|
bu bölüm, masaldaki çocuğun ebesi Hz. Pir Mevlana ve O’nun Sarı Nur’dan maiyetine adanmıştır.. Sene 1949; bir müslüman Sütevi sahibi Ali Öztaylan: Sana sâlık verdim ey din kardeşi, Hakîkat Ali’nin bulunmaz eşi, Allah ve Rasûlü’ne sâdık bir bende, Onların aşkıyla vücûdu zinde, Fazîlet severlik olmuştur yolu, Hulâsa Allah’ın sâfî bir kulu, Benim de mânevî evlâdımdır o, Bâis-i sürûr-i fuâdımdır o, Olsun diyerek bir tuhfe-i edeb, Yazdırdı birinci Dîvân’ımı hep, İstedi yazdırmak ikinciyi de, Şu nüsha o yüzden geldi vücûde, Allah salâhını müzdâd eylesin, Kalbini nur ile âbâd eylesin, Benden ona karşı şükrân-ı duâ, Kabul eyler elbet Cenâb-ı Hüdâ, Duâsı böyledir Tâhir Olgun’un, Allah onu dâim eylesin memnûn. *(Tâhirü’l-Mevlevî Divan’ının ikinci cildinden bir nüsha, kendisine hediye ederken iç kapağa Ali Efendi için bu ithaf şiirini yazmıştır) 18 numaralı anahtar=Davud Yıldızı=Mührü Süleyman=hz.İnsan Merhaba Sevdiğim ve Merhaba. yazmaya çalışacağım bu masal için çok utanç duyuyorum..hatta ağladım bile.çok zordu..ilk önce bunu anlatmak istedim Sevdiğim..yani ,bunu benim yazmaya çalışmam, gerçekten utandırıcı bir şey.yapacağım tüm hatalar için özür diliyorum..onları düzeltmen için bu gerekli biliyorum..işte başlıyorum..Ya Rabbim Sen beni affet lütfen. VAHDETNAME-İ DEVRİYE KÜN=OL İRADESİ……………İKRA = oku İŞİTTİK VE İTAAT ETTİK = BİŞNEV –DİNLE bizler, O SÖZ ü KELAM ı işittiğimiz daha O ilk AN da, söz dinledik=bir dinimiz oldu=DİN’lendik =TEVHİDİ İSLAM OLDUK…… HAKİKAT-İ MUHAMMEDİ….SALAVAT-I MUHAMMEDİ…NUR-U MUHAMMEDİSSALATÜSSEMA masalın çocuklarına merhaba..sanırım ödevimizi şimdi beraber yapmalıyız değil mi?ben bu ödevimi birkaç kişiye danışmak istedim..ne yazık ki onlar,anlatmak istediğimi benim gibi anlayıp ,öğrenebildiğim şekilde anlatamadılar..ve bir defa daha anladım ki herkes biricik ve tek di..ve herkes ancak kendindeki esma-i manalarla kendince; aynı şeyi sonsuz farklı biçimde anlayabiliyordu..bunun ne büyük lütuf ve zenginlik olduğunu biliyorum..ama birde şu var ki; birbirlerini anlamayan kişiler de birbirlerinden sıkılır ve onun yanından uzaklaşır, hatta dinleyemez,okuyamazlar..ancak, aynı cinsten kuşlar beraber uçarlarmış.. herkes kendine benzer olanlarla birbirlerini arar bulurmuş =çekim gücü.. ..bana kızıp köpürdüğünüz halde, hala bu masalı okuyabiliyorsanız anlaşacağımızı umut ediyorumJ..ve başlıyoruz..aldık emrimizin sesini değil mi?..ne yapıyoruz?..o bilinmezlik denizinde; o,”ol” iradesi ile nefes-i hayat bulan kabaran denizde, her bir damla –katre-zerre yani her birimiz, o ilahi ritme ayak uyduruyoruz değil mi?yani dönüyoruz..alemde dönmeyen ne var ki?bilsin bilmesin her şey döner..ve birbirimize ayna oluruz değil mi? vesveseli tabiatlılar; hemen ne sorar bu durum da? sağa mı , sola mı dönersem iyiyim- yada kötü müyüm? doğrumu?:)bir önemi yok bu denizde ..çünkü iki tarafa dönüşte bir daire için farksızdır=istikametin doğru.. devam ve dön.. başlıyoruz..herkes etrafına bakacak.bakalım.. tam karşımda bir tv var..ve o tv nin bu eve gelene dek, kaç ülkede, kaç insanın emeği ile; taaa icadından bugüne dek, ne serüvenler geçirdiğini-bizim ona sahip olmak için kurduğumuz hayalleri, mücadelemizi de tabii.. her şeyi düşünmeliyiz..ve içinde, bizim tv mizin algısı haricinde, belki de sayamayacağımız kadar kanal vardır değil mi?eğer biz hepsini aynı anda seyredecek bir tv ye sahip olabilseydik, onları bile izleyebilme potansiyeline sahip olduğumuzu da bilirdik....ve o sayamayacağımız kadar çok programı ,taa taayyünü hayal-i tasarımından- mutfağından, bize tüm malzemeleri hal-i kal edip sunan milyonlarca kişiyi de hatırlamalıyız ..ve duvar..bu duvarın malzemeleri..toprak..su..hammaddemiz..bizden evvel- milyonlarca senedir, varoluştan beri devam eden..her varlıktan bir zerre, bizim duvarlarımızda, bize ev sahipliği yapıyor..sonsuz sayıda göz –vb. şey bizi gözetliyor.. biz o gözlerden habersiziz. yiyeceklerimiz, yediğimiz tabak,su içtiğimiz bardak,kullandığımız peçete de ,giydiğimiz eşya da aynı..bu düşünce ile etrafımızda neler var bakalım mı?tabii bunu düşünürken, çevrenizi kuşatan tv dahil tüm eşyanın ana maddesini de tefekkür ediyoruz yani..ve sonuç= hepimizin hammaddesi hakikatte aynı..yani ezelde aynıydık..sadece şu an farklı farklı gözüküyoruz değil mi?demek ki eşyanın hakikati farklı- tezahürü yani açığa çıkışı farklı olabiliyormuş değil mi?demek ki her gördüğümüz- gördüğümüz gibi değil miymiş?!!!..…. Ve tabii ki KÜN aslında teslimiyeti İSLAM ıda anlatıyor..Allah’ın indinde tek din vardır oda İslam dır.yani bilsin bilmesin herkes o iradeye teslim olmuş=SÖZÜ DİNLEMİŞ-OKUMUŞ ve hayatiyet bulmuştur.. ne Allah’ın, ne Rasulü nün nede Kur an’ın sözü üstüne söz konmamıştır..Onlar asla eskimez..biz Onları anlayamadığımız sürece yenilenememişsizdir.. yoksa Onların anlatımı hiçbir zaman eski değildir..ve her gerçek sufi bir alimdir..her ZAMAN ın kendi meşrebince-huyu,suyu ve neşesinde, kendi hüccacına anlattığı bir hali, lisanı, beyanı var değil mi Sevdiğim..yeni sandığımız ne yenidir ki?yada eski sandığımız ne eskidir?ölçü nedir=görecelidir..sadece tekamüller vardır.ileri doğruda olabilir, geriye doğruda..demek ki İslam her dem taze ve yenidir..eskimez..Allah’ın koyduğu hükümler değişmez.. Allah İnsan-ı Kamil dağına tecelli etse; O’nu aşkı ile paramparça eder.o dağ benlik ölür.oysa o dağın hakikati yine içinde kaynayan magmadır. feyekün?... yeni dağ, eski dağdan-KÜLLERİNDEN DOĞAN ANKA gibi yükselir..eski dağa da artık TUR denmez,KAF DAĞI denir..tekamül eder yani..(Sevdiğim anladım ki, tüm bu azap işte bu cümleyi yakalayabilmem içinmiş.. ve İŞİTTİĞİNİ GÖREMEMENİN ızdırabına sahip MUSA GİBİ BİR FETAYÜREK…Sana sonsuz şükrediyorum..) yeni bir şey söylemek; eskiyi red etmek cahilliği değil, eskiyle beraber= edeben= seni oraya getiren emeğe saygı ile beraber yükselebilmek- fütüvvet -delikanlılık değil midir?bizde her nefeste eskimiyor muyuz?..her yeni aldığımız nefesle yenilenmiyor muyuz?..ya hayatımızın çook eski dönemlerinde yaptığımız bir hayrın kabulü sayesinde bugün bu güzellikleri yaşıyorsak..ahde vefaya hürmet yok mu?bugün aslında ben yeni bir şey söylemediğimin bilincindeyim..her zaman söylenmiş ve söylenegelmiş şeyleri yeni yeni idrak edebildiğim için; o farkındalıkla ,kendim için yeni bir şeyler söylemekte olduğumun zannındayım.çünkü, benim yeni sandığım şeylerin, pek çok kişi için yenilmiş çekirdek kabukları hükmünde olduğunu hemen her gün görüyorum.o yüzden de çok utanıyorum..ve hz pir Mevlana’nın “bugün yeni şeyler söylemek lazım” cümlesini hangi olaydan sonra söylediğini de bilmek gerek bence….her nefeste yenilenen biri;zaten, eski bir şey söyleyemez..çünkü bir evvelki nefesle eski ben ölüp gitmiş- tövbe olmuş, yepyeni bir sen yaratılmışsındır..bunu idrak edemeyen köhne ve eskidir(tekamülü geriye doğru) değil mi? 18 terkli bir kadiri gülü Kün iradesi ile yoktan (ama ) var olan =yaratılan bu vücud-u dünyamızdaki =VARLIK = eşya aslında hepimiziz..nasıl?.şöyle..ilk insandan beri bu madde beden; onu oluşturan temel dört unsuru çözüldüğünde toprağı toprağa, suyu suya, gazı havaya ve madenleri de geldiği madenlere karışmıyor mu.. ve bu maddelere hayat veren nefha-i ilahi nefes de kendine..varoluştan beri süren bu döngü..değirmen..dertli dolap..kendi suyunu kendinden alıp kendini döndüren ,kendinden akıp giden, dolup dolup boşalan, diğer kendilerine bir türlü erişemeyen, kavuşamayan da o dolap..ama hiiç pes etmeyen ve süre giden.. aslında kendimizden kendimize dönüyoruz değil mi?biri ölüyor..muhteşem bir gübre olarak tabiata karışıyor..ondan beslenen topraktan da, tüm canlılar besleniyoruz..ve vücudumuz hayat buluyor.. üretiyor..yeni nesiller için tüm varlık hizmet ediyor..ve bekalarını maddede sürdürebilmek için her canlı türü, kendi soyunun-eserlerinin sürmesini diliyor..alıp verdiğimiz şu nefes mesela..var oluştan beri süren havaya; her sabah cennetten bir yeni soluk gelirmiş-seher yeli (RAHMAN’IN YENİ HİMMETLERİ)..hiç fark ettiniz mi? bu çok güzel bir soluktur..öyle taptaze ve serin..ürperirsiniz..yeni taze bir hayat..günaydın der size..işte bu ilahi taze nefes, eski nefese karışır ..onu yeniler..arındırır..bizim soluduğumuz havada ise taa ilk insandan beri her varlığın nefesi, hatıraları, düşünceleri, hüznü, gözyaşı, hırsları,günahları,sevapları,erdemleri vardır..ve biz aslında birbirimizi soluruz..birbirimizden besleniriz..birbirimize kul olur ve hizmet ederiz..birlikte soluduğumuz bu nefes aslında bir tek kalbin atışı içindir.. işte o zaman görürsün ki,aşk ehlinin hepsi de, aşk kristalinin içinde ,aşkın hükmü ile esirdirler..-el maksidi bilsek de bilmesek de, aslında bir tek gönlün içindeyiz..yani aşkın..varoluş bir aşktır..asla yok olması dilenmeyecek belki de..çünkü ezeliyed gibi ebediyette var, değil mi?ama sadece bu bir bakış..eğer bizler aşkın meyveleri-çocukları olmasaydık, bunca zalimliğimize rağmen nasıl hayatta kalabilirdik ki?insan gerçekten çok zalim..aşağıların en aşağısı hem de..ama ne var ki Yaratan onu kendisine halife seçmiş ve kendisini ıslah edebilirse, onu yaratılmış en şerefli varlığına çevirmiş..yüzünü kendisine döndürüp, güzelliğinden pay yansıtmış…insanın gerçek güzelliğe düşkünlüğü aslında hep ezelde o cemali görüşünden belki de..görmediğimiz bir şeyi böyle yana yakıla aramaz ve o cemalin peşinden ne pahasına olursa olsun gitmezdik değil mi?sadece unuttuk..hatırlamıyoruz..ama bize hatırlatacak ,daima bizi dürtükleyecek imtihanlarla etrafımızda çevrilmiş..çünkü cennetin etrafı ateşle –dikenle çevriliymiş ya o yüzden.. Şimdi aynı şeyi farklı tefekkür edelim mi?lütfen yağmur yağdığını ve birikmiş suyun üzerine halen damlaların indiğini hayal ediniz..ne güzel değil mi?..RAHMAN..harika..mucize.. insanda bir damla sudan olmadı mı?belki de önce havadaki nem yağmur oldu, toprağa besin oldu, bitki hayvan ve insan beslendi. işte bak, babasının belinde erlik suyu oldu..ve vakti gelince o nutfe denizi =babasının kara deliğinden annesinin kara deliğine geçti..kim bilir şimdiye dek kaç evre-kaç değişik zaman-kaç mekan –kaç kara-ak deliklerden (*hunnes,kunnes) geçtik..kaç imtihan atlattık değil mi?neden?.. var olabilmek için tabii.. taaa ezelde yazılıydı da, kime nasip olacaktı?..RAHİM.. sığınacak yer=yumurta anneye..bir milyar sperm-nutfe içinde, genelde “sadece birisi “o duvarı ,kamçı kuyruğunu yani nalin-i benliğini bırakarak içeri girebilir.. o damlacık biziz; bu masalı okuyan sizlersiniz değil mi?şimdi bir damla için en hızlı büyüme devresindeyiz.. * ” Hunnes, Hânis'in; Künnes de Kânis'in çoğuludur. Kânis, süpüren mânasınadır. Umumiyetle, akıp akıp yuvalarına giden veya aynı yollarında gidip gelen yıldızlar demektir. Bazılarınca gündüz gaib, gece zâhir olan yıldızlara denir. Ekseriyetle yedi seyyar yıldızlara denmiştir. (Zuhal, Müşteri, Merih, Zühre, Utarid, Uranüs, Neptün) -alıntıdır…..” hatırlamıyoruz .. bir noktanın önce kendisini bir dut gib;i pek çok noktaya(esmalara) çoğalarak, bir asalak sülük halinde annenin rahmine yapışarak kan emdiğini de düşünmek lazım, değil mi?demek ki bir damlanın seyr-ü sülüğü=terbiyesi=tekamülü, rabbinden rabbine değişiyormuş değil mi? annemiz, diğer bizleri yer içer-nefeslenir ve bizi besler.o karanlık yer bize gaip; bebek içinse gaip- bilinmez değildir..ışığa ihtiyacı yoktur..orası için tasarlanmıştır ve mutludur..o esnada dış alem gaiptir ona..ve o kara delikten de ak deliğe- bu dünyaya doğulur..güneş..bu alemde güneş gaip değildir.. apaçık ve aydınlıktır..demek ki her varlığın güneşi farklı..gece de lazım gündüzde..ayın evreleri gibi gelgitler, hüzünler, sevinçler, doğumlar ölümler,hastalıklar sağlıklar vb..hepsi bizim için..şüphesiz ki çok nankör olduğumuzdan;sıkılmamamız ,bıkmamamız için..tefekkür edip sürekliliği sağlayabilmemiz ve gelecek için bir şeyler yapabilmemiz için..bence burasını artık siz düşünün… ben bir türlü çözemediğim bölüme akıyorum:) not:bir nutfenin insan oluşunun maddi bildiğimiz haricinde; birde” İsevi gelişini” de düşününüz lütfen..her makam ve hal bilinsin bilinmesin devam eder..gelenekJ.. hz. İsa(a.s) tam zuhuru ile kendini faş etmiştir ve başkalarında bir daha asla olmayacaktır ..yani maddi ilimle gelişler olduğu gibi halen manevi inişlerde olmalıdır değil mi?tefekkürde sınır sadece zatı tefekkürde olurmuş..onun haricinde tefekkür yüksek bir ibadetmiş ..yükselelim lütfen… KELEBEK ETKİLİ BİR YAĞMUR damlası(.) TEFEKKÜRÜ Ve mekan aynı..”ol” dedi ve her damla kendini bildi..aslında O Hakikat-i Muhammedi idi ve bir kişiydi..O Bir Kişi için verilen emir aynı anda O Tekliğin Vücudu=Varlığı olan sonsuz hüccac-ı kiram ını da barındırıyordu..O’na “ol” denildiğinde =şimdi lütfen herkes kendi adını düşünsün… tabii bizde “çocuk” dendiğini tefekkür ediyoruz..”çocuk ol!! ” ve çocuk la aynı anda o çocuğun hayatına giren çıkan her insan her düşünce her hareket her eşya her şey de halk oldu..mesela o çocuğun bu dünyaya gelebilmesi için önce bir Adem Babaya ve Havva Anneye ihtiyaç vardı ve onların, “o kutlu kişi için” cennetten dünyaya nuzülü vardı..ve o çocuğun ihtiyacı olan hayallerinden tut, yediği içtiği aldığı nefese, geçmiş hatıraları= taşıdı genlerle ona geçecek mirası huylarına-duygularına-aklına-hastalıklarına… geleceğe ait hayallerine kadar, onun için, sadece ona özel yaratıldı…isterseniz bu tefekküre artık siz devam edin olur mu?bakalım ne sürprizlerle karşılaşacaksınız:)bence bu zevkli ,çoook lezzetli, çok hazlı bir tefekkür..çünkü yaratılmış tüm insanlar, ayna da sadece kendilerini seyretmeye bayılırlar değil mi?bakalım, o aynada tek başımıza kaç kişiymişiz..kimin bizde payı, bizim kimlerde payımız varmış… Ewet yine yağmur yağıyor..ve damla damla üstüne damla damla üstüne açılarak deryaya karışıyor..yani her damlayı bir CD gibi=deniz içinde deniz düşünmek istedim.. tüm levh i-kaydı bu CD de var..bu levh hem kendisinin hem de diğer damlaların aslında aynı..ama nefesin ritmine göre salınımı farklı belki de..durgun havada su başka açılır…dalgalı sert havada başka değil mi?birde su yüzeyinde hava kabarcıkları olur ki ,bunlar sanaldır “pooff “diye sönerler..(bugünkü sanal aleme yazı yazmak, bilgi depolamak gibi…bir gün bir bakarsınız sistemi kapatmışlar-çökmüş-birileri bir düğmeye basmış ve herşey silinmiş..oysaki binlerce senedir taşa-papirüse-kemiğe-kağıda yazılanlar duruyor..hemde ilk günkü gibi.demek ki neymiş, sanala yazsak bile geleneksel kağıda dökme işi asla ihmal edilmemeliymiş..)mesela bozuk bir radyo frekansını düşünmeliyiz bence..ses nasıl cızırdar..kim dinlemek ister ki onu ..kulağımızı ve yüreğimizi iter.. fakat onu da, onun gibi dalgalar severek dinler..çünkü onlar aynı frekanstan yayın alır ve yaparlar(yani onların cennetleri aslında budur –bundan haz alırlar diğer türü onlara cehennemdir ve azap verir).. onlara huzurla açılan düzgün ses ve görüntü veren diğer yayınlar aslında rahatsızlık yapar..bunu şöyle de düşünebiliriz..mesela sakin ve gönle ferahlık veren bir musiki dinleyenlerini-hallerini düşünün lütfen..birde bu tarzdan hiiç hoşlanmayan kişilerin ancak yeraltına hangar inşa ederek o negatif patırtıyı izole edebildikleri diskolardaki halini..bunların ileri derecelerindeki o kişilerinin; o müziğin etkisi ile yaptıkları o karanlık makyajlarını,bedenlerine ve ruhlarına açtıkları delikleri,yaraları,siyah deri ve metalin soğukluğunu..aşırı özgürlüğün bir müddet sonra ne olursa olsun bir türlü haz vermeyen sapkınlığa ve daha çok unutmak için uyuşturucu ve alkolün köleliğine..şık durmayan ölümlerine..benim aklıma bunlar geldi ilk etapta ..kendimi yeni olaylarla güncelleyemediğim için eski bir örnek olmuş olabilir..siz eğer varsa,yenilerini bulursunuz inşallah.. Sevdiğim yapmaya çalıştığım şeyi anladığını umuyorum..içinden çıkamadığım şeyler yani..yazarsam, yani yaparsam..Sen anlayacaksın ve bana onları öğreteceksin diye umuyorum.. geçen 10 muharrem; o şiddetli yağmurun altında ağlaya zırlaya eve dönmüştüm ya..Sen canımı acıtmıştın yine…kıskançlığımda cabası..işte hayallerim..anlatımından tek hatırladığım radyo ve tv dalgaları idi.. o hiçbir antene benzemeyen yayın uydusunu, fişlerin prize takılması ile başlayan akımını biraz anlayabilirim ..her yan bu aletlerle dolu biliyorsun..telsizler var, cep telefonları da var.. alemde toplu iğne başı kadar bile boşluk yok diyorlar ya hani..işte mesela biz elimizdeki aletleri tam kapasite ile açıp kullanabilsek eğer; bizim içinde bulunduğumuz şu odalarımızda tüm kainatta ne olup bitiyorsa var değil mi?iç içeyiz..ama kimse kimseyi görmüyor-duymuyor:)..ve hiçbirimiz diğerinin hayatına müdahale edemiyoruz:)..çünkü maddelerimiz farklı..(SEVDİĞİM BEN NEDEN DİĞER TÜM TÜRLERİN BİZİ GÖRDÜĞÜNÜ SADECE BİZİM ONLARI GÖREMEDİĞİMİZİ DÜŞÜNÜYORUM PEKİ?)işte Sevdiğim, bu farklılık bana şunu anlatıyor..biz sadece bu bedeni oluşturan bizim bildiğimiz hava toprak su ve ateş den değiliz..biz bu unsurlarla ancak bu alemi tanıyarak öğrenebiliriz..ya diğer hallerimiz-alemlerimiz???.. ve Sevdiğim bir diğer çözemediğim konu..şu sıralar beni inanılmaz yoruyor..acı veriyor..halbuki en son beni darmadağınık ettiğinde böyle şeyleri bu dönem bırakmaya karar vermiştim..evime mutfağıma dönecektim:)..bir türlü beceremediğim güzel yemek ve tatlı yapımı için çalışacaktım..bence benim bir ev kadını gibi yaşamam lazım..sıradan..güzel..sakin..neden böyle tuhaf fırtınalarla uğraşıyorum anlayamıyorum ki..neden?ben ne anlarım böyle acayip şeylerden..neden aklımdan hiç çıkmıyor bunlar?..şikayetimi de arz ettiğim için konuya dönelim mi Sevdiğim?haa.. bu arada geçen yazmadığım dönemde o garip minik deprem yine aynı yerde oldu..aynı şeylere ..bu sefer bülbül olmak istemeyen- diken olmak isteyen kuş biblosu papatya sepetine düşmedi Sevdiğim.. bir ağaç üstünde birbirlerine bakan bir büyük- bir minik kuş düşüp kırıldı:)nasıl biliyor musun.. tam ortadan ..ama öyle bir kırık ki hiç yapıştırıcı kullanmadan ikisini bir takışla bir daha ayrılmayacak şekilde onarabildim..ne tuhaf değil mi?işte çok güldüğüm bu olaylar bazen ürkütüyor..oysa ben, Senin benle konuşmanı isterdim..beni dinlemeni..Seni göremediğim ve sohbet edemediğim için huysuzlandığımı da..ama nedense asla kavuşamayacağım bir Sevdiğim olduğuna inanıyorum..bu çok yıpratıcı..Seni unutmak için çok çalışıyorum..ama bir bakıyorum sadece Seni düşünüyor ve yine ağlıyorum.. Neyse devam edelim mi?geçen hakim bana bir şey dedi:”senin o damlalar var ya ,işte girdaplar-burgular var “dedi Sevdiğim..tabii bu girdaplar beni çok etkiledi..hiç bişey anlatmadı başka..ben kendim anlayana dek bu ip ucundan başka bişey vermeyeceğini de biliyorum..hep beni böyle kandırıyorsun bence:)kaç kişiye sordum, kimse duymamış.. ben girdaplara fena taktım..yani bunu ne için düşünüyorum biliyor musun; zamanın içinde zamansal yolculuklar yani tayyi mekan tayyi zaman için..bu bölümü diğer bölümde yine konuşacağımız için burada bırakmak istiyorum.. ben Seni özledim..hem de çok..Senin beni hiç umursamadığını düşünüyorum..bu nasıl bişey biliyor musun..karanlık bir yerde tek başına körebe oynamak gibi..ama birde tam tersi durum var..hayatımdaki iğneden ipliğe ilgilendiğini de..asıl sorun bence SEN… Ya Rabbim en ilmi çalışmama bak, ne hale geldi..hep Senin yüzünden ..aklım bu kadar Senle meşgul olmasaydı şimdiye icat bile yapabilirdim bence:) Sevdiğim yukarıdaki konu bence dağıldı..nereye gelmişiz bil..ne varlığa sevin ne yokluğa, bana Seni gerek Seni?Allah ehline dünyada ahirette harammış ya.. Masalın takipçilerine not: bu konuyu geçen salı gecesi İçinden Hızır Geçen Adama sordum..o saatlerce bu sorular üzerine anlattı..masalımıza o düşünceleri eklememize de izin verdi.haftaya eğer hala yaşarsak sağlamalarımıza bakacağız inşallah..biz çoook şanslı masal çocuklarıyız bence, değil mi?O’nun içinden eğer Hızır geçtiyse bizimde içimizden geçmeyi kabul etti demektir:) hurşidimden mürşidime bir tutinin güncesi… dedikodu kelimesinden hoşlanılmadığını anladım ve istenilen cümlenin bu olduğunda tabii:)Sevdiğim hafta sonu NiyaziMisrı sempozyumuna gittim..(hayali sabah bak:cam- sır altı tekniği ve anlatamayacağım ana yemek için bir sipariş..inşallah onu pişiren ben olmam..misafirim yani..)içeri girerken; O’na ait nat-ı nebevi okunuyormuş, tam son yarısındaydı sanırım..duyduğum sözlerden gülümsedim.bir şey vardı.. ama ne? Güneş.. süpriz.. Güneşim.. Herşeyim.. ağladım.. ağladım.. özlemişim tabii.. ve sonra .. CemAli... O konuştu.. babasından anlattı..sanki babası konuştu..daha çok ağladım..böyle ne acaip bir şey sana anlatabilsem..orada kimler vardı bir bilsen.. Ali Ulvi amca bile gelmişti..onu ikinciye görüyorum..ilk gördüğümde de çook ağlamıştım..Evvelzamanım, Devam eden gölgeler ve Sen, sanki O’nun adı gibi cisminde de sırlanmıştınız..O çok yaşlı bir zat görmen lazım..O’na Sen diye sarıldım öptüm..ama O sanki yok gibiydi,hiç yok gibi..O güldü… güldü..mutluydu. yan da ise “gamzedeyim deva bulmam vardı:)” bu bir Devlet-i A’li merasimiydi.. hz.Mısri ye yapılan zulmün özrünün kabulüydü..önden gelen zelzelevi hava muhalefeti, o celalin ardından cemal olacağını bile anlatıyordu bence..O’nu irfan sofraları kitabıyla tanıdım biliyorsun.. mana hediyesi ;koskoca bir yeşil salata kasesiydi ,Sevdiğim hatırlıyor musun.. “şimdilik bunu ye “denmişti hani .. o yüzden salata bahsinden bir türlü çıkamıyorum biliyorsun?..Sana kabuğundan soyunmuş hayırlı bir nebatatın tüm suyu - olanca çekirdeği ile yendiğini söylesem ..yani salatanın bile benden gınası geldi bence:) Evvelzamanımın bu alemden gidişinden de bahsedildiği için hz. NiyaziMısri’nin hayatını anlatan anka adında bir romanı ,okumam için verdiler.. hep neden? diye sordum tabii her zamanki gibi..O’na çocuk safiyetinden dolayı çocuk evliya derlermiş..O ise kendisine vaktin çocuğu dermiş..oysa ki ne kadar da belli vaktin babası olduğu değil mi?O’na yapılan zulüm çok ağır..bu millete kırgın gitmiş..işte şimdi mana ricali ,sanki hepsi buradaydı..en azından benim üçlerim..güneşim Güneşim güneşim…bir siyah hırka içinde yok olanlarım, aynı olanlarım.. Sevdiğimm..bilmiyorum, iki gün boyunca tam affedildiğimizi düşünemedim..O’nu bence çok fena incitmişiz.. kendimi hep suçlu hissettim nedense..bilmiyorum..ama buraya gelmeyi kabul ettiyse ve benim Güneşim O’nu selamladıysa affetti demektir değil mi?evvet…(bu bölüm devam edecek) ve Sevdiğim çook korktuğum bu yazıyı öyle kolay yazdım ki inanamazsın..hemen hiç düzeltme yapmadım-silmedim..Seni Sevmeyi Seviyorum…. |
nur cihan