26 Ocak 2010 Salı

HURŞİDİMDEN MÜRŞİDİME




Bir Tutinin-Papağanın Güncesinden
Nur Cihan
Konu: Asıl ile Görünen
İnsan Tanrı usturlabıdır, fakat usturlabı bilmek için müneccim gerek. Tere satanda, yahut bakkalda da usturlap bulunabilir, fakat ondan ne fayda görür. Usturlupla göklerin hallerini, dönüşlerini, burçları, tesirlerini, inkılâpları, bunlardan başka daha birçok şeyleri ne bilir ki? Şu halde usturlap münecime fayda verir. "Kendini bilen rabbini bilir." Usturlap, nasıl göklerin hallerini gösteren bir aynaysa "And olsun ki Âdemoğullarını ululadık" diye anılan insanın varlığı da Tanrı usturlabıdır. Ulu Tanrı, onu, kendisini bilen, anlayan bir yaratık olarak yarattığından insan, kendi varlığının usrurlabından Tanrı tecellisini, neliksiz- niteliksiz güzelliği, soluktan- soluğa, bakıştan-bakışa görür, seyreder; o güzellik bu aynadan hiç mi hiç ayrılmaz.

Üstün ve yüce Tanrı’nın öylesine kulları vardır ki onlar, hikmet, bilgi ve anlayış, ululuklar elbiselerini giyinirler. Halkta onları görecek görüş yoktur amma onlar, pek kıskanç olduklarından bu elbiseleri giyerler de kendilerini gizlerler. Hani Mütenebbî,
Kadınlar ipekli elbiseleri süslenmek için değil,
Güzelliklerini korumak için giyindiler
der ya, tıpkı onun gibi işte.

FİHİ-MA-FİH den “Pirimiz Hazreti Mevlâna”

HURŞİDİMDEN MÜRŞİDİME
BİR TUTİNİN-PAPAĞANIN GÜNCESİNDEN

Bir mekan yazıyorum bize..arı duru bembeyaz..üzerine mor renkli çiçekler serpiyorum biraz.. Biz balız..baldan tatlıyız ve bir mor kasede, karışığız… hayal ediyorum..ama konuşurken farklı farklı olacağız..Siz-Sen ve ben yani toplam Biz olacağız yine..Bizi sırlamak için üzerimizi, hayretimin sevinç çığlıklarına karışan erguvani ışıktan tülünü örteceğim..flu olalım bakana flu..

Siz hayatımda sevmediğim kadar sevdiğim ve delice kıskandığım…sorgusuz sualsiz, ağlayarak kendimi verdiğim..kollarında öldüğüme inandığım…İbrahim’in ayakları gibi birbirine dolanmış, o bembeyaz, beyaz yorganların içinde gözükmeyen..esenlik yurduna giden, o güzelden hala haber yokk..arkasından bir fatiha okunan şimdi ne yapıyor?daima merak edip cevabını alamadığım…sizle mi?

”Bu gönül işidir, seç birini” demiştiniz ..”gönlün kimi istiyor ?”..benim 3 kralım vardı, ortadaki sizdiniz..solunuzdakini seçemezdim..sağınızdakini seçtim (maddeye dönük olanını yada artık hepsini kapsayanını-çünkü 3 ü 1 dir onların) en sevdiğinizi..çünkü siz senelerce sadece onu göstermiştiniz bana..gönlümüz aynı kişiyi sevdi ne garib-yakin değil mi? O da beni sevdi mi?.. bilemem..

Sen !!…senelerce kaçtığım.. en sonunda kaçacak yer kalmayınca, kendi ayaklarımla sana-kendime geldiğim.. geldiğimde sende görmek istediğim vardı..gözlerinden bana bakan neden bendi?..o gözlerde asılı kaldığım, kendimi sende bulduğumdun..

Neden dedim neden?.. beni hazırlamadan gittiniz bu hale, neden.?.başıma geleceklerin sadece başlıklarını biliyordum..anladım ki bilmek,görmek -hiç bilmemekle eşmiş.sadece yaşayan bilebilirmiş.. O da yaşadığını bir türlü hakikatiyle anlatamazmış nedense..ne tuhaf değil mi?aynı, ders proğramını bilmek gibi bu..ilk görüntülerin kayıtları vardı bende-hayalimde..yaşanıp geçip gitti sandığım ama neden sadece anlık diye hep hayret ettiğim sahneler..dendi ki o seni hazırladı-hala da hazırlamaya devam ediyor..öylemi kelebeğim doğrumu?...korkunun ecele faydası yok biliyorum..aklımı esneteli kaç sene oldu unuttum..akıl ile delilik bir lazer ışığı kadar keskin düzlemde uzuyor..çizgiyi geçmek lazım, aklı esnetmek için.. bu da bir çığlık mesafesinde değil mi?…o karanlık yerde bir şey yok,döner aklına sığınırsın.. sonra, akılda gider. sadece gönlün kalır ,ne garib-yakin değil mi?

Bir vakitler duygularımın rengini hissederdim, çok oldu bu safiyetimi kaybedeli..ama şimdilerde, o anlarım geri dönüyor sanki..rengimiz pembeden mora dönük bizim..zeminimiz daima beyaz..
Kalbime kızıl harflerle yazmıştın bir gece “sen bensin bende sen”..”Sen!!.. O musun gerçekten?”
Bir gece odama tacınla doğan güneş.. ey güneş gerçekten sen misin gönlüme doğan?
yatağımın başucu duvarlarına, kızıl harflerle şiirler yazan sen misin?
Leyla mecnun hikayelerini, eşi bulunmaz bir sesle ve müzikle dinleyerek uyuya kaldığım, o, okuduğum aşk sen misin?

Dostlarımdan biri bana “oradan yazma” dedi..”oranın ne dini olur ne imanı..sen oradan sakın yazma.”.biliyorum ve yazmıyorum..söz ,uslu duracağım ..söz..ama siz demiştiniz ki; “ezelden izinlisiniz dilediğinizi yazın, size izin olmaz…”bu olmayan iznimi bu seferlik delip geçebilir miyim ,sınırlarımın üzerinde düşmek ve düşmemek arası dolanabilir miyim.?.aynı küçükken evin teras duvarlarının dört yanında,bir ipe tutunarak yürüdüğüm gibi..ipimi sıkı tutun olur mu?hani yaramaz ruhumun kendi ip çıkrığında, ayak başparmağından salınarak, başka evlerin içini gözetlemesi gibiyim şimdi, değil mi?kendimden başka eğlencem yok ki benim..

Sen ulaşamadığım,derdimi henüz anlatamadığım..bildiğini adım kadar iyi biliyorum..hatırla beni!!.. gördüğünde; o salondan içeri girdiğimde ne demiştin.?.”onlar el tuttuklarında sarhoş olurlar, sarhoş yaşarlar ve sarhoş ölürler..sana yazdım..

karenin içinde-ortasında bir başımayım
yönsüzüm ve yörüngesizim..
ne kimseyi görebilir ne de duyabilirim
tüm yönler bana çıkar bense her şeyim
hareketsizim…

Bunlar nedir dedim?..hiç bir şey bana neden yetmiyor,nereye gidersem gideyim, neden durulamıyorum?..aradığım ne benim?benim istediğim bu değil anladım..sen de anladın..seni izledim…dedin ki “hasta ruhlar ve gönüller vardır..kendileri mana doktorlarına gelmeseler de gönül tabibleri onları bilir ve gider tedavi eder..maksat o halde kalmak değildir, bekaya ulaşmaktır ..” ne kadar kırıldım..yağmalandım..bir daha asla dönüp de bakmamaya bilmem kaçıncı sözlerimi verdim..neden hiç görüşmediğimiz halde söylediğin her sözü bana söylemişsin gibi üzerime alıyorum..neden yüzlerce-binlerce kişi yerine, sadece bana hitap ediyormuşsun gibi algılıyorum.?.bilmiyorum…aynı gece rüyama geldin..”aşkını seccadede yaşa” dedin..neden diyemem..mor Seccadem neden diyemem…en tenha yer orası değil mi? ve sen daima oradasın değil mi?

Siz apaydınlık güneşlerim..biriniz batarken diğeriniz doğdu ne garip-yakinn..benim vücudsuz vücudlarım ..yağmalanmış putlarım..kala kala en büyük put bir ben, kendim mi kaldım?..kim baltayı vuracak biliyorum.. senn..çünkü benim için cazibe sensin..benim güneşim sensin..rengim ne olacak acaba o esnada.. yada müziğim nasıl olacak.?.Azrail başka cellat başkamı oldu şimdi..ne güzel..kaç kere ölmek lazım bilmiyorum ki..

Düşüncelerinden neler neler doğuyor insanın..madde ne kadar kısır ve zavallı düşüncelerin yanında değil mi? seni hayal edebilirim..tüm bedenim ürperirir mesela..ve soğur kalbim ..ıslak nemli bir bulut gibi sararsın beni..beklerim..ağlarım…yalnızım.yara-maz-ım..
battığınız yerden doğdunuz ve rüyam gerçekleşti..senelerce beklediğim o güneşler birleşti..bir titrek-korkak küçük aydı istediği o güneşin..yanına çağırdığı ....ay gitmedi..görünmeyen eli meleğin ayı sürükledi..güneşin yanına götürdü…………………………………….

Güneş gelince Ay’ ın esamesi okunmazmış ya haniii..Sen güneşimsin..ben senin zerren..sen aydınlığımsın ben karanlık..sen kıskançlığımın zirvesisin..kendime zulmettiğim yanımsın..sen arefemsin ve bayramım..görmediğim ama hissettiğimsin…hayatımdaki her şey yavaş yavaş sana dönüşüyor..sen oluyor..senden başka düşüncelerimden bir şey çıkmıyor..tüm yollar hep sana çıkıyor..sana, ne zaman kendi kendime küssem, bir şarkı yada bir kitaptan hep şu sözler karşıma çıkıyor.. “ahde vefa—söz vermiştin unutma”.. ne garib-karib- yakin değil mi?daha yolun başındayım ve çok acı çekiyorum..gittikçe sana sürüklenirken senin beni gözetip koruduğunu da biliyorum..bunun eminliğinden ayrıca sarhoşum..sarhoşa kahve verilir diyorsun ayılsın diye..bakıyorum, sen hiç kahve içmiyorsun:)

Siz kelebeğim…masumiyetim..sizi çok özledim..her gün arayabildiğim,ağlayabildiğim o kalp artık görünmüyor..sesi işitilmiyor ama buradasınız biliyorum..sizi herkesle paylaştım içim acıyarak.. kıskançlığımı yenebilmek için..onların hayatlarını da değiştirin diye..okuyanların hayallerine giriyordunuz ve onlara muhteşem şeyler yaşatıyordunuz...bir kere sizi aradım.. utancımdan başımı duvarların içine gömmeye çalışıyordum hani..ağlayarak ,”yapmayın ne olur “diyordum “sadece beni sevin.. sadece beni..çok utanç verici biliyorum ama elimde değil”..sizde ağlıyordunuz.. bu sevgi için dualar ediyordunuz..sandım ki bitti..hayır hiiiçç bitmemiş kelebeğim, meğer o başlangıçmış..

Sen… seni her görüşümde ,yeni alev topları gözlerimden geçip kalbime iniyor..ne kadar ateş lazım bilmiyorum..neler olacak tahmin ediyorum ...ama söz vermiştin unutma..canımı acıtmayacaktın..yüzdürmeyecektin, el üstünde gidecektim..sen beni gemine aldın..balık tutmayı öğretmek istemişsin bu garibe..ama bu gönülsüzün balık tutmaya gönlü yook..o balıkçının gönlünü istiyor sadece..başka hiçbir şey onu mutlu etmez ve huzura erdirmez..bunu çok düşündüm şu sıralarda..her şeyi reddedip seni istemek aslında her şeyini istemek demek. bu ne korkunç bir şey..yaratılmışların en bencili benim biliyorum..bunu yapabilir misin?
Bunu edebsizliğimden yazıyorum biliyorsun…..bunu yapmamış olsaydın,o kayıtlardan haberim olmamış olsaydı, şu harfler buna cesaret edebilir ve senin yüreğine yola çıkabilir miydi? ben cömertlerle alışveriş yapıyorum..onlar, sadece vermek -karşısındakine kazandırmak için pazara çıkarlarmış öğrendim.......

biz balız
baldan tatlıyız
acıyı bal eyleyenlerin ellerindeyiz…
bu nameyi Ruhum Latife BİZ e yazmış….

not:bu yazı ,başlığından sonuna, tamamen bir hayal-kurgudur..lütfen okuyup takılmayın…. beyninizi rötara sokup, güzel düşüncelerinizin ayarı ile oynamayınız ve geçiniz:)
        
 yazılış zamanı 8-2-2009

 
Esti mihnet rüzgarı  derd i sefadan gayrı
Mahvoldu bütün varlığım  cevr ü cefadan gayrı

Eyyüb sabreyler idi  daim şükreyler idi
Söz düşmedi dilinden  hamd-ü sena dan gayri

Ya Rab dilerim Sen’den  zuhur etmesin benden
Hükmü kazaya rıza ahde vefadan gayrı

Zat-ı Hak’ta mahremi irfan olan anlar bizi
İlm i sırda bahr i bi payan olan anlar bizi

Medet Ya Reşid Allah

Bu fena gülzarına bülbül olanlar anlamaz,
Vech-i Baki Hüsnüne hayran olan anlar bizi
.

Medet Ya Rahmetellilalemin ,medet Ya Tabib el Kulüb,Medet Ya Sultanım

Ten harab olsa ne gam, aşkın gönülde her an
kesmem ümmid  lütfundan n’ola rica dan gayri

kalbim seninle hem dem sende teselli bulur
kul ne bekler Hüda’dan  aff ü hata dan gayri

her hal içinde ve her dem  zuhur etmesin benden
hükmü kazaya rıza ahde vefadan gayri

yarab dilerim senden zuhur etmesin benden

hükmü kazaya rıza ahde vefadan gayri

NİYAZİ MISRİ HAZRETLERİ(Bora Uymaz-Hüseyni İlahi)

*********************************************

ALTIN YOL’UN DÜRR-İ YEKTA’SI GÜLÜMSEDİ
Biliyorsun ki,her Zaman Sen, benim masallarımı gerçekleştiriyorsun..
istedim ki bir defacık da ben, Senin hoşuna gidebileyim..
“yarim girmiş bostana, zülüfleri tell tellllmiş” vaktindeymişiz hanii ……
sulugöz bir turunç varmış ve Bostancıbaşına teslimmiş..
fakat,  Bostancıbaşı, bir türlü onu dalından kopartmıyormuş…
turunç sular seller gibiymişş… bakmış ki;ya dalından kendiliğinden düşecek, ya da çürüyüp gidecek(bunlar hep bahanelerim biliyorsun:)..
çünkü o bağdaki tüm meyvelerin nasıl korunduğunu biliyorum..hepsi telli duvaklı ve altlarında nazenin sepetleri hazır…ışıkları, altın renkli gölgeler misali….
………………………
bir ustaya  kılıç yaptırtmış ki;bu kılıç,  billür-i beyaz bir taştanmış.. ruhum gibi yaniii..
A’Lİ olana yakışır…..çift bıçak…
kırılacak bir put varmış….
taştan bir kalbi ancak bir taş keser misali…..
Her Zaman’a  bir kurban-kurb-yakiin lazımmış ya ..işte , hangi mana istersen…
ben seçtiğin manayı biliyorum:)….gerçekte, Sen, sadece gülümse:) istiyorum….

ve  Sen tam karşımdasın..inanılmaz bir An.. tarifi yok..
Tanrısal bir andı ..tek kelime ile Tanrısal…
Nur’un merkeziydin ve tüm şualar Senden çıkıyordu……
Sen  Güneş gibiydingülüyordun ve bana, Sen yansıyordun..
Ayn’ı Tesbih-i A’li yolunun İmamesinin canlanmasıydı..
sıra ile açılan inciler, tek tek gülümseyerek selamlamışlar ya hani…
ve sona gelince, sadece altın huzmeler..
İşte şimdi…..
Altın Huzmeli Seçilmiş Kişi: Gülüyordun….
Alemlere Rahmet Olarak Gönderilmiş Olan Sen………
benim Mihrim ..Hilye-i Şerifim gülümsüyordun…….
 Tanrı, Senden gülümsüyordu….
Lütuf ve Kerem Senden..
teşekkür ediyorum…Seni seviyorum….


Rahman Rahman üstüne yağıyordu..sulugöz turunç  yağmurun altında duruyordu…”söz dinlemiyorsun!!!” diyordu..dinliyorum..”dinlemiyorsun bak!!”..dinliyorummm..”hani, artık söz dinliyordun!”…dinliyorumm..”hiç söz  dinlemiyorsun:)”..dinliyorummm:)….”dinlemiyorsunnn:).. “dinliyorummm:)..sadece  Seni dinliyorum…Seni dinliyorum…ve sadece Seni – Sevdiğim İ -görüyorum..gökyüzü de mutluluktan ağlıyor…..24-1-2010

Nur Cihan
27.01.2010
nuralem7@hotmail.com
i
http://www.sufizmveinsan.com/sohbet/guncelipapagantuti.html

13 Ocak 2010 Çarşamba

DÖNEL AYNALARDAN DÖNENCE MASALI -5-

DÖNEL AYNALARDAN DÖNENCE MASALI -5-
Nur Cihan
Allahrasulü demiş ya:” eğer insanın insana secde emri olsaydı ,kadının kocasına secdesini isterdim…”işte nefs (dişi-çokluk-kesret)gelini ,ruh (vahdet-er-birlik)eşine boyun eğmiş galiba ve düğün de başlamışşşş…çocuk uzun olur Ehl-i Beyt’in düğünü sözlerini hatırlamış nedense..
ne diyeceğimi  bilemiyorum..tüm hayallerimi- masallarımı gerçekleştiriyorsun ve hep şükredeceğim yeni yeni yenilikler halk ediyorsun..hiç akledemediğimi, en basitliğin içinden  çıkarıyorsun.. şunu anlıyorum:”her güçlükle bir kolaylık, hayrın içinde şer- şerrin içindeyse hayır vardır.. boşuna üzülüp sevinmeyiniz..”ne güzel.. ama insan fark edebilmek  adına olaylara bakmayınca; asla, bu izan, kişiye açılmıyor değil mi?izan sahibi olmak ise, ancak” İZ-AN” a gelmekle oluyormuş…
Hazreti Kur’an ı anlama Arapça dersimizi bize veren Ahsen Hocamızı yetiştiren..İngiltere’de yaşayan, Tunus’lu Şeyh Abdullah  Tijani bu memlekete gelmiş, biliyor musun?ve ilk işi bize- bir avuç dolusu öğrencisine bir söyleşi yapmak oldu..O’nu görünce yanına gittim..O, pek çok lisana vakıftı.. oysa ben Türkçeyi bile doğru düzgün konuşamıyordum..tercümana rica ettim:benim söyleyeceklerimi aynen O’na çevirin olur mu?sakın değiştirmeyin dedim:)..çünkü ,kitap çevirmenlerinin nasıl kitap yazarlarının fikirlerini gasp ettiklerini biliyordum..mesela bir arkadaşım var.. o yabancı kökenli..ve başka lisanda düşünüp yazıyor.. bilmem kaç kitabı var ve ben birini bile okuyamadım..çünkü arkadaşımı tanıdığım gibi yazmıyor o kitaplar...onun sesini duyarak-onun anlatımından okuyamıyorum..yada onun ana dilindeki düşündüğü kelimeleri bilemediğim için belki bilmiyorum…onun ilmi değil yazanlar..hep alıntı sanki..ona ait olmayan tasvirlerle -çevirmenin ağdalı kitap aktarımları var..ben, öyle bir kitabı okumam tabii.tercüme kurbanı olmamak için tedbirden yazdım:).. şu sıra yine kitap okumaya başladım ya,bu kibir, o yüzden…
“tamam” dedi çarşambayı sel aldı tercüman efendi:)çocuk:ilk evvela Ahsen Hocayı yetiştirip, bize bu kolay tekniği öğrettiği için teşekkür ediyorum..çocuk  derin  LAMel e dönüşmüş, o kara mercek gözlerdeki nur a baktı ve devam etti..”benim adım çocuk..ben, Kur’an a büyük bir sevgi duyuyorum..fakat sizin anlattığınız biçimde ne yazık ki öğrenemiyorum..kendimce, harflerin şekline bakıyor ve resmiyle öğrenebiliyorum..rica etsem bana kolayca öğrenebilmem için himmet eder misiniz?..birde sizi  en çok etkileyen ayeti bana yazmanızı rica ediyorum ve altına, imzanızı da istiyorum..”tercüman çeviriyor..Abdullah Tijan’i Hoca çok hoş gülüyor..ayeti duyunca gözlerine yaşlar hücum ediyor.. nasıl doluyor hayret .. hemen yazıyor.. yazısı nı bitirince çocuğa dönerek: eğer bu ayeti hakikatte anlarsa, tüm hayatının değişeceğini ve aslında şimdiye dek Kur’anı hiç anlamadığını anlayacağını söylüyor.
89 - Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik.
90 - Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir.
91 - Bir de anlaşma yaptığınızda Allah'ın ahdini yerine getirin ve pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Allah'ı üzerinize şahid tuttuğunuz halde, nasıl olur da bozarsınız! Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.
(ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)
16-Nahl Suresi:Mekke döneminde inmiştir. 128 âyettir. Sûre, adını 68. âyette geçen "en-Nahl" kelimesinden almıştır. "en-Nahl" bal arısı demektir. Sûrede başlıca, kâinatta Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren deliller, vahiy, öldükten sonra dirilme gibi konular yer almaktadır.
aslında Hoca; Arapça olarak, sadece 89. Ayeti yazıyor.. yanına evde incelemem için 90.ve 91. ayeti de okumam gerektiğinden, onların ayet numaralarını da ekliyor.. bende bir bütün olarak yazdım.. tefekkür için… selamlaşıyoruz ve ders başlıyor..biz birbirimizin lisanlarıyla konuşamasak da, ruhlarımızın lisanı ile anlaşıyoruz..o gözler birbirlerini tanıyor, o kadar..

Hocamız ufak tefek biri. siyah uzun entarisi var ve beyaz takkeli.yaşı yüksek ama cildi bir genç kız kadar pembe-kırışıksız ve taptaze..hele gözleri öyle ışıklı ve kuvvetli ki inanılmaz… O, ışıktan bir dev misali.. çocuk için, saf-i nura dönüşmüş bir çift göz..O Kur’an a kesmiş bir göz nuru yani..derse, çocuğa yazdığı ayeti okuyarak başlıyor.. onun anlamını anlatıyor..O anlatırken, tercüman çeviriyor..ve hayatında hemen hiçbir şey ezberleyememiş olan çocuğa sesleniyor:çocuk sen çok iyi bir hafız olabilirsin.. evet sen bir hafız olabilirsin.. bu çok kolay çünkü.. benim talebelerimden, sonradan Müslüman olan 62 ve 65 yaşındaki iki kişi hafız oldular…çok kolaydır.. Kur’anın mucizesidir bu..eğer bir kişi hiç  Arapça bilmese ve öğrenemese bile; sadece Kur’an-ı öğrenmek istese, Allaha sığınsa: O, bana ne demiş diye.. işte o vakit  Kur’an, ona, hiç Arapça öğrenmeden bile kendini öğretir..anlamlarını açar..ve Tijani Hoca arada ayetler okuyor.. O’nun ayetleri şarkı gibi okuması çocuğa dokunuyor ve hep ağlatıyor.. Tijani Hoca, nurlu gözleri ile çocuğa bakıp, yükselmiş bir bir ışık gibi daha vecdle ayetleri terennüm ediyor..çocuk Kabe’yi tavaf ederken ki- elinde asası ile şarkı söyler gibi ayetleri okuyan- o meçhul-Kuzey Afrikalı olduğunu sandığı ihtiyarı hatırlıyor aniden ..hani sadaka vermesi gerektiği hissi ile perişanken, biranda çıkıp gelen o ihtiyar..çocuğun yanına gelince elini cebine sokup oradan bir riyal çıkartıp düzelten… çocuk sadakasını uzattığında, aynı eli ile alıp- aynı şarkılarla tavaftan çıkan adam..çocuk hep ağlıyor, Tijani coşuyor..anlatırken ellerini göğe kaldırıp ayetleri şakıyor ki, ne hoş duruyor..sanki Kur’an yeniden iniyor..çıkıyor..iniyor..yükseliyor.. bir dua gibi.. aşk gibi.. doluyor  ve boşalıyor..kalp gibi-nabız gibi –nefes gibi.. hemdem oluyor..
zaten hep iniyor, fark etmek lazım değil mi?anlatıyor ..anlatıyor…sadece Kur’an-ı Kerim’in okunuşuna hayran olup: bu okuduğunuz şarkıyı ,yine okur musunuz diye gelip Müslüman olan yabancılardan -dersi bir kere dinleyip, bu alfebenin-bu kelimelerin üzerindeki ilahi ahenge aşık olup, birden Müslüman olan yabancılardan bahsediyor..(bu aslında sır gibi gözüküyor oradan değil mi? hayır asla değil..sır nedir ki?..sır bir şeyin üzerindeki tabakaya ya da cila ya da denir değil midir?..işte kişinin kalbindeki ,kendi sır-ı cilası değimlidir?..yani görüp bulduğun, senin kendi sırr-ı ilahi ayn’an-an daki yansımandır..yani herkesin kendisindeki bilişi ve buluşu.. kendi hür iradesiyle-iyi yada kötü zannı)…Tijani Hoca;bunu öğrenmek isteyen herkese, hiçbir ücret istemeden, ölene dek hizmet edeceğini de yineliyor:ne zaman isterseniz… Ben, size öğretmek için gelirim diyor birde..Çin’de medreseleri olan Hoca, Çin’de İslam ın nasıl hızla yayıldığını anlatıyor..insan, Allah’a hizmet edince, O’nun sohbeti Kur’an la hallenince ve O’nun bedenleşmiş hali Allahrasulü’ne uyunca, tüm zorluklar kolaylaşıp O’na hizmet ediyor değil mi?tek başına bir ordu ve tek başına bir komutan oluyor.. tek başına devlet yani..capcanlı bir örnek bu.. kendinden hiçbir şey kalmamış Abdullah Tijani Hocaydı bence..O’nu selamlıyorum ve hürmet ediyorum..Allah, O’nun açtığı bu yolu öyle genişletip kolaylaştırsın ki,tüm insanlığın istifadesiyle de ziyadeleştirsin.. amiiinnnnnnnn.. ve tabii Tijani Hocam gitmeden evvel, kendisi için tabağa konmuş poğaçayı çocuk yesin istemiş..”sen ye” diye işaret etmiş.. çocuk sevinçle o poğaçayı almış..ilk evvela siz buyurunuz demiş..”sen kopart” demiş Hoca “az olsun.. “nimetinin ucundan Tijani’ye kopartmış.. O yemiş.. hemen iki arkadaşı gelmiş ve poğaçasının ortakları çoğalmadan aralarında halletmişler tabii:)..bunun içinde teşekkürler..
bir gün,  Tijani Hocama bir hayalimi anlatmak isterim. ama bu masalı ona hediye olarak yollayacağım için buraya yazacağım.. böylece zuhurumuz tamamlanmış olsun..O’nun bunu okuması, benim için çok önemli çünkü..daha evvel çekindiğim için masalıma uyarlayıp yazmıştım.. şimdi tam yerine denk geldi yani:)Efendim,benim bir hayalim var..yazdığımda, Zamanla daima gerçekleşeceğini bildiğim bir hayal..bu hayal de ön seziye dayandığı için, Zamanıma yazıyorum aslında..Sen den Sana..
ben, Kur’ana ,Hazreti Kur’an demekten çok keyif alırım.. çünkü O’nun bir gün, benim için bedenleneceğine iman ediyorum..O’nu yeterince sevmeyi başardığımda tabii..Hak ettiğimde Hakkın Zuhur etmesi gibi ..kaçınılmaz kanun yani..işte bu.. hepimiz için, yani umuma nasıl olur diye düşündüm..bugünkü ilim bunu olabilir kılıyor değil mi?güçlü bir bilgisayar yazılımıyla tabii..tüm harfler en doğru okunuşuyla-tecvidle- çekimleri en doğru yapılmış hali ile pc ye yüklenirse ve tüm harfler, harekeler notalara dönüştürülürse … tabii bu çekimlerde ve ahenkteki notalarda renklendirilirse.. bu okunuşun filminin izlenebileceğini düşünmekte ve iman etmekteyim..ama bunun her tarz okunuşta ve her bir yazı tipinde yeni bir filme dönüşeceğini de bilmekteyim..yani kufi yazıda başka, nesirde başka, talikte başka, rik’a da başka,sülüste başka, celi sülüste başka ..acaba istif de nasıl olur diye çok da merak etmekteyim ki ;cemi cami olsa gerek, sıkıştırılmış mp3 misali herhalde:)mesela bu yazıdaki film olsun.. birde milletlerin şiveleri- okuyuşlarındaki ahenkli bölüm var ki ,buda siyasi etnik haller- renklilik olsun..gelenekler örfler gibi..tavırlar-duruşlar..aslında musiki anlamı çıktı değil mi?ilahi musikinin muhakkak ki bir kokusu da vardır değil mi? aslında din ve siyaset yada yaşam…bizim halimiz.. her halimiz..tüm yaşamın filmi.. her andaki değişik tecelliler sanki….mevsimler gibi..mana –vurgu;okuyuşlarda -yazılarda gizli- sırlı belki de, değil mi?ama sadece gözler sınır tanımaz..göz göze geldiğinizde hiçbir lisan yetmez-gerekmez de..sadece gözler konuşur..tıpkı gözün akı ile renginin asla ayrılamayacağını söyleyen hadis gibi değil mi?ayetler ve hadisler..farzlar ve sünnetler misali…
çocuk Birine gidecekmiş, araba çağırmış..şirket, bu sefer, son zamanlar da sık sık yaptığı gibi, yine bir jest yapmış.. bir makam minübüsü yollamış..içi  bir salon gibi düzenlenmiş bir araç..çocukpirbir yere doğru gidiyormuş..inanılmaz bir trafik varmış.. yarım saatlik yol tam iki saat sürmüş..beklemekten nefret eden biri için bu cennet, cehennem demekmiş ki, bir tabelaya gözü ilişmiş..bir cep telefonu reklam panosu imiş ve şöyle yazıyormuş:biz birbirimizin kapsama alanındayız ..”Ya Rabbim yaaa..çok hoşsun” demiş çocuk gülerek..debdebeli saltanatının peşinden gelecek sıkıntıyı da tabii düşünüyormuş:)..hani meczubun biri, denize bakıp dalgaları sayıyormuş..sormuşlar: kaç dalga oldu..meczup: bir demiş..bu gelen biirr..işte gelen giden-giren çıkanın olmadığı bir şeymiş aslında anlatılan dimi..dalga bir fakat, köpükleri sayılamayacak kadar çok(ama onlarda hep köpük yanii:)…her yeni dalga, yeni bir.. birden başka sayı zaten hiç olmamış ki, olamazda..her yeni bir, diğer bire eklenerek, yeni isimli sayılar oluştursa da, aslında var olan hep bir miş değil mi?
işte çocuk, böyle saltanatla vahdete gidiyormuş..taaa ayak ucuna dek..kadem kademe..ruberu yaaa:)..doysun diye…iyi geldiği muhakkak ama yetmez ki, değil mi?dönüş yolu bir den birlik e geçişmiş.. saltanat bitmiş tabii..artık bir şabani halveti olan rakçı çocuk, hayatında hiç metrobüse binmemiş(pardon bu ikinci) çocuğu metrobüse bindirmiş.. nerede nasıl ineceğini anlatmış..Hak tan halka inişin naklen yayını gibiymiş.. izlemek istemiş çocuk.. bakalım neler olicek diye..metrobüsten  inince, taxiye binecekmiş ki vazgeçmiş.. hemen, orada bekleyen minübüse binmek istemiş …çok ilginç ve hoş şeyler yaşamış..hissettmiş..buradaki kendinden çook genç birkaç kişinin, aşırı beğeni dolu- iltifatlı nazarlarına uğramış ..ooo  demiş içinden onlara.. bana değil, Bir’e bakan bu yüze vuran O’nun nurunun yansımasına bakıyorlar..ve  bu şımartılmış ilgiyi içinden düşünmüş durmuş..bu geliş-gidişlerde çocuk için anlaması gereken ne var diye.?ve fark etmiş ki gepgenç minibüs şoförleri,yolcuları arabaya bindiren- muavinimtrak ve yolculardan bazıları, aynen onun çocukluğundaki hatıralarda kalanı yaşatanlarmış..hiiç değişmemişler… eski Türk filmlerindeki o minibüscüler-yolcular gibilermiş.. çaldıkları müziğe varana dek..konuşmaları,hareketleri,sigarayı kulak arkası yapan halleri, o ceketleri,oturuşları,kabadayı tavırları inanılmaz.. bir fiil halen devam eden bir gelenek..ve çocuk bir kez daha anlamış….eski kişiler gitse de, onun mirasçısı emanetçileri var ve o manalar hep yaşıyor. bu enkarne değil.. emanetin nakli…
aynen el vermek gibi..mesela yemek yapmayı öğrenirsiniz- lezzet katamazsınız(aynen benim halim).. ama ona lezzeti veren, bu konuda ehil birinden el almanız gibi..eli lezzetli olmak yani…o ne yapsa lezzetli olur..Rıfailerin ateşi yalamaları gibi.. onlara verilmiş eldir.. özel izin-ruhsat yani..bu konuda emanet ehli onlardır..ve Hazreti İsa’ya verilmiş şifa gibi.. onun muhibbi olanlarda bu varmış mesela.emanet yani sadece ehline verilen..demek ki neymiş, haller nakledilebiliyormuş..okuyarak değil.. irfan sahibinden verilen izinle oluyormuş.. hal nakli-el vermek de deniyormuş..çocuk, mesela  bugün bunu öğrenmiş..kötü hallerin mirasçıları olabildiği gibi ,yüksek manalı iyi miraslarda geçiyormuş…ilimde bir mirasmış..aslında çocuk görerek öğrenmiş ki; olup biten her şey bir lütuf ve vermeden başka bir şey değilmiş..çünkü aşk vermek mesleği olduğundan, Yaratan da her şeyini veriyormuş….kiminle alışveriş yaptığından gafil olan insanda, hep sinek avlıyormuş değil mi?
ve çocuk evinin kapısına gelmiş, arkadaşlarını görmüş..”bu ne böyle “demişler… “sana ne oldu ki ışıyorsun”..bu ışığın ziyasının ancak birkaç gün sürdüğünü bilen çocuk, erken davranmış yine…midye yemeğe gitmişler.. çünkü çocuk kirlenmek istemiş:)
Pazar- öğlen, kapı çalmış..kapıyı aynen hayalindeki gibi açan çocuk, misafirlerine hoş geldiniz demiş..merhaba.. hoş geldiniz..misafirlerini, Haybabamın bu işler için aldırdığı kocaman araçla getirense, tek taş alyans sınıfının aşçısı Cemal Ağbiymiş..açık kapıda, misafirlerini karşılarken çocuk:bu sabah ne hatırladım biliyor musunuz?..bir yıl evvelki rüyamın bugün sizle maddeleşip gerçekleştiğini…bir hayalim vardı..”yeni ve çook büyük bir eve taşınmışım haberim yok.. evim temizlenmiş.. mutfakta ailem yemekler yapıyor ve Cuma..kapı çalıyor.. açıyorum yaşlı zatlar: bizHacıbektaşoğullarıyız diyorlar..daha evvelden haber vermiştik..Kur’an okumaya geldik …ve salonumda Kur’an okuyorlar..” işte bugün çok şerefli bir gün benim için.. geldiğinize teşekkür ediyorum…Hüseyin Amca:aynı şey..biliyorsun ki zaten celvetiyiz ya..fark yok, ondan.. demiş ve bu rüyaya sevinmiş..Terzi Osman Amca da: “doğru” demiş.Annesi; Selamsızın Selamlısının çocuğa yolladı aşureyi vermiş… ne güzel hediyeymiş değil mi?bu evde bugün,Muharremin son günlerinde, mana aşuresi olmuş.. yani tüm meşrebler cem olmuş sanki..üstelik tarih 10-1-2010 muş..yani= beş:)kadiri-nakşi-halveti-uşşaki-rifai-celveti-melami-mevlevi-cerrahiler…=turuk-u  camii gibi yani..çocuğun ailesi ve dostları bugün toplanmışlar..çocuğun gizli bir niyeti varmış....bir  törenmiş bu aslında..Aşık Murat’da, ut u ve ney i ile teşrif etmiş..iki Ehl-i Beyt aşığı olan Şükran Teyze ve Hüseyin Amca beraber ilahiler okumuşlar..en çok Muhammed Mustafa’nın Ehlibeyt-i ve Kerbela ilahileri okunmuş.. Hüseyin Amca, Mevlid-i Şeriften “Bahri Nur” okumuş ve anlatmış..O’nun babası da fahri imammış ve sesi çok tatlı imiş..cami cemaatinin oybirliği ve isteği ile soyadı kanununda babasına, Tatlıses soy ismi verilmiş..Hüseyin Amcanın sesi de işte öyle çook tatlı.. sesine çok yakışan kasideler okumuş ve Hazreti Muhammed’e yazılmış bir kasideyi dört beş kere tekrar okuyarak ağlamış..”ahhh diyormuş ahhhh..biz ne şanslıyız ki O’nun ümmeti olduk..ne yaptık ki, hiçbir şey..ne kadar şükretsek azdır değil mi?”Biz Hüseynilerdeniz ilahisi sık sık değişik versiyonlarla söylenmiş..birinde Hacı Bektaşi Veli ve Hilmi Dede geçmiş ve gözyaşlarını silen Terzi Osman Amca ,çocuğa eğilerek: bak rüyan şimdi gerçekleşiyor işte demiş… Ehlibeyt’in RuhaniyetiTeşrif etti bu gün.. onların feyzi ile feyizlendik.. çok feyizli bir gün oldu demiş...Terzi Osman Amca :burada göremeyen sanmasın ki öbür tarafta görür, bulur..burada.. her şey burada ..bu dünya da..görmeyi öbür tarafa ancak  ……  bırakır..bütün isimler çok güzeldir ama tüm isimlerin içinde Hüseyin ismi bir başkadır..bunu duyan Hüseyin AmcaAllah demiş ve tutulup kalmış..Şükran Teyze:Hüseyin kendine gel- yapma demiş…birazdan gözlerini açarak:”tamam tamam “demiş Hüseyin Amca… nasıl bir bebek gibi duygulu-saf ve temizmiş değil mi?
Terzi Osman Amca:alemler çok renklidir.. işte her şey bu rengarekliliği ile güzeldir.. böyle seyredip kabul etmek en güzelidirdemiş..Hüseyin Amca ,çocuğa çok anlamlı hediyeler getirmiş.. çocuk kaydetmek istemiş..bir tane kalplerle dolu hatip ebrusu..pazartesi günü gittiği hamzavimelamilerin sohbetinden ders notları.. konusu:ruh ve ölüm müş ki, ilk sayfasını da sesli okumuş..demiş ki çocuğa: bunları çok iyi oku..sadece ehli ile paylaş.. herkesle değil ..olur mu?ve birde O’nun odasının duvarlarını süsleyen manevi büyüklerinin resimlerini  dosya kağıdına bastırtmış ..işte her birinin arkasına el yazısı ile O Zat’ın ismini de yazmış..çocukta masalını bu isimlerle şereflendirmek istemiş..
Eyüp Bahariye Mevlevihanesi Çilekeşlerinden Sahibi Zaman Ali Fenai Dede  Hazretleri
Mevlevi Şeyhi Ahmed Celaleddin Dede Hazretleri
Üsküdar Özbekler Tekke Şeyhi Hazerfan Ethem Kamil Efendi Hazretleri
Büyük Efendim Eşref Dede Hazretleri*********
-Kim O'nun olursa, kuşkusuz emeline ulaşmıştır.
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
başka bir şehirde yaşayan Hakim’de, telefonla, Aşık Murat’tan yayılan ses, ney ve ut tınılarını dinlemek için sohbete bağlanmış ..çocuk O’na demiş ki:misafirlerim bilmiyorlar.. biz, bugün aslında düğün yapıyoruz(alemin düğünü yani)..önemli olan gönüler bir olsun, gerisi hep boşmuş nasılsa..içi boş bir gönül nasıl ki?dolu dolu yaşamalı değil mi?doldurup doldurup içmeli:)kiminle içtiğine bağlı tabii…”Ben seninleydim.. ya sen kimleydin?” dermiş hani Hazreti Allah kuluna değil mi?Haybabam, sık sık söylerdi bu sözü mesela..
çocuk maddi aşçı olan hanım misafirlerinin yanı sıra, manevi aşçı olan beylerinde huzuruna, karınca kararınca kendi sunumlarıyla çıkmış..onlar yemeklere değil gönüllere bakarmış ve çocuk da bunu çook iyi bilirmiş..
masalım gittikçe zenginleşiyor ve ben bu zenginliğe gark olduğum için çok bahtiyarım biliyorsun…bunlar hep Senden.. Senin hediyelerin..hatta en son hediyene mestim..göremeyecek-ümitsizliğime yeşil ışık yakıyorsun ve anlıyorum ki göreceğim…buna çok seviniyorum..hani Sana anlattığım hayali hatırlıyorum:görünmeyen kitaptan okurken, kendini, anda yaratanı hayal ediyorum..hani :bunun için çook şükretmen lazım demiştin ya.. işte hep şükrediyorum:)o günü sabırsızlıkla bekliyorum..Seni sevmemi dilediğin için şükrediyorum..hamdetmeye korkuyorum ..şükrüm kesilir diye korkuyorum:)ve O,  gelen Gönül’den uyanırken söylediğimi nihayet hatırlıyorum..”gördük ve itaat ettik…”Seni seviyorum…on- yüz- bin-bir baloncuk kadar…..tüm masalım boyunca,iki gündür-misafirlerimden hatıra kalan gül  ben-İ gül kokularına gark edene,beni hep bu kokularla sarıp sarmalan için …. aşkla…..

Nur Cihan
12.01.2010
nuralem7@hotmail.com


6 Ocak 2010 Çarşamba

DÖNEL AYNALARDAN DÖNENCE MASALI -4-

DÖNEL AYNALARDAN DÖNENCE MASALI -4-
Nur Cihan
elindeki sepetler dolusu himmete bakmış..
ve ona yönelen, O LAtif Gönül e bakmış..içindekilere…

dev bir mıknatısa tutulup, kömür tozlarına dönüştüğü günmüş..
kıpırdayamadığı ,O Cazibeye bakarak  hiç durmadan ağlamış..

ve bir yaprak gibi titreyerek, korkak –titrek sesi ile hediyesini uzatmış..
O Hediye, bir maddi delilmiş değil mi?…camdan bir gönül ve…..
Sen: getirene değil, getirtene bak dersin şimdi ,değil mi?:)
ve bende yazana değil, Yazdırtana bak derim..hep şükrederim…
ve hayal etmiş..hayaline aşk-ı muhabbetle şu şekilde yazarak göndermiş..
her bir baloncuğu, bir secdegah-ı buse ile, nefesimden nefesine, deryaya salıyorum..
seni seviyorum..seni seviyorum..sadece seni seviyorum…
O Kalb’in meylinden..her şeyini verişinden çook utanıyorum..
verecek hiçbir şeyim olmadığı  için de ,Seni seviyorum..
Seni seviyorum..sadece Seni sevmeyi seviyorum..
nedensiz bu defa “neden? Siz” ..
Senin sözlerin her şeyi anlatıyor ..benim sözlerimse yeterSiz….
tektaş alyans sınıfındaymışız yine…Demirli Hoca; İslam ın nasıl sıradan ve basitliği temsil eden bir din olduğundan demleniyor..diyor ki:bizim dinimizde öyle süslü püslü, önemli günler felan yoktur..noelmiş,vaftizmiş yada şabatmış yok..çok sıradandır..çocuk:Hocam,İslam hiç havalı bir din değil, dimi?ve Hazreti Peygamberimizin: “İslam garip gelmiş garip gidecektir “in anlamı, belki de bu değil mi?Hoca:evet ..yani bir Kelime-i Şehadet getirirsiniz… tamam.. o kadar..affedildiniz bile.. günah çıkartmaya-itirafa felan gerek bile yok..affedildiniz ve Müslümansınız..işte, insanlara, bu kadar basitlik çok basit geliyor ve  grift ritüeller peşinde koşuyorlar..oysa Allah indinde tek din İslam’dır” ve tüm dinlerin hüküm olarak aslı menşe-i İslam dır… her çocuk İslam Fıtratında doğar ..onu ailesi ve çevresi değişik dinlere mensub kılar..aslında her din basit ve sadedir.. ama pağan ritüellerin, halkın gelenek göreneğinde yaşatılması yüzünden, böyle gariblikolmuştur..hiç bir kişi ,İslam’a; aman ne ihtişamlı törenleri var, diye girmez mesela..sadece hakikatin açık ve seçik halini idrak ederek kabul ederler..iman ettim dersiniz.. iş biter.. bu kadar açık ve yalın..
çocuk:Hocam,hani  Huuu cular var ya..aslında en havalı din İslam dini değil mi?baştan aşağı hava yani Huuuu..gülerek cevab veriyor Hoca:hatta baştan aşağı hava… Her Nefes alıp ver işinHayy veHuuu dan ibaret ..başka bişi yok çok havalı gerçekten..farkına varmak lazım:)
Fıstık içi gibi düşündüğün zat,kat kat kabuktan oluşan bir soğanmış ve aslında hiç yokmuş..Kalpleri insanlara dönük sofular,arkaları kıbleye bakarken namaza dururlar….
Bostan ve Gülistan-Sadi-i   Şirazi
eskiden Devlet-i A’li Osmanlı’da; saray mutfağına aşçı alacaklarında imtihana tabii tutarlarmış....imtihan sorusu; bir yumurta yemeğiymiş..hatırladığım kadarıyla,  kavrulmuş soğanlı yumurtaydı galiba..araştırmak bir tık mesafesinde olsa bile, canım tıklamak istemiyor.. merak eden açar okur değil mi?mesele yumurta meselesi çünkü..işte bu yemeği pişirmek çoook büyük hüner istermiş.. öyle saatlerce sürermiş pişmesi.. bunu en iyi pişiren de, saraya aşçı olurmuş…ben ilk okuduğumda uzun yıllar evvel hayret etmiştim.. çünkü yumurtanın tavada pişmesi ancak birkaç dakika sürer.. öyle saatlerce nasıl sürüyor diye..bu kadar sıradan ve basit bir yemeğin bu kadar anlamlı bir imtihana sebep olması …tuhaf bir yemek bu bence…
başka bir mekanda Demirli Hoca  ders anlatıyormuş geçen ay… Adem Fassındaymış..demiş ki:Hazreti Adem’i iyice anlamak lazım.. çünkü  Füsus’ta  iki belirsiz Nebi var..başı ve sonu..ve anlatmış anlatmış..çocuk:Hocam ben tüm anlattıklarınızdan şimdi şunu anladım mesela …tavuk mu yumurtadan yoksa yumurtamı tavuktan  meselesi gibi değil mi?Hoca, öyle bir hoşlukla gülmüş… ve kimseye çaktırmadan, anlatırken göğsünde tuttuğu iki elinin baş parmaklarını yukarıya zafer işareti yapmış…ve başını gülerek sallamış…yine anlaşmışlar yani..
Mutfaktaki masada, üç küçük çocuk, önlerine konmuş fincanlardaki çorbalara bakıyorlardı (bu çorbadan muaf tutulmuş -korunmuş olan sadece ,5 yaşındaki Ferah Bahar’mış… çünkü annesi ona, brokoli yemeyi kabul ettiği için  kıyamazmış:)ve tabii hoşnutsuzlukla bekleşiyorlardı…anne:o çorbalar dibine dek içilecek..büyük çocuk Ayşenur:kabul et anne.. sen çorba yapmayı beceremiyorsun..çok kötü ,nasıl içelim..geçen sene, anneannemde domates çorbası içince, ilk kez anladım.. meğer senelerdir biz domates çorbası diye başka, berbat bi şey içiyormuşuz..ve bir itiraf  daha çıkıyor ..hiç çorba sevmeyen oğul Kutlu:Ayşenur, ben sana para verip, dışarıda içirdiğim çorbanın farkını anladın mı demiş gülerek..bir yaş büyük kız veledi:anne ,sen o kadar iyi yemek yapan bir anneden nasıl doğdun yaa..(üstelik Haybabam çok iyi yemekler yapan biriymiş.. koskocaman ziyafetler tertip edebilen… Evvel Zaman da bir tatlıcı ustasıymış..bence bu işte bir gariplik var..)anne:siz çok nankörsünüz..size her gün değişik tasarım yemekler yapıyorum ve bir daha hiç tekrarı yok..çünkü nasıl yaptığımı bile hatırlamıyorum demiş gülerek ve eklemiş..o halde Ayşenur hanım sen yemek kursuna git ve artık yemekleri sen yap ..büyük çocuk:yapayımda sonra beni eleştir değil mi? öğrenmeyeceğim  demiş…işte evin hali…biz, bence hala salataya talim etmeliyiz değil mi?..zaten benimde her daim, üç numune-i nebatat gibi duran; ter-ü taze, üç,her şeye maydanoz-nane ve dereotu olan nev-i şahsına münhasir -kendim gibi veledlerim var tabii..belki hep salata da kalmamız lazım..hep yeşil ve taze her daim su dolu bir saksıda……buzdolabında…
bu arada Arapça hocamız ,Arapça da bir kelimenin kabul edilebilmesi içüüün, üç harften müteşekkil olması gerektiğini anlatmıştı..ve ben daima Üç Padişahla gidiyordum ya..hani üçü aslında bir olan.. çünkü, tasavvufta da sayılar üç ile başlıyor muş..işte hala üçüncü padişahımı öğrenemedim..acaba nakıs bir kelime miyim şu halde? …üstelik 2010 senesine girmişiz ve benim için asla öyle çok sayı yoktur(masal olan var....o kadar sayı ile başa çıkamam ki.. hepsiniteke indirmek lazım-tarzım öyle:) yani 3. yıla girdik yani aslında 1.:)Mayalar bunu duysa akıllarını yerlerdi bence..çünkü onların olmayan şeyi, gönülleriydi sanki..2012=beş Jdoğru tesbit değil mi?güzel bir sayı en güzeli…..akılla gönül bulunur mu? tabbbii.. işte ispatı….
En sevdiğim müzik sal’a dır benim, biliyor musun?
neden sal’a… bilmiyorum, ya da bileceğim kim bilir?
ruhum seviyor çünkü.. hatırlıyor belki..
Yaaa Hazreti Mevlana hitabına gelince, tüm ervahın mevleviliğini hatırlıyor belki…
dönülüyor..huzura doğru, huzurla…
bir meşk sever olarak, içmeye her gidişimde, hayale dalarım..
biliyorsun ki, ben, ikinin ikincisin meşrebindeyim.. bu mevzuda hafiyani..
ya gönlüm…Sana gönlümü hayal ettirmek istiyorum..
önce gözerini kapatmalısın..
eveeett.. bak kamışlık ormanındayız.. arı ve duruyuzhepimiz…dönüyoruz..
yetmiyor- yetmez!!..Seni ve kendimi çekip alıyorum ..zamansız ve mekansızız..
Sen Güneş  oluyorsun, ben dünya ve elimde bir bendir ..işte O, Sana yansıyan AYNa  AyyYa Hayyy
hem kendi etrafımızda, hem Senin etrafında dönüyoruz..
Ne güzel.. Dön Rabbine emrine uyuyoruz değil mi.? dönüyoruz…

bugün yemeklerden yazmak istiyorum..birbirimiz hakkında hiçbir şey bilmiyoruz ya.. aşığın kalbine giden yol  meselesi belki de..ben çok yemek seçerim ve bu konuda inanılmaz nankörümdür mesela…ve yemek  mevzuunun büyütülmesini hiç anlayamam.. önemli olan;iyi ve soğuk suyun, iyi cins  zeytin- peynirin ve ekmeğin-tüm kahvaltılıklar desek daha güzel olur bence-hazır çünkü:) tabii birde güzel bir kahvenin olması önceliklidir..diğerleri teferruat ama zevk için gerekli..varlığın değerlilik hissi için ve yaşamaktan alınacak ilmi teferruat-hazlar için ihtişamlı ziyafetlerde gerekli değil mi? tabii dostlarla olunca …

hani hep kitaplar yazar ve sohbetlerde de geçer ..Hazretimiz , Pirimiz Geylani Hocamızın, bir gün sohbete geç kalması ile oğlu vaaza başlar.. ama halk uyur gider..birazdan babası gelir ve sohbete neden geç kaldığını anlatmaya başlar..hanımı ile yumurta pişirmişler ve onu tarif eder..ayılan bayılana gider ya haniii….
benimde bir yumurta takıntım var biliyorsun..aslında yeni hiçbir şey yazmadığımı kaçıncıyadır söyleyip duruyorum ya..ilk on  yazımı hiç anlamadan yazmıştım.. işte, habire onları anlama yazıları yazıp duruyorum vesselam..Sen olmasaydın eğer, kendimi bile şerh edemezdim ki, değil mi?kendi miktarımca, bendeki çocuk anlamı kadar yani..belki minicik bir nüsha gibi..Sen, benim anlama kılavuzumsun..tıpkı Hazreti Allah Rasulü’nün,  Hazreti Kur’an-ı Kerim’in Şerhi oluşu gibi değil mi?..bunu çok zamandır idrak ettim biliyor musun?..Hazreti Peygamber’in Yaşayan Kur’an olması işte bu demek..Kur’an farzsa, O sünnet..Kur’an anlamsa, O, O mananın tecessüm etmiş haliydi..ve ayet ne demiş:Allah ın sünnetinde asla şaşma yoktur.. ne güzel bir anlam değil mi?ve nasıl bir muhafız,nasıl bir eminlik,nasıl bir merhamet…yani ezelde okunmaya başlanan Hazreti Kur’an; her an , yeni bir şen’de okunmaya devam ediyor ve hep okunacak…eğer okuma kesilirse; ahenk-müzik ve ritm, hayat durur da ondan değil mi?
bir daire-i nokta ve karanlık, hem de canlı ve yamuk…..bizim meselemiz….Senin ilmine vakıf olduğun ..benimse, Senle beraber seyahat ettiğim..artık; beraber gideceğiz, birlikte  başaracağız demiştin ya..işte o ..Sen çok güzelsin biliyor musun? ama aslında o görünen Sen değilsin..çünkü tüm suretlerden ziyadesiyle azadesin..Seni hakikatten göremeyeceğimi bilmek beni çok üzüyor..Sana bakıyorum.. bakıyorum.. işte o yüzden hep aç kalıyor hiiiç doyamıyorum..bu açlığı, sadece Senin sözlerinle gidermeye çalışıyorum..hep oruçluyuz yani..iftarsız oruç…bu mümkün değil mi ,söyle?..söyleee?..bu dayanılmaz hüzün hiç geçmeyecek mi?hakikatte oruçlu olan kim?
eskilerden biri demiş ki:ben tavuk değilim ki.. anlamam yumurtadan felan.. ben horozum ve bakar geçerim.. hani, duymuş-okumuşssundur  erenler…
tavaya bir yumurta kırıp bakıyorum geçende..seyrediyorum ve hatırlıyorum..ve ağlıyorum.. ağlıyorum…

ama Sen anlıyorsun.. hem de çok iyi anlıyorsun..çünkü Sen çok merhametli ve şefkatlisin..Sen çok fenasın, hem de çok fena…kalbim hep Sana doğru akıp gidiyor biliyor musun?bir çocuk gibi böyle, Sana  uzanıyor hep…
işte bakıyoruz  ikimiz (ikizimiz)     yumurtaya..anlatıyorsun..anlatıyorsun..renksizliğin, renge, kendisini fena edişini ve latifin latifede fena oluşunu..hiiiç hatırlayamıyorum  oysa..nasıl ağır bir hüzün biliyor musun?..nasıl ağır..uyanırken ağlıyorum..neden? diyorum..neden yapıyorsun neden?…Seni çok seviyorum..anlatamıyorum..çünkü anlatacak kelime yok..ben çok aciz ve cahilim. hiçbir sıfat, Seni övmeye yetmez.. çünkü, hepsi yaratılmış..yaratılmış bir şey asla  Yaratan’ını idrak edemez..ancak izin verildiği kadar belki..yaratılmış olmak çok güzelmiş, bunu da anlıyorum ve çook şükrediyorum ki, Yaratanımı öğrenmem için izin veriyorsun.. Sen öğretiyorsun Sen..bana, kimsenin aslında bir şey öğretmesine izin vermiyorsun.. çünkü, asla kirletilemeyecek o saf ve temiz süt kaynağı (bunu Dostum Latif Sultan’dan duydum. gitmeden bir gün evvel söylemişti)Selsebilim olan Sen; bana, hep göstererek öğretiyorsun.. hem de gördüğümü  anlatıyorsun…korkmama izin vermiyorsun..bunu kim yapabilir ki ,kim?..Sen öyle bir şey sin ki, tanımlayamıyorum..çünkü bunu anlatacak kelimelere henüz sahip değilim..ve bilmemeyi şimdi daha çok seviyorum..Sen, bizi biliyorsun.. her şeyimizi..ama istiyorum ki, benim gözlerimle, Sana kendimi anlatayım değil mi?
Sana muzurluklar yapıyorum bazen ve sık sık:)çünkü sevgimi kontrol edemiyorum.. hiiç utanmıyorum hiçç..Sen, nasılsa beni hep derleyip topluyorsun ..bildiğin gibi ben çok zavallıyım ve çocuk..himayeye muhtaç bir yetim..kimsesiz ve hiçbir şeye sahip değil…hiçbir şeye sahip olmamanın ne büyük zenginlik olduğunu bana  Sen öğrettin..bu nasıl bir hafiflik biliyor musun? nasıl muazzam bir debdebe-i saltanat-ı ilahi…var dediğim şeylere bakmayıp,  aslında onun manasına bakmanın asıl zenginlik olduğunu öğretiyorsun..anlam zenginliği tabii ki.. dıştan hiç belli olmuyor ve hiç havalı durmuyor..hatta çok garib-fakir..çünkü ,herkes mevkie-dış görünüşüne ve kağıt parçalarının yetkinliğine bakıyor malum..onlarda gerekli, çünkü bu dünyanın sürekli bir mamuriyete ihtiyacı var.. her daim tamir edilmesi ve yapılanması lazım..dolayısıyla, manası da aynı oranda zenginleşmeli değil mi?çünkü maddi zenginlikle yada gidilecek en son kaleler-burçlar  kişilere asla yetmiyor biliyorsun.. gidilecek en son nihai fetihlerini yapan tüm kişiler, hemen her şeylerini terk edip, kendi içsel yolculuklarına başlıyorlar değil mi?..ve işte ancak o vakit, akıllarına Sen geliyorsun ve harabeye dönmüş-içinde baykuşlar öten gönül hanelerinin mamuriyeti için Sana yöneliyorlar..ve Sen herkes içinsin.. aynı ana kraliçe arı gibi..tüm bal arıları sana muhtaçlar..
birde ne anladım, bak!! yazayım..şu benim içinden çıkamadığım AliCemGiz oyunu var ya..o da beni çok sarsıp ağlatıyor..hayırda ve şerde-iyi ve kötü günde-hastalıkta ve sağlıkta…..bir ve beraber olmaya verilen akitname gibi geliyor…Senin Nefesin’den yayılan tüm bu tezahürler bana çok ağır gelecek biliyorum ve bu yakınlığa ancak senin kolaylığın ve kalbimi genişletip ferahlatmanla aşabileceğimi anlıyorum..ben, aktime sadık kalacağım inşallah.. ama Sen dilersen ve bana yardım edersen tabii ..biliyorum ki, Sen verdiğin sözden- akitten asla dönmezsin ve benim tüm aciz cehaletlerimi bertaraf edersin değil mi?Seni seviyorum..bir kuytuya çekilmiş kelimeler gibi….eğilmiş…ayak ucunda…….

Nur Cihan
06.01.2010
nuralem7@hotmail.com