18 Nisan 2019 Perşembe

KARA ve AK DELİKLER –HUNNES KUNNES- gül MÜHÜR açılırken SEMBOL MASALI

KARA ve AK DELİKLER –HUNNES KUNNES- gül  MÜHÜR açılırken  SEMBOL MASALI

RAHMAN 37-38 : Gök yarılıpta erimiş kızıl bir yağ gibi kıpkırmızı bir güle dönüştüğü zaman... Artık ey insanlar ve cinler! Rabbinizin hangi yüce nimetini inkâr edeceksiniz?


Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. nasılsın? Hani son masalımda gördüğüm gözlerimin kara deliğinde gözlerimi kaybedip, yine O'nu buluş dehşetli hayalim vardı ya.. işte o bu defa o, maddi ilimde nasa nın bize sunduğu uzaydaki kara delik olarak zuhur etti..oysaki ben bir vakitler Senin gözlerinden bana bakan kendi ruhumun ,Senin yaşadığın hallerinin bendeki yansıması olarak da düşündüm ..yani o masala yazdığım iki öngörüm de doğru çıktı.. sanki biz tek vücud gibiyiz belki de..bilemiyorum..


14 nisan Cumartesi günü ,tam üç saatlik bir TAOcu felsefik düşünce dersine katıldım ..(*bu hafta da zen budizm öğreneceğim :- ) .TAO ,YOL demekmiş. Bizde TÂRIK-TURÛK-TARİKAT olan anlam yani.. taocu insiyasyonda tek bir tao-yol yokmuş..mesela aksilikler oldu ve yol tıkandı ve sen o ÇİLELİ yolu sevemedin ; o vakit hemen kendine yeni bir yol tasarlayıp-kurgulayıp , o yeni yolu açıp ,o yoldan hedefe gidebilirmişsin.. yani.. bizdeki kaza ve kaderin sadaka ile değişmesi veya becerebiliyorsan kendine bir şans daha verip , levh-i mahfuza uzanıp, o eski yazgıyı silip kendimize yeni yazgı yazabileceğimiz idrake gelişimiz gibi..

tabii bunun için tüm korkularla yüzleşip, tüm kapı eşiklerinden korkusuzca geçmek gerek..

tarihte tao'nun bir öğrencisi BOŞLUK a KARA DELİK adını verip onu İSİMSİZLİK HALİ tanımı ile  bir vakitler  kaydetmiş..ama eski mısır  da tanrı atON zaten kendisini böyle tanımlar..yani O tanım daha eski.. ve hz ALİ kendisini BE NİN ALTINDAKİ NOKTA olarak işaret etmesi ile, zaten tüm TAO=TURUK=YOLLARI ,o HALVET =BOŞLUK DELİĞİNE yani İSİMSİZ =CİSİMSİZLİĞE  ERMEK İÇİNDİR..vuslat budur..ben damla iken denize kavuştum ve bende birlik denizinde O oldum denilir ya..hem bu anlam, hem de mutlak ayan-ı sabite de durmak olabilir…bilemiyorum..bilmek istemiyorum .. orayı sevmiyorum..

DEVAM EDEN I:II ' LER İLMİ..

Taoculukta   belli BİR tanrı –tao fikri  olmadığından, yolun-taonun sonunda aynı bizdeki ve diğer her kendini bilmek öğretisindeki gibi yine mutlak hiçlik olan yokluğa yani BOŞLUK DAİRESİNE =O halvet dairesine =HU ya girmen gerekiyormuş ☯...belki YOL'UN KENDİSİ TANRI..HEP SEYR DE KALMAK .. SEYRİ SÜRDÜRMEK İÇİN de " REFİKİ ÂLÂ "denmişse ,o halde TURUK=YOLLAR  TANRI nın ta kendisi DEĞİL DE NEDİR ?(* gizli özneleri saklıyor, ser verip sır vermiyorum Sevdiğim ,dikkat et !)

taoculukta , kişi ile boşluk arasında bir çekim alanı var kabul edilip, bu çekim sahasında kişinin sürekli yolunun ideasına göre değişebileceği varsayılırmış.. zaten tao kitabının adı DÖNÜŞÜMLER KİTABI olup IIIII çubukları ile öngörülerin sürekli değiştirip yolların dönüştürüldüğü, OK ÇEKME ve İSTEDİĞİN ŞEY ÇIKANA DEK BAHSİ YÜKSELTİP  SÜRÜMDEN KAZANMA VARMIŞ... yani  dönüşümler yasası olan =& 
var yok..li la..künfeyekün..


Taocu dersimizi, nasa' nın kara delik resmini yayınlamasının akabinde işlememiz üzerine, tabiki hoca, kara deliklerle benzer olan bu boşluğu da TAO BOŞLUĞU ile  birleştirip bize anlattı ..ÂM ..SEVDİĞİM ÂM  ben tabiiki sayende her şeyi çok farklı anlayıp, bir anda her bilgiyi TEVHİD TOPU haline getirip hocaya atıyordum ve hoca da toplarımı neşeyle kabul edip ,beni tastikliyordu.. yani biz maya kutsal ölüler kitabındaki İKİZLER   gibi muhteşem bir TOP oyunu OYNUYORDUK.. ve böylece ders TAOCU İSLAM HERMETİK TASAVVUFUNA DÖNÜŞTÜ..

hiçbir şey boş ve tesadüf değil ya hani..bu derste tabiki kaderdi..ve bende kaderin bir topu..



huu huuu huuu

her nefeste dolan kadehine huuu huuuu
boş yok...hepsi dolu.
boşlar doluya gelir
dolular boşların dolduruşuna zaten gelmez.
tüm boş kadehleri dolular doldursa da
yine doluluklarından bir şey eksilmez
yaniii HALVET DER ENCÜMEN de
der ki SAKİYE SÜDURİ
ben doldurur ben içerim kime ne OLUR




her şey H2 O yani HU dan yani SU dan olduğu için ;
Taoculukta da tüm yollar ,suyun kendi akışına göre yolunu bulması gibi, olayların gelişimide yolumuzu belirlermiş..  maksat bir saman çöpü gibi suyun üstünde tam teslim olmayı başarmakmış..bizdeki anlamı ile de,  mürşide tam teslim olan bir müridin –ölü yıkayıcısına kendini teslimi gibi.. çünkü ancak ölüler ve uyuyanlar ,aynı 7 uyurlar gibi bilmeden sağa sola rüzgara ve güneşe göre döndürülürler değil mi Sevdiğim?.. Sence bu devrin 7 uyurlarını bulabilir ve uykudan uyandırıp az da olsa konuşabilir miyiz ?..ve o zaman rüya sekteye uğrayıp, dünyamızda ne haller olabilir akledebilir miyiz ! ?




bu arada fazla yorulan sinirlerim ve zihnimi dinlendirmek için el sanatlarımı yaparken sesli kitaplar dinliyorum..geçen hafta sonu olan imtihanım çok ağırdı ve ben de Kündane sanat mekana su ve musiki tımarhanesine gitmek istedim...tabi uzun aylardır göremediğim ama içimde yanar döner gezen o rengarenk auralarımı -kuzey ışıklarımı seyr edemememin sıkıntısıda var.. göremesem de ,onların hala içimde olduklarının rahatlığıda cabası..işte o gece aniden, bir yıldız kayması gibi bir şey yaşadım Sevdiğim..  içimdeki o musiki sever ve sevdiği tınıları duyunca dönerek başımdan çıkan bembeyaz mevlevim, ışık hızıyla benden  çıktı ve muzır bir şekilde kaçtı.onu gördüm inanabiliyor musun ?! gördüm.. ve anladım ki yarın  bana eşlik etmeyecek.. ama ben tedavim için yine de tımarhani bımare gittim....iki saat su ve değişik makamdan kur'an-meal-musikilerle kaybettiğimi sandığım o muhteşem renklerimi, en çokta mor ve altın sarısını seyrettim..ve rebab teline dokununca kalbim titredi..korktum..kalbim ah kalbim..fakat utangaç mevlevim yoktu...

geçen hafta aynı zaman da sesli kitaplardan taocu savaş sanatlarını da dinledim..taocu savaş sanatlarında savaş stratejileride bu tao-yollara göre değişiyor..   mesela Rüzgar =iklimler ,Toprak = arazı yapısı-madenler  ,Su = ortamın bataklık-nehir –deniz –aşırı yağmur vs ,Ateş =güneşin açısı –yangın vs , tahta =arazinin doğası ne göre pozisyon ve askerin davranış biçim yolları üstüne kurulu idi..

çünkü insan evvela tabiatındaki yolları –meşrepleri bilmeli ve nefsin 7 haline egemenlik kursun ki, yol klavuzluğunu idrak etsin değil mi? en  büyük cihat –mücadele, insanın kendi içindeki nefsani yollarla olan savaştadır..
su nasıl ki yolunu daima bulur ,hatta yolu bulamazsa dahi yeri aşındırıp yerin altından yine kendisine bir yol bulursa, esasında rüzgar olan hava da her yere nüfus eder ve yolunu bulur.. zaten biri zahirde SU  adını alsa da, diğeri batını  HU dur ..

 
Taocu biri için denge yani sırati müstakim en önemli şeydir..işte  RAHMAN’ın KAPSAMA ALANINDA –RAHMAN ‘IN ÇADIRI ALTINDA MAHFUZ , 3 ayaklı sacayak –ocak evi 🔺 –çadırgede olan insandır O.... O TAHTTAKİ uçan  GÖZ'dür..  3 ayaklı TABURE-TAHT adlı KÜRSİ İNSAN’IN  çadır direğinde , onun kendi asa suyu-ata direği –Kundalinisindeki suyun debisi ve dengesi çok önemlidir...
ona bu can suyunu, döllendiği hikmetli nefesler sağlar ki,: "bu NEY’İN  sır SESİDİR..bişnev!!.. dinle!!..o yanan kut -ateş in –nefes ‘in hararetli soluğunu dinle!!"İnsanın ilahi kamışlık tarlasından koparılıp,aşağı sufili aleme inişi ile başlar mesnevinin ilk 18 beyti..ve ulvi alemde HUUUU HUUU HUUUU diye ,ilahi nefhada salınan bu kamışlar aslında semahanede sarhoş aliyyunlardan başkası belki de değildir... o sarhoşluk hayalinin içinde bir düş görürüler ya hani Sevdiğim..



YA MALİK EL MÜLK- "BUGÜN MÜLK KİMİN ?"  tefekkürü…
o MEYhane aleminden demden kopartılan NEY 'ler , vücudlarına 12 ana esmanın=12 burcun -12 meleki kuvvetin  ses verip, onu inletmesi için delinişinin acısını çilesini çeker.. tüm bu acı, 12 odalı bir Zodyak –zaman vefki-gül’ün evi için çekilir..bu acı, o kişilerin dağlanarak--mühürlenmesi –damgalanması için aşıdır .. mühürlerimizden tanınırız ya hani..

herkesin bir evi vardır ve AL demek EV SAHİBİ DE DEMEKTİR.. ölmeden evvel ölmenin –ilk ölüler kitabı kayıtlarının ana teması daima budur.ana vatan ve sıla-i rahiymi yad etmek için ..ah edip inleyerek vatan özlemi çekmek ..işte derdimiz bu..dermanımız bu..yarimiz  bu, yaranımız bu.yaramız bu ..hatıra-ı yâd..


12 kara delikli kaval –ney adlı insanın 18 =I⇪    numaralı anahtara  sahip olması ile 30 kuş=simurg anlamına ermesi ne demek ? : sen 12 duyuna -12 YILDIZ KAPISI  yolundan giren çıkana sahip misin veya ne kadar O kapıda kontrol bekçisi =KIT'MİR olabilirsin ve bu halinle sen cennetin kapı bekçilerini seni koruyamadıkları için nasıl  suçlayabilirSİN ?

..

HUNnes-KUNnes =KARAdelik AKdelikleri insAnın vücudunda ve düşüncelerinde nasıl tesbit edip bulabilir ve olayın fotosunu çekebiliriz tefekkürüyesi..
insanın 12 delikli bir NEY -bir KAVAL olduğu farz edilmiştir..bu insan neyi ,göksel semadaki ilahi kamışlık tarlasından kesilerek kopartılıp, aşağıya gönderildiği var sayılır ki,  mesnevinin ilk 18 beyti bu ney in şikayet hikayesi ile başlar..yani vaktiyle yarimizle bir ünsiyetimiz var ki, NAZ MAKAMI OLARAK HİKAYEMİZİ ŞİKAYET EDEBİLİYORUZ değil mi Sevdiğim?

eski mısır da ,ölüler yolculuğu aşağıdan yukarıya miraç edilerek,  işte bu kamışlık-ney-buğday tarlasında biter.. sonra yıldızına gider ve misbah oyuğunda parlarsın..ve mesnevinin ilk 18 beytinde hz mevlana ,miraçtan yukardan aşağıya inerek başlar..yani fıskıye bu defa selsebil olarak akar ve halen sulamaya -su yolunu bulmaya devam etmektedir ....


insan denen bu ilahi saz -ney kamışında başta delik yoktur..türk mitolojisinde adem de ilk yaratıldığında onda delik yoktur ve enki  ona delik açar...  bu deliksiz kamışı terbiye ediciler, onu değişik aşamalardan geçirerek ona 12 karadelik açarlar..her bir delik bir yıldızın yuvası-oyuğu - burcudur.. ona üflendikçe kara deliklerden ak nağmeler çıkar ve suret alırlar ... içeriye alınan her şeyse kara maddeye gider..  mesela insanın bir karadelik gözünde güneş otururken ,bir kara delik gözünde ay oturur gibi ,diğer delikleride insan sur şehrinin burçlarıdır..

insan adlı ney-kamış kalem, kulaklarından mürekkebini içine doldurur.. gönül hokkasında sesleri toplar.. ilk sözle döllenen organ iki kulak deliğimizdir.. o yüzden "SEMA -SEMİ-İŞİTMEK SEMA İLE OLUR..ve  SÖZ'ü dinleyene "BİŞNEV=DİNLE "denir (*ama unutmaki ,çok söz dinleyen biri bunları bilerek yazdı Sevdiğim )..  ve o sözler kulaktan kalbe iner.. RUH ,KALP, DİL ÜÇGENMİŞ ya hani.. ve  ağız kara deliğinden bunları iyi veya kötü sözler-ollar olarak ifşa edip söylersin.. burundaki iki delikle havayı süzerek HAY-HU NEFESİ YAŞARsın..burun vücuddaki en ileri seviyeli -en çıkık organ olup, nefsi temsil ettiğinden ,mesela secde de alınla beraber yere değip ,BURNU YERE SÜRTSÜNÜ yaşarsın.... alın ise baht açıklığı -yüce talih -mühürle ilişiktir.. bazılarının alın yazısı ak,bazılarının kara talihlidir...

KANDİL AĞACI İNSAN 

insanın iki göğüs deliği vardır ve bir göbek deliği .insan adlı şaman ağacının orta dünyasında normalde bir ağacın gövdesi gibi bir şey yoktur.. göbek deliği, göbek kordonunun bağlı olduğu insanın merkezidir..efsaneviMERU DAĞI gibi..dünyanın merkezi -göbek taşı gibi ..o, bir önceki alemimizde hayatı alıp ,verdiğimiz nefes borumuz ...bu dünyaya ilk doğuşumuzda görünen iplerimiz ..mesela ezoterikler hala gümüşi bir göbek kordonu ile ilahi annelerimize bağlı olduğumuza inanırlar .. ve şimdi ise görünmeyen iplerimizle iliyyinle siicin ipliklerine  bağlı oluşumuz gibi..


yâd eller aldı bizi,yardan yara vurdu bizi ..
insan denen hayat ağacı bir neye benzer?..alt dünyalarımızda iki delik vardır..üreme ve boşaltım kara delikleri ve bir atımlık su olan insan yıldızlarını  doğurma yolları…
bir şeyi yediğimizde o bizde –insan da fena  bulup, amacı-miracını tamamlar ve  insan olur..o insanın gören gözü, duyan kulağı, konuşan dili ,koklayan burnu, fiilleri işleyen elleri ve yürüyen ayağı olur..ama birde bu şeylerin enerjisel olmayan maddi yapıları-posaları vardır ki ,bunlara secde etmeyen yapılar da denir..

insana secde etmeyenler, alemi devrandan yine devre atılır ve BU KARA DELİKLERDEN  BOŞ OL DENİLEREK ,BOŞALTILIR, DEVRE SOKULUR..eski mısırda buna scarabe böceği gübresi –tekamülün bitip yeniden başlaması kara güneş de demişler..mesela masonların en zirve üstadı azamının lakabı da scarabe imiş..
yani artık TAM KAFİR MAKAMINA ERMİŞ..zaten mısır da güneşin tam kemal batış noktasının adı KUFrU (kefren) imiş...

Ve bu secde etmeyen yapıları boşaltan SU YOLU deliklerinden;  insanın döl suyu da babanın kara deliğinden ,annenin kara deliğine bir atımlık darbe –tarık ile atılır.. anlayabilirsek eğer İNSAN ,bu kara deliklerin –boşluğun-kuyunun çıkardığı bir ak delik macerasından başka şey değildir..



gün içinde bu 12 kara deliğimizden giren ve çıkanlardan haberdar (el habir= @ )ve farkındamıyız ?.. hayır tabiiki aklımıza bile gelmez değil mi? 12 zodyaklı gül ün, 1001 taç yapraklı sayısız lotus alemlerinden, gün içinde kaptan kaba –halden hale her dem geçeriz ..dirençsiz –renksiz, isimsiz - cisimsiz yani ne kadar   teslim olursak o kadar kolay seyrde kalırız.. o zaman ,bu tanrısal esmalar bizim canımızı çok acıtamaz ve günlük rutinsel ibadetleri olan ,her şeyin bir ölçü ile yapıldığı o  seyrlerini "VAKİT NAKİTTİR" HÜKMÜNCE, İCRAİ NAMAZı  KIYAM EDERLER..ÇÜNKÜ ONLAR DAİM NAMAZDADIR.. VAKTİN NAKTİNİ VERMEKLE EMROLUNMUŞLARDIR..
ve DUR RABBİN NAMAZDA idrakine gelen için devran gül durur ..ayanı sabite de vaktin babası anlamına erer..


insan adlı ağacın iki eli vardır ki, kendi  neyini –enstrümanını  çalsın ve kendini beslesin .. kendi ağacının meyvelerini kendisi devşirip  toplasın.. insan adlı ağacın ayakları vardır ki ,bu ağaç yürüsün ,gezsin ,değişik iklimlerde değişik ağaçları tanısın.. bazen aşı alsın .. bazen aşılasın.. ulaşamadığı yerlereyse İLAHİ NEFHA HUUUUU ile  polenlerini savursun..bu ağacın mahrem halvethane-i vuslat saray kökleri vardır ki, burası tüm suların yatağı-kaynağı-menba-ı  sebilidir.. bu köklerdeki olan işten dolayı bu ağaç hiç kurumaz-kuruyamaz ....

.. bugünkü internet haberleşmesi sembolü olan @ (hotmail-hathor) işareti dahi bu kara delikin yani HU nun içindeki gizli VAV = 9 un(hüve ) ta kendisidir… işte bugün de @ diye kullandığımız o kadim vefklerdeki EL HABİR ESMASININ  İbranice SEMBOLÜ olan @ =hotmail haberleşme kodlarımızdır.. anlayacağımız ezelde şeylere-eşyaya verilmiş isimler ,bugün dahi değiştirilememektedir.mesela bu  en özel konudur..başlangıçta eşyalara-şeylere verilen isimler dünyanın hiçbir yerinde değiştirilememekte ,hatta yeni farklı anlamlı bir ad dahi verilememektedir.. bunun ibretle  düşünülmesi lazım değil mi?

yani HU nun içinde, yine velayeti insan denen ve ALLAH ‘IN  ADINA YAŞAYAN ,O ‘NUN VALİSİ –VELİSİ –VARİSİ –VEKİLİ olarak dünya işlerini O’NUN ADINA YAPAN –İŞLEYEN İNS’AN VARDIR vesselam...

devri daim O (HU) n dan O ‘na dır..ON =IO nasıl ki yazılımların tam kodudur ve kadim devirlerde de ON tanrı adıdır ..ve eski mısır da şehir isimleri hep ON ile biterken, yunandan sonra Onların yerine HELİO(N) polis kelimesi ile değişmiştir..

dünyanın en kadim sembolü arşın etrafını sardığı kabul edilen kuyruğunu ısıran yılan olan  daire=boşluktur.. dairenin ortası ise ZAT –NOKTAdır (kara nokta-süveyda) ..

bir damla suyun, arşı=kalbi temsil eden su üstüne damlaması ile açılan dalgalar da seyir sahasıdır.. semahanedeki dönen damlaların girdapları –kendi küresel galaksileri-kendi ferdi esma alanlarıdır.. kişiler kendi  FERDİ aynalarından seyr ederken ,diğer aynalardan yansıma ve yansıtarak levhalarını okumalarının  zevkidir farka gelmek..

SIR denen şey nasıl ki KARA TOPRAK kabul edilirse, aynaların sırrı da KAOS tur..mitlerde kaos karanlık su adıyla anılır.. hiçbir şey yokken ,mutlak ÂMÂ diye bilinir..bu kara suyu aynanın ardındaki kara sır perdesi olarak hayal etsek ve henüz mutlak KÛN =OL emri irade buyrulmasa hala hiçbir şey kendisini bilip göremeyecekti değil mi? evet..işte ilahi yaratıcının kendini bilmek muradı ilahisine NUR denir..

Bu NUR karanlığın içinden çıkan  beyaz ışık misalidir..karanlığı aydınlatır..ama aslında karanlığın en koyu halinde tam zıddı olarak kara delik-boşluk halvethanesinden geriye döner..Sevdiğim …ağlamıyorum biliyor musun..ağlamayacağım.. ben neler yazıyorum bak..şimdi korkmuyor ve “ben yokum, biz yokuz, hiçbir şey yok!!orada hiçbir şey yoook..orası kapkaranlık, ıssız ,orayı istemiyorum” diye heyezanlarla aklımı yitirmiyorum.vakti gelince anlayıp öğrenecektim ya hani..işte galiba ben, tedavimde daha iyiyim..ama hala sık sık bildiğin gibi o kara boşluğa düşüyor ve  kendi bilgisizlik cehaletimin kara delik girdabında boğulup, boğulup diriliyorum..iyiki sen varsın ve benim can simidim O sun ..Seni sevdiğimi hiç söyledim mi bilmiyorum..ama Seni hala o biçim seviyorum..


.. taocu çin sembolü yinyang ın    içinde olduğu halvethanei daireyi fena nın arkasında SUYA REMİZ olan AYNA vardır..ayna =suya bakanlar ancak  nergisos gibi kendisinin yansımasını ayna da görür...ve bazen o ayna da yansıma olmaz..çünkü sen artık KİMSEsindir..YOKSUN Kİ AYNA DAN GÖRÜNESİN!!

o yüzden kişinin kendinde ne varsa, başkasının halinde görüp anladığı da, ancak kendi gerçeğidir...o halde AYNAYA BAKTIN KENDİNİ =ZAT- ı ÂLİ 'yi GÖRDÜN, aynaya çamur yapışmaz gibi ata sözlerine bundan kelli daha dikkat etmek lazım..tabii birde halkın argo deyimleri var malum..hakikati anlamak için onlara da bakmak görmek lazım..nasıl ki ağacın köklerini harem dairesinden yazamıyorsak ve siyah-leyla-gece  zaten bu iş için varsa ,sende kalbinde bunu fikret vesselam..

bildiğimiz üzere aynanın arkasında ise SIR denen pil tozu-demir tozu -toprak misali atomik kara elmas bir yüzey vardır.. bu sırrı ; isimsiz cisimsiz, henüz ismi söylenmediği için cisim alamamışlık halleri -kaotik deniz-belirsiz=LA MEVCUD VÜCUD  olarak ancak anlayabiliriz..
zaten Taoculukta da BOŞLUK alemine İSİMSİZLİK HALİ demişler.. yani eşya şeyler bir isim almadığı için kendini bilip tanıyıp ,ayrı bir benlik iddia edip;" bende ayrı bir varlık -iblisim" diyemiyor yaaaa .işte sen ben ayrı müstakil varlıkım, ben benim dedikçe nesin  sen şimdi düşün, Ey LİBASeci ? SECİYEN ne anla !!



ee ismi olmayan bir şeyin cismi sureti de yoktur..zaten ADEM =YOK demek miş .. ADEM adlı toprak, içi boş heykel kuyunun içine yaradıcısı ;ilahi nefhasından bir parça NUR’u ÜFLEYİP, O'na RUH VERDİĞİNDE ,ADEM denen boşluk-yok alemi, aniden var alemine dönüşerek döndü..ve ADEM' in kandili uyanıp, ADEM AYDINLANDI !  içine üflenen havanın elementallerinin isimlerini ve işlevlerini tek tek söyleyerek, o bedensiz varlıklara=mülk alemindeki melekutuna  OLMALARI GEREKEN ŞEYLERİN VAZİFELERİNİ EMR=RUH EDEREK, VAZİFEYE yani KULLUĞA DAVET ETTİ...AlaadDİN in sihirli yağ kandilindeki cin gibi..her zaman Zekeriyağı bulmak ve hatırlamak lazım..


o yüzden ADEM i iyi anlamak, A'DEMİ tanımak ve bugünkü ademlerimizi bulup ,ona secde etmek yani onaylamak –kabul etmekliğimiz vardır... istesekte istemesekte..kabul etsekte ,etmediğimizi sansakta ..ayetle sabit alınlarımızdaki perçemden tutup bizi çekerler yaaa..



""Ey Dil Bu Yeter İki Cihanda Sana İz’an

Birdir Biri Ki Olmaya Yok Bilmiş Ol İmkan
Mabudum Allah Hak Söyleyecek Sende Seni Ortada Nen Var
Alemde Heman Ben Dediğindir Sana Noksan Mabudum Allah
Dîvâne Mehmed Çelebi""

ve taoculukta bizim kendini bilmek öğretilerinde de ana gaye hiçlik değil ,LA YOK tan lLLA MEVCÛDE İLLALLAH haline yani ALLAH TAN BAŞKA MEVCÛD VÜCÛD YOKTUR anlamı ile yine vahdeti vücûda ermektir..o yüzden ey seyrü sülükteki salik!! iz bırakacağım diye salya akıtmayı bırak ve bir an evvel panTEİST parçalarını toplayıp,  VAR VÜCUDA -MEVCUDA GEL!! :) 

kıssadan hisse ..tüm kadim öğretilerde kendini bilmek okul öğrencileri ancak YOKLUĞA –KAOS A dek gidebilirler.. Kuyunun içinde ölür ve uyanarak kuyu suyundan ab-ı hayat içerek dirilip, yeniden doğarlar..fakat bu defa kendilerini kendileri doğurup, kendilerini yetiştirdikleri için, farkları fark etmeye başlayan yepyeni bir bilinçle hayata bakarlar....bu değişim dış görünüş zahirden hiç belli olmaz ..hayatlarınıda değiştirmez..sadece algılar, hayata bakış açısı ve  duruşunuz değişir..kader kaderdir..kaza kazadır.. ALLAH ALLAH'TIR..kul kuldur..asla değişmez..Allah Allahlığını hiç bir kimseye vermez-yar etmez..ama sen ben de kendi benliğimizi kimseye vermeyiz mesela..



LİLALA İLla HU da varlık nerede diyebiliriz .yani bunun  tüm acısını yaşamış ve aklını bir vakitler bu yüzden kaybetmiş biri olarak tabiki ,  bende (*kul)  kendime sorarım..
"varlık nerede?..ben gerçek miyim?.. ben gerçekten var mıyım? "
 …  Sevdiğim..hatırla !! "biz yokuz ,hiç bir şey yok ,orası karanlık ,orayı istemiyorum" diye ağlayan bir masal çocuğuna o vakitler Sen ne demiştin:”bana bak! beni görüyor musun?ben varım!!beni gördüğünü söyle hadi!ban buradayım ve varım !! tekrar et!gördüğünü söyle !! ..”


HATIRLADIN MI? ben hiç unutmadım..seneler sonra bugün bu masalı yazıyorum..Sana anlatmadığım o kadar çok nokta-kara boşluk-daire- inci vs hayali görüp yaşadım ki ..ve bir kişi için fazla kere çözülüp havada askıya alınıp çekildim.. maddedeki çileli ağır imtihanımda cabası .. aslında suretsizlik aleminden çok yoruldum..suretlere –putlara aşırı düşkünlüğüm bundan..tüm tarihte ,tüm ölüler kitaplarında yazan seyri sülüklerde tulum çıkartırken, hepsinin aynı şeyi kaydettiğini anladım..

tüm seyr : ilahi ev olan zodyakta-horusun gözü kabul edilen RA GÖZÜNDE , RA’nın hatunu hathor=NUN nun  RASATHANESİNDE OLUP BİTİYORDU..yani tahttaki göz de... bu dehşetengiz idrak aslında beni çok korkutuyor biliyor musun?.. 

Sana uzun zamandır söylemediğim bir şeyi itiraf edeceğim..ne zamandır bazen kendimi sadece göz gibi ,olayları rasat ederken hissediyor ve kendimi o halde yakalayınca korkup red ediyorum.. artık eskisi gibi kendimden kaçmasam da hala korkuyorum.. ya SEN OLMAZSAN NE OLACAK PEKİ?!! BANA KİM BAKIP, KORUYUP, KONTROL EDECEK?!! bana yardım edip etmeyeceğini bilmiyorum...

dünya da maddi olan hiçbir şeyimin söz  verildiği gibi refaha ermeyişinde, geçen gün yeni bir idrake geldim mesela..dünya benimdi.. dünya benim ben dediğimdi.. yani kendi mülkümde kendimi mahrum bırakıyordum..bunu Sence neden yapıyorum ? kendime neden hiç acımadan her şeyimi herkese öylesine  verirken, kendime zerre bir şey vermiyorum dersin ? hammadde yerinde ağırdır değil mi?
kütle çekim ..beni vakumlayan ve çözen dağıtan Sensin..neden beni toplamadan bıraktın peki?!! 


Sevdiğim..Vücud ve O Vücudun Sağlığı kitabımda =ALİ’DEN ALİ’YE anlamında zaten bitkinim.. zevklerde güzel, neş’e de..ama işte AH!! İşte DÜNYA başka bir şey !! madde sandığımız bu algıyı kırıp, yıkmak başka bir şey ! atomu bile parçalamaktan zor demişler ya zanları parçalamak  için.. ve ayette der hani BEN KULUMUN ZANNI ÜZEREYİM.. işte tüm bunları Sanan yazan benim zanlarım ..


Ve yollar hep aynıdır .yolcular halden hale ,yoldan yola aktarılarak o yola uygun tüm araçlarla seyahat ettirilirler ..her aracın yolunun meşrebi-rehberi farklıdır.. yol bitsede ,seyr bitse de ,usta bir seyrci üstad  kendisine daima yeni turuk-taolar,dallar açabilir..



Nûr 36:(Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O’nu (öyle kimseler) tesbih ederler..

"
NUR-FOTON-IŞIK: Masal bitmişti ve bir daha asla yazmayacağım dediğim gece Sen geldin.. Ağzımdan çıkan her sözle imtihan oluyorum.. Susmayı da öğreneceğim demek ki..

“Sor, dedin, sor bana”..
Sessiz ve harfsiz kelimelerinle..
Olmayan klavyemden olmayan harflerimle yazdım…
“ne sorayım”…
“Nur’u sor” dedin…
“Nur nedir..? yazdım…
“Nur benim dedin…(2008)

☯BOŞLUK -KARA DELİK TEO-REMim DE DİPNOT: 🌀alemde boşluk -kara delik olmadığı söylenir... kişilerin safları sıkı tutup, boşlukları doldurması istenir ki ,o boşlukları şeytan doldurmasın.. işte herkes bulunduğu yerin boşluğunu doldurandır..ŞEY-TAN KİM,yıldız deliklerinden ışınlar çakan kim ?şimdi de sen düşün !!o yüzden şeytanını bir an evvel müslüman etmeye bak ki, sana hizmet etsin ...

 
sen HAKkını verirsen HAKKIN ,o boşluk ,o oyuk bir misbah kandil gibi aydınlanır..

sen HAKkını verirsen HAKKIN,o yüzük halkasının oyuğunda tek taş aynası- yansıyan ve yansıtan olursun..

sen HAKkını verirsen HAKKIN ,o halvet dairesi içindeki dönüp duran inci sen olursun..

sen HAKkını verirsen HAKKIN, vermez olur mu EL HAK SENİN HAKKIN!!

ve eğer senin, aldığın ışığı tutacak ve yansıtacak bir sırrın yoksa 

ve gelen tüm ışıkları yutup yok ediyorsan 

ve kimseye bir fayda vermemek ve paylaşmamak için  geleni dahi kıskanıp saklıyor, kullanmıyorsan
ve yetimin malına el koyup, yansıtıp vermiyorsan

bil ki; o olduğun yerin karadeliği-dipsiz-deliksiz YOK KUYUSU SENSİN vesselam.. ..


☯☯☯

nur cihan 

18 nisan 2019
 
nuralem7@hotmail.com
günlük tefekkürlerimize katılmak isterseniz https://www.facebook.com/nur.cihan.963



10 Nisan 2019 Çarşamba

HZ. ALİ (K.V.)'NİN MISIR VALİSİNE GÖNDERDİĞİ MEKTUBU

HZ. ALİ (K.V.)'NİN
MISIR VALİSİNE GÖNDERDİĞİ MEKTUBU
Hazreti Ali Efendimizin Mısır’a Vali olarak tayin ettiği Malik bin Eşter’e yazdığı bu mektup, olduğu gibi ayet-i şerif ve hadis-i şerif meallerinden ve tefsirlerinden oluşmaktadır. O zamanın, bu zamanın ve bütün zamanların, sonuna kadar bütün insanlığın anayasası mahiyetindedir;
1. Görevin Esası
Vergisini toplamak, düşmanları ile savaş yapmak, halkına barış ve huzur, ülkeye kalkınma sağlamak için Mâlik bin Hâris el Eşter’i Mısır’a vali olarak atadığı zaman Allah’ın kulu, müminlerin emiri Hz. Ali’nin ona emri şudur:
O’na Allah’tan ittikayı, Allah’a itaat yolunu seçmesini, Kitabı’nda emrettiği farzlarla sünnetlere uymasını emreder. O farz ve sünnetler ki, onlara uyulmadıkça hiç kimse saadet yüzü göremez ve onları benimseyen de asla hüsrana uğramaz. Bir de ona eliyle, diliyle ve kalbi ile Cenab-ı Hakk’a hizmette bulunmasını emreder. Çünkü Allah-u Zülcelâl Hazretleri kendisine hizmet edene yardıma, kendisini ağırlayanı da izzetlendirmeye kefil olduğunu buyurmaktadır. Sonra ona, şehvetlere saldırdıkça nefsini kırmasını, serkeşlik ettikçe de dizginlerini çekmesini emreder. Zira nefs alabildiğine fenalığı emreder, meğer ki Cenab-ı Hak o kişiyi merhametiyle korumuş olsun.
2. En Kıymetli Azığın
Şimdi bilmiş ol, ey Mâlik, ben seni öyle memleketlere gönderiyorum ki senden evvel birçok hükümetler oralarda adalet sürdü ve zulmetti. Sen vaktiyle nasıl evvelki valilerin icraatını gözden geçirdiysen, halk da şimdi senin icraatını öyle gözetecek. O zaman senin onlar hakkında söylediklerini, halk da şimdi senin hakkında söyleyecek. Kimlerin salih olup olmadığı, ancak, Allah’ın kendi kullarının dilinden söylettiği sözlerle anlaşılır. Onun için biriktireceğin en güzel azık, iyiliğe yönelik işlerin olsun. Heveslerine hakim bulun. Sana helâl olmayan şeylerde nefsine karşı sıkı dur. Zira gerek hoşlandığı, gerek istemediği şeylerde nefse karşı sıkı durmak, onun hakkında adaletin ta kendisidir.
3. Halka Sevgi ve Merhamet Besle
Halk için kalbinde sevgi ve merhamet duyguları ile lütuf meyilleri besle. Sakın biçarelerin başına, kendilerini yutmayı ganimet bilen yırtıcı bir canavar kesilme! Çünkü bunlar iki sınıftır; ya dinde bir kardeşin, ya yaratılışta bir eşin. Evet, bunların kabahatleri bulunabilir; kendilerine birtakım kusurlar da arız olabilir. Hata ile, yahut kasıtlı olarak işledikleri kabahatleri olsa da, ellerinden tutup doğru yola getirmek pek mümkündür. Nasıl Allah’ın kendin için affını ve hoşgörüsünü istersen, onlara da affını ve hoşgörünü bol bol ver. Çünkü sen onların üstünde bulunuyorsun; valilik yetkilerini sana veren ise senin üstünde bulunuyor. Allah ise valiliği sana verenin de üstündedir ve kullarının bütün işlerini hakkıyla görmeni istiyor, seni onlarla imtihan ediyor. Sakın Allah ile harbe girip de kendini O’nun gazabına siper etme! Çünkü ne intikamına dayanacak kudretin var, ne de O’nun af ve merhametinden müstağnisin.
4. Alçak Gönüllü ve Ölçülü Ol
Sakın affettiğinden dolayı asla pişman olma; sakın hiçbir cezalandırman için de katiyyen sevinme. Sakınmak imkânını buldukça hiçbir badireye atılma. Bir de sakın “Ben tam bir kudret sahibiyim, emrederim, itaat ederler” deme. Çünkü böyle bir davranış, kalbin fesadı, dinin zayıflaması ve felakete yaklaşma ile sonuçlanır. Şayet elindeki kudret sana bir büyüklük ve tahakküm hissi verirse, hemen üstündeki Melekut’un büyüklüğüne şöyle bir bak. Kainatı sevk ve idare eden o muazzam ve muhteşem ilâhi gücü ve senin kendi nefsine bile güç yetiremeyeceğin şeylerde, Allah’ın nasıl bir mutlak kudret sahibi olduğunu düşün. İşte bu düşünceler, senin o yükseklerde gezen bakışlarını yere indirir; şiddetini giderir, seni bırakıp giden aklını başına getirir. Sakın Allah ile büyüklük yarışına kalkışma, sakın büyüklük (azamet) ve zorlayıcılığında (ceberut) O’na benzemeye özenme. Çünkü Fâtır-ı Zülcelâl Hazretleri her zorbayı zelil, her büyükleneni de hakir eder bırakır.
5. Adaletten Ayrılma
Kendin hakkında, sana yakınlığı olanlar hakkında, tebaan arasında kendilerine meyil beslediklerin hakkında; Allah’a ve Allah’ın kullarına karşı adaletten katiyyen ayrılma. Şayet böyle yapmazsan zulmetmiş olursun. Halbuki Allah’ın kullarına zulmedene karşı bu mazlumların davacısı, bizzat Hz. Allah’ın kendisidir. Allah da birinin hasmı oldu mu, artık o kimsenin tutunabileceği bütün deliller bâtıldır. Ve ölünceye, yahut tövbe edinceye kadar onunla harb içinde bulunur. Dünyada zulüm kadar, Allah’ın lütuflarını izale edecek ve kahrını hızlandıracak bir şey olamaz. Zira Cenab-ı Hak zulüm altında inleyenlerin beddualarını işitir; zalimleri ise gözetleyip durur.
6. Toplumu Esas Al
İşlerinin içinde öylesini ihtiyar etmelisin ki, hak hususunda en ortası, adalet itibariyle en yaygını olsun, sonra halkın çoğunluğunun rızasını da en çok sağlasın. Zira toplumun hoşnutsuzluğu karşısında, şahısların rızası hükümsüz kalır; şahısların kızgınlıkları ise toplumun rızası içinde kaynayıp gider.
Sonra vali için, kodaman takımı kadar iyi günlerde yükü ağır basan, kara günlerde yararı az dokunan, adaletten hoşlanmaz, istemekten usanmaz, verilince şükür bilmez, verilmezse değme gadirle savulmaz, felakete sabırsız bir topluluk da yoktur. Halbuki İslam’ın esasını meydana getiren Müslümanların kıymet ölçüsü, toplumun çoğunluğu olduğu gibi, dinin ve devletin kuvveti de, toplumda düşmana karşı savaşacak da ancak toplumun çoğunluğudur. Onun için samimiyetin ve meylin daima topluma dönük bulunmalı, ve onların refahına dikkat etmelisin.
7. Halkın Ayıplarını Araştırma
Halkın arasında yanına hiç yaklaştırmayacağın, kendisinden en çok nefret edeceğin kimseler ise, halkın ayıplarını en ziyade araştıranlar olmalıdır. Zira insanların öyle ayıpları vardır ki, bunların örtülmesi görevi, herkesten önce valiye düşer. Binaenaleyh bu ayıpların sana gizli kalanlarını sakın eşeleme. Senin vazifen, bilgine ulaşanları düzeltmekten ibarettir. Bilmediklerine gelince, onlar hakkındaki hükmü Allah verir. Evet, sen halkının ayıbını gücün yettiği kadar ört ki, Allah da senin, halkından gizli kalmasını istediğin şeylerini örtsün.
8. Yanına Yaklaştırmayacakların
İnsanlar hakkındaki bütün kin düğümlerini çöz; seni intikama doğru sürükleyecek iplerin hepsini kes. Sence açıklık kazanmayan şeylerin tümü hakkında anlamamış görün, şunu bunu gammazlayanın sözüne sakın çarçabuk inanma. Çünkü gammaz ne kadar saf görünürse görünsün, yine hilekardır. Sakın, ne seni yokluk ihtimaliyle korkutarak ikram etmekten geri çevirecek cimriyi, ne zor ve ağır işlere karşı azmini gevşetecek korkağı, ne de zulme saparak sana ihtirası iyi gösterecek hırslıyı danışma meclisine sokma. Çünkü cimrilik, korkaklık ve hırs öylesine ayrı ayrı tabiatlardır ki ancak, Allahu Zülcelâl hakkında beslenen sui-zan bunların hepsini bir araya getirir. Sana müşavir olacakların en kötüsü, senden evvel şerli kimselerle işbirliği yapmış ve onların suçlarına ortak olmuş kimselerdir. Böyleleri katiyyen senin mahremin olmamalı. Çünkü bunlar, canilerin yardımcıları ve zalimlerin dostlarıdır.
9. Kendine Müşavir Edineceklerin
Ne hacet; hiçbir zalime zulmünde, hiçbir günahkâra cürmünde yardım etmeyen kimseler arasında bunların yerini tutacak öylelerini bulabilirsin ki bunlar, ötekilerin görüş ve tedbirlerine tamamiyle sahip, buna mukabil onların günah ve suçlarından kesin olarak temizdirler. İşte senin için böylelerinin yükü en hafif, yardımı en çok, sana şefkati herkesinkinden fazla, senden başkasına muhabbetleri ise o nisbette azdır. Böyle kimseleri hem özel, hem de genel toplantılarında kendine yakın edin. Sonra, bu şahıslar içinden en ziyade onu beğenmelisin ki; sana acı gerçekleri herkesten ziyade o söylesin ve şayet Allah’ın, sevdiği kullarının yapmasına razı olmadığı bir harekette bulunmak istersen, sana yağcılığa kalkışıp teşvik etmesin.
Bir de sadık ve kanaatkar adamları kendine sırdaş edin. Eğer bunlar seni alkışlamazlar ve yapmadığın birtakım işleri sana isnad ile keyfini getirmezlerse, bunu da anlayışla karşıla. Zira alkışa ve yersiz övgüye müsamaha etmek, insanı büyüklenmeye sevk eder ve kibire yaklaştırır. Sakın insanların iyisi ile kötüsü, senin yanında bir olmasın. Zira onları böylece eşit görmek, bir taraftan iyileri iyilikten soğuturken, kötülerin de fenalığa olan meylinde onlara cesaret verir.
10. İyi Niyeti Yaygınlaştır
Bilmiş ol ki, vali ile halk arasında karşılıklı güven ve iyi niyeti davet eden şey, valinin kendilerine hizmette bulunması, yüklerini hafifletmesi ve adaletle hükmetmesidir. O halde insanların arasında iyi niyetin gelişmesini sağla. Zira seni zorluk ve sıkıntılardan ancak onların iyi niyeti kurtaracaktır. Onlara yaptığın bu iyiliklerin mükafatını, sana karşı duyacakları güven ile görürsün. Onlara kötü muamele etmenin karşılığı ise, sana duyacakları düşmanlıktır.
11. Güzel Adetleri Devam Ettir
Bu ümmetin ileri gelenleri tarafından işlenerek, herkesin benimsediği ve halkın iyi bir şekilde tatbik ettiği güzel bir âdeti, sakın kaldırayım deme. Bu güzel âdetlerin faydasını giderecek yeni bir şey oluşturmaya da asla kalkışma. Çünkü mükafat o iyi âdeti koyan kimsenin, vebal ise onu kaldırdığından dolayı senin olur.
12. Daima Danışarak İş Yap
Memleketin yararına olan tedbirleri tesbit etmek ve senden evvel insanlara huzur, güven, doğruluk ve iyilik sağlayagelmiş şeyleri devam ettirmek hususunda, alimler ve arifler ile sürekli olarak görüş ve danış.
13. Toplumdaki Kesimler
İyi bil ki, toplumda çeşitli kesimler vardır. Bunlardan herbirinin sağlık ve iyiliği diğerlerinin sağlık ve iyiliğine bağlı olup, bunlardan hiçbiri diğerinden müstağni olamaz. Bu kesimlerden biri Allah yolunda askerlik edenler, diğeri kamu görevlileri, bir başkası adaleti dağıtmayla görevli hakimler, biri vergileri yumuşaklık ve insafla toplayacak tahsildarlar, bir başkası da cizye ve vergi ödeyen ehl-i zimmetle müslümanlar, bir kısmı ticaret ve zenaat erbabı, bir diğeri de fakirlik ve ihtiyaç içindeki yoksullardır. Cenab-ı Hak bunlardan herbirinin hak, vazife ve yükümlülüklerini bildirmiştir. Bunların hepsi ya Allah’ın Kitabı’yla, ya da muhterem Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz’in sünnetiyle belirlenmiş ve daima yürürlükte olan mahfuz bir kanun halinde bizlere tevdi buyurulmuştur.
Askerler, Allah’ın izniyle halkın kaleleri, valilerin şerefi, dinin izzeti, asayişin vasıtalarıdır. Devlet ancak bunların sayesinde ayakta durabilir. Buna mukabil, devletin desteği olmadıkça da asker ayakta duramaz. Askerlerimizin düşman karşısında başarılı olmalarının sebebi, kendi yolunda savaştıkları için Allah’ın onlara verdiği güç ve üstünlüktür. Fakat onların karşılamak zorunda oldukları maddi ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlarını gidermek için de, devlet vergilerinden olan gelire dayanmaya mecburdurlar. Askerler ile vergiyi ödeyen sivil halkın her ikisinin de birbirlerinin işbirliğine ihtiyaçları vardır.
Hakimler adaleti dağıtırlar, memurlar ise kamu hizmetlerini ifa eder ve vergileri toplarlar. Bunların yanında devlet gelirlerine katkıda bulunan ticaret ve zanaat erbabının vücudu şarttır. Zira gelirlerinin kaynaklarını, ticarethaneleri ve başkalarının meydana getiremeyeceği sanat eserleri ile, ancak bunlar temin edecektir. En sonda fakir ve ihtiyaç sahibi kimselerin teşkil ettiği yoksul kesim geliyor ki, bunların ayakta tutulması bütün diğer kesimlerin üzerinde bir yükümlülüktür.
Bu kesimlerin herbirinin, Allah’dan kısmeti ve hâceti miktarınca vali üzerinde hakkı vardır. Vali, Allah’ın kendisini görevlendirdiği bu yükümlülüğün altından, ancak bizzat ve azami ihtimamla ve Allah’tan yardım ve destek dileği ile birlikte, hafif-ağır bütün işlerde nefsini, doğruluğa, sabıra ve tahammüle alıştırmakla kalkabilir.
14. Askerler
Askerlerin başına öyle birini geçir ki, Allah’a, Resulüne ve devlet başkanına karşı sence hepsinden daha bağlı ve sadık, kalbi hepsinden temiz ve aklı başında olmak itibariyle, hepsinden üstün bulunsun. Kızgınlık anında ağır davransın; özürleri sükun ile dinlesin; zayıflara acısın; kuvvetlilerden uzak dursun; öyle öfke ile kalkıp çaresizlikle oturan takımından olmasın.
Şerefli bir geçmiş, güzel bir itibar ve iyi hallere sahip ailelerin mensupları ile, devamlı ve yakın bir şekilde ilgilen. Şecaat sahibi ve yüksek meziyet sahibi kimselere iltifat et. Çünkü bunlar, iyilikleri kendilerinde toplayan fazilet ve kerem sahibi bir toplulukturlar. Kendilerini desteklemek için verdiğin şey çok bile olsa, nazarında asla büyümesin. Sana karşı gösterdikleri minnet ifadeleri az bile olsa, bu da gözüne katiyyen hakir görünmesin.
Böylece hareket etmen, onların sana karşı sadakat ve ihlâslarını, keza hüsnü zanda bulunmalarını mûcib olur. Bir de onlara ait işlerin büyüğünü görüyorum diye küçüğünü takipden geri durma. Zira ufak bir lütfundan yararlanabilecekleri yerler olduğu gibi, büyük lütfundan müstağni kalmayacakları yerler de olur.
Ordunun başındakiler arasında sence en değerli o kimseler olmalı ki, askere iyilikte bulunsun. Ayrıca, hem onları hem de geride kalan ailelerini sıkıntıya düşürmeyecek şekilde, kendi varlıklarından fedakarlıkta bulunsun. Öyle ki bu sayede düşmana karşı savaşırken, hepsinin düşüncesi bu görevde birleşebilsin. Valiler için ülkede adaletin ayakta durmasından, bir de halkın dinine karşı sevgi göstermesinden daha büyük bir saadet ve huzur vesilesi yoktur. Zira yürekler salim olmadıkça, sevgi gösteremez. Sonra askerin senin hakkındaki samimiyet ve bağlılığı, ancak kumandanlarından memnun olmalarıyla ve kumandanlarını aşağı görüp bir an evvel başlarından çekilmelerini istememeleriyle mümkündür. Sen, kendilerine ümit sahası aç, övgüye lâyık olanları sena etmekte ve büyük olaylarda bulunmuş olanların başardıkları iyi işleri anarak anlatmakta kusur etme. Zira bunların kahramanlıklarını sık sık anman, inşaallah şecaat erbabı insanları coşturur, (düşmanla) savaşmak istemeyenleri de gayrete getirir. Sonra, bunlardan herbirinin fedakarlığını iyice tanı. Hem sakın birinin hizmetini, başkasının hizmetiyle bir arada zikretme. Kimseye gösterdiği şecaatla nisbet kabul etmeyecek, değersiz bir mükafat verme. Bir de, mevkinin küçüklüğü, bir adamın kıymet ve yararlılığını küçültmene asla sebep olmasın.
Sonra altından kalkamadığın hadiseleri, kestirip atamadığın işleri Allah’a ve Resulüne gönder. Zira, Cenab-ı Hak doğru yola gitmesini dilediği bir topluma, “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve içinizden olan ulül emre (emir ve kumanda sahiplerine) itaat edin. Şayet bir şeyde anlaşamazsanız, onu Allah’a ve Peygamber’e gönderin,” buyuruyor. Allah’a havale edin demek, kitabındaki hükümlere sarılmak demektir. Resul’e göndermek demek, onun toplayıp birleştiren ve tefrikaya meydan vermeyen sünnetine uymak demektir.
15. Adliye ve Hakimler
Halk arasında, hüküm vermek için öyle bir kimse seç ki, sence onların en değerlisi bulunsun, işten sıkılmasın; görüşmeye gelenlerden sinirlenerek inada kalkışmasın, hatasında ısrar etmesin; hakkı gördüğü an (doğruyu gördüğü anda) döneceği yerde dili tutulup kalmasın; hiçbir zaman tamah ettiği bir menfaatin kaybolacağı gibi bir endişeye düşmesin; meseleyi özüne kadar anlamadıkça, hemen hâsıl ettiği kanaati kâfi görmesin. Şüphelerde en çok durur; delillere en ziyade sarılır; hasmın müracaatından en az usanır; övülme ile şımarmaz; heyecanla eğilip, bükülmez olsun. Aslında böyle kimseler de pek nadirdir.
Sonra bu zevatın vereceği hükümleri sık sık tahkik et ve kendilerine zaruretlerini giderecek, halktan ihtiyaçlarını kesecek kadar ikramda bulun. Hem, onlara senin yanında öyle bir mevki ver ki, sana yakın olanlardan hiçbirisi, o mevkiye göz dikemesin ve o zevat başkalarının sana gelip de, kendilerine karşı hainlik edemeyeceklerinden emin olsunlar. Bu hususta gayet dikkatli bulunmalısın. Çünkü bu din, kötü adamların elinde esir oldu, onun namına istenilen yapılıyor ve onunla dünya elde edilmeye uğraşılıyor.
16. Diğer Görevliler
Tayin edeceğin diğer memurlar konusunda da dikkatli ol, çünkü en çok menfaat düşkünü kimseler, şahsi çıkarları için bu görevlere haristirler. Sakın şahsi yakınlık veya tesir altında kalarak hiçbir kimseye vazife tevdi etme. Çünkü bencillik ve tarafgirlik, zulüm ve hiyanete götüren iki sebeptir.
Bu işler için, iyi halleri ile bilinen ailelerden gelen, iyi yetişmiş, tecrübeli, hâyâ sahibi, İslam’a hizmeti geçmiş kimseleri araştır. Zira ahlâkı en dürüst; namus ve şerefi en sağlam olanlar, tamahın cazibesine en az kapılır ve işlerin varacağı neticeleri en isabetli şekilde götürürler.
Bunların geçimlerini de geniş bir surette temin et. Çünkü bu tutumun, kendilerini iyiliğe sevk etme hususunda kuvvetli bir destek olacağı gibi, elleri altındaki şeylere tenezzül etmekten de o sayede uzak kalırlar.
Ayrıca, şayet emirlerine karşı gelir veyahut emaneti sakatlarlarsa, bu, senin onlara karşı kullanacağın bir delil olur.
17. Denetime Önem Ver
Sonra bunların icraatını da takip et, arkaları sıra vefa sahibi ve doğruluktan ayrılmayan gözcüler gönder. Zira onların işleri nasıl gördüklerini böylece gizlice öğrenmen, onların emaneti muhafazalarına ve halka güzel bir şekilde muamelelerine sebep olur.
Yardımcılarına karşı da ihtiyatlı bulun. Şayet içlerinden biri elini hıyanete uzatır ve gözcülerinin vereceği haberler de onun bu hıyanetini doğrularsa, şehadetin bu kadarını kâfi görerek, onun hak ettiği cezayı bedeni üzerinde uygularsın. Bu hıyaneti ile topladığı malı elinden alır, kendisini de zillet mevkiine diker; alnına hıyanet damgasını vurur, boynuna suçluluk halkasını geçirirsin.
18. Vergi Yönetimi ve Kalkınma
Sonra vergi tarh ve tahsil işinin idaresinde de büyük itina göster ve takip et. Çünkü verginin düzeltilmesi suretiyle vergi yükümlülerinin sağlıklı ve iyi bir duruma kavuşturulmaları, diğerlerinin de sağlıklı ve iyi bir duruma kavuşturulması demektir. Zira diğerlerinin iyiliği, ancak bunların iyi olmalarına bağlıdır.
Çünkü halkın hepsi vergi gelirlerine, dolayısıyla vergi ödeyenlerin mevcudiyetine muhtaçtır. Bu bakımdan memleketin imarına sarf edeceğin emek, vergi toplamaya harcayacağın himmet ve gayretten fazla olmalı. Zira ödeme gücü ancak ülkenin kalkınması ile elde edilebilir. Kalkınmasız vergi toplamak isteyen kimse, ülkeyi harabeye çevirir. Halkı helâk eder, defteri de pek kısa zaman içinde dürülüp kapanır.
19. Zor Durumdakilere Yardım Et
Şayet yüklerinin ağırlığından, yahut bir afetten, yahut yağmurların, suların kıtlığından, veya toprakların su altında kalmasından, yahut kuraklık istilasından şikayette bulunurlarsa, tesirini umduğun bütün vasıtalara müracaatla dertlerini hafifletmeye çalış. Bu hususta hiçbir fedakarlık, katiyyen sana ağır gelmesin. Zira bu, öyle bir yatırımdır ki; ülkeni imar, vilayetini güzelleştirmeye sarf için o yatırdığın sermayeyi, onlar bir gün sana fazlası ile iade edeceklerdir. Üstelik bu sebeple onların övgülerini kazanacak, haklarında gösterdiğin adaletinden dolayı iftihar edebileceksin. Hem sen bu sermayeyi, fazlası ile iade edeceklerine güvenerek veriyordun. Zira kendilerini hoşlukla refaha kavuşturduğun için vermiş olduklarının misillerini biriktireceklerine; adalet ve hoşlukla muamelen sebebiyle de senden emin bulunduklarına güvenin vardı. Evet, günün birinde yardımlarına dayanacağın bir hadise zuhur eder, bakarsın ki gönül hoşluğu ile bütün yükü üzerlerine almışlar, taşıyorlar.
20. Kalkınmayı Esas Al
Kalkınmış ülkeler yük taşımaya dayanıklıdır. Yüklediğin kadarını götürebilir. Memleketin harab olması ise, halkının sefalete düşmesindendir. Ahaliyi sefil eden sebep de ancak, valilerin servet toplamaya düşkünlükleri, mevkilerinde uzun müddet kalmayacaklarını zannetmeleri, bir de geçmiş ibretlerden yeteri kadar ibret alamamalarıdır.
21. Özel Görevliler
Sonra (diğer) memurlarının haline de iyice dikkat et. İşlerine en iyilerini getir, hususiyle tertibatını, sırlarını tevdi edeceğin, yazılarını yazdıracağın adamları öyle seç ki soyu temiz, ahlâkı düzgün olsun. Gördüğü itibarla şımarıp başkalarının yanında sana karşı gelmeye cüret edenlerden olmasın. Görevlilerinin sana yazdıklarını getirip göstermekte, senin tarafından verilecek cevapları, dosdoğru yazarak göndermekte ve senin hesabına alıp senin hesabına vereceği şeylerde, gafleti sebebiyle kusur etmesin. Senin lehine bulduğu bir akdi (muameleleri) sağlam tutsun, aleyhinde bulduğunu da çözmek hususunda zaaf göstermesin. Kendisine yüklenen görevler dolayısıyla nasıl bir mevkide olduğundan, asla habersiz bulunmasın. Zira kendi kıymetini bilmeyen, başkasının değerini hiç bilmez.
Sonra bu memurların seçiminde sadece görünüşlerini inceleyişin, bir de iyiye yoruşun yeterli olmamalı. Çünkü insanlar, daima masum tavırlar takınarak ve gayretkeşlik ederek, görünüşlere göre hüküm veren valilerin gözüne girebilirler. Halbuki böyle bir yaklaşımın esasında ihlâs namına hiç bir şey yoktur. Onun için senden evvelki değerli valilere hizmet etmiş kimseleri araştırarak, halk arasında çok iyi bir nam bırakmış, güvenilirlikleri en ziyade tanınmış olanlarını seç. Böyle bir hareket, senin Allah’a ve kendisinden bu valilik görevini aldığın kimseye karşı ihlâsını gösterir. Bir de işleri taksim ederek bir kısmın başına bu memurlardan birini geçir ki, iş büyük olursa altında ezilmesin; çok olursa toplamasını bilemeyip de dağıtmasın. Şayet memurların hatasını görür de aldırmazsan, kendin utanacak ve ayıplanacak bir duruma düşersin.
22. Ticaret ve Sanayi
Sonra, ticaret ve zanaatla uğraşanlar vardır ki bunların bir kısmı, oturduğu yerde çalışır, bir kısmı şuraya buraya mal götürür; bir kısmı da elinin emeği ile geçinir. Bunların hepsine iyi muamele et ve başkalarınca da öylece muamele edilmeleri için öğütlerde bulun. Çünkü bunlar memleket için hayırlı hizmetlerin sebepleri ve faydalanma vesileleridirler. Onlar hayır ve yararı, ülkenin toprağındaki, denizindeki, ovalarındaki, dağlarındaki uzak ve yakın yerlerden getiriyorlar. Bunlar, memleket için barış ve güven adamlarıdır.
Ne kargaşa çıkarmalarından korkulur, ne de fesatlarından endişe edilir. Kendilerinin, gerek senin yanındaki, gerekse ülkenin diğer taraflarındaki işlerini takip et. Bununla beraber şurasını da iyi bil ki, bunların çoğunda aşırı bir tamahkarlık ve çirkin bir hırs ile birlikte, zaruri ihtiyaç maddelerinde stokçuluk, alım satımda da hilekarlık olabilir. Bu ise halk için zarar, valiler içinse ayıptır.
23. İhtikâra Mani Ol
Bundan dolayı stokçuluğa mani ol. Çünkü Peygamber Aleyhissalatu Vesselam Efendimiz, ihtikârı men buyurdular. Alım, satım doğru tartılarla olmalı ve alanı da, satanı da ezmeyecek, mutedil fiyatlar çerçevesinde yapılmalıdır. Herhangi bir kimse senin yasağından sonra stokçuluğa yanaşırsa, ifrata varmamak şartıyla, onu hemen cezalandır.
24. Fakirler ve Yoksullar
Hele alt kesimdeki, her türlü çareden mahrum fakirler ve çaresizlerle felaketzedeler, kötürümler hakkında Allah’dan korkmalı, hem de çok korkmalısın. Bu kesimde halini söyleyen de var, söyleyemeyen de. Allah’ın bunlara ait olmak üzere, korunması için seni görevlendirdiği hakkı çok iyi koru. Oradakilere Beytül mâlinden (hazinenden) bir hisse, başka yerlerde bulunanlara da her memleketin fakir müslümanlara mahsus gelirinden birer hisse ayır. Çünkü en uzaktakilerin de, en yakındakiler gibi hakları mevcuttur. Cümlesinin hakkını gözetmek ise, sana emanet edilen bir vazifedir.
25. Hiçbir İşi İhmal Etme
Sakın azamet (büyüklük), seni onlarla uğraşmaktan alıkoymasın. Zira işlerin mühim olanlarını iyi gördüğün için ehemmiyetsizini yüzüstü bırakırsan, mazur görülemezsin. Bu sebepten, kendilerini düşünmekten geri durma ve zavallılara ekşi çehre gösterme. Yine bunlardan olup da aşağı görülme veya başka kimselerin onları hesaba almamaları yüzünden, işleri sana kadar gelemeyenleri araştır. Sırf bunlar için Allah’tan korkan, alçak gönüllü ve emin bir adam tahsis et ki arada vasıta olsun ve onların işini sana bildirsin. Hasılı öyle çalış ki, Allah’ın huzuruna çıktığın zaman, “Gücümün yettiğini sarfettim,” diyebilesin. Halkın bu kesimi adalet ve yardıma, başkalarından ziyade muhtaçtır: Onun için herbirinin hakkını vermeye son derece itina et.
26. Yetim ve Yaşlılar
Sonra yetimlerin ve yaşlı bulunduğu halde, hiç bir çaresi olmayan kimselerin geçimini de üzerine al. Vakıa bu işler valiye ağır gelir, lakin şunu unutma ki ne kadar hak varsa, hepsi de ağırdır. Bunu Allah yalnız o kimselere kolaylaştırır ki, halden ziyade akıbeti (işin sonunu) düşünerek, nefsini dayanıklılığa alıştırır ve kendi hakkında Allah’ın vaadinin doğruluğundan emin bulunur.
27. Dilek ve İhtiyaç Sahipleri
İhtiyaç sahipleri için sırf kendileriyle meşgul olacağın bir zaman ve mekân ayır ve hepsiyle beraber otur da, seni yaratan Allah’ın rızasını celbedecek bir tevazu göster. Sonra askerini, yardımcılarını, muhafızlarını, zabıta memurlarını yanlarında bulundurma ki, söylemek isteyen çekinmeden derdini dökebilsin. Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem’den bir kaç yerde işittim, şöyle buyurmuştu: “İçindeki zayıfın hakkı, serbestçe kuvvetlisinden alınamayan bir millet, hiç bir zaman kuvvetlenemez.” Bir de bunların münasebet almayan sözlerini yahut da dertlerini anlatabilmedeki acizliklerini hoşgör, kendilerine karşı hırçınlık etme, büyüklük gösterme. Bu yüzden Cenab-ı Hak sana Rahmet kanatlarını açar; taatına mukabil sana sevabını ihsan eder. Hem verdiğini güler yüzle, gönül hoşluğuyla ver, vermediğin takdirde kabul olunabilecek özürler dile.
Sonra senin işlerinin içinde öyleleri vardır ki, onları bizzat senin ifa etmen gerekir. Mesela memurların yetersizlik gösterince, taşradaki görevlilere cevabı sen vereceksin. Halkın ihtiyaçları artık senin yardımcılarının altından kalkamayacağı dereceyi buldu mu, bunun icabına yine sen bakacaksın. Bir de her günün işini o gün gör, çünkü diğer günlerin kendisine mahsus işi vardır.
28. Allah’a Karşı Kulluk Vazifelerini İhmal Etme
Her ne kadar, niyet halis olmak ve halkın selametine hizmet etmek şartıyla bu çalışmalarının hepsi Allah içinse de, sen yine vakitlerinin en hayırlısını, Allah ile arandaki durumlar için nefsine hasret. Allah rızası için eda edeceğin taatın en başlıcası da, Zat-ı İlâhi’ye has olan farzları yerine getirmekten ibaret olsun. Gecende ve gündüzünde bedeninden Allah’a ait bulunan kulluk hissesini ayır ve seni Cenab-ı Hakk’ın yüce huzuruna yaklaştıran bu taatı, vücuduna her neye mal olursa olsun, eksiksiz ve gediksiz eda et. Şayet namazında halka imam olmuşsan sakın ne bıktıracak kadar uzun, ne de bir hayra yaramayacak kadar kısa kıldırma. Çünkü halkın içinde öyleleri vardır ki, hastalık sahibidirler; öyleleri de vardır ki iş sahibidir.
Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem beni Yemen’e gönderirken, “Onlara namazı nasıl kıldırayım?” demiştim. “En zayıflarının namazı gibi kıldır,” ve ayrıca, “Müminlere karşı çok merhametli ol,” buyurmuşlardı.
29. Halktan Uzak ve Saklı Kalma
Buraya kadar söylediklerime ilaveten, bir hususu da asla unutma: Sakın halkından uzun müddet uzak veya saklı durma. Çünkü valinin halktan saklanması, halkta yanlış kanaatler uyandırma yanında, valinin işlerine vukufunu da azaltır. Valilerin perde arkasında oturmaları, perdenin dışında dönen işlere muttali olmalarına mani olur. Bunun sonucunda onların gözünde hadiselerin büyüğü küçülür, küçüğü de büyür. Güzeli çirkin, çirkini de güzel olur; hak ile bâtıl karışır. Vali de en nihayet beşerdir. Halkın kendi nazarından gizli kalan işlerini nereden bilecek? Halkın üzerinde nişaneler yok ki ona bakarak doğruları, yalanın her türlüsünden ayırmak mümkün olabilsin.
Şimdi sen mutlaka, şu ikiden birisin: Eğer hak yolunda çalışan, gönlü gani bir adamsan... Bu takdirde vacib olan her hakkı ödemekten, yahut kerimane bir harekette bulunmaktan çekinip sakınmanın ne anlamı var? Eğer böyle değil de cimriliğe müptela bir adamsan... Zaten bu durumda halk senin ihlâsından ümit kestikleri gibi, istemekten de o kadar çabuk vazgeçecekler ki, o zaman senin ortada görünmemen neye yarar? Her halükarda, halktan uzak kalmak hoş bir şey değildir. Özellikle, eğer senin görevin halkın ihtiyaçlarını ve dileklerini göz önüne almak ise, halk tarafından sana arzedilecek ve çoğu ya bir zalimden şikayet, ya bir muamelede adalet talebi gibi dileklerin, seni asla ürkütmemesi gerekir.
30. Yakınlarına Dikkat Et
Sonra valinin etrafında, seçkin kimseleri ile kendisine pek yakın olanları vardır ki, bazen bunların iltimasları, haksızlıkları ve muamelelerinde insafsızlıkları görülebilir. Sen, bunların zararını, bu gibi hallerin sebeplerini ortadan kaldırmak suretiyle gidermelisin. Etrafındakilerden, ileri gelenlerinden ve akrabandan hiç birine katiyyen toprak (devlet elindeki bütün imkânlardan yararlanma hakkı) verme, ve bunlardan hiçbiri senden cesaret alıp da, müşterek su yahut müşterek diğer bir iş tutarak, etrafındakilere zarar verecek ve zahmeti başkalarına yükletecek surette zahire biriktirmeye katiyyen tamah edemesinler. Çünkü bunun kârı, senin değildir. Fakat onların zararı ise dünyada ve ahirette sana döner. Sonra, senin yakının olsun veya olmasın, herkesi hakkı kabul etmeye zorla. Eğer has adamların ve yakınlarından biri yasaları çiğnemiş ise, senin için ne kadar güç olursa olsun, cezasını eksiksiz icra et. Bu hususta sabır, sebat ve dikkat göster ve davranışın sonunu gözet. Çünkü bunun sonu hayırdır.
Şayet halkta senin zulmettiğin zannı hâsıl olmuşsa, kendilerine özrünü bildirerek hakkındaki zanlarını değiştir. Çünkü böyle yapmakla, önce kendi nefsini kırmış, sonra idaren altındaki halka tatlılıkla muamele etmiş, ayrıca kendini mazur göstermiş olursun. Üstelik onları hak üzerinde daim kılmaktan ibaret bulunan ana maksadına da, bu sayede ulaşmış bulunursun.
31. Barış ve güvenlik
Düşmanın tarafından sana teklif olunan sulh (barış), rızayı ilâhiye muvafık ise, katiyyen reddetme. Zira barışta askerine istirahat, sana endişeden rahat, ülken için de selamet vardır. Lakin barıştan sonra, düşmanından sakın ve hem de çok sakın. Öyle ya, belki düşmanın seni gafil avlamak için sana yaklaşmak istemiştir. O sebepten ihtiyata sarıl, bu hususta asla hüsnü zanna kapılma.
32. Anlaşmalara Riayet Et
Şayet düşmanla aranızda bir sözleşme akd etti isen, yahut ona karşı bir taahhüdün varsa, yapılan sözleşmeye riayette bulun, ahdini yerine getir. Verdiğin sözü muhafaza için, icab ederse hayatını bile feda et. Çünkü, arzularının birbirinden farklı, düşüncelerinin ayrı olmasına rağmen, insanların ilâhi farzlar arasında, ahidlere vefa (tam yerine getirilmesi) kadar üzerinde birleştikleri bir şey yoktur. Hatta müşrikler de hıyanetin vahim neticelerini gördükleri için, müslümanlara karşı ahde vefaya dikkat ediyorlar. Binaenaleyh sakın verdiğin sözden dönme; sakın ahdine hıyanet etme; sakın düşmanını aldatma. Zarar ve mahrumiyete mahkum, akılsız ve cahillerden başkası Allah’a karşı gelmek cüretini gösteremez. Allah Teala, ezelî rahmeti icabı, O’nun için yapılan sözleşmeyi kulları için, şefkati sayesinde barınacakları emin bir sığınak; bu emin sahada asude kalacakları, huzur içinde ihtiyaçlarını karşılayarak onun civarına koşacakları, emin ve manevi bir makam kılmıştır. Onun için bunda bozgunculuk etmek, hıyanette bulunmak yahut aldatmak olamaz. Bir de birtakım yorumlara müsait olacak akidlerde bulunma. Akdedip belgelendirdiğin bir sözleşmeyi bozmak için de, sakın sözlerin gizli mânâlarından yararlanmaya kalkışma. Allah’ın ahdi icabı girmiş olduğun bir işin darlığı, haksız yere onu genişletmene katiyyen sebep olmasın. Zira genişleyeceğini ve sonunun iyi olacağını umduğun bir darlığa tahammül etmen, senin için elbette günahından çekindiğin, dünya ve ahirette ilâhi cezadan kurtuluş imkânı olmadığını bildiğin bir hıyanetten daha ehvendir.
33. Kan Dökmekten Kaçın
Sonra, kandan ve onu haksız yere dökmekten son derece sakın. Çünkü haksız yere kan dökmek gibi felaket getiren; bunun kadar mesuliyeti büyük, bunun kadar nimetin zevalini, devletin mahv olmasını hak eden bir şey yoktur. Allah Teala, kıyamet günü kulları arasında hükmünü verirken, ilk olarak döktükleri kanlardan başlayacaktır. Sakın haram bir kanı dökerek saltanatını kuvvetlendirmek sevdasına kapılma. Zira bu hareket onu zaafa düşürecek, daha doğrusu zevale erdirerek başka ellere geçirecek sebeplerdendir. Hele taammüden ika edeceğin bir katil için, ne Allah’ın katında ve ne de benim indimde hiç bir özrün olamaz. Çünkü bu takdirde bedenen hak ettiğin cezanın (kısas) icra edilmesi lâzımdır. Şayet bir kazaya uğrarsan... Tedib ederken, kırbacın yahut elin aşırılığa giderse -zira zaman olur ki yumruk, yahut biraz fazlası ölüme yol açar- sakın sahip olduğun nüfuza güvenerek, ölenin velîlerine haklarını vermeyeyim demeye kalkışma..
34. Kaçınacağın Hususlar
Bir de, sakın kendini beğenme. Sakın nefsinin sana hoş gelen cihetlerine güvenme. Sakın yüzüne karşı övülmeyi isteme. Zira, iyilerin ne kadar iyiliği varsa, hepsini mahv etmek için şeytanın elindeki fırsatların en sağlamı budur... Sonra sakın halkına yaptığın iyilikleri, onların başına kakma; yahut yaptığın işleri mübalağalı gösterme; yahut kendilerine verdiğin sözden dönme. Çünkü başa kakma, iyiliği bitirir; mübalağa hakikati söndürür; sözden dönme ise Allah Teala’nın da, halkın da nefretini celb eder. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de, “Böylece, sizin yapmadığınızı söylemeniz Allah indinde ne kadar menfur bir harekettir,” buyuruyor. Sakın açıklık kazanmayan işlerde inat etme. Sakın, açıklık kazandığı zamanda da gevşeklik gösterme. Sonra işlerin herbirini yerli yerine koy, işlerinin herbirini zamanında yap. Herkesin üzerinde birlik halinde olduğu noktalarda kendini kayırmaktan çekin. Görevlendirdiğin kimselerin açığa çıkmış kötülüklerine karşı, senden beklenen hareketten habersizmiş gibi davranma. Aksi takdirde, başkasının yerine sen cezaya maruz kalırsın. Az zaman sonra işlerin üzerindeki perdeler, gözlerin önünde açılır ve mazlumun hakkı, senden alınır.

35. Dikkat Edeceğin Diğer Hususlar
Hiddetine, gazabına (öfkene), eline ve diline hakim ol. Bunların hepsinden korunabilmek için de badirelerden geri durup şiddetini tehir et ki, öfken geçsin de iradene sahip olabilesin. Şunu da iyi bil ki; birgün seni yaratana döneceğini, O’na hesap vereceğini, çok açık ve iyi bir şekilde hatırlatmadıkça, nefsine hakim olmak imkânını katiyyen bulamazsın.
Şimdi senin üzerine gerekli olan, senden evvelkilerin sana ulaşan adil hükmünü, yahut isabetli olan tutumlarını, yahut Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz’den gelmiş bir haberi, yahut Kitabullah’daki bir farzı hatırda tutarak, bu gibi meselelerde bizden gördüğün hareket tarzına uyabilmen ve şu emirnamemde bildirdiğim ve ileride nefsinin arzularına kapılmanı mazur göstermemekliğin için elimde sana karşı sağlam bir hüccet bildiğim hükümleri tatbike çalışmandır.
36. En Son Dilek ve Dua
Artık Cenab-ı Hakk’ın geniş rahmetinden ve bütün istekleri kuşatmış olan azamet ve kudretinden dilerim ki, rızayı ilâhisi vechiyle kulları arasında güzel bir övgü ve ülkeler içerisinde en iyi eserler kurabilmek için, gücümüzün yettiği kadar çalışmaya seni de, beni de muvaffak kılsın. Hakkımızdaki nimetini tamamlasın ve bize olan ikramlarını kat kat artırıp sana da, bana da saadetle ve şehadetle can vermeyi muvaffak ve kolay eylesin. Bizim dua ve niyazımız Allah’adır. Salat ü selam, Allah’ın Resulüne ve onun iyi ve tertemiz Âl’i üzerine olsun.