5 Ekim 2009 Pazartesi

DÜŞÜNCELERİMİ TEF’E KOYDUM MASALI-1-

DÜŞÜNCELERİMİ TEF’E KOYDUM MASALI-1-
Nur Cihan
 
 
Zamanın birinde Zamanlı yaşayan bir çocuk varmış.ve bayramı bayram olan çocuğun bayram vakti de geldiğinden hep beraber köylerine gitmişler..insanın bir köyünün olması çok hoşmuş..apartmanlarda yaşayan şehirli “bedeni - sözde medeni” olan bu insanlar toprak sahibi olduklarını ancak köylerinde(köy yakin- kalp kelimesi ile aynı köktenmiş)anlayabiliyorlarmış nedense..mesela cenazelerini kendi tarlalarına gömebiliyorlarmış ..çok az araç olduğu için caddenin ortasında, kahve ve diğer içeceklerle volta bile atabiliyormuşsunuz ki bu çook eğlenceliymiş..(çocuk masalın ileri safhalarında kendisini eleştirecekmiş.  o yüzden biraz kendine dokunmak istemiş.):Kur’an da Allah’ın haram kıldığı hükümler çok açık ve netken ve diğer her şey helalken..Allah ın hükümlerini beğenmeyip yeni hükümler icat edenler: “Ya Allahım bak bu eksik. biz bunu tamamlayıverdik ve bunları kafir ilan ediverdik. Hatta, aha bu şirk ehli diyenler bile varmış..”mesela böyle kişiler kendi zanları ile,  üzerinde hüküm sahibi olduklarını sandıkları kişinin cenaze namazını kılmasalar ne olurmuş? Hiiiç  tabii..çünkü o kişi  muhakkak  her gün hem kendisinin, hem de diğer insanlığın cenaze namazını kılıyordur ..nereden bileceğiz  ki?kimin umurunda…
üzerinde mutfak önlüğü, elinde içecek yol kenarlarında böğürtlen yemeye çalışmak ayrı bir zevkmiş..böğürtlen yemek çok mücadeleli bir işmiş..her bir böğürtlene, onca dikenle savaştan sonra, çizilmeden kanamadan ulaşıp yemek lazımmış..böyle tek tek yemek çok cazipmiş..avucunda biriktirip yemenin zevkli olmadığını ilk kez idrak etmiş çocuk..köyün alt patika yolunu çok seviyormuş..yol ıssızmış,çok kıvrımlı ve çok darmış..orada düşünerek, böğürtlenlerle haşır neşir olan çocuk, bıldırcın avına çıkmış avcıların az öteden silah attıklarını duymuş ve bağırmış:”heeyyy  buradayım. ateş ederken dikkat” demiş ..ses gelmemiş. bir daha seslenmiş, silah sesleri vınlıyormuş..çocuk “ben uyardım “demiş ve böğürtlenlere dönmüş..Zatiye’nin eşeğiyle karşılaşmışlar”merhaba” demiş çocuk eşeğe..tabii  ileri gidemediği için yola çıkmış.. tam karşısında Zatiye’nin boylu boyunca yolu kaplayan ineğini görmüş..”merhaba” demiş  ineğe ve inek hiiç kıpırdamamış ..Hinduların inekleri gibi vurdumduymazmış.çocuk beklemiş beklemiş inek çekilmemiş..ve çocuk geri dönmüş:)korkusundan değil, dün bu yolda saatler geçirdiği içinmiş:)çocuk rüyalarından Hintli rehberlerinde masallarına ilgi duyduklarını bildiğinden bu bahsi yazmış..bir insan;İslam’ın(selamete Allah a teslimiyetle ermiş) muhteşem hazineleri ayakları altına serilmişken ve beka kendine vaat edilmişken,  başka mistik düşüncelerin ardından gider ve neden hiçlikte kalmak ister? diye sormuş ..alnının secdeye  değmesine izin verilmeyen insanları düşünmüş ve hep inanılmaz ilimlerden  bahseden ama yaşayamayan.. bir kere de o ilmi Yaratan Allah’ın adını ve onun yaratışının olmazsa olmazı Muhammed Resulullah’ı,  adını bile ağızlarına almalarına izin verilmeyenleri düşünmüş.. neden demiş?..ve cevap gelmiş..kim farkındalıkları öğretmek adına  onca serveti cebe indirecek? Kim, size mutlu olmayı öğreteceğim ,sırrımı bahşedeceğim deyip:, şunu isterim- bunu isterim, oda benim bana gelsin, buda benim bana gelsin, ol dedim olsun, hemen şimdi uyumlamasını öğretmek için milleti kafalıyacak…eh daima söğüşleyenler ve söğüşlenenler olacak ..sistem öyle..bir taraf palazlanırken diğer taraf yolunmuş kaza dönecek..zamanla ellerinden her şey gidip kalpleri kuruduğunda ancak; onlara tek kucak açmış ,sığınılacak tek yer olan “yandım Allah, kurtar “diyecekleri zaman nasılsa gelecekmiş, oda nasibi olanlara tabii..çocuk mutlu mesut böğürtlen rengine dönmüş elleri ile eve dönmüş…
misafirleri gelmiş İstanbul’dan.O Bir İnsan-ı Kamilmiş..sadece onca yolu bir gün için gelmiş, bayrammış ya..sabaha karşı gelen misafirlerin, kuşluk vakti hemen hepsi odalara çekilince Rehber ve iki çocuk ve köyün en safiyane temizi, Haybabamın ağaçları hicret ettirme arkadaşı Zühtücük sohbete dalmışlar(Zühtü sadece ona ne sorulursa tek kelime ile cevap veriyormuş ve gün içinde birkaç cümle konuştuğu oluyormuş:)..Tevhid Eri bu Zat çocuklara noktayı anlatmış. aynı bir tabloyu çizer gibi nakşederek hem de ve sonra zincirin halkalarını bekleyenleri ve önde gidenleri..ve “insan şüphesiz çok acelecidir” ayeti üzerine beklemenin verdiği cehennemi azabı anlatmış..trafikte bir dakika bile bekleyemeyen insan için ne acıdır beklemek değil mi?ve men arafe cümlesini söylemiş  Dostları..bir kaç dakika içinde hem  zahiri ilmi hem batını o kadar sade ve basit anlaşılır anlatmış ki hayret edilir, hatta insan aklına zarar verirmiş..sonra demiş Dostları çocuğa:” söyle, daha önce böyle bir anlatımı hiçbir kitapta okudun mu?”..şaşkın çocuk “hayır, hiç okumadım” demiş..”okuyamazsın, çünkü bu kitap ilmi değil, sadırdan gönülden gelir “demiş..”ben bu tanımlamayı başka birinden duyarsam mesela anlarım ki “;eli ile dilini işaret etmiş:” işte o, benim dilimle doğurduklarımdandır.”çünkü bir İnsan-ı Kamil İsrafil nefesli olduğu için, kulaktan öldürür- kulaktan müridini  diriltir- doğururmuş İslam tasavvufunda..çocuklar bu muhteşem sözlere nail oldukları için tabi ki bayramilermiş..çocuk soru sormuş Dostları azarlarcasına”artık senin tevhid mertebelerini bilmen lazım, neden öğrenmiyorsun ki? aç kitap oku.” demiş..ve Tevhid Eri olan  Dostlarının sözlerinden çocuk biraz notlar almış ve birini kendisine hediye  yazmak istemiş…hatıra olsun diye..
-Züleyha’nın güzelleşmesi, O’nun Yusuf’un ahlakı ile güzelleşmesi demektir..(devamını çocuk sadece kendine saklamak istiyormuş..çünkü oradan tecelli eden  Zaman’mış:)
Zümrüd-ü Anka üzerinde babanne ve çocuk
ve çocuğun avuçlarında beyaz saçları avuç avuç
kuş tüylerine dönüşen zülüfler zülüfler
telek ilmi nedir?
  Duydunuz mu? demiş çocuk Dostlarına..”evet .Merhum Efendicim anlatmıştı..böyle bir ilim varmış” demiş..ve sadece çocuğa tavus kuşundan örnek vermiş.”biliyorsun tavus kuşu çok güzeldir, hem kanatlarını açınca daha çok güzeldir ..birde uçabilir üstelik ama o yine de hep neden ayaklarım çıplak der. gözlerini ayaklarından alamazmış..”çocuk bu hali çok iyi biliyormuş ve eklemiş..”ve o çirkin ayaklarını gördükçe dehşetle bağırırmış. o zaman ,sesinin de ne çirkin olduğunu duyar daha çok üzülürmüş” demiş çocuk..Dostu, önce kendisini sevip, beğenip razı olması gerektiğini anlatmış..kendini sevmeden başkasını asla sevemeyeceğini söylemiş..başka da hiçbir ipucu vermemiş..
geceleri diğer dostlarından Bir Dost Hakim arıyormuş başka bir şehirden ve bir saat tasavvuf dersi anlatıyormuş….mertebeleri soruyormuş..bilmiyoruz diyormuş çocuklar.. belki yüzüncü kez tek tek sıralayıp açıklayarak anlattığı halde yine anlatıp, yine sormuş ..”hatırlamıyoruz. biz öğrenemiyoruz” demiş çocuk..”hatırladıklarımı söyleyeyim” demiş ve saymış..”hayır” demiş Hakim “onlar nefsin mertebeleri.. onlar değil ya huu...ya Allah aşkına tevhid.. tevhid mertebelerini ezberleyin. yazarak öğrenin bari.tevhid mertebelerini bilmeden asla  bu iş olmaz” diye bıkkınlıkla  söylenmiş İlahi Hakim..çocuk, onun anlatımı ile buraya kaydetmek istemiş. belki yazınca dediği gibi öğrenebilirim diye..yazalım bakalım: Şimdi“ bu mertebeleri "nefsini bilen Rabbini bilir" hadisi şerifinin tefekkürü ile yeniden sayarsak ki;Tevhid mertebeleri yedidir. Üçü fena üçü beka.
Fena Mertebeleri: 1- Tevhidi Efal, 2-Tevhidi Sıfat, 3-Tevhidi Zat.
Beka Mertebeleri: 1-Cem, 2-Hazretül Cem, 3- Cemül Cem, 4-Ahadiyetül Cem.
Fena mertebeleri;
1-Tevhidi efal: Enfüs ve afakta ki tüm tavır hareket ve sükun Allah'a aittir.Fail Allah'tır. La faile İllallah.2-Tevhidi sıfat: Sekiz sübutu sıfatla sıfatlanan Allah'tır.Hayat, ilim, kelam, semi, basar, kudret, irade ve tekvin. Bu sıfatlar Allah'a aittir. Sana ait olsaydı bir nefes aldın veremedin olmazdı. Yaşlandın kolun tutmaz oldu olmazdı. Bunlar sana geçici olarak verilmiştir. Senden bir gün alınacaktır sen şimdiden sahibini bil bilinç boyutunda sahibine ver. La mevsufe illallah.3-Tevhidi zat: Fiil Allah'a ait sıfatlar Allah' a ait geriye ne kaldı, şimdikilerin varlık dedikleri mevcut ,vücud kaldı. Varlık Allah'a aittir, mevcut olan Allah'tır. Senin varlığın ancak suya bir taş atıldığında meydana gelen halkaların göründüğü süre kadardır. Varlık sana ait olsaydı bir gün ölmezdin, en iyisi sen varlığında sahibini idrak et bilinç boyutunda senden alınmadan sen ver.
La mevcude illallah.
bu üç mertebeyi anladın ise fena buldun işte o zaman Allah celle celalü hu "gel bakalım kulum ben bunları sana geçici vermiştim senden alacaktım sen ben almadan kendi ihtiyarin ile verdin hiçliğini idrak ettin." "Ölmeden evvel ölme sırrı"
Beka mertebeleri;
1-Cem Makamı: Salikin nereye baksa Hakkın nurunu kendini müşahede ettiği makam. Zatın giydirildiği makam. Bu makam mertebe tehlikeli Mansurun makamı. Mürşidsiz mümkün değil.
Salik nereye baksa hep Hakkı görür.
2-Hazretül Cem Makamı: Salik Cem makamını Azizinin Mürşidinin himmeti ile geçerse Hakkın sıfatlarını giyinir. Gördüğü çokluk ardında Hak olduğunu idrak eder.3-Cemul Cem Makamı : Salik bu makamda fiilleri giyer. Tutan eli konuşan dili gören gözü... olur.4-Ahadiyetül Cem: Burası iki mertebe A.S. Efendimize ait mertebe. Buraya pek az arifi billah vakıf olur.(Ahadiyetül ayn-Ahadiyetül cem)
Hak Varlıktır, yani Mutlak Varlık'tır: El-Vücûd
Varlık tahakkuk ve husul anlamına gelmez.
Tahakkuk ve husul mastar anlamından gelirler ve hariçte mevcut değillerdir.
"Varlığın bir çok mertebesi vardır." Hadis
Ehlullah varlığı mertebelerini aynı tevhid mertebelerinde olduğu yediye ayırarak anlatır.
İlk üçü 
Hu-Ahad-Allah, 
La taayyûn; Ahadiyet, Gerçek Mutlaklık,
Taayyûn-i Evvel; Tafsilsiz, Hakkın İlmi. Vahdet-Hakikatı Muhammediyye (s.a.)Taayyûn-i Sani; Tafsilli. Vahidiyet-Hakikatı İnsaniye.
Bu üç mertebe kadim mertebeler ve öncelik sonralık olmayan mertebelerdir. Öncelik sonralık akli ve vehmidir.
Ruhlar Mertebesi; Sınırlı ve hadis,Alemi Misal; Hayal Alemi, hadis,Alemi Ecsam; Cisimler Alemi, hadis,İNSAN.
1-La Taayyûn Mertebesi (gerçek mutlaklık-zat-ı baht):
İlk mertebedir. Bu mertebede na'tlar ve sıfatlardan münezzeh "kendisine izafeden", bütün kayıtlardan mukkaddes, hatta mutlaklık kaydın bile münezzeh.
Zat-ı sırfa (zat-ı baht)
Vücûd_ı Hakka ait bu mertebe Ahadiyet-Mutlak birlik mertebesidir. El-Ahad ismini alır.
2-Taayyûn-i Evvel Mertebesi (ilk taayyün):
Hakkın zatına, sıfatlarına ve bütün mevcutlara dair icmali ilmi.
Bunlar henüz birbirinden temeyyüz etmemişlerdir.
Hakkın ilmidir.
Burada olmayan şeyler olandan henüz ayrılmamış dır.
Vahdet ve Hakikati Muhammediyye mertebesi diye isimlendirilir.
Bu mertebede herhangi bir tafsilin bulunmayışı nedeni ile bütün kayıtlardan münezzeh vahdet (birlik) mertebesi diye isimlendirilir.
Ayrıca bu mertebe tafsilleşmiş ve tafsilleşecek her çeşit alemlerin özü olduğu için Hakikati Muhammediyye mertebesi diye de isimlendirilir.
3-Taayyûn-i Sani (ikinci tayyûn):
Hakkın zatını, sıfatlarını ve bütün yarattıklarını tafsili ve ve biribirinden ayrılmış olarak bilmesidir.
Vahidiyet ve hakikat-i insaniye mertebesi denir.
Bu üç mertebede Kadimdir.
Kadim ve hadis varlıkların tafsillerinin Hakka açılmaları açısındandır.
Allah ikinci mertebede bütün eşyayı isim ve sıfatlarını mücmel olarak bilir.
Üçüncü mertebede ise tafsili ile bilir. Bunlar akıl açısındandır.
"De ki: Allah ahaddir" Sure-i ihlas 112/1
Hu (Hüve/O) duyu ve aklın dışında kalan durum zamiridir.
Ahad ise zikredilen varlıkların tafsilleri ile nitelenmiş bütün isimleri birleştiren Allah isminin haberidir.
Hakikatı Muhammediyye ve Hakikatı İnsaniyenin kadim olması hadis olmalarına engel değildir.
4-Ruhlar Mertebesi:
Bedenleri tedbire yönelen ruhlar mertebesidir.
Ruh tektir. Bundan üflenmiş ruhlar ise kendi istidatlarına göre bu ruhu kabul eden bedenlerin sayısı kadardır.
Bunlar kendi zatlarına ve benzerlerine zuhur ederler. (basittirler, mücerrettirler)
Hem kendilerini hem birbirlerini tanırlar.
Ruh cisimlerle birlikte dikkate alındığında çoğalır.
5-Alem-i Misal Mertebesi:
Hayal alemidir. Simsime arzı da denir.
6-Alem-i Ecsam Mertebesi:
Cisimler alemi denir.
Dört unsur; ateş, hava, su ve toprak beş ürün meydana getirir; cansızlar, bitkiler, hayvanlar, insanlar ve cinler.
7-İNSAN:
Tüm mertebeleri birleştiren cismani ve nurani mertebedir.
Bu mertebede eksiklik ve kemali kabul eden mutlak insandır.
Bütün mertebeler tamamlanırsa 
İnsan-ı Kâmil.
Tüm mertebeler iki kısma ayrılır. Hadis Mertebeler ve Kadim Mertebeler.
Şahadet ve zuhur alemi.
İlki la-zuhur (akıl ve histen uzak mutlaklık mertebesi),
diğerleri külli zuhur (akıl ve hisse zuhur mertebesi) olup tümü zuhur eder ve açılırsa o kimseye İnsan-ı Kamil denir. Kendi zahir ve batın suretini görmez hale geldiğinde.
Adem oğlu bütün mertebeleri birleştirmekle şerefli külli insanın cüzleridir. Sebebi insanın ilk asli mertebesini cismanilik kenarında ve ruhanilik denizinde taşımasındandır.
Buraya kadar kısaca varlığın mertebelerini gözden geçirmiş saymış olduk. Bu mertebeleri Tevhid Mertebeleri ile birlikte tefekkür etmek hatta nefis mertebelerini dahi bu tefekkür etmek gerektiğini düşünmekteyim ki, tevhid mertebeleri Efal, sıfat, zat (Fena Fillah) ve cem, hazretül cem, cemül cem, ahadüyetül cem (Beka Billah) mertebeleri olup kısaca tekrar etmiş olduk,
Hatalarım için Aşk ola...demiş Hakim….”
hatasız elbette ki olmaz..biz kuluz..ALLAH değiliz..kendisinden habersiz sohbetini alıntıladığım dostumun bana kızmayacağını biliyorum. çünkü ben ancak masallarımdan öğrenebiliyorum.O,bunu benden iyi biliyor..öğrenebilmek için sonra çare tevhid mertebelerini masallarıma ekledim:)ve Allah yolunda kul Allah’a yardım ederse Allah da ona yardım eder hükmünce umuyor ve diliyoruz ki:” Allah, bize bu mertebeleri öğrenecek o bir kişinin hatırına öğretsin, lutfetsin inşallah ve amin..……………..8.mektup..http://umutrehberi.wordpress.com/2009/10/03/8-mektup/

 
 
Nur Cihan
06.10.2009
nuralem7@hotmail.com

 
http://www.sufizmveinsan.com/sohbet/dusuncelerimitefekoydum.html