ve ayrıca, gılgamış destanında ise, gılgamış ın kut verilmiş nebi-kral olması için yapması gereken ölmeden evvel ölmek seyrü sülükünde; mürşidi olan ve ona bu yolculuğu yaptırtacak atası Nuh nebiye ulaşabilmesi için ,ölüler alemi olan yerin kapısını  ona açan, akrep karı koca -yeraltı bekçilerini de hatırlıyoruz lütfen....

akrab-akreb burcunun tüm metafizik ilmlerdeki manası aynıdır. bizim geleneğimizde ise, akrep manası şahmeran olsa da ,o ,aslında insan omurundaki 33 tesbih tanesi düğümünü de simgeler....zehri panzehir ile  XY anlamıdır... o, küllerinden doğan -dönüşen -ölümsüz devriye olan anka kuşunun simgesi ejderha ile de eşdeğerdir.. herşey birbiriyle bağlıdır.  ve bir yaratım-oluşum-tekamül evresinde biz eşyanın;  sırası ile dönüştüğü suretin, o anki suret adını alıp-  anlam -maddeleşmek gömleğini giymiş , yeni yeni  eşya hallerimizdir bu semboller-isimler...insan ancak , omuriliğindeki KUyu olan  KEVSER menbaından kendi suyunu çıkartıp ,kendisi içerek ölümsüz olur.. bunun içinde, 33 boğumlu -33 düğümlü zorlu bir yolu, tek tek düğümlerimizi açarak kendimiz geçmeliyiz..
*tarihte,  Gılgamış-İskender de dahil olmak üzere ne yazık ki kimse,  bu hayali gerçekleştirememiştir...pekii,Hızır bunu gerçekleştirdiyse,nasıl gerçekleştirmiş ?.. ölümsüz olmak sizce nedir?


İSİS'İN DÜĞÜMÜNÜ,genetik -dna merdivenlerimizdeki  sorunlarımızı - duraklarımızı BİLİRSİNİZ?.... DÜĞÜMLERE ÜFÜREN KOCA KARI AYETİNİ DE BİLİRSİNİZ? ..şimdi siz bu şifreleri tefekkür ediniz lütfen!! .. kimde?... kendinizde tabii :)?!!

* şimdi  de, kuranı kerimde her ayetin sonunda neden bir düğüm-bir gül,bir mühür-vefk- helm - diğer ayete GEÇİŞ KAPISI OLDUĞUNU ANLAYIN LÜTFEN :) ...

*ipucu : SÖZ SİHİRDİR demiş NEBİMİZ MUHAMMED ALEYHİSSELAM.. isis in düğümü denen şey, hayat ağacının anlamında ve çapa sembolünde vardır..ayrıca Peygamberimiz , hz Aişe ye 'seni kördüğüm gibi seviyorum "demiştir..*

not:iyi çalışın.şaman olmak rüyalarına girdik..o yüzden hata yapmamak lazım ..bu şaman olmak rüya çalışmasını ,kandırılmamamız için yapıyorum veya daha az kandırılmamız için :)..ÇÜNKÜ HIZLA ŞAMANİZME KAYAN İNSANLIK VAR.VE ÇOK SÜİSTİMALA AÇIK..NE YAPTIĞINIZI  BİLMEZSENİZ ,BAŞINIZA NELER ÖRDÜĞÜNÜZÜDE BİLEMEZSİNİZ..ve konu ayetlerimiz 

113 - el-FELAK
(yarmak demektir ..felak ve nas sureleri koruyucu surelerdir..)

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. De ki:"Ben ağaran sabahın Rabbine sığınırım,
2. Yarattığı şeylerin şerrinden,
3. Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
4. Ve düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ,
5. Ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!

114-en-NÂS ( insanlar demektir. )
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,
2. İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine),
3. İnsanların İlâhına.
4. O sinsi vesvesenin şerrinden,
5. O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler)fısıldar.
6. Gerek cinlerden,gerek insanlardan(olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah'a sığınırım!

****

Selam küreviler..bugün ŞAMAN OLMAK RÜYALARINDAN GÖK OLAYLARINI -YILDIRIM ÇARPMASINI -RAD I DİDİKLİYORUZ..bildiğiniz gibi şaman-kam olacak kişiyi ataları önden seçip, zorla ,döve söve -öldürüp -hayalinde,diri diri- kese biçe- acımasızca ,vazifesi için yetiştirilermiş..amma birde, ilahi lutufla kendiliğinden, yıldırım çarpması ile otomatikman bu suyu harekete geçen kamlar da varmış..şimdi, bugün de konuğumuz olan KAM TESLA GİBİ OLAĞANÜSTÜ BİR DEHANIN YILDIRIM-ŞİMŞEK-ELEKTRİK ve ÖZEL SAYILARLA ÇİZDİĞİ VEFK-GÜL-TERK -MÜHÜR İLMİ İLE KALAKALIYORUZ :) malum Tesla ,hayatını gök olayları-yıldırım ve şimşekleri inceleyerek geçirmişmiş...


....
biliyorsunuz ki ,yerküre üzerinde bir nokta işgal eden sizler,aynı zaman da bulunduğunuz noktanın kutbu ve kutup direğisiniz..YANİ HEPİMİZ BİR YILDIRIM SAVAR PARATONERİZ.....insan da bunu ,omur adlı direk yapar.bu sıratel mustakim ASA SUYU YOLUNDA,OMUR'UN İÇİNDE Kİ HAYAT SUYU ABI HAYATIMIZ -SELSEBİLİMİZDİR.. herkesler, 12 sarmallı dna ya sahip olmak için uçuk kaçık acaip şeylerle zamanını tüketiyor...oysaki ,o tek yılan-kundalini-yeşil hayye- suban  uyanıp,hazinesini sahibine teslim edince, bu suda yanar :) .


yani ,gerçekten de agni denen V üçgen ateşi,gökten inen ^ RAD ŞİMŞEĞİ YAĞMUR SUYU İLE DÖLLENİR ve  SU YANAR :) kandil -kutsal kase çanağı ateş alır..kandil ,7 kandilli süreyya olup, uyanır...

su ve ateşin evliliğinden, nar-nur olur ve uyanan kandille; her olan- ayanı sabite ve meşgul olduğu işi zuhur ederek gözükür .....

ve böylece, iki üçgen içiçe geçince, süleyman'ın mührü şifre kapısı -besmele sırrı olan 19 ile açılır..

"siz, selsebil e ait olmak nedir bilir misiniz ? "o, senin suyunda olan- varoluştan beri senle akan atalar yolu turuku alidir..
onu uyandır ki ,7 kandilli -7 alevli alevi süreyya sen ol..

unutmayınız peygamber efendimizin başının üzerinde daima bir bulut vardı ve o BULUTUN sayaban-gölgeliğinde gezerdi.. yani, O, buluta hep bağlıydı ve BURAK adlı ŞİMŞEK ATI HEP MİRACA HAZIR ve NAZIRDI....


KUNDALİNİ UYANDIRMAK-SELSEBİLE AİT OLMAK İLMİNİ ANLATAN fetih edilmek AYETLERi ..

***
RAD SURESİ :12 - Size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve o yağmur yüklü bulutları meydana getiren O'dur.
13 - Gök gürültüsü O'na hamd ile, melekler de O'nun korkusundan dolayı O'nu tesbih ederler. O yıldırımlar gönderir, onunla dilediğini çarpar. Onlar Allah hakkında mücadele edip duruyorlar. Oysa Allah'ın çarpması pek çetindir.
14 - Gerçek dua O'nadır. O'nun dışında yalvarıp durdukları ise onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. Onlar olsa olsa ağzına su gelsin diye iki avucunu açana benzer ki, o, ona gelmez. Kâfirlerin duası hep bir sapıklık içindedir.
15 - Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah'a secde ederler.

**********
KAM KAM NE OLURSAN OL COME -GEL TEFEKKÜRLERİ :) 
SEVGİLİ, ALİCEMGİZ OYUNLARI ÜSTADIM EFENDİME İTHAFTIR,İZNİYLE :)    Allahümme salli ala seyyidina muhammed...

Selam küreviler.. bugün ki şaman -KAM olmak rüya sembollerimiz biraz ağır..kısaca dünyada bir ilk olan tefsir tefekkürlerimiz için şöyle diyebiliriz..HER ÖĞRETİNİN AMACI; KENDİNİ BİLMEK İÇİN, ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEYİ DENEYİMLEMEKTİR..


eski mısırda bu imtiyaz sadece firavunundu :).. diğer öğretilerde,  içlerinden ruhbanları çıkartıp ,bu işi meslek haline getirip ,kendini bilmeyi tekELleştirdiler.. ömür boyu kendilerine herkesi kul edip ,kendilerini beslettiler -baktırdılar... ve kimseye EL VERMEDİLER. .peygamber efendimiz de,bu yüzden  tüm müminlere emretti: ÖLMEDEN EVVEL ÖLÜNÜZ .işte Muhammedi olmanın tekamüldeki üstülüğü budur..


NEBİMİZ ,firavun olmak ilmi olan kabala dan insanlığı kurtarmış, firavunlaşmadan-TANRILAŞMADAN bu ilmi tevhid ederek ;EL VERİP=EL TUTARAK ALA SİLSİLETİHİM BUNU SELSEBİLLE VAKFİYE OLARAK AKITMIŞTIR... ve aslında şaman olmayan yoktur...tabiatla dengeli, uyumlu yaşayan ve tabiattan hakkından fazlasını almayan ve zarar vermeyen herkes KAM-İL -şamandır..kötü olmadığı için zaten velidir, evliyadır ve o şifanın ta kendisidir.herşey yalansız yaşamayı başarmakla alakalı..
**

**ÇOOOOK ESKİ BİR RÜYA KAYDI :... .... ..  Dairevi ahşap sahne döndü.. paravan çekildi.. ve  sahne-i daire üstünde bir koltukta oturan beyaz saçlı kuklacı gülümseyerek, yerde duran sandığa uzanıp kapağını açtı..aaaa!! O Kuklacı;az evvel, bir önceki sahnede tamamen yanıp kararmış olan o anahtarlıktaki ahşap ip kuklaların aynılarının yepyeni ve çok daha güzellerini ,yerde duran  sandıktan çıkarttı.. ve kuklacı her şeyi anlattı!..
****
şimdi bu yazıda da  ilk AZTEK MAYA ŞAMANLARIYLA GELEN KEMİK-KAFATASI TARİKATINI yani mandrakeyi göreceksiniz..


KIRMIZI POST-İSMİ CELAL ..aztek-maya daki mandrake' nin kırmızı pelerin tefekkürü .. mısır da, ölülerin mumyacısı ve ölülerden mesul olup , diğer tarafa giderken ölülere  eşlik eden ANUBİS =MÜRŞİD =KAM = KITMİRin; üstünde kırmızı bir pelerinle ölüleri  beklediğini hatırlatmak isterim ...ve dünyada bunu şimdi bir tek siz henüz öğrendiniz ...   ne kadar şükretsek azdır değil mi? burada okuyacağınız Mandrake ilmi ,yumurta ilmiyle ilgilidir(*ilmü ledün olan tavuk mu yumurtadan -yumurta mı tavuktan çıktı dönüşüm devriyesi ilmi ) ...her şey gibi...ve AZTEK MAYA ALINTILARIMIZ :

... KENDİLERİNİ PAR­ÇALAYANLAR ve TANRILARI-esmaları -vücud azalarını  ORTAYA ÇIKA­RANLAR gerçekten başarılı birer telkin ustalarıy­dılar. Onların “gösterileri” Hintlilerin ip oynatıcıla­rına ve Çinlilerin hokkabazlarına benzer. Özellikle Motetequi, Asyalıları hatırlatırlar, onların sanatı in­sanların en eski özlemini, öldükten sonra yeniden dirilmeyi yansıtır.


Sahagûn’un metinlerinde, seyircilerin şaşkın bakışları altında bir adamın parçalanıp tekrar bir­leşmesi anlatılır. Seler’in çevirisiyle özgün metin şöyledir (57);
kendini parçalayan’ denilen adam gösterisini şeflerin huzurunda da yapar...Kendisini parçalara ayırır; özel olarak belir­lenmiş yerlere ellerini, ayaklarını keser, ko­yar; kendisini parçaladıktan sonra, nesi var nesi yok, tüm organlarını kenara koyar. Sonra onların üzerini kırmızı çizgili bir pelerinle örter,o anda hepsi tekrar canlanır, sanki hiç kesilmemiş gibi,hepsi birleşir,bütünleşir..Sonra kendini gösterir, selam verir... Yaptıklarının hepsi sihirbazlıktır. Bu gösteri için ödüllendirilir. ”



Bir taraftan parçalanma ayrıntılarıyla anlatılır­ken,” ayrılmış yerlere ellerini ve ayaklarını koyar”, diğer taraftan birleştirme işleminin “kırmızı çizgili bir pelerinin altında” gerçekleşmesi çok ilginçtir. Acaba Motetequi seyirciler üzerindeki etkisini, bir­leştirmeyi gösterecek kadar uzun bir süre koruya­ mıyor muydu, yoksa hepsi sadece bir hile miydi? Seyircilerin yorgunluğunu veya dikkatlerinin da­ğılmasını bu pelerinle önlemeye çalıştığı daha ak­la yakındır, çünkü mekanik hileler için gerekli aletlerden yoksundu....Daha çok saraylarda görev alan bu sihirbazla­rın hipnozla ilgili oldukları diğer bir isimlerinden, Teixcuepani’den de belli olur. “Birisinin gözünü ters döndüren”, daha çok bir halüsinasyonu çağ­rıştırır (57a).
Teuquiquixti, “boş” şapkalarından tavşan veya güvercin çıkartan modem ilüzyonistlere karşılık gelen sihirbazlardı.Açıkça kitle hipnozundan ger­çekten anlayan bu “büyücüler” zahmetlerinin kar­şılığını alıyorlar mıydı acaba?


Sahagûn metinlerinde  “Tanrıları ortaya çıkartanların” bir anlamda “sihirbaz oldukları” yazılıdır. Elindeki torbayı silkele­yip “torbanın içindekileri" çağırırdı. Büyük olası­lıkla bunlar kukla olmalılar; küçük çocuklara benzeyen kimisi kadın kimisi erkek figürler. Ka­dınların süsleri, etekleri ve gömlekleri çok güzel­dir. Erkekler de çok süslüdür, kolyeleri, etekleri, pelerinleri çok güzeldir.". Kukla tarzındaki bu fi­gürler hakkında bilgiler verilir ama torbanın önce­
den boş olup olmadığından hiç bahsedilmez. “Şar­kılar söylerler, dans ederler, canları ne isterse ya­ parlar Bunları yaptıktan sonra sihirbaz torbayı yi­ne sallar ve hepsi hemen içine doluşurlar. ” Krickeberg de bunların kukla veya yapma be­ bekler olduklarını tahmin etmektedir (58).
**
ve şimdi de AZTEK-MAYA DA LOHUSA İKEN ÖLEN KADIN KOLUYLA YAPILAN UYUTUCU-HİPNOZ BÜYÜLERİ..  Doğum sırasında ölen annelerin sol alt kolu (dirsekten aşağısı) çok etkili bir büyü aracı olarak kabul edilirdi. Büyüyle uğraşanlar fırsat bulurlarsa, ölü kadının kolunu çalmaya çalışırlardı. Bu neden­le ebenin son görevi, hastasının cesedini bu tip hırsızlıklara karşı korumaktı.bu ölü lohusa kolunu ,sihirbaz şamanlar kişileri hipnotize etmekte kullanırlardı..
MAYA AZTEK TIBBI KİTABINDAN ALINTIDIR

*******

*ve AVRASYA ŞAMAN RÜYALARININ BAZI TÜRÜNDEYSE ataları bir çocuğu seçer ve rüyasında onu diri diri keser biçer.etlerini kemiklerinden ayırır ... o zavallım bağıra çağıra helak olur ama ona kimseler acımaz.kasap ATABABA =MÜRŞİDİ HAK, işini tam yapar..etler ayrışır ve kemikler MASAYA YATIRILIR ( *yani MUSALLA TAŞI ve KİLİSELERDEKİ SON YEMEK MASASININ aslı :) ) ve atalar masa üstüne dizilmiş kemikleri sayar .fazladan bulunan kemik o çocuğun aranan çocuk olduğunu anlatır.. bundan sonra, yeni KAM ADAYINI, SENELERCE SÜRECEK AĞIR İMTİHAN ve ÇİLELİ BİR HAYAT BEKLEMEKTEDİR..ATALARI İSE, HİÇ ACIMADAN ONU YETİŞTİRMEKTE ISRARCIDIR..

-kimse seçildikten sonra bu yoldan vazgeçemezmiş.eğer direnirse, delirtilir bırakılırmış )..
 *bu yazdığım özet, şaman rüyalarından sadece bir tür yol sembolüdür..daha çok çeşidi vardır .bunun için Avrasya Şamanları (YKY ) okuyabilirsiniz.. Allahümme salli ala seyidina muhammed...
****

tüm kadim tarihte ve acbüzeneb ile kutsal kitapta kemikler ilmi var.. insanın kemikleri cemadat yani alemi taş makamıdır.taş makamı, nasıl ki, son makamsa ve taşların içindeki  su bile Allah'ı zikrederse ..ve zaten insanın  kendisi hamtaş olduğu içinde doğal bir kaide-i  makamsa , bizimde kemiklerimiz ,biz HEYKELLERİ -SÜTUNLARI-DİREKLERİ  ayakta tutan kaide-i makamlarımızdır ...Allah arşını suya ,kürsüsünü de bu arş'ın üstüne kurmuştur değil mi ? ve herşey sudan sa ,o zaman suyun hafızasını da tefekkür ediniz lütfen... bu gelen diğer 11111111  bİİİİİİİİİr    açıklaması :)
***

 hz İbrahim, yeniden nasıl dirileceğizi anlayamayıp ,yaratıcısından kendisine göstermesini dilemişti ve Allah ,ona , 4 kuşu alıp parçalamasını ve parçalarını 4 dağa bırakıp,onları Allahın izni ile kendine çağırmasını söylemişti ve hz İbrahim bunu yaptı,kuşları kendine davet edince ,kuşlar aynı şekilde bedenlenip uçarak ,kendilerine geldiler..bu gelen yepyeni biiiir :)

**
ve Allah,  hz Üzeyr'i  100 yıl uyutup uyandırdığında ,o hala aynı halde idi amma eşeği çürümüş -kemikleri dağılıp kalmıştı..Allah , eşeği yeniden oldurur ve eşek tüm kemikleriyle toplanıp -yeniden bedenlenir.. bu ayetle sabit,hz ibrahim in olayı da ayetle sabit ve Allah'ın kurumuş kemiklere hayat vereceği ayetle sabit..ve acbüzzeneb kemiği ayetle sabit.. ve sığır kemiği ile ölüye vurup,ölüyü halkın diriltmesi de ayetle sabit .....bu gelen de yepyenii bir bir biiir :)


ve Allah'ın yeniden KEMİKLERİ DAĞITIP -TOPLAYIP YARATMASI AYETLERİ..

HUD SURESİ :7 - O, öyle bir Allah'dır ki, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı. Arşı da su üstündeydi. Onlara "öldükten sonra tekrar dirileceksiniz" dersen, o kâfirler de kesinlikle sana: " Bu apaçık bir sihirden başka birşey değildir." diyecekler.


(Bakara Suresi, 2/73, 74)
 "  Hani siz bir adam öldürmüştünüz de peşinden katilin kim olduğu hakkında birbirinizle kavgaya tutuşup suçu üzerinizden atmıştınız. Halbuki Allah sizin gizlediğinizi meydana çıkaracaktı. Bunun üzerine dedik ki: 'Kestiğiniz sığırın bir parçasıyla o maktûlün cesedine vurun' (Vurulunca da o diriliverdi.) İşte Allah bunu nasıl dirilttiyse ölüleri de öyle diriltir. Aklınızı iyice kullanasınız diye âyetlerini size gösterir."



BAKARA 259 - Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir şehre uğramıştı, altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. "Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, "Ne kadar kaldın?" diye sordu. O da: "Bir gün, yahut bir günden eksik kaldım." dedi. Allah buyurdu ki: "Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, hele eşeğine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin bir işareti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Böylece gerçek ona açıkça belli olunca: "Şimdi biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir."
**

BAKARA 260. Bir zamanlar İbrâhîm de, “Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. O [Allah], “İnanmadın mı ki?” dedi. O [İbrâhîm], “İnandım, fakat kalbim iyice yatışsın diye” dedi. O [Allah], “Hemen kuşlardan dördünü tut da onları kendine alıştır. Sonra her dağın üzerine onlardan bir parça kıl [bırak]. Sonra da onları [kuşları] çağır, koşa koşa sana gelecekler. Ve bil ki, Allah, azîz'dir, hakîm'dir” dedi.


 (Yâsin: 79)  “De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek? Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.”
****

Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “İki sur arasında kırk yıllık zaman vardır! Sonra Allah semadan su indirecek ve insanlar yerden sebze gibi capcanlı dirilecekler. İnsanda bir öz hariç hepsi çürümüştür. Bu çürümeyen öz, acbüzzenebdir. Kıyamet günü yeniden yaratılış bundan meydana gelecektir.

Bir diğer hadislerinde Peygamber Efendimiz (asm): “Bütün Âdemoğullarını toprak yiyecektir, acbüzzeneb müstesnâ. Her Âdemoğlu bundan yaratılmıştır ve bundan terkib olunacaktır” buyurmuştur.


*******

hayırlı cumalar ey kürevi tarikatının ,yerküre üzerinde yaşayan ve her biri ayrı küre olup,kendi küresinin kutbu-yayın dekoderi-kişiye özel ilim -ilmü ledün şifre çözücüsü  olan dervişanı merhaba :)....

bugünkü kadim şaman olmak rüya sembolümüz EL-KOL -BACAK =*KA ..
mısır daki ,  RA'nın GÖZÜ HOROSKOP EVİ -astroloji evinin beytürrabbi kutsal inek anne Hathor' adanmış Dendara zodyağındayız ki, bu zodyak  en kadim zodyakmış ve merkezde BİR SIĞIR BACAĞI yani SIĞIR KOLU BULUNUR (*BE HARFİ-alef öküzü -elif-A ..işte bu yüzden ELİFBA denir ve LAMELİF misali birbirlerinden ayrılmaz ikili ikizler burcudurlar  )... güneşin ışınları ,güneş RA nın ilahi feyz-yaratım elleri =AZAMETİ HÜDA RA KUDRETİ kabul edilir ki ,buda eski mısırda ve her yerde kayıtlıdır..



EL bildiğiniz üzere onaylamak-biat etmek de demektir.. ve kadim zamanlarda anlamını daha sonraya bırakarak ,şimdi evvela BAKARA-SIĞIR -ÖKÜZ SURESİNDEKİ ,SIĞIR KOLU ile alakalı AYET ve  RESİMLERİ TEFEKKÜR EDELİM lütfen.. unutmayınız ki geçmiş tüm medeniyetler, apis öküzü -boğa (osiris-ADEM - VAHDETİ VÜCUD  ) öğretisine bağlıdır ...boğa burcu maddeleşmek-yaratım safhasının beden almasıyla ve esasında dünya hayatının kodu olan BAKARA =  İŞ+ EMEK+ EKMEK= ÖZGÜRLÜK ile alakalıdır..ayette dendiği gibi ;KİŞİYE İKİ ELİYLE İŞLEDİĞİNDEN BAŞKA BİR KAZANÇ VE GELİR YOKTUR...


Bakara suresinde ALLAH, O ESKİ MISIR ÖĞRETİSİNE SIMSIKI HALA BAĞLI OLAN YAHUDALARDAN SARI İNEK HATHOR u -samanyolu galaksisini-yıldızlara -meleklere tapmak eski inancını ,yanii  sabiliğin bozulmuş hali olan meleklerden haber- vahy alma aracı olan  sarı ineke-AKLA-ZİHNE tapmak imanlarını BOĞAZLAMALARINI İSTER..

ve yahudalar işin aslını bilselerde asla o sarı inek  hathor'u  (buzağı isis :) boğazlamak istemezler..ama başlarına gelen musibetler karşısında aranan ; "o boyunduruğa girmemiş -çifte koşulmamış -EL VERİP BİAT ETMEMİŞ MELAMETİ  lekesiz sarı altın inek HATHOR'u  da nihayet boğazlarlar :)

*Osmanlı devrinde her ırkın giysi rengi bellidir..mesela yahudalar sarı papuç giymek zorundaymışlar...Hitler Almanya' sında ise  yahudalar sarı yıldız taktırılmışlardır..oysa onlar=SİYONİSTLER , bugün Karamanoğullarının mavi tevhid yıldızı bayrağını kendilerine bayrak ve renk edinmişlerdir....
***

hz Yusuf un yorduğu, firavun rüyasındaki 7 semiz inek ile ,7 zayıf inek in SARI BUĞDAYLARI YEMESİ RÜYASINI da hatırlıyoruz lütfen..

ve tabii "içi dolgun altın başaklar" ayeti ile, akıl-zihini hemen çözüyoruz...çünkü alimlerin nuru sarı olduğu gibi-zihnin rengi de güneş misali sarı imiş.. her çiçeğin öz ortası da ,bal ve bal arısı  misali sarıdır..anne karnındaki bebeğin içinde yattığı sıvı amniyosentes havuzu altın sarısıdır...  tacı şeriflerin tepe nokta rengi SARI ESMA NURUnun mazharı ilmide düşünmek lazım...ve batıni manada sarı belli olsun diye beyaz ın ilk renk almış hali makamı imiş..
****

ALLAH'A KOŞULSUZ TESLİMİYET İÇİN AKIL yani kurbanlık hayvanın ayak bağı anlamı olan AKLIN BAĞININ KESİLMESİ LAZIMDIR Kİ ,AŞK ATEŞİ TUTUŞSUN VE KANDİL UYANSIN..

******
evvela Kuran da neden BaKaRA  suresi ile başlar? neden hz Musanın azgın kavminden sarı inek i kesmesini Allah ister ? Musa as tur a çıkınca ,SAMİRİ neden altın sarısı buzağı heykeli yapar ve tüm yahudalar bu altın sarısı buzağıya-akıllarına  taparlar ? ve yine hintte esas ana tanrıça olmadan evvel,sarı inekler neydi ? neyin sembolüydü? samiri,  VAHY GETİREN CEBRAİL'İ HANGİ SURETTE GÖRDÜ VE O'NU PUTLAŞTIRDI ? 
*ve Allah yarattıklarının içinde kendisine en sevimli gelen AKLI NEDEN SEVDİ ,O'NU DİĞERLERİNİN ÖNÜNE GEÇİRİP AKLI KÜL YAPTI ?!..KALBİ SELİMLE, aklı kül arasındaki fark nedir ? 


*****
 KANDİL=LİNGAM =MUM FİTİL SEMBOLLERİ -SELSEBİLE AİT OLMAK 

tüm insiyasyon-irşad sisteminin okul ders haline getirildiği Mısır mitolojisinde RA=NUR kendisini görmek isteyince , kendi lotus GÖZÜNDEN akan lotus yağının kokusunun suya damlaması ile denizi tutuşturup KANDİLi UYANMIŞ ve RA kendisini bir KAZ YUMURTASI içinde ,LOTUS ÇİÇEK denizinden DOĞURMUŞTUR......

Yaratan'ın kendisine duyduğu özlem- ateş-i aşkı suya düşüp; suyu tutuşturmuş -KANDİLİNİ UYANDIRMIŞTI...
ve bu aşkın meyveleri; esma kokuları olarak havaya bu-i lotus muhammedi isimle yayılıp, bulutu, ama'yı ve içindeki o kudretli atalar ses kayıtlarını oluşturup, yoğun bir mayayı muhammedi olarak yoğurup, ham bulut halinde havaya askıya çekip, yağmur deposu-RAHMAN ÇADIRI  olarak asmıştı.... hint ve islamdaysa,mısırlıların  mavi lotusun kokusu yerini, "bu-i muhammedi gül kokusu"adı almıştır..

bu sembolün anlamı, Hintte LİNGAM denen -eril ve dişil prensiplerin birleşmesini simgeleyen- İLAHİ KELAM TAŞIYICI ARABALARI OLAN VAHY MELEKLERİ - UPANİŞAD -BAKARA- İNEKLERİnin samanyolu yıldız sütleri-nil nehri TEREYAĞINDAN YAPILMIŞ YAĞ KANDİLLERİ olarak yerini alıp, binlerce senedir hala kandil yağının içindeki kokuya-buğuya ATEŞ-İ AŞKA tapınılmaktadır...

mesela bugünde mürşidler; ilimi süte benzetir .. o ham madde ,süt  ilahi  ilminden de;  peynir,tereyağ,yoğurt,ayran,sayısız peynir çeşidi vs adlı ürünün nasıl çıktığı  olayı ile konuyu daima -her sohbette hala yad ederler :) SÜT BEYAZDIR amma TERAYAĞI SARIDIR...


B harfi BESMELE yi SİMGELER ve KÜN EMRİNİN İNSANCASI KABUL EDİLİR.. A ve B , AB hem SUyla , hem de  BABAYLA İLİŞİKTİR.. yeryüzü sularından sorumlu- türk mitolojisindeki erlik han,erlik suyu misalidir.. mesela ERLİK HAN = içinden alemin feleki tekerlek dişli çarklı letafileri dönen ,alemin çarkçı başı zamanın efendisi olan MARDUK'tur ki;  suların dişi kraliçesi TİAMAT CANAVARINI yanii nefsini  YENMİŞ ve ÜZERİNE dna-genetik -soy yılanı HAVVASI  olarak binip,onu  SAL  SAL yani yaratım işinde kullanmıştır... .. 
*gılgamış destanında  göklerin mavi boğasının aşağıya indirilmesi de vardır...ve konuyla alakalı  ayetler :

***
Bakara suresi 67-73
67. Bismillahirrahmanirrahim. Bir vakit de Musa, kavmine demişti ki: “Allah size bir İnek (boğazlamanızı) emrediyor.” Onlar da: “Ay! Bizimle eğlenip alay mı ediyorsun?” dediler. O da: “O gibi cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım.” dedi.

68- Onlar: “Bizim için Rabbine dua et onun ne olduğunu bize açıklasın.” dediler. O da: “Rabbim şöyle buyuruyor: “Bir inek ki ne yaşlı, ne de genç, ikisi ortası bir dinç. Haydi, emrolunduğunuz işi yapın!” dedi.

69- Onlar: “Bizim için Rabbine dua et rengini bize açıklasın” dediler. O da: “Rabbim şöyle buyuruyor: Rengi bakanlara sürur veren sapsarı bir inek.” dedi.

70- Onlar: “Bizim için Rabbine dua et, onu bize iyice açıklasın; çünkü o inek bize (benzer)geldi. Bununla beraber Allah dilerse elbette onu buluruz.” dediler.

71- O da: “Rabbim şöyle buyuruyor: O, ne boyunduruk altına alınan ne de ekin sulayan, salma gezen ve hiç alacası olmayan bir inektir.” dedi. Onlar da: “İşte tam şimdi gerçeği ortaya koydun.” dediler. Bunun üzerine o ineği bulup (Boğazladılar) Neredeyse yapmayacaklardı.

72- ve o vakit birini öldürmüştünüz de, katili hakkında birbirinizle atışmış, üstünüzden atmıştınız. Hâlbuki Allah gizlemiş olduğunuzu açığa çıkaracaktı.

73- Onun için dedik ki: “O’nun bir kısmı ile O’na vurun…” İşte böyle, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir, taki aklınızı başınıza alasınız.

****

HZ.MUSA'NIN ÜÇ SORULU  İTİRAZLARI
Hz.Musa’nın doğacağını ve firavunun saltanatını yıkacağını kahinleri Firavuna söylediği için tüm erkek çocukları öldürmeyi emretmişken,bir sandık içinde nehirde firavunun sarayına kadar gelen Musa bebeği Firavun öldürtmemiş ve bakmıştı.Bebek iken cenab-ı Hakk nasıl nehir suyu bulunduğu sandık içinde bebeği boğmayıp sağ salim bir şekilde nehirde taşımışsa,Hızır’ın hasar verdiği geminin yolculuk esnasında batmamasını da Cenab-ı Hakk temin ettiğinden Hz.Musa’nın geminin batacağı endişesi yersizdi.Kendisini sandık içinde nil nehrinde batırmayan Hak teala,hasar verilen geminin batmamasını da temin edeceğini düşünememişti.
(* firavun su üstünde bir sandıkta gelen bebeği himaye etmiştir .çünkü,kadim mısır öğretisinde osiris'i de erkek kardeşi set, sedir ağacından yapılma  bir sandığa çivileyip,onun tabutunu  nil nehrine salmıştı....yani firavun başına konan talih kuşunu anlamıştı . )


İkinci mesele :kendisi bir şahsı öldürüp kaçtı,ancak Hızır’ın bir çocuğu öldürmesine itiraz etti.Hz.Hızır:” SEN KÜREK KEMİĞİ İLMİNDEN ANLARSIN ” diye ÖLDÜRÜLEN ÇOCUĞUN KÜREK KEMİĞİNİ ÇIKARTTI.HZ MUSA BAKTI ,İLERİDE BOZGUNCULUK ÇIKARTACAĞINI ve FESATÇI OLACAĞINI ANLADI..Hz.Hızır Musa’a.s)’a :”Böyle kişilerin öldürülmesinde sakınca yoktur.Benim yaptığım işte ,senin Firavun'un adamını öldürdüğün gibi bir iştir”dedi.
Doğrulttukları duvar işinden dolayı ücret istememesine itiraz eden Hz.musa,bizzat kendisi firavundan kaçtıktan sonra Şuayp (a.s)’ın kızlarının koyunlarını KUyudan sulamış ancak ücret istememişti.Kendi ücret istememişken Hz.Hızır’ın ücret istememesine itiraz etmişti.....ALINTIDIR
****
*İyiliğe iyilik olsaydı, koca öküze bıçak olmazdı ....Türk atasözü
ve başka Bi turk atasözu derki ; emek, emek olsaydı sari ökuze bıçak vurulmazdı.

................

bu tefekkür İDRİS NEBİMİZE=THOT-HERMES-HANOK a İTHAFTIR

Hz Muhammed aleyhisselam ın tekamülde -MERDİVEN=MİRAÇ ta son basamak olması sebebiyle; eski din öğretilerinde sadece seçkinlere verilen ÖLMEDEN EVVEL ÖLME İNSİYASYON HİZMETİ ile oluşan  ruhbanlığı engellemek için ,peygamber efendimizin tecellisi yüzünden açılan o sonsuz kapı ile ,HER MÜMİN İÇİN EMİR OLAN "ÖLMEDEN EVVEL ÖLÜNÜZ " emrine, hepimizin muhatap olduğu bir hakikatimiz de  vardır.....

("Ölüm gelip çatmadan evvel, şehvanî ve nefsanî hislerinizi terk etmek suretiyle bir nevi ölünüz." senedi olmayan ama anlamı doğru kabul edilmiş bir hadis ))

geçmiş tüm kutsal kitaplar aynı zamanda , beden ruh birlikte yapılan bir seyrü sülük  kaydıdır..  ve onların tümü vahyin kapsamında ;ölümü -ahireti-geldiği yeri hatırlama ve ruhen gidip gelmek için VÜCUD ve O VÜCUDUN ŞİFASI OLAN SECDE -VECH-İ  YARİ GÖRMEK- AŞK seyahatnamesi olan MÜRŞİDİ REHBER kitaplarıdır..tabi bu idrake gelenlere..

"""Hz.Ali (r.a)'a :"Yaratılanlar içinde en güçlü olan hangisidir?"diye soruldu."Yaratılanların en güçlüsü sabit dağlardır.Demir ise onlardan da güçlüdür.Çünkü onunla dağlar yerinden sökülür.Ateş ise demire galip gelir.Su ateşi söndürür.Bulutlar suyu taşır,Rüzgar bulutları sürükler.İnsan da sebat ile rüzgara üstün gelir.Uyku insana galip gelir.Üzüntü de uykuya galip gelir.Ölüm ise bütün bunlara galip gelir" diye cevap verdi
.""""


bu yazıda MISIR ÖLÜLER -KAPILAR KİTABIna ait çok fazla resimli belge bulacaksınız.(* BAZI RESİM AÇIKLAMALARINDA TİBET, MASONİK İLMUNATİ ve diğer ölmeden ölmek insiyasyon deneyim alıntılarını okuyabilirsiniz ) ...

  mısır ölüler kitabından ise kısa öz alıntılar var.. çünkü resimler çok açık....zaten hiyeroglif harfle değil,bizim yaptığımız gibi sembolle,resimle okumak ilmidir.. 
hiyeroglif-resimli sembol alfabesi , hz İDRİS NEBİ nin icadıdır..O ilk kalemi icad edip,yazıyı yazandır.. mitolojide  Tanrı'nın kayıtçısı THOT -HERMES -ENOK olarak geçer... .O, SABİLİK DİNİ nin babasıdır...adı üstünde sabilik bir insanın ergen  yani reşit olana dek geçirdiği masumiyet çağıdır...yani ,zihni gelişip akıl ve KURGU  oyunları oynayacak-tefekkür ederek yeni hayal alemleri kurgulayacak hale gelene  dek, herşey çocuğa serbest devridir... fakat, o sabi çocuğun daima bir vasisi,bir koruyucusu ,bir  hamisi de vardır değil mi?...


sabilik, hz İbrahim nebinin de çocukken "ÖNCE YILDIZLARA,SONRA AY'A,SONRA GÜNEŞ' e RAB DEYİP, GECE OLUNCAda "BEN BATANLARI SEVMEM,BUNLARI YARATAN BİR ALLAH VAR" dediğinde;  yani, HEPSİNİ TEVHİD ETTİĞİ ZAMANA DEK SÜREN BİR DÜNYA DİNİDİR..YANİ İLK DİN SABİLİKTİR..dolayısı ile her varlık tekamüller basamaklarında merdiveni ya aşağıdan yukarıya veya yukarıdan aşağıya inip çıkarak sırası ile kat etmek ve bu ilim idraklerindeki ZAN =GAZ YANGINLARINDAN  bir şekilde geçmek zorundadır....


kuranda sabilik ayetleri vardır...onlarda hristiyan,yahudi ve sabiler olarak tek bir Allah'a iman ettikleri ve dürüst oldukları sürece cennetle vaad edilirler..sabilerin  mabedlerine, hristiyan kiliselerine, yahudi havralara dokunmayı ise, İÇİNDE ALLAH ADI ANILDIĞI İÇİN ,KURANI KERİM MÜSLÜMANLARA YASAKLAR..


hz İDRİS=THOT=HANOK=ENOK =HERMES yaşarken göğe çekildiği  ayetle sabit tek kişidir.
.o'na meleklerin -göklerin -feleklerin ve yıldızların ilmi verilmiştir.... o yüzden de kadim devirler ,bu bilgi alışverişini anlatan göksel melek suretleri kaydı ile doludur...mitolojide bu meleklerin tanrılaştırılması ve onlara da dünyalılar gibi birer aile  kurulmasıyla oluşur ki, bunların hepsi o devirlerin esmaları ve kendini bilmek ders metodlarıdır... herşey yok olur ama daima bu belli sembol yapılar - kutsal kitaplar ve mitolojik masallar kalır.... sizce neden :) ?*çünkü hayatı masalcılar ve çocuklar tekrar başlatıp mayalar -KURgular da ondan....insanın daima hayalleri olması -ümidin hiç sönmemesi lazımdır..

İDRİS NEBİMİZ  astronomiyi kurandır...takvim ve matematik de onun icadıdır.o ilk gömlek kesip diken ve giyen kişidir.. dikkat ediniz  : GÖMLEK KESİP BİÇİP DİKİP GİYMEK ve  GİYDİRMEK DEMEK,ASTROLOJİK ESMALARI, SEYRÜ SÜLÜK GÖREN HERMETİK DERVİŞE ,ESMA HULLESİ OLARAK GİYDİRMEK de DEMEKTİR.. genelde mana aleminde esma elbiselerini İdris nebi giydirirmiş.. iğne ipliği de icad eden de hz idris tir..


ilk kendini bilmek -esma ile manevi yolculuk ve tüm maddi ilimlere ait okulları kuran-ortak rüya sembolleri zihin sistematiğini bugünde idare eden hz İdristir..O'nun aşırı oruçlu perhiz ve akıl almaz meditasyonlarının bugünki mirasçıları hala budistler ve hintli japon yogilerdir..diri  diri;yaşarken kendisini sonsuz açlık ve  arsenikli su ve çam ağacı reçineleriyle besleyerek yavaş yavaş  heykelleştirip- yaşayan ölü - hayali- rüya moduna da sadece japon budist dervişleri geçebilmektedirler..
ilk SİTE  şehirini de ; ORTA YOL SOYUNU KORUMAK ADINA ,ŞİT aleyhisselam  kurmuşken ,İDRİS nebi bu site şehirleri çoğaltmıştır..TURUKU ALİYE BAYRAĞINI DİKEN TERZİDE O DUR..

İdris nebi çok özelliği olan kimliktir..O, sürekli tuttuğu oruçlar ve aşırı riyazatları ile bilinir..ve BUDİZM in de babası-kurucusu kabul edilebilir..çünkü  bugün o riyazatları  ancak yine budistler yapabiliyor.. müslüman tasavvuf aleminde artık o uygur türk budistlerinin- yani ilk Horasan erlerinin riyazatlarını yapacak tek kişi kalmamamıştır ki, o acaip kerametleri yine eskisi gibi her yerde görebilelim ...

İDRİS-DRESSE elbise-derslik olarak binlerce yıldır edeben madden de hay ve diridir.. o yüzden Agarta olsun-Turuku Aliye olsun,sağ el-sol el olsun bu okulun öğrencileridir..

Hz İdris tasavvufta zıttıyla yani İDRİS Mİ,İBLİS Mİ diye de anılır.çünkü salikler bu ilimlerle hem İDRİSİ hem de İBLİSİ olmak özellikleri kazandıkları gibi-duruma göre bunları kullanmakta yetkin ve serbest kalırlar...mesela sahabeler de hz peygamberden hemen sonra ayrışmış ve kendi sahalarında -kendi meşrepleri ile diğerlerine karşı durmuşlardır..hz Aişeve diğerlerinin daima  hz Ali'ye,kendi karakterlerince saf tutması misali..hatta devrin en yüce alimi amcaoğlu ABBAS oğlu ABDULLAH dahi, hz Ali ye karşı çıkmış;  şerefsiz muaviye oğlu şerefsiz yezid in safını tutmuş ve çıkan sonuçtan sonra hüzünle taif'e yerleşmişmiş...

pekii neden hep  böyle  oluyor ?çünkü ışık karanlıkla -herşey zıttı ile kaim olup anlaşılır -bilinir...ikiside birbirine sürekli dönüşür ve yapıp bozulur...LA -İL -İLLA-LEY'LA  misali..


mısırdaki ANUBİS de aynı zamanda THOT,İDRİS nebinin mürşidlik mesleğinin-ölüyü ruhlar alemine götüren SABAHIN ŞAHİDİ OLAN MAVİ ANUBİS IŞIĞI=KAYIKÇININ TEMSİLİ REMZİDİR.. çünkü herşey bir seyrü sülük tekamüldür..her şey sürekli halden  hale,bir anlamdan anlama değişip dönüşürken, aynı zaman da KAPTAN KABA yani, O KABIN SURETİNE GÖREDE SURETTEN SURETE DÖNÜŞÜR...nasıl ki ,kelimelere yeni harfler eklenirse veya aynı kelimede dahi  harflerin yeri değişirse, anlamı ve içeriği değişir; işte bizlerinde her anı, anlayalım-anlamayalım daima böyledir..

su durgun olup durduğunda ölüdür.ama soyut su olan ilahi nefesle, su hareket ettiğinde diridir ;her nefesi hareket  yeni dalgalar-yeni köpük nokta daire küreleri=hava kabarcık  balonları üretir değil mi? ...  
(*NOT: bu bölümü yazarken 6.3  EGE denizi merkezli-İSTANBUL DEPREMİ OLDU..hepimize geçmiş olsun 12 haziran 2017)


KABİL İN SOYU ÇOK AZDIĞINDAN ve  ŞİT İN EMRİ ile Şit nebi soyu  DAĞDA YAŞARKEN, YENİ NESİL, AŞAĞIDAKİ KABİL KIZLARINA AŞIK OLMUŞ  ve kabil kızlarıyla birleşerek  ONLARA TÜM İLAHİ BİLGİLERİ AKTARMIŞLARDIR..hani nefilimler- DEVLER-GÖZCÜLER  vs okuyorsunuz ya, işte olayın aslı zannıma göre  bu :)

ve ata hz Şit buna çok kızar,..mana aleminde torunu olan İdris nebiye sert tedbirler alması için emreder... Hz İdris, Kabil oğulları ile savaş yapıp onları öldüren, hatta esir-köle alan İLK KİŞİDİR.. mesela hint kutsal kitaplarının kalbi kabul edilen bölüm  BHAVAGAT GİTA 'da , Tanrı ŞİVA nın dervişi AJURNA yı, - zorla-devletin bekası için  - KARDEŞ SAVAŞINA ikna edişini ve hatta kardeş kanının ilk dökülüş sebebindeki ilahi hikmetlerin kaydını  siz bizzat okuyabilirsiniz ... 
**böylece hint devalarının -hinduizm ve budizminde aslının taaa hz ŞİT=SET ve hz İDRİS-THOT  oğlu TAD a dek gittiğini siz kendiniz anlayacaksınız.... .ve hala kadim kitapların okunup yaşandığını ve kuranı kerimde "sizden evvelki kitaplarda tüm detaylarını yazmıştık-onlara bakın  "dediği olay safhalarını ve tüüm rüya -durak sembollerinin ilk ana kaynağını yani ,zihnin kurgu programlarını bulacaksınız....


*Kur'an da hz İdris NEBİ ile  alakalı ayetler 
Meryem Sûresi 56. Ayet; Kitap’ta İdris’i de an. Şüphesiz o doğru sözlü bir kimse, bir nebi idi.

Meryem Sûresi 57. Ayet; Onu yüce bir makama yükselttik.

Enbiyâ Sûresi 85. Ayet; İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi.

Enbiyâ Sûresi 86. Ayet; Onları da rahmetimizin içine soktuk. Şüphesiz onlar salih kimselerdendi.

ve SABİLİK AYETLERİ :
Bakara Suresi, 62. ayet: Şüphesiz, iman edenler(le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler(den kim) Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.

Maide Suresi, 69. ayet: Gerçek şu ki, iman edenlerle Yahudiler, Sabiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a, ahiret gününe inanan ve salih amellerde bulunanlar; onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

Hac Suresi, 17. ayet: Gerçekten iman edenler, Yahudiler, yıldıza tapanlar (Sabii) Hıristiyanlar, ateşe tapanlar (Mecusi) ve şirk koşanlar; şüphesiz Allah, kıyamet günü aralarını ayıracaktır. Doğrusu Allah, herşeyin üzerinde şahid olandır.
****


SABİİ’LERİN YILDIZ DESENLİ GEOMETRİK TAPINAKLARINA DAİR (kaynak: Mesudi) *"Harran Sabiilerinin tapınakları 'akıl cevherleri' ve 'yıldızlar' adınadır. Bunlar arasında, 'ilk neden tapınağı' (birinci akıl, ilk neden sayılır)..AKIL MABEDLERİ DAİRE-KÜRE ŞEKLİNDEDİR..sabiler her güne ait 7 gezegenin geometrisine göre bir mabed yapar ve her gün o geometrik gezegende ,o felek in melekleri aracılığı ile ibadet ederlerdi..bugün harran da bulunan göbekli tepe en önemli sabilik merkezidir..oradaki sabiler hala kendilerini saklayarak SIR GELENEĞİNİ sürdürürler.. hz İdris'in seçilmiş tek müridi ve kendisine körkütük aşık olan oğlu sadık-ı SABİ -TAD ın,babasının öğretisini sabilik dini adıyla kurduğu kabul edilir (*Hanok un oğlu Tad la konuşmaları ve hintteki KUTSAL GİTA kitabında Şiva ile müridi Ajurna konuşmalarından olayı kolayca takip edebilir ve bugün kimseye artık kolayca inanmayabilirsiniz : - ) .. geceleri karşısına alıp rabıta için ;babası İdris-thot'un heykelini, aşktan-özlemden ilk yapan da odur..ataya saygı dolayısı ile olan secde, zamanla işte bu halle ataya tapma ya böylece dönüşmüştür... ve bu zikir hint budizminde OM-SAT -TAT olarak hala en büyük mantra kabul edilir..yanii ,Baba -Oğul -Kutsal ruh ..
semadaki 7 BURÇ ,7 kutsal GEOMETRİ , haftanın 7 GÜNÜ ve ışık prizmadan yansıyan 7 RENK’se şunlardır ; pazar Güneş(KA’RE) günü SARI, pazartesi Ay (8’GEN) günü MOR, salı Mars (DİK 4’GEN) günü KIRMIZI, çarşamba Merkür (içinde DİK 4’GEN bulunan bir 3 ‘GEN) günü TURUNCU, perşembe Jüpiter(3’GEN) günü MAVİ , cuma Venüs(KA’RE içinde 3’GEN) günü YEŞİL , cumartesi Satürn(6’GEN) günü İNDİGO RENGİDİR.

ve ayetlerimiz : BURÛC SURESİ;1 ..İçinde burçları bulunan göğe and olsun..
NAHL SURESİ;12....O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.
islam tarihçilerinden Zeynüddin Ömer İbnü'l-Verdî'nin "Sabiîler"e ait olduğunu söylediği ve "gördüm" dediği bir Hz.İDRİS’ten "sahîfe", "Tanrı'ya sesleniş"! içeriyor: 

"Sen öyle 'öncesiz' (ezeli) bir varlıksın ki, tüm başlar-başkanlıklar sana bağlı­dır. Düşünülen ve duygular alanına giren tüm varlıkların Tanrısısın sen. Dün­yaların Başkanı, 'âlem'lerin çobanısın. Meleklerin ve bunların büyüklerinin de Rabbisin. 'Akıllar senden gelip 'yeryüzü yöneticisi'ne ulaşmakta. Çünkü sen,ilk nedensin. Gücün, var olanların tümünü kaplamıştır. Sen, sınırı olmayan bir birliksin. Kavranamayacak olan teksin. Gök egemenlerinin ve ışıkları sürekli olan ışık kaynaklarının yönetenisin sen. Sen, iyiliklerin tümünü buyuran, her şeyi vahiy ve işaretle önceden gösteren hükümdarlar hükümdarısın. Yaratıkla­rın oluşup gelişmesi sendendir. Tüm evrenin düzeni, senin işaretinle yoluna girer. Işıklar yalnızca senden kaynaklanır. Sen, her şeyden önce var olan en eski nedensin. Senden, nefislerimizi (ruhlarımızı) arıtmanı diliyoruz. Nimetlerini kazanma başarısını diliyoruz. Şimdi ve her zaman. Taa, sonsuza dek... Ey her türlü kirden uzaklaşmış olarak görülebilen Tanrı! Akıllarımızı sağlıklı kıl ve hastalığın her türlüsünden uzak bir sağlık ver bize. Üzüntülerimizi, mutluluk­lara çevir. Yalnızca sana sığınıyoruz ve yalnızca senden korkuyoruz. Senin an­cak işaretle anlatılabilen büyüklüğünü dile getirmeyi başarmamızı diliyoruz senden. Bu büyüklük, sözle anlatılamaz. Her şey ve herkes sendendir, her şey ve her başarı seninle elde edilir. Dünyaların dileği-umudusun sen. Ve sen tüm insanların yardımcısısın."

*****

HERMES''in öğrencilerine ÖĞÜDÜ ve ÖĞRETİLERİNDEN ALINTILAR
"İnsanlar ölümlü tanrılar, tanrılarsa ölümsüz insanlardır. Nûr sizsiniz ve bu nûr daima parlasın." Hermes'in bu sözleri tapınakların kapılarına işlenmişti.

"İlim kuvvetin, iman kılıcın, sukut da delinmez zırhın olsun. Hakikati herkesin anlayış derecesine göre açıkla. Ruh üstü örtülü bir nûrdur ki ancak Aşk ile ebedi olarak parlar; aşksız ise sönüp gider."

"Her şeyi gören zihin vasıtasıyla,
Şahitlik ettim bizzat Göklerin görünmez yüzüne,
Ve tefekkür yoluyla eriştim Hakikat bilgisine,
İşte bu bilişle yazıyorum bu mısraları... / Hermes Trismegistus


Şimdi sen bu sırları öğrenmiş olduğuna göre, Söz vermelisin sessiz kalacağına Ve asla açıklamamaya Tekrar doğuşun nasıl aktarıldığını. Bu öğretiler, özel olarak kaydedilmiştir Yalnızca Atum’un bilmelerini istediği Kişiler tarafından okunsun diye. Bulunmaz hiçbir ahenksizlik Mekânı gökyüzünde olanlar arasında.Tek amacı vardır hepsinin, tek zihin, tek his; Çünkü bağlanmıştır sevgi büyüsüyle onlar Tek ahenkli bütüne.” (Hermetika)
alıntıdır
*****
 tekamülde zirve olan babayı bulmak ; taa hz Adem atamızdan beri bazı bozulmalarla gelen haniflik, hz Muhammed Mustafa ile de , yine başladığı ilk hale, yani suyun hem temiz hem de temizleyici SÛBHAN’a dönüşmesidir..(*MUSTAFA=ISTIFA EDİLMİŞ, saflaşarak kristal prizma haline dönüşmüş-yüzük taşı olmuş ve arşı istiva etmiştir..)


gerçek bir hanif; üçgen şeffaf bir prizma gibidir..sabiliğin 7 gün e,7 özel geometrik kesimini akıl-ilk neden mabedi olan daire-küre üzerinde birleştirerek LAMEL olarak -ALEMİN HOROKKOP GÖZÜne-hacerül esved misali   yerleştirir..tüm ışıkları aldığı rengi, aldığı dalga boyu deseni  aynı geometride yansıtır.. saf ayna olan insan-ı kamilde bu HÛR’dur.. İsis’in aynası, Hor’us’un gözü budur… İALOU =İLLAHU da, ARŞ-I ALA da semâ eden aliyyÛnların -ney kamışlarının-sütun tarlalarının anlamı da budur.. onlar kendilerinde varlık bilmez ve kabul etmezler.. çünkü sadece dönel aynalar olarak tutuldukları aşkın cezbesiyle ; ışığı-ilahi bilgiyi sevdikleri için çözündürüp-dekoderlik edip, Sevdiğine kendisini yine kendinden seyrettirirler ..aynı deniz ve denizin içindeki balıklar misalidir SÛBHANALLAH..

****
ve MISIR ÖLÜLER=KAPILAR KİTABINDAN kendi tarzımda aldığım NOTLAR  :)  DAUAT :yeraltı- gece- karanlık vaktin 12 saatini ve 12 saat kapısını -12 VAKTİN İMAMINI temsile denirmiş..ölüler kitabına kapılar kitabıda denir..


(* eğer bu DUA kitabı anlarsanız ,şamanların yolculuklarını nerden öğrendiklerini-kendi kapasitelerince bu ilimleri nasıl uyguladıklarını ,tüm kadim ilimlerin hepsinin ilahi vahye dayalı bozulmuş ilimler olduğunuda anlarsınız... ) ..
ilk en büyük güç olan KA tanrılaştırıldı ve adı NOM =NUN =NUT ile anıldı en büyük tanrı oldu..
 hapşpetut bir yazıtında: TEB yeryüzünde tanrının yerle göğü ayırdığı tepe kabul edildiğinden, burada yüzlerce GÜNEŞ DİKİLİ TAŞI anıt dikildi denir ....(*TEBBET SURESİ ) 

GÖKYÜZÜNÜN TARLALARININ ADI İALOU DUR VE BUĞDAY TOHUMU OLAN İNSAN RUHLARI ORADA BÜYÜMÜŞ TÜR.. 
halk arasında ialou yiyecek ve kamış tarlaları olarak bilinirdi..mısır'ın geneli köle olan fakir insan ruhları ; ancak ,ahiret hayatındaki bu sonsuz bereketli buğday tarlalarından  sayısız ,istedikleri kadar yiyebilirlerdi..

böylece eski türklerin şaman direği olan yer ile göğü ayıran ata direğinin nereden geldiğinizde de çözebiliriz :)

3 büyük tanrısal esma ..PTAH -ANUBİS VE OSİRİS (OM SAT TAD = ADEM-SİT-İDRİS )

4 ışık: güneş ra nın ışığı ve onla aynı olmayan karanlığın set in ışığı ve yaratılışın başlangıç ışığı,ve ölmeden evvel ölme son ölüm doğum anubüsün ışığı..


BAŞLANGIÇ TA BİR VARDI, SESSİZCE SOLUYORDU ve sıcaklığın harareti artınca diledi-kelamı söyledi ve sözden yaratılan diğer tanrılar -esmalar kendilerini bildiler..YAŞ VE KURU ilmi işte ilk böylece mısır mitolojisinde dahi NEM-RUHUBET  ile başladı...
yani herşey gönlün dilemesi ve dilin söylemesi ile var olup ,vücud bulmuştu...
kendinden tanrıları -isimleri yarattı..işte o yaratan tanrının adı PTAH dı. ptah ve menfis tanrı bilime göre ise sanatı-bediiyatı-estetik form -biçimleyiciyi anlatan -çamura şekilleri veren çömlek ustasıdır..


ÇOĞALMA ORGANI YÜREK VE DİL İDİ..(HORUSUN KALP ÇOCUĞU OLMASI VE KESİLMİŞ ÜREME ORGANI HİKAYESİ KÖKENİ )manevi döl çocukları ilahi kelam-nefes yani söz ile döllenir..dil ve kalp üçgendir.biri içte , diğeri dışarıdadır..


YARATICI TANRI mumya-ölü PTAH,  ölülere vaad edilen ASA nın SIRRI asar'ı  ÖLÜMSÜZLÜĞÜ ve  YENİDEN DOĞUM SIRRIdır.. asanın başında yine anubis- çakal-kurt-hızır  vardır yani şira, yani ilim sahibi mürşid... ..

**

ANUBİS ölülerin alemini düzenler..ona kemikleri yeniden toplayan ve aşağı alemin kapı bekçisi denirdi..ölüleri elinden tutup, osiris in karşına hesaba çekilmeye o götür.. anubis,  ay ın koruyucusudur.  heliopolisteki kutsal ağacın yapraklarına, daha doğmamış firavun isimlerini yazan katip THOT da aslında odur ... astromi sihir de onun bilgisidir.(*her yaprağında bir kişinin adının yazılı olduğu TUBA AĞACI yani )

.
anubisin ışığı öbür dünyaya giriş ve ruhlar dünyasına çıkıştır..KOZMİK YUMURTA , şafağın mavi ışığı olan  ANUBİS İN IŞIĞI İLE AYDINLANDI ve  yaşayanlar için şafak ne demekse ,bir ölü için de anubisin ışığı o, yani yeniden doğum ve yaratım demektir..


güneş yaratılmadan evvelki ilk şey NURDAN -ışıktan bir merdivendi diye kabul edilir.. (miraç - merdiveni hatırlıyoruz lütfen )  SET GÜNEŞLE YARATILMIŞ KARANLIĞIN IŞIĞIDIR..ANUBİS, SET in İYİ YÜZÜDÜR..anubis de günahtan temizlenenler ancak, anubis ışık merdivenden osirisin huzuruna çıkarlar..


(OSİRİS ,ONU ÖLDÜREN KARDEŞİ kötü yalancı sabah ışığı fecri kazip  -karanlık SET'TEN KAÇARKEN ,OSİRİN RUHU AY'A SIĞINMIŞ KABUL EDİLİR..yani ışık geceleyin aydan-ay aynasından yansır..aynanın arkası sır hep karanlıktır, aynı ay gibi... ..o yüzden ay ın bir yüzü OSİRİS,diğer yüzü karanlık yani ANUBİSi anlatır.. .)
**

OSİRİS; yaşayanların yüzü-vechi  ve kalbi demektir ve varlıkların tek gayesi osirisin yüzü ve kalbi olmaktır..

o yaratılanları temize çıkartan ve yine kendi şaşalı zenginliğine alandır..
**


GÖKLERİN ANNESİ TANRIça NOUT-NU-NUN  un kolları arasındaydı tüm ruhlar..
KA EBEDİ BEN DEMEKTİR VE İKİ KOLLARINI DUA EDER GİBİ AÇMIŞ ELLE SEMBOLLENİR..

mısırlılar KA nın ebedi ve gücünü bildiklerinden birbirlerine KA n yaşasın derlerdi..

KA -kuş ruhları -ezoterik dubleleri-İALOU alanları hep nut' un içinden yaratım safhaları idi..

isis sihirbazdır ve osirisin hem kızkardeşi hem karısıdır...mumya yapımı ve iç organların çürümeden nasıl vazolarda saklanacağını o öğretti.. vazo, kalbin-dil in  sembolü idi...bugüne KUT-KASE olarak da gelmiştir..hala bazı kavimler ölülerini yakar ve küllerini kanope  vazolarda saklarlar...

osirisin kayıp üreme organını ise nil de yaşayan OXYR-HYNQUE adlı balık yutmuştu..O BALIK ,ÇOCUK BABANIN SIRRIDIR MUCİBİNCE -HAKİKİ BABASINI BULAN VE BABAYA DÖNEN tüm seyrü sülüğünü tamamlamış-hedefi bir sperm in yumurtaya girmesi misali  tam 12 den vurmuş MÜRŞİDLERİN - balık kahin taçlı PAPANIN-TÜM RUHSAL YOLCULARIN TEK SEMBOLÜ OLACAKTIR ...göz- balık şeklindedir değil mi? :)

ilk vahdeti vücud dersi ve osirisin parçalanmış vücudu ilmi 
osiris in kardeşi setçe parçalanan vücudu ve mısır a dağılan bedenin 13 parçası bulununca dirilmiştir..nil e düşen  tohum-po gemisi  darbeli vuruşlu TARIK YILDIZI  deposunu ise, YOL ÇOCUKLARI ,yani gerçek  EHLİBEYT  olan TARIK-TURUK -ASA YOLU ÇOCUKLARI yemiştir..yani babanın erlik suyu denizinde,  hala ,balık havyarı halinde olan sperm -ruhçukları..


eskiden gerçek liderler, ancak bu tanrısal soydan kut verilerek ,tanrının yeryüzündeki bedenlenmiş hali kabul edilen zıl-gölge-halife yöneticilerden seçilebilirdi..o yüzden de, firavun da olduğu gibi, insiyasyon -irşad  yöneticide tekelleşmiş asla halka verilmemiştir..
mesela bu  tür firavuna örnek : 1. SETİ NİN LAHTİ ÜSTÜNDE İSİS İN BÜYÜSÜ İLE YENİDEN DİRİLİŞİ VE OSİRİS OLUŞU VARDIR..


HOR=BEDENLERİN AÇISI da demektir..tanrıların zifaf odalarının ve çiftleşen herşeyin koruyucusudur..simgesi şahin kanatlı güneş yuvarlağıdır..


 ölen-tabuta hapsedilen -vücudu parçalara ayrılmış  osirisi ,sihirle yeniden horus biçiminde diriltmiş  olan isis ' tir..horus biçiminde dirilmiş olan çocuk babanın sırrı HOR-US , babasının öcünü ,kardeş- amcası setten, onun husyelerini kopartarak almıştır..ve  horus, bu savaşta bir gözünü kaybeder.
unutmamak lazım ki mısır kendini bilmek öğretisinde OSİRİS de,SET de hadımdır ve asla çocukları olmasına imkan yoktur.... onlar maddi değil, mana alemine ait ruhsal soyun babalarıdır..bir öğreti metodu dersleridir...
.. mesela hintte de,budizm de de, bazı hristiyan ruhbanlarda da hala osiris öğretisini anlayamamak sorunu vardır..maksat madde de hadım olmak değildir..dünyadan kopmak değildir..dünya fiillerin yani sürekli yaratım ve bozumun mekanıdır...burada kurallara uymak ancak fiile olur..oysaki budizm de eylemsizlik esastır. fakat nedense, dünyadaki her haltın altından onlar çıkıyor :)...


eski mısırda yeniden olan her yaratıma çocuk denirdi..ve o yüzden de her evrim kendinden kendine olan çocukluktu..

çünkü horus BİR ÇOCUKTU..İBNÜL VELED.-vaktin çocuğu .ZAMANIN ÇOCUĞUydu..çocuk buda gibi sabiliği -himaye edilmeyi - vesayeti veliliği anlatırdı..
horus osiris in yeniden yeni bir evrimle yaşayan halidir.o yüzden osirişleme ve osirisleşme tekamül sırası ile gidilir.maksat osirisin vechi-yüzüne sahip olmaktır..yani ilk kalıp surete ...


UROEUS ÇİFT YILANI TANRININ ÇİFT CİNSİYET  xy ÇİFT YAŞAMINI ANLATIR..yani KUYRUĞUNU ISIRAN YILAN -  kundalini -hazineye oturmuş sahibini bekleyen yılan -şahmeran -omurgada uyuyan hayat akım enerjisidir ve  ölen kişi  ancak , ensesine   isis'in konan elleri ile ısıtılarak can bulur...hayatın hararette -nefesle-kanat çırpışı olan hareketle -rüzgarla başlaması misali.. o yüzden de tabutların içinde osiris in DİJED sütun resmi vardır ve iç kapağında ise kanatlarını açmış isisin güvenli -süt dolu koynu ...


OSİRİS'ten  ÇIKAN TEK BİR TOHUM, TAM OSİRİS DİR ve YETİŞKİN BUĞDAYDIR..ilahu kamışlık -sütun tarlası mısırda BUĞDAY TARLASI kabul edilirdi...
(*ÖLMEYEN HÜCRE ACBÜZENEB )

ve KANININ DAMLALARINDAN TANRILARIN OLUŞMASI İÇİN KENDİSİNİ YARALAYAN RA NIN RUHU HORUS 'tur....yani, RA burada ;dişil prensibi-doğumdan mesul  olan RA nın kızı ve eşi olan HATHOR -evin hanımı aslan  kızı devreye giriyor.. horoskop  demek "ra 'nın evi" demektir..herşey ra nın gözündeki seyr de yani kızı nur-hathor un ışığında olur..



DAİRE ve  4 UNSUR SEMBOLÜ..DAİRE TANRISAL SONSUZ CEVHER RUHUNU, HAÇ İSE YARATIM 4 ANA SUNURU ,İNSİYEYİN GEÇİRDİĞİ SAFHALARI, ARINMAYI SİMGELER.

MABEDLERDE İNSİYE HAÇ ÜZERİNDE veya HAÇ ŞEKLİNDE YATIRILIR ve  4 unsurunda  ÖLMEDEN EVVEL ÖLME İŞLEMİ -insiyasyonu  YAPILIRDI..RUHUN 4 UNSURA HACA GERİLMESİ,aynı zamanda  insiyenin  4 UNUSURDAN da  AZAD oluşuyla ilişiktir..


ankh anahtarı=gelecek milyonlarca yılın ve neslin sembolüdür..firavunların iki gözü arasına dokundurulurdu...

EVRENİ ÇOK BÜYÜK BİR LAHİT -tabut olarak düşünür ve  DİĞER ALEMİN SİHİRİyle BÜYÜLENDİĞİNE İNANIRLARDI.. yani;  insan-ı kamil olan Osiris bir büyük evren  ruhu olduğu halde ,bedenlenince bir tabuta =sandığa = insan bedenine hapsoldu.
.bu ancak bir ilizyon-geçici bir rüya -bir sihirdi ki, bunu da NAS SURESİNDEKİ -DÜĞÜMLERE ÜFÜREN BÜYÜCÜ kocakarı =XY   İSİS in işiydi..çünkü isis ,osirisin dağılan parçalarını toplamış, kemiklerini yapıştırıp  mumya yapmış, kolları-kanatları arasına alıp,ona kızkardeşi ve  hadım setin ilk ,osirisin ikinci kalbinden döllediği ve kelam çocuğu yaptığı  karısı olan  NEFTİS in KUTSAL  NEFESİNDEN HUUULAMIŞTI..

İsis , kocası ölümsüz Osiris için bir sihirli GEN-DNA -YILAN -HAYAT yaratmış ve o yılan osiris'i topuğundan  ısırıp ,onu efsunlayıp maddi dünya bedenine sokup, kısa sürede yaşlandırmıştı..ancak bu sayede kendine YÖNETEBİLECEĞİ döl yolu bulan isis; OSİRİS'in  KALBİNE FISILDADIĞI İSMİ AZAMI İLE KALP ÇOCUĞU HORUS A HAMİLE KALIP, her örümcek dişi gibi  dölünü alıp, kocası Osirisciğini  öldürtmüştür..

yani isis her  ANNE  gibi , kocası yerine hep ilk  oğulunu seçmiştir.. tüm  mitolojilerde -tüm hanedanlar ve genel aileler misali....burada okuduğunuz gibi ,ilk şam-ilk kam ın -KARTALDAN DOĞAN bir kadın olduğunuda böylece öğrenmiş oldunuz :) ....


MISIR' da, ÖLÜ nün ruhu tanrılar önüne çıkarılmadan evvel  KAZ GÖLÜNDE YIKANMALIYDI.. tanrı'nın erk hayvanı olan  GAB kazı ,firavunun da ruhu kabul edilirdi.....tıpkı ingiltere de tüm kuğuların tek sahibinin ana kraliçe oluşu gibi :) ..ve kazın sesi aynı İLOU misali bir ululama sesi olduğundan önemliydi..bu bizim anadolu kültürüne kaz-turna -ibis -leylek kuşu olarak girmiştir..


İLAOU TARLALARI=ALTIN SÜTUN SALONLARI RUHLARIN MEKANIDIR
MUMYA ORSİRİN BEDENİDİR..

RA NIN KAYIĞI İSE YILANDANDAN-genetik-DNA -akaşik kayıtları olan levhi mahfuzumuzdan  BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR..İP DE YILANDIR. hablı metin = ALLAHIN İPİ- DNA-AKAŞİK KAYITLAR-LEVHİ MAHFUZ- KALEM=NUN =HAYAT.


KUŞlar  -RUHlar  ve KUŞ ÇEŞİTLERİ DEĞİŞİK SEVİYEDEKİ RUH SEMBOLLERİDİR..

ANNE KARNINDA KA dan MAHRUM OLARAK DOĞANLAR, DUBLESİZ RUH BEDENLERDİR ve  CEHENNEMLİKLERDİR diye inanırdı mısırlılar..



insan için ilk  bilinmeyen şey ölümdü ve o yüzden çok çekici ,çok gizemliydi..tüm öğretilerin ÖLÜLER KİTAPLARI ,O YÜZDEN NEREDEYSE AYNIDIR..


mısır ölüler kitabı bir dua kitabıdır ve insiye olmamış bir ruha yardım için aceleye getirilmiş bir ritüel insiyasyonudur..  bir bakıma tedbirdir..bizde, imamın , kabri başında ölüye talkım vermesi gibi de düşünülebilir..

ölünün AĞZININ GÜCÜNÜN YENİDEN KAZANMASI ve kişiye  ağzının  VERİLMESİ, kişinin BA'SINI  bas edip AÇMAKTIR. bu sayede kalp yiyici ve kalp sökücü tanrıların sihirlerinden ölü kurtulabilir... ancak bu  ilahi kelam ile yine kalbinden ve ağzından ,o kişinin hayatını  yani kendini dölleyebilecektir..


ölüye, ölüler kitabında;" OMURGAM SET in ki,  ERKEKLİK UZVUN OSİRİSin ki OLACAK" DENİR..o yüzden ASA,  HIZIR-MÜRŞİD  ASAR I dır..kişi ancak kendine yolculuğunu başarırsa ASAR-gerçek var  OLABİLİR.. 

YILAN ÇİFT CİNSİYETİ İLE TANRILARIN ÇİFT CİNSİYETİNİ SİMGELER..

YILANIN İÇİNDEKİ 12 KADIN
(nut -nun'un içindeki  12 ana esma ...12 vakit..12 saat. ..12 burç...12 havari...12 imam.. ) 
, HAYAT İPLİKLERİNİ AŞAĞIYA ÇEKER..hathor 'un doğum evi kapısı tacı önündeki 12 yılan ,doğacak olan çocuğun 12 burçluk zodyak kaderini de tayin eder... 
güneş yılanın karanlık yanını simgeleyen kuyruğundan girer ve ağzından çıkar.. yani nur ve güneş gibi..doğum ve ölüm gibi..



ölüler kitabında ;göksel savaşlardan - dünyaların yıkılışlarından-  tufan gibi felaketlerden ve yeryüzü karışıklıklarından da bahsedilirmiş.. ..
kişinin ruhunun osiris e ulaşıp, osirişleşebilmesi  :ÖLÜNÜN YÜZÜNÜN OSİRİS CEMALİ ALMASI için, ışığın 7 derecesini geçmesi gerekiyordu ki;  insiyasyon denen nefsin 7 derecesi de buydu..7 başlı ejderha,7 kollu şamdan, ışığın 7 rengi olan çakra -letaif ilmi misaliydi...... bunun içinde -yani suret alabilmek -suretiyle kayıt içinde ,üçgen prizma ve üçgen aynalar ilminden geçmek lazımdır ...buda ancak CAN lar ile olur..çünkü suretin kıymetini bir tek suretsizler anlar...


İSİS'İN 7 GÖMLEĞİ VARDIR..mesela her peygamberin GÖMLEKLE yani hz İDRİS NEBİ ÖĞRETİSİYLE ALAKASI VARDIR.... insan arzının 7 tabakası; deri, yağ, et, damar, sinir, adele, kemiklerdir..
insan  prizmasının 7 rengi; beyaz, siyah, kırmızı, sarı, mavi, yeşil ve mordur..


GÜNEŞ in, yani SALİK in , göksel yılan olan NUT ANNE NAGA nın bedenindeki gece yolculuğu  aslında bir cehennemdir ve  çok tehlikelidir...ve o devrin mısır hayatına göre,her saat vaktine göre  isimler alıp,burçlarla sembollenmiştir.. bu bizim meşhur  simurg kitabındaki kuşların, 7 vadiyi geçmelerinin orjinal metnidir :)  mesela : kasırgalar tanrıcasının 4 testisinin adını sayar, vadi engereğinin nefesini fark eder...ufukta scarabe böceği olarak görünmeden evvel  GÜNEŞİn hallerini de her ölü seyreder... - güneş geceleri yeraltında 37 şekil alır ve ölüler bu kitapla bunları öğrenir.....yani kısaca bugün şamanların-kamların yaptırdıkları söylenen yer altı-orta dünya ve gök alemleri adlı 3 dünya yada seyahat ettirilip,yaşadığı şeylerin perde arkası ölülere gösterilir ve unuttuğu herşey,  yine geldiği yere yukarı çıkarken hatırlatılıp , ölünün ruhuna  amentü yasasıyla deneyimletilir..


o devirde PİRAMİTLERİN ÜSTÜ ALTIN YAPRAKÇIKLARLA KAPLIYDI.. ve güneş onları ve  yüzlerce dikilitaşı aydınlatırdı... heryerden bu altın ışık aynalar gözükür,  çoook uzaklardan mısır DEV AYNALAR ÜSTÜNDE, HER YERİN SURETİYLE YALAP YALAP altın gibi parlar ve  topladığı görüntüleri aksettirdi.....çünkü o devirlerde  mısır -heliopolis  RA NIN GÖZÜ OKULLARI  tüm dünyanın tek irşad merkezi idi..


3 ışık  ..geceleri de gören,ölülerin patronu olan anübis ışığı ki, o,çakal anubis de RA nın oğludur.. bu anübus ışığı ,ruhun gözlerinin açılmasından sonra, ölünün ruhun aldığı ilk ışıktır..
GÜNEŞ IŞINLARININ IŞIĞI RA nın ışığıdır..


ve nihayet bunca badireden sonra rehberleri ile osirisin önüne çıkan ruh yeri öper ve horusun 4 oğlu ile 7 kutsal ruhun karşına gelir..bir kadının karnına girip çıktığı ve kendine yakışmayan tutkulara kapıldığı için kirlendiğinden, şimdi temizlenecektir..


insanların işleyeceği bilinen 42 günahı temsil eden 42 adet eli bıçaklı-topukları üzerine çökmüş,bükülü dizli,karınları içeride olan tanrısal oturuşlu  esmalar  ve başında bir beyaz tüy olan  adalet tanrıçası -MİZAN=TERAZİ HATHOR  önünde  ,KALP İLE BEYAZ TÜY TARTILARAK yargılama olurdu.  çünkü o devirde hz İdris ancak 42 ilahi esma çıkartmıştı..hz Musa 72 esma...hz Muhammed as ise, bilinen 99 esma ve sayısız -kendimiz deneyimleyeceğiz esma ilmini bize bırakmışlardır ....tüm bunlar katip thot huzunda olurdu ki,o ,milyonlarca yy yaşayacağını söylemişti..

thot (idirs-hermes-enok)  osirisin düşmanı domuzu öldürmüştü.. mesela  sümerde marduk u, roma da tanrı tammuz u  öldüren  domuz olarak da, diğer isimli versiyonlarla  kayda mitolojiden geçmiştir.. ve mısırlılar da domuz yemezdi... ve thot, osirisin ahiretteki düşmanı opophis -sanal genetik hologram -varsayalım ki varım :) yılanını kovdu...

gölge yiyicisi-ruhları yiyerek yok eden ammitir...

MISIRDA NEDEN ÇİRKİN- KÖTÜ RESİM YOKTUR  BİLGİSİ  : mesela, bir ölünün ruhunu ürkütecek ve kötü şeyleri davet edecek bir şey çizmediğine ölü yemin ederdi..
mezartaşı mısır adetidir ve mezar taşlarında ölü için geçenden bir dua istenirdi..mısırlılar sabah akşam havuzlarda yıkanır-gusül-abdest sayılan arınmayı yani ilk meshi yaparlardı..sabiler o yüzden hep su kenarında ve suda yıkanmak ihtiyacındadırlar.. baş örtüsü yoktur çünkü herkes bugünde başını örtmeyen yahudilerde olduğu gibi sıfır traşlı bir kafaya sahiptir ve aynı bugunki yahudiler gibi onlarda bu sıfır traşlı kafalarına perukalar takarlardı....ve halen de, budist rahibe kadınlarla -hristiyan rahibeler saçlarını ancak kısa keserlerse o göreve alınabilirler değil mi ?..

RA'nın  RUHU OLAN ZÜMRÜDÜ ANKA KUŞU HERAKLİOPOLİS in SEMBOLÜ İDİ..

ÖLÜ ,yargısının sonunda der :"beni yanınızda tutun.çünkü nefesim saf,ruhum saf,ellerim saftır.."
iç organları MAAT GÖLÜNDE YIKANAN ölüye: "hoş geldin" denir
ve o şimdi osirisin -göklerin mavi boğasıdır-bakaradır.... .o,ŞİVA nın buzağısı ARJUNA (MAVİ JÜPİTER=İYİ TALİH=MÜRŞİD) olmuştur...  o, amenti-amentü  gemi omurgasıdır.. ona :" sen,mavi  osiris in, DJET SÜTUNU KARŞISINA ÇIKABİLİRSİN" denir.


mutlu son :) ....kurtulan ölü ,bir ölümlünün çıkabileceği en son yer olan ilaou tarlalarında ,gab kazı gibi vakvaklayan firavun ruhlarını görür ..o,artık samanyolunda dilediği yere gider ve yapabilir olmuştur..
nihayet o, içinde IŞIĞIN- KELAM-SÖZÜN parlayan ışığı olan kozmik yumurtayı- ve yumurta içindeki RA yı görür..

ve artık ilahi anneye,  KU ya varan ölünün ruhu ,göksel inek olan evin rabbi hanımı  hathor yani nut un göksel memelerinden akan nil  olan  samanyolundaki süt damlaları yıldızlardan dilediği kadar içecektir..kısaca,ölü artık samanyolundaki  GÖK KANDİLLERİNDEN BİRİ -BİR YILDIZ OLMUŞTUR...

kozmik yumurta KHU; 
 ışık saçarak  YUMURTADAN ÇIKIŞI seyr eden ölü,  bu defa da osiris'in aslan kafalı uzvunu da ödül olarak seyredecektir..DİKKAT !!!! OSİRİSin UZVU, ASLAN KAFALI = yani sfenks olan kızı -ra 'nın gözünden bakan  sfenks sekmet veya HATHOR =NUT'tur ki, hepsi aynıdır  XY ve tekamül farkı ile  ALDIĞI VAKTE GÖRE NUR UN ismi ile cismi  değişir  ,o kadar ..


isis'in, havadan-latif alemden (LETAİFLER-ÇAKRALAR-7 RENK NUR )  yapılmış 7 gömleği vardır..(7 nefs mertebesi )

ve artık ölü son noktaya yani kızıl güneşe -grup   vaktine gelmiştir... şimdi, HER YARATILMIŞIN TOHUM SPERMİNİ KENDİSİNDE SAKLAYAN EVRENSEL TOHUM-SPERM-NUTFENİN ADI, NOUN=NUN un önünde ölü sevinçle durup seyreder.. göz bebeği nasıl ki insanı kamilin sembolüdür ve RABBİN GÖZBEBEĞİNDEKİ IŞIK HUR-RUH kabul edilir.. Dendara da ki horoskop evi- HERŞEYİ GÖREN GÖZÜN İÇİNDE , ana kumaya yine insan resmedilmesi manidardır..çünkü insan gözü her şeyi görür ve bir tek kendisini göremezmiş ve kendisini seyredeceği başka AYNA-GÖZ YANSITICI RUHLARA İHTİYACI VARMIŞ...


mumyadaki kırmızı donuk akik (jaspe) İSİS DÜĞÜMÜ muska ;  İSİS' İN HİÇ DURMADAN AKACAK KANINI ve yeniden doğumun -yepyeni yaratımlı yeni  HAYATININ SONSUZ OLACAĞINI simgeler..   mesela, Peygamberimizin mühürlü yüzüğü kırmızı akiktendir ..... islam da bu MERCAN anlamındadır... kozmik yumurta ise İNCİ dir.. yumurta ilmi ,ilmü ledündür... DENİZ -KOZMİK FEZA dır ve ZAT VÜCUDUDUR..gawwas olan dalgıçlar, bu ilahi deryadaki inci ,mercanları ölüm ötesi dalışlarla çıkartan rehberlerdir..yani kadın hep doğum yapacak ve hayat hep sürecek demektir :)


ölünün göğsündeki altın muska, osiriste dirilip osirişleceğini anlatır..
kalbe konan yeşil taştan skarabesi ise kalbini gösterir ve öldükten sonra dirileceğini anlatır..

mısır inancında,aynı bizdeki tarif gibi-  yeryüzündeki hayat, çölde bir kum tanesi gibiydi .. AHKAF TEPELERİ AYETİ..

-bem atoum um, heliopolisin tanrısal kedisiyim (SFENKS in anlamı ) PEYGAMBERİMİZ DE:" kediye dokunmayınız,kedi evdendir " DEMİŞTİR DEĞİL Mİ?

pleidas -ülker burcu ,mısır ın dauat yani ahiret göğü olarak anlaşılmıştır..

seth in simge yılanı apophis dir..kötülüğü simgeler.gün doğudan doğmadan ,tanrıça nut un genital bölgesinde, tüm tanrı ve tanrıça ruhları oluşmadan da evvel SET MEVCUT İDİ .. SET, HABİL KABİL İN KARDEŞİ OLDUĞU GİBİ, AYNI ZAMANDA OSİRİSİNDE düşmanı ve KARDEŞİdir.. enlil ve enki .....nut un doğu ve batıya uzanan bedeni ve ellerinin içinde o  da vardır..

şimdi ,Havva anamız ile ADEM atamızın vücüduna yenilenerek giren- şeytanın kızı vesvese HANNAS ı hatırlayalım lütfen... Kur'anı kerimin Nas-Felak surelerini..Nas suresinin neden  son sure olduğunu ve ssssssssssssss anlamından sonra tekrar hatim için,Fatiha dan başlandığını idrak edelim inşallah. amiin .. :)



osiris in vücudu 14 parçaya ayrılmıştır..

UARAEUS YILANI=TANRISALLIĞIN SEMBOLÜ..firavunların tacındaki NAJA YILANI aynı zamanda iki mısırı ve doğu ile batıyı da simgeler..ARŞın etrafını saran sarı yakuttan yılanıda unutmak mümkün değil tabi..ve kalp arşını saran başı kabin üstünde uyuyan yılanı...

metinden bir tercüme kişiye KALP VERİLMESİ ile alakalı:" YERİNE KOYMAN İÇİN SANA KALBİNİ KARNINA GETİRİYORUM:"aynı isisin kalbini horusa ,horusun kalbini isis e getirdiği gibi..
4 unsur:kan+safra+balgam+sevdaeskiden iskelet parçalanır ve kemikler etler yine bal ve koku ilaçlarla birleştirilmeye çalışılırdı......zamanla bunun yerini mumya yapımı aldı.......böylece şaman rüyalarında, şaman adayının öldürülüp , kesilip, doğranıp pişirilip ,tekrar etleri birleştirilme rüya sembollerinin nerden geldiğini -İLK SEYRÜ SÜLÜK DERSLERİNİ METODLAYAN HZ İDRİS i, her zaman sevgiyle ANABİLİRİZ ve O MİTOLOJİNİN EN SAF HALİNİ - tüm öğretilerin ortak rüya sembollerini -tüm kutsal kitapların ortak dilini buradan kolayca -bilgece anlayabiliriz :)
** O halde siz beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, nankörlük etmeyin. (Bakara 152)

**
5 SEVİYEDE BEDEN..........ölünün sonsuza yükselen serbest ruhuna BA deniyordu..
can(espri),
KA duble beden oluyordu..her insan güneş doğar doğmaz KA sı İLE BİRİKTE YÜRÜR..

sekhem ŞEKİL veya khabit GÖLGE adındaydı..

REN ise İSİMdi..(*mısır da en korkunç ölüm kişinin isminin silinmesi ve isminin unutulması idi.o yüzden bugünde tüm diktatörler ,yönetimi ele geçiri geçirmez geçmişe ait herşeyi-lisanları - tarihteki diğer başarıları kökten silip- tek tanrı adı olarak kendi ad ve heykel suretlerini  daima kaydettirmişlerdir.. ve hep yalan tarihi yeni nesillere zorla dayatarak öğretmiş-kendi sistemlerini bu yalan bina üzerine dayanaksız-temelsiz kurmuşlar ve akabindeki gelenle yerle bir edilip yıkılmışlar ve yıkılmaya mahkum edilmişlerdir.... ) 

RUH İSE GÖK TANRISI HORUS OLUYORDU..ondan ayrılmayan yeryüzünde nefesi yaşayansa ise kardeşi SET idi..


horusun gözü olan ruh, ışığını güneşten-RA'dan  alan kaynak gibi ,herşeyi göz ışığı -NUR-NAZAR ile yaratmaktaydı.. horusun gözlerinden dökülen bu ışın ,şua nın bir deniz olduğuna ve böylece herşeyin ruhun gözyaşı olan , ilahi feyz çeşmesinden-SELSEBİLDEN  yaratıldığına inanılırdı..


ra nın gözbebeklerindeki olan sevda -kara nokta -süveyda; böylece ,kendisinden fışkırarak taşan nur- ruh -ışık ile kendinden kendini döllemiştir..o yüzden de, evrensel ruh ,horusun gözüdür.. her varlık doğduğu o kaynağa -ruh ışığına dönecektir.. insiyasyonda en yüksek koku ,horusun gözünün kokusudur. İSİS'İN GÜLÜ aslında bir LALE dir..

insan 6 evre bedenden oluşurmuş mısırda
3 ü maddi ; BEDEN,İSİM ,GÖLGE idi
3 ü manevi-ruhi; ANKH,BA ,KA idi..


set ,horusun gözünü çıkartır ..ölünün, yani insiyenin de, horusun gözünün yerine gelinceye dek geçmesi gereken imtihan aşamaları olduğuna inanılırdı.. ve seyrü sülükler ,horusun başına gelenler üzerine kurulurdu..bizde bu ;YUSUF SURESİNDEKİ ,YUSUF NEBİ  NİN İNSİYASYON -İRŞAD HİKAYESİ ÜSTÜNDEN DÜŞÜNÜLÜR... yunan da HERAKLESİN VAZİFELERİDİR..mezopotamya da GILGAMIŞIN ÖLÜM ÖTESİ YOLCULUĞUNU, ATASI NUH İLE YAPIŞIDIR..


yani insiyeler, ruhun kaçan ışığını ararlar ve onu saklandığı yerde bulurlardı..mesela, GÜNEŞ IŞIĞI HER GECE AY'ASAKLANIR ...NE GECE GÜNDÜZE, NE GÜNDÜZ GECEYE YETİŞEMEZ ayeti gibi.
RO-SETEAOU, ÖLÜNÜN GECECEĞİ İKİ YOLDUR.üst üste iki yılan dalga boyu gibidir..
üstteki su yoludur....alttaki ateş yoludur.....RAHMAN ve RAHİM.. ruh ,bu bölgeye, eli bıçaklı bekçi tanrı kapısından siyah yarım daire olarak girer ve üstten arınmış-parlak olarak çıkar.. yarı daire tamam olur ... artık küçük ay büyük olmuş ve ışığını kendisi yapacak güneş olacaktır....yani o da artıkİ bir yıldız-bir güneştir.ve insiyasyon tamam olur  :) nihayet, anru-tef mutluluk diyarı bölgesine ulaşacaktır..


BEN NOU,-BENU KUŞU OSİRİS'İN RUHUNU TAŞIR..
HER ÖLÜNÜN ,KUŞ RUHU O'NUN RUHUNU TAŞIR..


dauat ,ölülerin dünyasıdır ve eski mısırlılar onun aynı kendi yaşadıkları ülke gbi olduğuna inanırlardı..çünkü hermetizme göre "YUKARDAKİ AŞAĞIDA,AŞAĞIDAKİ YUKARDAKİ GİBİDİR..."

dauat, yeraltı ,gece karanlık vaktin  12 burcunu-12 saat kapısını -12 VAKTİN İMAMINI temsile denmiş.. ölüler kitabına kapılar kitabıda denir..her burç kapısı göklerin ve diğer alemlerin vaktinde açılan geçiş kapılarıdır..O YÜZDEN AN'IN VAKTİN HAKKINI VERMEK -SALAD ETMEKLE OLUR..o yüzden, namaz müminin miracıdır...

insan  da GÜNEŞ GİBİ DOĞUDA DOĞMUŞTUR.. ve batıya -ÖLÜME doğru gider..zaman dairedir..ve yeniden doğmak için doğan batar ve battığı yerden KIZIL GRUBA  doğar...işte insiyelerin kıyametinin koptuğu yer burasıdır..



HATHOR MABEDLERİ OLAN DOĞUMHANELER  DOĞUDADIR.. ÖLÜLERİN TAHNİTÇİLERİ İSE BATIDA YAŞARDI...evlerin kapıları doğuya bakar..cenaze evleri ile mezarlıklar ise batıdadır..çünkü batı ölümün simgesidir..batı ölüler ülkesidir
İNSAN YÜZLÜ BENNU KUŞU -SAKİYE SUDURİ (*Sümer de)  )  yeniden doğuşun kuşudur..

hatHOR  ; gök ineğiydi....RA nın kızı - karısı ve evin rabbi-ev sahibesi idi.RA nın GÖZÜNDEN BAKAN NUR-IŞIKTI..O RA NIN GÖZÜ yani HOROSKOP EVİ idi..her esmanın içinden çıktığı zaman ın çarkıydı..

insan- çakal- şahin -maymun ,bunlar horusun 4 gözüdür..yani horusun 4 oğlunun anlamı..
ve bir  ölünün kalp skarabesinde şu yazıyordu:

EY ANAMIN BANA VERDİĞİ KALP!...KARANLIKLARDA TANIKLIK EDECEĞİN ZAMAN ALEYHİMDE BULUNMA;ANUBİS ,THOT VE SET HUZURUNDA BENİM SÖZÜMÜN DÜŞMANI OLMA..HAKİMLERİN TERAZİSİ ÖNÜNDE BENİM GİBİ OL VE İSMİNİN KOKUSUNUN, KOKMUŞ ÇAKAL GİBİ OLMASINA İZİN VERME!

*Osirin dirilme gününde çıkacak sur borularıda  vardır hiyerogliflerde  ve dünya yumurtasını yapan ptahdır.....MISIR ÖLÜLER KİTABINDAN KENDİ ZANLARIMA GÖRE ALINTILARDIR..

*****
HERMES' İN VİZYONU-ÖLÜM ÖTESİ İRŞAD KAYDI

Bir gün maddenin kökenini derin derin düşündükten sonra Hermes uyuyakalmıştı bedenini ağır bir uyuşukluk kaplamıştı. Bedenindeki bu uyuşuklukla orantılı olarak, ruhu da uzaya doğru gitgide yükselmeye devam etmekteydi. Tam o sırada, tarif edilebilir bir şekle sahip olmayan muazzam bir varlığın kendisini adıyla çağırdığı izlenimine kapılmıştı. Korkuya kapılan Hermes: "Sen kimsin?" diye sormuş ve "Ben Osiris’im, en yüce zekâ’yım ve her sırrın örtüsünü kaldırabilirim." Cevabını almıştı. Osiris söze devam ederek; "Ne diyorsun?" diye sormuştu. "Ey ilahi Osiris, varlıkların kaynağını seyretmek ve Tanrı'yı tanımak istiyorum."  "Arzun yerine gelecek."
Hemen anında Hermes, kendini tadına doyum olmaz bir ışığın içine gömülmüş halde hissetmeye başlamıştı. Bu yarı saydam dalgaların içinden, hayranlık uyandırıcı güzellikte şekiller geçmişti. Derken, üzerine birdenbire yılankavi şekilli korkunç karanlıklar çöküvermiş ve böylece Hermes, duman ve iç karartıcı böğürmeler içeren nemli bir kaosun içine yuvarlanmıştı. O sırada uçurumdan bir ses yükselmişti. Bu ses ışığın haykırışıydı. Hemen ardından da nemli derinliklerden süptil bir ateş yükselip esiri yüksekliklere ulaşmıştı. Bu ateşle birlikte Hermes'de yükselmiş ve bir anda kendini uzayda bulmuştu. Çok geçmeden uçurumdaki kaos düzelmiş ve başının üzerinde sağa sola yıldız kümeleri saçılmıştı, sonsuzlukları ışığın sesi doldurmuştu.

Osiris.
Yer ile gök arasında boşlukta asılı durumda bulunan Osiris, Hermes’e şöyle demişti:
"Gördüklerinin anlamını kavradın mı?"
Hermes'in  "Hayır"  diye cevap vermesi üzerine sözlerine şöyle devam etmişti:
"Peki, öyleyse olanı biteni az sonra öğreneceksin. Demin gördüğün şeyler, ebediyetle ilgili şeylerdir. İlk önce gördüğün ışık, her şeyi fiilen içeren ve tüm varlıkların modellerini içinde barındıran ışıktır. Daha sonra içine daldığın karanlıklar da, içinde dünya insanlarının hayat sürdüğü maddi alemdir. Derinliklerden fışkırmış ateşe gelince, o ise, İlahi Kelam’dır. Tanrı, Baba’dır; Kelam da Oğul; her ikisinin oluşturduğu bütünlük ise Hayat'tır.

"Bende nasıl bir duygu gelişim gösterdi ki" demişti Hermes "artık beden gözleriyle değil de, gönül gözleriyle görmeye başladım? Bu nasıl oluyor?"
"Toprağın çocuğu" diye cevaplamıştı Osiris, "Kelam sendedir de ondan. Sende bulunup da işiten, gören ve hareket eden şey Kelam'ın ta kendisidir, Kutsal ateştir, Yaratıcı kelamdır!"
"Mademki durum böyle"  demişti Hermes,"öyleyse bana alemlerin hayatını ve üzerinde insanın önce gelip, sonra geri döndüğü yolu göster."
"Peki, istediğin gibi olsun."
Hermes daha sonra taş gibi ağırlaşmış ve uzayda göktaşı gibi uçmaya başlamıştı. Sonunda kendini bir dağın tepesinde bulmuştu. Vakit geceydi; yerküre karanlık ve çıplaktı. Kolları ve bacakları gülle gibi ağırlaşmıştı. O anda da Osiris'in sesi duyulmuştu:
"Gözlerini yukarı kaldır da bak!"
Hermes'in gözlerinin önüne harika bir manzara serilmişti. Bu manzarayı da yedi adet ışıklı küresiyle, sonsuz sınırsız uzay ve yıldızlı gökyüzü kuşatmaktaydı. Başının üzerinde şeffaf ve eşmerkezli yedi küre halinde kat kat yerleştirilmiş yedi göğü bir bakışta fark etmişti; kendisi de bu kürelerin ortak merkezinde bulunmaktaydı. Sonuncusunu, bir kemer gibi, Samanyolu sarmaktaydı. Her kürede, farklı şekil, işaret ve ışığa sahip bir meleğin refakatinde olmak üzere birer gezegen dolaşıp durmaktaydı. Hermes, gözleri kamaşmış bir halde bu gezegenlerin muhteşem hareketlerini seyrederken, ses ona şöyle demişti:


"Bak dinle ve anla. Her türlü hayata imkân veren şu yedi küreye bak. Ruhların aşağılara inip, sonra tekrar yukarıya tırmanışları bu kürelerde cereyan etmektedir. Şu yedi melek, Işık - Kelam'ın yedi ışınıdır. Her biri bir varlık küresine, yani ruhların hayatının bir fazına kumanda etmektedir. Sana en yakın olanı, yani endişeli endişeli tebessüm edeni ve başına gümüş orak şekilli taç giymiş olanı Ay Meleği’dir. O, doğum ve ölüm konularını yönetmektedir. Ruhları bedenlerden ayırıp kendi ışığının içine çekip almak onun görevidir. Onun üstünde yer alan, solgun Merkür' ün görevi de, Bilim yüklü sihirli asasıyla aşağılara inen veya yukarılara çıkan ruhlara yol göstermektir. Daha yukarıdaki parlak Venüs, elinde aşk aynasını tutmaktadır; o aynaya zaman zaman bakan ruhlar, her türlü çıkarı bir yana atmakta ve kendilerini tanımaktadırlar. Onun da üstünde yer alan, Güneş Meleği, ezeli - ebedi güzellik meşalesini tutmaktadır. Daha da yukarılardaki Mars, adalet kılıcını kullanmaktadır. Gök mavisi kürede taht kurmuş Jüpiter, İlahi Zekâ’nın sembolü olan yüce kudret asasını taşımaktadır. Dünyanın sınırlarında, yani Zodyak işaretlerinin altında bulunan Satürn ise evrensel bilgelik küresini taşımaktadır.

Hermes de şunları söylemişti:
"Evet, görünen ve görünmeyen alemleri içeren yedi bölgeyi görüyorum; bu yedi bölgenin hepsine de nüfuz eden ve hepsini de yöneten Işık-Kelam’ın, yani biricik Tanrı'nın yedi ışınını görüyorum. Ama ey benim yüce mürşidim, insanların bu alemlerdeki seyahatleri nasıl cereyan etmektedir?"
Osiris şöyle devam etmişti:

"Samanyolu bölgesinden yedinci küreye düşen şu ışıklı tohumu görüyor musun? Bunlar ruh tohumlarıdır. Bunlar, Satürn bölgesinde, kaygıdan ve tasadan uzak mutluluk içinde ve fakat mutluluklarının farkında olmadan yaşayan, hafif buhar gibi şeylerdir. Ama küreden küreye düşerken gitgide ağırlaşan bedenlere bürünmektedirler.

Her bedenlenişte, ikamet ettikleri ortama uygun düşen yeni bir bedensel anlam kazanmaktadırlar. Hayati enerjileri artmaktadır; ama daha kaba bedenlere girdikçe, o semavi kökenlerinin anısını gitgide unutmaktadırlar. İlahi Esir'den (Ether) kopup gelen ruhların aşağılara inişleri böyle cereyan etmektedir. Gitgide maddeye daha da bağlanmaya, hayat özlemiyle daha da sarhoş olmaya başlayan ruhlar kendilerini, tıpkı bir ateş yağmuru gibi, şehvet ürperişleri içinde Istırap, Aşk ve Ölüm bölgelerinin içine atıp ta yerküre zindanına varıncaya kadar aşağılara düşmektedirler. Ateşsi merkezinin etkisine kapılıp sinesinde inlemekte olduğun ve yaşamaktayken, ilahi hayatı boş bir düş gibi hayal etmekten başka bir şey yapmadığın şu dünyan böyle bir dünyadır işte."

"Ruhlar ölebilirler mi?"
"Evet"  diye cevap vermişti Osiris. "İniş sırasında çoğu telef olmaktadır. Ruh göğün evladıdır ve seyahati de bir sınavdır. Maddeye karşı olan aşkının fren tanımaz bir hale gelmesi sonucunda ruh, kökeninin anısını kaybederse, o takdirde, onda mevcut bulunan ve bir gün bir yıldız gibi parlaklaşabilme şansına sahip olan ilahi kıvılcım, içinden çıkıp geldiği ilahi aleme hayatsız bir atom halinde dönmektedir ve ruh, kaba unsurlar girdabının içinde dağılıp parçalar haline gelmektedir."


Osiris'in bu sözlerini işitince Hermes ürpermişti. Zira kendini, feci bir fırtınanın ardından hasıl olan siyah bir bulutun içinde buluvermişti. O yedi küre de kalın buhar tabakalarının gerisinde kayboluvermişti. Orada, acayip yaratık ve hayvan fantomları tarafından parçalanıp götürülen ve o sırada da acıklı çığlıklar atan, inleyen ve küfreden insan şekilli fantomlar takılmıştı gözüne.
"Şifa bulmaz derecede geri ve kötü ruhların kaderi budur işte."  Demişti Osiris. "Onların ıstırapları ancak, tam bir şuur kaybı demek olan tahrip oluşlarıyla birlikte sona ermektedir.

Şuraya bak, buharlar dağılıyor ve gökkubbede yedi küre tekrar gözler önüne seriliyor. Ay bölgesine doğru tırmanmaya çalışan şu ruh topluluğunu görüyor musun? Bir kısmı dünyaya doğru, tıpkı fırtınaya tutulmuş kuşlar gibi düşmekte. Diğer bir kısmı da, var güçleriyle peşinden uçtukları bir üst küreye ulaşmak üzereler. Oraya bir vardılar mıydı, hemen ilahi eşya görünümüne bürünüvermektedirler. Ama bu defa da, yetersiz derecede bir mutluluk içinde bulundukları zehabına kapılıp bu ilahi şeyleri yansıtmakla da yetinmeyip, ıstırabın sağladığı şuur açıklığından ve mücadelenin kazandırdığı irade gücünden de istifade ederek bu ilahi şeyleri içlerine sindirmektedirler. Böylece ışıl ışıl bir görünüm kazanmaktadırlar, çünkü uluhiyet onların içlerinde ve ışık da hal ve davranışlarında ışıldar halde bulunmaktadır artık.

Ey Hermes, öyleyse sen de ruhunu kavileştirmeye bak ve de yedi küreye tırman ve oralara kıvılcımlar gibi saçılıp dağılan şu uzaklardaki ruhların uçuşlarını seyrederek kararmış olan manevi varlığını günlük güneşlik hale getirmeye çalış. Zira sende onları takip edebilirsin; yücelmek için istemek yeterlidir. Etrafa nasıl dağıldıklarına ve nasıl ilahi gruplar oluşturduklarına bir bak. Her biri kendine yeğ tuttuğu sevgili meleğinin kanadı altına toplaşmaktadır. En güçlüleri Satürn'e kadar yükselmektedir. Bazıları da, kudretlerin ortasında yer alan ve bizzat kudretlerin ta kendisi olan Baba'ya kadar ulaşmaktadır. Her şey orada başlayıp yine orada sona ermektedir. Ve bu hep bir ağızdan şunu söylemektedirler: "Bilgelik! Aşk! Adalet! Güzellik! Görkem! Bilim! Ölümsüzlük!"
****

HERMES'E ATFEDİLEN ZÜMRÜT TABLET için  ELDE OLAN İLK KAYNAK ALINTISI 
..  Apollonios’a atfedilen en önemli kitaplarından biri de “Yaradılış’ın Sır Kitabı”dır. (Kitab-ı Sırrı Al-Halika). Bu kitapta Zümrüt Tablet metninin bir versiyonu ve  bu yazıları nasıl bulduğunu Balinus kendi ağzından anlatır :

« Yaşadığım yerde tahta bir sütunun üzerine dikilmiş bir heykel vardı. Sütun üzerinde şu yazılar okunuyordu : “Ben kendisine ilim verilmiş olan Hermes’im; eserim önce herkese açıktı, ancak daha sonra, benim kadar bilge biri tarafından yeniden bulunsun diye, sanatımı sakladım.” Heykelin göğsünde ise eski dilde yazılmış şu yazılar vardı : “Eğer birisi varlıkların yaratılışının sırlarını merak ediyorsa ayaklarımın altına baksın”

Herkes bu heykeli görmeye gelirdi ve ayaklarına bakıp bir şey bulamazlardı. Ben ise , küçük , zavallı bir çocuktum . Fakat büyüyünce, kuvvetlenince , göğsünün üzerindeki yazıyı okudum ve anlamını kavradım. Ve hemen sütunun altını kazmaya başladım. Toprağın altında içine güneş ışığı girmeyen karanlık bir geçit buldum. Burada bir meşale de yakmaya çalışmak da boşunaydı , çünkü sürekli esen rüzgar buna izin vermiyordu.

Karanlık yüzünden keşfettiğim yere giremiyordum, ve rüzgarın gücü ışığın yanmasına izin vermiyordu. Tedirgin bir uykuya daldığımda yüzü bana benzeyen bir ihtiyar karşımda belirdi ve bana seslendi : “Kalk Balinus ve yeraltına gir; bu yol seni yaratılışın sırrına götürecek ve Doğa’nın nasıl oluştuğunu göreceksin”

“Karanlık hiçbir şeye izin vermiyor ve ışık rüzgara dayanmıyor” diye yanıtladım.

O zaman bana dedi ki : “Balinus , ışığını şeffaf bir kabın içine koy, böylece rüzgardan korunmuş olacaktır. Ve seni karanlıkta aydınlatacaktır. “

Bu sözler benim ruhumu neşe ile doldurdu ve isteğime ulaşacağımı hissettim. Ona seslendim : “ Siz kimsiniz? , bu büyük iyilik için kime minnettarım?”

“ Ben senin yaratıcınım , mükemmel olan! “

O anda neşe içinde uyandım , onun bana söylediği gibi ışığı şeffaf bir kabın içine koydum ve yeraltına girdim.

Orada altın bir tahtın üzerinde oturan yaşlı bir adam gördüm . Elinde zümrüt bir tablet tutuyordu ve tabletin üzerinde “Doğa’nın varoluşu buradadır” diye yazıyordu. Önünde duran kitapta ise “Bütün varolanların yaradılış sırrı ve her şeyin nedenlerinin bilimi buradadır.” diye yazıyordu.

Bu kitabı korkusuzca aldım ve buradan çıktım. Bu Bütün Varolanların Yaradılış Sırrı kitabında yazan her şeyi öğrendim ; Doğa’nın nasıl varolduğunu anladım ve her şeyin nedenlerinin bilgisine eriştim. İlimim beni meşhur etti. Tılsım ve olağanüstü şeylerin bilgilerini öğrendim ; dört elementin birleşmelerini, çekimlerini, itimlerini tanıdım. »




Zümrüt Tablet Tercümesi:
Hermes Trimegistis’in Simya üzerine Zümrüt Tableti
Hermes’in cesedinin bulunduğu karanlık mağarada , ellerinin arasında bulunmuş , Zümrüt tablet üzerine yazılı sırları :
Hiç yalan olmadan doğrudur , kesindir ve çok gerçektir.
Aşağıda olan yukarıda olan gibidir, yukarıda olan da aşağıda olan gibidir , ve birlikte tek bir şeyin mucizesini gerçekleştirirler.
Ve bütün her şey bir olandan geldiğinden , bir olanın düşüncesinden gelmiştir. Böylece her şey bu tek olandan uyum sağlayarak çıktı.
Güneş onun babasıdır, Ay annesidir. Rüzgar onu karnında taşımıştır, Toprak beslemiştir.
Dünyanın bütün gücünün babası budur. Onun gücü eğer toprağa dönerse her şeye yeter .
Toprağı ateşten ayıracaksın, sübtil olanı kalın olandan ; bu büyük bir maharetle olmalı
Topraktan gökyüzüne çıkacak ve yeniden toprağa inecek , ve yukarıda ve aşağıda olanın gücünü alacak . Bununla bütün dünyanın zaferi senin olacak ; bunun için bütün karanlık senden uzaklaşacak.
Bu bütün kuvvetlerin en kuvvetlisi ; çünkü her sübtil şeyi yenecek, her katı şeyin içine girecek.
Dünya da böyle yaratıldı.
Hayranlık verici biçimler bundan çıktı , bunların ortamı buradadır.
Bu yüzden bana Üç Kere Büyük Hermes denir , çünkü bütün dünyanın felsefesinin üç bölümü de bana aittir. Güneş’in yaptıkları hakkındaki söylediklerim böylece bitiyor ve tamamlanıyor.

ALINTIDIR
**
not: Kabe nin temellerinin melekler tarafından yeşil zümrüt kayalarla yapıldığını hatırlıyoruz lütfen ve Kabe nin fethinde,kabenin içi putlardan temizlendiğinde, kazılarak  içinden çıkartılan yeşil zümrüt tabletin hz peygamberce okunup,hz Ali ile yeniden yerine konduğunu ve bugün yahudiyaların bu tableti almak için herşeyi yaptıklarını da asla unutmayalım ...

***

*ve şimdi de tibet bardo ölüler kitabına bakacağız..göreceğiz ki İDRİS NEBİ nin tüm yıldız ilmi görüsüne göre yazılmış bir insiyasyon rehber kitap. bu kayıt ,budizmin-hinduizmin-şamanizmin  aslının sabilik olduğuna en muhteşem delildir...ne kadar bozulsalar dahi ,gövde tüm belgeleriyle hala kaim makam olarak ayakta -omurda kayıtlı durmaktadır... budizm bir zihin öğretisidir..zihnin çalışma sistemi üzerine büyük bir  disiplindir..zihin sürekli düşünür ve beynin iki lobu daima  sex yaparak, yeni düşün ideaları doğurarak yeni hayaller üretir..budizmde prensip hayalden-rüyadan ve maddi alemden -eylemden -fiillerden -idealardan kurtulabilmek üzerine kuruludur.. o yüzden de ,budist  rahipler,ölmek üzere olan budistlere veya  ölülerine ruhsal yolculuklarında tibet bardo=ölüler kitabını okuyarak yani onların usulünce TALKIM VEREREK eşlik ederler ;  zihnin belli renklerden oluşan duraklarında ,renklere kapılıp,renklerin hipnozuna  dalıp, yeniden dünyalı bir çiftin BİRLEŞME ANINDAKİ sex tuzağında- bir kadının rahmine  yeniden düşerek hapsedilmesin  diye , yanii bir daha asla dünyaya tekrar bedenlenmemeyi başarmak üzere  yazılmış ,bir budist  ölüye rehber  -BARDO -ÖLÜLER KİTABI VARDIR.. şimdi de birlikte, dünyada bir ilk e bakalım mı :)

TİBET ÖLÜLER KİTABI BARDO DAN İSLAM TASAVUFUNA LETAİF-ÇAKRA NURLAR İLMİ..
ölmeden evvel son nefeste ,ruhu almaya gelen renkli ışık nurlar-esmaların derecelerine göre ölümü deneyimlelerden özet alıntılar ....

ve mevtamız HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞTU ..ÖLÜM ÖTESİNE IŞIKLAR DİYARINA YOLCULUKTA BAŞLADII..

1.GÜN: ilk evvela EN KUVVETLİ AĞIR YANIŞ OLAN nefsi emmarenin de rengi denilen ,Kelime-i Tevhidin rengi şeffaf mavi -bilgeliğin ışığı geliyor.. “Bu ışığın yanında, devalardan gelen soluk beyaz bir aydınlık da sana çarpacak! “Kötü zanların olan karmanın etkisiyle sen daima ilk gelen ışıktan kaçıp soluk , gölge alt alemin ışığına çekilmek isteyeceksin, sakın yapma!! Taş buda olacaksın!..durma!!

*Taş maddesi kutsal sırlardan yüce bir sırdır ve buna ulaşmak ezeli lütûf ve sanat işlemleriyle mümkün olur. Çünkü bu işlem, hakkında bilgi verilmeyen ve kolay mükemmellikte bir amaçtır..(hz.Ömer Şifaî)

2. GÜN: bembeyaz bir ışık-iyilik ışınımı gibi çıkacak. Buna zorlukla bakabileceksin ve bu ışık sana doğru gelecek. “Bu ışığın yanında cehennemden gelen kurşun renkli bir duman da olacak. Öfkenden ya da korkundan beyaz ışıktan kaçmak isteyecek ve cehennemin kurşuni dumanının içine düşeceksin. O yüzden beyaz ışıktan korkma ona kendini bırak!!

3.GÜN: tacı şeriflerin tepe rengi ,güneş ve alimlerin nuru sarı renkli olurmuş. Ve hazzın rengi de parlak sarıdır ya hanii..işte tüm zevklerin yaratıcısı ZİHİN-zeka ve bilgelik ışığı SARI RENKLİ NURLA tezahür ediyormuş  :) Bu ışıkla yana yana, insan dünyasının soluk mavi-sarı aydınlığı da, Bilgelik ışığıyla aynı zamanda gelip sana dokunacak. sakın ona kendini verme ,parlak ilk olan ışığı seç ey oğull!!

4. GÜN :ve KIRMIZI IŞIK –NUR gelir...islam tasavvufunda parlak net kırmızı nur , İSMİ CELAL olan ALLAH LAFZATULLAHIdır... “Bu bilgi ışığının yanında gelense kırmızımsı soluk bir aydınlıkta parlayacak. Ona sakın Kapılma!!.

5. GÜN : şimdi de YEŞİL-HAY-HIZIR -İRŞAD EDİCİ IŞIK geldi.. yeşil ışık ‘Hava’ elementinin ilk biçimidir.. üzerinde haça benzer + şeklinde ışıkla parlayacak ..“Bu gördüğün, kendi kişisel bilginin doğal gücüdür. İRŞAD KENDİNDEN KENDİNEDİR..“Bu yeşil ışığın yanında, kıskançlık duygusunun neden olduğu koyu yeşil bir aydınlık da gelip üzerinde parlayacak, sakın ona aldanma!! Yeşil kalp çakramızın rengidir..orada olan ANKÂ RUH kuşumuzda zümrüt yeşili cevher nuru ışığındandır.

6.GÜN: 4 ana unsurun olan su+ toprak + ateş +hava ilkel halleri olan dört renk hep birden üzerinde parlayacak. Bu Tohumundan yayılan güç dışarıdan gelmedi.. bu güçlü ışıklar Senin kalbinin dört bölümünden gelmektedirler. Merkez de sayılırsa, bu beş yön anlamına gelir. Kalbinden çıkar ve üzerinde parlarlar.

Yardımcı nur ruhları-tanrısal ışıklar senin benliğinden başka bir yerden gelmezler ve senin kendi zekanın bölümlerinde ezelden beri vardırlar. Bu idrake eremeyenler bunlara ilahlık atfedip TANRILAR DEMİŞ ve zihnin ışıkların soluk girdaplarında daima sanal ilahları ile kaybolup, unutulmuşlardır.... Şimdi sen Onların doğasını tanıyorsun...onların her birinin belli renkleri ,süsleri, tavırları, tahtları ve sembolleri vardır.. değişmezler.. o yüzden de başlangıçtan beri zihin; kendini bilmek isteyen yolcularına daima, aynı renk ve aynı imgelerle kendisini öğretip -aynı  sembollü rüyayı göstererek tanıtır.. tüm dervişan aynı sembollerle aynı yerde, hangi makam ve halde olduğunu böylece kolayca bilir.. anlar.. her yolcu dili,dini,ırkı ne olursa olsun birbirlerini tanıyarak bulurlar..

Şimdi çakra-şakra-letaifleri az çok kavradın değil mi? bu enerji tekerleklerin 5’ER çift ışınım çemberi olarak gruplanmışlardır.. onları bazen harikulade ışık küreleri olarak ta deneyimleyebilirsin.. tek renk görebileceğin gibi, gökkuşağı gibide görebilirsin.. daima parlak, net, sevinç ve neşe veren huzurlu olanı sev..soluk ve belirsiz donuk renklerden uzaklaş.. bunların hepsi senin zihninin bilgi dolu himmet-hikmet daireleridir unutma!!

7 GÜN: ölüyü almaya 6 ışık toplu halde gelir ve onu parlak ve soluk zıt halleri ile etkilemeye çalışır. KİŞİ KENDİ SAF IŞIĞINI YAKALADIĞI ANDA KURTULUR. .“Dairenin merkezinde, Bilginin sahibi, Dans üstadı Lotus, GÜL karmanın meyvelerini olgunlaştıran sahip, beş renkte ışımaktadırlar. İSİS’İN GÜLÜ, BRAHMAN’NIN LOTUS’U, BÛ-İ MUHAMMEDİ KOKUSU işte tam da burasıdır..

****
AGARTA-ŞAMBALA-SOL EL TARİKATINDA İNSİYASYONUN ZİRVESİ PTAH -ANUBİS VE OSİRİS (OM SAT TAD = ADEM-SİT-İDRİS )

şimdi bu kadim sırra ait bulduğum bir iki enstantaneye-kurukafa tarikatçısı ilimunaticilere  bakalım mı Sevdiğim:
“İşte, dinleyiniz : Cihan hâkimi, bütün yıl Agarti panditalar ile gorolarının vazifelerini sevk ve idare eder. Yalnız, bazı vakitler, selefinin kara taştan bir sanduka içinde yattığı mağaradaki mabede gider. Bu mağara daima karanlıksa da cihan hâkimi içeri girer girmez duvarlarda ateşten çizgiler peyda olup sandukanın kapağından da alevler çıkmaya başlar. Goroların en eskisi, baş ve yüzü örtülü, elleri de göğsüne kavuşturulmuş olarak, onun önünde durur. Goro yüzünden örtüyü hiç kaldırmaz. Zira başı hareketli gözler ve söyleyen bir dil ile çıplak bir kafatasından ibarettir. Dünyadan göçüp gitmiş olan ruhlar ile münasebete girişir.


Cihan hâkimi uzun zaman söyler, ve sonra, ellerini ileriye doğru uzaratak sandukaya yaklaşır. Alevler daha parlar, duvarlardaki ateş çizgileri sönüp yanar ve birbirine girerek yanan alfabesinin esrarlı işaretlerini meydana getirirler. Sandukadan ancak göze görünür saydam ışık şeritleri çıkmaya başlar. Bunlar onun selefinin düşünceleridir. Bir müddet sonra, cihan hâkimi bu ışığın hâlesi içindedir ve ateşten harfler duvarlara Tanrının arzu ve emirlerini durmadan yazar yazar, yazarlar. O esnada cihan hâkimi insanlığın kaderine bütün hâkim olanların düşünceler ile temas halindedir: krallıkların, çarların, hanların, savaşçıların, şeflerin, büyük rahiplerin, bilginlerin, kudretli kimselerin düşünceleri ile. O, bunların niyet ve fikirlerini öğrenir. Bu niyet ve fikirler Tanrının hoşuna gidiyorsa cihan hâkimi bunları görünmez yardımı ile gerçekleştirecek. Tanrının hoşuna gitmiyorsa muvaffakiyetsizliğe uğramalarını temin edecektir. Bu kudretli Agerti'ye esrarlı "Om" bilimi verecektir, Om ki bütün dualarımıza bu sözle başlarız, eski bir azizin adıdır. Om, üç yüz bin yıl önce yaşamış olan ilk Goro'dur. O, Tanrıyı tanıyan, beşeriyete inanmayı, umutlanmayı ve kötülükle savaşmayı öğreten ilk insan olmuştur. Tanrı ona göze görünür dünyayı idare eden kuvvetlere hâkim olmak iktidarını o zaman verdi.


Cihan hâkimi, selefi ile görüştükten sonra, büyük Tanrı kurultayını toplar, büyük adamların fiil ve fikirlerini muhakeme eder onlara yardım eder veya karşı gelir. Mahitma ile Mahinga dünyayı idare eden nedenler arasında bu fiil ve fikirleri bulurlar. Daha sonra, cihan hâkimi büyük mabede girip yalnız başına dua eder ve alevler arasında da ağır ağır Tanrının yüzü meydana çıkar. Cihan hâkimi Tanrıya kurultayın kararlarını saygı ile bildirir ve en kudretliden, karşılık olarak, ilâhî emirlerini alır. Mabedden çıktığı zaman cihan hâkiminin yüzünde Tanrı ışığı parıl parıl parlar.[1]” ALINTIDIR

***
**SİSTRUM -esma -mantra -zikir SES İLMİNE NOT:  japon budist dervişlerse; arsenikli suyu olan bir kuytu ormanda bu suyu içerek ve çam reçinesi ile  bazı ağaç kabuklu meyveleri yiyerek beslenip ,sürekli bir çukurda meditasyon yapa yapa - yavaş yavaş ,yaşarken de kendilerini reçineli heykele yani oturan  budaya dönüştürebiliyorlarmış ki, belgeselde izlemiştim...her ikiside bizde yapılmayan ama aslı uygur budist türklerien ait olan ilk budizmle dünyaya yayılmış bilgilerdir..kökeni yine  AŞIRI RİYAZATLARIN-sırların -seçkinliğin   piri olan hz idris-THOT-HERMES  ve oğlu TAD-SABİ dir..ve şimdi de, halen  sadece en yüksek lamalara uygulanan yaşayan altın buda olmak- ölüler kitabı sistemine geçiyoruz....



ALTIN MUMYA -ALTIN BUDA OLMAK İMALATLI  İLİM  (BUDİZM) 
Bir akşam üzeri Reis'in huzuruna çağrıldım. "Önceden yaşamış kişilerden birisi bedenini terk etmek üzere. Şimdi Yabani Gül Bahçesinde bulunuyor. Kutsiyet İçinde Muhafaza'yı görebilmen için senin de orada olmanı istiyorum."
Böylece bir kez daha tahta bir eğerin ve Sera yolculuğu­nun zorluklarına katlanmak zorunda kaldım. Manastıra var­dığımda Yaşlı Reis'in odasına götürüldüm. Manyetik alanının renkleri neredeyse tamamen solmuşlardı. Ruhu bir saat kadar sonra bedeninden ayrılıp, özgürlüğüne kavuştu. Bir reis ve bilgin olduğundan, Bardo'ya giden yol boyunca kendi­sine yol gösterilmesine gerek yoktu. Bu nedenle bizim de üç günlük süreyi beklememiz gerekmiyordu. Gövde yalnızca o gece lotus duruşunda oturtuldu ve lamalar da ölünün başın­da nöbet tuttular.


Sabahleyin günün ilk ışıklarıyla birlikte manastırın alt tarafında bulunan dehlizlere inildi. Önümde yürüyen iki la­ma, bir tahtanın üzerine konulmuş olan cesedi taşıyorlardı. Hâlâ lotus duruşunda oturuyordu. Arkadan gelen rahipler­den boğuk bir ilahi ve ilahi sustuğunda da gümüş bir çıngıra­ğın titrek sesi geliyordu. Üzerimizde kırmızı giysilerimiz ve bunların üstünde de uzun, sarı ipekli atkılarımız vardı. Alev alev yanan meşalelerin ve yağ kandillerinin ışığıyla büyü­ müş, eğri büğrü olmuş gölgelerimiz, dans eden, titreşen çizgi­ler halinde duvarlarda geziniyorlardı. Aşağıya, yer altındaki gizli bölmelere doğru indik bir süre. Nihayet yerin on beş- yirmi metre altında, taştan yapılmış bir kapının önüne gel­dik ve içeri girdik. Oda buz gibi soğuktu. Rahipler cesedi bü­yük bir dikkatle yere koydular ve sonra üç lama ile benden başka herkes odadan çıktı. Ardından yüzlerce yağ lambası birden yakıldı, ortalığa keskin sarı bir pırıltı yayılıyordu. Ce­set soyuldu ve özenle yıkandı. Bedende bulunan tabii delik­lerden çıkarılan iç organlar kavanozlara yerleştirildiler ve dikkatle mühürlendiler. Cesedin içi baştan aşağıya yıkanıp kurulandı ve özel bir çeşit vernik döküldü içine. Bu vernik gövdenin içinde sert bir kabuk oluşturacak, beden de böylece sanki canlıymış gibi duracaktı. Vernik kuruyup sertleştikten sonra, gövde boşluğu pamukla sıkıca dolduruldu ve pamuk da sertleşsin diye biraz daha vernik döküldü. Bedenin dış kısmı ise yine vernikle kaplanarak kurumaya bırakıldı. Katılaşan beden üzerine zar gibi ince bir ipek tabakası kaplandı. Bu iş de tamamlanınca, ipeğin üzerine bir başka çeşit vernik daha sürüldü; beden, hazırlıkların bir sonraki aşaması için hazırdı artık. Sonra iyice katılaşsın diye, olduğu gibi bir gün bir gece bırakıldı. Bu sürenin sonunda odaya geri döndüğümüzde cesedi lotus duruşunda, kaskatı olmuş, kalıp gibi bul­duk ve onu alıp daha da aşağılarda bulunan bir başka odaya, daha doğrusu bir fırına taşıdık.



Döşeme özel bir çeşit tozla kalın bir tabaka halinde kap­lanmıştı. Ceset odanın orta yerine yerleştirildi. Sonra rahip­ ler ateş yakma hazırlıklarına giriştiler. Geri kalan birkaç kişi odayı, Tibet'in çeşitli bölgelerinden gelmiş özel bir cins tuz ve çeşitli otlarla tıka basa doldurdular. Nihayet herkes koridorun dışında toplandıktan sonra kapı kapatılıp, manas­tır mühürü ile mühürlendi ve fırının yakılması için gerekli emir verildi. Odunlar az sonra çatırdayarak yanmaya başla­dılar; alevler yayılıp sıcaklık arttıkça eriyen reçineler cızır cızır parlıyorlardı. Ateş artık tezek ve işe yaramaz yağ par­çalarıyla sürekli olarak beslenecekti; bir hafta boyunca öfkeli öfkeli yandı durdu.Yedinci günün sonunda beslenmesine son verildi. Nihayet yavaş yavaş söndü, titreşen ufak pırıltılar kayboldular. Soğumaya başlayan ağır taş duvarlar gıcırtılar çıkararak inlediler. Koridor tekrar içeri girilecek kadar soğu­muştu. Odanın da soğuması için üç gün daha bekledik. Niha­yet mühürlenme gününden sonraki on birinci gün, büyük mühür kırıldı ve kapı açıldı. Rahipler nöbetleşe nöbetleşe, bütün odayı dolduran ve artık sertleşmiş olan bileşimi
elle­riyle  kazıdılar. Bedenin' zedelenmesini önlemek için herhan­ gi bir alet kullanılmadı. Rahipler iki gün süreyle bu gevrekleşmiş tuzlu bileşimi ellerinde ufalayarak kazıyıp durdular. En sonunda hâlâ lotus duruşunda ve odanın tam orta yerin­de oturan cesetten başka bir şey kalmadı içeride. Onu özenle yerinden kaldırıp, yağ kandilleriyle aydınlatılmış bir başka odaya taşıdık.


Sonra bedene kaplanmış olan ipek kaplamalar soyuldu. Beden mükemmel bir biçimde korunmuştu. Yalnız rengi çok daha koyulaşmıştı ve sanki aniden gözlerini açacakmış gibi canlı görünüyordu. Uyuyordu sanki. Rahiplerden biri bedeni bir daha vernikledi ve sonra kuyumcular iş başına geçtiler. Bunlar işlerinde son derece usta kişiler olup, gerçek birer sanatkârdılar. En ince, en yumuşak altını kat kat, üst üste kaplayarak yavaş yavaş, büyük bir dikkatle çalışıyorlardı. Tibet'in dışında bir servet değerinde olan altın, burada yal­nızca kutsal bir maden olarak daha özel bir değer kazanıyor­du. Bozulmayan bir maden olduğundan, insanın ebedi ruh evresinin bir sembolüydü. Kuyumcu rahipler en küçük bir ayrıntıda bile titiz, olağanüstü bir özenle çalışıyorlardı, öyle ki işlerini tamamladıklarında, geriye ustalıklarının kanıtı olarak her çizgisi ve kıvrımı sanki gerçekten canlıymış gibi duran, altından yapılmış bir insan bırakmışlardı. Ceset şim­di üzerine kaplanmış olan altınla iyice ağırlaşmış olarak, "Yeniden Bedenlenenler Salonu"na taşındı ve orada bulunan diğerleri gibi altın bir tahtın üzerine yerleştirildi. Bu salonda çok eski zamanlara ait mumyalar vardı; yarı kapalı gözlerle şimdiki neslin zayıflıklarını, kusurlarını gözetleyen ciddi bi­rer yargıç gibi, sıra sıra oturuyorlardı. Bu kutsal odada fısıl­tıyla konuşuyor, yaşayan ölüleri rahatsız etmemek için dik­katle yürüyorduk. İçlerinden biri özellikle dikkatimi çekti; garip bir güç beni onun önünde büyülenmiş gibi tutuyordu. Mumya sanki her şeyi bilen bir tebessümle süzüyor gibiydi beni. Tam o anda biri hafifçe koluma dokundu, korkumdan havaya sıçradım. "Bu sendin Lobsang, senin bundan önceki bedenlenmen. Onu tanıyacağını tahmin etmiştik."

Rehberim beni bir sonraki mumyanın önüne götürdü ve "İşte bu da bendim" dedi.
Sessizce, ikimiz de heyecanlanmış, salondan dışarı sü­züldük ve kapı ardımızdan mühürlendi.
Bundan sonra pek çok kez bu salona girmeme ve altın kaplamalı figürleri incelememe izin verildi. Bazı zamanlar tek başıma gidiyor, meditasyon yaparak oturuyordum önle­rinde. Hepsinin de çok büyük bir ilgiyle okuduğum, yazılı geçmişleri vardı. Burada, Rehberim'in, yani Lama Mingyar Dondup'un oldukça ayrıntılı bir öyküsü de vardı; geçmişte neler yaptığı, kişiliğinin ve yeteneklerinin bir özeti, ona ve­rilmiş bulunan onur payeleri ve unvanları, nasıl öldüğü gibi.
Kendi geçmişimi de büyük bir dikkatle okudum. mağaradan oyulmuş gizli bir bölümde bulunan bu Kutsal Salon'da, doksan sekiz tane altın mumya oturuyordu. Tibet'in tarihçe­si önümdeydi. Ya da o an için ben öyle sanıyordum, çünkü Tibet'e ait en eski tarihçe daha sonraları gösterilecekti bana.
 alıntı :üçüncü göz kitabı..rampha


nur cihan
mayıs-haziran 2017
nuralem7@hotmail.com