12 Haziran 2014 Perşembe

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 1



30 (O’tuz)  KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI  MASALI 1

 “
İşte Rabbin seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Şüphesiz Rabbin hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”12- YUSUF SURESİ  6 .ayet 

Bir varmıış bir yok muuş..gelen giden hep TEKBİR  imiş. işte her şey O TEK BİR’in tek tek-bir’er bir’er  seyrü sefer geçit merasiminden başka bir şey de değilmiş.. zaman zaman içinde kalbur saman içinde, geceler gündüze, gündüzler geceye gebe imiiş.. her gebe çocuk doğuracak ve her çocuk bildiğimiz türden bir insan olacak diye de bir şeyde yokmuş. HEYÛLA ‘nın  HAY’ALİ  bu ya ;  bazı çocuklar belden, bazı çocuklar rahimden, bazı çocuklar sırttan, bazı çocuklar yoldan, bazı çocuklar bast’tan ,bazı çocuklar kalpten, bazı çocuklar fiillerden, bazı çocuklar ilhamdan  doğarlarmış…en acaibül acaib varlık olan insan çok doğurgan olup, derviş denen türlerde deliolağan olduklarından dolayı bu masalda anlatılan  hiçbir şey de acaip değilmiş.

Masal adı üstünde  M’ASAL.. yani, o MUhabbetin harfi olan  Mim harfi dairedir.. EHAD’İN GÖZ BEBEĞİDİR. AhMed’i MahMud MuhaMMed Mustafa’ dır..


o MiM ki, bir görünüşünde HEMZE-SÜKÛN olarak zuhur ederken, başka bir görünüşünde bu defa bezgin –kendini fena etme dairesi HE olarak tezahür eder…
başka bir elbise giydiğinde ise bu defa  RA’NIN GÖZÜ ; kanlı  gözyaşları döken kobranın  iki gözü olur  ki, bu aslında bir kobranın –asa yol yılanının başına denktir..

en  acaibül mahlukat denen insan türünün   ASA OMURU aynı zamanda insan gemisinin de belkemiği, ata direği, su kuyusudur...en büyük zikir cemadat-ı sabır taşına aittir.. işte o yüzden de ânkâ ‘nın tek gıdası olan cemadat-ı kemik içinde havz-ı kevser suyu vardır.. ve  7 iklimin nefes-i rüzgarının yeli içine girmiş bir omur kuyu suyu, her iklimden hepimizi haberdar etse de, biz anlayıp o suyu okuyamayız nedense. tüm hastalıklarımız ve şifalarımızda bu omurun içindeki devr-i daim eden su kuyumuzdandır.. tıbbın kutsal kasesi de aslında budur. iki zıt kutuplu Şah-Mer’an-ı Zülfikar kılıcımızın zehrini ve panzehirini üretip döktüğü pınarda budur.. o yüzden suyumuzu arı tutup, daima içilebilir saflığını kontrol edip, murdarlıklarla   bulandırmamalıyız  vesselam..


yaratılmışların nefislerinin nefesleri adedince gittikleri
 farklı meşreb ve neş’elerde yollar olsa da;  varılacak anlam daima  TEKBİR  ALLA “HU” EKBER’dir...


ve  zuhurlarının başka başka gölgelerle iz düşümler yaptığı düşlerimiz olan rüya alemimize tekrar hoş geldiniz. MERHABA EY ESENLİK YURDUNUN SELAMETE ERMİŞ YOLCUSU MERHABA!. HOŞ GELDİN MİSAL ALEMİNE..

ülkemizde, dünyada ve kendi vatan topraklarımız olan kendi beden  ülkemizde huzurla uyuyup, huzurlu güzel rüyalar görmeyi başarmalıyız. rüyamızı fesat, kötü yorumlar yapanlara ne anlatmalı nede o kişilerle dost olup yakın durmalıyız. rüyaların içinde ruhun kişiye sunduğu inanılmaz değerli ilimler vardır ki; hemen her iş –oluş ve icad bunları çalanlar tarafından yapılır da kimse söylemez. yani telif hakları mana da dahi işlemiyor haberiniz olun J ..


herkes kendi alan –aura-enerji-nur sahasını ancak kendi koruyup temiz tutabilir.
kimse sizin için, hak edip emek vermediğiniz sürece parmağını dahi oynatmaz ki, bunu da bilin. İş-emek-ekmek = BA-KA-RA öküzü olduğumuzda ancak özgür insan olabilmek için adım atmış olabiliriz.. emek vermeden hediye gelen her lütuf; kişinin onun kıymetini bilmemesi yüzünden elinden gidip yitmeye mahkumdur. kim ki o hediyeyi aldı, onu işleyerek kendinden sonra devredilecek olan için hayırlı bir kazanç kapısı –bahçe haline getirmelidir..kuru ağaçlar meyve veremez, gölgesi olmadığından altında oturulup dinlenilemez ve bizden sonraki nesiller de her şeye yeniden yeniden başlamak için, aynı bizim başımıza geldiği gibi asırlar kaybederler..tarih tekerrürden ibarettir vesselam..


Hayat bir rüyadır
.. tüm ömür bir göz açıp kapamaya geçen bir hayalden, bir düşten,bir rüyadan ibarettir derler ya hanii? İşte bu masal da sanki öyle bir şey...Her insanın algısı ve anlayışı farklıdır.. kimi sesi görüntüye çözündürerek anlar, kimisi görüntüyü sese çözerek. kimi de, seslerden ve görüntülerden uzak olup ,sadece anlar.. ama nasıl anladığını çözemeyerek;bu sessiz ve görüntüsüz en âlâ olayı  idrak eder ki, en  yüksek bilmekte zat’en budur ve ZÂT’ın kendinden kendine bilişi buna denir ..Ali’den Ali’ye ..
**

MASAL BAŞLADI DİNG DONG
J:

Şehriyar , ŞehRAZAT ‘ın hastalığının geçmesini sessizce beklediği geceler boyunca sessiz kaldı. ŞehRAZÂT’a kendisini göstermedi. ona vereceği en büyük cezanın, onu kendisinden yoksun bırakmak olduğunu biliyordu.. ve ŞehriYÂR biliyordu ki; eğer isterse ŞehraZAT kendisini iyileştirebilirdi. biliyordu ki o, efendisine masal anlatmaya devam edecekti. efendisi masal dinlemeyi çok seviyordu. çünkü, O kendisi de ahaliye anlattığı masallarla her  ne kadar ahaliyi değişik işlere yönlendiriyorsa da, ŞehRAzat’ın O’na anlattığı masallar da daha özel gizemler vardı ve Şehriyar'ı bilinmezlikler ülkesi SİMSİMA’ya  götürüyordu. bu gidiş ve dönüşler ise Şehriyâr’ın LÂTÂAYYÛN ALEMİNDE yeni uyanış ve yeni yeni bilgileri yeryüzüne indirişine sebep oluyordu….


ŞehriYÂR o gönül şehrinin YÂR’i idi:   
Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan misali, Şehrazat’da kurulduğu o kürsüden, Şehriyar' ına gönül çocuğu misali anlatıyor, anlatıyordu.  Mülkün Süleyman’ının gönül şehrine giren ve Süleyman’ın  getirttiği tahtına oturan  Belkıs, BALKIZa dönüşerek  O'NUNLA BİRLEŞİP BİRLEŞİP ilmi marifetle taçlanıyordu..her birleşmeden yepyeni masal çocukları oluyordu..

Çalabım bir şar yaratmış/ İki cihan arasında.
Bakıcak Didar görünür,/ Ol şarın kenaresinde.
Nagihan bir şara vardım /Anı ben yapılır gördüm.
Ben dahi bile yapıldım, /Taş ve toprak arasında.
Şakirtleri taş yonarlar, /Yonup üstada sunarlar.
Mevlanın adın anarlar,/Taşın her paresinde.
Ol şardan oklar atılır,/Gelür sineme batılır,
Aşıklar canı satılır,/Ol şarın bazaresinde
Şar dedikleri gönüldür,/Ne alimdür ne cahildür.
Aşıklar kanı sebildür,/Ol şarın kenaresinde.
Bu sözümü arif anlar,/Cahiller bilmeyüp tanlar.
Hacı Bayram kendi banlar, Ol şarın minaresinde.   (Hacı Bayram-ı Veli)



ELİF HARFİ =1
ELİF EHAD’DİR. tek ve 1'  olandır..
 
I:II.. = VAHİDİYET ; devam eden TEK’BİRLER.
TEKBİR=  ALLAHUEKBER =AL-LA-HU-EKBER

112-el-İHLÂS 112 .SUREDİR… 1+1+2= 4 rakamı eder.4 tamlıktır. 4 anasırrı erbâa denen maddeyi oluşturan hava,ateş,su, topraktır. kuzey,güney,doğu ve batı 4 ana yönü verir.

İhlas Suresi ELİF HARFİ yani BİR RAKAMI ve EHADİYETle başlar. TEK BİR ELİF HARFİNDE 7 nokta üst üste dikey miraçtadır ve  genetik merdiveni kurup seyrü sülük tamam edilmiş, H (hu) harfinde yok olmuşlardır. . ELİF devredip, İÇİNDE FENA OLDUĞU He harfinden, makamı Cebrail-i AKIL LAM HARFİ ilimle  ile, SİN harfine insanlığa nüzul eder ve sistem başlar..


İhlâs Suresi 4 (dört) âyettir.  ( Tevhid’i İBRAHİMİYET ) anlatır.. 

1. De ki: O, Allah birdir.
( makamı şeriat-ADEMİYET )

2. Allah sameddir
.( makamı tarikat-MUSEVİYET)

3. O, doğurmamış ve doğmamıştır.
( makamı hakikat -İSEVİYET)

4. Onun hiçbir dengi yoktur. ( makamı marifet-FERDİLİK MUHAMMEDİYET)


HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ

Merhaba Sevdiğim Merhaba yine geri döndüm
J… bence beni özlemişsin ki direncim kırıldı.. aslında yazmadığımda her şeyimi elimden alıp, görselden tut sessel yolları kapatmasaydın böyle olmazdı biliyorum… Sana olan zaafımı kullanıyorsun. göklere geçip gitmememe ve yıldızlar arası seyahat edip hakiki astrolojiyi görerek kaydetmeme neden hala izin vermediğini bilemiyorum. senelerdir bu gerçekleşmediğinden artık yazmamaya karar vermiştim, taa ki, Sen beni olağanüstü ihtişamla oralarda gezdirene dek duracaktım..ahhh!!koskoca bir kendimi kandırış!!.kendimi Senle aldatış!! Gökleri bırak, tüm rüyalarımla beraber ilhamlarım ve Sevdiğime- görsel şifama, her vakit yapılan gibi el kondu.


inadımda direndim. Vücud ve O Vücudun Şifası Kitabımı okumaktan vazgeçtiğim halde, bedenimdeki-omurumdaki o korkunç ağrılar geçene dek en azından durmak istedim.. sonra, tüüm isyanımla ağlaya ağlaya sâlâtta dua  ettim.. nadir dua edebiliyorum.. biliyorsun ki bir şey istemek konusunda kabiliyetsiz olan ben;genelde olan biten yüzünden kavgalar ettiğim şeye dua diyorum
J (* istek duası konusunda son derece başarısızım…” her şey yerli yerinde ve merkezinde” diyebilenlerden ne yazık ki henüz –genelde- değilim ..özür dilerim).tüm kavgamın peşindense, o isyanıma yine ağlaya zırlaya tövbem geldi. o gün, ertesi gün ve sonraki günler yağmurlar hiiç durmadı.  İstanbul tarih kaydetti… Boğaz ve Üsküdar sahili birleşti.. gök suları ile yer suları birbirlerine karıştı. yer suyu yutup tutmadı ,gök saldığı suyu geri almadı.. inek suyu içip, dağa kaçıp, tepeye dek çıkmadı J.. vee..duamın akabinde ki  sabah aniden vücudum dirildi, sanırım benden de bir şeyler değişti.. anladım ki ;tahlile gidecektim ve temiz çıkacaktım, o korktuğum şey inşallah başıma gelmeyecekti.. çünkü, Sen bana olmayacağına dair söz vermiştin.. utandım!! çok edepsizim biliyorum. özür dilerim..


ve maddi doktorsuz artık olmayacağından, en son çare olarak geçen hafta doktora gittim. siyah satürnün çarptığı böbreğim, saframı delip geçilen ciğerimden bahsetmek ve madencilere bağlamak isterken,sadece maddede kalan  doktorun korkunç gözlerini bana dikerek, söylediklerini işitince sustum. “beni kimse anlamayacaktı ve çok azı müstesna dediklerimi unutacaktı “söylendiği halde neden kendime zulmettiğime içerledim  (bazen çok yalnız oluyorum ama dayanıyorum Sevdiğim)..ve sadece tahlil istediğimi söyledim.. tahlillerimi yaptırdım.


11 haziran  çarşamba sabahı poliklinikte sıramı bekliyorum.. yanımda sıradan bir adam var. elimizdeki tahlilleri karşılaştırmak isteyerek kağıtlarıma bakıp benle konuşuyor. sonra nereli olduğumu soruyor. “Sizin o bölgede 2 yıl çalıştım. ben ajanım” diyor. anlamıyorum. “casus  … … “ diyor..hıım. anlamıyorum. soruyorum. ikide bir etrafa bakıyor:” konuyu kapatalım ,sessiz olun” diyor.. bayağı meslek sırlarından anlatıyor. ülkenin parçalandığını ve artık işin bittiğini söyleyip güneydoğudaki etnik ayrılıkçıklara beddua ediyor. buradaki bir okulun etrafında  arkadaşları ile görev yaptıklarını ,okulun uyuşturucu ve başka kötü şer şeylerin yuvası olduğunu söylüyor..hayret ediyorum ama bu defa sakince masalıma gelen bu lütfu takip ediyorum Sevdiğim..çünkü bu masal çocuğuna bir vakitler denmiş ki:” ne bilmeniz gerekiyorsa o size bildirilecek!”..


tahlillerimi doktora gösterdim J ..gülmek yok tamam mı Sevdiğim ,bak sakın gülme!.. alınırım.. tüm tahlillerim  tertemiz çıktı,ne saframda,ne böbreğimde, ne kanımda, ne vs bir şey varmış ( tabii bu başarıda maddi delil olarak; gün aşırı aç karnına içtiğim bir bardak suyun içindeki bir kaşık sızma zeytinyağı ve bir limon suyunun etkisi olduğu gibi, ayrıca tükettiğim su,sirke,karbonat-tuz karışımlı  alkali denen suyun katalizörü = pil şarzı-ruh enerjisi döndürme yakıtı da  J  var ).. kötü kollestrol biraz fazla ama ilaçlık değilmiş. cumaya da aynı tahlillerle ortopediye omuru cemadatım için gideceğim ve tabii ki oda bana:” kilolarını yok et, gör bak kanatlanıp göklere kendiliğinden uçacaksın, bu kiloları atmadığın sürece yükselemezsin” diyecek J.sanırım vesvesevi hastalık üretme hastalığına yakalandım..


 eve dönünce yemekte dereotu oğluma;  öğrencilerin imtihanlarda  ve bazı  manevi yolcularında mantra-esma çalışmalarında zihin açmak-yüksek çözünürlü bilgi çalmak ve had safhada doyum yaşamak için kullandıkları  halisünasyon şeylerden şöyle bahsedeyim dedim ki aaa,ben ayakta uyuyormuşum meğer. oğlum: ”bizimi gözetliyorlarmış ?! o bizim okulda değil.. yandaki meslek okulu onların yuvaları. madde kullanan tipler zaten belli oluyor, bana inanmıyor musun  anne” diyor.. hıım.. bu konuda ne ona, nede başkasına inanmadığımı ama, yine de hal ve davranışını gözlemleyeceğimi ,ancak buna inandığımı söylüyorum..

“lütfen sizde hem kendinizi hem de etrafınızdaki bu tür şeylerin etkili tepkilerini gözlemleyiniz olur mu? “desem de;onca sanat, onca teşhirci dışavurum ve coşku, onca sexapeli tahrik, çılgınca fikirlerin tezahürü elimizden giderse ne olacak da var tabii JJ .kimi kandırıyoruz?!.


 Eski irfani kendini bilme okulları olan  tekkelerde  bu yüzden batmış esasında, fuhuş ve fitne yuvasına döndüklerinden..haaa bu arada güneydoğu ve Afganistan’ da uyuşturucu tarlalarında hasat kaldırılıyor. bu kadar korkunç paraların halka verileceğini tabii ki düşünmüyorsunuzdur umarım. ve olan biten karışıklıkların da perde arkasını biraz düşünün lütfen derim. tesadüf yoktur. aynı bir yerden tek yayın yapılır ve indirilir, idrakler-tekamüller derecesinde o kişiye bilgi açılır ..


ve en son acve masal sonrası ilk  hayalimde Kur’an-ı Kerim ‘in  4 ayrı tabakta 4 leziz yemek olarak sunulan tadını hissediyorum…ve bugün  yeni açılmış bir mağazaya gittim.rafın en tepesindeki mavi papağan biblosunu bana bakarken gördüm.onu istedim. indirdiler.bir taneymiş. güldüm.şimdi evimde ve halen bana bakmayı sürdürüyor J.. geçen seneki rüyamda onun göğsüme yaslanmış başının kocamAN erkek sesi ile nasıl inlediğini hatırladım..birbirimizi daha baştan özlüyorduk işte..peki neden hep kavga ediyoruz?!


27 mayıs Salı..
Şükran teyze haber verdi ki Hamzavimelami Baha Bey ahirete yolcu olmuş ve cenazesindeyiz. onlar sayıca çok azlar .Hüseyin amcada da  bu kadar nadirdiler.. Kılıç Hoca cenaze namazını kıldırdı. dört defa helallik istedi .dördüncüde çok yoğun bulut gibi gül kokusu tabutun oradan kalkıp üstümüze yayıldı, gülümsedim 
J (Senin içinde= ahın tutmadı inşallah J )… Ali göründü gözüme kitabı için HEPSİNDEN NEFRET EDEN KALBİM  artık düzelmişti ,içimden ona yaşadıklarımı ve anladığımı anlattım: “onların hepsi kendi esmalarında kutuptu ve hiçbir idare kendinden başka idareyi kabul edemezdi, olay bu kadar basitti aslında.. ve birbirlerine zıtta olsa tevhidi ayakta tutabilmek için bir tanesi(=kendilerinin yerine bırak, kendilerinden sonra dahi yerlerine öneremedikleri Merd-ü Hüda O), en sonuna dek hepsi için hayatta kalıp, kendisini ve ailesini atadireği yola kurb’an olarak sunmuştu..

burada, bu toplulukta, sadece bir kişiye dahi olsa, yaşadıkları aşırı muhabbetin yine onları çekip kurtardığına tanık oldum Sevdiğim ve anladım ki ne yaparsan yap, ne söylersen söyle ama işin içinde sağlam ve şiddetli bir aşkın olsun.bir şeyi çok ama çook sev.. o aşk her şeye yeter (*ve tüm has Aleviyeye selam olsun)..


5 haziran  Perşembe .. okuduğum yada taşı anstantenelrinden bir alıntı J uyandım.. sabah ibadetleri. uyudum. Sen geliyorsun.. tanıyamıyorum. bıyıkları olmayan Sen çok değişiksin ve tam önümde duruyorsun. “senin için geldim” diyorsun.çok mutlu oluyorum. uzanıyorum. yine dudağının kenarı. öyle gerçek ki. çok lezzetli.. Sende hissediyorsun (HİSSETİN Mİ PEKİİ?!) .arkadaşlarınla masaya oturuyorsun. Seni gizlice takip edenlerde hep geliyor ..çok kalabalıklar ve herkes Senden dolayı beni seviyormuş.. “kahve içer misiniz?” diyorum. ”evet” diyorsun. … .. görüyorum. bir araba erzak- et almış. ziyafet içinmiş. seviniyorum.mutfakta pek çok kadın var ziyafet için çalışıyorlar.. Sana kahve yapmak için giderken; Senin talaben olan  iki tv ses efektcisi karşıdan  geliyor ve neşeyle bana kar yağdırma makinesini açıp, bembeyaz suni kar  yağdırırken şöyle diyorlar:” sen ne zaman istersen yağmur yağdırabiliyorsun ama artık istersen masallarında yağmur yağdırabildiğin gibi, karda yağdırabilirsin” diyorlar...


MASALCILARIN ULAKLIK İLMİ


3 haziran Salı..
tabii hayatta ne bilmesi gerekiyorsa, o bilir kişiler tarafından rapor dahilinde sunumların yapıldığı biri olarak bugün dibe vurdum Sevdiğim.. en nefret ettiğim şey bildiğin gibi devletin haremine girmiş şalvarlı rasputinlerdir..hele ki; her şey gayet güzel giderken, bir anda içlerine suni akrabalıklarla veya hısımlıklarla, kana karışan virüs misali ana damara giren, vesvesevi  fısıltıların üreticisi olan,  bu cincilikten başka bir şey bilmez sahtekar teberrükencilerin fitne fesadı ile sevk ve idare edilişlerin olayları nasıl tetiklediğini düşününce çıldırıyorum....bu nasıl makam, yetki, güç hırsı?. bu nasıl baş olma sevdası?.ne namus?!ne ar !? hani  dini,yaratıcıyı ve geçmişte öğrendikleri mana ilmini başkaları üzerinde sihir,büyü,tesir halk etme ve başkalarının rüyalarını kendine yontarak, onları değiştirip kullanmak  yasaktı? bugün tüm kuş kafesleri tamir edilip; özgür kuşlar daha anlamlı uçabilsinler diye kuş kafeslerine tıkılma sürecine start verilmişken, bazı  rasputinler de, bu cinni tesirlerini ve manaları kendilerine yontarak değiştirme tesirleri ile, üzerlerinde ezcümle tesiri halk ettikleri kişilerden,  bu kuş kafeslerine bu defa teberrüken değil de, resmen ilk başkayim makam mürşid olarak atanma sözünü dahi kapıp,  gelen giden tüüm yardımın, zekatın ve sadakanın ve dahi diğer nemaları dahii, derünn derüün fitne fesat ürettikleri  KENDİ HAREM-İ HÜMAYUNLARI OLAN, ADINA akademia dedikleri hazların mekanına   ,yaşı küçük aklı daha küçük ,tipi aynı onlara kayarak benzemiş  olan suni akrabacıkları vasıtasıylan aktarmışlar ve zavallı tepedekilere de ,bu uçkur düşkünü, papucun kenarı  akrabayı korumak kalmış  vesselam..iş bu not belgeli olup ; gerekenlerin yapılması içün Sevdiğime ..


6 haziran
 cuma.bu sabah rüyamda  Reyhan Hanım, başka bir yaşlı kadına benim için telefon açmış… benim gerçekleşmesi çok zor olan istediğim bir şey varmış ve o yaşlı kadın,  bunun olması için bu gece Ali Amcama rabıta zikri yapacağını söylüyor. sonra bana şamdanımdaki uzun şarap rengi mumu yakarak  uzatıyor. altına mühür misali akmış olan o mumu alıp saksıdaki  yeşil yapraklı yuka ağacımın dibine toprağa dikkatle dikiyorum ...bugün akşam pembeciği arıyorum.. Evvel Zamanımın tarihi Tekke camii tadilatı bitmiş ve devlet erkanı Cuma vakti açılışını yapmış ,pembecikte ağırlanmış..

08 haziran pazar
..yakaza .  gözlerim kapanırken gözlerimin içinde beyaz bir mum yanıyor..


11 haziran Çarşamba.. akşamüstü   Musa bey beni,Orhun Baba ile eşini alarak Eyüp Sultan’a Eril Baba’ya götürdü. yolda Orhun Baba dün gece aniden şu sözleri bağırarak uyandığını bize nakletti.demiş ki : LOZAN'A SELAM, KUR'AN-I KERİMLE YOLA DEVAM !!.. vee..az sonra halvetiramazani Alibektaşi Baba ve nakşibendiment Hüseyini Baba geldiler.yemekten sonra onlar beni yanlarına baş köşeye davet edip: ”bize soru sor ve sohbeti ateşlendirip ortalığı istediğin kadar karıştır “deyu destur dahi verüp, ben dahi tüüm edebsiz sorularımdan olan:"en büyük put mürşid dahil - ülkemizde olan biten her şeyden mesul olduklarını  ve sorumlu oldukları bizim bu münafık müslümanlığımızı nasıl açıklayacakları da dahil  tüm  sualleri sordum. her birinden de en içten,en doğru cevapları müstakilen aldım
J..sohbetin şiddeti arttıkça Hüseyni Baba Davudi Alpesed’ e istediği şeyleri söylüyor, Aşık Murat ney üfleyip  Alpesed  onları terennüm ediyordu ki, bende o olağanüstü sesle yıkanmak için gözlerimi sımsıkı kapıyordum.ve sohbetten hepsi mündemiç şen olup, bu bahtiyar sohbete ramazanda da aynen devamı için söz aldılar..bu sohbette bulunma şerefi verilmiş dört  el sayısı kadar talebe de hayatlarının en ağır soru cevaplarıyla yüzleştiler tabii.. ve cevaplar yerine cesur sorular sorması için ezelden desturlu olan ben ihya oldum.. teşekkürler.ve gece  Sen geldin. üstelik beni her an aldattığını biliyorum..ve yazmam lazım geldiğinden geldiğini anladım..tüm bu olan biten acaip akımın  yazabilmem için verilen hediyelerden olduğunu da anladım.teşekkür ediyorum..SENİ SEVİYORUM..                              *******************************

İLMİ HU… HARFLERİN MİTOLOJİSİ SEYRÜ SÜLÜKÜNDE ESMA İLAHLARI PANTEONU…   ÂNKÂ = 30 HARF= 3 SÜTÛN İLMİ..

ALLAHU ..O ALLAH ki, O ,belli olan tek bir İlah, tek bir Tanrıdır..  O HU dur..

AL-LAH
 eski devirlerde diğer putlardan bir puttu ve saygındı..çünkü AL-LAH lafzıda aynı bilinebilecek her şey gibi harf ve kelimelerden yaratılmıştı.. ve bütün esmalar baş esma olan AL-LA-HU tarafından YARATILDI.. .o yüzden de yaratılmış her şey  başlangıç noktası O'NA DÖNER..  yanii İSİMSİZ ve SIFATSIZ OLAN'A....hakikatte
O'nun adı sırdır ve ismi azam O'dur.kim ki O'nu bildi, O, ADEM'İN SIRRINA ERDİ..


oysaki  AL-LA-HU’daki HU=boşluk dairesi” O “harfi başkaydı..HU nefesdi
.ve bu nefesin içinde hikmet zerreleri-dürri yekta incileri=İLMÜ LEDÜN vardı. işte O beyaz incinin içinde de Velayeti İnsan denen kimlik sureti sırlıydı. kim bu manaya erdi, kendi Zâtını Âli bildi, ilim-hikmet O’nun oldu. O bildirdiğinde bilinir, buldurduğunda, O, gizli hazineyi genç bulunurdu.

 ÂNKÂ O’DUR.O kendini nereye sakladıysa yine oradan kendi bulur ..

kendine Hızır olup, Hazırû Huzur durup, öğretir.. bu özel bir talim- zevktir.. ve tüm zevklerden, tüm renklerden, tüm kokulardan, tüm suretlerden beridir. .O sahneden görünen değil, O sahnede ki kuklaları oynatan değil,O sahneye ışığı tutan değil, O sahnedeki senaryoyu yazan değil, O TÜM BUNLARA CAMİİ ama yaratılmış hiçbir esma-şeylere sahip değildir

O Ali CemGiz Üstadı Efendim ,kendini sayısız defa sayısız biçimde pazarlayıp, pazara çıkartıp satmış 
ve ederini ödeyip gittiği her evden hiiç  bilinemeden, bekaretini  aynen koruyarak, hiç dokunulamamış, kapağı hiç açılamamış bir hazine sandığı olarak eve  dönmeyi bilmiştir ve halen bilir J ..
ŞAH-I MER'AN
İNSAN


Sevdiğim..
artık sona gelirken kendimi  serbest bıraktığım ve harflerime “işinize bakın, ben sadece yazarım” dediğim şu an da, geldiğim nokta sonsuzluk  biliyorsun.


 sanki harfler gökten dizi dizi akıyor ve ellerimden Sana, ak bir kağıda kendisini sunuyorlar. harflerin aşık olup geldiği biri olarak ,onların ilk geldiği günleri hatırlıyorum. ne kadar ağırdı. HARF KUMBARASINA dönmüştüm ..harflerim yukarıdan RAHMAN-yağmur gibi içime inerken, aynı yazarkasa gibi sesler geliyordu. ben bu kadar harfle ne yapacaktım ve canım çok yanıyordu.. böyle bir şeyi insan kime anlatabilir ki?. zaten adınız çıkmış deliye ,kim inanır veliye gibi bir şeydi buJ..


Sevdiğim şimdi harflerime, bana 8. senedir eşlik eden o mübarek yazgıma  teşekkür etmek istiyorum.ben onlarla inanılmaz şeyler yaşadım. insan harfleri bu kadar mı sever. işte ben onları öyle sevdim.ve harflere ,yazıya, yazgıya aşık olan birinin asla hiçbir varlığa tahammül edip çekemeyeceğini de anladım. zira bizler halen Levhi Mahfuz'da bedenlenmemiş harfler olarak kayıtlı dururken, nasıl aşağıya, bu süfli hale düşmek istediğimizin kavgasını veriyorduk. 

            HARFLERİN VAHDETNAMESİ

Evett.. biz harfler, bunu neden istemiştik ve kendimize böyle bir kader yazmıştık? neden yazdığımız yazgımız olup, o yazgıyı suretlendirmiştik? .neden bu kadar çok yaratılmak ve var olmak dilemiştik?  bizi bizden başka kim bilebilirdi ki zaten?….şunun şurasında kaç harftik  ve o harfleri oluşturan kaç noktadan ibarettik?.. biz yazdıkça yazdıkça kendimizi nasıl çoğalttık? ….ve bundan nasıl bir sâlâtla muazzam zevk aldık?. yaratmayı nasıl sevdik ve yaratmak hiç bitmesin diledik?. çünkü biz kendimizi bilerek sevdik.. ve yine kendimizi harflerle ,sözle, yazıyla, suretle yazarak-kaydederek kendimizi kendimize sevdirdik..

Her şeyden daha âlâ, iliyyin ip sarmallarında seyran ederken, neden okunmayı ve bilinmeyi diledik?Kendimize bir vücûd neden yazdık? O vücuda bir isim verdik. o namevcûdu mümkün kıldık. sınırlarımızı genişlettik. hiç bir esma diğerine denk olmayacaktı. hiç bir esma diğerinin yetkisine ve sahasına müdahele edemeyecekti.. ve böylece esma-nur sütun direkleri- kamışlık tarlası, ayna salonu olan Arş-ı Rahman, makamı gönül, AŞK  oluştu.


bu aynı soyut bir suda yüzen ruh sütunları salonu misali idi.uzaktan bakınca hepsi aynı.ama yakından bakınca, kimi sağa, kimi sola dönen iliyyin ve siccin sütunlarıydı.. bunlar Akıl, Namos ,Kanunlardı. bunlar yasa koyucu ve yasaların kayıtlı olduğu Nurlardı. hani sabaha dek zikreden evlerden yükselen o nurlar var ya!!.. işte o ismi anılmışlar aslında; BU NUR SÜTUNLARININ –BU BEYT-KABE GÖNÜLLERİN aşağıya YANSIMASINDAN BAŞKA ŞEYLERde değillerdi.. o zikreden-unutmayanlar da bunlardı...


NUR SURESİ (36-37.ayetler): Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar, buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.


ve her bir esma sütunu- kanun koyucu kitap, zamanla, bedenlenmekten zevk aldıkça, kendi tanrılığını ilan etti.böylece  esma panteonu da doğdu. insanlar, bu akıl sütunlarının içindeki her zerrede yaşayan varlıkları müşahede ettikçe, onları resim ve heykele çevirip ölümsüz kılmaya başladı... yanii  ilk putlar ortaya çıktı. başlangıçta bu bilinmek ve anlaşılmak için verilen bir izin olsa da, hakikatte bu, akılları Yaratanın onlara bir mekri idi .çünkü bilinmek murad eden O’ ydu ..


ama KENDİNİ BİLDİRDİKLERİ ile kendilerini bilenler, kendilerini O’NUN YERİNE KOYDUKLARINDA  işler değişti. ve söz dinleyenler için dinlenerek öğrenecekleri dinler ortaya çıkmaya başladı.. ve her akıl sütunu kendisindeki Nübüvveti ve Risaleti açığa çıkarttı... yani bu sütunlar zamanla, yeryüzünde peygamberler olarak, kendi kanunları olan- din koyucular olarak bilinecektir ve halen de MAKAM-I VELAYETLE aynen öyledir..


ewett.en sevdiğim mevzu..ne anlamışım bakalım.ismi ve cismi henüz yok iken 
KAF’ı NUN’a vurup OL davulunu çaldığından itibaren OL- ALLAHU, kendine  evvela RAHMAN (KAF) veRAHİYM(NUN) icad etti yani yaratım başladı.


kendini bilmesi için evvela aynı Adem’e öğrettiği gibi isimleri yaratması ve o isimlerin işlevlerini onlara bildirmesi lazımdı ve öyle de yaptı. vaktaki bu isimler ,yani letaif çakraları, CD deniz dalga havzaları ,her biri kendi yayınını yapıp, diğerine baskın olup ,kendi tanrılıklarını ilan ettiler. MİTOLOJİK ESMA ÇOCUKLARI SAVAŞLARI ÇIKTI.. cd yayınları yapan letaif –şakra çarkları bıztlayıp, negatif etkili yanlarını ve dualitelerini ortaya çıkartıp,bunu kullanmayı da böylece öğrendiler= nar ile nur oluştu.. yani ilk negatif pozitif kanunlar ve imtihan düzeneği kendini bilmiş oldu..


oysa Yaratanın maksadı başka idi: ve yarattığı ama kendilerine henüz kendilerine ne iş için yaratıldıklarını bildirmediği  OL  esmayı  külliyen, ADEM SURETİNDEN YARATTIĞI KENDİ VÜCUDUNA NEFES, “HU” ETTİ ve kendi nefsini var edip, onunla buğday(her bir başağında 99 ila 111 tanesi olan esmayı) yedi.. böylece isteseler de istemeseler de –yani bilerek te bilmeyerek te hepsi ADEM’E SECDEYE MAHKUM OLDU .. SECDE KILDI.. EL’AN ÖYLE!
 


HACCÜL EKBER - ADEM-İ CAMİİ: 
tüm şeyler=isimler Adem’de fena bulup secde kılarken ADEM’İ VAR ederek -eşya Adem’i tevhid etmiştir..ve Hazret-i İNSAN olan bu Adem, eşyayı kendinde her cihetiyle bilmiştir.. kendini bilip-kendine arif olan, eşyayı da böylece bilecek ,onlara isimlerle haklarını vererek, kendine vakıf olup ,vakfesine duracaktır..O ADEM ki artık O, Arefe sırrına mazhar olup, KENDİNE –ARAFAT'A-ARİF  OLMUŞTUR…

ve  Adem’in dünya hayatına nüzulü ile ilk ataerkil dini yapı açığa çıktı.ata direği BABA KUTSALDI..O TANRISAL RAHMAN OLANDI.atalar kültü doğdu ve kavmin en yaşlısı ataya secde başladı.bugünde pek çok kavimde halen devam eder.ve hepimizin içinde DNA larımızda ataya saygı o yüzden vardır..bu ilk yaratılan ADEM sırrından bize kalan mirasdır. bugünde makamı Ademiyetine eren hemen ona secde etmek ister, mesela ki, ben J(SECDEM ARTIK BU USÜL KALKTIĞINDAN RED EDİLDİ TABİİ J)..


bu tanrı insan dinleri de, hz peygamberimiz MUHAMMED MUSTAFA ile son bulmuştur. zira o has kuldur.yani özgürdür. dilediği kanunu koyucudur.. tekamüllerin zirvesidir ve O GELDİKTEN SONRA ARTIK  TANRI İNSAN-İLAHLIK KURUMUNA GEREK KALMAMIŞTIR.. ve insanlık tarihi artık, HU ‘NUN SONSUZ HAYATI YAŞAMA NEFES  İDARESİNİ BAŞLATMIŞTIR.. bundan kelli, refiki âlâ ,sonsuz –bitimsiz bilişler ve oluşlar-ÂNKÂ lık devri başlamıştır ki, buda şahit-şehitlikle eştir..

 ÂNKÂ = 30 HARF= 3 SÜTÛN İLMİ..
nur cihan12.06.2014nuralem7@hotmail.com