19 Kasım 2008 Çarşamba
ZAMAN’IN İÇİNDEKİ ÇOCUK SİNEMA DA MASALI
Ey Allah’ım! Hastalara ferahlık bahşeden sensin!
Lütuf ve rahmet içinde, can gibi gizlenen sensin!
Sen, kullarını, Sana yakarsınlar diye hasta edersin.
Zira,niyazı,ağlayıp inlemeyi kabul eden sensin!
Herkes derdine derman arar, oysa dermanlar arar Seni.
Çünkü derdi de, dermanı da yaratan şüphesiz Sensin!
Hastayı şunun, bunun kapısına düşüren dertler birer perde.
O perdenin hem başında, hem sonunda duran Sensin!
Sükuna erinceye kadar,inletirsin hastayı zar zar!
Hakikatte,bizim derdimiz içinde inleyen Sensin!
Sana”Sensin” diyen de hem vallahi, yine Sensin!
Bu meydanda, top da sensin,oynayan da, seyreden de hep Sensin!
Kölelik ,efendilik ve sultanlık,Senin yazdığın yazılar.
Eğri yazı da, doğru yazı da mektebinden dir,yazan Sensin!
Bedenler birer evdir,cümle canlar misafirdir o evlerde.
Beden de can da gölgendir Allah’ım, o misafir canların canı,yine Sensin!
DOÇ DR EMİN IŞIK’ın BELH'İN GÜVERCİNLERİ(Mevlana’nın son günleri bölümü)kitabından alıntıdır...
ZAMAN’IN İÇİNDEKİ ÇOCUK SİNEMA DA MASALI
BİR VAR mış,BİR YOK muş,
EVVEL ZAMAN içinde,AHİR ZAMAN içinde bir çocuk varmış..Çocuk ve arkadaşları sinemaya gelen DİNLE NEY’DEN isimli bir filme gitmişler..Film DEVLET-İ A’Lİ OSMANLI ZAMANInda geçiyormuş.
Çocuklar kıyafetlerdeki estetiği ve renkleri çok beğenmiş..Film son derece ağır olduğundan salonda çok az kişi varmış, hatta toplansa on kişi ancak ederlermiş...Filmin konusu; rahatsızlanan bir mevlevi dedesinin, padişahın kızkardeşinin sarayında misafir edilerek bakılmasını ve kendisine tahsis edilen saray doktorunun, sultan hanımın cariyesi ile birbirlerine meyletmesini anlatıyormuş.Ve arada mevlevi dedesinin yabancı elçilerle sarayda -gözden ırak, devlet meselelerine getirdiği çözümler varmış..
Amma esas konu cariyenin padişahın doktoruna duyduğu platonik aşk mış..Bu belirsiz aşk; bu zamana göre o kadar silik ve belirsizmiş ki, bu zamanın evlatları filmi sevememişler ve bu aştan da filmden de bir şey anlayamamışlar..Oysa çocuk şu sahneyi gözyaşları ile izlemiş..
Hanım Sultan ÇiftER olarak yetiştirdiği cariyelerden birini evlendiriyor ve diğerini de (doktora olan aşkını sezdiği için) ve geleneğe uygun olarak azad ediyordu..Cariyenin eline bir beyaz beraatname tutuşturuyordu..Özgürlük kağıdı yanii..
Tüm kölelerin hayatları boyunca peşinde koştukları bu özgürlük kağıdını alan cariye, azatnamesini doğğğğruca....:) sarayın yolladığı padişah doktorunun(ruh doktoru) eline veriyordu..Hiç konuşmadan sessizce anlaşıyorlardı..Cariye asıl özgürlüğün aşkın kanatlarında takılı olduğunu ve bu aşk kuşunun, sadece aşk dolu bir gönüle girince yanarak ANKA olacağını bilerek bunu yapıyordu..
Ve çocuk bir niyetini hatırlıyordu..Zaten başına ne geliyorsa bilmeden ettiği niyetler ve o niyetlere sonuna dek sadık kalma sevdası yüzünden geliyordu..
Bir vakitler şöyle niyet etmişti onu var edene:Beni, Sana ulaştır ve benim hürriyetimi bana ver..İnan bir kere hür olayım, kendim Sana kul olmak için kendimi teslim edeceğim
.....................................................
Ne çok ağlanacak niyeti vardı ne çok ...Çocuk yapması gerekeni biliyor ve bunu yapacak gücü kendiSİNnde nedense bulamıyordu.. Dostu çocuğu hür bırakmıştı daha doğrusu onu hiç bir zaman köleleştirmemişti...Ve daha- daha doğrusu köleliğini ona hiççç belli etmemişti..
Artık yeterince kendi başına uçtuğunu sanmıştı, ait olduğu yere dönmeyi de bilmesi gerekiyordu..Rüyasında ikaz edilmişdi EDEB etmesi gerekiyordu..Çocuk Kuşu bunun idrakindeydi ve altın kafesine vatanım vatanım diyordu..Biliyordu ki tek başına bu lezzeti olmayan bir hürriyetti, mesele CUMHURiyetin kalabalıklığında-CAMİİ- BİR ve TEK- HÜR OLabilmekti.. FERDiyette CUMHURiyet yoktu...
Bu esnada filmin sonuna da gelmişlerdi..Ortada elle tutulan bir konu olmaması ve her şeyin havada asılı kalması seyredenlerde bir bezginlik yaratmıştı..Oysa filmin nihayetinde Hz. Mevlana’ya ait şimdi çocuğun hiç hatırlayamadığı dizeler okunuyordu, işte tüm konu burada gizli dedi çocuk kendi kendine .O şiirleri bulamadı ama yukarıda alıntıladığı aynı manaya gelen ZAMANı anlatan sözleri buldu ve yazdı..
Zira çocuk için NEYe, nereden nasıl bakarsa baksın hiççççççç farketmiyordu.O her şeyde aynı manayı Allah’ın lütfu ile kolaylıkla bulabiliyor, tüm sembolleri aynı manaya getirebiliyordu.. Eksik olan yanı ise, bunu hayatına geçirememesiydi..Çünkü çocuk hala bir suretsever-putperestti..Dostu A’lisi ona bir namazlık hakikatini yaşatırken “Seyrin mekanından-Adem putunun nasıl yıkılıp toz olduğunuda göstermişti “ama çocuk hala putperestlikten vazegeçemiyordu..O esmalarda takılı kalmıştı.
Belki de kalmamıştı, o öyle sanıyordu..O’na dostları aşağı in diyorlardı, lakin çocuk çıktığı yerden aşağı inmeyi istemiyordu.Yukarısı korunmuş ve suretsizdi ama çocuk bu eksik hali ile yukarıyı da putlarla dolduruyordu farketmeden..Hayallerinin suretlerinden kurtulmadığı müddetçe asla o sevdiği ve içine girmeyi dilediği NEFESi anlayamayacaktı biliyordu..Nefes suretsizdi bu suretli hali ile asla O’nu öğrenemeyecek ve yaşayamayacaktı..
Ve film bitti .. SİNEMada, yanlarında oturan genç onlara bir sufi olduğunu hatta sema deneyimleme çalışmaları da olduğunu anlatı. O Amerika’dan gelmişti ve filmden hiç birşey anlayamamışlardı kız arkadaşı ile..Çocuğun dostları ile muhabbete giriştiler, onlarda filmi askıda ekmek gibi bulmuşlardı:)
Bizim masal kahramanı çocuğumuz ise son derece mutlu idi ve şöyle dedi..Film gayet açık- aşk da gayet açık ve her şey filmin sonundaki o sözlerde gizliydi..
Yani “ZAMAN BENİM, filmi yazarım,yönetirim ve oynarım ve seyrederim, ilim benim kime ne ?İstediğim gibi oyunumu- ALİCEM GİZ oyunumu- sergilerim” diyor bu film dedi çocuk ve gerçekten bu filme de sadece bunu izlemek için gelmişti ..
Çocuk anlayacağını anladı ve hürriyetini kulluğu ile yani asıl özgürlüğü ile değiştirmeye kesin karar verdi..Hiçliğini verip Hepliğini almalıydı..Bu çok acılı bir süreçti ama ZAMAN ve ÇOCUK aslında çoktan BİR OLmuşlardı..Onları BİR yapan ÖZlerindeki HAKİKAT ve RUHu M NEFeS di..Henüz zuhura geçirilmemişti sadece..
Çocuk NEFESİ RAHMANın altında koşarak kaçarken asla kaçamayacağını zaten biliyordu..O nefesin içindeydi ama nefesin işleyişinden habersizdi..Ve şimdi tek istediği o nefesin içinde erimekti..Aynı diğer nefeslerin o nefesdeki eriyişleri gibi.
...........................................................
EDEBE DAVET EDİLEN ÇOCUK MASALI
Çocuk hep istediği bir kurs bulmuştu ve yıllardır ilk kez her şey yolunda gidiyordu .O büyük bir hevesle sanat tarihi kursuna yazıldı .Antik Yunan,sonra Roma, sonra Bizans sanatı öğrenecekti..Aslında çocuk tanrılar ve esmaların arasındaki masal- mitolojik-sembolleri deşifre edecek ve kendi kendine mutlu olacaktı.. İlk ders kursa gitmişti, hocaları tanınmış bir sanat tarihçisi imiş..Ve slaytla antik Yunan tanrılarını anlatıyormuş..Çocuk deliler gibi mutluymuş ve birden dayananmış hocaya şöyle demiş..”Bu tanrılar var ya, Allah’ın bize bildirdiği esmalarının sembolen anlatımları biliyormusunuz? “ve hoca durdu çocuğa baktı..Öyle boşşşşş ve sen ne diyorsun hey der gibi manasız baktı...Öyle boş baktı ki çocuğun kalbi acıdı....Çocuk anlaşılmadığını anladı ve sustu..Ama içinden geçip giden tanrıları sezgileri ile bir yerlere oturtmaya devam etti..
Ertesi gün Dost’unun Dostu Kamil ini gördü ve O’na gittttiği kursu anlattı ,Dostu da güzel sanatlar mezunu idi ve tüm sanatlarda üstad idi....Eserleri ile göz ve gönülleri irşad etmeye yetkin idi..Dostu Kamil çocuğa dedi ki: “Evladım, siz kimin talebesisiniz biliyorsunuz değil mi ?Evet dedi çocuk, bunu söylediği için dostuna aşkla baktı çocuk aşkla..O gözlerden ona Dostu Alisi mavi mavi bakıyordu zira, engin bir sabır ve hoşgörüyle..
Daha evelde ona söylediklerini düşündü çocuk artık onun geriye dönmeye ihtiyacı- hakkı yoktu o Kamil Bir Zamanın evladı idi ve o aşamaları geçmişti yeni öğreneceği hiç bir şey, GEÇMİŞ ZAMANLARDA YOKTU..GEÇMİŞ ZAMANLARIN TASAVVUFU, HAKİKATİ MUHAMMED-İ NUR GELİNCE SONLANMIŞTI ....MİTOLOJİ DE VE UZAK DOĞU DA-HİNDDE “ HAKİKAT-İ MUHAMMEDİYİ “TANINMIYORDU Kİ ONLARIN TASAVVUFLARINI ÖĞRENSİN..VE ONLARIN ADINI ARTIK ANSIN..ONLAR BENİM RESULÜMÜ ANIYOR VE TANIYORMU Kİ BEN ONLARIN SAHTE PEYGAMBERLERİNİ ANAYIM VE ONLARIN ÖĞRETİLERİNİ İSLAM TASAVVUFUNA FARKINDALIK ADINA SOKAYIM.!!!.........
ÇOCUK EDEBE DAVET EDİLİYORDU EDEBE..!!...........
V e çocuğa döndü Kamil Dostu dedi ki; “Evladım siz edeblimisiniz? Utanarak bilmiyorum dedi çocuk ama edebli değilim sanırım:)Kamil Dost diğer evlatlarına döndü:” Sadece ona söylemiyorum dedi siz söyleyiniz, siz edeblimisiniz.?.Buz gibi bir hava esti ve herkes düşündü....
Kamil Dostu çok sakin ama gergindi ..Çocuk O’nu anlıyordu ama A’Lİ Dostu ona hiç kızmaz ve itiraz etmezdi, o yine de ben bu olayı seyrederek devam edeyim, kursuma da gideyim dedi içinden..
Ve ikinci ders vakti geldiği gün kardeşi geldi ve çocuğun evinde kaldı çocuk güldü, direk Zat-ı A’lisi olaya el koymuştu..Çocuk anladı ne denli edebsizlik ettiğini ve hemen kaydını sildirdi..Daha kursun kapısından çıkmıştı ki telefonu çaldı ona senelerdir istediği ve hayal ettiği ama ulaşamadığı ......... sohbeti dersini müjdeliyordu hemde ücretsiz hemde bir üstaddan..Ve Üstada gitmeyeceklerdi, Üstad onlara gelecekti ,bir avuç çocuğa lütfedilmişti...Bu nasıl bir teveccüh dedi çocuk, bu nasıl bir tenezzül, biz kimiz ki bu eğiliş nedir..?
Sadece razı olmakla bunca hediye bunca nimet .........ŞÜKÜR...
Ve çocuk şimdiye dek hiç duymadıklarını ,hiç öğrenmediklerini zuhura çıkartan ZAMAN ın kendisinde izleyerek vakıf olacaktı..O çok istediği manalara ZAMAN ı takip ederek ona kalbini sunarak erebilecekti..Çünkü GEÇMİŞ ZAMAN ve ŞİMDİKİ ZAMAN O nun NEFESİYDİ..BU HAKİKAT-İ MUHAMMEDİ nin zuhura çıkma sürecinde çocuk susmayı ve sukun olmayı öğrenecekti.......İnşallah ve aminnnnnnnn
Nur Cihan
http://www.sufizmveinsan.com/sohbet/zamaninicindekicocuksinemadamasali.html