29 Haziran 2015 Pazartesi

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 27


30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 27
 çocuktan al haberi masalı
ÂLİ -ÂL AİLE ve EV HALKI demekmiş..masalımı ev halkı dairemize adıyorum..

Tüm yaratılmışlar tek bir nefisten hâlk oldu ise ve
ADEM denen Toprak maddesinden cisimleştiysek, ortak noktamız da,toprağın temsil ettiği hiçlik, tevazu,hoşgörü olmalı değil mi? Bugün dünyamız kan ağlıyor...Adem ATAmızın nesli olan bizler KABİL'İN soyu olarak çoğaldık..Habil belkide hiç evlenemedi ki ,çıkan kavga da o yüzdendi ve hiç zürriyeti olmadı..ve Habil'in yerine bedel -hibe olarak Peygamber soyu  ŞİT ATA mız verildi..bugün ,tüm olumsuzluklara rağmen ,hala içimizde hakiki NURU İLAHİ İNS'AN soyunun var olduğuna inanıyor (Turuku Âli=Yol Evi) ve masalımı daire-i hane halkına adıyorum..

NİSA SURESİ 1. AYET :
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.

Dün gece bir tavsiye ile YEŞİL FENER adlı filmi izledim....hepimizin izlemesi gerektiğini düşündüm..burada irade gücü yeşil ışık (gözcüler) ile, zihin kontrolü yapabilen kötücül sarı ışığın kavgası vardı..(*filmde, negatife çalışan kutbi bilgi kaynağı, tabbiki bizi yaratan uzaylılar ve Tibetli budist rahip Rampa nın anlattıklarıydı )..lütfen çocuklarımızı ve kendimizi korkutup,korku ile emrimiz altına alıp sindirmeye alıştırmayalım...evlerdeki en yakın akrabalar arasındaki tecavüz ve tacizler hiç bir yerde olmuyor biliyorsunuz...İslam ülkelerinin çoğunda çocuklar daha küçükken susmayı ve konuşmamayı,şikayet etmemeyi ,istememeyi ve hayatının diğer kısmınıda taciz edenlerin maddi manevi kölesi olup, emri altında girip ,miras dahil hiç bir haklarını dahi talep etmemeyi kabullenip öğreniyorlar ..neden ?!!!..


oysaki hakiki islam bize hür olmayı ve hürleşmeyi öğretmez mi ?Kur'an-ı kerimde hür kadın ve hür erkeklere özel ayetler var değil mi? HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR demez mi Nebimiz..



biliyorsunuz ki rüyalarımızdaki korkular ve karabasanlar bizlerin vesveselerinin kuvvetlenip cisimleşmesi ile oluyor ve onları biz kendi kendimize yapıyoruz...yani hem kendimizi hemde başkalarını ürkütüp korkutmaktan gizli haz alıyoruz...bugün suçu cinlerin ve diğer enerji varlıkların üstüne atan tonla insan tanırsınız ...(*ki bende bu son masalın akabinde bana yazan ve saldıran böyle vehimli insanlar yüzünden bu idrakimi paylaşıyorum -şunu unutmayın ki bende size verebileceğim hiç bir mana -hiç bir şey yok.. yazdıklarımı çok araştırıp-dinleyerek-okuyarak ve ana esmam yüzünden kolayca birleştirerek yapıyorum..)

insanın, tüm bu cin ve enerji varlıkların cem ve toplanma yeri olduğunu ve aslında herşeyin insandan korktuğunu bilmeliyiz.
..korkunun üstüne gidip korkuyu öldürmeyi öğrenip öğretelim.... mesela,yeşil fener filminde ,zihnimizde ürettiğimiz ve ürettirdikleri korkuların nasıl bedenlendiğini ve herşeyi yakıp yıkıp yok ettiğinin anlamı var..CESARET CESUR YÜREKTE OLUR .VE KALP ÇAKRASININ yeşil rengi  "EY MUTMAİN OLMUŞ NEFS ! GİR CENNETİME !"makamı olan yerdir....bizler türklüğümüz ve müslümanlığımızla sadece öğünür ve mangalda kül bırakmayız..ama zihin kontrolünü elinde tutan büyük ticaret ehli ülkeler ,bize işleri nasıl yaptıklarını hem sanal alemde,hem maddi alemde bizzat canımıza okuyarak,bize hakaret ederek ve son zamanlarda giderek artan işkence ile soykırıma uğratarak uygulayarak öğretiyorlar...tabiri caizse bizim bugünkü riyazat ve nefs terbiyemizi ehl-i küffar ricali yapıyor..çünkü bizler iyi ve temizi değil,pis ve zor olan tali yolları seçtik..

KORKMAMALIYIZ!! KORKUNCA SIRA HEPİMİZE GELECEK!  Artık üzerimizdeki ölü toprağını silkelemeli ve kıyametimizi kopartmalıyız..
iyiliğin olduğu yerde kötülük barınamaz...aklın ve iradenin olduğu kalpte ise korku asla yer bulamaz..cesur olan beyin değil,KALPtir...beyin sadece hindi gibi düşünür durur.. ama anlayan bir kalp ,birde cesur bir yürekse ,her şey hakkındaki en kemali olanı yerine getirir..korkusuz kalpler aşık kalplerdir..çünkü onlar sahiplerini bilir ve yaratılmış hiç bir zihin oyunundan korkmazlar..tüm yaratılmışlık sihri- ilüzyonu çözüp dağıtabilir, seyrin akışını değiştirebilirler...


anlayan bir Aşka yani Kalbe sahip olmak demek,Yaratanın, mührü Süleyman vefkine de sahip olmak -halvet yüzüğünü parmağına geçirmekle eşdeğerdir..ve filmde olduğu gibi de o yüzük kimdeyse mülkün hükümdarıda -Süleyman da odur..


not: bizde yeşil hz Hüseyn'e ,sarı ise hz Hasan'a verilen sembol renktir ve tacı şerifler sarı olup,destarı yeşildir ..zihin yani düşünce güneş gibidir ve mülhimenin sembol rengi sarıdır.. mesela alimlerin nuru sarı olur diye Evvel Zamanım söylemişti..benim içinde sarı zevkin-hazzın en doruk noktası rengidir..Aklın kendisini akılla aldattığı durumlarda ;akıl denen zihin oyunlarından kurtulup, hakikati bilebilmek için, Aklın ,anlayan Kalp olan Arş-ı Rahman'a, Yüce Yaratıcımızın istiva ettiği gönül aynasına bağlanıp akl-ı selim ,akl-ı kül olması elzemdir..


HU...HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ


HE harfi :Harf değeri 5..boşluk -halvet-yuva...
5 rakamı arapça daire yani alyans yüzüğü şeklinde yazılır.bu halvet- buluşma -cem -kavuşma-bir olma evidir..daire aynı zamanda ÂLİ -ÂL olan EV de demektir.. daire içine alınan herkes korunmuş, mahrem sırlara ermiş biri olmuştur... damlanın denize karışma hikayesi; herkesin kendi noktacıklığı olan su damlalığını , daire denizine katıp- deniz damla birleşmesiyle mümkündür..


HE
Harf değeri 5... HERŞEY BU 5 Lİ SİSTEMLE OLUR..hamse-i âli aba..ruh’un 4 ana unsuruyla evlenmesi..her iki el ve her iki ayağımızda 5 parmağımızın olması..vech-i yüzümüzde 5 delik (2 göz,2 burun,1 ağız) olması gibidir.. herşey ilk başlangıçtaki gibi olur ve aynı şekilde âlâ silsiletihim devam eder.Allahımızın sistemi sünnetullah denen şeriatında hiç bir zaman değişme yoktur...ilahi kanunlar değişmez..zamana ve mekana göre tecelli idrakler değişir ..


he
genetik sembolü olan kobra yılanının iki gözü misalidir....veya tek bir sûkün boşluğu O DAİREsi şeklinde de yazılır..O hayattır..yılandır..DNA dır..  evren-ahi-yılan aynı şeydir..genetik turuku ali yazılımıdır.. YOL dur...nötrdür..kitaptır.. diriliktir..hurufi alfabesinde dünyaya açılan evin penceresidir..ve hiyeroglifte H harfi, aynı DNA misali çift sarmal ip şeklindedir..tasavvuf buna kopmayan ip-habli metin der...ayet de ,Allah'ın ipine sımsıkı yapışmamızı emreder...

eski mısır mitolojisinde kobra yılanı çok önemlidir.. AH AŞK hat yazılarındaki he harfi kobra başı şeklinde yapılır ve iki gözünden kızıl kanlar akar..bunun aslını kimse ne bilir,ne araştırır..aslı şudur...eski kendini bilmek okulu mısır da Yaratıcı başlangıçta tekti.. O İSİMSİZDİ ,bir adı yoktu..o yüzden de henüz isimlerini ve o isimlerin tecelli nurlarını yaratmamıştı...burası mutlak karanlık ÂMÂ bulutu -bilinmezlikti...O yanlızdı..kendisini bilmek istedi..bu istek ve kendisine duyduğu özlemli hüzün ile RA-NUR OLARAK TECELLİ ETTİ ve kendi gözünden RA'NIN  GÖZYAŞI suyunu döktü..o akan gözyaşı ,O'nun kendisini kendini bilmekliğine verdiği ilk


kurbandı..daha sonra O, kırmızı hayat kanında kendisini seyret
ti ..
(*şeyhler kırmızı posta oturur. çünki güneş kırmızı doğar ve kırmızı batar ve bebeklerde anne rahminden al kanlarla doğarlar..ismi cellal olan Allah lafzatullahının nuru kırmızıdır ve celal tecellisi ,yani maddeleşip zuhur etme makamına remizdir)..

işte aşk hikayesi ve aşıkların süreceği
AH MİNEL AŞK !! yoluda böylece başladı..göz herşeyi görür fakat sadece kendisini göremez..gözler ruhların penceresidir.ve ruhlarda aşık olur..hemde senin benim gibi de aşık olmaz..o ruh aşık olunca sevdiğinin gözbebeğinden kendisine nazar edip, kendinden kendini AŞK-I NAZAR ile İRŞAD eder..bir ruh aşık olunca Sevdiğinin gözleri konuşmak için yeter..başka söze hacet yok vesselam...
HE harfi SUKÜN O DAİRESİ iken anlamı HALVET tir..Halvet bir şeyin tek vücud olması ve birlikte bir olmalarına remizdir..yani iki yay kavslı yol birbirlerine ulaşmış, daireyi tamamlayarak kavuşmuş ve “Dur Rabbin Namazda! “ denen,Akreb ile yelkovan üst üste gelip, gölgesizlik nokta hali vuku bulmuştur..halvet-hâlâ- âmâ aynı şeydir...yani bu saha örtülü mahrem alandır..neden ? çünkü ferdidir ,umumi değildir.. kişilerin kendi içlerindeki mutlak hiçlik zevk halidir ve o an da kişi kendisinde değildir.. maddi kitabi bilgilerde sadece akılla anlatılıp anlaşılabileceğinden ,aklın terk edildiği bir yerde, âmâ dan -hâlâ dan dem vurmak kimin haddine değil mi?!!insan mahrem zevki anlarını anlatabilir mi? İşte onlarda bize anlatmamışlar,dolaysıyla bizde okuyup kopyalayamıyoruz :) .
o halde, halvet hem sûkün - sakinlikse;sevdiğine erenler de sakinleşip sûkün bulur deniliyorsa ,bizlerde aklın erişmesine izin verilmeyen bu hareketsiz edeb dairesinin içine sızamıyoruz.....

he harfine eskiler hazarat-ı hamse denen MİLK(mülk ), MELEKÜT, NASUT, LAHUT, CEBERRUT ALEMLERİ de demişlerdir..bu isimler ve anlamları hakikatte tek bir şey'in - tek bir noktanın, daire şeklinde açılması ve DEHR-ZAMAN-İNSAN'ı anlatabilmek için de, vaktiyle metodlaştırılan mana ilmi dereceli idrak dersleridir...



“Âlem-i Emr’in beş latîfesi
kalp, ruh, sır, hafî ve ahfâ olup “letâif-i hamse” veya “cevâhir-i hamse” diye bilinirler.Âlem-i Halk’ın beş latîfesi ise (anâsır-ı erba‘a: Toprak, ateş, su ve hava)dır. Bu dört unsurun da nefse dâhil olduğu kabûl edilir. Letâif-i sitte (altı latîfe) iç içe geçmiş halkalar şeklinde düşünülebilir. En dış halka nefs, onun içindekiler sırasıyla kalp, ruh, sır, hafî ve ahfâdır. Bunlar insan rûhunun farklı mertebeleri ve boyutları olup bir içteki, dıştakine göre daha hassâs ve yüksek seviyelidir.( alıntıdır)”



nokta ve açılımı olan daire;
göz irisi ve gözbebeği (RA'NIN GÖZÜ) horoskop, astrolojik zaman cetveli olan takvimini bize verir.. ve 360 derece kabul ettiğimiz pay ve paydaların her bir diliminden, orta merkeze bakış açılarımız da 360 derece birbirimizden farklıdır.. bu idrakle anlarız ki,bulunduğumuz payda noktasından her birimizin aynı şeye bakışı, sadece kendi dar algımız kadar sınırlı olup, gördüğümüz payda kadardır değil mi? Evet!!.


O halde, O ' dairesinin tamamı nötr olmadan (iki kavsın kavuşup,aşağıya sarkması misali) KİMSE BEN O OLDUM diyemez!!..sadece baştan beri yaşanarak- cem mertebesinde yaşandığı gibi ,nokta-damla nın daire denize- Hu'ya dönüşme miracı ,yani HİÇLİKLERİMİZİN HİKALERİ vardır...

*burada ne din ,ne diyanet,ne şeriat ,ne haram ne helal ,ne sen ,ne ben vardır..her bilinen yaratılmışlık bu hüviyet dairesi içinde hükümsüz ve yoktur.. sadece O vardır..O 'ndan başka hiç bir şey de O'nu bilemez vesselam.





yahudilikte tanrı adı olan YaHWeH- BEN BENİM anlamında olup,eski mısırda BEN BEN taşı  adını almıştır..yani bizim bektaşilikteki teslim  taşı  adını alan -ilk unsur-u azam cevher taş ile sembollenmiştir....o yüzden de cennet tasvirlerinde daima mücevher taşlardan bahsedilir.çünkü cennet alemi bu bozulan toprak unsurlarının değil ,cismi latif olan cevher nurlarının mekanıdır..


BİZLER HU yu ,yani NEFES 'i,HAVA -HEVA yı asla tam olarak idrak edip algılayamayız.. her iş ve oluş, şu an ki alemimizde nefes alan hava ile olur..hakiki yaratım ve gıda O'dur..bugün bu idraki bilgisayarlara konan bulut programı ile biraz anlayabiliriz..yani, nasıl ki dünyanın her yanındaki herkes her bilgiyi, kendi ismi azam şifresini girerek bulut programına atıyor ve hiç bir bilgi diğerine karışmadan,o şifreyi giren herkes, o yayını kendine indirerek kullanıp, ismini-şifreyi verdiği izinlilerine kullandırtabiliyorsa , işte nefesler adedince yakınlık bilgiside buna benzer olabilir..aldığın nefesin -AMA BULUTUnun içindeki bilgin ile, ne iş yapacağın, yani ,o bilgiyi ne tür eylem-hareket fiilerine dökerek insanca ne yaratacağın ise sana kalmış bir şeydir..kimimiz aynı bilgi ile mucizeler yaratıp şifalandırır ve hayran bırakırken,kimilerimizde aynı bilgi ile yakıp yıkar ve herkesi insanlıktan utandırıp soğuturuz değil mi ?


Evet!!!..işte ricaül gaybinde aynı böyle iki idare sistemi vardır..+ ve – kutup olmadan hiç bir anlam maddeleşip, çekim güçsüz biçimlenemez..o yüzden her insanda münker ve nekir misali iki kuvve vardır..nar bedenin içinde nur latif bedenlerimiz vardır..denge, hepsini eşit kullanabilmektir.. dengesizlik ve bir şeye tam hakkını vermemekse; unsurlar arasında adaletsizlik olup,birini diğerine tercih etmektir..oysaki üçler denilen ruh,nefs ve perde olan beden bir ve aynıdır..iç dış dış içtir.eğer dünya düzeneğindeki formda yaşıyorsak bu üçlü eşittir..ruh ve akıl sağlığı, beden sağlığı birlikte ekmel- mükemmel - keyiflidir..
her varlık ister bilsin ister bilmesin, ilhamatı rabbani denen vahiyle çalışır..bazı idrakler bu ilhamatı rabbaninin köküne dek gidebilmişler ve onlar vahiy meleğini tecessüm ettirebilmiş nadir vazifeli kişiler olarak ,bu ilimleri çok şükür ki bizlere de miras bırakmışlardır..

bugün bizler, Resullullah Efendimizle bize kalan bu yüksek idrak mirasın ve bize sunduğu hiç bitmeyecek olan REFİK-İ ÂLA =YÜCE DOST ilminden zerre haberdar değiliz.
.ama nadir zevkler nadir kişiler içindir değil mi? genelimiz yol üstüne savrulmuş cevherlere “aaa işte aradığımı buldum!” diye takılırız ...ve hakiki Güzel in HALVETHANESİNE sadece sadıklar girebileceğinden dolayı da, nazar berkadem olmayan na ehiller asla ANA YUVAYA alınmazlar.. bizler sadık olmadığımız sürece mahrem-korunmuşlardan olamayız vesselam...

şimdi bu masal da HÛ yü anlatmak, tabii ki bilmediğim bir konu olduğundan çok zor.ama ben yinede bunu denemek isterim..çünkü zor ve emek verilmiş her iş ve oluş baldan tatlı ve güzeldir.. neden bilmiyorum ama, HÛ denilince aklıma nefes- nefesler ilmi ve hz HÜSEYN ;yani adalet ve doğruluk için savaşarak ölen CESUR KALP geliyor (*etimi ye kanımı iç diyen şehit sahabi)..dolayısı ile HÛ devleti hiyerarşiside olaya damgasını doğal olarak vuruyor ..


o halde şimdi HÛ nefesin işletim sistemleri olan KUTUP DAİRELERİ -küreler ilmi olan DEVLETLER HUKUKUNA bir göz atalım mı lütfen :)?
şimdi ben siyaseti takip edip- sevmeyip -oy da vermediğimden, sıradan bir avam olarak basitçe anladığımı özet geçeceğim.inanıyorum ki siz derinleşecek ve farklı farklı üstün algıları açacaksınız.zaten maksat ta budur..
şimdi havada yani gökyüzündeki hava siklon dairelerini kainatın vücudu ve işletim sistemleri olarak düşünün ve tüm gökyüzünün böyle çarkıfelek misali galaksi adacıkları olan hava siklon daireleri ile kaplı olduğunu  hayal edin lütfen ?..evet!! başlıyoruz..havadaki her hava siklon dairesi bulutun, sağa veya sola kendi çevresinde de döndüğünü hayal edin lütfen..yani biri celal biri cemale dönüyor veya biri zahiri ilimlere, biri batıni ilimlere dönüyor olsunlar..ama ikiside dönüyor-nefesleniyor yani doğal olarak hay'lar ve yaratım yapıp, fiiler -hareketler halindeler....ve siz de bu siklon hava dairelerinden=KUTUP SİSTEMLERİNDEN  birine girdiğinizi hayal edin şimdi lütfen..işte hepimiz kendi meşrebimize-kendi esma programımıza en uygun yuva dairesine girdik değil mi ?! Evet...çok güzel.burada anlamamız gereken ,Yaratıcımızın bizi meşrep meşrep,kavim kavim yarattığı ve bizlere ferdi ve umumi tecelli ettiğidir..her birimiz ait olduğumuz dairede kalırsak, kendi dünyevi cennetlerimizi inşa etmiş olur,daha yaşarken, ahenkle salınan daire cennetine gireriz....ama başka başka dairelere-evlere musallat olur, onlara verilenleride ister -tamah edersek eğer, sistem-düzen bozulur, kaos olur.o zaman dairelerimiz birbirleri ile kavga etmeye başlar,bizler helak oluruz.. oysaki ,hemen, iki deniz olan tatlı ve tuzlu suyun asla birbirlerine karışmadığı ayeti hatırlarsak ve ne yaparsak yapalım, başka dairelere fıtrat-yaratılış programımız gereği asla giremeyeceğimizi idrak ederiz..olduğumuz dairelerimizdeki güzellikleri çıkartıp zevk etmeye de başlarız değil mi? Evet!! sanırım dünya ve kainat nizamnamesi olan = ahenkle açılan daireler şifresini de böylece çözmüş ve huzuru ilahi için yapmamız gerekeni anlamışızdır... yani SENİN DİNİN SANA BENİM DİNİM BANA !!


Sevgili masalın çocukları merhaba !! sizi galaktik federe galaksi sistemimizde gezdireceğiz diyen bir sesle karşılandığınızı hayal ediniz lütfen :) ..
yani, bunu en hızlı ve en emin, nazar denen GÖZ - gözdeki NURU İLAHİ -RUH IŞIĞI ile yapar ve görüntüleri yaratabiliriz değil mi?..evet..tıpkı Süleyman'ın veziri Asaf'ın Belkıs'ın tahtını nazarla cisimlendirmesi gibi..göz hayalin de ötesine geçer ,bunu unutmayınız lütfen (*bugün bazı teknolojik cihazlar beyin ve göz dalgaları ile kontrol edilebiliyor biliyorsunuz ).. çünkü gören- gözüken- gözlerimizin gördüğü değil,beynin arka karanlık odalarındaki ters ışıktır..yani ışık, yaratan ve cisimlendiren, manaya madde elbisesi giydirendir ..hakikatte bozulan ve dağılan madde diye bildiğimiz şey yoktur..çünkü IŞIĞI KENDİSİNDEN OLAN NUR IŞIĞINDA asla bozulup çürüme,yokluk olmaz...


şimdii..herbirimiz içine girdiğimiz galaksi adacığımızda,kendi güneş sistemimizi hayal ediyoruz lütfen..güneş bizim dünya sistemimizin kutbul aktabı olan gawsımız dır..o bizim sistem ailemizin rabbidir.. 

güneş ruh dur yani aklı küldür..nur da ,nurun kaynağıda odur..
CELAL olan güneşe direk bakılamaz..güneş kendisine aşık olduğundan dolayı,ikinci bir güneş olmak yerine, güneşe aşık olup, ona ayna olmayı- hiçliği seçmiş olan AY AYN'A sı gözünden, bizlere CEMAL olarak yansır değil mi? Evet..işte şimdi de bu iki güzel çift, Aklın ve Nefsin evliliklerinden olan güzel -eşsiz mavi inci olan Dünya -fiillerle maddeleşme zevkinin deneyimlendiği evimize geldik şükür..evet ne oldu, ilk ÜÇLER denen ricaül gaybi en baştan tanıdık ve kabul ettik değil mi?..evet ..her ülke ve her devirde bu üçlü sistem her yana kazılıdır (*zamanla tanrılık ithaf edilip isimleri değişsede ,anlamları hep aynı kalıp,kendilerine mabedler yapılıp tapınılmışlardır) ..bunlar ilk teslis sacayağı ve ilk 3 ana isimdir..
onlara ilk ÜÇ AKIL KÜRESİ CEVHER de diyebiliriz ..yani NUR, KALEM, LEVHA=NUN. .üçü birdir, tek başlarına bir şey ifade etmezler..o yüzden de ricaül gayb de dahil her aile, aile olabilmek için kendisinde üçlü çalışır..mesela insanında ruhu,nefsi ve bedeni vardır ve üçlüdür..insanında iki yanında iki veziri olan münker nekir meleği vardır ve üçlüdür. İnsan ,fiilleri ve o fiillerden doğan hayırlı veled yani çocukları dolayısı ile hiç kesintisiz kevser soyu vardır...kötülük ebterdir .kötülük kısırdır ve ilelebet değildir..dolayısı ile kötü fiileri işleyenlerin ebter bir nesli olur ..yani o kişiler, gelecekte kendilerine gidecekleri aleme ait bir vücud ve sistem yaratamayıp - ”anın beni anayım sizi “hükmünce ,asla anılıp var edilmeyeceklerdir.. ALLAHIMIZIN ZİKRETMEDİĞİ HİÇ BİR VARLIK VAR OLAMAZ..



yaşadığımız dünya 7 kıtaya ,yani 7 iklim 4 bucak a ayrılmıştır değil mi? Evet..7 kıtaya 7 ler denilen yüksek rical bakar (* 7 letaif nuru -7 nefs mertebesi ,7 çakra olan geometrik alem boyut kapılarıdır )..her bir letaif çakrası olan dairesel enerji sarmalı, kendi kıtasının gavsı hava siklon dairesinin çekim ve itim merkezidir.. 4 ler ise 4 ana unsur olan ateş+hava+su+ toprak elementlerinin avatarları da denilen evtad-denge direkleridir.. eğer bu unsurlarda denge olmazsa ,tabii ki sistem doğal olarak çöker.. insan ruhen ve madden hastalanır... her insanın yaratıldığı bir toprağı yani ADEM DENEN HAMMADDESİ OLAN BABASI vardır.. insan insandan yaratılır,hayvan hayvandan yaratılır,bitki bitkden yaratılır,taş taştan yaratılır..hepsinin dünyevi rabbi ise toprakta var olan anasırı azam unsur cevheridir....


iki denizin birleştiği yer olan ANNE RAHMİ ,kişinin suda hayata başladığı ve tohumun filizlendiği yuva-evidir..alem içinde alemler var ve
bizler pek çok alem evresi denen 6 yaratılış safhasından hiç hatırlayamasak ta geçeriz..çünkü bir alemdeki tekamüllerimiz bitip diğerine geçtiğimizde  kıyametlerimiz kopar ve başka bir evrede tekrar benzer ama farklı bir formda yeniden doğarız..yaşarken edimlerimizden mesul olduğumuz yegane yer de, şuan için bu dünya formudur ...güzel amellerde bulunanlar güzel halde bedenlenirler, kötü ameller işleyenler ise ahirette dabbetül arzlar olarak tecelli ederler ki,gören gözler için ahiret te burasıdır,cennet burasıdır,cehennemde burasıdır....
birde şöyle bir şey okudum ve onuda kopyaladım ki daha rahat iz sürelim :


ÜÇLER:Nefs+Ruh+Nur
BEŞLER: Beş duyu merkezi hissi
YEDİLER:Nefsin 7 ana enerji merkezi olan letaif noktaları-çakralar-devalar
KIRKLAR: 4 Kapı,40 makam üzere gidilen 10 lu tekamül aşamasıdır...her makamda geçilmesi gereken 10 aşama vardır..
(alıntıdır)


dünyamız daire şeklindedir..ve dairenin her yeri merkezdir..o halde herkes bulunduğu yerin hem evdat direği-alem kazığı hemde kutbul aktabıdır...yeterki kişi kendisini bilip ,nefsine arif olsun ve fiilerinin sebebi hakikisini anlasın...bu aleme neden ,nasıl geldi ve sonra ne olacak düşünsün.mesela 1001 esmayı anlatan 1001 gece masallarında Şehrazatın 3 senenin sonunda üç çocuğu olur, hatırlayalım lütfen..isimleri neydi? isimleri ;NE İDİM?,NE OLDUM?,NE OLACAĞIM ? dı değil mi ? Evet..işte ne yazık ki bizler bugün bu soruları KENDİMİZE SORMA OKULLARI olan KENDİNİ BİLMEK Okullarını kaybettiğimizden , cevapları da akledip düşünemiyor ve hayvanlardan daha aşağı seviyede “saldım çayıra mevlam kayıra” şeklinde yaşıyoruz..hem kızıyor,”artık adam yetişmiyor” diyoruz ,hemde adam yetişemesin diye elimizden ne gelirse ardımıza koymuyoruz..


İnsanın kendisine kutbül aktap olabilmesi için ,kendisini bilmesi ve kendi alemine imam olup hükmetmesi gerekmektedir.
.insan bedenini oluşturan katrilyonlarca hücre aynen kainatı oluşturan şeyler-yıldızlar -mülk hükmündedir..vahdeti vücutcu bir idrak bunu “NE VAR ALEMDE, O VAR ADEM 'DE “- “ALLAH ALEM ADEM “hükmünce kolayca bilebilir..bunu bilmek demek ilmel yakın olmak demektir...bu idraki kendi bedeninde ve nefsinde, yani afakında ve enfüsünde görerek idrake ise aynel yakiin denilir..bu ilmi kendinde batın ve zahir aleminde bilerek zevk etmeye ise la faile illallah- fiillerim de Allahındır  olan hakkel yakin denilir..


yani kişi hem niyetinde -tasarımında ;
hemde fiillerinde ve fiillerinin sonucu bedenlenmiş hareket eşyalarında bu şeyleri bizzat bilerek, duyarak, görerek, elleyerek, konuşarak, mukayeseli mukabele ile maddeleştirip tecessüm ettirir..yani kendi alemine nizam verip, hüküm sahibi olarak zevk etmeye başlar..bu kişi kendi kutbiyeti -imamlığı-mehdiliğini almış ve hücrelerinin yönettiği azalarını görevlerini tam yapmaya sevk etmiş,hiç bir organını diğerine yek tutup ,işlerini birbirlerine asla karıştırmamıştır..



her organ kendi içinde değerlidir..her organ işindeki en ehil olandır..
göz kalbin,kalp gözün,el bağırsağın,bağırsak midenin işlerini asla yapamaz ,her biri yerinde ve merkezindedir..işte dünya ve ülkeler ve şehirler ve aileler ve kişilerinde bu organların vazifeleri gibi tek tek vazifeli oldukları görevleri vardır..bilsin bilmesin herkes bu vazifeyi yapar..herkes kabiliyeti esmasına ve ona en kolay gelen-hiç düşünmeden kendiliğinden yaptığı işlere baksın..kimse kimsenin ülkesinin iç işlerine,dinine ,inancına karışıp,onları vatanlarından çıkarıp, evsiz barksız etmesin lütfen ...

kadim zaman mana ilminde,kişinin yaratılıştan organı eksik olursa, o olması gereken organın aynını o kişiye hiç bir şeyin veremeyeceğine inanılırmış..(*hatta bakınız ki, mitoloji tanrı ve çocuklarında pek çok bedensel kusur ve insanlara çirkin gelecek pek çok haller vardır ve onların kendilerine bile faydası bu anlamda yoktur .. bunları, insan-ı kamillere madde de tapınmamak için de, ibret nazarı ile bakıp okumalı ve o zamanın kendini bilme metod derslerinden bugünki hisselerimizi çıkartabilmeliyiz) ...

o halde Devlet-i Âli Vûcudun içindeki tüm azaların-organ delegeler meclisininde tam mevcud olması, nasıl ki yaratılmış ahenkte bir mükemmellik kabul ediliyorsa,
tüm bu azaların birde lideri beyni olmalıdır değil mi?


ÜÇLER :
beyni üçler düşünürsek eğer,beynin iki lobu sağ ve sol dualite olan mantık ve duygusal idraklerin mukayeseli düşünceleri için elzemdir..şu halde bu ikili dualite lob asla kendi kendine karar veremez denir..onlar mukayeseli düşünebilir..görme de dahil, beyindeki her işlem tarayıcı hücre nin ana komuta -karar verip seçim yapan gavsül azam noktası ise ensedeki beyinciktir...böylece üçlerin çalışma mekanizmasını sanırım az biraz anladık.. kalbe girmiyoruz ,çünkü kalp beyinden bağımsızdır ve aşk aklı hiç takmaz..ama dengesizde dünya da yaşanmaz :)..denge aklın kalbe biatı ve ikisinin birlikte çalışması ile olur.kalpsiz akıl merhametsiz ve tehlikelidir..

BEŞLER :
insanın beş duyusu ,yaratıcımızın 5 ana esmasına dayanır.. görmek, duymak, dilemek, konuşmak ve iki elimle yarattım tekvin sıfatınca(*fatır-fatıma nın eli sembolünü hatırlayalım lütfen ) ,ellerimizle işlediğimiz fiilerle insanca yaratılıp,iş-oluş-eylemler ve eşya olarak açığa çıkmasıdır..pençe-i âli âbâ denen mana, batıni anlamdaki ilk beşER olan sol, yani, batın eli olan cemal dir..


YEDİLER:
nsan bedeninde ,kuyruk sokumunda bir yılanın uyuduğuna inanılırmış.o hayye yılanı aslında daima adı gibi diriliktir.onun kişinin ölümsüzlük sırrı olan ruh enerjisini beklediği hayal edilir (* KADİM SEMBOLLERDE YILAN RUH DUR) ve o yılan yolunun-nefs in uyanması ve hazineyi sahibine teslim etmesi içinde, nefs terbiyesi adı altında, dünyanın her yanında hep aynı sembollerle, taaa en başlangıçtan beri belli değişik riyazatlı disiplin çalışmaları yapılagelmiştir ki, halen devam eder..okumuş ama okuduğunu anlayamamış diplomalı cahil halk ile, kendisini okumuş kişilerin arasında çok yüksek kalite ve yaşam -idrak- anlayış-eşyayı 6 cihetten takip etme kabiliyet farkı vardır..

insanın kök çakrası denen kuyruk sokumunda ölmeyen hücre acbüzzenep olduğu kabul edilir..yani kıyamet koptuğunda, Yaratıcımızın bizleri, yine o noktadan derleyip toplayarak -yine aynı suret ve hallerimizde yaratacağına inanırız..33 omurlu varsayılan ,40 ayak görünümlü insanın gemi omurgası aslında pek çok şeye de remizdir..nasıl ki dünyanın bir kutbiyet çekim hattı varsa ,insanı da ayakta kaim eyleyen ,kendi kurbiyetide bu çekim -enerji hattı -omur ATA direğidir.. omur yılanın içinde bizlerin hayat suyumuz dolaşır..insanın tüm sağlığı, bilgisi, zekası ve hastalıkları esasında bu su ile alakalıdır..bu su, kişinin kevseri misali artezyen kuyusudur..bu suya nefes -hava girer ve öyle çalışır..hava lodoslu ve hastalıklı olan 7 rüzgarın karışımı ise, malum ki, hepimiz kemik ağrısından ne uyuyabilir,nede huzur bulabiliriz..kim bilir gelecekte hava ile su terazimiz olan omurumuzun içindeki suyu dengeleyerek (*zikreden cemadat olan taşlar ) , hastalıkların da ancak böyle yok edebileceği maddi tıp alimlerince keşfedilip, eğer yapılabilirse çalışmalara başlayacaklardır...


Adem atamız bugün Sri Lanka denilen eski Seylan da ikamet ettiğinden, tabii ki batın ilmi en mükemmel Hindistan civarındadır
(emir şudur ki :”ilim Çin'de de olsa gidip alınız “ /hadis).. dolayısı ile buradaki bir zamanlar peygamberlerden öğrenilen nefs terbiyesi ve vücut bilgileri halen ehlince bilinir, kullanılır ve ders metodu olarak yapılır..bize bu ilim nakşibendiye ile Horasan yöresi alimlerince intikal ettirilmiştir ki, esası yine aynı kendini bilme okullarıdır.. insanın hayali ,ölümsüzlük olan ejder bilgeliğine (BULUT-evren-ejder -yılan-AHİ'liğe) erişmektir.. (*eski Uygur budist ve ilk türk islam Uygur minyatürlerine, Uygur kökenli Çin,Japon ,Kore minyatürlerine bakınız .hepsinde bugün bizim rumi deseni olarak bildiğimiz, hakikatte bulut ve ejder sureti sembolü vardır...Japon Uygur türklerinden gelen aikido sporunu seyrediniz ve giysilerine,selamlama törenlerine bakınız..hepsi bizdeki tarikat mevleviye giysileri ve ritülleriyle aynıdır..) kundalini yılan enerjisi kabul edilen 33 omur ,7 nokta nın üst üste konduğu bir elif (kıyam ) harfi gibi hayal edilir..bu kıyam olup ayağa kalkmış uyanmışlık da demektir..


ALLAH'A GİDEN YOLLAR NEFESLER ADEDİNCEDİR hadisindeki NEFES İLMİ HAKKINDA
her noktaya bir renk verilmiştir..her rengin esması-mantrası yani deva -tanrısal bir ismi vardır..bu tanrı isimlerinin zuhur ettiği renklerin parlağı -hakikate ulaştıran-şifa vereni olduğu gibi,birde bu isimlerin gölgeleri olan bulanık sahte olanları -yoldan düşüren sanal sahte -ruhi ve bedeni hastalıklara yol açanları vardır .. kişiler bunları ,yaptıkları belli esma -mantra-nefes teknikleri-yoğa hareketleri vs ile ,türlü hallerde, HU NEFES İLMİNDEN dolayı deneyimleyerek görebilir ve hayran olup,hayattan kopabilirler. bugünde eski hintten gelen pek çok nefes tekniği ile insanlara uyuşturucu içmeden, değişik riyazatlar yapmadan,zikir mantra filan çekmeden,sadece belli tekniklerle soluk alıp verdirerek ,pek çok üst seviyede görüntülü idrakler, sadece belli bir parayla deneyimlettirilip yaşatılmaktadır.. ama, o deneyimden sonra kişiler, paramparça olmuş latifeleri ile sokağa ,öylece tek başına, yarı meczub salınmaktadır ..


işte,o yüzden de hakiki bir mürşid elzemdir..kişi hangi anda hangi esma nuruyla karşılaştı,sahte mi hakikimi,ruhunun başka bir ruhtan çaldığı çalıntı- kopya bilgi mi,yoksa kişinin kendi özünden kendi çıkarttığı, kendine ait olan ismi has bilgisimi bilinip, işlenip, kişinin doğru yönlendirilmesi lazımdır..çünkü herbirimizin esma terkibi farklıdır ve kimsenin esma elbisesi -hullesi kimseye tam uymaz ..İdris Nebi kişiye özel Güneş makamındaki atölyesinden hikmet -esma hullesi biçer ve kişiye kendisi dikip giydirir..



bu çok zevkli ve olağanüstü deneyimler kişilerde aşırı hırs ve kıskançlık yapacağından ve yaptığıdan, mürşid -guru-rehber ve en yakın dostlara dahi -hatta, rüyanı babana bile anlatma,yolunu sarpa sardırtır hükmüde (Yusuf suresindeki rüya !!), daima bu yolda olanlara geçerlidir..


şakra-letaif renkleri-nurları sırası ile şunlardır:kırmızı, sarı,yeşil, mavi,mor, siyah, beyaz.

siyah zat ın rengidir ..mutlak hiçlik, yokluk noktası olan âmâdır..
buradan diriliş ve uyanış tabi ki yine hakikati nuru muhammedi dediğimiz nübüvvet ışığı beyaz nurla olacak ve kişi kendisine insiye olup,aydınlanacaktır..ve böylece kendini bilen rabbini ,yani terbiye edicisi olan nefsini bilir gerçekleşmiş,kötü nefis ten enfes olmuş nefislere tekamül edilecek ve inşallah Yüce Yaratıcımızın gelinlerinden birisi olunacaktır...(*yaratılmış her varlık dişildir ..erkek veya kadın .daima evvela erkekler çocuğu kadına doğurur. havva adem' de gizlidir..önemli olan adem sırrına ermek ve adam olmaktır.erlik budur ..erkek çoktur ama adam olmuş er ,çok nadir kadın ve erkekten çıkar )


KIRKLAR(40+1 tüm sistem bununla olur ): kişide yaratıcının 7 zati ve subuti sıfatı yavaş yavaş tecelli etmeye başladığında, kişinin tepe noktasından yani ana kutup giriş yerinden aydınlandığı ve ışık prizmasından çıkan 7 gökkuşağı rengi ile, sıbgatullah olan ALLAHIN RENGİNE BOYANDIĞI ve her tecelliyi kaldırabilip anlayacak idrake erdiği kabul edilir..bu tepe çakradan ,başın üstünde duran âmâ bulutut bulut sistemine -yani vahye bağlanmaya eski kendini bilme okullarından olan mısırlılar isisin gülü ,hintliler lotus açmak, müslümanlarsa bu-i muhammed gülü demişlerdir.. bu sembol ,tüm dünyada ritüeller esnasında başa giyilen takkelere yıldız -çiçek -aleme açılan enerji kapıları olarak işlenmiş ve halen bu gelenek devam etmektedir..sadece bugün bizler kullandığımız kadim eşyaların sırlarını-hikayelerini unuttuk o kadar.


mesela turuku aliye nin halvetiyesinde, bir daire içinde 4 kapı ve 40 makam sembolüyle anlatılan Kelimei Tevhid anlamıda, elif çubuklarından oluşturulan bir lotus-gül-yıldız şeklindedir.. aslı ise boyutlar arası -bu tüm geometrinin üst üste giydirilerek sembollendiği bir kainat geçiş kapısıdır..
şimdi bunca batıni alıntıdan sonra gelelim manevi ricaül gaybin yeryüzündeki zuhuruna.. hani hepimiz hermetizmde YUKARIDA NE VARSA AŞAĞIDA O VAR diyoruz ya !! ee!.. o zaman neden dilinle söylediğini, kalbinle anlayıp ikrar etmiyor ve manevi ricalü gaybi red ediyorsun ?!!



gelelim maddi dünyevi idarecilere..
bilindiği üzere Devlet-i Âli Osmanoğulları yönetimi hakikatte, ilk islam olan türklerin ahilik sistemi üzerine ricaül gayb erenleriyle yeryüzünde kurduğu bir idaredir..sarayın haremi ve idareye ait konulan isimlerde hep batını ricaül gaybe aittir.. işletim sistemleri,toplantı halakalarına varana dek vaktinde benzetip uygulamışlardır...o sistemi idrak edip, bilen idareciler artık yetişmeyip ,sistem naehillerin eline düştüğünden ,o rical batına çekilip, yeterli idrak üstünlüğünün tekrar olgunlaşacağı çağa dek beklemeye ve manen yetiştirdiklerini takibe başlamıştır.....
bugünkü yeni devir ülke yönetimleri de, az değişmiş olsada yine aynıdır..padişahlık ve krallık asla kalkmamış ,görüntü değiştirmiştir..gerçek demokrasi denilen şey hiç olmamış ve olmayacaktır...

 

ve konumuz üzerine şimdi de ülke cumhurbaşkanı nı gavs, başbabakanı ve yardımcısını sağ ve sol kutup olarak düşünün lütfen... meclisteki bakanları, milletvekillerini, valileri, belediye başkanlarını,muhtarları,bina yöneticilerini ,aile resilerini de düşünün(şirketlerdeki patrondan en alt seviyedeki işçiye,okul müdüründen öğretmene ,hademe ve öğrenciye dek idare sistemlerinide hiyerarşileri hayal ediniz...bilgisiyarı açmak ,kurmak,çalıştırmak vs için yapacağınız prosedürleri de sırası ile hayal ediniz... her iş oluşun hiyerarşi ,yani kendi içindeki idare ve sevk işletimini tefekkür ediniz ki ; 3'leri,4 evtadı,7 'leri,40 'ları,300 vs yi de anlayalım değil mi? ) ....


eğer bu günlük hayatımızda, hiç düşünmediğimiz, pek çok hava siklon dairesi galaksi adacığı işletim sistemi - devlet hiyerarşisi olan kutup dairelerini anlayıp çözdüyseniz ; okulun okulda,işin işte ,evin evde,devlet dairelerin devlet dairelerinde,alışverişin alışveriş yerinde kaldığını ve hiç birbirlerinin diğerine asla tam karışıp, bir diğeri yerine geçmediğini ve geçemeyeceğini de biliriz değil mi?
O halde medeniyet dediğimiz eşya ile birlikte yaşamak ve bizdeki eşya -esma ilmine haiz olma ilmini de bir manada çözdük demektir..


şimdi kişinin ferdiyet makamına ve kendi kurbi kutbiyetini idrake geldik..iki beyin lobu sağ ve sol kutup olup,gavs beyincikir..ve her insanın sağında ve solunda iki melek vardır...münker ile nekir..ve her insanın 4 yönden,4 unsuru temsilen koruyucusu da vardır...şu halde, batıni bir öğretiyi idrak edemeyen biri,maddi idareyi ve her kişinin çalışma sistemini de idrak edip ,makamlara da saygı gösteremez.. bu tür mana ilminden bihaber cahiller de ,anlamadan bilmeden tasavvufçulara çamur atar dururlar..daha kendisini-ülkesinin- dünya ile kainatın kademeli işletimini ne kendimizde, ne afakta bilemiyoruz. habire çamur çamur .o kişi bilmez ki ,kendisi çamurdan hâlk edildi..o kokuşmuş çamuru ayağa kaldıran ruhu olan nur, ölümsüz ve ezeli ebeddir..O Nur,her koşulda ,kendisine hiç kimsenin bilemeyeceği, hayal edip düşünmeyeceği yepyeni başka bir işletim,sevk ve idare mekanizmasını kuracak ve kurmaktadır..çünkü yaratım sınırsız ve sonsuzdur..yaratılmış insansa sınırlı ve sonludur..

NOT:Kalbi yazmadığımın farkındayım..içimden gelmediği için kalbe ait yazmadım.. çünkü bu saha nın zihnin faaliyetleri olduğuna inandım.ARŞ-I RAHMAN OLAN KALB sahibine aittir...ve herşey o kalp olan arş dan seyredilir..ancak şahitlik makamındakiler seyredebilir..

HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bu masalda HU yu yazmayı diledim..ama çok uzun olduğu için yine yazmayı düşündüğüm o manaları yazamadım..aslında yazmamam gerektiğini de anladım..vakti gelmedi demek ki.. bu yazım için tüm zamanımı gelip giden anlamları seyir takibi ile geçirdim diyebilirim..HU'ca dinsiz imansız -herkese rızkını kendi cinsinden veren Rahmanca düşünebilmek ve HERŞEYE EYVALLAH DEMENİN nasıl olduğunu merak ettim... bunun için de bu sene ateistlerin face sayfalarına hiç ilgi duymamış olduğumdan ,hemen gidip onlara sataştım :) ve tepkilerine baktım..masalıma musallat olanların rahmani gözüken yazılarına bakıp,Kuddusi İcazeti okutturup, aniden nasıl negatifliklerini naklen yazarak sergilediklerini gözlemledim.. kişilerde var olan fıtratın, bazı izinli icazetlerle nasıl ifşa olduğunu ve harflerin nasıl canlı olduğunu bir daha anladım..bence ,harflere aşık olmak güzel bir şey ..


ve geçen masalımın akabindeki gece gözlerimi karanlığa kapattığımda, ışıktan bir  halka yükselerek geldi.
.o karanlığın içinden beyaz mavi  ışık olarak çıkıp,yüzük halkası gibi oldu..daha sonra gözlerimin önünü bir külli renkli kumru-güvercinin başı  kapladı...baş tüylerini tıpkı bir güvercinin coşkusu gibi kabartmış,bana bakıyordu..neden bilmiyorum ama güvercin gerdanlığı cümlesini hatırladım... .. ve gün içinde mutfağımın penceresine konan kumrunun bana bakışını görüp hüzünlendim..kumrular tek eşlidir ve eşi vefat edince hep yanlız yaşar-yanlız ölürleri hatırladım..oğlum erk kedisi reçelin kumruya sulanması ve kumrunun ondan kaçmamasına kızıp, kumruyu kovalayıp uçurttum ....



20 haziran cumartesi..bu gün cumartesi ve gerçekten de bugün 6 gen.ama anlatmam yasak Sevdiğim..

7 tammuz da 48 yaş gibi bir devasa yaşamışlığa geçeceğim..bunu kabullenmek çok zor ve 48 yıla karşılık elimde  sadece koca bir O var..doğum tarihim ile Haybabamın gidiş tarihi bir gün farkla aynı ve HU esması masalım da üçününde denk gelmesi ne kadar ilginç bir  tesadüf değil mi Sevdiğim :).




geçen hafta Mustafa Özdamar'ın derlediği Şevket Baba kitabını okudum.
. kitabın geneli ,Haybabamın vaktiyle kendisine gelenlere yazdırdığı yazılar ve kendi çektiği resimlerden ,yani kendi emeğinden mürekkepti.. Haybabamı kendisi gibi melami olan birinin neşretmesi ve hamzavi kalenderi meşrebi neşesi ile aralara nükteler eklemesi -O'na benzer olduğundan -güzel olmuş..kitabın ilk yazısı olan Kutlu hocanın Haybabamla tanışma yazısında o kadar çok güldüm ve kitabı elimden düşürdüm ki, anlatamam..çünkü Kutlu hocayı,sesini ve konuşup anlatma tarzını bildiğimden, sanki ondan bizzat dinliyormuş gibi okudum..düşünsene Kutlu hoca gibi aşırı disiplin -ehli şeriat bir nakşi ve titiz biriyle ,melametin zirvesinde biri ,birbirlerini sınıyorlar.. ne kadar zor ama başarmış ve çok güzel dost olup,bizede bu dostluğu yadigar bırakmışlar şükür..


Haybabamın en meşhur sözü AYNAYA BAKTIN idi..ve O'nu anlatan her mektup ,aslında Haybabamda gördüğü kendisini de bir anlamda yazmıştı..çünkü O'nun işi buydu .yani,mesleği ,insanları en ağır ve sert köşe açılarından yansıtarak, taa en yüksek benliğinden vurup, alaşağı edebilmekti..
O
vazifesini çok iyi yaptı.. tasavvufun hiç olmadığı yaşadığı her yere ,hatta ailesi de dahil, köyüne bile en yüksek idrakleri taşıyarak,kabiliyeti olanlara maya-nazar-kelamla aşılama yaptırttı.. hiç kimse O'nun yüzlerce telefon numarasını ve ismi nasıl aklında tuttuğunu,herkese göre anlamı yazan kitabı ismi ve sayfa nosu ile bilip,binlerce kitaplık kütüphanesinden, kişiye çektirip aldırtıp, nasıl okutturduğunun sırrını bilemedi.

O sır küpü idi ve hiç bir sırrını izni olmadığından ifşa edemedi.
.O, hemen herkesin aslında sinir olduğu,aykırı davranışları yüzünden alay edip, bol bol dedikodusunu yaptığı, SÜREKLİ DARILIP ALINDIĞI ,İNCİNDİĞİ ama hediyeleri ve dayanılmaz dostlarının yüksek torpilli -iş bitirici - cazip halleri yüzünden de asla vazgeçemediğiydi..O'nun nasıl oluyorda (*hiç bir otoriteyi takmayan bu adam), yanlarına bile yaklaşılması namümkün onca makamdan adamı aynı sofraya topladığı ve köyden gelenlerle ve sokaktaki alalade adamla ve meczuplarla onları dost edip ,fakir fukaranın işlerini hallettirdiğini de kimse bilemedi.. insanları ayırmadan, herkesi aynı sofraya oturtup evini, cebini, gönlünü neden herkesin ayağının altına serdiği sırrı kimse çözemedi. Evet O HU'DAN GELİP HU'YA GİDİYORDU..


Sevdiğim ben de Haybabamı tanıyanlardan olamadım..sadece bu kitap sayesinde O'nun bize hiç açmadığı pek çok sırrı ve dünyası olduğunu anladım.bazen çok ağladım ve sık sık çok güldüm..en çok Haybabamın şiddetli aşkından dolayı tersi çıkan tisunamisin yazdığı mektuba ağladım..hiç kimse onunki gibi dokunaklı ve gerçek yazamamıştı anladım..vakıf insanları aileleri için değildir.. bizler bunu asla bilip anlayamazdık..biz sıradandık ve sıradan bir aile gibi hayatımız olsun istemiştik o kadar..


kitabın bu yüzyılın en büyük mana ve madde devleti âli belgesel belgelerinden biri olduğu çok açık ...ve O'nun yazılmasını dilediği bu Z
amanın Zahiri ve Batını Güzellerini aslında kendisinin bir araya getirip yazdırdığını -resimlediğini de anladım..Evvel Zamanım ve Latif olan da, aynı O'nun kadar ,kitapta ses deşifreleri kaydı ile zamana şahitlik ediyorlardı..yani, kitapta yine üçü bir arada idi, yine tek sayılar vardı..çifte -dualiteye O'nun hayatında hiç yer yoktu..O'nun sabah namazı sırasında Bandırma'ya Evvel Zamanıma gidip,dizine çöküp ağlayarak sohbetle, saatlerce oturduğunu okumak ve öğlene yine İstanbul'a kimseler bilmeden döndüğünü öğrenmek içimdeki kıskançlığı arttırmadı değil..okurken, aramızdaki o kıskançlığın nedenini de biraz anladım (*hep aynı kişilere aşık oluyorduk :)..ama O sevdiği herşeyi bizlerle paylaşmıştı..


sevdiklerini hep başkasına da sevdirmiş ve tanıştırmış,onlarda nasiplensin istemişti.. bense buna yıllarca dirensem, kıskançlıktan krizlere girip gebersem de, bugün geldiğim yerde, istemeye istemeye de olsa aynını yapıyorum.. vermekten nefret ettiğimi ,O'na kabrinde ağlaya ağlaya anlatıp:”ben asla sen gibi olmayacağım,o sana mahsusdu.. ben sen değilim!!” dediğimi hatırladım ..sonra O'nunda bana, herşeyimi herkese verdiğim için kızıp,herkeslerin içinde “neden herşeyini herkese veriyorsun, verme !”  diye nasıl azarladığını hatırladım..bana yapılan zulümlere dayanamayıp ,aşkımı da verip yoldan çıkmayı düşündüğümde O'na sorduğum; “hani herşeyi vermemiz gerekiyormuş 
ya ,aşkımı da vereyim mi?” deyişime kızıp; “AŞK VERİLİR Mİ, AŞK'INI SAKIN VERME! “ dediği için, canımı çok acıtsalar bile, kimseye aşkımı vermediğimi ve onu herşeyden çok kıskandığımı da gülümseyerek andım..


ve akabinde çıktığım seyahatte, O'nun cömertliğinin tecelli ettiği benzer bir mana -makamla tanıştım , susmak gerektiğini anladım..
elbiseler değişir ama mana aynıdır..gidene takılma yolda kalırsın,bu gelen yeni bir ,oda aynı,ona bak- Ben Oyum diyen Sevdiğimi hatırladım.....

Sevdiğim ben anladım ki, Haybabamın slogan sözü olan
eyvallah,ilalallah ,huu aslında cömert gönüllerin sözü idi...cömertlik en yüksek hasletlerden biliyorsun ve herkesin harcı değil..bugün kütüphanesini ondan gelen yüzlerce kitapla dolduranlar bile , O'nun hatırasına binaen,elini cebine uzatıp bir kitabı alamıyor..ve bizler hepimiz bunu hayret ve ibretle izliyoruz..O her zaman bize ders verdi ve halende ALMADAN VERME dersini vermeye devam ediyor...
ben cömertlerle alış veriş yapıyorum..onlar kâr için değil,kâr ettirmek için alışveriş yaparlarmış biliyorum..
Eyvallah,İllalah ,HUUUUU
nur cihan
29.06.2015
nuralem7@hotmil.com