16 Kasım 2014 Pazar

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 13



30 (O’tuz)  KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI  MASALI  13


Bana öyle bir âyet indirildi ki, Dâvûd oğlu Süleyman’la benden başka kimseye indirilmedi. Bu Bismillâhirrahmânirrahim'dir
 (Heysemî, 7:86).

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..nasılsın?.inşallah çok şâfiisin ..gözlerim gözlerindeyken bu kaçınılmaz halimiz hep sürecek biliyorsun.. ve gözlerin kalbimdeyken ve gözlerim kalbindeyken.. bu hafta ne anladım bak!! Ben RA HARFİni atlayıp başka harflere geçmişim meğerse..böyle bir şeyi neden yaptığımı çözemiyorum ki, bilirsin en değerli harf dersim RA’dır..GÖZ TAHSİLİM .. GÖZLERİNİN TAHSİLİ..nerdesin? sanırım Seni kaybettiğim için, bu harf benden saklanıp unutturuldu .. neyse ki, bir dahaki haftaya özel bir RA MEKTUBUM olsun diliyorum ve amiin..katkılarını gözlerinden gözlerime beklerim efendim J ..

2 kasım pazar sabahı....rüyamda bir evdeyim yanımda herkesin manalarını çalıp hal sahibi olan bir tanıdığım ve annem var..birden üst kata çıkıyorum.. oradan bahçeye bakıyorum.. Haybabamın bir ağaçta asılı  boynuz misali abanozdan bir tabutu varmış..aa bir bakıyorum boyunuzun içi boş ve içinde ateş yanmaya başlıyor. hemen elimdeki içeceği, boynuzun içine döküyorum ama ateş kuvvetleniyor. Bu defa daha çok su döküyorum,ateş duruyor.. sonra aşağıya iniyorum…benim, bir hind-i moğol ve maya ırkı karışık ama maya yanı ağır basan bir rehberim varmış. o adama olanı anlatıyorum ve Sevdiğim o sanki Sensin?!!..sonra herkesin manalarını çalarak kendisine hal edinen tanıdığım ve o rehberim yukarı çıkmak istiyorlar ..arkadaşım hırsla, o şeyi çalmak için  ısrar ediyor.. ona izin vermiyor hatta onu kovuyorum. ama Maya’lı rehber ve onun ülkesindeki kendi gibi kişiler fırlıyor ve aniden üst kata çıkıyorlar. Bende anında üst kattayım.o boynuz; yatay duran bir kılıç gibi olmuş ve  bir  müze teşhir vitrinine yerleşmiş ,duruyor..içinde küçük bir ateş yanıyor sanki.. adam onu almak istiyor.. Ona, onun bana Haybabamdan miras kaldığını, alamayacağını söylüyorum.  ama adam dinlemeyip, kılıca elini uzatıyor.ve o boynuz ateşler içinde bir kılıca dönüşerek, o adamı tam tepesinden aşağıya ikiye biçiyor (*özür dilerim Sevdiğim,inan ben yapmadım,kılıç kendisi yaptı)..


Tabi ki uyanınca ,sevgili aklı maaş hz Google efendimden SUR ve NEFİR BORUSUnu didik didik araştırdım.. bak, alıntılarımı özetliyorum … SUR; "seslenmek, boru, üflenince ses çıkaran boynuz" anlamlarına gelirmiş. SUR,"kıyametin kopuşu ve kıyamet kopunca da tüm  insanlığı  diriltip, mahşer yerinde toplayacak olan İSRAFİL as ın üfürdüğü borudur..

nefir- sur-nakur-yuf borusu ;
Manda , su sığırı, öküz boynuzudan yapılan bir tür düdük borudur..Kadim Asya derviş çeyizlerinde, vahşi hayvanlardan korunmak için birer sur borusu olurdu.. Bektaşi erenleri, tarikatın usül ve sırlarına taarruz edip “la” diyen inkarcıların ruhlarına “yuh “ çekerler.. “ervahına yuh olsun” deyimi buradan kalmıştır.


Ve Zülkarneyn gibi boynuz sahibi olmak demek;İsrafil’in sur’u içinde zamanda seyahat eden, kuantum potansiyel zamane seyyahı olmak da demektir J.. iki cihan da da kaybettiği Sevdiğini, yana yakıla arayan İskender-i Zül-kar-neyn ‘lik mesleği sırrı budur .ölümsüzlük sırrına yolculuk ?!!!ve AŞK ..


Aşk ilahi sırr-ı ateş tir..hayat O’ dur..ilahi nefesin sırrı O’dur..sur’un içindeki kendiliğinden yanan ateş ilahi ilimdir.. ateşi çalmak ,maddeleşme sırrını-varlığın vücudunu da çalmak demektir..ve her şey aslında sur borusunun içinde olur biter. Rahmanın nefesi soyut ateştir..o öz hikmet –öz bilgidir..yanma sırrı simyadır..yanan arınır.yanan yakar ve arıtır.. yanmayan ne bilsin ateş-i aşkı O olur.. aşk tüm benlik duvarlarını yerle bir eder.. tüm varlık davalarından insanı soyundurur.. o artık kimliksiz, kişiliksiz ve Sevdiğine ulaşabilmek için herkese ayakaltıdır.. yana yana, döne döne gider aşık pervaneler özlerine..bilirler ki, ateşe kavuşunca ateş olacak ve yakacaklardır ateş-i aşka..

Felsefemdir kitab-ı imânım,
Taparım kendi rûhumun sesine.
Secde eyler hâkikatim her ân,
Kalbimin âteş-i mukaddesine. (hz Neyzen Tevfik)

sur borusu kılıçtır ve sur İsrafil (as) nefesidir.. ölüleri diriltir .. dirileri öldürür.. boyutlar arası tayy-i zaman, tayy-i mekan (astral seyahat) ilmidir..

nefir-sur borusu kadim asya Budist Lama dervişlerinde RAdong adındadır ve bizim nefirimizden birkaç metre daha uzundur..
en orjinalleri yılan-ejder şeklindeki gerçek sur borularıdır. .yani bir kişi, aslında genetik DNA sı içinde, genlerinin miraç merdiveninde, kendi ATA DİREĞİ olan âsâ=Kadüsesinde BU RUHSAL YOLCULUĞU YAPAR.. çünkü herkesin Levhi Mahfuzu, kendi kitabı olan  genetik-DNA kader yazılım programında vardır.ve her an kendini kadirlediğinin idrakine eren dervişler için, RAHMANİ NEFHA  her an onu Ruhûl Kûdüs nefesi ile yeniden ruhlandırır ve İsrafil, ilahi nefha olan  sûr’u ona üfler.. israfil gece yürüyen israil’e rehberdir (ama bunlar sahte İsrailliler değildir ,lütfen dikkat edelim.. bizim mana hırsızları ile işimiz yok)..


… Sevdiğim bu geçen zamanda Hermes’in yazdığı söylenen kitabı tekrar okumaya çalıştım ve bol bol şamanlık araştırdım =J okuyarak öğrenemedimden ve öğrenmem gereken her şey  gelip kendini bana tanıtacağından dolayı, tabii ki birebir tahsil gördüm J..(GİRİP ÇIKTIĞIM YERLERİ RÜYAMDAKİ MAYA-MOĞOL ŞAMANLARINDAN ANLADIN DEĞİL Mİ? kızmayacağına söz vermiştin unutma, buna mecburum… sadece beni severek çook koru lütfen)..şimdi Sana evvela Hermetizmden bende kalanları yazmak istiyorum..bu sayfada 200 sayfadan fazla alıntı var. elemeye ve silmeye kıyamasam da, okudukça okudukça onları silmeye ve kendimde kalan hz İdris’i Sana aktarmaya çalışacağım. .inanıyorum ki O, bu masal çocuğunu çok sever J..bir gün o mağaranın içinde ,o üçgen kara taşın altında bekleyen KADİM ADAM O’nunla her nasılsa görüşeceğime çok inanıyor ve O’nu ,yüksek hikmet dolu ilmini selamlıyorum.. şimdi benim kayıtlarımı izlediğini ve birlikte yazacağımıza da inanıyorum.. ve başlıyoruz Sevdiğim..Seni seviyorum.sakın beni aldatma olur mu ,lütfen….

KATİPLERİN PİRİ AZAMINA ..ÜÇ DEFA ULULANMIŞ VE KUR’ANI KERİMDE GÖKLERE ÇEKİLDİĞİ BİLDİRİLMİŞ HAY OLAN HZ İDRİS ALEHİSSELAM’A

İdris NEBİ nin sümer’deki adı Enok - NEBU dur...eski mısır’da ki ismi ise Thot’dur..eski yunan ise ona Hermes demiştir..merkür=akıl-zeka,O’nun astrolojik evidir. O güneşe en yakın olan heberci-ulak- nebidir.. Yaratıcının katibi olup; ilk yazıyı-hiyeroglifi –kalemi –kağıdı bulan, ilk gömleği icad edip dikendir..O aynı zamanda terzilerinde piridir..O, göksel bilimi yani astrolojiyi insanlığa sunan üstadı âzamdır..o yüzden de O’nun öğretisinin temel prensibi "aşağıdaki yukarıdakine benzer"dir... işte bu ilimle O, ilk defa esma okullarını kurmuş ve ilk tarikat =manevi kendini bilme derslerine başlamıştır..O’nun devrinde 42 esma ile tedrisat yapılırdı (mesela, osiris dini denen, hermetizmin devamı olan bugünkü Yahudi kabala tarikatında ise 72 esma ile çalışılırmış) ....çünkü  her peygamber yeni esmalar getirmiştir.. en çok esma Muhammed RasulAllah tarafından getirilip uygulanmıştır..çünkü O ilk yaratılan NUR ile son mühür NUR dur.. her peygamberin mirası olan kendisinden sonra geleceğe müjdeliği tek kişi Muhammed Mustafa (sav) dır....


İdris kelimesinden türemiş olan drese kelimesi; hem elbise, hem de dershane demektir.. şu halde kurduğu okullarda O’nun adı halen yaşar.. ve Allah her zaman dostuna sadıktır; adını anıp  zikrettikleri vardır ve O hay’ dır..





Hz İdris nebimizin hülle biçip, kişiye giydirmesi manevi yolda çok önemlidir
..yani O, kişiye özel esma elbisesi olan astrolojik kader biçer, diker ve o göyneği o kişiye O giydirir (*gönül –kalp-aşk gömleği=olmuş göynümüş –içi su dolu bir kalp=arşı azamdır)  .. böylece; irşad olacak dervişan-ı seyrü sülük yolcusu, yeni kaderinde seyahat eder ve O’nun açtığı bu kadim okula kaydolur.. tarikatta= yolda kadem, yani kadim, yani eski olmak hiyerarşisi daimdir.. bu okulun adı Turuku Âli Okuludur.. çok az öğrencisi vardır..çünkü saf dürüstlük-içi dışı-kalbi= dili bir olmak  elzemdir.. her öğrencisi milyonlarca avama bedel, merd-ü hüda eri abdallardır.. onlara asla ölüm yoktur. her biri şehit amma şahittir.. varlık onların ruhu ile ruhlanır, onların açtıkları esma tedrisatıyla vücud bulurlar. onların nefesi hay’dır. çünkü onlar hay’dır..



Bugün bilinen okunan hermes, hz İDRİS NEBİ değildir..çünkü O, bugün tapınılan ve sihir için kullanılan  hermesi asla onaylamazdı ..şimdi, hermetizm adı altında yine O’nun geldiği çağdaki Babil’in sihir- büyü dinini uygulanıp, gizli mabedlerde Osiris’e dua edilip, İsis ana tanrıçasına tapınılıyor..

oysa İdris Nebi ‘nin dünyaya getiriliş amacı şuydu; O NEBİ,Yaratıcının emri ile Babil’de kuyuya salınan Harut ile Marut adlı iki meleğin, halktan  KENDİLERİNE SORANLARA büyü ve sihir öğretmesi ve halkında bu ilmi kötüye kullanması yüzünden, bu ilmin tam zıttı rahmani tedrisat olarak zuhur ettirilmişti..


Babil kuyusundan esen fitne rüzgarı ile halk, Harut ile Marut’tan sadece kötülük için sihir öğrendi..ve öğrendikleri ile tabiat kanunlarını bozup,dengeleri değiştirip,  ilizyon ilmi ile ortalığı kaosa çevirdi....O ANA DEK tek bir millet ,tek bir aile olan insanlık böylece; Babil kuyusundan çıkan fitne rüzgarı ile, sayısız renk ve  dille, sayısız imtihan için göç yollarına sevk oldu....



… Ademoğlu Şit (SİS) nebi’den Şit oğlu İdris nebi dünyaya geldi..o devrede insanoğlunun ömrü çok uzun olup, dünyevi şartlar farklıydı..sanıyorum ki insanlar direkt  olarak; nasıl ki Harutla Marut adlı iki melekten bizzat  ilim tahsil ediyorsa, bilmedikleri tüm ilimleri de, o ilme haiz olan diğer varlıklardan görerek öğreniyorlardı.. çünkü tüm tabletlerdeki çizimler ve kayıtlar bunu işaret edip doğruluyor.. o taşlardaki suretler, yazılı kayıtlarda anlatılanlar hep göksel katlarda yaşayan meleklerin-cinlerin suretleridir.. bizdeyse bu ilim en detaylı Erzurumlu İbrahim Hakkı  Marifetname de anlatılır.. eski astronomi minyatürleri bunlarla doludur.. bu ilmin temeli yine BabİL ve İDRİS NEBİ’dir....


işte bu varlıkların yeryüzündeki ilk insanlara hocalık edip, birlikte yaşaması kaçınılmaz sonuçları  doğuruyor, HATTA BUNLAR ARASINDA İLİŞKİLER OLUP, MAHSULLERİ DÜNYAYA YAYILIYORDU ..bunların ilimleri de, kuvvetleri de olağanüstü idi..ve mitolojinin ilk tohumları da tam da bu esnada atılıyordu
(titanlar ve ademoğulları).. VE ZAMANLA BU göksel varlıklara (yani melek=cin), öğretmenlere tanrı denildi.. onlar, yerin güzel ölümlü kadınlarına aşık olup, nefislerine uydu.. bu yüzdende bedel olarak verdikleri ilmi sırlar, yeraltı hazinesi anahtarları ve imar kabiliyetleri ile yeryüzü hızla mamur edilip, değişti.. ve güç tutkusu, insan’a hakim-i malik  olma duygusu da verdiğinden, her bir yarı göksel varlık yeryüzünde hak iddia edip, tanrısallığı kendine veya atasına veya bu ilimleri kendisine öğretene atfetti ve ilk putlarda şekillenmeye başladı..



Yani bunu esma ilmi olarak anlamak istersek eğer. bilinmek isteyen her esmanın, her harfin, her kelimenin bedenlenmiş varlığı yeryüzüyle ilişki kurdu ve dünyaya tohumlarını saçtı.. her yere kendilerinden bir iz bir nişan bıraktılar ki, lazım olduklarında, yine onlarla temasa geçecek bir delil-bir ayetleri olsun ve hak katında bu şehadette varlık bulabilsinler.. çünkü ademoğlu bir mesnu - yapma varlıktı ..tüm esmalar onun yaratımında hizmet edip emek vermişti.. ve ademoğlu yaşadığı müddetçe onlarda bu dünyada vücûd bulup, varlık kazanacak ve onların deneyimleriyle kendilerini bilip seyredip, onunla zevk edeceklerdi…



ve varlık tekamülü dünyevi imtihan için hazırlandı..yoksa, yaratılmış aciz bir varlığın o ilimleri kendi kendine bilmesi imkansızdı. O, şuan, toprak beden kalıbındaki cansız bir heykeldi ki, içi boştu.. vücudundaki deliklerden rüzgar girip çıkarak-boş bir toprak kap ( bakara ) misali sesler çıkarırdı...kaldı ki bu hali ile,o devasa yapıları yapabilmeyi aklına dahi getirmesi komikti.. o halde her şeyin ilk başlangıcı ve oluşum kimyasının analizi çok önemlidir. Nasıl ki bizler hastalandığımızda bedenimizden bazı sıvılar alınır ve içinde ne var diye analiz edilir.. her şeyde aynen öyledir..hammademiz önemlidir..topraktan yaratılan var olduğu gibi, ışk’ın ışık’ından hamile kalıp, hakikati insaniyeyi doğuranda hep vardır..ve olacaktır..eskiler bu kimliklere tanrısallık atfedip, böyle kişileri lider seçmişlerdir.. bugün ne yazık ki bu ilimler unutulduğu ve değer verilmediğinden ,hiçbir anlamı olmayan kişileri güya seçiyor- seçiliyoruz..ve hafızalarımızdaki o olağanüstü bilgili yüksek ilimleri, bu cahillere sildirtiyoruz.. düşünemeyen, sorgulayamayan, akledemeyen, karar veremeyen o ilk mesnu-çamurdan balçık –içi bomboş- tın tın heykele doğru hızla sürükleniyoruz…



Mesela bu geçmişte olup biteni anlayabilmek için ilk mitolojilere veya en eski ilk destanlara bakmalıyız.
hemen hepsinde ölümlü bir yeryüzü güzel kadını, göksel ışıklardan biri- güneş veya ay ile birleşip, hamile kalıyor.. zaten eski kadim vakitlerde; kendisinde kut- ilahi ruh olmayan hiç kimse, ırkına idareci seçilemiyormuş.. liderlere tanrısallık yükleyip ,zamanla onları tanrı kabul etmek, hep ataya secdeden yani, hz Adem’e secdemizden kalan hatıradandır..


oysaki  o vakitler O’na secde eden bizler, O’nun vücudunda, O’nu var edenlerdik ve birlikte tektik-birdik.. yani O’ndan henüz ayrılmamıştık, O’nunla vahdet halinde idik...ne zamanki “oradan aşağıya yeryüzüne inin !!”denildik ve bizi taşıyan Adem tohumu gemimizle aşağıya indik

(*Dagon
kabilesindeki balık şeklindeki NOMMO=İANNA=İŞTAR=İSİS po tohumu gemisi :* Osirisin vücudu parçalandığında; nil nehrine düşerek bir balık tarafından yenen kayıp organıdır ve o balığın adı ohannesdir.. MİTOLOJİDE babası Üranus’un oğlu Kronos =SATÜRN=ZAMAN tarafından kesilen üreme organının denize düşmesi ile Afrodit’in doğumu misali….)



ve eğer, YUKARIDAKİ AŞAĞIDAKİNE BENZER PRENSİBİ böyle olmasaydı, onca değişik yaratığın resimleri dünyanın her yanında taşlara kazınmış olmazdı.. dünyanın her yanında aynı hatıraların olması bize, o devirlerde tek kıta olduğunu-henüz kıtaların ayrılmadığı bilgisini de verir.ve tek kaynaktan çıkan bu ilim her yere ulaşmıştır.. bugün çözülemeyen çok sır var sanılıyor.. aslında hiç sır yok.. sadece bugünün insanı korkunç kibirli… maddi teknolojiye ve madde kitabi ilme tapınıyor…günümüz putları maddi ilimler ve diplomalar oldu ne yazık ki.. yalan ilimler üzerine kurulmuş pek çok akademik kariyer var.. koskoca bir balon olan putlarından hakikati göremiyorlar. .eskiye ait her şeyle alay edip,yok sayıyor, zerrece saygı göstermiyorlar… sanki gökten zembille inmişler o yapma-mesnu -yokluğa mahkum yaratıklar ..oysa hakikat, zaten vaktiyle bizzat onlar tarafından kaydedilmiş… ne yazık ki anlayanı az..

"(Ey Muhammed)! İsmail, İdris, Zü'l-kifl hakkında anlattığımızı da an; onların her biri sabredenlerdendi. Onları rahmetimize kattık. Doğrusu onlar iyilerdendi." (Enbiyâ, 21/85-86).



İdris Nebiye 3 kere ululanmış Hermes denmesi ,O’nun yerde,gökte ve geçiş bölgesi arafta yetkin makam olmasındandır..ilk teslis O’nun öğretisiyle çıkmıştır..O’nun öğretisini ve dinini bozan yunanlılar, bu öğretiye kendi pağan inançlarını sokup monte etmiş ve o 3 defa ululanmışlığı baba-oğul ve kutsal ruha döndürmüşlerdir.. buna sebeb neydi peki? tabii ki nedeni kırgınlık ve kıskançlıktı..yani şeytanın ilk kırgınlığı hasedi de bu yüzdendi malum. KENDİSİNE İLİM VERİLMİŞ AMA AŞK VERİLMEMİŞTİ..OYSA HİKMET-İ AŞK ÖZDÜ...

iblis'in manevi rahmani okula kaydedilmemesi  ve onunda, alternatif şeytani okulunu aynı tedrisatla kendine kurması kader düzeneği -çarkı bakımından  kaçınılmazdır..
çünkü şeytan da, Adem yaratılmadan meleklere ve cinlere öğretmendi.. Adem gelince; O’na ayrıca esma-eşya-şeylere isim vererek icad edip- bilme -bildirme ilmi verilince,o bunu hazmedemedi.. oda kendi okulunu kurdu.. mesela eski yazıtlar buna ağarta ve şambala okulları demişler, derler.. biz bu okullarla ilgilenmiyoruz..çünkü biz ata direği –sıratel müstakim olan TURUKU ÂLİ OKULUNA KAYITLIYIZ ,ŞÜKÜR.. o halde sağ ve soldaki diğer iki okul ve öğretisi, istese de istemese de ortadaki yola mahkumdur ve ona çalışırlar J…..


ve bu yüksek bilgi ilmi bize; YILAN YOLLARI =TARİKAT=GENETİK DNA YAZILIM PROGRAMI KADÜSE SIRRINI verir. Asa’ya sahip olmak demek kılıca da sahip olmak demektir.. Asa’ ya sahip olmak demek, sur borusuna da sahip olmak demektir. Asa’ya sahip olmak demek, ilizyon ve simya ilmine de sahip olmak demektir..işte o yüzden Hermes’in kanatlı bir kadüse asası vardır ve bu ilmi bize ilk  metod haline getirip O  öğretmiştir.. her şeyin en eskisini analiz edersek kimse bizi saptırtamaz ve hakikat bize kendi kendisini öğretir.. öğreteni-mürşidi Allah olan ise kimseye sormaz.. o bilir, o anlar..


hermetizmde zihin tanrıdır. ama hakikat olan O, zihnide oluşturan bilinmez özdür..ve O,zihninde üstündedir.. O’nun adı olamaz…çünkü bir adı olursa o zaman o tanrı olamaz.. işte o yüzden de Yahudilikte tanrının en yüksek adını dile getirmek yasaktır.. ve o yüzden de tanrı görünmezdir.. görünen ve tezahür eden her şey ise bozulmaya ve dönüşmeye mahkumdur. .o halde değişen, dönüşen ve bozulan her şey mesnu-yapmadır ve asla tanrı olamaz.. değişip dönüştüğü içinde iyi değil kötüdür.. bozulduğu içinde kirli ve çirkindir. .günahkardır..zalimdir..


*evvet ..şimdi duruyor ve bakıyoruz, bu din bize hangi öğretiyi hatırlatıyor?
J..yaratıldıkları için günahkar olan ve bu günah için vaftiz edilen ve tüm günahlarına kefaret için kendini kurban sunan ve paganlığa döndürülen hz İsa nın öz dini olan İSEVİLİK dinini değil mi?.. mesela şuan bu öğretinin katolik tarikatında papa yaşayan tanrı kabul edilir.. demek ki, aslında, 3 defa ululanmışlıkla -hermetizme ait olanı almışlardır.. baba-kutsal ruh ve oğul aslında bozulmuş hz İdris dinidir.. yani bugünkü Katolikler pagandır...paganlar cahil halkın kitabı ve vaazlarla oynamışlardır.. eski mısır dinindeki Osiris i tanrı, oğlu Horusra yı İsa yapmışlar, o hikayeyi ona giydirmişlerdir.. hakikatte göğe çekildiği ayetle sabit tek kişi vardır ve oda hz İdris Nebimizdir(* İdris as ve İlyas as aynı kişi olduğu da söylenir).. ve bu ilmi bilen hermetik masonlar aslında halen osiris dinini devam ettirirler..


(Ey Muhammed)! Kitapta İdris'e dair söylediklerimizi de an. Çünkü o, dosdoğru bir peygamberdi. Onu yüce bir yere yükselttik." (Meryem, 19/56-57).

bu, hakiki manada- seyrü sülük  tekamülleri olaraksa doğrudur..
her manevi ışık insan böyle doğar.. o yüzden de baba sembolü önemlidir..amma hakikat-i mana , maddeye taşınıp ,ona mana yüklenirse işte böyle yeryüzü tanrılıkları ortaya çıkar ve o zamanda her varlık kendi tanrılığını ister ve hakkıdır da.. oysa kelime-i tevhid bize ne der? LAİLAHE İLLALLAH  değil mi? yani tanrılar-ilahlar yok ,sadece O –HU VAR..bu derin bir mevzu ve içi dışı yine aynı şey olduğundan, biz kadim yazımıza öylece devam edelim Sevdiğim J….



Mısır, İskender ile Yunanlıların eline geçtiğinde, hz İdris dini asırlar evvel çoktan bozulmuştumesela Heradot tarihinde yazar ki; buraya mısıra insiyelik için geldiğinde, piramitlerin 2000 sene evvelki sırlarını bilen tek kişi yoktur.. çünkü o ilim, onlardan kaldırılıp alınmıştır..haa ne kalmış, şimdi ona bakalım!.. eski mısır'da, hz İdris’in dinini bozunca ,onların elinde sadece sihir ve büyü –ilizyon simya sanatı kaldı ve tüm dünyada bu konuda en yetkin onlardı.. işte, Musa Nebinin de mucizesi o yüzden tüm sihirleri yutan ve yine de asla şişmanlamayan ASA- Kadüse sembolü oldu. .o asa aslında Hermes’in asasıydı.. yani ata direği genetik Turuku ÂLİ yolu..hakikatin yolu..hakikat gelince batıl zayil olur yolu J…ve her peygamberin bir asası vardır..


.. yunanlılar,
mısır&yunan hermetik rahiplerin tapınaklarında insiye olup çıkıp, kendi ülkesine döndüğünde, artık batıya uygarlık ve fenni-astroloji-yüksek tıp ilmide gitmiş oldu.. yeryüzünde ne varsa kadim dervişler onu icad edip bulur. diğer insanlarda bu idrak asla yoktur.. rahmani veya şeytani olsun, o ilmin kaynağı tektir ve aynı yerden aynı bilgi gelir. BUGÜNKÜ SANAL ALEMİN TEKNOLOJİSİ; KADİM DERVİŞLERİN BAŞLANGIÇTAN BERİ YAŞADIKLARI HİKMET İLMİMİN TEZAHÜR ETTRİLİP, MADDEYE DÖKÜLMÜŞ-ŞAYANI HAYRET BİR UYGULAMASIDIR….kişiler kendilerine göre o ilmi iyi veya kötü kullanabilirler veya pasifize ederler..


ve ülkelerine dönen yunanlı insiye dervişler, İdris-Thot’a Hermes dediler.. ve kendilerine verilmeyen sırlara kırgın olduklarından HİKMET İLMİNİ FELSEFEYE ÇEVİRDİLER.. ve hikmeti laboratuvara sokarak –beyinlerinin =egolarının=nefislerinin iki çıkarcı lobunda sağa ve sola snapsss snapsss ateşleri ile
J düşünerek-akılla tanrıya- babaya-hermese ulaşmaya çalıştılar..ve paganlık şahlandı, yunanlı tanrılar aşağıdaki yukardakine benzer deyip, toptan tanrı olmayı istemeye başladılar…imparatorlar tanrı oldu; kadın ve erkek sapık sevgililerini tanrı yaptılar ve halkı, onlara zorla taptırttılar. ozanlara para verdiler ve kendilerini de mitoloji hikayelerinin içine, olimpos dağındaki tanrılar katına dahil ettirdiler J ….ve böylece kendilerine astrolojide göklerden birer yıldız dahi satın aldılar.. bugün aynı uygulamayı papa halen yapar ve cennetten toprak satar…


….mesela kullandığımız medeni takvimlerdeki bazı ay ve gün  isimleri o tanrıya çevrilmiş pağan imparatorlara aittir.. o yüzden de Hikmetin sembolü olan küreler ilmini icad ettiler ki, bunun hakikisi Hermes’in kitabında anlatılmıştır.. sabit olan küre ve hareket eden küreler üzerinde yaratan ve yaratılan, tetikleyip dürten, eksi ve artı ,kadın ve erkek prensib çalışmasını incelemeye başladılar.. ama felsefeciler için paradox –kaos cazipti.. çünkü kaosun içinde disiplin, düzen ,çalışma vardı..yaratılıştaki AMA yı ancak bununla anlayabileceklerine inandılar.. sakin –suskun-duran  ise anlamsız ve boştu.. oysa her şey hikmetin hava baloncuklarında gizliydi.. boşluk denen şey dahi, o ilahi nefes hikmetle doluydu ve hikmetsiz-vahiysiz-ilhamsız-rahmani nefessiz çalışan hiçbir şeyde yoktu J O HALDE HERŞEY YERİNDE VE DOĞRU İDİ..


"Görünmeyen Tanrı aslında en çok tezahür edendir" ve "İyilik yalnızca Tanrıdadır" der Hermes kitabında..varlık sadece O dur.O’ndandır,O’na doğrudur..o halde her şeyi bilen ve tezahür ettiren O’ysa ,demek ki tek ve mutlak iyi,güzel olanda O’dur..yaratılmış her şey çirkindir,kötüdür ,günahkardır..aşk çirkindir –kötüdür.. HERŞEYİN KENDİSİ OLAN kıskanç değildir ,aşık olmak istemez, bir şeyi bilmek istemez.. çünkü bilir ki her şey kendisidir ve kendinden kendinedir..


O’na ulaşmak içinde ateş ve su ile arınmak-mesh-vaftiz olmak lazımdır.. şartlanmışlıklardan, varlığı kendine atfetmek suçundan temizlenmek için  yolcular bir dizi insiyasyon bilgilerini tekamülle alarak evvela  babayı bulurlar.. babayı bulan bilgiyi ve huzuru bulur-ÇOCUK BABANIN SIRRIDIRa erer ve kendisindeki mehdilik uyanır o vakit o derviş, HORUS RA yani İSEVİYET MAKAMINA GELİR.. insiyasyonda boynuz kulağı geçmeli ve tekamül mutlak bire- öze ulaşmalıdır..  ve çocuk babayı bulup bilince, babayı öldürür.. ki; böylece, isis’in vaktiyle osiris’e yaptığını yapsın.. mitolojideki anne GAYA=YERKÜRE’nin,  oğlu   KRONUS (Satürn)’e yaptırdığını, BABA URANÜS ’e  yapsın.. ve bu aşamada ilahi kutsal anne devreye girer. insiye adayı, onun emri ile babayı öldürür ve o ancak bu şekilde yeniden hamile kalabilir=dönüşüm devresi=tekamül çarkı bir daha devreder.çünkü bu dölleniş normal yolla maddi değil, kalbi soyut hikmet iledir..



RAhimiyete-mutlak yuvaya –OVM-OM-ON-10= KU ‘ya eren de,en mahrem cevhere –en kutsal öze, özel sahaya girer.
.burası babanın dahi izinsiz giremeyeceği mukaddes mihrabdır..MİHRABIN İÇİNDE İSE KORUNMUŞ OLAN MERYEM=GÖNÜL SIRRI  VARDIR.. kutsal bakire ;çocuklu ama bakire dul anne-güzel isis peçesini insiyeye açar ..tabii çok azı o cemale erişir.. bu bizim islam sufizmimize LEYLA ve leylanın peçesi olarak geçer ve leylayı ararken mevlayı bulmak olarak son bulur.. ki, sonrası her dem sırdır..


TAHA /94….Harun: «Ey anamın oğlu, sakalımı ve başımı tutma! Emin ol ki, «dediğime bakmadın da İsrail oğulları arasına ayrılık düşürdün.» dersin diye korktum.» dedi.


İdris Nebi öylesine hikmetle donanmıştı ki, kurduğu okullarda ANA SİSTEMİ VE RUHSAL SEMBOLLERİN DİLİNİ, her şeyi bize saf olarak bıraktı.. O’nun okulları bugün halen dünyanın her yerinde çalışıyor ve bozulmamış saf olan korunuyor..O yazıyı –harfleri icad etti..ve kitabında ilk önce dedi ki: “ben hiyoroglifle yazıp söyledim..benim yazımı BAŞKA BİR DİLE ÇEVİRİRSENİZ onun özü ,ses titreşim dalga boyu bozulur, ETKİSİ  KAYBOLUR...ve ses sihirdir yaratım simyasıdır.. ritmi ahengi bozulmuş bir çeviri lisanla O ARTIK İŞE YARAMAZ ..HÜKÜMSÜZDÜR..

bugün eldeki hermetik kitaplar; hz İdris nebinin kaydettiği hiyeroglif harflerden evvela kıptı diline, oradan yunanca ve latin dillerine aktarılıp, bize ise İngilizceden çevrilmiştir.. işte o yüzden tavşanın suyunun suyu çıkmış ,içindeki doğru nüansları yakalamaktan başka ondan geriye hiçbir şey kalmamıştır..

Amma bu ilmi ve harflerin ses rezonansının sırrını bize açıklayan İdris nebimizi anlarsak eğer, o vakit Kur’anın neden arapça geldiğini ve arapça olarak güzel bir sesle okunduğundaki ,o ruhlara yaptığı etkileri de az buçuk kavrayabiliriz değil mi?!

Bugünkü ilimde gelinen nokta bize şu analizi yapar..% 70 i su olan insan vatanı ,güzel bir sâdânın okuyacağı ilahi kelamla, muhakkak ki ses dalgasında gerekli düzeltme  desenini yapacak ve içsel alemiyle dışsal alemi tam doyuma ulaşacaktır...




HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

DAD Harf değeri 800….
.
velâddaallinlik.bir şeye son nokta koymak...GÖZÜMÜN ÜSTÜNDE GÖZ VAR ,O GÖNÜL GÖZÜM demek.. sadr, sad harfi nasıl ki gönül-kalp ise ve yaratım yazılım programımız sadrımıza iniyorsa , sidre sınırına gelen kişi de  DAL harfi ile,  sadrının nihayeti olan soyut vücuduna gelir… ve işe noktayı üzerine koyarak nihayet verir  VE LEDDALLİN AMİN = Ya Rabbi !!beni dalalete düşmüş sapıkların yoluna değil doğru yola  ilet…. amin  ..



HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ

1 kasım cumartesi..Kubbealtına Kudüs konferansına katıldım..muhteşemdi..ve anladım ki; İBRAHİM ATAMIZIN ilk doğan çocuğu olmak hasebiyle vadedilen her karış toprak bizimdir :)



7 kasım Cuma..bu sabah hayalimde şunu gördüm Sevdiğim..bir evdeyim.. Mahmudi amcama bakan hanımı geliyor ve bana koskocaman bir ayakkabı kutusu misali kutu hediye veriyor..mahmudi amcamdanmış..hediye paketini yırtıp kutunun kapağını açıyorum ki, içi silme en iyi cinsten tükenmez kalemle dolu..onları aslında istemiyorum..ama hediyeyi red edemem değil mi?.. Sevim hanıma diyorum ki, bu kalemlerden dilediğiniz kadarını alabilirsiniz. oda avucunu kutuya atıyor ve 8 tane kalemi alıyor…sonra mahmudi amcam bize geliyor ve ders anlatıyor..onun yanına gitmek istemiyorum ama edeben gidiyorum… sonra KAĞIDA ATEŞ İLE YAPILAN RESMİN ÜZERİNE KUŞ TELEĞİ İLE ÇİZİLEN RESMİ GÖRÜYORUM.. bu ilmi seviyor ve istiyorum…uyandım..

Sevdiğim..bana yardım et.Mahmudi ilim çok zor biliyorsun.. onu istemiyorum. herkes bana onun dediği gibi sapık der  ve beni linç etmek isterler ki, haklılarda. o yüzdende, hastalandı mı diye merak etsem de, ona telefon açmamaya karar veriyorum.. aklım hep onda..ya bir şey olduysa?!! Daha sonra masalımızın onun şehrinde yaşayan ses bilimcisi çocuğu mesaj yazıyor ki, onun rehberi de hastanede yoğun bakımdaymış..eee ..Allahım içim sıkıldı,ne yapayım. aramayacağım.. hayır!! ama birazdan yelkenleri indiriyor ve Mahmudi amcamı arıyorum.. “rüya gördüm, bir şey mi oldu merak ettim. iyi misiniz?” diyorum.. .. “anlat bakiim” diyor…anlatıyorum..gülüyor..hanımının 8 kalemi alabilmesine çok seviniyor ve “eh bari o kadar alabilmiş ya, çok güzel” diyor..iyiymiş. zaten seside güzel geliyordu..

Sevdiğim ben o ilmi ancak masalımın içinde masalsı bir hayalle sembolleyerek anladığım kadarıyla kaydedebilirim.. bundan kaçamayacağımı biliyorum aslında. .eskisi gibi korkmuyorum da amma, Seni hep benle hissetmem lazım anlıyor musun. Seni gözlerim yitirdiğinde ve Sen kendini benden çektiğinde, her zamanki gibi boşluğa, karanlığa düşüyorum..Sana kırıldığım her seferinden yaptığım gibi, bilerek canını acıtabilmek için başka yollara giriyorum.ve inatla “gel beni kurtar ,ben Sana emanetim” diye küçük bir çocuk gibi orada tepin tepinip, gelip beni almanı ve sarıp sarmalamanı bekliyorum.. Sen gelince yine kanatlanıyor ve yine coşup taşıyorum.. sürekli halden hale kaptan kaba dolup boşalırken, su dolabından beter oluyorum ve evrilerek çevriliyor,zaman çıkrığında yol alıyorum…


ve arkadaşım telefon açıyor.müsaitsem gelip katıldığı Şamanist workshoplardaki öğrendiklerini anlatacakmış..çok seviniyorum..ikindileyin geliyor.. dinliyorum… Yunan Delfi  ve Maya da yetişmiş şamanlar gelmiş bu ülkeye.. anlatıyor. .hıım. Sevdiğim şunu anladım ki, nefes teknikleri ve bu şamanik derslerde kişiler alt dünyalara indiriliyor ve sonra orta dünyaya gidiliyormuş.. yaşanılanı ve rehberin nasıl yol gösterdiğini dinliyorum…üst dünyaya götüreni şimdiye dek hiç görmediğini söylüyor komşum.. böylece her şey yerleşmeye başlıyor..kamlık sanatının asıl mesleğini anlamaya başlıyorum ve islam tasavvufuyla nasıl oluyor da eskiden, şifa ve ruhsal yolculuktan başka yetkisi olmayan bu kişilerin, bugün bu derece güç kazanıp, siyasette ve her yerde  tanrısallık rolüne girdiklerini ise henüz çözemiyorum.. bir ara arkadaşıma bir şey anlatıyorum… o esnada arkadaşımın yüzünde rüyamdaki o korkunç maya şaman adamının kapkara yüzünü görüyorum.. adam o kadar nursuz bir kara ki, yok böyle bir şey.. o adamın yüzüne bakarken ilk defa maya ve aztek sanatındaki o adamların figürlerinin neden o derece çirkin-korkunç ve tehlikeli olduğunu hissettim…ondan korkmadım..arkadaşım korkmasın diye ona belli etmeden, onun yüzünde belki de bendeki yansımayı seyrettim?!!..


Ve birkaç gün sonra faceden bir hanım bana yazdı .onu şaman gibi hissettim. yazdım. oda kendisinin değil ama eşinin gerçek bir şaman olduğunu onu eklememi istedi..ekledim. yazıştık. sorular sordum ..tüm dürüstlüğü ile cevap verdi..o ateşe bakarak trans oluyormuş… ölüm ötesi alt dünyaya yolculuk yaptırtıyormuş.. trans için uyuşturucu ve içki kullanmıyor, sert kahve içip ateşe odaklanıyormuş..Allah’a inanıyormuş ama eşide oda dinlere inanmıyor.atalarının ruhuna inanıp tapınıyormuş.. tabiatta yaşıyorlar ve bir şaman gibi hissedip uyguluyorlarmış ki, onların ikisi de sanatçı.. yani ne kadar teşekkür etsem az biliyorum Sevdiğim.bana herşeyin en hakikisi ile ders öğretmeni çok seviyorum. bu harika bir şey..

10 kasım pazartesi.. sanırım Seni kızdırdım Sevdiğim iki haftadır nefes teknikli tasavvuf dersimiz iptal oluyor..bu pazarteside yıldız seyahati filmine ders olarak gideceğiz ..işte iptal olan ders yerine bugün Orhun amcadayım..ekonomi tarih akademisyeni ve yeğeni arkadaşımla ondayız.. ona  kamların ölüm ötesi yolculuğunu soruyorum. .oda evet doğru diyor ve anlatıyor..ve ona brahman rahipleri vs soruyorum.. sohbetin sonunda bana gülerek diyor ki:” siz o pek çok acaip şeyleri anlatırken burada olan biten temaşayı-cümbüşü seyredecektiniz, hepsi buradaydı “ diyor.. "bizi hep takip edip,seyrediyorlar değil mi" diyorum. "evet " diyor..gülüyoruz..ondan beni Ferdiyet babaya götürmesini istiyorum.. kızmak yoook!! öğrenmem lazım..

12 kasım Çarşamba..dün gece arkadaşımın misafiri olan F .Dilaver’in sohbetindeydik.. bugünde  kitap fuarında konferansına geldik.. bize önerdiği ve yayınevine ayırttığı hadis kitabından alıyoruz..ben hz Ali Divanı,resimli mitoloji, Avrasya’da şamanları ve İbn Arabi  kitapları aldım..Arabi hocamın arzuların tercümanı kitabının en sonunu açtım ve bir şiire gömüldüm. ahha!! oo!! Aman Allahım! O ne yazmış öyle! Sevinçten çıldırabilirim.yanii onun en mahrem sahasına girmek beni çok edebsiz yaptı.. kendimi muzur küçük bir çocuk gibi hissettim ve Hermes’in kitabının sonu gibi, bende şimdi bu yazımı o olağanüstü zevkü sefa ile bitiriyorum..bakalım Sen ne hatırlayacaksın Sevdiğim J..AĞACIN KÖKLERİNE YİNE GEL…………
nur cihan

nuralem7@hotmail.com
16.11.2014

Tayba’nın bir güzel ceylanı var ki,bakışları ok gibi

Büyüleyici bakışları sanki keskin kılıç gibi

Arafat’da anladım onun benden ne istediğini
Ama sabredemedim bir türlü tutamadım kendimi

Onunla bir araya geldik “Cem “gecesi
Tıpkı şu meşhur atasözünde söylendiği gibi

O kızın yemini çoğunlukla asılsızdır, dinle
Fakat pek fazla güvenme aldatıcı sözlerine

Mina’da yaşadım ben o büyük mutluluğu
İsterim sürsün bu mutluluk ömrüm boyu

La’la tepelerinde görünce o güzeli kalbim sevinçle doldu
Ay gibi parlayan paraladıkça ışıklar saçan güzeli

Ramet tepelerinden attı atacağını; es –Saba’da yöneldi bu aleme
Ve Hacir’in taşlı bayırlarından kaldırdı tüm yasakları

Durmadan Barik üzerinde gezen bulutları gözetledi
Aklından geçen düşüncelerden daha süratli çakan şimşekleri

El-Gada suları azaldı alev alev yanan ateşten
Bağrımda yalımlanan aşkın tutuşturduğu bir ateşten

En –Nakâ’dan Ban ağaçları altında birden göründü o güzel
Saklanan en kıymetli incilerle süslenmiş o güzel

Zat’l-Adâ’da gerisin geriye döndü o güzel
Orada gizlenmiş duran aslandan korktu o güzel

Zi Selem’de teslim etti kanımı canımı
Öldüren bakışlarına yakıcımı yakıcı

Hımâ’da bekledi o güzel Liva’da eğlendi
Açığa çıktı her şeyi geçersiz kılan o kararlı azmi

Alic’de durdu ayarladı tüm işlerini
Ve bütün yırtıcı kuşların pençelerinden kurtulmak istedi

Ve işte yükseliyor tahtırevanı semaya deliyor tavanı
Yükseliyor ta burçlara ,erişemez artık ona yerdekilerin bakışları

İBN ARABİ
( Arzuların Tercümanı/   m.kanık)