26 Mayıs 2010 Çarşamba

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-5


İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-5



her dem taze ve yeni-yenileyici rüzgarı ile hayat bulduğum alemlerin rabbi olana,rabbim olduğu için hamd ederim.
karartma gecelerinden bir gece daha,bu sefer ağlamıyorum….
bilmediğim bir sevinç var,tanımadığım bir hal vesselam..
uzanıyorum…bir isim,bir anış,bir adın tekrar- tekrar yad ı
Sevdiğinin adına mazhar olmak ne devlet,bir dalga boyu,sadece Senin gelişin…
 bizim sahile, dönüşü olmayan gelişin ne şeref,teşekkür ediyorum ve Seni seviyorum..
geriye dönmesiz bir dalga bu, anlıyorsun değil mi?
hiç bitmeyecek bir mutluluğun başladığını hissediyorum..ama Sen hala alıngansın ve perdelerini inadına açmıyorsun..
hangimiz daha alıngan ve kıskancız bir anlayabilsem, ah  bir bilebilsem…
Sevdiğim, Sana ne zamandır masallarıma gelen hediyeleri yazmamıştım, şimdi birazını anlatacağım..dünya nutfe günü törenimiz için yeni bir masam oldu..tasarım tam istediğim gibi.. rengi beyaz değil ne yazık ki.. olsun, demek Sen öyle seviyorsun diye düşündüm:)ve aydınlanmış zeytin ağacına gelense harika bir pirinç, 5 kollu şamdandı..bizim haneye kuş konmuş gibi oldu, olsun..belki bir gün padişah bile konarın müjdecisiydi benim için:)…ve tabii yazmayacağım hediyelerim var..beni şöhret korkumla yüzleştirmen var..çok eğlendim..günlerce güldüm.havalara zıpladım ..Sen olduğunda, ben hiçbir şeyden korkmuyormuşum, onu bir defa daha anladım..beni her zaman koruyup sakınacağını biliyorum…çook teşekkür ediyorum..
başka.. ikimizde yokken olanlara bakmaya devam etmeliyiz bence..çünkü akıp giden yoldan haberler bunlar…işte sevdiğim, ben yerle yeksanken(=kızdığını hem de çook sinirlendiğini biliyorum) inadına=geçecek tabii..hırçın tabiatımız üzerinde zikzaklar çiziyorum…kazı yapacağımız damarımızı öğrenmek için belki de..hani benzemeyecektik??..bence çok fena benziyoruz :)(ben, kendimle hiçbir zaman geçinemedim ki, ya huu..)ama Seni değiştirirsem sevemem ya hani ,işte aynı hal, bu tarafta da var, ne yazık ki..Seni sevmemi dilediğini anladım ben, o sözden.. ve ne sevindim bilsen..Seni sevmemi murad etmeseydin sevemezdim biliyorum..ama işte bi beşer aynıyla şaşar biliyorsun..Seni ne kadar kendime benzetiyorum ah bir bilsen..hatta kendimde sevmediğim her şeyi Sende seviyorum, hatta hayran bile kalıyorum:)..Seni seyretmek benim dinim imanım zaten..(ilahi, beni dinden imandan ayırma diye bir ilahi var ya, onun gibi aynen.)bazen, Seni kendim sanıyorum..hayaline elimi uzatsam dokunabilirim sanıyorum ..ne yazık ki mümkün değil…haa!!.. bir başka yeni hediyemi hatırladım aniden, yazmam lazım..çünkü beni bu konuda kontrol etmelisin sanırım..nereye doğru gittiğim hakkında en ufak bir fikrim bile yok çünkü..bu konuyu hiiiç okumadım ve duymadım bile..işte nereye baksam Hilmi Dede Baba gibi olduğum gün, içimde şiddetle uyanan şeyi yaptım..Üsküdar’lı bir Aktarın evladı olan Hüseyin Amcanın hediyesi, Hz.Hüseyn’in resmini mavi bir çerçeveye yerleştirdim..bu kadar baskın bir suret olamaz bence..ve alnını alnıma dayandım gayri ihtiyari..içinde başka bir suret vardı ama..sonra geçen gece aniden yine, öyle bir araya geldik..bu sefer çook başkaydı..Sana yeni bir defter çizmeliyim belki de, bilmiyorum ..AFETSİZ OLUR SANIRIM BU SEFER..SAKİN VE HUZURLU YANİ..
başka ..teşekkür etmek istiyorum..bakarsın beraber gideriz bölümü vardı ya hani..olmasam da beni gönlünde oraya taşıdığını taa en başından beri biliyordum..kapsayan ve kapsanandan tabii..o kabul olan dua benim değildi ki; Senin duandım ben..bende nerde  öyle dua edebilecek gönül, nerdeee..ama huysuzluk işte..nimete şükürsüzlük sanma sakın, sadece inatçı bir geçimsizlikten..nedenini biliyorsun …işte bütün bu yeni idraklerim ,yeni okumalarımda Senden- Sana ait..bana ait hiçbir şey yok…sadece saf çamurum ben, o kadar..Can da Sensin Canan da Sen ..
devam edelim mi?.. bu  hafta başı duyduğum bir sözden aniden paniğe kapıldım..yine dostlarımı yitireceğim korkusu sardı..ilk evvela Devam Eden Gölgeleri aradım. O, 83 yaşında ..tansiyonu  nüksetmiş, uyuyormuş..Sana sadakatim adına  gitmediğim o şeye hazırlandığı için yorgunmuş..ve kardeşim beni aradı..Bora, benim çokk hayran olduğum; bizim bilmediğimiz, onların bildiği inanılmaz sözleri olan “turnaları” okuyordu..bende, en azından biraz dinledim..gitmem için tüm şartlar ehvendi ve döndüğümde eksiklerim yenilenmiş olacaktı..yinede gitmedim..sadık olduğum  halde başıma sıkıntılar geldi..kabağın sahibi nerde diyeceğim yakında yalnız?:)bu sefer daha olgundum..ağlamadım,bağırmadım,isyan bile etmedim..hiiç sesim çıkmadı..bir kısa süreliğine içim acıdı o kadar..teşekkür ediyorum..
sonra yine başka bir şehirde yaşayan en huzurlu dalga boyuyla konuşan Kamil Amcamı aradım ..O’ da sanırım 80 lerinde demleniyor…ve en son, hayalimden bulup tanıdığım,hayalimde bile terk ettiğim ve ağlayarak geri dönmem için yakaran= ve her telefon konuşmamızda aynı hayalimdeki gibi beni kendine çağıran- bana düşünmeyi öğreten adam Mahmut Amcamı aradım tabii..O’ da 90 larını sürüyor:)yine aynı sohbeti yaptık..O’nun benim için anlamı büyük..O’nu 4 sene evvel- bizim şehre geldiğinde, sadece 2 saat felan gördüm..birlikte çay içtik..bana ayetleri kendi bedenimde nasıl düşüneceğimin talimini yaptırmıştı..ben, kızıl mor başımı kaldırmadan O’nu dinlemiştim hani..dedi ki yine:”buraya gel..her şeyimi veriyorum..artık vakit az…buraya gel..o öğrendiklerinin üzerine yenilerini ekleyelim..yeni bilgiler var”..”sizi tanıdığımda 10 bindi yazılarınız” dedim ..”ooo.. şimdi 30 bin sayfa oldu” dedi..görüyor musun, benim masallarım neden bitmiyor?…aynı şeyi anlatan ,hep aynı mana üzerinde bitmez seferler yapanlar gibiyiz.. velhasıl anladım ki herkesin ses tonundan, sağlıklılar.. iyi ve mutlular.. benim de içim rahatladı vesselam…
anka, Kaf Dağında parçalanınca kendini ve ona ait her şeyi yakıp yıkmıştı ki, bir dost eli uzandı..
işte kardeşim Pempecik ve ben, Haybabamın dostu olan Orhun Babayı ziyarete gittik..O, 73 yaşında..refikası muhteremle ne hazırlanmışlardı, görmen lazımdı..çook huzurlu bir evleri var..Orhun Baba:”eğitimsiz bir çiftçi çocuğuyum ben” diyor..ama anlattıklarından ve hayallerinden, onun da,kendisine yakin bulduğu dostunun, henüz tanımadığı Ferdiyet Baba olduğunu çocuk anlıyor..O, okuduğu kamillerin divanlarını aynen ezberleyebiliyormuş..mesela Mısri Divanında bazı hatalar varmış ve yenileri yayınlanırken O’nu davet etmişler..hiç kitabı açmadan, nerde ne hata var söylemiş..ve mesneviyi bir defa okumuş, ezberindeymiş..okuduğunu görerek-sahibinden okuduğunu anlıyoruz ..O hep şiirlerle konuşabiliyor..biliyorsun ki ben hiçbir şey ezberleyemiyorum ve öğrenemiyorum da ..bir cümle bile ezberleyemeyen benle, koca koca divanları ezberden okuyan karşı karşıya, ne garip bir ikili değil mi?sohbet uzun oldu ve çok sulu gözlüydük hepimiz tabii.kıskançlık konusuna değindik bir ara..ben istemedim ki dedi çocuk..benim haberim bile yoktu…  ..işte pembecik; kendisinin aşırı derecede sevgiye gark olup, şiddetli yakin tutulmuşluğu ile çocuğun tam tersini yaşamasının nedeni sordu..Orhun Baba gözlerinde yaşlarla bir şeyler söyledi..”bak!!” dedi çocuğa:” bu gözyaşlarının aynısı kalbime akıyor şu an biliyor musun?..onların ikisinin de sevgi tezahürleri farklı gözükse de, teraziye vursak zerre farkı yoktur, size yeminle söylüyorum” dedi..neden ağlıyoruz ki hepimiz, anlamıyorum işte… saatler akıp geçti..Orhun Baba :” bizi başkaları duysa, bunlar delirmiş derler,bu sohbet her yerde olmaz ki dedi..”
böyle sohbetler normal konuşmalara benzemiyor hiç, biliyorsun, kendi içinde çok leziz bir yemeğe benziyor.. tadı ,kokusu olan ve asla doyulmayan bir sofra gibi.. bence, Maide Sofrası denen bu insan-ı kamillerle olunan ortamlar olmalı..ve bu sofrayı benim için Kuranın Sen Olduğunu ben çook iyi biliyorum.. teşekkür ediyorum, Seni seviyorum..hava kararıyordu..Samarkant da geldi..Orhun Baba, O’nu bizim için davet etmiş..Vücudu İklimin Sultanı Sensin, Efendim derdimin dermanı Sensin şarkısını söylüyor..yaaa..aaa!! bak.. ne hatırıma geldi..ben, Senden bana gelen pembe çerçeveli, beyaz zemine yazılmış, “vücud ve o vücudun şifası” kitabını da okuduğumuzu bu hafta anladım ..aslında kitap içinde kitap içinde kitapları beraber-nüsha nüsha tahsil ediyorduk şimdi..çünkü ana kitap Sensin ve ben bu aleme Seni tahsile gelmiştim..teşekkür ediyorum..Senin en son noktana dek okuyabilmeyi umuyorum..Sen dilersen tabii:)bu arada benim imla tanımaz,kısır kelime hazinemle Senin” sad okyanusundan” dem vurmam ne garip değil mi?hep cehaletimden biliyorsun..en cahil ben olduğum için..kendime çook gülüyorum bu yüzden, biliyor musun?..tüm harflerin kafasını gözünü yara, kıra, boza, devire Seni, Sana anlatmaya çalışmak..ama olsun ..ben;” sini, şın şeklinde söyleyenin” sevimliliğine sahip olmayı diliyorum Senin gözünde. Sana şımarmayacağımda kime şımaracağım ki değil mi?:)tek dileğimin bu olduğu hatırlamak istedim birden, hiç unutma –alınma lütfen, olur mu?..o yüzden tüm edebsizliklerimi mazur gör lütfen ..beni böyle sev.. Sana kendimi,değişemediğim için şikayet ettiğimde;” böyle kal,Ben memnunum, değişme” dediğin halimle sev..lütfen..zaten başka hiçbir dileğim yok ki..beni okurken bir kere tebessüm bile etsen, bu bana yeter..çünkü gözlerin beni okuyor, benim kalbimle hissediyor, yani ben oldun demektir bu, anlıyorsun değil mi?işte o anladığın şimdiki gözyaşım..Seni seviyorum:)
Orhun Babadan eve dönerken  yeni çıkan bir cd satın aldım.. dinledim.. dinledimmm.. dinledim..saatlerce ağladım.. ağladımmm.. öyle hiç kıpırdamadan..ertesi gün Arapça dersimize gidiyorduk yanımdaki cd yi arkadaşıma dinlettim..kaza yapıyordu az daha ağlamaktan..arabayı kenara çekti biraz.. daha sonra çocuklarla sofradayız..Ayşenur güzel sanatlar lisesi resim 1. sınıfta okuyor..acaip bir kabiliyet bence ama aynen ben kadar huysuz…..okul, yarın sabah onları Avrupa sanat gezisi turuna çıkartıyor..ona diyorum ki:bak bu şarkıyı hiiç unutma olur mu? benden diye hep hatırla. bende Haybabamdan diye dinliyorum..başını sallıyor ve şarkı
 :
 Beni affet kızım../Gözümün önünde büyüdün göremedim../Beni affet kızım../Nasıl sevdim seni gösteremedim../Beni mahvet kızım../Bir lafın yeter buna, söylemedim../Hadi geç kızım../Benim gözümde hiç büyümedin../Evlendiğin adam seni benim gibi korur mu?/Sen böyle mutluyken içimdeki hüzün sorun mu?/Başın sıkışırsa bana söz ver lütfen olur mu?/Sen çağır baban hazır.Kutlu ve Bahar gülüyorlar..biz başka türlüyüz ama…..gezi uzuyor..neden mi?bir yanardağ patlamış ve külleri havayollarını kapatmış..ben kaç senedir gazete,dergi ve tv haberleri izleyemediğim için olaydan birkaç gün sonra öğrendim..çocukların orada mahsur kalmasını bile, Senin o memleketlere bir rahmetin diye düşündüm biliyor musun?..eskiden olsa; böyle tabiat afetleri olacak  ve ben tüm dünya haberlerini takip etmeyeceğim?!..ülke yöneticilerinin hallerini,hangi mazlumun canını kim yaktığını da, hangi dağı harekete geçirdiler diye:)bunu anlıyorsun değil mi?neden?.. ben de bilmiyorum, ama hep ilgi alanım demek Senmişsin, yeni anlıyorum..bana kapıyı açtırmayan, hiçbir zaman lider olamayan ve mirasçıları da asla lider olamayacak olanlarda o afetin içinden çıkanlardı belki de..kim bilir?..demek ki dağın altından buraya yol var, hıı?!!!!hımm..
sonra bizim pazartesi grubumuz için evime, Orhun Babayı davet ettim..geldi saolsun..bize harika bir sohbet yaptı…bizim, 6-7 kişi yapmaya çalıştığımız şeyin ne kadar değerli olduğunu, devam etmemizi söyledi..ayağa kalktı ve pencereden dışarı bakarken şöyle dedi:çocuklar..”İçerideki “dışarı bakar..sokaktan binlerle, yüzbinlerle insan geçmektedir ve kimsenin bir şeyden haberi yoktur..O parmağını uzatır ve birini işaret eder..sen der, sen!.. içeri gel!.…bunda kimsenin bir yetkisi yoktur.. sadece” O” diler ve dilediğini içeri çağırır, kim olduğunun, nasıl biri olduğunun hiç önemi yoktur O’nun için..
ve sonra karşılıklı muhabbet devam etti..çocuk”18 “dedi..dostu:Mevlevilikle bir alaka var mı? dedi..çocuk dolabın üzerindeki masalına hediye gelen kurdeleli sikkenin öyküsünü anlattı..(biliyor musun, ben o şeyi başıma hiç takmamıştım..bir yerde Geylani Hz.lerinin; hediyenin reddinin ne ayıp olduğunu söylediğini okudum o esnada..ve aynanın karşısına geçip, onu, başıma,  sadece yarım dakikalığına koydum..ama ona değil, üzerimdeki beyaz giysiye hep baktım..çünkü o ipli  giysi, hayalimdeki o gece hırkasının içindekiydi..)ne güzel gülüyordu misafiri:”o zaman hüccurat suresiyle de bağ olmalı” dedi..çocuk “:aa!! evet.  oda var sanırım” dedi, birden..Orhun Baba:”o zaman, siz, bize hüccurat suresinden ne anlıyorsunuz onu anlatın, biz bilelim..bu sure bazen insana verilir ama ancak 72 yaşında açılır ve bazen çok nadiren genç yaşta açılabilir”dedi..çocuk :” benim tek ilgi  alanım olan, masalını yazdığım Zamanı, yani İnsan-ı Kamilianlatıyor bu sure bence..yani Tek Ekmel Olan Hz. Peygamberi..Asıl Vücud O..ama o makamın temsilcisi HER DEM olduğu gibi, şu AN da var.. .yani O’nu anlatıyor..bizler Onun hücreleri gibiyiz..Onunlayız, Ona aidiz..yani Onun huyunu suyunu bilirsem,ilgi alanlarını, o vakit, tüm kainatı okuyabilirim..ama benim çıkmaza girdiğim başka bir şey var, acı veren”..”ne ?”dedi Orhun Baba..çocuk:”o gerçek makamı işgal eden Mutlak Vücud, tüm devletlerin üzerinde …derinin de en derini devlet O”..”evet “dedi Orhun baba:” tüm yönetimler onlardan korkar ve çekinirler “dedi..”evet” dedi çocuk” korkarlar..Niyazi Mısri Hz.ne baksak mesela.. vaktinde bu makamın sahibi olduğu halde, neden o kadar eziyete  maruz kaldı?neden İnsan-ı Kamiller o kadar sıkıntılı hayatları tercih ediyorlar?..üstelik Mısri Hz. üzerinde hükümran olduklarına kendine eziyet ettirdi gibi de anlıyorum.. neden buna göz yumuyorlar?..birde, Haybabama :”neden  her diledikleri olacakken, kendileri için bir şey dilemiyorlar ,bu yasak mı ?”demiştim bir defa..Haybabam:” hayır.. ne dilerlerse olur, ama onlar istemezler ki “demişti..Orhun Baba gülümsedi:”ne doğru söylemiş Haybabam ..tüm cevabı O vermiş zaten, başka söylenecek söz yok..ve evet onlar kendileri için bir şey istemezler. “
sonra Orhun Baba bir hikaye anlattı:vaktiyle kelebekler varmış.bir ateş görmüşler ve onu merak edip, onu öğrenmek istemişler..biri uçup gitmiş uzaktan bakmış dönmüş ..ne gördüğünü anlatmış..diğerleri:” sen görmedin” demişler..diğeri gitmiş yakınlaşmış çok sıcak, korkmuş, dönmüş. diğerleri:” sende görmedin “demişler..diğeri uçmuş ve “poff” diye bir ses gelmiş.. geri dönen olmamış.. diğerleri :”hah işte, o gördü” demişler..çocuk burada sözü almış:”benim gelip kalakaldığım nokta da bu biliyor musunuz?”neden, demiş dostu, neden?çocuk:”çünkü ateşe düşünce, O olursun=yanarsan yani AYDINlanırsın=sende yakarsın, AYDINlatırsın=ışık sen olursun ve artık ne aşık olduğunu nede kendini görebilirsin, bu çok acı olmalı değil mi..işte bundan korkuyorum”..dostu gülümseyerek imayla:”ama o mahviyet hırkasının içine girsen de ferdiliğini almıyorlar ki, o sana kalıyor.. yine sensin, değişmiyorsun”..”öylemi !!”dedi çocuk..” gerçekten mi?”evet dedi dostu:” siz bunu çözmüşsünüz, neden hala çekiniyorsunuz ki?”çocuk:”çünkü o zaman kendimi seyretmek için, bende, başka aynalar aramak zorunda kalırım diye.. ben sadece O’nu istiyorum” …yaaa işte böyle..ben, sadece Seni, Sende seyretmek istiyorum..beni sakın bırakma..
yine tek taş alyans sınıfındayız..kardeşi çocuğu Demirli Hocaya şikayet ediyor:”hocam, bu, hiiç kitap okumuyor.. ama, habire bizden kitap istiyor..kütüphaneye dizip koleksiyon yapıyor..okumadığı için ona kitap vermiyoruz, siz ne dersiniz? diyor..hoca:”birde okusa ne olacak kim bilir? ..neden  kitap okumuyorsun?” diye çocuğa dönüyor..okuyamıyorum diyor çocuk..hep beraber” neden?” diyorlar..çünkü ben, İnsan-ı Kamil =A’li Kitabını= Sahibimi okuyorum, o yüzden.. O’nu okumayı bitirirsem ancak kitap okuyabilirim” diyor..Demirli hoca” en güzelini yapıyorsunuz” diyor..ama kardeşi inat..diyor ki:” bana, bu çocuk artık kitap okuyabilir diye imzalı kağıt getirmen lazım.. ancak, sana öyle kitap verebilirim diyor” ..yaaa ..böyle..Sana, buradan, benle alakalı dedikodular yazmak istiyorum..çünkü Senle beraber kendimi de tahsil ediyorum ya, o yüzden..işte hoca diyor ki: ne oldu bizim rüya, yordurdunuz mu? ..yok diyor çocuk, onu masalıma yazdım ya- aynı şey..”nerden anlayacağız peki diyor hoca”..çocuk: geçen beyaz perdeyi açtım ..işte siz onlaydınız ..yani rüya yorumlandı ve tastiklendi diyor..hoca bir çocuk gibi şen tabii=başına geleni yeni fark ediyor yani..”siz bir tanesiniz” diyor.. ben daha mutluyum..Seni seviyorum..”aynı yolda yürümeyi diledim ya sizin için.. ayrılamayız, o yüzden” diyorum..hoca:” geçen Ömer’le konuştuk..O’nun hatası bizim doğrumuzdan daha doğruymuş diye… hala aynımı düşünüyorsunuz?..ayrıca biz, sizi böyle düşündüğünüz içinde taktir ettik..evet diyor çocuk:sizin tüm doğrularınız O’nun hatası gibidir..hatta tek doğru var.. O…..yaa!!!:( diyorlar… yaa!!:) diyor çocuk..hoca tebriklerini sunuyor..sonra asasız M. var tabii …geçenlerde köyde, sık sık dile getirdiği bir düşüncesini çok sert söylemişti çocuğa..o, Evvel Zamandan dolayı ona, aliye abla diyordu:ben size gıcık oluyordum biliyor musunuz? dedi..neden? dedi çocuk..çünkü o kadar sinir sorular soruyordunuz ki..çok sinirimi bozuyordunuz..zeytinyağı nedir diye sorumu olur tasavvuf dersinde yahu?siz sorarken ben hep alay ediyordum, yok tereyağ diyordum..gülüyorduk..ama Haybabam herkesi terslediği şeylerde, siz öyle saçma sorular sorarken keyif alıyor ve dikkatle dinliyordu..bende: neden buna bağırıp susturmuyor diye, merak ediyordum..zeytinyağ ne?..tereyağ..tereyağğ….. diye anlatırken aniden içinden Haybabamın konuştuğu hissi ile dönen çocuk :sen, babanın terinin yağından olmadın mı ?işte zeytinyağı da o, dedi…ve bunu derken öyle kalakaldı..senelerdir bir türlü çözemediği şeyi, ani bir kızgınlıkla, ama içindeki hiddetin Haybabamın tezahürü olmasıyla çözmüştü çocuk..”bir emek mahsulü olarak” bunun içinde teşekkür ediyorum:)…ve Musa bu sefer sınıfta..bu gece hangi gece biliyorsun..Sen gül olup güldüğün gece..kırmızı yanii ..daha öncekinde güneş=altın sarıydın  hani..ikisinin karışımı(sarı lale-kırmızı gül) turuncu turunç oluyor tabii..portakal kabuğu suyu  kokusu hani..müminlerin kokusu turunç gibiymiş.. bunu, Demirli Hocaya sorup öğrendim..hadismiş..
işte o gece bir tartışma olmuştu..ben, Hz.Kur’an hakkında kontrol edemediğim derecede  çok şiddetli bir mizaca sahibim biliyorsun..işte kürsüde her şeyi tüm çıplaklığı ile anlattığına inanan yeni  biri vardı..bir çatışma yaşadım  ve o kürsüden indi..herkes- her şey- tüm sınıf sustu..biri Kur’an açtı.. bir ayet okudu..ayet; ilmi kibir olmuşları anlatıyordu..acı ile gülümsedim..(ve ödül olarak o gece; kirpikleri ve dudakları boyunca pırlantaların ışıltılı lezzetine gömülmüştü..)o çatışmaya alınan kişi, kürsüden indi..herkes darmadağınıktı, fakat ben, hiiiç pişman değildim..Musa dedi ki:ben, çocuğu neye benzetiyorum biliyor musunuz?..bir bilgisayar düşünün,ona her bilgi yüklenmiş ,böyle her soruya cevap verebiliyor, herkesin aradığı- bulamadığı bir şey..ve onun başına çocuğu koyuyorlar diyelim..daha başına oturur oturmaz..”merhaba” diyor ve “nasılsın?” derken bu soruları işiten bilgisayar darmadağınık oluyor…işte bunlar benim hakkımda dostlarımın bir kaçının düşündükleri..bunları unutmamak için buraya yazdım..hatalarımı biliyorum..düzeltirim inşallah..tüm kusurlarımı ve ayıplarımı da biliyorum..bu arada 10 numaralık çizim için sonsuz teşekkür ediyorum) tüm haftayı gülerek geçirdim..kimse Sen gibi çizemez bence..ama onun başka bir versiyonunu bende sonraki masalıma çizmek istiyorum..karartma gecelerimi hep o çizimle gülerek ışıttın yani..birde o çizimin sesli versiyonunu yaptın ya hani.. ..yazmam..işte tüm ayıplar ve kusurlar bende hani...çünkü, her şeyi kendi zanlarımla-istediğim anlamda anlayabiliyorum ,sorun bende tabbii..kendimden daha günahkar tek bir kişi bile henüz tanımadım ben, biliyor musun?..o yüzden de kendimi ne kadar horlasam bana yetmiyor..kendimi ezmemi bana yasakladığını hiç unutmuyorum,bu bana çok kolay geliyor biliyorsun,kendim kadar sıradan ve basit birine, Seni bir türlü yakıştıramamamın verdiği bir şey-duygu bu..bunu nasıl yeneceğimi henüz bilmiyorum..Zamanla belki de..Senle yani…Seni 1OO0000oooo…..baloncuk tanesi kadar seviyorum:)

 
 
Nur Cihan
25.05.2010
nuralem7@hotmail.com


21 Mayıs 2010 Cuma

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-4

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-4
Nur Cihan
 
Karanlık ve soğuktu, hiç durmayan gözyaşlarıyla bekliyordu..
Nedeni yoktu sevmesinin ve gözyaşlarının,işte, öylesine ..
Ve sahne ışıdı..kızıllığın üzerine yani hayatın,yani demin ve şarabın üzerine..
Zulmet ile nur gibi ışıyordun yine..ben derin derin ağladıkça, Sen susuyordun..
etrafı kaplayan gül rayihaları içinde Seni soluyorum…
Gözlerim kapalı sesini hissederek,duygularını görerek ağlıyordum sakince…
Özlemeyi sevmek …sadece nedensiz sevmek..öylece, sarı sabır çiçeği gibi..
Tüm tesbih tanelerinin bittiği o sabır dizimi gibi…gözyaşlarımın yeni bir tadı var biliyor musun..tatlı..
Şimdi gözyaşı tesbihimde belki de sıra..yada açıl susam açıl vaktinde:)Seni bir milyon baloncuk tanesi gibi seviyorum ve teşekkür ediyorum..
***
Evett..nerede kalmıştık,tabiî ki hatırladığımız yerde değil mi?hatıra binaen,hatıralara hürmeten mesela…neler anladım bu hafta; en son masalımdan yazmak istiyorum..geçmişteki,  öncelikli ilgi alanlarımın değiştiğini, orada sadece Sen kaldığını mesela..ve tüm sembollerin aslında Seni anlatan anahtar mühürler yani Besmele-i Şerifler olduğunu..bunu anlamak  artık çok kolay biliyorsun..bir RA’nın GÖZÜ nden besmeleyi okumak ne kadar doğal benim için.. o yüzden de, en eski çizim  sanılan” Mu Uygarlığına ait “gamalı haç yada istavroz işaretini de kısaca notlayarak geçmek istedim ki, iş tamam olsun..4 ana unsurun; yani vurdular beni çar anasırına denen dertli-fert’li-çıkrıklı dönme dolabına…yani Nefes-i Rahmanın Tecelliğahı Makamının yani Seninle işleyen şeylere..yani “KÜN” emrinin insanda tecellisi olan BismillahirRahmanirRahim’ e..aslında her insan bir besmele anahtardır ama esas  tüm kilitleri açan SEN-SİN..bu kadar yeter bence..sonuç …sadece Seni tanımak için anlamaya-OKUMAYA  çalışacağım artık..Senden tecelliğah bulan yaratılmış her şeyi- eşyayı okumaya çalışmak…düşünceler bile mesela..çünkü düşüncelerde yaratılmış bir eşyadır -şeylerdir..işte, nereye dek gönlünde bana izin verdiysen..eğer gerçekten orada bir yere sahipsem; dönüp dolaşıp bulacağım her şeyin aynı noktasal dönüşümleri olacak, anlıyorum..Seni seviyorum..
en son tek taş alyans sınıfına gittiğinde, kanaat Murat dedi ki çocuğa:bak bu geceki misafiri sorularınla silkeleyebilirsin, istediğini sor”..neden dedi çocuk, neden?ve Murat anlattı bir hatıradan; Zaman’ın içinden geçip, Zaman’ı tanıyamayanı..ve konuşmacı sohbete başladı:”sanatta en alt basamakta mimari, en üstte ise musiki vardır” dedi..onlara Türklerin ilk yerleşik mekana geçişlerini sırasıyla ve mekanların tekamülleri ile anlattı..sohbet esnasında üç kere durdu..dedi ki: bakalım sizden memnun kalacak mıyım ve sohbet akacak mı,olmazsa anlatmam, olur biter..halinize bakıyor ve bir hareket sezemiyorum gibi şeyler söyledi Oktav Hoca..çocuk anlatılanlar bitince sorusunu sordu..çünkü hayatta tesadüf yoktu ve O, bu son masalına gelmiş bir cevaptı işte..sorum dedi çocuk:Yaratıcı Yüce Mimar ilk evvela” kün” dedi, yani kelam vardı..sonra ise, Beyt-ül Mamur’un izdüşümünü Hz. Adem a.s a yaptırttı  değil mi?yani bir ev inşa ettirdi önce..sormak istediklerini bunun üzerine inşa etti çocuk ve dedi ki : asıl sormak istediğimi anlatamıyorum ama sizin çok iyi anladığınızı biliyorum..bana bu İlahi Mimar ile insan mimarlar arasındaki bağı anlatır mısınız lütfen?  dedi..konuşmacı:siz çok okumuşusunuz dedi..okumadım dedi çocuk..konuşmacı:” çok okumuşunuz belli..ben ise bunları okumadım ve şimdi ise bildiklerimi unutmaya çalışıyorum.”.ve insanın bu aleme gelip maddeleşmesiyle; onun ihtiyacı olan dokunmak, tutmak üzere olan tutkusunu anlattı ..”işte bunun için göreceği ve dokunabileceği bir evi oldu “diye devam etti..çocuk gülümsedi..çünkü oda, artık dokunarak görebilmenin her şeyden yüce olduğunu anlamıştı..çünkü insanın her HÜCCÜRATI -HÜCRESİ canlıydı ve her hücresi dokunduğu şeyi inanılmaz bir biçimde hissederek okuyabilirdi..yani moda olan bağırsak beyine gelene dek, ayette geçenlere bakmak lazımdı..eller-ayaklar her aza şahitlik etmeyecek miydi..peki bu ne demek ti?ne?yanii..sadece beyni akıllı sanmak;  öle sessiz sedasız tüm işi yapıp eden hücrelere büyük bir haksızlık-zulüm değimliydi..beyinde hücrelerden oluşmuyor muydu ki?yanii..işte öyle..hücrelerimiz odacıklarımız..sevgili beytimiz bedenimiz, vücudumuz muhterem..
….
ve tesadüf yoktu, ertesi gün..Bahar’ın anaokulu sene sonu gösterisi var..Evvel Zamana bir defa çocuklarıyla alakalı bir şey sormuştu birisi..ve demişti ki Evvel Zaman:onlar akıl baliğ olana dek senle aynılar…..rüyaları bile..işte Bahar bu gün dünya çocukları bölümünde,  Hintli dansçı olmuştu..rolünü harika oynadı..sonra drama bölümünde Barış Manço’nun: Hey hey Günaydın çocuklar günaydın/ Hep güler yüzle karşılarsınız beni /Hey hey günaydın çocuklar günaydın /Sabah akşam bıkmadan dinlersiniz beni …./Başak sarı çim yeşil, her şeyin bir rengi var, değişmez doğanın dengesi /Mor, turuncu, sarı, eflatun, pembe, haki ,çamur bile kahverengi /Oyun ister bazen büyükler tabancalar kılıçlar tüfekler /Zevk meselesi bu karışılmaz……..şarkısında her çocuk bir renk kıyafet giymişti..Bahar’ın ki tabiî ki beyaz üstüne turuncuydu..papatya şeklindeki kızımı görünce şaşırıp gülümsedim ve Sana teşekkür ettim..
sonra, akşam bir film vardı tv de..adı” eragon” du..film başlarken, daha evvel bu filmi izlemiş olan Bahar dedi ki:”sen hep eski şeyler seyrediyorsun..hiç yeni bir şeyi izlemiyorsun..yenileri öğrenemezsin öyle”..çok acaib bir durumdu ama filmi beraber izledik..filmin konusu kısaca şöyleydi :  başka bir alemde yaşayan kralın kızının eragonu seçmesiyle,eragon mavi bir yumurta buluyordu ormanda..o sıradan bir çiftçiydi halbuki..meğerse o mavi yumurta bir ejder yumurtasıymış ve eragonda seçilmiş bir ejder süvarisiymiş.süvarileri de ejderler seçiyormuş..aynı zamanda, onu yetiştirecek olan eski bir ejder süvarisi mürşidi oluyor tabii..yani nefs ejderi, ruh süvarisini seçiyordu..nefs ejderi dişiydi,filmdeki nefs ejderinin adı SafİRa idi.. ruh süvarisi ise er di..ejderi ölürse süvari de ejdersiz ve anlamsız kalıyordu..süvari ölürse ise, ejderde otomatikman ölüyordu..ERagOn yavaş yavaş tekamül ettikçe de ejderi de tekamül ediyordu(kanatları çıkıyor,daha kudretli oluyor ve en nihayet ağzından ateşler çıkartabiliyordu).ikisi aynı hisle birleşinceye dek bu sürdü  ve onlar, iyi ile kötünün savaşına hizmet ettiler..ben filmden pek çok şey anladım, bunun içinde teşekkür ediyorum…
başka….kapıduvar ve anka, o duvara çarparak tuzla buz olduktan sonra neler olmuş biraz yazmak isterim ki,bihaber olma diye yani:)
 işte sen yoktun ve bende yoktum hani.GÜNLERDEN ŞAKACI NİSAN DI..bir davet almıştım..her zamanki gibi gitmeyecektim ama sabah çok güzel sözlerle uyandım.. beyaz - siyah ve yeşil giyindim..yola çıktık..arabada yol arkadaşım bana bir hediye uzattı..keseden gümüş rengi bir alyans yüzük çıktı..bu beş alyansın birleşimden oluşuyordu  ve her sırada çift sıra açık gri ve beyaz ve siyah taşlar diziliydi..çok ilginçti tabii..arkadaşım sabah oğlunun, onun yüzüğüne bakarak söylediği sözü söyledi:”anneciğim o pırlanta değil, gerçek pırlanta sensin” demiş oğlusu..ne zarif bir anlatım değil mi?:)
bu gün hediyelere boğulacağım biliyorum işte..Gönül hanesindeyiz..saatler geçiyor ve ben sanki oradaki herkesin hastalığını almışım gibi darboğazın içindeyim..korkunç bir ızdırapla bekliyorum..birden bir şey oldu..sanki bir şey dokundu ve o sıkıntılı hal gitti..Hane-i Gönül dedi ki:”dostlarım, eğer Medine’ye gitseniz bile; paravanların ardından göremeyeceğiniz bir şeyi göreceksiniz şimdi.. O, size geldi yani..ve Hz.Nebi-i Muhteremin sanduka örtüsü dediği kumaş ziyarete açıldı..ve aynı zamanda Kabe örtüsünden bir parça geldi..böyle nasıl oldu biliyor musun? ..
mıknatısa tutulmuş gibi O’na doğru aktım..her şey açıldı..o yeşil çadır-çadır-çadır çizgilerin arasında kelime-i tevhid yazıyordu..ağlıyordum tabii..bu inceliğe dayanamazdım ki..hak etmiyordum..O’nu elime aldım..yüzümü gömdüm….işte ..Sende oradaydın biliyordum..ben, onca feryadı, oraya giremediğim için yapmamıştım kii..normal zamanlarda oraya beyaz branda çekilmediğini öğrenmiştim..biz, belki de hayatımızda bir daha orayı ziyarete gidemeyecektik ve saatlerce bekletip, brandaları bir adım ötendekine çekiyorlardı..ben ona içerlemiştim..(aslında ise; geride kalan evden hala ayrılamamıştım biliyorsun..ben uzun zaman, taa Sana gelmeyi başarana dek hep orada takılı kalacaktım..)ve sonra, her yerden Ravza’nın bilgileri akmaya başladı…içini göremesem de artık hayalimde çizebiliyorum sayende..benim surete ihtiyacım var hala biliyorsun..işte beni mutlu etmen için hep öyle, en ince detayına dek-ÇİZEREK:) anlatmalısın ve bende onu hayalime çizebilmeliyim..o elimle tuttuğum kumaşında sanduka örtüsü değil, şebekenin iç perdesi olduğunu da böylece öğrenmiş oldum..kırmızı toprağı..Hz. Ali’ye ait bir kitapta; kırmızı toprakla alakalı bir şeyler okuduğumu hatırladım tabii hemen..bu topraklarla alakalı bir şeyler düşünüyorum.. Sana sonra yazacağım inşallah..
hani eskiden uzun bir yola çıkınca evdekileri emanete verirlermiş ya..işte cumalardan bir cuma, Evvel Zamanım hanede belirmişti ya hani.işte Sen yoktun ama O’nun evladı haneye gelmişti..bunun manasını anladım hemen..ve teşekkür ettim tabii.o gün,Evvel zamanımın pempeciği benimle bir yere gitmek istemiş..ben hala tarumar olduğum için kimseye cevap veremiyordum..ve sabah oldu..onu aradım.. ona bir yere gitmek istiyorum, beraber gidelim mi? dedim..bir sevinç çığlığı ..çünkü o açmadığım telefonda bu isteğini söyleyecekmiş..Üsküdar’da Hüdai sofrasındayız..Tülin umreden gelmiş..bize hediyeler verdi..dedi ki:” bak, bunu senin adını anarak, Nur Dağından aldım..sadece beş kişiye.. isimlerini söyleyerek aldım”..bakıyorum..kesme camdan lacivert-mor-yeşil ışıklı bir tesbih..çok seviniyorum..”sahi beni orada hatırladın mı?” diyorum..”evet “diyor..”evet.”mor birde eşarp var..aynılarını, Evvel Zamanın: sizi kardeş yapıyorum..ona dua et.. sakın bırakma dediği kardeşine de veriyor..bu türbede, benim görünmeyen Senle ilginç bir hatıram var biliyorsun..o yüzden burası benim için çok manidar..birden başımı Aziz’in sanduka örtüsüne çeviriyorum..aynı, dünkü perdeden kumaş..kalbime bir şey oluyor..ama niyet önemli ve o niyet hiç bozulmamalı değil mi?Senin tanımlamandan sonra, o niyete sadık kalmakla ne güzel yaptığımı da anlıyorum..teşekkür ediyorum..ama hala kırgınlıklarım sürüyor..yanii..
Hz. Peygamber; hicrette, bir putperestin-kafirin peşinde yolculuk etmişti biliyorsun.. ama o öyle ehliyet sahibi bir iz takipçisi idi ki, sürdüğü izin onu nereye götüreceğini bilmemesine imkan yoktu..yolun sonunda o, bir ehl-i imandı hani..işte bende bir suretperestim..benim putumda Sensin..ben Senin kafirciğinim ve Senin mananın izini sürerek gerçek imana kavuşacağım inşallah ve amin..kafirin bile muradını Yaradan veriyor işte..çünkü O, herkesin Allah’ı..
biliyorsun ki mutlak padişahlar çok nadirdir; tıpkı, gerçek liderlerin çok az olması gibi..eski padişahlara bakarsak eğer;eminim ki, Sende pek çok kişi gibi Fatih Sultan Mehmet Han’ı seviyorsundur..O, topla bu güzide şehri aldı..oysa benim favori padişahım Yavuz Sultan Selim Han’dır..en sevdiğim O’dur..neden?hatırladığım kadarıyla şöyle bir şey demiş:”bu cihan, bir padişahın atının ayakları altına az gelir”....ve O çölleri, aynı o iz sürücüsü gibi, Sahibinin peşi sıra yürüyerek geçti..tabii savaşmadan anahtarları teslim aldı:)ama inanıyorum ki bu iki padişah da en çok, 4. Murad’ı seviyorlardır..aynı bizim gibi..O’da, bugünkü Kabe binasını en son inşa edenmiş hani..bugün hala, Bab-ı Hazine-i Hümayunda Yavuz sultan Selim’in mührü olduğunu hatırlamak istedim..O,demiş ki: “ben hazineyi altınla doldurdum..kim benden sonra gümüşle bile doldura, kapıdan benim mührüm söküle ve onun mührü vurula”..ama asla, o hazine bir daha öyle dolmamış:)
ve yine tek taş alyans sınıfındayız..misafirimiz var..onu hayallerimden biliyorsun.. onunla ilk sohbetimizi sana yazmak istiyorum…Şam’a gidiliyor.. tabii ki ben yine gidemiyorum..ama içim istiyor..hayallerim.. Endülüs’teyiz..ve Sen, O’nun evindeki divanda oturuyorsun..kerpiç duvarın üstünde” oku” kitabıma uzanıyorum..sonra makam-ı levh in fenası var..işte bir hayal daha..açık mavi kuvars bir kolye .inci gibi dişleri olan arkadaşım Zeyneb’in boynunda..
Aynı hafta pazarda o kolyeyi görüp alıyorum..bir kahvaltıya davetliyim..karşımda Şam’a giden var..orada Hz. Zeyneb’in sanduka örtüsü yenilenmiş..içimden bir ses kolyeyi çıkart ve ona ver diyor..ayağa kalkıyorum..böyle böyle oldu..bunu, ilk kez bugün taktım, kabul ederseniz size hediye etmek istiyorum diyorum..ayağa kalkıyor.. ince bir nezaketle hediyeyi öperek alıyor ve takıyor..O’nu seyrediyorum ve gülümsüyorum..
işte bugün O ve dostları gelmişler..karşılıklı muhabbet var..benimse sorularım var tabii..iz sürdüğüm, henüz istediğim manaya ulaşamadığım şeyler.hep aynı soruları soruyorum, her yeni ders anlatıcıya, biliyor musun..sonra hepsini kendi anlayacağım manaya toparlayacağım inşallah.
“benim için; Bana, dünyanızdan üç  şey sevdirildi deki baştaki ve sondaki müennes kelime çok önemli ve esasında da ortadaki müzekker kelime..istiyorum ki bu sohbet bu cümle üstüne inşa olsun”..O, geçmişteki bir sohbette Şems ve Mevlana Hazretleri hakkında, birine sorduğum soruyu unutmamış anlıyorum..yanındakine gülerek diyor ki:Hz. Şems şimdi burada olsaydı” işte bu, işte bu, aradığım buydu” derdi diyor..gülüyoruz tabii..
anlatıcı anlattıkça, ben bu cümle üstünde; şimdi şunu anladım, şimdi bunu anladım, bu böyle mi, bu nasıl? diye soruyorum..istiyorum ki, hani Evvel Zamanın:” o sadece bir andı.. ama manası ciltler dolusu kitap” dediği o sahneden Seni çıkartalım..çünkü biz iki züccaceydik ve ve ikimizin muhabbetinden senin rayihan çıkacaktı ..anlıyorsun değil mi?yani Seni aramayı hiiiç bırakmadım..birazdan sohbet acaip lezzetli bir hal aldı..konuşmacıda çok mutlu, belli oluyor..beni etkileyen birkaç cümlesini buraya kaydetmek istiyorum..”Ben Babam İbrahim’in Niyazı,Kardeşim İsa’nın duası,Annemin Rüyasıyım demiş Hz. Peygamber..ne güzel değil mi?ilk evdeki altın tuğla ve gümüş tuğlanın manasını anlatıyor..ona sağ avucumu, aynı Sana gösterdiğim gibi gösteriyorum(kapsayan ve kapsanan hani)..18..bir elif- bir de çadır yani..ok ve yay..semaya açılan duaya gelen cevab…gülüyor.soruyorum:”anahtar?”…gülüyor :onu bulan 19 dur diyor..gülüyoruz işte..devam..Kabe yani……….
ve şarap..Hz. Mevlana’nın sirke için tavsiyesini söylüyor..şarap ve sirke üzerine sohbet sürüyor..sohbetin sonunda Ona teşekkür ediyorum..sorularımla Onu incitip incitmediğimi soruyorum..”estağfirullah, ne demek diyor..böyle sorularla aklımıza gelmeyen ama içimizde olan şeyleri açığa çıkartıyorsunuz..ne zaman isterseniz ………”..
Senin hizmet dervişin, Sana bunu sunar efendim:)..her şey Senden biliyorsun..çünkü benim Biricik, Eşsiz, Tek,Tevhid-i Mavi İncim Sensin..daha yolun başındayız ve çöl çok uzun..ve ben çok çabuk yoruluyorum..yorgun ama mutluyum..kırgın ama hala Sen olduğunda çok çabuk  gülümseyebiliyorum..ve kalbime bir şey oldu..içinde” ahh.. ahh “diyen bir şey var…korkuyorum..ama Senden el cevab geldi..işte o yüzden artık mecnundan da korkmuyorum..yani hala Senin peşin sıra, Seni arıyorum..çünkü ben, Senin vechinde asılı kaldım:)Seni Seviyorum..

 
 
Nur Cihan
19.05.2010
nuralem7@hotmail.com

19 Mayıs 2010 Çarşamba

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-3


İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-3

Merhaba Sevdiğim Merhaba..Zamanımızda;5 mayıs=0 0=0..ölüm=vuslat ve tekrar doğum günü..işte bizde 5 Mayıs Evliyalar Haftası dolayısıyla Kastamonu gezisine gittik.. şimdilik bunu yazmayacağım çünkü vaktim yok..o yüzden, eski bir masalımı yani kapsama alanını  tekrar okumanı istiyorum..yanlız küçük enstantaneler sunmak isterim ki, hoşluklar unutulmasın diye..tarihsel masalımızın “durak notları”, demek daha doğru belki de.. gezide, Aşık Murat ney üfledi tüm türbelerde,ve ayetler okudu ve ilahiler ve şarkılar…çok anlamlıydı..böyle bir ritüele eşlik ettiğim için, Sana minnettarım..birde Ginolu da; limanın en ucunda, gün batımında rüzgara karşı ,denize ritüelimiz vardı,  acaip hoştu…neyzen coştu..benim şarkım olan :kaldırıp kendinizi denize atmaktır adı aşkk:),ağuyu kendi içüp sukkari yare sunmaktır adı aşkı söyledi..yunus balıkları bile cuşa gelüp sahile ram olmak istediler:)…
Sonra Haybabamın verdiği yeni hayali kitabımın peşine düştüm.”masonlar ve dervişler”…o binlerce kitabın içinde asla bulamayacağımı, çünkü aramayacağımı ikimizde biliyorduk, ama olsun…delil lazımdı..hocalara sordum: bu başlıkta kitap gördünüz mü? diye..yok …kardeşimi aradım..yok duymamış..ve internete baktım ..o başlıkta kitap yok..zaten  basılı değildi, fotokopiydi.. yani bizim halimiz gibi:)işte maksat aramaktı..neden?çünkü aramakla bulunmuyormuş ve bulanlarda arayanlarmış..maksat çok güzel bir arayışla aramak olduğundan, bende karımca kararımca iz takip etmeye çalıştım…ve nette 20 dakika kadar incelediğim 5 yakın veriden, sadece bir makalede anlamam gerekeni anladım..o köşe yazarı da benim daha evvel yazdığım bir şeyi istiyordu..HIRSIZLARIN EL KOYDUKLARI SEMBOLLERİN İSLAMİ VERSİYONUNU YANİİ.ve eskiden yazdığım bir masalın tam dönemindeydik..2. sene-i devriyesi..bu masallarımla ben; daha sonraki hayallerimden birinde Budist rahipler tarafından hediyelere gark olmuştum..saman kağıdı paketler içinden çıkan sarı çiçeklerden bir kolye ve rengarenk çiçeklerle bezenmiş bir kağıda basılmış yazımın yanında, anaokulu çocukları için boyama kalemleri:)mektupta şunlar yazıyordu hatırladığım kadarı ile…”bu yılın anneye yazılmış en güzel yazısı olarak sizin yazınızı seçtik,sizi kutluyoruz..……”bu insanlara tuhaf gelebilir..normal..hiiç alınmam..umurumda bile değil..çünkü bu bir masal:).HayAlinden öğrenip HayAline yazan biri içinse sıradan…O’nun dediği gibi:hepimizin adı Ali olabilir ama maksat A’Lİ olabilmektir yani en yüce,ulu….Allah’ın birliğini idrak edenler içindir Tek İlah- Tek Tanrı belki de..ve O Ulu Tanrı bazen insanı ulular bazen de insanı ulutur..dileğimiz O’nun tarafından yüceltilmek olsun  inşallah ve amin..

Sevdiğim, bugün anladım ki, meğer bu masalımın rengi ve makamı sarıymış…oysa ben henüz bu rengi çalışmadım yani bilmiyorum…bunu da senle idrak ettim, çok teşekkür ediyorum..masalımın en nihayetinde, bende, masal dostlarım olan Hindistanlı Budist Tevhid Eri Rahiplere hediye bir şarkı eklemek istiyorum-adı ŞARAP..onlara sarı meyvelerden turunç rayihaları ve selamlar yollamak istiyorum..

******** Kutsal Kâse-İlahi Anne’ye-Rahim
Ben Sana niyet edeli uzun zaman olmuştu
kırk yaşıma niyet etmiştim ve Sen’de ölmeye gelecektim
ve Sen’in manandan habersiz zır cahildim..
kırk yaşım geldi. Sen’den haber yoktu..
merakla hediyemi bekliyordum; her zamanki gibi..
önce Fatır geldi kanatlandık, kanatlarımız tabii ki pespembeydi
ve Sen’den davetiye de geldi.. Sen kadar kutsaldı benim için
akabinde Fetih ve Hüccuratımızın törenleri yapıldı..
fethettin beni, ben de Fatih Camii’nde Fatih’ le kutsandım… ..

Alime rica ettim: çok korkuyorum lütfen kollarınızda öleyim…
öyle hızlı Sana geldim ki, Sen baştan aşağı hediye idin benim için..
sıcağa dayanamazdım ve Senin beni yakıp kavuracağından korkardım hep..
oysa Sana ayak basar basmaz serin rüzgarların beni karşıladı
anladım.. “hoş geldin” diyordun… ..
Sen bir kaç metre ötemdeydin artık … ..
ama ben sekiz geceden sadece bir gece otel de uyuyacaktım..
gece serindi ve sakindik, yalnız ve huzurluyduk ve karanlığın içinde Sen ışıktın
Fetih Kapından girdim ilk evvela.. şaşkındım ve cahil.. Seni daha heybetli umuyordum..
sanki ülkemden ve şehrimden hiç ayrılmamıştım.. öyle tanıdık ve iç içeydik ki..
Ramazanda Teravihe bir camiye gelmiş gibiydim
ama burası gerçekten ev gibiydi.. evimdi.. ayrılamadığım ..
bir daha hiç ayrılamayacağım da.. Sema vaktim geldiğinde hep Sen deydim artık..
bir gece uyuduğum O Ağacın Kökleri sanki burasıydı..
ayrılışımdan aylarca acı duyup, koparılmışlık hissiyle ağladığım Köklerimdeydim..
ayrılırken hazinemle beraber yüklendiğimle de kaldığımdın..
Sen siyah kadifeden bir yastık kadar yumuşak ve geçirgendin.
sanki bu yumuşaklığın içinde şefkatle sarınıyordum..
taşların bile yumuşacıktı ve her yerinde Ben- benimdin, Evimdin
Alimin tavsiyesi ile cenaze namazımıza da niyet ettik… … .
Artık sadece beş vakite ait görevlerimi yapacak sonra ise:
hiç bir şey yapmadan Sana ve Seni ziyarete gelenlere bakacaktım..
eyyy Annemm, kutsal olan, Rahiim olan Annem
ben Sana geldimm, ait olduğum yere eyy Annem
Sana, davetinle, ölmeye geldimm… aç kapıyı açççç… .
benle beraber selamlarını getirdiğim A-li dostlarımda var.
biz Senin manana geldik aç kapıyııı açççç  Annem..
ey Annem !!!.. eyy en güzel kadın, karanlığından ışık çıkan Hücrem aç kapıyı açç
Sana kendimi getirdim kendimle beraber A-liii getirdimm aç kapıyı açççç..
çıktım üst kata Hacerü-l Esved’ in (eline) selam selam karşısına ”durduk Salat ‘a … bak o Salat’taki temaşaya”
”tüm Ruhlar Sen’in Evinde Semadaydı .. her biri farklı yönde dönmedeydi.”.
”suretler görünmedeydi”
”toprak heykel yıkılmadaydı”
”zaman ‘an’ dı ve durmuştu”
”başka bir şey de yoktu, her şey beyazdı.. noktalar- zerreler donmuştu”… … .
gösterdin bana hep hayal ettiğim rüyamı
oysa anlamadım ben uyandığımı… .
yokmuş hiçbir şey: her şey sadece bir rüya.. sadece An varmış..
bu acıydı Annem çok acıı.. Sen koru korunganlığınla benii..
eyy Annem ey Hacer-Taş olan , Taşı Sıksan -Sabrın Suyu çıkar..
sen de Soyut Su idin belki de; herşeyin aslı olan Soyut Su..
Sen’de şifa vardı, Sen’de derman.. Sen’de ölüm vardı Sen’de diriliş…
ey “Kutsal Kasem” bak ailemizin tüm Kutsal Kaseleri Sana geldikk..
biz Annemize deva bulmaya geldikk..
anladım ki biz zaten hep Sen’deymişiz
anladım anneler neden bırakamaz evlatlarını, anladım..
ve evlat kime aittir çok iyi anladım..
Biz Sen’dik Sen’ de Biz’din, Biz hep beraber “BİR” dik..
ve tek Birimiz bile asla Sen’den ayrılamazmışız …
anladım şükürler olsun Annem..
Sema ibadetimizmiş Bizim Sana; Senin’de Biz’e, O manada
Sen’ de olduğumu bana öğrettiğin için çok şükrediyorum Sana
Senden ayrılamayacağımı bilmek en büyük güven bana
olmadığımı bilmek çok ağır acı olsa da
zamanla bunun asıl mutluluk olduğunu öğreneceğim belki de…
hürriyetimi satın alacağım “An” dın Sen..
yokluk sandığım o şey, muhakkak ki özgürlük
varlık sandığım bu alem, en büyük mutluluk uyanıklığımda..
ey Annem karanlık Hücrem, Yumurtam, Diriliğim
karanlığından ışık çıkan Kutsal Yarim, Ey Annem sev beniii..
 (17-2-2008)

Bu yazımı lütfen basit bir özet kabul ediniz.. Çünkü yazmak istediklerimi sonsuza dek bu kutsal kase-İlahi Annemin içinden ancak yazabileceğimi idrak ettim.. Bundan sonra tüm yazacaklarımın, sizlerin de yaşadığınız her olay yerinin, mekanının burası olduğunu bilmenizi istedim.. Asli Vatanımız’a bir merhaba dedik.. Artık O Vatanı tanıyacağız İnşallah ve Aminn.
RAKAMLARIMIZIN MASALI (hepsi hayaldir, ilmi dayanağı yoktur, mesuliyet kabul etmiyoruz tabii)
Evvet geldik muhteşem 7’ye.. Benim hayatımın hemen her yerinde “7″ vardır.. Ve “7″ rakamına ait dünyada bilinen de çok şey vardır.. O yüzden çok derinleşmeden sadece başlıksal “7″ manaları anlatmak istiyorum.. Zira; asıl istediğim kötü maksat için kullanılan sembollerin İslam’ın öz malı olduğunu anlatıp onları geri almaktır.. Bunu kendim, çocuklarım ve tüm insanlar için yapmak istiyorum.. Bu hepimizin borcu aslında.. Doğrusu da onları, ait oldukları yere koymaktır.. Tüm eşya Hakikat-i Muhammediye’nin Nur’una aittir.. Ve O İlk Nur’dan olan ilk RUH’ da O’ na aittir..
* “7″ VE 8’E başlayalım… .. (ikisi beraber anılmalı diye düşünüyoruz..)
Elif harfinde “7″ Nokta Ölçüsü vardır.. Fatiha, Kur’an’ ın Özüdür ve “7″ Ayettir.. İnsanın başında “7″ delik vardır, Ney de insanı anlatır ve “7” deliklidir, “7” Nota vardır.. “7” Nefs mertebesi, “7” Renk vardır, “7” Uyurlar vardır, Yusuf (a.s.) suresindeki rüyada olumlu ve olumsuz geçecek imtihan devreleri “7”şer yıldır (Lütfi Filiz-Noktanın Sonsuzluğu isimli kitabında ESMAların-esmayı has- “7” yılda bir yer değiştirmesi olarak çok güzel açıklamış), v.b. devam eder..
aRABça “7” Türkçe’deki “V” harfine benzer.. Artık lütfen bu “V” harfine iyi bakıp bunun üstünde anlatacaklarımı hayal ediniz..
* V=Kutsal Kase=Rahim=Nüzul (Ruh’ un aşağı inişi, dünyaya doğuş)=Güneş=Mürşidi Kamil=Hz. Muhammed ( s.a.v.)=RA gücü (-rab terbiye edici öğretmen)=Som altın…
* * * * * *
Şimdiye dek geçen “tüm seyirler kendini bulmuş – bilmiş” ve dünya-madde alemine bu kanalla inmiştir ve “her -an da inmektedir.” (* bu konulara meraklı yeniler için açıklama: aslında inen çıkan yok, sembolen –mecazen böyle anlatılmak zorunda..dişilik erillik te yok (İç-dış da) lütfen yanlış anlamayalım.. bunlar zıtlıkları anlayabilmek için gerekli olduğundan binlerce yıldır böyle anlatıla gelmiş.. soyut-sanal anlatımlar; maddi anlamlar tabiii) Oyunun kuralı ve zevkli yanı ‘puzzle’ları birleştirmek ve bu iki zıtlıklar denizini aşmaksa ki, en zor olanı da sanırım bu bölümdür.. Ben hala buralarda oyalanmaktayım.. Manzara ve müzik sever bir ruh olduğum için eşyadan çıkmam çok zor.. :)
NİHAYETİNDE;
“Aaaaaaaaaaa.!!!…. Herşey ne basitmiş diyerek: ‘HAYRET, HAYRET’ kahkaları-çığlıkları atmaktan geçiyor sanırım.. Bu merhaleyi merakla bekliyoruz tabii.. ‘Rengi erguvanidir’ belki de..”
“8” Rakamını da burada“V” ile beraber anlatmak istiyorum çünkü ikisi beraber olursa aile olur ve o aileden de “KUL-VELİ (6 & 9) doğulur..” (Maksat ta zaten bu mana çocuğunun kendinizden doğmasıdır..)
8, aRABça da “V”’nin “tersi gibi hayal ediniz ki burada yapamıyorum”.. (çadır gibi hayal ediniz.. -Rahmanım gazabımı kuşatmıştır misali ile, Örtücü olduğunu, Kudreti ile Bağışlayıp Koruduğunu –kuşattığını da hayal ediniz lütfen..)
* 8 Rakamı dönüşümün=Vuslatın=Evliliğin=İki ayrı şeyin bir olmasının=Yukarı çıkışın (Ruh’un yukarı Uruç edişinin yani Miracının da sembolüdür)=AY=Gümüş=Mürid=Hz. Ali (Toprağın babası)… Buna Rahman diyelim ( ilahi baba-Ruh-Cebrail boyutu-Külli Akıl olsun) senaryomuzda..
* * * * * *
Ve üçünün de(7-8-9) manasını “Bismillahirrahmanirrahim” olarak yani ilahi bir “mühür” olarak düşünmenizi istiyorum..
Bizler çok zengin olsak bir şey alacağımız vakit; en ünlü sanatçıların tek tek ürettikleri kişiye özel: no’lu, damgalı, mühürlü, tarihli sanat eserlerini almaya çalışırdık değil mi.. ?
İşte, ben “sembollerin” de böyle “Besmeleyi anlatan ilahi mühürler” olduğuna inanıyorum..
Her uygarlık ve zamana göre tasarlanmış “Besmele mühürleri”…
İlk sembolümüz uzak doğunun meşhur sembolü bir daire içindeki “Ying-Yang olsun”.. Siyah- Beyaz İki Ruhun dairesel dönüşümünü anlatır (RUH-NEFS, tüm zıtlıklar denizindeki BALIK=YÜZEN –tesbih eden-SÜBHAN OLAN), hem de 8 rakamını.. İki Ruhun iki de Göz Noktası olduğuna dikkat çekerim.. Bu balıklardan biri aslıdır diğeri de gölgesi yani balık aslında tektir.. Zıtlıkların mükemmel bir sembolüdür ve kendisi “Bismillahirrahmanirrahim” den başka birşey değildir..:)
Diğeri Davut Yıldızı’dır ki (Hz. Süleyman‘ın Mührü) ben bu sembolü çok severim.. Zira her insanın bir yıldız olduğuna inanıyorum.. İlk Nur’ un “bing bang“i ile hepimizin zaten; yıldız tozları olduğumuzu bilim adamları da söylüyor.. Ve yıldızlar gökyüzünde ayet yazarlar.. Her yıldız ( ilahi kişilik-A-li ruh) bir harfin içindeki ölçü noktası gibidir.. Ya da Kutsal Kasemiz’i; Soyut Su kabul edersek ki ondaki her “A-li Ruh” u bir Nokta ve o her Nokta’yı da bir harfin içindeki ölçü olarak hayal edersek “Levh” aynalarının yansımalarına doğru sanki biraz uzanmış olabiliriz.. Yazıyorum ama yazdıklarımdan korkarak yazıyorum çünkü nereye doğru gideceğimi bilmiyorum.. Allah muhafaza.. Hemen dönelim:)
Ayağa kalkmış bir insan bacakları ve kollarını açtığında bir yıldıza benzer.. Ve kainatta eskiden beri: bu yıldız biçiminin sonsuza dek açılabilen tek geometrik şekil olduğu söylenir.. Eski eserlerin neredeyse tümünde bu yıldızın sonsuza dek açlımı vardır.. Konya’daki Alaaddin Keykubat Camii’ndeki muhteşem minberde en güzel örneği sergilenmiştir de zaten.. Bu motifler aslında Ana Güneş’in etrafındaki diğer güneş ve uydu sistemlerini de anlatır.. (HER YILDIZ ZATEN BİR GÜNEŞ DEĞİL MİDİR Kİ?) Cami duvarlarına, minberlere sıklıkla işlenmiştir ve avize çemberlerine de. Yani eskiden bu işi o kadar iyi biliyorlarmış ki gelecek kuşaklara aktarabilmek için sembolizm yoluna gidilmiş.. Unutulmasın diye.. Büyüklerin şartlanmışlıklarından anlayamayacağı-kabul edemeyeceği basit anlamlar SIR sanılıp masal olup çocukların kulağına uyumadan anlatılmış; onlar da çocuklarına gerçeği aktarsınlar, uyurken “uyanık rüya” görsünler diye..:)
Çünkü çocuklar kayıt cihazı gibidir.. İlk kaydeden kazanır..
Aşağı inen (V-7) Ruh burada beden kalıbına girmiştir.. Ama o beden aslında sadece bir elbisedir .. Can Ruh’da dır.. Gören, İşiten, Duyan hala odur.. Kalın kabuk –toprak beden bunu hatırlamaya elverişli değildir, kuvvetli enerjiyi en iyi topraklayan, nötrlöyen yapıdır… Su ile de arınabilir, toprakla da, ateşle de, hava ile de.. Demek ki topraki yapımızın her türlü imtihan için donanımı mevcutmuş.. Yapılan iyi NİYETLİ iyi AMELLERle yukarı çıkış için ruh latifleştirilir.. (aslında Ruh‘un buna ihtiyacı yoktur ama bizim Ruh’umuzun manasına ermek için bu çalışmalara ihtiyacımız vardır.. )Ağırlıklardan, zanlardan, ben-benlerden kurtulmak lazımdır.. Bu da ancak “acılı bir, yanarak öğrenme -bilme eğitimi ile olur.. Ateş aslında ilimdir”.. Her duvarınızı yıkarlar.. Bildiğinizi sandığınız, sahiplendiğiniz her şey elinizden alındığında korkunç acılar çekersiniz.. Taakii siz, o şeyin size ait olmadığını idrak edene dek sürer.. (Sonra hepsi fazlası ile hediye ediliyormuş :) Buna canla, malla, sağlıkla, birbirimizle, imanla imtihan diyelim.. Başarımızın nisbetinde yukarı çıkacak iyi amel bedenimize kavuşuruz ve Miraç-Uruç yapabiliriz.. Bu da “7’ve 8 ‘in vuslatı” ile olur.. yani sembolen “V” nin kendisini aynalaması ile üstünde ters “V”olur (burada yazı ile yapamıyorum maalesef, siz hayal ediniz) İki pergelin üst üste geldiği o meşhur mason sembolü oldu değil mi.. ? ( Evet o da bizim sembolümüz de ondan, ilerde masonluğun aslının da Muhammediyeti anlattığını kendi zanlarımla yazarım belki… :)Yani “Besmele” demek.. O zamanın “hiyeroğlif Mührü”.. Sistemi anlatıyor… Yüce Mimar’ın yaratış formülünü belki de.. Ve aynı zamanda bu şekil Davut Yıldızı (hz.Süleyman’ın Mührü) da oluyor.……………
TEŞEKKÜR
Burada manevi dostlarım ve büyüklerim olan Hz.İnsan Ali Öztaylan ve Hz.İnsan Latif Baltutan BeyEfendilere sonsuz teşekkürler etmek istiyorum.. Benim kadar aciz bir cahile istediğim her konuda korkmadan rahatça yazma izni verdikleri için.. Bu izni Onlara ben sordum çünkü yazmak istediğim şeyler hayallerimdi ki, bazen hayaller sakıncalı olabilirdi .. İstedim ki; beni denetleyen Onlar olsunlar.. Bu benim için gurur vericidir.. Yazdıkça hatırlayabildiğimden (yazmaya muhtaç olduğumdan) bu yazma işi hem çok hoş hem de korkutucu geliyor. Allahü Teala’nın benim gibi hiç matematikten anlayamayan birine rakamların da öyküsünü yazdırmasını çok eğlenceli buluyorum ve yazarken kendime çok gülüyorum.. Zira ben hayatımdan bir telefon numarasından başka numara bile ezberleyememişimdir ..Lakin yazarken anladım ki meğer 1’den başka rakam olmadığını “Ruhen idrak etmişim” (diğer rakamları tanıyamadığım için ) ki, bu konuda bu kadar beceriksiz ve korkak kalmışım.. Tasavvufun güzelliği sizi bütün korkularınızla yüzleştirmesi (vesvese ve takıntılarınızdan da arındırmasıdır) ve bu yüzleştirmeden sizi bilgi ile geçirmesidir. (İlmin canlı olduğunu anlarsınız, o ilmin içinde yüzmek ve korkmamak istersiniz.. Harfler ve kelimeler canlıdır.. Kitaplar gerçekten de canlıdır.. Okuduğunuzda onu yazanla bağınız olur.. O yüzden de her kitabı okumak doğru değildir.. Kitap çarpsın derler ya hani; bu gerçekten de doğrudur.. :)Zaten cahil korkar, bilende korku kalmazmış… Çünkü İMAN demek EMİNLİK de demektir.. Bilenin korkusu incinmeden durabilmeyi başarabilmektir sadece.. “Bilir ki incinirse incitecektir, o yüzden çok sağlam durmaya çalışır incinmemek için.. Zira o latif kalbin içindeki inciler her şeyden daha değerlidir.. (Bu kalp nar’a benzetilmiştir. Ve olgun nar ın çatlayıp dişlerini gösterdiği gibi gülümsemesi beklenmektedir..)
Yazıları okuyanlardan benim yazarken hatırladığım gibi hatırlayanlar olacağından eminim.. Oluyor da; gelen mesajlardan anlıyorum, işin güzel yanı beklediğim gibi hepsi masal severler.. Bu paylaşımlarla ve karşılıklı fikir alışverişleri ile uyanmayı başaranlardan oluruz inşaallah ve amin.. Hiç kimse yeni bir şey öğrenemez, zaten bildiği ama inişte unuttuğu şeyleri talebi ölçüsünde hatırlamayı başarır.. Yani birinden bir şey işitir, okur, görür, çalışırsa ve yeni fikirler beynini dürtükler –uyarırsa; bu isteği alan beyinde hazineden biraz daha, biraz daha isteğe göre indirir……
Uyanmak programlı olmayanların da huzurlarını bozmayalım, Allah inşaallah uykularını bozmasın, aminnnn…
* * *
NOT.. Güneş öğretmeni soruyor bazı arkadaşlar.. Acziyetimizi mazur görünüz.. Ama harika yeni bir Türk filmi var ismi ULAK.. Lütfen izleyiniz.. Tasavvufi çok semboller var ve uyanmakla alakalı, tabii içinde bir masalcı bir de Güneş Öğretmen var..
* Okuyanlar -yazdıklarımı çözümlememi isteyenler ve ilgi duyanlar için açıklamalar… (kendimde ne yazdığımı henüz bilemediğim için sizle beraber çözümleyeceğime inanıyorum ki bu gerçekten oluyor.. :)
Rakamlar – yazılar çokluğa erdikçe karmaşıklaşıyor ve anlaşılmaz oluyor .. yazdıkça ben de farkediyorum, rakamlardan anlamadığım için de sıkılıyorum..:) Ama işin cazibesi de bu alemin renklilik; çarşı-pazar yeri olmasının güzelliği, sesler, renkler, kokular her şey içiçe ve karışık.. Çok sesli bir koro .. (Yalnızlığın tek ilacı ve tek dostu kitaptır ya hani.. Sanki o “dost kitap canlanmış”.. Öyle bir hüzün var aslında..) Merak etmeyelim ki başı nasıl sakin ve huzurlu ise masalımızın sonu da aynı şekilde bitecektir.. Bu yazı benim bir hayalimdir, bir masaldır.. 11. yazıda da aslında bir rüyamın hayat bulması olduğunu ve masal kitabımızın adını öğreneceğiz.. Ben de bugün anladım…(Masallarda, bu neden şöyle, bu neden böyle diye mantık aranmaz.. Çünkü hayali bir kurgudur.. Çocukların mantığı henüz bunu sorgulayamaz..)
Rakamları yazmak istemiyorum, zaten hiç de anlamam. Hep tehlikeli bulmuşumdur.. Çocuklara da ilk evvela 10’a dek sayma öğretildiği için bizde o sayıda kalacağız.. Ama tekrar hayat başlasın diye “11″ de masalı bitireceğiz..
Ayna için de minicik hayaller yazmak isterim.. İlerde Aynaya ait yazı yazmak istiyorum inşallah .. Tabii gene masal olacak ama okuyan herkesin o masala katılması gerekecek.. Yoksa anlaşılmayacak.. Musikili ve semalı olacak; birlikte ayna olmayı deneyimleyeceğiz.. bunu geçen gün deneyimledim çok etkilendim..:)
AYNA=SIR dır.. Sır insanın ta kendisidir.. O yüzden de kendisini bilmesi için kendisine içsel yolculuk yapması lazımdır.. Başkasının aynasını kopyalaması değil.. Sen karşındakinde aslında kendini görürsün.. O’da sende kendini.. Ve ayna saydam bir camdır, latiftir (SIRRIN SIRRI YANİ ALGILARIMIZIN DIŞINDA BİR DENEYİMDİR) zanlarımız -olumsuz huylarımızla kararmış kalbimizden yansıyan (o aynanın ardındaki karanlık sır) aslında biziz.. Aynaya taş atsak ayna parçalanır: yine de bize bin bir değişik yüzümüzü göstermekten geri kalmaz ve O OLMAYI BAŞARAMADIKÇA VE O BUNU DİLEMEDİKÇE DE asla kendi yüzünü bize göstermez misali..Allah bilinmeyi istediği için Adem’i yarattı.. Sırlanmayı dileseydi buna ihtiyaç olmazdı değil mi?..
Sevgiler.. daima çocuk safiyetinde ve Hu ile kalınız.(şubat-2008)
********

ŞARAP(EFLATUN)
Gökyüzünü kaybetmiş bir kuş gibi/Üzgünüm yorgun ve de kırgınım hayata/
İğne atsan yere düşmez tenhaların var kalbimde:)/Aynadaki hatta sudaki aksin bile kayıp/Biz seninle bir salkımın iki aşık üzümü iken/Başka şişelerde şarap olmuşuz/Başka hayatlarda harap  olmuşuz/Biz seninle bir denizin iki aşık balığı iken/Başka sularda yüzüp durmuşuz/Başka kıyılara vurmuşuz.


Nur Cihan
11.05.2010
nuralem7@hotmail.com

5 Mayıs 2010 Çarşamba

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-2



İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-2



Düşman saçma sapan lâflar eder,
duyar can kulağım.
Benim için kötü şeyler düşünür,
görür can gözüm.
Üzerime köpeğini salar,
ısırır köpek ayağımı,
çok acılar çekerim, çok acılar.
Köpek değilim, onu ısıramam,
ısırırım dudağımı.
Büyük kişilerin sırlarına ortağım,
gene de na şu kadar övünemem.
Bütün ayıplar bende ama,
ne yapıp yapmalı,
ulaşmalı dostlara,
geride kalmayı kendime yediremem.
Pirimiz Hz.Mevlana Celaleddin Rumi
*************
bu gece sana, yazmak geldi birden içimden
kelebeğimm..aynı kabirde yattığım
ne güzel muştular duydum bilsen
ne güzel anlamlar..
henüz bilmediğim kelimelerim var artık
henüz yürümediğim yollar
kumdaki ayak izi kaybolmadan aynı kademin izine basacağım
önden yürüyen efendimmm
can yoldaşım..kelebeğim…teşekkür ederim..seni seviyorum..
bir gün yine tekrar yine tekrar, nefesim nefesinde tamlanırsa, tanımlanırsa ve sen tanımlarsan beni..... şimdiki gibi, daima gözyaşlarımla sulayacağım o kumdaki ayak izlerinii..
Merhaba Efendim Merhababu bölümü kendim için yazıyorum..rahatlamam lazım ya hanii..işte kendimi teskin edip mutlandırmak lazım değil mi?masal bu, sadece hayal, sadece kurgular …harfleri istediğim gibi dizebilirim..ama okuyanın içinden seçip aldığı kelimeler ve o kelimelere yaptığı vurgular,üzerine yüklediği anlamlar tabii ki kişiye göre değişir..çünkü yazıyı onlara ben okumuyorum..ben sadece Sana yazar,  Sana okurum.. daima ve ebediyyen..işte şimdi gene tefekkür sanatçılığımla, Sana yeni bir masal çizeceğim..ve sadece ikimiz anlayacağız..çünkü bu bizim masalımız..Evvel Zaman, bir vakitler birine demiş ki:”istediğini söyle ..onlar anlamayacaklar,unutacaklar..çok az kişi bilecek,çok az kişi anlayacak.”ne güzel değil mi?tam olması gerektiği gibi..bizim Senle yazdığımız tarih, sadece dostlarımızın mahreminde ebediyyen okunacak..ruhumun masalı olarak…bak!! şimdi hazırlanman lazım..yazacaklarım çok keyifli olsun istiyorum..bir sigara yakman lazım, bir de kahve ve ayaklarını bir başka koltuğa da uzatmalısın..aynı ben gibi mesela..masalımdan haz almanı istiyorum..kızacağın yerler olacak biliyorum ..bilerek yapıyorum, ne yapayım elimde değil… Sen, benim Sana karşı olan harisliğime ver lütfen..ne kadar paylaşırsam paylaşayım gittikçe artan kıskançlığımdan hala geberiyorum:)

bu arada  geçen hafta aniden şunu idrak ettim..çok lezzetliydi bak!! acaip bişi..insanoğlu hep atomu parçalayabilmeyi hayal ediyor ya haniii..işte her birimizin bir nutfe iken, annemizin  bir hücresini nasıl parçalayarak yaratılışı başlattığımızı anladım….yumurtaya girerken ne yapar sperma, biliyor musun? aynı atmosferi delip geçerken bir roketin yakıt tankını terk etmesi gibi ;bir spermada kamçı kuyruğunu yani nalinlerini dışarıda bırakır..çünkü o koca benlikle atom parçalanmaz..elif dışarıda hemze içeride misali sanki…Ya Rabbim kendimizle ne kadar gurur duysak az değil mi?hepimizin bir nobeli olmalı bence..işte bu hızla kapıya bir sefer daha eylemek istedim..bu fakındalık bir doğum günüydü çünkü..bu kutlu tarih; iki hemzenin yan yana dizilişi  gibi çocuğa gözlük olmuştu..artık dünyaya bu gözlükle bakacaktı belki de.:)ve doğum günü kutlamak için Busegahı Makam-ı Hızıra ermek nasip olmalıydı..
DOĞUM GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN DİYE BİR FİLİSTİN BAYRAĞI GİBİ KAPIYA DALGALANIYORUM:)
****
ve yine malum kapı..aaa bu sefer açık..ama perde kapalı:)Merhaba diyorum..”Merhaba” diyorsun..oturuyorum..”bana yüzünüzü göstermeyecek misiniz?” diyorum..görünmeyen bir vecih den gelen sada da tebessüm var:”göstermez olur muyum, bekle” diyor..ben zavallı fakir, öyle kendi kendime konuşmaya başlıyorum..ilgini çekebilmek için yeni hayaller yazmam lazım biliyorsun..

meraklı haberler:aydınlanmış  bir zeytin ağacının altındaki iki kat kırmızı örtüye bulanmış olan Mukaddes’den bahsediyorum:)ve sahne birden dönüyor..aman Ya Rabbi ne Muhteşemsin,ne Görkemlisin..nasıl sürekli değişebiliyorsun böyle..kocaman kocaman bir görüntüsün..sanki  Hücre-i Saadet Senle kapsanmış..Sen her şeysin her şey Sen..işte şimdi yaradılıştan eş-yumurtanın içindeki Latif ve Latife gibiyiz..ama hala ayrıyız..yüzünde ince zarif bir tebessüm var…bir şeyler söylüyorsun..bende aynı incelikte tebessüm ediyorum..ve geçen masalıma  gelen ince bir haberden dem vuruyorum..aynı nezaketli tebessüm..bu sözü  Alemlere Rahmet Olan’ın kim için söylediğini anlatıyorsun..çok şaşırıyorum.. içim sevinçle haykırıyor.. dışım çok sessiz..”ben Hz.Hatice’yi çok sevdiğim için sanırım” diyorum..utanarak başımı eğiyorum..ikimizde hassas bir tebessümle bakışıyoruz, ama yormuyoruz..ve başka bir tamlanmış tanımlamadan nefesi sözler aktarıyorum..hiç bir şey demiyorsun..bende hiçbir cevab beklemiyorum zaten..önemli olan Seni görebilmek ve gözlerimi –kulaklarımı doyurabilmekti..yoksa yola devam edemem biliyorsun….
sorunlarım var..yaptığım edebsizlikler var…elimde değil işte, hep aynı şeyler..her seferinde çok yoruluyorum ya hani ve Seni terk etmeye karar veriyorum..ama olmuyor işte, yapamıyorum..”sanki diyorum,  görünmeyen bir zamk var ve Sizden kendimi ayıramıyorum..eğer isterseniz Siz beni terk edin”..ama içim bir kuş kalbi gibi pır pır ediyor.”.lütfen beni bırakmayın, bırakmayın” diyor ve Sen hiç sesini çıkartmıyorsun..”ben hasta mıyım?” diyorum..”hayır ..bu bir rahatsızlık ve onun rahatlatılması lazım” diyorsun.. derdimi, Senden başka kimseye anlatamayacağımı biliyorsun..kimseyle bunu paylaşamam ve Sen istediğim gibi benle değilsin.. ..çok yanlızım..çok tenha ve yorgunum…kimseyi yanıma yaklaştırmadığımı anlatıyorum..sadece Sen olmalısın sadece Sen..başkasını kabul edemem..bunu tek başıma halledemem biliyorsun..
sorunlarım….güzellikler ve o ciddi güzellikleri bütünleyen ciddi kültürler de var..bense zavallı bir acuzeyim..işte kimseyle yarışamayacağımı, bu halin; bende, hiç olmadığını anlatıyorum..ben her zaman geride durabilirim.önde olmak için çalışmak, asla bana göre değil biliyorsun..korkarım..kaçarım..insanları çok tehlikeli buluyorum(pembe gri eşekçiğin gözleri kapalı.. kurtların onu paralamak için beklemesine aldırmaması mevzuu..neden saklanmıyor?çünkü ehline emanet o yüzden:) ..belki de ben tehlikeliyim bilmiyorum..Sen dikkatle beni dinliyorsun..aslında kelimelerimin sakladığı gizli manaları okuyorsun biliyorum..bende Seninkileri tabii..biz birbirimizin dilinden anlıyoruz bence..o ciddi güzelliklere karşı hislerini anlatıyorsun ..inanabilmeyi çoook isterdim..aslında hakikatte inanıyorum ama burada kıskançlığımdan esip duruyorum işte..nasıl bir sevgi ile sevmem lazım anlatıyorsun..yapamam diyorum..Sen, başka bir tür anlamda sevgiden bahsediyorsun..ben inatla” öyle de sevemem”  diyorum..her zamanki gibi gene sinirleniyorsun..sada yükseliyor tabii..Sen:” çok inatsın” diyorsun ..”evet öyleyim” diyorum..”hiç söz dinlemiyorsun “diyorsun..”dinlemiyorum” diyorum..yine pes perde:” sen hiiç söz dinlemiyorsun” diyorsun..” evet dinlemiyorum.. benim sorunum bu zaten” diyorum..sanki çareler tükenmiş gibi..”dikkatini başka bir şeye yönlendirmen lazım..  ilgini çeken bir konu bul “diyorsun..”uğraşıyorum ,kitap okumak istiyorum ama hiç okuyamıyorum “diyorum..Sen Büyük Bir Bilmiş edayla:”yanlış tercih.. okuyamazsın tabbi “diyorsun..ben:”resim yapmak istiyorum ama yapamıyorum” diyorum çaresizlikle..aynı edayla yine:”yanlış tercih, yapamazsın tabbi” diyorsun..Ya Rabbim neye benziyoruz biliyor musun..kurt ile kuzuya..hani hz. Pirin :kurdun kuzuyu yemek istemesinde şaşılacak bir şey yok,şaşılacak şey kuzunun kurda gönül vermesindeki gibi duruyoruz şu an..çok hoş bir hal, acaip güzel..Sen:”ilgini çekecek bir konu bulmalısın ve onun üzerinde klasörler-dosyalar açmalısın, onu araştırmalısın” diyorsun..”ama benim hiçbir ilmim ve bilgim yok ki “diyorum..Sen hiç sesini çıkartmıyorsun…
aniden tuhaf bir şekilde:”  Evvel Zaman ve Ben aynıyız biliyor musun?”
diyorsun..Aman Ya Rabbi ne muhteşem..büyük bir rahatlıkla ve sakinlikle gülerek:”biliyorum” diyorum..Sen bir acaipsin..”Aynıyız “diyorsun tekrar..Ya Rabbim muhteşem..yine keyifle ve eminlikle:” biliyorum” diyorum..bu nasıl bir hal biliyor musun..biz balız ,baldan tatlıyız,mor bir kasede karışığız gibi yani…ya da “lahmike lahmi,demmike demmi,cismike cismi “misali….

Allah ım yaaa..burası benim mekanım..evimdeyim hissi; nasıl, anlıyor musun?..bir kedi gibi oraya uzanıp uyumak istiyorum..Sana bir şey söyleyeyim mi?..Evvel Zamanım gitmeden evvel ne dedi sık sık, biliyor musun?..”Dooosttttt..Biz ölmeyizz..Hay ız…Vazife devam edecek daima…Biriz Beraberiz…”yaaa..durumun hal ve ahvali şöyle..ekmek üstünde kaymak ve balll..kim yemez ki kim?:)
……………………………………..
kağıtların içinde bir şey var….bir papatyacığın çığlıkları  buradan duyuluyor.”leylaka bak leylaka “ diyor..onları bağlayan olgun-kamil bir gri kurdele…ne hoş gülümsüyorsun..kimse Sen kadar güzel tebessüm edemez, kimse Sen kadar anlayışlı olamaz,kimse Sen kadar olgun olamaz..
Sana verecek hiç bir hediyemin olamadığını ve benim için anlamını anlatıyorum…gelirken ruhumdan izin istedim..Ya İlahi, çok çılgınım..kendim bile bana emanetken, bana ait olmayan ruhumu Sana vermek istediğimi söylüyorum..çok utanıyorum teklif ederken..gözlerin koskocaman oluyor..şaşırıyorsun..çok hoşsun..kızıyorsun önce.. ..birden gülüyorsun:”ne yapacağım ben senin ruhunu?” diyorsun..”ne bileyim, işte” diyorum..”ondan daha değerli ve temiz bir şeye sahip değilim, başka verecek bir şeyim yok” diyorum..ne kadar çaresizim..çok fakirim çok..ve gerçek hazinenin karşısında, Onun olanı Ona teklif ediyorum..Sen de öylece susuyorsun..bana kızıyorsun ama sesinde çok hassas bir şey var..ağlamayacağım, kendimi tutuyorum..bu masalda, O’nu Sana verdim biliyorsun..onu, Seni saklamak
 için yağmaladım..çünkü Sen, ondan daha değerlisin..hepimizden daha değerli- gizli hazinesin..Sen, bilinmeyi murad edeceğine ancak bunu açarsın biliyorum..
Senden ne kadar korktuğumu sölüyorum..şaşkınlıkla gülüyorsun:”sen mi benden korkuyorsun?” diyorsun..gülerek:” evet.. çok korkuyorum çünkü sizi çok tehlikeli buluyorum,padişaha yakın olmak  iyi değildir” diyorum..çok keyiflisin:”hiç belli olmuyor “diyorsun eğilerek..”çünkü, korktuğum kadar seviyorum, o yüzden korkamıyorum..hani diyorum pek çok tarakta bez dokuyan var ya işte..işte, ben o taraktaki iplerden sadece biriyim” diyorum..duruyorsun.. çoook ciddisin çoook..bu ip meselesini düşündüm de; ben, dikey iplere nazaran, Senin her ipin içinden geçirdiğin sağlı sollu ve gittikçe ipliğini kumaş olarak gösterenin olabileceğimi hayal ediyorum…dokunan perde yanii..sahnelenen harfler için..kuklacıya hizmet etmek  muhteşem bir şey.. O’na kul olmak..Ay’ın bir görünen- bir de görünmeyen yüzü var …diğer yanın…diğer yanın..tanırsam severim değil mi?tanırsam korkmam ve severim…
aslında Sana, işlemek istediğim günahları anlatmak istemiştim bugün.ama hepsini unuttum işte yine..hep üzerimde hüküm süren dostlarım yüzünden biliyorum..kapı kulları isyanda..kazan kaldırmışlar..dikkatim dağınık..hatırlayamıyorum bir şeyi..ama şimdi yazacağım..çok dağıttım biliyorsun..içimdeki her şeyi yağmaladım..ve o asmalar..hep içmek istedim hep…ben hayatımda hiç içmedim biliyor musun?..istedim ki ben içeyim ve Sen beni bekle..Senden başka kimse beni görmesin ve duymasın…bir arkadaşıma bu istediğimi söyledim.. o: ya ağlarsın ya da hep gülersin başka bir şey  yok sarhoşlukta dedi..ben artık hiç sarhoş olamayacağım biliyor musun..ne yazık ki
hep ayık kalacağım..ama sarhoş rolü oynayacağım tabii..
biraz Seni kızdırabilir miyim?:)..şimdiden her zamanki gibi özür diliyorum..mazeretim kabahatimden büyük, mazur gör lütfen..içimde kalırsa kurar kurar fitne fesadlaşırım yine, o yüzden..bir hikaye okudum bak…dam üstünde aniden kendini bulmuş bir saksağan varmış..uçurumun kenarında hanii..ve Emanetçi; oraya, onun benzeri başka bir saksağanı koymuş.. benzer benzeri çeker ya hanii.ve çekmişte zaten..sonra ikisini de aniden yakalayan  Avcı, onları ait oldukları kafese geri koymuş ..işte buna alınabilirim..alınmasam yazmazdım zaten..tercih edilene kurban olmak mı yoksa, en sevilenin kurban olması mı?muallaktayım..gerçi bunları aştım belki de..ben kimseye kötülük yapamam…yapamam ne yazık ki..sadece kendime kötülük yapabilirim biliyorsun(kendimi incitir dururum böyle..tabii esasında Seni..çünkü perde arkası öyle değil..bildiğim halde kıskançlığımdan inciniyor ve hala incitiyorum.)sonra, Sen bir söz söylersin,bir bakarsın..yine her şeyi unutur yola düşerim biliyorsun..Sana inadımdan söylemediğim bir haberim daha vardı..artık bunu kabullendiğim için söyleyebilirim..Sen, bizim aleme geri döndüğün sabah hayalime geldin..iki saksağanı da ziyaret etmiştin..tabii önce ilk saksağan, sonra kurban edilen..ve ikisi de aynı asansörde aşağıya iniyordu:)yaaa..ama ..bir şey daha söyleyeceğim ama ..bağırıyorsun:” ama yok, ama yok”..o yüzden kendi içimde saklayacağım ama:)Seni seviyorum…..
…………………….
ne yazacağım üzerine hiç düşünmedim..çünkü yazdığım şey o anlattığın şey biliyorsun..benim tek ilgimi çeken Sensin..başka hiç bir şeye muhtaç değilim ki..Seni tanımam için yazmaya muhtacım..yazdıkça Senle bütünleşeceğim..aynı manaya akacağım..maddeden tahayyüle uzanan bir sürü harf resim..işte bu birkaç aciz harfle, bildiğim birkaç kırık dökük cümle ile, hep Seni Sana anlatacağım..Seni okumayı başarırsam işte ancak o zaman kendi kitabımı ve başka kainatların kitaplarını okuyabileceğim.. muhabbet yukarıdan aşağı olur ya hanii.. işte Esas Kitab’da Sensin..önce Seni okumayı öğrenebilmeliyim..yani hayalimdeki o, A’li Kitabı’nı..Haybabam bana, bunu Senin okutacağını söylemişti..ve Evvel Zaman yerlerin ve göklerin  Senin gibiler yüzü suyuna ayakta durduğunu söylemişti bedeninde depremler olarak…beni öğrenci olarak kabul ettiğin için minnettarım..hiç hak etmiyorum biliyorum..layık da değilim..sadece Seni seviyorum o kadar…Seni sevmek tüm kitaplardan, tüm ilimlerden daha gerekli ve öncelikli benim için…Seninle ruhum doyuyor…gözlerim şenleniyor..hayallerim canlanıyor..ekrandan bal sarısı renkte harflerden denklemler geçiyor:)Seni sevmeme izin verdiğin için binlerce Selam Sana binlerce Şükür ..
Ve bu günlerde Hilmi Dede Baba gibi oldum biliyor musun..düşüncelerimin üzerinde hep aynı suret oluşuyor…hep aynı suret…suretsizlikler aleminden tek bir suret…
Bi Sırr-ı Suret e ………………………………………….
bu rahatlama masalı için uygun bir şarkı olmalı..
 Ah yıllar dopdulu acı tatlı
Üstüme altın tozları serpti
Herşeyi tarttı terazi
Gözlerim ıslanıp ıslanıverdi…
Hem doluya koydum hem boşa koydum
Kah oldum kah uçarı kah toydum
Yol beni ben yolu yordum
Tanıdım düşmanı dostu fenamı…
Gördü gözüm dünya gözüyle aşkı
Tattı dilim baldan bibere daha ne
Süzdüm damla damla hayatı
Ben daha ne isterim daha ne…
Şimdi tam tadını çıkarma zamanı
Has ipek dokur gibi ince bir sabır
Demlene demlene tam kıvamı
Başladı ömrümüzün ihtişamı

http://www.dailymotion.com/video/xcsh9c_ferhat-gocer-ah-yyllar-2010-yepyeni_music

Nur Cihan
04.05.2010
nuralem7@hotmail.com