12 Haziran 2015 Cuma

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 26


30 (O’tuz)  KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI  MASALI  26


“hz Peygamber ,"Allah Adem'i kendi suretinde yarattı" demiştir..İnsan batın boyutunda değişime maruz kalırken ,zahir boyutunda sabittir..İnsanın zahir boyutuna hiç bir organ eklenemez;ama batın boyutunda tek bir halde kalamaz..Bu nedenle insan hem değişime hem de sabitliğe sahiptir.. Ne var ki HAKK, ZAHİR ve BATIN olarak tanıtılmıştır...ZAHİR DEĞİŞİME,BATIN SABİTLİĞE SAHİPTİR..Bu yüzden ,Batın olan Hakk insanın zahir boyutuyla,Zahir olan Hakk insanın batın boyutuyla aynıdır...
Buna göre ,insan bir ayna gibidir..AYNAYA BAKARKEN SAĞ ELİNİ KALDIRIRSAN ,AYNADAKİ SURETİN SOL ELİNİ KALDIRIR..BU NEDENLE ,SENİN SAĞ ELİN AYNADAKİ SURETİN SOL ELİ,SENİN SOL ELİN AYNADAKİ SURETİN SAĞ ELİ OLUR...
Ey yaratılmış şey, senin zahir boyutun Hakk'ın batın isminin suretidir ve senin batın boyutun O' NUN ZAHİR İSMİNİN SURETİDİR..(IV 135 .3)
Hayal Alemleri/İbn Arabi/ ve Dinlerin çeşitliliği meselesi (William Chittick)


111. O gün bütün yüzler, Her şeyi ayakta tutan Mutlak Dirinin huzurunda saygıyla eğilir ve zaten zulüm yüklenen kimse ise hüsrana uğramıştır .(TA HA)


HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ
Sevdiğim nasılsın? nedense yeni bir zamana aktığımızı, ülkemdeki seçimle birlikte, kendiminde eski versiyondan yeni versiyona güncellendiğimi düşünüyorum ..son aylarda yaşadığım hiç bitmeyen içten yanmalı imtihanımda gösterdiğim aşırı sabır ve yazdıklarımın ağırlığı ,sanırım sistemimi çökertti.. yazdıklarımın hiç birini  okuyamaz oldum..o kadar ağır ve âli anlamlar yazıyorum ki, karşılığı henüz bu dünyada yok…üstelik  çok cahilim.. hiç bir ilmim bilgim, görgüm yok..eskiden  bu halim beni çok incitip,utandırıyor;” neden bu şey başıma geldi “diye sürekli kendimi horlayarak eziyordum..artık bunu pek yapmıyorum..çünkü dediğin gibi,ben hep şükretmesi gerekenlerdenim.. başımıza konan bu âli devlet kuşu şuan yaşayan kaç kişide var ?!..

o halde Evvel Zamanımın sözünü şifa ve temkin için bir daha hatırlayıp kaydediyorum ki,kalbim kimseden ne korksun , ne de kayıtlarım için geri adım atsın:”evladım ,ezelden izinlisiniz,size izin olmaz.bizden izin sormayınız.dilediğinizi söyleyiniz.onlar hep unutacaklar,hatırlamayacaklar.çok az kişi ...  bilip anlayacak….siz delirmeyeceksiniz de,meczupda olmayacaksınız ,korkmayınız..hiç yanlız kalmayacaksınız korkmayınız .gerçek dostlarınız olacak …..”

Sevdiğim..bu masalın veledi bir geziye çıktı biliyorsun..şimdi o geziyi Sana özet geçmek istiyoruz..



27 mayıs çarşamba ..insanoğlu kuş misali derler ya hani.işte uçak icadı ve günümüz insanının kerametten yoksun olup-kerametlerin teknolojiyle umuma sunulmasını nimetten bilip , bizde mecburen tayyareye bindik ve bir buçuk saat içinde ,Gül’le birlikte İstanbul’dan Antakya’ya indik..buraya neden taktım bilmiyorum ama Habibi Neccar yüzünden olduğunu  sanıyorum..herşey o kadar hızlı ve kolay gerçekleşiyorki ,hemen hiç bir şeye ilgi duyup tepki veremeyen ben bile akıcılığa şaşırıyorum..
havaalanında kara renkli bir cip ve şöförü bizi karşılıyor..kara aracın plakasına otomotikman gözüm gidiyor..aaa..111 yazıyor.. devam eden birlere ve ebcedi Ali’ye gülüyorum…şöföre "plakayı bilerek mi aldınız, bu çok iyiydi "diyorum..”bilmiyorum “diyen çok ketum olan mihmandarımız gizemli ev sahibimiz gibi meçhullük seviyor ve sık sık mahremiyetlerin muhafazasından, emanetlerin korunmasından dem vuruyor.. arabanın şöförümüze ait olmadığını ikinci gün akşamı öğreniyorum..

çook zeki olduğum içinde 3. gün akşama doğru, arabanın  direksiyonundaki 3 gen rüzgar gülü sembolüne  arka koltuktan bakarken ,aracın  mercedes olduğunu çakıyorum...bir insan tam bir hafta boyunca şöförün arabasını kendine alıp, kendi lüx aracını ise hiç tanımadığı,görüp bilmediği yabancıların emrine -dağa taşa neden veriri ki
birden panikleyip,neden böyle bir jest yapıldığını  anlayamayıp huzursuz oluyor, sonra sessizce beklemeye ve seyredip olanı biteni zevke  karar veriyorum(*desem de ,Haybabamın da aynı marka- aynı renk araçla-aynı  yaptıklarını  ve Haybabamla köyde kabir ziyaretinde ağlaya zırlaya  yaptığım konuşmayı hatırlayıp, verilen dersi anlayarak,DERSİMİ ALIP SUSUYORUM..)


arabanın torpido gözüne konmuş Arabi Hocamın hayal alemi kitabını alıyorum.31.sayfası kıvrılmış.orayı açıyorum..
30 .sayfanın en altında Allah’ın zatının Nur olarak tecelli ettiğini ve tezahürün ,yani VÜCÛDUN NUR ESMASIndan olduğunu 31. sayfadan devamla okuyorum..anlıyorum ki bu kitap benim ve yeni masalımın VAV HARFİ  (vücud-varlık-velilik-vali yetkinliği-halifelik harfi ) için ..izinle kitabı gezi hatırası olarak alıyorum..( eve gelince, bu muhteşem anlamları olan kitabımı okudum Sevdiğim..hayal ve rüya alemi için YE HARFİNİ düşündüğümden dolayı ,kitabı  o bahiste birlikte didikleriz diye umuyorum ).

(*Haybabam’ın taktiğide daima buydu..hep böyle kitapla konuşup anlaşırdık biz,gülümsüyor ve kimseye söylemiyorum)

çocuk:”Neden erkek ve kadınlar bu kadar zıtları ile evleniyorlar ..Çok acı çekiliyor...”
EVVEL ZAMAN Tebessüm eder..muhteşem bir cevap ve çok ağır anlamla şöyle der :”Evladım biri diğerini insan yapsın diye öyle veriyorlar..Aynı frekansta evlilikler çok nadirdir..Böyle evlilikleri melekler kıskanır ,melekler ziyaret edip tavaf ederler- gıpta ile seyrederler .

Sevdiğim..tekamül için daima en zıtları birbirlerine veriyorlar ya... bir adamın ne olduğunu anlamak istersen, onla yolculuk et veya aynı yatağa gir denir ya birde ..işte bir hafta boyunca bir aracın içinde birbirlerimizi tanıyacağız ve birbirlerimizdeki eksiklerimizi birbirlerimizden alışveriş ederek gidereceğiz  inşallah..

rehberimiz çok ağır komando eğitimi alıp,birde bu türde askerlik  yapmış..anlayacağın hem vip korunarak gezeceğiz, hemde gezeceğimiz her şehirde doğup büyüyüp yaşamış gerçek bir rehberimiz olduğundan, dilediğimiz yerde halkın içine karışabileceğiz…bu, suni gezi turlarının asla yapamadığı ve benim en sevdiğim gerçek gezi türü..gelecekte maddi ve sağlık imkanım elverip bahtım gülerse ,seyahat etmek ve onları kaydetmeyi çok isterim..konusu zahiri seyahatler olacağı gibi, batıni yolculuklar ve yapılışları üzerine de olabilir ki,şuan bu gerçekleşmediğinden, anlamının nasıl olacağını tabii ki bilemiyorum.. dilemek -niyet işin yarısıdır .. o dileği yazmak -söylemek ise  kelama nefes edip- hayat vermek-işleme sokmaktır..


sabrı sinir sistemimin çark edip durduğu anda, aniden başımıza gelen bu harikulade süpriz gezi hediyesinden  tabii ki mest oldum..yani böyle yüksek torpilli bir şeyi hiç beklemiyordum..planımıza göre bir iki gün böyle ihtişamla seyahati kabul edebilirdik  evet ,sonrası Gül ile biz ine bine,taxi tuta tuta ,içimizden nasıl gelirse öyle geçirecektik ..

gerçi kaderim yüzünden , normal insanların yaşamak için yapmak zorunda oldukları hemen pek çok şeyi  ne bilirim, nede yapmıştır..hayatımı sürdürmek için gereken her şeyi başkaları daima benim için yapmış ve yapagelmiştir(* masal bu ya; dünyaya bir anlam için emanet gelmek… Sevdiğinin emaneti olmak .. o emanetlik yüzünden de, Sevdiğimde dahil olup ,ne kimseye yaklaşabilir nede bir başkasını kendime yaklaştırabilirim..aslında artık daha cesurum.çocukken ve gençken çok daha fazla yabani olup,insanlardan çok korkup pek insan içine çıkamazdım..şimdi ise hayatın keyfini çıkartmaya ve hayatımla eğlenmeye karar verdim.yani artık kendimi aştım ,arada Senin şımarığın olarak aşikarlığın tadını çıkartacağım Sevdiğim )…


aslında şu bir gerçek ki,ben gerçek bir masal insanı gibi dünya hayatına çok uzak ,maddeden çok kopuk ve korunmuş yaşadığımı biliyorum..hayal alemlerinde şişirdiğim balonlarımdan dolayı gözlerimin önünü göremediğimden, kendi hayallerimden başka kimsenin bir bir hayali hayatı yok sanıyorum..sabun köpüğü anlamında olan  bencil bir sanallıkım ben!!..işte o yüzden de,dış dünyaya karşı çok savunmasız- çaresiz olup, dünyevi yaşananlara da  sık sık asi-isyankarım... dünyanın şuan yaşayan  manen en zengin varislerinden biri olup,madde de tüm eşyanın benden neden  kaçtığını ,birbirlerimize neden yaklaşamadığımızı  halen çözemedim....eşyayı ve yaratım safhalarını yazmak için ömür tüketen ben, YOKLUKtan VARLIK-VÜCÛDuna neden hala geçemediğimi ise bilemiyorum ki ,bunun için İki Zamanımdan da müjdeli söz almıştım üstelik..

şimdi kendimi İki Zamanın arasındaki berzah -perde duvarı gibi hissettim nedense..iki tarafa da seyr açmak ve seyrettirmek dünyanın işi değil mi? evet..dünya bir berzahtır..madde manaya ,mana maddeye berzahtır...DÜNYANIN ANLAMI VE MESLEĞİ BUDUR...İbrahimin çocuk milleti, bu berzah duvarında babaları ile birlikte iki aleme de bakıp nazar eder amma iki aleme de karışamazlar..vücud-beden-zat,ruh ve nefsin berzahıdır..

eskiden maddenin benden  bu derece kaçmasını, madde bedenim ile mana latif bedenlerimizin hiç bir şekilde birbirlerine değemeyişine bağlardım..ama Latif olan bu alemden göç ettiğinde, O’nunla alakalı gördüğüm bir rüyada ,O’nun taptaze ıslak toprak kabrinin üstünde, O’nun şeffaf ışık latif bedeni ile benim rüya madde bedenim , birbirlerine hasretle sımsıkı iki vav gibi sarılıp diz çöküp ağlamıştı..bu rüyetim,madde ve mananın birlikte olabilirliğini anlatan ilk delilimdi..işte Sevdiğim..adı gibi manasıda LATİF  olan, 4 HAZİRANDA bu alemden göçmüştü ve çocuk O’nu yazarak bir defa daha andı ve kaydetti şükür..Sen O’nun  LATİF ESMASININ devamısın biliyorsun değil mi?. O ,ilk yol  hayalimde  verdiğim 50 tl bedelle bana  SOHBET ARKADAŞLIĞINA gelmişti. henüz ne adını nede  cismini bilip tanımadığım SENse  O’nun yanındaydın ve aşkla bedavaya merdivenlere tırmanıyordun  :)


Ahmed Kuşeyri hz. 3 TUĞlu sancak atadireği
aa.konu nereye gelmiş.hemen dönelim efendim ..işte HATAY bölgesinde gezmeye başlıyoruz.. önce tabiiki gelişimin sebebi sandığım Habibi Neccar Cami.tadilat var..çok güzel bir külliye gibi yapılıyor..iki havari türbesi açık olsada, hz. Neccar  tadilatta ve kapalı..sadece bir meczup bizi karşılıyor o kadar..ha bu arada Sevdiğim gittiğimiz her şehir ve tarihi camiide bir meczup şöförümüzün karşısına dikiliyor ki ,oda aldığı talimatla onların hepsine bir miktar yardım yapıyor..ben meczuplardan ve türbelerden gönlen uzak durdum,biliyorum ki kızarsın..


.. Gül türbelerin fotolarını çekip arşiv yaptığından ,yolumuz üstündeki tüm türbelere de uğrayacağız tabii.. zaten türbe ziyaretlerinde daima çok başarısızım..
çünkü ben ölüme inanmadığımdan, kendim dahil kimseleri toprak altına koyamam .heleki sevdiklerimi..onlar Rahman’ın nefesine karışıyorlar ve hiç susmayan bir uğultulu nefesde -âmâ da kelam oluyorlar..bulutun içindeki sonsuz kaosun sesini- yazılmamış kaderi-atalar kültünü oluşturuyorlar..dolayısı ile türbelere sadece makam olarak -edebi bakıyorum..zira biliyorum ki, unutulmak gerçek ölümdür ..unutmamak -yad etmek ise, o ruhu sürekli diri ve güncel tutmaktır..
çünkü zikredin zikredeyim-anın anayım ayeti hükmünce ,insanın aslı kelam-söz-ol emridir….

bazı yerlerde türbeleri terk edilmiş, bomboş hissettim..orada aslında ne o zat ,nede başkaları vardı..çünkü halk çok edebsiz ve saygısızdı…heryer pislik içinde,bakımsız,izbe ve sandukaların üzerine kat kat kesilmiş ucube çirkin yeşil örtülerle donatmışlardı..hele sandukanın başına ne bulurlarsa geçirmişler, o zatı şaklaban gibi -sanki ecinnilerin oyun yerine çevirmişlerdi (* 
bazı türbelerde şifa ummak için, pek çok yatak yorgan ve pis -kirli-kötü eşyalarda vardı..hepsinin üstüdeki o iğrenç pis örtüleri ve o pis halıları- eşyaları oradan kaldırıp atmak ve zarif ecdadımızın, çok zarif yaptığı o sade taş lahit halleri ile bırakmayı ne çok istedim  aslında.. ama yapamadım).. ve böyle cahil ötesi bir halkın elinden kaçıp kurtulmak, tabiiki o zatların en büyük hakları idi..ruha mekan olmaz..ruha kabir olmaz..ten kafesi kabrinden uçan canı bir daha hiç bir şey, çar anasır unsuru çarmıhlarına geremez vesselam..

halkımız temiz- zarif olduğunda,
ellerindeki olağanüstü taş-ahşap anıt eserleri iğrenç teknoloji görselliği ve  bayağı resimlerin görüntü kirliliği ile kendisi gibi yozlaştırıp  çirkinleştirmemeyi başardığında, maddelerin içlerine mana ışığı zuhur edip-beden  kandillerimizde uyanır inşallah.. aminn..
insanın kendi türbesinde uyanmış ruh kandili ile ,kendinden kendine ziyaret etmesinden âlâ  ne olabilir ki?!!



KİLİS…Antep yolu üstündeki Kilis’teyiz..burada bize rehberlik için aranan Mustafa amcayı yoldan alıyoruz.o ülkemizin kendi şehrindeki Kuvayı Milliyeci çete reisinin torunu imiş.bize şeref kartını gösteriyor..bu şehirdeki pek çok dernek ve kurumun ilk kurucularından çok aktif biri..ilk uzun yol şöförlerinden olup, pek çok ülkeye gidip gelmiş ve herşeyleri vaktiyle tadıp öğrenip ,zevk etmiş ve vakti saati gelincede .Siracettin efendinin  öğrencisi olmuş..o bu şehrin ileri gelenlerinden olduğundan, her kapı tabiiki kolayca  açılıyor..bizi türbelere -kendi yaptırdığı cami de dahil tüm tarihi camilere-sokaklara götürüyor..hayran kaldığımız tarihi binanın sahibiylede yolda karşılaşınca tanıştırıyor..ileri yaşına ve oruçlu olmasına rağmen sabırla  bizi her yerde bekliyor..


bu şehirin girişinde Suriyeliler o kadar çok ki,nerdeyse türkçe konuşan yok..heryer onlarla dolmuş..devletimiz yemek,giysi ve barınma verse de, her nefiste, diğer canlar gibi hür ve zevkli yaşamak ister ya hani..işte  öğreniyoruz ki ,burada da hayatın düzeni -maddi ve şehvet tuzaklarıyla biraz ekseninden kaymış..Suriye Kilis’e karşı mahalle gibi olduğundan, sık sık top sesleri hatta topun kendisine maruz kalabiliyormuş..işte o yüzden savaşın nefesini hep hissettiklerinden, savaş mağdurlarına karşı daha insanca ve merhametli olduklarını düşünüyorum..Allah kimseyi vatanından,yerinden yurdundan, alışıp sevdiği düzeninden etmesin …amiin..insanları kobay hayvanı gibi görüp telef eden ,dünyayı yöneten gözleri doymaz bir kaç aile ve efradını da -sistemleri ve ideaları ile birlikte tez zamanda helak edip, yerle yeksan  olmasını Yüce Rabbimizden diliyoruz…amiin..


Kilis’te bu kadar çok sahabe ve büyük zat olmasını normal bulduğumu söyleyemem Sevdiğim.sanki çoğu, göçer türk halklarını islamlaştırırken, bu mekanlarda yerleşik etmek adına yapılan makamlar gibi geldi bana .. onları anlayamamışta olabilirim…özür dilerim..peygamberimizin bir dönem doktorluğunu yapmış bir zatın buradaki bir savaşta şehit olunca yapılmış türbesi var ki ,ben en çok onun kare plan olan evinin damından akan taş oluğa çekilerek takıldım..bu ağzını kocaman açmış sarmal yılan-GENETİK  ejderha şeklinde bir oluktu..o zamanki idrak üstünlüğünün bugün bina yapımında olmaması çok üzücü..bugün kişiye özel mekan yapmayı bırak,mimarlar sadece kendi egolarına özel -işlevsiz çalışıyorlar..ne çevreye duyarlı,ne bu muazzam teknolojik zamana uyup, kendi kendine çeviren faturasız evler için çalışıyorlar..oysa binlerce sene boyunca ,bu son yüzyılda ortaya çıkan ÇAĞDAŞLIK-MEDENİYET DİYE YUTTURULAN fatura köleliği yoktu ve her şey kendi içinde kendisini çevirerek döndürür, bağlı bahçeli hanelerle ev ahalileri kimseye muhtaç olmazdı..ne yazık ki zamane mühendis  ve mimarları son derece cahil olup,HALKIN döner sermayeli yapılarla FAYDASINA DEĞİL,HALKI tüketerek tüketen FATURA KÖLELİĞİNE hizmet edip ,sistemin kuklası olmuş durumdalar..


ikindi namazına dek Kilis’ deki mevlevi türbelerini geziyoruz..burada mekanlar çok ilginç.dışarıdan duvardan başka hiç bir şey gözükmüyor ama kapıdan girdiğinizde bahçe-havuz ve serin avlular sizi sarıp sarmalıyor..güneydoğuda mahremiyet -emanete-misafire saygı çok büyük..bizim büyük şehirlerimizde ne yazık ki bu değerlerimiz artık kayboldu.insanlar  ,aynı kendileri gibi olan ,diğer korkunç tehlikeli fitneye dönüşen insansılardan kaçıyorlar …her sesi geçiren ultra modern binalarımız üst üste olmayı bırak ,pencere pencerenin içinde bir utanmaz-aymazlığı -değersizliğimizi bize ifşa ediyor….artık bizler güvenilmeyecek,mahremiyetsizlerdik



Kilis’in bu meydanı sadece mevlevilere ait gibi..orada bir mevlevi semahanesi cami var..aaa ikindi ezanı okunuyor… ev sahibimiz illa kendi camisine namaza yetişelim istiyor ama ben mevlevihaneden ayrılamıyorum..kapıdan “ne olur sizde gelin” diyorum..oda mecburen inerken, yukarı kata çıkıyorum ve tek başıma  hanımlara ayrılan minicik balkonda duruyorum.. alnımın ortasında Turuku Ali hayalimde gördüğüm incilerden biri olan Siracettin hz beliriyor..öyle sureti duruyor .. Kilis’li ev sahibimiz onun öğrencisi olduğundan bizi  aslında O’nun gezdirdiğini anlıyorum..gülümsüyorum.. gözlerimi açamıyorum..kendi kendime yine salavatlar getirmeye  başladım ve belki kelime-i tevhid ..hatırlamıyorum.hafif salınıyor muyum acaba bilmiyorum.. burnumun ucuna bir şey oluyor.gözümü açamıyorum..burnumdan iki kaşım arasına- alnımın ortasına beyaz sert bir hat var..işte orası salavatlarla sema yapıyor Sevdiğim..alnımın ortasında kocaman bir şey tepeme çıkıyor…bedenimde-nefsimin sembolü burun direğimden tepeme olan  bu semayı ilk defa burada yaşıyorum..salavatlarla gözlerimi açtığımda çok şaşkın ve çok neşeliyim.kendi kendime aydınlandım diyorum..ama sonra vesveseye düşüp,ben çok hayalperestim ,kendim yine kurguladım diyor,o şeye takılmıyorum..


akşamleyin Mustafa Amca bizi kendi tatlıcısına götürdü..Allahım bu tatlı tatlı değil ve bana dokunmuyor,üstelik gözlerime vurup yuvalarından fırlatmıyor.beni fenalaştırmıyor..anlıyorumki bizim şehirde  tatlı diye yediklerimizin içinde gerçek şeker yok…ya mısır şurubu veya gilikoz -yapay tatlandırıcılar var…allerjik olan bünyelerimizi mahveden, son yüzyılın icadı modern-hijyen-raf ömrü uzun paket -ticari  zehirli gıdalarımız var.. ..bizi zehirleyenlerin hemen hepsi rahmani veya şeytani bir efendi sistemine bağlı ki ,kesin biliyorum ..keşke efendiler HAKKIN HALK olduğunu yoldaşlarına daha inanılır anlatabilseydiler değil mi Sevdiğim?!! bu kadar üçkağıtçı müridan, HAKKI zehirleyerek hasta edip, devreden mi çıkartmak istiyor acaba diyede düşünmek lazım :) ..her işimiz yalan, hile, dolan olmuş..devlet gıda kanunu çıkartmalı ve gıda ile oynayanlara çok sert cezalar vermeli..inanıyorumki o zaman hastalıklar % 75 hızla azalacak ve  doktorların o ulaşılmaz,yaklaşılamayan ve eğer torpilin-paranda yoksa ,hastaya beş metreden bakarak sadece kimyasal ilaç yazanların meslekleri sona erecek inşallah ve amin..


birazdan Mustafa amcanın oğlunun yeni açtığı fırın-pastanedeyiz..bize lahmacun yaptırıyor..ama yanii..bizi İstanbul’da gerçekten zehirliyorlar..hayatımın en mükemmel lahmacununu yedim ki ben çok et seçer ,dışarıda ziyan olmasın diye pek öyle şeylerde yemem..bu yediğimiz başka bir şey aslında.bizimkilerde öğretildiği gibi lahmacun :)..bu harika cömert günün ardından bizim şehrimizde ,evime çok yakın olan okullarına ziyarete geldiğinde banada geleceğini söyleyen ev sahibimizle vedalaşıyoruz..(gitmeden lüx minübüsündeki sevdiklerinin resimlerini bize gösteriyor..mekanlarının vekaleten mirascısı oğul İngiltere’de yaşıyormuş...neden ülkesine yoldaşların sahip çıkıp, burada yaşamıyor diyorum..İngilizlerin çok işine yaradığından onu buraya salmıyorlar diyor..onun yanındaki madden çok hoş ve görkemli duran şeyh fetheden e bakıyorum.o sık sık buralara gelsede Kuzey Irakta ikamet ediyormuş)


ANTEP…bana göre ülkemin en güzel,en zengin ve bereketli şehirlerinden birisi.. gece uyuduğumuz otelden çıkış için kahvaltı sonrası bahçesindeyiz..bir bey bize kahve ısmarlamak istiyor.kabul ediyorken konuşuyoruz..o otelin işletmecisiymiş.aaa..eskiden ateistken ve camiye her gidişte hocaların çirkin Allah anlatımı ve sürekli cehennemle korkutmaları yüzünden dinden soğumuş…ama hanımının sevdiği ,tv de tasavvuf  anlatan bir kişisinin sayesinde  maneviyat ve aşkla tanışmış..karı koca  o kişiye talebe olmuşlar…ve hizmet edebilecek tam potansiyel olan  bu kişiler ,aynı zamanda hemencecik bu şehrin temsilcisi de olmuş..üstelik bir kaç sene evvel bizim evliyalar haftamıza sahibeleri ile gelip haybabamın evinde bile kalmışlar.. bu tanışıklığa çok şaşırıyoruz … veda ederken bize kahve fincanları hediye ediliyor..

Antep’teki mevlevi müzesine giriyorum.. bir güvenlik elemanından başka yine kimse yok..elimde tablet resim çekerken, aniden ney sesi başlıyor..ahh!! gidiyorum..düşüp bayılabilirim..tutunarak eşiğe oturuyor ve durmadan ağlamaya başlıyorum..beni yakalayan tesirden çıkamıyorum.. güvenliğin beni yanlız bırakan ayak seslerini duyuyor ama bakamıyorum..bu mevlevilikten hiç anlayamayıp hiç öğrenemesem, kimse beni biatla kendine öğrenci olarak alıp ders vermese ve Sevdiğim beni korumak adına yanına yaklaştıramasa da, ben yine bir şekilde bu yolda döne döne yana yana ilerliyorum.. kimse madden bana el uzatıp ,BİLİNEN USULLERDE ders öğretmiyor..çünkü ben  EK KONTENJAN TALEBESİYİM..sadece ipuçlarım var..bir ip uzatılıyor ve ip yakalamak için sürekli nazarberkadem gitmem gerekiyor.sormadan,kurcalamadan.sadece ne zaman geleceği belli olmayan sevgili rehberimin beni sarıp sarmalamasına ve sevmesine izin vermeli ve o işini bitirene dek  öylece beklemeliyim..

ne zaman Arabi Hocama kaysam tüm mevleviyem ayağa kalkıyor ve her yandan iplerimi askıya alıyor….Evvel Zamanımın dediği gibi,çocuğu sahiplenmiş olan sahibim Mevlana  ve  beynimin fırlatılıp -ilmin tehlikeye girip-korunmam gerektiği sevgili Arabi hocam arasında  daima gelgitler yaşasamda ,daha evvel aldığım ikazla mevleviyeden ayrılmamam gerektiğini de biliyorum Sevdiğim..sema eden aşık bir ruhum  ve semahane-i arş-ı  âlâ da dönen ayna ruhlar var…

(*bugün arkadaşım mesaj yazmış..rüyamda seni gördüm ,gene neler yapıyorsun,gerçi rüya görenindir ama merak ettim diyor :)..anlıyorum ki hoş bişi görmüş…telefonlaşıyoruz..ben yine o tuhaf boğazımdan aşağı beyaz giysiliymişim ve alnımda olup, yukarı çıkan şeyi,nasıl aydınlandığımı  anlatıyor.konuşurken hayretle oda bir gün evvel Siracettin efendi okulunu ziyarete gittiğini söylüyor. .anlıyorum ki Sevdiğim o şeyi ben kurgulayıp uydurmamışım..”)


URFA..Halilurrahmanımın şehri..büyük efendimin.diğer adı RUHA ..ama ben yeni geldiğim idrakle Urfa’nın  İbrahim atamın şehri olmadığına inanıyorum..burasını iki sene evvel gezdiğim gibi buluyorum..geçen  sefer gidemediğimiz Göbeklitepe’yi görebilmek için buraya geldiğimizden doğru oraya gidiyoruz..Göbeklitepe bir tepenin üstüne kurulmuş 12.000 senelik olduğu söylenen şuana dek bulunmuş en eski mabetmiş.piramitlerden bile eski olduğu söyleniyor..tepede kendi ekseninde döndüğünde ,her yandan Urfayı dairevi görebiliyorsun ki bu bana çok ilginç geldi.. tapınakta yan yana ve iç içe daireler var..daireler T şeklindeki sütunlarla çevrili..kim bilir vaktinde bu T -TuğrulATA direkleri temel misali bağlantı-köprücük kemiği işlevi görüyorlardı..yani sadece öyle çıplak T değiller , araları,üstü taş duvar örmeydi diyede düşündüm..şimdilik  net olarak bilinemiyor tabi…  zaten  bununla alakalı değilim..başka anlam peşindeyim.. onunla oyalanamam..buradaki pek çok dairesel yapıdan sonra, henüz yeni, üst tarafta kare planda yeni bir tapınak keşfedilmiş ki, işte buna hayret etmedim ve doğru iz üstüde olduğum inancım arttı..yani hedefimi yerinde tespit ettim :)


Sevdiğim okuduğuma göre İdris atamızın ,yani mısırlı Thot’un oğlunun adı SABİ imiş ve sabilik dinini ilk o kurmuş…babasından aldığı tüm yıldız ve astroloji ilmini bu dinin öğretileri içine yerleştirmiş..tabi bunu sadece bir yerde okudum ama ben inandırıcı buldum..Göbeklitepe, ilk çıkar çıkmaz, şekline bakınca bunun sabi akıl -illeti ula mabetleri  olduğunu bile anladım..sabilerde akıl mabedleri 5 adet ve daire şeklinde ( illeti ula-ilk sebeb mabedi,akıl mabedi,siyaset mabedi,suret mabedi,nefs mabedi) .

diğer gezegenlerin mabedleri ise mantra-letaif-avatar-esma nurlarının ilk tezahürü olan  geometrik suretlerde..bunları cevher taşının kesim biçimi olarak ta anlayabiliriz..geometrik yansımaları yani ,aldıkları nuru ilahiyi tezahür ettiriş ,maddeleştiriş ,yaratım işlerine ait gibi de düşünebiliriz şimdilik..çünkü maddenin aslı ışıktır ve maddeyi tezahür ettirip yaratan  nuru ilahi öz ışıktır..bizler ışk-ı aşkın çocuklarıyız..

bunca yolu gelip Göbeklitepe’yi görmek ve sabiliğin tam ana merkezinde olduğumu hissetmek bana çok iyi geldi..şimdilik dünyada buna belkide bir tek ben inanıyor ve biliyorum..ideamda iddalıyım ve öyle olduğuna inanıyorum..dolayısı ile burayı görünce anlayamadığım haftanın 7 gününe ayrı ayrı yapılan  mabedleri de burada kolayca çözebiliyorum..çünkü o mabedler birbilerinden uzakta değil, tek bir komplex içinde yapıldığını da burada anladım..hepsi tek tek açıldığında inanıyorum ki ,göksel  geometrik  bir harita  ortaya çıkacak..


en aşağıda girişte rehberimiz bana bir daire gösteriyor..bu yerdeki oval owm yumurta dairesi içinde iki sütunun temel dairevi izi var gibi..bakar bakmaz onun yaratımdaki aynı yumurta ikizi anlamında buldum..ve belkide vaftiz havuzuna ait bir şeydi..çünkü sabilikte su ve vaftiz çok önemli.o yüzden daima su kenarlarında yaşamayı tercih etmişlerdir..(*Sevdiğim ,eğer unutmazsam bir dahaki masalın HE HARFİNDE  ikiz yumurtalarda XX ve XY tezahürü yazmak istiyorum ve genetik biliminde başımıza gelecek sanal insanlığı ..yani gölgeli ve gölgesizleri)

Urfa da 350 yıllık bir süryani taş evinde konakladık..binada öyle bir mahremiyet yapılmış ki bugün bile çözülemiyormuş..yan yana dağa oyulmuş üç ev olmasına rağmen, kimse kimsenin ne balkonunu ,ne avlusunu ,ne kapısını ve bacasını görebiliyor..sorun olduğunda dağın içine kaçmak için yolu bile varmış..evin içinde pek çok taş mağara odası var..ben en çok kuyunun suyu taştığında, ipince bir su yolundan  çift yılan sarmal daire olup, yine tek olarak akarken avluyu serinleten mini yer  su yolu süsünü cazip bulup sevdim…zira bu sembole takığım ..aynı remiz Ankara da eski bir su kuyusunun kapağında vardı..kadim zamanlarda su , kuyu,genetik yaratım ve rüya ilmi birlikte anılıp bilindiğinden, kuyu kapaklarına bu dairevi yılan resim kabartmaları yapılırmış..


Urfa'da cuma günü cuma vaktinide gördüm..
hemde normal halkın yaşadığı Z şeklinde yapılmış
sokak ve evlerin arasında dolaşıp,bir kaçınında kapısı içinden avluya ve binalara girdik..aşırı sıcak ve güneşten korunmak için yapılmış  bu dapdar Z yollar , yüksek mahremiyetli duvarlar çok şey anlatıyor ..tüm kapılar aynı ve gri boyalı demirden..hem kadın eli var hemde sıradan bir kapı eli..yani hareme ve selamlığa ait davet ile icabetler.remizle ama, az sözle konuşmalar..dışarıdan bakınca herkes eşit ,fark yok..nazara karşı koruma,halkı mevkine ve parasına göre ayırt etmeme zarafeti..eskilerde kalan bir incelik..yüksek duvarlar ve demir kapılar ardında ise fakirliklikten kırılan hayatlar olabileceği gibi, şan debdebede olabilir ki, bunu içlerine girmeden  kimseler bilip anlayamaz..evlerin pencereleri ,bugünkü hayasız yaşamlarımızda olduğu gibi başkalarının pencerelerinin -hayatlarının içine değil,kendi bahçe avlu hayatlarına açılıyor...bu sokaklarda gezerken yerli halkı,alışverişlerini,giyim kuşamlarını ,geleneklerini izleyebiliyorsunuz..textildeki herşeyin en kalitesiz,en ucuzu,en naylonu,en sağlıksızı burada aşırı sıcak bir yerde halkın alımına sunuluyormuş görüyorsunuz...bunu yapan ticaret erbabını çok ayıplıyor ama bu derece ucuza başka kaliteyi de buraya getiremeyeceklerini de öğreniyorsunuz.. çünkü şuan en fakir sokaklarda dolaşıyoruz..ortadoğudaki  iklimi,genel mimariyi,yaşam tarzlarını,etnik dinleri,dilleri,giyimleri  az çok çözebiliyorsunuz..sıcak iklimin,aşiret geleneklerinin insan üzerindeki etkisi çok bariz burada gözlemlenebiliyor..sıcak yerlerin insanı birazda safa insanı aslında..fakirlik sandığımız şey asla kadının süslenmesine,takısına,kocaman kemerlerine ,kadife üstüne geçirilen naylon güpürlerine  ve şatafatlı giyinmesine engel değil..geleneksel kadın giysileri tüm sıcağa karşın görkemli bir saltanatla hayatı silip süpürüyor..en çok bunu sevdim..kadının  hala tüm görkemiyle yaşadığı bir anlamı varsa eğer ,devam eden -bozulmamış geleneklerde  hala var demektir anladım..


MARDİN..gece geldiğimiz için otele girdik..böyle zamanlarda Sen benim herşeyimi kilitlediğin için rüyalarım ve  pek çok şeyim elimden alınıyor ya hani Sevdiğim..işte hatırladığım tek bir hayalim bile olmadı ne yazık ki.sadece her şehirde bozuk ve negatif-necis manalarla uyudum veya uyandım..hatırlayamadığım bir şehirdeyse, uyurken üzerime bembeyaz kar gibi şeyler yağdı..huzur bu ..ve Mardin’i tüm gezdiğim yerler içinde en tehlikeli şehir buldum..uyurken gözlerimin içinde surekli acaip,sürekli değişen insan türlerinin başları geliyor,kendilerini göstererek geçiyor..


Mardin den aşağıya Mezopotamya ovasının uçsuz bucaksız bereketlerine ve dümdüzlüğüne bakınca insanın içi acıyor..paylaşılmayan ve kimselere yar edilemeyen topraklar..sabah uyanınca  geçen gezimizde gidemediğimiz Dayrulzafaran manastırına taxi tutup gidiyoruz (*arada rehberimizden habersiz küçük kaçamaklar yaptık Sevdiğim..ama o çok telaşlanıp emanetlerine bir şey olacak diye panikleyince uslu durduk )..manastır eskiden güneş tapınağı imiş..avlusu kare ve üstü açık ..burada ki sarmal su yolu ise kare labirent misali..kara -kare madde ,daire mana demek malum..doğum ve ölümü ve rahimden su yolu ile varolmayı-hayatın sistemindeki devri daimiyeti  anlatıyor …manastıra giriyoruz..tek hayalim vardı burası için.. bir ayine katılmak.papazla görüşüyorum..imkansız ,prensip olarak kimseyi almıyoruz diyor..yapacak bir şey yok tabii.manastır aslında çok büyük ama ziyarete açılan yer çok az ve hemen her eşya başka yere taşınmış..sanki saklanıyorlar ki, bence öyle..onlarda haklı tabii..hediyelik eşya reyonundan orada çalan CD den alıyorum..yarısı arapça yarısı süryanice 30 ilahi var ve geldiğimden beri sadece onu dinliyorum.. içindeki bazı cümleleri bizde tasavvufta aynen kullanıyoruz..
bu şehir turizmde uyanmış ve çok canlı…heryer kahve dükkanı dolu..Antepten aldığım en meşhur kahvelerine ek ,buradan da en acı ve 7 karışımlı kahveyi alıyorum..bir kahvekolik olarak kendime bakmam kahve kültürümü arttırmam lazım değil mi? ..


ADANA..
hayatımda gördüğüm en görkemli sulak şehir burası..heryer İstanbul boğazı ama hava çok sıcak ve aşırı nemli.basık ,boğucu.dolayısı ile benim için bu şehir istediği kadar güzel olsun,yaşanabilir bir yer değil..rehberimizin yaşadığı yer burası olduğundan bize araba ile tur attırıyor..en dev camilerine götürüyor.. biz hiç cazip bulmuyoruz..yani her cami aynı mı olmak zorunda anlayamıyorum..neden eski türk evi tarzı ahşap veya taştan yapmıyorlar bilemiyorum.. böyle şehirlerde pek çok zevkü sefa yeri olur ya hani,bence Adana’da böyle bir yer..


Cabbar Baba türbesine gidiyoruz...çekilmişiz :)..şöförümüz biz nereyi istersek götürmek emrini aldığından ,bizi o mekana da ulaştırıyor..Cabbar Baba 4. Murat devrinde yaşamış büyük bir zat imiş..onun kerametlerinin çokluğu yüzünden bu bölgede erkek çocuklara Cabbar adı verilirmiş..türbe harabeden de öte ,sanki mezbelelik..etrafıda öyle.sanki birileri herşeyi yıkmış ve dağıtmış havası var..nefret ettiğim, palas pandıras herkes bir parça yeşil kumaş kesip üst üste örtmüş hali burada da var..her yerine çaput bağlanmış birde bebek beşiği var..içim öfke dolu ve örtüleri çekip almak istiyorum..ama yapamıyorum.. altındaki piramit  taştan ,yeşile boyanmış lahit çok ilgimi çekiyor.örtüyü kaldırıp ona bakıyorum..işte üçgen taşlı birini  buldum  ama ne yazık ki anlamını bilmiyorum..bu civarda yine böyle bir piramit üçgen lahit  türbe daha var..yanlarındaki bazı kabirlerin baş kısmında da top şeklinde bir taş küre var..aradığım manalar burada yatıyor ama bende basiret gözü kapalı olduğundan, şimdilik sadece yer tesbiti ve manada olanın madde de çok az kişiyle açığa çıktığını seyrediyorum…


(* neyseki bugün mailleştiğimiz -kendisini görmemize izin vermesede, benim hz googleden resmini bulup baktığımda ,o necib sırrın suretini tamemen kendine giymiş olduğunu görüp -bilip anlayıp-tanıdığım; masalımızın âli cömert  Haybabamın güncellenmiş yeni versiyonu  olan gezi sponsoru masal çocuğu rehberimiz :) mailinde şöyle yazmıştı.." kendi bölgelerindeki Ali Baba adlı zatın kabir taşını ,kendi haybabamı "üçgen yapın" emrettiğinden üçgen yaptırttığını "kaydetmiş…üçgen taş üçlere ve idare mekanizmasına remizmiş..şimdilik bu kadar bilgimiz oldu Sevdiğim)..


Cabbar baba da tek hissettiğim oranın bomboş ve terk edilmiş olduğu idi..halkını çok vefasız buldum ve onuda çok haklı.ama belkide ben yanılıyorumdur ,özür dilerim..Cabbar  Baba türbe tekke kapısında direğe değen bir silindir daire taş var..üzerinde çeyrek çizgiside var.aynı Ankara’da Hacı Bayrami Veli’de çektiğim AHİ MEZARTAŞLARINA benziyor..ama üzerinde kuluç taşı yazıyor.. burasının bir vakitler çok önemli bir merkez olduğunu seziyorum.fakat bu  güney yöre halklarının  genel manevi yoksunlukları yüzünden , belkide bu yüksek  manalı idrakler buradan göç etmiştir ki, bilemiyorum..

(*not
:ben güneş allerjisi olan ve sıcağa asla dayanamayan biri olduğumdan tüm seyahette tek korkum aşırı sıcak havalardı..ama mucize denen şey oldu ve korkunç sıcak geçmesi gereken zamanlarda buralar,biz gezdiğimiz müddetçe serin,hafif yağmurlu ve bahar mevsimindeydi..sadece Adana daki nemde basıklık  vardı..ama 2 sene evvelki havasını bildiğimden,bu serinliğe :) şükrettim tabi)

1 haziran MERSİN..bu gece Berat gecesi ve verilen talimatla bizi bu şehrin  tüm tarihinde ilk defa açılan mevlana kültür evine götürüyorlar..çok zarif ve güzel bir bina yapmışlar..pırıl pırıl..en alt kat mutfak ve aş evi..birlikte akşam yemeği yiyoruz..dua yapılıyor.sonra akşam namazı..ve şimdi bizi burayı yönetenin odasına götürdüler..o sevimli bir hukukçu..bizim sponsorumuzda bir hukukçu ..ve burada var olan bir masal çocuğumuzda bir hukukçu.dolayısı ile burada maneviyat yüksek hakemler kuruluyla işliyor ki maşallah..demek ki gümrük beldelerde karakolcular daha resmi kuruluyor…
bu mekan henüz bir yıllıkmış..her türlü sanat kursu veriliyormuş..fakirler ve Suriyeliler için ikinci el eşya dağıtılıp,aş evinde yemek veriliyormuş..gelen yardımlarla daha çok hizmet edebilmek için çalışıyorlarmış..bize çıkardıkları mevlevi dergilerinden ve müzik cd lerinden hediye ediyorlar..şimdi aşağıdayız..yatsı..az sohbet .az musiki..yormayan huzurlu bir yer..


İSKENDERUN..
şimdi bir matbaadayız..Ya Rabbim..sanki eskiden en arka sırada otururken ders boyunca okuduğum  beyaz dizilerdeki gibi gizemli hissediyorum..başından  beri bizi ağırlayanların kimler olduğunu bilmiyorduk.. şimdi beyaz dizinin en son sayfalarındaki gibi herşeyin açıklanacağı son dakka heyecanına gelmiştik..ah neler öğreniyorum .ama aslında bir şey öğrenemiyorum :)…onu telefonda bizim matbacımız Salahi Beyle tanıştırıyorum..bunlar sırlı kişi…ama bilmiyorlar ki, bilmesi gereken her şey bu çocuğa bildirilecek ve herkes ona bir şeyini muhakkak anlatacak.. “evet ,sır yok hakikat saklanmaz ve aşikardır..! ”diyor  aşikar manalı çocuk..şimdi karşı taraf sistemlerini anlatıyor..onların vakıf asla kimseden yardım istemez, verilirse de kabul etmezmiş.. kendi kurdukları işletim sistemleri ve karlarının %10 u ile, her sene canlı camileri bulur ve ona yatırırlarmış..”diğer bilinen camilere herkes yardım ediyor ..önemli olan canlı camileri  bulmak ,desteklemek” diyor..(*Ya Rabbim ,kendimi fena hissediyorum..acaba onlar hayalimde iki bileğime yazılmış cami isminden mi hayale kapıldılar bilemiyorum ama sesimi deli demesinler diye çıkartmıyor, gülümsüyorum..)

yayıncının arkasındaki dolaptan siyah beyaz bir kartonun en ucu gözüküyor..nedense onun Metli  Dede olduğunu  ve o resimleri istemem gerektiğini hissedip,ona “o nedir?” diyorum..ses vermiyor önce.”Metli Dede değil mi o ?”diyorum.mecburen “evet” diyor..istiyorum..şöförüm :) ,hemen pek çok sayıda tâb edip, bizlere dostlarımıza verelim diye dosyalıyor..birini çerçeveletip, asılmak istediği-ait olduğu yer olan tektaşa, diğer dostlarının yanına götüreceğim tabii….az sonra diğer bir resim istemeye istemeye çıkıyor..bakabilir miyim diyorum..yüzünden başka her yeri örtülü bu necib zatın ,Allah adamlarına mahsus gözlerindeki aşırı derinlik ve dalgınlığa ,uzun uzun unutmamak için bakıyorum..adını öğreniyorum ve anlamını ..(eh yani..geçen  masalda sen misin ricaül gaybden -agartadan-şambaladan dem vuran..tüm mezopotamya ayağa kalktı demek!!)


SAMANDAĞ..burası maneviyat  ve maddiyat için önemli bir bölge imiş.dünyanın ilk el yapımı su yolu çevirme taş yontma ve örme tünelleri burada..Romalılar 300 senede kölelerine yaptırtmışlar..ülkemizin  tek hristiyan köyüde burada ,üstelik tescilliymiş..deniz ,kumsal ,tabiat ve şifalı otlar çıkan bölge muazzam ama, ne yazık ki böyle yerlerde adamı barındırmadıklarından,halk işsiz güçsüz,hep göç etmek zorunda bırakılmış..


ANTAKYA..havaalanına giderken, arabanın arka koltuğunda göğsümde ilk defa uyanıyorsun ve sevişlerinden hazlıyım..soğuk kıskançlık krizlerimiz bitiyor , eve dönüyoruz..kalbimi kaydırma çalışmalarıma  halen devam etsem de,  ruhum asla Senden vazgeçemiyor Sevdiğim..yol boyunca herkesin rehberi  her an diğer yoldaşlarımlaydı ve bize bunu bildirdiler..hatta Gülün öğreteni kandil için aradığımda;” gittiğiniz heryerde sizi takip ediyorum,herşeyden haberim var “bile dedi..yani benim efendimse daima beni terk etmekle, başkaları ile zevkü sefalara dalmakla meşgul olduğundan beni yadına bile getirmiyor ya hani :)..işte dönüş yolunda nihayet hatırlandık..



İSTANBUL..sabaha karşı evimdeyim..giderken herşey nasıl su gibi aktıysa,dönüş yolu o derece eziyetli ve rötarlıydı…yatağa giriyorum..gözlerimi karanlığa kapıyorum..üzerime sevinçle yağan bembeyaz kar gibi şeyleri izlerken uyuyorum…hoş geldin. hoş geldim..

sabah kapağı seloteypbantlarla tutturulmuş 3. senesinde külüstüre çıkmış laptopuma  bakıyorum..her 2-3 senede bir yenisini almak -habire taksit ödemek çok ağrıma gidiyor(çünkü hep yerli malı olan  ucuzunu alıyordum)..bu olan şey cezamı rahmet mi bilemiyorum.interneti bağlanamıyor..ve yeni, ısırılmış elma markasında çok lüx bir cihazım oluyor.henüz alışıp öğrenemedim.bu yaştan sonra son teknolojilere alışıp öğrenmek çok zor-hele benim gibi öğrenme ve aklında tutup, hafızaya alma bozukluğu olan biri için ahh ne zor!!  ve yazımda çok zorluk çekiyorum..harf kartımı hazırlama programımı da henüz bulamadım üstelik..tam beş ay bu çok pahalı makineye taksit öderken sanırım pek çok şeyden  madden el çekeceğim :)


(*haber geliyor ki Haybabama yazılan mektuplar basılmış ve kitap bugün baskıdan dağıtıma geçmiş..)

tam 7 gün süren  
(rehberimizle tam 2200 km yol yapmışız) bu geziden anladıklarımın notu:bir defa kitap pazarında Sana-HAMİM’e teslime gelen korkak aşığa, ellerini uzatarak dediğini hatırladım:teslim olmayı başarırsa ,el üstünde taşınacağını  ve yüzdürülmeyeceğini…bir vazifeye çıktığımı biliyordum..işim sadece o bölgelerde turlamaktı..gereken diğerlerince yapılır,bağlantılar kurulurdu ..zira önemli olan berzah-madde-deliller bölgesinde bir fiil,bir eylemle iş oluş-emekti..maddeki varlığın manada olup biteni bilmesine hiç gerek yoktu..o sadece SEN BUGÜN AĞLAYAN VE YANSIYAN KADINSIN ,içine çek AYNASI  idi…idrak herşeyin üstündeydi..iki sene evvel de tesadüf bu ya, yine aynı tarihlerde -aynı yollarda turlamıştık hani..o yoldan dönüşün hemen akabinde gezi olayları patlamıştı..bu defa da genel seçimler oldu Sevdiğim..

ben oy vermediğimden dolayı arkadaşlarım konuşmaya,üzülmeye hakkım olmadığını söylediler ki haklılar..hakikatte terör ,gizliden askerin ve meclisin içinde baştan beri vardı ve onların kurup besledikleri-halkı kolay yönetme taktiği bu idi..güneydoğudaki halkın, helal - seçme seçilme özgür oyları yoktur..aşiretlerin  ölümle korkutup,aşiretten kovma korkusu ile verilen oylar vardır...yerli şıhlara ek,kuzey ıraklı şeyhlerin emrine tabi olanların,aynı bizlerin de efendilerimizin emri neyse ona oy verişlerimiz vardır.sistem değişmez.. ….

birde bizim salak -fitne ahalinin yangına körükle gidip, pire için yorganını yakma hikayesi var..kaderi gereği  ülke liderimiz istediği kadar hizmet etsin, ülkeyi refaha boğazına dek boğsun,dış görünen manaları yüzünden ona ve ailesine bu halk nefret duyacaktı biliyorsun…tepkiler, yardakçıları ve herşeyi -taşı toprağı talan eden -her mevkiyi,yetkiyi,koltuğu yakınlarına peşkeş çeken -görevleri ehline değilde yardakçısına veren yakınları-hısımları  yüzünden de, ona ve dine saldırı şeklinde oluyor malesef.. bu fitne -cahil -avam ahali halk, meclise, kendi binlerce şehit mehmetçiğinin katilleri  olan terörü elleri ile-seçimle!! soktu Sevdiğim..çok kırgınım.kalbim acıdan nefret dolu..herkese saldırmak ve kavga etmek istiyorum..ordudan,ordu devletinden,postalların halkı idare için kurduğu asala ve pkk nın bugün geldiği halden öfkeliyim..o öfke ile uyuyorum..


8 haziran pazartesi sabahı şu rüyayı görürken sevinçle uyanıyorum..karışık yollar otabana, sonra en üstte yeşil park bahçeye dönüşüyor..Seni görüyorum ve kaçmak gitmek istiyorum.başımı çevirdiğimde Edirnekapı Şehitliği ile Topkapı otobüs duraklarının aynı bir yerde olduğunu ve dilediğim an evime kolayca gideceğimi anlıyor, rahatlayıp Sana bakıyorum..Sen ellerindeki yeni topladığın sarı ve beyaz çiçeklerle gayet huzurlu  ve çok hoş,çok zarif,çok güzelsin.. seyrediyorum.. gülüyorum.ben rüyamda  bile SANA AŞIĞIM VE SENİ HALA ÖYLE SEVİYORUM..şimdi bende eğiliyor ve sarı çiçekler,beyaz çiçekleri ellerime dolduruyorum..aa her yerde harika mor çiçeklerde oluşuyor..onlardan da topluyor ve ilginç köklerine bakıyorum..sanki bu mor  çiçekleri safran gibi hissediyorum..
uyandım..mutluyum..dün geceki öfkem gitti.huzur geldi..şehitlerin hakkı için devranın döneceğini anladım Sevdiğim..bu çirkin düzen değişecekti.ve çiçekler hep umutla bizi seçeceklerdi..

VE =HAKK’IN VÜCÛDU HALKI İDİ…HAKK,HALKTI..HAKK,HALKINDAN HAKKINI ALACAK VE HAK ETTİĞİ DEĞERİ HALKINA HALKININ KENDİ ELLERİ İLE VERECEKTİ..şükürsüzlüğün bedelini şükrettirmeyi öğreterek alacaktı..ve karışmıyoruz ALLAHIMIZIN YÜCE DİVAN İŞİNE..

HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ
VAV… Harf değeri 6 ; vav harfi 9 rakamı gibi bir surete sahiptir..yani anne karnındaki her cenin 9 vav suretindedir..bazı cenin çocuklar 9 şeklinde, başı yukarıda ayakları aşağıda ana rahminden çıkarken, bazı çocuklar ise ters çevrilmiş 6 olarak aşağılıkistan olan dünyaya baş aşağı düşerler..
vav harfi, çocuk babanın sırrı anlamında olup, HÜVİYET in içindeki gizli ZAT olan verasettir.. dolayısı ile VALİlik-VELİlik de  bu makamın delilleridir.her tereke sahibi çocuk kendisine helal olan mirasını kullanıp,dilediği gibi tasarrufatta bulunabilir..

kainatı tek bir kap vücut zat olarak hayal etsek ve iç içe kap daireleri olsak; her küre-daire diğerini kendisinden doğurduğu gibi ,onu tetikleyerek hareket ettirip aynı zamanda dalgalandırır da değil mi?.o halde HÜviyet deniz olsa her damlacıkta VAV harfidir..böylece HÜVE=HÜ birlikte meydana gelir..

VAV… iki VaV …yani iki VÜCÛD harfinin bir ELİF bedende birleşmesiyle oluşur..iki vücud hem dişil hem erillik olan iki genimiz XY yazılımlarımızdır..ortadaki ASA-elif-ASÂR ise nötr olan teslisin  VAhit-Ehad anlaşmasıdır..
vav ..velayettir..Allah size veli=dost olarak yeter ayeti üzere, her kişi ile yaratıcısı arasında özel bir ünsiyet bağ vardır..o yüzden kubbemin altında sakladıklarım dediği, Yaratıcımızın kendisine saklayıp ayırdığı, kendini bile bilemeyen velilerin ruhları arasında çok kıskanç-GAYRET bağı vardır..ki,bu kıskançlık kişiye dahi aşkını bildirmekten kıskançtır :)

VAV VÜCÛD’tur..VARLIKTIR.. namevcudun vücudu olur mu ?olur..delili, Allah Ademi kendi suretinde yarattı anlamıdır…Allah varlığı yokluktan değil,kendi varlığından -vardan yarattı..LA &İLLA sırrından ..…zira bir şeyin bilinmesi ve anlaşılması için önden o bilginin olması ve o mananın zuhur edip ,açığa çıkması lazımdır ki ,bugün biz bu manaya vücûd diyebiliriz..

karanlık ÂMÂ BULUTundaki saklı olan isimler, HAKK’ın kendisini HALK  ile bilmek istemesi yüzünden NUR ESMASI İLE VÜCÛD’A GELMİŞTİR..o halde ilk hammadde  NUR-RA -IŞIK ‘tır..her rahmani ve ilkel var olan NUR-IŞIK VÜCÛTTUR..

MANA=MADDE =VÜCUD =VARLIK :ışık-nur un, 4 ana unsura yani hava+ateş+su+toprak çarmıhına kendisini hapsetmesi ile kendisine zûlmani -nar ehli- zahir  bir vücud yapmasıdır..Allah, nurunu narına saklamıştır..o yüzden her idrak bu idrake gelene dek cehennem ateşini tadarak geçmek zorundadır ayeti gelmiştir…kişinin kendi  beden arzından kurtulması çok az kişiye nasip olur ki, onlarda, illa bir sultan güce -el ele el hakka düsturunca ,HAKK’I BULMUŞ HAKK’IN ELİ OLMUŞ, yani kendisinden evvel bu yolculuğu yapan bir iz sürücü rehbere  EL VERENLERDİR..

ışık -nur-ruh’un beden vücudu mağarasının karanlığına gömülmesi,bir manada  ölmeden öldürülmesi gibidir değil mi? evet aynen öyledir..o halde yeni bilincimizle ölmeden evvel ölme deneyimi bu defa da tersine mi dönüyor ? evet..demek ki hepimiz yaşayan ölüleriz..beden kabristanlarımıza gömdüğümüz, ışık-nur-ruhlarımızı öldürerek geziyoruz .. iç dıştır & dış içtir anlamıyla; içimizdeki cevher olan -unsuru âzâm da denen NUR’İ MUHAMMEDİ idraki  dışa aktarmalıyız... mana=enerji=nur=madde


insanın hakikati NURU MUHAMMEDİ denen zahir olma isteğidir..bu RAHİMİYET sırrı ile var edilerek, kendisinden vücûd edilen -mevcûd hale getirilen bizlere verilmiş velayet sırrımızdır..nübüvvet ise bu veliliği kullanmaya ve zahirde aşikar görev -kulluk sürdürmeye denir..her Âli Muhammedi  idrak ,Ben-i İsrailin Nebileri idraki gibidir..zira REsulü Zişan Efendimiz , Adem Atamızdan beri gelen 124.000 peygamberin hem varisi hemde hamisidir..dolayısı ile O’ndan  tevellüt eden  MUHAMMEDİLER de, BU MİRASIN ilk doğan olarak doğal HAK SAHİPLERİDİR vesselam ..

MuhammedAli anlamı ise şah-ı velayet Ali ile valilik yetkisinin zahir de süreceğidir..yol Turuku Âli dir..Velayet-mürşidlik-irşad sistemini anlatan anayol okulun adıdır..hakikatte MÜRŞİD esması ALLAHIMIZIN ADIDIR..ve tek gerçek mürşid de O=HÜVE'dir..kendine ayna seçtiklerinden işlerini görür..gördürür..kimsenin ruhu bile duyup anlayamaz..herşey O’NDAN DOĞAR , O’NA DÖNER.. Turuku Âli ,peygamberin nübüvvet nurundan beslenen irşad yetkisi ile tedrisat veren ilk ve tek yol okuludur .ANLAMI YOLDUR.…BEL EVLADI DEĞİL, YOLUN EVLADI OLMAK DEĞERLİDİR.. risalet yani hüküm koyan-şeriat getiren peygamberlik mühürlenmiş, ancak velayet kanalı nübüvvet ışığı ile halen yayına devam etmekte ve edecektir.. çünkü hatemennebiyyün olan nebimiz ışığı hiç sönmeyecek olan yegâne kandildir..kabın şekli ve rengi değişebilir. .ama kabın içindeki nur aynı öz- aynı mayadır…yanii,zuhurlar değişse de, hakikatin aynı sabit oluşu gibidir..

12.06.2015