26 Eylül 2015 Cumartesi

İLMİ HU… HARFLERİN MİTOLOJİSİ SEYRÜ SÜLÜKÜNDE ESMA İLAHLARI PANTEONU… ÂNKÂ = 30 HARF= 3 SÜTÛN İLMİ harf sözlüğü



İLMİ HU… 
HARFLERİN MİTOLOJİSİ SEYRÜ SÜLÜKÜNDE ESMA İLAHLARI PANTEONU…   ÂNKÂ = 30 HARF= 3 SÜTÛN İLMİ HARF SÖZLÜĞÜ

ALLAHU ..O ALLAH ki, O ,belli olan tek bir İlah, tek bir Tanrıdır..  O HU dur..
AL-LAH
 eski devirlerde diğer putlardan bir puttu ve saygındı..çünkü AL-LAH lafzıda aynı bilinebilecek her şey gibi harf ve kelimelerden yaratılmıştı.. ve bütün esmalar baş esma olan AL-LA-HU tarafından YARATILDI.. .o yüzden de yaratılmış her şey  başlangıç noktası O'NA DÖNER..  yanii İSİMSİZ ve SIFATSIZ OLAN'A....hakikatte
O'nun adı sırdır ve ismi azam O'dur.kim ki O'nu bildi, O, ADEM'İN SIRRINA ERDİ..


oysaki  AL-LA-HU’daki HU=boşluk dairesi” O “harfi başkaydı..HU nefesdi
.ve bu nefesin içinde hikmet zerreleri-dürri yekta incileri=İLMÜ LEDÜN vardı. işte O beyaz incinin içinde de Velayeti İnsan denen kimlik sureti sırlıydı. kim bu manaya erdi, kendi Zâtını Âli bildi, ilim-hikmet O’nun oldu. O bildirdiğinde bilinir, buldurduğunda, O, gizli hazineyi genç bulunurdu.

 ÂNKÂ O’DUR.O kendini nereye sakladıysa yine oradan kendi bulur ..

kendine Hızır olup, Hazırû Huzur durup, öğretir.. bu özel bir talim- zevktir.. ve tüm zevklerden, tüm renklerden, tüm kokulardan, tüm suretlerden beridir. .O sahneden görünen değil, O sahnede ki kuklaları oynatan değil,O sahneye ışığı tutan değil, O sahnedeki senaryoyu yazan değil, O TÜM BUNLARA CAMİİ ama yaratılmış hiçbir esma-şeylere sahip değildir

O Ali CemGiz Üstadı Efendim ,kendini sayısız defa sayısız biçimde pazarlayıp, pazara çıkartıp satmış 
ve ederini ödeyip gittiği her evden hiiç  bilinemeden, bekaretini  aynen koruyarak, hiç dokunulamamış, kapağı hiç açılamamış bir hazine sandığı olarak eve  dönmeyi bilmiştir ve halen bilir J ..
ŞAH-I MER'AN
İNSAN


Sevdiğim..
artık sona gelirken kendimi  serbest bıraktığım ve harflerime “işinize bakın, ben sadece yazarım” dediğim şu an da, geldiğim nokta sonsuzluk  biliyorsun.


 sanki harfler gökten dizi dizi akıyor ve ellerimden Sana, ak bir kağıda kendisini sunuyorlar. harflerin aşık olup geldiği biri olarak ,onların ilk geldiği günleri hatırlıyorum. ne kadar ağırdı. HARF KUMBARASINA dönmüştüm ..harflerim yukarıdan RAHMAN-yağmur gibi içime inerken, aynı yazarkasa gibi sesler geliyordu. ben bu kadar harfle ne yapacaktım ve canım çok yanıyordu.. böyle bir şeyi insan kime anlatabilir ki?. zaten adınız çıkmış deliye ,kim inanır veliye gibi bir şeydi buJ..
Sevdiğim şimdi harflerime, bana 8. senedir eşlik eden o mübarek yazgıma  teşekkür etmek istiyorum.ben onlarla inanılmaz şeyler yaşadım. insan harfleri bu kadar mı sever. işte ben onları öyle sevdim.ve harflere ,yazıya, yazgıya aşık olan birinin asla hiçbir varlığa tahammül edip çekemeyeceğini de anladım. zira bizler halen Levhi Mahfuz'da bedenlenmemiş harfler olarak kayıtlı dururken, nasıl aşağıya, bu süfli hale düşmek istediğimizin kavgasını veriyorduk. 

            HARFLERİN VAHDETNAMESİ

Evett.. biz harfler, bunu neden istemiştik ve kendimize böyle bir kader yazmıştık? neden yazdığımız yazgımız olup, o yazgıyı suretlendirmiştik? .neden bu kadar çok yaratılmak ve var olmak dilemiştik?  bizi bizden başka kim bilebilirdi ki zaten?….şunun şurasında kaç harftik  ve o harfleri oluşturan kaç noktadan ibarettik?.. biz yazdıkça yazdıkça kendimizi nasıl çoğalttık? ….ve bundan nasıl bir sâlâtla muazzam zevk aldık?. yaratmayı nasıl sevdik ve yaratmak hiç bitmesin diledik?. çünkü biz kendimizi bilerek sevdik.. ve yine kendimizi harflerle ,sözle, yazıyla, suretle yazarak-kaydederek kendimizi kendimize sevdirdik..

Her şeyden daha âlâ, iliyyin ip sarmallarında seyran ederken, neden okunmayı ve bilinmeyi diledik?Kendimize bir vücûd neden yazdık? O vücuda bir isim verdik. o namevcûdu mümkün kıldık. sınırlarımızı genişlettik. hiç bir esma diğerine denk olmayacaktı. hiç bir esma diğerinin yetkisine ve sahasına müdahele edemeyecekti.. ve böylece esma-nur sütun direkleri- kamışlık tarlası, ayna salonu olan Arş-ı Rahman, makamı gönül, AŞK  oluştu.


bu aynı soyut bir suda yüzen ruh sütunları salonu misali idi.uzaktan bakınca hepsi aynı.ama yakından bakınca, kimi sağa, kimi sola dönen iliyyin ve siccin sütunlarıydı.. bunlar Akıl, Namos ,Kanunlardı. bunlar yasa koyucu ve yasaların kayıtlı olduğu Nurlardı. hani sabaha dek zikreden evlerden yükselen o nurlar var ya!!.. işte o ismi anılmışlar aslında; BU NUR SÜTUNLARININ –BU BEYT-KABE GÖNÜLLERİN aşağıya YANSIMASINDAN BAŞKA ŞEYLERde değillerdi.. o zikreden-unutmayanlar da bunlardı...
NUR SURESİ (36-37.ayetler): Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar, buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.
ve her bir esma sütunu- kanun koyucu kitap, zamanla, bedenlenmekten zevk aldıkça, kendi tanrılığını ilan etti.böylece  esma panteonu da doğdu. insanlar, bu akıl sütunlarının içindeki her zerrede yaşayan varlıkları müşahede ettikçe, onları resim ve heykele çevirip ölümsüz kılmaya başladı... yanii  ilk putlar ortaya çıktı. başlangıçta bu bilinmek ve anlaşılmak için verilen bir izin olsa da, hakikatte bu, akılları Yaratanın onlara bir mekri idi .çünkü bilinmek murad eden O’ ydu ..
ama KENDİNİ BİLDİRDİKLERİ ile kendilerini bilenler, kendilerini O’NUN YERİNE KOYDUKLARINDA  işler değişti. ve söz dinleyenler için dinlenerek öğrenecekleri dinler ortaya çıkmaya başladı.. ve her akıl sütunu kendisindeki Nübüvveti ve Risaleti açığa çıkarttı... yani bu sütunlar zamanla, yeryüzünde peygamberler olarak, kendi kanunları olan- din koyucular olarak bilinecektir ve halen de MAKAM-I VELAYETLE aynen öyledir..


ewett.en sevdiğim mevzu..ne anlamışım bakalım.ismi ve cismi henüz yok iken 
KAF’ı NUN’a vurup OL davulunu çaldığından itibaren OL- ALLAHU, kendine  evvela RAHMAN (KAF) veRAHİYM(NUN) icad etti yani yaratım başladı.


kendini bilmesi için evvela aynı Adem’e öğrettiği gibi isimleri yaratması ve o isimlerin işlevlerini onlara bildirmesi lazımdı ve öyle de yaptı. vaktaki bu isimler ,yani letaif çakraları, CD deniz dalga havzaları ,her biri kendi yayınını yapıp, diğerine baskın olup ,kendi tanrılıklarını ilan ettiler. MİTOLOJİK ESMA ÇOCUKLARI SAVAŞLARI ÇIKTI.. cd yayınları yapan letaif –şakra çarkları bıztlayıp, negatif etkili yanlarını ve dualitelerini ortaya çıkartıp,bunu kullanmayı da böylece öğrendiler= nar ile nur oluştu.. yani ilk negatif pozitif kanunlar ve imtihan düzeneği kendini bilmiş oldu..
oysa Yaratanın maksadı başka idi: ve yarattığı ama kendilerine henüz kendilerine ne iş için yaratıldıklarını bildirmediği  OL  esmayı  külliyen, ADEM SURETİNDEN YARATTIĞI KENDİ VÜCUDUNA NEFES, “HU” ETTİ ve kendi nefsini var edip, onunla buğday(her bir başağında 99 ila 111 tanesi olan esmayı) yedi.. böylece isteseler de istemeseler de –yani bilerek te bilmeyerek te hepsi ADEM’E SECDEYE MAHKUM OLDU .. SECDE KILDI.. EL’AN ÖYLE!
 


HACCÜL EKBER - ADEM-İ CAMİİ: 
tüm şeyler=isimler Adem’de fena bulup secde kılarken ADEM’İ VAR ederek -eşya Adem’i tevhid etmiştir..ve Hazret-i İNSAN olan bu Adem, eşyayı kendinde her cihetiyle bilmiştir.. kendini bilip-kendine arif olan, eşyayı da böylece bilecek ,onlara isimlerle haklarını vererek, kendine vakıf olup ,vakfesine duracaktır..O ADEM ki artık O, Arefe sırrına mazhar olup, KENDİNE –ARAFAT'A-ARİF  OLMUŞTUR…

ve  Adem’in dünya hayatına nüzulü ile ilk ataerkil dini yapı açığa çıktı.ata direği BABA KUTSALDI..O TANRISAL RAHMAN OLANDI.atalar kültü doğdu ve kavmin en yaşlısı ataya secde başladı.bugünde pek çok kavimde halen devam eder.ve hepimizin içinde DNA larımızda ataya saygı o yüzden vardır..bu ilk yaratılan ADEM sırrından bize kalan mirasdır. bugünde makamı Ademiyetine eren hemen ona secde etmek ister, mesela ki, ben J(SECDEM ARTIK BU USÜL KALKTIĞINDAN RED EDİLDİ TABİİ J)..
bu tanrı insan dinleri de, hz peygamberimiz MUHAMMED MUSTAFA ile son bulmuştur. zira o has kuldur.yani özgürdür. dilediği kanunu koyucudur.. tekamüllerin zirvesidir ve O GELDİKTEN SONRA ARTIK  TANRI İNSAN-İLAHLIK KURUMUNA GEREK KALMAMIŞTIR.. ve insanlık tarihi artık, HU ‘NUN SONSUZ HAYATI YAŞAMA NEFES  İDARESİNİ BAŞLATMIŞTIR.. bundan kelli, refiki âlâ ,sonsuz –bitimsiz bilişler ve oluşlar-ÂNKÂ lık devri başlamıştır ki, buda şahit-şehitlikle eştir..

 ÂNKÂ = 30 HARF= 3 SÜTÛN İLMİ..



ELİF HARFİ =1 ELİF EHAD’DİR. tek ve 1'  olandır..
 
I:II.. = VAHİDİYET ; devam eden TEK’BİRLER. TEKBİR=  ALLAHUEKBER =AL-LA-HU-EKBER
112-el-İHLÂS 112 .SUREDİR… 1+1+2= 4 rakamı eder.4 tamlıktır. 4 anasırrı erbâa denen maddeyi oluşturan hava,ateş,su, topraktır. kuzey,güney,doğu ve batı 4 ana yönü verir.

İhlas Suresi ELİF HARFİ yani BİR RAKAMI ve EHADİYETle başlar. TEK BİR ELİF HARFİNDE 7 nokta üst üste dikey miraçtadır ve  genetik merdiveni kurup seyrü sülük tamam edilmiş, H (hu) harfinde yok olmuşlardır. . ELİF devredip, İÇİNDE FENA OLDUĞU He harfinden, makamı Cebrail-i AKIL LAM HARFİ ilimle  ile, SİN harfine insanlığa nüzul eder ve sistem başlar..


İhlâs Suresi 4 (dört) âyettir.  ( Tevhid’i İBRAHİMİYET ) anlatır.. 

1. De ki: O, Allah birdir.
( makamı şeriat-ADEMİYET )

2. Allah sameddir
.( makamı tarikat-MUSEVİYET)

3. O, doğurmamış ve doğmamıştır. 
( makamı hakikat -İSEVİYET)

4. Onun hiçbir dengi yoktur. ( makamı marifet-FERDİLİK MUHAMMEDİYET)





*******
İLMİ HU… HARFLERİN MİTOLOJİSİ SEYRÜ SÜLÜKÜNDE ESMA İLAHLARI PANTEONU…   ÂNKÂ = 30 HARF= 3 SÜTÛN İLMİ..


BE HARFİ..ebced değeri 2 dir..BE harfi, Elif harfinin tekil ve dikey yolculuğunun tersine yatay,dairevi seyreder( EUzü  Bİllahimineşşeytanirracim ELİF ile başlar. ikinci bölümse;  B’ İsmillahirrahmanirrahim de gözüktüğü gibi BE ile başlar...

Elif’in kendisinin kendine ilk kurb’an olarak başını verip, yaratılışı başlatması ile ortaya çıkan BE = ikilik - dualite ; negatif pozitif yaratılış kanunlarını anlatır. BE ben, ego, nefs’i kül sembolüdür… anababa bir atadır. Evi,evliliği, bağlanmayı ve BİATı anlatır… Kur’an-ı Kerim’de ilk sure Bakara, BE harfi ile başlar.

“38. Gerçekten hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenemez.39. Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. 40. Ve çalışması da ileride görülecektir.41. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.42. Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir.
 53-en-NECM”

BA-KA-RA= iş+ emek + ekmek =özgür HÛR & RÛH

BA; ( İnsan’ın nefsi, kendini bilme isteği dilemesi  olan SIFATLAR olup, işte bu yüzden de nefslerin ıstılahı, saflaşması ve ıstıfa edilmiş  MUSTAFA MAKAMINA eriştirilmesi elzemdir... bu işlem simya-i kimyadır ki, usta çırak ilişkisi ile olur. O yüzden de BE harfi aynı zamanda  BeREA, BİAT –MÜRŞİDLİK MESLEĞİdir.. ) sembolü NOKTA’dır. atomu ve atomun içindeki güneşi anlatır. kainatın yaratılış nizamı ve sonsuz oluşları ifade eder.hakikatte ise NOKTA İNSAN’ı   ….AY ve AYN’A imgelerindendir..


KA (İnsanı meydana getiren 4 ana unsur hava, ateş, su, toprak elementlerinin karışımı insani beden maddesi  olan FİİLLER olup, sayısız terkip unsur alemi,  4 ana başlık altında toplamıştır.. her bir kişi 4 ana evtad direği olan;  Cebrail=akıl,  İsrafil =kudretle yönetim , Azrail güzellik-cazibe  sütununu içinde barındıran KA’nın-maddenin  sembol rakamı  4 =  Mikail  ER-REZZAK  sütunu ile ayakta durur…KA SURETTİR…enerji RUH=RA ‘nın ete kemiğe bürünüp süreta İNSAN diye gözükmesidir.. 

KABE ,KA-BE , nefs beden demektir. O yüzden KABE dişi ve  beyt , evdir, annedir.. siyah-kara olması onun mahremiyetindendir. o korunmuş olan ve namahremlere asla perdesini açıp gönlünü vermeyendir..


sanma ki kendiliğinden ;“ben aşık oldum” demekle hakiki aşık olunur.. aşkta ,gönülde, sahibi tarafından verilir.. O dilediğinde de, geriye alınır. Her şey yetimin malı, emanettir  ve bir sonraki emanetçiye devredilmek üzere işletilmektedir .. veraset-tereke-miras aslında budur..makam-ı DÛNYA


Leyla’nın leylak rengi latif meyvelerinden yedi
Leyla'nın evine girdi
gece karası mekanda,gece karası latif bir suret yattığı yerden uyandı
sonsuz uzun saçları gece,endamı gece ,gözleri ahû ceylan geceydi
Leyla’ya ait ne varsa  latifsiyah, latifgeceydi
Yaratılmış hiçbir gözün görmediği 

SİYAH  SÜRMELİ GÖZLERİ AHU  O, LATİF güzeldi



RA;
 ( RA eski devirlerde Allah’ın ismi idi. RUH anlamındadır. RA’NIN GÖZÜ demek RUH’UN GÖZÜ demektir=  İSİMLER …sembolü güneştir.ve güneş herkese eşit doğar. bazısı perdelerini güneşe kapatır ve O her an bir şanda ,yaratımda olan güneş huzmeleri olan isim ve sıfatlardan faydalanamayıp, nur-u ilahi ışığı reddedip,  âmâ da kalmayı tercih eder.. hakikatte ise onlardan bilinmek murad edilmediğinden böyle olur.. )



Elif harfinin başı, Be harfinin altına düşmüş ve dünya hayatı başlamıştır. noktaları altta olan harfler dünya alemini, noktaları yukarıya uruç etmiş harflerde onların tekamül etmiş ahiret hallerini sembollermiş.  gerçi yukarıdakinin urucu miracı, aşağıya kulluğa inmekle şereflenip, zatına bir vucüt esma hüllesi varlık giymek olsa da, aşağıdan yukarıya miraç edenlerin hali ise, beden- varlık -vücudunu hiçliğe terk etmekle  son bulurmuş..bu devri daim süreklilik arz edip, yolcu sadakatinde emin olup ;” Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı. 53 / NECM – 17”  gerçekleşinceye  dek sürermiş.. sadakatinden emin olunan yolcu, buradaki devri miracı turunu tamamlayarak, aniden İLLA BİR SULTAN GÜÇLE bir dış daire Sema’ya  atılır ve  içeride kalan eski hali olan  dairevi evini,  yeni göksel katından seyreder olurmuş. 


Be harfinin noktası özben-öz ego olması hasebiyle, her şeyinde  ilk başlangıç noktası sayılırmış. BEN VARSAM SEN VARSIN!. BEN SEVERSEM SEN SEVİLİRSİN!. BEN BİLİRSEM SEN BİLİNİRSİN! .BENİ SEVMEK SENİ SEVMEK DEMEKTİR!. BEN, BEN, BEN ..her şey ben’in, egonun, nefsin üzerine kuruludur.O  NOKTA Kİ İNSAN-I KAMİLdir…HAKK’IN GÖZBEBEĞİ misalidir.

Allah Aliy, Aliym  isimlerinde kendi yüksek anlamını yine kendi yüksek ilmi ile bilmiştir.Allah Zât’ından sıfatına kendini seyredip bilir. el’an bizlerde her şeyi böyle biliriz.. zira Allah’ta olan her şey bizde de kendi miktarımızca varmış. çünkü Allah biz yarattıklarına Ruhûndan RUH ÜFÜRMÜŞ..herkesin Zâtı Âli olup,  sıfatlar itibariyle seviyelerimizde farklar, bozulmalar olurmuş..hakikatte mana ilmi ile madde ilmi eşdir,aynıdır.. hiçbir zaman, aklı başında olan bir madde bilimci maneviyatı reddedemez. ne var ki, taa ezelden beri süregelen manevi irfan okullarındaki mana bilgisine bugün henüz maddi keşifler yetişememişlerdir. .

insan bedeni her kişinin kendi Zatı’ dır.Ruh’ u ise Zât-ı Âli’sidir.beden nötrdür. o kılıf,elbise, görünmek için delildir. O’na hayat veren Nefes, Ruh’un kendi Nefsiyle kendini   bilmek arzusu isteğidir(NEFSİNİ BİLEN RAB'B' İNİ ,RAB'B'İNİ BİLEN  RUH'UNU TANIR). kendini keşfetmek ve kendisinde İLayi Kelimetullah’ ı yaymak istemesi ise, yarattığı  hücuratı topraklarında İmam olup ,camisinde cum’a SÂLÂT’ı  kıldırabilmek AŞKIDIR ..ALLAHU EKBER!!

Elif ;ene= ben demek olsa da, buradaki ben daha ruhsal bir ENEdir.oysa kendisini bilmek isteyen aklı kül olan ELİF başını verdiğinde, kendisine Ayn’a ,bir gözbebeği, sermest bir aşık da elde edecektir.ENE=BENLİK-EGO kendisinden başka bir şeyi sevebilir mi ki? aslaa!! Bir nokta diğer nokta ile birleşerek miraç-ı uruc eder ve 7 tekamül aşamasını geçirip 7 nokta ile Elif olur.EL=İLif = TANRI; TANRI’ DAN AYRILIP ,TANRISAL  gölgeler-ışık huzmeleri OLARAK yansımaya başlar..Tanrı İlah başkadır, tanrısallık çoook başkadır,lütfen karıştırmayalım. mesela eski Mısır dilinde tanrı denilenler, evvela tanrısal-ilahsal varlıklar olarak sembollendiği halde, zamanla onlara tanrılık atfedip putlaştırıp, tapınılmaya başlanmıştır..

“inkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” 21 / ENBİYÂ - 30

BE aklı cüzdür. Elif harfi ile alfabenin ikinci harfi olan BE harfinin oluşturduğu ilk kelimelere bakalım mı lütfen. AB, Â’BÂ ,ABU,EB, EBU,EBİ, İB,BA,BE,BU,BAB, BABA,BAB-I, BİA,BEA = SU ; Baba, hırka-aile  ve kalp..bu ortaya çıkan şey; ilk iki harfin kelimeleri ile bizlere yaratılışın Rahman-Baba esması ile başladığını, sudan=kalp-gönül den yaratıldığımızı  anlatır..bir bebek  konuşmaya başladığında ilk söylediği kelimeler baba ve bu=su dur…
(*Enki, Sümer mitolojisinde su, zeka ve yaratmanın tanrısıdır. Daha sonraları Babil mitolojisinde Ea olarak anılmıştır./ alıntı)

“*
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır(4 / NİSÂ - 126 )”

“*De ki: (Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut. 17 / İSRÂ – 110”


bu ayetler dahi bize, harflerin de yaratılış aşamalarında ki tekamüllerinin-hiyerarşisinin, aynı Adem ve diğer her şeyle aynı seyrü seferi yaşadığını ve harflerin, Rahman’ın çadırı-Âbâsı-Beyt-ül Malı olduklarını anlatır.. ve diğer harfler sırası ile eklendikçe de kendini tanıma Ben, Sen, O, Biz, Sizler, Onlar diye bakış açıcsna göre yorumlar kazanır.

Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler.
 7 / A'RÂF – 189.ayet”
***




HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

TE: Harf değeri 400 ( RİSALET)..  ELİF (özne) Aklı Kül, kendisini bilmek isteyip, BE-Aklı Cüz'ü  ile , kendisine bir vücûd teknesi inşa edip, içine BENLİĞİ olan ENE sinin BE ile evliliğinden oluşan  SEN yansımasını koyar..

ve ona –yeni yarattığı  3.tekil şahıs olan- SEN DEDİĞİ yeni kendisine- kendi ZÂT’INDAN ZÂT’INA MÜRŞİD OLUP :  “İKRA-oku der..

böylece  ben-sen davası yansıması ile karşılıklı ilk  mukabele  başlar..  yani Külli Akıl Cebrail as ile Külli Nefs olan MUHAMMEDİYET ’in  ruh & beden= FİİLLER-YARATIM-KUR’AN KURGU vuslatı = aşkın  ilk teslisi olan  AŞIK,MAŞUK ve RAKİP üçlüsü de  sahneye çıkar.. 

TE harfi, bize gerekli olan maddelerin soyuttan somuta katılaşarak yaşama sahasına uygun vücûd bulması olan  Nefsi Küldür..

her şey 4+1 ile birleştiğinde meydana gelir hükmünce; tasavvufta sayılar 1 ve 2 arakamı ile değil de, 3 rakamı ile başlarmış. 
yani 3. olan her şey, aslında –III- 3'ü bir tek hükmünce TEKBİR'dir..

dolayısı ile harflerde aynı rakamlar gibi düşünüldüğünde; ENE ELİF ile  BEN EGO BE  harf ikilisinin vuslatı ile oluşan  SEN = TE harfinin doğumu gerçekleşir.. böylece ilk üçlü teslis -temel sac ayağı kurularak  sistem başlar. ilk kelimeler ve beraberinde cümleler içinde start verilmiş olur..

ELİF harfi
 gavs ise,  BE harfi ve TE harfi onun iki sağ ve sol kutbudur.



KADIN NEDEN KOCAYA SECDE EDER’İN (nefs’in ruh’a secdesi) MALUMATI ESASI

*Öyleyse 
(yaşarken de ölümlü olduğu bilinen insanlara) secde etmeyin. Eğer bir kimseye secde edilmesini emredecek olsaydım, Allah, kadınlara karşı erkeğe bir hak verdiği için ona secde etmelerini emrederdim.(HADİS)


İnsan’ın atası olan ADEM babamız yanlızdı. 
Kendisini, Rabbi’nin kendini bilmeyi dilemesi misali bilmek diledi...ve Hak Teâla Ruh’undan yarattığı-esmayı üflediği ADEM-YOKLUĞUNA, varlığını, yine kendisinden var etti..


Adem dünyevi hayatında topraktan yaratılmıştı.. oysa O’nun hevesi yani, nefsi ile kendisini bilmek dileği olan İnsan KADINI ise, Adem’den yaratılacaktı. ADEM TEKİL MAKAMINDAYKEN
kendisini tanımak isteği ile, kendinde saklı-bâtîn-mahrem olan HAVVASÜL HEVESİ KADINI HAVVA’ sını, yine kendi sağ sırt kaburgasından latif halde doğurdu
aslında ikisi de henüz cennetteydi ve cevher ruhu –latif haldeydiler
( belki ana karnındaki CENİN sureti misaliydiler ).yani madde bedenleri henüz yoktu. aynı saydam yakmayan katı nur gibiydilerböyleyken dahi ruhsal aşk-ruhsal muhabbet ve kendini var etme duygusu uyandı...çünkü Hak Teala İnsanı bedenlendirip, DÜNYA-AŞAĞILIKİSTAN’a O’nunla şeref vermek istedi..


ve nefsin surete bürünmüş hali olan Ruh’un içinde, Nefis Nefesi dürülüydü.


Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini
 de ondan var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler. 7 / A'RÂF - 189



Mesela hayata üfleyen bu Nefes, cennetten gelen Sâbâ Rüzgarı misali, Mülk’ ün Süleyman’ını kendisini bilmek tutkusuyla uykusundan etmişti.. Süleyman’ın Ruh’u Hüd Hüd kuşu olup, gece uykusundaki Belkıs’a gitti ve O’na ait olduğu yere gelip secde kılmasını emretti. BELKIS bu ilmi bildiğinden emre itaat etti ve Adem makamı olan Süleyman’a mülkünü terk etti. Süleyman’da kendisine secde eden=ASLINI BİLEN VE EVE GERİYE DÖNEN NEFSİNİ, enfes makamına getirip, Gönül Kabesine kürsüsünü kurdurup, başına tâc etti.. böylece makam-ı ruh ile makamı nefs ezvacı hem ruhen, hem bedenen 4 lü sistemle tam kemal buldu..


Adem ile Havva atalarımıza dönersek eğer; henüz latif halde olan iki ruhsal yapıda da günah duygusu yani, emre itaatsizlik olmadığından, ilahi nizam gereği bir 3. Varlık devreye girdi...böylece AŞIK-MAŞUK-RÂKİP SAHNEYE ÇIKTI..

İblis-şeyTAN, Ademle Havva’ya yasak ağaca yaklaşmalarını söyledi. eğer Şecere-i memnûa’ya ( SOYAĞACI-NÜFUS BİLGİSİ-ATALAR SOY DİREĞİ-GENETİK -DNA) yaklaşırlarsa ,SOYLARININ KURUMAYACAĞINI ve ebeden var olacaklarını onlara fısıldadı.

aslında İblis- *şey’tan (*var zannetmek); Adem Atamızdan daha evvel ilk bilge olduğundan, Yaratan’ın muradını da bildi. dolayısıyle Kambersiz düğün olmayacağından, oda, ADEM’İN İKİNCİ EŞİ  J olacak olan HanNas kızını bu genetiğe katacak ve  ebeden, dünya var oldukça, onların içinde, kendi fısıltısının soy kızı Han’ Nas ile onlarla beraber birlikte yaşayacaktı.VE ÖYLEDE OLDU.. böylece Hawwa 'nın genetiğinde çift XX  oluştu ki, Yahudi tasavvufu olan kabala ilminde o isyankar,kocaya secde etmeyen kadına Karadul -Alkarası kadın-Hekate   LİLİTH derler..


VE ADEM İÇİNDE, KENDİSİNE SECDE EDEN  XY VE  SECDE ETMEYEN XX İKİ YAPIYI DA HALEN BARINDIRIR..


Yaratıcı bu fısıltıya neden izin verdi bizler bilemeyiz amma , bildiğimiz bir şey varsa, İblis’e kıyamete dek İnsanoğlunu imtihan etmesi için izin verdiğiydi.. şu halde masal bu ya! : İblis yılanı-genetik-DNA  -HAYAT SUYU suretinde Ademin topuğundan O’nu ısırdı.Adem o acıyla bayıldı,uyudu.. XY olan ADEM  ölümsüz bedeninden ölümlüye dönüşür ve dünya şartlarına göre de yaşlanmaya hepimiz mahkum oluruz..


ve XY Adem Dünya’da gözlerini açtı..
 Yanında uzanmış ve O'nla uyanan diğer yarısı olan XX HAVVA’sının da gördüğü bir düşü vardı. XX HAVVA, sonsuza uzanan bir latif ağacın köklerinde olanı hatırladı. Oradan nasıl uyandırılarak sonsuz uzaktaki bir aleme atıldıklarının acısını hala içinde hissediyordu.. . ağladıı!!. ağladıı!!..o muazzam sonsuz hazdan, ip incecik köklerin sarıp sarmaladığı o uykudan ,sonsuz ağaç köklerinden nasıl acıyla koparılıp uyandırılmış ve hasrete atılmıştı nasııl?!!.


eğer  düşündeki gibi öyle yaparlarsa, geldikleri yere yine dönebileceklerini, yanında uzanmış kendi diğer yarısı olan AKL-I KÜL RUH’una, XY ADEM’ine anlattı... ve Adem-Aklı Cüz NEFSİ OLAN  XX HAVVAsına uyarak bu düşü düşürüp, yorarak yordu J,  rüyayı gerçekleştirmeyi kabul etti. ve böylecede yeryüzündeki ilk zelle vücûd-varlık buldu J..


böylece ilk defa Nefsaniyet, kendisinin çıktığı Ruhaniyete galip oldu. Dünya da, nefislerin mekanına zemin bulup, İnsan Denen Mana Bitkisinin kendisinden yeşermesine izin verdi. .
ÇÜNKÜ ONLAR RÜYAYI YANLIŞ YORMUŞLAR, GELDİKLERİ YERE DÖNMEK YERİNE, DÜNYA HAYATINA BİLE İSTEYE “EVET diyerek RIZA GÖSTERMEK MEKRİNE DÜŞMÜŞLERDİ” ...çünkü Hak Teâla VAR ’A  "OL " DEMİŞTİ.VE  ONLAR OL’ DULAR..

Allah, sizi (babanız Âdem’i) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı.)’71 / NÛH - 17

ASLI OLAN IN KEREM KILDIĞI VE KENDİSİNDEN ÇİZDİĞİ KADINDIR.KADINIDIR ANLA!!!

ve Güneş  RUH, Ay NEFS vuslatından, çocukları maddiyat –fiiller alemi olan DÜNYA doğdu.. HER VARLIK BİLİNMEK ve KENDİSİNİ TANIMAK İSTER. çünkü Yaratan bunu dilediğinden,herkes bilsin bilmesin sadece bunu diler.işte o yüzden İK’RAR verilir ve “İKRÂ –oku –idrak et-beni anla ,öğren ,geldiğin yere dön!!” denilir..


Herkes aynı idrake sahip değildir.seyrü sülük görmek demek; olayları-eşyayı bilerek seyredip, yaşamak sanatıdırbile isteye Belâ’ya imtihana Rıza gösterme ve isyan etmeme sanatıdır.. aslında herkes aynı şeyleri bilâ istisnasız yaşar.. bu tıpkı güneşin herkese ışık ve ısısını vermesi misalidir. ama sadece  kendilerine hikmet nefesi üflenmiş  
farkındalıklı kişiler  olanı biteni anlar- tevhid edip, eşyayı her cihetten bilip, bize de bildirip, yol gösterirler....

bizim peygamberimiz olan Muhammed as. biz ümmetinden” EŞYAYI HER CİHETİ İLE BİLMEYİ MURAD ETMEMİZİ” dilemiştir.. çünkü ancak seviyemiz bu derece yüksek olursa bizler Muhammediyete varabiliriz. yoksa hava alır ve sadece Muhammedi olduğumuzu zannederiz..


İslam= iradesini bilerek teslim ederek SELAMETE ERMİŞLER demek olduğundan, bu hale erişenlerde birbirlerine sadece “SELAM SELAM” derler.. onlara artık korku ve hüzün  yoktur. onlar tefekkürde bir daha geriye de düşmezler.. Allah buna izin vermez… eğer sen onların seviyesine erişmek istiyorsan, sende onların izlerine basa basa aynı sıratel müstakim - sadıkların yoluna girmelisin. ağacın gövdesi tektir ama sayısız dalı budağı vardır… oysa insan gemisini ayakta tutan sadece omurgasıdır..


Secde de; öğrenenin öğreticiye 
(Müridin Mürşidine),bilgide küçük olanın bilgide üstün makam olana ( çırağın ustaya), Ailede terbiye makamı râbîlere ( anababaya –âtâya ) tazim secdesi-onaması hakkında malumat..
TE HARFİ:
 herkesin ben ben dediği yerde;"ben bilmiyorum, SEN BİLİYORSUN, BANA SEN ÖĞRET" dediğin “SEN SEN” deme MERTLİĞİDİR ..

hiç bir insan hakiki aşık olmadığı müddetçe kalbi ile SEN diyemez. Maddi- tensel-nefsani aşklar kısa süreli olup, gelir geçer.. hepimiz ne acaip aşk hikayeleri biliriz, kendimizden ve etrafımızdan değil mi? ne yuvalar yıkılır mesela. oysa tenler istediğini alıp, nefisler mutmain olunca alışveriş biter. zira yasak kalkmış, alışkanlık olup, bıkkınlıkla usanç gelmiştir. sonlar genelde hüsran ve zoraki devamiyettir..


Oysaki hakiki RUHSAL OLAN AŞK’ta da nefs asla isteğinden zerre vazgeçmez. O yine hep ten ve güç ister...ama dizginler RUH’un elinde olduğundan, nefs terbiye olmaya mahkum olup, RUH’una meyletmeye ,O’nun ruhsal aşkından demlenip, O’nu sevmeye başlar. RUHLAR VE KALPLERDE SEVİŞİR. Hem de insanın tasavvur edemeyeceği yüksek bir hazla seher vakitlerinde bu alışverişini  yapar.. ruh sınır tanımaz.. surete ihtiyaç duymaz.. o kudretli nefesdir..cinsiyetsizdir.. ve rüzgar misali aşkını istediği zaman yaşar.. hiç bir maddi güç onu ne görebilir neden sezebilir… RUHSAL OLAN ANCAK RUHSAL ALANA GİREBİLİR.. namahremlere bu haramdır..


TE HARFİ SEN DEMEKTİR.. BE Harfinde, aşağıda olan tek ego noktası bâtînı hayata yukarıya yükselmiş ve muhabbet için orada  iki noktalı  TE harfine dönüşmüştür.. TE harfi MÜRŞİD’dir.. irade teslimdir. kişinin  ENESİ ELİF ile EGOSU olan BE harfi ;kendilerini bilip seyredecekleri bir AYN’Â =TE HARFİ SEN ararlar. O Ayna’ya da İnsan-ı Kamil olan YETKİN MAKAM MÜRŞİD denir.
gerçek mürşid çok nadirdir…hemen çoğu yolda belli yere gelip orada takılmış veya ucûba düşmüş sahte –sırsız aynalardır. kendilerinden başka kimseyi yansıtmazlar ve kendi ilahlıklarından nemalanırlar. yanlarında daima medyatik şov yapacakları ünlülerle gezmeye ihtiyaç duyarlar.. kendilerini aşan potansiyeldeki yolcularını gitmeleri gereken yere bırakmayıp, yol kesen siyasi haramilikler yaparlar. kişileri hem madden, hem manen soyup soğana çevirirler. zaten günümüzde  hayır hasenat vs ile, korkunç paraları kendilerine aktarıp, yakınları ile SON DERECE İSLAMDAN UZAK, ASRİ HAYATLAR yaşayan ilahlar misali-yanlarında pek çok gürûhla gezer tozar, yer içerler ..veya asaletlerine uymadığından avamı halkın içine hiç karışmayıp, beğenmedikleri memleketlerine çook uzak ülkelerden güya tasavvufla idare ederek??!! ,yenileyici mehdilik taslarlar.. tasavvufun sadece bâtıni , laf şehveti-musikisi onları tatmin eder. şer’i fiilleri hiç takmaz ve sevmezler (onlar gariban takımı avamın işidir?!!) .. ONLARDAKİ EGO,BENLİK,KİBİR KİMSEDE YOKTUR .İLK EVVELA KENDİLERİNE ,sonra şöhrete, ünvana ,güzel yolcuların şehvetine, paraya taparlar.. yolcuları, nedense onların yakınlarında asla gariban birini göremez.. asla garipler onlara yaklaşamaz. zira onlara yaklaşmak için etrafını saran pek çok haramzadeden de geçmek gereklidir.. yakînını görmeyen onları da göremez..


ve sanki omur düğümlerindeki duraklama noktalarına; düğümlere üfürenler misali, üfürükleriyle yol kesen bu sahte haramiler, aynı kendi gibi olan yolcularında yolunu keserler ve yola devam edecek kabiliyettekileri de yoldan şaşırtıp ,baştan çıkartırlar.

mesela pek çok ünlü psikiyatrın hasta kayıtları; bu sahte efendilerin halvethanelerinden tımarhaneye giden yolcularının hikayelerinden geçilmiyor muş.. .işte o yüzden gittikçe tıbbın bu kolu sufizmle tedaviye başladı ki, hasta doktor ilişkisi, akademik hoca talebe,usta çırak,patron çalışan ilişkileri hep aynı şeyden geçmek zorundadır ya hanii ,ondan..iste isteme yönetmenin yatağından illa bi defa geçecen yanii..

işler, içine mistizim girince ve ilahi aşk denilince aniden çok hızlanıyor doğal olarak .yani herkesin asıl sevdiği tasavvuf modası hakikatte budur anlarsak eğer...mesela;"biatını bana yaptığın anda nikahımızda  göklerde kıyıldı var, mute nikahı var,elimin altına verilmiş cariyemi kullanma  usulü var,hür kadın tarzı var,alışverişti oldu bitti,artık sıra ötekinde, "boş ol" var"....yanii islam fıkhımızın sonsuz meşrebi tarikine göre her derdimize  deva;  duruma göre merhem, biz fitne fücur bataklık pisliklerinde var.. münafık -mürted sözde islamcı,sözde tasavvufçular, adi ,kâlp sahtekarlığımız da dahil,ne ararsan, o da bizde  var .... yalan yok.gerçek yüzümüz bu.ve bu pis sahtelikleri bilen ama çıkarı için  üstünü örten gerçek mürşidler de durumdan  mesul... kurunun yanında yaşta yanarken vazifelerini hakkıyla yapmayan onlara, soracak ALLAH TEÂLA.. 


tasavvufi sohbetlerde ve müzik meşk meclislerinde içmeden sarhoş olabilirsin
,uyuşturucu kullanmadan kafa yapıp kendini teslim edebilirsin. din bu anlamda gerçekten de afyondur ve tasavvuf, roket gibidir.. adamı cehennemin dibine de, cennetin zirvesine de son sürat çıkartan olağanüstü bir araçtır...işin zorlu kısmı -şeriatlı fiiller ise zavallı istikrarlı az sayıda öğrenci içindir ,ONLAR NE OLURSA OLSUN KALPLERİNİ ASLA BOZMAZLAR ve istikametten şaşmayan gözleri için HEDEF OLAN YOL HER ŞEYDİR... 

Ve düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden
, 113 / FELAK - 4


*esasında bu tür mürşidler de hakikatte sahte değillerdir. çünkü niyeti ve ameli bozuk yolcuların haddi hududu dilinden bir tek bunlar, o yolcuların istediği türden cevap vererek anlarlar.ne zamanki yolcular; yani bugün islam halkları denen nüfus kağıdı Müslümanı bizler, genel olarak içine düştüğümüz mürtedlikten çıkarız , o zaman bizlerin aynası olan bu yansıtıcı efendiler de hakiki efendiye dönüşürler vesselam..



YÜZLERİNDE SECDE İZİ OLANLARI- HAKİKİ  SECDE Yİ VE SÂLÂTI ANLAYABİLMEK malumatı

Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir. 48 / FETİH - 29



eğer hakiki saf bir ayna-SEN makamı bulabilirsen; elini öp ve secde edip O’na bak!!. O SENİN RUH EŞİNDİR ANLA!! kalbin O’nun adı ile mutmain olurken, Ruh’un O’nun Ruh’u ile teskin olup, huzura erer O sana, senin Ruh’undan yansıyan, sadece sana özel olan bilgiyi, yine sadece sana özel şekilde aks’ ettirecektir. O,sana asla ihanet etmez, yetimin malına tamah etmez, vakti gelinceye, sen reşid oluncaya dek senin ruhsal bahçene bahçıvanlık eder. RUHUN O’NUN RUHU İLE SÜKÛN BULUR. NEFSİN O’NUN NEFSİ İLE SÜKÛN BULUR. artık hayatta tek kişiye tamah etmeyecek hale gelirsin. sana İHLAS SURESİni O yaşatır.

MÜRŞİD ve MÜRİD Allah’ın ER-REŞİD esmasının açılımı 3’lü sacayaktır.. 4. Şahitlik makamı MURATtan maksat olan muhabbetse  esasdır.



Gerçekte kişinin hakiki mürşidi onun kendi AKL-I KÜLLİ OLAN RUH’UDUR. ama Ruh’un bir manası da göz demek olduğundan: göz her şeyi görür ,bir tek kendisini göremez ya hanii.. işte ölmeden evvel ölmek gerçekleşip, ayrışma sağlanana dek, sana kendini öğretme talimi yaptıracak saf aynan olan, RUHUNA AYNALIK EDİCİ MESLEĞİN ADI da MÜRŞİDLİK KURUMUDUR. aradaki alış veriş RABITÂsına ise İRŞÂT=meslek sahibi yetkin rüşt etme sanatı denir..


Gerçek yetkin makam mürşidler ; daha evvelden, ölmeden evvel ölme işlemini tatbik ederek gerçekleştirmiş kişilerdir.. bunların hepsi Has Aleviye’ye mensup TURUKÛ ÂLİYE YOLCULARIDIR.. eğer böyle bir ZÂT-I ÂLİ MÜRŞİD BULURSANIZ kişinin kendi Ruhu’da ZÂT-I ÂLİ olduğundan muhteşem bir tedrisat başlar… ve RUHUMDAN RUHUNA, ZÂT’ından ZÂT’ına , ÂLİ’den ÂLİ’ye irşad da başlar. bu herkese nasip olacak diye bir şey yoktur. her şey herkes için değildir…çalışarak da elde edilmez. bir lütuf ve vergidir..ehli derdin sohbetine mahrem olmak ise, çok yüksek ilahi bir lütuf-ihsan olup,  onların halleriyle hallenmekle aynı şey sayılır vesselam..


******




HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ


SE 
Harf değeri 500(HAKAYIK)
.. BE teknesinin içindeki 3 TANE NOKTA ile oluşur.. Tasavvufta 1 ve 2 rakamı yoktur..her şey  3 ile başlar..yani maddenin oluşabilmesi için daima 3 sütun,3 sacayak temeli lazımdır.SE HARFİ Tekne-i Vücudunda olan, bu 3 noktanın içinde de” Nübüvvet, Risalet ve Kulluk  NOKTALARI” birlikte vardır.. hepsi birlikte yaratımı gerçekleştirirler. Arapça 500 sayısı “0.. “yazılır ki, her şey O (hüve) İÇİNDE SIRLI VE MAHFUZDUR.. 

SE HARFİ   genetik DNA dır....yaratılışın dünya bedenine inmeden son safhasıdır.kader yazılım programı saf ayna -güneş RA çipi yansıtıcısıdır.  

SE HARFİ ;  İLİYYİN (ÂSÂ) yolu ile SİCCİN( YAN -KIVRIMLI SAPA)  YILAN-TANRISALLIK  SOY YOLUDUR.... $ HARFİ PARADIR.....SEXdir.....  sanallıktır.

  S HARFİ DAİMA; YILAN ,VESVESEVİ FISILTILAR (*Kur'an-ı Kerim  NAS SURESİ'nde insana fısıldayan   şey-TAN kızı  HAN' NAS 'tan korunma  duasını  bize verilir ),  GENETİK YOL,    ÂSÂ,  ŞİFA , YÜKSEK  TEKAMÜLLÜ  BİLGELİK,SONSUZ OLMAK LA DAİMA EŞ DEĞERDİR..             YÂR'AT IM   - şey-TAN,  HAY ' AT  dır..



“1 - De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine, 2 - İnsanların hükümdârına, 
3 - İnsanların ilâhına,  4 - O sinsi vesvesecinin şerrinden. 5 - O ki, insanların göğüslerine vesveseler fısıldar. 6 - Gerek cinlerden, gerek insanlardan. 114-NAS”

Tüm islam camiası olarak ;içinde bulunduğumuz  SE HARFİNİN  VESEVSEVİ FISILTILI TISLAMALARI  tecellisinden korunmak için, önden tedbir almak lazım diye düşündüm.. ALLAH HEPİMİZİN KORUSUN ve amiinn


Bismillahirrahmânirrahîm.
1- Kul e'ûzü birabbinS
2- MelikinS
3- İlâhinS
4- Min şerrilvesvâsilhannâS
5- Ellezî yüvesvisü fî SudûrinnâSi
6- Minelcinneti venS


*******




verilenlerin hiçbirinin sana ait olmadığını görerek anladığın için, hiçbir şeye sahip çıkamayacağını da kavradın değil mi?.. “buda benimdir, bendendir” diyenlerin, bu güzel anlamları görüp yaşamamış, oradaki buradaki evliya nutuklarından ilimleri çalanlar olduğunu artık  belle!! O şeyleri sabah akşam  neden okuyorlar ve onların  ilimleriyle havadan şöhret ve para –makam kazanıyorlar.. dünya kürsülerini nasıl işgal ediyorlar sanıyorsunuz..


maşuk sürekli “sadece aşk, aşk var” der. karşılıklıdır der. gönül işidir , cinsiyetsizdir, aşksız meşk olmaz derde der. 
ve talipler öyle kışkırtılarak aşktan çılgına çevrilir ki, hepsi birden veya tek tek kapıya hücum etse dahi, içeriye sadece en istenen-asıl o tek bir kişi girebilir..diğer aşk kazazedelerininse  kanatlarının kan izleri kapıdan aşağıya süzülür.. ve oradaki hasetçi gözlerin tümü, kıskançlıktan çılgına dönmüş zafer çığlıkları ile  o kan izlerinde dolaşırlar, ellerini batırdıkları o kanla yüzlerine abdest alırlar..kulaktan kulağa fısıltıların uğultu fitnesi alemi hastalandırır..


Bazı kişilerin nefesi bile hastalık yapar.bu tür kişilerin olduğu yerde nefes dahi alma ve oradan uzaklaşmaya bak, ondan kaç!! Onlardaki haset , ruhu dahi yakmaya çalışan negatif nâri etkidedir ki, o zavallı kişi elleriyle yüzünü kapatmak ve onların nefesinden otomatikman kendini korumak ister.... bazı kişilerin bakışı adamı öldürür.


bazı kişilerin nefesi hikmet incisidir, ilmü ledündür, adamı diriltir.o hu nefeslidir.bazı kişinin bakışı kûnfeyekûn dur..insanı hem kâbz hem bâst eder ve her halde yeni yeniden öldürüp diriltir..



“Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” 7/A'RÂF-157


HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ
 

CİM…
harf değeri 3-maddi dünya bedeni..aşağı aleme iniş.. ama bu inişte yukarı aleme ait ne varsa CİM’ in karnında- batınında saklanmıştır… insanın maddi bedeni yüzünden dünyasal ihtiyaçlara gereksinim duyup, bunun için çalışıp kazanması misali.. dünya-cihan-acun-cihannûmâ..cin-can-canan..

CİM Harf değeri 3( BEŞERİYE).. İŞTE MADDİ SACAYAK.. güneşin ay ile vuslatından aşağılıkistan CİHAN-I dünya evladı oluşur..ve soyut su içinde görünmeyen bir el ile döndürülen  ona şöyle denir: ”eşsiz mavi inci.. cihaaann .. cihaaann..içindeki ışık dışarı sızan”.. ve bu dünyevi maddi yaşam evimizde, aynı diğer her şey gibi, soyut bir su denizinde dönerek yüzmektedir..


Cim harfi 
ayrıca: maddi beşer cinni LATİF VE LATİFELERimizin  tümünün “inin oradan aşağı denilerek” aşağı indirilip, kendilerine bir kelime =harf üflenerek” birer benlik=nefs verilip” ZANNETTİRİLEREK imtihan dünyasına; iş,emek, özgürlük belasına müzdarib oluşumuzdur.. böylece benler, senler, cinler,canlar ,tenlere  ve ruhlara doğru hızla yola devam etmekteyiz Sevdiğim….
Sembolizm de ise CİM HARFİ şöyle anlamlara ermiş; gimel- cimel-camel: deve-köprü, ip; kalın halat.
Eski Türkler de esma ilah panteonu sözlüğünden alıntılar;
Tın: Ruh, can, nefes.
Ürüng Ayıı ToyON:  Yakutlarda, Gök Tanrı anlayışına yakın anlam ifade eden varlık. Gökler aleminde yaşayan “ayıı” adı verilen varlıkların lideridir. Eşinin adı Kün Kubey Hatun’dur. Kübey Hanım yeryüzündeki doğumlardan mesul ruhdur..
ERlik-Yerlik: Yeraltı saltanatının hakimi, bir çok farklı isimle ve özellikle anılır.
AAN ALAHçın Hatun: Ulu ana, yer ana, yer ilahesi. Yeryüzünün görüntüsü sayılan ruh.

Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremiyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!
  7/A'RÂF-40


**********
GÜNEŞ ASLAN BURCUNDA 


HA MİM ‘e Efendim, Yoldaşım, Haldeşim, Tasarrufatıma..
MELAMETİ ÂHİlik, Milleti HANİF İbrahimlik için..

Şakirtleri taş yonarlar,/Yonup üstada sunarlar.

Mevlanın adın anarlar /Taşın her paresinde.

Ol şardan oklar atılır,/ Gelür sineme batılır,

Aşıklar canı satılır,/ Ol şarın bazaresinde.(Hacı Bayram-ı Veli)











HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ



3/ÂLİ İMRÂN-103 :  Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.HABLİ METİN –LEVHİ MAHFUZ-KADER YAZILIM PROGRAMI-DNA ZİNCİRİ

HA 
Harf değeri 8 (TEKVİN..İCAD-I YARATIM).. Sübutî sıfatlar: 1-Hayat..2- İlim..3- İrade..4- Kudret..5- Semİ (işitme)…6- Basar (görme)..7- Kelâm…8- Tekvin (Yaratma, var etme.)

arapça 8  çadır şeklindedir.. Rahman’ın kapsayan varlığı, vücud çadırıdır..yani varlık= vücud O’nundur..öyleyse ne varsa o vücudun içindedir.. VE KAPSANMIŞ OLAN DİĞER YANSIYAN TÜM EŞYA da O’nun vücudunun batını-içi olan V-KUTSAL KASE- RAHİYM idir..

Bu besmelesi çekilmiş 16 lı sistemle ; rüzgar gülü de denen dharma -zaman çarkı dönmeye, ilahi nefesi= RUH'u her yönden HUUUUUU diye  estirmeye başlar..böylece, ilahi nefes üflenerek süreklilik icad eder. hz Peygamberimiz  CÂMÎ olduğu kadar FERD dir de.. o vakit, her bir ruhun sağ ayak başparmağından beyaz bir ip ile, kendi zaman değirmeni çarkına bağlı olduğunu da hatırlamalıyız..çünkü bir ruh dahi, kendi hudutlarının dışına çıkamaz..o başı gibi ayağı da bağlı olarak sahiplidir ,başı bozuklardan değildir 
J..

düşünce denen idraki BİLİNÇ'in VARSA, ONUN yaratacağı minhalkan cedîdâ  yani ,her nefeste kıyametinin kopuşu ve yepyeni bir yaratılışla,  andan daha kısa sürede, farkına varmadan her an yeniden yaratılıldığın VÜCUD'un da VAR dır...

17/İSRÂ-49 : Bir de dediler ki:   «Biz bir sürü kemik olduğumuz ve ufalanıp tozduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?»


isimler ve müsemmalar..ZAT- SIFAT- FİİLLER.. insanın aslı NUR- ışık vücuttur.. mesela BELKIS’ın tahtını düşünce ile göz açıp kapayıncaya dek getiren zamanının kutbu olan vezir ÂSÂF, bu emri bir peygamber kral (III defa ululanmış)olan hz Süleyman’ın (Rahman esması) dilemesi ile yapmıştır. Efendimizde ”Rabbim’in kokusunu Yemen’den alıyorum ” demiştir..sistem daima risalet +nübüvvet = velayet  teslis sacayağı ile çalışır ...

AYNA( ruh-gönül gözü)= saydam cam( irşad makamı mürşid) + AYNA nın arkasındaki siyah sır ( ehli mana tasarrufu turuku âli) +AYNA dan yansıyan ( irşad edilen müridin gönlü )..

*habl-ül metin; sağlam ip

(Allah'a giden yollar, mahlukâtın nefesleri sayısıncadır. HADİS)
HA.. bir nevi icadi yaratımdır..insanın aklı muhakemesi varsa onun vücudu da vardır ve her organı her azası her hücresi kendindeki kayıtlı programa (fazlı FEYİZ,manevi elektrik AKIMI=hikmet) göre kendi istidadını icad edip  yaşar ve  maddeye dönüştürerek gösterir.. o vücûdunn hücrelerinden hiç biri “ben karşı geliyorum” demez-diyemez.. her organ vazifesini ifa eder.. beraber bir vücudu tevhid ederler..

H GENETİK MİRAC=HANİFLİK=TEVHİD MERDİVENİDİR..

AL-LA- H….eskiden Kabe’nin içinde El-LAputu da varmış ki, sadece ona inan Hanif’ ler olduğu gibi, onunla beraber diğer putlardan da medet umup onlara ibadet edip kurban sunarlarmış... HUBEL( baba), Habbal- Habbel (İbr), El Lah-Allah ve üç melek kızı-üç beyaz kuğu denilen Lat, Menat, Uzza ise yardımcı ilahelermiş.. 


"Siz de gördünüz değil mi Lât ve Uzza'yı? Üçüncü olarak da diğer putunuz Menat'ı? Demek size erkek, Allah'a dişi öyle mi? Öyle ise bu çok insafsızca bir taksim! Onlar, hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın uydurduğu kuru isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiç bir delil indirmedi." Necm suresi..


Gökgürültüsü Tanrısı (RÂD). Özellikle Suriye Araplarında Ba’al” a karşılık gelen SİN- Ay  “erkekti ” fakat hakikatte XY çift karakterli GÜNEŞ ve AY’ dı.. .. En yüksek onura sahip Yağmur tanrısıydı..Suriyelilere göre Babil’i kuran Arapların MAVİ YÜKSEK  TALİHİ Jüpiter di.. Kâbe’ye Suriye’deki putperest moABi kabilesinden yağmur yağdırması için getirildi…oradaki adı bel ken, araplar ona EL- ELLAH adını vermişlerdir.. Kırmızı akik taşından yapılmış insan şekilli erkek bir heykeli vardı. Sağ eli kopunca altından bir el yapılarak yerine takıldı.ve bu putu ilk Kabe’ye getiren ,ona el takan adam ve kabilesi de artık ilelebet Kabe’nin bekçiliği görevine el koymuştu..

EL LAH..aslında EL İLAH dır..yani O ALLAH ki, O ALLAH ,bilinen- belli bir tapınılacak- tek  bir olan- İLAH  HU’ dur....zaten hz Kur’an da Cenab-ı ALLAH “ size İLAH olarak ben yetmiyor muyum? ..sizin İLAHINIZ BENİM BEN” demiyor mu?


LA yok..İLLA HÜVE var.. var olan, bilinen yaratılmış her şey seyrü sefer halinde bir hareketin devrindedirler..esmalar da yaratılmıştır..

SÛBHANALLAH –ELHAMDÛLİLLAH ve AL-LA-HUEKBER ASLINDA BUNU ANLATIR.

TA-HA /20. “Bunun üzerine Musa onu hemen yere attı. Bir de ne görsün; o, hızla kıvrılıp kayan bir yılan olmuş!” ..


(*TA eski Mu dilinde YILDIZ ,HA  ise SU demekmiş. TAHA  anlam içeriği su ihtiva eden MÜJDECİ-HABERCİ KUYRUKLU YILDIZ oluyormuş.. )

Ruh (bilgi-kanunlar-idare) ile nefs ( hayat-ı genetik )
(*Hayye:
 Bu kelime, Musa kıssasının anlatıldığı diğer surelerde “cân” ve “su'bân” lafızlarıyla anılır. “Hayye” kelimesi tür adı olup küçük büyük, erkek dişi, bütün yılanlar için kullanılır. “Su'bân” ve “cân” kelimeleri arasında ise farklar vardır. “Su'bân” yılanların büyüğü; “cân” da incesi ve küçüğüdür. Şu halde Musa’nın asası yılan haline gelirken ince bir yılan biçiminde değişmeye başlamış, sonra irileşip cüssesi büyümüş ve su'bân haline dönüşmüştür. Bu yüzden cân kelimesi ile asanın yılana dönüşmüş ilk hali, su'bân ile de son hali kastedilmiştir. Demek ki bu yılan su'bân görüntüsünde ve cân süratinde idi.)(ALINTIDIR)


KaBE’nin damından   indirilen B'EL putunun anlamı da budur.. putu kıran o esnada neyi kırdı? ..putu kıran BE’nin altındaki NOKTA, o esnada neyi gördü?..O, nokta nın  herkeste ve her şeyde seyredip gördüğü o tek mana görüntüsü kimdi?..

bazen tüm kainat tek bir kişiye bir şeyi öğretmek için olabilir … çünkü O öğretilen kişinin anlamı da, O’na bunu yaşatarak gösterenle aynıdır..
ve HER İNSAN BİR KAİNATTIR.. MUHAMMEDALİ’ liğin açılması için, mürşidmürid tevhidi vuslatı elzemdir..
başlangıçta 2 güneş vardı..ve biri diğerine yaratılır yaratılmaz secde etti: ”eğer dünyada insanın bir diğerine secdesi emir olunsaydı bu karının kocasına secdesinden başkası da olmazdı ”(hadis)..
((LAMELİF TEK BİR HARFTİR..SAKIN ONU AYIRMAYINIZ hadis))


her şey tekamüller açısından anlaşılmalıdır.. cinsiyetlere, bedenlere ,eşyaya, isimlere, esmaya takılmış birisi asla ruhu anlayamaz.. akıl –beyin asla yaratılmışlık hududu sidre-i geçemez. .orası sadece anlayan kalbin- AŞKIN MEKANIDIR VE AŞK ÇOK KISKANÇTIR.. “ben varım!” diyen oraya giremez..putunu kır öyle gel!!..sende bu putu kıracak kişi değilsin!!..putunu kırmış birinin eli ancak buna izinlidir…

kişinin RUH’ undan=  Muhammedi NUR’ u IŞIK VÜCUDUNDAN ne kadar haberdar olduğu önemlidir..bunu bilip anlayan kişi, kendi içindeki HAKK GÜNEŞİNİ de BATININDAN DOĞURMUŞ ve kendi KEVSER-i, kendi SELSEBİLİ ARTIK KAYNAMAYA BAŞLAMIŞTIR…. o artık ebter değildir.. soyu hiç kurumayan ÂNÂ(HÛ) ümmül kitap O kaynaktandır..DAMLA DENİZ OLMUŞTUR..O ÖLÜMSÜZLER KERVANINA ALINMIŞTIR..


((*
2 Hidrojen +1 Oksijenin  ezvacı vuslatı tevhidinden, çocukları SU(HU) doğmuştur J = Allah her şeyi sudan yaratmıştır.. SÛBHÂN O’DUR..ve  O iki eşlidir. (iki kavis sahibidir )

H
etken(  RUH-dişil+ Onötr(AYN’Â -eril) Hedilgen (NEFS-dişil) İNSAN-I KAMİL       ( H HARFİ için eski bir masaldan alıntıdır)


**********



HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

50/KAF-38: Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı..

HI Harf değeri 600  (İNSAN-I EKBER-FAZL-I VELAYETİ KÜBRA)..  Allah her şeyi 6 günde ,6 merhalede,6 değişik evre –devre tekamülünde yarattı ..tüm icâdi oluşlar-YARATIMLAR böyle zûhur eder.. Kur’an'da 114 (1+1+4=6) sure, 6666 ayet vardır .. ALLAH, HİLAL, LALE ebcedi, işi 66’ya  bağlamak anlamında 66 imiş.. VAV=9=uruç-yükseliş şeklinde olan cenin bebeğin dünya-aşağılıkistana doğarken aldığı doğuş pozisyonu olan, 6-nûzül-iniş- baş aşağı suretindedir.. makam-ı VELAYET “ 9” HU harfinin içindeki gizli özne olan VAV “6 “,dünyaya gelir.. 6 ile 9 sayısı, eşyanın doğum- ölümüyle ilişiktir..ve sembol harfi V den dolayı da, velayetle yeryüzünde  görevli oluşun esas  olduğunu  anlayabiliriz..


Allah’ın
 Zatî sıfatları :1- Vücut (Varlık).. 2- Kıdem (Ezeliyet, evveli olmama)…3- Beka (Ebediyet, ahiri olmama)..4-Vahdaniyet (Bir olma, şeriki bulunmama) …5- Kıyam binefsihî (Varlığının devamının zatından olması-başkasın yardımıyla olmaması )…6- Muhalefetü’n- lil-havâdis ( Zatının mahlukatın zatlarına ve sıfatlarında mahluk sıfatlarına benzememesi)….


HI testere gibi zorlukla nefes almak misalidir. Belki de ağır hamallık vazifesi yüklenenler; HA harfi ve 
 noktası içinde olan CİM’den değil de, noktası başının üzerindeki HI ‘dan yönetiliyordur. yazılışı itibari ile HI HARFİNİ, genetik DNA –yılan –asa yolunun yarattığı şeyi, sarıp sarmalaması olarak düşünsem de, arapça HI HARFİnin üstünde NOKTA-Güneş- ZERRE=bulut data bank  vardır. bu baş üzerinde taşınan zerreyi ise,  daim yaratıcılığın
yine kendinden kendine olduğuyla anlarım mesela .. (* çok zor bir harf HI..hiç akmıyor).


Sevdiğim..bugünkü bazı tasavvufçular, kuantum fizikçileri adım adım izleyip, her yeni keşfedilene “işte bu! işte bu!” diye yılanın denize sarıldığı gibi sarılıyorlar ya hanii. yanlış yapıyorlar.yeni keşfedilen bir şey yok. her şey taa başlangıçtan beri aynen muhafaza edilmiş ama onlar sanıyor ki yeni bir şey keşfedilecek. yok öyle bir şey. insanı beynin idare ettiği ve beyinle alakalı çılgınlıklar tam gaz sürerken, ben hiç de onlar gibi düşünmüyorum .. her iş ve oluşun ilhamatı rabbani ile çalıştığına inanıyorum.


bunun kişiye gelişi değişik kapılardan olabilir. mesela iki kaşı arasından himmet-i hikmetle  gelebilir. . ense kökünden  kıldan ince kılıçtan keskin ışın olarak - alt çakradan aynı şekilde ışınla gelebilir. başının üzerinden- avuç içlerinden gelebilir. tüm beden kabz edilebilir.Çünkü bu gelişlerin her birinin tesiri mesleği farklıdır.. Allah ilmini, sadece bu şekilde olur-olacak diye sınırlayamazsın. insan denen yapı, ilahi güç tarafından yönetilip yönlendirilen, kulluk etsin diye yaratılmış bir varlık olduğundan, başı  boş bırakılmamıştır..ben özgürüm diye boşuna yırtınma! yok öyle bir şey. o yüzden özgürlükçü hiçbir yönetim oluşamıyor zaten.. dönüp dolaşıp daima tek adam-monarşiye -Ademiyete elimiz mahkum.yaratılmanın kaderi, hücurat olmanın bedeli bu! 

boşuna mı tacı şeriflerin dış çeperine, taylasan sanılan, o genetik Turûku  Âli yılan yolu, destar olarak sarılıyor ve tacı şerifin tepesi kubbe misali ortada açık kalıyor?.yumurta daima bir sperm tarafından sarılıp döllenerek bir varlık oluşturur.ister eşeyli olsun ister eşeysiz. insan hangi meşrepteyse ; alaylılar denilen ümmi-hızır-üveysi veya mektepli denilen  esma- zikir –vird ile tahsilli bir okula kayıtlılar olsun, tüm bu etnik kendini bilme metotları yine maddi bir mürşid tarafından yönetilir ..herkes bilecek anlayacak diye bir şey yoktur. bu herkese göre bir şey de değildir. Allah’ın yeryüzünde Allahlığını yine kulları eli ile yaptığını idraki kafidir.. Allah her eşyaya kendi cinsiyle hitap eder..ona anlayışı ve bilgisi üzerinde davranıp zulmetmez..


4/NİSÂ-125: İşlerinde doğru olarak kendini Allah'a veren ve İbrahim'in, Allah'ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim vardır? Allah İbrahim'i dost (HALİL) edinmiştir.


Bir insanın bunları anlayabilmesi için evvela kul olarak yaratıldığı ve bir vazifesi olduğu bilincine ermesi  lazımdır ki, daha sonra kendini bilme aşamalarına geçebilsin..insan her yanından görünmez ışık ipçikleri ile oynatılan ip kuklası misalidir.burada insanın dahli yok mu dur? vardır inşallah J?!.


ŞİR'A=siriUS A+siriUS B+sirius C=aşık maşuk râkip
insana her bilgi gelir.bu bilgilerin içinden, o anki duruma en uygun olanı seçip kullanmak, irfani veya hayvani hisleri seçmekte o ferde  bağlıdır.. ama Hak Teâla;  insan denen varlığın başı üzerinde onun data bankası –bulut- sevk ve idare konsey merkezi olan ricali gaybini da (6  somut ve soyut yön, 4 soyut ve somut unsur,5 duyunun soyut ve somut hisleri=3 ler - 300 ler  vs onunla beraber yaratır. bunu göremeyiz ama gayba iman mecbur olduğundan, imanı sağlam olanlar inşallah bunu anlayabilir.(*daha doğrusu; uydu-çanak vs enerji merkezine bağlanınca aldığın yayınların görüntü-ses ve binbir çeşidi normal karşılıyorsun da, aynı şeyin hakiki olanından da alınabileceğine neden aklın ermiyor ve algılayamıyorsun?.unutma ki yukarıda ne varsa aşağıya o yayın geliyor J )


mesela sıradan bir insanla seyrü sülüğe giren bir adamın rüyaları arasında dağlar- uçurumlar kadar içerik, derin anlam, bilgi farkı vardır.. ve yolun saf hiç bozulmamışlığa ait bilgileri, arkeolojik argümanla ele geçen, başlangıçtan beri aynı sembollerle aynı rüyayı gören kadim dervişlerden anlarız..(*sanırım Aborjinlerin dinleri olan rüya yollarına bir göz atmalıyız.)

Böylece HI HARFİ için asıl önemli olanın
 başının üzerinde taşıdığı o nokta’dan yaratılma noktanın kendi Sûr’una üfürerek, kendisini Elif gibi uzatıp, kendine yol olması –atom –zerre-kûnfeyekûn sırrı olduğunu inşallah hep birlikte anladık.. ezoterizmde bu, başının üstünde güneş taşıyan kadim yılan=yol sembolüdür..


siriusA+sirius B+siriusC

NECM(yıldız)SURESİ: 9-O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
49- Ve şüphesiz Şi'râ'nın Rabbi O'dur.


ŞiR’ Â
:  "zikrâ"  -SİRİ’US - ŞUUR  YILDIZI ..göğün en parlak iki yıldızı SiriUS A-SiriUS B’dir..Köpek takım yıldızındadır..Eski toplumların hemen çoğu bu yıldızı rab edinip tapmışlardır.oysa Allah teâla ayetinde kendisinin Şi’RÂ nında Rabbi olduğunu bize anlatır.. yıldız üçlü teslisle çalışır.. sirius A-sirius B-sirius C = AŞIK+ MAŞUK +RÂKİB
SİRİ’US; ”Demir Kazık- evrenin direği- yer ile göğün irtibatını sağlayan  gök kapısıdır..Osiris’in belkemiği JED, CED-Ata çadır direği, kanun koyucu bilgi veren ilhamat-ı rabbani –vahy sütunu NAMOS, SIRATEL MÜSTAKİM = TÛRUKU ÂLİ YOLU da denen gerçek  Kutup yıldızıdır.. ölülerin ahiret hayatına taşıyan yıldız yolu olduğuna inanılır…Güneş sisteminin O’nun yansıması olduğuna ve oradaki kozmik  Ricalü Gayb tarafından idare edildiğimize inanılır..


mavi köpek gözü yıldızı,Sothis”,”Şira”,”Sirona”,”Kak-si-di”,”Huşi”da denir.. sembolü; köpek-çakal-kurt yer ile göğün bekçisi GÖKBÖRİ-ANUBİS dir. . MİZAN terazisinde, yüreği ve kuş tüyü teleğini tartan odur. adil yargıçtır.. ölüleri yeraltından geçiren kayıkçı da odur...zamanla aslana dönüşen sembolde hakikatte budur 
J ..Osiris’in yeryüzünde görünen yüzü olan erkek kardeşi  ANU’BİS- MERKÜR=AKIL ile İsis’in kızkardeşi  ve İsis’in görünmez batını yüzü  olan NEFTİS’in =nefs-VENÜS ‘ün evliliği ile oluşan bilgi deneyimidir=Hızır ilmi olan; acı su ile tatlı suyu birleme-negatif=pozitif( ve –  )‘ i birleyen meşrep ilmidir (* Sümer’de ANU –Mısır’da AUTUM(ATOM-ATON) aynı zamanda An, gökyüzü tanrısı, cennetin tanrısı, takımyıldızların efendisi, tanrıların kralı olarak adlandırılır ve göksel katmanların en üstünde oturur )..

var olan en yüksek enerjili birleme tevhidi cinsellikle açığa çıkar. yaşam ve ölüm bu tevhitte sırlıdır..burada tam ve kesin birleme ve atom sırrından açığa çıkan potansiyel enerji bilgisi de vardır. bu sırrı görüntüye dökmek için bir spermin yumurtaya giriş belgesellerindeki olağanüstü serüveni hatırlayabilirsin..

kadim devirlerde  Şİ’R  YILDIZI nı dişi olduğu kabul edip TÂRİK YILDIZIna erillik verilmiştirtabiiki bu muhteşem ikilinin çekimsel izdivacı ve birleşimi ile açığa çıkacak potansiyel güç yasası kaçınılmazdır. buda bize TURÛKU  ÂLİ YOLCULARININ LOGOS=DÖLLENMİŞ KELAMLA YENİDEN DOĞUŞ=ölümsüzlük  SIRRINI BİR NEBZE AÇIKLAR SANIRIM..

*SİRİUS parlak mavidir .Osiris ahireti simgeler ve Osirisin bedeni mavidir. İsisin başındaki yıldız siriusdur.mavi KELİME-İ TEVHİDİN nurunun rengidir. yeşil renk, mavinin yeryüzündeki izdüşümüdür ve aynı anlamdadır..



yeryüzündeki ilk İnsan
 Erlik’e bekçi ve yardımcı rehber-DOST olarak ilk görev verilen varlık köpektir..(*Altay Türk yaradılış destanlarından birinde Tanrı Ülgen’in(OLGEN) sarayına bekçi olarak konulan köpek, Erlik’in( ADEM) saraya girmesine izin verir. ve ceza olarak ERLİK’e bekçilik için yeryüzüne indirilir. )
Zulkarneyn’in, ŞİR’A –SirUS’a  giderek Yecüc ve Mecüc’ü hapsettiği sanılır.

Türklere yol gösteren ve kendisinden türeten göksel kurt gökböri-mavikurt ASENA dır..Yunan’da avcı Orion’un köpeği, Roma ‘da şehrin kurucusu  Romelus ve Remus’u emziren kutsal kurttur. aslında bu semboller tamamen astroloji ve o devrin yetkin göksel haritası ile alakalıdır..



*********

.



HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

DAL HARFİ; değeri 4..
ANASIRI ERBAA…. soyut su- hava-ateş-toprak’ tan olan RUH ezelidir ve tamdır. soyut elementlerin , 4 somut anasırrı erbaa ile vuslatıyla oluşan BEDEN EVİNE,DÛNYA,BEYTÜL MÂMÛR DENİR.. (4+4=8 döngüsü) ..Beytül Mâmûr sürekli nefha üflenerek tadilat edilip, iki parmak arasında şekillendirilip, her hal ve duruma göre inşa edilen EV de demektir (EV MU-HAMME'D 'ir).. bu yaratılmış ve ruha hapishane olan ceset evin tamiri hiç bitmez. ama bu evden ölmeden evvel ölerek kurtulan bir ruh, ümmül ânâ kitap evdedir..varlık vücudu sürdüğü müddetçe, Süleyman’ın cinleri bu MABED-i İNSAN, MAKAMI VÜCÛDU İNŞA İÇİN KULLUK EDECEKLERDİR..taaki  ÖLMEZ HÜCRE ACBÜ'Z ZENEB âsâ yıkılana dek..

DAL ESARETTİR. Ruh’un su, hava, ateş, toprak elementleriyle HAÇA GERİLMESİ-çar anasır bendlerine vurulmasıdır.. DAL,namazda rükûda ki hilal halindeki AY dır.. kendinden kendini seyrediştir.. DAL  gibi incelİP-7 imbikten süzülerek geçmektir.. idraken öyle incelinir ki( deve iğne deliğinden geçer olur): artık kişi her iş ve oluşumlu her şeyi ,bir ay döngüsü gibi derece derece–idrak idrak – birbirleriyle asla karıştırmadan, hassasiyetle  anlayıp  anlatabilmektir. ayın görünen ilk hali –kuru bir hurma dalı sureti DAL dır.    SEYRİNİ SEYRETTİĞİNE ,SEYRETTİĞİ GİBİ ANLATABİLMEKTİR DAL=KUL OLMAK..

Dalet- latin alfabesinde ise Delta: Kapı demektir..

4 Kapı ve her kapının 10 makamı şunlardır..(Şeriat anadan doğmak, Tarikat ikrar vermek, Marifet nefsini bilmek, Hakikat Hakki özünde bulmak yollarıdır.  )
1.Seriat Kapısı: (makamları; 1.  İman etmek,2.  İlim öğrenmek, 3.  İbadet etmek,4.  Haramdan uzaklaşmak,5.  Ailesine faydalı olmak, 6.  Çevreye zarar vermemek,7.  Peygamberin emirlerine uymak,8.  Şefkatli olmak,9.  Temiz olmak , 10.Yaramaz islerden sakinmak.) 
2.Tarikat Kapısı:(makamları;1.  Tövbe etmek, 2.  Mürşidin öğütlerine uymak, 3.  Temiz giyinmek, 4.  İyilik yolunda savaşmak, 5.  Hizmet etmeyi sevmek, 6.  Haksızlıktan korkmak, 7.  Ümitsizliğe düşmemek, 8.  İbret almak, 9.  Nimet dağıtmak,10.Özünü fakir görmek) 
3.Marifet Kapısı: (makamları;1.  Edepli olmak, 2.  Bencillik, kin ve garezden uzak olmak,3.  Perhizkarlık,4.  Sabır ve kanaat,5.  Haya,6.  Cömertlik,7.  İlim,8.  Hoşgörü,9.  Özünü bilmek, 10.Ariflik.)
4.Hakikat Kapısı: (makamları; 1.  Alçakgönüllü olmak,2.  Kimsenin ayıbını görmemek,3.  Yapabileceğin hiçbir iyiliği esirgememek,4.  Allah’ın her yarattığını sevmek,5.  Tüm insanları bir görmek, 6.  Birliğe yönelmek ve yöneltmek,7.  Gerçeği gizlememek,8.  Manayı bilmek, 9.  Tanrısal sırrı öğrenmek,10.Tanrısal varlığa ulaşmak  (ALINTI :4 kapı 40 makam Hünkar Hacı Bektaş-i Veli)


********

HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

103.ASR SURESİ: (1-3) Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.

ZEL..harf değeri 700...kainatı, her şeyi kudreti ile ihata edip ,tasarrufatı altına alıp, olaylara ve şeylere hükümdar olan  Z güçtür..mesela bizim alemimiz de bu güce Güneş sahiptir.. güneş, her iş ve eylemini İNSAN İÇİN YAPAR.. yeryüzünde de iki boynuz sahibi-makamı Z’ÜL KARN EYN -İnsan-ı Kamil=KÂBE KÂVSEYN ALEMİ bunu temsil eder..
Z ÜL KARN EYN: Z ÜL ;ÇİFT ZAMANLI
KARN kelime anlamı ;boynuz
EYN kelime anlamı ;Zaman, an anlamında eski sözcük, Zaman, Yaman, Sırt, üst baş,

İnsanın İNZAL OLUŞU; soyut alemden –ilahi enerji-feyz bedenimizin ,somut –madde alemine gelerek kendisine bir vücûd inşa edip, bedenlenmesidir .Güneş’ten gelen ziya-ışık parçacıkları İnsan’a can verir.. insan bedeni  aslında karanlık ve soğuk bir mağara gibidir..4 anasır-ı erbâ da denilen ,aslında sayısız maden ve elementten mürekkeb bir cevher madeni dağıdır UHUD DAĞI İNS’AN…kim ki mağaradaki bekçiyi geçer ve içeri girebilirse UHUD  DAĞI altındaki sayısız cevher yatağından dilediği taşı alabilir J(masalın bir çocuğuna özel jest ).. Ashab-ı KEHF..  

99-ez-ZİLZÂL SURESİ: 
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı,
2. Toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı,
3. Ve insan "Ne oluyor buna!" dediği vakit,
4. İşte o gün (yer) haberlerini anlatır,
5. Rabbinin ona bildirmesiyle.
6. O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için darmadağınık geri dönüp gelirler.
7. Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.
8. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.


güneş RAHMAN GİBİDİR.. kişiye özel değildir.. tüm yaratılmışlara eşit doğup, batar.  yaratılmışlar perdelerini güneşe açtıkları miktarda O’nun ışığından, ısısından, ilminden faydalanarak  RAHİM –KAPSANAN ve KORUNANlar dan olurlar...her şey insana gelir ve devrini insan olunca tamamlar..ama hangi İNS’AN?. Bu aynı kişinin RUH’ undan=  Muhammedi NUR’ u IŞIK VÜCUDUNDAN ne kadar haberdar olduğu  misalidir.. işte bunu bilip  anlayan kişi kendi içindeki HAKK GÜNEŞİNİ de battığı yerden  DOĞURUR.. kendi KEVSER-i, kendi SELSEBİLİ  KAYNAMAYA BAŞLAR…. o artık ebter değildir.. soyu hiç kurumayan ANA(HÛ) kaynaktandır..

((*2 Hidrojen +1 Oksijenin  ezvacı vuslatı tevhidinden, çocukları SU(HU) doğmuştur..J = Allah her şeyi sudan yaratmıştır.. SÛBHÂN O’DUR..

ve  O iki eşlidir.
 (iki boynuzlu –ZÜLKARNEYN iki kavis sahibidir )

H
etken(  RUH-dişil+ Onötr(AYN’Â -eril) Hedilgen (NEFS-dişil) İNSAN-I KAMİL MÜRŞİD ..

****



ve her ne olursa olsun, ezelde, evvellik kadim makamı da getirir hükmünce,  yine  BABA nın hükmü altına kalan çocuk ile babasının bu olayı konuşması masalına başlıyoruz 
J ..

BABA: 
mesela Leyle-i  kadir nedir? LEYL ne demek? herkes kadir gecesi der değil mi? oysa leyl- gece diye bir şey yok.. karanlık var..şu güneşin ışığı karanlığı meydana getirmiş. feza alemi simsiyah karanlıktır. güneş olmazsa her yer kapkara olur.. gece olmaz. karanlık olur. Kainat,şu dünya karanlık içinde. Bak! burası aydınlık değil mi? pekii Amerika şu an da aydınlık mı? değil.çünkü şu anda güneş oraya vurmamış da ondan.. buraya vurduğu için aydınlık. o zaman şu dünya karanlıklar içinde.. güneşin vurduğu yer aydınlanıyor. evet..leyle-i kadir –kadirli bir gece diyoruz ya..

pekii sen bu aleme nasıl geldin, şimdi ona bakalım?..senin annenin karnı karanlık mıydı? evet.. ora seni kadirledi mi? evet.yani sen kendini kadirledin.. baban seni ananın karanlığına göndermiş. sen orada kendini kadirlemişsin. 9 ay kalıp orada insan oluyorsun.karanlık seni kadirlemiş mi pekii?..  evet ..

insan ilahi alemden gelirken fezanın her tarafı karanlık..
siz cenneti alem Allah’ın yanından feyzi -enerji beden olarak  çıkıyorsunuz, dünyaya doğru geliyorsunuz.. nereye geliyorsunuz? babamızın karanlığına. gelen enerji babanızın karanlık batınına girer değil mi? evet..nereye giriyorsun? Babanın kuyruk sokumundan bel kemiğine giriyorsun evvela.. belkemiğinde ilik var ..orada   belkemiğinde bir müddet durduktan sonra babanın husyelerine- yumurtalarına  iniyorsun ( ilimle konuşuyorum, anlaşılsın diye )..orası da karanlık değil mi?.orada meni oluyorsun..işte sen şimdi babanın karanlığında meni olarak kendini kadirledin..

o babanın karanlığında senin yanında kaç kişi var biliyor musun? rakamların bittiği kadar hücre boyut insan var orada seninle birlikte.. dünya nüfusu onun yanında sıfır olur. bir milimetreküpü gözünün önüne getir.. bir toplu iğne başı kadarının içinde bir  milyon tane insan var..baba bir atışta 3 cm küp atar.bir milim ne olur ki? işte o kadar insanla beraber babanın husyelerindesin sen.o karanlıklarda  meni olarak kendini kadirlemişsin.. Allah’ın zuhuru olduğu için… insan Allah’ın belireni yani..
ayet ne diyor?  Ve iz ehaze Rabbüke  min beniy Ademe min zuhurihim A’RAF SURESİ (172)... benim zürriyetim adem.. zuhurum benden güneşin ışığı gibi aksetti demek bu..



İHLAS SURESİ: Kul hüvallâhü ehad. Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekün lehû küfüven ehad
.
 Anlamı: (Ey Muhammed!) De ki: O Allah bir tektir. Allah her şeyden müstağni ve her şey O'na muhtaçtır. O doğurmamış ve doğmamıştır. Hiç bir şey O'na denk değildir.
BABA: senin annen baban var mı? çocuk: aslında yok ..BABA:hiç yok senin annen baban hiç yok!..bak şimdi..ilahi alemden tek başına geldin ve baban yok, anan yok..Allahın belirenisin ,dünyaya gelişin Allaha kavuşmak, belirlemek… halife olarak geliyorsun. ilk önce feyz bedensin. evvela dünya ya inmeyip,  babanın beline karanlığına geliyorsun.. şimdi baba var ama henüz ana yok. ne vakit ki baban seni annene gönderdi, o zaman senin annen oldu.. işte vaktiyle senin de anan baban yoktu. kıymetine, hikmetine, kim olduğuna bir bak.

ilahi alemden Allahtan ayrılmış geliyor ve bir insanın beline giriyorsun ve o zaman baban oluyor. henüz annen yok.sadece babanla sen varsın..baban seni annene yolladığında ancak annen olur. ihlasta ki lem yelid velem yüled işte budur.. doğmadı doğurmadı demek bu.. yani Allah’ın anası babası yok.şimdi sen bu ilimle düşün senin de anan baban yoktu değil mi Allahtayken ...kulhuvallahu ehad. Allah birdir.. ama sende ,bende birim..

peki Samediyeti-ihtiyaçsızlığı ne yapacaksın?.. evett..sende Allahtayken bir boyutta bir zamanlar  babana gelene dek ihtiyaçsızdın. bir babaya ve bir anaya ihtiyacın o zaman yoktu..babana gelince de ne havaya ne gıdaya hiçbir ihtiyacın yok.sadece babana ihtiyacın var..ananda dokuz aylıkken doğmadan da insansın..işte ananın karnındayken sen insan olarak varsın. doğunca insan olmadın. doğmadan oldun ..yani seni kimse doğurmadan da vardın.daha sonra dünyaya indin..ihtiyaçsızlığını anlıyorsun değil mi? işte senin de bu halinde bir aynın yok.ayetle hem Allah ‘ın hem de senin bir eşin benzerin yok.. ayetleri hem Allah’ta hem kendi vücudumuzda anlıyoruz dikkat..vücûdan öğreniyoruz..


“KADİR SURESİ: 1. İnna enzelnâhü fî leyletil kadr. 2. Vemâ edrâkemâ leyletül kadr. 3. Leyletül kadri hayrun min elfi şehrin tenezzelül melâiketü verrûhü fiyhâ bi izni Rabbihim min külli emrin selâmün hiye hatta metla’il fecr.
ANLAMI:1. Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. 2. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? 3. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gecede Rabb’lerinin izniyle melekler ve Rûh (Cebraîl) her iş için iner dururlar. 4.Tâ fecrin doğuşuna kadar O gece esenlikler ile doludur. “


inna
 ben demek. enzelna ne demek?. aşağıya indim. inzal oldum. nereye inzal oldum?.ayete göre şimdi nerdeyim,nereye ineceğim bilmiyorum değil mi?..ee enzelna ya bir daha bakıyoruz.ben iniyorum.beni gönderen yok.. kendim iniyorum.çünkü Allahın halifesi zuhuruyum.şimdi babamın içine-karanlığına iniyorum..o zaman ben kendim iniyorum.beni kadirleyecek yer babamın karanlığı..Kur’an-ı Kerim Allah’ın kelamımı?.evetinsan canlı Kur’an mı? evet.işte o zaman ben sana bunları Canlı Kur’an olarak Vücûden anlatıyorum ..inna ben canlıyım, Kur’an ım. Leyletil Kadr..

enerji bedenim ya ,işte o halimle fezadan geçtiğimi bilemiyorum.. ama, babaya girdiğim belli ilimle..babanın kuyruk sokumundan giriyorsun belkemiğine ,oradan da omuriliğine, orada az bir şey durup sonra da husyelerine iniyorsun. husyelerde iki tane yumurta var. biri + (erkek) biri eksi  (kız) değerdedir..  bir yumurtaya erkekler toplanır, bir yumurtaya dişiler toplanır.. artık sen enerji feyz beden değil sperm –meni bedensin.. babandaki karanlıkta sprem olarak kendini kadirledin değil mi?evett.




 BABA:”neden herşey karanlıkta olur?”
 çocuk:çünkü tohumlarda toprağın içinde karanlıkta oluşur ve topraktan çıkar ondan. BABA;”evet doğru..pekii..toprağın içinden çıkan bir karpuz, karanlıklarda  yetişti mi? tefek halinde de yetişti mi karpuz?.evet.ee karpuzun içi karanlık. aydınlıkla alakası yok değil mi? evet.. karanlığın içinde karpuzun içindeki çekirdekler karpuzu kadirlemiyor mu? Yaa .hep karanlık.. neden karanlıkta oluyor? aydınlıkta olsaydı diyorum..sende annenin karanlığında oldun ya.şimdi sen kendin annenin karnında o karanlıklarda oluşunu bir görseydin..bir bakıyorsun ki ufacık bir meni olarak ana karnına düşmüşsün değil mi? bir bakıyorsun ki iğne ucundan ufak  ,göz görmez şekilde ufak bir menisin. orada yavaş yavaş kıpırdıyorsun, bir şişkinlik oluyor burnun oluyor,bir kıpırtı bir şişkinlik gözlerin oluyor, saçların ,dudakların ,ellerin ,vücudun oluyor..ee o karanlıklarda kendini oluşurken böyle seyretseydin ne olurdu?!..


MİH' RAB
çocuk: KORKARDIM..BABA:yaa korkardın değil mi? karınca yavrusunu, hıyar kendini oluştururken karanlıkta ,hepsini seyretseydin dayanabilir yaşayabilir miydin söyle? Çocuk: HAYIR, KORKAR,YAŞAYAMAZDIM.. BABA: yaa neden karanlık? DAYANAMAYACAĞIMIZ İÇİN..hah.işte gördün mü, dünya ne için karanlıkmış. Kainattaki tüm oluşumlar,güneş,dünya tüm oluşumlar karanlıkta oluştu. sen onu seyretseydin yaşayamazdın.. ama doğduğun zaman bu halini görüyorsun ve rahatsın..


İnna enzelnâhü fî leyletil kadri:
 beni karanlık kadirlemiş.nerde? babamın karanlığında, sonsuz sayıda meni hücre insan olarak..şimdiii, babam hepimizi birden gönderiyor anneme.. sonsuz sayıdayız.anamın iki yumurtası var. ben erkek olarak gidiyorsam  anamın dişi yumurtasına giriyor,onunla sevişip onu döllüyor muyum? evet.. şimdi döllenmiş yumurta oluyor muyum ? evet..bunu ,benim o halimi bir seyretseydin yaşabilir miydin? yaşayamazdın. mesela sen erkeğe gitmişsin,erkekle birleşmişsin annende.. karanlığın neden karanlık olduğunu anladın mı artık 
J.o gece esasında karanlıkta kendini kadirledin. neden?.aydınlıkta kendini  kadirleseydin etin kemiğin oluşurken çıldırırdın. bir timsah kendisini aydınlıkta  KAdirleseydi oluşurken korkar mıydın korkmaz mıydın. korkardın değil mi?..ne için karanlıkmış. görmiycen bu oluşumları. göstermiyor Allah.. doğduktan sonra timsahdır der tedbirini alırsın. insansa kucağına alır seversin..

Güneş eksi(-) değerde dişidir. Arz artı(+) değerde erkek .onlar gizli birleşme yapıyor ki hayat devam etsin hayat olsun diye..


BABA: çocuk doğurdun mu sen?.. ya kurbağa doğursaydın hayret eder miydin? bir timsah doğursaydın korkmaz mıydın? çocuk: KORKARDIM. HERKES BENDEN KORKUP KAÇARDI..BABA: eee çocuğunu da doğuruyorsun hiç korkup kaçmıyorsun.. çocuğum oldu efendiim diye seviniyorsunJ..bu ne bilgisizlik.karnından bir insan çıkartıyorsun.o çocuğu sen hâlk ediyorsun. sen olmasaydın Allah o çocuğu göndermeyecekti.. o karanlıklarda o çocuğu sen yapıyorsun.Allah ananın karnına elini sokup seninle uğraşıp yapmıyor..karışmıyor bile.ZEVKİMİN İMANI İLE KONUŞUYORUM ..kendime ait iman bu..

çocuk ;
hani renk ışıkta olur deniyor ya.ama karpuzun içinde kırmızı nasıl oluşuyor?..karanlıkta renk nasıl oluyor bunu anlayamıyorum?BABA:RENGİ KENDİN YAPIYORSUN,KARPUZUN KENDİSİ DEĞİL,SEN YAPIYORSUN.. karpuzun tadı var mı? .çocuk: var. BABA: BAK!! KARPUZUN TADINI  kainatta  BİLEN YOK..şimdi karpuz şurada dursun,sen oradan karpuzun tadını bilebilir misin ,bilemezsin. kainatta da kimse o karpuzun tadını bilemez.. nasıl biliniyor?. yiyince .hah .o zaman o tadı senin dilin mi yaptı, yoksa o karpuz tatlı mıydı?.. şimdi o karpuzun tadı yok.tüm dünya- kainat zifiri karanlık, güneş aydınlatıyor.aslında karpuz dahil hiçbir şeyinde tadı yok.. karpuz kendisini karanlıkta hazırlıyor, çekirdeği filan da içinde. ama kırmızısı rengi yok. ham halinde düşün karpuzu şimdi.. karpuzdan yiyince tadını anlıyorsun ,neyle dilinle o tadı anlıyorsun.. şuna bak aslında hiçbir şeyin tadı yok.nasıl tadı biliyorsun.. şu dilinle değil mi? karpuzun tadını bilen dil, karpuzun tadını da yapmıştır. çocuğu yapıyor da karpuzumu yapamayacak 
J.


çocuk:RENGİ NASIL YAPTIM  PEKİİ? ..
BABA :
 rengini de söyleyeyim. renk diye bir şey yok.. dünya siyah beyazdır.siyah dediğim karanlık, beyaz dediğimse aydınlıktır. başka renk yoktur hakikatte. güneşten gelen ışık karanlık dünyaya vurunca aydınlık oluyor. yani aydınlık yapmadır. karanlıksa orjinaldir ..her şey karanlık tamam mı?!.. bazı köpekler var.sadece siyah beyaz görürler.. doğa siyah beyazdır.. rengi yok.şimdi göz ne yapıyor?.şimdi şuradaki ağacı yeşil görüyorsun, şurayı sarı görüyorsun değil mi? aslında böyle bir şey yok.. şu tv alıcımı? Burada siyah beyaz hareketli insanları görüyor musun?. renkli mi geliyor?...nerden geliyor bu alıcıya o insanlar havadan mı? çocuk: kablodan dalga  geliyor.. BABA: DALGA GELİYOR..alıcı olduğu için kırmızı gözüküyor, yürüyor gözüküyor, insan gözüküyor.. o zaman şu bahçedeki ağaç siyah beyaz.. oradan sana bir dalga geliyor. sadece dalgası geliyor. gözünün retina renk tabakasına o dalga çarptı mı? Gelen dalgaya göre kırmızı yeşil sarı görüyorsun. KOKU AYNI..SES AYNI..HER ŞEY AYNI..

çocuk: o zaman bu duyu organları kendi kendine bunları yaratıyor.
BABA: evvet. YARATICI  amma ALLAH DEĞİL! sakın karıştırma.bu ilim.. çocuk : bu ilimler herkes için değil..BABA :herkes için değil tabii.ama herkes yaşıyor da haberi yok..çocuk: insanlar bunları bilirse çok mutsuz olurlar..BABA: işte mutsuz olmamaları içinde onlar bu karanlıkla idare ediyorlar.bu karanlıkta gözükmüyor hiçbir şey 
J.  gözüne böyle dalga gelirde böyle yeşil görürsen mi mutlu olursun?..baktın yeşil ağaç dediğinde mi mutlu olursun? çocuk:yeşil ağaç dediğimde mutlu olurum . BABA: ya yeşili yapan sen olursan mı mutlu olursun (bilen için)?..çocuk:bilen için tabii ki yeşili yapan ben olunca mutlu olurum. BABA: haa .BEN BİLENİ KONUŞUYORUM.OKU DEMİŞ ALLAH DEĞİL Mİ*OKU BAKALIM KENDİNİ !!O lafla kolay.KENDİNİ OKUUU!!.seni sana tanıtayım. seni sana konuşayım. kendini tanımıyorsun bunca sene geçmiş. vücûdan okuyacaksın.. yoksa boş..


İKRA OKU!.
.İLK AYET KUR’AN DA .. okuyoruz. hz Muhammed’e gelmiş mi oku emri?.hz Muhammed’e gelmişse oku emri, sana da gelmiş mi? Evet. fransıza, ingilize de her insanoğluna gelmiş.İKRA B İSMİ RABKELLEZİ ALÂK..ne diyor ordada.OKU rabbinin İSMİ ile OKU diyor.Allah’ın ismi kaç tane?. çocuk: sonsuz..

BABA: evet.Kur’an da 99-100 tane sayılıyor değil mi?. evet..birisi BASÂR mı yani GÖZ dür..BASİR GÖRMEK tir.ikisi aynı değildir.biri soyut görme BASİR dir.diğeri somut BASAR göz dür ve Allah’ın ismidir..Allah’ın ismi sende göz olmuş.. yani Allah’ın BASÂR İSMİ sende GÖZ YARATIRMIŞ.
İKRÂ OKU!! İKRA Bİ İSMİ..bak halk oldun bi isimden..Allah’ın bir ismi göz oldu üzerinde değil mi..evet.. hâlk edici göz üstelik.

BASAR ile BASİR çiftleşiyor,sevişiyor .ondan sonra görme işlemi oluyor.. aynı kadın kocası ile çiftleşir ve çocuğu alır ya aynı onun gibi. kutuplaşma .. ayeti: HALAKAKÜM EZVACA …halâka hâlk olmak.ezvaca evlendi..her şey hâlk oluyorsa ,göz görüyorsa bir olay hâlk oluyor değil mi?.tüm şeyler bir hâlkiyet bir ezvaç çiftleşme ile olur.. Allah ben insanı, şunu bunu,dağı taşı yarattım demiyor..sadece "OL" DİYOR ALLAH..EMİR VERİYOR .. ama ayet ne diyor.halkiyet ezvaç-çiftleşmekle olur.o zaman gözün görmeyle çiftleşiyor ve ancak sen o zaman  ağacı oradaki gelen enerjilerden dolayı gözün yeşile çevirip halk ediyor ve  yeşil görüyorsun anladın mı? ..evett.  Allahın isimlerinden hâlk olmuşsun ,gözünde aynı işi yapıyor hâlk ediyor. Burnun hâlk ediyor,kulağın hâlk ediyor, dudağın hâlk ediyor. her yerin hâlk edici. çocuğu da hâlk ediyorsun ..vücuden –bedenen anlatıyorum bunları sana..

Kainat seninle kurulmuş,sen olmasaydın kainat, bu dünya olmazdı.bu bedenin olmadan da senin soyut gözün, soyut kulağın, soyut bedenin vardı.. bu ilimlerin hepsi üzerindedir. insan ezeli başlangıçsız ve ebedi  sonsuz-bitimsizdir..ee. ezeliysen varsın.kainat yokken bile sen varsın… Allah sensiz ,sende Allahsız olmazsın..Allahın işi sensin. senin işinde camız, balta, eşya, vs..


Nedir bu insan?!.İNSAN Kİ !!.HER ŞEY DEMEK..kendini o karanlıklarda inzal olup yapmışsın.o zaman Leyle-i Kadir sen misin ? evet..o zaman her şey insan..İNSAN Kİİ.. (*haaa sen yine kadir gecesi kalk, ibadetini et ve duanı yap.kabul edecek olan Allah.. ben kabul edilip edilmeyeceğini bilemem. O, O’nun işi)

çocuk: sesi nasıl yapıyorum?!!
BABA:Şimdi şu ağaçta bir bülbül öttü. onun sesini duydun mu? Evet.. ağaçta ötüyorsa bülbül, sen henüz onun sesini duymuyorsun.bübül sesini önce havaya veriyor.. hava ne yapıyor biliyor musun ? hava bir çeviriyor o sesi dalga haline getiriyor.. o zaman bende de ne var, kulak var değil mi? hava var, bülbülün sesi var,dalga var.. ben de şu kulak olmasa, o sesi duyabilir miydim?. bak işte olayın gizli tarafı bu.bülbül sesini havaya veriyor. o zaman oradan ağaçtaki bübülün sesi bana dalga enerji olarak geliyor, ama gözüm o enerji dalgayı görmüyor..amma kulağıma o dalga girdiğinde, kulağımın içindeki örs –çekiç-üzengi var ya,  o kemikleri o dalga titreştiriyor. Titreştirdi mi benim kulağım o dalgayı ,bülbül sesine çeviriyor.. yani ne yaptı kulağım.. çocuk: yani bülbül sesini yarattı ..SEMÎ oldu..

BABA: MESELA BAĞLAMA ÇALINIYOR.ASLINDA TELİN SESİ YOKTUR.O DALGA KULAĞINA GELİNCE, SENİN KULAĞINLA ÇİFTLEŞİNCE BAĞLAMA SESİNE ÇEVRİLİYOR.. o sesi yapan- telin titreşimini bağlama sesine hâlk eden kulağın semii dir..yoksa telin sesi mi olur?.olmaz..sen yapıyorsun.. sana her şeyi vücûden anlatıyorum ..yanii dışardaki her şey cansızdır. sana insana gelince, senle çiftleşince, sen onu hâlk eder, canlandırırsın.. bu açılış konuşması. görüşmemizin ilk konuşması olsun diye bir izah …


Şu ışık yapma. 
aydınlık diyoruz.yapma.karanlığın içine girmiş aydınlık olmuş yapma.şu fizik beden masnu yapma…neden yaratıldın söyle?.. çocuk: ışıktan ,nurdan.. BABA: şimdi dışarda sorsan şöyle der. Topraktan .. ee o zaman Allah yaratmamış seni .toprak yaratmış değil mi?. ağzınla söylüyorsun bak. topraktan yaratıldım diyorsun, bu cümle içinde Allah yok değil mi? Halbuki insan için  Kur’an da katiyyen  toprak yok..Adem için var ..HALÂKA ADEME MİN TÛRAB dir KUR’AN DA..HALÂKA hâlk olmuşun ADEM TOPRAK’TAN.. şimdi şöyle yaz yazıyı..HALÂKA ADEME MİN TÛRAB..sonu TÛRAB mı* evet.. HALÂKA halk olmuş.. ADEM TOPRAKTAN.. birde böyle yazıyı böyle tersinden oku..TOPRAĞI ADEM HÂLK ETTİ..nasssıll!! çocuğu yaratan toprağı nasıl yaratmaz!!.işte gizlilik ,gizem bu. bu dünya bedeni ,bu dünya hiçtir.yapma *mesnudur (*Sahte, düzme, uydurma )..esas ilahi alemdeki ruhi vücudundur. .o soyut  değerdir. Bu ise artı  + somut.


BABA: Dünya çift kutupludur 
( - + )..çift kutupsuz bir şey var mı?.. çocuk: yok.. BABA: ispat et bakiim!! çocuk: çünkü Allah biz her şeyi çift çift yarattık der..BABA: Allah sadece OL der.OL YARATMAMI EMİR Mİ?!..çocuk: emir.. BABA: OKU !!Allah seni okutuyor mu EMİR Mİ VERİYOR?!.çocuk: emir  veriyor..BABA: gördün mü..seni sana bırakıyor. emir veriyor.. sen aldığın emirle yapıyorsun. ALLAH’IN EMRİ SENSİN. ALLAH OKU diye sana  EMRETMİŞSE eğer LAF ile EMRETMEZ.ŞU VÜCÛDUNLA EMREDER..  Kadir Suresindeki FİYHA Bİ İZNİ= Allah’ın izni ile aldığın emirle bu fizik bedeni yaparsın..ALLAHIN EMRİ ŞU BEDENLE SENSİN.dünyaya anadan doğuşun senin FECRİNDİR.. güneşin doğuşu  güneşin fecri ise ,seninde anadan inişin senin fecrindir..

İKRÂ SURESİNİ OKUYOR ve devam ediyoruz..

BABA: Allah alâka dan hâlk oldu diyor değil mi? ben hâlk ettim demiyor.. alâkaya hocalar ne diyor? kan pıhtısı veya bir çiğnem et der.. diyor mu?.. evet doğru ama tarifi yanlış..sen bir zaman babanda meni miydin?...anana gittin.. o meniyi göz görüyor mu?. o sen miydin?..seni gören var mı orada? yok. sen orada  yavaş yavaş bir çiğnem et veya kan kan pıhtısına dönüştün değil mi? yani ne oluyor. sen gözle görünmez enerji feyzden babana geçtin. gözle görünmez meni olup, anana geçtin.ananın karanlığında ne oldun?. gözle görünen kan pıhtısı bir çiğnemlik ete dönüştün şimdi..o karanlıkta kendini kadirleyip kendini meydana getiriyorsun.. kaderin bu. kendin yapıyorsun..meydana getiriyorsun.. yavaş yavaş mercimeğin %1 i kadar et oluyor.yavaş yavaş büyüyor ,fındık kadar et oluyorsun.. meniyken o şekle döndün.bir bakıyorsun gözün olmuş, bir bakıyorsun kulağın, ağzın, elin bacağın yerine konmuş.. o zaman neden hâlk oldun?!! SEN, SENDEN KENDİNİ  O KARANLIKLARI  KADİRLEYEREK HÂLK ETTİN..o halde Allah EMR EDİCİDİR.sende söz dinledin ve kendini o emirle ,o izinle ,o verdiği isimlerle hâlk ettin değil mi?..

çocuk: karanlığın içinden ışık nasıl çıkıyor..aydınlık nasıl oluyor?..
BABA: esas âmâ – kör bu ilimleri bilmeyenlere denir..ayet var.dünyada ama kör olan ahirette de kör olur diye.. birde doğuştan âmâ körler var. o yalan.kimse bilmez,onlar bizlerden daha iyi görür, bilirler..


çocuk: 
her şey karanlıkta oluyor ya ..ışık?
BABA: ışık sensin..ziya-i vücut insansın.. her şey insan kii: her şey sensin. karanlığa nasıl geldin. Feyiz beden -enerji beden olarak  geldin değil mi? *atayı  esma denir ona(*verilmiş isimler). Yani şu yapma fizik beden , Allah’ın isimleri sende göz kaş,burun, saç vs vücut buluyor..Allah kendine cahil midir?. her şey O’nun zuhurudur.. insan cahil olur mu?. göz görmeyi, burnun kokuyu yapıyor, nasıl cahil olursun?!!.Kur’an’ da cahil yok cehil var..ama acûla var .aceleci demek acûl.neden insan acûla .. şimdi ki aceleciliğin değil. taa ilahi alemden  buraya 1000 sene olsa gelemezsin .. sıfır saniyede buraya gelmişsin.. aceleciliğin ondan .

ayeti : (1) hel eta alel insani hiynüm mined dehri lem yekün şeyem mezkura(dehr İNSAN SURESİ)..
min hiyn- sıfır zaman..dehr- sonsuz zaman.yani kainatın kuruluşu muruluşu hepsi bitti sonsuz zaman.. şuan sıfır zaman..o sonsuz zaman içinde gelmene imkan yok ama HİYN- an -sıfır zamanda kendini dünyada ana rahminde meskür etmişsin.. aceleciliğin esas anlamı budur. yoksa bu dünyadaki acelecilikle ilgisi hiç yoktur..sen kendini mezkur ediyorsun..
*
(alıntı: *bu özel ve çok yüksek ilimden olan sohbetini biz masal çocuklarına hediye eden sevgili BaBamıza teşekkür ediyoruz)

****

HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ 

SİN 
Harf değeri 60… YA SİN=EY İNS’AN …İNSAN-I KEBİR-KEMALAT-I İNSANİYE: ruhlar aleminde olup, güneşten feyz beden olarak AY’a -SUYA GELMİŞ amma  henüz beşer elbisesi giymemiş, dünyaya inmemiş insan demektir....ve yaratılış 6 evre - 6 safhada olur..SİN HARFİ dikey halde, bizim tüüm yukarıdan aşağıya iniş ve çıkışımızın harita yolu olup, AY’ın suların eril meni prensibi üzerindeki yaratılışı semboller.. belki de ins kelimesi, tüm yaratılmışlar içinde sadece ve sadece insan cinsinin insiye edilebileceğini (KEMALAT YOLU) anlatıyordur ..İNS denen cin ve melek karışımı olan her bir fısıltıyı almış vesvese kişi, ancak nefs terbiyesi ile AN ı yakalar ve farkındalığı ona  bu defa da İNSAN der..

mitolojide ise SİN HARFİ, AY ile yani yaratılışla alakalıdır.. başlangıçta Sin tanrısı El İlah dır. Sümerdeki adı SİN-NANNA (*nun-eski mısırda nut karşılığıdır.. zamanla ay tanrıçalığı kadına devretmiştir )Kanatlı bir boğaya binen Sin'in lapis lazuli- mavi bir bıyığı vardı. Aydınlık ve Nur’dur.. kaderi temsil eder, yani genetik yazılım-DNA-gen ilmidir.. yılan yolları olan iliyyin ve siccin’in orta yol olan asâ sırâtel müstakim TURUKU ÂLİ YOLUNA DEVRİNİ bize verir..
YARATILIŞ BİLGELİĞİ:Ruh (bilgi-kanunlar-idare) ile nefs ( hayat-ı genetik )

(*Hayye:
 Bu kelime, Musa kıssasının anlatıldığı diğer surelerde “cân” ve “su'bân” lafızlarıyla anılır. “Hayye” kelimesi tür adı olup küçük büyük, erkek dişi, bütün yılanlar için kullanılır. “Su'bân” ve “cân” kelimeleri arasında ise farklar vardır. “Su'bân” yılanların büyüğü; “cân” da incesi ve küçüğüdür.Şu halde Musa’nın asası yılan haline gelirken ince bir yılan biçiminde değişmeye başlamış, sonra irileşip cüssesi büyümüş ve su'bân haline dönüşmüştür. Bu yüzden cân kelimesi ile asanın yılana dönüşmüş ilk hali, su'bân ile de son hali kastedilmiştir. Demek ki bu yılan su'bân görüntüsünde ve cân süratinde idi.)(ALINTIDIR)



kadim astrolojide Yılan-spritüel insiye yolcunun  sembolüdür:
 çift cinsiyetli olan YILAN (XY ,-+)dır..deri-vücûd(ESMA-İSİMLER) değiştiren ölümsüz yılan; yaratılış ve su-yağmur ile alakalıdır. Havadaki fizik dalga akımlarını ve esasında erkek erilliğini  işaret ederek meni –sperm insancığın sonsuz devridaimliğini bize anlatır..




Sümer’de: Yer ve gök ilahlarını yaratanlar biri erkek biri dişi olan iki yılandır= göksel sular ve yeryüzü sularından yaratım başlar.
 Her şey sudan yaratılmıştır..
DAİRE SEMBOLÜ 
“uroboros” (ouroboros) adı verilen, kuyruğunu ısıran yılansa, kozmik gelişimin devri-hareketini ve doğum-ölüm çemberi de denilen deri değiştirme=isim- esma-don-elbise değişim devriye çarkı feleki SAMSARA yı ifade eder. …..uyanmış yılan, kundalini enerjisini temsil eder..
7 kollu şamdan 
aslında 7 başlı  nefs ejderinin tekamül edip, 7 kollu Süreyya kandiliyle  aydınlanan ve aydınlatan’a dönüşümü simgeler..




SPRİTÜEL MANEVİ-SOYUT GÜNEŞİN SEMBOLÜ OLAN SİRİUS Mayalar’da  yeşil tüylü yılan  Kukulkandı ve S ‘ler çizen –iki sarmal –çift yıldız yörüngeli(sirius A-sirius B) yi anlatırmış... Eski Mısır’da Osiris’e büyük yeşil denir ve mizan terazisinin ortasındaki yaratıcı yılan yeşil Kneph”(Apofis) sembollenirdi.. Ra’nın gözü ve RA’nın kayığı daima yılan yani irşad destar sembolü ile TURUKU ÂLİ GENETİK YOLuydu.. YILAN YOL DEMEKTİR.. islam tasavvufundaki DERVİŞ ÇEYİZLERİNDEN MÜRŞİDLİK SARIĞI OLAN  yeşil destar, işte bu kadim yeşil yılan HAYYE –dirilik -TURUKU ÂLİ genetik  yolunu anlatır..


Eski Mısır’da  Üç başlı yılan, kanatlı iki yılan, başında iki boynuz ve bir disk taşıyan yılan, yaratıcı yılan “Kneph” ve “Apofis” yılanı sembolleri vardı...
Yaratıcılık sembolü olarak Osiris’e “büyük yeşil” KNEPH yılanı denirdi.
Ölüm sonrası hayatın kralı olan Osiris’e ‘Siyah Olan’ denirdi.
Saflık ve aydınlık olan hayatı temsil edende beyaz yılan   Ra’nın yanan gözü olarak da adlandırıldığı görülmektedir (Uraeus)..o yeşil osiris yılan gözünün dünyevi tezahürüdür.. Güneş’ in Ay gözü olarak HorUS dan tasarrufi bakışıdır.. URAEUS=KUTSAL  ENGEREK’dir..

işte tüm hikaye aslında sadece bu engereğin kuyruğundaki ZİLDİR.duydunuz zilin sesini ve herşey sizin için artık farklı çalışıyor....  çam kozalağı sanılan-epifiz bezi sanılan çan sesinde HER ŞEY gizlidir Sevdiğim. böyle bir şeyi keşfettiğim için kendimi tebrikler ediyorum, sayende tabii.. buluşuma patent almalıyım....SENİ SEVİYORUM ..görüşürüz J..

**********


MASONLAR VE DERVİŞLER KİTABI
FETA "gençlik, kahramanlık, cömertlik"; dostların kusuruna bakmayıp herkesle iyi geçinmek ve herkesle barışık olup, sofrasında yemek yiyen müminle kâfir arasında ayırım gözetmemek, insanlara eziyet etmekten kaçınıp bol bol ikramda bulunma gibi yiğitlik ve mertlik anlamındadır.. mesela hz İbrahim bir FETA dır..Kehf suresindeki gençler FETA dır. peygamberimiz bir FETA dır ve AHİ kardeşim deyip kendisine seçtiği FETA hz Ali kv dir..

FÜTÜVVETNAMEDE AHİLİK: AHİLİK KURUMU hz Ali'yi temel alır. Hazreti MuhammedAli'ye "Sen benim yoldaşımsın, ben Cebrail'in yoldaşıyım , Cebrail de Allah'ın yoldaşıdır" diyor. Sonra Salmân-ı Fârisî'ye Ali'ye yoldaş olmasını söylüyor. Salmân-ı Fârisî'de Ali'nin elinden tuzlu su içerek ona yoldaş oluyor. Bundan sonra Peygamber MuhammedHazreti Ali'ye: "Ya Ali ben seni tamamlıyorum ve olgunlaştırıyorum," diyerek şalvarını giydiriyor (hizmette ustalık ünvanı olan şedd –peştamal-önlük)  ve beline bağlıyor. Bu tören eski  islam tasavvufundaki temel tarikatların olmazsa olmazı imiş. daha sonra ise bu şedd’e ek olarak tesbih, takke, destar, hırka, post eklenerek derviş çeyizi geleneği sürmüştür.






Turuk u ÂLİ DEVLETİ de AHİLİK ve FETA TEŞKİLATI dır..bu tesbihi âli yolunun imamesi altın ışıklar içindeki nur olan tek gerçek melamet eri âhi Muhammed Mustafa (sav) dır.. bu yönetimin yeryüzünde gölgesi olarak kurulacak olan Devleti Âli Turki’ nin de kuruluş meşreb tarikatı yine fütüvveti ahilik olarak seçilmiştir. çünkü sürekli göçen , oba oba dağınık kavgalı beylikler halinde yaşayan bu hırçın şamanik inançlı savaşçı milleti; tek bir millet, tek bir bayrak, tek bir din altında toplamak için evvela onları yerleşik hayata ehlîleştirerek geçirtmek lazımdı.. ve şimdiye dek kimse türklerde bunu başaramamıştı.. oysa islam tasavvufu ahilik kurumu bunu kökten halletmiş, saraya, orduya, esnafa ve ailelere nüfus edebilmişti.. kabalıkları ,vahşilikleri ile herkesi korkutan barbar türkleri ise, Devleti Âli Osmanoğulları adıyla asırlar boyu sürecek incelik ve zarafete mahkum etmiş ,dünya gezginlerini büyülemiş ve onların yazıp çizdikleri eserlerle de Avrupa’da Osmanlı türki hayranlığı moda akımını başlatmıştır.. 


taaa ki yy evveli, Türkler ellerindeki hazineyi masonlara devredene dek bu zarafet ve merdü hüda erliği sürmüştür..ne zamanki haçlılar ile Kudüs’e giren Avrupa’nın en sefil hırsızları geri dönmeyip burada kalmışlar ve tekkelerde seyrü sülük görüp ,tüm mana bilgileri ile birlikte Kudüsü soyup soğana çevirip ülkelerine dönmüşler ,işte o vakit ilk masonlar da teşkilatlanmaya başlamışlardır.. bugün Amerika,İngiltere ve Fransa ahiliğin aynı olan masonluk teşkilatı ile tüm dünyayı yönetmektedir ve tüm icadlarda bunların yetiştirdiği dervişlerce olmaktadır..günümüzde de bizim uyuyan devletimiz hele şükür ki uyanmış; aldığım bir duyuma göre de, ahiliği kendi özel iç denetiminde yine eskisi gibi uyandırarak, bugünkü siyasi başarıları elde etmeye başlamıştır…ve ahilik yine devletin meşrebi olarak iş başı yapmıştır 
J..


yani türklerdeki yiğitlik ve mertlik cevheri islamla süslenip inceltilmiş, ham taş mücevhere dönüşmüştür.. buda, tüm ahi Bektaşiler ve onların kopyasının negatif versiyonu olan masonluktaki en büyük hedeftir. ham taşın mücevher olup; daha da incelerek o cevherin ruhunu, o cevher ruhunun enerjisini ele geçirme ilmi, yanii simya-i kimya. Yani manayı maddeye ,maddeyi manaya dönüştürerek olaylara hükmetme siyaseti.. sırrı âli..

*fütüvvet ve mürüvvet' se; adamlık, erlik ile gelen hak erenlerin lûtfu  ihsanlarına denmiştir.. zira el emeği, alın teri ile kazanılan her şey değerlidir, bereketlidir, helal ömürlü yani sonsuz getirilidir. .o yüzdende başı fütüvvet sonu ihsanı mürüvvet denmiştir..



Milleti İbrahim misalidir Türk Milleti..
bir uyanıp doğrultsa Ejderi
 Asayı Turuk u A’'li gibidir Türk Milleti….





*********



HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

“20-TAHA suresi: 5 - O Rahmân (kudret ve hakimiyyetiyle) Arş'a istiva etti-hakim oldu.
6 - Bütün göklerde olanlar, bütün yerdekiler, bu ikisinin arasında ve toprağın altıda bulunanlar O'nundur.”

ŞIN HARFİ.. harf değeri 300..  BİR CİSMİN TA SOYUTİ ALEMDEKİ”  İLK NEDEN “ AŞK HALİDİR
 ARŞ kelimesindeki ŞIN harfi aynı zamanda kendinden evvelki  *AYIN ve *RA harfini de içinde barındırarak  İLM-İ  İLAHİ de bizler birlikte vardık der.. ve biz eşya ilimleri; bu gizli hazine RA gücü enerjisi ile  SÂD  SALLİ  ÂL =maya-i tohumu  AŞK-ı Muhammed’den, ARŞ  AYNASINA  AKS ETTİK..
İki III harfli kelime olan AŞK,ARŞ..  aşk  arş’ta tezahür eder..  yere göğe sığmayan Allah Teâla bir mümin kulunun kalbine aşk ihsan ettiğinde, orayı kendisine arş ilan eder ve kürsüsünü de o aşk mabedi olan kabe-i ûla gönüle kurar. saf bir kalp aynası, yaratıcısının kendisini görmek ve bilmek istediği tek yerdir. sadakat sabırla sınanır ve aşk çok kıskançtır.  aşk tek kişiliktir. o yüzden aşk-ı celali de daima kerbela vardır. .Arş bâst’ ta sudur amma , aşk-ı kabz’ da  kendisine susuzdur…ve aşk kendisinden hiç usanmaz.  aşk kendisine aşıktır. aşk kerem kılıp, kendisini yine kendi aslı’nda seyreder..

ve şın insana şeytanı da çağrıştırır..  şeytanın ve dervişin ve şükrün ebced hesabı ise 520 (7) imiş…


ben Aşk’ın çocuğuyum ..benim Anam AŞK” der, mesela hz Mevlana…

Süleyman Çelebi ise  mevlidi şerifinde şöyle der ;
Allâh adın zikredelim evvelâ / Vâcib oldur cümle işte her kulâ
Allah adın her kim ol evvel anâ / Her işi âsân eder Allah anâ


hepimiz -her an – salatı daim olan bir AŞK ÜZERE VARIZ.. buda bizim hızına  ve yapısına asla akıl sır erdiremeyeceğimiz RAHMAN’IN NEFESİ HUUU ile OL’ maktadır.. hakikatte bizler; yediğimiz gıdalarla değil, hava-i nefes ile besleniriz..  hepimiz, nefesin enfes birer zuhurundan başka bişeyde  değiliz..


ve herkes anlasın anlamasın; tüüm cehaletleriyle  o alay ettikleri HUUCU üfürükçünün ta kendisidir.. ve bilsin bilmesin her hücresi her nefes de sadece Yaratıcısının HUU ismini zikreder.. hem de her haltı işlerken dahii. .yaaa…hepimiz HAY ve HU  adındaki 2 nefeslik salatı secdenin içe alma ve nefesi dışarı verme, giriş ve çıkış-itme ve çekme eyleminin maddeleşmiş çocuklarıyız değil mi?.. nefesimiz bir kesilse hayatta biter, varlıkta değil mi?...
demek ki neymiş  ŞIN HARFİ , her derde tek deva olan AŞK mış AŞK…

Şûra da Şira da 
Aşk’ın azaları var
Yüce konseyin kutsal Sâkiye Sidurisi
Kadehleri çevirdi bu gece
Hazine-i genci kendi eliyle içirdi bu gece


****


HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ 

SAD…Harf değeri 90…velayeti ümmet.. ümmet, Muhammed Mustafa  (sav) ya  ait bir kavramdır.. millet ise İbrahim (as) le anılır...milletin içi ümmet, dışı millettir… Makam-ı Mahmud gibi, vücudu cami-i ferd misalidir... 
SAD  Salli  Alaaa  Seyyidinaaa  Muhammed

hz İbrahim Atamız inşa ettiği Kabe’nin damına çıkmasını emreden Rabbinin izni ile oraya çıkarak her yöne seslendi: 
Lebbeyk Allahumme Lebbeyk. Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk, İnnel hamde, Venniğmete, leke Velmülke. La şerike lek…..   (*Mevlam Davetine uyarak sana geldim. Senin eşin ve ortağın yoktur. Mülk ve nimet senindir. Hamd sanadır. Şerikin yoktur.)

Bu davetin sesi dalga dalga yayılıp, aksi sâdâ olup, yine çıktığı mecraya döndü..veee ..Hanif İbrahim’in Tevhid din bayrağını teslim alan DAVETE İCABET ETMİŞLERin nebisi, o çağrıdan tezahür etti.. ve davete henüz icabet etmemiş ümmetlerine bir daha seslendi.. 
“Lebbeyk Allahumme Lebbeyk. Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk, İnnel hamde, Venniğmete, leke Velmülke. La şerike lek”
Çünkü tüm kainat O’nun vücudu idi... O’nun miracı ve ümmetim ümmetim dediği  hüccûratı ise bizlerdik.. O, bizlere bu defa da Kendisini, MİRADI MUHAMMED aynasından tanıttı.. HEPİMİZE BİR İSİM VERDİ ve bizimle kendisini, bize verdiği isimlerle bilmek istedi.. Allah kullarına kullarından tecelli eder.. işlerini kulları eli işler. .kulları ile bilir, kulları ile görür.. amil ve amel odur.. varlık tekamülleri sadece en kamil olanı içimizden çıkartıp, arayıp O’nu bulmak içindir.. çünkü birimiz hepimiz için= hepimiz birimiz içininizdir.. amma O seni seçti ve seni zikrederek hatırladı.. seni anıp, sana bir isim  ve şekil verdi.. işte o sensin anla bunu!..

Sâd…sâbır…sâdır..sıtre..sırât..sır..sadâkat…sıdkıyyet..

SÂD  DENİZİ= Gönül Denizi.. sperm in yumurtaya girmesi ile ikisinden yeni bir varlık doğması, Yaratıcımızın bize bahşettiği ve nasıl olduğu bilgisi sadece O’nun sırrında ol’an künfeyekün’dür…(* Kişinin kalbi dışarı fırlar ve gönül bahrinde kendi balıklığını yaşar.ve kalp Sevdiğinin adıyla sükuna erer. .istenen şey gerçekleşir. Ve çocuk babayı idrak eder..)


soyut damlaların oluşturduğu babadaki erlik denizi =milk way-samanyolu.. ve tüm erlik denizinin topyekün soyut göklerden, yıldızlar misali yere  dökülmesi- rahmaniyetin  başka bir denize kavuşmak üzere salınıvermesi.. ve dalgalar halinde göç ediş..


SÂDA.. Sıla-i Rahiym olan SAD DENİZinden açılan tek “KÜN” dalgası ve “secde et” emri dalgalar halinde sahiline vurur.. ilk dalga nebilerdir, emri alır ve secde ederler.. ikinci dalga velilerdir. nebileri görüp işi anlayıp secde ederler ve üçüncü dalga müminlerdir, islam olup selamet ererler..dördüncü ve sonraki dalga nasibi olanlar ve olmayanlardır .. ama dalganın kanunu gereği hiçbir yaratılmış şey sonsuz değildir.. yaratılışlar  haddi sınıra sahiptir… böylece dalga bir yerden sonra sınıra çarpar ve içe- eve geri dönmeye başlar. bu defa verilen “eve dön- kün” emrine ilk boyun eğip secde edenler ise, zulmette bırakılan secde etmemiş yapılardır.Allah adildir. kendi vücudunda söz sahibi ve O vücud iklimin sultanı kendisidir.. her hücre hucûratı hacılar, O’nu tavaf ederek dönmeye ve rüzgar gülü sistemini oluşturmaya mecburdur. .ilahi nizam olan Yaratıcının Sad=GÖNÜL denizinde, O’nun balıkları olan bizler, daima mutmainne=cem makamındayız... yani içindeki içinde FİHİ MAFİH  vesselam J..


SÂD-SADR soyut kalp olan gönüldür… her insanın sadrı o kişinin levh-i mahfuzudur.. sadır –sinede olanı sadece Allah bilir.. ve insan sadrına iman tahtası denir.... eskiler, Ankh anahtarı olan  sadrı insanı, yazı tahtası olarak resmetmiştir.. her insan bir kitaptır ve kayıtları sadece kendisinde sırlıdır. herkes bir tek kendi kitabını okuyabilir. .kendi kitabını okuyansa herkesin ve ilahi nizamın kitabını okumaya başlar..
Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: "Bizi buna ulaştıran Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimizin elçileri hak ile geldiler." Onlara: "İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir" diye seslenilecek.(A'RAF SURESİ / 43)


SIDKIYYET
  SABIR’dır.. SIRatel müstakim ne sağdaki yol iliyyin , ne de soldaki yol siccindir… sıratel müstakim dosdoğru olan orta yoldur.. iliyyin ve siccin yataydır, orta sadıkların yolu ise dikey miraç-uruç yoludur… namaz müminin miracıdır… o halde namaz kılmak dikey bir ibadettir J..


SAD  HARFİ  GÖZ.. gözün içindeki ışık ruh’ tur. insan ruhun gözü ile seyr eder.. gözdeki ışık kuvvetli ve keskinse o kişi nazar ile irşad ehlidir ve bu göz kesin bilicidir.. göz sad harfi şeklindedir..insan bedeni et,kan ,pisliktir. oysa tüm bedende sadece göz kutsiyettir. Pekii her şeyi gören göz ,neden kendisini göremez?..  çünkü ruh aşık olacağı başka bir ruh penceresi ister ki, oradan kendisini seyr etsin... iki ruh gözü buluşunca onlar gözleriyle sevişerek konuşurlar ve  iki göz arasındansa  birbirlerine neler yollarlar neler!!.ne kıyametler kopar, ne dirilişler olur amma kimse ne anlar nede bu sırra erdirilir. sadece yaşayanlar bilir vesselam..

*****


HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

DAD Harf değeri 800….
.
 velâddaallinlik.bir şeye son nokta koymak...GÖZÜMÜN ÜSTÜNDE GÖZ VAR ,O GÖNÜL GÖZÜM demek.. sadr, sad harfi nasıl ki gönül-kalp ise ve yaratım yazılım programımız sadrımıza iniyorsa , sidre sınırına gelen kişi de  DAL harfi ile,  sadrının nihayeti olan soyut vücuduna gelir… ve işe noktayı üzerine koyarak nihayet verir  VE LEDDALLİN AMİN = Ya Rabbi !!beni dalalete düşmüş sapıkların yoluna değil doğru yola  ilet…. amin  ..



*****




HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

RI ..Harf değeri 200… DUALİTE MU-HABBET ile oluşur; öyleyse karşılıklı sevişme- muhabbet içinde gören ve görülen lazımdır.. kainatta olmuş ve olacak her şey RA GÜCÜ ile olur.. ra gücü Rab’lik kuvvesidir… araplar ev sahibesi kadına BEYT ÜL RAB demişlerdir..o evin sahibesi kadındır…misafiri ise ERidir..Efendimiz as. ,miraçta “ben ALLAH’ı gördüm” dememiş:” Ben RAB Bİ Mİ gördüm” demiştir.. bu halimizde ise bizlerde, AYN’ı kendini bilmek yolu olan  ENFES OLMUŞ OLAN NEFESİMİZİ =nefsimizi bilirsek eğer; ALLAH ı değil , BİZİ TERBİYE EDEN RAB’Bİ’MİZİ BİLEBİLECEĞİZ misalidir…O halde daima bir terbiye eden mürşid-öğreten ile ,daima buna mazhar kalıp terbiye edilen bir mürid-öğrenen olacaktır.. hakiki vuslat gözden göze olur.. hakiki irşad gözden göze olur..insan vücudu hüccuratı göz göz, gözelerden oluşur..her göze; çekmece, havzı kevser kaynağıdır..o yüzden de HAK’KIN VÜCUDU SELSEBİLİN TA KENDİSİDİR..
Göz ne şaştı, ne (de sınırı) aştı.(NECM : 17)

Eski ademlerin yaşadığı Mu  ve Eski Mısır’da  Allah ‘ın ismi 
RA- RE imiş ..bu hatıra Kur’an-ı Kerimin pek çok yerinde vardır.. ve inanılmaz görkemli olan AZAMET-İ HÜDA RA TEKBİR cümlesi ihtişamını halen sürdürür…. RA- O’nun bir sureti yoktu..o yüzden de güneş kursu şeklinde temsil ediliyordu.. O, boşluk daireydi.. havayı üfüren ve dünyayı aydınlatandı.. O  güneşin ruhu ,hayatın kaynağı, hay olandı.. O ‘nun hay olduğu daima bir yılan sembolü ile anlatılırdı..

mesela RA nın feza kayığı olup, islam tasavvufunda  BE TEKNESİne dönüşen sembol bir yılandır.. RA, RUH’a remizdir.. YILANSA O RUH’UN KENDİSİNİ BİLME, TURUKU ÂLİ- NEFS YOLU- ESMALAR SEMBOLÜ idi.. bugün halen hemen tüm mistizm ilimlerinde yılan ruha ve suya remizdir...yılan, göz- horuskop=horusra nın etrafını sarıp koruyan,  zaman çemberindeki tekamülü –çarkı devri daimidir.. çünkü yaşam ve dirlik için genetik= maddi yaratılmak ilmi şarttır.. bugün  DNA –GENETİK dediğimiz şey, çok yakın tarihe kadar ve manada halen yılan=hayye ile sembollenir ….o halde RA yani RUH ile beden, yani YILAN daima aynı şeydir..zira nefs kendisini bilirse ruhunu ,ruh kendisini bilirse terbiye edici nefsini bilir…bu devreden daire- kuyruğunu ısıran yılan  Ouroboros dur..ne kadar çok O harfi var değil mi J?..evvet..

RA KUDRETİ; varlık vücudunun bütün suretleri O’nundu ve O’ydu ..ama O hiçbir suretle kayıtlanamaz, bu kesin “O”, denemezdi. işte HÜVİYET-İ HU, O kimliği, boşluk dairesi-güneş kursu bunu anlatır. güneşe direk bakamaz kör olursun.. O’nu, ancak sana vereceği kendi gözleriyle görebilirsin ki, bunun adı RA’NIN GÖZÜDÜR.. çünkü insan gözü her şeyi görür ama kendi gözünü göremez ve o kişiye kendisini gösterecek saf bir ayn’a göz olansa, yine İnsan-ı KAMİL olan O’nun tezahürüdür..o yüzden de ezoteristik, İdris nebi-hermetik kendini bilme okullarında yetişen –insiye edilen dervişan- seyrü sülük gören  IŞIK İNSANLARına  “AL’U’VİLER-AL’EVİ' LER “denilegelmiştir.. bu ÂLİ hakikatte, en yüksek seviyede yani  ÂLİYYUN manada kendini –hiçliğini bilen yüksek idraklerin anlamıdır..


oysa bugün önüne gelen kendisine ben aleviyim demekte ve hz Ali’yi tanrılaştırarak ona zarar verip,hz peygamberimizi de incitmektedirler.. ALİ yi kendini bilmek- MÜRŞİD olarak anlayan idrak ne yazık ki halen çok nadirdir..işte gerçek ışık insanı ALUYYÜN VELİ ZATlar da sadece bu ÂLİ ALİLERDİR..irşad o yüzden ALİ’den ALİ’ye olur..onlar birbirlerini bakışlarından bilir anlarlar.. bununsa dinle imanla alakası yoktur..RUH’A AİT BİR ÖĞRETİDİR..iman gayb’adır..saf bir sadakatle kişi rabbine inanır ve bağlanırsa, RABİ HAS’I ona her şeyi göstererek birebir öğretir..bu bakımdan da irşad umuma değil; ZAT’ından Sıfat’ına başlayıp,tekamül arttıkça da ZAT’ından  ZAT’ına ya dönüşür..


Ne yazık ki günümüz insanı, yüzlerce yıldır hakiki kendini bilmek okullarından mahrum bırakılmıştır.. bu ceza, yine bu okulların başındaki kişilerin yetersizken malı sahiplenmeleri ve mirası hamudu ile kaldırıp iç etmeleri yüzünden islami kesimin elinden alınmıştır..elimizde kala kala tanrılaştırılmış ve hakkında zerre konuşmak yasak olan bir peygamber ve devletlerin kendine göre yonta yonta zorlama katı şeriatla örttüğü ,halkı dinden imandan buz gibi soğutup kaçıran,  içeriği boşaltılmış ibadetler kalmıştır.. bugün hemen hepimiz nüfus kağıdı  islami Müslümanıyız.. hasıl olması gereken Muhammedilikten çoook uzakız..

biz Muhamediyeti anlayabilecek kapasitede ne yazık ki değiliz.. çünkü O’nun getirdiği idrak tefekkürü surete izin vermiyor ve tüüm suret putlarını kırıp parçalıyor.. o yüzden de O’nun manasına kendisi yaşarken de sadece hakikatte çok az kişi erdi.. diğerleri dünyevi şeriat içinde kaldı ve başa geçer geçmez her şeyi yavaş yavaş eski haline döndürmeye başladılar..çünkü her şeyin en zirvesine çıkıp son noktayı koymak demek, aynı hızla aşağıya da düşmek demektir… kadını öne çıkartmaya çalışan peygamberimizin ardındansa, ilk iş olarak, kadını yine ilkel arap kavmindeki cahiliye devrine sokarak işe başlanıldı…


hakikati bilene ise susma yasağı konmuştu
..hz peygamberimiz yakın ashabına bir keresinde olayların şiddetlenmesi sırasında kimin sabredip susabileceğini sormuştu.. O’nu mazharı tam olarak anlayan sadece hz Ali  ise, üç defa tekrar  tekrar sorulan aynı soruya ,üç defa da  BEN SUSARIM dediğinden dolayı ,peygamberimiz  onu, AHİ-FETA KARDEŞİ OLARAK herkese İLAN ETMİŞTİR…sabrı selim kalp sahibi oydu…işte bu susmanın bedeli halen O’nların yolundan giden fetalarca sürdürülmektedir..


HOR US RA ;hür, özgür zihin, şuur ,zamandır.. o kozmik bilince ermenin nişanıdır..eğer kişide horusralık yani insanı kamillik- KENDİNİ BİLME İLMİ olan ÂLİLİK  açığa çıkarsa, o kişi kendisi bir yıldız adacığı-zaman çemberi olur.. kendi kutupsallığında güneş o olur.. çektiği her gezegen için terbiye edici yıldız odur.. güneşin ay ve diğer gezegenler üzerinde anlatılan mitolojik öyküleri bugün halen manada sürmektedir.. biz avamı nas sığ idraklerimizle hiçbir manayı anlayamıyoruz diye, hakikat kendini sergilemekten ve kendi kitabını okumaktan asla vazgeçmez..



Hz İdris-Hermes’e atfedilen kitapta ,kişinin gideceği nihai yer zihin -ŞUUR dur..onun ötesi yani,ters üçgen şeklindeki kalp ise rahiym esması sahibi-merhametin kucağı  yüce anne KU dur.. varlık SAF BİLİNÇDİR..her şey düşüncelerin tezahüründen başka bir şey  değildir..bunu dileyen ise NİYETTİR.. ameller niyetlerimize yani, tasarrufi yaratımlara göredir.. kişi ne diliyorsa o yüzden de o dilediği kendisidir…hayvani şehveti için cinsellik,para,makam,otorite peşindeyse o hayvani şehvetin ta kendisidir ve asla aliyyünlardan değildir, olamazda.. işi bitince bir hayvan gibi toprak olur o kadar.. ama istediği saf şuursa onun gideceği yer aliyyunluktur ki, o varlığı asla kendisine atfetmez.. ve mutlak olan şuurda; şura- sütun ruh tarlası olarak ayn’a lık vazifesini icra eder..onlara ölüm yoktur..sonsuza dek seyredene perde kurarlar..kendilerine hiç  bir şeyi sahiplenip, ŞEY-TAN yani yapma masnu ışığa –tezahüre aldanmazlar ve eşyaya var demezler.. işte sıradan ışıkçı aleviler ile ALİYYUNLAR ı ayıran bilinmeyen nüas da budur vesselam…

Allah: Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden (âlîyyunlardan) misin? dedi. SAD; 75


RA HARFİ ZAMAN’DIR.. takvimdir..astrolojidir..saattir.. Rüya, RÜYET tir.. rayiha –koku-ruh –ıtırdır.... göz’den başka tende değerli ne vardır ki zaten?.. GÖZ RUH’UN YANSIDIĞI YERDİR.. göz ruhun penceresidir. .göz  ruhların sevişme yatağıdır.. göz ışıkların kaynağı ve nurların yağdığı vatandır..göz daire içinde nokta olan insan-ı kamil gözbebeğidir..HAKKIN BELİRENİ İNSANDIR. o gözden ışıyan nura,  müslim mana ehli olanlar MUHAMMEDİ NUR der..diğer öğretilerde kendilerindeki nihai noktayla onu adlandırırlar..maksat aynı yere başka başka isimlerle de olsa varmaktır.. NOKTA gelinen son idraktir..Pİ RA MİT –HAKİKATİN, GÜNEŞ ZAMAN SAATİ VE GÖLGELERİ(*eski mısır dininde İlah esması olan RA ‘nın ilk yaratıcı zati ve subiti  esmaları… güneş’in ışıklarına göre yaşayan dünya insanlarının ilk terbiyecisi –mürşidi rolündeki güneş RA ‘nın ibadetleri gösteren  vakitleri …5 vakit farzlar ve gece-teheccüd, işrak,duha (kuşluk) namazları     ve esmalarının o vakte göre yaratım özellikleri.. zaman- dehir =insan  takvimi)

1-RA
= Rah veya Ray olarak da okunurdu. çeşitli şekillere giren  güneş tanrısı.                            
2-Amon(amin)=RA ile sık sık alakalandırılan yaratıcı tanrı.
3-Khnum=Koç başlı,insan şekline giren çömlekçi çarkçısı Ra’nın akşam görüntüsüdür.. Kefri ve Khnum olmasıyla gün batımı ve gün doğumunda önde gelir,Ra sık sık güneşin tepeye dikildiği öğle vaktini de temsil etmektedir.
4-Atum Ra=Amun Ra ile Atum Ra,benzerlikleri paylaşan tamamıyla ayrı bileşik tanrılardı.Tek tek bütün tanrıları şekillendirmiş,ilk tapınılan sekiz tanrıyı ve güneşi yaratmıştır.-Bütün tanrıların ve firavunların babasıdır.Bir başka mite göre Okyanus Nun’dan doğan ve Şu(rüzgar),Tefnut(nem) un yaratıcısıdır.
5-Kefri=Sabahları güneşi yuvarlayan ve Ra’nın sabah görüntüsü olan skarabe- bok böceğidir. Bazen Horus’un  farklı görüntüleri Ra’nın yerine kullanılmıştır. Ra sabah gün doğumunu,Hasor öğle,Tum da gün batımını temsil etmektedir.
6-PTAH= Ptah=Diğer yaratıcı bir tanrı,RA ile ilişkilendirilen sanatçıların koruyucusu.Güneşin gece yer altından ışık olmadığı zamandaki geçişi Ra ile ilişkilendirilmiştir. Ptah sık sık Amun ve Atum ile alakalandırılmıştır.

7-Ra Horakti=İleriki Mısır Mitolojisinde Ra Horakti bileşik tanrılardan çok bir görüntüsel rütbedir. RA,Horus’un görüntüsüdür denilir.Horakti ile alakalandırılan gün doğumunda Horus’un görüntüsüdür.Umut ve yeniden doğumun sembolik tanrısıdır.(*alıntıdır)

Üç kez ululanmış”,”üç kere ulu olarak anılan,-Mısır dinlerinde,bütün tanrıların "RA"nın görüntüsü oldukları inancına dayanılarak
LaAH, Ra'nın en gelişmiş hali olarak da kabul edilendir ki, ileride belli bir ilah olan ALLAH KELİMESİNE dönüşecektir...

*****


HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ
ZE HARFİ .. harf değeri 7…
ze harfi ve 7 rakamını birlikte görünce insanın aklına hemen sonsuza açılan bir kapı ve sonsuza açılan bir hazine geliyor.. ZE HARFİ ziynetle süslenmiş   ZENGİNLİK ve HAZİNEYE MALİK OLMA İDRAKİ olup, arap alfabesinin 11. harfidir.. buda onun manasını özetleyen rakamsal sırrıdır J.. tekrarlayan 7 ve devam  eden Birler;  1 ‘ER 1’ER gelirler..... O,Ahit sandığı olan İNSAN’IN  esma çeyizi HAZİNE SANDIĞI bazense, PANDORA ‘NIN KUTUSUdur..
insan hazine  seması- yer arzının 7 tabakası ; deri, yağ, et, damar, sinir, adele ve kemiklerdir….

semadaki 7 BURÇ ,7 kutsal GEOMETRİ , haftanın 7 GÜNÜ ve ışık prizmadan yansıyan 7  RENK’se şunlardır ;
pazar Güneş(KA’RE) günü SARI,
pazartesi Ay (8’GEN) günü MOR,
salı Mars (DİK 4’GEN) günü KIRMIZI,
çarşamba  Merkür (içinde DİK 4’GEN bulunan bir 3 ‘GEN) günü TURUNCU,perşembe  Jüpiter(3’GEN) günü MAVİ ,cuma Venüs(KA’RE içinde 3’GEN) günü YEŞİL ,
cumartesi  Satürn(6’GEN)  günü İNDİGO RENGİDİR.
İçinde burçları bulunan göğe and olsun.. BURÛC SURESİ;1
O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır. NAHL SURESİ;12


DO,RE,Mİ,FA,SOL,LA,Sİ  adında 7 müzik notası vardır..
Kur’an’ın ilk suresi FATİHA 7 ayettir.. Kur’an da  es SEB'Û'L-MESANİ de denen tekrarlayan 7 kavramı vardır..
7=V, aslında ucu açık ve sonsuzluğa atfedilen bir rakamdır..belki kutsal kasenin sembolü olmak da böyledir.. birde nefs mertebelerimizin 7 hali vardır ki, şimdi bunca senedir nefs mertebelerinden neler öğrenmişiz özetleyelim bakalım..
Arapça nfs kökünden gelen nafs نفس "nefes almak" (nafasa) eyleminin mastarıdır . Aynı zamanda "ruh, benlik, kimlik, can, kişi" anlamlarına geldiği de rivayet edilir. Aramice/Süryanice naphşā veya npheşā נפשא, Akatça napāşu "soluk alma" sözcüğü ile eş kökenlidir. (*alıntıdır)

Bu masalı yazan içinse nefs  demek,  nefes demektir..hava demektir..varlığa ait her şey- soluk demektir..hayatın bedenlenmemiş halidir.hava daki nefes zerrelerinde hikmet vardır..vahiy  vardır.. alıp verdiğimiz havayla havvanın heveslerinde demleniriz..bizi nefesleyense  Adem  dir J..yani bedenimizin zahiri maddesi A’dem tabiatında olup, iç batıni ise, hay olan heva ve hevesimiz-bilinmek isteyen Havvamızdır..bundan ötesi ise şu sözdür :
NECM SURESİ(1-3) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; o,  (HEVASINA-NEFSİNE) arzusuna göre de konuşmaz.

NEFSİNİN HALLERİNİ BİLEN, KENDİNİN de NE MANA DA OLDUĞUNU BİLİR İLMİ 
J..
1-Nefsi emmare: EMREDEN NEFS; her şeyi bir tek ben bilirim , kimse ben gibi bilemez!..kitaptan okuyorum, kimseye ihtiyacım yok!…nefsim ne derse onun emrinde bir ruhum var..nefs eşeğim süvari ,ruhum latife ise eşek konumunda..(*not:unutmuyoruz lütfen..Ruhullah makamının temsilcisi olan hz İsa hayatı boyunca binek olarak eşek kullanmıştır J )

2-Nefsi levvame: KENDİNİ KINAYAN NEFİS ;
sanırım bir şeyleri yanlış yapıyorum..kitaptan öğrendiğim kişilerde hep hata yapıyorlar .. hz Google didikledikçe, o yazılanların hep eski kaynaklardan derlenmiş, başkalarına ait ilimler olduğunu öğreniyor, o her şeyi bildiği sanılan adamlardan soğuyorum.. onlar mana hırsızları..ben kendim araştıracağım.. hatalarım var biliyorum ama nefsimi çok seviyor ve hala ona tapıyorumJ ..artık ayıplarımı yavaş yavaş fark etmeye başlıyor,kendimden utanç duyuyorum.. sık sık kendimi kınarken dahi nefsime yenik düşüyorumJ?!..ona zaafım var ve o beni kullanıp,en zayıf yerimden daima yakalayabiliyor .hep o kazanıyor.. ona karşı hiçbir yaptırımım yok..

3-Nefsi mülhime:İLHAM ALAN NEFS; hıım.. acaip, inanılmaz rüyalar görmeye başladım..icatlar yapabilirim..siyasilerin ve büyük efendilerin özel hallerini görüyor, zaaflarını öğreniyorum..olaylara müdahele ediyorum..aah ben herşeyim..tüm dünya benden yönetiliyormuş da bunca sene haberim olmamış J..aa! kimseler beni nasıl tanıyıp bilmiyor, hürmet etmiyorlar ki,bu hayret  bir şey. herkesin bana biat etmesi ve secde kılması lazım ,hala beni fark etmiyorlar..hıım..anladım anladıım..Allah beni kıskanıp,onlardan sakınıp saklıyor J!!geçen gece rüyamda şunu gördüm bak!! anında dünyanın öbür ucunda  şu olay oldu!?..ben söyledim ve yazdım bak!! hemen beni kopyaladılar ve artık onlarda benim dediğimi yazıp çizip ,konuşuyorlarJ?!.. Allahım inanılmaz şeyler yaşıyorum!..mucize,keramet benim ben !! ve ben  ne yerdeyim ne gökte,her yerde hükmeden benim ben!!.. hayret makamı denilen şeyde sanırım benim ben!!..ailem ve evdekiler  kim olduğumu nasıl anlamıyorlar hayret !! hayret ki buralara tenezzül edip inmişim!.. ben insan denen bedbaht mahlukata destek için varım J..

.. Bu çılgınlık makamındaki kişiler; ayakları yerden beş karış havada olduğundan, insanların onlara acaip bakışlarına çok takılmazlar..ama bazen sert taşlar onlara atıldığında bir durup düşünürler.. ve şöyle derler :”hıım tüm bunlar neden  oluyor?!..dur bir hz aklı maaş Google efendime sorayım da, neler olup bittiğine aklımı erdireyim!..ah! evvet!  Allahım!! meğer ben, mülhime denilen en büyük tuzak makamındaymışım .. yolcuların-saliklerin çoğunun ayağının kaydığı; kendilerini şeyh-i deccal, şeytani mürşid, zamanın müçtehidi mehdi-i cin zann-ı vesveseleriyle ile dolup dolup boşalttıkları bir yerdeymişim yani..

Pekii..buradaki tuzaklara kapılmadan nasıl çıkabilirim?.. biri beni kurtarsın, yoksa ya delirip meczub kalacağım veya yüzyılın yenileyicisi olduğumu ve tüüm kainatın benden  işlediğini cami-i hüccuratıma ilan edeceğim J..  ya mehdi olacağım veya kendimin deccalı ..mecburum,birini seçmem lazım !!.. 

işte siz böyle delirmeye ramak kalmışken ve yellim yepelek harikulade hayal balonlarınızla uçuşurken, gitmeniz gereken yere ruhunuz sayesinde götürülürsünüz..aaah!  gittiniz.. ruhunuz size oyun oynadı ve sizi bir gözleri ahuya zebun etti felek J!!..o gözlerden size bakarak :”HEY SEN! MİNİK ŞEYTAN NEFSİM,KADINIM, BAK!! BU BENİM AŞIK OLDUĞUM YER..ARTIK O’NUNUM..BENİ İSTİYORSAN SEN DE BURAYA GELECEKSİN,YOKSA ASLA SANA DÖNMEM” der..işte ruhunuz başka bir bedenin gözlerinde,nefsiniz sizin bedeninizde olduğu halde en büyük vücûd ayrılığını yaşarsınız.. ruhunuz sizi boşamış ve başka bir kocaya kaçmıştır.. “o ruh benim ,ruhumu bana ver!” deseniz de ruhunuz iflah olmaz bir aşka tutulmuştur..


..eve döner ve ruhunuz size dönsün diye beklersiniz.ama rüyalarınızda ruhunuzun size hiç dönmediğini , aşkının peşinde, acılar içinde nasıl sürüm süpelek gezindiğini görürsünüz.ruhunuzu geri almanız lazımdır..hep isyan edersiniz.”hayır ben aşık değilim,ruhum aşık!.biz beden-nefs asla aşık değiliz!. kimselerin elini öpüp, başka birinden  emir almayız!!..oda ben gibi bir insan ve hayatı bana ters gelen bir sürü yanlışlarla dolu ve benden üstün değil.hem zaten birbirimizi hiç görüp tanımamıştık ki!! bu işte nerden çıktı başıma?” dersiniz..dersiniz amma evdeki hesap çarşıya uymaz maalesef.. ruhunuz –kalbiniz ait olduğu yeri bulmuş ve onun gözlerinden ışıyan ışka kavuşmuş, kandili  bir defa uyanmıştır.. ölüler diyarının bekçisi uyanmış, kıyametiniz kopmuş, vücud ikliminiz yerle bir edilmiş, güneşiniz battığı batıdan doğmuş ve nefs ruha aşık olmaya başlamıştır..



Nefsi mutmainne:TATMİN OLMUŞ NEFS; ahh kalbim…aşktan ölmek üzereyim.aklım sandığım ikili-duailitik çalışan beynim iflas etti..içine düştüğüm aşk batağından beni kurtarmak isteyen beyninim iki çıkarcı lobu sürekli, iki burcum arasında” snapss snapss “düşünce okları atışı yapıyor.. ama kalbim beynimden bağımsız ve beynimi hiiç takmıyor.beynim kalbime ulaşamıyor..aşıkım aşık!! J .. imdaattt!!! . ama ben aşık değilim J..inadım inat.. sadece ruhum  O’na aşık…nefsimse ruhumu ait olduğu yere, bana dönsün diye bekliyor..son kalem olan  kalp şehrimse hala benim J..nefsimin bayrağını vücud iklimimde sallandırmaya devam ediyorum..

ahh bir gece !!işte o gece..sabaha karşı ..hey ne oluyor?!! uyanıyorum.. oo! minik balıkların, babanın erlik su bahri ummanındayım..denizde balıklar yüzüyor..aa!!tanıdım beni!..en  alık balıkların içinde, en cin cin zeki, fırlama bakan balık benim ben !!..ah, göz göze geldim balık kendimle..hızla yüzüp kaçtım yine babama nedense J!!  ve ŞİMDİ; ahh!!kalbim yerinden çıkmış, dışarıda şiddetle atıyor .. her kalp atımında da, aşık olduğu Sevdiğinin adını zikrediyor.. kalbimin Senin adınla atışının şiddeti sınır tanımıyor Sevdiğim  .. sonsuz mutlulukla ve huzurla sakinleşip duruluyor, yuvasına dönüp uyuyor…
ahh!! Bu nasıl oldu peki?benim kalbim nasıl bedenimden dışarı fırladı?ve neden !! ahh,evvet,ben değil, kalbim Sana aşıkmış  şimdi anladım 
J!!

Nefsi raziye:RAZI OLMUŞ NEFİS; kalbimin aşkından emin olup, mutmain olması her şeyimi değiştirdi ve artık nefs süvarim olmaktan vazgeçti ve ruh kocasını kabul edip, teslim oldu..böylece ruhum süvari nefsim onun bineği oldu..bizim aşkımızı nötrleyense, toprak enerji faz kabımız olan beden evimizdi.. artık kendi beden  evimde, ruh damadım ve nefs gelinimin ilk balayı deneyimlerini takip ediyorum J....bazen kavga etseler de genelde iki tarafta uyumlu.. ama ruhun ışığı arttıkça, nefsin ona ve ilmine hayranlığı artıyor tabii.o halde nefsim ruh kocasından razı oluyor ve secde ediyor..kadının kocasına secdesi gerçekleşiyor.. BEN SENDEN RAZIYIM DER KUL ismi hası olan RABBİNE …

Nefsi Marziye;BEN DE SENDEN MEMNUN VE RAZIYIM NEFSİ; ruh eşi’de nefsinden memnun olur ve razı olduğunu bildiren karşılık secdesini yapar..böylece iki secdelik salat ikame edilmiş olur ve kişiye ait nefs dereceleri dersi biter.. çünkü artık nefsin ipleri tamamen ruhun eline geçmiştir..ölmeden evvel ölme deneyimi tamamlanmış,olan bitenler salike bir bir gösterilerek-okutularak-anlatılarak açıklanmış ve şimdi tam ölüm anında gözünün önünden tüüm hayatının  bir film şeridi gibi geçip gitmesi misali, “her şey kitabı” ona okunmuş-gösterilmiş ve mekanı yaşarken cennet olmuştur.. bedeni satın alınmış, Hak’k ın nazargahı ilahı makamı olan kalbi ,gerekli olan işlerde kullanılmak üzere, esma kabiliyetine göre kulluk için perdahlanmıştır..


Nefsi safiye: ARINMIŞ KUTSAL RUH’A ULAŞMIŞ NEFS; rabbini bulan ve o olan nefsin RABLİK=TERBİYE EDİCİLİĞİnin açığa çıkması.. burası maddenin bittiği yerdir..renksizlik ve şekilsizlik diyarı olduğundan saf-şeffaf-latifdir..cam misalidir..ışık prizma olunur..kendine ait hiçbir rengi biçimi olmadığından, kendisine yansıtılanı 7 tayf renge bölerek, onu sonsuz tonlarda ve görüntüde AKS ettiren AYN’A ya dönüşülür.. artık meslek sahibi olan salikin uzmanlık alanı AYN’ALIKTIR.. o içi boşaltılmış yaşayan bir ölüdür.. SIRRINDA SIR OLAN TURUKU ÂLİ SIRLIDIR..TASARRUFAT ORADANDIR.. ona bakan kendini görür..ona ne söylerse, kendinden kendine  gelen cevabı  yine ondan alır..iş bu ki, herkes  saf ayn’a değildir..RA’NIN GÖZÜ ASIL KENDİSİDİR.. artık ıstıfa olup ehlileşmiş nefs-i  KEDİSİ ise KITMİR olup  ,7 uyurlu ışk mağarasını  bekler.. hazine ve gençler korunur...
******


HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜBen gizli bir hazine idim bilinmek istedim ALEMLER i yarattım, bilmek istedim ADEM i yarattım.

TI 
Harfi.. değeri 9..  başlangıç.. TORAH(tohum)-TÖRE-ŞERİAT-ı TURUKU ÂLİ = YOL dur .. bir şey, TOPRAğa TOHUM olarak ekilirse, o tohum ikiye yarılarak çatlar ve yeşil- irşad –hay- filizi kendisi olan vav 9’dan, 6’yı  doğurur.. zaten, tı harfinin değeri 9 rakamı da HÜVİYETin içindeki VESAYET ve velayet SIRRInı, yani, çocuk babanın sırrıdırı bize verir.. bu dönüşüm devriyesi HAK ve HALK’tır..  HAK taş makamı ise, HALK TOPRAKTIR.. taş ufalandığında toprak-kum, birleştiğindeyse taş olur.. toprak kulluk makamı olup, taşlık ise  rablik makamıdır.. o yüzden de eski öğretilerde Tanrı’nın ilk defa taşa tecelli ettiğine inanılır..

o halde atomun sırrı da- insanın yaratım sırrı da; daima bu zerre-toz-tohumu olan nuru muhammedi=karşılıklı muhabbet  olan SÂLÂT-I AŞKIN mayadadır…..

TA harfi, eski Mu - Maya dilinde YILDIZ  ve HA harfi de  SU demekmiş. iki hece birleştiğindeyse TAHA   kuyruklu yıldız olur.. unutmayalım ki hepimizin başlangıcı olan, her sperm insancık gerçek bir kuyruklu yıldızdır .. yani o düşen kuyruklu yıldızlar-düşmüş  melekler bizden başkası değildir J….ayrıca kuyruklu yıldızlar haberci –müjdeci-ulak nebiler  olarak da tanınmışlardır……
ve ta harfi,  ölümsüz ruh soyu yolunun maddi sembolü olan  asa yolu turuk yılan dır…asası kıvrımlı olanlar sapkın yalan yılan yollarına sapar ve yol vampirlerince avlanırlar… asa yılanını doğrultanlarsa istikamet sahibi olup, sıratı müstakim üzere kalanlardır…


T harfi insanlık tarihindeki en önemli sembollerin başında gelir.. İNSAN TE CETVELİ GİBİDİR.. İsa Ruhullah sembolünde olduğu gibi; her kişinin ruhsal manasının da madde denilen 4 sütuna çarmıha gerilmesidir..  yani T; 4 ana unsur zaman tekeri olan hava+ ateş+ su+ toprak’ın  evlenerek  Tevhid çocuğu İNSANı doğurmasıdır...

o yüzden HAÇ,+ ,T sembolü kadim tarihte daima TEK TANRI DAMGASI  “OZ” olmuştur.. daire içinde + işareti dünyanın her yerinde vardır.. bu daire içindeki noktanın ilahi nefesle hareket bulup  yaratımı yapması; rüzgar gülü-yaşam çiçeği-gül terklerini oluşturması, bize ilahi nizamın sünnetullah şeriatını yani ATOMun prensiplerini  anlatır…bu sahada ise, yaratılmış hiçbir varlığın ne hükmü nede yetkisi vardır..cüzzi kader burada işlemez..zamanın çarkları her yaratılmışa eşit döner.. kayırma yoktur ama, kayrılan-sistemin dışına çıkıp-ölmeden evvel ölenler-perde ardına-aynanın sırrına  geçenlerde daima  vardır J..


ayrıca TI harfi benim için kendisinden evvelki harfin başını kesen balta misalidir.. mesela  THOR, İskandinav türklerinin en büyük tanrısı olan O’DİN ‘in oğludur..Thor’un, iki cüce demirci kardeş tarafından yapılan ve balta olacakken, hata sonucu çekiçe dönüşen sihirli asa silahı vardır.. ve Thor da aynen Osiris gibi, babasının kardeşi olan  yılan=İSİS tarafından öldürülür.. bu aslında mitolojilerin, yaratımdan evvelki astronomi ilmini bize verdiklerinin en mükemmel delillerindendir.

düşmüş yıldızlar, düşmüş melekler, düşmüş ruhsal yapılar ve o ruhları aşağı düşürense daima maddeleşme isteği olan –ŞEY’tan da denen ölümlülük GENi -DNA –YARATIM yılanı her yerde daima karşımıza çıkar...


Türkler ankâ kuşuna TUĞRUL KUŞU derler ve direklerin ucuna taktıkları değişik objelerle gök tanrıya bu Tuğrul ata direği ile çıkabileceklerine atıf yaparlar (*Osiris’in belkemiği Djed sütunu bizde Tuğrul kuşuna dönüşmüştür).. …aslında Tuğrul’da, asa  ankh sembolü dolayısı ile başta bir ölümlü yılandır amma, onda dünya tekerinin kutup milliği –hazine-i genç  bekçisi  O’MAR’ lık istidadı =TEKVİN VASFI vardır.. Tuğrul- ANKA kuşudur ve ölümsüzdür…dolayısı ile burada Tuğrul direği, hayat ağacı olan TUBA AĞACIna da remizdir…ağacın tepesinde ise eski sümerde yazdığı gibi SAKİYE SÜDURİ vardır J.. aynı kaseden; elden ele, kaseyi döndüre döndüre içmek…ve Sevdiğinin dudağının değdiği yerden köklerindeki  kaseye uzanmak ..Tuğrul’un ATA DİREĞİNDEN ruhları aşağıdan yukarıya çıkartmak ve yeni gelen ruhları aşağıya indirmek Sakiye Süduri’ nin mesleğidir …. ölümsüz olmak….KAF’DAN KAF’A..

*bugün millete yeni bir şeymiş gibi sunulan TAURUS ENERJİSİ de aslında bu Tuğrul Ata Direği-demirkazık ilmi olan, kişideki kutupsallığın açığa çıkmış enerji –koruma –mıknatısiyet ilmine dendiğini de böylece öğrenmiş olduk..santekarlara inanmamak için, bizim araştırıp kendimizde öğrenip bilmemiz gerek unutmayın lütfen...

arapça TI harfi gerçekten de bir BACAK’a benzer buda  mısır hiyeroglifinde  bacak şeklinde olup BE HARFİne tekabül eder…. Dünyanın en eski Zodyak resmi olan Dendera Tapınağındaki Zodyak merkezinde işte bu bacak-BE harfi vardır….yani BE sırrı KADEM MAKAMI hiçbir zaman değişmemiştir.. o yüzden de bu sırrı bize öğreten her mürşid  ALİ makamındadır.. öğrettiği sır ise NURU MUHAMMEDİYE noktasıdır. yani  nokta-i ruh - atom Ali’dir..o noktanın içindeki enfes nefes bilgisi, mahrem olan saha ise Muhammed’ dir....



Kur’an ‘da "Ta-Ha suresi; "Sûretü'l-kelim" ve "Sûretü Musa" şeklinde de geçer... Musa: Su manasına gelen "mu" ve Ağaç anlamına gelen "kelimesinin birleşimidir.. çünkü Nil nehri üstünde ağaç bir tabut –sandık içinde saraya geldi.. dolayısı ile burada o saray halkı için olan asıl mucize Osiris’in tecellisi gibi etki yaptı..(*ayrıca bu sureyi , evlenmek isteyip evlenemeyenlerde okurlarmış..)

TAHA SURESİ 7 ;Fikrini yüksek sesle söylesen de (gizlesen de fark etmez); çünkü O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. ((*"O, insanın dile getirilmeyen tüm iç alemindeki hislerini -olup bitenleri de bilmektedir" ..Tasavvufta insanın manevî varlığını derinliğe doğru "kalp, sır, ruh, hafi, ahfa" şeklinde letaif bedenleri sırlanır.))


TAHA SURESİ 20; Bunun üzerine Musa onu hemen yere attı. Bir de ne görsün; o, hızla kıvrılıp kayan bir yılan olmuş! .. 
DNA-GEN =İLİYYİN ve SİCCİN  SARMALLARI HAKKINDA MALUMAT ;
Hayye” kelimesi tür adı olup küçük büyük, erkek dişi, bütün yılanlar için kullanılır. “Su'bân” yılanların büyüğü; “cân” da incesi ve küçüğüdür. Şu halde Musa’nın asası yılan haline gelirken ince bir yılan biçiminde değişmeye başlamış, sonra irileşip cüssesi büyümüş ve su'bân haline dönüşmüştür. Bu yüzden cân kelimesi ile asanın yılana dönüşmüş ilk hali, su'bân ile de son hali kastedilmiştir. Demek ki bu yılan su'bân görüntüsünde ve cân süratinde idi. (ALINTIDIR) bu yılanlar beyaz,siyah ve yeşil renklidirler..

111. O gün bütün yüzler, Her şeyi ayakta tutan Mutlak Dirinin huzurunda saygıyla eğilir ve zaten zulüm yüklenen kimse ise hüsrana uğramıştır……

antik TA harfi bilgileri : Mısır dilinde TA; yeryüzü, dünya, toprak, ilk yer tanrısı, gökyüzü tanrıçası NUN’nun kocası, zaman, an, kaya, tapınak altarındaki tablo gibi anlamlara kullanılmış.. .
Mısır'da HA: (bazen çoğulu haw): Jat (belkemiği-MERDOK-marduk )olarak da yazılır. Memeli varlıklarda Kişinin fiziksel beden (etten) kısmıdır…Maya dilinde  Ta ülke, yıldızlar demekmiş. (TU kelimesi aynı zamanda Eski Mısır’da firavun-kral anlamındadır. Tutankamon v.s)…Uzak Doğuda Gökyüzü T’ien, Yeryüzü Ti dir..Sümer de Ti hayat .. Sami dilinde Bet/Beth ev ..Tİ’bet..T’ien Shan dağları da (Shan Çince’de dağ demek) kutsal-semavi dağlar anlamına geliyor, Uygurlar da Tanrı Dağları (Tengri Tagh) … Arapça’da “tur” hem dağ, hem de Kâbe’yi tavaf etmek anlamına geliyor..
Sümerde  TUR  kelime anlamları: Sihirli, kutsal taş kase ve prens, kral, büyük olan  Turan / Duran  ‘efendi’ anlamındadır.. gök tanrıya  Dingir (gökde parlayan yıldız) -Dingiri- Dingirenek denir.. eski türkler ve Kızılderililerde evin ata direğinin tepesinde bir tekerlek asılıdır.. tanrı dingiri aynı zamanda değirmenci tanrıdır ve eski mısırda çömlekçi sanatçı ilah Ptah’dır.. 
tıp ilminde TI harfi.. ağrıyan bölgelere tentürdiyot ile küçük küçük +++ çizildiğinde bu işlem ağrılarımızı alıyormış. aynı işlemin üzerine  bolca toz karabiber serpip temiz tülbent bezlerle kat kat sarınca ise doğal yakı elde ediliyormuş.. bu işlem bir manada 4 unsura= ateşe+havaya+suya+ toprağa hakkını vermek demek aslında..dünya madde yani deliller alemidir.ve her varlık bir delille sayılıp bilinmek ister. Belki de okült büyü ilmi ve pantesitler de sadece bunu yapıyorlar kim bilir..



Kel Aynak, ibis ,Turna kuşu 
sembolü  aslında sadece tek bir kişiyi tarih boyunca anlatır.. ki; O’da  4. kat sema GÜNEŞ –MUTMAİNNE=CEM  makamı olan ve o dönemin güneşi olarak ilişkilendirilen -3 DEFA ULULANMIŞ  İDRİS
nebidir.. turna-tur-törn- semâ-tur-çark  atarak dönme anlamının kökeni, İdris nebimizin manevi anlamından günümüze dek gelmiştir.. O, tasavvufi batıni okulların kurucusu olup , esma hülle terzimizdir.. muhakkak ki O, göksel astronomi ilmini tedrisat olarak, ilk defa;  kozmik denizde dönerek yüzen- sübhân -tesbihi âli olan gezegenler ilmini bize yazarak ve resmederek  öğrettiğinden dolayı,  bu mananın onun adı ile anılması da gayet doğaldır..


Kabe’nin içindeki en değerli- en münakaşalı olan,  üç turnalarda denilen lat-uzza-menat putları (*yüce kuğular)  aslında Güneş+Ay+Dünya dır.ama bunları döndürense babaları sayılan ilah LAH putudur ..yanii o devirde de, EL LAH adında,yaratan esma olan ALLAH’a ait  en yüksekte duran bir erkek suretli put vardır.. Muhammedi makam  surete izin vermediğinden dolayı putlar kırılır (*o devre dek panteist parça-hücre vücûd –kendini bilme öğreti metoduna yeni devriyeden dolayı  manen izin verilmiştir)…

oysa şimdi makamın kendisi tecelli etmiş, ders bitmiş ve artık sonsuza açılmak zamanı geldiğinden, suret putları parçalanmış ve ilaheler=tanrılar devride bitmiştir.. böylece Tevhidin Babası İBRAHİM Halilullah’ın bir zamanlar tüm putları kırıp ,en büyük putu kırmayıp, eline balta tutuşturup “hepsini o kırdı, ben kırmadım “dediği sır, binlerce yıl sonra, O, sırrı tohumun neslinden kendisi olarak zuhur etmiş ve vazifesini ikmal etmiştir..

işte böylece yeryüzünde ilk defa bugün ,kelime-i tevhidin LAİLAHEİLLALLAH cümlesi tamamlanmış, MUHAMMEDRASULALLAH devri başlamıştır..yani kainat tevhid mertbelerinin HİÇLİK makamlarını bitirerek BEKÂ makamlarına geçmiştir.. maksatsa VACİBÜL VÜCÛD olabilmektir..
TARIK= TURUKU ÂLİYE YOLU= Tarikatta TI HARFİ ; sen Hakk’ın zuhuru olan bir insansın.. her insanın üzerinde taşıdığı, kendi gibi sayısız sperm insancık vardır.. bunların bir kısmı bu alemde davete icap eden veya davete icabet etmeyen ümmetleri-hüccuratı olarak geleceklerdir.. ve sende bilerek veya bilmeyerek dahi, bu alemin her işinde kendi payına düşeni yapacaksın ve yapıyorsun.. isteyerek yada istemeyerek emre itaat ediyorsun da farkında değilsin!...

TARIK YILDIZI O’dur…TURUKU ÂLİ nin İMAMESİ kutbul nişan O’dur…Tesbihi Âliye’de olmak demek  Muhammediyetten ayrılmamak demektir..
Burada eski Mısırdaki Tek Tanrı dini olan Tanrı A’TON yani ATOM daki yaratım sırrı ilmide vardır..zerre küllün aynasıdır.. o halde T harfi ATOM da demektir.. yani zerre ..insanı maddeleştiren o gizemli toprak mayası…Ebu TÛ’ RAB sırrı..
 yaratılmış her şeyin, meleğin ve cinnin secdesi topraktan yaratılmış Adem’eyken, Adem’in alnını koyup nefsinin sembolü olan burnunu sürttüp secde kıldığı hammaddesiyse  SIRRI TOPRAK’tır...


****



HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

ZI
 Harf değeri 900 .. (İhata-i Muhammediye) bunu da yine TI harfinin ezvacı eşi olarak algılayabilirim tabii.. bedeninin  sağ ve sol sütun kademi ayaklı bacakları..makam .kadem..iki bacağı ve iki ayağı üzerinde durmak.. TI sol bacak ve sol ayaksa ,ZI  harfi sağ bacak ve sağ ayak makamıdır.. çünkü ZI harfi  olan sağ ayak makamı daima ZAHİR olup, sol ayak makamı olan TI harfi –BATIN ‘ı mühürler.. o halde batın ile zahir birlikte çalışır.. mesela  erenler demişler ki kadın ve erkek evlendiğinde her biri tek tek ayakları üzerinde durmaz.birlikte tek vücûd olup birbirleriyle kayim makam olurlar.. o yüzden de karıkocalık başkadır, kadın  ve erkeklik ayrı ayrı şeylerdir. .izdivaç çok özel ve önemli bir manadır..

tevhidi en mükemmel anlatan şey RAHMAN sembolü BABA ile RAHİYM sembolü ANNE nin bir araya gelmesi ve BE sırrı olan NOKTA yı birlikte vücuda getirmesidir.. besmelenin sırı 19 ,aslında AL SAHİBİ olmak demek olan AİLE dir.. herkesin hırkasının içinde zahiren maddi himaye ettiği ailesi vardır ki, illa bunlar bilinen aile demek de değildir.. kişinin kalbinin ruhen bir olduğu ancak  onun hakiki ailesidir..


mesela islamda silsile Tûruku  Âli çok önemlidir..ve YOL AİLESİ olmak  BEL AİLESİ olmaktan çok daha sahicidir..
mistik manada ayak ve balık ve ruh aynı manadadır ve makam da demektir..TI  (değeri 9) ve ZI  (değeri 900) harfleri bize izdivaç eden dişi ve erkek iki harf ailesini de verir..9+9=18 dir..1+8=9  yani tevhid olan vuslattır.. 

insan iki ayağı üzerinde durur.. sol yani nefsine ,sağ yanı ise ruhunun manasına aittir ve sağ zahir-zuhur-celaldir.. batınını-cemalini ayağıyla mühürleyerek örter, korur. o yüzden de her erkek rahman misali olup,kadınını mahremini sakınıp korur..ki, bu zıtlık iki tarafın kendi kanunları içinde yer değiştirir..örnek; zahir batın=batın zahir..
****





*SİMYA DA RENKLER HAKKINDA ÖN BİLGİDİR.. En sıcak, En ısısı yüksek renk mavidir. Mangal kömürü al büyükçe, pürmüzle ısıt, evvela turuncu olur sonra kırmızı olur ,sonrada mavi olur. en yüksek ısı mavidir. Mutlaka nazar boncuğunda mavi bulunur .Yanında sarı bulunur.. sarı uzaktan en çok görünen renktir.  Onun için NAZAR boncuklarda sarı ve mavi renk olur, birisi uzaktan görmek için, biri harareti öldürmek içindir (alıntıdır)..



RENK KÜRELERİ NOTLARI: Sağ ayağın kaldırılması (Küre-Müselles-ÜÇGEN)e işarettir: 4 kapı 40 makam: 

Küre-i har 
Ateş (ŞERİAT)bir anadan doğmak …
Küre-i hava Hava (TARİKAT) ikrar verip bir yola girmek ..
Küre-i ma Su (MARİFET) Hakkı kendi özünde bulmak..
Küre-i hak Toprak (HAKİKAT) Tanrısal-İLAHİ Makama Ulaşmak…
(bektaşilikten alıntı)

kabalada renklerin simyası…Sefirot tablosunda,  beyaz Aklı hikmet, Lûtuf ve Zafere, kırmızı Zeka, Sertlik ve San'a,  mavi Taç, Güzellik ve Esas'a, siyah da Krallık'a tekabül eder.



TİBET ÖLÜLER KİTABI BARDO DAN İSLAM TASAVUFUNA LETAİF-ÇAKRA NURLAR İLMİ.
.ölmeden evvel son nefeste ölümü deneyimlelerden özet alıntılar ....
ve mevtamız HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞTU ..ÖLÜM ÖTESİNE IŞIKLAR DİYARINA YOLCULUKTA BAŞLADII..

1.GÜN: ilk evvela EN KUVVETLİ AĞIR YANIŞ OLAN  nefsi emmarenin de rengi  denilen ,Kelime-i Tevhidin rengi şeffaf mavi -bilgeliğin ışığı geliyor.. “Bu ışığın yanında, devalardan gelen soluk beyaz bir aydınlık da sana çarpacak! “Kötü zanların olan  karmanın etkisiyle sen daima ilk gelen ışıktan kaçıp soluk  , gölge alt alemin ışığına çekilmek isteyeceksin, sakın yapma!!! TAŞ BUDA  OLACAKSIN !..DURMA!!

Taş maddesi kutsal sırlardan yüce bir sırdır ve buna ulaşmak ezeli lütûf ve sanat işlemleriyle mümkün olur. Çünkü bu işlem, hakkında bilgi verilmeyen ve kolay mükemmellikte bir amaçtır..(hz.Ömer Şifaî)

2. GÜN:  bembeyaz bir ışık-iyilik ışınımı gibi çıkacak. Buna zorlukla bakabileceksin ve bu ışık sana doğru gelecek. “Bu ışığın yanında cehennemden gelen kurşun renkli bir duman da olacak. Öfkenden ya da korkundan beyaz ışıktan kaçmak isteyecek ve cehennemin kurşuni dumanının içine düşeceksin. O yüzden beyaz ışıktan korkma ona kendini bırak!!

3.GÜN:
 tacı şeriflerin tepe rengi ,güneş ve alimlerin nuru sarı renkli olurmuş. Ve hazzın rengi de parlak sarıdır ya hanii..işte tüm zevklerin yaratıcısı ZİHİN-zeka ve bilgelik ışığı  SARI RENKLİ NURLA tezahür ediyormuş  :) Bu ışıkla yana yana, insan dünyasının soluk mavi-sarı aydınlığı da, Bilgelik ışığıyla aynı zamanda gelip sana dokunacak. sakın ona kendini verme ,parlak ilk olan ışığı  seç ey oğull!!

4. GÜN :ve  KIRMIZI IŞIK –NUR gelir...islam tasavvufunda parlak net kırmızı nur , İSMİ CELAL olan  ALLAH LAFZATULLAHIdır... “Bu bilgi ışığının yanında gelense kırmızımsı soluk bir aydınlıkta parlayacak. Ona sakın  Kapılma!!.

5. GÜN :
 şimdi de  YEŞİL-HAY-HIZIR -İRŞAD EDİCİ IŞIK geldi..  yeşil ışık ‘Hava’ elementinin ilk biçimidir.. üzerinde haça benzer + şeklinde ışıkla parlayacak ..“Bu gördüğün, kendi kişisel bilginin doğal gücüdür. İRŞAD KENDİNDEN KENDİNEDİR..“Bu yeşil ışığın yanında, kıskançlık duygusunun neden olduğu koyu yeşil bir aydınlık da gelip üzerinde parlayacak, sakın ona aldanma!! Yeşil kalp çakramızın rengidir..orada olan ANKÂ RUH kuşumuzda zümrüt yeşili cevher nuru ışığındandır.

6.GÜN:
 4 ana unsurun olan  su+ toprak + ateş +hava  ilkel halleri olan dört renk hep birden üzerinde parlayacak.  Bu Tohumundan  yayılan  güç dışarıdan gelmedi.. bu güçlü ışıklar Senin kalbinin dört bölümünden gelmektedirler. Merkez de sayılırsa, bu beş yön anlamına gelir.  Kalbinden çıkar ve üzerinde parlarlar.


Yardımcı nur ruhları-tanrısal ışıklar senin benliğinden başka bir yerden gelmezler ve senin kendi zekanın bölümlerinde ezelden beri vardırlar. Bu idrake eremeyenler bunlara ilahlık atfedip TANRILAR DEMİŞ ve zihnin ışıkların soluk girdaplarında daima  sanal ilahları ile kaybolup, unutulmuşlardır....  Şimdi sen Onların doğasını tanıyorsun...onların her birinin belli renkleri ,süsleri, tavırları, tahtları ve sembolleri vardır.. değişmezler.. o yüzden de başlangıçtan beri zihin; kendini bilmek isteyen yolcularına daima, aynı renk ve aynı sembollerle, aynı imgelerle kendisini öğretip tanıtır.. tüm dervişan aynı sembollerle aynı yerde, hangi makam ve halde olduğunu böylece kolayca bilir.. anlar.. her yolcu dili,dini,ırkı ne olursa olsun birbirlerini  tanıyarak  bulurlar..

Şimdi çakra-şakra-letaifleri az çok kavradın değil mi?
 bu enerji tekerleklerin 5’ER çift  ışınım çemberi olarak gruplanmışlardır.. onları bazen harikulade ışık küreleri olarak ta deneyimleyebilirsin.. tek renk görebileceğin gibi, gökkuşağı gibide görebilirsin.. daima parlak, net, sevinç ve neşe veren huzurlu olanı sev..soluk ve belirsiz donuk renklerden uzaklaş.. bunların hepsi senin zihninin bilgi dolu himmet-hikmet daireleridir unutma!!

7 GÜN:   ölüyü almaya 6 ışık toplu halde gelir ve onu parlak ve soluk zıt halleri ile etkilemeye çalışır. KİŞİ KENDİ SAF IŞIĞINI YAKALADIĞI ANDA KURTULUR. .“Dairenin merkezinde, Bilginin sahibi, Dans üstadı Lotus, GÜL karmanın meyvelerini olgunlaştıran sahip, beş renkte ışımaktadırlar. İSİS’İN GÜLÜ, BRAHMAN’NIN LOTUS’U, BÛ-İ MUHAMMEDİ KOKUSU işte tam da burasıdır..




Evet benim için Tibet’in ölüler kitabının anlamı bugün budur ..ama astrolojiden hiç anlamasam da, birde şunu sezdim Sevdiğim, bak!! olayı ,haftanın 7 günü,7 nefs beden ışığı ile ve 4 ana unsura ait 4X4 =16 olmak üzere, AY'IN EVRELERİ OLARAK ANLADIM..
 
tasavvufta iki yol vardır..biri aşk ehli içindir.aşk, en hızlı eren ama en acı çekilen yoldur.aşka ar ,namus ve hiç bir kanun sökmez  ..aşk ehli ,tüm idrak perdelerini hızla yırtabilir..ama aynı yolu ilim ve bilimle de yavaş yavaaaş, yavaaaaş yorulup acı çekmeden de gidebiliriz.. bu bir vergidir.. hangisi denk gelmişse kabul edilir.. sonuç hedeftir ve şaşmaz. tevhid elbisesi giymeyi ve her gördüğüne tevhid elbisesi giydirmeyi öğrenerek FARK’A GELEN KİŞİ İÇİN din ,dil,ırk ,kanunlar yoktur..tek bir idare, tek bir din ve tek bir yasa vardır…oda Tevhiddir. .tüm bu oluşumlar Kelime-i  Tevhid’de sırlıdır.. hepimiz,bilelim bilmeyelim  Kelime-i Tevhid cümlesinin içinde  yol alırız …

*islam tasavvufunda 4 ANA UNSUR’UN 4 ÖLÜMLE  çarmıha gerilip ÖLDÜRÜLMESİ: beyazkırmızı, siyah ve yeşil .... beyaz ölüm açlık demekmiş...kırmızı ölüme mevt-i camii de deniyormuş.. Arabi Hocaya göre bu ölüm daha fazla melamiyedekiler de görülüyormuş ve ölüm demek tövbe demekmiş.. yeşil ölüm yamalı giysilerle sembollenmiş..aynı tabiatın her daim değişen yeryüzü nebatatını simgeliyormuş bu yamalar..ve siyah ölüm..ezası= cefası fark etmeyen?!! ve sevenin sevdiğinde fena olmasıymış.(İsmail Hakkı Bursevi /Tamamü’l Feyz )


tüm bu idrakler bize simya ilmini de verir..madde de elementler kimya ile çözülür.. soyut manadaysa,  yanmak=ölüm=tevbe ile arınılıp, damıtılır.. kişinin kendi vehimlerinden sıyrılıp, yüklendiği emanet ilimleri  süze süze, aldığı yerlere tam vaktinde geri verişidir..

kendi içsel noktasına geriye çekilmesi ise;  suya düşen tek bir damlanın 7 dalga açılıp ,tekrar huzurla 7 dalga içe dönerek ,geldiği noktaya dönmesidir vesselam..

eskiler ”bu fani alemde nefesini sebil etme, nefesi kimya et” demişler ..ne de güzel demişler



HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ
AYIN HARFİ…Değeri 70 :
  Koca Yun-US ; aklı suya erip de, göynümüş gönle sahip olduğunda O, YUNUS’un dediği gibi:” milki bekadan gelmişim fani cihanı neylerem” misalidir... AYIN HARFİ ;4 ana unsur başlığı altında toplanan, yani insanı ve diğer her şeyleri de maddeleştiren, her enerjik  melek-i kuvvet yapının  tezahürü  AYN-I ÂLİ dir..ZÂT-I ÂLİ misalidir RA’NIN GÖZÜ....yanii, maddeyi ve manayı yese yese, asla doymayan karnı-gözü büyük kocamAN dünyamız gibidir ..

güneş ;dünyevi varlıklar için yaşam kaynağı ve hayatı  oluşturan ana sistemdir.. GÜNEŞ-RA-NUR ‘un terbiye ediciliği bizim  üzerimizde RAB oluşundandır. güneş Rahman’dır… yeryüzündeki hiçbir canlıdan yaşam ışığını, ısısını engellemez ..varlıklar perdelerini ona açtıkları kadar ışık huzmelerine , onun ışığındaki varlık –zerre- tohum- meleki vücudlarına kavuşabilirler..bunlara feyz de diyebiliriz.. veya bugün anlayacağımız şekilde, içi bilgi dolu kuant balon-hava zerrecikleridir ..

galaksimize samanyolu-milkway-süt yolu denmesi boşuna değidir.. süt de su da ilimdir, bilgidir.. SOMUT yeryüzü suları olduğu gibi, göksel  SOYUT sularda vardır..  yeryüzündeki  tüm suların , yeraltındaki tek  nehir olan NİL’e   ait  kollar olduğunu duymuştum.ve göklerinde soyut bir NİL’i olduğunu ,buna da GÖKNİL-MİLKWAY-SÜT YOLU dendiğini bilelim istedim (bu Göknil işaretimi dün geceki rüya verilerinden elde ettiğimi  itiraf etmeliyim ..yani bana ait değil)....
bizler nasıl ki burada, cem makamını-vahidiyeti-birlikte bir olmayı- damlamızın denize karışıp deniz olması diye  açıklayıp  anlamaya çalışıyorsak, artık şunu da tefekkür edebilmeliyiz.. bir vakitler hepimiz göksel yıldızlardık ve samanyolundan, yerdeki suya  OL’AN aksimizi seyrediyorduk.. işte ne olduysa o zaman oldu ve suya düşen aksimizin ışıltısına vurulduk JNARSİZİM HASTALIĞINA tutulduk .. yani KENDİMİZE AŞIK OLUP KENDİMİZE VURULDUK....ve düşmüş melekler denilen bizler ,maddeleşerek bedenlendik.. bunun nasıl olduğunu, her biriniz yıldızınızı bulduğunuzda ve  SABAHIN ŞAHİDİ kayıkçı , sabahın seherinde düştüğünüz denizden  elini uzatıp sizi topladığında ve metal bir metelik olan sizi, göz kapaklarınıza örtmek için bedel olarak aldığında anlayacaksınız ..
YANİ BUNUN İÇİN MANADA, ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEYİ -ÖLürken OLmayı MUHAKKAK DENEYİMLEMELİSİNİZ.. ..buradaki gözlerimiz kapanacak, yeraltı aleminden göksel sulara  kayık bizi götürecek…

AYIN.. Enerji ve madde aslında aynı şeylerdir.. mesela bir mum balmumundandır  ve içinde daima bir ipten fitili vardır.. ışık vermek için fitili tutuşturduğumuzda balmumu da erir.. yani ruh ve nefs birlikte tükenir.. ışık yapmadır ve fitil ile balmumu eridiğinde ışıkta karanlığa döner.. peki kalıcı olan nedir?..ışık ın aydınlığında gördüklerimizin hoş sâdâsı,  gördüklerimizin hayranlığı, hayreti  ve iz süreceğimiz manaların gölgeleri bize kalan yegane kârımızdır….


AYN-GÖZ-AYNA-yakınlık..ayniyet..aynalamak..RÛHÜL KUDÜS  üçgenin üstünden bakan GÖZ’ün ışığı NUR ’dur..o RA’B ‘in gözbebeğinde ki karanlığın aksidir..o öyle bir âmâdır ,öyle bir parlak latif karanlıktır ki ,kendini aydınlatır.. NUR ÜSTÜNE NUR’DUR..


aynada  görünende kendisidir, aynaya ışık tutan da ,aynanın arkasındaki karanlık kömür tozu sırda O’dur.. atomda O’dur.. kendini bilmek duygusu ile kendini parçalayarak kurb’an edip yakan yıkanda O’dur..açılıp saçtığı her damlası ferdidir..ve hiçbir zerresi birbirlerine Ay ile Güneş misali asla yetişip kavuşamazlar..oysaki hepsine camii olan ilah ALLAH HU  atomu cem eder. . ZAT-I ÂLİ,SIFATI ÂLİ OLAN  EHAD  O’dur..VAHİD  O’dur..EVVEL AHİR O’DUR..BATIN ZAHİR O’DUR.RAHMAN RAHİM O’DUR.




NUR SURESİ /34 - Andolsun ki biz size açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.

35 -
 Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi bilir.
*******

HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ
GAYIN 
Harf değeri 1000...
 Hurufi alfabesinde gayın bulut demekmiş ki, bence ebcedine en yakışan resimde bu ganilik var..…peygamberimizin atının adı da Sehab yani Karabulutmuş….küçükken başının üzerinde bir gölgelik misali duran beyaz bulutu da hatırlayalım lütfen. .nasıl ki Şamlı rahipler O’nun gelen peygamber olduğunu o buluttan dolayı bilmişlerdi; bugünde, pc lerimizde ki bulut programları ile pek çok anlayamadığımızı, hatta ricaül gayb yönetim sistemini ve bilgi data bankasını belki bir nebze idrak edebiliriz diye umuyorum..

Gayın Ayın misali göz de demektir..ama gayının gözünün üstünde bir nokta göz vardır..işte bu 3. Gözdür..ne çalışmayla,nede ameliyatla hakikatte ele geçer..onu açan ve delen sadece HÜDÂ'NIN HİKMET KURŞUNUDUR.. 3. göz Hüda'nın nefesinin girdiği ,hikmet gıdası ile kulunu rızıklandırdığı yerdir. hakikat ilmi ledün budur..ne okuyarak,ne ibadetle ele geçer..

en eski minyatürlere bakarsanız bulutların aslında ejderha olduğunu anlarsınız.. islam Selçuklu sanatında çok kullanılan her motifi diğerine bağlayan  rumi deseni de aslında ejderhadır..tüm zencerek ve geçme motifleride daima yılan dır..bu genetik zincirimizi, bilgilerimizin kollektifini bize anlatan en mükemmel semboldür..
Asya ezoterizminde ejderha bilgeliği en üst seviyedir..zaten yılan ejderha olur,ejder  ağzından çıkan ateşle yanarak kül olup ânkâ kuşu olur ve ânkâ da buluttan farklı değildir..çünkü adı var ama cismi yoktur..âmâ daki bulut,buluttaki âmâ gibi..bir bulutu elle tutamazsınız..o  hava boşluğu gibidir ama ,içinde her ilim her bilgi, her ses, her koku, her suret kayıtlıdır. ancak bulut programı size yüklenirse ve şifrenizi girerseniz ,sadece size özel olan bilgiyle donanırsınız. ne kadar?..o an lazım olan, kaldırabileceğiniz kadar..


Gayın GANİ İSMİ ŞERİFİ gibi en zengin olandır..gına dır..
bir şeye son zerresine dek doyunca, gına ve peşinden ikrah gelir...aşkta da gına vardır..aşıkla maşuk geriye çekilir..özlem ve hasret tekrar devreye girinceye dek ikrah devam eder.. Seven Sevdiğinden, Sevilen Sevilmekten aslında hiç usanmaz..ama devranda işler böyle işler vesselam..


****


HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜFE: FE Harf değeri 80… insanın meleküt aleminden madde alemine bendenlenmesi ve yine geldiği yere- feyz haline dönmeyi başarabilmesi ilmidir.. RABITA yayınında yani, telepatik hipnozla yönetilmek bahsindeyiz...o halde Sevdiğim,  hikmet-i himmet SENDEN, hizmet de Senden J..

ters aynalanmış  vav harfinin,  üstü tek noktalı haline  Fe harfi denir..fe yi bugün faz (elektrik)  anlamı ile en güzel manada anlayıp anlatabileceğimize inanmaktayım.. ayette, Rabbimiz C.C  arıya vahy ettiğini söyler.. arı ruha remizdir..Arı’nın  esma- çiçekten  topladığı ilimle yaptığı altın sarısı BAL’a  MARİFET denir.. yani bir kişi ancak ,vahye –ilhamat-ı  rabbaniye mazhar olunca ehli marifet olabilir..

Nasıl ki hava denen şey  TEN’ENFÜS’ü, ciğerlerimize çektiğimiz dinlencelerimizde O oksijen,  ciğerlerimizde yanarak, yani bizde  ölerek bize hayat verirse ,bizde içimize aldığımız bu hawasül havas ilmi olan ilmü ledünü  yakarak –simya ile işler, lazım olduğu kadar bilgiyi, fiille  yaratıma dökeriz.. insan denen makinenin çalışma sistemi böyledir..insan  yaratılmış biyolojik bir robot misalidir ..


yaratıldığından  dolayı da, bu yaratım bilgisi- yapılışı ve kullanma kılavuzu da  herkesin kendi içinde saklıdır..nasıl ki, büyük mimari ustalar yaptıkları eserin en özel bir taşının altına, inşaat detaylarını tam çizimiyle anlatan bir projeyi  ustalık şaheseri olarak saklarlar.. işte buda aynen öyledir.. zira her ustanın en büyük hayali şudur ki; bir gün kendisini sobeleyecek büyük bir ustanın onu bulması, kendisini neşretmesi ve ustalık icazeti olarak ta kendisini geçmesi, kendisini de onunla beraber gelecek basamağa taşımasıdır ..

Ayrıca insanın inşa edilerek yaratılmış olması ,onunda kendinde var olan bu bilgiyle tekrar kendisini yaratmak arzusunu doğurmaktadır.. çünkü insan bunu hatırlayamaz..hatırlamak için çırpındıkça, sandık denen tabuta daha bir gömülür..insanın yaratım sırrını anlayabilmesi için, bu ahit sandığı denen beden kalıp tabutundan ölerek ruhen ayrışması ,kendisine dışarıdan bakabilmesi lazımdır..

Kişilerin kendi çağında hatem olması demek, sonsuza dek o manayı mühürlemesi demek asla olamaz..her çağda, o mühürleri kırıp, kendi adını mühür olarak basacak yeni esma terkipleri olacaktır.. mühürler zihnimizi ancak kilitler ve bizi sahadan uzak tutar ki, buda bir çeşit sihir-büyüdür. .sakın kendini başkasının sözü ile mühürleme!!…ilerle!!..yüksel ve tüm mühürleri birer birer kır!!…atalarını, kendilerini hapsettikleri benliklerinden özgürleştir… inan ki,onlar sana severek eşlik edeceklerdir..bunu  unutma!!..


Pekii..neden her usta, boynuz kulağı geçer misali, kendisinden daha üstün bir usta yetiştirmek zorundadır ? Çünkü ilim ve bilmek tutkusunun zevki  sonsuzdur.. ben bildim- ben oldum diyenler ,oldum dediği noktada donup kalarak o boyuta kendilerini hapsederler. O, ancak ve ancak  o boyuta gelen  yeni bir UStanın ona merhamet edip,onu anarak-hatırlaması ve onu  yanına alıp ,oradan çekip çıkartması ile hapsolduğu sabit idraklilik aleminden kurtulabilir..ve Usta,hatırladığı bu donmuş noktayı çözerek, ona tekrar ivme kazandırır ..onu günceller,onu insanların hatıralarına tekrar sokar.. böylece “ anın beni ki sizi anayım..bana yardım edin ki size yardım edeyim” gerçekleşir..ve o kadim usta tekrar tasarrufata başlayarak, kendi esma terkibinde yetişeceklere feyz akıtmaya başlar..

BAKARA/152:
 Artık Beni anın, Ben de sizi anayım; Bana şükredin, nankörlük etmeyin..

eski ile yeni denen şey, kopmayan ip olan zincir-i habli metin yazılımının halkalarıdır.. kimse ipin ta kendisi ve bütünü  olamaz..  en yüksek bir piri azam dahi, ancak o ipteki bir altın halka olabilir..o yüzden de tarikat icazetlerinde ki  alasilsiletihim mühimdir.. Turuku Âli’yi , imamesi Muhammed Mustafa güneşi olan bir tesbih gibi düşünün …işte altın silsile  budur..

Allah Allahlığını kimseye vermez ama, kendisini tanıtır ve sistemini  öğretebilir..hiçbir nebi ve resul peygamberliğini vermez ama, kendisine misafir edip, olanı biteni göstererek öğretebilir.. hiçbir veli veliliğini ve hiçbir insan da kendi ismiyle manasını asla bir başkasına vermezmiş.. o halde alemde boşluk olmaması ve iğne atılsa, o iğnenin  düşecek nokta bulamaması hadisi ,bu halimize işaret değil de nedir?..



Havada tüm bilgiler (yazılımlar + programlar + kokular + sesler + renkler + görüntüler ) çözülmüş halde askıda durur.. bugün onları; değişik  dekoderlik yapabilen teknolojik aletlerle  indirip, seyredip dinleyebiliyoruz..tv lerde yüzlerce kanal ve her kanalın bir tarzı- seçimi var..bizler seçimlerimize göre bir kanalı tıklayarak  seyrederiz.. seçtiğimiz kanal, bizim cüzi irade dediğimiz, seçimlerimiz kaderimizdir’i de bize anlatır … hayatı boyunca tek  kanala bağlı kalan ve hatalı kanala giren kişi,kendisini o kanal alemine hapsetmiş olur… o yüzden de ana trafoyu hedef almak lazımdır..işte bunu ancak alemin ata direği olan , turukul âli’nin bugünkü Tuğrul Direği ( Djed-Osiris’in belkemiği-ASA ola ŞAH TAŞI) ile anlayabiliriz. .O’NUN ADInı bilmek, İSMİ AZAM’ı bilmektir...

Ana yayının geldiği büyük trafo kablo her idrake göre ince dal- kollara  ayrılır.O, yaşayan Tuba Ağacı- dünyanın Kutup Direğidir (* KÖKLERİ YERİN MERKEZİNDEYKEN DALLARI GÖKLERİ –kökleri  DELENDİR).. şimdiio ağacı, dünyanın ana yayın faz hattı olarak düşünün lütfen.. kendisi NÖTR olduğu halde, yaptığın yayın pozitif –online dır..ve ona şimdiye dek öğrendiğimiz öğretilerden olan, şaman merdiveni olarak ta bakın.. bu MİL denen KUTUP’un kökleri yeraltı alemine yayın yapar .. unutmayın ki,yaratım-ölüm –doğum daima karanlıktadır...o halde,  Âmâ denen  karanlık madde, aslında dev bir tohumdur…

EN’ÂM 59:Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.

Ağacımızın bedeni tek bir ana gövdedir.. o yaşam sahamız olan orta dünyadır.. Orta Dünya - tampon –Araf Bölgesidir.  O, yeraltındaki sayısız sinir -damar ağını temsil eden köklerinin,  kimseye zarar vermemesi için,  tek bir koruyucu ağaç kılıfla=bedenlenmiş olan tezahür mahalidir... dallar ve köklerde açığa çıkan sinir-alıcı verici ağlar, bu alemdeki ana kablo direğinin içinde absorbe edilerek korunur..

O CELAL,O CEMALdir... O RAHMAN,O ŞEYTANDIR.. her kim ki o direği tanıdı ve bağlandı, ona buradan  kendi potansiyeline göre faz hattı çekilir.. dilenirse de şarterleri anında kesilir.. bazen voltaj artırılır .tüm bunlar ana trafo direğin mesuliyetindedir.. kaçak yayın kablosu takanların devreleri atıp yandığında ve başkalarını da devreden çıkartıp yaktığındaysa, mesuliyet kaçak kablo çekenlerindir biline!!..


  
TUBA Ağacımızın dallarıysa göğe uzanan ters kökleridir.. bu ağaç bir arketip semboldür.. budistler buna MERU dağı demişken, Sümerliler SUMERU dermiş.. dünya yuvarlak olduğundan dolayı, her noktası merkez , kutuptur..işte ,camii olayından çıkıpferdi manada anlam idrakine yükseldiğimizde de, tüm bu manaları her birey kendi üzerinde deneyimleyip bulup, bilmelidir.. kendi kutbiyetini çıkaran ve anlayan kişi ,kendi kavmi olan beden ülkesindeki her hücreye camii-i ferd olup, imamlık eder....artık o kişinin kendi mehdisi uyanmış, kendisine kendisi gelmiştir…


NEBE /6,7 : Biz yeryüzünü bir beşik, dağları da onun için birer kazık (direk-sütun) kılmadık mı?

bu idrake eren kişi; kavmi içinde ilk iman edip- ilk teslim- Müslüman olur ve kavime kendi minaresinden ezan okuyarak onları kendine imana davet eder.. kavmi bilerek veya bilmeyerek ona gelirler..çünkü o artık ADEM olmuştur.. ADEM in bulunuşu ve bilinişi ise  TEN’ENFÜS denilen bilinmek isteği HAWASÜL HAWAS ilmi olan NEFeS’İ İLEDİR.

O halde NEFES alıp verirken bundan sonra tefekkür edelim lütfen..bizleri hayata bağlayan ve öldüren bu NEFES DEDİĞİMİZ ŞEY HAKİKATTE NEDİR?
nasıl oluyor da Nefes’in ,bir leş hükmünde olan maddeye NÜFUS EDİŞİ ile, o leş ,aniden bir eşref-i mahlukata dönüşebiliyor  veyahut ta hayvandan daha aşağı bir tecelliye maruz kalıyoruz.. lütfen idrak edelim ve bizi çalıştıran  o şeye, her nefeste şükredelim..

Şimdi bir deneyim yapıyoruz...öğrendik ki, havada her bilgi varmış, değil mi?.. evet! yani ben,  nasıl bir dekodere havayı bağlarsam –havadaki o manayı- bilgiyi çekip alabileceğim lütfen bakalım?. 

Ewet!…hııım..aaa yayın yok, neden?!! Çünkü evinde kablo tesisatın yok da ondan.. o zaman, hemen niyet edip-dooğru gidip  başvurumu yapıyorum. evet.. yetkili makama başvurumu yapıp, verilen belgeleri kabul edip, onayımla imzaladım.. 
yani her iş ve oluşta olduğu gibi bir ahitleşme-akitname-sözleşme imzaladık değil mi? evet!! Tamam .doğrusu da böyle kanuni yolda olanlar zaten..çünkü kandırıldığında  şikayet edeceğin bir belgen olması lazım ki, hakkını koruyabilesin ve sana inansınlar.. o yüzden de merdiven altı rehberlere artık son J!!!gözünüzü ,kulağınızı hakikate dürüstlüğe açın..sahteleri artık yok edin..onlar bizim sahteliklerimizin yüzünden kendi şişirdiğimiz sanal –batıl= olmayan = zayii balonlar unutmayın.. şimdi onların hepsini tek tek patlatın ki, gözünüzün önü, ufkunuz açılsın..hiç bir şey olmadığını olamayacağını göreceksiniz..var olan HAK tır..gerisi batıldır..ve batılda batar..

TÂ-HÂ/ 81:Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yeyiniz, bu hususta taşkınlık ve nankörlük de etmeyiniz; sonra sizi gazabım çarpar. Her kim ki kendisini gazabım çarparsa, hakikaten o, yıkılıp gitmiştir.

Kaçak yayına hat çekenlere bibb!! Onlara ateşten alevler , yanış , yanarak atmosfere çarpıp bir gaz bulutu olarak yok oluş vardır.. onlar sanal geldiler sanal gidecek olan hewa ve heves virüsleridir..  yazılımınızda  sakın virüslere izin vermeyin..daima koruyucu program olan hakikat yayınına  hat çekin ..ölçü Kur’an ve Sünnettir ki, bunlarda peygamberimizin Veda Hutbesinde ümmetine bıraktığı  mizan ölçü emanetleridir.. sıratelmüstakim  âsâ yolu budur..

evet tamirciler geldi ,kablolar çekildi..rüyalarınızda sürekli bu işlemleri görüyorsunuz değil mi? evet!! İşte onlar sizin ağacınızı, kendi ağacına bağlayan rehberinizin, size yolladığı kökleri-sinir ağı –veri kolları olan FEYZ-hikmet-himmet OKLARIDIR....arada kontroller yapılır.. bazen faz fazla gelirse, devreleriniz bunu karşılayamayacağından devreler  yanabilir ve hattan çıkılabilir (meczubiyet).. hatta  başka hatları da yakarak, kendinizle birlikte başkalarını da devre dışına düşürtebilirsiniz.o yüzden de ayarlarınız olana dek uzun bir süre geçebilir…rüya sembollerinizi okuyarak, olayınızı,  rüya kılavuzunuzdan takip edebilirsiniz 
J..

ve tüüm hatlar vücûd ülke evinize döşendi..aa ama halan yayın alamıyorum neden? Çünkü  fişi pirize takmadın da ondan ..hadi, fişini pirizine tak ve onları kavuştur J.. evet..fiş pirize takılır ve rahman ile rahim kavuşur (+ -).. besmelenin sırrı açılır.. KÜN-OL emri ile yayın gelmeye başlar. fakat hala yayını alamıyorum diyoruz değil mi? mesela “göremiyorum göremiyorum” deriz sürekli.. neden göremediğimizi ise düşünmeyiz..çünküü, her alet görüntü verme dekoderliğine haiz değildir..telsizler ,görüntüsüz telefonlar,radyolar görüntü veremez..tv de sayısız noktanın çözünürlüğü havadaki zerreleri temsil eder.. onlar atom zerreleri misali bize kendindeki ilmi faş eder..radar denilen şeyler ve yeni geliştirilen ışın röntgen gözlük aletleri ise  termal –aura –renk  bilgi hallerimizi verebilir..radyo-telsizler ise ses halindeki bilgimizi verir..ama ne var ki hepsi sanal ve hepsi metafizik bilgilerdir ve asla bizi tatmin edemez değil mi? ewett!! çünküü hepimiz gördüğümüzü ellemek-ona sahip olmak isteriz. Neden pekii?

çünkü tüüm Havanın Ten’Enfüsümüzün maddeye dökülmüş cem hali ,biz insan denen bu beşer şaşar  dekoder de çözümlenmiştir de ondan..o yüzden insan beytül mamur denen evdir.. nasıl ki dünya sürekli yakılıp yıkılıp, her devirde yeniden inşa ediliyorsa ,insan denen yapıda sürekli tadilatla güncellenip ,yeni zamanın akım wolt amperine  göre programlanıyor..

*((not:uzaylıların bizim gelecekteki torunlarımız olduğunu ve zaman sarkması yüzünden bize musallat olduklarına inananlar,ben asla böyle bir şey demiyorum ..çünkü uzaylılar kadar, başka başka mahlukatın aynı anda –aynı mekanda fakat,  farklı boyut alemlerinde tezahür ettiğimize inanıyorum..uzaylıların bizi yarattığına asla inanmıyorum,üzgünüm.sevinmeyin,sevinciniz kursağınızda kalsın diye bilerek bu notu size düştüm J….))

o yüzden peygamberimiz “çocuklarınızı içinde yaşadığınız devre göre hazırlayıp yetiştiriniz” diye bize emretmiştir.. bugün islamın bu derece geri ,bu derce sığ ,bu derece  güzelliklerden-inceliklerden-temizlikten  yoksun oluşu ve tüm dünyanın nefret ettiği bir bağnazlıkta kalması,işte  bu emre itaatsizliktendir.. islamı, onu bize tanıtan peygamberi, hala ilk çıktığı tarihe hapsedip, öyle kalmasını dileyen cahiller yüzünden bunca zulüm, bunca ilkellik ve sefalet olmaktadır..
HÛD /112: O hâlde, emrolunduğun gibi dosdoğru ol!..

üstelikte  bugün, islami otokontrol ,hakiki Müslümanların cehaletleri ve miraslarına sahip çıkmamaları yüzünden, sahte nifak yuvası –bölücü ve parçalayıcı sanal müslümanların elindedir.. islam ülkelerinde yaşamayan , islam ülkelerine yabancı, islam halk geleneğinden bihaber olup; bir eli yağda bir eli balda –elini bir işe sürmeden uydu kanalları ile halka feyz dağıtan tonla sanal islam uleması  sanılan şarlatan var biliyorsunuz.. islam = fiil.. din =ilim ve bilim…Halkıyla Hâk olmayan nâdânlar, işte öyle anamızı ağlatırlar vesselam..
sanal tezahür programları biliniz ki, daima sanal alem dekoderinde kalacak, hologram görüntü ve seslerse fişi pirizden çekince yok olacaklardır..ancak, Zat-ı ile Vücûd Fiil edenler Zülfikar makamında Tevhid Kılıcı olabileceklerdir.. onlar sanıyor ki halkın içine karışmadan, masa başından savaş kazanacaklar ve her yetkin makamı ele geçirecekler.. yok öyle bir şey.. halkın irfanı;  hak nedir, hak ne değildiri gayet iyi bilir..susan halkın üçkağıdı çok ağırdır… halkın ne zaman üç kağıt açacağını kimse bilemez…
HAK’KIN FEYZİ HALK’ADIR..HALAKA-İ DAİRE her şeyi çevreler.. halka inzal olan herkese nüfus eder.. bana ilham edilmedi diye kimse diyemez.. arıya vahyeden Allah, insana neden vahy etmeyecek ki? herkes hatam nedir diye kendisine bakıp, kendi idraksizliğine yansın!!.. aldığın nefesin anlamını bilmiyorsan nefes alma!!.. aldığın nefesin manasından bihabersen, senin taştan, ottan, hayvandan ne farkın var ki!!.. sen ,bende insanım sakın deme!!


******
ruh =madde.. mana =enerji.. ışık=gölge

HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

40+1 tüm sistem bununla olur anlamı içinJ) "bana bir kelime üfle lütfen"

ve "harflere bak" demiş harflerimin mürşidi sessiz ses: "harflerin uzadığı yerlerde ferahlık, harflerin kısaldığı yerlerde ise darlık var".
KAF Harf değeri 100.. eskiler ,güneş ötesi alemi temsil eden  batıni KAF DAĞI’na RAHMUT dermiş..belki de makam-ı Mahmud budur, bilmiyorum ama  KAF HARFİ ni birlikte hayal edebiliriz.. O, ÂNKÂ’dır..yani RUH’umuz olan  AKLI KÜLdür..O, ismi var- cismi yok LAHÛTİ ALEMİMİZDİR....KAF harfi , aynalanmış VAV harfinin başının üstünde iki nokta olan suretine denir ki, o aynı zamanda BA-KA-RA dır.. DÜNYA VE AHİRETİ DENGEDE TUTAN iki kanadımızın takıldığı KÖPRÜCÜK KEMİĞİ misalidir..O,  hak’mı ,batıl’mı  ayrım ilmine  sahibi makam Fûrkan olan Zülkarneyn’ likdir..


RUH hakikatte tektir..
 her ruhun içinde kendi nefsi ve bedenide vardır.. o yüzden de kişi ademiyetine erdiğinde hem erildir- hem de dişil , XY birdir..
mesela bir nefs, maddeye  bedenlenmeden çok daha evvelde dahi, beden silüetinin edası tavrına sahiptir.. o kişinin dünyada bürüneceği huyu suyu o nefsin bilgisinde , aynı suya yazılmış ilim misali  vardır. Hani ,o yüzden denir ya” kişi 7 sin de neyse 70 şin dede o dur”.. NEFS'ingireceği kalıbı dahi bu tavrı şekillendirir ki, buda içeriğindeki esma oran terkibine bağlıdır..çünkü su, gireceği kabın şeklini, rengini ve kokusunu alır..eğer nefsin girdiği kap safsa ,o zaman ruh, nurun ala nur olarak-secde izi ile tezahür eder..


kâf İNSAN-I KAMİLİN TA KENDİSİDİR.. 
vücudundaki ,kendisini bir vücud eden tüm diğer 30 ruhi meleki kuşun  birleşim makamı odur..30 derviş kuş bir simurg eder.. KAF..  K+ Â +F =KAF ..(*ebcedleri : kaf 100+elif 1+fe 80=118 ….1+1+8=1O )


KAF VÜCUDDUR, VARLIK –MEVCUD-İ VÜCÛD İLMİDİR.. ebcedi olan 100 sayısı I.. şeklinde yazılır ki, bu her şeyi (KÜN FEYEKÜN) anlatır.. ANKH= hayatın kilidi ve anahtarı olanlarsa; işte bu BA sı verilmiş ,kilidi açılmış, anahtar sahibi kamil olan İNS’Andır.. ve bugün ki ilimle, kullandığımız tüm PC yazılımları da, işte bu anahtar kilit (eril+dişil) prensip yani 1O O1 üzerine kuruludur..1O, hakikatte nokta ve açılımı daire suretinden başka hiçbir şey de değildir..zaman da mekan da O’dur..o yüzden de NOKTA ilmi  ÂLİ olup,her ilimden üstündür..

KAF, insanın ruhi vücududur. .unsurlar alemi feyzi mutlak dünya aleminin  güneşiyle başlar; ki, kainatta sayısız güneş sistemi olduğunu da unutmayınız lütfen.bu öğrendiğimiz bir şablon kalıptır ve bizim alemimizin sistemidir..ama ne var alemde o var adem de hükmünce, aynı zamanda herkesin değil de, sadece ER KİŞİ nin bu manada olduğuna işarettir..)....


KAF HARFİ ; Ruhumuzun çar anasır bentleri denen, ateş+hava+su+toprak unsurlarında çarmıha gerilip =insan olarak bedenleşmeden evvelki ruhi ,yani feyzi mutlak halimizdir ..

Kaf harfinin üzerindeki iki boynuz, onun zülkarneyn olduğunu bize ispat eder..kaf vücudunun üstünde iki hilal  yani ,kürsü vardır…bu iki nokta, ALLAH’ ın zati ve subuti sıfatlarıdır ki,bunlar Hayat-ilim-kudret-irade-semi-basar-kelam-tekvin (yaratma) ve aksattır(nötr denge)..fizik beden bunlarla kaimdir.  bunların hepsi, yaratıcı güç ve meleküti vasfın la, fizik bedeninde -ruhi yapın olarak  seninledir



BEYNİMİZİN İKİ LOBU VARDIR..biri duygusal ,biri ise mantık düşüncelerimiz olan  dualitedeki zihni faaliyetlerimizin mekanıdır.. esas ana kontrol ense kökümüzdeki beyinciktir…bu 3’er bizim ricaül gaybimizdir. üçü birdir onların..


Yani, asıl var olan NUR-i MUHAMMEDİYET’ inle-  seninle sende ,senin kendi kainatın kurulur ..sen varsan alem vardır… sen ölünce kıyametin kopmuş ve bu alemdeki işinde bitmiştir, senin alem defterin de dürülür ..
hunnes ve kunnes denen kara delik ak delikse, senin sur borunda geçen senin hayatındır.. foton kuşağı nötron-nur-ışık parçacıkları tohumları her daim seninle ve sendedir..O, nasıl ki her an yeni bir yaratımla yeni bir neş’e de ise, sende her an kendinde kendini inşâ neşvesindesin.. sakın bunu unutma ve kendinin kadrini kıymetini bilip, kendinden kendine Ol, An’a er..


SEDNEYİ SEB’A-KAF alemi-Muhammedi sistemdir..KUL’ daki KAF, sedneyi seb’a,7 manayı-7 boyutu ve katlarını  anlayıp, TEKRARLANAN AYETLER hükmünce, yine senden sanadır.. 7 nefs derecesini anlamak; 7 kat yerleri ve 7 kat gökleri anlamak da demektir …cehennem 7 kattır, cennette 7 kat.(8. si özeldir) .her iş ve oluş bu iki 7’li arasında emir olarak iner ve çıkar .. aynı nefsinin 7 kat mertebeleri arasında sürekli gidip gelmen gibidir..

TALÂK /12:Allah O'dur ki yedi göğü ve yerden de onlar kadarını yarattı. Emir bunlar arasında iner ki Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve Allah'ın bilgisinin, her şeyi kuşattığını bilesiniz.

kâf ’tan kâf’a demekse ,PARÇALANMAMIŞ BİR BÜTÜN ve her şey vücûd-i kainat demektir.. yani, her şey ,tek kanun- tek madde şekliyle insandır..

HİCR 87:Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayı «seb'ul mesâni»'yi ve Kur'anı azımi verdik..
.
bir padişahın kaftan giymesi neyse, bir ermişin hırka giymesi ,bir velinin hülle giymesi aynı şeydir.. giydiği kainat görevlisi olma yetkisidir..

"KAF"
Kaf harfi bir sırdır,onun kemali başındadır
Arapların ilimleri onun merkezinin/çapının başlangıcıdır

Doğulular onu iki noktalı yazar
Biri gösterir ortadan gayb alemini, diğeri ortadan şehadet alemini

Öyleyse iyi bak! Onun gövdesinin hilal gibi eğri yazılışına
Ve dolunay gibi duran kafasının şekline

Hayret onun almış olduğu son şekle
O mebdeinin varoluşu için bir başlangıç ve bitişinin de mebdeidir.

Sayısal değeri 100 feleği ikinci felektir. Feleğinin hareketinin devir süresi 11bin senedir.. Havas ve havassu'l-havas aleminde temeyyüz eder. Mertebesi dördüncü mertebedir. Onun sultanının zuhuru cinlerdedir. Tabiatı ise ilk ana ilkelerdir. Onun sonu sıcaktır ve kurudur; diğer kısımları ise, soğuk ve rutubetlidir. Onun unsuru su ve ateştir. İnsan ve Anka kuşu ondan var edilir." (MUHYİDDİNİ ARABİ HZ. HARFLERİN İLMİ)
****


Bu bize şunu gayet net anlatır..yaratılan şeylerin en evveli olanı=varlık makamları = hz Makamı MAHMUD u Ahmed i Muhammed Mustafa’dır..

dolayısıyle de ezel ve ahir O’dur..batın ve zahir de O’dur..
gelen giden ne varsa& eşyanın hakikati de O’dur..
bir kişinin-eşyanın-esmanın başlangıcı ve sonu sadece O’dur..

başlangıcın Hatemi , gidebileceğin her noktanın tek Hatem-i Mührü de O’dur...


 işbu hakikati bir nebze anlayan da O’dur…



*****
HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

Yasin /82 : Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «Ol»(KÛN)  demekten ibarettir. Hemen oluverir.


KEF: Harf değeri 20 .. kef harfi ZAT’INDAN SIFATINA DÖNEN, bir eli havaya, bir eli yere bakan-HAK’TAN ALDIĞINI HALKA VEREN  sema eden bir Mevlevi dervişidir ..KEVN Ü FESAD denen OL ve YOK OL misalidir..kef harfi rabıtadır; o ampulün içindeki fazlı elektriğin bizim göremeyeceğimiz hızda yanıp sönerken ,yani aynı anda  dağılıp atomlarını birleştirirken-haşru neşri bir anda burada görmesi ve göstermesi gibidir....+ ve – , ERKEK &KADIN ,rahman rahim elektrik akımının aynı fazda birleşmesi ile  O,dişi-doğurgan-çoğaltandır ..

k
ef+elif+fe =kef…vahiyle çalışan insanı kamildir. O,gökten aldığını yere dağıtan ata direğimiz  olan TUĞRUL KUŞUmuz ANKA RABITA indirgeç trafomuzdur....…

nasıl ki bir kablo vasıtası ile elektrik  akımını aldığımızda, alıcılarımızdaki o elektrik  görüntü ve sese dönüşür ve onu maddede bilirsek ,işte KEF te böyle bir şeydir..

suriye de yıkılan binadan
kalan merdiven
kef harfinin değerinin 20 olması, onun dualiteyi anlatması ,her şeyin O’ndan O’na olduğuna işarettir.. aynaya bakan aynada kendisini görür. .aynada akseden kendisinin izdüşümüdür..ne varsa yukarıda ,o var aşağıda aynası da kef harfidir.. kef harfi aslında III tane elif harfinin  bir Z çizmesidir…hayatlarımızdaki yolumuzda daima zikzaklar çizerek, helozonik spriallerle sema ile dönerek yükseliriz. .o yüzden bir merdivenin her bir basamağı misalidir kef harfi..

Eski mısır da kişinin KA sı onun maddi beden kalıbı idi..4 büyük melekten sadece tabiatla- maddeyle ilişik olan miKAil meleğin adının içinde KA vardır.. diğerlerinde azRAil, cebRAil, isRAfil de soyut nur-ışık –feyiz perde arkası güçleri  olarak RA vardır..o halde yine eski mısırda da; zihnin  yani aklın bittiği yerde, varılması en güç ve zor olan mutlak güzel-mutlak iyi-mutlak sevginin olduğu yegane yer- yüce anne –eşsiz sevgili KU-RAHİYM de bu mana vardır..yani; madde=zihin=tezahür…yani ; isim+ ışık + gölge =varlık


Almadan veremezsin demiş eskiler.o halde ellerini semaya uzat ve isteyebileceğin her şeyi iste..mesela Sevgilinden seni gönlünde hacca götürmesini dile ;O SANA GÖNÜL HACCINI İKRAM ETSİN..mesela Sevgilinden HACÜL EKBER DİLE..O sana  ev sahibini göstersin.. evi değil, ev sahibini ziyaret et ve tanış..hayatın altüst olsun.. belki altı üstünden daha iyidir değil mi  Sevdiğim
J?..

TANRINLA AŞK YAŞA,O’NA AŞIK OL..O’NUN MAHREMİ OL VE O SENİ KORUSUN,O SANA BAKSIN…O’ndan en zor, en ulaşılmazları iste..çünkü O çok zengin.. GANİ.. vermeyi seviyor. .kendisinden istenmesini diliyor.. almadan veremezsin unutma. O’NU İSTE..BİR GELİNİ İSTER GİBİ ONU İSTE VE DUVAĞINI AÇ..O vermek dilemeseydi istemeyi yaratmazdı.. O’NU BİLMEK DEMEK KENDİNİ BİLMEK DEMEK UNUTMA!!
kendini sev, nefsini ruhuna teslim et kurtul.. ruh eşini, kendinle kendin kutsa…

********



HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜMİM Harf değeri 40..RİSALET..mim harfi aynı sperme benzer.. kuyruğu aşalıkistan olan dünyaya iner ,başı ise daima yukarıdadır.. yani irsal olmuş ,dünyaya inen bir yağmur damlası veya gözyaşı misalidir… kelimenin başında ve sonunda ki mim harfi,baba da ki spermin ilk hali gibi kuyrukludur.. ayn’ı, çeşmi gözümüzün çerçevesi-  aynası olması gibi..veya mim harfi  bu defa da kelime içinde kullanıldığında, sükûn bulmuş hemze veya hu(o) harfi misali dairevi  tam bir halvet=boşluktur..o kök hücre misalidir..
M-İ-M..bir şeye mim koymak ,onu işaretlemek demekse,işte bu  üç defa ululanmış-üç defa mimlenmiş-üç defa övülerek hamd edilmiş MuhaMMed demektir..


hepimiz RASUL'ALLAHIMIZIN  davete icabet etmiş ve henüz davete icabet etmemiş ümmeti olarak O'nunla aynı anda bu aleme irsal edilip gönderildik..

İnsan evvela Hakkın Nur’udur ki, biz ona hakikati nuri Muhammedi
 yani eşsiz beyaz inci-dürri yekta-ilk akıl  deriz.. var olan her şey, işte bu ilk nur’un kendisini aynı yumurta içinde bölerek çoğaltması , kendisini tekrar eden ayetler hükmünce yaratması ile olagelir..hakikatse bu tanımdan beridir..tüm bu suretler anlatabilmek adına, kişisel deneyim zanlarımı ifade  edebilmek içindir ki, ayrıca dikkat edilmesinde fayda vardır….

Mim harfi risalet ve değeri 40  rakamı ise bunu da tefekkür edelim..yani geliş ve gidişlerin neden 4 rakamı ile alakası var bakalım.. 4 ana unsur da denen hava-ateş-su ve toprak terkiplerinin tek bir cevheri azamda buluşması ile yaratımın sırrıdır..4 rakamı maddeyi yani dünyayı ve cim harfini de anlatır..dünya yanına bir 0 alınca 40 olur.yani erbain-40 gün çile çıkartır..mesela insan ana rahmine düştükten 40 hafta sonra dünya hayatına irsal olur..genelde seçilen kişilerin dünya hayatına irsal edilişinden 40 yıl sonra peygamberlik mesleği görev olarak verilir..her nebi yaratılıştan nebi olsa da, her varlık gibi belli tekamül aşamalarından geçtikten sonra ancak vazifesini devr alabilir ki, diğer takipçisi ümmetine örnek olsun değil mi?..insan bebeği doğumunun ve ölümünün 40. Günü önemlidir..ricalü gaybin 40’ları vardır..şeytani ricalin ise 7’leri ve 40’ları olmazmış diye de öğrenmiştim..4 ana unsurun  maddi olanı gibi soyut  olanı da vardır ki, bu iki 4 lü aralarında ezvac ederler ve 8 li rüzgar gülünü, yani 4 ana yön ve 4 ara yönü  üfüren ilahi tekerleği oluştururlar.. Herşey Yaratıcımızdan irsal olur ve gelir..Hak’tan gelir ve Hakk’a döner..


Resulullah buyurur ki”henüz Adem’in çamuru yoğrulmadan-Adem su ile toprak arasında iken dahi  ben peygamberdim..REsullullahı  ümmetinden ayırmak, anayı evladından ayırmaktır..tek dileği ümmeti olan O  ÜMMİ MANAYI-RAHİYM SIFATI ,inşallah artık anlarız..

NÜBÜVVET velayetin nuru olup,o kişi daha yaratıcısında iken mirasla görevli demektir.. her peygamber nübüvvetle gelir-irsal edilir..ama çok az peygamber nübüvvetine ek olarak, kitap sahibi olan RESULlerdendir..kitap sahibi olmayan her peygamber kendinden evvelki peygamberin kitabına göre hüküm verir..tıpkı islamın başında peygamberimizin hristiyan ve Yahudilikten islama geçen ashabının hükümlerini, henüz o konuda bir emir ayetle gelmemişse ,onların dilemeleri ile, yine kendi kitaplarına göre vermesi misalidir..mesela buna en mükemmel örnek herkesin bildiği recm cezasıdır ki ,Yahudilikten islama geçen bir sahabe hanımın başına gelen iş üzerine ,yine kendisinin üç defa ısrarı ile hükmü tevrata göre verilmiştir..tabii burada  o hanımın cezasının ısrarında, perde ardındaki hikmeti ise bilecek erdemden henüz yoksunuz..

Eğer O hanım Hristiyan olsaydı ve kitabı İncil ile peygamberi İsa nebiye göre hüküm dileseydi, elbetteki peygamberimiz de ashabına şunu diyecekti: İÇİNİZDE HİÇ GÜNAH İŞLEMEMİŞ OLAN İLK TAŞI ATSIN!! ..ya da bu hanım “ben İslam olup, selamete ermiş müminlerdenim” deseydi ve gerçekten eminlikte olduğunu anlayıp, kabul eden bir mümin olsaydı; günahını ve istediği cezayı peygamberimize anlattığında, O’NUN DUYMAMAZLIĞA GELİP, BAŞINI ÇEVİRMESİ ile affedileceğini de anlaması lazımdı..yani ilim maluma & malum ilime tabidir..biz hangisini tercih edersek, Muhammedi Marifet makamı oradan tecelli edecektr..
Mim  harfine eskiler mir’at  yani ayna da demişler ..

Âyînedir bu âlem her şey Hak ile kāim,
Mir’ât-ı Muhammed’den Allah görünür dâim!..
“Bu varlık bir aynadır. Her şey Hak ile devam etmektedir. Muhammed -aleyhisselâm-’ın aynasından da daima görünen Allah’tır.”

“Allah (C.C.) bilinir ama görünmez. Hz Muhammed görünür de bilinmez.”


şu halde kainatı arş olarak hayal etsek ve arşı ayna kabul etsek,işte bu zuhur edilen soyut umman aksı Nuru Muhammedidir..zira ışık  sıfatsa ,karanlık zattır..bunlar bilinmek için karşılıklık eki MU-HAM-MED (muhabbet) etmektedirler ki,DEVAM EDEN bu  muhabbete SÂLÂ deriz..Allah ve Melekleri O’na salat eder ,bizim yerimize O’na sen salat et Ya Rabbi dediğimiz mahrem sır belki de burada gizlidir..

ne gözün irisini gözbebeğinden, nede göz bebeğindeki ışığı yansımasından ayıramazsınız.. devam eden ayetler hükmünce, her şey peşi sıra gelen manayı doğurduğundan, otomatikman, bir sonraki aşama kendiliğinden  olur ve göz gördüğüne gönül verir gerçekleşir..


Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ eyledin 
Çeşm-i âşıktan dönüp sonra temâşâ eyledin
*Ey yüce Allah! Kendi güzelliğini önce, güzeller suretinde görünür kıldın, sonra da dönüp âşıkların gözünden onu seyre koyuldun. Şimdi gören de sensin, görünen de..
*********
HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ
NUN.. harf değeri  50; Sevgili pek aceleci, sevimli, gülümseten NuN harfi J.. son öğrendiğime göre NUN  hem RUH hem de  NUR’muş.. yani, daire de O ,nokta da ʘ demekmiş ..o halde, en son geldiğim mana geçerli olmak üzere ,şimdi kadim nun harfi sembollerine göz atalım..
İsis, ŞiRA –SiriUS ile aynıdır..isis=sirius ‘un o devirdeki işareti daire içinde yıldız yani 1O yazılımıdır.. sembol rakamı 50 dir.. zaten bu masal çocuğuna da,  DAİRE İÇİNDE NOKTA= ʘ “aradığın sembol bu “denilerek hedef gösterilendir.. bugünkü mana ile düşünürsek ,tüm pc yazılımları 010010101011 ya hani!..ve gelecek yazılımlar sadece O.O..OO.. olmak üzere yazılmaya çalışılıyor muş ki, bunu da rüyamda öğrenmiş, araştırdığımda doğru olduğunun teyidini almıştım.. eğer bir gün tüm yazılımlar eski mısırda çözüldüğü gibi O.O.O. diye anlaşılıp çözülürse, dünyada çözülmedik tek bir ilim ve bilgi kalmayacakmış diye de öğrendim....belki de İdris Atamızın ilminde geldiği nokta yüzünden tufan koptu, bilmiyoruz ki?!!


Eski Mısır’da gökyüzünün vücudu-göksel anne Rahiym esması NUT’dur..o ilk tohum olan po-zerre, NOUN-NUN’dur..nun, BEYAZ bir İNCİ CEVHER YUMURTASI olarak-unsuru azam  kabul edilir ve  o yumurta içinde, RA’nın olduğuna inanılır..Nut, geceleri güneşi ağzıyla yutup içine alarak,SET’in karanlık ışığından  onu korur.. Güneş-NUR- RA, her gece göksel anne Nut’un bedeninde seyahat eder, sabahleyin yepyeni bir doğumla,tezahür rengi olan kızıllıkla Nut’un rahminden doğar..

her ilmi, göksel astrolojiye göre yapan Mısırlılar için, tüm kendini bilme dersleri de astronomide yatmaktaydı… Nut’un bedeni göksel feza, yani soyut deniz olduğundan, tüm bedeni ᴧᴧᴧᴧᴧᴧᴧ dalga boyu ile çizilmiştir.. aRabça hem 8- ʌ hem de 7-V rakamına denktir.. yani Bismillahirrahmanirrahimin sırrı ,inen ve çıkan bu iki dalga boyunda sırlıdır..

TÂLAK/ 12 : O Allah ki yedi Semâ yaratmış. Arzdan da onların bir mislini, aralarından emir inip duruyor; şunu bilesiniz diye ki: Allah her şey'e kadirdir ve Allah her şey'i ilmiyle ihata etmiştir.


Sevdiğim, hani bir gece yarısı, başımın üzerinde iki elimin ters biçimde sımsıkı kenetlenmiş hali ile uyanıp, ellerimi bir süre çözemeyip, neye benzediğini seyretmiştim ya!..İKİ ELİMLE YARATTIĞIM ve İÇİÇE GEÇMİŞ hiç ayrılmayacak olan VUSLATTIK BİZ..

SÂD/ 75; Ey İblîs! buyurdu: o benim iki elimle yarattığıma secde etmene ne mani' oldu sana? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa âlîlerden mi bulunuyorsun?


nun BALIK demekmiş.. balıksa türkçe şehir anlamındaymış.. Ergenokon’ dan çıkan Türklerin kurduğu ilk Uygur şehir  bayraklarında beş BALIK-ŞÂR varmış..Ninova’lı olan hz. YUNUS (aklı suya ermiş) ismi, NÛN=BALIK (Osiris'in kopan ve balık Ohannesin yediği üreme organı ) anlamındadır ..hz Yunus miracını balık karnında yapmış, dünyaya ikinci kez balıktan doğarak gelen ilk ve tek insanmış.. eski zamanlarda en büyük tanrılardan olan NİN -SİN diye ay tanrısına denirken, ŞAMAŞ güneş tanrısıdr.. Nan ve Mam daima dönüşümlü kullanılıp, anne- su-ekmek ile ilişiktir..
astrolojik olarak balık çağında dünyaya gelen İsa RUHULLAH ve İsevilerinde imgesi balıktır.. balık aynı zamanda RUH,Ayak ve Makam da demek olup, çocuk babanın sırrı, CEM MAKAMIdır. Kişi seyrü sülükünde babasının ERLİKSUYUNA dönüp, kendi babası kendisi olduğunda, dede atasının mirasçısı da olurmuş J..seyrü sülük rüyalarında kadim ilk ata Ademiyete ermek en elzem şeydir.. Adem Ataya eren ,aynı onun gibi Yaratıcısından esma –şeyler ilmü ledünü alır ve ümmi makama erişir...

makam ayak basmakla olur.kişi makama ayak bastığında, o taş kaidede kendi ayak izi kalır.tıpkı İbrahim Atamızın Kabe’deki taş ayak izi gibi..  tıpkı Peygamber Efendimizin Kudüs’ deki muallak taşındaki miraca yükseliş ayak izi gibi.. bu demektir ki,o mekanlardaki o makamların ev sahipleri onlardır.. Dolayısıyle Kudüs Muhammedilerin mekanıdır...çünkü ilk ve son mirasçı olarak muallak taşına RasulAllah kadem vurmuştur.. musikideki zamanlar=mekanlar =makamlar gibidir.. aynı sâdânın sonsuz biçimde terennüm edilmesi ve her okuyucunun kendi içsel nidası ile yakarışı gibi...
*Allah’a giden yollar mahlukatın nefesleri sayısıncadır..(hadis)


SEN BENİM TANIMLANMIŞ TAMLIĞINSIN DİYENE DÖNEN, NUN AŞKINA!

NUN NOKTA-NUN DAİREDİR=nun daire içinde noktadır..

eskiler nun harfini yarım bulmuşlar ve hilali ay ile özdeştirip, ona semahanelerin yükseliş ve alçalış urûcunu yakıştırmışlar,miraç meselesini NUN DAİRESİ ile anlatmşlardır.. maksat daireyi tamamlayıp ,güneş ile ay tutulmasını sağlamak, tam dolunay olmaktır. kavsını kapattığında nun, güneş dairesidir.. AY kavsını yavaş yavaş açtığındaysa, ayın tüm evrelerini-bir kadının hamile kalışını ve döllendiği yumurtayı atış  resmini bize çizer..(*işte pağanlar bu yüzden aya –kadın dişilliğine tapınmışlar ve halen tapınırlar) KAMER =ay, KAM,KAMİL de ayın yansıtıcı ayn’alığına izafetendir..


Güneş olan NOKTA, Ay dairesinin zevcidir.. NOKTA ZAT yani İSİMDİR.. ÂMÂ Zat olan Nokta, kendisini bilmek istediğinde, kendisini bast ederek açılıp genişler ..yani NEFES ALIR..NEFES ALINCA da, İÇİNE KENDİ HEVASI-HAVASI - HEVESLERİ – NEFESİ- NEFSİ GİRER.. dolayısı ile Zat olan karanlık Nokta ,içine çektiği nefesin hacmi ile genişler, gölgesi daire olarak açılır ve sıkışmış karanlığın içindeki ışık felak olup iki filizle(zülfikar) açığa çıkar.. Tan yeri ağarınca güneşin ilk ışıklarının gökle yeri yararak ayırıp bölmesi gibi dualite açılır..



Böylece ZAT olan KARANLIK ile, SIFAT olan IŞIK GÖLGE’nin, HOROSKOP GÜNEŞ SAATİ –IŞIK- GÖLGE- MEKAN anlamı olur.  yani saat dediğimiz, dehr zaman çarkı işlemeye başlar.. 
dolayısı ile ışık ve gölge sonradan olma –mesnu varlıklardır..işte bu mesnu yapma ışığa Set’ten dolayı eskiler SATAN = LÜCİFER = ŞEYTAN demişler.halbuki Kur’an ‘da şeytan değil, İBLİS adlı başka bir varlıktan bahsedilir.. asıl olan Karanlık Zat tır. .saat tam 12 olduğunda Zat Noktadır ve gölgesizdir..ama gün geceye kavuşurken gölgeler uzar ve Zat kaybolur, sıfatlar baskın olur...her şey böyledir..
İSİM ZAT demektir..yani kişinin adı onun zatıdır..aynı bizdeki İSMİ-İ ÂLİNİZ,ZAT-I ÂLİNİZ gibi..

İNSAN YERYÜZÜNDE ALLAH’IN ZÎL’Lİ-GÖLGESİ HALİFETULLAHTIR..
ve anlarız ki, dünyadaki her eşya ışığa göre gölgelidir.. hepsi mesnu-tan ışığı ile yaratılmış birer hayalden başka bir şey değildir.. sayesi-gölgesi yere düşmeyense asıl olandır.. o halde an-ı daim“DUR RABBİN NAMAZDA!” demek, saatin daima 12 de-gölgesiz –ASR ’da olması da demektir..

*Ben ve Ali iki nurduk ; ALLAH ı tesbih ediyorduk. O’na hamdediyor ve tehlil getiriyorduk. Meleklerde onu bizim tesbihimizle tesbih ediyorlardı. Adem yaratılınca onun alnına intikal ettik. Onun alnında sülbüne , sonra Şite intikal ettik.(Tefsiri Kebir)

AY dişidir.. çünkü 28 günlük bir kadınsal periotu vardır..yanı elifba harfleri gibi.. eskiler, ay ve güneş tutulmalarına izdivaç anlamı yüklemişler..her tutulmadan sonra ay,güneşten hamile kalır.. ve güneşten aldığı celali cemale çevirerek –yumuşak güzelliklerle süzerek ,yeryüzü dünya çocuklarına hayatiyetini verir..o yüzden ayın, dünya üzerinde etkisi-gel git hormonları güneşten çok daha fazladır..

ay ve güneş aslında  aynı yumurta ikizidir..islam tasavvufu bu manaya MuhammedAli  makamı demiştir (* RUH-NOKTA makamı ALİ’dir..kendisini bildiği makamı NEFS Nur-i Muhammed’dir)..ruh ve nefs birleşmiş, tek olup, ayrılmazdan evvelki ilk hallerine yani, bölünmemiş tek hücre odacıka -hâlâ halvethanesine-âmâ’ya dönmüşlerdir.. bugün buna, atomun içindeki bölünemez en küçük TOZ ÇEKİRDEK NÜVE si diyebiliriz..


Güneş kendisini, ışıklarını aşkı için söndürmüş olan tek yumurta ikizi Ay ayn’asından seyr’ eder.. Adem ile Havva atamızın ilk çocuklarının hep ikiz ve ayrı cinste doğma sırrı da budur..
mürid olan Ay , Güneş olan mürşidinin gözlerinden  ruhunu seyreder..mürşid de, müridinin gözlerinden kendisini seyr eder.. ASLI ile GÖRÜNEN-istenerek KEREM edilen IŞIK ve GÖLGE birbirlerini seyretmeye muhtaçtır.. ve bazen, karabulutlar gelip hevaya otursa da, ilahi bir nefes o kara bulutları üfürünce hava yine tertemiz- apaydınlık olur. onların ruhlarının birbirlerine olan ilahi aşkını seyir için, feleğin göbeğine yeni bir sahne kurulur..

Nun, eski devir harflerinde daima su dalgası
 ᴧᴧᴧᴧᴧ, ≈≈≈≈ şeklinde resmedilmiştir..arapça 50 rakamı O. Yazılır..nokta dairenin merkezine girdiğinde, güneşin ve tanrının  sembolü “ʘ olagelmiştir..KüN emri NUN harfiyle kapanır..

dünyaya düşerek maddeleşen- nokta olan   BE  harfinin, işini bitirip, artık uruç edip geriye dönmesine NUN denilir ..o halde zahirde NUN ,batında BE harfi aynıdır.. Nun’u DİŞİ =doğurgan ilahi yumurta-dürri yekta  olarak algılıyorum.. nasıl ki, ilk miracında; 7 nokta üst üste  dizilip, ilk er harf olan ELİF’i meydana getirirse, elifin içindeki her nokta zerresinin içinde yine elif –ip-sicimler –yazılımlar-DNA-genetik merdivenlerimiz vardır..  o halde Adem’i yaratan da yine bir ANA olan ÂMÂ-NOKTA dır.

KARANLIĞIN İÇİNDE IŞIK VAR IŞIK!
bir damla su denize düştüğünde 7 daire halkası dışa açılıp, yine 7 daire içe dönüş halkası ile ilk başladığı noktaya dönermiş ya hani..işte o yüzden ilk hareketi başlatan noktadır.. evet,nokta karanlıktır.. çünkü o sıkışmış bir kara cevher nüvedir.. tıpkı demir tozu gibi. 
ama ne zamanki kendisini seyretmek istedi ve girdiği kabz halinden çıkıp kendisine BAST etti, işte o zaman o nokta açılıp yayılmaya başlar. dolayısı ile bu devrede karanlığın içinde var olan sıkışmış ışık tezahür eder.. EHÂD VAHİD’E DÖNÜŞÜR..

ışık daima karanlıktan baskındır ve yayılır..ışığın-nurun tezahür ettiği- yayıldığı-açıldığı bir yerde, bir daha tam ve sonsuz karanlık olmaz..çünkü Tanrı teklik Ehad makamı yerini, Vahit birlik ALLAH daki HU(hüve) anlamına bırakmıştır..ve O vaadinden dönmez.. ÇÜNKÜ O BİLİNMEYİ VE BİLMEYİ,ARANMAYI VE ARAMAYI ÇOK SEVDİ!


Allah esması kadim zamanlarda yoktur.. ama O ,HÛ esması taaa başlangıçtan beri hep vardır.. çünkü o nefestir.. nefsine arif olan, hüve O yu da bilir.. şüphesiz ki, O’nun adı kadim zamanlardan beri geldiği gibi, her önüne gelenin her istediğinde ağzına alacağı bir isim asla değildir.. umuma verilmiş isimler yanında ,kişilerin ismi azam denilen kendi özel şifre isimleri de olabilir ki, kimse bunları kendi kendine bilip anlayamaz..Allah ile kulları ,yani nokta ile dairenin arasına kimse giremez..

nasıl ki, yeryüzü denizindeki sular, daireler şeklinde su damlacıkları olarak denizi oluşturursa, bizlerde göksel ,soyut feza ,ruhsal denizin,ruh damlacıklarıyız.... her birimiz kendi semahane-i nun dairemizin içindeki  RUH NOKTASIYIZ.. KENDİMİZDEN KENDİMİZE DÖNERİZ..hiçbir ruh- nokta damlasının seması, bir diğerine karışmaz.. bunların kimi sağa, kimi sola dönerler..tıpkı Ashab-ı Kehf in 7 uyurları gibi. onların maddi ve manevi fiillerde yaptıkları iş ve oluşlar kendilerinden değil-RAB’lerinin onları sağa ve sola çevirmesindendir. İşte bunlara iliyyin-aliyyûnlar denir ki, yaratıldıklarından dahi haberleri olmayan ayn’alardır.. çünkü onlar saf seyir ayn’aları, Rabbin gözleri, gözcüleridir..göz başkalarını görüp bilir, bir tek kendini görüp bilip anlatamaz ..

NUR ikiye ayrılmıştır. NAR ve NUR..aslında ikisi de birdir..ateş bazen yakar, bazen aydınlatır ,bazense ısıtır. ateş hayatın can’ıdır. can ısıda başlar. O halde insan batında CAN yani CİN’dir, zahirde İNS..bazen meleki nur, bazen cinni ateş ve ikisinin toplamı ins'an..


hazzın- zevkin fenasında nasıl acı varsa, acının fenasında da haz vardır.. her şey zıttı ile bilinip-neler olup bittiği anlaşılıp açığa çıktığından- ışık karanlığa,karanlık ışığa muhtaçtır..+ (pozitif) ve – (negatif) elektrik olmasaydı, yerçekimi diye bir şey olmayıp, hayatta olmazdı .zerrelerimiz birbirine tutamayacağından madde de oluşmaz, dolayısı ile, eşya denen biz isimlerin zuhuru da olmazdı.. o halde ne varlığa sevin, nede yokluğuna yerin. illa huu ,illa hu ‘dan başka ne var ki değil mi?


ateş’i su serinletir, su’yu nefes döller, üçü birlikte toprağa secde eder. neden?. çünkü toprak cevherlerin en alası HÂK makamıdır da ondan.. HÂK ’kın hukuku dava-i vatan toprağı ,SILA-İ RAHİYM’dir. herkes yaratıldığı toprağın toz-zerresini arar.. o toprak ki, tüm enerjileri-deva-letaif tesirlerini NÖTRler. o halde yaratımın sırrı- unsuru azam olan toprak, sıfır –O- nötr olan tarafsız sahamızdır..

*****

HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ
VAV… Harf değeri 6 ; vav harfi 9 rakamı gibi bir surete sahiptir..yani anne karnındaki her cenin 9 vav suretindedir..bazı cenin çocuklar 9 şeklinde, başı yukarıda ayakları aşağıda ana rahminden çıkarken, bazı çocuklar ise ters çevrilmiş 6 olarak aşağılıkistan olan dünyaya baş aşağı düşerler..
vav harfi, çocuk babanın sırrı anlamında olup, HÜVİYET in içindeki gizli ZAT olan verasettir.. dolayısı ile VALİlik-VELİlik de  bu makamın delilleridir.her tereke sahibi çocuk kendisine helal olan mirasını kullanıp,dilediği gibi tasarrufatta bulunabilir..

kainatı tek bir kap vücut zat olarak hayal etsek ve iç içe kap daireleri olsak; her küre-daire diğerini kendisinden doğurduğu gibi ,onu tetikleyerek hareket ettirip aynı zamanda dalgalandırır da değil mi?.o halde HÜviyet deniz olsa her damlacıkta VAV harfidir..böylece HÜVE=HÜ birlikte meydana gelir..

VAV… iki VaV …yani iki VÜCÛD harfinin bir ELİF bedende birleşmesiyle oluşur..iki vücud hem dişil hem erillik olan iki genimiz XY yazılımlarımızdır..ortadaki ASA-elif-ASÂR ise nötr olan teslisin  VAhit-Ehad anlaşmasıdır..
vav ..velayettir..Allah size veli=dost olarak yeter ayeti üzere, her kişi ile yaratıcısı arasında özel bir ünsiyet bağ vardır..o yüzden kubbemin altında sakladıklarım dediği, Yaratıcımızın kendisine saklayıp ayırdığı, kendini bile bilemeyen velilerin ruhları arasında çok kıskanç-GAYRET bağı vardır..ki,bu kıskançlık kişiye dahi aşkını bildirmekten kıskançtır :) 

VAV VÜCÛD’tur..VARLIKTIR.. namevcudun vücudu olur mu ?olur..delili, Allah Ademi kendi suretinde yarattı anlamıdır…Allah varlığı yokluktan değil,kendi varlığından -vardan yarattı..LA &İLLA sırrından ..…zira bir şeyin bilinmesi ve anlaşılması için önden o bilginin olması ve o mananın zuhur edip ,açığa çıkması lazımdır ki ,bugün biz bu manaya vücûd diyebiliriz..

karanlık ÂMÂ BULUTundaki saklı olan isimler, HAKK’ın kendisini HALK  ile bilmek istemesi yüzünden NUR ESMASI İLE VÜCÛD’A GELMİŞTİR..o halde ilk hammadde  NUR-RA -IŞIK ‘tır..her rahmani ve ilkel var olan NUR-IŞIK VÜCÛTTUR..

MANA=MADDE =VÜCUD =VARLIK :ışık-nur un, 4 ana unsura yani hava+ateş+su+toprak çarmıhına kendisini hapsetmesi ile kendisine zûlmani -nar ehli- zahir  bir vücud yapmasıdır..Allah, nurunu narına saklamıştır..o yüzden her idrak bu idrake gelene dek cehennem ateşini tadarak geçmek zorundadır ayeti gelmiştir…kişinin kendi  beden arzından kurtulması çok az kişiye nasip olur ki, onlarda, illa bir sultan güce -el ele el hakka düsturunca ,HAKK’I BULMUŞ HAKK’IN ELİ OLMUŞ, yani kendisinden evvel bu yolculuğu yapan bir iz sürücü rehbere  EL VERENLERDİR..

ışık -nur-ruh’un beden vücudu mağarasının karanlığına gömülmesi,bir manada  ölmeden öldürülmesi gibidir değil mi? evet aynen öyledir..o halde yeni bilincimizle ölmeden evvel ölme deneyimi bu defa da tersine mi dönüyor ? evet..demek ki hepimiz yaşayan ölüleriz..beden kabristanlarımıza gömdüğümüz, ışık-nur-ruhlarımızı öldürerek geziyoruz .. iç dıştır & dış içtir anlamıyla; içimizdeki cevher olan -unsuru âzâm da denen NUR’İ MUHAMMEDİ idraki  dışa aktarmalıyız... mana=enerji=nur=madde



insanın hakikati NURU MUHAMMEDİ denen zahir olma isteğidir..bu RAHİMİYET sırrı ile var edilerek, kendisinden vücûd edilen -mevcûd hale getirilen bizlere verilmiş velayet sırrımızdır..nübüvvet ise bu veliliği kullanmaya ve zahirde aşikar görev -kulluk sürdürmeye denir..her Âli Muhammedi  idrak ,Ben-i İsrailin Nebileri idraki gibidir..zira REsulü Zişan Efendimiz , Adem Atamızdan beri gelen 124.000 peygamberin hem varisi hemde hamisidir..dolayısı ile O’ndan  tevellüt eden  MUHAMMEDİLER de, BU MİRASIN ilk doğan olarak doğal HAK SAHİPLERİDİR vesselam ..

MuhammedAli anlamı ise şah-ı velayet Ali ile valilik yetkisinin zahir de süreceğidir..yol Turuku Âli dir..Velayet-mürşidlik-irşad sistemini anlatan anayol okulun adıdır..hakikatte MÜRŞİD esması ALLAHIMIZIN ADIDIR..ve tek gerçek mürşid de O=HÜVE'dir..kendine ayna seçtiklerinden işlerini görür..gördürür..kimsenin ruhu bile duyup anlayamaz..herşey O’NDAN DOĞAR , O’NA DÖNER.. Turuku Âli ,peygamberin nübüvvet nurundan beslenen irşad yetkisi ile tedrisat veren ilk ve tek yol okuludur .ANLAMI YOLDUR.…BEL EVLADI DEĞİL, YOLUN EVLADI OLMAK DEĞERLİDİR.. risalet yani hüküm koyan-şeriat getiren peygamberlik mühürlenmiş, ancak velayet kanalı nübüvvet ışığı ile halen yayına devam etmekte ve edecektir.. çünkü hatemennebiyyün olan nebimiz ışığı hiç sönmeyecek olan yegâne kandildir..kabın şekli ve rengi değişebilir. .ama kabın içindeki nur aynı öz- aynı mayadır…yanii,zuhurlar değişse de, hakikatin aynı sabit oluşu gibidir..
*****
HU...HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

HE harfi :Harf değeri 5..boşluk -halvet-yuva...
5 rakamı arapça daire yani alyans yüzüğü şeklinde yazılır.bu halvet- buluşma -cem -kavuşma-bir olma evidir..daire aynı zamanda ÂLİ -ÂL olan EV de demektir.. daire içine alınan herkes korunmuş, mahrem sırlara ermiş biri olmuştur... damlanın denize karışma hikayesi; herkesin kendi noktacıklığı olan su damlalığını , daire denizine katıp- deniz damla birleşmesiyle mümkündür..


HE 
Harf değeri 5... HERŞEY BU 5 Lİ SİSTEMLE OLUR..hamse-i âli aba..ruh’un 4 ana unsuruyla evlenmesi..her iki el ve her iki ayağımızda 5 parmağımızın olması..vech-i yüzümüzde 5 delik (2 göz,2 burun,1 ağız) olması gibidir.. herşey ilk başlangıçtaki gibi olur ve aynı şekilde âlâ silsiletihim devam eder.Allahımızın sistemi sünnetullah denen şeriatında hiç bir zaman değişme yoktur...ilahi kanunlar değişmez..zamana ve mekana göre tecelli idrakler değişir ..


he 
genetik sembolü olan kobra yılanının iki gözü misalidir....veya tek bir sûkün boşluğu O DAİREsi şeklinde de yazılır..O hayattır..yılandır..DNA dır..  evren-ahi-yılan aynı şeydir..genetik turuku ali yazılımıdır.. YOL dur...nötrdür..kitaptır.. diriliktir..hurufi alfabesinde dünyaya açılan evin penceresidir..ve hiyeroglifte harfi, aynı DNA misali çift sarmal ip şeklindedir..tasavvuf buna kopmayan ip-habli metin der...ayet de ,Allah'ın ipine sımsıkı yapışmamızı emreder...

eski mısır mitolojisinde kobra yılanı çok önemlidir.. AH AŞK hat yazılarındaki he harfi kobra başı şeklinde yapılır ve iki gözünden kızıl kanlar akar..bunun aslını kimse ne bilir,ne araştırır..aslı şudur...eski kendini bilmek okulu mısır da Yaratıcı başlangıçta tekti.. O İSİMSİZDİ ,bir adı yoktu..o yüzden de henüz isimlerini ve o isimlerin tecelli nurlarını yaratmamıştı...burası mutlak karanlık ÂMÂ bulutu -bilinmezlikti...O yanlızdı..kendisini bilmek istedi..bu istek ve kendisine duyduğu özlemli hüzün ile RA-NUR OLARAK TECELLİ ETTİ ve kendi gözünden RA'NIN  GÖZYAŞI suyunu döktü..o akan gözyaşı ,O'nun kendisini kendini bilmekliğine verdiği ilk


kurbandı..daha sonra O, kırmızı hayat kanında kendisini seyret
ti ..
(*şeyhler kırmızı posta oturur. çünki güneş kırmızı doğar ve kırmızı batar ve bebeklerde anne rahminden al kanlarla doğarlar..ismi cellal olan Allah lafzatullahının nuru kırmızıdır ve celal tecellisi ,yani maddeleşip zuhur etme makamına remizdir)..

işte aşk hikayesi ve aşıkların süreceği 
AH MİNEL AŞK !! yoluda böylece başladı..göz herşeyi görür fakat sadece kendisini göremez..gözler ruhların penceresidir.ve ruhlarda aşık olur..hemde senin benim gibi de aşık olmaz..o ruh aşık olunca sevdiğinin gözbebeğinden kendisine nazar edip, kendinden kendini AŞK-I NAZAR ile İRŞAD eder..bir ruh aşık olunca Sevdiğinin gözleri konuşmak için yeter..başka söze hacet yok vesselam...
HE harfi SUKÜN O DAİRESİ iken anlamı HALVET tir..Halvet bir şeyin tek vücud olması ve birlikte bir olmalarına remizdir..yani iki yay kavslı yol birbirlerine ulaşmış, daireyi tamamlayarak kavuşmuş ve “Dur Rabbin Namazda! “ denen,Akreb ile yelkovan üst üste gelip, gölgesizlik nokta hali vuku bulmuştur..halvet-hâlâ- âmâ aynı şeydir...yani bu saha örtülü mahrem alandır..neden ? çünkü ferdidir ,umumi değildir.. kişilerin kendi içlerindeki mutlak hiçlik zevk halidir ve o an da kişi kendisinde değildir.. maddi kitabi bilgilerde sadece akılla anlatılıp anlaşılabileceğinden ,aklın terk edildiği bir yerde, âmâ dan -hâlâ dan dem vurmak kimin haddine değil mi?!!insan mahrem zevki anlarını anlatabilir mi? İşte onlarda bize anlatmamışlar,dolaysıyla bizde okuyup kopyalayamıyoruz :) .
o halde, halvet hem sûkün - sakinlikse;sevdiğine erenler de sakinleşip sûkün bulur deniliyorsa ,bizlerde aklın erişmesine izin verilmeyen bu hareketsiz edeb dairesinin içine sızamıyoruz.....

he harfine eskiler hazarat-ı hamse denen MİLK(mülk ), MELEKÜT, NASUT, LAHUT, CEBERRUT ALEMLERİ de demişlerdir..bu isimler ve anlamları hakikatte tek bir şey'in - tek bir noktanın, daire şeklinde açılması ve DEHR-ZAMAN-İNSAN'ı anlatabilmek için de, vaktiyle metodlaştırılan mana ilmi dereceli idrak dersleridir...



“Âlem-i Emr’in beş latîfesi 
kalp, ruh, sır, hafî ve ahfâ olup “letâif-i hamse” veya “cevâhir-i hamse” diye bilinirler.Âlem-i Halk’ın beş latîfesi ise (anâsır-ı erba‘a: Toprak, ateş, su ve hava)dır. Bu dört unsurun da nefse dâhil olduğu kabûl edilir. Letâif-i sitte (altı latîfe) iç içe geçmiş halkalar şeklinde düşünülebilir. En dış halka nefs, onun içindekiler sırasıyla kalp, ruh, sır, hafî ve ahfâdır. Bunlar insan rûhunun farklı mertebeleri ve boyutları olup bir içteki, dıştakine göre daha hassâs ve yüksek seviyelidir.( alıntıdır)”



nokta ve açılımı olan daire; 
göz irisi ve gözbebeği (RA'NIN GÖZÜ) horoskop, astrolojik zaman cetveli olan takvimini bize verir.. ve 360 derece kabul ettiğimiz pay ve paydaların her bir diliminden, orta merkeze bakış açılarımız da 360 derece birbirimizden farklıdır.. bu idrakle anlarız ki,bulunduğumuz payda noktasından her birimizin aynı şeye bakışı, sadece kendi dar algımız kadar sınırlı olup, gördüğümüz payda kadardır değil mi? Evet!!.


O halde, O ' dairesinin tamamı nötr olmadan (iki kavsın kavuşup,aşağıya sarkması misali) KİMSE BEN O OLDUM diyemez!!..sadece baştan beri yaşanarak- cem mertebesinde yaşandığı gibi ,nokta-damla nın daire denize- Hu'ya dönüşme miracı ,yani HİÇLİKLERİMİZİN HİKALERİ vardır...

*burada ne din ,ne diyanet,ne şeriat ,ne haram ne helal ,ne sen ,ne ben vardır..her bilinen yaratılmışlık bu hüviyet dairesi içinde hükümsüz ve yoktur.. sadece O vardır..O 'ndan başka hiç bir şey de O'nu bilemez vesselam.





yahudilikte tanrı adı olan YaHWeH- BEN BENİM anlamında olup,eski mısırda BEN BEN taşı  adını almıştır..yani bizim bektaşilikteki teslim  taşı  adını alan -ilk unsur-u azam cevher taş ile sembollenmiştir....o yüzden de cennet tasvirlerinde daima mücevher taşlardan bahsedilir.çünkü cennet alemi bu bozulan toprak unsurlarının değil ,cismi latif olan cevher nurlarının mekanıdır..


BİZLER HU yu ,yani NEFES 'i,HAVA -HEVA yı asla tam olarak idrak edip algılayamayız.. her iş ve oluş, şu an ki alemimizde nefes alan hava ile olur..hakiki yaratım ve gıda O'dur..bugün bu idraki bilgisayarlara konan bulut programı ile biraz anlayabiliriz..yani, nasıl ki dünyanın her yanındaki herkes her bilgiyi, kendi ismi azam şifresini girerek bulut programına atıyor ve hiç bir bilgi diğerine karışmadan,o şifreyi giren herkes, o yayını kendine indirerek kullanıp, ismini-şifreyi verdiği izinlilerine kullandırtabiliyorsa , işte nefesler adedince yakınlık bilgiside buna benzer olabilir..aldığın nefesin -AMA BULUTUnun içindeki bilgin ilene iş yapacağın, yani ,o bilgiyi ne tür eylem-hareket fiilerine dökerek insanca ne yaratacağın ise sana kalmış bir şeydir..kimimiz aynı bilgi ile mucizeler yaratıp şifalandırır ve hayran bırakırken,kimilerimizde aynı bilgi ile yakıp yıkar ve herkesi insanlıktan utandırıp soğuturuz değil mi ?


Evet!!!..işte ricaül gaybinde aynı böyle iki idare sistemi vardır..+ ve – kutup olmadan hiç bir anlam maddeleşip, çekim güçsüz biçimlenemez..o yüzden her insanda münker ve nekir misali iki kuvve vardır..nar bedenin içinde nur latif bedenlerimiz vardır..denge, hepsini eşit kullanabilmektir.. dengesizlik ve bir şeye tam hakkını vermemekse; unsurlar arasında adaletsizlik olup,birini diğerine tercih etmektir..oysaki üçler denilen ruh,nefs ve perde olan beden bir ve aynıdır..iç dış dış içtir.eğer dünya düzeneğindeki formda yaşıyorsak bu üçlü eşittir..ruh ve akıl sağlığı, beden sağlığı birlikte ekmel- mükemmel - keyiflidir..
her varlık ister bilsin ister bilmesin, ilhamatı rabbani denen vahiyle çalışır..bazı idrakler bu ilhamatı rabbaninin köküne dek gidebilmişler ve onlar vahiy meleğini tecessüm ettirebilmiş nadir vazifeli kişiler olarak ,bu ilimleri çok şükür ki bizlere de miras bırakmışlardır..

bugün bizler, Resullullah Efendimizle bize kalan bu yüksek idrak mirasın ve bize sunduğu hiç bitmeyecek olan REFİK-İ ÂLA =YÜCE DOST ilminden zerre haberdar değiliz.
.ama nadir zevkler nadir kişiler içindir değil mi? genelimiz yol üstüne savrulmuş cevherlere “aaa işte aradığımı buldum!” diye takılırız ...ve hakiki Güzel in HALVETHANESİNE sadece sadıklar girebileceğinden dolayı da, nazar berkadem olmayan na ehiller asla ANA YUVAYA alınmazlar.. bizler sadık olmadığımız sürece mahrem-korunmuşlardan olamayız vesselam...

şimdi bu masal da HÛ yü anlatmak, tabii ki bilmediğim bir konu olduğundan çok zor.ama ben yinede bunu denemek isterim..çünkü zor ve emek verilmiş her iş ve oluş baldan tatlı ve güzeldir.. neden bilmiyorum ama, HÛ denilince aklıma nefes- nefesler ilmi ve hz HÜSEYN ;yani adalet ve doğruluk için savaşarak ölen CESUR KALP geliyor (*etimi ye kanımı iç diyen şehit sahabi)..dolayısı ile HÛ devleti hiyerarşiside olaya damgasını doğal olarak vuruyor ..

o halde şimdi HÛ nefesin işletim sistemleri olan KUTUP DAİRELERİ -küreler ilmi olan DEVLETLER HUKUKUNA bir göz atalım mı lütfen :)?
şimdi ben siyaseti takip edip- sevmeyip -oy da vermediğimden, sıradan bir avam olarak basitçe anladığımı özet geçeceğim.inanıyorum ki siz derinleşecek ve farklı farklı üstün algıları açacaksınız.zaten maksat ta budur..
şimdi havada yani gökyüzündeki hava siklon dairelerini kainatın vücudu ve işletim sistemleri olarak düşünün ve tüm gökyüzünün böyle çarkıfelek misali galaksi adacıkları olan hava siklon daireleri ile kaplı olduğunu  hayal edin lütfen ?..evet!! başlıyoruz..havadaki her hava siklon dairesi bulutun, sağa veya sola kendi çevresinde de döndüğünü hayal edin lütfen..yani biri celal biri cemale dönüyor veya biri zahiri ilimlere, biri batıni ilimlere dönüyor olsunlar..ama ikiside dönüyor-nefesleniyor yani doğal olarak hay'lar ve yaratım yapıp, fiiler -hareketler halindeler....ve siz de bu siklon hava dairelerinden=KUTUP SİSTEMLERİNDEN  birine girdiğinizi hayal edin şimdi lütfen..işte hepimiz kendi meşrebimize-kendi esma programımıza en uygun yuva dairesine girdik değil mi ?! Evet...çok güzel.burada anlamamız gereken ,Yaratıcımızın bizi meşrep meşrep,kavim kavim yarattığı ve bizlere ferdi ve umumi tecelli ettiğidir..her birimiz ait olduğumuz dairede kalırsak, kendi dünyevi cennetlerimizi inşa etmiş olur,daha yaşarken, ahenkle salınan daire cennetine gireriz....ama başka başka dairelere-evlere musallat olur, onlara verilenleride ister -tamah edersek eğer, sistem-düzen bozulur, kaos olur.o zaman dairelerimiz birbirleri ile kavga etmeye başlar,bizler helak oluruz.. oysaki ,hemen, iki deniz olan tatlı ve tuzlu suyun asla birbirlerine karışmadığı ayeti hatırlarsak ve ne yaparsak yapalım, başka dairelere fıtrat-yaratılış programımız gereği asla giremeyeceğimizi idrak ederiz..olduğumuz dairelerimizdeki güzellikleri çıkartıp zevk etmeye de başlarız değil mi? Evet!! sanırım dünya ve kainat nizamnamesi olan = ahenkle açılan daireler şifresini de böylece çözmüş ve huzuru ilahi için yapmamız gerekeni anlamışızdır... yani SENİN DİNİN SANA BENİM DİNİM BANA !!


Sevgili masalın çocukları merhaba !! sizi galaktik federe galaksi sistemimizde gezdireceğiz diyen bir sesle karşılandığınızı hayal ediniz lütfen :) ..
yani, bunu en hızlı ve en emin, nazar denen GÖZ - gözdeki NURU İLAHİ -RUH IŞIĞI ile yapar ve görüntüleri yaratabiliriz değil mi?..evet..tıpkı Süleyman'ın veziri Asaf'ın Belkıs'ın tahtını nazarla cisimlendirmesi gibi..göz hayalin de ötesine geçer ,bunu unutmayınız lütfen (*bugün bazı teknolojik cihazlar beyin ve göz dalgaları ile kontrol edilebiliyor biliyorsunuz ).. çünkü gören- gözüken- gözlerimizin gördüğü değil,beynin arka karanlık odalarındaki ters ışıktır..yani ışık, yaratan ve cisimlendiren, manaya madde elbisesi giydirendir ..hakikatte bozulan ve dağılan madde diye bildiğimiz şey yoktur..çünkü IŞIĞI KENDİSİNDEN OLAN NUR IŞIĞINDA asla bozulup çürüme,yokluk olmaz...


şimdii..herbirimiz içine girdiğimiz galaksi adacığımızda,kendi güneş sistemimizi hayal ediyoruz lütfen..güneş bizim dünya sistemimizin kutbul aktabı olan gawsımız dır..o bizim sistem ailemizin rabbidir.. 

güneş ruh dur yani aklı küldür..nur da ,nurun kaynağıda odur.. 
CELAL olan güneşe direk bakılamaz..güneş kendisine aşık olduğundan dolayı,ikinci bir güneş olmak yerine, güneşe aşık olup, ona ayna olmayı- hiçliği seçmiş olan AY AYN'A sı gözünden, bizlere CEMAL olarak yansır değil mi? Evet..işte şimdi de bu iki güzel çift, Aklın ve Nefsin evliliklerinden olan güzel -eşsiz mavi inci olan Dünya -fiillerle maddeleşme zevkinin deneyimlendiği evimize geldik şükür..evet ne oldu, ilk ÜÇLER denen ricaül gaybi en baştan tanıdık ve kabul ettik değil mi?..evet ..her ülke ve her devirde bu üçlü sistem her yana kazılıdır (*zamanla tanrılık ithaf edilip isimleri değişsede ,anlamları hep aynı kalıp,kendilerine mabedler yapılıp tapınılmışlardır) ..bunlar ilk teslis sacayağı ve ilk 3 ana isimdir..
onlara ilk ÜÇ AKIL KÜRESİ CEVHER de diyebiliriz ..yani NUR, KALEM, LEVHA=NUN. .üçü birdir, tek başlarına bir şey ifade etmezler..o yüzden de ricaül gayb de dahil her aile, aile olabilmek için kendisinde üçlü çalışır..mesela insanında ruhu,nefsi ve bedeni vardır ve üçlüdür..insanında iki yanında iki veziri olan münker nekir meleği vardır ve üçlüdür. İnsan ,fiilleri ve o fiillerden doğan hayırlı veled yani çocukları dolayısı ile hiç kesintisiz kevser soyu vardır...kötülük ebterdir .kötülük kısırdır ve ilelebet değildir..dolayısı ile kötü fiileri işleyenlerin ebter bir nesli olur ..yani o kişiler, gelecekte kendilerine gidecekleri aleme ait bir vücud ve sistem yaratamayıp - ”anın beni anayım sizi “hükmünce ,asla anılıp var edilmeyeceklerdir.. ALLAHIMIZIN ZİKRETMEDİĞİ HİÇ BİR VARLIK VAR OLAMAZ..



yaşadığımız dünya 7 kıtaya ,yani 7 iklim 4 bucak a ayrılmıştır değil mi? Evet..7 kıtaya 7 ler denilen yüksek rical bakar (* 7 letaif nuru -7 nefs mertebesi ,7 çakra olan geometrik alem boyut kapılarıdır )..her bir letaif çakrası olan dairesel enerji sarmalı, kendi kıtasının gavsı hava siklon dairesinin çekim ve itim merkezidir.4 ler ise 4 ana unsur olan ateş+hava+su+ toprak elementlerinin avatarları da denilen evtad-denge direkleridir.. eğer bu unsurlarda denge olmazsa ,tabii ki sistem doğal olarak çöker.. insan ruhen ve madden hastalanır... her insanın yaratıldığı bir toprağı yani ADEM DENEN HAMMADDESİ OLAN BABASI vardır.. insan insandan yaratılır,hayvan hayvandan yaratılır,bitki bitkden yaratılır,taş taştan yaratılır..hepsinin dünyevi rabbi ise toprakta var olan anasırı azam unsur cevheridir....


iki denizin birleştiği yer olan ANNE RAHMİ ,kişinin suda hayata başladığı ve tohumun filizlendiği yuva-evidir..alem içinde alemler var ve 
bizler pek çok alem evresi denen 6 yaratılış safhasından hiç hatırlayamasak ta geçeriz..çünkü bir alemdeki tekamüllerimiz bitip diğerine geçtiğimizde  kıyametlerimiz kopar ve başka bir evrede tekrar benzer ama farklı bir formda yeniden doğarız..yaşarken edimlerimizden mesul olduğumuz yegane yer de, şuan için bu dünya formudur ...güzel amellerde bulunanlar güzel halde bedenlenirler, kötü ameller işleyenler ise ahirette dabbetül arzlar olarak tecelli ederler ki,gören gözler için ahiret te burasıdır,cennet burasıdır,cehennemde burasıdır....
birde şöyle bir şey okudum ve onuda kopyaladım ki daha rahat iz sürelim :


ÜÇLER:Nefs+Ruh+Nur
BEŞLER: Beş duyu merkezi hissi
YEDİLER:Nefsin 7 ana enerji merkezi olan letaif noktaları-çakralar-devalar
KIRKLAR: 4 Kapı,40 makam üzere gidilen 10 lu tekamül aşamasıdır...her makamda geçilmesi gereken 10 aşama vardır..
(alıntıdır)


dünyamız daire şeklindedir..ve dairenin her yeri merkezdir..o halde herkes bulunduğu yerin hem evdat direği-alem kazığı hemde kutbul aktabıdır...yeterki kişi kendisini bilip ,nefsine arif olsun ve fiilerinin sebebi hakikisini anlasın...bu aleme neden ,nasıl geldi ve sonra ne olacak düşünsün.mesela 1001 esmayı anlatan 1001 gece masallarında Şehrazatın 3 senenin sonunda üç çocuğu olur, hatırlayalım lütfen..isimleri neydi? isimleri ;NE İDİM?,NE OLDUM?,NE OLACAĞIM ? dı değil mi ? Evet..işte ne yazık ki bizler bugün bu soruları KENDİMİZE SORMA OKULLARI olan KENDİNİ BİLMEK Okullarını kaybettiğimizden , cevapları da akledip düşünemiyor ve hayvanlardan daha aşağı seviyede “saldım çayıra mevlam kayıra” şeklinde yaşıyoruz..hem kızıyor,”artık adam yetişmiyor” diyoruz ,hemde adam yetişemesin diye elimizden ne gelirse ardımıza koymuyoruz..


İnsanın kendisine kutbül aktap olabilmesi için ,kendisini bilmesi ve kendi alemine imam olup hükmetmesi gerekmektedir.
.insan bedenini oluşturan katrilyonlarca hücre aynen kainatı oluşturan şeyler-yıldızlar -mülk hükmündedir..vahdeti vücutcu bir idrak bunu “NE VAR ALEMDE, O VAR ADEM 'DE “- “ALLAH ALEM ADEM “hükmünce kolayca bilebilir..bunu bilmek demek ilmel yakın olmak demektir...bu idraki kendi bedeninde ve nefsinde, yani afakında ve enfüsünde görerek idrake ise aynel yakiin denilir..bu ilmi kendinde batın ve zahir aleminde bilerek zevk etmeye ise la faile illallah- fiillerim de Allahındır  olan hakkel yakin denilir..


yani kişi hem niyetinde -tasarımında ;
hemde fiillerinde ve fiillerinin sonucu bedenlenmiş hareket eşyalarında bu şeyleri bizzat bilerek, duyarak, görerek, elleyerek, konuşarak, mukayeseli mukabele ile maddeleştirip tecessüm ettirir..yani kendi alemine nizam verip, hüküm sahibi olarak zevk etmeye başlar..bu kişi kendi kutbiyeti -imamlığı-mehdiliğini almış ve hücrelerinin yönettiği azalarını görevlerini tam yapmaya sevk etmiş,hiç bir organını diğerine yek tutup ,işlerini birbirlerine asla karıştırmamıştır..



her organ kendi içinde değerlidir..her organ işindeki en ehil olandır..
göz kalbin,kalp gözün,el bağırsağın,bağırsak midenin işlerini asla yapamaz ,her biri yerinde ve merkezindedir..işte dünya ve ülkeler ve şehirler ve aileler ve kişilerinde bu organların vazifeleri gibi tek tek vazifeli oldukları görevleri vardır..bilsin bilmesin herkes bu vazifeyi yapar..herkes kabiliyeti esmasına ve ona en kolay gelen-hiç düşünmeden kendiliğinden yaptığı işlere baksın..kimse kimsenin ülkesinin iç işlerine,dinine ,inancına karışıp,onları vatanlarından çıkarıp, evsiz barksız etmesin lütfen ...

kadim zaman mana ilminde,kişinin yaratılıştan organı eksik olursa, o olması gereken organın aynını o kişiye hiç bir şeyin veremeyeceğine inanılırmış..(*hatta bakınız ki, mitoloji tanrı ve çocuklarında pek çok bedensel kusur ve insanlara çirkin gelecek pek çok haller vardır ve onların kendilerine bile faydası bu anlamda yoktur .. bunları, insan-ı kamillere madde de tapınmamak için de, ibret nazarı ile bakıp okumalı ve o zamanın kendini bilme metod derslerinden bugünki hisselerimizi çıkartabilmeliyiz) ...

o halde Devlet-i Âli Vûcudun içindeki tüm azaların-organ delegeler meclisininde tam mevcud olması, nasıl ki yaratılmış ahenkte bir mükemmellik kabul ediliyorsa, 
tüm bu azaların birde lideri beyni olmalıdır değil mi?


ÜÇLER :
beyni üçler düşünürsek eğer,beynin iki lobu sağ ve sol dualite olan mantık ve duygusal idraklerin mukayeseli düşünceleri için elzemdir..şu halde bu ikili dualite lob asla kendi kendine karar veremez denir..onlar mukayeseli düşünebilir..görme de dahil, beyindeki her işlem tarayıcı hücre nin ana komuta -karar verip seçim yapan gavsül azam noktası ise ensedeki beyinciktir...böylece üçlerin çalışma mekanizmasını sanırım az biraz anladık.. kalbe girmiyoruz ,çünkü kalp beyinden bağımsızdır ve aşk aklı hiç takmaz..ama dengesizde dünya da yaşanmaz :)..denge aklın kalbe biatı ve ikisinin birlikte çalışması ile olur.kalpsiz akıl merhametsiz ve tehlikelidir..

BEŞLER :
insanın beş duyusu ,yaratıcımızın 5 ana esmasına dayanır.. görmek, duymak, dilemek, konuşmak ve iki elimle yarattım tekvin sıfatınca(*fatır-fatıma nın eli sembolünü hatırlayalım lütfen ) ,ellerimizle işlediğimiz fiilerle insanca yaratılıp,iş-oluş-eylemler ve eşya olarak açığa çıkmasıdır..pençe-i âli âbâ denen mana, batıni anlamdaki ilk beşER olan sol, yani, batın eli olan cemal dir..


YEDİLER:
nsan bedeninde ,kuyruk sokumunda bir yılanın uyuduğuna inanılırmış.o hayye yılanı aslında daima adı gibi diriliktir.onun kişinin ölümsüzlük sırrı olan ruh enerjisini beklediği hayal edilir (* KADİM SEMBOLLERDE YILAN RUH DUR) ve o yılan yolunun-nefs in uyanması ve hazineyi sahibine teslim etmesi içinde, nefs terbiyesi adı altında, dünyanın her yanında hep aynı sembollerle, taaa en başlangıçtan beri belli değişik riyazatlı disiplin çalışmaları yapılagelmiştir ki, halen devam eder..okumuş ama okuduğunu anlayamamış diplomalı cahil halk ile, kendisini okumuş kişilerin arasında çok yüksek kalite ve yaşam -idrak- anlayış-eşyayı 6 cihetten takip etme kabiliyet farkı vardır..

insanın kök çakrası denen kuyruk sokumunda ölmeyen hücre acbüzzenep olduğu kabul edilir..yani kıyamet koptuğunda, Yaratıcımızın bizleri, yine o noktadan derleyip toplayarak -yine aynı suret ve hallerimizde yaratacağına inanırız..33 omurlu varsayılan ,40 ayak görünümlü insanın gemi omurgası aslında pek çok şeye de remizdir..nasıl ki dünyanın bir kutbiyet çekim hattı varsa ,insanı da ayakta kaim eyleyen ,kendi kurbiyetide bu çekim -enerji hattı -omur ATA direğidir.omur yılanın içinde bizlerin hayat suyumuz dolaşır..insanın tüm sağlığı, bilgisi, zekası ve hastalıkları esasında bu su ile alakalıdır..bu su, kişinin kevseri misali artezyen kuyusudur..bu suya nefes -hava girer ve öyle çalışır..hava lodoslu ve hastalıklı olan 7 rüzgarın karışımı ise, malum ki, hepimiz kemik ağrısından ne uyuyabilir,nede huzur bulabiliriz..kim bilir gelecekte hava ile su terazimiz olan omurumuzun içindeki suyu dengeleyerek (*zikreden cemadat olan taşlar ) , hastalıkların da ancak böyle yok edebileceği maddi tıp alimlerince keşfedilip, eğer yapılabilirse çalışmalara başlayacaklardır...


Adem atamız bugün Sri Lanka denilen eski Seylan da ikamet ettiğinden, tabii ki batın ilmi en mükemmel Hindistan civarındadır 
(emir şudur ki :”ilim Çin'de de olsa gidip alınız “ /hadis).. dolayısı ile buradaki bir zamanlar peygamberlerden öğrenilen nefs terbiyesi ve vücut bilgileri halen ehlince bilinir, kullanılır ve ders metodu olarak yapılır..bize bu ilim nakşibendiye ile Horasan yöresi alimlerince intikal ettirilmiştir ki, esası yine aynı kendini bilme okullarıdır.. insanın hayali ,ölümsüzlük olan ejder bilgeliğine (BULUT-evren-ejder -yılan-AHİ'liğe) erişmektir.. (*eski Uygur budist ve ilk türk islam Uygur minyatürlerine, Uygur kökenli Çin,Japon ,Kore minyatürlerine bakınız .hepsinde bugün bizim rumi deseni olarak bildiğimiz, hakikatte bulut ve ejder sureti sembolü vardır...Japon Uygur türklerinden gelen aikido sporunu seyrediniz ve giysilerine,selamlama törenlerine bakınız..hepsi bizdeki tarikat mevleviye giysileri ve ritülleriyle aynıdır..) kundalini yılan enerjisi kabul edilen 33 omur ,7 nokta nın üst üste konduğu bir elif (kıyam ) harfi gibi hayal edilir..bu kıyam olup ayağa kalkmış uyanmışlık da demektir..


ALLAH'A GİDEN YOLLAR NEFESLER ADEDİNCEDİR hadisindeki NEFES İLMİ HAKKINDAher noktaya bir renk verilmiştir..her rengin esması-mantrası yani deva -tanrısal bir ismi vardır..bu tanrı isimlerinin zuhur ettiği renklerin parlağı -hakikate ulaştıran-şifa vereni olduğu gibi,birde bu isimlerin gölgeleri olan bulanık sahte olanları -yoldan düşüren sanal sahte -ruhi ve bedeni hastalıklara yol açanları vardır .. kişiler bunları ,yaptıkları belli esma -mantra-nefes teknikleri-yoğa hareketleri vs ile ,türlü hallerde, HU NEFES İLMİNDEN dolayı deneyimleyerek görebilir ve hayran olup,hayattan kopabilirler. bugünde eski hintten gelen pek çok nefes tekniği ile insanlara uyuşturucu içmeden, değişik riyazatlar yapmadan,zikir mantra filan çekmeden,sadece belli tekniklerle soluk alıp verdirerek ,pek çok üst seviyede görüntülü idrakler, sadece belli bir parayla deneyimlettirilip yaşatılmaktadır.. ama, o deneyimden sonra kişiler, paramparça olmuş latifeleri ile sokağa ,öylece tek başına, yarı meczub salınmaktadır ..


işte,o yüzden de hakiki bir mürşid elzemdir..kişi hangi anda hangi esma nuruyla karşılaştı,sahte mi hakikimi,ruhunun başka bir ruhtan çaldığı çalıntı- kopya bilgi mi,yoksa kişinin kendi özünden kendi çıkarttığı, kendine ait olan ismi has bilgisimi bilinip, işlenip, kişinin doğru yönlendirilmesi lazımdır..çünkü herbirimizin esma terkibi farklıdır ve kimsenin esma elbisesi -hullesi kimseye tam uymaz ..İdris Nebi kişiye özel Güneş makamındaki atölyesinden hikmet -esma hullesi biçer ve kişiye kendisi dikip giydirir..



bu çok zevkli ve olağanüstü deneyimler kişilerde aşırı hırs ve kıskançlık yapacağından ve yaptığıdan, mürşid -guru-rehber ve en yakın dostlara dahi -hatta, rüyanı babana bile anlatma,yolunu sarpa sardırtır hükmüde (Yusuf suresindeki rüya !!), daima bu yolda olanlara geçerlidir..


şakra-letaif renkleri-nurları sırası ile şunlardır:kırmızı, sarı,yeşil, mavi,mor, siyah, beyaz.

siyah zat ın rengidir ..mutlak hiçlik, yokluk noktası olan âmâdır..
buradan diriliş ve uyanış tabi ki yine hakikati nuru muhammedi dediğimiz nübüvvet ışığı beyaz nurla olacak ve kişi kendisine insiye olup,aydınlanacaktır..ve böylece kendini bilen rabbini ,yani terbiye edicisi olan nefsini bilir gerçekleşmiş,kötü nefis ten enfes olmuş nefislere tekamül edilecek ve inşallah Yüce Yaratıcımızın gelinlerinden birisi olunacaktır...(*yaratılmış her varlık dişildir ..erkek veya kadın .daima evvela erkekler çocuğu kadına doğurur. havva adem' de gizlidir..önemli olan adem sırrına ermek ve adam olmaktır.erlik budur ..erkek çoktur ama adam olmuş er ,çok nadir kadın ve erkekten çıkar )


KIRKLAR(40+1 tüm sistem bununla olur ): kişide yaratıcının 7 zati ve subuti sıfatı yavaş yavaş tecelli etmeye başladığında, kişinin tepe noktasından yani ana kutup giriş yerinden aydınlandığı ve ışık prizmasından çıkan 7 gökkuşağı rengi ile, sıbgatullah olan ALLAHIN RENGİNE BOYANDIĞI ve her tecelliyi kaldırabilip anlayacak idrake erdiği kabul edilir..bu tepe çakradan ,başın üstünde duran âmâ bulutut bulut sistemine -yani vahye bağlanmaya eski kendini bilme okullarından olan mısırlılar isisin gülü ,hintliler lotus açmak, müslümanlarsa bu-i muhammed gülü demişlerdir.. bu sembol ,tüm dünyada ritüeller esnasında başa giyilen takkelere yıldız -çiçek -aleme açılan enerji kapıları olarak işlenmiş ve halen bu gelenek devam etmektedir..sadece bugün bizler kullandığımız kadim eşyaların sırlarını-hikayelerini unuttuk o kadar. 


mesela turuku aliye nin halvetiyesinde, bir daire içinde 4 kapı ve 40 makam sembolüyle anlatılan Kelimei Tevhid anlamıda, elif çubuklarından oluşturulan bir lotus-gül-yıldız şeklindedir.. aslı ise boyutlar arası -bu tüm geometrinin üst üste giydirilerek sembollendiği bir kainat geçiş kapısıdır..
şimdi bunca batıni alıntıdan sonra gelelim manevi ricaül gaybin yeryüzündeki zuhuruna.. hani hepimiz hermetizmde YUKARIDA NE VARSA AŞAĞIDA O VAR diyoruz ya !! ee!.. o zaman neden dilinle söylediğini, kalbinle anlayıp ikrar etmiyor ve manevi ricalü gaybi red ediyorsun ?!!



gelelim maddi dünyevi idarecilere..
bilindiği üzere Devlet-i Âli Osmanoğulları yönetimi hakikatte, ilk islam olan türklerin ahilik sistemi üzerine ricaül gayb erenleriyle yeryüzünde kurduğu bir idaredir..sarayın haremi ve idareye ait konulan isimlerde hep batını ricaül gaybe aittir.. işletim sistemleri,toplantı halakalarına varana dek vaktinde benzetip uygulamışlardır...o sistemi idrak edip, bilen idareciler artık yetişmeyip ,sistem naehillerin eline düştüğünden ,o rical batına çekilip, yeterli idrak üstünlüğünün tekrar olgunlaşacağı çağa dek beklemeye ve manen yetiştirdiklerini takibe başlamıştır.....
bugünkü yeni devir ülke yönetimleri de, az değişmiş olsada yine aynıdır..padişahlık ve krallık asla kalkmamış ,görüntü değiştirmiştir..gerçek demokrasi denilen şey hiç olmamış ve olmayacaktır...

 

ve konumuz üzerine şimdi de ülke cumhurbaşkanı nı gavs, başbabakanı ve yardımcısını sağ ve sol kutup olarak düşünün lütfen... meclisteki bakanları, milletvekillerini, valileri, belediye başkanlarını,muhtarları,bina yöneticilerini ,aile resilerini de düşünün(şirketlerdeki patrondan en alt seviyedeki işçiye,okul müdüründen öğretmene ,hademe ve öğrenciye dek idare sistemlerinide hiyerarşileri hayal ediniz...bilgisiyarı açmak ,kurmak,çalıştırmak vs için yapacağınız prosedürleri de sırası ile hayal ediniz... her iş oluşun hiyerarşi ,yani kendi içindeki idare ve sevk işletimini tefekkür ediniz ki ; 3'leri,4 evtadı,7 'leri,40 'ları,300 vs yi de anlayalım değil mi? ) ....


eğer bu günlük hayatımızda, hiç düşünmediğimiz, pek çok hava siklon dairesi galaksi adacığı işletim sistemi - devlet hiyerarşisi olan kutup dairelerini anlayıp çözdüyseniz ; okulun okulda,işin işte ,evin evde,devlet dairelerin devlet dairelerinde,alışverişin alışveriş yerinde kaldığını ve hiç birbirlerinin diğerine asla tam karışıp, bir diğeri yerine geçmediğini ve geçemeyeceğini de biliriz değil mi? 
O halde medeniyet dediğimiz eşya ile birlikte yaşamak ve bizdeki eşya -esma ilmine haiz olma ilmini de bir manada çözdük demektir..


şimdi kişinin ferdiyet makamına ve kendi kurbi kutbiyetini idrake geldik..iki beyin lobu sağ ve sol kutup olup,gavs beyincikir..ve her insanın sağında ve solunda iki melek vardır...münker ile nekir..ve her insanın 4 yönden,4 unsuru temsilen koruyucusu da vardır...şu halde, batıni bir öğretiyi idrak edemeyen biri,maddi idareyi ve her kişinin çalışma sistemini de idrak edip ,makamlara da saygı gösteremez.. bu tür mana ilminden bihaber cahiller de ,anlamadan bilmeden tasavvufçulara çamur atar dururlar..daha kendisini-ülkesinin- dünya ile kainatın kademeli işletimini ne kendimizde, ne afakta bilemiyoruz. habire çamur çamur .o kişi bilmez ki ,kendisi çamurdan hâlk edildi..o kokuşmuş çamuru ayağa kaldıran ruhu olan nur, ölümsüz ve ezeli ebeddir..O Nur,her koşulda ,kendisine hiç kimsenin bilemeyeceği, hayal edip düşünmeyeceği yepyeni başka bir işletim,sevk ve idare mekanizmasını kuracak ve kurmaktadır..çünkü yaratım sınırsız ve sonsuzdur..yaratılmış insansa sınırlı ve sonludur..

NOT:Kalbi yazmadığımın farkındayım..içimden gelmediği için kalbe ait yazmadım.. çünkü bu saha nın zihnin faaliyetleri olduğuna inandım.ARŞ-I RAHMAN OLAN KALB sahibine aittir...ve herşey o kalp olan arş dan seyredilir..ancak şahitlik makamındakiler seyredebilir..


****
HU...HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ 
Lamelif'in Lam'ını bilmek :

Her şeyi bilen ELİF ve LÂM kucaklaştı/ İki sevgili gibi; avam ise uyumakta
Yüce olan ayaklar birbilerine dolandı/Bana bilişen o iki harften bir bildirim geldi
Kuşkusuz kalbi manayı kucakladığında /Onda VAR ETME ve YOK ETME ortaya çıkar

Lam'ın Elif'ini bilmek
Lam'ın Elif'i zatları bilmek içindir/Ayrıca kurumuş kemikleri diriltmek için
Zuhur ettiğinde hepsini düzenler/ Mahyasıyla,artık dağınıklık kalmaz

Ahdi dürüstçe yerine getirir ve onundur/Mertebelerin varlığını yüceltme hali

(*alıntı/Fütûhat-ı Mekkiye Harlerin Sırları -İbn Arabi ( Ekrem Demirli)



Lam harfi değeri 30 dur.
 Elif harfi ebced değeri ise TEVHİD in rakamı olan 1 dir..
LAMELİF HARFİ ;elif ile lam harfinin  tek vücud olması ,yani bir olmasıyla oluşur.. Peygamber Efendimiz “Lamelif tek harftir,sakın onları ayırmayınız “demiş..o halde, bizde, şimdi lemelifi ayrı ayrı ama, daha çok bir manada hatırlayalım lütfen..


LAMEL adı üstünde ,bugünkü ilimle bir şeyi ayn’el müşahede –yakin ve i
limle bilmenin adıdır..bir şeyi hücre (mikroskop) veya makro ( büyüteç-teleskopla) büyüterek yakinen –görerek bilip ermeye yarayan, değişik ölçekte kesilmiş özel gözlük camlarına denir.. gözlerimizde sorun olduğunda, yakın veya uzak, bizlerin ihtiyacına göre ölçekte-bize uygun kesilmiş bu LAMEL CAMlar ile görüşümüzü-bilişimizi-idraklerimizi arttırırız..


LAMELİF , ELİF olan Allahımızın, kendisini bilmek isteyişi ve bu bilişi de İLİM ile, yani LAM harfi ile seyretmesine remizdir..Allah ,kendisine ayn’a olacak Lam ı diledi..çünkü O,BİLİNMEKLİĞİNİ MURAT ETTİ.. o halde bir şeyi bilip ,anlamak, öğrenmek ve seyretmek için, önce kendi manasını yansıtacak saf bir CAM AYN’A  lazımdır..elif olan  
insan-ı kamil , Allah’ın kendisini seyrettiği aynasıdır.. lamel büyüteçtir. pürüz istemez.. mikroskobik seyirdir .ayna cam merceğe göre görüşü değiştirir.. boyutlar arası görüş camları iç bükey dış bükey ve mercek derecelerine göre seyir  verebilir.. ışıklara-letaif nurları olan esma terkiplerine  görede, renkler tecelli eder.


LAMELİF harfi mesleği; öğreten ve öğrenen, yani, Allahımızın ER REŞİD= olgunlaştıran, rüştünü ispat ettirip ,bir meslek- altın bilezik sahibi kılan, usta-çırak ilişkisinin sırrı olan AHİLİK (kardeşlik)   kurumudur.. lamelif mürşid = mürid  demektir.. ALLAH+ADEM+ALEM dir.. ALLAH+MUHAMMED+ALİ dir.. ALLAH+MUHAMMED+CEBRAİLdir..Allah, Muhammedi olmadan delikli bir kuruş vermeyeceği için, O mim, LAM’ı ELİF’e bağlayan ilk akıl -arş ayn’asıdır..



manada her şey üç sacayak temeli ile BİR olur.o yüzden de LAM ilim,ruh,akıl,Cebrail ,bilmek demektir..Elif, yani 7 noktanın üst üste nefs tekamülü ile erdiği turuku âli ASA sırrı ise ,insan-ı kamilden işleyen-gören-duyan ve bilen olan faili –fiili mutlak olan Allah’ın  zuhurudur.. LAM’da
aslında ELİF dir..lam ı elif e bağlayan MİM harfi ise muhammedi nur olan mim aynasıdır..O’nunda aslı yarı daire olan NUN harfidir..iki elif nun harfinin birbilerine bakan-sevişen ve bilen ve bilince de birleşen iki – ve + kutup ucudur..

Lamelif harfi ,aynı eski mısır daki,batına ait vücutların şekli ve hiyeroglifte ki BE HARFİ gibi, tek bacak-tek kol-tek eldir..çünkü hakikatte dualite değil,teklik hakimdir..lam elif in ayak kaidesi ,onun bu makamını simgeler ve bir derviş selamı ile o,kıyamda  durur..7 harfine remiz olan RAHİYMİYETE sembol V görüntüsü ile de, RAHMAN ın istivasına olabildiğinde kendisini
açar..çünkü o bilir ki, yukarda ne varsa aşağıda o var ve her şey yukardakilerle aşağıdakilerin sürekli birleşmesi-itme ve çekmesi ile döllenip –üreyip-doğup, çoağalır ve bozulup yok olur..



Elif-Aleph- A-Alpha :”Öküz” anlamına gelir..ADEM kırmızı  toprak demektir.
KROMOZOM
Peygamberimizin kabrinin üzeri tamamen kırmızı Kerbela toprağı ile örtülüdür..Kırmızı İSMİ CELAL ALLAH’ın tecelli zuhur nur rengidir ve kan yani can kırmızıdır..

LamElif  ölüm ve diriliktir..yok ile vardır..olmak ile olmamaktır. 
ampulün içindeki ışığın ışık olup aydınlatabilmesi için, gözle görünmeyen  bir hızda yanıp sönmesi misalidir..o NUR ‘UN KANDİLİ ,KELİME-İ TEVHİDİN BATINİ MAVİ NUR’ dan IŞIĞI dır..varlığın, tüm var ile yok oluş sırrı ;Kelime-i Tevhid olan ,Lailaheillallah kelimesinde gizlidir.. bu en yüce esmadır..Allahımızın anlamıdır..ama bu Kelime-i tevhidin batıni meali ise Muhammed ür resulAllah dır..bu bölüm çok az kişiye açılan mahrem saha olduğundan,bu seviye ancak hakikati Muhammedi olanlara ,yani, Haybabamın dediği gibi, ALLAH,MUHAMEDSİZ DELİKLİ bir KURUŞ VERMEZ “dediği  halvet sırrıdır..

o yüzden de biz avamız ve bizler, dinli dinsiz-her yaratılmışa, sonsuz kucak açan ve bizi her halimizle  kabul eden LAİLAHEİLLALLAH lafzatullahına bakmalıyız.. O ,RAHMAN SIRRIDIR. ve Rahman, herşeye istiva etmiştir..iç dıştır,dış içtir.elbisenin dışı zahiri,içi batınımızı örter...kadın ve erkek birbirlerinin örtüsü-elbisesidir der hz Kur’an bize, değil mi?.işte LAMELİF bu sırdır..


elif ve lam tek eşlidir..kur’an benim ikiz 
kardeşim  anlamıdır..insanın sırrı XY kromozonları ile ADEM ile HAVVA dır..unutmayalım ki,her şey ilk nasıl oldu; Allah' ın sünnetullahı asla değişmez kuralı ile,bilelim bilmeyelim ,tüm iş ve oluşlar , batında ve zahirde hala ilk andaki KÜN-OL EMRİ  gibi işler ve olur..çünkü bu alem EMİR ALEMİ olup, İLK ALDIĞI EMRE SECDE EDİP, uygulama tatbikat alemidir..zuhur olan-maddeleşen emir olan kelimedir..sözdür. ilayı kelimetullah ,var olan her şeydir..her iş ve oluş, Yaratıcımızın bir kelimesidir.  gelmiş geçmiş ağaçlar kalem olsa ve tüm denizlerle bir o kadarı mürekkep olsa, yazarak –var olarak- seyrini bitiremeyeceği bir İLMÜ LEDÜN  deniz sırrıdır.


Dünyanın en eski hint metinlerinde, LİLA nın anlamı İLAHİ OYUNLARDIR.. leyla –ley-la sırrı..yani VAR&YOK,YOK&VAR oyunları..işte o yüzden de bu  hakikati bilen erlerin, en büyük eğlencesi TEVHİD olurmuş. sanırım bu makama ALLAHLA SEYİR denir..


İKİ BOYNUZ SAHİBİ -LAMELİF olmak, zahir ve batın ilmine sahip olup, DÜNYAYI İKİ
BOYNUZU ARASINDA DÖNDÜRMEK ilmi de demektir...
bu manaya gelen kişi,kendinde
ZÜLKARNEYN-iki boynuz sahibi anlamını çıkartabilir..


gerçek ise, tüm bu idrak mertebe seviyelerinde bir bilenle zevk ederek, yürüyerek yükselmektir.. her durakta durup, olan biteni hazmederek anlayıp, bir sonraki aşamaya bilerek geçmektir.. kişi
kendi esma potansiyelinde tulum çıkartıp, kendi akıl ruhani nur sütununa ,kendi ismi azamı ile mührünü vurup -damgalayıp, yine hiç bir şey bilip 
anlamamış ve olmamış gibi- olanı olduğu gibi kabul edip- seyre geçebilmelidir ki, buna marifet denir.. ve her şeyden ,o kişiye  geldiği kadar istifade edip, ama hiç bir şeyide kendisine mal etmeyip ,her şeyi idare ve sevk edene varlık
atfedilmelidir.. İsmi  ve cismi asla bu alemde bilinip anılmayacak olan ,ismi var cismi yok denen ÂNK ya,  her iş ve oluşu devretmek ve aradan çekilmek kemalatın zirvesidir....tıpkı LAM anlamı olan CEBRAİL in miraçta ,sıdretül müntehada ,aradan çekildiği gibi...

Ey gönül lütfeyle dünyadan da ukbadan da geç,
Hakkı istersen eğer La’dan da, İlla’dan da geç.
Harabi)
*****

HUBLAŞMAK-SEVİŞMEK İLMİ :esma-şeyler ve eşyaya Camii olan İnsan denen varlık, tüm hayalhanelerin merkezidir...tabiatın taş-cemadat halinin ruhu, insanın GEMİ OMURGASI olan kemiklerinde yaşar.. o  ana kemik-dikili taş-ATA DİREĞİ omurun içindeki hayat-kevser suyu, o kişinin yaşam ağacı TÛBA’ dır..o ağacın  altındaki süt –mayi- meni havzı onun bitmez soyudur,bitmez esma ilmidir..her tohum olan habbenin içinde XY denen + -,ERKEK KADIN anlamı vardır.. bunlar sürekli her yerde sevişir ve çiftleşirler..ağaçın tohumunda, ağacın köklerinde, insanın kök çakrasında, dudaklarından çıkan logos -sözde, kulağından giren kelamda daima bu izdivaç ve eşlerin tevhidi vardır.. eğer varlık her an sevişip, birliği tevhid edemeseydi, bu alem asla bir an dahi yeniden yeniden inşa olamazdı..maddenin hakikati onu  yaratan insan hammaddesidir.. çünkü Yaratıcı RAHMAN ESMASI, ADEM’İ KENDİ SURETİNDE YARATTI. o halde kişinin rabbini bilmesi demek,RAHMAN ESMASInı da bilmesidir ki, buda RUH le ilişiktir..NEFS olan heva ve hevesler –HAVVA ise havasül havas ilmi olan İKLİMLER İLMİ demektir..vücûdi iklimin sultanı sensin efendim. derdimin dermanı sensin efendim de demiş eskiler değil mi ? ve Senin için bugün hava nasıl, Sen söyle? 



HU...HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERIİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ
YE..harf değeri 10… eskiler  ye harfine  ÂTÂYI ESMA demişler.nur ışığın kaynağı iken,ondan çıkan ışık hüzme parçacıklarına ise ziya demişler.yani nurun dahi, safha safha mertebeleri varmış.. arapça, ye harfinin suretine baktığımızda o, KÜN emrindeki KÂF harfine çok benzer ..Mevlevi harfidir. yukarıdan aldığını aşağıya indirirken-aşağıdan  aldığını da yukarıdakine verir.. sanki devri daimi anlatır..

yolculuk yukarıdan a
şağıya ve aşağıdan yukarıya daima YA! -EY! hitabıyladır ..çağrılmasaydın gelemezsin sakın bunu unutma! İsmin anılmasa idi, bir an dahi nefes alıp-zerrelerin bir bütün halinde toplanamazdı bunu unutma! kendi değerini bilmeyebilirsin, fakat ,senin adını anarak, sana EY KULUM ! diye hitap edeni ve vaktiyle o davete icabet edip LEBBEYK ALLAHÜMME LEBBEYK diyerek, her şekilde o davete icabet ettiğini de,ahde vefa icabı unutma!..

YE HARF
İ değeri olan 10 numaralık işletim sistemi ile bize anahtar kilit olan –rahman ve rahim şifresini de işaret eder. her iş ve oluş yaratım bu iki dualite ile olur..nokta daire halvethaneyi yuva –mahremiyet olduğundan gözüken sadece bir elif olan ADEM dir..


YE harfi EY anlamındaki ilk hitap ve sesleniştir.. EY dediğinde karşında seslendiğin ve gördüğün bir muhatap vardır.BE SIRRI ile Bİ İSMİKE diye SESLENİLEN SEN ! kimsin hatırla !!. bilip tanımadığın bir varlığa “YA=EY !” demezsin. illa bir var olacak ki,ona seslenesin ve oda senin çağrına karşılık verip:” LEBBEYK =buyrun efendim, emredin, huzurundayım, sana geldim “desin değil mi?..



işte eşya denen bu varlık alemi, taa ezelde âmâ da iken dahi var ile vardı.. ama zuhur edip açığa çıkmamıştı..her eşyanın adı ile birlikte sureti de vardı. tavrı-edası-işve ve cilvesi hep vardı..hiç bir şey sonradan olmadı. sonradan olan sadece zuhurlardır..nasıl ki,naklen yayınlar, bizim alıcılarımızdan bir kaç saniye sonra bize ses ve görüntü olarak ulaşıyorsa, işte mana aleminde olan biten her şey de bize ,olup bittikten sonra ulaşıyor ve sanıyoruz ki onları biz yaptık-biz ettik..ama hakikatte onlar bizim ilahi programımıza zaten vardı. sayısız seçeneklerimizden birisiydi ve hangisini seçersek seçelim, o bizim değişmez kaderimiz olandı J.. üzgünüm ama öyle !!


bir insan; EY filanca  KULUM hitabına mazhar olduğunda ,o kendisinde var olan tüm bu 10 pc yazılımı misali- âtâyı esma hazinesi ile dünyaya iner.. kendisine hamili kart yakın olacaklara bakar ve tanı
şır..daha sonra uygun kader –astrolojik esma giyeceği vakti saatinde ise, babasının belinden sperm olarak, annenin yumurtasına yola çıkan bir damla suyu izler..babanın kara deliğinden annenin karadeliğine, bilmem kaçıncı alemsel hayatına devam eder.. zira varlığın seyri ve tekamül hayatı hiç bitmez.

her ölü
ş başka bir bedenle dirilişe doğumdur.ölmeden doğamazdın. ölmeden olamazsın. hiç bir hayat ve beden sonsuz değildir.değişmeyen tek şey değişim ve ilerleyiştir..


Ruh’u nefes-i hava,soyut su -BULUT olarak düşünürsek o, şekilsiz ve suretsizdir. cinsiyetsizdir.o tanımsızdır.ama o renkli şişelere –bugünkü suretlerimiz olan beden kalıp heykellerine girse, onu girdiği şişe renginden ve beden kalıp elbisesinden “bu şudur, bu filancadır “diye tanımlayıp,etiketleriz değil mi? halbuki şişeleri kırıp, beden kalıp heykellerinden, 4 anasırrı erbaa denen unsurlardan azâd olup, bir defa kendimize dışarıdan bakıp seyredebilseydik, bu ölmeden evvel ölme işlemi ile, eşya olan bizlerin,her şeye bakışıda değişirdi.. mesele, bir defacık dahi olsa ,kendinden çıkıp-dışarıdan kendinden kendine  bakabilmende  yatar vesselam..


ruh her şeyi  bilir ve idare eder..kendisine yapacağı  beden sureti çok da önemli değildir. zira ruh, o bedene kendisini üfürdüğünde ,o bedeni canlandırıp, kendisine kendini giyecek olan ilahi tabiatın ta kendisidir..
bedenler kalıp heykellerdir ve onları ancak edâları,tavrı hareketleri ,mimikleri ile sevimli ve çekici buluruz değil mi?kimi insanlar çok soğuk olurken, kimileri de çok cana yakın olur.kimileri bizi iterken ,kimi varlıklar ise bizde mıknatıs etkisi yapıp ,bizleri kendilerine –kendilerini bize çeker ve bir manyetik ruhsal alan oluştururlar.. işte bu çeken ve çekilenler ezelde de birbirlerine yakın olan esma terkibindeki ruhlardır..

burada ahde vefa söz konusudur
.. orada yakin olanlar, birbirlerini unutmazlar ve dünya denilen a
şağılıkistan’a düştüklerinde dahi ,her ne pahasına olursa olsun birbirlerini arar bulur ve sevişirler..çünkü asıl vatan sevgisi imandandır sözü hakikattir ve var olan vatanın varlıkları da, her koşulda vardır..
*****
nur cihan
nuralem7@hotmail.com

25 eylül 2015

*****

ESMA-İ HÜSNA' NIN MERTEBELERİ Fütuhat-ı Mekkiyye 66. Bölüm

KER-İ BELA-KALUBELA DAN BERİ SÖZ VERDİK ...benim için arabi hocanın bu esma hiyerarşisi anlatımı dünyadaki ilk ve tek İSLAM MİTOLOJİSİ VE ESMA PANTEON DİZİMİ KAYDIDIR..başka örneğine henüz rastlamadım..bu olağanüstü bir kayıttır..Kerbela yı birde esma tanrılarıyla anlamaya ne dersiniz?.varlıklar olmadan evvel isimleri konulur ve ismini alan da hemen bir varlık-bir vücud bulur.yani bu sonradan olma- mesnu vücuda  hayran kalıp-kendisine tapınır.KENDİNİ MÜSTAKİL BİR VAR VARLIK ZAN EDER..işte taaaa ezelde isimler arasında başlayan bu çekişme ve üstünlük savaşları zamanımızda mitolojiye tanrılar olarak geçmiş-isimlerin etki ettiği astrolojik yıldızlardır....bu yıldız esma tesirlerinden kurtulmak ve tesirlerinden  çıkmak hemen hemen imkansızdır..seyrü sülük denen sufilerin kadim kendini bilme metodları işte bu esmaların hakimiyetinden kurtulup,esmayı kendisinde kontrol edebilmek ve ona uyumlanabilmek içindir ....zira unutmayınız ki hepimiz pandoronun kutusu denilen ahit sandığına malikiz ve yaratılarak o esma-i hazineyi yüklendik..kimimiz emanetimizi bildik-kimimiz bilmeden mirasyedilik ettik..
nur cihan
22 ekim 2015
*****


ESMA-İ HÜSNA' NIN MERTEBELERİ 
Fütuhat-ı Mekkiyye 66. Bölüm

Bil ki, ilahi isimler, hakikatlerin gereği olarak ortaya çıkan hal dilidir. O halde, şimdi işiteceklerin için aklını ayık tut !. Ve asla ne çokluk ve ne de varoluşsal bir birleşme vehmine de kapılma !. Ve ben burada, yalnızca akledilebilir bir çok hakikat mertebelerini, tecelli etmekte olan varoluş ( vücudun ayni ) açısından değil, nispetler açısından sıralayacağım. Çünkü, Zat olması bakımından Hak Teala' nın Yüce Zat' ı birdir.Ayrıca bizler, kendi varlığımızdan, muhtaçlığımızdan ve mümkün varlıklar olmamızdan kesin olarak bilmekteyiz ki, bizim için kendisine dayanacağımız bir tercih ettiricinin bulunması zorunludur. Ve bizim varoluşumuz, işte bu dayanılandan değişik nisbetleri taleb etmesi de zorunludur. Şari Teala , esma-i hüsna ile işte bu gerçeği ima etmektedir. Nitekim Hak Teala , Mütekellim ( konuşan ) olması hasebiyle, kendisinden başka bir ilah olmayan Biricik İlah olduğundan, hiç bir şekilde ortağı olmayacak bir biçimde, ilahi varoluşunun zorunluluğu mertebesinde, kendisini işte bu en güzel isimlerle isimlendirmiştir.

Daha işin başında , mümkünler alemindeki tercih ve te'siri ifade eden bu takrirden sonra " hal diliyle " derim ki; bütün isimler, müsemma mertebesinde bir araya gelerek, hakikat ve manalarına bir bir baktılar ve hemen gereklerinin ortaya çıkmasını talep ettiler ki; böylece etkileri ile birlikte tecelli, zuhur ve ayın ları ayrı ayrı ortaya çıkmış olsun. Çünkü başta takdir edici anlamındaki el- Halık ( her şeyi yaratan ), el- Alim ( bilgisi dışında hiç bir şey olmayan ), el- Mudebbir ( göklerden yere var olan her şeyi düzenleyip yöneten ), el- Mufassıl ( dünya yaşamında ayetlerinin en küçük ayrıntısını bile dışarıda bırakmadan açıklayan, ahirette ise her şey hakkındaki nihayi hükmü verecek olan ), el- Bari ( bütün özlerin ve görüntülerin bizzat yapıcısı ), el- Musavvir ( bütün formların ve görüntülerin bizzat şekil vericisi ), er- Razık ( bütün rızıkları bizzat veren ), el- Muhyi ( ölülere hayat veren ), el- Mumit ( ölümü yaratan ve öldüren ), el- Varis ( geçici olanlar göçüp gittikten sonra da her şeyin gerçek sahibi olarak kalacak olan ) ve eş- Şekur (gerçek anlamda şükredilecek olan ) olmak üzere bütün ilahi isimler, önce kendi zatlarına baktıklarında ; ne yaradılmış bir mahluk, ne göklerden yere kadar düzenlenip yönetilecek bir varlık, ne henüz dünyada en küçük ayrıntısı bile ihmal edilmeyecek şekilde açıklanacak bir ayet, ne ahirette, aralarında kesin hüküm verilecek ve ne de kendilerine rızık verilecek kimse göremeyince şöyle dediler : Bizim hükmümüzü iktidarımızı ortaya çıkaracak tecelliler tam olarak zuhur edene kadar bizler ne yapacağız ?

Bu sefer, alemin bazı hakikatlarının gereği olan tüm bu isimler, alemin tecellisi ve aynı zuhur ettikten sonra, bütün özlerin ve görüntülerin bizzat yapıcısı anlamına gelen " el- Bari " ismine sığınarak, ona şöyle derler : Bizim hükmümüz ve iktidarımız ortaya çıkması için, bu tecelliler keşki vücut bulup zuhur etse ! Çünkü bizim şimdi içinde bulunduğumuz mertebe etkimizi kabul etmemektedir. Bunun üzerine el- Bari şu cevabı verir : Bu iş, " el- Kadir " isminin tasarrufundadır. Çünkü ben de onun kapsam alanında ve etkisi altındayım !

Nitekim varlığı zorunlu olmayan tüm mümkünlerin aslı, henüz yokluk halinde bulunuyorlarken, tam bir tevazu içinde ve muhtaç halde yapılan istek gibi, ilahi isimlerden isteklerini şöyle dile getirirler : Yokluk bizleri, gerçekten birbirimizi algılamaktan körelttiği gibi, sizin için zorunlu olup ta Hak Teala' dan bizlerin üzerine düşen marifetten de köreltti. Eğer sizler, bizim tecellilerimizi ve ayn larımızı zuhur ettirmiş olursanız, bizlere varoluş elbisesini giydirmiş ve gerçekten nimet bağışlamış olursunuz. Ve böylece bizler de sizlerin hak ettiği yüceltme tazimi gösterelim. Çünkü sizlerin hükümranlığı da zaten bizlerin bilfiil zuhur etmesiyle meydana çıkacaktır. Halbuki şimdilik sizlerin hükümranlığı ve salahiyeti, yalnızca bilkuvve, potansiyel olarak vardır. O halde bizim sizden talep ettiğimiz, aslında bizlerden çok sizin hakkınızdır ! Bunun üzerine ilahi isimler; " Bu varoluşu zorunlu olmayan mümkünlerin söyledikleri doğrudur " diyerek bu isteği yerine getirmek için harakete geçerler.

Bu minval üzere, isimler, en sonunda el- Kadir ismine sığındıklarında bu sefer " el- Kadir " ismi şu cevabı verir : " Ben de , dilediğini yapan anlamındaki " el- Murid " isminin kapsam alanında ve etkisi altındayım! Ve sizlerin tecellisi ve aynı olan ne varsa, onların hepsi bu ismin ihtisas alanındadır. Nitekim hiç bir mümkün, kendi adına beni imkan alemine getiremez, ta ki Rabbisinin katından amir bir emir gelmedikçe ! Ve Rab, varolma emrini ; " Kun - ol " diyerek verdiğinde, kendiliğinden beni etkisi altına alır ve ben onun varetmesine bağlı olarak, hemen o anda onu oluşturur ve meydana getiririm. O halde sizler de benim gibi " el- Murid " ismine sığının ki, yokluk durumundan varoluş tarafına yönelerek tercih ve özelliğini o da sizler için gerçekleştirmiş olsun ! Bu durumda , hem ben, hem emreden ve hem de konuşan birleşerek , sizlerle birlikte varlığa gelelim. "

İlahi isimler " el- Murid " ismine başvurarak ona şöyle derler : " el- Kadir " ismine, bizim tecelli ve ayınlarımızın ortaya çıkmasını talep ettik, o da işi sana havale etti. O halde sen nasıl bir yol ve yordam önerirsin ? " el- Murid " ismi; " el- Kadir " doğru demiş ama, ben de, " el- Alim " isminin sizin hakkınızda nasıl bir hüküm verdiği konusunda bir bilgiye sahip değilim ! Zira onun ilminde, sizin varoluşunuz geçmektemidir ? bilemiyorum ! Sonuçta ben de " el- Alim " isminin kapsam alanında ve etkisi altındayım ! O halde gidin, sorununuzu bir de ona anlatın ! "

İlahi isimler bu sefer, " el- Alim " ismine başvururlar ve ona " el- Murid " isminin söylediklerini aktarırlar. " el- Alim " ism; " el- Murid " ismi doğru söylemektedir. Ve sizin varoluşunuz benim bilgim dahilindedir ama, bu konuda öncelikli olan edebe riayet etmektir. Çünkü bizim üzerimizde, bize hakim olup korumakta olan bir mertebe bulunmaktadır ki o da " Allah " ism-i celal'i dir. O halde hepimizin yalnızca onun huzurunda bulunmamız gerekir. Çünkü o mertebe, cem mertebesidir ."

Bunun üzerine bütün ilahi isimler, " Allah " ism-i celal'i mertebesinde toplanırlar. O, " Ne istiyorsunuz ?" der. Onlar durumu bildirince; " Ben, sizlerin tüm hakikatlerini kendisinde toplamış olan isim' im ve Ben tek başına " müsemma " ya delalet etmekteyim ki, o da Kutsal Zat' tır. O' nun kemal ve tenzih sıfatları vardır. O halde sizler şöyle bir durun bakalım da, Ben, kendisine delil olduğum , " medlulüm " ün huzuruna gireyim ! " der ve böylece " medlulü " nün huzuruna çıkarak , mümkünlerin dileklerini ve diğer isimlerle yapmış oldukları konuşmaları aktarır. Buna Kutsal Zat şöyle cevap verir : Çık ve isimlerin hepsine söyle ki, her birisi mümkünlerin hakikatlarının gereği ile bağ kursun ! Çünkü, Ben, Kendi açımdan yalnızca Kendim için Bir' im. Çünkü varlığı zorunlu olmayan mümkün varlıklar, Benim mertebemi talep ettikleri gibi, Benim mertebem de onları talep etmektedir. Halbuki ilahi isimlerin tümü, Benim için değil, kendi mertebeleri içindir. " el- Vahid " ismi ise bunlar içersinde özellikle, yalnızca Bana has bir isimdir. Ve ne isimlerden bir ismin, ne bir mertebenin ve ne de mümkün varlıkların içersinde, her yönden bu ismin hakikatında Bana ortak olacak hiç bir kimse de olamaz."

Böylece " Allah " ism-i celal'i , yanında, kendisine tercüman olacak " el- Mütekellim " ismi ile birlikte, mümkün varlıkların ve ilahi isimlerin yanına çıkar ve onlara " el- müsemma" nın söylediklerini aktarır. Ve " el- Alim ", " el- Murid ", " el- Kail ", " el-Kadir " isimleriyle bağlantı kurar, böylece, " el- Murid " isminin tahsisi ve " el- Alim " isminin hükmü gereği olarak " ilk mümkün " ortaya çıkmış olur.

Varlıklarda, tüm tecelliler, aynlar ve etkiler ortaya çıkınca, birbirlerine musallat olmaya ve bağlı bulundukları ve gereği oldukları isimlerden aldıkları güçle birbirlerine hükmetmeğe başlayınca, bu durum bir kargaşa ve husumetin ortaya çıkmasına sebep oldu.

Ve kendi kendilerine şu kanaate vardılar : " Bizler, düzenimizin bozulmasından endişe etmekteyiz ve bu gidişle daha önce bulunduğumuz yokluk haline dönüşeceğiz." Böylece mümkün varlıklar, kendilerine " el- Alim " ve " el- Murid " isimlerinin sağladığı imkanlar konusunda diğer isimleri şu şekilde uyardılar : " Ey ilahi isimler ! Eğer sizlerin hakimiyeti , " bilinen bir ölçü " , " çizgileri belirli bir sınır " ve sonunda dönüp varacağınız " bir imam " eşliğinde ise , bu, bizim varlığımızı da koruma altında tuttuğu gibi , sizlerin bizler üzerindeki etkilerin de devamını sağlıyacak demektir. Bu durum, hem bizler hem de sizler için en doğru olandır. O halde sizler, içersine girdiğimiz bu kaosu , " Allah " ism-i celal'ine arzedin !. Belki sizleri bir yerde tutup sınırlayacak birisini öne çıkartır. Aksi takdirde biz helak olacağız, sizler de atıl kalacaksınız! " İlahi isimler, bu teklife ; " İşte bu tam bir maslahat ve gerçek görüştür. " şeklinde karşılık vererek gereğini yaparlar ve şöyle derler : " Sizin işlerinize bakan ve çekip çeviren " el- Mudebbir " ismidir " Durumu, " el- Mudebbir " ismine arzettiklerinde , o da, " Ben de zaten bu işler için varım. " şeklinde bir cevap verir.



Bu sefer " el- Mudebbir " ismi huzura girer ve Hak Teala' nın emrini almış olarak " 
er- Rab " ismine gelir ve ona şöyle der : " Mümkün varlıkların tecelli ve ayınlarının bekası için maslahatın gereğini yerine getir ! "


Aldığı emir üzerine " 
er- Rab " ismi , kendisine yardımcı olacak , birisinin ismi " el- Mudebbir " diğerininki " el- Mufassıl" olan iki vezir tayin eder. Nitekim Hak Teala şöyle buyurmuştur : " Yargı Günü' nde Rabbinizin huzuruna çıkacağınıza yürekten kesin bir biçimde inanasınız diye, göklerden yere, varolan her şeyi düzenleyip yönetmekte ve ayetleri en ince ayrıntılarına varıncaya kadar açıklamaktadır. " ( Ra'd, 13/2) Allah kelamının ne kadar da muhkem olduğuna bir bak ve düşün ! Duruma olması gerektiği bir biçimde , uygun lafızlarla konu nasıl açıklanmaktadır ! Nitekim bu ayetteki " er- Rab " ismi, " el- imam " ı temsil etmektedir. O da " er- Rab " isminin zuhur mahallidir, Onun iki veziri vardır. Birincisi, gayb alemine bakan " Mudebbiru' l- emr " ; ikinci vezir ise, şehadet alemine bakan " Mufassılu' l- ayat " tır.

Böylece tüm ilahi isimlerin sınırlarını, " er- Rab" ismi belirler ve memleketin ıslahı, düzeni ve davranış yönünden hangisinin daha iyi olduğunu sınamak için ( Hud, 11/7 ; Mülk, 67/2 ) merasim kuralları koyar.


Alıntı:Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)