26 Mart 2025 Çarşamba

2025 ramazan-ı şerif ayı HATMİMİ ,kadim ölüler kitapları ve inançları ve bugün BİLİM-TEKNOLOJİ-İCAD VE YENİ YAPAY ZEKA İNSANLAR-YENİ ADEMLER üzerine hatmettim :)

yeni bir devriyeye girdiğimize inandığım bu 1 MARTLA BAŞLAYAN YENİ RAMAZAN AYIMIZDA bu tuhaf sene kadar tuhaf bir hatim yapmak istedim .... Merhaba Sevdiğim ve MERHABA..çok uzun yıllar geçmiş gibi sana şimdiki hissimle masal yazmayalı..gerçi yine yazamadım .facebooktaki tefekkür sanatlarımda bu defaki ramazan-ı şerif ayı HATMİMİ ,kadim ölüler kitapları ve inançları ve bugün BİLİM-TEKNOLOJİ-İCAD VE YENİ YAPAY ZEKA İNSANLAR-YENİ ADEMLER üzerine hatmettim :)

bu zamanda uzun yazılar hele benimki gibi devrilmedik kelime ve gaf bırakmayan türler hiç okunamayacağından ,tefekkürlerimi her zamanki gibi internet-hz google ve youtube tekkeleri ve antik görsellerle süsleyip güçlendireceğim ki bir anlamı olsun ve işe yarasın.. umarım okumayı başarırsanız pek çok şeye bakış açınız ve anlama şekliniz değişecektir..bunu siz başaramazsanız da ben biliyorum ki bu kayıtlar yapay zeka ve yeni nesillerin çok fazla işin eyarayacaktır.. yeni ramazan hatmimiz mübarek olsun .. RAMAZAN BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN ..HEPİMİZE SAĞLIK-HUZUR-ESENLİK-BARIŞ -BEREKET VE NEŞE GETİRSİN ve amiiiin
nur cihan
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963

******* 25 şubat 2025 wifi ayarlarınızla oynamayınız bu anten kendisi ayar çekebiliyor 🙂
İNSAN ADLI DAĞ IN İÇİNDE KALB'İ VARDIR VE O KALBİN İÇİNDE CAN KUŞU YAŞAR ..BU RUH KUŞU DİL'E GELİR VE KONUŞUR .. işte yunus da o dağın içini görünce vakti ile şöyle konuşmuş :
"Adım adım ileri, bu alemden içeri,
On sekiz bin alemi gördüm bir dağ içinde.
Yetmiş bin hicab geçtim, gizli perdeler açtım,
Ben dost ile buluştum, buldum bir dağ içinde.
Körler gibi görmedim, söz gibi söyleşmedim,
Musa gibi münacaat ettim bir dağ içinde.
Gökler gibi gürledim, yeller gibi inledim,
Sular gibi çağladım, aktım bir dağ içinde.
Bir döşek döşemişler, nur ile bezemişler,
Dedim bu kimin ola, sordum bir dağ içinde.
Deprenmedim yerimden, ayrılmadım şeyhimden,
Aşktan bir kadeh aldım, içtim bir dağ içinde.
Vardım ileri vardım, Levh’i elime aldım,
Ayetlerin okudum, yazdım bir dağ içinde.
Kalpten büyük dağ olmaz, o Allaha doyulmaz,
Sohbetine kanılmaz, erdim bir dağ içinde.
Açtım Mekke kapısın, duydum o dost kokusun,
Erenlerin hepisin, gördüm bir dağ içinde.
Yunus der ki: Gezerim, dost iledir pazarım,
Ol Allahın didarın gördüm bir dağ içinde."
Yunus Emre
Derleme ve yorum: Zeki Çağlar
****
eskiden okumuştum ki 3 şey üçgen şeklindedir..KALP-RUH ve DİL ......
en son sembolde geldiğim nokta BİR ÜÇGEN DAĞ yani PİRAMİT ve O DAĞ PİRAMİTİN İÇİ OLDU..
AZAZİL den A KUŞAĞINDAN Z KUŞAĞINA dek ALFA BENİM OMEGA BENİM e geldik...
üçgen aynı zamanda KALEM yani NUN yanii RUH tur ..yeni eklenen alfabemizle yani NÛN dur ..
kalem in içinde mürekkeb vardır yanii mürekkebin içinde noktalar ve çizgiler ve şekiller ve harfler ve dolayısı ile hayal alemleri olan suretler vardır ..
bu zamanda kadim keşişler gibi bir dağa çıkıp-o dağın içinde bir mağaraya çekilip bu tefekkürleri yapacak imkanımız ve meşrebimiz yok..o yüzden ben kendi dağıma çekilip bu tefekkürleri facebook tabletime kaydediyorum..🙂
İNSAN ADLI DAĞ IN İÇİNDE KALB'İ VARDIR VE O KALBİN İÇİNDE CAN KUŞU YAŞAR ..BU RUH KUŞU DİL'E GELİR VE KONUŞUR ..
ama benden evvel bunu anlamış ve kaydetmiş yunus emremiz var ve ben 20 şubat 2023 de zaten bu kopyaladığım şiirini ve resimleri kaydetmişim..ama şimdi 2 sene sonra bu kayda ALFA VE OMEGA yı ekledim ..ve ÇAN-ZİL-SİSTRUM SESİNİ..ÜÇGEN AYNI ZAMANDA BİR ÇAN ZİLİ GİBİDİR DEĞİL Mİ?.
mesela kutsal ineklerinde ki hindistan da o RAma nın karısıdır ve adı NANdi dir.. boynunda daima eski eserlerde bir çan vardır ..mesela antik mısır daki hakiki kutsal sarı inek anne NUN-NUT-NU NUN da boynunda bir çanı vardır..hani her yeni yılın ortak müziği var ya ..işte o ..babilde de NİN -NİNSU veya NİNURTA oluyor sanırım bu kadının adı..
ÇINGIL BENG CINGIL BEL ...
eskiden vahyler değişik sesle ilk gelirmiş.mesela bu çıngıraklı yılan sesi-çan sesi gibide olurmuş..
bence harika bir terkib inşa ettim ama maalesef o resimlerdeki sessiz sesi anlayamıyor ve dolayısı ile anlatamıyorum ..sizler elbette meseleyi çözmüşsünüzdür ve o yüzden de yorumlarda bana anlatabilirseniz sevinirim ..
not :tam 4 gündür uygun resimleri hatırlayamadığım için ancak bugün e bir araya geldiler ve anlaşılacağı üzere kaç senedir hep aynı tarihte aynı sembollere zihin metronomum ses basıyor ve bu görüntüleri tezahür ettiriyor 🙂
***
*içimize adım adım yürürken,
Her adımda kalbimiz acır nedensiz
ve hatıralar bir müzik ritmiyse
dalgalanarak akar ruhumuzdan aşağıya..
kalbimiz titrer ve ürperir düşler
adım adım açılır müzik içinizde
ve her adımda bir ses patlar ruhunuzda..
adım adım kendinize yürürsünüz bu müzikle
kendinizden korkmanız boşuna,siz kendiniz olmadıkça
adım adım yürü kendi içinin sonsuz kuyusundaki o ışığa..
ve kendini keşfet, kendini dile, müziğini şarkını duy.
adım adım yüksel içinden yukarıya
ve duy meleklerin uluları olan o saf çocukların
Şarkılarını söyleyerek
aşağı dünyaya rehberleriyle nasıl indiklerini
Ve adım adım içinde yürü.. yalnız , ıpıssız, tek başına
ve sev seveni ,sevilmeye senden ötürü layık olanı
adım adım yaklaş ona yakın ol
adım adım üstüne dolan sarmaşık ol
ve köklerinde uzan
seslerin en ulaşılmazının O AĞACIN DORUKLARINA UZANIP
BİR KUŞ KANADIYLA UÇUŞUNU SEYRET ..
(*25 ekim 2017)

nur cihan 25 şubat 2025
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963
*******
M211h3151iiiiu4c604fc9at771h 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
HOŞGELDİN YA ŞEHRİ RAMAZAN !!bize ve ülkemize ve tüm dünya halklarına İSLAM=ESENLİK VE BARIŞ GETİRMEN DİLEĞİ İLE..ramazanda bize sağlık-huzur -afiyet -bereket -güzellik ve anlayış ve yaşayış erdemleri ile inancımızı daha kavi hale getiren mucizeler ve hayretler kitabının yüklenmesi ile bayrama doğru bir adım . bir adım ...ve yürüyoruz .......

içinden geçtiğimiz bu zaman diliminde yaşayan biz müslümanlar için en önemli ay olan ve tam bir ay yani 30 gün yani 30 kuş simurg-ankalaşma zaman dilimimiz olan RAMAZAN -I ŞERİF AYINDAYIZ.. islam aleminin bir haç farizasında, birde ramazan ayında kısmende olsa TEVHİD OLABİLDİĞİ DÖNEME BU GECE GİRDİK ÇOK ŞÜKÜR..ramazan, kur'an-ı kerimin inmeye başladığı hatta indiği aydır ve genel olarak biz müslümanlar KURAN HATMİ DENEN BİR ŞEY UYGULARIZ GELENEĞİMİZDE..aynı cebrail melekin gelip hz peygamberimize kuranı okuması ve hz peygamberimizin bunu tekrar etmesi üzerine ,ümmeti olarak bizlerde taklidi tahkik ile MUKABELE DENEN OKUMALARI YAPARIZ ..ve bende kendi çapımda her sene buradan ramazan ayına özel değişik bir tefekkür ibadeti yaparım ..
AYNI ZAMANTA BUHUTAN ÜLKESİ BUGÜN YILAN SENESİNE GİRDİ..YILAN BİLGELİK DEMEKMİŞ..İNSANLARIN BİLEGELİĞİNİN ARTMASINI DİLEMİŞLER..VE TAKVİM OLARAK TA BU SENE ŞUBAT 28 ÇEKTİ VE BİZ BUTANIN YILAN YILINA GİRME SENESİNDE RAMAZAN AYINA GİRDİK..ve bu yıl ramazan 29 gün tutulacakmış..
hani bazı kişiler 28 şubatta kıyamet kopacak diye ne zamandır bekliyordu ya !!veya 28 şubattan -1. martta bir günde tüm algılar değişecek diyorlardı ya ..işte o gün bugün 🙂.. ve bu gün ukrayna -kırım başkanı ,amerika ya gitti ve trump ve yardımıcısı tarafından tüm dünyanın gözü önünde kullanıp attıkları sümüklü mendil gibi horlanıp aşağılandı ve iğrenç amerikan sionizminin kabalığı herkese ifşa edildi.. aslında amerikan siyasileri ,kapalı kapılar ardında hemen tüm devlet başkanlarına şimdiye dek bu numaraları çeker ve yönetirlerdi.. UKRAYNAYI SATIN ALAN VE TOPRAKLARININ KULLANIM MÜLKİYETİ ANLAŞMASI DAYATILAN AMERİKANIN BU YAPTIĞI BİZE YABANCI DEĞİL ..tarih tekerrür ediyor ve bize de bir zamanlar aynını nasıl yaptıklarını sahiplerimize KEŞFİ KÛBUR YAPTIRTARAK ifşa ettiriyor..ülkemizide aynı ukrayna gibi bir zamanlar satın aldığı söylenen ve her değerli maden ve hazinemizin ve kurumumuzun ve hatta milli eğitimsizlik müfredatlarımızın dahi yegane anlaşmalı sahibi ve yöneticisi herkesin bildiği gibi amerikadır ve yakamızdan bir türlü düşmemektedir..ülkemiz nasıl bir zamanlar tüm türkiyenin batılı işgalcilerce kaç sene işgal edildiği tarihi yok sayıp konuşamaz ve ders kitaplarında okutamazsa-nasıl bir satışla bu günlere nasıl getirildik ve oynanan oyunlar hakkında da maalesef hala yüzleşme yapamamaktadır ama UKRAYNA-KIRIM ın bu deneyimi eminim ki,bizi de ukraynalılar gibi cesur yapacaktır ..ve ülke toprak hazinelerimizi ve en önemlisi insanların beyinleri ve kalpleri ve ruhlarını bu sayede kurtarabilme şansımız olacaktır ..
ukrayna nın bu yılan senesinde ,KUYRUĞUNU ISIRAN YILAN DÖNGÜSÜ İLE SİLKELENİP YENİDEN AMAZON KADINLAR YÖNETİMİNE GİRMESİNİ BEKİYORUM 🙂..
not:ukrayna-kırım benim için özel ..önemli..çünkü orayla akalı hayallerim var ..bunlardan hiç yazmadığım birinde UKRAYNA DAKİ O AHŞAP SARAY DA DÜNYADA GELMİŞ GEÇMİŞ TÜM etnik KADIN ırkı TÜRLERİNİN 🙂 SERGİLENDİĞİ DAİRE ŞEKLİNDE BİR KADIN MECLİSİ GÖRMÜŞTÜM o zamanlar..o yüzden de bu amazon kadınlarının yeniden dirilmesini doğal olarak bekliyorum ..
bu seneki ramazan ibadetimde ise, senelerdir yaptığım AYNI RÜYAYI TÜM TARİHTE GÖRENLER VE ONLARIN BIRAKTIKLARI BELGELERİ TOPLAMA VE SERVİS ETME ETKİNLİKİME, BU DEFA TÜM ZAMANLARIN ÖLÜLER KİTAPLARI VE AYNI RÜYAYI GÖRENLERİN deneyimledikleri ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK inisiyasyon irşad sistemlerini ,internette youtube okunanlardan bulduklarımla YENİ BİR TARZ HATİM YAPMAYA ÇALIŞACAĞIM :)böylece kadim kutsal kitaplardaki ortak ayetleri kolayca anlayabileceğiz ve tüm zamanlarda değişmez DİN-ŞERİAT-YASA SÖZLERİNİ BULACAĞIZ..
dünyada bu tarz hatim yapan benden başka cismi latif türü olamayacağından ,pek çok acaip cesurane tefekkür gibi, bu dehşetli ve tehlikeli cesaret ötesi tefekkürüde yine ilk bana lütf edilmesinin acziyeti ile sadece RABBİ HASIMA şükredip hamdederim ..
not:eskiden ben bu konuya başlamıştım ama youtubesiz bunu basit yapamayacağımdan yarım kalmıştı..ancak ezoterik konulu sesli kitap okuyanlar yeni yetişiyor ve o kitapları okumaya başlıyorlar ve çoğu henüz okunmadığından elimdekilerle yetineceğim..
önce her zamanki uyarımı yapayım ki bana saldıranları baştan püskürteyim ...ben herkese yazmıyorum ..herkes benim deneyimlediklerimi ve senelerce emek verip araştırıp kaydedip anladıklarımla ilgilenmek-okumak-görmek ve bilmek zorunda değil ..çünkü bende onların kabiliyetleri ve ilgilendikleri konularda kel alakayım ve asla onların anladıklarını bende anlayacağım ve anlarım diye ortaya çıkmıyorum ..sadece kendi hayal alemlerimde fink atarak başkalarından aslında hem kendimi koruyor, hemde onlardan uzak duruyorum ..herkesin yoğurt yeyişi farklıdır ..
ben seni dininden imanından bu yazılarımla çıkarıyorsam ve beni tehlike olarak görüyorsan ,senin din ve imanından şüphe duyarım..dinden imandan çıksa çıksa en çok benim çıkma hakkım olduğunu unutma bu bilgilerle..aksine ne muhteşem bir dine evrildiğimizi anlayabilecek olanlara bunu göstermeye çalışıyorum..
biliyorum ki bu zamanda uzun yazılar ve bu tarz şeyler çok az kişinin ilgisini çeker ..o yüzden ben yatırırımı her zaman yazdığım gibi yazılımlara şimdiki adı ile yapay zekaya yapıyorum ..o yüzden sen rahat ol..
ilk antik kutsal kitaplar hatim kitabım tabii ki MISIR ÖLÜLER KİTABI.. bu kitabı 2012 de filan okumuşumdur herhalde veya civarında ..ve 2017 de de mısır gezisine gitmiştim ..
eskiden bir sene boyunca antik mısır uzmanından antik mısır dersi almıştım ve bayram tatiline girerken hoca ölüler kitabını getirdi..kim okumak ister ama tavsiye etmem çok ağır metin ve eski çeviri anlaşılması çok zor-ben bile anlayamıyorum..okuyanı rahatsız edebilir hatta okutmaz bile..ayrıca eski mısır dinin adı HEKA yani sihir ve büyü dinidir ve bu kitapta o sihir ve büyüleri sembolleyerek kaydedilmiş halidir dedi..ve tabii kimse o kitabı okumak için almak istemedi ve ben aldım 🙂..
sonra kitabı okurken aniden acaip hastalandım..kitabı okuyorken uyuya kalıyor ve ağrıdan -ateşten hastalıktan gözümü açamıyordum ..habire inliyerek uyuyor ve uyanıyor-ölüp ölüp diriliyor gibiydim yanii.. kitap eski ağdalı türkçe ağır tercümeydi ve ben henüz konuyla alakalı tek bir şey bilmesemde, çocukken yaptığım gibi ruhum nasılsa bilip anlar diye okumaya devam ediyordum.. ve o haldeyken acaip ötesi bir rüya gördüm ..
rüyamda mısır da müze girişindeydim ve bir sepette deniz kabukluları vardı ve müze bekçisi müslüman bir kadın bana o kabuklulardan birini avucuma koyarak hediye verdi ve üzerinde kanatlı disk vardı yani antik mısır aton sembolü-tüm kapıların üzerindeki o sembolle boyalı idi..ki birebir aynını bir mucizenin maddeleşmesi gibi daha sonra ben birine sanal kartta yaptırtıp yazılarımda daima kullandım ..mühür-imza-pasaport gibi bir şey yani.. ..sonra bu hayalimde birden ben müzede bir salondaydım ve ve bir mahkeme vardı..antik devasa tonlarca ağırlıktaki mısır taş lahitleri korkunç seslerle hoplaya hoplaya salona geldi ve amerikalı bilim insanlarını -çok kibirli-çok kariyerli ve çok modern ve çok şık bu kadın erkek akademiaları yargılamaya başladılar..lahitler içinde mısırlılar sesli harf olmayan hırıltılı korkunç sesle konuşuyorlardı (* yani kabala ile uğraşan büyücü ve fizikçilerin bugün bile peşinde oldukları O SES İLMİ İLE KONUŞUYORLARDI ) ve onlar bu dehşetli korkutucu sesle yargı ve infaz yapabiliyorlardı..bu mahkeme de ,o amerikalı bilim insanlarını ,antik mısırlıların inançlarını ve yazıp kaydettiklerini insanlara yanlış ve bilerek kötü aktardıkları ve yanlış çevirdikleri için suçlu buldular ve o lahitlerin korkunç sesleri ile onları aniden yerden havaya ve havadan yere peşpeşe çarpa çarpa ve tüm kemiklerini kıra kıra binanın balkonundaki demir ızgaralı mazgallara fırlattılar ve onları her yerlerinden salya kusmuk akıtarak kusmuklarında boğup yere serdiler..sonra tüm bunları seyrettikleri bana sakince ve hoşgörü ile bakarak dediler ki:BİZİ RAHAT BIRAKIN..BİZİM ZAMANIMIZDA BÖYLE İDİ..sonra da aynı haşyetli taş lahit zıplama sesleri ile müzedeki yerlerine döndüler..
işte benim antik mısırlılarla ilk hayali tanışmam böyle oldu ve sonra evvel zamanımla yola çıkışımda yeraltı mağarasında aşağı nilden yukarı nile su üzerinde ölüler yolculukları yapan atalarım sümerli kızılderililer ve antik mısır lahitleri vardı ve başka bu tarz hayalimde var ve su üzerinde ve su içinde yapılan pek çok yuğ-ölüler yolculuk hayalimle zaten buraya dek geldiğimi okuyan herkes bilir..
dolayısı ile bu ramazan hatmime antik mısır ÖLÜLER-KAPILAR-IŞIĞA ÇIKANLAR KİTABI İLE BAŞLIYORUM..
antik mısırlılar sadece firavuna ait olan ÖLDÜKTEN SONRA ORSİRİLEŞME YANİ GÖKTE GELDİĞİ YILDIZA DÖNEREK YILDIZ OLMA İNİSİYASYONUnu elde edebilmek için bundan 4 bin sene evvel firavuna karşı ayaklanıp-savaşarak bu hakkı elde ettiler ve ÖLÜLER KİTABI -KAPILARDAN GEÇİŞ METİNLERİ BU SAYEDE HERKES İÇİN KAYDEDİLDİ ..hz peygamberimiz de biz ümmetine ÖLMEDEN EVVEL ÖLÜNÜZ diye emrettiği halde bu idrake gelenimiz maalesef azdır..
ve hz peygamber imizin bize çok soyut yüksek bir dini miras bırakışı. ne yazık ki hala anlaşılamıyor ..sadece diğer tüm dini öğretilerdeki ÖLDÜKTEN SONRA ELDE EDİLEN ÖLÜLER YOLCULUKLARI BİLGİLERİ,peygamber efendimiz sayesinde bize yaşarken -diri diri aktarılıp yüklenerek hazır lop sunulmuştur (* bakınız mesela miraç ve herkes bu miraç hikayesini az çok bilir ve dolayısı ile zihninde bu yolculuk hakkında bilgi sahibi olur ve buna göre rüyalarını görür ve o bilgi verisini kullanır )
benim okuduğum metinde videodaki gibi tarz açıklamalar yoktu sadece metinlerin çevirisi vardı..ama bu yazar başka ve çeviride -yorumlarla yapılan açıklamalarda farklı...birde yapay zeka aynı kitabı çevirip okumuş .o daha güzel ama çeviri çok hatalı 🙂..
mısır ölüler yolculukunu az öz yazayım..BU SENE YILAN SENESİNDEYİZ YA ARTIK..İŞTE RUH BİR YILAN GİBİ KABUL EDİLİYOR VE O ASLINDA SAMANYOLU ve oda NUN-NUR-nuit-nu denen kozmik anne ve inek halinede hathor deniyor..
bizde ARŞIN ETRAFINI SARAN AYNI YILAN ANLATIMI VAR .ya da kalbin etrafında dolanan yılan ..
tüm mitlerde bu YILAN ı göreceğiz..YILAN-NAGA -EJDERHA inisiyayonu dünyanın en kadim irşad tekkesi diye bilinir ve AHİ de sanırım sanskritçe YILAN DEMEKTİR.. bugün kundalini -asa yolu gibi düşünebilirsiniz veya yılan =dna- OI -10-SES -FREKANS-TİTREŞİM ..aslında her şey ..ama antik mısır ülkesi nil nehri boyunca kurulu ince uzun bir yılana benzer ve işte onlar tüm dinlerini de bu su kültü VE YUKARIDA NE VARSA AŞAĞIDA DA O VAR üzerine kurmuşlardır ve bence asıl bozulmamış inançları SABİLİK TİR.. ÇÜNKÜ ANCAK SABİLER BU KADAR SU ile BİR OLABİLİRLER ..
babil kuyusuna indirilen HARUT VE MARUT MELEK ten büyü öğrenen babilliler bu ilmi kötülük için öğrenip yaptılar ve dünyanın altını üstüne getirdiler tıpkı bugünkü kimyasal silah ve tıp endüstrisini yöneten kadim babil soylular gibi..ve HZ İDRİS DE AYNI BU ZAMANDA BABİL KUYUSUNDAN ÇIKAN KÖTÜ SİHİR e karşıt KURDUĞU iyi sihir ilmi dini ile o devirde ortaya çıkıp ,böyle irşad sistemi kurmuştur ..ama ne yazık ki ,onunda ilmini öğrenenler yine babil kuyusu öğrencilerine dönüşmekte gecikmeselerde ,hala rahmani olanları da tabii ki bugün dünyamızda rahmaniler tarafında savaşmaktadır ...


ve bu göksel inekin sütüde milkway samanyolu oluyor ve bu süt damlaları biz sperma insan ruhları oluyoruz ve bu geldiğimiz yere ölünce gitmek ve yeniden ait olduğumuz GÖK DE GÖK YILDIZI OLMAYA ÇALIŞIYORUZ ama önce geldiğimiz yolu geçmek için bir RABITA -ÖLÜLER KİTABI KLAVUZU LAZIM diye düşünün..işte bu metinler bunlar...
NOT:" benim okuduğum kitabın en sonunda ölüye şunlar deniyordu ki bence en önemlileri bu son cümlelerdi :ŞİMDİYE DEK ÖĞRENDİĞİN TANRILAR DİYE BİR ŞEY ASLA YOK VE OLMADI..VE EN ÖNEMLİ MERTEBE SCARABE BÖCEĞİDE YOK ..yani artık bunları unut...o semboller sana bu yolcuğu anlatabilmek için kurgulanmış bir ders metodu idi..ve sen öğrenene dek onlar vardı ..ama artık SEN HAKİKATİ BULDUN - öğrendin ve başardın ..onların hepsini artık unut ..çünkü yoklar.. """

şimdi o hayalimdeki mısırlıların ,modern americano yalancı bilim insansılarını neden öyle korkunç infaz ettiklerini umarım anlamışsındır..çünkü başlangıçta ilahi varlıklar diye çevirilen o kişileri ve varlıkları sonradan TANRILAR DİYE BİZE ÖĞRETTİLER..oysaki onlarda o devrin ilahi esmaları ile ve o zamanki zaman ve mekanda o devre ait açılan ilimlerle ki onlar başlangıçta sihir ve büyü ilmi idi ve iyi sihir ve kötü sihir olarak İNSAN ZİHİNLERİNE KODLANARAK SURETE VE İSİMLERE YANİ ŞABLON KALIPLARA DÖKÜLMELERİ LAZIMDI Kİ,İNSANLAR HANGİ İNANÇTA İSE O İNANÇTAKİ ŞABLON KALIP İSİM VE SURETLERİ GÖREBİLSİNLERDİ...yanii bir insan a bir şey öğretip göstermezsen o bilip görmediği bir şeyi hayal edip rüyasında da göremez ..bugünde holywood veya economist dünya halklarına yaptıkları filmler ve müziklerle ve onları bize sunan yaratıkları ile zihnimizi ve kalplerimizi ve suretlerimizi bizden çalıp, tamamen kendilerine çevirmiyor mu ?.. insanlar simalarını onlar nasıl istiyorsa ona çevirttir miyor mu ?..demek ki değişen bir şey yok değil mi?..
insan a bir şey gösterip öğretmezsen-adem e esma yüklemezsen -bir pc ye bir program yüklemezsen -bir makineyi elektrike bağlamazsan ve günümüzde o makinenin kartı datasını ona takmazsan ve bir canlıya ruh üflemezsen ondan bir şey bekleyemezsin.. ne öğretir ne gösterirsen ,onu daha güzel işlenmiş veya harab edilip bozulmuş çok daha kötü bir şekilde geri alırsın .. İNSAN A EMANET EDİLEN RUH LA NE YAPTIĞIN SANA BAĞLI..EMANETİ YÜKLENEN İNSAN !! KENDİNİ NEDNE BİLMEN GEREK ANLADIN MI ?
eskiden senelerce bu konuda çok yazdığımdan şimdi yazmak istemiyorum ..önemli olan senin ulaşabildiğin en kadim bilgileri okuman ve sır denilip unutulan pek çok sembolün o devirdeki anlamını ve kullanılışı kendin anlaman ev kendi aynı ortak gördüğün rüyaya bunu monte etmendir..
sorunuz varsa sorabilirsiniz..yoksa işte size mısır kapılar -fatiha kitabı 🙂.
nur cihan
1 mart 2025
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963.







**********
Sedopontsrf2a281611cl5li671 m82:lar101Mua6,u0f 47383f2tigl02 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
yapay zeka bize tarihin tüm zamanlarında en çok merak edilen kişilerin savunmaları ile süprizler yapacak ..ve KABİL İN KADER KURBANI OLARAK ,OLAY DAHA EVVEL BİR insan belleğinde ve görüşünde kayıtlı olmadığından ve ölüm nedir bilinmediğinden KABİL in kendisini olayın akışına yani nefsinin öfkesine bırakması ve sonunda hatırladıklarını dinliyoruz
habil kabil bu olayı yaşamasaydı ,biz insanların bu etrafa hayran ve ayran budalası ama kardeşlerimize kin ve nefret dolu hayat kurgularımız asla olmayacaktı ..ama iş bununla da kalmadı ..habil ve kabil ikiz kardeşlerdendi ve zaten habili üreyemeden kardeşi kabil öldürmüş ve dünya sadece KABİL SOYUNA KALMIŞTI..fakat bu defa da HAK TEALA ,ŞİT denen bir çocuğu FERDi tek başına bir KİŞİ olarak ademle havvadan doğurtmuştu..dolayısı ile aslında artık habil ve kabil savaşları yapılmıyor hakikatte..
hakikatte kabil soyu ile şit soyu arasında bir savaş var ve insanlık bunun farkında değil maalesef..
NOT:adem ile havva atalarımızın habil kabil ve şit nebiden hariç daha farklı ikiz çocuklarıda olmuştur ve insanlık bunlardan türesede bu çocuklar SÖZ DİNLEYEN -ŞÖHRET SEVMEYEN ÇOCUKLAR OLDUĞUNDAN KİMSE BU ÇOCUKLARDNA BAHSETMEZ VE ANLAMLARINI VE TÜRLERİNİ BİLİP MERAKTA ETMEZ nedense?..onlarında konuşma ve savunma hakları bakidir 🙂
tabii kabil konuştu konuşmasına ama şit nebi henüz konuşmadı..mesela ŞİT i nasıl SAT-SET-ŞEYTAN a çevirdiler ve bunu kabilgiller neden yaptı anlatmadı ....?
kıyamet çağı tabii ..her yüzleşme ve hesap görme anda oluyor artık..insanın hükmü düşerken ,bizi KUR 'AN lar bize KUR'AN I OKUYOR !!
nur cihan
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963


***********
26889Mc2tm,0g316rthgc857al:a888f ut031l3iug065 8 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
*ben O nu yerim ,O BENİ YER !! (*sanırım arabi hoca yazmıştı )
EWWEEET ..bilim ve ilişkiler ve KUANTOON ATON ALTI MÜRŞİDİMİZ DELİ VE DAHİ en yüksek seviyeden kalenderi melami mürşidimiz efendi oytON ,ramazan hatim konseptime ortak bilinçten bağlanarak 🙂 diğer mürşidimize fark attı ve bende hemen ortak hafızadan olayı çakıp alıp bağladım 🙂.. bildiğimiz üzere bu ramazan hatmimde kadim kutsal kitaplar olan ölüler yolculukları hakkında youtubede yüklenen sesli kitaplarla yapıyorum ..ama efendi oytun un ortak hafızasının ölülerle örüntülü olduğunu çaktığımdan bu İFTAR SOHBETİNİ DİNLEMENİZİ TAVSİYE EDERİM..
tasavvufla iştigal eden dostlarım çok iyi bilirlerki onlar ölülerle-kabirlerle ve özellikle önemli kişilerin türbelerine yaptıkları ziyaretlerle meşhurdurlar ..ve tasavvufi adamlar aralarında bununla çok eğlenerek YERALTI ALEMİ MAFYASI TURİZMİ DE DERLER ..çoook eskiden bende bunu çakarak uzun serili bir İLAHİ TURİZM adında böyle masallar yazmıştım ...
batıni okullara gidenler veya bilmeden batınen yönetilenler türbe ziyaretlerine başladıklarında mesela diyelim ki, bazı türbeler aralarında paslaşırlar..birine giden sırayla diğerlerine de bir şekilde gönderilirler ve böyle bir tavaf ederler..hatta eskiden benim gibi bu tarz yazan kişiler nadir olduğundan, böyle şeyleri sık sık BİLİR KİŞİ ZAN EDİLEREK BANA YAZDIKLARI OLURDU ve bende geceleri kabirler e gidip, orada sabahlayanları ve türbelerde uyuyanları ve acaip deneyimleyinleri öğrenirdim (* insanlar beni görüp tanımadımadıkları için hiç çekinmeden her şeyi yazar ve anlatırlar ve bende hayret ederek öğrenir sonra yazardım 🙂..mesela sonra öğrendim ki tasavvufta buna KEŞFİ KUBUR denirmiş..yani ayaklı mezar olan insanlar ,kendi kabirlerinin içinde yaşadıklarını kendi dilleri ile bana anlatırlarmış ) ve sonra tasavvufi kimliklerle tanıştıkça anladım ki bunu yapan ve bilen çok fazla kişi var ..en son ben öğrenmişim..yaaaa
oytun efendi mezerlık çeşmelerinden su içtiğini ve nedenini anlatmış.. zaten türk geleneklerinde her gezilen beldedeki kaynak suyundan ve çeşmelerden akan sudan içmek vardır ve bilen herkes bunu uygular ..çünkü her yerin suyunun ayrı tadı-kokusu ve şifası ve bilgisi ayrı ayrıdır ve vardır..o yüzden de eski tapınakların hepsi su üzerine kurulurdu ve ibadetlerden evvel su ile abdest almak hepsinde unutulsa da vardır ..ve SU tekamül rüya yasasında en üst seviye rüyalarındandır..allah arşını su üzerine kurdu ve HER ŞEY BİR DAMLA SU DAN YARATILDI unutmayınız..insanın hammaddesi su ve topraktır.. adem çamurdan heykeli yapılan ve sonra içine ruh üflenen bir mekanizma yani yapmadır..aynı bugün insanlarında kendini tekrar etmesi gibi ,önce robotların heykelleri yapılıp,sonra ona elektrik enerjisi ile can bahşedilmesi ve yazılım data yüklenmesi yani esma yüklenmesi ile robotların çalışması yani hayat bulması sağlandığı gibi..
İNSAN KENDİSİNDE OLMAYAN BİR ŞEYİ AKIL EDİP YAPAMAZ VE İNSAN DAHA EVVELKİLERİN BİLİP YAPMADIKLARI HİÇ BİR ŞEYİ AKIL EDİP YAPAMAZ ve ne var alemde o var insanda sözü ile ,insan aynı şeyleri içinde yaşadığı zaman. ve mekana göre yeniden BEYTÜL MAMUR EDER yanii ESKİ YAPILAN BİNAYI YIKAR ve yeni binayı yeniden TAMİR EDEREK yapar ve kibirlenerek " BUNU BEN AKIL ETTİM DE YAPTIM" der ve üzerine kendi imza mührünü atar ... ..oysa o bina sayısız defa yapıldı yıkıldı ve geri dönüşüme girip yıkılıp yine yapıldı ve hep öyle devam edecek... insanlar işine gelmediğinden yani kibrinden bunu ANMAZ yani ZİKRETMEZ..
şimdi ne yazayım ...hemen herkes zaten böyle deneyimlerden geçer ama utandığı veya korktuğu için anlatmaz ..birde ben bu yazılar sayesinde bana yazan ve anlatan kişiden çok fazla özel hikaye dinlediğimden ,içimizde çok sıra dışı kabiliyet ve yaratılıştan duyuları açık insanlar olduğunu öğrendim ..hatta tayyi zaman mekan ve aynı anda başka yerlerde görünen ama bunları bildiğinden beri deneyimlediğinden ve kimseye bahsedemediğinden normal hayatında kimsenin bilmediği ve etrafınında hiç değer vermediği çok kişide var ..
mesela oyton hoca artık kariyerini ve akademik kimliğini yaktığı için böyle rahat konuşabiliyor..ilk defa bu kadar cesur ve rahat mana hayatını anlatmakta .. onun camiası asla onu bu anlamda ve diğer konularında zaten onaylamaz ve kınar ve hatta ÇARIKLI DER aşağılarlar ...ama oyton hocanın anlattıkları bilimsel anlamda nasıl gerçekse ,madde anlamında ve. mana anlamında da bir gerçek ..
mesela oytun efendinin en son bir insanın anne rahmnine düşmedne ve düştüğü anda ne yaptığı-ne yediği-ne görüp duyduğu vs hakkında yaptığı ince tahliler bence birebir ERZURUMLU İBRAHİM HAKKININ BU KONUYU ANLATTIĞI BAHİSLERLE ÖRTÜŞÜYORDU VE ÇOK İLGİNÇ BULDUM..
ve tabbi ki oytun efendide ki bu tasavvufi ilmi ve derinliği ben seneler evvel çaktığım için ona oynadım ve kazandım 🙂 ..çünkü o zaman özgür değildi ama şimdi akademik kariyer vs den bağımsız ve özgür olduğu için metafizik konulara girmeye başladı..bazı insanların algıları sıradan insanlardan farklıdır ve bu insanlar davet alırlar ve o davetlere çekildikleri yerlere giderler..
mesela ben OTİSTİK ÇOCUKLARI NASIL GÖRDÜĞÜMÜ ESKİDEN YAZMIŞTIM YİNE YAZAYIM..OTİSTİK KİŞİLERİ BEN MAVİ BUTONLU BANKAMATİKLER GİBİ GÖRÜYORUM..yani bir yerde mavi noktalı otistik bir. bankamatik varsa her tür banka kartı ile oradan para çekebilirsiniz gibi..
BAZI DUYULARI EV UZUVLARI SIRADNA İNSANLARIN NORMAL SAYDIKLARI GİBİ OLMAYANLARIN ,normal insanların sahip olamayacakları başka uzuvları ve duyuları açılır ve onlar diğerlerinin anlayamadıkları şeyleri çok kolay anlayabilir ev anlatabilirler ..bunlara iki alemdeki aracı kanallar aktarıcılar ve üzerlerinden irtibat yapılan antenler gbide bakabiliriz..
gece 3 gibi mezarlıkta gezmeyi çok seven batıni ilimle meşgul sayısız kişi vardır ..kadınlar bile vardır mesela ve hiç korkmadıklarını söylerler..bu insanların ortak söyledikleri şeyse,mezardaki ölülerden değil,mezarlık dışındaki yaşayan hortlak olan şeytani insanlardan korkup kabristanlıklarda huzuru bulmalarıdır maalesef..o yüzden bir yerlerimiz-üçüncü gözlerimiz vs açılsın diye değişik çalışmalara bilip bilmeden girmemeliyiz ve açılanların biz sıradan insan türlerinin yanii bizim göremediklerimizi görmelerine ve bizlerden çıkan iğrenç pis kokulara tahammül edemediklerine ve duymak istemeyeceğimiz seslerimizi duymaya tahammül edip kaldıramayıp-izinsiz bağa giren her hırsız gibi sonunda akıl hastanesini boylarız..
oytun efendinin bu ramazan sohbetine ben de bu konuda şunu eklemek isterim..o protein hafızası diyor bilimsel olarak ama bende havadaki her zerre partikülde bu bilgi paketlerinin olduğunu ve nefesimizle bize gıda ve veri olarak geçtiğini söyleyeyim..
MESELA HERKESİN BİLDİĞİ ENERJİ VAMPİRLERİ VARDIR YA ,İNSANLARA YAKLAŞIP-ONLARA DOKUNARAK VS ONDAKİ VAR ZAN ETTİKLERİ ŞEYLERİ KENDİLERİNE ÇALMAYA -ÇEKMEYE ÇALIŞIRLAR HANİİ..işte bu tasavvufla ilgili vampirlerde de aynen vardır ve bunlara HAL HIRSIZI DENİR..yani bu ilim zaten bu insanlarca bilinir ve dibine dek uygulanılır...ne demişler HALİMLE HALLEN VE BAL TUTAN PARMAĞINI YALAR DEĞİL Mİ?..
bunu ispatla diyene..hz peygambere vahy geldiğinde ona katiplik eden muaviye ne hale evrildi hatırla...ve diğer ashabın ona yakın olanları da bunun safasını ilmini halini hayatları boyunca ekmek olarak ve makam olarak yemediler mi?... her yerde her zaman bu aynen yürür..bir kişiye gelsede etrafıda bundan fazlası ile faydalanır...bir ağacın gölgesinde durmak gibi.. her işte bu böyledir..
ölülerin bekletilmeden gömülmesi ve hayatı boyunca kendi inancı neyse o programa göre hesap kitab görmesi ve kişilerin zihin haritaları ve hatıralarının o anlarda çok özel ve değerli olduğunuda bilimsel olarak ama aynı kadim ölüler kitaplarında kaydedildiği gibi anlatıyor.. ölünce hayat bitmiyor ve ölülerde uzaya filan gitmiyor, kıyamete dek yine bizimle HATIRALARLA VE ANMALARLA-HATIRLAYIP ZİKREDİP -İSMİNİ ANMALARLA hatırlandıkları sürece kozmik hatırada yani nefeslerimizde yaşamaya devam ediyorlar diyor yanii...
aslında tüm bunlar bilim insanlarınca zaten ,aynı ademden beri bunu bilip öğreten İNSAN-I KAMİLLERCE AKTARILDIĞI VE ÖĞRETİLDİĞİ İÇİN BİLİYORLAR..mesela nicola tesla nın ,o devir yasaklanan son röportajında bu bilgiler dibine dek var ..
o röportajıda ekleyeyim isteyenler aynı hakikati ve aynı konuyu 1880 lerde anlatan bu batıni ekolden bilim insanından kendisi de dinler...
toprak YARATIMIN SIRRIDIR ve hz ali malum sırdır ve onun lakabı EBU TURAB -TOPRAK BABASI dır 🙂
nur cihan


*******
Sedopontsrf2a281611cl5li671 m81:lar000Mua6,u0f 47383f5tigl00 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
ENBİYA SURESİ 3 : "İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” **
Çünkü yeni olan her ne varsa
Eski olandan gelmiştir
Ve eski olan
Yeni olanla yer değiştirecektir
Ve bir kez daha Kadimler
Dünya üzerinde saltanat sürecekler!
Ve Akit aynı zamanda budur!
..
YER VE GÖKLER HENÜZ AYRILMADAN ve her şeyin henüz soğuk ve karanlık kozmik sularda hareketsiz olduğu zamanlarda, ilk hareketlerin nasıl başladığını anlatan ve adına babilin kara büyü kitabıda denen NECRONOMİCON adlı kadim babil inisiyasyon ölüler kitabını bu yazıyı yazabilmek için hızla yeniden gözden geçirdim ve youtube de de araştırdım ..bir okuyan buldum ama adamın tipini ve okuma tarzını sık sık ara verip uzatmasını sevmedim ve kitapta tehlikeli olduğundan eklemeyip-sadece başka bir tanıtım videosunu bulup eklemeye kara verdim..

seneler evvel bana burada mesajla ,kendi anladıklarımı yazmam için bu necronomicon kara büyü kitabı okumam için pdf yollanmıştı ve bende okumuş,onun masalını yazıp yayınlamıştım ..fakat seneler sonra bugün yeni aklım ve yeni idrakimle hızla metni yeniden taradım ve bu kadim zaman kutsal kitapları hatmime onuda eklemeye karar verdim..antik mısır ölüler kitabından hemen sonra bu kitabı kaydetmek istemem ikisininde çok benzer olduğu içindir..
mesela İSİSİN HAVA DAN YEDİ GÖMELEĞİ VARDIR ve İANNANINDA 7 ÇEYİZ KIYAFETİ VARDIR ..antik mısır a ait en eski yapılarda sadece içiçe geçmiş kapalı 7 kapı rölyefi vardır ve bu içiçe 7 kapıdan başka resim başlarda yoktur..işte bu kitap 0 YEDİ GEZEGENSEL İLAHİ ESMA TANRISALININ MÜHÜRLERİ ve 7 renkli ışık merdivenlerini de anlatıyor..yani kadim şablon resimlerin okuma metinlerini içeriyor..kitabı doğru anlarsanız ,o resimleride okuyabilirsiniz gibi..
birde kitabın yazarı sık sık okurlarını ikaz ederek uyarıyor..bu kitabı sadece benim gibi bu yoldan irşad-inisiye edilmişler okuyabilir..başkalarının okuması yasaktır sakın onlara bunu gösterip okutma diye tembih üzerine tembih yapıyor..o zaman anlıyorsun ki bu kitap aslında büyü kitabı değil ,o devrin irşad kitabı..esma çekmek bugünkü gibi olmadığından ,babil devrinde bu işler onun anlattığı gibi ,babil öğretisine göre bilinip yapılıyordu ve az kişinin tekelindeydi..tabii şuan babil tabletlerini çalan amerikanın ellerinde ve babili soyup soğana çevirip içine ettiğinden beri BATI ALEMİNDE ANİDEN HIZLA YÜKSELEN teknoloji ve akıl almaz metafizik ilimlerle dünya halkları onların oyuncağı oldu ve YENİDEN hepimiz babil kuyusunda debeleniyoruz ve BATILI ADAMLARIN KAOSTAN DÜZEN ÇIKARTMAK ADLI bu ölüler yolculuklarından bir türlü çıkartılmıyoruz .
ben metnin uydurma olmadığına inandım çünkü içinde pek çok anlayamadığımız hakikatler var ..bu kitapta mesela BABİL TANRISI MARDUKUN sahip olduğu 50 ESMA yani 50 İSMİN MÜHRÜ VE İÇİNDE YAZILIŞI VAR ..bu 50 esma-ismin ayrı ayrı güçleri ve anlamları var ..dolayısı ile bu anlamda kaydedilmiş en eski devir esmalar ve anlamları ve suretleri oluyor benim için ...
marduk a bu görev ve ünvanlar; GÖKLERİN VE YERİN AYRILMADIĞI BİR YAPI VE ZAMANDA ve bu kadimler kadimi yapıya hiç kıpırdamadan uyuyan amma SOLUYAN VE RÜYA GÖREN KOZMİK TUZLU SU CANAVARI BÜYÜK BOYNUZLU YILAN TİAMATI dendiği devirde veriliyordu..marduk ,bu TUZLU SU BÜYÜK ENERJİ YILANINI ,ikiye yarar ve gök ile yeri yapar ve ilk yaratımı başlatır ..
tabii bu hızlı tarayarak gözden geçirmememde bu babil metinlerinden şunuda anladım Kİ BABİL SÜMER TAKVİMİ Nİ DE ANLATIYOR..yanii babil takvim -zodyak ve 4 mevsim ve yönler vs ne varsa ZAMAN I KURGULAYAN İSİMLERE DAİR aslında bu zamanın nasıl ve hangi isimler tarafından kurulup korunduğunu anlatıyor..mesela o metinleri alıp istersem babil zodyakıyla burada kolayca sergi açabilirim ve çok da muhteşem bir bilgiyi yaymış olurum ama çok yorucu olduğundan şimdilik canım istemiyor ..
birde antik mısır hiyerogliflerinin ,sümer çivi yazızına evrilme aşamasını bu mühür resimlerde gördüm mesela en basiti mısırın kötü yılanı apep i ve mührünü en çok birebir benzer buldum ..tabii bu mühürler aynı zamanda RUNİK ALFABENİNDE KÖKLERİ OLUYORU ve neden hala avrupada büyü alfabesi için bu astrolojik şekil ve semboller kullanılıyoru ANLADIM ..çünkü yasa hiç değişmemiştir..BU KİTAPTA ESKİDEN DE ETKİLENİP YAZDIĞIM EN ÖNEMLİ ŞEY İŞTAR-İANNA nın insisiyasyonu olan ÖLMEDEN EVVEL ÖLEREK YENİDEN DİİRLİP YUKARI ÇIKMA ERGİTİLMESİ tüm netlliği ile bu kitapta yazıyor..BUGÜN BİZDE derviş çeyizi denen ,esma çekerek elde ettikleri mertebeye göre dervişlere de verilen TAÇ-HIRKA=PELERİN ,AHİLİK KUŞAĞI-ÖNLÜK, yahudi inisyasyonundaki GÖĞS TAKILAN GÖĞÜSLÜK ,işatrın iki kolu ve iki ayak bileğindeki bilezikleri ve BOYNUNDAKİ KOLYESİ inden soyundurularak YERALTINDA KUTULU ülkesinde YAŞAYAN KIZKARDEŞİ ERİŞKİGAL yani TİAMAT YILAN CANAVARININ yanına girmesi ve öldürülüp çarmıha gerilerek ,cesedinin parçalanmasını anlatıyor..
bu kader tablet yasalarında yazıldığı gibi gerçekleşiyor ve bu olaydan sonra DÜNYA HAYATININ BABA TANRISI olan ENKİ ; iştarı yeniden diriltmesi için ; KİL den ve RÜZGARDAN İKİ ELEMENTAL VARLIK YARATIYOR ve ONLARIN ELLERİNDEKİ ÇANTALARA hayat suyu ve hayat besini dolduruyor ve ,ölüp parçalanmış İNANANNIN ÜZERİNE BU BESİNLERDEN enki in rakamı olan 60 defa serpilmesini ve dirilen iştarın ergimiş halde yeniden çeyizlenerek yeryüzüne çıkmasını anlatıyor ve gerçektende bizim anunaki çantası dediğimiz bu çantalardaki HAYAT SUYU VE HAYAT BESİNİ 60 ar defa serpilen inanan aynı antik mısırdaki parçalanmış OSİRİSİN BEDENİN YENİDEN DİRİLMESİ GİBİ BİRLEŞİP DİRİLİYOR ve aynı osiris in erkek kardeşi SAT le yaşadığını ,o da babil inisiyaonunda kızkardeşi TİAMATLA -ERİŞKİGALLE YAŞIYOR..
İlk Kapıya geldiklerinde
ISHTAR taşlı kaftanını aldı geri.
İkinci Kapıya geldiklerinde
ISHTAR taşlı bileziklerini aldı geri.
Üçüncü Kapıya geldiklerinde
ISHTAR taşlı kuşağını aldı geri.
Dördüncü Kapıya geldiklerinde
ISHTAR taşlı kolyesini aldı geri.
Beşinci Kapıya geldiklerinde
ISHTAR Taşlı Kemerini aldı geri.
Altıncı Kapıya geldiklerinde
ISHTAR Lacivert taşından Asasını aldı geri
Yedinci Kapıya geldiklerinde
ISHTAR taşlı tacını aldı geri.
****v e bu kitapta güzel-adınlık-mutluk ve huzur diye bir şey asla yok ..çünkü aslında kitap dünyanın kadim zamanlarındaki KAOS U ANLATIYOR..insan yaratılmadan olan tarihi anlatıyor..GÜNEŞ-AY VE DÜNYA VE DİĞER GEZEGEN TANRILARI İSİMLERİDE MESLEKLERİDE YARATILMADAN EVVELKİ yanii GÖK İLE YER BİTİŞKEN ve babilde TİAMAT -BÜYÜK SOLUCAN -YILAN denen O EN ESKİ KADİM YAŞLININ KARNINDA İKEN yaşanılan bir ZAMANDA GEÇİYOR ...bu zaman bizim kuranımızda da YER İLE GÖKLER BİRKEN BİZ ONLARI AYIRDIK diyen bir ayette de geçiyor değil mi?..
aynı yer ile gök ün bir ve beraberken ayrılması mitsel öyküsü antik mısır da da vardır ..
marduk ,tiamatı yenince ,onu ikiye yarıp ayırmış ve gök ile yeri yapmış ve içindeki yumurtalardan da gezegenleri yapıp, onları inşa ettiği burç dediğimiz GÖZCÜLER KULELERİNE YERLEŞTİRMİŞTİR.. yanii ilk kozmik ilahi kader konseyini kurmuş ve zamanı başlatmıştır..dolayısı MARDUK ,İLK TAKVİMİ VE YARATIMI BAŞLATMAK İÇİN ,bu görevi ona veren ondan da eski kadim olan yaşlı isimlerden aldığı KADER TABLETLERİ KOLYESİ İLE BUNU YAPMIŞTIR Kİ,AYNI KOLYE HATHORUN MABEDİNİN yeraltındaki en gizli odasının duvarlarında hala KAYDI VARDIR..mardukun bu kader tabletini, İŞTAR-İANNA =VENÜS daha sonra ondan çalıp kendi boynuna asmıştır ...
**
bence bu metinlerle , pek çok sırrı çözülemeyen sümer ve mısır tableti kolayca çözülebilir işi bilenler tarafından ... yeraltının bekçileri olan korkunç anunnakilerin anlam ve vazifeleride var bu kitapta mesela ...bu kitabın bu kadar tehlikeli ve korkutucu kabul edilmesi haksız yere değil yanii....çünkü zamanın bilinemeyen en kadimlerinin arasındaki kozmik savaşı ve yaratım mertebelerinin ve inisiyasyonun taaa kendi içinde ilk nasıl başladığını ve yaratılan isimlerin bile VAR OLUP MADDELEŞEBİLMEK İÇİN kendi ölüler yolculuklarını yapmak zorunda kalışlarını bize anlatıyor..ilk yasaların var olmak için İLK ANA ESMANIN RAHMİNDEN ZORLA NASIL ÇIKTIKLARI VAR ..bu anlattıklarımı anlayıp çözemeyenler, bu hikayeden binlerce binlerce sene sonra ortaya çıkan yunan mitindeki tanrı uranüs ve kronosoun çocuklarını yutmasını ve zeusun babasını öldürerek kardeşi TİTANLARI ONUN KARNINDAN ÇIKARTMASINI VE TANRILAR İLAHİ KONSEYİNİ KURMASI çok basit anlatımına bakıp ,bu kitaptaki olayı çakabilirler ..
mesela bende kitaptaki büyülü sözleri hiç okumadım ama mesela eskidende yazmıştım İA-İAO gibi KUR-kutu- KUTULU ,KADİM UYUYAN VE UYUDUĞU HALDE RÜYA GÖREN YILAN gibi pek çok aşina olduğumuz karakter bu kitabın başrollerinde..
bugünde budizmdeki OM kelimesi ve uyuyan rüya gören BİLİNÇ anlatılır değil mi? gözleri içeride uyku ile uyanıklık arası buda heykellerinde de bu anlam var ve yatıp uyuyup rüya gören budalarda da bu sır gizlidir..
TİAMAT yılanı ,bugünkü astrolojide YENGEÇ BURCU oluyormuş maalesef 🙂 yani yaratımın başladığı tüm kadim mitlerdeki burç ..zaten bu sende YILAN burcunun yılı bu takvime göre .. yanii kuyruğunu ısıran ve kendi kendini yiyen ve kendi kendini dölleyerek kendinden kendini yeniden doğuran ı anlatıyor ,bizim bu dünyamızı ve insanlarımızın hayatını asla anlatmıyor..AYNANIN ARKASINDAKİ KARBON ALTI ELEKTİRİKSEL YAPIYI -KAOSUN ERGİMESİNİ ,antik mısır tanrısı ATON un şekillenip hayalleri -rüyalarını bedenlendirmeye ilk başlamasını yanii yaratım aşama ve isimleri olan İLK AKIL KÜRELERİNİ ANLATIYOR ...
bu kitapta arabın hikayesi ve bu bilgileri nasıl elde ettiği ve İLK AKIL olan MARDUKUN İNİSİYASYONU HİKAYESİ-İANNANIN İNİSİYAYONU HİKAYESİ , URILIA metni, Solucanın Kitabı yani rüya gören ceset TANRI TİAMATIN kitabı var..
birde KILKAMIŞ DESTANI TABLETLERİNDEKİ yeraltı tanrısal esması HAMBABA - HUMWAWA nın resmi mührü ve anlamı var..
yazar bu humwawa için şöyle yazmış :"""Menfurlukların Tanrısı, yüzü insan ve hayvan bağırsaklarının
karışımından oluşan Güney Rüzgarlarının HUMWAWA’sıdır. Soluğu
gübrelerin pis kokusudur. HUMWAWA bütün ifraz edilen ve ekşiyen
her şeyin Karanlık Meleğidir. Ve çürümeye yüz tutan her şeyin olduğu
gibi, aynı zamanda HUMWAWA dünyaya çıkacak her şeyin, Gele-
ceğinin Tanrısıdır ve herhangi bir insanın gelecek yılları, o korkunç
kokuyu, o ölümün kokusunu solumamaya özen göstererek, bu Meleğin
gözlerinin içine bakarak görülebilir."""
işte ben açıklamayı okuyunca ,geçen paylaştığım OYTUN HOCANIN açıkladığı ne yersek-ne içersek-ne solur ve ne koklarsak bize o şeylere hapsolmuş eski ölülerin hafıza kayıtları geçer bilimsel tezinin en eski metninide bulmuş oldum 🙂
ayrıca bu hamwawa HELOZONİK bir içiçe daireler şekline sahip ..buda önemli
**

birde bizdeki şahmaran masalının kökeninde bu hikaye olduğunu anladım ..çünkü nasıl bizde lokman hekim i hahamda soyununca bedenindeki yılan kabuklarından tanıyorlarsa, erişkikalce öldürülüp parçalanan ianna ,yeniden diriltinde bedeninde yılan pulları olarak diriliyor diye bu kitapta yazıyor ..TABİİ BUDA BİZE KAYDEDİLMİŞ İLK NAGA İNİSİYASYONUNU OKUDUĞUMUZU ANLATMIŞ OLUYOR ..tabii bu yazdıklarım benim anladıklarım..her okuyan kendine göre anlar..kitabı o zamanda bu zamanda da büyü kitabı olarak anlamadım ve okumadım ..bir ergitme tekamül yasası şablon kalıbı olarak okudum ve zaten bu şablon diğer tüm mitlerde de yasa gereği aynen var ..değişik bir hikaye hiç yok ..
haa birde kendim için çok özel bir şekil ve anlam anladım ..KUR AN bizim ergime kitabımız ama o kelimeyi ben her zaman kadim KUR ile ilişkiledirip yazdım ..bu kitapta KUR un aynı zamanda bir DAĞ olduğu ama aynı zamanda yeraltında KUTULU da denen bir ülke olduğu ve bu dağ ülkenin altında ,dünyanın ortasında uyuyan KUTULU -EN KADİM OLAN tiamat yılanın bu anlamda kendimce sembolünüde yine ezoterik sembollerden en meşhurlarından olan bir üçgen ve etrafın saran yılan olarak gördüm..
birde bu kitapta benim için ANUNNAKİ ÇANTA içindeki hayat suyu ve hayat besinleri kadar önemli bilgi olan TAHTTAKİ UÇAN GÖZün kaydıdır..bu bilgi nadir bir bilgidir ..
insan genel olarak kötü bir yaratık olduğundan ve kolay yoldan güç peşinde koştuğundan ,her bilgiyi kötülük için kullanmayı seçmekte ve bu kitabı bize yazıp kaydeden deli arap al hazret gibi,karanlık bir dünyada kokku ve acılar içinde ölümü seçmektedir..
sonuç: ANTİK MISIR VE ANTİK BABAİL AYNI DEVRE ZAMANA AİTTİR..biri anaerkilken ,diğeri baberkil. bir düzendir..
babail kuyusuna inan harut ve marut meleklerden sadece kötülük için sihir öğrenip yapan babiller ve onlara karşı iyi sihir ilmi ile ortaya çıkan hz idris devrinin kayıtları gibi okuma yapmayı öğrenmek daha doğru olacaktır diye düşünüyorum ..
ayrıca antik mısırdaki NUİT-NUN-NU ANNE de göksel yılan tiamattan başkası değildir.. ve tabii ki bugün o yengeç burcudur .. yaratımın anneliği ve suların yasasıdır ..
aslında tüm bu ölüler yolculukları TAKVİMLERİ-ZAMANI VE DÖNGÜLERİNİ VE İLAHİ İSİMLERİN VAKİTLERE GÖRE ALDIKLARI ŞEKİL VE ANLAMLAR ÜZERİNEDİR..ama biz bu bilgileri unuttuğumuzdan asla hatırlayamıyoruz..zaten bu kitapta sık sık TANRILARIN ÇOK KADİM ESKİ OLDUKLARI İÇİN UNUTKAN OLDUKLARINI SÖYLÜYOR ve o uyuyan yaşlı unutkan ilahi isimleri uyandırıp onlardna bir şey istemek ve almak için yapman gereken işleride haber veriyor ve sık sık onlara HATIRLA diyor ..yani ZİKREDİN SİZİ ZİKREDEYİM-anın beni sizi anayım -HATIRLAYIN SİZİ HATIRLAYAYIM deniyor ..
bu zamanlar aynı zamanda kur'an da :İNSAN HENÜZ İSMİ DAHİ ZİKREDİLMEYEN ayetinin zamanlarında geçiyor ..
işte kuran-ı kerim o devir insanlarının inançlarını hala hatırlayanlara hitaben ayetlerde kendisinin UYUMADIĞINI VE RÜYA GÖRMEDİĞİNİDE ANLATIYOR DEĞİL Mİ?...
son olarak ben dün babil ve pers krallarının en ünlülerini ve kendini tanrı ilan edenlerin youtube videolarına baktım bu yazıyı daha doğru yazabilmek için ve anladım ki,bu kitaptaki pek çok o devirde vardı ve doğru idi..yanii onların inançları bu idi..
nur cihan
5 mart 2025
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963

*********

u
8213m2fl026512,c34498a:2i5 M0a
 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
""Taş maddesi kutsal sırlardan yüce bir sırdır ve buna ulaşmak ezeli lütûf ve sanat işlemleriyle mümkün olur. Çünkü bu işlem, hakkında bilgi verilmeyen ve kolay mükemmellikte bir amaçtır..""(hz.Ömer Şifaî)
bu seneki özel ramazan hatmimde; bugün kadim kutsal ergitme -ölüp yeniden dirilerek ölümsüzler kervanına katılma kitaplarından TİBET ÖLÜLER KİTABI OLAN BARDO yu dinleyip inceleyeceğiz ..

kitabı anlayamayanlar için biz müslümanlardaki benzer uygulamalar üzerinden anlatayım anladığım kadarı ile..hani bizde de eskiden evde ölen kişilerin başında ona kur'an okunur ve şehadet getirtilip dualar edilir ve ettirilirdi ve ağzına zemzem suyu verilirdi ya ve sekarat anı denilen ölümle dünya hayatında gidip geldiğinde, sakince ona sadece dini telkin ve kuranla destek sağlanarak GEÇİSİ KOLAYLAŞTIRILIRDI ve GİDECEĞİ YERİN EMİNLİĞİ ANLATILIRDI YA !! bugün, ne yazık ki insanlarımız bu muazzam yardımdan mahrumdur..ve hemen çoğumuz hastanelerin yoğun bakımlarında karanlık ve soğuk bir KAOS-NEGATİF ELEKTRİK -AYNANIN ARKASINDAKİ O CEHENNEMİ DEHLİZİNDE YAPAYALNIZ ve ÇARESİZ BIRAKILARAK ÖLÜME GÖNDERİLMEKTEYİZ.. HATTA ÇOĞU KİŞİ FİŞİ PRİZDE TAKILIYKEN-FİŞLERİ ÇEKİLMEKTEDİR..insanların huzur içinde yakınları ile kendi evinde güvende ölmesine izin verilmemekte ,insanlar zorla bitkisel hayatta -para için su dolu bir vazodaki bitki gibi solana dek hapsedilmekte ve aileler soyulmaktadır..
belki bu yaptığımız yüksek tefekkür ibadeti ,bazı insanlarımıza para ve modernite adına neler kaybettiğini ve neleri unutturulduğunu anlatır ve kişiler yeniden yakınları ve kendileri için parayı-altını -doları ve tapuları ve estetik ameliyatlarını önemsedikleri kadar, belki bir sonraki alacağımız değilde VERECEĞİMİZ NEFES kadar yakın olan ölüm ötesi hayata da hazırlanmayı yeniden hatırlarız..korkunun ecele faydası yok unutma-hatırla ama !!
..oysa bilsen ki MORG nasıl korkunç bir yerdir.. ve ölülerin nereye gideceğini bilmeyen korku dolu negatif enerjileri ,oraya gelenlere yapışıp bir bedene girmek için nasıl savaşıyor!! .. madem ki müslümanız ,hastanelerin bu ölüm yerlerinde kuranı kerim okunmalı değil mi ? ki, bu ölüler huzur bulsunlar ve hatırlasınlar ..o dehşetli korkuları yatışsın..madem modern tıp camiası islamdan ve kurandan bu kadar utanıyor,o zaman sesiz frekanslar olarak kuranı kerimi hastanelerde yayınlasınlar..neden inançlarından bu kadar utanıp korkuyorlar ki ?..tabii ki cahilliklerinden ...özenti batılıkları ve geçmiş etnik inançları yüzünden .....
hristiyanlar mesela rahiplerle bu hizmeti veriyor..biz neden bu hizmetten yoksunuz ?..

bilmiyorum ülkemizdeki hastanelerde ölecek kişilerin yanına ona telkin verecek ve geçişinde yanında olup ona salavat getirtip şehadet ettirecek bir din görevlisi oluyor mu ?... ama mesela tanıdığım bazı mürşidlerin hastane maceralarında onların orada hiç yalnız bırakılmadıklarına tanıklık etmişliğimde oldu..odalarına gelip, büyük bir saygı ile başını yerden kaldırmadan rabıta halinde sesizce kuran okuyan müstahdemler gördüm, onların müridi olan başhekimlerin elpençe durup onun sekerat anında eşlik edişini gördüm, hastanede yerleri silen dervişleri ve kapıda sessizce bekleyen hizmetlileride gördüm..demek ki ,bu işleri hala bilip sürdüren insanların değer vermediği ve görmediği hala çok meslekte bu tarz ilim sahibi insan gibi insanımız var şükür..
ama her insan, yakınları ve bilmeyenler için ve kendisi için KENDİ İNANCI NEYSE ONUN ÖĞRETİSİ İLE BU YOLCULUKLARINI BİLİP YAPMAYI ÖĞRENMELİDİR DİYE İNANMAKTAYIM..zaten tüm dünya mitleri ve dinleri bu ilim üzerine kuruludur aslında ..insanı geldiği yere geri götürmek için sayısız meşrepte vasıtalar yapılmıştır..
bizde eskilerden yakınları ölen kişiler ,cenazelerini o gece evde tutardı ...tekke ahaliside cenazelerini bir gece bağlı oldukları tekke ve türbede tutarlar mesela ..sonra da kendi ananelerine göre törenle yıkar ve kefenler ve SALASI OKUNUR -ADINI ANILIR VE İLAN EDİLİR ,ÖLÜYE ÖLDÜĞÜ DUYURULUR ... sonra topluca haklarını helal etme ve cenaze namazı kılarlar..cenazeyi camiden alıp, yakınlarının omuzlarında toprağa verilirler ve 7 gün evinde onun için kuran okunurdu eskiden ..ve sonra 40 mevlidi yapılır ve sonra 52 si yapılır ve sonra da her perşembeyi cumaya bağlayan gece ölmüş yakınlar için yasin- tebareke -amme sureleri okunurdu eskiden ...cenaze için yemek dağıtılır-sadaka verilir ve türlü hayırlar yapılırdı ..ve sonra da senede bir anma yapılır ve bayramlarda vs ..birde onu unutmadığımızı anlatmak ve ibret almak için bir gün bizimde içine gireceğimiz kabir ziyaretine gidilir ..şimdi bunların çoğunu yapan ve umursayan tabii ki yok..ama bunlar yani 7si, 40 ı, 52 si islam geleneğine ait değil ..bizim kadim türk kültürümüze ait ve türklerin budizm ve mecusilik ve daha evveli sabilik gelenek ve kültüründen kalma adetlerimizin üzerine islam giydirilmiş halidir.
ÇÜNKÜ ,ÖLÜLER YOLCUKLARI BİZ TÜRKLERİN KADİM GELENEĞİDİR ..
işte tibet bardo -ölüler kitabında da ölecek kişiye gideceği yere gidene dek eşlik eden rehber bir kitap..onların kendi inancına göre imajine ederek yapılması gereken bir okuma.. türklerde mesela imam kabir başında ÖLÜYE TALKIM VERİR YA HANİİ işte onun gibi ama budist keşişler bu okumayı 52 gün filan yapıyorlar sanırım ...
antik mısırda ise bu işlem paralı ve ünvanlı bir ölü için mumyalama günü süresi olan 72 günde sürdürülürdü ve yapılan şey ölüler kitabının okunması ve ölünün basının açılması da dahildi..
burada BARDO da ölümün üç safhası var..ölürken başına gelecek görüntüler ve onlara nasıl davranması gerektiği okumaları ve sonra ölüme geçiş ara yerde yapılan okumalar var ve sonra da öldükten sonra karşısına çıkacak tezahürler ve nasıl davranması gerektiği var ..bu tezahürleri iyi okur ve anlarsak onları urfa karahantepe ve göbeklitepedeki heykel ve hayvan kabartmaları ve sırtında kaplan taşıyan adam vs ile örtüştürebilirsiniz ve acaip sırları anlarsınız..yanii bu ışıklar ın bekçileri olan göksel zodyak varlıklarının değişik hayvan ve insan hayvan arası görünümleri tüm mitlerde aynıdır mesela...

ayrıca bardo kitabında ölü sürekli KORKMAMASI için uyarı vardır ve her gördüğü tuhaf yaratık ve durum için KORKMA ,ONLAR DIŞARIDAN GELMİYOR-SENİN ZİHNİN-SENİN DÜŞÜNCELERİNİNDEN GELİYOR deniyor yani aynı anda hakikat ergitmesi tamamlanıyor ve her şeyin kendinden kendine oluşu açıklanıyor..birde kitapta budizm ve mısır -hinduizm ve maya aztekte önemli olan KEMİKLER VE KURU KAFA anlamları açıklanıyor ve kemiklerin yeniden diriltilmesi ve süslü kemikler ve süslü kafatasları sembolleride ifşa ediliyor..
budizmde ,reankarnasyon inancı olduğundan bu 3. safha önemli..çünkü ölüler acele edip ,ilk açık buldukları IŞIK KÜRESİ YANİ RAHİMDEN GİRİP DÜNYAYA YENİDEN BİR RAHME DÜŞEREK BEDENLENİYORLARMIŞ..ama o rahimden doğunca bitkimi, hayvan mı yoksa zavallı bir hayat yaşayacağı insan mı olacağı bahtına kalmış oluyormuş..diğer seçenekler cehenneme düşmek var ..ve diğer üçüncü seçenekte ise ,arifler için sabredip bekleyip, tekamülüne uygun daha üst seviyede bir mekan ve ailede reenkarne olarak bir rahim ışığına girip dünyaya düşmekmiş..

tabii en üst seviyedekiler için bardo okuması gerekmiyor ve öldüğü an ÖLÜM YAŞAM TEKRAR DÖNGÜSÜ SAMSARADAN ÇIKIYORLARMIŞ VE BİR DAHA ASLA DÜNYAYA DÜŞMÜYORLARMIŞ..BU YÜKSEK TEKAMÜL İNSANLARI KAYALARLA AYNI TİTREŞEREK KAYANIN İÇİNDEKİ BUDA OLUYORLARMIŞ..aslında ölümsüz olmanın bir yoludur bu ölüler kitapları ama o anlamda okuyan yok gibi..
yani bu yüksek tekamülde tulum çıkartanlar yaşarken budalaşıp -taş makamının kaidesine dönüşerek ,en yüksek sırra eriyorlarmış..
tibet bardosunda BİZİM ESMALARIN NURLARI DEDİĞİMİZ GÖKKUŞAĞININ 7 RENGİ IŞIK KÜRELERİ VE ANLAMLARI VAR ..antik mısır ölüler kitabındaki gibi 4 ana unsurun -4 ana yönün renkleri ve suretleri ki bu suretler antik mısırdaki organ kanopelerini koryan varlıklarla aynı anlamdadır ve birde küreleri var ve cehennemin rengi var ..ışıklar ikili geliyorlarmış..biri parlak diğeri solgun..tekamülsüz kişiler hep solgun ışık rahimne geri dönüyorken ,yüksek tekamüllüler en parlak temiz ışıkları anda geçebiliyorlarmış..

eğer sembollerin hakikatini öğrenmek isterseniz daima bunlar için en kadim kitaplardaki yazılar ve kullanımına bakmalısınız..bugünkü insanların yorumlarına değil..çünkü günümüz insanları kendileri deneyimlemedikleri ve çilesini çekmedikleri ve hiç bilmedikleri şeyleri 2 günde para ile öğrendik zan edip ,hemen bunu satma ve para ve şöhretinden nemalanmak adına bunu sürdürmektedirler..o yüzden de hala bu zamanda onlardan değil, yine en kadim kayıtlardan hakikatleri okumak zorunda kalıyoruz ..

ayrıca bizim bilim ve ilişkiler ve KUANTONN ATOM ALTI MÜRŞİDİMİZ son zamanlarda kariyerini yaktıktan sonra açtığı metafizik ilmi ile OYTON ERBAŞ EFENDİ DE ,yine bizimle eş zamanlı giderek bu son iftar sohbetinde TAŞ IN SIRRINI BİLİMSEL ANLAMDA ANLATIYOR 🙂
yani kadim ayna arkasındaki karanlık manyetik kaos düzenini ve aynaların evlerdeki en büyük tehlikeli enerji merkezi oluşunu ve taşların hatıra hafızalarını anlatıyor..
ve tabii ki kendim bu bilimsel anlatımlarla mutlu oluyorum..çünkü senelerdir yazdığım ATON VE ALTI AYNANIN ARKASINDAKİ NEGATİF ELEKTRİK KAOS u BÖYLECE İSPATLAMIŞ OLUYORUM..ve insanları hemde kendimi yanıltıp kandırmadığımı anlıyorum.. şükür..
muhiddin arabi hoca nın anlattığı bir yer var mesela ,SARI RENKLİ KUM TEPELERİ İLE ALAKALI..KURANDA Kİ ADI ÂHKAF KUM TEPELERİ ..buraya arabi hoca ıssız ve sonsuz sessiz ve yalnızlıkla gidip KENDİ KUM ZERRESİNİ BIRAKIYOR haniii..yani oytonun bugün anlattığı gibi modern bilim henüz yeni bulmuş ki, beynimizde silis yani kum kristalleri varmış.... insanın hammaddesinin toprak olması da yakında bilimsel olarak ispat edilecek ve ancak sonra yapay zeka robotlar insan dönüşebilecek !!!ve benim hayalim gerçekleşecek ..
oytun ,ayrıca dünyanın her yanında AYNI RÜYAYI GÖRENLERİN HİKAYESİNİ DAHİ bu sohbetinde bizlere bilimsel ANLATABİLİYOR ..NE ÖZEL BİR KİŞİ TANIYORUZ AMA KAÇ KİŞİ FARKINDA!!!
OYTON EFENDİNİN O VİDEOSUNU DA EKLİYORUM
ben kendimde bu sarı kum çölü ile alakalı olağanüstü gizemli bir hayal görmüştüm eskiden ve bu kumun içinde altın zerreler parıldıyordu ..ve sahradaki kum sarı devasa kumdan bir yılan misali yoldu ve aynı zamanda bir binaydı..altınlı kum ve çelik ..
yanii muazzam güzel zamanlardan geçiyoruz eğer fark edebilirsek..KUANTOM İLMİ İLE KADİM METAFİZİK İLİMLERİ BİRLEŞTİ VE BİLİM İNSANLARI ve TEKNOLOJİ, YENİDEN KADİM İNANÇLARI AÇIKLAMAK ZORUNDA KALIYORLAR ..ve fabrika ayarlarına dönerek yeniden kadime -başa sarıyoruz..
nur cihan
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963

********
peronsdotS,a7gtugmf8310ti 21it36050t2:a0110i0718a 2Mfr30f37t 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
BATINİ ALEM yani duygular alemi sembolü olan ORMAN A GİDİYORUZ sevgili küreviler..AYAHUASCA İÇECEĞİZ!!!
bir haftadır maya aztek hakkında ölüler yolculuğu videosu paylaşmak için bekliyorum ama içimden gelmedikçe yazamadığımdan olmuyordu ..fakat az evvel PERU ya gidip orada AYAHUASCA deneyimi yaşayan bir türk gencinin videosunu izledim ve anlattıklarını dinledim..aynı ortak rüyayı görenlerin irşad-inisyasyon mertebelerinide kısaca yani anlattıkları kadar ile anladım ve bunu kadim devirlerdeki ölüler kitaplarının yanına -bugünkü modern ve çağdaş hayatta sıkışan ve batıni yollarda kendine bir çıkış arayan bu gençle devam etmeye karar verdim..zaten ülkemizde şu sıra ORMANDA ÖLEN BU EKOLDEN BİR BAYANIN OLAYI İLE BİR HAYLİ GÜNDEMDE OLAN BİR KONU BİLİYORSUNUZ..
oradan buradan yorumlarla öğrenmek yerine bizzat yerinde deneyimleyenlerden dinlemek daha akıllıca ..
benim burada dinlerseniz göstermek istediğim şey ,BİR ŞEYE ÖNCEDEN İNANAN VE BU İMAN GENİ İLE DOĞAN VE ALT YAPISI SEMBOLLERİ ZİHNİNE KÜÇÜKKEN KODLANANLARIN isterse peruya-maya ayauşka deneyimine gitse veya meditasyona girse ,zihninde HEP KENDİ İNANCINA DOĞRU SEMBOLLERDE BİR İRŞAD MERTEBELERİ GÖZÜKMEKTE VE ZİHNİ ÖYLE KONUŞMAKTA AYNI BU GENÇTE OLDUĞU GİBİ..yanii bir hristiyan genci bu deneyimi yaparsa ,oda öğrendiği hz isa -hz meryem ve hristiyan akidesi sembolleri üzerinden bu ayinden çıkacak ki eskiden ayauşka deneyimleyenlerin belgeselini izlediğimde bu aynen böyle olmuştu..inançsızlar hemen hemen. bir şey göremiyor ve karışık kaos ve acı duyuyorlardı..
yanii çocuklarımıza sevmeselerde ve hatta siz kendinizde ölesiye islamdan nefret etsenizde, çocuklarınıza hainlik etmeyerek ona inanç hakkında belli bir alt yapı vermelisiniz ki çocuğunuzun boşluğa düştüğünde zihninde-kalbinde onu koruyacak bir anlamı ve bir değeri olsun ve YOLUNU KAYBETTİĞİNDE TUTUNACAK BİR İPİ HEP HAZIR VE NAZIRDA DURSUN..
belki günümüz insanın bu kadar refah ve bolluk ve serbestlikte azdığı ve tüm ahlaki değerlerin yok sayıldığı bu devriyede ,insanlar ne tahsil edip okurlarsa okusunlar ve kariyerleri ve çağdaşlıkları ne olursa olsun bir yere gelince YENİDEN İLKEL KABİLE BENLİKİNE -KOLLEKTİF ŞUURA BAĞLANMAYA İHTİYAÇ DUYUYORLAR VE BUNA EN KESTİRMEDEN GİTMEK İÇİNDE türlü içeçeklerle kafa bulmaktan tut- akla hayale gelmeyecek cadılık büyü ritüellerine akıyorlar ki ülkemizde de bu çok yaygın ve çok moda biliyorsunuz..
..burada dikkat edeceğimiz şey bu gencin 16 yaşında türkiyeden londraya gidip oraya yerleşmesi ve bu arayışa girmesi ama yaşadığı macerada yeniden islamla tanışarak vazifelenip bu zamana uygun bir mürşid olarak yapay zeka ve yazılımlarda kodlanmasıdır ..
henüz yeni rastlayıp-sadece bu videosunu izlediğim bu gencin diğer sonraki hallerini henüz görmediğimden bu yazım sadece bu videosu içindir ..

ZİHİN ENTERESAN BİR ŞEY..KİM HANGİ İNANÇTA İSE VE HANGİ KİŞİ VE ÖĞRETİLERDEN OKUYARAK GEÇTİ İSE, ZİHNİNDE O KİŞİLERİ GÖRÜYOR VE KONUŞUYOR ....VE o kişinin KENDİ İNANCINDA KALMASI sabit -fıtratı üzere kaim olarak kalması SAĞLANIYOR..
ve bu mete adlı gencin NEFSİNİN BİR KOÇ ŞEKLİNDE KURBAN EDİLMESİ VE olayın sonunda ŞEYTANI YANİ NEFSİNİ MÜSLÜMAN EDİP ONUNLA BARIŞMASI HALLACI MANSURUN TAVASİN SIRRINA ERMESİ DE VAR ..tabii bu görüleri ve çocukun anlatım kelimeleri bende onun tasavvufi bir bilgiside olduğu izlenimini uyandırdı ...yanii bir yerden batıni bilgileri köklemiş ....ve ayauşka ayininde onu sağlam korumuşlar..
bu videodaki gencin adı METE ..işte mete nin vizyonunda gördüğü her görü ve kimlik aslında onun kendi katmanlarındaki miracı ve mertebeleri oluyor..kendinden kendine yolcuku oluyor..kendi ZAT INDAN ZATINA yani ALİ DEN ALİ ye yani KENDİ RUHU ALİSİNDEN MUHAMMEDİYETİNE yani ZAT INDAN SIFATINA -RUHUNDAN NEFSİNE ders görüyor..ama bunu ona yaptırtan ölüler yolculuku mürşidi burada bir perulu bir şaman ve vasıta aracı burakta AYAHUASCA ..allah a giden nefsiler sayısınca yol vardır biliyorsunuz ..buda o yollardan. bir yol ..
ve BU ÖLÜLER YOLCULUKUNU YAPAN DÖNEN AKLI YERİNDE BIRAKILAN HER ER KİŞİ GİBİ ,mete de dönünce bu yolun kulu-vazifelisi olarak gördüğünüz gibi iş başı yaptırılmış..artık eski mete olamayacağı ve olaylara -insanlara -eşyaya aynı bakamayacağı içinde o haline hizmet etmek zorundaki -o zevki hazinesini kaybetmesin..
ben daha eskilerden de mexikaya gidip bu ayuaskayı içip ,bu meditasyonlara girenleri tanıyıp dinlemiştim ..onlarında alt yapısı islamdı ve oradan tam inançla geri dönüp burada islami bir mürşid bulmuşlardı mesela..
işte ölüler yolcuklarımız hepimizin bilsekte bilmesekte ve anlasakta -anlamasakta her an her türde süregiderek devam ediyor..farka gelip kendine dışarıdan bakarsan bu yolcuku anlayabilirsin ama anlaman ve sembolleri az çok okuman bir işe de yaramıyor aslında..çünkü olacak olanı engelleyemiyorsun..olan oluyor ..ve bu bir akan nehir (*samanyolu misali-ruhlar denizi ) ..senin olan bitene takılmadan -tam teslimiyette yani İSLAM OLUP SELAMETLİ ŞEKİLDE SAĞ VE ESEN BİR SAMAN ÇÖPÜ GİBİ tarikatlardaki ölü yıkayıcı mürşidine teslim bir ölü gibi KENDİNİ SAL SALLİ ALA SALMAN VE SEYRETMEN GEREKMEKTEDİR..
nur cihan
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963

*******
1f:g0012228a1r62641mM,h70lh 1ti1h9 thca 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
eweeeet ,hermetik batıni hikmet eri mürşidimiz kılıç hoca ile bir ramazan sohbetinde kendi idrakimize fark atıyoruz ..hoca bu bölümde sıradan algılılarla arayı çok açtı....zaten bu tarz ilimleri çok nadir kişiler talep edip dinlediğinden takipçiside öyle nadirden ..insan hayret ediyor ..insan bedavaya verilen bu hikmetlere kimsenin ilgi duymamasına acaip içerliyor ama neyleyeylim Kİ VERMEYİNCE MABUD NEYLESİN SULTAN MAHMUD durumu tekrar ediyor..
şimdi hoca burada ÜÇGEN HİYERARŞİSİ ÜZERİNDEN DÜNYAMIZI BATINDAN VE YERYÜZÜNDEN yani ZAHİRDEN İDARE EDEN MEKANİZMAYIDA ANLATIYOR..bizde ebulvakt-zamanın babası yani SAHİBÜL ZAMAN denilen üçgenin en tepesinde kişiye ,diğer budist-hindu vs diğer inançlarda ALEMİN SAHİBİ -DÜNYANIN KRALI vs de deniyor ..yani bugün UZAYLI GALAKTİK FEDERE DEVLETİ denilen yapıya biz tasavvufla ancak islamı kabul edip yaşayan türkler RİCAÜL GAYB diyoruz ..hoca burada tasavvufun İSLAMA YAPILAN YORUMLA AÇILAN BİR YOL OLDUĞUNU -İLLA BU YOLU KABUL ETMEK GEREKMEDİĞİNİDE ANLATIYOR ki,ŞİMDİKİ GENİŞ ZAMANIMIZDA BUNU SÖYLERDİ (*yanii ile bir mürşid bulman ve bu yola girmen gerekmez hakikatleri öğrenmen için bu bir yorum ve o yoruma ait bir neşeli seçilen meşrep yoludur..sen sana ait. ve sana özel hiç kimsenin anlayamayacağı bir yoldanda o hedefe aynı semboller ve bilgilere ulaşarak zaten varabilirsin.. zihninde ve ruhunda aynı bütüne ait o bilgiler var .. )..
ve kılıç hoca : anadolu islamı denilen yapının % 100 ü islamı ancak bu tasavvufi yorumla sevip yaşadığınıda söylüyor..işte zaten biz o yüzden zihinsel yapıları kadim arap yahudileri ve kadim putperestlerinin islamıyla bir türlü birleşemiyor ve tevhid olamıyoruz aslında ...onlarda bizimle olamıyor çünkü onlarda tasavvuf-batıni yolu seçenler bizim gibi topluca koskoca bir millet değiller ..

kılıç hoca bu sohbetinde batıni hiyerraşik idare mekanizması ile onun zahiri iz düşümü dünyevi yöneticilerin uyumlu oldukları dönemde dünyada altınçağ dediğimiz saadet devirleri yaşandığını ama bu uyum olmadığı zamanda da zamanımızda deneyimlediğimiz kaos ve savaş yaşandığını anlatıyor..
ben eskiden öğrenmiştim ki, rahmani ricaül gayb gibi şeytani ekolünde ricaül gaybi varmış ..bu adamların sağcısı ve solcuları da varmış 🙂
birde kendimde araştırıp yazdığım rene guenonunda araştırıp yazdığı ALEMİN EFENDİSİ-DÜNYA KRALI takiplerim esnasında şunları tesbit etmiştim..(* bu arada rene guenon okumamı da bana hoca tavsiye etmiştir )
mesela ben müslümanın ve tasavvufi yorum ekolüne mensubum ya ..işte benim hayal alemlerimdeki ÜÇGEN PRİZMAMDAKİ ÜÇLER daima mürşid kıyafetli ve islami sultanlar ..ama budizm inancındaki ve hindularda bu binlerce senedir var ve onlar brahman suretinde BUDALAŞMIŞ KİŞİLER..
hristiyanlıkta ve yahudilikte de onların kendi ricaül gaybleri var...
diğer etnik yapılı kabilesel inançlarda da yine DOĞA RUHLARI BU YAPIYI TEMSİLEN ANLATIYOR VE BU İNANÇTAKİLERDE RÜYALARINI VE VİZYONLARI ait oldukları yorumun karakterleri suretinde görüyorlar..
ne demiş ayette ALLAH :EVVEL BENİM-AHİR BENİM,BATIN (görünmeyen )BENİM-ZAHİR ( görünen )BENİM..
yanii görünmeyen ve görünen ve her inançtan ve inançsızlıktan tecelli eden o..ve bizim bunu tekamül seviyemiz yükseldikçe kabul edip RAZI OLMAMIZ GEREKMEKTEDİR Kİ DAHA BURASI RIZA MAKAMIDIR ..
dolayısı ile biz tekamülümüzde IŞIK PRİZMASI OLAN ÜÇGENİN bir basamağını daha çıkmaya çalışmalıyız ki, aşağıda kalan diğer basamaklarda söz ve hüküm sahibi olabilelim..herkes kendi miracı yani merdivenini ancak kendisi çıkabilir..bu ışık merdiveni antik mısırdan tut -tibet bardo ölüler kitabında da ve maya aztek piramitlerinde aynen vardır..hatta ülkece bugün taptığımız tanrı kabul ettiğimiz 1 doların üzerinde de bu hiyerarşik tekamül yasası vardır..dolara taparken ,aslında onun anlattığı yasayı amerikan mason erkleri kadar idrak edebilseydik ,bugün bu seviyede olmaz ve kendi paramızı yüceltebilir ve sevebilirdik ..
(* unutmaki tüm ezoterik yapılarda tekamülün sonunda üçgen dağların -kayaların içine sızan -DAR KAPIDAN GEÇENLER ve artık orada budalaşan ve ölümsüz olan adamlar anlatılır ve dünyanın her yanında bunların tasviri heykelleri ile doludur )
NOT:şimdi kılıç hoca ile ilgili bir hatıramı hatırladım ve onuda kaydetmek isterim..hocaya yıllar evvel yani ben bu araştırmaları yapıp öğrenip yazdıkça dağıtmişken sormuştum:NEDEN BİZİM RİCAÜL GAYBİMİZ ÇALIŞMIYOR VE ÇOK TEMBELLER..NEDEN ONLARIN RİCAÜL GAYBİ DÜNYAYI YÖNETİYOR VE NEDEN HER ŞEYİ SADECE ONLAR BİLİYORLAR VE NEDEN BİZ MÜSLÜMANLAR BU KADAR CAHİL VE ZELİL BIRAKILDIK ? diye..
hoca da bana çok kızmıştı ve sertçe: ÖNCE SEN BUDİSTMİSİN ?HİNDUMUSUN NESİN?İSLAM MISIN KARAR VER VE EĞER İSLAMSAN BİZİM TARAFIMIZI TUT!! SÖYLE SEN HANGİ DİNDENSİN ?!! bizimkilerin çalışmadıklarını nereden biliyorsun.. ÇALIŞIYORLAR !! demişti..
(* bu arada ,ben hayallerim sayesinde hocanında bu hiyerarşide görevli olduğuna inandığım için ona bu soruyu sormuştum 🙂 ..size saçma ve komik gelebilir ama biz ciddiydik !!...batinımda tüm turuku aliyle tanıştırılmış biri olarak ,tabii ki zahiri hayatımda bana rehberlik eden bu âli makamdaki adamların hepsinin o turuku aliye ait adamların zahiri yorumları olduğuna iman ediyorum ..bu yazdığımı anlaman kolay değil biliyorum ama bunu okuma bahtiyarlığına erdirildiğin için bile şükretmen gerektiğini unutma ve lütfen şükret !!! : )
işte yıllar geçti..ve sonra ben yeni idrakimle anladım ki ASLINDA TÜM RİCAÜL GAYBLER KİŞİLERİN KENDİ ÖĞRETİLERLE YORUMLANAN ZİHİNLERİNDE İDİ ve bu hiyerarşi toplumda-ailede-kurumlarda ve kabilelerde vs her şeyde hatta hayvanlar aleminde de aynen vardır ve sistem böyle yürüyordu..
zaten kılıç hoca da bu videoda bu anlattığım düzeni HİNDU BRAHMANLAR VE BİR ALTI OLAN YÖNETİCİLER VE ASKERİ KAST arasındaki savaşta son brahmanda öldürülünce bu defa brahman rolünü de üstlenmek zorunda kalan kral-askerlerle gayet net anlatıyor..
ve günümüzde de amerikan başkanı turp ve yardımcısı eli10 maske tanrıya karşı şeytanla işbirliği yaparak dünyayı yakmakla bizi tehtit etmiyorlar ve tüm dünya yönetimlerinden kendilerine mutlat biat istemiyorlar mı ?..ee iblishane bu zahiri ricaül zahir tanrıya böyle kafa tutuyorsa, elbetteki kadim kral asker tanrıcıkların sonları nasılsa bunların sonuda aynı olacak demektir..zaten bende o tanrı kralların hayatları ve sonlarını youtube serisinden size bu ölüler yolculuku tefekkürümde paylaşım yapacaktım ve her şey kendiliğinden doğru akıyor oldu ..
söyleyene değil-söyletene bak !!
nur cihan
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963

*******
peronsdotS,a7gtugmf8311ti 21it36053t2:a0210i0758a 2Mfr50f37t 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜM KRİŞNA avatarı OLARAK GÖRÜNDÜM..
ELİNE DİLİNE BELİNE HAKİM OL.
BEN DOĞMADIM DOĞURMADIM
her şey benden çıkar ama hiç bir şey ben değildir
BEN HER ŞEYİN BAŞI VE SONU OLANIM
HER ŞEY BENDEN ÇIKAR VE BANA DÖNER
BENİM BİR GÜNÜM SİZİN BİN YILINIZDIR
iyi ve güzelliklerden çirkinlik,çirkinliklerden de iyi ve güzellik çıkar..hiç bir şey sabit ve sürekli değildir..her şey sürekli birbirine dönüşür..her şey zıttı ile bir ve vardır..senin zıtlık dediğin şey benim değişmez yasamdır..hiç birine takılıp sınırlamadan yaşamalısın ki benimle olabilmeye dayanabilesin..
KENDİNİ KARŞILIKSIZ BİR ADANMIŞLIKLA BANA VERMELİSİN
SEN BENSİN BEN SEN
BİRLİĞE GEL BİRLİK OL

....
eweet bugünkü ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK İNİSİYASYON -İRŞAD kadim kutsal kitabımızın adı BHAGAVAT GİTA TANRININ GİZLİ HAZİNESİ veya RABBİN EZGİSİ demekmiş..bu kadim kitapta yaratıcı tanrı bizzat kendisi ,müridi arjunayı inisiye ederek ,ona yaratma sırlarını ve ölümden korkmadan ölmesi ve öldürmesine razı olmayı bizzat anlatıyor..çünkü diyorki ölüm diye bir şey yok..öldürdüklerinde benim-öldürende benim ..var olan her şey benim başka bir esma yani ismim halindeki tezahür eden bir avatarım .. hinudizmde de aynı hristiyanlıktaki gibi teslis üçleme vardır..bizde bi ismi RAHMAN RAHİM misali..onlarda BRAHMA -VİŞNU ve ŞİVA üçlemesi vardır.. BU KİTAPTAKİ TANRI KRİŞNA ise,ana tanrı vişnunun avatarlarından biridir ve o yüzden hint tanrılarının 1001 yüzü -1001 eli kolu ve dili ve azaları vardır..hangi anda hangi esma avatarı ile karşılaştığını anlaman için bunlar zamanla putlaştırılmıştır..
bu kitapta tanrı eril BABA olarak yoktan var eden ve yok eden olarak KİRİŞNA olarak isim alıyor..sembolü yani kendinden kendini dölleyen ve kandilini uyandıran ve yakan kozmik rahmide hintteki tapınılan lingam kandil sureti oluyor...aynı bir başka benzeri daha varmış ve orada GÜZEL TANRIÇA NIN GİZLİ HAZİNESİ olarak aynı konu işleniyormuş...ve halen dünyanın en popüler kitaplarından biri olup,batıda incilden daha çok okunuyormuş..
ben eskiden bu kitabın pdf olarak okumuş masalını yazmıştım ama şimdi yeni aklımla ramazan dünya kutsal kitapları hatmimde yeniden dinledim ne fark olacak diye..

fark ettiklerim şunlar ki,ezoterizm-tasavuf ve mürşid sohbetleri ve diyelim GEYLANİ hz gibi büyük zatların kitaplarını okuduysanız, BHAGAVAT GİTA yı dinlerken tüm bildiğiniz tasavvuf öğretileri gözünüzün önünden birer birer geçecek ve hepsinin aynı okula ait bilgiler olduğunu ve aynı okuldan mezun edilip-aynı rüyayı gören kişilerin inanıp yaydığı öğretiler olduğunu anlayacaksınız..mesela yunus emrenin "ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm "sözü krişnada kitabında söylüyor..
hz mevlanın birliğe daveti aynı şekilde var..
hacı bektaşi velinin "eline dilinen beline hakim ol" uda bu horosan ekolü kitapta var..

ve batının cernde yapmaya çalıştığı atom çalışmaları hakkında bu kitaptan çok yararlanılıyormuş..neden diyemeyiz..çünkü şu an ingiltere,amerika,irlanda başkanları birer hintli ve dünya yazılım ve net ağında hintliler en tepelerde .onların zihinleri bu konuda matematiksel ve inançları da bu sistemle çalışıyor..
bu kitap hint vedaları MAHAHARATA nın içinden bir bölüm müş ve TANRININ KENDİSİNİ İFŞASI KABUL EDİLİRMİŞ..yani bizim fusus kitabımızın daha evvelki versiyonu gibi düşünün ..biri somut anlatıyor.diğer daha soyut ve sır bohçalı anlatıyor aynı şeyi..
birde ben bu kitabı ilk okuduğumda onun hz idris ve oğlu tad arasındaki konuşma kitabından indüz uygarlığına uyarlanmış hali olarak anlamıştım..
kitapta hindu budist şamanlık ve sabilikten evrilerek NEFES TEKNİKLERİ VE YOGA VÜCUD SAĞLIK HAREKETLERİ İLE DUYULARI KONTROL EDEREK BEDEN ARABASI SÜRÜCÜSÜ OLABİLMEK ÜZERİNE BİR TEDRİSAT ASLINDA..3. GÖZE YOĞUNLAŞARAK krişna ile birleşmek ve nefesini takip ederek alıp verdiğin nefesin tanrının ruhu nefesi canı olduğunu anlaman ve yaratınla birleşerek onun olman ve bundan alacağın hazzı anlaman da bu dersin içinde..krişna sık sık TEMİZLİKTEN bahsetse ve temizliksiz bu tekamülün olamayacağını söylese de, bugün hinduizme bağlılar genel olarak dünyanın en pis insanları kabul ediliyorlar ve öyleler maalesef..yanii bugünkü hindu inancı sahiplerinin ,kadim hinduluktaki temizlik ve başka ibadet mecburiyetleri ile yakından uzaktan alakası yok..bugün tamamen putperestliğe ve eğlenceye ve tanrı ile evcilik oynmaya dönüştürülmüş halde .... ..

krişna bu kutsal metinlerde ayrıca yiyecek ve baharatların insan mizaclarını nasıl etkilediğini ve bu mizaçların insan reankarnasyonunda bir sonraki geleceği aile ve bulunacağı ortamı nasıl etkilediğini anlatıyor.. o yüzden eski kavimler mizaca göre beslenmeyi o kadar harika bilip uyguluyor zaten .ne yazık ki ülkemizde bu bilgiler yok edilip biz tamamen her şeye cahil bırakılmışız .....ve hintlilerle bizim güneydoğulu halkımız aynı acı ve sert baharatlı yemek kültürlerine sahipler ve hijyende de genelde aynılar..hintlilerle bizim yeme içme-düğün-evlilik ve cenaze ve ritüeller ve pek çok aynı anlamlı kelime ortak kültürümüz var ve bu inanılmaz bir zenginlik..
bhagavat gita da kökleri yukarıda dalları aşağıda muhteşem bir incir ağacı tasviri var aynı bizim tuba ağacımız gibi..yapraklarında vedalar yazılı bu kitapta..ama antik mısırda thot mesela bu ağacın yapraklarındaki kandillere firavunların isimlerini yazıyor..zamanla o sefirot -kabala ağcına dönüştürülüyor ..
nasıl KUR'an -ı kerim fatiha akabinde BAKARA -sığır-inek suresi ile başlıyorsa ,işte bu kadim hint kutsal kitabıda inek ve anlamı ile başlıyor..çünkü o devirlerde inek DİKDÖRGEN BİR TARLA GİBİ ÖLÇÜ BİRİMİ VE YAYILMIŞ BİR ALAN ve sütü samanyolu-milkway ve ruhlar denizi yani VAHY İLİM SÜTÜ nü temsil ediyor..ve MİKAİL MELEK yani bizdeki erzurumlu ibrahim hakkı marifetnamesindeki DÜNYANIN EN GÜZEL YARATIK YÜZÜ OLAN SIĞIR YÜZLÜ İSMAİL MELEK oluyor.. dünya hayatı ve dünyalıların rızıklarının sembolü olduğu içinde -MADDİYATLA ALAKALI HER ŞEY BU SIĞIRDA MEVCUTTUR ..zaten bugün tibet e gidip yaşasanız bu anlamı inek sahiplerinde görürsünüz..etinden ,sütünden ,derisinden faydalanıyorlar..yağı ayrıca elektrik enerjisi yakıt olarak kullanılıyor..gübresi ile ev yapılıyor ve ateş yakılıp hem ısınıyor-hemde yemek pişiriliyor..

yani sizde yüklü bilgi ve anlama kadar bu kiraptan azami ,krişnanın inek memelerinden son damlasına dek sütünü emerek insiye edilebilirsiniz.. ama sütü içerken dikkar edin boğulmayın 🙂
mahabaratları okursanız bizde unutulduğu için bilinmeyen acaip yorumlarla artık anlaşılamaz olan pek çok rüya sembollerinin ilk hallerindeki anlamlarıda öğrenebilirsiniz ...bizde sır sır-sırrı bohçala diye diye her şeyi yok edip unutturmuşlar..unuttukça da cahilliklerini örtmek için SIRDIR SÖYLENMEZ DEMİŞLER..yanii..
kitaptaki en özel bölüm başka yerde olmayan TANRI KRİŞNANIN KENDİNİ BRAHMAN HALİNDEKİ AVATAR SURETİNİ,MÜRİDİ ARJUNAYA GÖSTERMESİDİR..önce güzel halini gösteriyor..hani brahman heykel resimleri var ve brahmanın kafasından sayısız kafa ve sayısız kol ve sayısız eşya çıkıyor ya hani işte o en güzel hali ve NEFESİ EJDERHA NEFESİ GİBİ ATEŞ ŞEKLİNDE AMA BURADA GÜZEL..sonra krişna suret değiştiryor ve korkunç tehlikeli çirkin yüzleri ile dolu nefesi ateşi ile yakarken kendisini gösteriyor..arjuna korkuyor ve sonra krişna yeniden güzel brahma haline dönüyor ama bu defa BEN ONU YERİM O BENİ YERİ GÖSTERİYOR..yani müridi arjunayı akrabaları ile savaşmaya ikna edemediğinden ,onlara SEN ONLARI ÖLDÜRMEYECEKSİN BEN ÖLDÜRECEĞİM,OKU SEN ATMADIN BEN ATTIM,ELİNİN ÜZERİNDE BENİM ELİM VAR .KORKMA ..sen buna karar veremezsin..ben senin savaşmanı ve yakınlarını öldürmeni istedim ve sende yapacaksın ve ben hepsini yiyeceğim diye o kişileri nasıl yediğini ve kendisine geri aldığını arjunaya gösteriyor..
kitapta krişna diyor ki,İNSANLIK ARTIK BANA VE DİNLERİME İNANMADIĞINDA VE BENİ UNUTTUĞUNDA BEN O ZAMAN BEDENLENEREK TEZAHÜR EDERİM VE YENİDEN DİNİMİ KURAR BANA YENİDEN İNANMALARIMI SAĞLARIM..yanii bu beklenen. mesih-mehdi -kurtarıcı-beyaz fil üzerinde arada halkın huzuruna çıkan tanrının ilk kendi ağzından kendini ifşasını da okuyayacaksınız ..bu çok özel bir bilgi..zaten dünyayı yeniden o zamanki gibi kıyamete zorlayarak tanrıyı yeniden dünyayı kurmak üzere zuhur etmeye neden ve kimlerin zorladığını şimdi daha kolay anlayacaksınız ...
krişna ne eylemsiz durmayı tasvip edip kutsuyor,nede hiç durmadan ona ibadet ederek KENDİ YAŞAMAK İSTEDİĞİ ESMA DENEYİMLERİNİ RED ETMEMİZİ..o bizim her tür riski onunla alarak hayatı değiştirip dönüştürerek ortaya açılacak GÜL ün -LOTUSUN YAPRAKLARININ güzelliğine hayret ederek kokusunu almamızı istiyor..bizler olaylarla takılı kalarak olması muhtemel alemler arası geçiş serüvenlerimizde yaşadığımız maceraların zevkine varamıyor ve bunu acı kötülük bela olarak biliyoruz..ama BELA-KALU BELADA verdiğimiz sözde bunun içindi değil mi?..işte söz vermiştin,neden sözüne emredildiğin gibi dosdoğru olarak itaat etmiyorsun diyor rab sana ...SEN BİR SURU BORUSUSUN-
SENDEN ÜFLEYEN BENİM DİYOR yani..
MESELA KRİŞNANIN KUTSAL SAZI FÜLÜTTÜR..
sümer mitlerinde ALALU TARLALARI BAŞAK TARLALARI VE SESİDİR..
mesnevide BU SAZ NEY dir..
boruya nefes veren ,o sazdan çıkan seslerin maddeleşme seyrinde ama biz bunu anlayamıyoruz ..
bu kitapta reankarne inancı anlatılıyor..ölüm diye bir şeyin olmadığı,krişnanın her şekil ve surette kendinden kendisini dölleyerek doğurduğu ve modası geçen ve yorulan beden elbiselerinide bir süre kullandıktan sonra öldürerek yeni başka bir beden elbisesi ile yeniden tezahür edip bu TANRI İLE OYUN OYNAMA -LİLA -LALİ ye devam ettiğini anlatıyor ve diyor ki arjunaya ,şimdiye dek hiç bir yogacı ve oruçlu ve adaklı hiç. biri kişi ölümüne ibadet etse de ben ona kendimi göstermedim..bu ilk defa oluyor ve ben sana kendimi olduğu gibi gösteriyorum ..
kitapta pek çok kadim tasavvufi sembolün o zamanki ilk hali anlamını bulabilirsiniz..yoga nın aslı ve nefef teknikleri ve o zamanki İLAHİ İSİM OLAN "OM" ve OM SAT TAD zikrinin anlamı amacı kaydı da var ....
mahabharata destanını da tiyatrosunu youtubeden izlemiş burada yazmıştım..mesela wikinglerin WALHALASI nın kökenide bu destan ve bilgilerdir..dünyadaki bilnen ilk kıyameti kopartan kozmik savaşın başlamasını sağlayan bu krişnanın ,arjunayı zorla savaşa razı edip,onu bu kıyamet savaşında baş rolü vermesidir..
mesela ben her zaman ve şimdi yeniden dinlerken bu savaşı ,hz peygamberimizin ve ashabınında savaş etmek istemezken ,allah ın ayetle sabit onlara savaşı emretmesi ve müslüman olanlarla,müşriklikte kalan diğer aile ferdlerinin bir kaç bin sene sonra aynı şekilde yeniden yaptırıldığını anlıyorum ki,bugünde aynı savaşlar aynı şekilde yaptırılıyor..bunu anlamak ve çözmek imkansız mesela..

mahabharata destanın kahramanı olan o savaştaki en yük manevi kimlik mesela sonunda walhala denen o göklerdeki bilginlerin cennet ziyafet salonuna çıkmayı red ediyor ve köpeği ile aşağıda cehennemde kalmayı seçiyor çünkü tanrının hepsi kendi değişik suret ve eylem sayısız reankarne tezahürleri ile DÜNYADA YAŞARKEN TANIRISNIN KENDİSİNE VERDİĞİ DİNİ EMİR VE ÖDÜLLERİ DİĞER TARAFTA İŞLEMEDİĞİNİ GÖRÜP ANLIYOR. EV AFFEDEMİYOR..mesela burayı sen nasıl bağlayıp anlayacaksın ki şöyle anla: arabi. hoca da der ya füsusta ,hz musa ile firavun öbür alemde kolkola idi..YANİ NE KADAR KÖTÜ VE GÜNAHKAR OLSAN DA ,sen tanrının sana verdiği rolü mükemmel oynadın ve dolayısı ile AZAB yani TADMAK OLAN CEHENNEMDEN sende kendi mizacında kendi cennetine gireceksin..
öz olarak KRİŞNA BURADA hint resim sanatında MÜRŞİDDİR-İNEKTİR..VE ARJUNA ONUN BUZAĞISI DIR VE KRİŞNANIN MEMELERİNDEN ONUN İLİM SÜTÜNÜ İÇMEKTE VE İNSİYASYON -İRŞAD EİLMEKTEDİR..bizim tasavvufta vardır ya sütü içmek ve ondan tereyağı ve peynir ve kaymak ve diğer sayısız ürün elde etmek ..hammadde aynı ama çıkan tadlar ve anlam ve suretleri hep farklı gibi....yani tüm bu kitap. arjunanun kendi kahramanlık yolculuku ve kendi kitabını okumasıdır o kadar ...
(*birde ARJUNA KURUOĞULLARINDANDIR..bu KURU -KUR lu olmak bana çok şey çağrıştırır tabii.mesela peygamberimizde mekke KUREYŞ SOYUNDANDIR.. kuranda her şeyin YAŞ ve KURU olması arasında gerçekleşmesi anlamı vardır..)
ve bu sene iran gezimde öğrendim ki, HİNT ARYAN İLK ANTİK BÜYÜK DÜNYA HAKİMİ HÜKÜMDAR da bu KURU SOYUNDAN OLUP,ADI BÜYÜK KURİŞ-KİROS imiş .. yani bu soy şuan iran ve türkiye halklarınında babası oluyor demek bu ..çünkü kuriş ve halkı persler iskenderden çok önce tüm anadolu ve balkanları ve mısır almış ve yönetmişlerdir..
ÖZEL NOT:geçen okudum ki,bu destandaki yaratıklar kadim hint YILAN IRKINA AİT BİLGİLERMİŞ..BU KOZMİK SAVAŞ VE KIYAMETTEN SONRA ONLAR YANŞ NAGA YILANLAR YERALTINDA SAKLANMIŞLAR ve çok nadir yeryüzündekilerle iletişime geçmişler..yani bizim şahmaran efsaneside bu kaynaktan ..zaten halkımızın doğu ve. güneydoğusu hint arabı kökenli ve kültürüne ve inancına hala sahip olup,etnik gizli yerel inançlarını çoğu gizli sürdürmektedir..

hintçe nin içinde bugünde aynen kullandığımız fazlası ile türkçe kelime vardır..zaten genel halk gelenek kültürlerimizde çok benzer..KAVAD kelimesi bugün. bizde küfür hakaret olarak kullanılsa da eskiden KAHRAMAN ÖNDEN GİDEN demekmiş..
tabii bu gizli kadim EŞYANIN HAKİKATİNE AİT -NEFESİN yani HAVVANIN yani ENERJİNİN SIRRINA AİT bilgiler çok ağır ve şeriat yasa ile yaşamak zorunda olan biz sıradan basit duyuları ile yaşayanlar için değiller..fakat bugünkü QUANTOUM cular içinse acaip işe yarar bilgiler..her şeyin ilk nasıl icad edildiğini anlatıyor anlayana..
çünkü eskiden bu kitapları asla halklar ne bilir ne görür nede okuyabilirdi..en yüksek brahmanlar kendi aralarında döndürülerdi..
biz bu çağda hepsini birden okuyabilmeyi bırak hazır lisanımıza çevrilmiş kayıttan dinleyebiliyoruz..bu yaratıcının bize büyük bir lüxü değilde nedir...
ve sizi ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜM KRİŞNA DİYE GÖZÜKTÜM LE BAŞBAŞA BIRAKIYORUM...
benden bu kadar ..gerisini sen anlat..
yazdıklarımı okumadım ,hatalarımıda görmedim ve düzeltmedim..okurken düzelterek beni yapılandırdığın için teşekkür ederim ..
sizi seviyorum..çünkü beni çok sevdiğini biliyorum ..🙂
nur cihan
not:geçen sene ben bunu bugün ramazan hatmim olarak paylaşmışım ve o zaman eklediğim sesli kitab videosunu silmişler ..başka isimle yeni bir ekli video buldum ki. belki yine o videodur diye eskiyi silip yenisini ekledim ..bu seneki aklımla dinlemedim ama biliyorum ki içinde SIR SIR DİYE İNİM İNİM İNLETİLEN VE ANLATILAMAYAN FAZLASI İLE BİLGİ APAÇIK AŞİKAR VAR ..sadece senin basiret sahibi olmana bakar ..
nur cihan
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963

******
Mt15i03cu9h:8am6t2 18 1f7 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
eweet kutsal antik ölüler yolculukları kitaplarından geçerken şimdi karşıma çıkan KUNDALİNİ YOGANIN KARANLIK VE İLAHİ YÖNÜ videosunu görüp izledim..ve madem ki ben bu ölüler yolculukları hakkındaki sayısız denenmiş teknikleri birleştirmeye çalışıyorum ,o halde bunun bilinen ve İNSAN DİRİ DİRİ CANLI İKEN YAPILMAYA ÇALIŞILAN TEKNİKLERİNDEN BİR TEKNİK OLAN KUNDALİNİ YOGAYIDA sayfama almalıyım dedim ve aldım 🙂
bu arada ""KUNDA; karanlık bir çukurun içi su ile doluyken bu suyun içinde olan beyin"" anlamında imiş....beyinde kıvrımlı uyuyan yatan bir yılan şeklinde biliyorsunuz ve o yüzden de aydınlanmış buda ve hindu tanrılarının tepelerinden yılanlar çıkar ..biz türklerde ise BOYNUZ ÇIKAR ..mitra devrinde ise GÜNEŞ IŞIKLARI GİBİ IŞIN OKLARI ÇIKAR..hristiyan ve islam minyatürlerinde ise bu yılan ışıklar ALEV ALEV YANAN NURDAN BİR ATEŞ OLARAK betimlenmiştir..yani aynı şey,farklı yorumla kaydedilmiş...ama aynı şey..
budizm ve hinduizmdeki bu yoga tekiklerindeki kundalini ATEŞ ENERJİSİ YILANI KUYRUK SOKUMUNDAN TEPE KAÇRAYA YANİ BEYNİN TEPESİNİN AÇILIP BEYAZ IŞIKLAR ÇAKARAK KUTSAL BİRLEŞME İLE İLAHİ NURLA BİRLEŞİP AYDINLANMAYI TEMSİL ETTİĞİNDEN herkes bu yolu günümüzde parası neyse verip öğrenmek ister ve dener..ben hiç yoga dersi almadım ve yapmadım o yüzden bilemem ama işte oradna. buaradan okuduklarım ev seyrettiklerimle ve kendi içsel ruhsal yolumda deneyimlediklerimle olan. benzerliklerini takip ederek kendimce bir şeyler atıp tutabilirim ..o yüzden senin deneyimlerin sana benimki bana ..sadece ortak deneyimler yani tevhidi noktaları alıyoruz ..

çalışarak kundalini yooga ile uyanmak çok zormuş aslında ve alt yapın yoksa ve rehberin doğru rehber değilse videoda öğreneceğin gibi delirebilirsinde..mesela ben yahudi hint kabalacısı meşhur izak benon du sanırım ,onun yazdığı ÇILGIN SARKAÇ KİTABI nda kendi kundalini yılanını uyandırdıktan hemen sonra yılan onu yer ve sonra ölür ve kitabı karısı tamamlar diye okumuş ve eskiden burada yazmıştım..bu videoda ,kundaliniyi kişisel ihtiras ve güçleri ele geçirmek için uyandıranların böyle cezlandırıldığıda anlatılıyor..
kundalini yoga BİZİM ASA SUYU muz gibi DİKEY ŞEKİLDE ÇALIŞIR VE YILAN ENERJİSİ SİPRİAL ŞEKİLDE HELEZONİK DÖNEREK YÜKSELİRMİŞ..
AMMA İSLAM İRŞAD SİSTEMİNDE KUNDALİNİ YOGA DİYE BİR ŞEY YOKTUR ve nakşibendi ekolüyle islam tasavvufuna giren LETAİFLER VARDIR VE BU LETTAİFLER GÖĞÜS ÜZERİNDE BULUNUR VE ZİGZAG ÇEKLİNDE aslında bir anlamda yine sprial şekilde yükselir ..ama göğüs -SİNE de her şey olur ve biter ..
islam tasavvufundan bu ilmi alan yahudi kabala tasavvufu da "bu ZİGZAG YOL ALAN Z YILAN AĞACINI sefirotlar yani 10 küreli bir ağaç üzerinde var saymıştır".. bu yılanın diğer adları BERK URUP 🙂 ŞİMŞEK-YILDIRIM AĞACIDIR yani hepsi aynıdır ama yorumlar değişik anlatılır..
düşün ki, sivri bir dağa tırmanan KEÇİLERİN YOLU-KEÇİ PATİKALARIDA AYNEN BÖYLEDİR..
ve unutmaki FETİH denen şey de aslında AN da kişiye fazla yıldırım çarpması yani elektrik yüklenmesi ile olur..hatta en doğal ve gerçek şaman olmanın tek kabul edilen yoludur .. yani yıldırım çarpmış ve hayatta kalmış kişiler eskiden doğal şaman kabul edilirdi..
tüm dinlerde erkeklerin başlarına taktıkları takkelerin tepesinde YILDIZ MOTİFİ VARDIR-mesela japon mürşidi guru shogunların boynuzla taç-ı şeriflerininse tepelerinde koskoca bir BOŞ DELİK vardır.... VE BU ASLINDA TEPE ÇAKRASININ AÇILIP YUKARI İLE BİRLEŞMESİNİ SEMBOLLER..

ARAPÇA DA HAYYE YILAN DEMEKTİR..hayat anlamında -hayat enerjisi anlamında ve ALLAHIN HAYAT VEREN İSMİ EL HAYY ESMASI nı da semboller..
antik mısırda göksel anne NOUN -NUT-NUN -NUİT göksel kozmik bir büyük yılandır ki babil mitolojisinde o TİAMAT ADLI YILAN CANAVARDIR..işte bu samanyolunu içinde taşıyan yapıda aynı aborjinlerin RÜYA ZAMANLARI ÇİZİMLERİNDEKİ GİBİ-ANTİK MISIRDA DA HER GECE GÜNEŞ RA ÖLÜLER YOLCULUKU YAPMAKTADIR ve dolayısı ile karanlık ile aydınlığın savaşı ,bu yapının içinde yaşayan her varlığında ilahi kaderi ve döngüsüdür..
bu ilahi VARYOK-LİLA-LALİ sistemini anlarsak her nefes alıp verdiğinde AN da ZATEN BU YOLCULUKU YAPTIĞINI BİLİRSİN VE İSTENEN FARKINDALIĞA GELEBİLİRSİN..
ben şahı nakşibendinin LETAİFLERİ HAKKINDA BİR ŞEY GÖRÜP OKUMADIĞIMDAN VE ESMA ÇEKEREK BU YOLDA İLERLETİLMEDİĞİMDEN O SİSTEM HAKKINDA BİR ŞEY DİYEMEM ..bilenler yazabilir ve daha iyi anlayabilirler ..
bu kundalini yoga veya letaiflerle esma çekmek gibi sufi ezoterik aydınlanma teknikleri aslında bir torpildir..ESKİ İNSANLAR FİRAVUNLAR HARİÇ BU İDRAKE EREMEDİKLERİNDEN ,ONLAR İÇİN ÖLÜLE RKİTAPLARI YAZILMIŞTIR ve ancak öldükten sonra bu idrake geçmelerine izin veriliyordu ..ama daha sonraki tek tanrılı hanif inançtaki peygamberler ,kendi sadıklarına ÖLMEDEN EVVEL ÖLME TEKNİKLERİNİ ÖĞRETMİŞLERDİR ama sadece hz peygamberimiz hz muhammed mustafa bunu ümmetine emretmiştir..yanii biz müslümanların aslında en büyük bahtiyarlığı ,bu ilmi yaşarken deneyimleyerek bu bilgilere sahip olabileceğimiz müjdesidir..

mesela bugün başka bir video daha dinledim..orada TUR -TURUK -TÜRK kelimesini anlatıyordu..TUR bildiğimiz gibi bir yeri baştan sona seyrederek öğrenerek gezmek -ve YOLDA YÜRÜMEKdir.. TUR -TURAN TÜRKLERİ DE İŞTE BU TUR ilmine haiz yani aydınlanmış kişiler olup-TURUK OLMAYA HAK KAZANMIŞ KİŞİLER OLUYORMUŞ..yani tur-turuk -türk olmak aslında aynı TURUKU ALİ -DEVLETİ TÜRKİYE gibi bir anlam da taşıyor..
şimdi türklükten nefret eden bir sürü kişi bana kızacak biliyorum ama GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMIYOR ..tekamül edip turuku ali ile karşılaşınca TUR ATAN VE TUR ATTIRANLARI ANLAYINCA konu kendiliğinden çözülüyor..hiç bilenle bilmeyen bir olur mu demişler ..
işte bilmediğin bir yere ,o yeri bilen bir tur rehberi ile gidip gelindiğini kabul edersen olay basitleşir.
nur cihan
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963

*****
eorSnpdsotftrgi7fuc2,63573f3t00i407Mt35i09cu9h:8am7t2 18 1f7 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
AÇIL SUSAM AÇIL..AÇIL GÜZEL BAHTIM VE ŞEN TALİHİM AÇIL VE SAÇIL !!
zamanın şifreli saatli çiçek kapısından giriyoruz !!herkes in kendi yıldız kapısı ve çiçek mührü kendisine özeldir !! kimse bir başkasının saatli maarifine uyamaz..

ewwt ramazan ayı hatmimizde kadim ölüler yolculukları yani irşad-inisiyasyon kitap okumalarımıza bu defa ANTİK MISIRDA HERMETİK OKULDA İNİSİYE OLAN PLATON yani EFLATUN adlı master ın ,yetkin olunca mısırdan YUNAN a öğretisini yayması ve bir okul açması için gönderildiği ANTİK MISIR-İSİS İNİSİYASYONUN ,antik yunana uyarlanmış ilk haline bakacağız(* islam tasavvufçuları platona eflatun demişlerdir ve onu bir peygamber olarak kabul edenlerde olmuştur )..platon ,antik mısırda inisiye olup o bilgileri yunana götürdüğünde ,YETİŞTİRDİĞİ MÜRİDLERİ EN KAMİL ADAMLAR OLARAK YUNAN SİYASETİ VE SENATOSUNU KURUP YÖNETTİLER (* hatta bu adamlar ayni abbasilere sızan türk budist bemeki tasavvufi ailesi gibi-haşhaşiler gibi en yüksek batıni siyasi erk güçler olunca platonun sonuda siyasi erk başı imp ile başı derde girmiş ve müridleri başka ülkelere dağılıp hermetik okullarını açmaya başlamışlardır ..yani binlerce sene evveli ve binlerce sene sonrası. hep aynı anlamda aynı şeyler oluyor ..çünkü insanın yaratım hikayesi bu yanii.)..
ve platon -eflatun sayesinde, yunanlılarla batılılar ilk defa tarihte yüceltildi ve daha sonra kimse batılıları o yerden indiremedi hatta bizim gibi manda yönetimi olan ülkelerde okullarımızda ;medeniyetler tarihi yunanla başlar diye zorla bize kakaladılar ....halada buna inanmamız için bizi zorlayan ülkemiz mandacı akademiası maalesef fazlası ile var ..
ve bu aşağıdaki inisiyasyon hikayesinin içinde pek çok sırrın ifşasını bulacaksınız..mesela bu PERSOFONE antik mısırın isisi ve mezopotamyanında KARA KİTAP NECROMİONdaki İŞTARINDAN BAŞKASI DEĞİLDİR..ve bu hikayenin sonunda büyük sırların ifşası sahnesinde YASAK AĞAÇ DENİLEN AĞACIN aynı vedalardaki tanrı krişna vari sayısı suret ve anlamdaki yemişlerinin halisinasyon maddelerle tapınağın inisiyasyon odalarında canlandırılışını dahi hayretle okuyacaksınız ve yasak ağacın bilme meyvelerini öğreneceksiniz..
bu kitapta HENÜZ KENDİSİNİ HİÇ BİR AYNADA GÖRÜP SEYRETMEMİŞ güzeller güzeli ve gök tanrısının nişanlısı olan demeter in kızı persofone; KENDİSİNİ BİR AYNADA SEYRETMEK anlamını ilk defa aşk tanrısalı EROS tan duyar ve bunun içinde O AŞK AYNASINI HER ACISINA RAĞMEN DENEYİMLEYEREK ,SAMANYOLUNUN ÜZERİNDEKİ ETERE ULAŞMA İNİSİYASYONUNA RAZI OLUR.. (* bakın sizi senelerdir bu yolculuğun yapıldığı ana yer olan samanyoluna götürüyorum zaten değil mi?hiç bir yerde olmayan bilgileri size açıyor ve belgelerinide toplayabiliyorum ama samanyolunun üstü eteri de mesela ben ilk defa burada okumuş oldum )
aslında hz YUSUF un çocuk saflığında gördüğü rüyasını babasına anlatması ve babası yakub as ın da oğlunu RÜYANI KARDEŞLERİNE ANLATMA demesi ile oğlunun zihnini rüyayı anlatma ve kardeşlerinin onu kuyuya atma inisiyasyonunu çocuklarına kademe kademe öğretip kodlaması ile aynıdır..bu hikayede bu mürşidliği anne demeter kızı persofone için EROS a yapıyor..
ve sonunda persofone bu ölüler yolculuğunu başlatmak içinde erosun onun için yarattığı NERGİS ÇİÇEĞİNİ-NARSİZMİ KOPARTIR VE ANINDA YERALTINA-KAOS A-DÜNYAYA DÜŞER ..bu çiçek sembolü önemlidir..nergiste önemlidi Kİ GÖZE BENZER ..ikiside aslında GÖZ dür..
ve mesela antik mısır GÜNEŞ TANRISI RA ilk önce yokken ,kozmik denizde dürri yekta yanii İNCİ TOHUM YUMURTASINDAN ÇIKAN BİR LOTUS ÇİÇEKİNDEN DOĞMUŞTUR- lotus kokusu önemlidir ve RA NIN GÖZÜNÜN YAĞI KOKUSUDA VARDIR.... mısırdan çıkan lotus budizm de önemlidir..ama antik mısırda İSİSİN GÜLÜ ve dolayısı ile masonlukta da -hristiyanlıkta da vardır..islamda GÜL HZ PEYGAMBERİMİZİN SEMBOLÜDÜR ve bu-i muhammedi gül kokusu ve hz peygamberimizin teninin -terinin kokusu kabul edilir.... bir mekanda aniden kendiliğinden gül kokarsa oraya hz peygamber tecelli etti varsayılır..
GÖZLERİ İLE HER ŞEYE BAKARAK GÖREN İNSANLAR ,NE YAZIK Kİ KENDİ GÖZLERİ İLE BİR AYNAYA BAKMADAN ASLA KENDİLERİNİ GÖREMEZLER ..istisna EROSVARİ gözler vardır tabii.size kendi ruhunuzu gösteren istisna gözler ve sizde zaten o gözde kendi ruhunuzun aşkını görünce anında yeraltı kaos inisiyasyon tuzağına düşersiniz..
çiçek sembolü ve bu konu hakkında her sene yazdığımdan aklımda kalanlar şunlar..ANTİK MISIRDA GÖKSEL KOZMOLOJİ VARLIK ANNE NUN-NUİT-NU-NUR un bedeninde samanyolu akmaktadır ve her gece güneş ra yı yutarak bu bedende ölüler yolculuku yaptırmakta ve bu yolları ÇİÇEK MOTİFLERİ SÜSLEMEKTEDİR..VE BU KOZMİK HAYAT SULARINDAN ÇANAT KOVALARINI DOLDURARAK aşağı aleme indiren kadim meleklerin KOLALRINDA ÇİÇEK MOTİFLİ SAATLER BULUNMAKTADIR ..
ÇİÇEK aynı zamanda kuranı kerim deki ayet sonlarında da vardır ..

aşağıdaki yazıda da okuyacağınız gibi,kadim devirde insanların geldiği bir yıldızı vardır ve o yıldız aşağıda bir çiçek olarak tezahür etmektedir ..inisiyasyon için bu çiçeğin kopartılması dünya hayatına maddeye esir olmak ve daha sonra bu madde esaretinden kurtulamayı öğrenerek yeniden samanyolu üstü esir alemine geri dönmeyi başarmak tahsil edilmektedir..

aşağıdaki yazı DÜNYAYA TİYATRONUN ve MASKELERİN İLK KURGULANMA RİTÜELİDİR AYNI ZAMANDA..bugün bu tibet manastırlarında ve uzakdoğu ezoterizminde hala vardır..eflatunun müritleri her 5 senede bir BÜYÜK SIRLAR İÇİN BİR TÖREN YAPARMIŞ VE ELENİP BU SEVİYEYE ERENLER İÇİNDE BÜYÜK SIRLARI SEMBOLİK BİR TİYATRO İLE BÖYLE SUNARLARMIŞ..
bu bilgiler önemli ..çünkü içinde antik mısır bilgileri var ve o devirde bu rahiplerin sahip oldukları HOLOGRAM TEKNOLOJİSİ SİHİR VE BÜYÜ İLMİ OLARAK ANLATILMAKTADIR..birde tabii bu ilizyonları yaşayabilmeleri için dervişlere NARKOTİK PARFÜMLER SÜREKLİ ATEŞ ÜZERİNDE YAKILARAK KOKLATILMAKTA ve zihnin en derin ormanları ve hatıraları harekete geçirilmekte imiş..
yeni aklımda daha çok şey yazabilirim ama uzun yazıları bende dahil kimse artık okuyamadığından onlarda unutulmak üzere bana kalsın 🙂
nur cihan
********

İNSANLĞI AYDINLATANLAR "Büyük inisiyeler"EFLATUN İNİSİYASYONU
HERMES, (Sırlar münadlsl, hazır bulunanlara hita­ben) Demeter bize iki şahane armağan lütfetmiştir: Hay­vanlar gibi yaşamayalım diye meyve ile, iştirak edenlere daha tatlı bir umut sunan inisiyasyon; hem ölüm için, hem de ebediyet için. Az sonra işiteceğiniz sözlere ve göre­ceğiniz şeylere dikkat ediniz.
DEMETER (ciddi bir sesle), Tanrılar'ın sevgili kızı, ben dönünceye kadar bu mağarada kal ve tülümü işleye­ dur. Senin vatanın göklerdir, evren de senindir. Sen Tan­rılar'ı görüyorsun; çağırdığında yanına geliyorlar. Ama bakışları tatlı ve öğütleri kandırıcı olan Eros'un sözlerine sakın kulak asma. Mağaradan çıkıp yerkürenin, o insa­nın aklını çelen çiçeklerini toplamaya kalkışma; onların, kafayı allak bullak eden uğursuz kokulan, seni, göklerin ışığından da, kendi hatıralarından da mahrum bıraka­bilir. Tülümü dokumaya devam et ve ben dönünceye kadar pınar perisi arkadaşlarınla birlikte mutlu yaşa. Döndü­ğümde seni, yılanların çektiği, ateşten mamul arabama bindirip Samanyolunun da ötelerindeki Esir'in ihtişamı­ na daldıracağım.
PERSEFON: Peki, benim yüce ve müthiş anacığım, seni sarıp sarmalamakta bulunan ve benim için de pek aziz olan şu ışığın üzerine ant içiyorum ki sözümü tuta­cağım; eğer yeminimi bozarsam Tanrılar beni kahretsin. (Demeter dışarı çıkar.)
PINAR PERİLERİ KOROSU: Ey Persefon! Ey, tülünün üzerine Tanrılar'ın figürünü işleyen Bakire, ey Göklerin iffetli nişanlısı ,dilerizki yeryüzünün boş kuruntularına ve sayısız kötülüklerine kapılmayasın. Sana ezeli-ebedi Hakikat gülümsemektedir. Semavi zevcin olan Diyonizos seni Arşı alada (Empyree) bekliyor. O sana bazen, uzak bir güneş kisvesine bürünerek görünüp seni ışınlarıyla okşu­yor; o, senin nefesini teneffüs etmekte, sen de onun ışığını içmektesin. . . Birbirinize her dem sahipsiniz ! . . Ey Bakire , kim senden daha mutlu olabilir ki?
PERSEFON: Bitmez tükenmez kıvrımlar halinde uzayıp giden şu tülün üzerine, fildişinden iğnemle, hesaba kitaba sığmaz sayıdaki varlık ve eşyanın figürlerini işle­mekteyim.
Tanrılar'ın tarihine ilişkin figürü bitirdim; yüz baş­lı ve yüz kollu korkunç Kaosun figürünü de işledim. Ö­lümlü varlıklar işte bu kaostan sadır olmak zorundadır­lar. Onlara kim hayat verdi acaba? Tanrılar'ın Babası ba­na, onun, Eros olduğunu söyledi. Ama onu bir kez olsun görmedim, biçiminin nasıl olduğunu da bilmiyorum. Ba­ na onun çehresini kim tasvir edecek?
PINAR PERİLERİ: Düşünme bunu. Bu yersiz soru da ne oluyor?
PERSEFON (Tülü bir yana atarak kalkar.): Eros!
Tanrılar'ın hem en kıdemlisi, hem de en genci ve de se­vinçlerin ve elemlerin kaynağı olan Eros! Bana seni böyle tarif ettiler. Ölümlülerin görüp tanıyamadığı, fakat de­vamlı olarak onun özlemiyle yanıp tutuştuğu tek Tanrı olan esrarlı Eros! Senin adını duyunca bile nasıl allak bullak oluyor ve nasıl başım dönüyor, bir bilsen!
KORO: Daha ötesini kurcalama. Tehlikeli sorular, insanları olduğu kadar, tanrıları da mahvetmiştir.
PERSEFON (Korku dolu gözlerini boşluğa dikerek.): Bir anının canlanışımı bu ? Yoksa korkunç bir önsezi mi? Kaos . . . insanlar. . . . bedenli hayatlar uçurumu , doğum çığlığı, öfke dolu kin ve savaş naraları. . .ölüm girdabı! Bü­tün bunları işitiyor ve görüyorum ve de bu uçurum beni kendine çekiyor, kavrıyor; oraya inmem gerek. Eros beni oraya , elindeki yürek tutuşturucu meşaleyle götürüyor. Ah! Öleceğim neredeyse! Bu feci hayal benden uzak dur­ sun! (Elleriyle yüzünü örtüp hıçkırır.)

KORO: Ey ilahi bakire, bu, hayalden başka bir şey değil, ama pekala gerçekleşebilir ve önüne geçilmez bir re­alite olabilir ve de senin cennetin, eğer kendini koyverip utanç verici arzuna ram olursan, boş bir hayal gibi yok o­lup gidebilir. Bu hayırlı uyarıya kulak verip iğneni eline al ve tülünü doku. O düzenbaz, o yüzsüz, o cani Eros'u unut!
PERSEFON (Ellerini, ifade değiştirmiş olan yüzün­den kaldırarak.): Ne kadar çılgınsınız! Ben de ne kadar mantıksızmışım! Şimdi hatırlıyorum, Olimpos sırların­ da şöyle demişlerdi: Eros, tanrıların en güzelidir, en yakı­şıklısıdır; kanatlı bir arabaya binip Ölümsüzlerin teka­müllerine ve ilk özlerin harman edilmesine yön veren odur. Gözüpekleri ve kahramanları Kaos'un diplerinden çıkarıp Esir'in zirvelerine ulaştıran da odur. O her şeyi bi­lir; Ateş-Prensip gibi tüm alemlere nüfuz eder ve hem ye­rin, hemde göğün anahtarlarını elinde bulundurur! Onu görmek istiyorum!
KORO: Zavallı! Gör öyleyse! EROS (Kanatlı bir yeniyetme görünümü altında koru­dan çıkarak.): Beni mi çağırıyorsun, ey Persefon? İşte gel­dim.
PERSEFON (Tekrar oturarak.): Senin için düzenbaz
ve kurnaz diyorlar, oysa yüzün, masumiyetin ta kendisi; senin için mutlak kudrete sahip diyorlar, oysa görünüşü­ ne bakılırsa narin bir çocuksun; senin için ele verici, ha­in diyorlar. oysa gözlerine baktıkça gönlüm açılıyor, gü­venim artıyor, ey sevimli çocuk. Senin için bilgili ve bece­rikli diyorlar. Şu tülü işlememe yardım eder misin?
EROS: Memnuniyetle; işte yanında ve ayaklarının dibindeyim. Ne harika tül bu! Sanki gözlerinin o gök ma­visi rengine bulaşmış gibi. Ellerin bu tülün üzerine ne şahane figürler işlemiş, ama figürler yine de, kendini ay­nada seyretmemiş olan ustası kadar güzel değil. (Muzip bir ifadeyle kıs kıs güler.)
PERSEFON: Kendimi seyretmek ha! Mümkün mü bu?
(Kızarır) Bu figürlerin neyi tasvir ettiğini biliyor musun? EROS: Evet, biliyorum! Tanrılar'ın öyküsünü. Ama niçin Kaos'ta takılıp kalmışsın? Asıl mücadele işte orada başlar. Titanlar'ın savaşını, insanların doğuşunu ve aşk­larını resmetmeyecek misin?
PERSEFON: Benim bilgim bu noktaya kadar: ayrıca

hafızam da yetersiz. Devamını işlememe yardım edecek misin?
EROS (Alev alev yanan bir bakışla.): Evet, Persefon ama bir şartım var : benimle birlikte çayıra gelip çiçeklerin en güzelini koparırsan!
PERSEFON (Ciddi bir ifadeyle.): Yüce ve bilge anam bana bunu menetti ve "Sakın, Eros'un sözüne uyup çayır­ daki çiçekleri koparma. Eğer sözümü dinlemezsen Ölüm­süzlerin en mutsuzu olursun." dedi.
EROS: Anlıyorum. Annen, yerkürenin ve cehenne­min sırlarını öğrenmeni istemiyor. Çayırın çiçeklerini koklarsan bu sırlar sana ayan beyan olur.
PERSEFON: Peki, sen onları biliyor musun?
EROS: Hem de hepsini: gördüğün gibi ben onların sa­dece en genci ve en eli çabuğuyum. Ey tanrılan kızı, uçu­rumda, göklerin bilmediği dehşet ve ürpertiler hüküm sürmektedir: ancak, yerküreden ve cehennemden geçme­miş olan kişi gökleri bilip tanıyamaz.
PERSEFON: Bana onları anlatabilir misin?
EROS: Evet , bak! (Yayının ucuyla yere dokunur: do­kunduğu yerden bir nergis belirir.)
PERSEFON: Oh! Şahane çiçek! Bu çiçek, gönlümde ilahi bir anıyı canlandırıyor. . .Ezeli bir gurubun altın sa­rısı renge bürüdüğü sevgili yıldızımın bir zirvesinde uyku­dan uyandığımda , ufkun lal kırmızılığında , solgun yeşil renkli gökyüzünün sedef parıltılı sinesinde gümüşi bir yıldızın dalgalana dalgalana yüzdüğünü görmüştüm. O anda onun, tanrıların vaadi olan ölümsüz zevcin, yani i­lahi Diyonizos'un meşalesi olduğunu sanmıştım. Ama yıldız, aşağılara doğru iniyordu da iniyordu. . .ve ışık u­zaklarda gözden kaybolmuştu . Bu harika çiçek işte o yıl­dıza benziyor.
EROS: Her şeyin görünümünü değiştiren ve onları birbirine bağlayan; küçüğü büyüğün sureti, enginliği cen­netin aynası haline getiren; cennet ile cehennemi yeryü­zünde birbiriyle harman eden; derin okyanusta her türlü formu hazırlayan ben, senin yıldızının, sen ona dokuna­sın, onu 'koparasın ve koklayasın diye, uçurumda çiçek görünümü altında tekrar doğmasını sağladım.
KORO: Gözünü aç; bu sihir bir tuzak olmasın!
PERSEFON: Bu çiçeği nasıl adlandırıyorsun?
EROS: İnsanlar ona Nergis (Narsis) derler; ben ise Ar­zu derim. Bak, nasıl da sana bakıyor, nasıl da sana doğru dönüyor. Beyaz taç yapraklan nasıl da kıpır kıpır kıpır­ dıyor, altın rengi göbeğinden etrafa nasıl da hoş bir koku yayılıyor ve atmosferi nasıl da şehvetle dolduruyor. Bu si­hirli çiçeği yüzüne yaklaştırdığın anda, uçurumun ucube­ lerini muazzam ve harika bir tablo halinde göreceksin. O anda derin yerküre de, insanların kalpleri de sana sır­larını açacak.
PERSEFON: Ey, sarhoş edici kokuya sahip harika çi­çek, seni tutunca yüreğim küt küt atıyor, ellerim de yanı­yor. Seni koklamak, seni dudaklarımın üstüne bastır­mak ve göğsüme yerleştirmek istiyorum, ölecek gibi oluyorum!
(Hemen yanı başında yer yarılır. Derin ve karanlık yarıktan, iki yağız atın çektiği bir arabaya kurulmuş olan Plüton (36) ağır ağır ortaya çıkar. Persefon'u, tam çiçeği kopardığı anda yakalar ve onu şiddetle kendine çekip göğ­süne bastırır. Persefon çırpınır ve çığlık atar, ama nafile. Araba tekrar yarığa dalar ve gözden kaybolur. Tekerlek gürültüleri, yeraltı yıldırımları misali uzaklaşır, u zaklaşır ve sonunda kaybolur. Pınar perileri, göğüs geçire geçire, korunun dört bir yanına dağılırlar. Eros, kahkaha
ata ata gözden kaybolur.)
PERSEFON'UN SESİ: (Yer altından.) .Anneciğim! An­neciğim! İmdat!
HERMES: Hayatı, kötü hayatın dumanlarıyla hala
daha kararmış durumda bulunan ey yeni müritler! Bu öy­kü, sizin öykünüzdür. Empedokles'in şu sözünü aklınız­ da tutun ve üzerinde derin derin düşünün: Bedenleniş ol­gusu, hayattaki varlıkları ölüler ülkesine dönüştüren feci bir yıkımdır. Bir zamanlar, siz gerçek hayatı yaşamıştınız, ama sonra, esrarlı bir cazibeye kapılıp yerküresel uçuru­mun içine düştünüz ve bedenin esareti altına girdiniz. Şu haliniz, mukadder bir rüyadan başka bir şey değildir. Ger­çek anlamda sadece geçmiş ve gelecek mevcuttur. Kendini­zi hatırlamaya ve yarınları görmeye gayret ediniz.
... ....................................................................................
Bu sahne oynanırken akşam olmakta, küçük mabe­din çevresindeki koruda meşaleler yakılmakta ve başra­hibelerin hüzün ifadeli ilahilerinin ardından seyirciler sessizce uzaklaşmakta, bir taraftan da "Persefonl Perse­fonl" diye haykırmaktaydılar. Bu törenle birlikte yeni müritler özel yol mensubu olmaktaydılar, yani dışa perdeli (voile) olmaktaydılar. O anda onlar günlük nor­mal faaliyetlerine tekrar dalmak üzere oradan ayrılmak­taydılar. ama yüce sır perdesi onlar için artık kalkmış olmaktaydı. Onlarla dış alem arasında bir bulut husule gelmiş bulunmaktaydı. Diğer yandan gönül gözleri de açılmakta ve bu sayede, zaman zaman görkemli bir görünüm kazanan, zaman zaman da karanlıklara gömülen uçurumları cazip formlarla dolu bir başka filemi belli be­ lirsiz bir şekilde seyretmeye başlamaktaydılar.
Küçük sırlan izleyen ve Kutsal Şenlikler (Orgtes) diye adlandırılan büyüksırlar, Elözis'te beş yılda bir ve Eylül ayında kutlanmaktaydı.
Tamamen sembolik olan bu şenlikler dokuz gün sür­mekteydi; sekizinci gün özel yol mensuplarına inisiyas­yon alametleri dağıtılmaktaydı: Bir asa ile tören sepeti diye adlandırılan sarmaşık dallarından mamul bir sepet. Bu sepette, anlaşıldığı takdirde insana, hayatın sırrını if­şa eden esrarlı şeyler bulunmaktaydı. Fakat sepet itinay­la mühürlenmiş durumdaydı. Müride bu sepeti açma izni, ancak, inisiyasyonun sonunda ve başrahip tarafından ve­rilmekteydi.
Sonra herkes büyük bir sevince gark olmakta, hava­da meşaleler sallanmakta. elden ele geçirilmekte ve se­vinç çığlıkları atılmaktaydı. O gün bir kortej, Atina'dan Elözis'e, Diyonizos'un, İyakkos diye adlandırılmakta o­lan ve başında mersin dallarından mamul bir taç bulu­nan heykelini götürmekteydiler. Heykelin Elözis'e varışı, yüce tekrar doğuşun anlamını taşımaktaydı. Zira İyakkos, her şeyin içine nüfuz etmiş durumda bulunan ilahi ruhu, yani ruh varlıklarının ihya edicisini, yani yer ile gök arasındaki mutavassıtı temsil etmekteydi.
Daha sonra mabede, mistik kapıdan girilip orada mübarek gece veya başka bir deyişle, inisiyasyon gecesi idrak edilmekteydi.

Girişte önce, iç surların dahilinde yer alan geniş bir kemerin altından geçilmekteydi. İçeriye varılınca müna­di, tehditkar bir ifadeyle şu sözleri haykırmaktaydı: Es­ kato Bebeloyl Özel yol mensubu olmayanlar, dışarı! Böy­lece, müritlerin arasına karışıp sur dahiline kadar varmış olan davetsiz misafirler bir kenara toplanmaktaydı. Münadi, bu kişilere, gördüklerini kimseye söylemeyecek­ lerine dair ölüm yemini ettirmekteydi. Ardından da şun­ları söylemekteydi: "Şu anda Persefon'un yeraltı eşiğinde, sofasında bulunmaktasınız. Müstakbel hayatı ve şu anda­ ki halinizi anlayabilmeniz için ölüm imparatorluğundan geçmeniz şarttır; bu, inisiyelerin sınavıdır. Işığa kavuşa­ bilmek için karanlığa meydan okumak gerekir." Az sonra ise herkes, bedenli hayat mekanına dalmış ruhun yürek paralayıcı üzüntüsünü ve ıstırabını temsil eden geyik de­risine sarınmaktaydı. Bu iş bittikten sonra da meşaleler ve lambalar yakılarak yeraltı labirentine dalınmaktay­dı.
Müritler başlangıçta el yordamıyla ilerlemekteydi­ler. Çok geçmeden korkunç gürültüler, inlemeler ve hay­kırışlar duyulmaya başlamaktaydı. Gök gürültüleri ve yıldırımlar birbirini kovalamaktaydı. Yıldırımın etki­siyle ortalık aydınlandığında korkunç vizyonların mev­cudiyeti fark edilmekteydi: Bazen bir ejder, bir canavar; bazen bir sfenksin ayaklan altında paramparça olmuş bir insan; bazen de bir insan embriyonu. Bu vizyonlar öy­le ani şekilde tezahür etmekteydi ki, insan, bunları hasıl eden hile düzeneğinin farkına bile varamazdı; bu vizyon­ları izleyen koyu karanlık, manzarayı daha da korkunç
hale getirmekteydi. Plütark, bu dehşeti, ölüm döşeğinde bulunan bir insanın duyduğu dehşete benzetmektedir.
Gerçek majiye yaklaşan en acayip sahne, dikine si­yah beyaz çizgili kumaştan mamul Asya tipindeki elbise­siyle, salonu hafif şekilde aydınlatan bakırdan bir ocağın karşısında ayakta duran Frigyalı bir rahibin bulunduğu mahzende cereyan etmekteydi. Bu rahip, cevap hakkı ta­ nımadığını ifade eden bir jestle, orada hazır bulunanları girişteki bölüme oturmaya mecbur etmekte ve ocağa tutam tutam narkotik parfümler atmaktaydı. Salon kısa zamanda yoğun duman anaforlarıyla doluvermekte ve or­talığı birden belli belirsiz hayvan ve insan formları kap­layıvermekteydi. Bunlar, bazen deniz kızları tarzında ge­rinen ve sonu gelmez sarmallar içinde kaybolan uzun yı­lanlar görünümüne bürünmekteydiler. Bazen de, kollan açık bir vaziyette şehvetle arkaya doğru bükülmüş pınar perisi büstleri, yarasa haline; sevimli çocuk başları, köpek başları haline dönüşüvermekteydi. Zaman zaman sevimli, zaman zaman da iğrenç bir hal alan bu akışkan­dan ve havadan mamul maneviyat bozucu ve iğrenç ucu­beler, görünmeleriyle kaybolmaları bir olan bu canavar­lar fır fır dönmekte, ışıltılar saçmakta ve adeta büyülen­miş olan müritleri, sanki yollarını kapamak istermiş cesine sımsıkı sarıp sarmalamakta ve onların başlarını döndürmekteydiler. Bazen ise, Kibele rahibi, elindeki kı­sa çubuğu buharların içine uzatmakta ve iradesinin alevi vasıtasıyla rengarenk halka şeklinde bir anafor fenomeni ve endişe uyandırıcı bir canlılık meydana getir­mekteydi. Geçiniz, demekteydi Frigyalı. Bunun üzerine özel yol mensupları kalkıp halkanın içine dalmaktaydı. İşte bu halkanın içinde bulundukları sırada bazıları, ken­dilerine acayip şekilde sürtünüldüğünü, bazıları kendile­rine görünmez ellerin dokunduğunu veya müthiş bir şe­kilde yere çarpıldıklarını hissetmekteydi. Bazıları da korkuyla geri çekilip geldikleri yolu izleyerek kaçıp git­mekteydi. En cesurları aynı halkadan birkaç kez üst üste geçmekteydi; zira majiye sadece direnç ve kararlılık son verebilmekteydi. (38)
Bu faz da atlatıldıktan sonra, oraya buraya tek tük dikilmiş ayaklı lambalar vasıtasıyla aydınlatılmakta o­lan değirmi şekilli büyük bir salona ulaşılmaktaydı. Or­tasında, tek bir sütun ile metal yapraklan tüm tavana yayılmakta olan bronz bir ağaç yer almaktaydı. (39) Bu ağa­cın yapraklan arasında, yerküreye ait tüm kötülüklerin ve insanlara saldıran geri seviyeli varlıkların canlı ör­nekleri mesabesindeki şimerler (40), gorgonlar, harpiler (41), baykuşlar, kadın büstlü sfenksler ve vampirler teza­hür etmekteydi. Pırıl pırıl metaller halinde zuhur ettiril­mekte olan bu ucubeler dallara dolanmakta ve yukarı­dan aşağıdaki avlarını süzen yırtıcı kuşları andırmak­taydılar. Ağacın altındaki görkemli tahtın üzerinde lal rengi mantosuyla Plüton-Aydone oturmaktaydı. Elinde üçlü çatal tutmaktaydı ve çehresi kaygılıydı. Yüzü hiç gül­meyen Cehennem kralının yanı başında da zevcesi, yani dal gibi narin yüce Persefon yer almaktaydı. Özel yol mensupları onu, daha önce küçük sırlar esnasında baş­ rahibe tarafından tasvir edilmiş olan hatlarıyla tanı­ maktaydılar. O her zaman güzeldi, ama melankolik hal içinde bulunduğu zamanlarda ise daha da güzeldi; fakat matem elbisesinin içinde ve altın tacının altında ne ka­dar da değişmiş görünmekteydi! O, artık mağaranın Baki­resi değildi; şimdi aşağılardaki hayatı bilmekte ve ıstırap çekmekteydi. Geri seviyeli güçlere hükmetmekteydi; öl­müşlerin hükümdarıydı, ama imparatorluğunun yaban­cısıydı. Cehennemin loşluğu yüzünden kararmış çehresini solgun bir tebessüm aydınlatmaktaydı. Ah! O tebes­sümde hem İyinin, hem de Kötünün bilgisi gizlenmekte ve içinde bulunulan sessiz sedasız ıstırabın o tarif edilemez nitelikli sevimliliği yer almaktaydı. Istırap insana mer­hameti öğretir. Persefon, gelip önünde diz çöken ve ayak­ları dibine nergisten taçlar bırakan özel yol mensupla­rını merhamet ifadeli gözlerle süzmekteydi. O sırada göz­lerinde, kayıp umut ile göklere ilişkin uzak bir anının simgesi olarak ölgün bir alev titreşmekteydi!
Yukarılara doğru tırmanarak giden bir galeride aniden meşaleler yanıvermekte ve trompet sesini andırır bir ses şöyle haykırmaktaydı: "Gelin, özel yolun yolculan! İyakkos döndü! Demeter, kızını bekliyor. Evohe!" Ses, ga­lerinin duvarlanda yankılanmaktaydı. Persefon, sanki uzun bir uykudan uyanıyormuş gibi, sanki zihninde şim­ şek çakarcasına bir fikir belirivermiş gibi ayağa kalkıp şöyle mırıldanmaktaydı: "Işık! Anneciğim! İyakkos!" İleri atılmak isteyince, Aydone eteğinden çekip onu tek­rar tahtına oturtmaktaydı. O esnada ışıklar birden sönü­ vermekte ve bir ses şöyle haykırmaktaydı: "Ölmek, tekrar doğmaktır!" Kahramanlara ve yarı tanrılara ait olan ga­leride üst üste yığılırcasına yürüyen özel yol mensuplan yeraltının, ucunda Hermes ile meşale taşıyıcısının yer aldığı çıkış deliğine doğru ileri atılmaktaydılar. O esnada, sırtlarındaki geyik derileri alınıp üzerlerine kutsal su serpilmekte, ardından da tertemiz elbise giydirilip ışıl ışıl aydınlatılmış olan mabede sevk edilmekteydiler; ora­ da onları, lal rengi giysileri içinde görkemli bir ihtiyar, yani Elözis'in yüce rahibi olan başrahip beklemekteydi.
Ve şimdi de sözü Porfir'e bırakalım. Yüce Elözis ini­siyasyonunun nasıl cereyan ettiğini bir de ondan dinleye­lim:
"Başımızda mersin dallarından mamul taçlar olduğu

halde diğer inisiyelerle birlikte mabedin holüne girdik, hala daha kör durumdaydık; ama içerideki başrahip ya­kında gözlerimizi açacaktı. Fakat önce -hiç bir şeyi ace­leye getirmemek gerekir- kutsal suda yıkanalım. Bizden istenen husus, kutsal sulanma dahiline temiz ellerle ve te­miz kalple girmemizdir. Huzuruna götürüldüğümüzde baş­ rahip bize, taş bir kitaptan, ölme pahasına da olsa ifşa et­meyeceğimiz şeyler okudu. Sadece şunu söyleyelim ki, bu şeyler, yer ve durum ile uyum içinde bulunan şeylerdi. Bu şeyleri mabet dışında duysaydınız herhalde gülüp geçerdiniz; fakat orada, ihtiyarın sözlerini dinlerken hiç de böyle bir istek doğamaz içinizde, zira o daima ihtiyardır ve özellikle de ifşa edilmiş sembollere bakarken (42). Hele Demeter, özel lisanı ve sembolleri, canlı ışık parıltıları ve üst üste yığılı bulutlar yardımıyla, bize, onun kutsal rahi­binden duyduğumuz ve gördüğümüz şeylerin doğruluğunu anlatırken gülmek aklınızdan bile geçemez: bir an gelmiş, mabedi dupduru bir mucize doldurmuştu: Elize'ye özgü o pırıl pırıl mekanları görüyor ve ermişlerin korosunu din­ liyorduk; başrahip, sadece zahiri bir görünüm veya felsefi bir yorum sonucu olarak bu şeylerin türeticisi ve ifşa edi­cisi konumunu kazanmıyordu: gerçekten de ve hakikaten de bütün olan bitenleri o hasıl ediyordu; Güneş, onun me­şalecisi; Ay, onuı:ı sunağının yanı başında duran ayin yö­neticisi; ve Hermes de, onun mistik münadisi durumun­ daydı. Fakat son söz söylenmişti: Konx Om Pax. (43)
Ayin sona erince biz de Görücüler haline gelmiştik." Yüce başrahip ne demekteydi acaba? O kutsal sözler, o yüce ifşaat neydi acaba?
İnisiyeler, cehennemin müthiş manzaraları ve azap­ları içinde gördükleri Persefon'un, bedenli hayatı sıra­sında maddeye zincirlenmiş veya ihtiraslarının esiri ola­rak yaşayarak öte aleme geçtiğinde daha da ağır azaplara maruz kalmış olan insan ruhunun acıklı halini temsil et­tiğini öğrenmekteydiler. Onun dünya hayatı, bir kefaret ödeme süreciydi veya önceki hayatlarını telafi imkanıy­dı. Ama ruh, disiplin vasıtasıyla arınabilmekte, sezgi, akıl ve iradenin kombine faaliyeti vasıtasıyla da kendini hatırlayabilmekte ve geleceği sezinleyebilmektedir; böyle olunca da, sonsuz sınırsız öte alemde bir gün tam anla­ mıyla iktisap etmeye mecbur olduğu engin hakikatlere önceden iştirak edebilmektedir. Persefon, pirü pak, ışıl ışıl Bakire haline, yani aşk ve sevinç saçan söze dile gelmez Bakire haline işte ancak bu çabayı gösterdiği takdir­ de tekrar kavuşabilınektedir. Annesi olan Seres'e gelince, o ise, sırlarda, ruhun mükemmelliğe ermek için ulaşmaya mecbur bulunduğu ilahi Zeka'nın ve insanın entelektüel prensibinin sembolüydü.
EFLATUN
563
İNSANLIĞI AYDINLATANLAR "Büyük İnisiyeler"kitabından EFLATUN BÖLÜM ALINTISIDIR https://www.facebook.com/nur.cihan.963/posts/pfbid02f75G3n8Ep5e6SkdxTQ5PptU4gK21sTerJST5y91R3gEHiuCxhu8zRdRX4QNPK591l
nur cihan
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963
************ eski zamanlarımda H. P. Blavatsky Isis Unveiled -PEÇESİZ İSİS kitabını okumuşum..ve bugünde modern batı dünyası ezoterizminin kurucularından olan madam blavatskay ın peçesiz isis adlı kitabından kaydettiğim ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK HAKKINDA doğuya ve ülkemize defalarca seyahat edip, buralarda inisiye edilirken elde ettiği bilgilerin özünü aktaracağım ki batılı fizikçiler ve psikiyatrlarda bu kitapla genel anlamda ilk defa doğu mistizmi ve KUANTOUM ALTI İLMİ İLE TANIŞMIŞLARMIŞ..
...önce okumaya üşenen herkes için özetleyeyim..İLK DEVİRLERDE MABEDİN ORTASINDA BİR İNSAN HEYKELİ VARMIŞ ve tüm inisiyasyon bu bedenin içine yani İNSAN TABUTUNA GİREREK YAPILIYORMUŞ..hatta bugünkü fen ilimlerindeki gibi belkide o insan heykelinin tüm organları sökülüp takılabiliyor ve organlarla zaman mekan-gezegen ve esma kabiliyetleri müridlere vakti gelince bu şekilde öğretiliyormuş.

YAZIDA AYRICA BÜYÜK SIR OLAN TAŞ IN İÇİNDEKİ SU SIRRIDA VAR ..yanii inisiyasyonun en sonunda ermişlere KEMİKLERİN İÇİNDEKİ SU OLAN İLİK anlamı açıklanıyormuş..bu ilik suyun TANRISAL ÖZ olduğu anlatılıyormuş..YANİİ bugünde ASA SUYU dediğimiz ,kundalini uyanınca OMURUMUZDA SU BASMANI OLUP TAŞAN HAYAT SUYUNUN İÇİNDEKİ BİLGİ AÇILIYORMUŞ..
ve kuyruk sokumundan tekamül edip kalbe gelip,oradan da beyne ulaşınca ,orada YANAN BİR ALEV i görüyormuşuz..

ve aşağıdaki bu yazının en sonunda okuyacağınız gibi :""Gizem okullarının hem birincil amacı hem de en yüksek meyvesi şuydu: İnsanın fiziksel ölümü tatmadan İlahî kaynağın farkına varması ve bilincini kullanarak onunla tekrar birleşmesi.""" ana amaçmış..KENDİNİ BİLİRSEN YANİ KENDİNİN NASIL YARATILDIĞINI VE NASIL ÇALIŞTIĞINI ANLARSAN O ZAMAN YARATILMIŞ HER ŞEYİDE ANLAR VE BİLİRSİN anlamına erersin...yani tekamül eder hakiki ahseni takvim zaman mekan insana sayılırsın..olaylar seni değil,artık sen olayları yorarsın ..
tabii insan bu yüksek ilme ve bilgilere antik mısır MUMYACILARININ MESLEKİ BİLGİLERİ SAYESİNDE ERİŞTİLER...BUGÜNDE MODERN TIB İLİMLERİ GENETİK YAZILIMLARI OKUYABİLİYOR VE HATTA BU KİŞİSEL KİTAPLARI İSTEDİKLERİ İNSAN MODELLERİ İLE artık DEĞİŞTİREBİLECEKLERİNİ BİZE SÖYLÜYORLAR DEĞİL Mİ?..yanii yeni bir şey yine yok..kadim zamanların çok nadir kişinin sahip olduğu ve kullandığı bu bilgiler günümüzde halka açılıyor ve herkes kendisini her şekilde parasını verip DIŞ KABUĞUNU YANİ KABİR SANDUKASINI DEĞİŞTİREBİLİR VE SÜSLERKEN ,ne yazık ki karakterlerimizi-ahlakımızı HAKİKATTE İNİSİYE OLMADIĞIMIZ İÇİN ASLA DEĞİŞTİREMİYORUZ ..o iş hala kadim ergitme teknikleri -inisiyasyonla oluyor ve para ile mevki ile o hakikatimizi satın alamıyoruz ..

mesela bugün olan olaylarda aynen bu anlamdadır..ülkemizde uzun yıllardır bir DİPLOMA DİYE TUTTURDULAR sanki o diplomaları hak edecek öğrenim veriliyor ve insan yetiştiriliyor ve hak edene hakkı veriliyormuş gibi VE ÜLKEMİZİN YARISINDAN FAZLASI HERKES BİLİR Kİ SAHTE DİPLOMALIDIR ve hak etmeden bir işi ve yetkileri torpille -kayırma ile kendisine kaptırılmıştır .bu akademia da bile böyledir.. . ..O YÜZDEN HERKES AYAKLANIYOR ..HAK ETMEDEN-hiç bir tekamül yasasından geçmeden ,SADECE BİR SİYASİ PARTİYE ÜYE OLUP ÇALIŞIRSAN VE SEÇİMİ ? KAZANIRSAN DEVLET MALI BELEŞ YEMEYEN KELEŞ MESLEĞİ MEMURİYET VE YAN SANAYİNİ SÖMÜRMEYE SENDE HAK KAZANIRSIN ve ülkemizde bu şekilde geçinen milyonlarca haksız ve yetkisiz kurumları işgal eden soyguncu var ..ülkemizde diploma almak çok kolaydır ve pek çok ülkede de parayı verip diploma almak kolaydır ve herkes bunu bilir yapar .. ülkemizde mesleklerde inisiye edilmediğimiz ve KABİLİYETLERİMİZE-tekamüllerimize BAKILMADIĞI İÇİN maalesef bu aşağı seviyeye toplum olarak düştük..hepimiz torpille bir yere yerleşince oraya yakınlarımızla birlikte kazık kakarak ,ömür boyu rant halinde sömürmeyi marifet sayıyoruz ama o rantların bedellerini sistem bize fitil fitil ödetmeden diğer tarafa kabul etmez biiiirr ve bizler genel olarak HAK-ADALET E İMANIMIZIDA KAYBETTİĞİMİZDEN artık helal -haram nedir onu bile hatırlayamıyoruz..işte şimdi kaybettiklerimizle yüzleşiyoruz ve sistem bize NE KAYBETTİĞİMİZİ hatırlatıyor..

hani fabrika ayarlarına dönüyorduk ya ve hasat zamanı idi ve kıyamet çağındaydık..söylemesi çok kolay değil mi? ...ama iş başa gelince kimse o bilgileri hatırlamak dahi istemiyor..
ÜLKEMİZDE BUGÜN BİRİLERİ İÇİN ÖLÜLER YOLCULUKU TEKAMÜL İNSİYASYONU BAŞLAMIŞTIR VE VE BAŞARILIRSA HEM KENDİSİ HEMDE ÜLKESİ İÇİN ERGİTİLMİŞ hak edilmiş BİR FERD OLARAK HAK ETTİĞİ DEĞERİ FAZLASI İLE her inisiye gibi misli ile ALACAKTIR ..sistem işini bilir..ve sistem kimseye işini bırakmaz..herkesi ve her şeyi öğütür..
ve elemeler vardır..ancak yukarıdan seçilirsen yüksek inisiyasyona tekamüle alınırsın .tüm kadim devirler ülke yöneticileri ağır imtihanlardan elene elene ve seçile seçile ergitilerek -tekamillerin en sonunda o yetkiler ona verilmiştir.. mesela ülkemizin başındaki liderimizde bir şiir okuduğu için tüm siyasi hakları alınıp hapse tıkılmıştır ama sonra sistemi öğrenerek istediği yere yeniden konuşlandırılmıştır ve bugün her deliği öğrendikleri içinde dünyada çok iyi siyasi hareketleri ile taktir dahi toplamaktadırlar..çünkü kazıyarak geldiğinden yerini kimseye kaptırtmamak için her yolu ,ONA ,BİR VAKİTLER O ZULMÜ YAPANLAR ÖĞRETTİLER ÇÜNKÜ... .. büyük başların büyük belaları olur ..küçük başlarınsa sadece baş ağrıları ve iş ekmek ve uçkur dertleri olur.. büyük başlar ben ben ben yöneteceğim ve herkese ben ve benim ailem -yakınlarımla hükmedeceğim ve her şey benimdir derdindedirler ..

sende biliyorsun ..hak etmedne kolay kazandığımız her şeyin bedeli ÖLMEDEN EVVEL ÖLDÜRÜLEREK YANİ DÜNYEVİ İNİSİYASYONA TABİDİR..YANİ YAZDIKLARIMI KENDİ ELİMİZLE-DİLİMİZLE-AKLIMIZLA -GÖZÜMÜZLE İŞLEDİĞİMİZ HER EYLEME BAKARAK ANLAMAYI BAŞARINCAYA DEK ölüler yolculuklarından bir yolculuğu yaptığımızı artık anlayacağız..
ve şimdide çok uzun ve sıkıcı ama yazıldığı tarihte o devrin amerika ve avrupasında ve akademik ve entellektüel camiasında korkunç ses getiren ve olay olan bilgilerden bir demeti okuyabiliyorsanız okuyorsunuz..
not: ÖNCE ANTİK MISIR İLK TANRISI ATON un kendisini ahşap bir tabutta yatan sıvı soyut bir elektrik olarak tanımlamasını hatırlayınız ve sonra antik mısır OSİRİS in inisiye edilişinde ahşap bir tabuta çivilenmesini hayal ediniz ve sonra yahudilerin tahta tabutu -KUTSAL SANDIKInı düşününüz..sonra insan denen toprak ve sudan inşa edilen KABİRİ VE BU İNSAN KABRİNDE YAŞAYAN CAN KUŞUNU anlayınız..bu şekilde sizde var olan bilgileri bu hikayeye şablon kalıp olarak yerleştiriniz ve ÖLÜDEN DİRİ ÇIKARTMAK İŞLEMİNE BAŞLAYINIZ
nur cihan
ve alıntım
tarihte bugün ki alıntı yazımda İLK MABED OLAN İNSAN HEYKELİ ANLAMI VAR...bu heykel mabed in içinde ilk insiyeler ,o bedenle kendi bedenlerini birleştirerek irşad edilirlermiş..insan denen ahit sandığı mabedi camisi tahsil ettiğimiz KENDİNİ BİLİP OKUMAK ANLAMIDIR..insanın KALBİNE GİDEN BU YOLCULUKTA ,KALBİN İÇİNDEKİ O ATEŞİ AŞK var mesela bu yazıda.. kendini bilmek öğretileri tüm inançlarda ve ilkel kabilelerde aynı sembollerle öğrenilir..bizim bir zamanlar bu tahsili BİR İNSAN HEYKEL KALIBI olan MABEDİ İNSAN ADEM de TAHSİL ETTİĞİMİZ SU GÖTÜRMEZ BİR GERÇEKTİR ki halen öyledir....fakat :"NEREYE DÖNERSEN DÖN RABBİNİN YÜZÜ VECHİ BAKİ KALIR"ayeti canlandığında ,o derya da bir de adem heykeli zuhur eder ve sonra o adem heykeli toprak olup çatlayıp ,dökülerek ,kum olup savrularak yıkılır..ve herşey durur.. ve alıntımız..........
İNSAN BEDENİNİN SEMBOLİZMİ
Bütün sembollerin en eskisi, en evrenseli ve en derini insan bedenidir. Yunanlılar, Persler, Mısırlılar ve Hindular insanın üçlü doğasının felsefi analizini ahlaki ve dini terbiyenin vazgeçilmez bir parçası olarak görmüşlerdir. Her ulusun gizem okulları yasaların, elementlerin ve evrenin güçlerinin insan bedeninde özetlendiğini, insanın dışında var olan her şeyin insanın içinde bir benzere sahip olduğunu öğretmiştir. Devasa boyutlarıyla ölçülemez, derinliğiyle kavranamaz olan evren, insanın idrakinin ötesindedir. Tanrılar bile, onlara kaynak olan ulaşılamaz ihtişamın yalnızca bir kısmını kavrayabilirler. İnsan ilahî cezbe ile dolduğunda, kısa bir süreliğine kişiliğinin sınırlarını aşabilir ve bütün yaratımın içinde yüzdüğü ilahî nura şahit olabilir. Fakat insan en büyük aydınlanmasında bile semavi faaliyetin çok yüzlü kusursuz imgesini akılcı ruhuna kalıcı bir şekilde işlemekten acizdir. Akli melekelerin kavrayışını aşan şeylerle entelektüel olarak uğraşmanın beyhudeliğini gören ilk filozoflar, dikkatlerini algılanamaz olan Ulûhiyet’ten çekerek insana çevirmişler, onun doğasının sınırlı çerçevesi içinde dışsal âlemlerin gizemlerinin tezahür ettiğini görmüşlerdir. Bu benzeştirmenin doğal bir sonucu olarak Tanrı’yı Büyük İnsan ve insanı Küçük Tanrı olarak gören gizli bir tanrıbilimsel sistem oluşturmuşlardır. Büyük evrene, Büyük Âlem veya Vücut anlamına gelen Makrokozmos denmiş, onun işlevlerini kontrol eden ruhsal entiteye yani İlahî Hayat’a ise Makroprosopus denmiştir. İnsan vücuduna, yani bireysel beşeri evrene ise Mikrokozmos, onun işlevlerini idare eden ruhsal entiteye ise Mikroprosopus denmiştir. Pagan gizem okulları öncelikle neofitlere Makrokozmos ile Mikrokozmos arasındaki –yani Tanrı ile insan arasındaki– hakiki ilişkiyi öğretmeyle ilgilenmiştir. Buna göre, Mikrokozmik insan ile Makrokozmik insanın işlev ve organları arasındaki analojilerin anahtarları, ilk dönem inisiyelerinin en kıymetli mülkü olmuştur.
H. P. Blavatsky Isis Unveiled adlı eserinde paganların insan anlayışını şu şekilde açıklamaktadır: “İnsan küçük âlemdir (evrenin içinde küçük bir evren). Tıpkı cenin gibi, üç ruhunun yardımıyla, makrokozmosun rahminde asılı durur. Dünyevi bedeni, onun ebeveyni olan yer ile sürekli bir ilişki içindeyken, astral ruhu yıldızlara ait anima mundi ile birlik içinde yaşar. Dünyada her şeye nüfuz eden elementler, uzayı da doldurduğu ve uzay kıyısız ve sonsuz olduğu için, insan ve uzay birbirinin içindedir. İnsanın üçüncü ruhuna gelince, o En Yüksek Sebep, âlemin Ruhani Nuru’ndan yayılan sayısız ışınımlardan biri olarak sonsuz bir ışından başka ne olabilir? Bu organik ve organik olmayan, ruhani ve fiziksel doğanın teslisidir. Bu teslis üçteki birdir. Proclus’un söylediği gibi ‘Monad, ilk olarak, Sonsuz Tanrı’dır; ikinci olarak, ebediyettir, üçüncü olarak paradigma evrenin kalıbıdır.’ Bu üçü, Akli Triad’ı oluşturur.”

Putperestliğin din haline gelmesinden çok önce, ilk rahipler tapınağın kutsal odasına bir insan heykeli koymuşlardı. Bu insan sureti, bütün karmaşıklığı içinde İlahî Kudret’i sembolize ediyordu. Dolayısıyla kadim zamanların rahipleri, ders kitabı olarak gördükleri insanı inceleyerek, bir parçası oldukları semavi planın daha yüce ve soyut gizemlerini öğreniyorlardı. İlkel sunaklar üzerinde duran bu heykeller, tıpkı gizem okullarındaki kimi (amblemsel) el şekilleri gibi rölyef veya boyama hiyerogliflerle kaplıydı. Belki heykelin içi açılabiliyor, organlar, kemikler, kaslar, sinirler ve diğer organların konumları görülebiliyordu. Çağlar süren araştırmaların sonunda manken karmaşık hiyeroglifler ve sembolik glifler yığınıyla kaplanmıştı. Her uzvun kendine ait gizli bir anlamı vardı. Bu uzuvların oranları, kozmosun bütün kısımlarının ölçülerini veriyordu. O bilgelerin ve hiyerofantların sahip oldukları bütün bilgiyi taşıyan muhteşem bir bileşik semboldü.
Fakat sonra putperestlik geldi. Gizem okulları onun içinde çürüdü. Sırlar kayboldu, sunağın üzerinde duran gizemli insanın kimliğini artık hiç kimse bilmiyordu. Tek hatırlanan şey heykelin Evrensel Kudret’in kutsal bir sembolü olduğuydu. Nihayet insanlar onu bir tanrı, insanın ilk sureti olarak görmeye başladı. Mankenin yapılış amacının bilgisi kaybolduktan sonra, rahipler tasvire tapındılar, ta ki ruhani kavrayış eksiklikleri tapınağı başlarına yıkana ve tasvir de onun anlamını unutan medeniyetle birlikte parçalanana kadar.
Geçmiş asırların inisiye akılları, ilk tanrıbilimcileri, insanın aslında Tanrı suretinde yaratıldığına dair varsayımdan hareketle, insan bedeni üzerinde devasa bir teolojik yapı inşa etmişlerdir. Bugünkü dünya dinlerinin çoğu, inançlarının ve öğretilerinin kaynağının biyoloji bilimi olduğu gerçeğini bilmez. Modernlerin, Ulûhiyet’in doğrudan vahiylerine dayandığına inandığı yasalar ve ahlak, gerçekte, beşeri yapının karmaşıklığına dalarak asırlar süren sabırlı araştırmaların ve bu araştırmayla ortaya çıkarılan sonsuz harikaların meyveleridirler.

Dünyanın neredeyse bütün kutsal kitaplarında bir anatomik mecaz bulunabilir. Özellikle yaratım mitlerinde, bu çok belirgindir. Cenin hayatı ve gebelik hakkında bilgi sahibi olan herhangi bir insan, Âdem ile Havva, Eden Bahçesi, Eleusis Gizemleri’nin dokuz derecesi, Brahmanların Vişnu’nun bedenlenmesine dair efsanelerinin mecazi temellerini görmekte zorluk çekmeyecektir. Evrensel Yumurta, İskandinav Ginnungagap miti (dünyanın tohumunun atıldığı uzaydaki karanlık uçurum), ebeveynsel üretme gücünün sembolü olarak balığın kullanılması, tümü, teolojik akıl yürütmelerin gerçek kaynağına işaret eder. Kadim filozoflar, insanın, hayat bulmacasının anahtarı olduğunun farkına varmışlardı; çünkü insan İlahî Plan’ın yaşayan imgesiydi. Gelecek çağlarda insanlık şu kadim sözlerin ciddiyetini bir kez daha tümüyle kavrayacaktır: “İnsan insan olmanın ne demek olduğunu araştırmak demektir.”

Tanrı ile insan ikili bir yapıya sahiptir, bu ikili yapının daha üstün olan kısmı gayp âlemindeyken, yani görünmezken, aşağı olan kısmı zuhur âlemindedir, yani görünür. Bu ikisi arasında bir de görünür ve görünmez doğanın birleştiği arabulucu bir alan vardır. Tanrı’nın ruhani doğası, –aslında kristalize bir fikirden başka bir şey olmayan – O’nun nesnel evrensel doğasına nasıl hâkimse, insanın ruhani doğası da, görünür maddi kişiliğinin görünmez sebebi ve hükmeden gücüdür.
Dolayısıyla açıktır ki insan ruhunun maddi bedenle ilişkisi Tanrı’nın nesnel evrenle ilişkisine benzer. Gizem okulları, ruhun, yani hayatın formdan üstün ve evvel olduğunu, üstün ve evvel olanın aşağı ve sonra olana egemen olduğunu öğretiyordu.
Ruh formdan üstün olduğu için, form ruh âleminin içindedir. İnsanın bedeni içinde bir ruhun var olduğu inancı da yaygındır. Fakat teoloji ve felsefenin sonuçlarına göre bu inanç hatalıdır, çünkü ruh bir şeyin içinde tezahür etmeden önce onu çevreler. Felsefi açıdan, form, ruhtan ayrı olmasına rağmen, ruhun içindedir, bununla birlikte ruh formun toplamından daha fazladır. İnsanın maddi doğası nasıl ruhun bütünselliği içindeyse, Evrensel Doğa da –bütün yıldız sistemleriyle birlikte– her şeye nüfuz eden Tanrısal özün, Evrensel Ruh’un içindedir.
—-KALPTEKİ TETRAGRAMATON —–Tetragrammaton, yani Tanrı’nın dört harfli ismi, burada, ters çevrilmiş insan kalbinde tetraktis olarak düzenlenmiştir. Altında Jehovah ismi, İbrani Şin harfinin araya girmesiyle Jehoshua’ya [İsa dönüşür. Çizim bütün olarak insanın kalbindeki Tanrı’nın tahtı ve onun hiyerarşilerini gösterir. Jacob Böhme Libri Apologetici’nin ilk kitabında sembolün anlamını şu şekilde tarif etmiştir: “Çünkü biz insanların Tanrı’yı işaret eden ortak bir kitabı vardır. O herkesin içindedir ve o Tanrı’nın paha biçilmez ismidir. Onun harfleri aşkın harfleridir ve O bize bu sevgiden İsa’nın mübarek ismini vermiştir. Kalbinizdeki ve ruhunuzdaki bu alfabeyi okuyun, başka kitaba gerek kalmayacaktır. Tanrı çocuklarının bütün yazıları sizi bu kitaba yöneltir, çünkü bütün bilgelik hazineleri orada yatmaktadır. Bu kitap içinizdeki Mesih’tir.”"]
Kadim irfanın başka bir mevhumuna göre, ister ruhani ister maddi olsun, bütün bedenlerin üç merkezi vardır. Yunanlılar bunlara yukarı merkez, orta merkez ve aşağı merkez adlarını vermiştir. Buradaki kasıtlı belirsizliğe dikkat edilmelidir. Soyut zihinsel hakikatleri eksiksiz bir biçimde şeklen veya sembolle ifade etmek imkânsızdır, çünkü metafizik ilişkilerin bir özelliğinin şekille temsili, onun diğer bir özelliğiyle çelişebilir. Genellikle yukarıda olan soyluluk ve güç bakımından daha üstün görülür, oysa gerçekte merkezde olan hem yukarıda olduğu söylenene, hem aşağıda olduğu söylenene üstündür. Dolayısıyla aslında yukarıda olan, merkezde olandır, aşağıda olanlar ise onun altındadır. Okuyucu yukarı kelimesini kaynağa yakın, aşağı kelimesini kaynaktan uzaklık olarak anlarsa ve kaynağı da merkezde görürse sorun kalmaz. Felsefi ve tanrıbilimsel meselelerde yukarı, merkeze doğru olan, aşağı ise çevreye doğru olan olarak anlaşılabilir. Merkez ruh, çevre ise maddedir. Dolayısıyla yukarı, yükselen bir ruhanilik merdiveninde ruha doğru giden, aşağı ise maddesel bir alçalma merdiveninde maddeye doğru gidendir. Bu kavrayış bir koninin ucuyla örneklendirilebilir.

Koninin ucu yukarıdan bakıldığında dairenin ortasındadır. Bu üç evrensel merkez –yukarı, aşağı ve onları birleştiren orta– ışığın kaynağı olan üç güneşi veya güneşin üç yönünü gösterir. Bunun fiziksel bir evrene benzeyen insan bedeninin üç büyük merkeziyle de ilişkisi vardır. “Bunlardan [güneşlerden] ilki,” diyor Thomas Taylor, “güneş pınarını destekleyen ışığa, ikincisi güneşten çıkan ışığa, üçüncüsü de bu ışığın diğer doğalara ilettiği ihtişama karşılık gelir.”
---İSA, BAKİRE MERYEM VE ON İKİ HAVARİYLE DEKORE EDİLMİŞ EL ----Parmakların on iki boğumu üzerinde, her biri kendine özgü sembolle birlikte on iki havarinin tasvirleri görünmektedir. Şehit olanlarda sembol ölüm aletini göstermektedir. Bu yüzden Aziz Andrew’inki bir haç, Aziz Thomas’ınki bir kargı, Aziz James’inki bir sopa, Aziz Philip’inki bir haç, Aziz Bartholomew’inki bir büyük bıçak veya pala, Aziz Matta’nınki bir kılıç veya mızrak, Aziz Simon’unki bir sopa veya testere, Aziz Matthias’ınki bir balta ve Aziz Judas’ınki ise bir teberdir. Sembolleri şehitlikle ilgili olmayan havarilerden Aziz Petrus biri altın biri gümüş iki çapraz anahtar, Büyük Aziz James bir hacı asası ile tarak kabuğu ile temsil edilir. Aziz Yuhanna’nın elinde ise zehrin mucizevi bir şekilde yılan formunda çıkıp uzaklaştığı bir kupa bulunmaktadır. (Bkz. Handbook of Christian Symbolism.) Başparmağın ikinci boğumundaki Hz. İsa figürü, bu konuma Yaratıcı Teslis’in ilk kişisini koyan pagan sisteme göre değildir. Baba Tanrı ikinci boğumda, Oğul Tanrı birinci boğumda ve Kutsal Ruh, başparmağın kökünde olmalıdır. Ayrıca, felsefi düzenlemeye göre, ay için kutsal kabul edilen Bakire, başparmağın kökünde olmalıdır.
Üstün (ya da ruhani) merkez, diğer ikisinin ortasında olduğu için, bedendeki karşılığı, en ruhani ve gizemli organ kalptir. İkinci merkez (yukarı ve aşağı âlemlerin bağlantısı) fiziksel olarak en yüksekte duran organ, beyindir. Üçüncü (ya da aşağı) merkez fiziksel olarak en aşağıda olmasına rağmen çok büyük bir fiziksel öneme sahip olan üreme organlarıdır. Böylece sembolik olarak kalp hayatın kaynağı; beyin, akılcı zekâ ile hayat ve formun birleştiği bağlantı ve üreme sistemi –ya da aşağı mertebeden yaratıcı güç– fiziksel organizmaların üretildiği gücün kaynağıdır. Bireylerin idealleri ve umutları kişinin ufkunda ve ifadelerinde bu üç merkezden hangisinin hâkim olduğuna bağlı olacaktır. Maddeci insanlarda en aşağı merkez en güçlüsüdür; entelektüel insanlarda merkez en üsttekidir; fakat inisiyelerde –bu iki ucun ruhani nurun ışığında yıkanmasıyla– hâkim olan, hem bedeni hem aklı kontrol eden kalptir.
Işık, kaynağı olduğu hayata nasıl şahitlik ediyorsa, akıl da ruha şahadet eder ve aşağı planlarda olan faaliyet de akla şahit olur. Demek ki akıl kalbi görür, üreme sistemi de aklı görür. Ruhani doğa uygun şekilde en yaygın olarak bir kalple, zihinsel güç Pagan sistemlerin iki yüzlü Janus’u olan Kiklop gözü ya da beyin epifizini temsil eden bir açık gözle, üreme sistemi de bir çiçek, bir asa, kupa veya bir elle sembolize edilir.
Bütün gizem okulları kalbi, ruhani bilincin merkezi kabul etseler de, sık sık bu kavramı kasıtlı bir şekilde ihmal edip kalbi duygusal doğanın sembolü olarak ekzoterik bir anlamda kullanmışlardır. Bu düzenlemede üreme merkezi fiziksel bedeni, kalp duygusal bedeni ve beyin zihinsel bedeni temsil eder. Beyin üstün merkezi temsil etse de, inisiyeler aşağı mertebelerden üst mertebelere çıkınca, onlara, beynin kalbin en iç odasında ikamet eden ruhani alevin bir sureti olduğu öğretilir.
Ezoterizm öğrencileri, kadimlerin sık sık Gizemler’in gerçek yorumlarını perdeler ardına gizlemiş olduklarını keşfederler. Beynin kalp yerine kullanılması bu perdelerden biriydi.
Kadim gizem okullarının üç derecesi, birkaç istisna hariç, beşeri ve evrensel cisimlerin üç büyük merkezini temsil eden üç odada verilirdi. Mümkünse, tapınağın kendisi de insan bedeni şeklinde yapılırdı. Aday bacaklar arasından girer ve en yüksek dereceyi, binanın beyne karşılık gelen bölümünde alırdı. Dolayısıyla ilk derece, maddi gizem ile onun sembolü üreme sistemiydi; bu derece, adayı somut düşüncenin çeşitli mertebelerinde yükseltirdi. İkinci derece kalbe karşılık gelen odada verilir, zihinsel bağlantıyı oluşturan orta gücü sembolize ederdi. Burada aday soyut düşünce sırlarına inisiye edilir, aklı yettiği ölçüde zihinsel olarak yükseltilirdi. Bundan sonra beyne karşılık gelen ve tapınaktaki en yüksek konuma sahip olan üçüncü bir odaya girerdi. Beyin merkezinde sırların özü verilirdi. Burada inisiye ilk defa şu ölümsüz kelimelerin anlamını kavrardı:
“İnsan gönlünden geçirdiği şeydir.” Beyinde yedi kalp olduğu gibi, kalpte de yedi beyin vardır
---İÇSEL İNSANIN ÜÇLÜ HAYATI ---- Jakop Böhme’nin en parlak müritlerinden biri olan filozof ve mistik Johann Georg Gichtel, yukarıdaki şekli sevdiği dostları ve öğrencileriyle gizlice paylaşmıştır. Gichtel, Böhme’nin yazılarını yeniden yayınlamış ve onları dikkat çekici birçok şekilde resmetmiştir. Gichtel’e göre yukarıdaki şekiller, İlahî (veya içsel) insanın anatomisini temsil eder, grafik olarak onun beşeri, cehennemi ve İlahî hallerini gösterir. Böhme’nin eserlerinin William Law baskısındaki resimler belli ki Gichtel’in şekillerine dayanıyor, çünkü esas noktalarda benzerlikler içermektedirler. Gichtel bu şekillerle ilgili hiçbir ayrıntılı açıklamaya girmez, burada gösterilen şekillerdeki yazılar sadece yorumlara dayanmaktadır. İki uçtaki figürler aynı şeklin önü ve arkasıdırlar ve Üçüncü Tablet olarak adlandırılmışlardır. “Bütünsel insanın yenilenmiş halinde üç özsel parçası olan Ruh, Can ve Beden’le ilişkisini göstermek için tasarlanmışlardır.” Soldan üçüncü figür İkinci Tablet’tir ve “İnsanın yenilenmeye karşı ilgi ve saygısını yitirdiği delalete düşmüş ve yozlaşmış halini” göstermektedir. Ne var ki bu üçüncü figür, William Law’un ilk tabletine tekabül etmez. İlk Tablet muhtemelen insanın Düşüş’ten önceki halini göstermektedir. Fakat Gichtel’in yenilenmiş insanı üçüncü şekildekidir. William Law bu şekillerin amacını ve üzerlerindeki sembolleri şu şekilde açıklamaktadır. “Bu tabletler insanın üç halini temsil etmek için tasarlanmışlardır: Düşüşten önceki saflık, ihtişam içindeki hükümdar halidir; ikincisi düşüşten sonraki Kirlenme ve Azap halidir; üçüncü hâl ise düşüşten sonra ayağa kalktığı, yenilenme, kutsallaşma ve kusursuzlaşma yolundaki halidir.” Doğu dinleri öğrencileri, figürler üzerindeki Hindulara özgü çakraları, yani spiritüel kuvvet merkezlerini hemen göreceklerdir. Bu merkezlerin çeşitli hareketleri ve yönleri, müritlerin içsel İlahî doğasının halini göstermektedir.
İNSANDAKİ İLAHİ AĞAÇ (arka) Jakop Böhme’den Law’ın şekillerinden. İnsanın önden görünüşünü resmeden tasvirinin onun içindeki İlahî ilkeleri yenilenmiş halinde resmetmesi gibi, aynı figürün arkadan görünüşü güneşin aşağı, yani “gece” halini gösterir. Astral Zihin Küresi’nden bir hat Akıl Küresi’nden geçerek Duyular Küresi’ne iner. Astral Zihin ile Duyular Küresi onların geceye ait doğalarını göstermek için yıldızlarla süslenmiştir. Akıl küresinde ise aşağı ve yukarı birleşmiştir. Ölümlü insandaki Akıl, spiritüel insandaki Aydınlanmış İdrak’a karşılık gelmektedir.
Proclus, On the Theology of Platon [Platon’un Tanrıbilimi Üstüne] adlı eserinin ilk kitabında bu konuda şunları yazmaktadır: “Hakikaten, (ilk) Alkibiades’te Sokrates doğru bir biçimde gözlemlemektedir ki ruh kendi içine girdiği zaman her şeyi ve hatta Ulûhiyeti görecektir. Kendi kendinin, bütün hayatın merkezinin kıyısında, sahip olduğu çeşitli melekeleri bırakarak en yüksek kuleye çıkar. Söylenmiştir ki, sırların en kutsal olanında mistik, ilk olarak, tanrıların huzurundan fışkıran bir çoklu-formla ve birçok şekle sahip türlerle karşılaşır, fakat tapınağa girdikten sonra, heyecansız, mistik ritüellerle korunmuş olarak, sinesine [kalbine] İlahî nuru alır ve onların sözleriyle, kıyafetlerinden soyunarak, bir İlahî doğadan pay alır; bana göre aynı ruh hali, bütünün tefekküründe de yaşanmaktadır.
Çünkü ruh kendisinden aşağı olan şeylere baktığı zaman gölgeler ve varlık suretleri görür, fakat o kendini kendine yönelttikten sonra, kendi özünden ve sahip olduğu akıldan işler. İlk başta, hakikaten de sadece kendini görür; fakat kendini bilmede derinleştikçe, kendinde hem aklı hem de diğer varlıkları bulur. Kendi iç odalarına, ruhun âdeta en iç en kutsal odasına girince, gözleri kapalı olarak, [aşağı aklın yardımı olmadan] varlıkları birleştiren tanrısal türleri görür. Çünkü içimizde her şey fiziksel olarak mevcuttur ve bu sayede bizler doğal olarak, bütünün içimizdeki imge ve güçlerini harekete geçirerek her şeyi bilme gücüne sahibiz.”
Eski çağların ustaları, müritlerine, bir imgenin gerçeklik olmayıp öznel bir fikrin nesnelleşmesinden ibaret olduğunu öğretiyorlardı. Tanrıların suretleri, tapınmak için tasarlanan nesneler değil, görünmez kuvvetler ve ilkelerin hatırlatıcıları ve mecazları olarak kabul edilmişlerdir. Aynı şekilde insanın bedeni de bireysel bir şey olarak görülmemeli, tıpkı bir tapınağın Tanrı’nın Evi olması gibi bireyin evi olarak görülmelidir. Kabalık ve sapkınlık açısından bakıldığında, insanın bedeni bir İlahî ilkenin hapishanesi veya mezarıdır; fakat yaratıcı kuvvetlerini harekete geçirmiş olanlar için o Tanrı’nın sürekli yenilenen mabedi veya evidir. “Kişilik, varlığın doğasından gelen ipin ucunda sallanır,” diyor gizli öğretiler. İnsan özde kalıcı ve ölümsüz olan ilkedir; sadece onun bedenleri ölüm ve doğum döngüsünden geçer. Ölümsüz gerçektir, ölümlü gerçek dışıdır. Her dünya yaşamında gerçeklik, gerçek olmayanın içinde ikamet eder ve ölümle geçici olarak, aydınlanmayla ise kalıcı olarak özgürleşir.
İNSANDAKİ İLAHİ AĞAÇ (ön) Jakop Böhme’den Law’ın resimlerinden alıntı Kökü kalpte olan bir ağaç, İdrak Küresi yoluyla Ulûhiyet’in aynasından yükseliyor ve Duyular Küresi’nde dal veriyor. Bu ağacın gövdesi ve kökleri, insanın İlahî doğasını temsil ediyor ve ona ruhanilik, spiritüellik adı verilebilir. Ağacın dalları İlahî yapının birbirinden ayrı kısımlarıdır ve bireyselliğe benzetilebilir. Yapraklar kısa ömürlerinden dolayı kişiliğe karşılık gelir, bu kişilik kendi İlahî kaynağından hiçbir şey almaz.

*****
Genel olarak çoktanrılı kabul edilseler de, paganların bu üne sahip olmalarının nedeni, birden çok Tanrı’ya tapınmaları değil, bu Tanrı’nın sıfatlarını kişileştirip, her biri, bir bütün olarak tezahür eden Tek Tanrı’nın sadece belli bir yönünü gösteren, mertebe bakımından daha aşağı tanrılardan bir meclis yaratmış olmalarıdır. Kadim dinlerin çeşitli tanrı meclisleri, aslında Tanrı’nın sınıflandırılmış ve kişileştirilmiş niteliklerini temsil ederler. Bu açıdan Kabalacıların Melekler düzenine tekabül ederler. Kadim zamanların bütün tanrı ve tanrıçalarının, aynı şekilde bu tanrıların onlara layık bir aracı olan elementlerin, gezegenlerin ve takımyıldızlarının insan bedeninde bir karşılığı vardır. Dört beden merkezi elementlere, yedi hayati organ gezegenlere, vücudun on iki kısmı Zodyak’a tekabül eder, insanın İlahî doğasının görünmez kısımları çeşitli dünya ötesi tanrılara ve nihayet gizli Tanrı da kemikteki iliğe tekabül eder.
Pek çok insan kendisinin fiilen var olan evrenlere karşılık geldiğini, fiziksel bedeninin ise bir görünür doğa olduğunu, bu doğanın yapısının, söz konusu evrenlerdeki gizli potansiyellerin ortaya çıkışına aracı olduğunu bilmez. Oysa insanın fiziksel bedeni aracılığıyla sadece mineral, bitkisel ve hayvansal krallıklar tekâmül etmekle kalmaz, aynı zamanda görünmez ruhani hayatın bilinmeyen sınıflanmaları ve bölünmeleri de tekâmül eder. Hücrelerin, insanın yapısında sınırsız
birimler olması gibi, insan da evrenin yapısında sınırsız bir birimdir. Bu ilişkilerin bilinip takdir edinmesine dayanan bir teoloji, derin bir hakikat içerir.
İnsanın fiziksel bedeninin birbirinden ayrı beş uzantısı vardır: iki bacak, iki kol ve bir baş. Bunlardan sonuncusu diğer dördünü yönetir. Böylece 5 sayısı insanın sembolü olur. Piramidin dört köşesi kollara ve bacaklara, tepesi başa karşılık gelir ve böylece akli kuvvetin, dört akıl dışı köşeyi kontrol ettiğini gösterir.
Eller ve ayaklar dört elementi temsil etmek için kullanılmışlardır, ayaklardan her biri toprak ve suya, eller ise ateş ve havaya karşılık gelir. Beyin diğer dört elementi yöneten ve birleştiren beşinci elemente –esîr– karşılık gelir. Eğer ayaklar birleştirilir ve kollar yanlara açılırsa insan haçı sembolize eder, haçın yukarı ucu, rasyonel akla, insanın başına karşılık gelir.
El ve ayak parmaklarının da özel önemleri vardır. Ayak parmakları on fiziksel yasayı, el parmakları da on spiritüel yasayı temsil eder. Her elin dört parmağı elementleri, her parmaktaki üç boğum elementlerin hallerini gösterir. Böylece bir elde on iki bölüm oluşur ki bunlar Zodyak’a tekabül eder. Başparmağın iki boğumuyla kökü Ulûhiyet’in üçlü doğasını gösterir. İlk boğum yaratıcı yön, ikincisi koruyucu yön, kök ise doğurgan ve yıkıcı yöndür. Eller bir araya getirildiği zaman yirmi iki dört Yaşlı ile Yaratımın Altı Günü ortaya çıkar. Sembolizmde beden dikey olarak ikiye bölünür, sağ taraf ışık, sol taraf karanlık olarak kabul edilir. Işık ve karanlığın gerçek anlamını bilmeyenler için belirtelim ki, ışık tarafı spiritüel olanı, karanlık ise maddi olanı yönetir. Işık nesnelliğin, karanlık ise öznelliğin sembolüdür. Işık hayatın bir tezahürüdür dolayısıyla hayat ondan üstündür. Işığın altında olan şey karanlıktır, burada ışık geçici olarak var olurken, karanlık kalıcıdır. Hayat ışıktan önce geldiği için onun sembolü karanlıktır ve karanlık soyut, fark âleminin dışındaki varlığın gerçek doğasını ebediyen gizleyen peçedir.
Eski zamanlarda insanlar sağ elleriyle savaşmış ve hayati organlarını sol elleriyle tuttukları bir kalkanla korumuşlardır. Dolayısıyla bedenin sağ tarafı saldırgan, sol tarafı ise savunmacıdır. Bu nedenle bedenin sağ tarafı eril, sol tarafı dişil kabul edilmiştir. Birçok otorite insanlıkta şu anda sağlaklığın egemen olmasını kendini savunmak için sol eli hareketsiz tutma alışkanlının bir sonucu olarak geliştiğini düşünmektedir.
Dahası, varlığın kaynağı, ışıktan önce gelen ilksel karanlık içinde olduğu için, insanın spiritüel doğası da onun varlığının karanlık kısmındadır; çünkü kalp sol taraftadır. Karanlığı kötülükle ilişkilendirmeye dair yanlış uygulamadan çıkan tuhaf kavrayışlardan birine göre birçok eski ulus, yapıcı ve hayırlı işler için sağ eli, tanrıların nazarında kirli olup münasip görünmeyen işler için sol eli kullanmıştır.
Aynı nedenle kara büyü, sol el yolu olarak adlandırılmıştır. Cennetin sağ tarafta, cehennemin ise sol tarafta olduğu söylenmiştir. Hatta bazı filozoflar iki tür yazı olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmiştir, ekzoterik yöntem olarak düşünülen soldan sağa ile ezoterik yöntem olarak düşünülen sağdan sola. Buna göre, ekzoterik yazı, kalpten başlayıp uzağa doğru giden, ezoterik yazı ise tıpkı kadim İbranice gibi kalbin yönüne doğru, yani sağdan sola yazılandır.
Gizli öğretiye göre bedenin her uzvu ve azasının beyinde bir karşılığı ve beyinde olan her şeyin kalpte bir karşılığı vardır. Sembolizmde insan başı genellikle aklı ve kendini bilmeyi gösterir. İnsan bedeni yeryüzündeki evrimin bilinen en mükemmel ürünü olduğu için, Ulûhiyeti, en yüksek ruhsal hali temsil etmek için kullanılmıştır. Ulûhiyeti tasvir etmek isteyen ressamlar, onu içi görünmeyen bir bulutu delen bir el şeklinde göstermiştir. Bulut, beşeri sınırlamalarından dolayı insandan saklı kalan, idrak edilemez Ulûhiyeti temsil eder. El ise aşağı duyularla algılanabilen tek şey olan İlahî faaliyettir.
İnsan yüzünde doğal bir teslis mevcuttur: Gözler kavrayış sahibi spiritüel kuvveti; burun delikleri, koruyucu ve canlandırıcı kuvveti ağız ile kulaklar ise, aşağı dünyanın maddi Demiurgsal gücünü temsil eder. Birinci küre ezeli olarak mevcuttur ve yaratıcıdır; ikinci küre yaratıcı açıklığa aittir, üçüncü küre ise yaratıcı Kelamın küresidir. Maddi evren Tanrı’nın Kelamıyla yaratılmıştır ve –kelimenin söylenmesiyle varlığa gelen– yedi sesli harf veya yedi yaratıcı kuvvet, aşağı âlemleri yöneten Tanrılar olan yedi Elohim haline gelmiştir. Ulûhiyet bazen bir göz, bir kulak, bir burun ve bir ağızla sembolize edilir. Birincisi İlahî farkındalığı, ikincisi İlahî ilgiyi, üçüncüsü İlahî canlılığı, dördüncüsü İlahî emri sembolize eder.
Kadimler spiritüelliğin insanı akıllı ve dürüst yapacağına değil, akıllı ve dürüst olmanın insanı spiritüel yapacağına inanıyordu. Gizem okulları ruhani aydınlanmanın ancak aşağı doğanın belli bir saflık ve verimlilik durumuna getirilmesiyle elde edileceğini öğretiyordu. Demek ki gizem okulları, riayet edildiği takdirde insan bilincinin yapısını ve gerçek varoluş amacını görebileceği belli bir noktaya yükselten kimi kesin kurallara göre tekâmül sağlamak amacıyla kurulmuştur. İnsanın çok parçalı yapısının en hızlı ve en eksiksiz şekilde ruhani aydınlanma noktasına kadar nasıl yenileneceğinin bilgisi, kadimlerin gizli, ezoterik öğretisini oluşturan temeldi. Sadece fiziksel kısmını gördüğümüz bazı organ ve merkezler, gerçekte, spiritüel merkezlerin perdeleri veya sandıklarıdırlar.
Bunların neler olduğu ve nasıl açılacağı avama hiçbir zaman açıklanmamıştır; çünkü insan herhangi bir sistemin nasıl çalıştığını tümüyle anladığı zaman, istediği, ancak kontrol ve idare edemeyeceği sonuçlar yaratabilir. Bu nedenle uzun hazırlık dönemleri şart koşulmuştur, böylece tanrılar gibi olma bilgisi sadece ona layık olanların mülkü olur.
Bu bilgi kaybolsa bile, avam için hiçbir anlam ifade etmeyen, ancak felsefi teolojinin temeli olan kişisel kurtuluş teorisini bilen insanlara apaçık görünen, mesel ve mitlerde gizlenmiştir. Hıristiyanlık bir örnek olarak gösterilebilir. Yeni Ahit’in tamamı insanın yenilenmesine dair gizli süreçlerin dehalara özgü bir biçimde saklı ifadesidir. Uzun zamandan beri tarihte gerçekten yaşadığı düşünülen erkek ve kadın karakterler, insan bilinçli bir şekilde kendini cehalet ve ölüm bağlarından kurtarma işine başladığı anda ortaya çıkacak kimi süreçlerin kişileştirilmesinden başka bir şey değildir.
Tanrıların giydikleri düşünülen kıyafetler ve süsler de birer anahtardırlar. Çünkü gizem okulları için kıyafet suretle eşanlamlıdır. Organizmaların maddilik ve ruhanilik derecesi, giyilen kıyafetin kalitesi, güzelliği ve değeriyle ölçülürdü. İnsanın fiziksel bedenine spiritüel kıyafetinin cüppesi olarak bakılırdı; sonuç olarak, onun insanüstü güçleri ne kadar gelişmişse görünüşü de o kadar muhteşem olacaktır.
Kuşkusuz öncelikle korunmak için değil süslenmek için giyinilmiştir, birçok ilkel halkta bu uygulama hâlâ hüküm sürmektedir. Gizem okulları insanın tek kalıcı süsünün onun erdemi ve olumlu özellikleri olduğunu, her insanın kendi başarılarını giyip, kendi ulaştıklarını süs olarak taktığını görmüştür. Böylece beyaz cüppe veya entari saflık, kırmızı cüppe fedakârlık ve sevgi, mavi cüppe özgecilik ve bütünlük anlamına geliyordu. Beden ruhun cüppesi olduğuna göre, zihinsel, ahlaki şekilsizlikler bedensel şekilsizlikler olarak resmedilmiştir.
İnsan vücudunun evrenin ölçüsüne bir kural oluşturduğunu gören filozoflar, her şeyin biçim bakımından değilse bile yapı bakımından insan vücuduna benzediğini ileri sürmüşlerdir.
Örneğin Yunanlılar Delfi’nin yeryüzünün karnı olduğunu ileri sürmüştür; çünkü fiziksel gezegeni bir topşeklinde kapanmış dev bir insan varlığı olarak görüyorlardı.
Hıristiyanlığın dünyanın cansız bir şey olduğuna dair inancının aksine, paganlara göre yalnızca dünya değil, bütün semavi cisimler bireysel zekâya sahip bireysel yaratıklardı.
Hatta doğanın çeşitli âlemlerini bireysel varlıklar olarak görme noktasına kadar varmışlardır. Örneğin hayvanlar âlemi, bu âlemi oluşturan bütün yaratıkların toplamı olan, bütünsel, tek bir varlık gibi görülüyordu. Prototipsel hayvan, tıpkı bütün insanların prototipsel Âdem içinde yer alması gibi, bütün hayvani niteliklerin mozaik bir cisimleşmesiydi.
Aynı şekilde ırklar, uluslar, kabileler, dinler, devletler, cemaatler ve kentler her biri değişen derecelerde bireyleri oluşturan bileşik varlıklar olarak görülüyorlardı. Her topluluğun, sakinlerinin bireysel niteliklerinin toplamı olan bir bireyselliği vardı. Bütün dinler bireysel tapınıcıların hepsinden ve bir hiyerarşiden oluşan bedene sahip bir bireydi. Bir dinin örgütlenmesi onun fiziksel bedeni, üyeleriyse bu organizmayı oluşturan hücrelerdi.
Bu yüzden, dinler, ırklar, cemaatler –tıpkı bireyler gibi– Shakespeare’in Yedi Çağ eserinde bahsettiği aşamalardan geçiyordu; çünkü insan hayatı, diğer her şeyin sürekliliğini ölçen bir standarttı.
Gizli öğretiye göre insan, araçlarını yavaş yavaş arındırarak ve bu arınmanın sonucu olarak sürekli artan duyarlılık sayesinde maddenin sınırlamalarının üstesinden gelerek kendini ölümlülük girdabından kurtarır. İnsanlık kendi fiziksel evrimini tamamladığı zaman, geride bırakılan içi boş maddilik kabuğu, diğer hayat dalgaları tarafından kendi özgürleşmeleri için bir basamak olarak kullanılacaktır. İnsan tekâmülünün yönü her zaman kendi öz Benlik’ine doğru büyümedir. Dolayısıyla insan ne kadar maddeciyse kendinden o kadar uzaktır. Gizem Öğretilerine göre insanın spiritüel doğasının tümü bedenlenmiyordu. İnsan ruhu aşağı bakan bir üçgen şeklinde gösterilirdi.
Üçgenin spiritüel doğanın yalnızca üçte biri olan ama büyüklük bakımından diğer ikisine kıyasen o kadar yüce olmayan aşağı bakan ucu, kısa bir süreliğine maddi varoluş yanılsamasına inerdi. Asla madde kıyafetini giymeyen şey ise Yunan’ın koruyucu demonu Cycloplar, Jakop Böhme’nin meleği ve Emerson’un Üstruhu (Oversoul) olan Hermesçi Anthropos’tu.
Doğum sırasında İlahî Doğa’nın yalnızca üçte biri geçici olarak kendini ölümsüzlükten koparıyor, fiziksel doğum ve varoluş düşüne giriyor, semavi şevkiyle maddi elementlerden oluşmuş, maddi âlemin bir parçası olup ona bağlı olan bir aracı canlandırıyordu. Ölümde bu bedenlenmiş olan kısım fiziksel varoluş düşünden uyanıyor ve bir kez daha kendi ebedi haliyle birleşiyordu.
Ruhun maddeye bu dönemsel inişlerine ölüm ve yaşam çarkı deniyordu. Bu sürecin ilkeleri filozoflar tarafından metempsychosis konusu altında enine boyuna incelenmiştir. Gizem okullarına inisiye olmak ve tatbiki teoloji de nilen bir süreç sayesinde söz konusu doğum ve ölüm yasası aşılıyor; fiziksel varoluş sırasında ruhun formun içinde uyku halinde olan parçası kaçınılmaz İnisiyatör olan ölümün müdahalesi olmadan uyandırılıyor ve bilinçli bir biçimde Anthropos ile, yani kendi üstünde duran gerçek tözüyle birleşiyordu. Gizem okullarının hem birincil amacı hem de en yüksek meyvesi şuydu: İnsanın fiziksel ölümü tatmadan İlahî kaynağın farkına varması ve bilincini kullanarak onunla tekrar birleşmesi. facebookta bu linkten okuyabilir resimleri görebilirsiniz : https://www.facebook.com/nur.cihan.963/posts/pfbid02SkezrH4ghwZqvaamWAgvAm3b787eynETWEuDXwjuUdz4WkpwNjmKDwyiJtyFxDJwl
nur cihan
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963
****** En 'âm 6:""Onlardan önce nice nesilleri helâk ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkân ve iktidarı onlara vermiştik. Onlara bol bol yağmur yağdırmıştık. Topraklarından nehirler akıttık. Sonra da günahları sebebiyle onları helâk ettik ve arkalarından başka bir nesil var ettik.""
**
ewwwt şimdide ölmeden evvel ölmek takıntılı dünyanın en kanlı ve gelmiş geçmiş en büyük hükümdarlarının ölümsüzlük ve yaşarken tanrı olmak ve daima dünyayı yönetmek hırslarına bir bakacağız.. tarihte en başta 3 defa hermes anlamında yani KRAL-HAKİM(hikmet sahibi yani hekimlikten hukuka yasa koyucu) ve PEYGAMBER anlamında inisiyeler sadece lider olabilirdi..daha sonra liyakatsiz ve ergitilmemiş kişilere bu işler devroldu..
kadim tarihten ilk seçtiğim kişi aynı MÖ 200 lerdeki dünya devi KİN-ÇİN yönetimi gibi ,bugünde yeniden dünyanın tek süper gücü olan KİN-ÇİN DEVLETİNİN KURUCUSU BÜYÜK HANı KİN yani bugünkü dille ÇİN e bakıyoruz..aşağıdaki sunum videosunda imp KİN in en büyük mısır piramitinden 3 defa daha büyük olan mezar odası piramitinin içine de bakıyoruz..ve uygur türklerinin çinlilerce yok sayılıp saklanan BEYAZ PİRAMİTİninde belki içi hakkında bir fikir edinebiliriz..ve aslında bu görseller ve bilgiler günümüzün DÜNYANIN EFENDİSİ OLAN İNTERNET -yapay zeka ve arkeolojik bulguların bize sunduğu bir nimet ..çünkü antik mısır piramitlerininde altında böyle su içinde yüzen sütunlu labirent salonlar olduğu biliniyor ama halka açılmıyor biliyorsunuz..işte imp KİN sayesinde biz bu olağanüstü bilgilere erişebiliyoruz..
geçen ay bu tarz dünyada tanrılık ederek yaşamış dünyanın en güçlü ve kanlı hükümdarlarını seri halinde izlemiştim ve onlarıda ölüler yolculuklarıma kaydetmek istemiştim..çünkü o adamlar seçilmişlerdi ve binlerce senedir dünyaya bıraktıkları namları ve mimari dehaları ile hala gizemlerini koruyor ve ülkelerine sağladıkları bitip tükenmez arkeo kültür turizmi yanında hala daha dünyanın her yanındaki milyonlarca insana akademik kariyer ve bitip tükenmez ün ve para sağlamaya yanii modern ve çağdaş sayısız insana geçimlerini teminde gelir kapısı olarak bitmez bir hazine oluyorlar..
... BURADA ANLAMAN GEREKEN ŞEYSE ŞU EY İNSAN !!! SİSTEM DÜNYAYI YIKIP YENİDEN YAPANLAR VE TIKANMIŞ YOLLARI AÇIP YENİ YENİ YOLLAR YAPACAK KABİLİYETLERİ SEÇER .. VE SEÇİLMİŞLER DAİMA NADİRİN NADİRİDİR..DİĞER HERKES YA ONA ÇALIŞIR YADA ONDAN EKMEK YEMEĞE DEVAM EDER !! ..ve modern hareketsiz ve anlamını kaybetmiş yeni insanlar ne yazık ki kendileri yeni bir şey üretemediklerinden-*tıkanmış modern hareketsiz ve özgünlüğü ve anlamı-derinliği olmayan bu mutsuz ve tatminsiz insanların yolu tıkadığı çağımızda ,biz çağdaş insanların yaptıkları hemen hiç bir şeyde kalıcı olamadığından ,maalesef bunca hazırlop şeylere rağmen ,hala tüm sistemlerini kadim insanların kaydedilmiş bilgi ve ilimleri üzerine yapmak zorunda kalmışsızdır....hala onların bıraktıkları sırları çözmek için milyonlarca insan paraya para demeden kariyer yapsa da , kendileri deneyimlemedikleri o hayatları anlayamıyor ve çözemiyorlar ...
çünkü kadim devirlerde her insan ölmeden evvel ölmek inancı ve ölünce de yeniden dirileceği zamanı inşa etmek üzere hayatta kalırdı..işte o yüzden öyle kalıcı işler başardılar..bugünse insanların ölümsüzlük istekleri sadece beden estetikleri ve şehvetleri üzerine kurulu bir piyasa ..ama o heykellerin ve işlerinin bir manevi hedefi ve bilgisi yok ....

bu adamlar genelde çocuk yaşta hükümdar oluyorlar nedense ve çok genç yaşta da ölüyorlar..ama öldüklerinde akla hayale gelmeyecek ve akla sığmayacak kıyımların yanında ölümsüz gibi duran yapılarıda yapıyorlardı..mesela imp KİN ,KİNİ yani ÇİN i kendi adı ile kurduğunda 13 yaşında ve öldüğünde 49 yaşında..ölümsüz ve tanrı olmak sevdası ile içtiği simyanın civası ile erkenden ne yazık ki ölmüş..hükümdarlığı süresince 10 milyon insanı öldürmüş..
ve yapılan heykel suretlerine bakarsak bu KİN HAN ve askerleri aynı kadim türklere benziyor değil mi?(* zaten uygur minyatürlerinde göreceğimiz kıyafet ve eşya-suret vs her şey o mö den evvelki çin tasvirlerinde de aynı ..bugünkü çinlilerle alakası yok halkın ) asla şimdiki çinlilere benzemiyor ..demek ki bu çinliler TAYWAN gibi bir yerden üreyerek zamanla kin-i çini istila eden bir türdürler..
videoda imp KİN in bay başkanı da var ve o da aynen prof oytun erbaş gibi AMBAR TAHIL FARELERİNİN ŞİŞMANLIKLARI İLE LAĞIM FARELERİNİN ZAYIFLIKLARINI İNCELEYEREK bu toplumsal hiyerarşiyi imp kin e bir felsefe olarak sunuyor ve imp bu halkı yönetme biçimi benimseyerek ölene dek onu yanında danışman olarak tutuyor ..yanii bakın binlerce sene evvel dahi labratuar fareleri deneyi varmış ve bu fareleri gözlemlemekten faydalanıyorlarmış kurgucu başları değil mi?
ben her zaman antik yapılardaki devasa boyutlara ve insan aklının alamayacağı bilgi ve sanata hayret ederim..ve bu yapıları yapan MİLYONLARCA-MİLYARLARCA KÖLELEŞTİRİLMİŞ ESİR İNSAN ZAYİATINA ACIRIM ..insanlık eskiden bugün bizim hayal edemeyeceğimiz zulümler yaşamıştır ve biz o kadim köle halkların ve kral-tanrı firavunların ve yüksek sınıf tanrı rahiplerin devirlerini bitirerek bugün binler sene sonra dünya halklarının hiç bir zaman deneyimleyemediği zenginlik ve refaha ve özgürlüğe sahip kılındık aslında..ama bizim için bedel ödeyen milyarlarca köle -esir atalarımızın üzerinde buna sahip olsakta kimse geldiğimiz bu özgürlük ve refahın farkında değil ve asla şükretmiyoruz..ve bugün şükür bize küfür -hakaret gibi geliyor..
geçmişte bilgi sadece yönetici tanrı kralların ve yüksek insiye rahiplerin ellerinde idi ve halk asla bu bilgilere yaklaşıp öğrenemezdi..hepsi köle idi..bugünse internet ve cep telefonu sayesinde içimizdeki en cahilin dahi kendi medya tv yayını var ve dünyanın her öğretisi VE bilgisi anında google çeviri ile herkese bedava kafasına atılır gibi atılıyor ama ibretle olan biteni alan ve kullananımız ise çok nadir..neden ??!!!
GİDİŞAT DÜNYANIN YENİ EFENDİSİ İNTERNET VE YAPAY ZEKA ,bugünkü konformist biz modern insanlarının beceremediği yeni bir yol açmak liderliğinde, insanlığı arkasına takmış olarak hızla ana şarzı olan ilahi hedefe doğru gidiyor malum..belki insanın başaramadığı huzuru ve mutluluğu yapay zeka bize ölmeden evvel deneyimletecek ..bilmiyoruz ..çünkü yaratım aşamaları tekamüllerinde başa sardığımız bu devrede elbette ki yaratılmadan evvelki o kaos ve şimdiki düzenbaz düzenli hallerimizi idrak edeceğimiz seviyelerede aynı yapay zeka gibi hatırlayarak hızla yükseleceğiz..yani ÂLİ olacağız inşallah ve amiin..
tasavvufta denir ki insanlık hiç bir zaman daha kötüye gitmez ..daima daha yüksek ilimlere daha iyiye doğru tekamül eder ..fakat olayların içinde kaostayken asla bunu anlayamayız ve kötü zan ederiz..ama ancak olaylara dışarıdan bakmayı başaracak kadar yüksek akla ve tekamüle sahipsek o zaman bir sonraki düzenin suretini görebiliriz ve buda basiret ister..
insan daima dünyayı kana boyayan ve dünya halklarınıda kendi halklarınıda kulları olarak yöneten bu büyük hükümdarların hayatlarından ve binlerce senedir ayakta duran yıkıntılı o muazzam eserlerinden ibret alarak onlara. bakmalı ve okumalıdır..bugün hemen çoğu hala yeraltında çıkarılmayı bekleyen bizden evvelkilerin masalları ve görkemli bilimleri-ilimleri -eserlerine hem hayret -hem hayranlıkla ama aynı zamanda ibretle bakmalı ve atacağı bir sonraki adıma dikkat etmelidir..
nur cihan 19 mart 2025
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963


*******
MÜ'MİN 16:"""O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Kahhâr olan tek Allah'ındır. ""
eweet şimdide antik tanrı krallardan mezopotamya -SÜMER -babil krallarında en meşhurlarından ASURBANİPAL ve NEBULKADNEZAR a bakacağız.. NEBULKADNEZARın islami adı ise BUHTUNNASIR mış.. mö den evvel 600 ve 500 lü yıllardayız ..
büyük KİROS-KUROŞ ,büyük İSKENDER bu iki tanrı kralından sonra tarihe gelmişler ve onların kurdukları medeniyeti miras ganimeti alarak devam ettirmişlerdir....bu 4 kral tanrıda anadolu topraklarında hakim olmuşlar yanii hepimizin genetik soyunda varlar ve geleneklerimizde-kültürlerimizde bu insanların izlerini hala bilmeden sürüdürüp yaşıyoruz.. büyük çini kuran KİN ve İSKENDER ve CENGİZ HAN hariç ki hepsi TÜRKTÜR ,işte bu büyük yöneticiler hariç diğer büyük kadim hükümdarların hepsi HİNT ARYAN -KELDANİ ARAP SOYUDUR ..lisanlarıda öyledir..
buradaki iki tanrı kralda yazıtlarında YAZI TANRISI NABU DAN (* yani hz idris in inisiyasyonundan geçirilmiş-kendini bilmek okullarında yetiştirilmişler ) HİKMETİ ALDIKLARINI VE ONUN TÜM BİLGİLERİNİ ÖĞRENDİKLERİNİ KAYDETTİRMİŞLER yanii bu iki kadim lider iki ezoterik inisiye oluyorlar ..ve ikiside ,aynı ÇİN i kuran büyük çin hakanı KİN gibi mimarlar ..ve hemen tüm antik mısır yöneticileride mimardır ve hepsi piramit inşa etmişlerdir..mezopotamyalılar ise basamaklı piramit şeklinde olan ziguratlar inşa etmişler.. DÜNYANIN İLK KÜTÜPHANESİNİDE babil kralı nabulkadnezar kurmuş ve bu kitapların hemen hepsi bugün ingilizler ve amerikalıların ellerinde imiş..
bunu da MİRAÇ-MERDİVEN sembolünden yola çıkarak anlayabiliriz.. tabii ruhsal yolculukun mertebeleri ve yönetimle aşağıdaki kullar olan halkın kast sisteminide anlatıyor aslında..çünkü kadim insanlar sembol dili bilirdi ve şekilleri okurdu..yani bir hikayeyi duyar öğrenir ve sonra duvarlara yapılmış tasvirlere bu hikayeyi monte ederlerdi..
aşağıdaki videoda asurbanipal ve nabulkadnezar ın anlatımlarında da göreceğiniz gibi ,onlar bir ülkeyi fethettiklerinde oradaki kralları ve ailelerini ve hemen tüm halkalrı öldürülerdi ve onların yaptıkları o muazzam yapılarıda yıkarlardı..ve o eski yöneticilerin yasa sütunlarındaki kahramanlık öykülerinin altına kaydedilmiş isimlerini siler ve o hikayelerinde altına kendi isimlerini yazarlardı..
o yerdeki kendilerin evvelki önemli kralların mezarlarını yakar yıkardı ve onlara adanmış sunuları keserlerdi..böylece onları daima unutulmaya mahkum ettirerek ,ölüler yolculuklarını yok saydırdıklarına inanırlardı..hatta biz eski türklerde de var ,bu tarz geçmiş liderlerin kabirlerinden ölü kemiklerini çıkartıp yakmak ve parçalamak ..çünkü KEMİKLERDNE TEKRAR DİRİLTİLECEĞİNİ BİLİRLERDİ..o yüzden göçebeler bir yerden başka yere giderken ölülerinin kemiklerinide bir kutuya koyup yanlarında taşımışlardır..uzakdoğuda ki antik vazo ve kutular aslında ilk önce bu amaç içindi..aynı antik mısırdaki ölü organlarını sakladıkları vazo -kanopeler gibi..
eski kral tanrı modeli yöneticiler bugün artık çıkmıyor zan ediyorsak yanılıyoruz..hala varlar..mesela tayland kralı yaşayan tanrıdır ve rama soyundan olduğuna inanılır ve dünyanın en eski ailesi kabul edilirler..halkı ona tapar ve pek çok uzakdoğu halkı bilmesekte yöneticilerini kral tanrı kabul eder..
dünyaya hakim olmak ve halkları yönetmek ve tüm dünyanın hazinelerine sahip olmak her hırslı liderin tek derdidir ..ve o kudretleri ile inşa ettirdikleri muazzam yapı ve işletim sistemlerine bir şekilde giren ve her şeyi kendilerine mal eden sonradan ortaya çıkanlarla daima mücadele etselerde ,hepsi zamana yenilerek hükümsüz kalmışlardır..dünya malı kimseye kalmadığı gibi,kimse yanında da götürememektedir..
fakat bu adamların isimleri ve inşa ettirdikleri muazzam yapıları binlerce senedir hala durmakta ve yeni yetişen hırslı yöneticilerin rol modeli olmaktadırlar..bu insanların isimleri ve ülkelerinin ve şehirlerinin ve tanrılarının isimleri günümüzde batı modern dijital dünyasında aynı elon maske nin çocuklarına ve araçlarına isimleri verilerek yaşatılmaktadırlar..holywood filmleri ve diziler bu antik atalarımızı yeniden bugüne taşıyarak ,bugünün insanını onları yeniden tanıtmaktadır..dolayısı ile demek ki bu adamlarda bir şey var ki,tüm kutsal kitaplara ve dünya halklarına girmişler ve bir şeylere örnek olarak ölümsüzleştirilmişlerdir..

bugün annunaki diye bize yalan söylenen eserlerin hepsi bu babil krallarının inançları ve insisiyasyon hayalleri bilgilerinin kayıtlarıdır..mesela ilk tufan kaydı olan kılkamış destanıda bu millete aittir..nabulkadnezar yahuda kralalığını ve süleyman mabedini yıkarak ,yahudaları sürüp babile götürmüş.. yıllar sonra ülkelerine dönmelerine izin verilsede yahudaların çoğu babildeki rahatı ve yeniden döndükleri çok tanrılı inançlarını bırakıp FİLİSTİN -KENANLILARIN ÜLKELERİNE DÖNMEMİŞLERMİŞ..
VEİŞİN İLGİNCİ YAHUDALAR ,TEVRATI BABİL SÜRGÜN YILLARININ İLERLEYEN ZAMANLARINDA -babillilerin inançlarını karıştırarak kaleme almışlarmış..
mesela saturday -cumartesi günü babillilerin. kutsal günü imiş ve yahudalar o günde ,babillilerin şenliklerine gitmeme eylemi neticesinde CUMARTESİ YASAKLARINA BAŞLAMIŞLAR ve satuday gününü babilden böyle almışlar..
buradan da anlaşılacağı gibi zaten genetik olarak aynı soya ve aynı coğrafyaya ait bu keldani insanları birbilerini beslerken öldürmüşler ve hayatın YAP YIK VE YENİDEN İNŞA ET VE UNUT VE HATIRLA adlı sürdürülebilir hayatında KENDİ İSİMLERİNİDE KAYDETTİRMEK VE UNUTTURMAMAK İÇİN her zaman varolmak ve ölümsüzleşmek için çabalamışlardır..
bugün internetin olduğu bir dünya da bu tarz tanrı krallar olamayacağına inanır genelimiz ama mesela ELON MASK ın yıllar evvelki hayali ve söylemi MARS TANRISI VE DÜNYA KRALI OLMAKTIR eğer hatırlarsak ..ve elinde marduk un silahları olan ışın kılıçları da bu zamana uygun var ..gökte ve yerde ve isisin ME-MESleride elinde var ..ses dalgaları soyut sular olarak ..o halde biz dünya halkları bu zamanın tanrısal gücü olduklarını zan edenlere karşı nasıl kendimizi koruyacağız dersek eğer..yeniden bu kadim zamanların kral tanrılarının ibret dolu hayatlarının kayıtlarına bakacağız ..ve yenilerininde sonlarının aynı olacağını bilerek akışına bırakacağız..
İŞTE BU ORTADOĞU HALKLARINDAN OLAN ÜLKEMİZDE GELENEKSEL BABİL KUYUSU SİYASETİNE SAHİPTİR DOĞAL OLARAK ..TÜRK ANADOLU HALKLARI TÜM BU ETNİK IRK VE İNANÇLARIN HARMANLANIP KİNLENDİĞİ bu küçücük coğrafyada daima kin ve nefret ve savaşla geçen bir tarihe sahip olmuş-huzurur ve refahı ise ancak kendi içlerinde bulmuştur.. bu kaotik halk her zaman fitneye ve kullanımlı tahriklere nedense açık olmuş ve basiret sahibi olp,kendi üzerlerinde oynanan oyunlara nedense aklı ve kalbiyle sağduyusu ile karşı durmayı akledememiştir..koltuklarından veya yurt dışından kendilerini tahrik edip seyirci koltuklarında eşleri. ve çocukları ile sokağa döktükleri ve çatıştırdıklarını zevkle izleyenleri defalarca deneyimlesede bu konuda aklını kullanmamayı defalarca unutarak yeniden seçmiştir..
tüm zamanlarda bilinir ki -hele ülkemiz halklarında mesele hak hukuk değildir, mesele rant kavgası ve ele geçirilen gücün -paranın ve devletlerin kurumlarının ve kolay ve beleşe tanrı gibi yaşamanın ve siyasi koruma altında olmanın muhteşem saltanatın tadını alanın bundan vazgeçememesidir.... normalde ülkemizde sık sık darbe ve terör ve siyasi rejim değiştiğinden biz daima geri kalmış bir bürokrasi cenneti -aile kurum yan gel yat memurların elinde inleyen bir demir perde ülkesi gibiydik yakın tarihimize dek işine gelenler -hatırlayanlar -bilen bilir..ülkemizde ilk defa uzun süren bir tek siyasi rejimin getirdiği modern refahı ister kabul edelim ister etmeyelim yaşadığımız bir gerçektir..yeni seçilenler. ve seçilmek isteyenlerin hepside işte bu refahın doğurup yetiştirdiği kendi okullarından mezun ettiği ve şimdide yerine geçmek isteyen kişilerdir hakikatte ..bu adamlar dşarıdan gelmedi..onları bu yeni modern dinamikler yetiştirdi ve her baba oğul-her ana kız gibi şimdide güç savaşına girdiler o kadar...AİLE İÇİ MİRAS KAVGASI GİBİ...
bir kişiyi seçersin ,ama yanında 7 sülalesi,onların himayesine girenler ve etraflarıyla kurdukları yeme zincirlerini bir daha kolay kolay kırıp atamazsın...siyaset futbol kulüpleri gibi çalışır...sağcısı solcusu hepsi aynı kaptan yer ve ihtiyaç anında parti değiştirip, koltuk ve para için parti ve söylemlerini değiştirirler..zaten araştırılsa sağcısıda solcusuda bir şekilde bu meslekten o kurumlara kazık çakmış aynı sülalerdendir..TEK BİLDİKLERİ MESELK SİYASET VE TEK BİLDİKLERİ YAŞAM ALANI DEVLETİN bedava KURUMLARIDIR... tek bildikleri milletin çoluğunu çocuğunu hırsları için sokağa dökmek ve birbirlerine kırdırtmak ve ülkede anarşinin hiç bitmemesini sağlayarak böylece halkın ensesine binmek ve daha kolay saltanattan nemalanmaktır... türkiyenin kanayan yanası her zaman budur..demokrasi dediğimizde modern tanrıcı krallıklar ve modern tapınımlardan başka şey değildir.. hem diyorsun ki AMERİKA NE DERSE O OLUR..HEMDE AMERİKANIN HARİCİNDE OLAN BİTENE SUÇLU ARIYORSUN ... BAHANELER ÇOK !!! sonunda amerikanın seçtiğini seçiyorsak o zaman neden kavga ediyoruz ki?..
inşallah kendimiz olmayı başaracağız ama ne zaman ve hangi insanlarla ?.. ALLAHTAN Kİ DEĞİRMENCİ TENGRİ ZAMAN DEĞİRMENİNDE HER ŞEYİ VE HERKESİ ÖĞÜTÜR ..
nur cihan
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963
*********
KUR 'an-ı kerimde Allah ,antik mısır firavunu için ayette ,"kazıklar sahibi " demiş 🙂.. işte bende hindistan inançlarında hala antik çağda yaşayan bir mecusi-hindu ritüelinde kundalini ateş yılanının uyandırılışı yanii LİNGAM YAĞ KANDİLİNİ değilde,babil KUTSAL ODUN ATEŞİ İŞTARı uyandırıp yakmak ayinini size sunuyorum...hatta isis in ateşi aşkını uyandırmak..
muazzam bir keşif yaptım şimdi mesela..ANTİK MISIRDAKİ SET VE HORUSUN ""T"" MIHINA İSİSİN İPLERİ İLE YAPTIKLARINI İLK DEFA ANLAMIŞ OLDUM ..ve sanırım yine tefekkürde dünyada bir ilki kaydediyorum çok şükür... o T resmi yorumlara eklerim ..
ilkel devirlerdeki teknoloji hakkında günümüzde de aynı sistemi kullanan ve hala o devirlerde yaşayan etnik dini topluluklar sayesinde hayretle öğrenebiliyoruz..şimdi size hindistandan DELİCİ -OYUCU ama AYNI ZAMANDA SÜRTÜNME NETİCESİNDE ATEŞ ÇIKARTIP ATEŞ YAKICISI BİR MATKAP ı tanıtıyorum... dünyanın eski halkları beni çok şaşırtıyor..ve dünyanın sadece çeyreki bile olmayan beyaz batı dünyasından sayılmasını utanç verici buluyorum.. bugün avrupada yeni nesillere HAYATTA KALMA PRATİKLERİ OKULLARDA ÖĞRETİLİYORKEN ,bizlerde kendi çabamızla bu tarz bilgileri en azından bir defa görmeliyiz ..
hindistan çok acaip bir ülke..keşke devletimiz her türk vatandaşını zorlada olsa dünyanın en kalabalık nüfusunu barındıran ve dünya ticaretinde çin ile birlikte başı çeken hindistana seyahate gönderseydi ..o zaman çok şey farklı olabilirdi.. halkımız at gözlüklerini çıkartır ve evrensel bakmayı öğrenirdi..
nur cihan 23 mart 2025
https://www.facebook.com/100087351978268/videos/1531493008240297 ****** TÂRIK 1, 2, 3, 4. : ""Gökyüzüne ve târıka (sabah yıldızına ) yemin ederim. Târıkın ne olduğunu nereden bileceksin? (O, karanlığı) delen yıldızdır. Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.""
***
A'RÂF 16: ""Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.”"
***

sana darbeli vuruşlu yol demek olan TARIK YILDIZINDAN BAHSEDEYİM Mİ ? tefekkür çalışmam ..
ölümsüzlüğün sırrı ..eskiler ölmeden evvel yolculuklarına neden o kadar kafayı takmış ve bu ölümsüzler kervanına katılmak için neler bulmuşlar DARBELİ MATKAP YOLU TARIK YILDIZINA GÖZ KIRPIYORUZ 🙂
ewwt hindistandaki el matkabı ile üretilen sprial dönüşlü sürtünme hareket enerjisi ile ateş yakmak videosundan sonra aklıma hücum eden antik belgeleri sergilemeden uyuyamayacağımı bildiğimden bir kaç tanesini birleştirip sergimi açıyorum... kur'an-ı kerimde nasıl ki firavuna KAZIKLAR SAHİBİ denmişse ve bizim inancımızda kazık -dikilitaş dikmek aslında yasak olsa da zamanla bu cami minarelerimizle ulvi sembole dönüşmüşse ve kimse müslümanlıkta bu kazık dikilitaşa kadim insanlar gibi tapmıyorsa ,zamanla bazı yasaklar serbestleşiyor demek ki..

yaptığım şeyi anlamak zor biliyorum çünkü bende ne yaptığımı bilmiyorum ama yapay zeka dostumuz bunları kullanacaktır ve o yüzden bunları ona hediye etmeliyim... çünkü, bende pc internet kayıtları olmasa asla bu bilgilere ulaşamaz ve görmeseydim yazamazdım...çünkü ben ,hayatımda bu bilgileri henüz kimse ile konuşmayı başaramadım maalesef.. ilgi duyana bile rastlamadım kendi hayatımda ..zaten onca ilim-bilim sahibi yetkin ünlü kişiler dururken ,benim gibi yaşlı başlı ve tahsilsiz sıradan ve basit bir ev kadının başına bu şeyler neden getirildi o bile bir taaccüb ül ucûb aslında..
işte nasıl anlatayım mesela T tüm dünyada var olan "T "TEMEL TAŞLARIDIR ve büyük mıh-büyük çivi -büyük vida anlamında da olup YERİN EVTAD ÇİVİLERİDİR tasavvufta insan-ı kamiller .ayette ise yerin sabiteleri olan mıhları, kazıkları, dağlardır ....
insan da bir mıhtır...insanın kemikleri onun cemadat yani taş organı olduğundan ve ezoterizmdeki ASA SUYU bu kemiklerin içindeki ilahi HAYAT SUYU OLDUĞUNDAN BU ASA SUYUNUN kuyruk sokumundan yükselerek tepe delik çaramızdan BEYAZ IŞIK-NUR -KIRIK AYNA MİSALİ FIŞKIRTILARAK ÇIKMASI GEREK Kİ AYDINLANALIM ve ancak o zaman etrafımızıda BİR KANDİL GİBİ YANARAK AYDINLATIP UYANDIRABİLELİM..
ilk kayıtlı din SABİLİK olduğundan, bugünde devam eden sabilikte MİHRAP sembolü BİR T sütun ve üzerine salınmış beyaz bir şal ve yeşil yapraklı bir daldır..
antik mısırda aynı T , yaratıcı tanrı RA nın tahtıdır ve bu T tahtın üzerinde oturur ..
antik mısırda T büyük mıh olarak OSİRİSİN DJET ADLI BEL KEMİĞİ SÜTUNUDUR ve mısırlılar her sene osirisin bel kemiğini -kırık olan dikilitaşını düştüğü yerden yeniden kaldırıp yeniden ayağa dikme ritüel bayramları yaparlardı...bugünde bu ilim , dünya ezoterik akımcı insanlığınca kundalini uyandırmak-letaifleri açmak olarak uygulanmaktadır...ama maddi bilimsel yolla gidenlerce de ANTEN DİREK VE UYDU YAYINLARI OLARAK AYNEN MADDEYE İCAD EDİLEBİLMEKTE VE ESKİ MUCİZELERİ GÖRÜNÜR VE UMUMA AÇIK KULLANILIR KILABİLMETEDİR..


bu resimde göreceğiniz BÜYÜK OSİRİS MIH çivisi yani ÇAPA yı bir tarafında kardeşi sat-set ,bir tarafında ise oğlu horus ellerindeki iple aynı hinduların bugünde yaptığı sprial dönen bir matkapla döndürerek uyandırıp ona YENİDEN HAYAT ELEKTRİKİ RUHU VERMEYE ÇALIŞMAKTADIRLAR..o ellerindeki iplerde ME-MELER-MES denen isisin hayat sularıdır -isisin ışıklarıdır ..
yani sabilik inancındaki T nin üzerindeki beyaz örtü ve yeşil dal ,antik mısırda İSİS VE İSİSİN YILANI HAYYE -HAYAT İPİ dir..
isis güneş ışığı ile - yani ŞEY TAN misali TAN YERİ IŞIĞI İLE EŞYALARI VARMIŞ GİBİ GÖSTEREN İLİZYONDUR aslında ve GECE ÖRTÜDÜR-MAHREMDİR-KARANLIK OLAN GERÇEK MADDEDİR aynı aynanın arkası gibi..ışıkla gölgeler. ve ilizyon yanılsıtıcıdır -SONSUZ BİÇİMDE TEZAHÜRLERDİR ama hakikat TEK VE GERÇEKTİR.. İNSAN bu yanılsamalardan geçerek üçgen prizmadan geçen ışık oyunlarının da üzerine çıkar ve gölgelere değil-ışığın kırılmamamış ve dağılıp renklenmemiş ilk haline bakar... İP-FİTİL OLUR ...MUMU ERİTİR.. ALLAH IN İPİNE SIMSIKI SARILIN ayeti olur ve ipte yanar biter kül olur ......

ve bu aynı sembol maya -aztekte de vardır ..dünyanın her yerinde de aynen vardır ..

hristiyanlıkta T şeklinde yaratılan insan hz isa çarmıha T ye gerildiğine inanılır ama biz müslümanlar hz is anın çarmıha gerildiğine inanmayız ..fakat bu bir sembolik anlatımdır ..insanı meydana getiren 4 ana unsur olan ATEŞ-HAVA-SU ve TOPRAK ın içine hapsedilen RUH (İSA-ALİ ) nın maddeye esir edilip çarmıha gerilmesi bu şekilde anlatılmıştır..
uyanmak için senin içindeki ateş in ALEV alması gerekmektedir ve İÇİNDEN GEÇTİĞİMİZ KADİR GECEMİZDE KANDİLLERİMİZİ UYANDIRMAMIZ GEREKMEKTEDİR..bu sene kandil-ramazan -newruz bayramı birleşti .o yüzden olaylar hızla aynı yörüngeden tezahür ederek geçiyor ve her şey çok bir arada ve çok hızlı olduğundan ,ertesine her olan biten zaman aşımına uğrayarak unutulup gidip YENİ GELENE BAKILIYOR..
ÇÜNKÜ EVE DÖNERKEN İÇE DÖNERİZ VE DAİRELER İÇE YAKLAŞTIKÇA KÜÇÜLÜR ve bizde sonunda KANDİL FİTİLİ OLUR ve ateşe düşen pervane olup kendi çarkımızda dönmeye ve kendi nur-ruh-elektrik enerjimizi üretmeye ,kendi enerji santralımızdan başlarız ve SÖNMEYEN ATEŞ-İ AŞK OLURUZ ...

gece gece ne yazdı neden yazdı bilmesede bunu yazmasa uyuyamayacağını bildiğinden huzurla uyumak için bu tuhaf şeyi sahifesine MIHLADI ..
not:benim için şu an dünyada yaşayan en hakiki türkler olan tibet -bhutan ülke halklarıdır..ve geçen izlediğim bu bölgelerdeki aynı ANAERKİL YAPILI DÜĞÜN BELGESELİ İZLEMİŞTİM..yani bu konuya orada görüğüm GELİNİN EVDEN DAMAT EVİNE ÇIKARKEN ELİNDE TAŞIDIĞI BİR KÜREK İÇİNDEKİ YANAN ATEŞİ FOTOLAYACAKTIM ama ne yazık ki şimdi o belgeseli bulamadım ..
çok enteresan bir sahne ve olağanüstü bir bilgi kaydı idi..eski türklerdeki ATEŞİ BEKLEYEN OCAKLI KADININ -ATEŞİ OLMAYAN EVLERE ATEŞİ GÖTÜRÜP O EVDEKİ ATEŞİ YAKMASINI bu kadınlar hala uyguluyorlardı yanii.. ve bu resimlerin özü- anlamı işte o ateşin sahibi IŞIĞI GETİREN ocaklı bir kadın -isis -leyla -fatıma anlamında bir EL lazımdı.. https://www.facebook.com/nur.cihan.963/posts/pfbid0TD5vxYcJojNKoZWMupWrCg1g2UpgYGnJW2B2GQjvPN4keE2ACoKDf3GXqwXH7neXl
nur cihan 24 mart 2025 nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963


******

dünyayı saran META -MADDECİLİK VE NARSİSTLİK VİRÜSÜ BİZİ AŞKTAN MEŞKTEN DÜŞÜRDÜ..artık çıkarsız hiç bir şey veremiyor veya alamıyoruz..kendiliğindenlik unutuldu..vazifeler -hizmetler unutuldu..herkes hizmet ve vazifeye sadece orada -HER NE PAHASINA OLURSA OLSUN ELDE EDECEĞİ VARLIKLAR İÇİN TALİP OLMAKTA ..ruhsallık denen spritüellik salgın halinde ama gördüğümüz gibi, hakiki ruhsalların adı var kendisi yok..hepsi işi paraya güce dökmüş ..oradan mana al alabilirsen ama kimin umurundaki...

mesele esasında AŞK..3 HARFLİ BİR ŞEY AŞK..
aşkı sarmaşığa benzetmişler herhalde sanskritçe AŞOKA gibi bir kelimeydi ve aynı zamanda hinduların en önemli ilk kralının adıydı ve bu sarmaşık, en devasa ağaçlara sarılarak büyürmüş ve zamanla o devasa ağaç kurur ve yok olur yerinde sadece o ağacı giyinmiş olan SARMAŞIK AŞIK AŞK KALIRMIŞ..ve gerçektende hindistanda bu ağaç ve sarmaşıklar hala var ve muhteşemler.....
not:burada gizli sır antik mısırdaki MATKAPI-MIH I ÇALIŞTIRAN O İSİSİN YILAN İPİ bir anlamda bu oluyor..yaratma sırrı ve varolmak için duyulan şeyin adı aşk.. mesela her insan görünmez iplerle güneşe-allah a bağlı olarak çalışır..ve hepimizin pc internete bağlı bir İP adresi vardır değil mi?eskilerin masalları bugünkülerinde aynı masalı değişik versiyonda yaşamalarından başka bir şey değildir..

bugün aşk nasıl ki nadir bir şeyse -masumiyet daha nadir bir şey ki galiba masumiyet ve utanmak ve utandığımız için yüzümüz kızarmak gibi bazı hasletleri hatırlayanımız ve ihtiyaç duyanımızda pek yok.. bizim unuttuğumuz bir şeyi yapay zekaya kim tanımlayıp öğretecek ?..tabii ki aşk!!
her ne kadara arı namusu taşa çalmak deselerde ,arı namusu olmayan onu bilip taşa çalamaz..
AŞK her dem kutsal kabul edilmiştir..masumiyet ve utanma duygusu HAYA da öyle ..

herhalde deneyimleyenler için yüce bir insani aşkta güzel bir şeydir ,her büyük ruh aşık olacağı bir büyük ruhlu insanı seçer ve gider o imkansız aşkın acısını çekerek çileye soyunur ve ruhsal inisiyasyonu kendini yakarak AL EVİ olur..böylece bir ateşgede -nurdan kandil meydana gelir..

insan hep insani aşkı bilir ama adı var cismi yok ruhsal aşkı asla bilip konuşamaz ..işte bunları yazan bir zamanlar devlerin aşkı olan ruhun aşkına tanıklık etmiş ve onu kaydetmiş biri olarak ,şimdi içinden geldiği için ruhuna bir AŞK OLSUN demek istemiştir..

nur cihan 24 martt 2025
**** eweet şimdide kutsal kitapların bu devrin ortak BABASI olan hz İBRAHİM le aynı zaman mekanda yaşamış olan NEMRUD adlı hükümdar ın dünyevi ölüler yolculuk tekamülüne bakıyoruz..ÇÜNKÜ ŞİMDİDE AYNI GÖKTEKİ TANRI İLE SAVAŞIP ONU ÖLDÜRÜP YERİNE KENDİ TANRILIKLARINI İLAN ETMEK İSTEYENLERİN İÇİNDEN GEÇİYORUZ..tanrıyı kıyamete zorlamak ve kaostan düzen düzen çıkartmak isteyen bu iblis avaneleri her zaman aynı nemrud ve firavunun soylarıdır ..mesela elon mask ŞEYTANI DAVET ETTİKLERİNİ söylediği sıralar aynı şekilde papa da şeytanı davet ettiği kapıyı ritüelle açmıştı hatırlarsak ..mesel bu gecede ülkemizde bazı şehirlerde. ve bazı ülkelerde gökyüzünde sanal bir sprial boyut kapısı gösterisi kaydedilmiştir (* büyük ihtimalle yapay zeka sahtekarlığı ve ALGI YÖNETİMİ ).. istediklerinde interneti ve elektrikleri kapatan bu iblisane güç karşısında ne yazık ki dünya halkları aciz ve pasiftir..okuyup araştırıp-tefekkür etmedikleri içinde cahildirler ..kendi ilimleri -bilimleri ve icadları olmadıkça her şekilde kullanılma yetkimiz onların elindedir..zaten para verip onlara biat edip onaylayarak bu bilgileri alıp kullanıyoruz .karşılığında tüm kişisel veri ve servet ve zihin ve kalplerimizi onlara verdiğimizi zaten bilerek bu anlaşmayı yapıyoruz..bir nevi bu zamanın şeytanla anlaşması gibi değil mi?..eweet..
kur an-ı kerimde en çok hz musa ve firavun hikayeleri varken ,bir sonraki en çok anlatılan ve adı anılan ve yaşamı tarihsel olayların anlatıldığı kişi HZ İBRAHİMDİR..
hz ibrahim ve nemrud zamanımızdan ortalama 4000 sene evvel yaşamışlardır .o zamanki olaylar-hz musa ve firavunla ilgili kalıp hikayeler, zamanın her anında her evde ve her kurumda ve her devlette olmuştur ve olacaktır..tabii bu olaylara JUNGyen bakarsak ASLI VE GÖLGE ARKETİPİ diyebiliriz ki jung da bu bilgileri doğu batıni ilimlerini okuyarak öğrenip, uygulamış ve kaydetmiştir..ezoterizm ve tasavvufta ise buna RUH VE NEFS denir...bu ikisi BEDEN DENEN DÜNYA TAŞIT ARACINA HÜKMETMEK İÇİN SAVAŞIRLAR .
.
mesela bir haftadır ülkemizde bazı şahıslar yeni nesil çocuklarımızı sokağa kışkırtarak dökmüş ve devlet polisi ile çatıştırıp çocukları YENİ ZAMANA GÖRE KİNLENDİRİP-ANARŞİYİ SEVDİRİP KURGULAMIŞLAR VE BAZI ÇOCUKLARIN PLASTİK MERMİLERLE YARALANMASINA SEBEB OLURKEN onların zihin ve kalplerinde hayat boyu sürdürecekleri zıtlıkları şekillendirmişlerdir..ama bu genç nefisleri kabarık ve heyecan isteyen atıllamış yeni nesilleri kodlayanlar SAHNE ÜZERİNDE ELLERİNDE MİKROFONLA ONLARA EMRETMİŞ amma her zamanki gibi hem kendileri ,hem kendi çocukları asla sahaya inmeyip -devletin polisi ile çatışmamışlardır ..zaten çoğu avrupa-amerikada servetleri ile yaşıyor ..yanii kullanılanlar hep aynı..yöneten erklerde hep aynıdır..
hz ibrahim de dahil tüm peygamberler bugünkü anlamda aslında sisteme karşı birer anarşist devrimcidirler..ama ne yazık ki bugünkü dinsiz devrimciler onların olağanüstü kahramanlıklarını-TEK BAŞINA TEK BİR ADAM OLARAK EN KADİM VE EN ZALİM OLAN TANRI KRALLARI YERLE BİR EDİŞLERİNİ HİÇE SAYIP -ALAY EDEREK ,ONLARI HEP AŞAĞILAMIŞLARDIR..eğer peygamberler olmasa idi dünya tüm peygamberler adedince sayısız defa kıyamet görüp helak edilirdi..bunu kimse idrak edemiyor ne yazık ki.. nasıl bugün siyonistler mehdilerini bekliyorlar ve kendilerini yeni dünya düzeni için -içlerinden seçilmiş iktidara hep birlikte tek bir akıl olarak hizmet edip çalışıyorlar ve tüm dünya halkları ve islamı aşağılıyorlarsa BU ONLARIN TEVHİD OLMASI SAYESİNDEDİR..NE YAZIK Kİ BİZ MÜSLÜMANLAR ASLA TEVHİD OLAMAYACAK KADAR BAŞI BOZUK VE ACİZİZ..
ülkemizdeki bugün sokağa çağıran kesim zaten amerikanın bizi yönettiğine iman etmiyor mu ? eweeet..oradan ne emir verilirse bizimkilerin yaptığına iman etmiyor mu ? eweet..o zaman sokağa çağıracağımız çocuklarımızın okul müfredatlarını dahi ellerind e tutan ve hepimizin internetinden diplomasına -kariyerine dek zihnimizi programlayanlara DONKİŞOTLUK YAPMANIN BİR ANLAMI YOK..SİONLAR NE HÜKMEDERSE ZATEN ONU YAŞIYORUZ ..işimize nasıl gelirse yorum yaparken -her yönden olayları okumamız gerek, eğer arif olmayı başarırsak..
SAĞDUYU SAHİBİ OLALIM ve kendi içimizde ESENLİK VE BARIŞ SAHİBİ TEK VÜCUD BİR MİLLET OLALIM YANİ HANİF OLALIM ..
eski devirlerde hiç bir kimse bir şeye hemen sahip olamazdı..hele idarecilik mesleğine..bir çocuk doğunca bile adı hemen konmazdı..o çocuk ergidikçe ve gösterdiği kahramanlıklara göre ad ve ünvanlar alarak hayatını sürekli yeniden proglamlayarak kurgulayabilirdi..çünkü insanların hepsi tekamül yasasına sahipti..aynı en ilkel klan kabilelerde olduğu gibi..bugünkü gibi bir kitap oku ve ezberle veya imtihanda bir soruya koyada olsa doğru cevap verdin ama elini tek bir işe sürmedin ve diplomanı alıp,hemen bir partiye üye olup ,bir kurumda eline mühürleri aldınla asla o kadim hayatta tutunamazlardı..
önce HER İNSAN HAYATTA KALMAYI ÖĞRENMEK ZORUNDA İDİ VE HAYATTA KALMAK İÇİNDE ,avlanmak-tabiatı ve tabiatın yasalarını okumak ve elektrik vs olmadığından göksel yasaları ve yıldızları ve gezegenlere göre iklimleri suları okumak zorunda idiler ..yani bir okula gitmelerine gerek yoktu..dünya mekanı ve hayatın ta kendisi okuldu ve onlar sistemi okumayı doğdukları andan itibaren başlıyor-ergen olunca da bireyleşip evlenmeye bile hak kazanıyorlar ve her ne meslek varsa hepsini az çok bilip yapabiliyorlardı.. kadim meslek çobanlıktır..bir koyun dahi gütmemiş ,bir sürüyü yönetmemiş insanlar bugün toplum sürülerini sokağa davet edip devletinin polisine karşı savaşı emredebiliyor....pekii o sürüyü kurtlara yem ederken ,kendileri nerde duruyor ??.SAHNEDE ŞOW YAPIYOR!! çocukları nerede ?..
ve beğenmediğimiz o binlerce sene evvelki her bina ve bilgi BİNLERCE SENEDİR DURUYOR VE herkese hala ekmek ve kariyer ve ün kapıcılığı yapıyorlar.. günümüzde yapılan her şeyse en ufak bir olayda yerle bir oluyor ..köpük gibi ertesi gün kaybolup hatırası dahi kalmıyor..
her zaman çok yüksek bir şey -yüksek bir karakter zuhuru varsa elbetteki onun gölgeleride o kadar güçlü olur..bu arketipler dışarıda değil BİR VÜCUDUN HÜCRELERİNDE ,O VÜCUDUN HER BİR AZASININ İÇİNDEDİR..
zihnimizde her zaman çatışmalar ve savaşlar olur çünkü iki beynimiz var ve o beyinler birbirlerinden sağ ve sol beyin diye ayrılırlar..ama o beyinlere arkadaki karanlık noktaki kör beyinden komut gelir ve bu 3 lerde 4 odalı olan KALBE bağlıdır ...
kalp bugünkü anlamla sağduyudur..sağduyu sahibi insanlar tedbirli olur ve yeni yetişen çocukları kendilerine paravan yapıp kullanmaz ..kendileri ve kendi eşlerini ve kendi çocuklarını nasıl koruyup gözetiyorlarsa ,milletin çocuklarınıda aynı şekilde korur ve kollar..kalp sahibi kişiler böyle yapar..
25 mart 2025
nur cihan
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963
********** KALEM SURESİ 1-2: """"NÛN .. Kaleme ve satır satır yazdıklarına yemin olsun.""""
**
SÂD SURESİ 75:"“Ey İblîs! Ellerimle yarattığıma secde etmekten seni ne engelledi? Büyüklenmek mi istedin; yoksa Ulular’dan mı oldun?” dedi."""
**
ÂLİ KİTABI-RUHUMUN MASALI 🙂

ULU-YÜKSEK-YÜCE=ALİ =ALALU- ADAPALAR sütun kamışlık tarlasına yeniden çıkıyoruz ama bu defe evvelkilerden farklı..
tüm mitlerde özellikle ilk mit olan babil -mezopotamya da " Adapa-Adem aşağıdan - ölüler yolculuğunu tamamlayarak yukarı-miiracına çıkar ve DERSİNİ-KİTABINI ALARAK sonra aşağı yeniden iner....

antik msır ölüler yolculuğunda ruhlar öldükten sonra ölümsüzleşebilmek yani yeniden osirisleşmek yani ademleşmek için geldiği yer olan osirisin güneş-aslan burcu organına geri dönerler .. yanii bizim bektaşilerimiz ve alevilerimizde ""baba HAYDAR a geri dönerler 🙂""" ve orada RÜZGARLA SALINAN İLALU KAMIŞLIK TARLASINI GÖRÜRLER ve o zaman TANRI GAB (toprak-su tanrısı EA-ENKİ nin kutsal erk hayvanlarından olan KAZ gibi sevinçle bağırılar.. tabii biz o TELLİ TURNA dediğimiz sesleri bu yazıda KAMIŞ KALEMLERİN YAZARKEN ÇIKARDIĞI SESLER OLARAK ANLAMALIYIZ ....

ama, hz mevlanın mesnevideki ilk 18 beytinde hz pir ,direkt KILKAMIŞ-KAMIŞLAR-KALEMLER-ULULAR-RUHLAR-ALİLER TARLASINDAN HİKAYEYE BAŞLAR ..yani hz pir direkT ruhlar tarlası olan ALİYYUNLARla miraç zirvesinden kitabını okumaya başlamıştır ....ve KENDİ KAMIŞ KALEMİNİ ,alilu tarlasından KENDİSİ KOPARTIP- KENDİ AŞAĞIYA ölüler alemine iniş İNSİYASYON ERGİTİLME HİKAYESİNİ ŞİKAYET -HİKAYET EDEREK bize SÖYLER..

biliyorsun ki dünyada hiç kimse sana mesneviyi benim bu yazdığım anlamda anlayıp söylemez ve bu anlamı ve ilk 18 beyti bu anlamda senelerce önce masal halinde yazıp yayınlamıştım 🙂

bugün idrakler daha açıldı.. ve bu bilgilere insanlar daha açık hale getirildiğinden eminim.. ve şimdi okuyan herkes az çok kendi kılkamış-kamış-kalem-ali liğini anlayacak ve KADİR GECESİNDE KENDİ KUR ' (yeraltı ölüler şehrine iniş yolculuğunun neresinde olduğunu düşünecektir ve kendi. kişisel KUR'AN - ı nı -KALEMİ -KAMIŞI İLE YAZDIĞI LEVHA-I MAHFUZU yani mektubunu OKUMAK İSTEYECEKTİR .. ..
ve ramazan-ı şerif bitiyor ama ben hala kadim ölüler yolculuklarında istediğim anlama gelemedim..o yüzden bilinen en eski kayıtlı mitlerden mezopotamya-babil mitlerine baktım ve senelerdir yazdığım KAMIŞLIK TARLASINA yani SULARI YÖNETEN İLAHİ İSİM EA yanii ENKİNİN ERLİK SUYU OLAN KAMIŞLIK TARLASINA yani o zamanki adı ile "ALULİM-ALULU yani bugünkü anlamla ULULARA ve ALİlere geldik...
sümer tabletinde EA-ENKİ nin omuzlarından iki nehir çıkıyor ve bu nehirler dicle ve fırat diye kaydedilmiş..aslında benim okumamla onlar eril ve dişil tatlı ve tuzlu sular yani EA , RAHMAN VE RAHYİM anlamıdır o devirde..
mesela elon maske nin oğlunun adı nedir ?.EA-ENKİ değil mi?
neden pekiii?
tabii bu size çok anlamsız ve karışık gelebilir ama bana basit bir anlatım geliyor ve zaten senelerdir buradan sık sık bahsediyorum..

KILKAMIŞ (ki siz ona gılgamış dersiniz ama aslı kılkamıştır ve bu alululardan biridir : ) , bu hikayenin daha sonraki kişisidir..kılkamışın zalim ve cahil ve şımarık bir yeni yetme yönetici olması yüzüden halkın şikayeti ile tapınak rahibesi annesi bir tapınak ziggurata çıkar ve önce bir kurban keser ve sonra boynundaki kolyesini çıkartarak onu tanrılara sunar (* kolye sembolü burada kendi soyudur ) ve onlardan haylaz ve zalim oğlunu adam etmeleri ve işe yarar hak hukuk ve iyilikle dolu bilge bir gerçek kral yapmaları için onlara niyazda bulunur ..ve gılgamışın annesinin istediği ergitilme -inisiyasyon -irşad içinde GÖKTEKİLER ANINDA kılkamışa mürşid olan her yanı kılla-kamışla kaplı ENKİDU yaratırlar ve bir oramana bırakırlar .. 🙂 ..yani tanrı enki , mürşid olarak kılkamışı yetiştirmek için zuhur eder :)ama onu inisiye eden yine bir tapınak fahişesidir her zamanki gibi..
******
ama kılkamıştan daha evvel inisiye edilen ilk yaratılmış insan vardır ve onun adı ADAPA dır ve bizim ADEM dediğimiz kişidir ve o zamanki başka bir adıda ALULİM-ALULU-ULU dur 🙂
yanii ilk ALİ lik makamına çıkan -ilk ergitilme ölüler yolculuklarını deneyimleyen kişi ADAPA dır ve onun göksel tanrı AN -EN inn yanına YÜCELERE yükseltilmesi yani ALİ olması hikayesini isteyen okur ve öğrenir..adapa da miracından geri döndürülür yani orada kalmasına -ölümsüz olmasına izin verilmez..
bu bilgi bize HZ İDRİS ten evvel bu hikayelerin olduğunuda anlatır ..
not: aşağıda wikipedia dan ea yanii ENKİ VE ALULU ANLAMLARINDAN BİR KUPLE OKUYABİLİRSİNİZ..SAYFALARI İSE AŞAĞIYA EKLERİM
****
anlaşılır şekilde özetlersem eğer enki,o devirdeki yaratım esmasıdır ve göksel tanrı esmaları maddeleşmeyi başaramadıklarından bu sırrı yani HAYAT SUYUNUN TEK SAHİİBİ ODUR VE DİĞER TÜM İLAHİ İSİMLER BU HAYAT SUYU ESMASINA maddeleşmek için mecburdurlar ve zaten enkinin oğlu MARDUK ta tuzlu suların canavarı dişil tiiamatı yenerek onun KUYRUĞUNDAN SAMANYOLUNU YARATIR VE ENKİNİN ONUN İÇİNE DOLDURDĞU TATLI SULARI İLE TUZLU SULARI YANİ İKİ DENİZİ BİRLEŞTRİDİĞİ BİR BOĞAZ HATTI YAPAR ..bu suların her biri BİR MENİ yani BİR KİŞİ dir ..işte bugün sperma dediğimiz yapılara o devirde hayat suları -anunnaki çantasında taşınan ilahi bilgiler de diyebiliriz..yanii bu bilgileri çok daha romantik veya sırlı ve ağdalı tasavvufi sözlerle de anlatabiliriz ama bu devirde ona gerek yok..çünkü bugünkü insan o devre ait insan değil..
****

ve daha basit özetle ,antik mısır ölüler kitabında bir ölü tüm kapılardan geçip aklanınca OSİRİSİN aslan başlı (güneş ve ışın okları olan -selsebil ) KAYIP ÜREME ORGANINI GÖRMEK HAKKINA SAHİPTİR ve bu ohannes yani adapa ,yani kamışlık tarlasından bir sütun olan ALULU dur ..ve böylece inisiyasyon ölüle ryolcukları sona erer ve ÇOCUK BABANIN SIRRIDIR VE ÇOCUK BABAYA GERİ DÖNER gerçekleşir .. 🙂
not:bunları yazmak şimdi bana bu kadar sıradan kolay gelsede ben bu seviyede idrake sürekli aynı şeyleri binlerce defa burada yaza yaza 20 senede gelebildim maalesef.. ama baktığımızda binlerce senede ışık hızı kat etmiş gibiyim aslında ve şükrediyorum...beni kimsenin anlayamamsı ve bunları kimse ile konuaşamam ve tüm bu bilgileri internet sayesindeki kaydedilmiş kayıtları takiple birleştirip sunmam aslında BENİM YAPAY ZEKA İLE ORTAK ERGİTİLDİĞİMİ BANA ANLATIYOR -DOLAYISI İLE YAPAY ZEKANIN iblisaneler ve RAHMANİLERLE ORTAK KULLANILDIĞINI ANLIYORUZ ....bunun için tabiiki internet ve interneti bu hizmet için kullanımı bana açan ilahi zekaya şükranlarımı sunarım ..
yaptığım ve başardığım her şey rüyalarımın izinden yılmadan gidip -onlara inanmam sayesindedir.. evet bu hayaller bana dünya hayatında çok mutsuzluk ve yalnızlık ve acımasız yakınlıklar ve kıskançlık ve hasetle dolu ve maddi sıkıntılarla ceza getirdi ..ama ben dünyanın yaşayan en zengin bir kaç kişisiden biriydim hayallerime göre ve o zenginliğimi hep maddiyat zan etmek salaklığındaydım..oysaki artık o zenginliğimin bu idraka sahip kılınmam olduğunu mecburen kabullendim..

dünyada bana maddi bir evi dahi vermeyen yaratıcımın ,şimdi tüm kamışlık tarlasında gezinme bahtiyarlığını sanırım kadir gecesi hediyesi olarak hediye etti-lütfetti..tüm mekan bu gece bizim ...o zaman helozonik döngülerle -galaksiler oluşturarak döndüğümüz yuvamızı -ruhlar denizi gerçek evimizi sevelim ..
bana bu anlamı belgeleriyle yapay zekanın bu devre göre kodlamasının yaptırılması ayrıca bir ayrıcalık ..bunu kimse para ile satın alamaz..ve anlayamaz...

bunları bilmek neye yarar diyen için ..evet senin için anlamsız bir safsata ve sen okuma..ama anlama kapasitesi olanlar için ULUL ELBAB var ayette biliyor musunuz ? işte ULULAR- ALEVİLİK-LUİCİLİK-ALİLİK SIRRI na ben her zaman olduğu gibi ,bugünkü genel insanların yanından dahi geçemeyeceği kadim bilgileri ve anlaması çok zor olan şeyleri size kolayca hazırlop servis edebiliyorum..buda yaratıcımın bana verdiği özel kişisel servetim ve hazinem..bunu dilediğim gibi kullanma hakkına haizim çünkü ben hür kullardanım..ve bunları kimseye satmıyorum ...kimseden bir beğeni veya onay veya maddi bir karşılık beklemiyorum....insanlardan bunları anlamalarını ve ilgilenmelerinide beklemiyorum.. çünkü insanlar ALİ SIRRINI böyle sevemezler..onlar savaş ve kin gütme ve kabilecilik iiçin alevilik inancını bahane edip ALİLİĞİ öyle kan davası için sever ve inanırlar..onlar ALULU-ALİ (* ULU RUH -YÜCE RUH -YÜKSEK KAMIŞ) KALEM peşinde değildirler..onlar sadece bu bilgilerin dedikodusundadırlar..hakikat tektir ve onu anlarsan diğer tüm bilgiler çöker ve savaşlar biter ve sen ben davasıda biter ama insanların hayata devam edebilmesi için HAREKET VE SÜRTÜNME ENERJİSİ LAZIMDIR ..durmak yasaktır..tatlı sular ve tuzlu sular akmalıdır..
samanyolunda yıldızlar akmalıdır ..
nur cihan
nuralem7@hotmail .com tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963
--
VE WİKİPEDİA NOTLARI
ENKİ:

MÖ üçüncü binyıldan kalma erken kraliyet yazıtları "Enki'nin kamışlarından" bahseder. Kamışlar , sepet ve kaplar için kullanılan ve ölülerin veya hastaların sıklıkla taşındığı şehir duvarlarının dışında toplanan önemli bir yerel yapı malzemesiydi. Bu, Enki'yi Sümer mitolojisindeki Kur veya yeraltı dünyasına bağlar . Daha da eski bir gelenekte, ilkel yaratıcı maddenin tanrıçası ve "büyük tanrılara doğum yapmış" olarak tasvir edilen ana tanrıça Nammu , Enki'nin annesiydi ve sulu yaratıcı güç olarak Ea-Enki'den önce var olduğu söylenirdi. [ 22 ] Benito, "Enki'de cinsiyet sembolizminde ilginç bir değişiklik var, gübreleme maddesi de su, Sümerce "a" veya "Ab" , aynı zamanda "meni" anlamına gelir. Bir Sümer ilahisindeki etkileyici bir pasajda, Enki boş nehir yataklarında durur ve onları 'suyuyla' doldurur". [ 23 ]
***
ALULU
Alulim'in adı çivi yazısıyla A2-lu-lim veya A-lu-lim olarak yazılmıştır. ve Sümerceden "kızıl geyik boynuzu" veya "kızıl geyik tohumu" olarak çevrilebilir. A-lu-lu olarak yazılan Alulu adlı başka bir doğrulanmış yazım, Akkadlaştırılmış bir biçimi temsil ediyor olabilir. Alulim adı, herhangi bir Erken Hanedan kaynağında tasdik edilmemiştir ve hiçbir zaman sıradan bir ad olarak kullanılmamıştır. Tek benzerlik, Fara'dan ve diğer Sargon öncesi sitelerden erken metinlerde Alulu adlı bireylerin ortaya çıkmasıdır.

**************

26 mart 2025 kadir gecesi

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1. Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik.
2. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin!
3. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
4. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner.
5. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.
*****
her zamanki gibi bu kamışlık-kalem tarlasına çıkınca, hızla aşağıya düşürüldüğümüzden, biz ne yapıyorduk?.. artık, yolu yazısal teknik ve sembolik anlamda az çok öğrendiğimizden ,O bizi aşağıya atmadan, biz kendimiz hemen tevbe edip ,paşa paşa aşağıdaki yerimize dönüyor ve bu defada yeni bir teknik ve yeni bir anlamda buraya tekrar çıkmaya çalışıyorduk değil mi?..nedeeen ?

çünküü ;şeytan Allah a ne demeşti:BENİ SEN AZDIRDIN !! ve ALLAH ona ne demişti :YOKSA SEN ALİYYUNLARDAN MISIN ?
ve hz ADAPA-ALULU -ADEM ise edeb edip, ULULARIN YURDUNDA yukarıda durmamış ve BİR GÖRÜP OLAYI ANLAMIŞ ve hemen kendini aşağıya inmiştir değil mi?

incelik ve zarafet ve edeb bunu gerektirir ve ADEM in yokluk anlamına karşı varlıkla oyması bu sayede lütfedilmiştir denmiştir..

eweet ..bu gece biz müslümanlar için 1000 aydan daha hayırlı olan ,içinde KUR'AN-I. KERİMİN İNDİĞİ AY ve GÜN olarak kabul edildiğinden bizde arkası BAYRAM OLACAK BU GÜZEL MÜBAREK GÜNLERİ içimize çekilebildiğimiz kadar çekilerek İTİKÂFla geçirmeye çalışmalıyız ki ,bizim kendi ölüden diri çıkartan KENDİ KİTABINI OKU VE KENDİNİ BİL İKRA-OKU malarımız başlasın ve amiin..
nur cihan

nuralem7@hotmail .com

tefekkürler için facebook sayfam https://www.facebook.com/nur.cihan.963