6 Ocak 2010 Çarşamba

DÖNEL AYNALARDAN DÖNENCE MASALI -4-

DÖNEL AYNALARDAN DÖNENCE MASALI -4-
Nur Cihan
elindeki sepetler dolusu himmete bakmış..
ve ona yönelen, O LAtif Gönül e bakmış..içindekilere…

dev bir mıknatısa tutulup, kömür tozlarına dönüştüğü günmüş..
kıpırdayamadığı ,O Cazibeye bakarak  hiç durmadan ağlamış..

ve bir yaprak gibi titreyerek, korkak –titrek sesi ile hediyesini uzatmış..
O Hediye, bir maddi delilmiş değil mi?…camdan bir gönül ve…..
Sen: getirene değil, getirtene bak dersin şimdi ,değil mi?:)
ve bende yazana değil, Yazdırtana bak derim..hep şükrederim…
ve hayal etmiş..hayaline aşk-ı muhabbetle şu şekilde yazarak göndermiş..
her bir baloncuğu, bir secdegah-ı buse ile, nefesimden nefesine, deryaya salıyorum..
seni seviyorum..seni seviyorum..sadece seni seviyorum…
O Kalb’in meylinden..her şeyini verişinden çook utanıyorum..
verecek hiçbir şeyim olmadığı  için de ,Seni seviyorum..
Seni seviyorum..sadece Seni sevmeyi seviyorum..
nedensiz bu defa “neden? Siz” ..
Senin sözlerin her şeyi anlatıyor ..benim sözlerimse yeterSiz….
tektaş alyans sınıfındaymışız yine…Demirli Hoca; İslam ın nasıl sıradan ve basitliği temsil eden bir din olduğundan demleniyor..diyor ki:bizim dinimizde öyle süslü püslü, önemli günler felan yoktur..noelmiş,vaftizmiş yada şabatmış yok..çok sıradandır..çocuk:Hocam,İslam hiç havalı bir din değil, dimi?ve Hazreti Peygamberimizin: “İslam garip gelmiş garip gidecektir “in anlamı, belki de bu değil mi?Hoca:evet ..yani bir Kelime-i Şehadet getirirsiniz… tamam.. o kadar..affedildiniz bile.. günah çıkartmaya-itirafa felan gerek bile yok..affedildiniz ve Müslümansınız..işte, insanlara, bu kadar basitlik çok basit geliyor ve  grift ritüeller peşinde koşuyorlar..oysa Allah indinde tek din İslam’dır” ve tüm dinlerin hüküm olarak aslı menşe-i İslam dır… her çocuk İslam Fıtratında doğar ..onu ailesi ve çevresi değişik dinlere mensub kılar..aslında her din basit ve sadedir.. ama pağan ritüellerin, halkın gelenek göreneğinde yaşatılması yüzünden, böyle gariblikolmuştur..hiç bir kişi ,İslam’a; aman ne ihtişamlı törenleri var, diye girmez mesela..sadece hakikatin açık ve seçik halini idrak ederek kabul ederler..iman ettim dersiniz.. iş biter.. bu kadar açık ve yalın..
çocuk:Hocam,hani  Huuu cular var ya..aslında en havalı din İslam dini değil mi?baştan aşağı hava yani Huuuu..gülerek cevab veriyor Hoca:hatta baştan aşağı hava… Her Nefes alıp ver işinHayy veHuuu dan ibaret ..başka bişi yok çok havalı gerçekten..farkına varmak lazım:)
Fıstık içi gibi düşündüğün zat,kat kat kabuktan oluşan bir soğanmış ve aslında hiç yokmuş..Kalpleri insanlara dönük sofular,arkaları kıbleye bakarken namaza dururlar….
Bostan ve Gülistan-Sadi-i   Şirazi
eskiden Devlet-i A’li Osmanlı’da; saray mutfağına aşçı alacaklarında imtihana tabii tutarlarmış....imtihan sorusu; bir yumurta yemeğiymiş..hatırladığım kadarıyla,  kavrulmuş soğanlı yumurtaydı galiba..araştırmak bir tık mesafesinde olsa bile, canım tıklamak istemiyor.. merak eden açar okur değil mi?mesele yumurta meselesi çünkü..işte bu yemeği pişirmek çoook büyük hüner istermiş.. öyle saatlerce sürermiş pişmesi.. bunu en iyi pişiren de, saraya aşçı olurmuş…ben ilk okuduğumda uzun yıllar evvel hayret etmiştim.. çünkü yumurtanın tavada pişmesi ancak birkaç dakika sürer.. öyle saatlerce nasıl sürüyor diye..bu kadar sıradan ve basit bir yemeğin bu kadar anlamlı bir imtihana sebep olması …tuhaf bir yemek bu bence…
başka bir mekanda Demirli Hoca  ders anlatıyormuş geçen ay… Adem Fassındaymış..demiş ki:Hazreti Adem’i iyice anlamak lazım.. çünkü  Füsus’ta  iki belirsiz Nebi var..başı ve sonu..ve anlatmış anlatmış..çocuk:Hocam ben tüm anlattıklarınızdan şimdi şunu anladım mesela …tavuk mu yumurtadan yoksa yumurtamı tavuktan  meselesi gibi değil mi?Hoca, öyle bir hoşlukla gülmüş… ve kimseye çaktırmadan, anlatırken göğsünde tuttuğu iki elinin baş parmaklarını yukarıya zafer işareti yapmış…ve başını gülerek sallamış…yine anlaşmışlar yani..
Mutfaktaki masada, üç küçük çocuk, önlerine konmuş fincanlardaki çorbalara bakıyorlardı (bu çorbadan muaf tutulmuş -korunmuş olan sadece ,5 yaşındaki Ferah Bahar’mış… çünkü annesi ona, brokoli yemeyi kabul ettiği için  kıyamazmış:)ve tabii hoşnutsuzlukla bekleşiyorlardı…anne:o çorbalar dibine dek içilecek..büyük çocuk Ayşenur:kabul et anne.. sen çorba yapmayı beceremiyorsun..çok kötü ,nasıl içelim..geçen sene, anneannemde domates çorbası içince, ilk kez anladım.. meğer senelerdir biz domates çorbası diye başka, berbat bi şey içiyormuşuz..ve bir itiraf  daha çıkıyor ..hiç çorba sevmeyen oğul Kutlu:Ayşenur, ben sana para verip, dışarıda içirdiğim çorbanın farkını anladın mı demiş gülerek..bir yaş büyük kız veledi:anne ,sen o kadar iyi yemek yapan bir anneden nasıl doğdun yaa..(üstelik Haybabam çok iyi yemekler yapan biriymiş.. koskocaman ziyafetler tertip edebilen… Evvel Zaman da bir tatlıcı ustasıymış..bence bu işte bir gariplik var..)anne:siz çok nankörsünüz..size her gün değişik tasarım yemekler yapıyorum ve bir daha hiç tekrarı yok..çünkü nasıl yaptığımı bile hatırlamıyorum demiş gülerek ve eklemiş..o halde Ayşenur hanım sen yemek kursuna git ve artık yemekleri sen yap ..büyük çocuk:yapayımda sonra beni eleştir değil mi? öğrenmeyeceğim  demiş…işte evin hali…biz, bence hala salataya talim etmeliyiz değil mi?..zaten benimde her daim, üç numune-i nebatat gibi duran; ter-ü taze, üç,her şeye maydanoz-nane ve dereotu olan nev-i şahsına münhasir -kendim gibi veledlerim var tabii..belki hep salata da kalmamız lazım..hep yeşil ve taze her daim su dolu bir saksıda……buzdolabında…
bu arada Arapça hocamız ,Arapça da bir kelimenin kabul edilebilmesi içüüün, üç harften müteşekkil olması gerektiğini anlatmıştı..ve ben daima Üç Padişahla gidiyordum ya..hani üçü aslında bir olan.. çünkü, tasavvufta da sayılar üç ile başlıyor muş..işte hala üçüncü padişahımı öğrenemedim..acaba nakıs bir kelime miyim şu halde? …üstelik 2010 senesine girmişiz ve benim için asla öyle çok sayı yoktur(masal olan var....o kadar sayı ile başa çıkamam ki.. hepsiniteke indirmek lazım-tarzım öyle:) yani 3. yıla girdik yani aslında 1.:)Mayalar bunu duysa akıllarını yerlerdi bence..çünkü onların olmayan şeyi, gönülleriydi sanki..2012=beş Jdoğru tesbit değil mi?güzel bir sayı en güzeli…..akılla gönül bulunur mu? tabbbii.. işte ispatı….
En sevdiğim müzik sal’a dır benim, biliyor musun?
neden sal’a… bilmiyorum, ya da bileceğim kim bilir?
ruhum seviyor çünkü.. hatırlıyor belki..
Yaaa Hazreti Mevlana hitabına gelince, tüm ervahın mevleviliğini hatırlıyor belki…
dönülüyor..huzura doğru, huzurla…
bir meşk sever olarak, içmeye her gidişimde, hayale dalarım..
biliyorsun ki, ben, ikinin ikincisin meşrebindeyim.. bu mevzuda hafiyani..
ya gönlüm…Sana gönlümü hayal ettirmek istiyorum..
önce gözerini kapatmalısın..
eveeett.. bak kamışlık ormanındayız.. arı ve duruyuzhepimiz…dönüyoruz..
yetmiyor- yetmez!!..Seni ve kendimi çekip alıyorum ..zamansız ve mekansızız..
Sen Güneş  oluyorsun, ben dünya ve elimde bir bendir ..işte O, Sana yansıyan AYNa  AyyYa Hayyy
hem kendi etrafımızda, hem Senin etrafında dönüyoruz..
Ne güzel.. Dön Rabbine emrine uyuyoruz değil mi.? dönüyoruz…

bugün yemeklerden yazmak istiyorum..birbirimiz hakkında hiçbir şey bilmiyoruz ya.. aşığın kalbine giden yol  meselesi belki de..ben çok yemek seçerim ve bu konuda inanılmaz nankörümdür mesela…ve yemek  mevzuunun büyütülmesini hiç anlayamam.. önemli olan;iyi ve soğuk suyun, iyi cins  zeytin- peynirin ve ekmeğin-tüm kahvaltılıklar desek daha güzel olur bence-hazır çünkü:) tabii birde güzel bir kahvenin olması önceliklidir..diğerleri teferruat ama zevk için gerekli..varlığın değerlilik hissi için ve yaşamaktan alınacak ilmi teferruat-hazlar için ihtişamlı ziyafetlerde gerekli değil mi? tabii dostlarla olunca …

hani hep kitaplar yazar ve sohbetlerde de geçer ..Hazretimiz , Pirimiz Geylani Hocamızın, bir gün sohbete geç kalması ile oğlu vaaza başlar.. ama halk uyur gider..birazdan babası gelir ve sohbete neden geç kaldığını anlatmaya başlar..hanımı ile yumurta pişirmişler ve onu tarif eder..ayılan bayılana gider ya haniii….
benimde bir yumurta takıntım var biliyorsun..aslında yeni hiçbir şey yazmadığımı kaçıncıyadır söyleyip duruyorum ya..ilk on  yazımı hiç anlamadan yazmıştım.. işte, habire onları anlama yazıları yazıp duruyorum vesselam..Sen olmasaydın eğer, kendimi bile şerh edemezdim ki, değil mi?kendi miktarımca, bendeki çocuk anlamı kadar yani..belki minicik bir nüsha gibi..Sen, benim anlama kılavuzumsun..tıpkı Hazreti Allah Rasulü’nün,  Hazreti Kur’an-ı Kerim’in Şerhi oluşu gibi değil mi?..bunu çok zamandır idrak ettim biliyor musun?..Hazreti Peygamber’in Yaşayan Kur’an olması işte bu demek..Kur’an farzsa, O sünnet..Kur’an anlamsa, O, O mananın tecessüm etmiş haliydi..ve ayet ne demiş:Allah ın sünnetinde asla şaşma yoktur.. ne güzel bir anlam değil mi?ve nasıl bir muhafız,nasıl bir eminlik,nasıl bir merhamet…yani ezelde okunmaya başlanan Hazreti Kur’an; her an , yeni bir şen’de okunmaya devam ediyor ve hep okunacak…eğer okuma kesilirse; ahenk-müzik ve ritm, hayat durur da ondan değil mi?
bir daire-i nokta ve karanlık, hem de canlı ve yamuk…..bizim meselemiz….Senin ilmine vakıf olduğun ..benimse, Senle beraber seyahat ettiğim..artık; beraber gideceğiz, birlikte  başaracağız demiştin ya..işte o ..Sen çok güzelsin biliyor musun? ama aslında o görünen Sen değilsin..çünkü tüm suretlerden ziyadesiyle azadesin..Seni hakikatten göremeyeceğimi bilmek beni çok üzüyor..Sana bakıyorum.. bakıyorum.. işte o yüzden hep aç kalıyor hiiiç doyamıyorum..bu açlığı, sadece Senin sözlerinle gidermeye çalışıyorum..hep oruçluyuz yani..iftarsız oruç…bu mümkün değil mi ,söyle?..söyleee?..bu dayanılmaz hüzün hiç geçmeyecek mi?hakikatte oruçlu olan kim?
eskilerden biri demiş ki:ben tavuk değilim ki.. anlamam yumurtadan felan.. ben horozum ve bakar geçerim.. hani, duymuş-okumuşssundur  erenler…
tavaya bir yumurta kırıp bakıyorum geçende..seyrediyorum ve hatırlıyorum..ve ağlıyorum.. ağlıyorum…

ama Sen anlıyorsun.. hem de çok iyi anlıyorsun..çünkü Sen çok merhametli ve şefkatlisin..Sen çok fenasın, hem de çok fena…kalbim hep Sana doğru akıp gidiyor biliyor musun?bir çocuk gibi böyle, Sana  uzanıyor hep…
işte bakıyoruz  ikimiz (ikizimiz)     yumurtaya..anlatıyorsun..anlatıyorsun..renksizliğin, renge, kendisini fena edişini ve latifin latifede fena oluşunu..hiiiç hatırlayamıyorum  oysa..nasıl ağır bir hüzün biliyor musun?..nasıl ağır..uyanırken ağlıyorum..neden? diyorum..neden yapıyorsun neden?…Seni çok seviyorum..anlatamıyorum..çünkü anlatacak kelime yok..ben çok aciz ve cahilim. hiçbir sıfat, Seni övmeye yetmez.. çünkü, hepsi yaratılmış..yaratılmış bir şey asla  Yaratan’ını idrak edemez..ancak izin verildiği kadar belki..yaratılmış olmak çok güzelmiş, bunu da anlıyorum ve çook şükrediyorum ki, Yaratanımı öğrenmem için izin veriyorsun.. Sen öğretiyorsun Sen..bana, kimsenin aslında bir şey öğretmesine izin vermiyorsun.. çünkü, asla kirletilemeyecek o saf ve temiz süt kaynağı (bunu Dostum Latif Sultan’dan duydum. gitmeden bir gün evvel söylemişti)Selsebilim olan Sen; bana, hep göstererek öğretiyorsun.. hem de gördüğümü  anlatıyorsun…korkmama izin vermiyorsun..bunu kim yapabilir ki ,kim?..Sen öyle bir şey sin ki, tanımlayamıyorum..çünkü bunu anlatacak kelimelere henüz sahip değilim..ve bilmemeyi şimdi daha çok seviyorum..Sen, bizi biliyorsun.. her şeyimizi..ama istiyorum ki, benim gözlerimle, Sana kendimi anlatayım değil mi?
Sana muzurluklar yapıyorum bazen ve sık sık:)çünkü sevgimi kontrol edemiyorum.. hiiç utanmıyorum hiçç..Sen, nasılsa beni hep derleyip topluyorsun ..bildiğin gibi ben çok zavallıyım ve çocuk..himayeye muhtaç bir yetim..kimsesiz ve hiçbir şeye sahip değil…hiçbir şeye sahip olmamanın ne büyük zenginlik olduğunu bana  Sen öğrettin..bu nasıl bir hafiflik biliyor musun? nasıl muazzam bir debdebe-i saltanat-ı ilahi…var dediğim şeylere bakmayıp,  aslında onun manasına bakmanın asıl zenginlik olduğunu öğretiyorsun..anlam zenginliği tabii ki.. dıştan hiç belli olmuyor ve hiç havalı durmuyor..hatta çok garib-fakir..çünkü ,herkes mevkie-dış görünüşüne ve kağıt parçalarının yetkinliğine bakıyor malum..onlarda gerekli, çünkü bu dünyanın sürekli bir mamuriyete ihtiyacı var.. her daim tamir edilmesi ve yapılanması lazım..dolayısıyla, manası da aynı oranda zenginleşmeli değil mi?çünkü maddi zenginlikle yada gidilecek en son kaleler-burçlar  kişilere asla yetmiyor biliyorsun.. gidilecek en son nihai fetihlerini yapan tüm kişiler, hemen her şeylerini terk edip, kendi içsel yolculuklarına başlıyorlar değil mi?..ve işte ancak o vakit, akıllarına Sen geliyorsun ve harabeye dönmüş-içinde baykuşlar öten gönül hanelerinin mamuriyeti için Sana yöneliyorlar..ve Sen herkes içinsin.. aynı ana kraliçe arı gibi..tüm bal arıları sana muhtaçlar..
birde ne anladım, bak!! yazayım..şu benim içinden çıkamadığım AliCemGiz oyunu var ya..o da beni çok sarsıp ağlatıyor..hayırda ve şerde-iyi ve kötü günde-hastalıkta ve sağlıkta…..bir ve beraber olmaya verilen akitname gibi geliyor…Senin Nefesin’den yayılan tüm bu tezahürler bana çok ağır gelecek biliyorum ve bu yakınlığa ancak senin kolaylığın ve kalbimi genişletip ferahlatmanla aşabileceğimi anlıyorum..ben, aktime sadık kalacağım inşallah.. ama Sen dilersen ve bana yardım edersen tabii ..biliyorum ki, Sen verdiğin sözden- akitten asla dönmezsin ve benim tüm aciz cehaletlerimi bertaraf edersin değil mi?Seni seviyorum..bir kuytuya çekilmiş kelimeler gibi….eğilmiş…ayak ucunda…….

Nur Cihan
06.01.2010
nuralem7@hotmail.com