30 (O’tuz) KUŞ ,30
HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 12
İNS’AN;ADEM TOPRAĞINDAN-ADEM HAMMADDESİNDEN
YARATILMIŞTIR. O YÜZDEN, VATAN - ANABABA SEVGİSİ, SILA-İ RAHİYM ADEMİYETTİR..
İnsanlar bir aile içinde doğarlar ve yaşadıkları topraklara vatan derler.. insanın ilk maddi evi kendi bedenidir. her insan yaratıldığı toprağa aittir ve vatan diye hasret çektiği aslı orasıdır… her çocuk babanın sırrıdır.. her insan Adem denen insan toprağından yaratılmıştır. .
ADEM, ADEN (ad’n) CENNET BAHÇEMİZDİR.. hepimiz, isimlerin O’na öğretilmesi sayesinde bir isim, bir ad, bir varlık aldık.
Yaratıcımız, Adem’i müridi kılıp , ona mürşitlik ederken, aslında hepimize de mürşitlik etti. İşte o zaman irşad edilip, söz dinleyenler ahde bağlı kaldı… insan madde alemine yaratılınca da; yine bu akidleri icabında, bir el bulup ona biat etti. Orada, nur’ dan nasip almayanlar da bunu bilip, bir el bulup biat etmedi.. ve bizler taaa o zaman, Adem ADEN CENNNET indeyken, O’NLA VARDIK ve BİRDİK.. ama ne zamanki isimlerimizi duyduk; irşad edilip ADEM OKULUNDAN öğrendiklerimizi tahsil ve ahde vefa sınavı için yeryüzü okuluna, “İNİN ORADAN AŞAĞIYA” denilerek indirildik, işte o zaman bizler için kıyamet koptu ve yeni bir doğum başladı..
İnsanlar bir aile içinde doğarlar ve yaşadıkları topraklara vatan derler.. insanın ilk maddi evi kendi bedenidir. her insan yaratıldığı toprağa aittir ve vatan diye hasret çektiği aslı orasıdır… her çocuk babanın sırrıdır.. her insan Adem denen insan toprağından yaratılmıştır. .
ADEM, ADEN (ad’n) CENNET BAHÇEMİZDİR.. hepimiz, isimlerin O’na öğretilmesi sayesinde bir isim, bir ad, bir varlık aldık.
Yaratıcımız, Adem’i müridi kılıp , ona mürşitlik ederken, aslında hepimize de mürşitlik etti. İşte o zaman irşad edilip, söz dinleyenler ahde bağlı kaldı… insan madde alemine yaratılınca da; yine bu akidleri icabında, bir el bulup ona biat etti. Orada, nur’ dan nasip almayanlar da bunu bilip, bir el bulup biat etmedi.. ve bizler taaa o zaman, Adem ADEN CENNNET indeyken, O’NLA VARDIK ve BİRDİK.. ama ne zamanki isimlerimizi duyduk; irşad edilip ADEM OKULUNDAN öğrendiklerimizi tahsil ve ahde vefa sınavı için yeryüzü okuluna, “İNİN ORADAN AŞAĞIYA” denilerek indirildik, işte o zaman bizler için kıyamet koptu ve yeni bir doğum başladı..
BAKARA-36 :Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.
tek bir Ademin
(OSİRİS=O SIR İSİM) vücudundan, sayısız isimdeki ademlerin vücûdlarına
düşürüldük (VAHDETİ VÜCUD-VAHDETİ ŞUHUD ) .. kimini çok sevdik.. kimini
sevemedik!! Ve bu geldiğimiz aşamada her birimiz hakiki Adem’i aramaktayız..
oysa ne çok Adem’in gölge- ışık - suret yansıma kopyaları var değil mi? HEY!!
SEN!! AYN’A DA HİÇ KENDİNE BAKTIN MI SÖYLE, O SEN MİSİN?! Bilmiyorsun değil mi?
bilemezsin tabiii.. insan kendisini
kendisine göstermeyecek ve kendini kendinden kıskanacak kadar çok güzel bir
varlıktır aslında.. bu dünyada soluk ışıklı- soluk gölgelere tutulanlar, hakiki
güzellik ve hakiki ışıktan mahrum kalacak olan sahte ilizyon gölgelerdir. Işk-ı hakiki olanlarsa, bu dünyanın ilizyonuna
aldanmazlar. onlar aşkı ,aşk ta onları nerede olursa olsun bulur…
Adem insanlığın ilk kurb’anıdır. Adem ilk feda
edilen ve yok olandır. Adem bize hiç olmayı-yok olmayı öğretendir..o yokluğunu idrak etmeseydi ve bu işe razı olup secde kılmasaydı, bugün
O’nun soyu var olamayacaktı. Ademiyet o yüzden hem hiçlik, hem de varlık
makam-ı kademi oldu..o yüzden, sembolü taş olan Kabe O’na makam oldu..
BAKARA SURESİ / 74:Bundan sonra kalpleriniz
yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki,
onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar,
öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil
(habersiz) değildir.
kabe nin içinde III sütun vardır. Ruh,ışk,nefs..ve ruhun bu üç sacayağını
görünür yapmak için etrafına 4 evtad direk dikilir.. ateş, hava, su, toprak adlı 4 ana unsur,4 yönden esen
rüzgar ve 4 kuvvetin meleği.... ruhsal olanın kesifleşmesi için bu 7 li sistem
elzemdir.. her şey antisiyle çalışır ve
bu 7 nin birde zıttı vardır..
kendini bilmek isteyen Yüce Yaratcının
ELİ-İL’İ-TANRISALLIĞI
BİZLERİZ.. amma asla Tanrı değiliz ve olamayız.. …her iş ve oluşu insan da
aynı Yaratıcısı gibi iki eliyle yapar ve işler.. kendince ,var olan malzemeden
- olandan yaratır... oysa Yaratan, sadece kalpleri iki parmağı arasında
döndürür. çünkü var olan sadece kalp makamıdır
ve gerisi kâle alınmaz..
o yüzden kalp aynı ruh sembolü gibi üçgen, ama rahimiyeti
sembollediğinden ters üçgen şeklindedir.. gönül
kadehi KUT odur...ve
maddi bedenimizse ;aslı dikdörtgen olan levh tahtası insandır ki, günümüzde Kabe
dikdörtgenden kare-kübik forma çevrilmiştir.. ve
tüm bu geometriyi ise daire çevirir.
Yılan orada ,arş’ı dolayan yılan
misali ,kalbin etrafını dolayıp, kalp üzerine başını koyarak uyurmuş J.. Sevdiğim.. Sen bana bunları öğretmeseydin ben
bugün bu anlamalara erip, Sana bu mektupları yazamazdım.. çok teşekkür ediyorum
ve şu cümle ile Seni selamlıyoruz..
o kalb’e başını koyan yılan, ne zamanki o kişi, Allah adını zikreder, ancak o zaman kalpten başını çekermiş.. ve SEVDİĞİNİN ADI, takii KALBİ MUTMAİN edip, HUZURU SÛKUN BULANA DEK bu sürermiş...
o kalb’e başını koyan yılan, ne zamanki o kişi, Allah adını zikreder, ancak o zaman kalpten başını çekermiş.. ve SEVDİĞİNİN ADI, takii KALBİ MUTMAİN edip, HUZURU SÛKUN BULANA DEK bu sürermiş...
KUTSAL GEOMETRİK DESEN YAŞAM ÇİÇEĞİ VE GÜL SEMBOLÜNÜN MENŞE-İ OLUŞUM KATMANLARI-derviş çeyizinde taç
*Sâbiîler aklın ruhanî cevher isimlerine daire şekline olan şu mabetleri yapmışlar: İllet-İ Ula(ilk sebep) mabedi, Akıl mabedi, Siyaset mabedi, Suret mabedi ve Nefs mabedi..
göksel yıldızlara yaptıkları mabed şekilleri ise:
Satürn-Zuhal mabedi altıgen,
Jüpiter-Müşteri mabedi üçgen,
mars Merih mabedi dikdörtgen,
Güneş mabedi kare,
Venüs-Zühre mabedi kare içinde üçgen,
Merkür-Utarit mabedi içinde dikdörtgen bulunan bir üçgen
Ay mabedi sekizgendir…"
Bugün internete hepimizin kaydettiği ilimler sayesinde dinler ve bilgiler hızla tevhid olmaya başladı… tevhid ehli olmayanlar bunu asla birleyip anlayamayacak, daha beter kaos yaratıp, daima nifak çıkartacaklardır. oysa biz Muhammedi Müslümanlar “ ilim Çin’de de olsa gidip alın, çünkü o müminin yitik malıdır “hadisi hükmünce; altın olan cevheri alıp temizleyip, hz Adem’in bize Hind-i Çin’de emanet bıraktığı ilim hazinesini alıp, kullanmakla yükümlüyüz… o yüzden bugün hepimiz, tüm bunları öğrenmeye mecburuz. çünkü şimdi çok büyük bir dolapla yüz yüze kaldık.. “tüm dinler fesh edildi ..tek bir newage uzay dini ramu yönetimi idaresi var “diyen milyonlarla sapkınla karşı karşıyayız!! (*pkk nın arkasında bile bu yeni din olan ,ışık ve sevgiyle?!! var anlayın).. artık uyanın ey insanlar uyanın!!..
Evet..
bizim Nakşibendi letaif ilimimiz ile,
hinduizmden gelen, hindli
çingen Yahudi kavimlerinin göçleriyle batıya taşıdıkları kabala-çakra
ilmi aynı şeydir..ama bu ilmi yapan din değildir.. yapan kişi ve doğruya
kullanan kişi sadece ehli tevhid mümindir. .Allah’ ı birleyemeyen, hangi ilmi
bilse boş, anlamsız ve yokluğa mahkumdur…
Bu letaiflerden maksat taç çakrayı ENFES OLMUŞ NEFS i uyandırmaktır.. uyanan taç çakra çiçek açarmış J ..işte bu nurların görsel şöleninden dolayı kozmik bir GUL, kozmik bir yaşam çiçeği açan mürid, artık bu letaiflerini açmış sayıldığından, bu çalışmaları bir daha yapmasına gerek kalmaz, bu defa da o gülü korumayı öğrenmek dersine geçermiş..
böylece kişi ademiyetine erip- marduk, nefs denen - tuzlu su yılanı tiamat canavarı olan, nefsin kendini bilmekliğinde ,sahip olduğu yılan oğulları genetiğinin hükmünü ele geçirir… ona hükümdar olup, ayağı altında sürünen kötü genetiğini tanrısallığa eriştirip, bu defa da başına tac-ı destar yaparak sarar.. bu model ilk kadim devirden beri hiç değişmez. tüm krallar,fravunlar ve zülkarneyn taçları bunu anlatır.yani maksat, atalar soyu genetiğinde yönetilen değil, yöneten olabilmektir … buda her dinin bilse de, bilmese tek bir elden yönetimini ve dünyanın her yanında neden aynı semboller olduğunu bize ispatlar...
ve hakikatte kötü de kötülükte yoktur… sadece hak etmeden verilmiş yorumların fiilerinde yapılan hatalar bize kötülük olarak akseder..
3 genetik yılan esasdır.. beyaz, siyah ve yeşil.. beyaz nübüvvettir.. siyah zat.. yeşil olan maddeye zuhur edip irşadla rehberlik edici hay olandır..
İslam
tasavvufunda başa sarılan sarık
renklerinin nurları şu peygamberler ithaf edilmiştir: Beyaz Hz. Âdem ve Hz.
Muhammed’e, yeşil Hz. Nûh ve Hz. İbrâhim’e,
kırmızı Hz. Ali’ye....
Bazı tac-ı şeriflerin tepesi pir makamı ve güneşi sembolleyerek sarı renklidir.. HAY ESMASI ebcedi 18 DİR.. (arşı saran yılan da sarı renklidirJ) ..tacın üstünde 4 kapı (şeriat, tarikat, mârifet ve hakikattir ),40 makam sembolü olan hayat ağacı modeli kelime-i tevhid çizilir.. böylece dünyadaki tüm öğretiler gibi, tarikatlarda taç çakraya gül=düğme sembolünü yerleştirmiş olur. zaten mürşidin bir adı da bahçevandır ve işi, tekkenin bahçesinde çiçek yetiştirmektirJ..ve her çiçek farklı renkte, biçimde , ayrı eşsiz kokudadır.. gerçek müminlerde birbirlerini kokularından tanırlarmış...tabii bu rayiha koku ;tüm simya işlemi bitip, mürşid müridinin maden maddelerini yakıp ,eritip, damıtarak nihayete erdirdiği en son halde ortaya çıkacak olan özel iksirdir ki, o da başka.. J..ve kim içerse o yanar-yakar J..
eski mısır da ölülerin kalbi , mizan terazisinde, hakikatin ölçüsü olan bir kuş tüyü- telekle tartılırdı ve kalp her zaman kuş tüyünden HAFİF geldiğinden, o dinde cehennem kavramı yoktu. ..ve cehenneme gidende o yüzden hiç olmadı.. insan ait olduğu yere- göksel yıldızlık haline geri döndü. .çünkü altın batağa düşmekle altınlığını yitirmezdi ve temizlendiğinde o yine bir cevher olurdu..
HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ
SAD…Harf değeri 90…velayeti ümmet.. ümmet, Muhammed Mustafa (sav) ya ait bir kavramdır.. millet ise İbrahim (as) le anılır...milletin içi ümmet, dışı millettir… Makam-ı Mahmud gibi, vücudu cami-i ferd misalidir...
SAD Salli Alaaa
Seyyidinaaa Muhammed
hz İbrahim Atamız inşa ettiği Kabe’nin damına çıkmasını emreden Rabbinin izni ile oraya çıkarak her yöne seslendi: Lebbeyk Allahumme Lebbeyk. Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk, İnnel hamde, Venniğmete, leke Velmülke. La şerike lek….. (*Mevlam Davetine uyarak sana geldim. Senin eşin ve ortağın yoktur. Mülk ve nimet senindir. Hamd sanadır. Şerikin yoktur.)
Bu davetin sesi dalga dalga yayılıp, aksi sâdâ olup, yine çıktığı mecraya döndü..veee ..Hanif İbrahim’in Tevhid din bayrağını teslim alan DAVETE İCABET ETMİŞLERin nebisi, o çağrıdan tezahür etti.. ve davete henüz icabet etmemiş ümmetlerine bir daha seslendi.. “Lebbeyk Allahumme Lebbeyk. Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk, İnnel hamde, Venniğmete, leke Velmülke. La şerike lek”
Çünkü tüm kainat O’nun
vücudu idi... O’nun miracı ve ümmetim
ümmetim dediği hüccûratı ise bizlerdik..
O, bizlere bu defa da Kendisini, MİRADI MUHAMMED
aynasından tanıttı.. HEPİMİZE BİR İSİM VERDİ ve bizimle kendisini, bize verdiği isimlerle bilmek istedi..
Allah kullarına kullarından tecelli eder.. işlerini kulları eli işler. .kulları
ile bilir, kulları ile görür.. amil ve amel odur.. varlık tekamülleri sadece en kamil olanı içimizden çıkartıp,
arayıp O’nu bulmak içindir.. çünkü birimiz hepimiz için= hepimiz birimiz
içininizdir.. amma O seni seçti ve seni zikrederek hatırladı.. seni anıp, sana
bir isim ve şekil verdi.. işte o sensin
anla bunu!..
Sâd…sâbır…sâdır..sıtre..sırât..sır..sadâkat…sıdkıyyet..
SÂD DENİZİ= Gönül Denizi.. sperm in yumurtaya girmesi ile ikisinden yeni bir varlık doğması, Yaratıcımızın bize bahşettiği ve nasıl olduğu bilgisi sadece O’nun sırrında ol’an künfeyekün’dür…(* Kişinin kalbi dışarı fırlar ve gönül bahrinde kendi balıklığını yaşar.ve kalp Sevdiğinin adıyla sükuna erer. .istenen şey gerçekleşir. Ve çocuk babayı idrak eder..)
soyut damlaların oluşturduğu babadaki erlik denizi =milk way-samanyolu.. ve tüm erlik denizinin topyekün soyut göklerden, yıldızlar misali yere dökülmesi- rahmaniyetin başka bir denize kavuşmak üzere salınıvermesi.. ve dalgalar halinde göç ediş..
SÂDA.. Sıla-i
Rahiym olan SAD DENİZinden açılan tek “KÜN” dalgası ve “secde et” emri
dalgalar halinde sahiline vurur.. ilk
dalga nebilerdir, emri alır ve secde ederler.. ikinci dalga velilerdir. nebileri görüp işi
anlayıp secde ederler ve üçüncü dalga müminlerdir, islam olup selamet ererler..dördüncü
ve sonraki dalga nasibi olanlar ve olmayanlardır .. ama dalganın kanunu gereği
hiçbir yaratılmış şey sonsuz değildir.. yaratılışlar haddi sınıra sahiptir… böylece dalga bir
yerden sonra sınıra çarpar ve içe- eve geri dönmeye başlar. bu defa verilen “eve dön- kün” emrine ilk boyun
eğip secde edenler ise, zulmette bırakılan secde etmemiş yapılardır.. Allah
adildir. kendi vücudunda söz sahibi ve O vücud iklimin sultanı kendisidir..
her hücre hucûratı hacılar, O’nu tavaf ederek dönmeye ve rüzgar gülü sistemini
oluşturmaya mecburdur. .ilahi nizam olan Yaratıcının Sad=GÖNÜL denizinde,
O’nun balıkları olan bizler, daima mutmainne=cem makamındayız... yani içindeki
içinde FİHİ MAFİH vesselam J..
SÂD-SADR soyut kalp olan gönüldür… her insanın sadrı o kişinin levh-i mahfuzudur.. sadır –sinede olanı sadece Allah bilir.. ve insan sadrına iman tahtası denir.... eskiler, Ankh anahtarı olan sadrı insanı, yazı tahtası olarak resmetmiştir.. her insan bir kitaptır ve kayıtları sadece kendisinde sırlıdır. herkes bir tek kendi kitabını okuyabilir. .kendi kitabını okuyansa herkesin ve ilahi nizamın kitabını okumaya başlar..
Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından
ırmaklar akar. Derler ki: "Bizi buna ulaştıran Allah'a hamd olsun. Eğer
Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimizin
elçileri hak ile geldiler." Onlara: "İşte bu, yaptıklarınıza karşılık
olarak mirasçı kılındığınız cennettir" diye seslenilecek.(A'RAF SURESİ / 43)
SIDKIYYET SABIR’dır.. SIRatel müstakim ne sağdaki yol iliyyin , ne de soldaki yol siccindir… sıratel müstakim dosdoğru olan orta yoldur.. iliyyin ve siccin yataydır, orta sadıkların yolu ise dikey miraç-uruç yoludur… namaz müminin miracıdır… o halde namaz kılmak dikey bir ibadettir J..
SAD HARFİ GÖZ.. gözün içindeki ışık ruh’ tur. insan ruhun gözü ile
seyr eder.. gözdeki ışık kuvvetli ve keskinse o kişi nazar ile irşad ehlidir ve
bu göz kesin bilicidir.. göz sad harfi şeklindedir..insan bedeni et,kan ,pisliktir.
oysa tüm bedende sadece göz kutsiyettir. Pekii
her şeyi gören göz ,neden kendisini göremez?.. çünkü
ruh aşık olacağı başka bir ruh penceresi ister ki, oradan kendisini seyr
etsin... iki ruh gözü buluşunca onlar gözleriyle
sevişerek konuşurlar ve iki göz
arasındansa birbirlerine neler yollarlar
neler!!.ne kıyametler kopar, ne dirilişler olur amma kimse ne anlar nede bu
sırra erdirilir. sadece yaşayanlar bilir vesselam..
HURŞİD’İMDEN
MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. nasılsın? Ben, hem geçmişte olan biten fitne Ortadoğu ile, hem güvenilmez Küfe halklarından çok yoruldum biliyorsun.. o günden beri o tarihi okumayı şimdilik bıraktım. ama onlar yine hortladıklarından ve tarih tekerrürden ibaret olduğundan; bu fitne halklar ,daha doğrusu bir avuç dahi olmayan ama arkaları sağlam kişiler , topraklarımın vaad edilmiş olan bir kısmına geçen gün girmişler… ben tv izlemiyorum. orada yaşayan ve vaad edilmiş soy olduğuna inanan ama , bizden gibi görünenlerin face sayfalarındaki resimli sevinçlerinden olayı takip ettim.. aslında sayıları o kadar az ki.. ama inanıyorlar.. işte sorun bu ..biz nüfus kağıdı islamları hakikatte ne dinimize, ne peygamberimize, ne vatanımıza ,nede aile değerlerimize artık inanmıyorduk. vatan toprağı sevgimiz, bayrak tutkumuz, istiklal fikrimiz kalmamıştı.. ne oldu bize demek istemem. çünkü biliyorum.. İMAN NURUMUZ ALINMIŞ, şimdilik sadece adı kalmıştı..eğer iman nurumuz olsaydı, olaylara müminin basireti-feraseti ile bakar ve bizlerde onlar gibi her anını kurgulayarak, emin adımlarla zafer bulurduk..
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. nasılsın? Ben, hem geçmişte olan biten fitne Ortadoğu ile, hem güvenilmez Küfe halklarından çok yoruldum biliyorsun.. o günden beri o tarihi okumayı şimdilik bıraktım. ama onlar yine hortladıklarından ve tarih tekerrürden ibaret olduğundan; bu fitne halklar ,daha doğrusu bir avuç dahi olmayan ama arkaları sağlam kişiler , topraklarımın vaad edilmiş olan bir kısmına geçen gün girmişler… ben tv izlemiyorum. orada yaşayan ve vaad edilmiş soy olduğuna inanan ama , bizden gibi görünenlerin face sayfalarındaki resimli sevinçlerinden olayı takip ettim.. aslında sayıları o kadar az ki.. ama inanıyorlar.. işte sorun bu ..biz nüfus kağıdı islamları hakikatte ne dinimize, ne peygamberimize, ne vatanımıza ,nede aile değerlerimize artık inanmıyorduk. vatan toprağı sevgimiz, bayrak tutkumuz, istiklal fikrimiz kalmamıştı.. ne oldu bize demek istemem. çünkü biliyorum.. İMAN NURUMUZ ALINMIŞ, şimdilik sadece adı kalmıştı..eğer iman nurumuz olsaydı, olaylara müminin basireti-feraseti ile bakar ve bizlerde onlar gibi her anını kurgulayarak, emin adımlarla zafer bulurduk..
Oysa inanırım ki, tek bir tam inanmış adam bir
orduyu yok edebilir. tek bir gerçekten
inanmış Filistinli ,İsrail denen ifriti yok edebilir. tek bir inanmış ve hedefi
olan kişi dünyayı değiştirebilir. ne yazık ki günümüzde dinlerin, tarikatların
ve öğretim sistemlerinin içi tamamen boşaltıldı. insanlar hiçbir şeyi
birleştirip tevhid edemiyor, sadece konuları parçalayıp dallara ayırıp, yeni
yeni tek bir şeyi anlatan sonsuz sayıda anlaşılmayan kavramlar üretiyorlar.. kimse kimseyi anlayamıyor.. sanki Babil
kuyusundan tekrar bir fitne rüzgarı esti ve devrana girdik.. bilmiyorum. neyse.. Sevdiğim… ermeni-yahudi-yezidi pkk ya
topraklarını açan güneydoğu halklarına ve Müslüman geçinen aşiretlere kırgınım.
devleti saymayan oradaki insanlara askerimizin bir şey yapamayacağını biliyorum
.ama ora halkında da meğer vatana ve islama ait pek bir şey yokmuş..
*Allah, onların
kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır.
Ve büyük azab onlaradır.
(BAKARA SURESİ / 7)
*Kalplerinde
hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte
olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır. (BAKARA SURESİ /
10)
*Dediler ki:
"Bizim kalplerimiz örtülüdür." Hayır; Allah, inkârlarından dolayı
onları lanetlemiştir. Bundan dolayı pek azı iman eder. (BAKARA SURESİ / 88)
Neyse biz gelelim bizim masalın nefsinin seyrü sülük hikayelerine.. işimize bakalımJ.. biz şikayetimizi rabbimize yaptık. mademki O bir gönül verdi.ve O kırık gönüllerde. şimdi sözünü nasıl tutacak seyredelim J..ve Sevdiğim unutma ki ,bu masalın çocuğu aynı efendisi gibi.. “nasıl diriltiyorsun?” demedi henüz ama, kalbim mutmamin olsun diye- onları hilelerinin içine yüz üstü nasıl düşürdüğünü, yaşarken ve en kısa zamanda görmek istiyorum”.. lütfen..
Masal bu ya.. bir hayalde Sevdiğim hani minik çocuklara kumun üzerinde elindeki değnekle çizerek ders anlatıyordun ve yere bir rahman dik üçgeni çizmiştin. sonra da dönüp diğer yansıyan üçgenin içinde gülerek oturana bakmıştın.. işte şimdi tam sırası .elini bana uzat..ve diğer elini kalbime koy .bende aynını Sana yapıyorum.ve hisset..
elimi ve elini birleştiriyorum
ve Süleyman ın imzası denen
ve Süleyman ın imzası denen
Tevhidimizin mührünü
israil bayrağının üstüne koyuyorum
Ey Sevdiğim duy beni
şimdi ve bu andan sonra
elimizle mühürle o kafirleri
amiiin
bu hafta peşpeşe üç gece şunları yaşadım Sevdiğim...bir... tabiatta dönen ve mavi ışıklar saçan bir kız çocuğu...iki... sabah 3:30 da gökyüzünün kapkara renginin içinden açılan harikulade parlak lacivertlik, göğü yırtacak gibiydi.. üç... gece uyumadan evvel.. iplikten uzayan ve balon gibi açılan harika bembeyaz bir ışık, iki gözümün arasından girdi...
((20 ekim pazartesi..ha unuttuğum bir şey daha var..*Orhun Baba ile Cerrahpaşa ya meşke gittiğimiz pazartesi sabahı şu hayelle uyandım Sevdiğim..yürürken başka bir ülkeye giriyorum.siyah taş havuzda-siyah suda iri siyah balıklar ölü gibiler .balıkçıya kızıyorum.balıklar yüzemiyor ölüyor diye.balıkçı telaşla havuza atlıyor ve balıklar bol suda yüzüyorlar..bak böyle ferah aslında diyor..sonra Afrika da bir ülkedeyim. siyahi kral, tanıdığım ve cömertliğiyle meşhur bir efendi, elindeki yeşim taşından tesbihi beğendi diye, hizmetkarını çağırıyor ve ona diyor ki:"tesbih odasına git ve ona tesbih" getir..burası öyle bolluk bir yer ki, ama ben soluk ışıklı bu cömertliği sevmeyip hiç beğenmiyorum..birden beyaz bir platform oluşuyor ve kraliçe çıkıyor. beni de çıkartıyor..o kraliçeye ve bana koskocaman sarı metalden sırf işlemeli -eski balık kahiniliği -şemsin tacı misali birebir aynı iki taç veriyorlar..tacı hiç beğenmediğim halde ben kraliçeye tacını takarken ,oda elindeki tacı aynı anda bana takıyor..))
20 ekim pazartesi…bugün kızlarla tasavvuf dersimizdeyiz. arkadaşım aldığı nefes tekniklerini uygulatarak anlatıyor. önce müzik eşliğinde elma toplar gibi havalara zıplıyoruz.ve tibetin 5 hareketini yapıyoruz.. bunlar kundalini yogaya giriyormuş J..sonra iki yastık başımızın altında, belli süreden sonra üstümüze çarşaf örtülerek derse devam ediyoruz (ölmeden evvel ölme deneyimlemesi-rabıta-i mevt)..
ilk derste ağzımızda kesilmiş
yarım lt pet şişe ağızlığıyla nefes alıyor ve trans müziği ile oradaki yaşam
koçunun direktiflerini dinliyoruz ve arkadaşımızın
bizi yönetimine odaklanıyoruz.. ders bitene dek konuşmak yok = zaten
konuşamıyoruz, ağzımızda pet şişe var J..hep nefes alıp
veriyoruz..
ben öyle yatarak nefes tekniği denerken kahkaha atma krizine girdim. kimimiz ağladı ve az güldü. İki kaşımın arası yırtılacak gibi ileriye atılıyor ve kasılıyordu. .en sonunda da çocukluğumu ve mahallede nasıl çığlıklar attığımı hatırlayıp, birkaç defa nefesimin sonuna dek çığlıklar atıp, yine kahkahalarla güldüm…haa bir ara müzikte sâlâ başladı..ve hemen elimi havaya kaldırıp, hocamdan ayağa kalkmak için izin istedim.. o da;" hayır kalkamazsın, dersten kaçamazsın, herkes gibi yatacaksın" dediJ..söz dinledim ..
seans bitti. daire olup yere oturduk. Herkes yaşadığı deneyimi anlatmaya başladı. bir tanemiz ışığa çekilip ölümü deneyimlemişti “ ben şöyleyim, ben böyleyim” i, uzak doğu öğretilerinde olan farkındalık sözlerini duymuştu.. diğerimiz geçen seyrettiği bir efendinin beynin uzay kuantum belgeselindeki çözülmeyi ve yükselişi aynen yaşamıştı ki ,oradan tarif etti.. diğerleri de bedenlerinin değişik yerlerinde olan kasılma, sıcak ve soğumaları anlattılar..
27 ekim pazartesi..bu defa 3. dersimizdeyiz Sevdiğim.. spor kundaliniden sonra , isimlerimizin sadece sesli harflerini bir kağıda yazarak ,ayakta ayin yapar misali dönerek, o mantra isimlerimizi yüksek sesle söyledik..böylece ağzımızdan çıkan asıl titreşim ismimiz= beden titreşimimizle yankılaşıp rezonans olucakmış.. ve uygularken ki ilk hissimse şuydu; geçen hafta hermetizmi netten araştırıp okumuştum ki, orada girdiğim bir mason kabala sitesinde ilk defa tam osiris dininin ritüelini ve resimlerini gördüm.. korkumdan tam okuyamadan kapattım J..çünkü büyücülü sayfaları okuyamıyorum. beni itiyorlar ama kabala sadece büyü ilmi idi ve eski mısır ında bozulmuş dini sihircilik=göz boyamaydı malum.. işte orada Yahudi osiris Kabalacıları bu mantraları sesli harflerle değil, kelimelerdeki sessiz harfleri alarak yapıyorlardı..
şimdi burada ise; bizim uyguladığımız, kelimedeki sesli harfleri almada yaşayarak şunu anladım.. bu sesli harfler aynı Moğol şamanlarının gırtlak sesleri ve Tibetli lamaların ayin ritüeline benziyordu. Biz lama olmuştuk J. .hatta lama sivri balık şapkalarımızı dahi hissettim ne garip J..yani biz Türk olduğumuz için sanırım, bize uygun ses dizilimli ritüel bu Budist şaman ayniydi J..hııım?!!..arkadaşıma hissimi söyledim. oda tamam bu öğretilen dersti ve biz müslümanız dedi.. oturdu, bize harika, ALLAH LAFZATULLAHI zikir çeşitlerindeki nefes tekniklerini uygulayarak gösterdi ve kalbi zikirde yaptı.. tabii ben bunları ne uygulayabilirim nede yapabiliyorum Sevdiğim. çünkü bana böyle ders hiç verilmedi.. izinsiz olmaz. ben sadece dönmeyi seviyorum..
(*eve gelince masalım ses bilimcisi olan çocuğuna mail yazdım ve yeni bulduğum kelimenin içinden sesli harfleri çıkarıp mantra yapan sağcılar ve kelimenin içinden sessiz harfleri çıkaran solcuları ve kelimeyi hiç bozmadan tam söyleyen müminlerin ses dalgalarını anlattım ve yapacağı analiz için bildirdim J..Sevdiğim yakında Sana harikulade bir rapor sunacağız inşallah )..
3.derse devam ediyoruz.. yerdeyiz.. sadece nefes ve müzik... bu defa benim zaman zaman
yaşadığım o şey oldu..iki kaşımın arasında mor, eflatun içinden yeşil çıkan
renkler geldi.. bunları çok seviyorum.. hatta nadir olduğu gibi, o koyu mavi ve
çook koyu parlak morlar oluşsun diye bekledim. nedense renkler koyulaşmadı.. eflatun,
mor, yeşilden daha çoktu ve sonra tüm renkler gitti. mutlak renksizlik,
tanımsız boşluk oldu.. sol gözümden yaş
geliyordu.. ama neden sadece sol gözümün ağladığını anlayamadım..
sonra sâlâ..Allaahh!!..gidiyorum. sol kolum, aynen bir yılanın
kıvraklığı gibi dans ederek havaya kalktı.. dönerek, yukarıdan zevkle beni
hızla çeken şeye yükselmek istiyordum. bedenimde yukarı çekiliyor gibiydi.. arkadaşım
hemen geldi.. kolumu indirmeye çalıştı. “nefes
al,nefes al, hayır ,kalkmak yok, başaracaksın” dedi.. elimle onun yüzünü
hızla ittim ve kolumu yine yukarıya-
çekimin kıvraklığına uzattım.. aaa sâlâ kesildi..(meğer arkadaşım sesi kısmış,sala geçince açtı J ).. işte şimdi sağ gözümde
ağlıyordu..renksizlik ve o hiç bişey düşünülmeyen boşluk, huzur. Gözlerim ağlıyor.
ve Sen benim nefesimdin. ben nefesi Senin adınla alıp veriyordum ve şimdiye dek bunu idrak edememiş, Seni hep dışarda başkasına ait olan suretlerde aramıştım..
Senin putunu kırmayı hiç istemiyorum Sevdiğim. bunu yapmamak için senelerdir
nasıl inatla direndiğimi biliyorsun.. mesleğimi başkasının putlarını kırarken
seviyorum.. oysa kendi putumu kalbimde
muhafaza ediyorum J..Sevdiğim, bugün verdiğin hediyeyi hayatım boyunca
unutmayacağım… eğer gelmeseydin ve ben bu senben
benseni yaşamasaydım, biliyorsun ki, Sana ulaşamayacağım için bugün mahf olacaktım..
oysa şimdi kalbim sukün bulmuştu. Hem de nasıl.. arkadaşım gözlerimizi açmamızı
söylediğinde, ben hala ağlıyordum…ama huzura eren ruhum mutluluktan ağlıyordu...ve
tüm bu bölümü gözyaşlarımla yazdım.. aynen tekrar yaşadım.. şimdi yine
ağlıyorum.. ben yapamıyorum .. anlıyor musun? bence Atam da yapamamıştı J!!.ÇÜNKÜ O ÇOK AŞIKTI..O YÜZDEN
YAPMADI... o yüzden olmuyor Sevdiğim. O’da en son putu kırmamış ve elindeki
baltayı O’nun eline asıp, O’nu öylece
bırakmıştı…