25 Ağustos 2009 Salı

FARKINDALIKLARım MUCİZELERim VE KERAMETLERimdir MASALI-2-



FARKINDALIKLARım  MUCİZELERim VE KERAMETLERimdir MASALI-2-

Sen boşver onları uç gönlünce
Kelebek...
Ooo...Kelebek...Ooo...



Onların hiç kanatları olmadı ki...

Kelebek...Ooo...Kelebek...Ooo...



Açar mı kanatların bir gün yine?



Kelebek kaç gün var geriye?


Kısacık ömür yeter mi onca hayale?


Gücenme dünya hali böyle..






Sen boşver onları uç gönlünce


Onların hiç kanatları olmadı ki...


Sen boşver onları uç kendin gibi kelebek gibi...


Onların ruhu böyle rengarenk değil saf ve tertemiz






Kelebek..kelebekk..sen uç hep gönlünce...


Kelebek kelebekk..sen uç hep gönlünce...






Sen boşver onları uç gönlünce


Onların hiç kanatları olmadı ki...


Sen boşver onları uç kendin gibi kelebek gibi..


Onların ruhu böyle rengarenk değil saf ve tertemiz...






Kelebek..kelebekk...sen uç hep gönlünce...


Kelebek kelebekk..sen uç hep dokunmasınlar kanatlarına dökülür ya pulların


Unutma sen kelebeksin,ben seni öyle sevdim.


Bir asi rüzgardın da kıyamadım dokunmaya


Sen demiştin ya giderken


Ah kelebek seni hep seveceğim...


Nev


**********************

"İslam beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah'ın evi Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak."
Hz. Muhammed (s.a.v.)
***************
“Dağ” gibi  Bir Balina nın  kuyruğunun üzerinde  bir minicik çocuk, en derin- en serin sulara açılıyordu……ve suların masmavi- apaçık yoğunluğundan uyanıyordu……
aynı akşam, çocuk, yeni gözlüklerini almak için gözlükçüye uğradı..gözlükçü de, çocuk gibi detay-teferruat severdi ve çocuğa anlattı durdu:bakın, siz enterasansınız mesela dedi..çünkü Türkler genelde uzağı göremezler, oysa siz yakını göremiyorsunuz..Türk Milletinin bu genelleme özelliği İlahi Taktirdir dedi..kendisini Saf Türk sanan çocuk, çok ilginç buldu bu sözleri ve gözlükçünün İlahi Taktir sözünü birkaç kere tekrarlamasına cevap vermek istedi:biliyor musunuz dedi çocuk, ben tesadüfe hiç inanmam..bugün Ramazanın ilk günü başlıyor ve ben on aydır bir türlü almadığım gözlüklerimi ,artık kitap okumayı çok özlediğim için alıyorum..  ne ilginç değil mi? ve doğru, yakini görme sorunum vardı..görme vaktim  geldi sanırım..gözlükçü devam etti.masaya bir çizgi çizdi: bakın bu taraf eksi ,bu taraf artı numaralar ve sizin  haliniz de;hep artı numaralarınızın artacağına dair  bir olasılık..ve en nihayet katarak la sonuçlanır..çocuk :nasıl yani gittikçe körleşecek miyim..gözlükçü :hayır bu olabileceklerin sıralamasıydı.. illa olacak diye bir şey yok..çocuk gülümsedi..ne kadar yakinse o kadar “amalaşacak ve perdelenecek” miydi ,anlayamamıştı ki..ve gözlükçü yakın-okuma gözlüğü nasıl takılır çocuğa gösterdi..göze bitişik takılmayacaktı..burnun ucuna yakın, sadece okurken takılacaktı.uzağa bakmak yasaktı çünkü göz tembelliğe alışırdı..”reçetenizi saklayın lütfen. çünkü yakında numaranız artacaktır, yine geleceksiniz”  diye de eklemeyi ihmal etmedi, bay gözlükçü..

çocuk, yeni yakin gözlüklerini alınca çok sevindi..artık yazıları okuyabilirdi..bir seneyi aşkın hiç kitap okuyamamıştı..Rehberinden başka kimseyi dinlemiyordu..dinlerse bile, anlatandan, O anlatıyordu çocuk için..hep dinleme halindeydi-dinlene dinlene- binlerce senenin özünü keyifle öğrenmekti dinlemek-şimdi neyi dinlediğini okumak istiyordu..ilk gün; bir senedir ancak birkaç kere okuyabildiği -ikizi,dostu,onu hiç terk etmeyen,hiç okumasa da buram  buram kokusu ile hala kütüphanede varlığını her gün çocuğa hissettiren Hz.Kur’an ı aldı..Kur’an; adı ne güzel ..Kur’an, her an yeniden, her şeyi yeni bir neş’e ile var eden,OL-AN..KUR’AN  inşa eden..KERİM olanla keremiyle,cömertliğiyle,esmalarıyla(şey leri)….

çocuk Kitab ı rastgele açtı..Yasin çıktı.. okudu (anlamını bilemese de). doyamadı ve sarıldı Kitabına, ağladı ağladı.. konuştu:biliyorsun Sen i nasıl sevdiğimi,Sen i okuyan- muhteşem yorumlayan bir ses olduğunda, nasıl bomba düşmüş gibi paramparça olup yağmalanmak hissi ile dolduğumu,Sen den nasıl lezzet aldığımı..dilini hiç anlamasam da aramızda bilemediğim o anlaşılmayan BAĞ-RABITA olduğunu..neden, Sen i okuyamadığımı bilemiyorum. neden aramızda bu kadar sıkı bağ varken, bu kadar yakınken, bu derece uzak kalmamız gerektiğini anlayamıyorum.. ama sabrediyorum..ve çocuk göğsündeki Kitap la uzun uzun sohbet ederek ağladı..hatim başlayacağım dedi. sadece 5 sayfa okudu ve hala orada kalakaldı……

diğer Kitaba uzandı O nu da çok az okuyabildi…neden?çünkü hayatına hükmeden bir Canlı Kitap vardı ve dinleyerek öğrenmesi gerekiyordu…Okuyan dan okuyacaktı..tıpkı Hz Peygamberin sahabeleri gibi,anlamıştı..geleneksel…
Hz Peygamber öyle emindi ki ,insanlara:” Bu, Allah Kelamı “dediği için biz O nun sözlerine-bildirdiklerine Kur’AN diyorduk..diğer söylediklerine ise hadis..ve hangisi  ayet ,hangisi değil, O bildirdiği için biliyorduk..Kur’an, Hz. Rasulullah a gelmişti.bize değil..O bize OKUYORdu..biz de Onu okuyorduk..taa Hz Osman döneminde bugünkü haliyle insanların eline geçmişti..tüm sıralama ve dizim- tasarım yine Hz Rasullah ın söylediği gibiydi..söz dinlemek…

Hz Peygamber, Hac yaptığında; O na, soru soran binlerce sahabi vardı..şunu şöyle yaptık doğrumu, bunu böyle yaptık doğrumu?..Hz Peygamber hiç birine “yanlış yaptınız” dememiş..hepsine” evet doğru” demiş.. ne güzel değil mi?bugünde bilim, görecelilikler ve olasılıklar üzerine kurulu değil mi?Hac dan Maksad-ı Murad , Arafat a çıkmakmış ya hani..Arafat a çıkanda, Arif olduğuna emin olsunmuş Allah ın Murad-ı  İLAHİsi..

Allahü Tela, bize cennette Cemalini gösterecekmiş ya ve herkes itiraz edecekmiş..haşa Sen bizim Rabbimiz değilsin diyecekmiş hani ve Allahü Zül Celal de “herkesin zannına göre tecelli edecekmiş “ve bizlerde ancak o zaman “ah evet Sen bizim Rabbimizsin” diyecekmişiz..ne ilginç değil mi?
burada gören orada da emin olacak ve söz dinleyip itiraz etmeyecekmiş..burada Rabbini bulup-bilemeyen-göremeyen orada da mahrum kalacakmış anlaşılan..İnşallah burada  Rabbini bilenlerden-görenlerden oluruz ve aminnnn..

çocuk :secde edeyim mi?Haybabam:”hayır!…secde ne demek biliyor musun?”çocuk:”ne?”Haybabam:”secde  kabul  etmek demektir..bilmek-anlamak demektir..iman etmek demektir..neye iman ettiğini bilmek demektir..”
Kabe mesela ..insan, Kabe de neye secde ediyor düşünmek lazım…Kabe nedir?.her şeye şirk diye bakan için elbette ki bir puttur değil mi?ve ibadet ikilikte olur unutmamak lazım değil mi?o halde kendini var kabul eden- en büyük put biziz..neye göre şirk ?(ALLAH A EŞ KOŞMAK ŞİRKTİR.. BİZ ALLAH OLMAK İÇİN ÇALIŞMIYORUZ Kİ..KUL OLABİLMEK İÇİN GAYRET EDİYORUZ DEĞİL Mİ?ALLAHLI OLMAYA ÇALIŞMAK LAZIMMIŞ...ÇÜNKÜ ALLAH ALLAHLIĞINI KİMSEYE VERMEZMİŞ..)çünkü Kabe taş bir bina -yaratılmış bir şeydir..ama O nun hakikatine varan için O nedir?O Taş kalkarsa, kim kime secde ediyor ve neden?ve Kabe nin alanı o kadar dar mıdır..secde edilen yer o kadar küçük müdür?Gönül o kadar dar mıdır?tüm kainat bir gönle sığıyormuş.Arif in gönlünde ise tüm kainat bir nokta kadarmış..hiç bir yere sığmayan Allah mümin kulunun kalbine sığıyormuş..ne güzel anlam değil mi?bu mucize değil de nedir?..sinesinde bir gönül  taşıyan her insan keramet ehli değil de nedir?

çocuğun anlaması gereken Zikri ,Kelime-i Tevhid olduğu için- o söz üzerinde düşünürmüş hep, tabii..mesela incir çocuğa çok cazip gelirmiş..incir; Kelime-i Tevhid e en güzel örnek gelirmiş çocuğa..ilah(e) kelimesi tanrılar demekmiş..oysa İlah Tanrı demekmiş..yani teklik..””değişik olsun diye: Tanrı ya “Tek” dersek ne olur..tek de, ne tek?..tabii ki TANRI-ALLAH Tektir..ve “O Tanrı da Allah tan başkası değildir”..bu cümlenin neden bir türlü anlaşılamadığını öyle, incire bakar düşünürmüş çocuk:)..ve incir açılınca içindeki Birliğe-Sonsuzun Birliğine-Birlikteliğine dalar gidermiş..ama demiş ki Zaman:”La ilahe illallah” demek marifet değildir..arkasından gelen Muhammedun Resullallah ı da işitebilmektir marifet..yaa işte böyle..Allah Teala nurundan ilk yarattığı Muhammed miş..ve O nun YARATILIR YARATILMAZ  ilk sözü LA İLAHE İLLALLAH mış ve Allah ın bu ilk Cemal Cemal e cevabı ise: MUHAMMEDUN RESULALLAH mış..ne büyük zarafet değil mi?ne büyük muhabbet..anlamak lazım…ne büyük mucizenin, ne büyük Aşk-ı Muhammedi Muhabbetin eseriyiz…FITIR-YARATILIŞ BAYRAMInın özü bu olsa gerek..

Ramazan geldiği için, çocuk, ilk kez bu sene bir niyet etmiş.ilk gece, Hz Ramazan için namaz kılmış ve :”lütfen bana ,Seni öğret “demiş..”şimdiye dek, hiç ,Senin anlamını düşünmemiştim.. lütfen öğret.
”Ramazan- kendi kendini yakan da demekmiş ya  hani ve çocuğun aklına Zümrüd-ü Anka Kuşu gelmiş..ölme vakti geldiğinde  Kaf Dağı na gidip orada kendi kendine yanarak KÜL lerinden doğarmış Masal Kuşu Anka..ve Bayram(YAR e CAN verip CAN-AN alma)..Ramazan Ay ın da  adı imiş.. Bayramının asıl ismi ise Fıtır Bayramı imiş..Fatır Suresini hatırlamış çocuk(kanatlanıp uçmak lazım mış ve çocuğun dört kanadı da  pespembeymiş)..Yaratılış Bayramı..ve şöyle bağlamış..kişi eğer Kaf Dağı na –bilinç dağı-farkındalıklar -çıkıp Anka  kuşu gibi kendi kendini okuyarak, İçinden Ateş Çıkan Çam Ağacı –çıra-gibi yanarsa ancak ışık verir ve Kandili Uyanır..ancak o zaman etrafına aydınlık olur ve aydınlananda Yeniden Uyanmanın-Yeniden Dirilmenin Bayramını yapmaya Hak kazanır..ancak o zaman  neden-nasıl-niçin yaratıldığını idrak edebilir..işte o vakit, o Anka,  Canlı Kitaba dönüşebilir..hımmm……..

çocuk bir de Ramazan ın ilk gecesi secde de;” Allahım senden ne isteyeyim “demiş?.”bana her şeyini verdiğin için ne isteyeceğimi bilemedim..isteme makamı olarak ayakkabımın bağını bile senden istemem gerekiyormuş ya hani..bende düşündüm-düşündüm.. bu ayakkabı bağı nedir diye ve çok harika anlamlar buldum..işte, içimde gizli olan bu manalarda ,
SEN den  KOPMAYAN AYAKkabımın BAĞIMı istiyorum ve AMİNN….”

ve HAKikati Sen den olan; henüz Adem su ile çamur halindeyken bile, Sen in Nebin olan Atam Hz. İnsan (atası hayvan olanlar için değil tabii)Olanın Yüzü Suyu hürmetine şunu niyaz ediyorum:lütfen, dumansız hava gibi hava olmayan(çünkü duman fazla oksijenli yüce dağların başında olur
J) bir temizlikle yeryüzü ve yer altı suları tertemiz olsun..yediğimiz içtiğimiz Sen in Murad ın gibi Nur olsun, Onların Miracı –Secdesi Bize Ermekse eğer ,bizi de buna layık Hz. İnsanlardan kıl Ya Rabbi ve aminnnnnn..Tertemiz Sularda Buluşmak Üzere….
nur cihan

19 Ağustos 2009 Çarşamba

FARKINDALIKLARım MUCİZELERim VE KERAMETLERimdir MASALI-1-

http://www.sufizmveinsan.com/sohbet/farkindaliklarimmucizelerim.html

FARKINDALIKLARım  MUCİZELERim VE KERAMETLERimdir
MASALI-1-
Nur Cihan
Devran-ı  Zaman Rüzgar Gülüme…..çocuk ağlayarak:yazdığım herkes gidiyor ..yazmaya devam edersem gideceksiniz diye korkuyorum..
Zaman:80 yaşındaki  ……nı  yazarsan gider tabii..15 yaşındakini yaz bakalım gidiyor mu?
15 yaşındakine  niyet ediyorum..ben;” ahh… evvett..artık tamam,yeter “diyene dek asla gidemeyecek olana niyet ediyorum. muhabbetle
J
Bir Var mış Bir Yok muş..herkesin içinde yaşadığı zaman kendi zamanı olduğu için çocuğunda İçinde Yaşadığı Zaman ı varmış..O Kapı da beklemek çocuğun nefsine inanılmaz ağır gelirmiş..orada öyle “Saat” beklemek ve geri dönmek..her seferinde çok ağlar ve bir daha gelmeyeceğim dermiş çocuk..sanırmış ki, diğerlerini izlerken; hepsi ,her şeyi halletmişler artık durulmuşlar ve seyrin zevkini çıkartıyorlar..bir çocuk başaramıyor-onların yaptığı hiçbir şeyi zaten beceremiyormuş – o hiçbir yere ait olmadığı için, buraya da ait olmadığını biliyormuş.o, sahibine aitmiş-ve kendisi kadar ağlayan da göremiyormuş tabii..çok büyük utanç duyuyormuş:”hiçbir şeyi hak etmiyorum,ne kadar emek verilirse verilsin ben başaramıyorum” diyormuş..ama O Kapı dan içeri girmeden de asla dönemiyormuş..O Kapı da sadece O’nun için beklediğini düşündüğünde ise nefsinden bu utanç gidiyormuş o vakit, bu, şerefe dönüşüyormuş ..”ölene dek bekleyebilirim diyormuş ,  ölene dek..”

çocuk masalarını uzatmış..Zaman, masallara muhteşem bir gülümseme ile bakmış..O, çok güzel gülüyormuş ve çocuk için var olan Tek Güzelmiş..O, hayatın kaynağıymış.çocuk bu masallara hoş bir zevkle bakış anını unutmamış hiç..
çocuk düşüncelerinde çıkmaza girmişmiş. kendisini iyi tanıyormuş, içindekini, karşısındakine söylemeden asla rahata eremeyeceğini de biliyormuş..
“sen hiç söz dinlemiyorsun” demiş Zaman..”dinliyorum “demiş çocuk..”dinlemiyorsun” demiş Zaman..”dinliyorumm demiş yine çocuk..”dinlemiyorsun. bak ,bu halin bile dinlemediğini anlatıyor” demiş Zaman ve gülmüşler..
“Sofular haram demişler aşkımın şarabına/ben doldurur ben içerim günah benim kime ne” kıvamındaki çocuk:içinden çıkamadığım düşüncelerim var..çok yanlış olduğunu biliyorum..ama onlardan kurtulamıyorum..kendimi tanıyorum..onları size sesli söylersem belki bir daha o türlü düşünmem..anlatabilir miyim?
Zaman:evet,kısaca anlatabilirsin..
çocuk  istediklerini saymış..Zaman:bunlar olmayacak şeyler biliyorsun demiş keskin bir sert netlikle.. ama olmaz da değil..tabii nefsinin bu hali ile olmaz..nefsin tedavisi oluncaysa  olmaz değildir. Ve konuşmaya devam etmiş :”bizim bedenle işimiz yok biliyorsun.. olacak olan gönülde olacak, o ise cinsiyetsiz ve bedensiz.“
çocuk tüm hırçınlığı ile: biliyorum, ancak ölünce olacak..
Zaman:hayır burada ölmeden, yaşarken olacak..dediklerinin hepsi olacak..hiç ayrılmamacasına olacak..artık ayrılık olmayacak..
çocuk:ben yapamıyorum,başaramıyorum demiş..
Zaman:birlikte yapacağız, beraber başaracağız demiş..çocuğa Yusuf ile Züleyha dan  örnek vermiş..Züleyha nın Yusuf ta kendi hakikatini gördükten sonra artık Yusuf u istemediğini ayetle anlatmış..
çocuk itiraz etmiş” ama hikayenin devamı var” demiş ve anlatmış..
Zaman:hayır o bölümler sonra eklenmiş yok öyle şey ..Kur’an da yazmıyor çünkü demiş..çocuk:ama Allah her şey hep tekamül etsin istemiş belki bu sefer öyle olur demiş..Zaman:hayır olmaz çünkü hiçbir insan, peygamberlerden daha çok tekamül edemez..Onlara olmayan şey başka insanlara hiç olmaz demiş..bak sana ikinci örnek yine Yusuf ile Züleyha dan ,dinle demiş..ve zaman anlatmış..ve çocuk düşüncelerini anlatmış  ..yine: “ben yapamıyorum ,başaramıyorum demiş..
Zaman:beraber gideceğiz, birlikte başaracağız demiş..çocuk, bu bilmediği alan için susmuş..
**************
çocuk gece yürüyüşlerine hala devam ediyormuş..kontrol edilemez bir şekilde yürümek istiyormuş nedense..düşüncelerinden kurtulabilmek istiyormuş artık..düşünmemek için tefekkür ediyormuş  (düşünmemeyi düşünmek çok komik ve zor:) ama bunu hiç başaramıyormuş..geçen acaip bir şey olmuş..düşünmekten yorulan çocuk onları serbest bırakmış..düşüncelerinin önden koşarcasına ileri doğru akıp gittiğini hissetmiş. o arkada bomboş bir kap bedenmiş ve inanılmaz rahatlatıcıymış..gülerek düşüncelerine güle güle demiş..ve şunu anlamış çocuk..tek bir şeyin sonsuz manası sürekli açılıyor da açılıyormuş ve denizler  mürekkep-ağaçlar kalem olsa ve bunlar kat kat tekrar olsa yinede yetmeyecekmiş in manasıymış bu aslında..düşünce kontrolü lazımmış ..çocuk inanılmaz cahil olduğu için işin içinden kendi başına çıkamayacağını biliyormuş.Allah’tan  Tecelli-i Zat ,Mazhar-ı İlahi Bir Rehber’i varmış..zaten hiç durmayan akıp gelen bu düşünceler- manalar da O’ndanmış..
çocuk, önce neden yürüdüğünü düşünmüş..dağa çıkamadığım için tabii demişJ
eskiden tarikat kelimesinden çok korkarmış çocuk..böyle ,öcülü böcülü anlatıldığı için; ben kitap okuyarak öğreneceğim diyenlerdenmiş..bir kaç yıl evvel umreye gittiğinde orada kabe görevlilerinin kalabalıkları kontrol için sürekli ellerindeki sopalarla yere tak tak vurarak “tarik- tarik”(yolu açın –yol verin demek istiyorlarmış ) deyişleri ile uyanmış çocuk..TARİK - tarikat yol demekmiş.otaban gibi yol da demekmiş..bir de Tarik Yıldızı varmış..bunun da manasının darbeli vuruşlu(kalp ritmi gibi) yıldız  demek olduğunu okumuş bir kere..o kabe görevlilerinin ellerindeki asalar ile sürekli yolu açmak için tak tak diye yere vurarak tarik tarik-yol yol deyişleri şimdi anlamlı olmuş çocuk için..GÖNÜL YOLU…….işte bunu anlamak bir farkındalık mucizesi imiş çocuk için..”Allah’a nefesler adedince giden yol vardır”ayetini düşünmüş..artık tarikat denen yol-meşreb-neşe çeşitliliğinden korkmuyormuş..kalbi ise bozulmuyormuş.çünkü bu bol çeşitlilik –bol renklilik kişilerin esmalarına ve geleneklerine ve mizaç ve ilgi alanlarına bir rahmetmiş..çocuk bu konuda hiçbir şey bilmiyormuş..onun ilgi alanı dümdüz, hiçbir yere sapmayan geniş ve ferah  asa yolunda gitmekmiş..tüm meşreblerin cem olduğu Muhammedi yol çocuk için en uygunmuş.onları tek tek öğrenmek ve bilmek ilgi alanına girmiyormuş zaten (Allah’ta sen hangi tariktensin,dersin ne,mürşidin var mı diye sormayacakmış nasılsa)vakti gelince karşısına gelen neşeye bakıp geçmesi gerektiğini öğreniyormuş..her meşreb kendi içinde bir farkındalıkmış..ve aslında hepsi bir çorba olduğu için malzemeleri çorbadan tek tek ayırmak da-ayrılamayacağı için- doğru değilmiş..iç gitsin:)yeter ki Aşçı sağlam olsun..


mucizelere ve kerametlere takılmamak lazımmış ya, öyle bir şey işte..büyük zatların olağanüstü halleri değilmiş çocuğun yazacağı mucizeler..Yaşadığı Zaman içinde olayları okuyabilmekmiş, yaşamı anlamakmış kerametler..mucizeler ise; her an, ne büyük bir lutuf ile hayatta kalmasına izin verildiğini anlamakmış tabii..Yaratan bizi nasıl seviyormuş, şah damarımızdan daha yakın nefesini bizle paylaşıyormuş, ne muhteşem değil mi?

bu mevzuları bize anlatanlar ve öğretenlerin hepsi ehli tasavvuf yani tarikat ehliymiş..tasavvufa=tarikate=yola mensup olmayan ,bir mürşidi olmayan,dervişlik etmeyen tek bir tasarruf ehli yokmuş mesela..ama onları okuyup okuyup öğrendiklerini kendilerine mal edip,onların ilmini satanlardan, tasavvuf=tarikat =yol yok diyenden de ortalık geçilmiyormuş..edebi olmayanın yolu da olmaz ..yolsuzlar daima yolda kalır tabii..yılanlı yol bu çok tehlikeli..hakiki rehber az olunca sahteleri de ucuz  ve acaip çok olunca ve kimsede sorgulamayınca bu normal tabii..bata çıka  gidiliyor zaten..suya sabuna dokunmadan temizlik olmaz ki..kirleneceğiz, sonra da temizleneceğiz demek ki..vakti gelince, esasında nasibimizde varsa..nasip de önce niyet etmekle oluyor belki..

 
çocuğun kendisini bildiğinden beri bir hayali varmış..bir yıldıza uzansın yada O’nun  göğsüne yaslansın ve uzayın karanlık perdesinde; Yaratan, ona anlatsın..neyi neden,niçin,nasıl yarattı…işte çocuğun en büyük hayali bu imiş eskiden beri..bunu Haybabam a sormuş çocuk:Allah, bana neyi,neden,nasıl yarattığını gösterir mi,öğretir mi?Haybabam:hayır..olmaz öyle şey demiş..çocuk:neden?Haybabam:dediğin gibi olmaz..O, “ZATen” senin benim,onun eliyle yaratıyor farkına var demiş..kullandığın aletlerle yaptığın şeylere, olan bitene  bak. nasıl oluyorlar? demiş.”.Allah’ın tasarrufu ile oluyor..Allah dilediğini dilediğinden, dilediği halde yaratıyor..”evet doğru hiç böyle düşünmemiştim demiş çocuk..

mesela çocuk her şeyi kolayca olumsuza yorarmış..ve Zaman ona çok kızarmış o vakit..kaç kere olumsuz şeyler düşünmesini ve konuşmasını yasaklamışmış Zaman..ama çocuk yinede Onlayken hep olumsuz sözler edermiş..Zaman onları düzeltirmiş..çocuğun  O’nun ulvi yorumlarına muhtaçlığı varmış çünkü…O, çocuğa güzel sözler söyleyince-gülümseyince, O’nu göremediği vakitler bu sözleri –gülüşleri düşünerek geçirebiliyormuş..o sözler,o gülüşü çocuğa hayat veriyormuş ve hayata bağlıyormuş..demek ki söz-kelam ne kadar önemli değil mi?her şeyin aslı söz –kelam değil mi?
sözleri meydana getiren harfler ise bir tek noktanın, daha çok, diğer noktalarla birleşerek şekillenmesinden oluşuyor..noktaları birleştirip harfler,rakamlar ve şekiller çizebiliyoruz..bunları önce hayalimizde düşünerek “düşünceleri-şeyleri -eşyayı“tasarlıyoruz..sonra söylüyoruz bazen kağıda geçiriyoruz ..ve o maddeye dönüşüyor o zaman..oysa düşüncemizdeyken manamızdaydı-içimizdeydi..söyleyince fiile harekete geçmiş oldu..maddeye zuhura çıktı..her varlık bilinmek ister, işte bizim sözlerimizde bilinmek istiyor..olumsuz düşünceler dile gelince olumsuz hallere sebeb oluyor, olumlu manalar da olumlu maddelere dönüşüyor sanırım..düşünceyi kontrolden belki de DİLDEN ÇIKANI KONTROL daha zor bence..hiç başaramadığım şey bu..
söz kılıç gibi aslında…kından çıkınca ne yapacağına kendisi karar veriyor sanki..


çocuğun bir de ne vakitlerdir düşündüğü bir şey daha varmış..bunda yeni manalar bulmuş..tabii ki bu çocuğun o an ki farkındalığıymış, zamanla kim bilir ne sonsuz anlamlarda ortaya çıkacaktır ..başka başka kişilerde ise çok farklı yeni manalar..herkes, bilmeden bir diğerine hizmet eder aslında. her yeni düşünce başkasındaki yeni düşünceleri tetikler ve hep yeni esmalar doğar..bu sonsuza dek gider..bir tek “İlah=Tanrı Esması “paylaşılamazmış..diğerleri bize sunulmuş lutuflarmış..işte bunu idrak edip kabul edebilmek de mucizedir bence.bu arada; “YA İLAHİ “diye dua ederken bu kelimeyi şiddetle red edenlerin “İLAH-TANRI” kelimesine ne anlam atfettiklerini aynı şiddetle merak ediyormuş çocuk..NE?

 
Hz. Peygamber’in bedenini anlatan Hilye-i Şerif mesela, onu, ne vakittir düşündürürmüş..ve Hz. Ali’inin resmi..bu ikisi üzerinde çok düşünmüş çocuk..pek çok şey aklına-gönlüne  gelmiş tabii..ama yazmak istemiyormuş şimdi..bir gece Haybabam ın evine gitmiş..O, gittikten sonra, kimse yokken, o evde tek başına kalmak istemiş..geceleyin kahve yapmış ve balkona çıkıp ayaklarını bir sandalyeye uzatmış..sigarada yakmış..balkondaymış..içerideki tam karşısına gelen duvarda Kutlu Hoca nın, Haybabam a hediye getirdiği bir hat şaheseri varmış.büyük bir damla şekli içinde aynalanmış Yasin kelimesi varmış tabloda..kardeşine, Kutlu Hoca sormuşmuş, geldiğinde: bak bakalım ne göreceksin? diye..insan yüzü gibi yazılar dizilmiş demiş kardeşi..ve öyle imiş..ama başka demiş sanatçı..başka ?işte çocuk o başkaları arıyormuş tabloda şimdi..
bir şeye çok yakınsanız göremiyormuşsunuz ya hani..oda balkondan içeri bakıyormuş şimdi..balkonla salon arasında bir kapı varmış ..açık bir kapı..görünen:Yasin kelimesi aynalanmış.. hem insan siması hem de aslan siması aynı anda tezahür ediyormuş tabloda..daha uzun bakmış çocuk kahvesini içerken..ahhh evet ahhh demiş.. ahh Leyla, ahhh Leyla demiş ve gülmüş..hem Mecnun hem de Leyla aynı yüzdeymiş..
damla yukarı doğru uzarken insan simasının ve aslan yüzünün üstünde alın yerinden” bir çift  muhteşem ahu göz “bakıyormuş çocuğa..hem de istif harflerinden yapılmış peçesinin içinden..peçenin ardındaki güzel.. ahh Leyla demiş çocuk ve çok mutlu olmuş bu farkındalık kerameti için..ve çokk teşekkür etmiş ona bu hissi hediye edene tabii..
aslında, bu, harika tabloyu çizen-yazanı da anlatıyormuş şimdi çocuğa..mesela bu tablonun sahibinin meşrebi daha keskin –şeriat tarzındaymış..ama ilahi sanat-bilgi açığa çıkmak istiyor tabii ve gönül ferman dinlemiyor..oda kendisini bu kadar muhteşem bir sergileyişle, sadece kendisine emek verene gösteriyormuş..ancak,gerçek bir rehberin marifeti ..ehli olmayan asla göremez..burada emanetleri ehline veriniz manası da açılıyormuş aslında..
Hz. Peygamber hicrete çıktığında, kendisine, en karanlık gecelerde yol kılavuzluğu etsin diye bir müşrik-puta tapıcı tutmuş mesela..çünkü çöldeki yolu, aysız gece de bile en iyi gösteren o imiş..oysa şimdi Müslümanlarda genel bir adam kayırmacılık hakimmiş.. emanetleri-her işe yarar işi –(ki, ehlinin elinde işe yaramaz iş yokmuş)ehliyetsiz,sığ,anlamsız ve manasız tanıdıklarına veriyorlarmış..sonrada biz üçüncü dünya ülkesiyiz,biz adam olamayız diye dövünüyorlarmış..oysa sağlığımızı nasıl en iyi doktorlara emanet etmek istersek,çocuklarımızı nasıl en iyi okullarda okutmak istersek,kendimize nasıl en kaliteli giysileri alabilmek istersek maddi manevi işlerimizi de dinli dinsiz demeden en ehillere vermeyi de bilmeliyiz değil mi?Allah herkesin Allah’ı olduğu için, bu Allah’ın da sünneti –şeriatı oluyor..tabii ki Allah ın sünnetine-şeriatına ilk uyanda Peygamberler oluyor o halde..sonra da onların varisi insan-ı kamiller..peki şimdiki Müslüman geçinenler neden bu sünnete uymuyor diye düşünmek geliyor hemen aklımıza değil mi?soralım bakalım nedenmiş?neden?cevabı başkası vermeyecek tabii..herkes kendisi kendine cevabı verecek.. çünkü hepimiz aynı işi yapıyoruz..

hayranlıkla, ağzımız on karış açık baktığımız yabancılar işte bu kuralı –emaneti ehline verme işini en iyi uyguladıkları için başarılı –sağlıklı ve zenginler..işte bizim mucize ve keramet diye okuduklarımız bugün bu adamlar tarafından keşfediliyor ve dünyaya ilim diye sunuluyor.(bizim mana erlerimiz bunları anlatınca hurafe deniyor )oysa o ilmin canlısı, her türlü halde, müminlerin inancının içinde capcanlı hala daha yaşıyor..Allah’ın onlara hediyesi zaten..ama bizde mana ehlini yok sayma ve onların ilmini reddetme hastalığı var..anlamadığımız her şeyi karalar ve alaşağı ederiz biz.adam kayırmacılık,cemaat ayrımcılığı,gelenek ve adetlerimizi din adı altında putlaştırdığımızdan(aslında ne kadar putperest olduğumuzun farkında değiliz..şehvet,şöhret,ilim,et,takım,parti,makam,para,güç  vs.)  ve saf tutmak aptallığı yüzünden ve yapıştığımız koltukları -mevkileri kimselere bırakmamak derdi yüzünden, önümüze gelene çelme takmayı ve yükselen biri gördüğümüzde paçasından hep beraber tutup aşağı çekmeyi çook seven, bundan haz alan,inanılmaz bir dedikoduculuk hastalığı olan fitne fücur bir topluluk gibi duruyoruz..bulunduğu yeri hak etmeyen,koltuğunu,yetkisini hakkı ile kullanamayan ve onu kaybetmemek için aklını sadece hinliğe yormak zorunda kalanlardan,yalanlarını takip etmesinin zorluğu yüzünden, dürüstlük ve doğruluk nedir hatırlayamayanlardan artık Allah bizleri korusun inşallah..ve amin..

her şey bir lutuf üzere olduğundan olan biteni kendimizden bilme hastalığından kurtulmamız gerekiyormuş..olan biten sadece Allah’ın tekelindeymiş ..kişilerde cüzlerince  tasarruf varmış ama İnsan-ı Kamillerde Kül olarak tecelli eden de O’ymuş..ve O dilediğini dilediği an kendisine çekip alabilirmiş..o yüzden kimin ne vakit ne olacağı da sadece O’nun ilmindeymiş..ön yargılar ise bizim ayağımızda hep taş, kalplerimizde ise vesvese ile koca bir karaltıymış..inşallah bu farkındalık  ile bundan sonra yapacağım işlerde ehiller karşıma çıksın ve ben onlara önyargısız bakabileyim diliyorum ve aminnn..kendi mucizelerimizin farkına varmak dileği ile…
***************************

Nur Cihan
19.08.2009
nuralem7@hotmail.com







FARKINDALIKLARım MUCİZELERim VE KERAMETLERimdir
MASALI-1-


Devran-ı Zaman Rüzgar Gülüme…..
çocuk ağlayarak:yazdığım herkes gidiyor ..yazmaya devam edersem gideceksiniz diye korkuyorum..
Zaman:80 yaşındaki ……nı yazarsan gider tabii..15 yaşındakini yaz bakalım gidiyor mu?
15 yaşındakine niyet ediyorum..ben;” ahh… evvett..artık tamam,yeter “diyene dek asla gidemeyecek olana niyet ediyorum. muhabbetleJ

Bir Var mış Bir Yok muş..herkesin içinde yaşadığı zaman kendi zamanı olduğu için çocuğunda İçinde Yaşadığı Zaman ı varmış..O Kapı da beklemek çocuğun nefsine inanılmaz ağır gelirmiş..orada öyle “Saat” beklemek ve geri dönmek..her seferinde çok ağlar ve bir daha gelmeyeceğim dermiş çocuk..sanırmış ki, diğerlerini izlerken; hepsi ,her şeyi halletmişler artık durulmuşlar ve seyrin zevkini çıkartıyorlar..bir çocuk başaramıyor-onların yaptığı hiçbir şeyi zaten beceremiyormuş – o hiçbir yere ait olmadığı için, buraya da ait olmadığını biliyormuş.o, sahibine aitmiş-ve kendisi kadar ağlayan da göremiyormuş tabii..çok büyük utanç duyuyormuş:”hiçbir şeyi hak etmiyorum,ne kadar emek verilirse verilsin ben başaramıyorum” diyormuş..ama O Kapı dan içeri girmeden de asla dönemiyormuş..O Kapı da sadece O’nun için beklediğini düşündüğünde ise nefsinden bu utanç gidiyormuş o vakit, bu, şerefe dönüşüyormuş ..”ölene dek bekleyebilirim diyormuş , ölene dek..”


çocuk masalarını uzatmış..Zaman, masallara muhteşem bir gülümseme ile bakmış..O, çok güzel gülüyormuş ve çocuk için var olan Tek Güzel miş..O, hayatın kaynağıymış.çocuk bu masallara hoş bir zevkle bakış anını unutmamış hiç..
çocuk düşüncelerinde çıkmaza girmişmiş. kendisini iyi tanıyormuş, içindekini, karşısındakine söylemeden asla rahata eremeyeceğini de biliyormuş..
“sen hiç söz dinlemiyorsun” demiş Zaman..”dinliyorum “demiş çocuk..”dinlemiyorsun” demiş Zaman..”dinliyorumm demiş yine çocuk..”dinlemiyorsun. bak ,bu halin bile dinlemediğini anlatıyor” demiş Zaman ve gülmüşler..

“Sofular haram demişler aşkımın şarabına/ben doldurur ben içerim günah benim kime ne” kıvamındaki çocuk:içinden çıkamadığım düşüncelerim var..çok yanlış olduğunu biliyorum..ama onlardan kurtulamıyorum..kendimi tanıyorum..onları size sesli söylersem belki bir daha o türlü düşünmem..anlatabilir miyim?
Zaman:evet,kısaca anlatabilirsin..
çocuk istediklerini saymış..Zaman:bunlar olmayacak şeyler biliyorsun demiş keskin bir sert netlikle.. ama olmaz da değil..tabii nefsinin bu hali ile olmaz..nefsin tedavisi oluncaysa olmaz değildir. Ve konuşmaya devam etmiş :”bizim bedenle işimiz yok biliyorsun.. olacak olan gönülde olacak, o ise cinsiyetsiz ve bedensiz.“
çocuk tüm hırçınlığı ile: biliyorum, ancak ölünce olacak..
Zaman:hayır burada ölmeden, yaşarken olacak..dediklerinin hepsi olacak..hiç ayrılmamacasına olacak..artık ayrılık olmayacak..
çocuk:ben yapamıyorum,başaramıyorum demiş..
Zaman:birlikte yapacağız, beraber başaracağız demiş..çocuğa Yusuf ile Züleyha dan örnek vermiş..Züleyha nın Yusuf ta kendi hakikatini gördükten sonra artık Yusuf u istemediğini ayetle anlatmış..
çocuk itiraz etmiş” ama hikayenin devamı var” demiş ve anlatmış..

Zaman:hayır o bölümler sonra eklenmiş yok öyle şey ..Kur’an da yazmıyor çünkü demiş..çocuk:ama Allah her şey hep tekamül etsin istemiş belki bu sefer öyle olur demiş..Zaman:hayır olmaz çünkü hiçbir insan, peygamberlerden daha çok tekamül edemez..Onlara olmayan şey başka insanlara hiç olmaz demiş..bak sana ikinci örnek yine Yusuf ile Züleyha dan ,dinle demiş..ve zaman anlatmış..ve çocuk düşüncelerini anlatmış ..yine: “ben yapamıyorum ,başaramıyorum demiş..

Zaman:beraber gideceğiz, birlikte başaracağız demiş..çocuk, bu bilmediği alan için susmuş..
**************

çocuk gece yürüyüşlerine hala devam ediyormuş..kontrol edilemez bir şekilde yürümek istiyormuş nedense..düşüncelerinden kurtulabilmek istiyormuş artık..düşünmemek için tefekkür ediyormuş (düşünmemeyi düşünmek çok komik ve zor:) ama bunu hiç başaramıyormuş..geçen acaip bir şey olmuş..düşünmekten yorulan çocuk onları serbest bırakmış..düşüncelerinin önden koşarcasına ileri doğru akıp gittiğini hissetmiş. o arkada bomboş bir kap bedenmiş ve inanılmaz rahatlatıcıymış..gülerek düşüncelerine güle güle demiş..ve şunu anlamış çocuk..tek bir şeyin sonsuz manası sürekli açılıyor da açılıyormuş ve denizler mürekkep-ağaçlar kalem olsa ve bunlar kat kat tekrar olsa yinede yetmeyecekmiş in manasıymış bu aslında..düşünce kontrolü lazımmış ..çocuk inanılmaz cahil olduğu için işin içinden kendi başına çıkamayacağını biliyormuş.Allah’tan Tecelli-i Zat ,Mazhar-ı İlahi Bir Rehber’i varmış..zaten hiç durmayan akıp gelen bu düşünceler- manalar da O’ndanmış..

çocuk, önce neden yürüdüğünü düşünmüş..dağa çıkamadığım için tabii demişJ
eskiden tarikat kelimesinden çok korkarmış çocuk..böyle ,öcülü böcülü anlatıldığı için; ben kitap okuyarak öğreneceğim diyenlerdenmiş..bir kaç yıl evvel umreye gittiğinde orada kabe görevlilerinin kalabalıkları kontrol için sürekli ellerindeki sopalarla yere tak tak vurarak “tarik- tarik”(yolu açın –yol verin demek istiyorlarmış ) deyişleri ile uyanmış çocuk..TARİK - tarikat yol demekmiş.otaban gibi yol da demekmiş..bir de Tarik Yıldızı varmış..bunun da manasının darbeli vuruşlu(kalp ritmi gibi) yıldız demek olduğunu okumuş bir kere..o kabe görevlilerinin ellerindeki asalar ile sürekli yolu açmak için tak tak diye yere vurarak tarik tarik-yol yol deyişleri şimdi anlamlı olmuş çocuk için..GÖNÜL YOLU…….işte bunu anlamak bir farkındalık mucizesi imiş çocuk için..”Allah’a nefesler adedince giden yol vardır”ayetini düşünmüş..artık tarikat denen yol-meşreb-neşe çeşitliliğinden korkmuyormuş..kalbi ise bozulmuyormuş.çünkü bu bol çeşitlilik –bol renklilik kişilerin esmalarına ve geleneklerine ve mizaç ve ilgi alanlarına bir rahmetmiş..çocuk bu konuda hiçbir şey bilmiyormuş..onun ilgi alanı dümdüz, hiçbir yere sapmayan geniş ve ferah asa yolunda gitmekmiş..tüm meşreblerin cem olduğu Muhammedi yol çocuk için en uygunmuş.onları tek tek öğrenmek ve bilmek ilgi alanına girmiyormuş zaten (Allah’ta sen hangi tariktensin,dersin ne,mürşidin var mı diye sormayacakmış nasılsa)vakti gelince karşısına gelen neşeye bakıp geçmesi gerektiğini öğreniyormuş..her meşreb kendi içinde bir farkındalıkmış..ve aslında hepsi bir çorba olduğu için malzemeleri çorbadan tek tek ayırmak da-ayrılamayacağı için- doğru değilmiş..iç gitsin:)yeter ki Aşçı sağlam olsun..

mucizelere ve kerametlere takılmamak lazımmış ya, öyle bir şey işte..büyük zatların olağanüstü halleri değilmiş çocuğun yazacağı mucizeler..Yaşadığı Zaman içinde olayları okuyabilmekmiş, yaşamı anlamakmış kerametler..
mucizeler ise; her an, ne büyük bir lutuf ile hayatta kalmasına izin verildiğini anlamakmış tabii..Yaratan bizi nasıl seviyormuş, şah damarımızdan daha yakın nefesini bizle paylaşıyormuş, ne muhteşem değil mi?

bu mevzuları bize anlatanlar ve öğretenlerin hepsi ehli tasavvuf yani tarikat ehliymiş..tasavvufa=tarikate=yola mensup olmayan ,bir mürşidi olmayan,dervişlik etmeyen tek bir tasarruf ehli yokmuş mesela..ama onları okuyup okuyup öğrendiklerini kendilerine mal edip,onların ilmini satanlardan, tasavvuf=tarikat =yol yok diyenden de ortalık geçilmiyormuş..edebi olmayanın yolu da olmaz ..yolsuzlar daima yolda kalır tabii..yılanlı yol bu çok tehlikeli..hakiki rehber az olunca sahteleri de ucuz ve acaip çok olunca ve kimsede sorgulamayınca bu normal tabii..bata çıka gidiliyor zaten..suya sabuna dokunmadan temizlik olmaz ki..kirleneceğiz, sonra da temizleneceğiz demek ki..vakti gelince, esasında nasibimizde varsa..nasip de önce niyet etmekle oluyor belki..

çocuğun kendisini bildiğinden beri bir hayali varmış..bir yıldıza uzansın yada O’nun göğsüne yaslansın ve uzayın karanlık perdesinde; Yaratan, ona anlatsın..neyi neden,niçin,nasıl yarattı…işte çocuğun en büyük hayali bu imiş eskiden beri..bunu Haybabam a sormuş çocuk:Allah, bana neyi,neden,nasıl yarattığını gösterir mi,öğretir mi?Haybabam:hayır..olmaz öyle şey demiş..çocuk:neden?Haybabam:dediğin gibi olmaz..O, “ZATen” senin benim,onun eliyle yaratıyor farkına var demiş..kullandığın aletlerle yaptığın şeylere, olan bitene bak. nasıl oluyorlar? demiş.”.Allah’ın tasarrufu ile oluyor..Allah dilediğini dilediğinden, dilediği halde yaratıyor..”evet doğru hiç böyle düşünmemiştim demiş çocuk..


mesela çocuk her şeyi kolayca olumsuza yorarmış..ve Zaman ona çok kızarmış o vakit..kaç kere olumsuz şeyler düşünmesini ve konuşmasını yasaklamışmış Zaman..ama çocuk yinede Onlayken hep olumsuz sözler edermiş..Zaman onları düzeltirmiş..çocuğun O’nun ulvi yorumlarına muhtaçlığı varmış çünkü…O, çocuğa güzel sözler söyleyince-gülümseyince, O’nu göremediği vakitler bu sözleri –gülüşleri düşünerek geçirebiliyormuş..o sözler,o gülüşü çocuğa hayat veriyormuş ve hayata bağlıyormuş..demek ki söz-kelam ne kadar önemli değil mi?her şeyin aslı söz –kelam değil mi?
sözleri meydana getiren harfler ise bir tek noktanın, daha çok, diğer noktalarla birleşerek şekillenmesinden oluşuyor..noktaları birleştirip harfler,rakamlar ve şekiller çizebiliyoruz..bunları önce hayalimizde düşünerek “düşünceleri-şeyleri -eşyayı“tasarlıyoruz..sonra söylüyoruz bazen kağıda geçiriyoruz ..ve o maddeye dönüşüyor o zaman..oysa düşüncemizdeyken manamızdaydı-içimizdeydi..söyleyince fiile harekete geçmiş oldu..maddeye zuhura çıktı..her varlık bilinmek ister, işte bizim sözlerimizde bilinmek istiyor..olumsuz düşünceler dile gelince olumsuz hallere sebeb oluyor, olumlu manalar da olumlu maddelere dönüşüyor sanırım..düşünceyi kontrolden belki de DİLDEN ÇIKANI KONTROL daha zor bence..hiç başaramadığım şey bu..
söz kılıç gibi aslında…kından çıkınca ne yapacağına kendisi karar veriyor sanki..

çocuğun bir de ne vakitlerdir düşündüğü bir şey daha varmış..bunda yeni manalar bulmuş..tabii ki bu çocuğun o an ki farkındalığıymış, zamanla kim bilir ne sonsuz anlamlarda ortaya çıkacaktır ..başka başka kişilerde ise çok farklı yeni manalar..herkes, bilmeden bir diğerine hizmet eder aslında. her yeni düşünce başkasındaki yeni düşünceleri tetikler ve hep yeni esmalar doğar..bu sonsuza dek gider..bir tek “İlah=Tanrı Esması “paylaşılamazmış..diğerleri bize sunulmuş lutuflarmış..işte bunu idrak edip kabul edebilmek de mucizedir bence.bu arada; “YA İLAHİ “diye dua ederken bu kelimeyi şiddetle red edenlerin “İLAH-TANRI” kelimesine ne anlam atfettiklerini aynı şiddetle merak ediyormuş çocuk..NE?



Hz. Peygamber’in bedenini anlatan Hilye-i Şerif mesela, onu, ne vakittir düşündürürmüş..ve Hz. Ali’inin resmi..bu ikisi üzerinde çok düşünmüş çocuk..pek çok şey aklına-gönlüne gelmiş tabii..ama yazmak istemiyormuş şimdi..bir gece Haybabam ın evine gitmiş..O, gittikten sonra, kimse yokken, o evde tek başına kalmak istemiş..geceleyin kahve yapmış ve balkona çıkıp ayaklarını bir sandalyeye uzatmış..sigarada yakmış..balkondaymış..içerideki tam karşısına gelen duvarda Kutlu Hoca nın, Haybabam a hediye getirdiği bir hat şaheseri varmış.büyük bir damla şekli içinde aynalanmış Yasin kelimesi varmış tabloda..kardeşine, Kutlu Hoca sormuşmuş, geldiğinde: bak bakalım ne göreceksin? diye..insan yüzü gibi yazılar dizilmiş demiş kardeşi..ve öyle imiş..ama başka demiş sanatçı..başka ?işte çocuk o başkaları arıyormuş tabloda şimdi..
bir şeye çok yakınsanız göremiyormuşsunuz ya hani..oda balkondan içeri bakıyormuş şimdi..balkonla salon arasında bir kapı varmış ..açık bir kapı..görünen:Yasin kelimesi aynalanmış.. hem insan siması hem de aslan siması aynı anda tezahür ediyormuş tabloda..daha uzun bakmış çocuk kahvesini içerken..ahhh evet ahhh demiş.. ahh Leyla, ahhh Leyla demiş ve gülmüş..hem Mecnun hem de Leyla aynı yüzdeymiş..
damla yukarı doğru uzarken insan simasının ve aslan yüzünün üstünde alın yerinden” bir çift muhteşem ahu göz “bakıyormuş çocuğa..hem de istif harflerinden yapılmış peçesinin içinden..peçenin ardındaki güzel.. ahh Leyla demiş çocuk ve çok mutlu olmuş bu farkındalık kerameti için..ve çokk teşekkür etmiş ona bu hissi hediye edene tabii..
aslında, bu, harika tabloyu çizen-yazanı da anlatıyormuş şimdi çocuğa..mesela bu tablonun sahibinin meşrebi daha keskin –şeriat tarzındaymış..ama ilahi sanat-bilgi açığa çıkmak istiyor tabii ve gönül ferman dinlemiyor..oda kendisini bu kadar muhteşem bir sergileyişle, sadece kendisine emek verene gösteriyormuş..ancak,gerçek bir rehberin marifeti ..ehli olmayan asla göremez..burada emanetleri ehline veriniz manası da açılıyormuş aslında..

Hz. Peygamber hicrete çıktığında, kendisine, en karanlık gecelerde yol kılavuzluğu etsin diye bir müşrik-puta tapıcı tutmuş mesela..çünkü çöldeki yolu, aysız gece de bile en iyi gösteren o imiş..oysa şimdi Müslümanlarda genel bir adam kayırmacılık hakimmiş.. emanetleri-her işe yarar işi –(ki, ehlinin elinde işe yaramaz iş yokmuş)ehliyetsiz,sığ,anlamsız ve manasız tanıdıklarına veriyorlarmış..sonrada biz üçüncü dünya ülkesiyiz,biz adam olamayız diye dövünüyorlarmış..oysa sağlığımızı nasıl en iyi doktorlara emanet etmek istersek,çocuklarımızı nasıl en iyi okullarda okutmak istersek,kendimize nasıl en kaliteli giysileri alabilmek istersek maddi manevi işlerimizi de dinli dinsiz demeden en ehillere vermeyi de bilmeliyiz değil mi?Allah herkesin Allah’ı olduğu için, bu Allah’ın da sünneti –şeriatı oluyor..tabii ki Allah ın sünnetine-şeriatına ilk uyanda Peygamberler oluyor o halde..sonra da onların varisi insan-ı kamiller..peki şimdiki Müslüman geçinenler neden bu sünnete uymuyor diye düşünmek geliyor hemen aklımıza değil mi?soralım bakalım nedenmiş?neden?cevabı başkası vermeyecek tabii..herkes kendisi kendine cevabı verecek.. çünkü hepimiz aynı işi yapıyoruz..

hayranlıkla, ağzımız on karış açık baktığımız yabancılar işte bu kuralı –emaneti ehline verme işini en iyi uyguladıkları için başarılı –sağlıklı ve zenginler..işte bizim mucize ve keramet diye okuduklarımız bugün bu adamlar tarafından keşfediliyor ve dünyaya ilim diye sunuluyor.(bizim mana erlerimiz bunları anlatınca hurafe deniyor )oysa o ilmin canlısı, her türlü halde, müminlerin inancının içinde capcanlı hala daha yaşıyor..Allah’ın onlara hediyesi zaten..ama bizde mana ehlini yok sayma ve onların ilmini reddetme hastalığı var..anlamadığımız her şeyi karalar ve alaşağı ederiz biz.adam kayırmacılık,cemaat ayrımcılığı,gelenek ve adetlerimizi din adı altında putlaştırdığımızdan(aslında ne kadar putperest olduğumuzun farkında değiliz..şehvet,şöhret,ilim,et,takım,parti,makam,para,güç vs.) ve saf tutmak aptallığı yüzünden ve yapıştığımız koltukları -mevkileri kimselere bırakmamak derdi yüzünden, önümüze gelene çelme takmayı ve yükselen biri gördüğümüzde paçasından hep beraber tutup aşağı çekmeyi çook seven, bundan haz alan,inanılmaz bir dedikoduculuk hastalığı olan fitne fücur bir topluluk gibi duruyoruz..bulunduğu yeri hak etmeyen,koltuğunu,yetkisini hakkı ile kullanamayan ve onu kaybetmemek için aklını sadece hinliğe yormak zorunda kalanlardan,yalanlarını takip etmesinin zorluğu yüzünden, dürüstlük ve doğruluk nedir hatırlayamayanlardan artık Allah bizleri korusun inşallah..ve amin..

her şey bir lutuf üzere olduğundan olan biteni kendimizden bilme hastalığından kurtulmamız gerekiyormuş..olan biten sadece Allah’ın tekelindeymiş ..kişilerde cüzlerince tasarruf varmış ama İnsan-ı Kamillerde Kül olarak tecelli eden de O’ymuş..ve O dilediğini dilediği an kendisine çekip alabilirmiş..o yüzden kimin ne vakit ne olacağı da sadece O’nun ilmindeymiş..ön yargılar ise bizim ayağımızda hep taş, kalplerimizde ise vesvese ile koca bir karaltıymış..inşallah bu farkındalık ile bundan sonra yapacağım işlerde ehiller karşıma çıksın ve ben onlara önyargısız bakabileyim diliyorum ve aminnn..kendi mucizelerimizin farkına varmak dileği ile…
****************************

Nur Cihan
19.08.2009

7 Ağustos 2009 Cuma

KÂR ZARAR ALİ'YII SEV


evvel zaman, her zaman derdi ki gülerek: "KÂR ZARAR ALİ' Yİ SEVDİK :)




ANmak  ve AN"LA" yabilmek ÜZERİNE 
 VEDALAR  


GELDİN Mİ?………………(4-8-2008 ikindi vakti)……………GİTTİN Mİ?
NEF-e-S-İ RAHMAN= İNSAN-I KAMİL= SIRR-I BE
HayAli min perdesinden:
Hz. İnsan Ali Öztaylan ve bu yazıda geçen, O Nefes in içinde barınan Tüm Zamanlarım  için..
Zaman Zaman
Geçmiş Zaman larımı  düşünürüm
ve hepberaber Yeni Zaman ıma  uyarım


HAYAL (Haybabam giderken -Usta Şevket Demirci için-2009 )
Tufan koptu
çünkü devri alemin batıni yöneticileri el değiştirdi
yenilendi sistem
ve emanetler ehillerine teslim edildi

Nuh’un Gemisi yapıldı
Gemi=İnsan-ı Kamil=Ra’nın kayığı=BE teknesinde ELİF kendisi
bir asırlık ömründekileri gemisine yükledi
ve pazarlıkların tufanı koptu
melametin gri hırkaları havada uçuştu
Yeni Güneş batı-N-dan doğdu(bu yıl İki Güneş doğdu, biri zahire biri batına)
Nuh’un Gemisi(Ra'nın kayığı=İnsan-ı Kamil teknesi) güneşin doğduğu yere gitti
Nuh suyun dönemsel döngüsüydü belki de

her şey bir atımlık Su dan değil miydi?
ve Su da hayat vardı
Su kendisini yine Su ile temizliyor demek ki
İlahi Nefes’in şiddeti tufan koparıyordu
Ateşi Ateş’in temizlediği gibi....


MADDE 

Yerin altı da üstüne geldi
gizlilikler-hazineler dışarı çıktı
ortalık kaostu ama aydınlanıyordu
yer habire sallandı- durdu

Batın ve Batıl silkelendi
ayıklanma zamanı
yeni emanetçi geldi
eskiden kalanları sahiplendi
sahiplenmediklerini silkeledi
Hak ile Batıl ayrıldı
yağmur yıkadı geçti
Kurban kabul olmuştu…Kurban kabul olmuştu

* * *

HAYAL(Sebeb-i Hilkat-i Alem –Mazhar-ı İlahi Efendim için -Evvel ZAMANIM Nefesi Rahman'da HÜKÜM SÜREN ŞİMDİKİ ZAMAN'A kavuşurken olan İstanbul hava tecellisi-2008 )

Gökyüzünü kaplayan gri bir NEF-e-S-i RÜZGAR
esiyordu, boydan boya esiyordu

sevdiğimin Nefes'ini almış gidiyordu
tüm ERenLERİN Ruhlarının yanına
esiyordu NEF-e-S’i rüzgar

RAHMAN ın Nefes'i her şeyi kuşatmıştı
Yenilenmiş bir Nefesti
Yeni emanetçinin hükmünde esiyordu
sevdiğim –dostum Nefes-i Rahman’a kavuşmuştu
Azrail muhteşem esiyordu
çocuk yeryüzünde koşuyordu
Nefes’in altında koşuyordu
nereye..? nereye.......?
çocuk hayretle Nefes’e bakıyor, bağırıyordu

Allahümme salli alaaaaa seyyidinaaaa Muhammedinnebiii 
ve alaaaaaaaa..Allahü ekber Allahü ekber lailahe illAllah Allahü ekber Allahü ekberrrrrrrr



UYANIŞ
Perdeler uçuşuyordu
cennetin seherinden esen rüzgar pencereden giriyordu
soğuğu çok severdi, sevindi
Rüzgar şiddetlendi hızlandı

hava döndü –ortalık karardı
soğuk arttı
İstanbul’a tufan yağmuru geldi
o gün -bugün esen Rahman’ın Nefesi’nden esintiydi
o günden beri yağan göğün gözyaşlarıydı

Rahman’ın bereketiydi
yağmur yıkadı geçti

Kurban kabul olmuştu..Kurban kabul olmuştu

*
ANLAYIŞ 
Dehşetle titriyordu
ve ağlıyordu
duyduğu HAŞYET ti
sahi HAŞYET ne demekti ki???
içine doğan sadece HAŞYET ti...

* * *


İNCİNMEDİ Kİ İNCİTSİN

Yer sallanıyor son zamanlarda
yavaş yavaş, aheste aheste

madde ve mana içini dışına çıkartmıştı

İNCİNMEDİ Kİ İNCİTSİN
Bir İnsan-ı Kamil göç ettiğinde
O Dağ hallaç pamuğu gibi savrulurdu
Dağ ın içindekiler Yeni Dağları çıkartırlardı

aynı volkanların denizdeki adaları meydana getirmeleri gibi
Aşk’ın ateşi dayanılmaz olduğunda
”demir erirdi, toprak olurdu” işte böyle...

İNCİNMEDİ Kİ İNCİTSİN

acıtmadı kimseyi aslında
her şey olması gerektiği gibi nezaketle yapıldı
uyutulduğu yerden bedeni
tüm ÖZgürlüğü ile
Ruh’unu HÜ-Rleştirmişti

tüm kainat bir Nefes'miş
Bir Beden- Bir Kişi meğer.....
İNCİTMEDİ Kİ İNCİNSİN

öğretmekti O’nun işi 
ve O öğretmeye devam ediyordu
Şimdi ve sonrada daima -sözünüz var unutmayın!!!

HAYat devam ediyormuş öğrendim
ve hepimiz O nefesin içindeyiz
aldığım nefes-verdiğim nefes”
içinde yüzdüğüm ama farkında olmadığım Nefes-i Umman’mış”

İNCİNMEDİM HİÇ İNCİNMEDİM
A’liyyül Ömer’in adaleti gelmiş
kurtla kuzunun yan yana yaşayacağı “Altın Zaman”
ehline teslim edilmiş emanetler
seyretmek lazım -keyfetmek lazım

NE İNCİNDİK NE İNCİTİLDİK
AFFETMEK LAZIM
FOTON KUŞAĞI- NUR-U A’Lİ GELDİ
ÖMER’İN ADALETLİ  SANCAĞI  ESDİ GELDİ...
NE İNCİNDİK NE İNCİTTİK AFFETMEK ZAMANI GELDİ

* * *
YORMUYORUZ
..

Düşünmemek lazım ya hani
düşünmüyoruz
hayalinde hayaliz ya hani
ve vehmin fısıltılarında sessiz
ya da sesli düşünceleriz
yorma diyorlar yorma!!
neden?
”OL”a dönüşüyor
”YORMA”
yormadan duramıyoruz
Senaryo kayıyor mu acaba?

18 bin yorumdan
birine mi kayıyorum
ama yine de vehmim durmuyor

yoruyorum
ve çok yoruluyorum
varlığın bir tek oluşu ne tuhaf
peki tüm bunca şey nedir diyorum:)
........?!!!!! (hayret)
dememeliyim
diyorum
yoruyorum
ve çok yoruluyorum
OLlarımı yorduğum için beğenmiyorum
teslim olabildiğimde

ait olduğum nefesin içinde
Rahman'ın kuşatmasında
tek Nefes-tek soluk-tek nabız

OLacağız.
düşünmekten kaçıyorum
vehmimden yoruluyorum

sakince
OL diyorum.
OL........
Nasıl dilersen öyle OL.........

* * *

 
YAPTIĞIM BİR GÖREV DEĞİL. O BENİM GÖNLÜMDE YAŞIYOR.
 O’NU ARIYORSANIZ BANA GELİN DİYEN’E(Aziz Mehmet Dumlu hz için )

3-9-2009

çocuklar iadeyi ziyarete başlamışlar
Sevgilinin Cemal Ayn’a sına varmışlar
Cemal Cemal’e şirini okumuş Sevgiliye
ve başka birinden bir şiir daha okunmuş..
ve ayağa kalkmış
Seven i ve Sevilen i birleyen..
ellerini açmış
en ahenkli dönüşle Sema ya durmuş
o aşkın bir cezbeyle dönerken
gözyaşı ve sevinç seyredenlerden yansımış..


bugün de yaşayan bu Saf  Ayn’a ları tanımak ne mutlu ne kutlu
İnsan olmanın onuru ve kutluluğu ancak Onların Huzuru nda anlaşılabiliyor çünkü…

biz, Aşıklar tanıdık
biz,  Bir bir lerinde Cemali seyredenleri tanıdık
hepsi aynı  kişiymişcesine, hiç bir fark göremedik
Hepsinde aynı hal, aynı nur, aynı ışık

Dedi ki Hurşidzade:
“Nurun Ala Nur nedir biliyor musunuz?”
ve yine kendisinden cevapladı gülümseyerek:
“Eşya Nur dur..
her şeyin hakikati Nur dur..
Beden Nur dur..
O na can veren Ruh  Nur dur..
anladın mı
Nur’un Ala Nur kim miş?”
kimmiş:)

Nur Cihan
05.08.2009
nuralem7@hotmail.com

İNSAN SEVDİĞİNİN NEFESİ RAHMANA KAVUŞTUĞUNU GÖREREK YAŞARSA
O ARTIK HİÇ BİR SEVDİĞİNİ TOPRAK ALTINA KOYAMAZ
ONLAR EBEDEN DİRİ VE HAY DIR

VE ALDIĞIMIZ VERDİĞİMİZ NEFES OLAN 
İŞLETİM SİSTEMİMİZDEDİRLER
HU 
nur cihan 3 ağustos 2015



http://www.sufizmveinsan.com/sohbet/anmakveanlayabilmekuzerine.html