31 Ekim 2009 Cumartesi

GÖNÜL'DEN BAĞLI


Gönül'den Bağlı








1”.O gün kutlu beldede bütün aşıklar toplandık, şarabı içtik.
2.Dediler kavuşmak mümkün mü sevgiliye,ta ki zorlu bir çile çekmek gerekir.
3.Sevgili dışında her şeyi unuttuk,öyle bir sarhoşuz artık;kulaklarımızda ilahi musiki.
4.Biz göremedik,O bizi gördü..Onun hüsnünü dinleyip de bildik.
5.O Hallak’tır.Yüce kudret sahibi gök kubbesini direksiz kurmuştur.
6.Semi’dir,en gizli sedayı duyar;Mucib’dir,duaları geri çevirmez.
7.Gafur’dur,mağfireti her zaman yakaranadır;Rahim’dir rahmeti gözyaşı akıtanadır.
8.Şekur’dur,iltifatı itaatkar kulunadır;Halim’dir yüklü günahlara aldırmaz.

9.İşlerde Nebi’yi aracı kıl ki O’nun gayreti ve şefkati mücrimler içindir.
10.Bilmiyorum sevgili sızıdan çatlayacak olan kalbimi sıkıntıdan ne zaman kurtaracak?
11.Murad’ım Rabb’mi yad etmek huzurda olmak,korkusuz ve dedikodulardan uzakta kalmak.
12.Azalarım her gün feryat ederek ’Vah halimize,ölüm gelecek’ der.

13.Ya Rab!Senden en güzel sonu dilerim.Sen bizi her türlü korkudan koru.

14.Ben,bu abd-i fakir aciz Kuddusi,bu şiiri yerlere serilip yazdım.”
Hz.Ahmed Kuddusi
(Kuddusi Gülüstanı CD 1-Ahmed Şahin/Mehmet Kemiksiz
………………………………………………………………………………………………………………… GÖNÜL’DEN BAĞLI

"Kul Allahü teâlânın sevgisini tattığı zaman, Allah o kulunun kusurlarını
kendisine gösterir. Böylece o, başkalarının kusurlarını göremez olur."
Hz.Rabia´tül Adeviyye

bütün gece uyumadım.sabaha dek Senli düşünce kadehlerini içtim..
sarhoşluğum isyanıma karışmıştı,yediğim hannas beni yenmişti..
zilzurna kıskançtım..Seni herkesten, Seni Senden,Seni kendimden kıskanıyorum..
kendimden nefret ediyorum….

her gelişim gibi,”ama!!? bu son defaydı..”aşkımı geri vermeye gelecektim..
dervişliğimden istifa ediyordum..tüm sokak dünyalığımı giydim..bakınca bile belli olsun istedim kararım.bakınca anla yani..

en son gelişimde “artık Sizi görmeden durabiliyorum..
bir daha Sizi görmeye gelmeyeceğim” demiştim..”tamam,çok güzel, nasıl istersen..sen bilirsin” dedin hani..

ve bana kendini göstermedin..ne cehennemdi ama..ne sancılı bir zamandı..
ertesi gün aramıştım..”yalan söyledim..bir daha yapmayın lütfen..yalan.. ben Sizi görmezsem yaşayamam” demiştim..ne güzel gülmüştün..”geçecek bunlar demiştin..alışacaksın..”
başlarda,değişemediğimden bahsetmiştim tüm utancımla…”böyle kal..olduğun gibi..rahat ol..ben memnunum demiştin..istediğin gibi davranabilirsin..”oysa beni bu halimle kimse kabul etmezdi bilirim..Sen kabul ettin..

Sen benden hiçbir şey istemedin ve bende Senden hiçbir şey istemedim..çünkü kimseyi sevemeyen ben; sevmeyi öğrenmeye Sana gelmiştim..karşılık beklemeden sevmek tek kuraldı..başta çok zordu ama istememeye alışıyorum…çünkü Sen istememe bırakmadan tüm müşküllerimi çözüyorsun..görme isteğim ise henüz sonuçsuzdu ..ben Seni görmeye doyamıyordum..
………………………………………………….

şimdi Senin dizlerinin üzerinde benim masallarım var ..beyaz kağıtların arasında beyaz bir şey var..”ne bu?” diyorsun ..anlatıyorum..gülüyorsun.çocukça tabii..anlatamadığımın anlamı aslında.. öylesine belli ki..anla yani..

ruhum gibi..bembeyaz bir tül gibi seni sarsın.. benden başka rüya görme diyorum aslında.. anla yani…

ve ben hayallerimi okuyorum Sana…Sen bazen kısa cümleler kuruyorsun..
“telek nedir? “diyorsun..”kuştüyü “diyorum..”ama hangi kuştüyü?” diyorsun.. “bilmiyorum “diyorum…ve gözlerini gözlerime saplıyorsun..asla ayırmana izin vermiyorum..dünyalığımdan utanıyorum şimdi…görme istiyorum..bana gerçek süs nedir anlatıyorsun..beni süslediğin için teşekkür ederim..çook teşekkür ederim.

çook güzelsin..bugün Sen Ruh gibisin bembeyaz..bense gerçek bir nefsim, ara renk…yazılarıma güzel şeyler söylüyorsun ben tersini söylüyorum..bana güzel şeyler söylemek istiyorsun..daha başlarken tersini söylüyorum..
“çok inatsın” diyorsun, değilim diyorum..”hiç söz dinlemiyorsun” diyorsun “dinliyorum “diyorum..defalarca.. sonra Sen kızıyorsun. ben Seni çıldırtıyorum..bağırıyorsun..”bağırmayın” diyorum..”bağırtıyorsun, ne söylesem tersini söylüyorsun” diyorsun…

istediğin kadar bağır artık Senden korkmuyorum..çünkü Seni Senden korkamayacak kadar çoooook seviyorum..tek korkum beni sevmekten vazgeçmen, biliyorsun.
bana kendini göstermediğin için,beni beklettiğin için,bana sesini duyurmadığın için,beni kıskançlıktan çılgına çevirdiğin için yapıyorum onları..…

neden kendime zulmettiğimi anlatıyorsun.. “Senin benliğin çok yüksek “diyorsun..“kendine böyle şeyler söylemek egonun hoşuna gidiyor onun için söylüyorsun..ne yapacağım peki? diyorum..”unutacaksın..olumsuz olan tüm düşüncelerini unutacaksın. ancak o zaman onları yok edebilirsin, hatırlamazsın” diyorsun..boyun eğiyorum..
biliyorum ki kendim hakkında kötü konuşmam aslında Seni Sana kötülemem demek..Seni suçlamak, Seni yetersiz görmek demek..ama çoook canım yanıyor, kıskançlıktan mahvolup dağılıyorum…..canımın yandığını bir daha söyleyemem çünkü Sen beni mutlu etmek için varsın..aynı herkesi olduğu gibi(bu cümlenin içindeki derin kıskançlığı anlıyorsun değil mi?)


biliyorum ki benim fıtratımda kıskançlık yok..çok ağır bir imtihan bu..
her şeyi kolayca yağmalarım- veririm biliyorsun..hiçbir sorumluluğa gelemem..hemen kaçarım..ben insanlardan deli gibi korkarım…yeter ki bana yaklaşmasınlar, her şeyi alsınlar..bir Sen kalmıştın elimde.. benim olmadığını biliyorum aslında… sadece Seni sevebilirim. tek kişilik kalbim var benim..ama Senin engin bir derya olan gönlün var..
bilirim ki o deryada tek damla diğerine karışmaz ve haberi bile olmaz diğerinden ..
anlamsızdır kıskançlığım..oysa yaşamak ne zor..bilmekse ne kolay değil mi?
kıskançlığı reddettiğim için Seni de reddetmek istedim..al her şey Senin olsun.. ben zaten Seninim biliyorsun..ben uzaktan, en uzaktan seveyim diledim..yakından dayanamam diğer damlalara…
o yüzden binlerce yıl uzağa kaçmak istedim hep, o yüzen hep Senden kaçtım
ama dönüp dolaşıp geldiğim tek yer, ait olduğum tek Makamdın..

ne kadar küsüp barışsam da Sen, bana aldırmadan sanatını icra ediyorsun..

biliyorsun ki asla Senden vazgeçemem çünkü biz gönülden bağlıyız…gönülden bağlı….

“evet “diyorum “çok inadım ..hiç söz dinlemiyorum..çok yüksek benliğim var..bilerek yapıyorum..bugün buraya Sizi ve sigarayı bıraktığımı söylemeye geldim..ben yapamıyorum…”

bir şey demiyorsun.. bakıyorum..çok güzelsin..dayanılmazsın.tüm teslimiyetimle gülüyorum..”ama vazgeçtim“diyorum “vazgeçtim”..ben Sensiz yaşayamam biliyorum..aslında her gelişimde Senden bir dua istemek ti dileğim..ama nedense bir şey, hep unutturuyor bu isteğimi..yazıyorum, amin de olur mu?
ne olur benden evvel gitme..dayanamam..beraber dua edersek belki..ben önce giderim..ve seni orada karşılayan olurum..lütfen benden evvel gitme..artık gücüm kalmadı….
Sana soru soruyorum.öylece duruyorsun cevap vermiyorsun..bir daha soruyorum cevap vermiyorsun..biliyor musun? ben yalana bile yalan olduğunu bilsem de inanırım..çünkü inanmak çok kolay geliyor bana..inanmayı seviyorum..ne olur yalanda olsa söyle, lütfen..
bir daha soruyorum ..cevaplıyorsun..ben gülüyorum…Sen gülüyorsun belki tüm kainat-ı cihan- alemler gülüyor..

ne hissediyorum biliyor musun; bütün giden dostlarımız neşeyle bizi seyrediyorlar..benim sevincime el çırpıyorlar..
“artık gitmelisin” diyorsun..daha kaç dakika oldu ki?”gitmicemmm “diyorum..gülüyoruz..Sen ayağa kalkıyorsun, ben ayağa kalkıyorum..ne güzel bir andı ..gözlerin ne güzeldi..dalgınlığım ve Senin halin ne güzeldi..”yine geleyim mi?” diyorum..”gel” diyorsun ..”ne zaman geleyim?” diyorum..”ne zaman istersen o zaman gel…”
yine aynı his geliyor..giden tüm dostlar mutlulukla bizi izliyor gibi……
tüm sevincimle uçarak uzanıyorum ve gözlerimi kapatıyorum..Senin yüzünü, gözlerini düşünmek istiyorum..
ağlıyorummm..yoksun yine yoksun..göğsünü yumruklamak istiyorum ve tepine tepine ağlamak..neredesin?..yoksunnnn..seni neden hiç kaydedemiyorum?…
söyle ölüler aşık olamaz mı söyle?söyle o karanlık kudret suretlenemez mi söyle?nerdesinn?



GÖNÜLDEN BAĞLI MASALI

Zamanın içinde bir çocuk varmış ve çocuk bir davet almış…beş sene evvel tanıdığı henüz bir kez gördüğü Gönül Sultanı görecekmiş..O, çocuğun ders iznini aldığıymış.. özel bir rica ile tabii.hala ilk girenlerin derecesinde kalakaldığı ve dersi hiç artmayacak olan ilk sınıf talebelerindenmiş..Gavs-ül Azam Abdülkadir Geylani Hocasının o anki tecelligahıymış Gönül Sultan çocuk için..beş senedir hala başlangıç dersinde olmaktan çok mutluymuş.. hiç artmasın istiyormuş..öyle en arkada kalsın, en sonda olsun istiyormuş..Gönül Sultan nur içinde ışıyormuş.. Geylani Hoca bir sohbet kitabında sık sık dermiş ki:sen hiçbir işe yaramazsın ama sensiz olmaz, sen de gel” işte bu cümle onların en büyük bağıymış..çocuk hiçbir işe yaramadığını bilirmiş ama Hz. Gavs çamurun içinden adamı alıp en yükseğe çıkartabilirmiş..izni varmış..ev sahibi çocuğa jest yapmış ve rengarenk kristallerden bir tesbih hediye etmiş..çocuk dakikalarca neşeyle bakakalmış o tesbihe..bu, çocuğun olduğu gibi kabul edildiğini anlatan bir sembolmüş aslında.. “koy hemen çantana “demiş ev sahibesi.. “nereden bulayım herkese ondan..”çocuk gülerek “tamam” demiş..

Ve muhabbet- güzelleme devam etmiş gitmiş..birden Gönül Sultan demiş ki:dostlarım, şimdiye dek size hiç yapmadığım bir şeyi yapacağım ve bir hali nakledeceğim ..dün gece oldu ve size söylemem istendi o yüzden anlatacağım..yoksa hiçbiriniz senelerdir benden böyle bir şey işitmediniz,ilk olacak..dün gece Hz. Peygamberimizin :”Benim için Vesile Cennetini isteyip Bana dua ediniz “hadisi üzerine çook düşündüm ve onu anlatan sureyi defalarca okuyup tefekkür ettim..ve birden önümde bir görüntü açıldı..Hz..Rasul’ün Hırka’sıydı bu..ve etrafında döndüm..dendi ki: bunu cemaatine anlat ve söyle ki onlarda bu HIRKAyı ziyaret ettiler..bunu haber ver,onlara duyur…”
çocuk gönlündeki tesirle ağlıyormuş..Şeyhi Geylani Hocasına,Hz. Peygamberine….ve Makam-ı Resul,Makam-ı Hırka,Makam-ı Surete……teşekkür ediyormuş..
“Sevgilim Bir Hırka “diyormuş artık çocuk..ve kabulleniyormuş suretsizliği..karanlığı..ve karanlığın içindeki ışığı..

ancak bu haberle beraber gelen hediye kıskançlığına deva oluyormuş..nasıl mı?derdin içinde devası gizliyar mış da ondan..
ve muhabbet bittiğinde ayağa kalıp selamlama ritüeli için ilahi söylemeye başlamışlar..merhaba..merhaba..merhaba……………….

tören Salavatlarla biterken, herkes birbirlerinin ellerini tutarak gözgöze musafahaya başlamış ve çocuk farkındalığın zirvesini işte burada yaşamış…
ferdiyeti..cumhuriyetteki ferdiyeti anlamış..işte şimdi La ilahe illallah Muhammedün Resullullah tezahür ediyormuş..celal –zahir ve cemal -batın birliği- İNSAN ne güzel mana…müminler kardeştir manasını..kıskanmasının ne korkunç bir yalan olduğunu idrak etmiş..hepsi bir.. hepsi aynı..neyi kıskanıyormuş ki?bilmek,anlamak yeter mi sence?…ya hayata geçirebilmek?en azından bir başlangıç…..
…………………………………………….

Not: davet edildiğim bir misafirlikte geçen birkaç cümle ve birkaç davranıştan bazı düşünceler hissettim..ve ev sahibesinden :bunu masal olarak kurgulayabilir miyim? diye izin istedim.. “ne demek, çok memnun oluruz” dediler..bu masal tüm Gavs-ül Kadiri ağacının kollarıyla yayılan HER MEŞREB VE NEŞ’EDEN kardeşlerimiz için olsun inşallah ve okuyan herkes o HIRKAyı ziyaret etmiş olup KABE’nin hakikatine ersin –gerçek HACIlardan olsun inşallah ve amin..
Nur Cihan
27.10.2009
nuralem7@hotmail.com

20 Ekim 2009 Salı

DÜŞÜNCELERİMİ TEF’E KOYDUM MASALI -3-

























DÜŞÜNCELERİMİ TEF’E KOYDUM MASALI -3-
Nur Cihan
çocuğun halası ve amcası, hadi, bize anlat dediler..çocuk:ben çok cahilim. hiç bir şey bilmiyorum, nasıl anlatayım?.dediler ki :ama biz, seni anlıyoruz.. çok basit anlatıyorsun, o yüzden..”tamam” dedi çocuk,  halasına:size, incire tefekkür ederek yeni idrak ettiğim çok basit anlaşılan, Kelime-i Tevhidi anlatayım..ve Haybabamın ,ekip yetiştirdiği olağanüstü leziz incirlerden birini eline alarak anlatmaya başladı”La ilahe illallah” …bak, incir tam ve bütün.. tek yani….tanrılar yani ilaheler yok sadece bir tek İlah yani Tanrı var ve inciri açtı O işte Allah tır dedi..ve çocuk anlattı..anlattıı..halası hiç durmadan ağlıyordu.. çocuk ona bakarak gülümsüyordu ..kendisini; ona anlatanları dinlerken ki halini hatırladı..hatta geçen sezon mesnevi derslerinin birinde Busegah-ı Makam-ı Hızır tecelli ettiğinde; öyle çok ağlamıştı ki hocası kızarak, dersi bölmeden:” burası romantik ders değil ,evde ağlayın “bile demişti..halasına baktı yine gülümsedi: al dedi, bu incir senin.. sen talep ettin, sen ye…. Ve ekledi çocuk:bu anlattıklarım hem benim dediğim gibidir ,hem senin dediğin gibi ama aslında ikisi de değil sadece Allahın bildiği ve bildirdiği doğrudur dedi..ertesi gün halası ona,  amcasının  onun için topladığı değişik biçim ve renkte koskoca bir tabak inciri hediye etti  ve çocuk incire boğuldu gitti…


çocuk bazı düşüncelerini tef’e koyup çıldırtmak istemiş..ilk evvela sigara geliyormuş aklına..dumansız hava sahası lazım tabii.. öyle sigara sever biri değilmiş..hiç içmese de olurmuş, ne önemi var ki?kokusu berbatmış,sağlığa full zararmış ve havaya giden paracıklar…ama inatla sigara için yazmak istiyormuş.. çünkü?...nedenleri varmış…haksızlığa gelemeyen bir yaratılıştaymış  ve dümdüz, öyle girintisiz çıkıntısız olmak onun yapısındanmış…kendisiyle eğlenmeyi –ti ye almayı çook seviyormuş..böylece gıybet edip vebal almıyormuş:)..

ve sigara:çocuk bazı müstesna bir  kaç kişide müşahede etmiş ki; onların içtiği sigara asla kokmuyor ..ve Gül kokanını bile yaşamış.hatta Kabe kokanı da..ve duman, is, pas da olmuyormuş..bu nasıl oluyormuş bilim adamlarının incelemesini çooook istermiş..acaba simya ilmine sahip bu kişiler aldıkları zehri nasıl nötrleyebiliyorlarmış?..buna kimsenin inanmasını isteyecek değilmiş..çünkü birinin ona inanıp inanmaması gibi derdi hiç olmamış.önemli olan çocuğun ne düşündüğüymüş..kalp onun kalbi.. o kalp ki; korunması ve asla bozulmaması gereken tek yer miş..düşüncelerini  yaza boza, değiştire, düzeltebildiği kadar düzeltebilirmiş insan.. ama kalp Allahın Nazargah-ı İlahi’siymiş..Zat’ın Tecelligahı..arı duru birlik denizi….

mesela sigara –cin kardeşliğini çook aptalca buluyormuş çocuk.Evvel Zaman, çocuğa:” onlar, size yaklaşamaz.. onları unutun..mümin olanları ise çok mübarektir..onlardan zarar gelmez”  dediği için çocuğun aklına bile gelmezmiş ki onlar..cinler ve melekler insana hizmet için varlarmış..aklı fikri cinlikte olanı,tabii talep ettiği ve düşündüğü bulur ki, bu çok normal..Allah’ın esmalarını bile başkalarının düşüncelerini kullanabilmek adına ne çok çeken var değil mi?hepimiz biliriz kendimizi?:)aynı yolda yürüyoruz Allah aşkına..geçtiği yolları herkes bilir değil mi?tabii art niyetle yapıldığı için aynı iyilik gibi kötülükte; karşı aynadan, onu uygulayana kat kat döner. o, bu sefer cincinlenirmiş:) Allah’ın adını bir şey beklemeden çekmedikten sonra sonsuz esma çeksen ne yazar?bir kere Allah de ama içinde sen olmayasın mesela..Hz.Allah c.c;Nas ve Felak surelerini Euzüyü ve Ayetel Kürsüyü ve Ezan-ı Muhammediyi boşuna mı vermiş bize..O’nun ayetlerinden  öne, nasıl geçmiş bu sigara dumanı hiiç anlayamıyormuş..şeytan: ben, sadece insanın kulağına fısıldarım, gerisini o vesvese ile kendisi yapar.ben suçsuzum demeyecek miymiş?..nerde o vakit sigara dumanı?..Allah’ı sigara dumanına karşı aciz mi sanıyoruz ya huu.?.bu teori Kur’an a ters olduğu için bir kere baştan kaybetmiş..Hadis’e ters.. Hz.Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa nın böyle bir beyanı nı isteriz değil mi?kimse  ne, Allah gibi düşünebilir ne de Hz. Muhammed s.v. gibi..ancak Allahlı ve Muhammedli düşünebiliriz ,bize bildirildiği gibi..çünkü ne Allah ALLAHLIĞINI ne Muhammed MUHAMMEDİLİĞİNİ verirmiş..hatta biz bile kendiliğimizi bir diğerine vermezmişiz..biz ne Musevi ne İseviyiz.. biz Muhammediyiz..HAK İLE BATILI AYIRAN MARİFET SAHİBİ YANİ..biz KUL olan Hz. Rasul’ün ne dediğini hiç düşünmüyoruz belki de..”Ya Rabbi seni hakkı ile bilemedim.AFFET”  diyen kim peki?hangimiz O’nu geçebilir?

öncelikli haramlara..zina hakkında cevaz verenlere ve içkiye kafalarını kaldırıp bakmayanlara dikkat çekmek istiyormuş aslında çocuk..silah ve uyuşturucu tacirlerine de.. ve hala insan köleliğinin sürdüğünü herkes bilmekteyken neden sigaraya bu kadar dikkat çekmek?..ne kapatılmak isteniyor?…fakir  ülkelere, zengin domuz hakikatli insan müsveddeleri, küçük çocuklara tecavüz etmek için hala uçaklar kaldırmıyorlar mı?neden bunlar hiç gündeme gelmiyor?Çin’de kürkleri için diri diri yüzülen hayvanların filmleri senelerdir internette..o hayvanların gözlerine hiç bakabildiniz mi?ağlamadan izleyebildiniz mi?yada sonuna dek kaç kişi izleyebildi? kim hayvan?

hemen çoğu özürlü çocuğu babası terk eder.. inanılmaz fakirlikler içindeki anneleri onlara çaresizce bakmıyorlar mı?bu kadınların bir sigara içmeye hakkı olmasın mı?neden içme derdine ortak çare bulmuyoruz da, elindeki tek avuntusunu da elinden almaya çalışıyoruz.?ya yapayalnız ve çaresizler..nerede hoşgörü?her şeye hoşgörü var ama bir sigara ya yok değil mi?adamlar silah üretiyorlar.. o silahları satmak için terörü çıkartıp, kişileri inanç kardeşleriyle birbirlerini kırdırıyorlar..uyuşturucu kaçakçıları dünyadaki medyayı ve yönetimi ele geçiriyor ve biz onlara gücümüz yetmediğinden değil gözümüzü yumduğumuzdan, bizi din afyonu ile uyutmalarına ses çıkartmadığımızdan, aptalca hurafelere takılıyoruz değil mi?ama acısı yine bize dokunuyor.. biz ekmek çalmak zorunda kalanları hapse atıyoruz..ekmeği  çalmak zorunda bırakan, gerçek hırsız kodamanlarına ise el pençe divan durmuyor muyuz?..bugün sömürge gibi yaşadığımızı sanıyorsak, bu Mukaddes Ülkenin değerini bilemiyorsak hep kendi hakikatimize cahil kalmayı kendimiz seçtiğimiz için değil mi?

herkesi okumadan tek bir kişiyi okuyor ve sanıyoruz ki  sadece o biliyor..hayır.. o bildiğini zannediyor..Allah bile: Ben sizin zannınız üzereyim dememiş mi?başkalarını okusaydık, yazılıp çizilenin en başından beri tekrar edilen tek şey olduğunu anlardık..Allah :”Din Tek, O İslam’dır dememiş mi?Sen sadece tebliğ et -anlat, O’nu Ben indirdim, Ben öğretip, Ben koruyacağım dememiş mi?hangi dini yeniliyoruz o vakit..Allah c.c, Hz.Peygamber’e bile bu hakkı vermemişken? Zaman’ın içinde nasıl siyaset,moda,gündem hep aynı manalarda şekilleniyorsa; Hz.Kur’an’da, O Zaman’a göre kendisini sergiliyor.. neden bunu fark edemiyoruz?..Allah’ın Kelamı değil mi? ilk halimiz… kim Söz’ün önüne geçebilir kim?bu gün öyle yada böyle hemen hepimiz o geçmiş Erler’in yazılarının tefekkürlerinin altına -üstüne utanmadan imzamızı basmıyor muyuz? Eğer onları okusaydık kim nerelerden besleniyor anlardık..ilim ondan ona geçen, sahibi sadece Allah olan bir şeydir..ama yaratılmıştır..Allah’ın bu ilme ihtiyacı yoktur. O’nu öğrenmek için, anlamamıza izin verdiği kadar bizim ihtiyacımız vardır..
maksat o kişinin  dedikleri değil..nerden biliyorsun ki onun seyr-ü sülüğünü sonuna dek bitirdiğini.. velev ki bitirse bile izin verilmeden asla o ilim ne ona, ne anlattığına açılamaz.. bu böyle…Padişah Fermanı olmadan nereye?sadece kendini kandırırsın o kadar..
ben bir şey söylerim, sen bir şey söylersin.. ikimizin söylediği esmaların birleşiminden -tevhidinden bak ne manalar çıkar ve çıkıyor değil mi?neden bu düşmanlık..daha ,Tanrı’yı ve Allah’ı tevhid edemeyen…. her şeyi hak gördüğünü söyleyen… olanı olduğu gibi seyrettiğini söyleyen biri nasıl  şirke düşer ki? bütün çirkinlikler zulümler hak, bir sigara hak değil öyle mi?diğer iğrençlikler de aynı sigara kadar her dakka gündeme gelmedikçe çocuk hep sigara ile dalga geçmeye devam edecekmiş vesselam..


aslında milletin gücü yöneticilerin çook üstündeymiş..ama halk kendisini hak tan gayrı sandığından susuyormuş..oysaki  oyuyla seçtiği,para vererek –gözünü ,aklını, gönlünü yorduğu -okuduğu kişi asıl kendisine muhtaçmış..halk daima kendisine hizmet edilenmiş..yönetenler halkın daim hizmetçileridir…seçilirken öyle vaad etmiyorlar mı zaten?Hz. Peygamberde kulluğu ,halktaki hakka hizmeti seçmiş ki; işte bu seçim makbul olduğu için, kulluk, risaletin önüne geçmiş..halktan uzakta, sırça köşklerde kuluk?........................

 çocuk istiyormuş ki camiler eskisi gibi kadına açılsın..kilit vurulan –erkeklerin işgaline verilen mekanları teslim edilsin..anne horlanmasın..pis, rutubetli, karanlık, camiden ayrı yerlere zorla sokulmasın..kadın camiye girdiğinde çocuklarda-hoşgörüde- merhamet ve şefkatte,incelik  ve nezakette  camiye girecekmiş çünkü.. Ehl-i Beyt yani Besmele yani Camii gerçek Camii olacakmış değil mi?neden koskoca binalar günde bir saat açık kalsın ki?..aynı Hz. Rasul’ün devrindeki gibi ailelerin, dostların kaynaştığı yer olsun..Mesnevi  Sohbetleri yapılsın..Arabi Hoca tecelli etsin..Geylani Hoca şereflendirsin ve Camiiler artık Gülsün inşallah ve aminnn..
başka ne varmış.. çocuk kendi hatalarına bakmak istemiş..baştan ayağa hata ,günah ,cahil ve zavallı olduğu için kendisine bakmaya utanmış bu gece..çünkü şu sıra duygusallığı yerlerde sürünüyormuş:)kendisine zarar verici olumsuz cümleler kurması yasakmış, o yüzden ..
………………….
işte böyle.. bu beden bağımlılığından, beden arzından, ancak sultan bir güç olan gönülle çıkılacağını bugün anladığım için hamd etmek istedim..bu sevginin kemale ermesi için;beni arzdan feleklere yükseltmek için, gönlünü benim gönlüme bağlayana teşekkür etmek istedim…gönlüm gönlünde seyran etsin inşallah ve aminnn…
muhabbet açığa çıkmak ister tabii..söz  yazılırsa, O, işte böyle zuhur buluyor.. hER ZAMAN olduğu gibi….

Nur Cihan
20.10.2009
nuralem7@hotmail.com

14 Ekim 2009 Çarşamba

DÜŞÜNCELERİMİ TEF’E KOYDUM MASALI-2-

DÜŞÜNCELERİMİ TEF’E KOYDUM MASALI -2-
Nur Cihan
 
 
“Merhaba” demiş çocuk, Hakime, telefonda “merhaba.mertebeleri öyle yazıldığı gibi öğrenemedim ama bakın nasıl anladım ..biliyorsunuz, ben hayatın içinde yaşadıklarımı hangi halinde seyrettiğimi bilebilmeyi istiyorum ve ancak görerek öğrenebiliyorum..şimdi bakın:mesela kek yapmak istedim ve ne keki pişireceğimi düşündüm ve o kekin malzemelerini çıkardım ki, bunlar, o  kekin esmaları- isimleri olsun ..ve keki pişirdim. kimlere yedirmek istediysem onlarla bu keki paylaştım ve kekim kemal haline ancak onu besmele ile yediğimizde,bize karıştığında-biz olduğunda miracına ulaşıyor değil mi?ve artık bizim enerjimize dönüşüyor o kek artık insan olduğu için mutlu.maksadı hasıl oldu.. biz ise onu  en güzel fiillere dönüştürebildiğimizde onun hakkını vermiş olacağız değil mi?”
“evet” diyor Hakim ve devam ediyor..”işte maksat bu. o saydığımız mertebeler yukarıdan aşağı dikeydiler, birde yatay hali var..onunda hayata tatbiki şöyle..kendimizi 4 ana kitapla ve peygamberlerle,bize verilmiş esas meslek ne imiş onu bilerek ki; her mesleğin piri bir peygamberdir.. neyle birbirimize hizmet edeceğiz değil mi?meslekle tabii…onu bularak, peygamberlerin  ve velilerin hayatlarını kendimizde belirleyerek mertebeleri anlayacağız..ve evet,haklısın,mertebeleri öğrenmek çok zordur ama bir kere öğrendiğinde o her kapıyı açan yegane anahtardır..”çocuk, mertebeleri şimdi şöyle de düşünmüş.. bir dili gerçekten öğrenmek istiyorsan önce imla bilmelisin gibi….
devam etmiş Hakim:“ve size bu geceki ders.. hepiniz hangi meslek için yaratılmışsınız onu düşüneceksiniz bu gece ..oturun ve bulun.. hangi peygamberin temsil ettiği meslektensiniz?..”çocuk: benim hiçbir kabiliyetim yok,hiçbir işi yapmayı da sevmiyorum o yüzden beni masalcı yaptılar ve hiçbir peygamber masalcı değil demiş ..”iyi düşün. aç kitap, araştır bakalım. vardır, bulursun..söyle, diğerleri de, hangi meslek onlara kolaylaştırılmış  düşünüp bulsunlar ve o peygamberin hayatını okusunlar” demiş Hakim..çocuk tüm peygamberlerin ilk mesleğinin çobanlık olduğunu da biliyormuş..ve İnsanı Kamillerin kişiyi olgunlaştırıp bir meslek sahibi yaptıklarını da..  ama neden kendisinden bir şey çıkmadığını da sorgulaması lazım geldiğini de anlıyormuş.....hiçbir şey bulamamış.. taaki gece sesliğinde yatağına gidene dek…uyumadan masalla alakalı ayetler ve peygamberlere denilen sözler aklına gelmiş ve hz pirin masal hakkında söyledikleri..çocuk bunun farkına varmasına yardım eden Hakime ve ondan seslenene şükrederek, gülerek uyumuş tabii..
köyde uzun zamandır görmediği akraba ve dostlarını da görmüş ve ziyaretler gerçekleştirmişler..Ali Ulvi Amcanın kızı Sare Abla ve damadı Hayrettin Abi onları davet etmişler..Ginolu’da limana bakan bu eve çocuk ilk kez girmiş..ev çocuğu sarıp sarmalamış ve mutfakta inanılmaz sıcak, muhteşem lezzetli bir sofraya sekiz kişi oturmuşlar..çocuk sürekli ne kadar mutlu olduğunu ve yemeğin ne lezzetli, ne hafif olduğu hayretle söylemek zorunda hissediyormuş kendisini..ve Hayrettin Abi onlara namaz kıldırmış..Ali Ulvi Amca bir peygamber aşığıymış.ve çocuk hayretle,O’nun Hayrettin abiye giydirmiş olduğu bu halini gözlemlemiş..O, Hz. Peygamberden bahsediyormuş ve sürekli O’nu andığında dalıp ağlıyormuş..bu nasıl olmuş çocuk bilemiyormuş..Sare Abla demiş ki:çocuklar bu ziyarette çok büyük bir keramet var.bizi çok mutlu ettiniz.. bu kimden bilmiyorum ama benim size teklifim var. isterseniz sizin için, ben bunu uygulayacağım..size, babamın bana öğrettiği şekilde Osmanlıca öğretmek istiyorum, ister misiniz? ..çocuklar: eveeet demişler..evet de; çocuk,onlardan çoook uzaklarda oturuyormuş. bakalım kışa proğramlanan bu bir aylık yoğun Osmanlıca-eski türkçe dersine katılabilecek miymiş.inşallah olur.
çocuğun 13 yaşındaki çocuğu Kutlu, Dan Brown un bir kitabını okuyormuş ve annesine soru sormuş. tabiî ki soru satanistler ve yıldız sembolü hakkındaymış..mal bulmuş mağribiye dönen çocuk gözlerinin parladığı hissetmiş ve bir avcı nasıl av yakaladığında mutlu olur işte aynen o hale dönmüş..”gel “demiş “yanıma otur:başlangıçta Ademle beraber diğer varlıklar berbermişler ve insan her şeyi biliyormuş..ama zamanla günaha girdikçe o güzel hediyeleri kaybetmişler.. onlarda aşırı muhabbetlerinden meleklerin, peygamberlerin, Allahın isimlerinin sembolen heykellerini yapmışlar,onları seyredebilmek,unutmamak için. ama zamanla manasını unutmuşlar ve onlara tapınmaya başlamışlar..”
“ şimdi sağ avucunu aç..bak sağ avucunda Arapça 18 rakamı var ve kağıda çizmiş..bu çadır gibi olan “Rahman” her şeyi kapsar-bağışlar ve sol avucunu aç demiş..bak burada onun aynalanmış hali var 81 rakamı ikisi 99 eder. Allahın sonsuz esmasından bize bildirdikleri yani.ve ikisi yine 18 ve topla yine 9..18 bin alemin temsilcisi sensin yani..”şimdi ayağa kalk “demiş ve “kollarını kapa, bacaklarını aç.”çocuk annesinin dediklerini yapmış: bak, sen ters üçgensin “Rahman” yani anladın mı? şimdi bacaklarını kapat ve kollarını aç ..bak şimdi sen Rahimsin yani 7 ..sonsuzluğa açılan dua gibisin..annenin suyu ile babanın suyunun birleşmesinden işte SENoldun..sen BE nin altındaki NOKTA sın..yeryüzü ve gökyüzünün içindeki inci-gözbebeği sensin..yıldızın içindeki sen oldun anladın mı? Şimdi hem kollarını hem bacaklarını aç.. bak yıldız sensin gördün mü?demek ki neymiş? sen BismillahirRahmanirRahim işsin..yani Allah’ın yeryüzündeki imzası..aynı Haybabamın kitaplarını damgaladığı mühürler var ya, işte sen Allah’ın mührüsün ..söyle demiş anne çocuk, Kutlu’ya: bunları bilip anlayınca artık sen satanist yada mason olabilir misin?..”hayır” demiş çocuk..”tamam, artık odana gidebilirsin” demiş çocuk anne ..
CebraİL,AzraİL,MikaİL,İsrafİL=KAMİL
Çocuk düşüncelerinden bazen-sık sık-artık, her zaman  bunalıyormuş..kendisini ipe sermek istemiş..kendisiyle en dibine dek dalga geçebilirmiş hiç acımadan ama birisi onu eleştirecekse aynı kendisi gibi kendine acımasızca ironi yapabilmeliymiş..kendi hayatını didikeyenler com. başkalarının hayatlarını hiiç didikleyemezlermiş. bunu kendisinden biliyormuş..çünkü başkalarının da üç aşağı beş yukarı hemen aynı şeyleri yaşadığının farkındaymış..daha kendi ayakları üzerinde duramazken nedenmiş başkalarının sorumluluğu-vebali?ve insan kendisiyle meşgul olduğunda nedense kendisinden başka günahkar bulamıyormuş..çocuk içinde dünyadaki en bedbaht günahkar ama günahlarıyla bile Allaha sevimli gelen kendisiymiş..tarih tekerrürden ibarettir..imtihan hep aynı..iman,can, mal, eş, çocuk  yani sevdiklerimiz…
Çocuk,benden derviş olmaz diyormuş hep ama Zaman, ona “sen benim dervişimsin “dediği için o bir dervişmiş..bakıyormuş, yazılı- çizili hiçbir derviş tarifine uymuyormuş ki..bir kere  uyumayı - yemek yemeyi-müzik dinlemeyi –hiçbir şeye ilgi duymadığından tembelliği seviyormuş..ilgi duymadığı şeyler için hiç konuşmasa da, ilgi duyduklarına çok geveze imiş..bunu her cihetten düşünmek istemiş tabii.. çocuk için ,bir şeyi kabul etmenin tek ölçüsü ayetler ve peygamberimizin davranış biçimi imiş..bunlarda aradığı şeyi bulana dek rahat yokmuş..
Hz.Ali (r.a)AŞK mış ve BE nin altındaki NOKTA yı temsil ediyormuş. Hem de aynı vakit; İLİM de demekmiş ya hani..işte AŞK gelince, akıl yani mukayese ile bilen ,sorgulayan-eleştiren akıl AŞKa teslim olunca” baş verip, o nokta ancak NUN olmak yolunda kapıdan içeri girebiliyormuş..yani be zahirdeyken ters dönüp batına yolculuk başlıyormuş..be nun olmak istiyormuş.Hz. Ali göbekli ve saçları tepesinden dökükmüş..Hz.Ali,Hz.Fatıma’nın alemi bekaya irtihalinden sonra evlendiği diğer eşlerinden olan üç oğluna Osman ,Ömer ve Ebu Bekir isimlerini vermiş mesela..ve çocuk noktanın kapıdan içeri girince neler yaşaması gerektiğine de bakmak istemiş..sonra Hz Osman(r.a) geliyormuş ve O, İki Nur sahibiHAYA demekmiş..Hz.Peygamber, O’na kızını vermiş.. O vefat edince diğer kızını da nikahlamış .O vefat edice: eğer bir kızım daha olsa idi O’nu da Osman’a verirdim diyecek kadar O’nu seviyormuş..Hz. Osman çok da güzelmiş…Kur’an-ı Kerim O’nun zamanında ilk ez çoğaltılmış ve dağıtılmış..bir insan, Kur’an ın değiştiğine inanıyorsa bu Allah’a inanmıyor da demekmiş.çünkü Allah:O’nu Ben indirdim, Ben koruyacağım dediği için..Allah’ı emin kabul etmemek demekmiş bu.. tek bir harfi ile bile, kimse oynayamazmış değil mi?ve Hz. Ömer(r.a) ..hayadan sonra HAKEM-ADALET temsilcisi olanmış.Hz. Peygamber demiş ki: Benden sonra peygamber gelseydi O, Ömer olurdu..işte bu hitaba mazhar olan bir kimseymiş..eskiden putperest, ayyaş ve katil bir Ömer’ken, tövbe ile Halife Ömer Faruk olmuş..ve Hz. Peygambere kızını verdiği içinde o ehlibeyte girmiş..aileden, akraba..Hz. Ömer çok uzun boylu ve çok iri yarı biriymiş..o sert ve celalli yapısına rağmen gerektiğinde gözyaşlarını tutamayan bir dostmuş aynı vakitte..ve Hz. Ebu Bekir(r.a) ..SIDDIKİYET MAKAMI..sadık dost..sorgusuz sualsiz iman makamı..Allah’ın kendisinden razı olduğunu(sen razıysan Allah da razı makamı) öğrendiğinde sevincinden bilinen ilk semayı yapanmış da..Hz. Ebu Bekir çok zayıf ve naif biriymiş ve hep ağlarmış....bugün bize anlatılan dervişler gibi yani..ama bu erdemli kişilerin hepsi toplumun her safhasında canlı birer yaşam örneğiymişler de..sıradan bir insanın ne yaşaması gerekiyorsa hepsini yaşayarak bize örnekler bırakmışlar ki şaşırmadan takip edelim..Hz. Efendimiz..hepsine CAMİ olan.. O ise karnı ve göğsü aynı hizada olan bir beden yapısına sahipmiş..bir koca,bir baba,bir komutan,bir devlet reisi,bir akraba,bir tüccar,bir dost,bir yar,bir peygambermiş..ve bunların hiçbirini diğerine karıştırmadan hepsinin hakkını vererek yaşamış..

Kur’an-ı Kerim’de; Hz. Meryem ve oğlu Hz. İsa(a.s) için ince bir nükte varmış..onları tanrılaştıranlar için..”onlar yer ve içerlerdi “diye..insan yaratılmıştır ve yaratılan bir varlık acizdir….yaşaması için ne gerekiyorsa yani şartlar neyi emrediyorsa o halde  yol alacakmış değil mi?
çocuk bunları göz önünde bulundurarak sorgulamasına devam etmiş.. birde benim hay-huy hallerim için, hastalıklarımın etkisi de var demiş..bilimsel veri..hormonlar meselesi tabii.. mesela bu kadar geçimsiz,huysuz,ukala ,asabi olmam da; pek çok şeye, önce kendime:) alerjimin olması da etken ve bana intikal eden kalıtımın rolü de var....Arabi Uzmanı Hocaları bir derste şunu anlatmışmış..”o adamın bağırıp çağırması onun Melamiliğini örtmesi içindir denir.. yok ya öyle şey, adam muhakkak şeker hastasıdır yada tansiyon, sorun bakın” demişmiş..evet işte buda doğru:) demiş çocuk..tabii astrolojik açıdan da bakmak lazımmış  değil mi?bu magazin severlere jestmiş..çocuk ay a ait olduğu için derin depresiflikler yapabilirmiş, onun suçu değilmiş ki..ay gel- git leri ile denizleri bile harekete geçirmiyor mu yani ve yengeç düz yürüyebilir mi? yan yan …herkesin gittiği şekilde değil illa başka şekilde yürüyecekmiş…Zaman, çocuğa “normal ol “demiş..çocuğun en normal hali buymuş oysaki:)..başka ne yön kaldı?..geçmişten gelen dna ile geçen huylar..bu konuda sülalesine baksa yetermiş..ne menem oldukları lakaplarından belliymiş “aykırı” sülalesiymiş onlar..tüm bunlara rağmen yine istediği sonucu elde edememiş çocuk..neden dünya ile geçinemediğinin en güzel cevabını şöyle bulmuş..”kimseye hesap vermek zorunda değilim..geçinmeye gönlüm yok o kadar..boş ol demiş dünyaya boş ol, boş ol:)”
Artık çocuk kalıplardan çok sıkılıyormuş…Allah bir yarattığını bir daha yaratmazmış.. bu yaratamayacağında değil şanındanmış. Ve insan kusurları ile güzelmiş..mesela  cansız sandığımız eşyada tam simetri olmazsa o bize kusurlu gelir ve beğenmezmişiz ama insan öylemiymiş..kendi fotoğrafımızı aynalasak asla beğenmeyiz..çünkü tam simetrik değiliz biz..sağ yanımız ve sol yanımızda belirgin yada değil farklar var.. işte bizi cazip yapan güzellik bu eşit olmayan güzelliğimizdir..çoook düzgün bir güzelliğe baksak mesela bir süre sonra sonra onun durgun- soğuk güzelliğinde sıkılabiliriz bu dünya hayatımızda .cazibe başka bir şey..çirkin sanılan bir insan inanılmaz cazibeli olabiliyormuş..bu gönül işiymiş yada kişilerin arasındaki çekim gücü…herkes kendisini neyin çektiğini en iyi kendisi bilirmiş tabii…birine kolay gelen diğerine çok zor ve ağır gelebilirmiş..o yüzden de artık çocuk; derviş şöyle olur ,doğru insan böyle olur,şu tipte olursa olura hiç takılmıyormuş..çünkü asıl olan erdemmiş..bedenin zayıf yada kilolu hali değil,davranışların standardize olmuş hali ise hiiiç değilmiş..bunu çocuğa, üzerinde Hüküm Sahibi olan Zaman Padişahları yaşatarak öğretmişlermiş..biri yeryüzünde melek diye tanınırken- bir deri bir kemikken, diğeri dervişliğine zere kadar inanılamayacak haldeymiş diğer insanlarca..gönlü kadar olmasa da onu temsil eden bir  bedene sahipmiş.hatta O, onu anlamayan insanları daha bir uzaklaştırmak için odasının duvarına Hz. Ali’nin koskocaman bir tablosunu bile asarmış ve millet daha bir kaçarmış o vakit  O’ndan..diğeri  :)CANIM.………çocuk sanırmış ki tüm kainat O’nu bilir ve tanır ama artık anlıyormuş ki O’nun da manasını çok az kişi idrak ediyormuş..ne garip diyormuş çocuk ne garip…kişilere bu beden şartlanmışları en büyük perde..her şeyi günah –şirk sanan kişiler aslında zanları ile vehmettikleri TEK TANRI SANDIKLARI AKILLARINA-İLİMLERİNE TAPIYORLARMIŞ BİLMEDEN …bedene-aklımıza tapan bizler asla bedeni-aklımızla geçip çıkamıyormuşuz değil mi?aynı çocuk gibi..işte ne olursa olsun bu beden hepimize çoook cazip geliyormuş..çünkü akıl sadece bu bedeni iyi idrak edip didikleyebiliyormuş..
Selamsızın Selamlı Rehberi bir kere çocuğa demiş ki:Ehli Tehvid, halkın içinde çırılçıplak gezse bile Allah onu “settar ismi ile saklar, örter, bildirmez..”

maddesi olmayanın manası- manası olmayanın maddesi olamazmış ya hani ve enerji=maddeymiş ya ..demek ki enerji de yaratılmış o halde değil mi?yaratılmış  akıl sahibi biri ne yapar? hep sorgular, sorgular..ve kendisini akıldan ibaret sanır ..oysa akıl yaratılmıştır..düşünceler de “şey” dir yani esmalar..esmalar ise sıfatlardır..Allah ‘ın tanımlanmak-bilinmek için kendisine verdiği şeyler..vakti geldiğinde insan bunları bile geri vermeyi bilebilmeli..akıl hep mukayese ile ölçe biçe bilir..Allah ölçüye ve tartıya gelir mi?..oysa bizim şimdi yaptığımız ne..”Ya Allahım.. Sen bize esmalarını da verdin ya hani?”..eee..”işte artık biz Sen gibi düşünebiliyoruz..demek ki artık biz Sen olduk..biz kendi işimizi yaparız mı” diyeceğiz..bak artık robotlar bile yapıyoruz.. aklımızı son noktasına dek kullanacağız yakında..da…da dünyanın kaçta kaçı refah içinde düşünmek de lazım değil mi?gelişen mi yan çok? yoksa gelişemeyen  derinleşen uçurum mu?”ya Hz. Allah bize: iyi güzelde, neden bu muhteşem aklı ve ilmi, hala bilmem kaçıncı dünya vatandaşı olarak gördüğünüz  diğer kardeşlerinizi de kendi seviyenize, kendi rahatınıza kavuşturmak için kullanmadınız? derse ne halt yiyecekmişiz..komşu haklarının Allah katındaki yerine bakmak lazım değil mi?biz mekanik insanlarız-bir bilgisayar proğramıyız .bizce.zannımca” diyormuşuz  değil mi?işte bu yapay zekaların idrak edemedikleri şu imiş..İnsan-ı Kamillerin tac-ı şeriflerine sembolen sardıkları destarlarının, soldan inen ucu, kalbe doğru akıyormuş..bu aklın artık gönle teslim olmasını simgeliyormuş..akıl gönül ile birleşmedikçe de insan asla mutlu olamıyormuş..sırf akıl nedir ki?kaskatı bir ilim nedir..duygusuz ,acımasız ..insanı bu mutlu edebilir mi?öyle olsaydı Maya-İnka-Aztek medeniyeti dünyanın en mutlu medeniyeti olurdu..anıtlarında tek bir çiçek- bir güzellik –bir nezaket motifi yok mesela ama matematikte bugün henüz hiçbir kimse onların dehasına erişememiş....çocuk bunu kendisinde sorguladığı için bir deney yapmak istemiş..çünkü çocuk akıllı değil, ağırlıklı olarak hissiymiş ya hani..
onun yazdıklarını, hemen çoğu okuduğunu söyleyen dostları anlamadıklarını söylüyorlarmış ve eleştiriyorlarmış..bazıları acımasızca eleştiriyormuş hem de..çocuk hiç üzülmüyormuş..çünkü Evvel Zaman ona yazıları için olacakları evvelden haber vermişmiş.o, sadece Zaman ve kendisine yazıyormuş  nasılsa.. ama aklı ve gönlü deneyimlemek muhteşem bir şeymiş..ve çocuk muhteşem iki denek bulmuş….
artık senenin büyük kısmını köyde geçiren 60 lı yaşlarını süren halası ve 70 li yaşlarında olan amcası bayrama onlara gelmişlermiş..ikisi de tasavvuf bilmiyorlarmış..çocuk demiş ki :beni kimse anlamıyormuş. şimdi çok anlaşılır olduğunu söyleyen hocamızın şiirini ve anlaşılmaz olduğunu söylediği benim şiirimi size okuyacağız.. siz hakem olun ve ne hissettiğinizi bize hiç çekinmeden söyleyin olur mu? demişler..”tamam” demiş hala ve amca…ve çocuklardan biri  iki şiiri de yüksek sesli  okumuş..çocuğun şiirinde amca ağlamış ki ,çocuğun bu amcası tüm sülale içinde en tepkisiz ve en suskun olanmış..sormuşlar” ne hissettiniz “diye..denekler şöyle demişler..”hocanın ki çok açık ve anlaşılırdı ama çocuğun ki anlaşılmaz olsa da kalbimize dokundu.. çocuğun ki tesirli …”çocuk deneyinden istediği sonucu almış..işte akıl ve gönül ikisi de çook farklı algılanan iki organmış.birbirlerinden farklımı? hayır aslında ikisi de aynı imiş lakinnn  mertebeler acısından ise dağlar kadar farklıymış…aynı Kur’an okurken ağlayamıyorsanız bile ağlayanları taklit edin sözündeki gibi değil mi?
Muhabbetle…..

 
 
Nur Cihan
13.10.2009
nuralem7@hotmail.com

 
 

5 Ekim 2009 Pazartesi

DÜŞÜNCELERİMİ TEF’E KOYDUM MASALI-1-

DÜŞÜNCELERİMİ TEF’E KOYDUM MASALI-1-
Nur Cihan
 
 
Zamanın birinde Zamanlı yaşayan bir çocuk varmış.ve bayramı bayram olan çocuğun bayram vakti de geldiğinden hep beraber köylerine gitmişler..insanın bir köyünün olması çok hoşmuş..apartmanlarda yaşayan şehirli “bedeni - sözde medeni” olan bu insanlar toprak sahibi olduklarını ancak köylerinde(köy yakin- kalp kelimesi ile aynı köktenmiş)anlayabiliyorlarmış nedense..mesela cenazelerini kendi tarlalarına gömebiliyorlarmış ..çok az araç olduğu için caddenin ortasında, kahve ve diğer içeceklerle volta bile atabiliyormuşsunuz ki bu çook eğlenceliymiş..(çocuk masalın ileri safhalarında kendisini eleştirecekmiş.  o yüzden biraz kendine dokunmak istemiş.):Kur’an da Allah’ın haram kıldığı hükümler çok açık ve netken ve diğer her şey helalken..Allah ın hükümlerini beğenmeyip yeni hükümler icat edenler: “Ya Allahım bak bu eksik. biz bunu tamamlayıverdik ve bunları kafir ilan ediverdik. Hatta, aha bu şirk ehli diyenler bile varmış..”mesela böyle kişiler kendi zanları ile,  üzerinde hüküm sahibi olduklarını sandıkları kişinin cenaze namazını kılmasalar ne olurmuş? Hiiiç  tabii..çünkü o kişi  muhakkak  her gün hem kendisinin, hem de diğer insanlığın cenaze namazını kılıyordur ..nereden bileceğiz  ki?kimin umurunda…
üzerinde mutfak önlüğü, elinde içecek yol kenarlarında böğürtlen yemeye çalışmak ayrı bir zevkmiş..böğürtlen yemek çok mücadeleli bir işmiş..her bir böğürtlene, onca dikenle savaştan sonra, çizilmeden kanamadan ulaşıp yemek lazımmış..böyle tek tek yemek çok cazipmiş..avucunda biriktirip yemenin zevkli olmadığını ilk kez idrak etmiş çocuk..köyün alt patika yolunu çok seviyormuş..yol ıssızmış,çok kıvrımlı ve çok darmış..orada düşünerek, böğürtlenlerle haşır neşir olan çocuk, bıldırcın avına çıkmış avcıların az öteden silah attıklarını duymuş ve bağırmış:”heeyyy  buradayım. ateş ederken dikkat” demiş ..ses gelmemiş. bir daha seslenmiş, silah sesleri vınlıyormuş..çocuk “ben uyardım “demiş ve böğürtlenlere dönmüş..Zatiye’nin eşeğiyle karşılaşmışlar”merhaba” demiş çocuk eşeğe..tabii  ileri gidemediği için yola çıkmış.. tam karşısında Zatiye’nin boylu boyunca yolu kaplayan ineğini görmüş..”merhaba” demiş  ineğe ve inek hiiç kıpırdamamış ..Hinduların inekleri gibi vurdumduymazmış.çocuk beklemiş beklemiş inek çekilmemiş..ve çocuk geri dönmüş:)korkusundan değil, dün bu yolda saatler geçirdiği içinmiş:)çocuk rüyalarından Hintli rehberlerinde masallarına ilgi duyduklarını bildiğinden bu bahsi yazmış..bir insan;İslam’ın(selamete Allah a teslimiyetle ermiş) muhteşem hazineleri ayakları altına serilmişken ve beka kendine vaat edilmişken,  başka mistik düşüncelerin ardından gider ve neden hiçlikte kalmak ister? diye sormuş ..alnının secdeye  değmesine izin verilmeyen insanları düşünmüş ve hep inanılmaz ilimlerden  bahseden ama yaşayamayan.. bir kere de o ilmi Yaratan Allah’ın adını ve onun yaratışının olmazsa olmazı Muhammed Resulullah’ı,  adını bile ağızlarına almalarına izin verilmeyenleri düşünmüş.. neden demiş?..ve cevap gelmiş..kim farkındalıkları öğretmek adına  onca serveti cebe indirecek? Kim, size mutlu olmayı öğreteceğim ,sırrımı bahşedeceğim deyip:, şunu isterim- bunu isterim, oda benim bana gelsin, buda benim bana gelsin, ol dedim olsun, hemen şimdi uyumlamasını öğretmek için milleti kafalıyacak…eh daima söğüşleyenler ve söğüşlenenler olacak ..sistem öyle..bir taraf palazlanırken diğer taraf yolunmuş kaza dönecek..zamanla ellerinden her şey gidip kalpleri kuruduğunda ancak; onlara tek kucak açmış ,sığınılacak tek yer olan “yandım Allah, kurtar “diyecekleri zaman nasılsa gelecekmiş, oda nasibi olanlara tabii..çocuk mutlu mesut böğürtlen rengine dönmüş elleri ile eve dönmüş…
misafirleri gelmiş İstanbul’dan.O Bir İnsan-ı Kamilmiş..sadece onca yolu bir gün için gelmiş, bayrammış ya..sabaha karşı gelen misafirlerin, kuşluk vakti hemen hepsi odalara çekilince Rehber ve iki çocuk ve köyün en safiyane temizi, Haybabamın ağaçları hicret ettirme arkadaşı Zühtücük sohbete dalmışlar(Zühtü sadece ona ne sorulursa tek kelime ile cevap veriyormuş ve gün içinde birkaç cümle konuştuğu oluyormuş:)..Tevhid Eri bu Zat çocuklara noktayı anlatmış. aynı bir tabloyu çizer gibi nakşederek hem de ve sonra zincirin halkalarını bekleyenleri ve önde gidenleri..ve “insan şüphesiz çok acelecidir” ayeti üzerine beklemenin verdiği cehennemi azabı anlatmış..trafikte bir dakika bile bekleyemeyen insan için ne acıdır beklemek değil mi?ve men arafe cümlesini söylemiş  Dostları..bir kaç dakika içinde hem  zahiri ilmi hem batını o kadar sade ve basit anlaşılır anlatmış ki hayret edilir, hatta insan aklına zarar verirmiş..sonra demiş Dostları çocuğa:” söyle, daha önce böyle bir anlatımı hiçbir kitapta okudun mu?”..şaşkın çocuk “hayır, hiç okumadım” demiş..”okuyamazsın, çünkü bu kitap ilmi değil, sadırdan gönülden gelir “demiş..”ben bu tanımlamayı başka birinden duyarsam mesela anlarım ki “;eli ile dilini işaret etmiş:” işte o, benim dilimle doğurduklarımdandır.”çünkü bir İnsan-ı Kamil İsrafil nefesli olduğu için, kulaktan öldürür- kulaktan müridini  diriltir- doğururmuş İslam tasavvufunda..çocuklar bu muhteşem sözlere nail oldukları için tabi ki bayramilermiş..çocuk soru sormuş Dostları azarlarcasına”artık senin tevhid mertebelerini bilmen lazım, neden öğrenmiyorsun ki? aç kitap oku.” demiş..ve Tevhid Eri olan  Dostlarının sözlerinden çocuk biraz notlar almış ve birini kendisine hediye  yazmak istemiş…hatıra olsun diye..
-Züleyha’nın güzelleşmesi, O’nun Yusuf’un ahlakı ile güzelleşmesi demektir..(devamını çocuk sadece kendine saklamak istiyormuş..çünkü oradan tecelli eden  Zaman’mış:)
Zümrüd-ü Anka üzerinde babanne ve çocuk
ve çocuğun avuçlarında beyaz saçları avuç avuç
kuş tüylerine dönüşen zülüfler zülüfler
telek ilmi nedir?
  Duydunuz mu? demiş çocuk Dostlarına..”evet .Merhum Efendicim anlatmıştı..böyle bir ilim varmış” demiş..ve sadece çocuğa tavus kuşundan örnek vermiş.”biliyorsun tavus kuşu çok güzeldir, hem kanatlarını açınca daha çok güzeldir ..birde uçabilir üstelik ama o yine de hep neden ayaklarım çıplak der. gözlerini ayaklarından alamazmış..”çocuk bu hali çok iyi biliyormuş ve eklemiş..”ve o çirkin ayaklarını gördükçe dehşetle bağırırmış. o zaman ,sesinin de ne çirkin olduğunu duyar daha çok üzülürmüş” demiş çocuk..Dostu, önce kendisini sevip, beğenip razı olması gerektiğini anlatmış..kendini sevmeden başkasını asla sevemeyeceğini söylemiş..başka da hiçbir ipucu vermemiş..
geceleri diğer dostlarından Bir Dost Hakim arıyormuş başka bir şehirden ve bir saat tasavvuf dersi anlatıyormuş….mertebeleri soruyormuş..bilmiyoruz diyormuş çocuklar.. belki yüzüncü kez tek tek sıralayıp açıklayarak anlattığı halde yine anlatıp, yine sormuş ..”hatırlamıyoruz. biz öğrenemiyoruz” demiş çocuk..”hatırladıklarımı söyleyeyim” demiş ve saymış..”hayır” demiş Hakim “onlar nefsin mertebeleri.. onlar değil ya huu...ya Allah aşkına tevhid.. tevhid mertebelerini ezberleyin. yazarak öğrenin bari.tevhid mertebelerini bilmeden asla  bu iş olmaz” diye bıkkınlıkla  söylenmiş İlahi Hakim..çocuk, onun anlatımı ile buraya kaydetmek istemiş. belki yazınca dediği gibi öğrenebilirim diye..yazalım bakalım: Şimdi“ bu mertebeleri "nefsini bilen Rabbini bilir" hadisi şerifinin tefekkürü ile yeniden sayarsak ki;Tevhid mertebeleri yedidir. Üçü fena üçü beka.
Fena Mertebeleri: 1- Tevhidi Efal, 2-Tevhidi Sıfat, 3-Tevhidi Zat.
Beka Mertebeleri: 1-Cem, 2-Hazretül Cem, 3- Cemül Cem, 4-Ahadiyetül Cem.
Fena mertebeleri;
1-Tevhidi efal: Enfüs ve afakta ki tüm tavır hareket ve sükun Allah'a aittir.Fail Allah'tır. La faile İllallah.2-Tevhidi sıfat: Sekiz sübutu sıfatla sıfatlanan Allah'tır.Hayat, ilim, kelam, semi, basar, kudret, irade ve tekvin. Bu sıfatlar Allah'a aittir. Sana ait olsaydı bir nefes aldın veremedin olmazdı. Yaşlandın kolun tutmaz oldu olmazdı. Bunlar sana geçici olarak verilmiştir. Senden bir gün alınacaktır sen şimdiden sahibini bil bilinç boyutunda sahibine ver. La mevsufe illallah.3-Tevhidi zat: Fiil Allah'a ait sıfatlar Allah' a ait geriye ne kaldı, şimdikilerin varlık dedikleri mevcut ,vücud kaldı. Varlık Allah'a aittir, mevcut olan Allah'tır. Senin varlığın ancak suya bir taş atıldığında meydana gelen halkaların göründüğü süre kadardır. Varlık sana ait olsaydı bir gün ölmezdin, en iyisi sen varlığında sahibini idrak et bilinç boyutunda senden alınmadan sen ver.
La mevcude illallah.
bu üç mertebeyi anladın ise fena buldun işte o zaman Allah celle celalü hu "gel bakalım kulum ben bunları sana geçici vermiştim senden alacaktım sen ben almadan kendi ihtiyarin ile verdin hiçliğini idrak ettin." "Ölmeden evvel ölme sırrı"
Beka mertebeleri;
1-Cem Makamı: Salikin nereye baksa Hakkın nurunu kendini müşahede ettiği makam. Zatın giydirildiği makam. Bu makam mertebe tehlikeli Mansurun makamı. Mürşidsiz mümkün değil.
Salik nereye baksa hep Hakkı görür.
2-Hazretül Cem Makamı: Salik Cem makamını Azizinin Mürşidinin himmeti ile geçerse Hakkın sıfatlarını giyinir. Gördüğü çokluk ardında Hak olduğunu idrak eder.3-Cemul Cem Makamı : Salik bu makamda fiilleri giyer. Tutan eli konuşan dili gören gözü... olur.4-Ahadiyetül Cem: Burası iki mertebe A.S. Efendimize ait mertebe. Buraya pek az arifi billah vakıf olur.(Ahadiyetül ayn-Ahadiyetül cem)
Hak Varlıktır, yani Mutlak Varlık'tır: El-Vücûd
Varlık tahakkuk ve husul anlamına gelmez.
Tahakkuk ve husul mastar anlamından gelirler ve hariçte mevcut değillerdir.
"Varlığın bir çok mertebesi vardır." Hadis
Ehlullah varlığı mertebelerini aynı tevhid mertebelerinde olduğu yediye ayırarak anlatır.
İlk üçü 
Hu-Ahad-Allah, 
La taayyûn; Ahadiyet, Gerçek Mutlaklık,
Taayyûn-i Evvel; Tafsilsiz, Hakkın İlmi. Vahdet-Hakikatı Muhammediyye (s.a.)Taayyûn-i Sani; Tafsilli. Vahidiyet-Hakikatı İnsaniye.
Bu üç mertebe kadim mertebeler ve öncelik sonralık olmayan mertebelerdir. Öncelik sonralık akli ve vehmidir.
Ruhlar Mertebesi; Sınırlı ve hadis,Alemi Misal; Hayal Alemi, hadis,Alemi Ecsam; Cisimler Alemi, hadis,İNSAN.
1-La Taayyûn Mertebesi (gerçek mutlaklık-zat-ı baht):
İlk mertebedir. Bu mertebede na'tlar ve sıfatlardan münezzeh "kendisine izafeden", bütün kayıtlardan mukkaddes, hatta mutlaklık kaydın bile münezzeh.
Zat-ı sırfa (zat-ı baht)
Vücûd_ı Hakka ait bu mertebe Ahadiyet-Mutlak birlik mertebesidir. El-Ahad ismini alır.
2-Taayyûn-i Evvel Mertebesi (ilk taayyün):
Hakkın zatına, sıfatlarına ve bütün mevcutlara dair icmali ilmi.
Bunlar henüz birbirinden temeyyüz etmemişlerdir.
Hakkın ilmidir.
Burada olmayan şeyler olandan henüz ayrılmamış dır.
Vahdet ve Hakikati Muhammediyye mertebesi diye isimlendirilir.
Bu mertebede herhangi bir tafsilin bulunmayışı nedeni ile bütün kayıtlardan münezzeh vahdet (birlik) mertebesi diye isimlendirilir.
Ayrıca bu mertebe tafsilleşmiş ve tafsilleşecek her çeşit alemlerin özü olduğu için Hakikati Muhammediyye mertebesi diye de isimlendirilir.
3-Taayyûn-i Sani (ikinci tayyûn):
Hakkın zatını, sıfatlarını ve bütün yarattıklarını tafsili ve ve biribirinden ayrılmış olarak bilmesidir.
Vahidiyet ve hakikat-i insaniye mertebesi denir.
Bu üç mertebede Kadimdir.
Kadim ve hadis varlıkların tafsillerinin Hakka açılmaları açısındandır.
Allah ikinci mertebede bütün eşyayı isim ve sıfatlarını mücmel olarak bilir.
Üçüncü mertebede ise tafsili ile bilir. Bunlar akıl açısındandır.
"De ki: Allah ahaddir" Sure-i ihlas 112/1
Hu (Hüve/O) duyu ve aklın dışında kalan durum zamiridir.
Ahad ise zikredilen varlıkların tafsilleri ile nitelenmiş bütün isimleri birleştiren Allah isminin haberidir.
Hakikatı Muhammediyye ve Hakikatı İnsaniyenin kadim olması hadis olmalarına engel değildir.
4-Ruhlar Mertebesi:
Bedenleri tedbire yönelen ruhlar mertebesidir.
Ruh tektir. Bundan üflenmiş ruhlar ise kendi istidatlarına göre bu ruhu kabul eden bedenlerin sayısı kadardır.
Bunlar kendi zatlarına ve benzerlerine zuhur ederler. (basittirler, mücerrettirler)
Hem kendilerini hem birbirlerini tanırlar.
Ruh cisimlerle birlikte dikkate alındığında çoğalır.
5-Alem-i Misal Mertebesi:
Hayal alemidir. Simsime arzı da denir.
6-Alem-i Ecsam Mertebesi:
Cisimler alemi denir.
Dört unsur; ateş, hava, su ve toprak beş ürün meydana getirir; cansızlar, bitkiler, hayvanlar, insanlar ve cinler.
7-İNSAN:
Tüm mertebeleri birleştiren cismani ve nurani mertebedir.
Bu mertebede eksiklik ve kemali kabul eden mutlak insandır.
Bütün mertebeler tamamlanırsa 
İnsan-ı Kâmil.
Tüm mertebeler iki kısma ayrılır. Hadis Mertebeler ve Kadim Mertebeler.
Şahadet ve zuhur alemi.
İlki la-zuhur (akıl ve histen uzak mutlaklık mertebesi),
diğerleri külli zuhur (akıl ve hisse zuhur mertebesi) olup tümü zuhur eder ve açılırsa o kimseye İnsan-ı Kamil denir. Kendi zahir ve batın suretini görmez hale geldiğinde.
Adem oğlu bütün mertebeleri birleştirmekle şerefli külli insanın cüzleridir. Sebebi insanın ilk asli mertebesini cismanilik kenarında ve ruhanilik denizinde taşımasındandır.
Buraya kadar kısaca varlığın mertebelerini gözden geçirmiş saymış olduk. Bu mertebeleri Tevhid Mertebeleri ile birlikte tefekkür etmek hatta nefis mertebelerini dahi bu tefekkür etmek gerektiğini düşünmekteyim ki, tevhid mertebeleri Efal, sıfat, zat (Fena Fillah) ve cem, hazretül cem, cemül cem, ahadüyetül cem (Beka Billah) mertebeleri olup kısaca tekrar etmiş olduk,
Hatalarım için Aşk ola...demiş Hakim….”
hatasız elbette ki olmaz..biz kuluz..ALLAH değiliz..kendisinden habersiz sohbetini alıntıladığım dostumun bana kızmayacağını biliyorum. çünkü ben ancak masallarımdan öğrenebiliyorum.O,bunu benden iyi biliyor..öğrenebilmek için sonra çare tevhid mertebelerini masallarıma ekledim:)ve Allah yolunda kul Allah’a yardım ederse Allah da ona yardım eder hükmünce umuyor ve diliyoruz ki:” Allah, bize bu mertebeleri öğrenecek o bir kişinin hatırına öğretsin, lutfetsin inşallah ve amin..……………..8.mektup..http://umutrehberi.wordpress.com/2009/10/03/8-mektup/

 
 
Nur Cihan
06.10.2009
nuralem7@hotmail.com

 
http://www.sufizmveinsan.com/sohbet/dusuncelerimitefekoydum.html