10.masal bitmişti ve
yazdıklarımı hem hiç hak etmediğim, hem de ne yazdığımı sezdiğim ama anlayıp
anlatamadığım için çok korkup ,çok ağladığımdan “bir daha asla yazmayacağım”
dediğim gece Sen geldin.. Ağzımdan
çıkan her sözle imtihan oluyorum.. Susmayı da öğreneceğim demek ki..
“Sor, dedin, sor bana”.. Sessiz ve harfsiz kelimelerinle…
Olmayan klavyemden olmayan harflerimle yazdım:
“ne sorayım?
“Nur’u sor” dedin
“Nur nedir..? yazdım
“Nur benim dedin(mart/2008)
“Sor, dedin, sor bana”.. Sessiz ve harfsiz kelimelerinle…
Olmayan klavyemden olmayan harflerimle yazdım:
“ne sorayım?
“Nur’u sor” dedin
“Nur nedir..? yazdım
“Nur benim dedin(mart/2008)
Nûr/ 35:Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nispet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.
HU…HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ
NUN.. harf değeri 50; Sevgili
pek aceleci, sevimli, gülümseten NuN harfi J.. son
öğrendiğime göre NUN hem
RUH hem de NUR’muş.. yani, daire de O ,nokta da ʘ demekmiş ..o
halde, en son geldiğim mana geçerli olmak üzere ,şimdi kadim nun harfi
sembollerine göz atalım..
İsis, ŞiRA –SiriUS ile aynıdır..isis=sirius ‘un o devirdeki işareti daire içinde yıldız yani 1O yazılımıdır.. sembol rakamı 50 dir.. zaten bu masal çocuğuna da, DAİRE İÇİNDE NOKTA= ʘ “aradığın sembol bu “denilerek hedef
gösterilendir.. bugünkü mana ile düşünürsek ,tüm pc yazılımları
010010101011 ya hani!..ve gelecek yazılımlar sadece O.O..OO.. olmak üzere yazılmaya
çalışılıyor muş ki, bunu da rüyamda öğrenmiş, araştırdığımda doğru olduğunun teyidini
almıştım.. eğer bir gün tüm yazılımlar eski mısırda çözüldüğü gibi O.O.O. diye
anlaşılıp çözülürse, dünyada çözülmedik tek bir ilim ve bilgi kalmayacakmış
diye de öğrendim....belki de İdris Atamızın ilminde geldiği nokta yüzünden
tufan koptu, bilmiyoruz ki?!!
Eski Mısır’da gökyüzünün vücudu-göksel anne Rahiym esması NUT’dur..o ilk tohum olan po-zerre, NOUN-NUN’dur..nun, BEYAZ bir İNCİ CEVHER YUMURTASI olarak-unsuru azam kabul edilir ve o yumurta içinde, RA’nın olduğuna inanılır..Nut, geceleri güneşi ağzıyla yutup içine alarak,SET’in karanlık ışığından onu korur.. Güneş-NUR- RA, her gece göksel anne Nut’un bedeninde seyahat eder, sabahleyin yepyeni bir doğumla,tezahür rengi olan kızıllıkla Nut’un rahminden doğar..
her ilmi, göksel
astrolojiye göre yapan Mısırlılar için, tüm kendini bilme dersleri de astronomide
yatmaktaydı… Nut’un bedeni göksel feza, yani soyut deniz olduğundan, tüm bedeni
ᴧᴧᴧᴧᴧᴧᴧ dalga boyu ile
çizilmiştir.. aRabça hem 8- ʌ
hem de 7-V rakamına denktir..
yani Bismillahirrahmanirrahimin sırrı ,inen ve çıkan bu iki dalga boyunda
sırlıdır..
TÂLAK/ 12 : O Allah ki yedi Semâ yaratmış. Arzdan da
onların bir mislini, aralarından emir inip duruyor; şunu bilesiniz diye ki:
Allah her şey'e kadirdir ve Allah her şey'i ilmiyle ihata etmiştir.
Sevdiğim, hani bir gece
yarısı, başımın üzerinde iki elimin ters biçimde sımsıkı
kenetlenmiş hali ile uyanıp, ellerimi bir süre çözemeyip, neye benzediğini
seyretmiştim ya!..İKİ ELİMLE YARATTIĞIM ve İÇİÇE GEÇMİŞ hiç ayrılmayacak olan VUSLATTIK
BİZ..
SÂD/ 75; Ey İblîs! buyurdu: o benim iki elimle yarattığıma secde etmene ne mani' oldu sana? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa âlîlerden mi bulunuyorsun?
nun BALIK demekmiş.. balıksa türkçe şehir
anlamındaymış.. Ergenokon’ dan çıkan Türklerin kurduğu
ilk Uygur şehir bayraklarında beş
BALIK-ŞÂR varmış..Ninova’lı olan hz. YUNUS
(aklı suya ermiş) ismi, NÛN=BALIK (Osiris'in kopan ve balık Ohannesin yediği üreme organı ) anlamındadır ..hz Yunus miracını balık karnında yapmış, dünyaya ikinci
kez balıktan doğarak gelen ilk ve tek insanmış.. eski zamanlarda en büyük
tanrılardan olan NİN -SİN diye ay tanrısına denirken, ŞAMAŞ güneş tanrısıdr.. Nan
ve Mam daima dönüşümlü kullanılıp, anne- su-ekmek ile ilişiktir..
astrolojik olarak balık çağında dünyaya gelen İsa
RUHULLAH ve İsevilerinde
imgesi balıktır.. balık aynı zamanda RUH,Ayak ve Makam da demek olup, çocuk babanın sırrı, CEM MAKAMIdır. Kişi seyrü sülükünde babasının ERLİKSUYUNA
dönüp, kendi babası kendisi olduğunda, dede atasının mirasçısı da olurmuş J..seyrü
sülük rüyalarında kadim ilk ata Ademiyete ermek en elzem şeydir.. Adem Ataya eren ,aynı onun gibi
Yaratıcısından esma –şeyler ilmü ledünü alır ve ümmi makama erişir...
makam ayak basmakla
olur.kişi makama ayak bastığında, o taş kaidede kendi ayak izi kalır.tıpkı
İbrahim Atamızın Kabe’deki taş ayak izi gibi..
tıpkı Peygamber Efendimizin Kudüs’ deki muallak taşındaki miraca
yükseliş ayak izi gibi.. bu demektir ki,o mekanlardaki o makamların ev
sahipleri onlardır.. Dolayısıyle Kudüs Muhammedilerin mekanıdır...çünkü ilk ve
son mirasçı olarak muallak taşına RasulAllah kadem vurmuştur.. musikideki
zamanlar=mekanlar =makamlar gibidir.. aynı sâdânın sonsuz biçimde terennüm
edilmesi ve her okuyucunun kendi içsel nidası ile yakarışı gibi...
*Allah’a giden yollar mahlukatın nefesleri sayısıncadır..(hadis)
*Allah’a giden yollar mahlukatın nefesleri sayısıncadır..(hadis)
SEN BENİM TANIMLANMIŞ
TAMLIĞINSIN DİYENE DÖNEN, NUN AŞKINA!
NUN NOKTA-NUN DAİREDİR=nun daire içinde noktadır..
eskiler nun harfini yarım bulmuşlar ve hilali ay ile özdeştirip, ona semahanelerin yükseliş ve alçalış urûcunu yakıştırmışlar,miraç meselesini NUN DAİRESİ ile anlatmşlardır.. maksat daireyi tamamlayıp ,güneş ile ay tutulmasını sağlamak, tam dolunay olmaktır. kavsını kapattığında nun, güneş dairesidir.. AY kavsını yavaş yavaş açtığındaysa, ayın tüm evrelerini-bir kadının hamile kalışını ve döllendiği yumurtayı atış resmini bize çizer..(*işte pağanlar bu yüzden aya –kadın dişilliğine tapınmışlar ve halen tapınırlar) KAMER =ay, KAM,KAMİL de ayın yansıtıcı ayn’alığına izafetendir..
eskiler nun harfini yarım bulmuşlar ve hilali ay ile özdeştirip, ona semahanelerin yükseliş ve alçalış urûcunu yakıştırmışlar,miraç meselesini NUN DAİRESİ ile anlatmşlardır.. maksat daireyi tamamlayıp ,güneş ile ay tutulmasını sağlamak, tam dolunay olmaktır. kavsını kapattığında nun, güneş dairesidir.. AY kavsını yavaş yavaş açtığındaysa, ayın tüm evrelerini-bir kadının hamile kalışını ve döllendiği yumurtayı atış resmini bize çizer..(*işte pağanlar bu yüzden aya –kadın dişilliğine tapınmışlar ve halen tapınırlar) KAMER =ay, KAM,KAMİL de ayın yansıtıcı ayn’alığına izafetendir..
Güneş olan NOKTA, Ay dairesinin zevcidir..
NOKTA ZAT yani İSİMDİR.. ÂMÂ Zat olan
Nokta, kendisini bilmek istediğinde, kendisini bast ederek açılıp genişler ..yani
NEFES ALIR..NEFES ALINCA da, İÇİNE KENDİ HEVASI-HAVASI - HEVESLERİ – NEFESİ-
NEFSİ GİRER.. dolayısı ile Zat olan karanlık
Nokta ,içine çektiği nefesin hacmi ile genişler, gölgesi daire olarak
açılır ve sıkışmış karanlığın içindeki ışık felak olup iki filizle(zülfikar)
açığa çıkar.. Tan yeri ağarınca güneşin
ilk ışıklarının gökle yeri yararak ayırıp bölmesi gibi dualite açılır..
Böylece ZAT olan KARANLIK ile, SIFAT olan IŞIK GÖLGE’nin, HOROSKOP GÜNEŞ SAATİ –IŞIK- GÖLGE- MEKAN anlamı olur. yani saat dediğimiz, dehr zaman çarkı işlemeye başlar.. dolayısı ile ışık ve gölge sonradan olma –mesnu varlıklardır..işte bu mesnu yapma ışığa Set’ten dolayı eskiler SATAN = LÜCİFER = ŞEYTAN demişler.halbuki Kur’an ‘da şeytan değil, İBLİS adlı başka bir varlıktan bahsedilir.. asıl olan Karanlık Zat tır. .saat tam 12 olduğunda Zat Noktadır ve gölgesizdir..ama gün geceye kavuşurken gölgeler uzar ve Zat kaybolur, sıfatlar baskın olur...her şey böyledir..
İSİM ZAT demektir..yani kişinin adı onun zatıdır..aynı bizdeki İSMİ-İ ÂLİNİZ,ZAT-I ÂLİNİZ gibi..
İNSAN YERYÜZÜNDE ALLAH’IN ZÎL’Lİ-GÖLGESİ HALİFETULLAHTIR..
ve anlarız ki, dünyadaki
her eşya ışığa göre gölgelidir.. hepsi mesnu-tan ışığı ile yaratılmış birer
hayalden başka bir şey değildir.. sayesi-gölgesi
yere düşmeyense asıl olandır.. o halde an-ı daim“DUR RABBİN NAMAZDA!” demek, saatin
daima 12 de-gölgesiz –ASR ’da olması da demektir..
*Ben ve Ali iki nurduk ; ALLAH ı tesbih ediyorduk. O’na
hamdediyor ve tehlil getiriyorduk. Meleklerde onu bizim tesbihimizle tesbih
ediyorlardı. Adem yaratılınca onun alnına intikal ettik. Onun alnında sülbüne ,
sonra Şite intikal ettik.(Tefsiri Kebir)
ay ve
güneş aslında aynı yumurta ikizidir..islam
tasavvufu bu manaya MuhammedAli makamı demiştir (* RUH-NOKTA makamı
ALİ’dir..kendisini bildiği makamı NEFS Nur-i Muhammed’dir)..ruh ve nefs birleşmiş, tek olup, ayrılmazdan evvelki ilk
hallerine yani, bölünmemiş tek hücre odacıka -hâlâ halvethanesine-âmâ’ya
dönmüşlerdir.. bugün buna, atomun
içindeki bölünemez en küçük TOZ ÇEKİRDEK NÜVE si diyebiliriz..
Güneş kendisini, ışıklarını aşkı için söndürmüş olan tek yumurta ikizi Ay ayn’asından seyr’ eder.. Adem ile Havva atamızın ilk çocuklarının hep ikiz ve ayrı cinste doğma sırrı da budur..
mürid olan Ay , Güneş olan mürşidinin gözlerinden ruhunu seyreder..mürşid de, müridinin gözlerinden kendisini seyr eder.. ASLI ile GÖRÜNEN-istenerek KEREM edilen IŞIK ve GÖLGE birbirlerini seyretmeye muhtaçtır.. ve bazen, karabulutlar gelip hevaya otursa da, ilahi bir nefes o kara bulutları üfürünce hava yine tertemiz- apaydınlık olur. onların ruhlarının birbirlerine olan ilahi aşkını seyir için, feleğin göbeğine yeni bir sahne kurulur..
Nun, eski devir harflerinde daima su dalgası ᴧᴧᴧᴧᴧ, ≈≈≈≈ şeklinde resmedilmiştir..arapça 50 rakamı O. Yazılır..nokta dairenin merkezine girdiğinde, güneşin ve tanrının sembolü “ʘ” olagelmiştir..KüN emri NUN harfiyle kapanır..
dünyaya düşerek maddeleşen- nokta olan BE
harfinin, işini bitirip, artık uruç edip geriye dönmesine NUN denilir ..o halde
zahirde NUN ,batında BE harfi aynıdır.. Nun’u DİŞİ =doğurgan ilahi
yumurta-dürri yekta olarak algılıyorum..
nasıl ki, ilk miracında; 7 nokta üst üste
dizilip, ilk er harf olan ELİF’i meydana getirirse, elifin
içindeki her nokta zerresinin içinde yine elif –ip-sicimler
–yazılımlar-DNA-genetik merdivenlerimiz vardır.. o
halde Adem’i yaratan da yine bir ANA
olan ÂMÂ-NOKTA dır.
KARANLIĞIN İÇİNDE IŞIK VAR IŞIK!
bir damla su denize düştüğünde 7 daire halkası dışa açılıp, yine 7 daire içe dönüş halkası ile ilk başladığı noktaya dönermiş ya hani..işte o yüzden ilk hareketi başlatan noktadır.. evet,nokta karanlıktır.. çünkü o sıkışmış bir kara cevher nüvedir.. tıpkı demir tozu gibi. ama ne zamanki kendisini seyretmek istedi ve girdiği kabz halinden çıkıp kendisine BAST etti, işte o zaman o nokta açılıp yayılmaya başlar. dolayısı ile bu devrede karanlığın içinde var olan sıkışmış ışık tezahür eder.. EHÂD VAHİD’E DÖNÜŞÜR..
bir damla su denize düştüğünde 7 daire halkası dışa açılıp, yine 7 daire içe dönüş halkası ile ilk başladığı noktaya dönermiş ya hani..işte o yüzden ilk hareketi başlatan noktadır.. evet,nokta karanlıktır.. çünkü o sıkışmış bir kara cevher nüvedir.. tıpkı demir tozu gibi. ama ne zamanki kendisini seyretmek istedi ve girdiği kabz halinden çıkıp kendisine BAST etti, işte o zaman o nokta açılıp yayılmaya başlar. dolayısı ile bu devrede karanlığın içinde var olan sıkışmış ışık tezahür eder.. EHÂD VAHİD’E DÖNÜŞÜR..
ışık daima karanlıktan baskındır ve
yayılır..ışığın-nurun tezahür ettiği- yayıldığı-açıldığı bir
yerde, bir daha tam ve sonsuz karanlık olmaz..çünkü Tanrı teklik Ehad makamı
yerini, Vahit birlik ALLAH daki HU(hüve) anlamına bırakmıştır..ve O vaadinden dönmez.. ÇÜNKÜ O BİLİNMEYİ VE BİLMEYİ,ARANMAYI VE
ARAMAYI ÇOK SEVDİ!
Allah esması kadim zamanlarda yoktur.. ama O ,HÛ
esması taaa başlangıçtan beri hep vardır.. çünkü o nefestir.. nefsine arif olan,
hüve O yu da bilir.. şüphesiz ki,
O’nun adı kadim zamanlardan beri geldiği gibi, her önüne gelenin her
istediğinde ağzına alacağı bir isim asla değildir.. umuma verilmiş isimler
yanında ,kişilerin ismi azam denilen kendi özel şifre isimleri de olabilir ki, kimse
bunları kendi kendine bilip anlayamaz..Allah
ile kulları ,yani nokta ile dairenin arasına kimse giremez..
nasıl ki, yeryüzü denizindeki sular, daireler şeklinde su damlacıkları olarak denizi oluşturursa, bizlerde göksel ,soyut feza ,ruhsal denizin,ruh damlacıklarıyız.... her birimiz kendi semahane-i nun dairemizin içindeki RUH NOKTASIYIZ.. KENDİMİZDEN KENDİMİZE DÖNERİZ..hiçbir ruh- nokta damlasının seması, bir diğerine karışmaz.. bunların kimi sağa, kimi sola dönerler..tıpkı Ashab-ı Kehf in 7 uyurları gibi. onların maddi ve manevi fiillerde yaptıkları iş ve oluşlar kendilerinden değil-RAB’lerinin onları sağa ve sola çevirmesindendir. İşte bunlara iliyyin-aliyyûnlar denir ki, yaratıldıklarından dahi haberleri olmayan ayn’alardır.. çünkü onlar saf seyir ayn’aları, Rabbin gözleri, gözcüleridir..göz başkalarını görüp bilir, bir tek kendini görüp bilip anlatamaz ..
NUR ikiye ayrılmıştır. NAR ve NUR..aslında ikisi de birdir..ateş
bazen yakar, bazen aydınlatır ,bazense ısıtır. ateş hayatın can’ıdır. can ısıda
başlar. O halde insan batında CAN yani
CİN’dir, zahirde İNS..bazen meleki nur, bazen cinni ateş ve ikisinin
toplamı ins'an..
ateş’i su serinletir, su’yu nefes döller, üçü birlikte toprağa secde eder. neden?. çünkü toprak cevherlerin en alası HÂK makamıdır da ondan.. HÂK ’kın hukuku dava-i vatan toprağı ,SILA-İ RAHİYM’dir. herkes yaratıldığı toprağın toz-zerresini arar.. o toprak ki, tüm enerjileri-deva-letaif tesirlerini NÖTRler. o halde yaratımın sırrı- unsuru azam olan toprak, sıfır –O- nötr olan tarafsız sahamızdır..
HURŞİD’İMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. son masalın bir ertesi sabahı şöyle uyandım.. Sen ve mahremin bizim
mekanımıza yemeklerinizle gelip sofra kuruyorsunuz. Her zamanki gibi, sizi
görünce hemen kalkıp gitmek istiyorum.ama Sen gülerek beni yanına çağırıyor ve
elini öpmemi sesli söyleyip, elini bana uzatıyorsun.. yumuşuyor,sevinçle
gelip eline uzanıyorum ..
gözlerimi açarken gülümsüyorum. sanırım yazımı okudun ve “madem herkesin elini öpüyorsun, birde benimkini de öp de, tam olsun” dedin..Sevdiğim, şunu hayal ediyorum.. hiç konuşmayan, gözleri ile Zamana bakan çocuk elini uzatır.. Zaman ne yapması gerektiğini anlayarak çocuğa elini verir.. çocuk o elin avucunda parmakları ile gezindikten sonra, o eli çevirerek, büyük bir aşkla avucunun içini öper..
bugün olsa, yine hiç konuşmadan İKİ ELİMİ UZATIRDIM ve ELLERİNİN İÇİNE ELLERİMİN İÇİNİ KAPATIR, ÖYLECE AVUCUMUN İÇİNDEKİ MÜHÜRLÜ IŞIĞIN SANA AKMASINI BEKLERDİM…Seni seviyorum..ve galiba Seni çok fena özledim (*Sevdiğim, kırılması na mümkün olan eşek inadım ,keçi inadıma karıştı, özlemden gebersem bile Sana adım atmayacağım…zaman zaman ağlıyorum. sonra Senin dediğini hatırlıyorum. geçecek bunlar geçecek diyor ve gözyaşımı siliyorum)..
16 mayıs cumartesi.. Salahi Beyin basımevindeyiz..buradaki harikulade müze tekke de, pembeciğin büyük kızının dini nikah merasimi var.. hasbelkader beklenen davetliler gelmeyince, elde kalan tek kişi bendeniz olduğumdan, hayatımın ilk nikah şahitliğini kitapların basılıp dağıtıldığı ve ayrıca dünyanın her yanından gelen tekke eşyalarının sergilendiği özel bir mekanda nasibimce, Salahi beyden sonraki ikinci şahit olarak ifa ettim..
gözlerimi açarken gülümsüyorum. sanırım yazımı okudun ve “madem herkesin elini öpüyorsun, birde benimkini de öp de, tam olsun” dedin..Sevdiğim, şunu hayal ediyorum.. hiç konuşmayan, gözleri ile Zamana bakan çocuk elini uzatır.. Zaman ne yapması gerektiğini anlayarak çocuğa elini verir.. çocuk o elin avucunda parmakları ile gezindikten sonra, o eli çevirerek, büyük bir aşkla avucunun içini öper..
bugün olsa, yine hiç konuşmadan İKİ ELİMİ UZATIRDIM ve ELLERİNİN İÇİNE ELLERİMİN İÇİNİ KAPATIR, ÖYLECE AVUCUMUN İÇİNDEKİ MÜHÜRLÜ IŞIĞIN SANA AKMASINI BEKLERDİM…Seni seviyorum..ve galiba Seni çok fena özledim (*Sevdiğim, kırılması na mümkün olan eşek inadım ,keçi inadıma karıştı, özlemden gebersem bile Sana adım atmayacağım…zaman zaman ağlıyorum. sonra Senin dediğini hatırlıyorum. geçecek bunlar geçecek diyor ve gözyaşımı siliyorum)..
16 mayıs cumartesi.. Salahi Beyin basımevindeyiz..buradaki harikulade müze tekke de, pembeciğin büyük kızının dini nikah merasimi var.. hasbelkader beklenen davetliler gelmeyince, elde kalan tek kişi bendeniz olduğumdan, hayatımın ilk nikah şahitliğini kitapların basılıp dağıtıldığı ve ayrıca dünyanın her yanından gelen tekke eşyalarının sergilendiği özel bir mekanda nasibimce, Salahi beyden sonraki ikinci şahit olarak ifa ettim..
..Evet ..masalın yeni bir matematikçi çocuğu bu gece geldi..onun efendisi Suudi, Seyid el Alevi
imiş. ama içindeki sıkıntı onu bize sürüklemiş..ona Kuddusi icazetini
yolluyorum .daha okurken ve okuduktan sonra yaşadıklarını ise , izni ile buraya
kaydediyorum.. çünkü, biliyorsun ki, bu masalın ilmi tarihi seyrü sülük rüya
sembollerini sadece ben değil, tüm masal çocukları ortak hayallerimizle kollektif
yazıyoruz..Evvel Zamanım bana sık sık”EVLADIM, AYNI RÜYAYI GÖRECEĞİNİZ
DOSTLARINIZ OLSUN” diye dua etmişti ya..işte sanırım o dua kabul edilmiş J…birbirimizi
takip eden ve tamamlayan ortak ilmi rüya düzeneğine girdiğimizi düşünüyorum..
*Sevdiğim ,şimdi geçen masalımda sakladığım,yazmadığım bir şeyi yazmak zorunda olduğumu hissettim.yani bu rüyayı dinlerken ilk bunu anladığım için kaydediyorum..evvelki masal için mısır ölüler kitabını okumuştum ya hani..okuduklarım rüyama giriyor ya bazen!!o kitap bittiği gece de yatıp, karanlığa gözlerimi yumar yummaz, kızıl bir ışık, mağara piramitin içi gibi –çok yüksekte olan bir yeri aydınlatmaya ve uzun kara gölgelerin ardından, çakal başlı kara Anübis ağır ağır gözükmeye başladı..nedense onu dev olarak algıladım.. onun ölüyü parçalayacağını düşünerek paniğe kapılıp, çok korktum ve öyle bir şeyi seyretmeyi red ettim.nas ve felak okurken salavat getirdim.tabii tüm görüntüler gitti..bende her zamanki gibi ölü gibi uyudum..korktuğum için yarım kalan ölmeden evvel deneyim anektodum,yeni gelen rüya ile, şimdilik bu kadar tamamlandı değil mi?
Sevdiğim,aslında hep kaçtığım ve Sana söylemediğim çok acaip bir manaya gidiyorum.. anlıyorum ki,büyük efendim yüzünden yaratım ve yaratım aşamaları ilmini öğrenmeye mecburum..kana bakamayıp kandan fenalaşan ,doktor korkusundan hastalıktan inim inim inlese de doktora gidemeyen ben, gittikçe genetiğimdeki anlama yaklaşıyorum…yeni anladıklarımdan dehşet duyuyorum. insanlığın tekrar sürüklendiği bu yüksek bilginin yine sonumuzu getireceğini de seziyorum..
Bugün Azteklerin gizemli tıbbı adında bir
kitap okudum..kısaca özetleyeyim.. bir defa Aztekler ve Mayalar
sadece insan kurban etmiyor,ayrıca yamyamlık ederek o kurbanları yiyorlarmış(*gerçi eskiden
Osmanlı idam edilenleri de dahil,son yüzyıla dek Avrupa ve Amerika da ölü-mumya
–insan etini şifa ve güç için yemeyen ırk nerdeyse yok ya ,o başka!)..Azteklerin
tıp konusunda hayli ileri olmaları çok normal..çünkü o bilgileri Mısır’dan
aldıklarını biliyorum. hemen her şey aynı… Aztek
ve Maya da tamamen şeytani ricali gayb hakim gibi..zaten onların
eserlerinde ne güzel sevimli bir motif,nede bilinen insanca bir desen var..
sanki genetiklerine insan olmayan başka varlıklar nüfus etmiş..bilmiyorum
ama,dünyada böyle farklı varlıklarla birleşmiş ırkların halen olduğuna da
inanıyorum…belki de bilme tutkuları onların da diğerleri gibi sonlarını kendi
elleri ile getirdi..
hatırlıyorum da,Seni ilk tanıdığımda,Sen rüyalarımın mandrake gibi siyah giyinen ve
kırmızı astarlı siyah pelerinli
- acaip şeyler ALİCEMGİZ oyunu üstadı efendimdin..
kitapta bana en ilginç geleni Sana basitçe aktarmak istiyorum.. tıpkı eski mısırda firavunun mumyasını bekleyen kara kıtmir anübis heykelinin üstüne kırmızı pelerin örtülmesi gibi, Azteklerde de sihirbazlar krala şöyle bir ilüzyon gösterisi yaparlarmış.. bir kırmızı pelerin altında bedenlerini paramparça yapıp ,sonra herkesin gözü önünde yine birleştirirlermiş.. bunu okurken o kadar çok şey anladım ve kalbim bulandı ki, Sana anlatamam Sevdiğim. kendimden nefret edebilirim.. Mısır ölüler kitabında mumya yapım sanatından evvel nasıl ölüleri parçalayıp, yapıştırıp, birleştirip, canlandırmaya çalıştıklarını hatırladım. İbrahim Atamın ,”nasıl diriltiyorsun göster “diyen şiddetli merakını gidermek için 4 yöne konan 4 değişik parçalanmış kuşu düşünüyorum..ve Mısır dahil tüm dünya geleneklerine, kendini bilme okul metotlarına yerleşmiş, hatta şaman –kam-kamil olma rüyalarındaki öldürülüp diriltilme sembollerine- yani genlerimize işlemiş dehşete bakıyorum.. kaçmak istiyorum. kendimden kaçmak istiyorum… herkesten uzaklaşıp saklansam da, kendimden kaçıp kurtulamıyorum..
kitapta bana en ilginç geleni Sana basitçe aktarmak istiyorum.. tıpkı eski mısırda firavunun mumyasını bekleyen kara kıtmir anübis heykelinin üstüne kırmızı pelerin örtülmesi gibi, Azteklerde de sihirbazlar krala şöyle bir ilüzyon gösterisi yaparlarmış.. bir kırmızı pelerin altında bedenlerini paramparça yapıp ,sonra herkesin gözü önünde yine birleştirirlermiş.. bunu okurken o kadar çok şey anladım ve kalbim bulandı ki, Sana anlatamam Sevdiğim. kendimden nefret edebilirim.. Mısır ölüler kitabında mumya yapım sanatından evvel nasıl ölüleri parçalayıp, yapıştırıp, birleştirip, canlandırmaya çalıştıklarını hatırladım. İbrahim Atamın ,”nasıl diriltiyorsun göster “diyen şiddetli merakını gidermek için 4 yöne konan 4 değişik parçalanmış kuşu düşünüyorum..ve Mısır dahil tüm dünya geleneklerine, kendini bilme okul metotlarına yerleşmiş, hatta şaman –kam-kamil olma rüyalarındaki öldürülüp diriltilme sembollerine- yani genlerimize işlemiş dehşete bakıyorum.. kaçmak istiyorum. kendimden kaçmak istiyorum… herkesten uzaklaşıp saklansam da, kendimden kaçıp kurtulamıyorum..
ee…başka kime böyle dünyanın efendisi diye hitap ediliyor? tabii ki Tibet’teki Dalay Lama’ya J..dolayısı ile işin perde arkası birbirlerine bağlı..kitapta, Şambala negatif kutuplar ile Ağarta pozitif kutupların aynı olduğunu da anladım.. zaten bu ricaül gayb ilk evvela Uygur budizminde ortaya çıkmış, hatta resmi hiyerarşisi dahi çizilmiş.. bunu en kolay Amak-ı Hayal-aynalı baba romanından anlayabiliriz.. HİNT’ de=YAHUDİ KABALASINDA, TİBET’te ve biz İSLAM TASAVVUFUnda metod dersler=riyazatlar ve derviş çeyizi full eşya, üç aşağı beş yukarı tamamen aynı olduğu gibi, dolayısıyle ricaül gaybimizde birdir.... hepsinde birebir, tekke-mürşid mürid-esma-mantra –biat aynen var..
mesela Tibet, Uygur türkleri ile karışık olduğundan, pek çok geleneğimiz ve
insan isimleri dahi Türkçe ve aynıdır..
onlarında kutsal aydınlanmış ateş
adında büyük bayramları dahi var ki, bu bize KANDİL (içinde korunmuş ateş yanan aydınlatan lamba) olarak geçmiştir..
Uygur Mani dininde olan dervişlerin sikke dahil, hemen tüm hırka vs
derviş kıyafetleri tamamı bizim sufizmimizde var.. kadim seyyahların birinin
kaydına göre, bu bölgede karşılarına çıkan tuhaf
giyimli bir grup acaip adam, dönerek
havaya yükseliyor ve ortadan kayboluyordu(törn-turna semahı).. mesela bu anekdot; aynı yerde doğup yetişmiş Şemsi TEBRİZİ ve çocukken böyle şeyler
yapabildiğinden dolayı, ona verilen lakabı ŞEMSİ PERVANE yi hemen aklıma getirdi..
*peygamber efendimiz ashabına fetih savaşları için yola çıktıklarında, Şam civarında dağlık yerlerde inzivaya çekilmiş Allah adamlarını asla rahatsız etmemelerini ve onları öylece Yaratcıları ile özel ünsiyet hallerinde bırakmalarını emretmiştir..hatta hz Ömer bizzat askerlerine emredip,her gittikleri yerdeki münzevilere dokundurtmamıştır....ne yazık ki günümüz kominist Çin idaresi, budist münzevileri çıktıkları dağlardan-saklandıkları mağaralardan ,o trans hallerine bakmadan ,aniden güneş ışığına maruz bırakıp öldürebiliyor...
*peygamber efendimiz ashabına fetih savaşları için yola çıktıklarında, Şam civarında dağlık yerlerde inzivaya çekilmiş Allah adamlarını asla rahatsız etmemelerini ve onları öylece Yaratcıları ile özel ünsiyet hallerinde bırakmalarını emretmiştir..hatta hz Ömer bizzat askerlerine emredip,her gittikleri yerdeki münzevilere dokundurtmamıştır....ne yazık ki günümüz kominist Çin idaresi, budist münzevileri çıktıkları dağlardan-saklandıkları mağaralardan ,o trans hallerine bakmadan ,aniden güneş ışığına maruz bırakıp öldürebiliyor...
*kafası karışana özel not: ALLAH İNDİNDE TEK DİN VARDIR .O DA İSLAMDIR hükmünce, yaratılmış her varlık Allahımızın eşit adil ışığından lailaheillallah hükmünce eşittir.. MUHAMMEDURRESULALLAH HER KİŞİNİN DEĞİL ER KİŞİNİN HARCIDIR..kişinin inancının adı ne olursa olsun,her ilimden ortak faydalanabilir.. bildiği ve anladığı halde,kendi fitnesinden dolayı bilip anlamak işine gelmeyenlere şunu söylemek vaciptir..bu manaları kötü anlayıp,kötüye yoran ve şer mahale hizmet kulu olan kişi vebal altındadır vesselam..
din=şeriat=dünyada yaşama kanunları olan sünnetullah başka bir şeydir, kendini bilmek ilmi başka
bir şey.. bir din; mensubu olan peygamberle, halkına şeriat-ilahi kanun –nizami
düzenleri getirmek yeryüzü refahı içindir.. bunun içine çok şey, hatta her şey
girer..ama kendini bilmek ilmi sadece
kul ile Yaratıcısı arasında olup, dinin içinde değil ,dışında-dinler üstü bir kurumdur..
bu mana tıpatıp, şeriatın sembol şahsiyeti olan hz MUSA ile, Allahın
kendini bilmek ilmini verdiği- mürşitlik kurumunu anlatan, ehli mana-kişiye açılan özel yol –ilmü ledün sırrı olan HIZIR’ın arasında olup biten, birbirlerine asla karışmayan tatlı su ve
tuzlu su denizinin hikayesi gibidir..ikisi de denizdir ama birbirlerine karışmaz ve bozmazlar..
biri
zahirdeki MUSA ŞERİATI denizidir, biri
batındaki HIZIR HAKİKATİ denizidir.. bu iki denizi
birleyen ve istediği gibi tasarrufatına alıp kullanabilenlerse, sadece MARİFETULLAH MAKAMI OLAN MUHAMMEDİLERDİR..
kendini bilmek ilmi çok acılı ama sonu çok tatlıdır.. kurallara uyulmazsa
çok kolay hem sapıtıp, hem de sapıttırılacağından dolayı, tabiki Musa şeriatı olan din
dünya da evveldir ve gereklidir. o yüzden de dünyada Hızır , hz Musa’ya
uymuş ve tabii olup, önceliği ona vermiştir ki, buda işin bilinmesi gereken
kesin kuralıdır.. bir binek aracı olan
vesile dininiz ve ulaşılacak bir TANRI-İLAH ALLAH hedefiniz yoksa eğer, hiçbir şekilde hakiki insan’a tekamül
edemezsiniz..
kendini bilme okulları, gelen her dine kendisini kolayca monte ederek,ADEMLİK
MESLEĞİ olan ESMA ile KENDİNİ BİLME okul tedrisatını BUGÜNE dek GETİRMİŞ ve
halen DEVAM ETTİRMEKTEDİR..yol TURUKU ALİ’dir…başka sıratel müstakim ASA yolu yoktur vesselam..
21 mayıs Perşembe.. bugün yeni getirttiğim Fütûhat-ı Mekkîyye/Ekrem
Demirli ,konu konu basılmış son versiyonundan HARFLERİN SIRRI kitabını bitirdim Sevdiğim.. keşke okumasaydım dedim
tabii J resmen harflerden soğudum J .. çünkü Arabi
hoca harfe ait ne kadar ilim varsa silmiş süpürmüş..inanıyorum ki dünyada
kimseye tek bir şey bırakmamış.. yani arkadan gelen biz çömezler ,nal toplamak
zorundayız..baktım baktım,okudum okudum. bu korkunç ötesi-kimselerin zerresini
bilip duyup-aklına-hayaline dahi getiremeyeceği harf ilimlerini öğrenemeden
doğup öldüğümüz bu darı dünyada- bu dehşetli ilme dair bende şöyle bir şey
demek istedim..
"hey Arabi hocam ve harf ilmi!!..senelerdir
hiç bir şey bilmeden sizi yazıp durduğum için özür dilerim..cahil olmayı hiç bu kadar sevmemiştim.. insan cahil olunca, çok cesur ve her şeyi bilir oluyor ya
hanii!.işte ben cehaletimi ilk defa bu kadar güvenilir ve koruyucu buldum... şimdiye dek harfler hakkında ne yazdıysam
hepsini feshediyor ama alfabem bitene dek serde yiğitlik var ÂSÂRrında (ÂSÂR mısırlıların Osiris’e kendi dillerinde
söyledikleri isimdir J) yola
devam ediyorum..."
ve Arabi hocamı da çok fazla " hey çocuk!! Sen çok cahilsin..sen
hiçsin hiç!! Hatta sen HE harfi bile olamazsıncı buluyorum..bu harflerin ilmi
kitabından dolayı da ,O’nu artık yaratılmış bir mahluk insan kategorisine
koymayıp, başka bir alemden gelmiş ruhani bir vazifeli rehber olarak görüp,
hürmetle selamlıyor,ellerinden ,gözlerinden, kalbinden öpüyorum..iyiki Allahımız seni bize yaratmış.. huuu
ayrıca, O’nun bilgilerini O’nun gibi görüp keşif yolu ile öğrenip okuyan, yazan ,anlayan nerdeyse yok derecesinde olduğundan dolayı da, bu ilmin biz dünyalıları bağlamayacağını düşünüyorum.. işte, kendimi harflerle pek fena ilişki içinde sanan ben, kitabı hatmedince ve zerre anlayamayınca tarumar olup-yerle yeksan oldum..harflere ait ne kadar ilgim varsa tüm harf putlarım bu kitapla kırıldı.. kendimden, senelerdir harfler hakkında yazdığım her şeyden büyük utanç duydum.. neyse ki az evvel bu utancım geçti J..çünkü bende eski mısır tasavvufunda, kendime üstat olma fırsatına halen sahibim..çünkü görüp takip ettiğim kadar binlerce senedir kimse bu konuya el atmamış.. o yüzden henüz bilen biri çıkmadığı için ,hala kendimi farklı biliyor sanabilirim..bu konudaki putumu kıran biri çıkana dek gir oyna-çık oyna meydan benim J ..bence Arabi hocada bizi takip ediyordur ve ben neden bu konuyu didiklemedim de, bu cahile bu azametli sahayı bıraktım diyordur..hayatı boyunca 500 tane birbirinden derin ve anlaşılamayan kitaplar yazmış bir varlığın, belki de kaybolan yakılan kitapları içinde bu konularda vardır..ilerde çıkar inşallah..
evet, esas konu,kendi kitabını okumak ve yazmak=çizmek-inşa etmek,yani
gelecek nesillere aktarılacak herhangi bir miras –tereke bırakmaktır ki,senden
sonrakilerinde bir rızık ağacı olsun..rızık sadece yiyip içmek değildir.ilim en
büyük rızıktır… her kişinin esma kutpu
ve esma kombini o kişiye özeldir..kendi esması kabiliyetini anlayıp, kendinde
tulum çıkartan kendisine hatemdir, yerine kimse geçemez.mubarek ola .hu J!! (*hadi yine
iyiyiz,durumu kurtardık değil mi Sevdiğim )
22 mayıs Cuma.. bugün
Arabi hocamın ALLAH ADAMLARI VE KUTUPLAR
adlı kitabını da bitirdim..tabiiki anlayamadım.ama oradan buradan senelerdir
dinlediklerim ve okuduğum tonla acaip şeyle birleştirdim.. madde olan ricaül
gaybi bizim bilmemize gerek olmadığını
seneler evvel öğrenmiş, hiç bir zaman onları merak etmemişdim.. ben zaten
TURUKU ALİ PARTİSİnden olup, oraya çalışıyorum J.. ayrıca
hayatım boyunca onları tek tek tanıyacağıma inanıyorum ..yani ey okuyucu !!hepiniz
rical olabilirsiniz!!.o yüzden temkinli yazıyorum ki,size şirin gözüküp, kuvvetli şifa-i nazarlarınızı kendime
celb edeyim..
kitapta ARABİ HOCA ricalin her birinden "NEFESLER
İLMİ" NDEN NASİPLERİ OLANLAR OLARAK BAHSETMİŞ.. nefesler ilminin içinde
kişide en kuvvetli açılan duyu-his organı ile her işi yapan ricalden
bahsetmiş.. bunlardan; her iş ve oluşu duymak fiili ile yapanlar olduğu gibi, nazar-
görmek ile her şeyi okuyan , bilen, iş bitirenler varmış.ayrıca kimileri diğer
hisler olan dokunarak, vurarak, değerek, konuşarak, koklayarak, sezerek
olaylara nüfus ederlermiş.. çok nadir kutup tüm bu hislerini tam kapasite ile
kullanıp, her birisiyle işi görüp halledebilirmiş..
o halde bizler kulağımızdan girip çıkan sözlere,
gözlerimizin baktığı ve anlattığı anlamlara, zihnimizden gelip geçen
düşüncelere, kalbimizde uyanan manalara, dilimizden çıkan kelamın tedbirine, kalbimizde
oluşan niyetin erdemine, tekvin sıfatının olduğu iki ellerimizle değip- kavrayıp- yapıp ürettiklerimize bundan sonra pür dikkat etmeliyiz, değil mi?. yaaa! işte
bilmek ve öğrenmenin böyle ağır bir vebali vardır.. hey sen!! artık kendine
cahil değilsin! Kendi kutbiyet dairende gölgesiz olana dek sadık dur!. başkalarının
dairesine gölgeni uzatmaya sakın kalkma!!
*hamiş:Sevdiğim.Sen bu mektubumu okuduğunda ben tüm dinlerin ve ritüellerin halen cem olduğu Habibi Neccar şehrinde bir haftalığına olacağım..umarım ki Senli oluruz.amin..
*hamiş:Sevdiğim.Sen bu mektubumu okuduğunda ben tüm dinlerin ve ritüellerin halen cem olduğu Habibi Neccar şehrinde bir haftalığına olacağım..umarım ki Senli oluruz.amin..
nur cihan
25.05.2015
nuralem7@hotmail.com
**
**
NİZAM & ARABİ |
Bir gece Ka’be ‘nin etrafında tavaf ediyordum..Vaktim güzel geçiyordu..Birden bana bir hâl oldu,titremeye başladım..Bu hâli bilirdim..Bu nedenle,tavaf yerinden çıktım,çünkü orada bir hayli kalabalık insan vardı..Bu kez kumlar üzerinde tavaf etmeye başladım..Tam o sırada bir ilham sağanağına yakalandım ve şiir söylemeye başladım.. Orada biri var idiyse oda duyabilirdi:
Ah bir bilseydim,ah bir bilseydim
Hangi kalbe sahipler,acaba biliyorlar mı?
Ah gönlüm bir bilseydi,bir bilseydi
Hangi yollara düştüler,nasıl aştılar dağları
Sen sağ salim mi görüyorsun onları?
Ya da helak olmuş,yok olmuş gibi mi onları?
Hayrete düştüler aşıklar,geçtiler kendilerinden
Aşk için yanıp yıkıldılar,şaşırdılar yolları
Öylesine kendimden geçmiştim ki,ipekten daha da yumuşak bir el sırtıma vurunca ancak kendime gelebildim..Sırtıma vuran kim diye dönüp baktım.Bir de ne göreyim,karşımda Rum kızlarından (min benâti’r r-rum) güzel genç bir kız duruyor..Ondan daha güzel yüzlü,ondan daha tatlı dilli,ondan daha narin ince yapılı,ondan daha latif yumuşak kalpli ve ince duygulu ,konuşması ondan daha kibar olan birini ömrümde görmedim.Zarafet ,edep,güzellik ve marifet yönünden akranlarının hepsinden üstündü..
Sonra bana “Efendim! Ne dediniz?” diye sordu..Ben de,
Ah bir bilseydim,ah bir bilseydim
Hangi kalbe sahipler,acaba biliyorlar mı?
Hangi kalbe sahipler,acaba biliyorlar mı?
dedim..Bunun üzerine “Hayret”dedi.”Sana şaştım kaldım.Sen ki
çağının arifisin, böyle sözler söylüyorsun.İnsan bir şeye sahip olursa onun ne
olduğunu bilmez mi? Ayrıca bir insan bir şeye ancak onu tanıdıktan sonra sahip
olmaz mı? Bir şeyi bilmek istemek,onun yokluğunu düşünmeyi mi gerektirir?Oysa
usul,hakkı söylemektir, hakkı düzgün bir dille anlatmaktır.Nasıl olur da senin
gibi biri böyle bir şeye izin verir?Peki efendim,daha sonra ne dedin?” Ben
de ona;
Ah gönlüm bir bilseydi,bir bilseydi
Hangi yollara düştüler,nasıl aştılar dağları
Hangi yollara düştüler,nasıl aştılar dağları
Dedim.Bunun üzerine oda
bana,”Efendim”dedi,gönül ile gönlün içi
arasındaki yollar ,insanın bunları bilmesine bir engel teşkil eder.Nasıl olur
da ,senin gibi biri,ulaşılması mümkün olmayan bir şeyi temenni edebilir? Oysa
usul hakkı söylemektir,düzgün bir dille anlatmaktır”.Ardından “Peki efendim,daha sonra ne dedin?”diye
sordu ..Bende ona,
Hangi yollara düştüler,nasıl aştılar dağları
Sen sağ salim mi görüyorsun onları?
Hangi yollara düştüler,nasıl aştılar dağları
Sen sağ salim mi görüyorsun onları?
dedim.Bunun üzerine oda bana
“Onları bırak,onlar sağ salim,kendi
yolunda gidiyorlar.Fakat,asıl sen sor bakalım kendi kendine”sağ,sâlim
misin,yoksa helâk olmuş,yok olmuş gibi misin?. Peki ,daha sonra ne dedin?”
diye sordu bana.Ben de ,
Hayrete düştüler aşıklar,geçtiler kendilerinden
Aşk için yanıp yıkıldılar,şaşırdılar yolları
bunun üzerine, bir çığlık atarak,”Hayret,hayret!” dedi.”Aşka gönlünü kaptırmış biri hayrete düşsün,yolunu şaşırsın,bu nasıl olur?.Oysaki onun ilglendiği biricik işi aşktır; aşk insanın duygularını altüst eder;aklını başından alır;ruhunu dehşet ve ürperti içinde bırakır;aşk insanı öldürür;dolayısı ile öldükten sonra hayrete düşmek nasıl olur?Aşkta kim kalabilir ki yolunu şaşırsın?.Oysa usul,hakkı söylemektir,düzgün bir dille anlatmaktır.Senin gibi birinin bu şekilde konuşması uygun “değildir.” Bunun üzerine ben de “EY HALA KIZI ,SENİN ADIN NE ?”diye sordum.O da “KURRETÜ’L AYN!( GÖZ NURU) dedi.Ben de ona “SEN BENİM GÖZÜMÜN NURUSUN “dedim.Sonra selamlaştık ve ayrıldık..
Hayrete düştüler aşıklar,geçtiler kendilerinden
Aşk için yanıp yıkıldılar,şaşırdılar yolları
bunun üzerine, bir çığlık atarak,”Hayret,hayret!” dedi.”Aşka gönlünü kaptırmış biri hayrete düşsün,yolunu şaşırsın,bu nasıl olur?.Oysaki onun ilglendiği biricik işi aşktır; aşk insanın duygularını altüst eder;aklını başından alır;ruhunu dehşet ve ürperti içinde bırakır;aşk insanı öldürür;dolayısı ile öldükten sonra hayrete düşmek nasıl olur?Aşkta kim kalabilir ki yolunu şaşırsın?.Oysa usul,hakkı söylemektir,düzgün bir dille anlatmaktır.Senin gibi birinin bu şekilde konuşması uygun “değildir.” Bunun üzerine ben de “EY HALA KIZI ,SENİN ADIN NE ?”diye sordum.O da “KURRETÜ’L AYN!( GÖZ NURU) dedi.Ben de ona “SEN BENİM GÖZÜMÜN NURUSUN “dedim.Sonra selamlaştık ve ayrıldık..
Sonra,işte bu karşılaşmadan
sonra ,ben onu tanıdım;onunla dost oldum.Ve onda bu dört beytin açıklamasını
yapanın anlatamayacağı ve kelimelerle anlatılamayan nice marifet incelikleri (LETAYİF) gördüm.
İBN ARABİ/Arzuların Tercümanı/ Mahmut Kanık
İBN ARABİ/Arzuların Tercümanı/ Mahmut Kanık