4 Aralık 2014 Perşembe

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 14

30 (O’tuz)  KUŞ ,30 HARF OLAN ÂNKA ‘ NIN RÜYASI  MASALI  14

HARF MÜREKKEBİN İÇİNDEDİR..MÜREKKEBİN HARF OLMA İSTEĞİ ONU MÜREKKEBLİKTEN ÇIKARTMIŞ VE AKIŞKANLIĞINI SABİT EDİP DURDURMUŞTUR. maddeleşme isteği mürekkebe pahalı ,duran bir harf olarak yansımıştır .ve ne zamanki biri onu okudu, işte mürekkeb de uçan harf olarak havaya savruldu ve hayat olup-nefes buldu..


TARİHTE DİNSEL MANADA ARANAN AMMA ASLA BULUNAMAYAN ,O LEYLA LEYLA FASLI ŞAHANESİ OLAN KADINI ARAMAK VE BULAMAMAK....MESELE PEÇEYİ İNDİREMEMEK MESELESİ..

Kur’an ve tüm dini öğretiler- ezoterizm bilgileri bize daima başlangıç olan ADEM i erkeği-ERLİK sembolünü anlatırlar
..kadın nedense başlangıçta ne ismen, nede cismen vardır..bizler, tüm yaratılmışlarsa bunu böyle bilir, böyle kabul eder, nedenini ise asla sorgulamayız..oysa Yaratıcımız bize ayetinde şöyle der :

 Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun diye eşini de ondan yaratan Allah'tır. O, eşini kucaklayıp sarılınca (ona yaklaşınca), eşi hafif bir yük yüklendi (hâmile kaldı). Bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı. O vakit ikisi birden Rableri olan Allah'a şöyle dua ettiler: «Eğer bize salih bir evlat verirsen, biz muhakkak şükredenlerden olacağız.»  A’RÂF-189

O halde demek ki nefis yani nefes aranan ve bulunacak tek manadır.. nefsin sembolü ise tüüm öğretilerde sadece ve sadece kadındır.. ve kimdir bu kadın? o olmayan kadını nasıl arayabiliriz? Leyla  Leyla derken nasıl Mevla’yı bulabiliriz?..

Sevdiğim nasılsın? J..ben Senden gizli gizli, uzun zamandır kadını araştırıyorum.. hayalimde gittiğim Ukrayna’daki kadınlar yönetimi ve bir evin çatı katında bana özel teşhir edilen tüm dünya etnik kadınları ise, belki buna sebeptir. ..bunu asla bir erkeğin anlayamayacağını ve tam kemali ile bir kadın gibi idrak edemeyeceğini de  biliyorum. işte o yüzden de erkeklerin daima kadını ezip yok sayarak, onlardaki bu özel ve üstün manaya el koyduklarını ,bunu dahi sadece kendilerine mal ettiklerini de çözdüm.. bu alemde bir kadın olarak yaratılmış-tezahür etmiş birisi olarak kendimi öğrenmemin bana nelere mal olacağını da az çok anladım.. bu idraki yakalayan az sayıdaki tarihi kadının kendi başlarına ve yakınlarının başlarına getirdiklerini de SEZEREK, aniden fark etmeye başladım. .çok ağır bir şey bu..bilemiyorum tabii.. yanii. kendi kabımca kararımca Sana bir AK KADIN J masalı yazmak istiyorum izninle..

Sevdiğim.. her başarılı erkeğin ardında nasıl ki onun nefsi olan kadın varsa ,her başarılı kadının ardında da onun külli aklı - RAHMAN’ı olan ERİL’ liğinin nefesi HUU vardır..işte bu bilinçle lütfen elimi tut.. kalbime gel.. birlikte başaracak, birlikte yol alacaktık ya hanii.. lütfen beni bana bırakma ki, daha az hata yapayım, Seni incitmeyeyim..



Eski türklerde ocak =ateş kadınla özdeştir.. ocak dişidir. . ısınma, pişirme,aydınlanma olarak kullanıldığında yeryüzünde güneşin tezahürü-hayat kaynağı sayılır.. eski türklerde ateşi ancak bir kadın tutuşturur ve ateşe sadece o dokunabilirdi…o zaman anaerkil düzen hakimdi.. işte o yüzden de Türkiye’deki yüksek dereceli eritmeye sahip 9 ocağın adı da kadın adıdır.. ve o ocaklar kurulduğunda, o ocağa adını veren bakire kızlar gelip, ocaklarına ilk ateşi atmışlardır.. bu türklerdeki eski şaman inancının halen geleneklerde yaşadığına devlet eliyle delildir…Yakut’lara göre ilk ocağı Tanrı Ülgen’in üç kızı yakmıştır (lat-menat-uzza=üç kuğu).o yüzden de sacayaklar 3 gendir.. bazı büyük kazanlar üç bacaklıdır.. ve geçmişte kahin kadınlar, sıcak su dolu bir kabın üstündeki sacayak, yüksek bir tabureye oturarak kehanette bulunurlarmış..


eskiden en yüksek şamanlar sadece kadın olup, erkekler asla gerçek şaman olamazmış…ve  Yakutlarda, ateş tanrıları yedi kızkardeştir. buda Yahudilerin 7 kollu şamdanı sembolüne sebep olup, 7 kandilli Süreyya yıldızına atfedilmiştir.. tarihte ateşe ilk tapınmayı Kabil ve ailesine öğretense şeytandır.. ve  şeytan Kabil’e ateşi, babası Adem’den çaldırtmıştır.. bu olay yunan mitolojisine prometheus ismiyle geçmiştir.. Prometheus  Olimpos’tan ilahi nefha olan ateşi-bilgiyi-yaratma sırrını çalar.. buna bedel olarak Kafkasya’da bir dağa zincirlenir, her gün ciğerini bir kartal yer.. onu bu ızdıraptan bir insiye derviş adayı olan Herkül kurtarır.. ve yerde insan yaratmaya ceza olarak bu defa da  Zeus, yeryüzü kadını olan Pandora’yı ve fitne kutusu çeyizini yaratır..içinde iyi olansa sadece UMUT dur…..
*bu hikayeler insanlara masal,efsane gelebilir amma, esmaları ve seyrü sülük derviş hikayelerini-rüyaları bilenler içinse ,çok yüksek idrakleri  bizlere inşallah ihsan eder..

kadın bize daima yarım olarak anlatılır ve tanımlanır..oysa kadın asla yarım değildir.. belki bu idrake dek yarım olabilir..ama vakti gelen kadına denir ki “SEN BENİM TANIMLANAN TAMLIĞIMSIN”.. o erkeğin içindeki sırdır.. kadın o bilinmeyen XX dir..tamdır ve bölünemeyendir.. ama erkek XY dir ve bölünebilir..her erkek içindeki kadına ulaşmak için insiye olurken, kadınsa bundan nedense  men edilir.. geçmişte kadının kendindeki erilliği açığa çıkartmasına kara şamanlık denmiştir.. bu yüksek gücün son derece tehlikeli olduğu bize anlatılır ama, nedense kimse tam olanı bilemez. çünkü bugün hemen tüm güçler erkeklerin elindedir.. erkek kardeşler, kadın kardeşlere miraslarını bile vermez ve onları daima köleleri gibi kontrol etmek isterler.. kocalar karılarına asla haklarını vermez ve hep kendilerine secde etsin dilerler.. babalar eğer erkek evlatları varsa, kız evlatlarına kolay kolay hiçbir şeylerini nedense veremezler.. belki de bu, erkeğin kadında saklı olduğu gizli kıskançlığındandır, kim bilir?.. eğer bir kadında çok yüksek mana varsa, onu rehberi dahi istemeyip, ona yapmadığı maddi zulmü bırakmayabilir.. çünkü o zaman?!. ve onu, yine kendi yanındaki beşeri  kadınlarla cezalandırtıp, kendinden uzaklaştırabilir.. bunu neden yaparlar kimse bilmez sanılır amma, bilenlerde olabilir….



HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

RI ..Harf değeri 200… DUALİTE MU-HABBET ile oluşur; öyleyse karşılıklı sevişme- muhabbet içinde gören ve görülen lazımdır.. kainatta olmuş ve olacak her şey RA GÜCÜ ile olur.. ra gücü Rab’lik kuvvesidir… araplar ev sahibesi kadına BEYT ÜL RAB demişlerdir..o evin sahibesi kadındır…misafiri ise ERidir..Efendimiz as. ,miraçta “ben ALLAH’ı gördüm” dememiş:” Ben RAB Bİ Mİ gördüm” demiştir.. bu halimizde ise bizlerde, AYN’ı kendini bilmek yolu olan  ENFES OLMUŞ OLAN NEFESİMİZİ =nefsimizi bilirsek eğer; ALLAH ı değil , BİZİ TERBİYE EDEN RAB’Bİ’MİZİ BİLEBİLECEĞİZ misalidir…O halde daima bir terbiye eden mürşid-öğreten ile ,daima buna mazhar kalıp terbiye edilen bir mürid-öğrenen olacaktır.. hakiki vuslat gözden göze olur.. hakiki irşad gözden göze olur..insan vücudu hüccuratı göz göz, gözelerden oluşur..her göze; çekmece, havzı kevser kaynağıdır..o yüzden de HAK’KIN VÜCUDU SELSEBİLİN TA KENDİSİDİR..
Göz ne şaştı, ne (de sınırı) aştı.(NECM : 17)

Eski ademlerin yaşadığı Mu  ve Eski Mısır’da  Allah ‘ın ismi
RA- RE imiş ..bu hatıra Kur’an-ı Kerimin pek çok yerinde vardır.. ve inanılmaz görkemli olan AZAMET-İ HÜDA RA TEKBİR cümlesi ihtişamını halen sürdürür…. RA- O’nun bir sureti yoktu..o yüzden de güneş kursu şeklinde temsil ediliyordu.. O, boşluk daireydi.. havayı üfüren ve dünyayı aydınlatandı.. O  güneşin ruhu ,hayatın kaynağı, hay olandı.. O ‘nun hay olduğu daima bir yılan sembolü ile anlatılırdı..

mesela RA nın feza kayığı olup, islam tasavvufunda  BE TEKNESİne dönüşen sembol bir yılandır.. RA, RUH’a remizdir.. YILANSA O RUH’UN KENDİSİNİ BİLME, TURUKU ÂLİ- NEFS YOLU- ESMALAR SEMBOLÜ idi.. bugün halen hemen tüm mistizm ilimlerinde yılan ruha ve suya remizdir...yılan, göz- horuskop=horusra nın etrafını sarıp koruyan,  zaman çemberindeki tekamülü –çarkı devri daimidir.. çünkü yaşam ve dirlik için genetik= maddi yaratılmak ilmi şarttır.. bugün  DNA –GENETİK dediğimiz şey, çok yakın tarihe kadar ve manada halen yılan=hayye ile sembollenir ….o halde RA yani RUH ile beden, yani YILAN daima aynı şeydir..zira nefs kendisini bilirse ruhunu ,ruh kendisini bilirse terbiye edici nefsini bilir…bu devreden daire- kuyruğunu ısıran yılan  Ouroboros dur..ne kadar çok O harfi var değil mi J?..evvet..

RA KUDRETİ; varlık vücudunun bütün suretleri O’nundu ve O’ydu ..ama O hiçbir suretle kayıtlanamaz, bu kesin “O”, denemezdi. işte HÜVİYET-İ HU, O kimliği, boşluk dairesi-güneş kursu bunu anlatır. güneşe direk bakamaz kör olursun.. O’nu, ancak sana vereceği kendi gözleriyle görebilirsin ki, bunun adı RA’NIN GÖZÜDÜR.. çünkü insan gözü her şeyi görür ama kendi gözünü göremez ve o kişiye kendisini gösterecek saf bir ayn’a göz olansa, yine İnsan-ı KAMİL olan O’nun tezahürüdür..o yüzden de ezoteristik, İdris nebi-hermetik kendini bilme okullarında yetişen –insiye edilen dervişan- seyrü sülük gören  IŞIK İNSANLARına  “AL’U’VİLER-AL’EVİ' LER “denilegelmiştir.. bu ÂLİ hakikatte, en yüksek seviyede yani  ÂLİYYUN manada kendini –hiçliğini bilen yüksek idraklerin anlamıdır..


oysa bugün önüne gelen kendisine ben aleviyim demekte ve hz Ali’yi tanrılaştırarak ona zarar verip,hz peygamberimizi de incitmektedirler.. ALİ yi kendini bilmek- MÜRŞİD olarak anlayan idrak ne yazık ki halen çok nadirdir..işte gerçek ışık insanı ALUYYÜN VELİ ZATlar da sadece bu ÂLİ ALİLERDİR..irşad o yüzden ALİ’den ALİ’ye olur..onlar birbirlerini bakışlarından bilir anlarlar.. bununsa dinle imanla alakası yoktur..RUH’A AİT BİR ÖĞRETİDİR..iman gayb’adır..saf bir sadakatle kişi rabbine inanır ve bağlanırsa, RABİ HAS’I ona her şeyi göstererek birebir öğretir..bu bakımdan da irşad umuma değil; ZAT’ından Sıfat’ına başlayıp,tekamül arttıkça da ZAT’ından  ZAT’ına ya dönüşür..


Ne yazık ki günümüz insanı, yüzlerce yıldır hakiki kendini bilmek okullarından mahrum bırakılmıştır.. bu ceza, yine bu okulların başındaki kişilerin yetersizken malı sahiplenmeleri ve mirası hamudu ile kaldırıp iç etmeleri yüzünden islami kesimin elinden alınmıştır..elimizde kala kala tanrılaştırılmış ve hakkında zerre konuşmak yasak olan bir peygamber ve devletlerin kendine göre yonta yonta zorlama katı şeriatla örttüğü ,halkı dinden imandan buz gibi soğutup kaçıran,  içeriği boşaltılmış ibadetler kalmıştır.. bugün hemen hepimiz nüfus kağıdı  islami Müslümanıyız.. hasıl olması gereken Muhammedilikten çoook uzakız..

biz Muhamediyeti anlayabilecek kapasitede ne yazık ki değiliz.. çünkü O’nun getirdiği idrak tefekkürü surete izin vermiyor ve tüüm suret putlarını kırıp parçalıyor.. o yüzden de O’nun manasına kendisi yaşarken de sadece hakikatte çok az kişi erdi.. diğerleri dünyevi şeriat içinde kaldı ve başa geçer geçmez her şeyi yavaş yavaş eski haline döndürmeye başladılar..çünkü her şeyin en zirvesine çıkıp son noktayı koymak demek, aynı hızla aşağıya da düşmek demektir… kadını öne çıkartmaya çalışan peygamberimizin ardındansa, ilk iş olarak, kadını yine ilkel arap kavmindeki cahiliye devrine sokarak işe başlanıldı…


hakikati bilene ise susma yasağı konmuştu
..hz peygamberimiz yakın ashabına bir keresinde olayların şiddetlenmesi sırasında kimin sabredip susabileceğini sormuştu.. O’nu mazharı tam olarak anlayan sadece hz Ali  ise, üç defa tekrar  tekrar sorulan aynı soruya ,üç defa da  BEN SUSARIM dediğinden dolayı ,peygamberimiz  onu, AHİ-FETA KARDEŞİ OLARAK herkese İLAN ETMİŞTİR…sabrı selim kalp sahibi oydu…işte bu susmanın bedeli halen O’nların yolundan giden fetalarca sürdürülmektedir..


HOR US RA ;hür, özgür zihin, şuur ,zamandır.. o kozmik bilince ermenin nişanıdır..eğer kişide horusralık yani insanı kamillik- KENDİNİ BİLME İLMİ olan ÂLİLİK  açığa çıkarsa, o kişi kendisi bir yıldız adacığı-zaman çemberi olur.. kendi kutupsallığında güneş o olur.. çektiği her gezegen için terbiye edici yıldız odur.. güneşin ay ve diğer gezegenler üzerinde anlatılan mitolojik öyküleri bugün halen manada sürmektedir.. biz avamı nas sığ idraklerimizle hiçbir manayı anlayamıyoruz diye, hakikat kendini sergilemekten ve kendi kitabını okumaktan asla vazgeçmez..



Hz İdris-Hermes’e atfedilen kitapta ,kişinin gideceği nihai yer zihin -ŞUUR dur..onun ötesi yani,ters üçgen şeklindeki kalp ise rahiym esması sahibi-merhametin kucağı  yüce anne KU dur.. varlık SAF BİLİNÇDİR..her şey düşüncelerin tezahüründen başka bir şey  değildir..bunu dileyen ise NİYETTİR.. ameller niyetlerimize yani, tasarrufi yaratımlara göredir.. kişi ne diliyorsa o yüzden de o dilediği kendisidir…hayvani şehveti için cinsellik,para,makam,otorite peşindeyse o hayvani şehvetin ta kendisidir ve asla aliyyünlardan değildir, olamazda.. işi bitince bir hayvan gibi toprak olur o kadar.. ama istediği saf şuursa onun gideceği yer aliyyunluktur ki, o varlığı asla kendisine atfetmez.. ve mutlak olan şuurda; şura- sütun ruh tarlası olarak ayn’a lık vazifesini icra eder..onlara ölüm yoktur..sonsuza dek seyredene perde kurarlar..kendilerine hiç  bir şeyi sahiplenip, ŞEY-TAN yani yapma masnu ışığa –tezahüre aldanmazlar ve eşyaya var demezler.. işte sıradan ışıkçı aleviler ile ALİYYUNLAR ı ayıran bilinmeyen nüas da budur vesselam…

Allah: Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden (âlîyyunlardan) misin? dedi. SAD; 75


RA HARFİ ZAMAN’DIR.. takvimdir..astrolojidir..saattir.. Rüya, RÜYET tir.. rayiha –koku-ruh –ıtırdır.... göz’den başka tende değerli ne vardır ki zaten?.. GÖZ RUH’UN YANSIDIĞI YERDİR.. göz ruhun penceresidir. .göz  ruhların sevişme yatağıdır.. göz ışıkların kaynağı ve nurların yağdığı vatandır..göz daire içinde nokta olan insan-ı kamil gözbebeğidir..HAKKIN BELİRENİ İNSANDIR. o gözden ışıyan nura,  müslim mana ehli olanlar MUHAMMEDİ NUR der..diğer öğretilerde kendilerindeki nihai noktayla onu adlandırırlar..maksat aynı yere başka başka isimlerle de olsa varmaktır.. NOKTA gelinen son idraktir..

Pİ RA MİT –HAKİKATİN, GÜNEŞ ZAMAN SAATİ VE GÖLGELERİ
(*eski mısır dininde İlah esması olan RA ‘nın ilk yaratıcı zati ve subiti  esmaları… güneş’in ışıklarına göre yaşayan dünya insanlarının ilk terbiyecisi –mürşidi rolündeki güneş RA ‘nın ibadetleri gösteren  vakitleri …5 vakit farzlar ve gece-teheccüd, işrak,duha (kuşluk) namazları     ve esmalarının o vakte göre yaratım özellikleri.. zaman- dehir =insan  takvimi)

1-RA
= Rah veya Ray olarak da okunurdu. çeşitli şekillere giren  güneş tanrısı.                            
2-Amon(amin)=RA ile sık sık alakalandırılan yaratıcı tanrı.
3-Khnum=Koç başlı,insan şekline giren çömlekçi çarkçısı Ra’nın akşam görüntüsüdür.. Kefri ve Khnum olmasıyla gün batımı ve gün doğumunda önde gelir,Ra sık sık güneşin tepeye dikildiği öğle vaktini de temsil etmektedir.
4-Atum Ra=Amun Ra ile Atum Ra,benzerlikleri paylaşan tamamıyla ayrı bileşik tanrılardı.Tek tek bütün tanrıları şekillendirmiş,ilk tapınılan sekiz tanrıyı ve güneşi yaratmıştır.-Bütün tanrıların ve firavunların babasıdır.Bir başka mite göre Okyanus Nun’dan doğan ve Şu(rüzgar),Tefnut(nem) un yaratıcısıdır.
5-Kefri=Sabahları güneşi yuvarlayan ve Ra’nın sabah görüntüsü olan skarabe- bok böceğidir. Bazen Horus’un  farklı görüntüleri Ra’nın yerine kullanılmıştır. Ra sabah gün doğumunu,Hasor öğle,Tum da gün batımını temsil etmektedir.
6-PTAH= Ptah=Diğer yaratıcı bir tanrı,RA ile ilişkilendirilen sanatçıların koruyucusu.Güneşin gece yer altından ışık olmadığı zamandaki geçişi Ra ile ilişkilendirilmiştir. Ptah sık sık Amun ve Atum ile alakalandırılmıştır.

7-Ra Horakti=İleriki Mısır Mitolojisinde Ra Horakti bileşik tanrılardan çok bir görüntüsel rütbedir. RA,Horus’un görüntüsüdür denilir.Horakti ile alakalandırılan gün doğumunda Horus’un görüntüsüdür.Umut ve yeniden doğumun sembolik tanrısıdır.(*alıntıdır)

Üç kez ululanmış”,”üç kere ulu olarak anılan,-Mısır dinlerinde,bütün tanrıların "RA"nın görüntüsü oldukları inancına dayanılarak
, LaAH, Ra'nın en gelişmiş hali olarak da kabul edilendir ki, ileride belli bir ilah olan ALLAH KELİMESİNE dönüşecektir...

HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..şimdi hatırayı kayda geçiyoruz ,bakalım bunca günde neler anlamışım ve nasıl bir ruh tetiklemesi ile bu anlamlara ermişim..
17 kasım pazartesi.. tasavvuf dersimiz olarak yıldızlararası  filmine gittik.. konusu: dünya yerçekimini yitirdiğinden havadan sürekli toz-kül yağıyor, kıtlık var...hava nefes alınamayacak hale geldiğinden dünya hayatı bitmek üzere. nasa bilim insanları yerdeki insanlardan vazgeçmiş, uzaya insan sperm ve yumurtaları ile dolu bir uzay gemisi yollamak istiyor.. bunun kaptanlığını da daima gökten geldiğine inanan ve gözü hep göklerde olan bir adama veriyor..bu adamın hissi yanı kuvvetli küçük bir kızı var ki,  çocuk babanın sırrı lakin, hem de halası ve anası anlamında ( yani rahman ve rahim esması başroldeydi) J..küçük kızın annesi ölmüş .. kütüphaneli odasında bir hayaleti var,sık sık kitaplarını raftan atıyor, mors alfabesi ile bir şeyler anlatmaya çalışıyor..

dünyevi baba, nasanın  teklifi ile, dünyayı –ailesini kurtarmak üzere Satürn babaya  doğru yola çıktı J ..önce bir kurt delikten geçtiler ve Satürn babanın yörüngesine gelince de bir karadeliğe düştüler.. adam ailesini bir daha göremeyeceği, sözünü tutup kızına dönemeyeceği endişesinde.. ve ayna nöronlar da denen latif alemlerin, kat kat zihnine tamda işte o anda düştü..burası bir zihin şuur oda idi..yani babasına deli gibi aşık bir kızın, ona olan muhabbetinin rabıtasıydı bu alan ..çünkü karadelikte olsa, insanı dünyaya yerçekimine bağlayıp çeken  tek şey sevgi bağ=yerçekim kuvveti  idi.. ve adam Satürn de olduğundan, şuan dünyaya göre yüzlerce yaşındaydı ..kızının kütüphanesindeki o kitapları kendisinin düşürdüğünü, burada hapis kaldığı şuurdan, iletişim kurmak için mors harfleri yollayan o hayaletin ta kendisi olduğunu anladı.. ve çılgınca ağlamaya başladı..o ağlarken, artık büyük bir  bilim kadını olmuş olan kızı yerçekimini hissederek anladı..ve babasının yaşadığını ve hayaletinin de o olduğunu tabii.. işte artık dünya kurtulmuştu..

rahman olan Satürn baba dan gelen etki ile dünya terbiye olmuş, eksik kötü yanlarını temizlemiş ve bir defa daha temiz bir rahiym esması ile yerçekimi tevhidi sırrına erilmişti..hayat yeniden başladı.. uzayda  Satürn yörüngesine yerleşen baba Nuh ile bu işi tasarlayan nasa bilim adamının kızı Havva rolünde, gemilerindeki her varlığın  döllenmiş embiriyoları ile kendi uzay uygarlıklarını kurmaktaydılar J..amma asla illa bir sultan güç elde etmeyi akıl edip beceremediklerinden, ancak  Satürn ‘ün yakınında üst kurabildiler.. yani TEVHİD EDEMEDİKLERİNDEN SIRRI BİLLİP EREMEDİLER vesselam..

Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin. Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz
. RAHMAN; 33

*filmde sonuç; 
nasa bilim adamlarının ilmi ve fenni teknolojik batıni bilgide geldikleri yerin raporlarının görsel sunumu olup, bizi aydınlattıkları güzel bir çalışma idi..anlayan anladı..anlamayan film dedi seyretti geçti J..ve asıl önemlisi “elohim=onlar”, sık sık filmde nasa bilim adamlarınca  tekrar edildi.. bu kurgunun onlar tarafından tasarlanıp istenildiği ısrarla vurgulandı..YANİ KIYAMETİNİZİ KOPARTIRIZ,ARTIK KENDİNİZE ÇEKİ DÜZEN VERİN MESAJI  VERİLDİ..

19 kasım Çarşamba..yine göz doktorumdayım..damlam bitti..muayene ediyor ve allerjim geçmediğinden yeni bir damla daha yazıyor..cildim ve gözlerim çok hassaslaşmış..sanırım öleceğim.. doktoruma ,tefekkürümde ra harfime geldiğimi ve bana ra harfi deyince tıbben gözle  alakalı aklına ne geldiğini soruyorum J.. hemen “Google soralım” J diyor ve cep teline sesli okuyor..cevap horusra sembolü çıkıyor..gülüyoruz..” onu biliyorum, siz göz ve ra harfi için ne dersiniz ben onu istiyorum” diyorum..dr:ışık yapmadır..ışıkla ancak dışarda olanı görür bilirsin ve sanaldır ,gerçek değildir..oysa anadan doğma bir kör veya kapkara zifiri karanlıkta oturan biri, bir süre sonra karanlığın içinde de aynı eşya ve şeyler olduğunu ve aynı şekilde gördüğünü anlar” diyor gülerek..tamam ,işte buydu aradığım deyip teşekkür edip çıkıyorum…


20 kasım Perşembe..İstanbul’a gelen pembecikle bugün Fatih semtindeyiz..Zeyrek’ten aşağıya doğru gezerek yürüyoruz..bu yıl yaşadığım şehri gezerek öğrenmeye karar verdim Sevdiğim..doğup büyüdüğüm bu şehri ne yazık ki ne biliyor, nede tanıyorum..işte  sahildeyiz.belediyenin  tesisinde yemek yedik ve yürüyerek Eyüp Sultan’a geldik..pembecik, Evvel Zamanıma ithafen muhallebi yemek istedi.. yedik..Eril Babayı aradım müsait mi diye .hemen beklerim dedi..işte kalktık..çantamı açtım..aaa cüzdan yok J..ne yapayım?!! Hııh..peki bir taxiye bindik ..dooğru yemek yediğimiz yere yol aldık..içimden yaptığım şeylere kızdığını ve haklı olduğunu ama emanetine sahip çıkman gerektiğini söylüyor ve sakince bekliyorum.. lokantaya girdim..yetkiliye giderken, kalbim “masaya git” dedi.. masaya yaklaşıyorum.. oraya bir yabancı çift gelmiş ,sipariş veriyorlar.. gözüm masanın kahve rengi ahşap bacağına dikine  yapışmış kahve rengi deri cüzdanıma ilişiyor.. gülüyorum. mademki yere düştü ,yerde yatay yatması lazımken böyle dimdik ve masanın bacağıyla birleşik nasıl durduğuna hayret ediyorum...garson gülüyor..”aaa nasıl olur, bunca saat kimse görmedi” diyor..adam eğilip onu bana veriyor ve yine taxi. TEŞEKKÜRLER  Sevdiğim..aşk hep kıskançtır malum..

Eril Babadayız..çaylar geliyor..sadece biz varız..o yüzden onu ilk defa konuşurken, hem de
normalde konuşulmayan şeyleri sorularım üzerine bana anlatırken görüyor ve hayretle sevince gark oluyorum.. ona kam lar ile bizim  kamil mürşidler arasındaki anladıklarımı ve ölüm ötesi seyrü seferlerini ve bağlarını soruyorum..bir şamanla yazıştığımı (*bu arada Sevdiğim, şamanım Somuncu Babanın soyundan ve aynı terbiyede yetişmiş ama ailesine tepki olarak şamanlığı seçmiş saf bir melamet eri çıktı J..nasıl çekiyoruz birbirimizi değil mi?!  ..öyle katı bir şeriat anlayışı var ki şaşarsın.. tabii ki bu kendisine  ve başkalarına değil, ben islam dinindenim diyenlere karşı idi.çünkü eğer ben din sahibiyim diyorsan, dinin vecibelerini eksiksiz yerine getirmen icab ediyormuş ) .. ve Eril Babaya öğrendiklerimi, Orhun Babanın bu konuda anlattıklarından söylüyorum.. oda bana “şeriatla mı ,yoksa dinler üstü tasavvufla mı anlatayım” diyor.. gülüyor, tabii tasavvufla diyorum..o da, araçları put haline getirmemek lazım geldiğini; amacınsa her dinden, hatta dinsizlikten de  gidilecek tek yer ve şeyin O olduğunu çok açık ve sarih anlatıyor..hiç bir yaratılmış şey, adı-makamı  ne olursa olsun, ALLAH’IN ve O’NUN  İLMİNİN ÖNÜNE GEÇEMEZDİ.. evet biz Müslüman dervişlere düşen tek özel şeyse, benimde tek bulup anlayabildiğim şey olan bilmek zevki idi ki, Eril babaya göre buda bana yetip te artması gereken en yüksek lütuftu.. daha başka bir şey bekleyip istememem gerektiğini de ekledi..
*Sevdiğim..çook mestim
J..teşekkürler ..ne şanslıyım ki her işi en ehlinden bizzat sorarak öğrenebiliyorum şükür,hep Senden tabii..

27 kasım Perşembe ....  hoş geldin J..aylar geçti biliyorsun..hayalimde bembeyaz bir masaya yağları fışkıran yeni toplanmış simsiyah zeytinleri dizmişlerdi..yan taraftaki odada  ise   bembeyaz  saf  pamuktan elyaf yorgan misali bir  kumaş hazırlanıyordu..

28 kasım Cuma..bugünde pazartesi arkadaş grubumla Kanlıca'da Efe hz torununa davetlisiyiz...bizi tevhidhanelerinde ağırlıyorlar..onu gözlemliyor ve soruyorum ve tüüm içtenlikle anlattıklarını özümsemeye ve aradığım manayı yakalamaya çalışıyorum..arada Kut. Hocamızda bize sesle bağlanıyor..ve haftaya pazara bizi hatmeye davet ediyorlar (*ve bir davet daha var..anaerkil düzende sarayda mevleviye-i haremde kahvaltı ve akşama hatme-i nakkaşiye de cem ..izninle Sevdiğim…izninle..biliyorsun ki sahipsizlik kötüdür..gözden ırak olan gönülden de bağdat olur vesselam )

29 kasım cumartesi gecesi.. bu gece okuduğum ve gördüğüm bir şey üzerine aniden yazıyorum.. sonra yazımı okuyorum.. okurken okurken ağlamaktan helak oluyor ,yatmaya gidiyorum.. uyuyana dek nedense ağladım.. tekrar aşık olabilme devriyemi- o surun içindeki ateşin anlamını  düşündüm.. bunu tekrar kaldıramayacağımı ve çok yaşlanıp yorulduğumu anladım.. zaten Senin de başa çıkamayacağın kadar çok aşkın var..bende kimim ki onlarla yarışayım değil mi?..o yüzden artık Seni paylaşıyorum ..aşkımın ağırlığını onlara veriyorumdur belki de. . bilmiyorum.. ama arada beni unutmadığını, yad ettiğini de biliyorum J…bak bu şiirimiz.. hatırlayacak mısın bakalım..
**
 

dokunamazsın...
asla!!
dur!!
!! yasak!!
uzakta dur ve seyr et..
yaklaşmak yasak. .dokunmak yasak!!
sevmek serbest  ..
severken severken hayaller kurarsın..
uzaklar yakınlaşır..karanlık renklenir..
çok ağlarsın çooook...
neden hiç bir şey göremediğine üzülürsün..
boşluk..
simsiyah ..
hiç bir şey yok..
dokunacak,konuşacak,bakacak,duyacak hiç bir şey yok..
yokluğun içinde yok olurken aklını yitirirsin..
nerdesin ve neden kimse yok!!!
heyy!! sesimi duyan var mı?!
ses ver diye kapısına gider yumruklamak istersin..
kapı sana açılmaz..
kanatlların kapıda darmadağınık, yıkılırsın..
başarman lazım..
başartması lazım anlarsın.
kapıyı neden açmaması lazım bilirsin ..
amma..
ama.
neden ,neden diye çığlıklar atarsın..
ses ver .
ses ver.
ve dön ne olur bir defa suret ver.
içinde hiç bir şey olmayan sen ,hey sen ,sen kimsin ?
benim misin,senin miyim,biriz ama neden ayrıyız?
ne çok yıllar geçti hala gelmedin
ne çok harfleri yoluna dizdim okumadın
ne çok kelimem birikti
yazmadım
***
30 kasım Pazar..bugün aileme davet verdim.. ve Orhun baba ailesi,semarkant, pembecik, … var.. güzel geçti..ikramımız olan Samerkant harika şarkılar okudu …

1 aralık pazartesi..kızlarla dersimizdeyiz..arkadaşım aldığı uyarı üzerine nefes teknikleri dersimize son verdi J..çok ayıp Sevdiğim..ve bu defada orada öğrendiği başka bir tekniği bize uygulattı..isimlerimizi kağıda yazdık.bana Meltem çıktı..karşılıklı bir sandalyeye oturduk ve 15 dakikası benim 15 dakikası onun sırası olmak üzere şu rabıtaya başladık.. birbirlerimizin sadece gözlerine bakacak asla başka yere bakmayacaktık.. sırası olan, konuşma durdukça  şu soruyu soracaktı: BANA ANLATMAK İSTEDİĞİN BİR ŞEY VARMI? Karşısındaki de içinden ne gelirse konuşacaktı.. mimik, onaylamak, yönlendirmek yasaktı.. sadece gözgöze bakıyoruz.. başla.. Meltem:  bana anlatmak istediğin bir şey var mı?..ben:” evet var ..aslında sana havayı, yağmuru, karı ,doluyu, nemi ve tekrar yağmurun döngüsünü anlatmak isterim” diyor ve biraz anlatıyorum.. o yine bana aynı soruyu soruyor..bir şeyler anlatıyorum..sonra huysuzlanıyorum..defalarca sorduğu soruya "hayır sana bir şey anlatmak istemiyorum" diyorum..o yine kıpırdamadan aynını soruyor..”biliyor musun bu gözler neler gördü,sen ne şanslısın nasıl gözlere bakıyorsun” diyorum..gözümden yaş geliyor..huysuzluğum artıyor.. ”damlam nerde ,damlamı verin ,gözlerim yine gitti” diyorum..yöneticimiz Gülsüm bir peçete veriyor.. gözyaşlarımı siliyorum..soru yine geliyor ..susuyorum..susuyorum..susuyorum..soru yine aynı.. Meltemin gözlerine bakıp ,insanda tek değerli şeyin göz olduğunu ve her şeyin aslında göz göz göz olduğunu söylüyor, kahkaha krizine giriyorum ve takılı plak gibi göz göz göz göz demeye başlıyor yine susuyorum..ve sonra sinirlenip O’na soru soruyor ve O yüksek rabıta anlamımı eleştiriyorum.. ve ALLAH’ın gayyur çok kıskanç olduğunu ve bizim bu halimizden mesul olamayacağımızı ve peygamberlerin çok kıskanç olduklarını, aile ve çevrelerinin halini ve mürşidlerin çok kıskanç olduklarını çevre ve ailelerinden başlıkla ağlaya ağlaya söylüyorum ki ,Allahtan 15 dakikam doldu.. kurtuldum şükür J..

şimdi sorma sırası benim JMeltem’in gözlerinin içine bakıp :BANA ANLATMAK İSTEDİĞİN BİR ŞEY VAR MI?  diyorum..önce havadan sudan ve idraklerinden anlatıyor ve süresinin yarısından sonra aniden:”bu rüyadan uyanmak istiyorum ,bu oyundan çıkmak istiyorum, yeter sıkıldım her sabah aynı şeyleri görmekten nefret ediyorum” diye ağlayarak sızlanmaya ,bir çocuk gibi isyana, hep aynı şeyi söylemeye başlıyor..çok gülüyorum..çünkü işte o anda, onun ben olduğunu zevkle anlıyorum ki, benim  kendimle sürekli yaptığım kavgam budur..sözlerde bana aitti.,Meltem’de oyundan çıkınca “o ben değildim o sendin, kıskanç olanda bendim ben “dedi.. ama bilmediği şey var ki ben çok kıskançtım J..işte SEVDİĞİM bir kendimize farkındalık ve kendimizi  rabıta ile karşımızdakinin aynasından seyredip dinleme faslımızda böyle nihayete erdi J

Sevdiğimm..şimdi sadece benim gözlerimin içine bak ve söyle: BANA ANLATMAK İSTEDİĞİN BİR ŞEY VAR MI?..

nur cihan
nuralem7@hotmail.com
4.12.2014