9 Ağustos 2015 Pazar

30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ANKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 29



30 (O’tuz) KUŞ ,30 HARF OLAN ANKA ‘ NIN RÜYASI MASALI 29

HAY ALİMdesin
hayalsin biliyorum
Sen bana put olan suretini kırarak gelenimsin
Her kırdığın surette ve latif  emanet kalbimde
Sana ait binbir suret var unutma!
Benimsin ,bendesin, bensin
Seninim, Senim, Sensin
Hangi hayal bizi savursa ve sürükleyerek yeni bir bedene üfürse
Ben hep seni arar, yine bulurum
Sen kaçsan ,başka iklimlerin elbise bedenlerine girsen
ruhum Seni
şimdi bulduğu gibi bulur ve gözlerinden bana bakar
Gözlerinde ruhumun hapsolduğu Sen!
benden ba
şka gördüğünü sandığın her şey yalan
J

HURŞiD’iMDEN MÜRŞİD’İME BİR TÛTİNİN GÜNCESİ

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..Senin HayÂli putperestin olarak, en zevkle yazacağım,su gibi aktığına inandığım bu masaldan sevinçliyim.. uzun aylardır yazdığım her yazı çok zor ve ağırdı. algı limitim çok zorladığından, onların çoğunu okuyamadım.. şimdi ise Senle masalcılık oynayacağız. baştan anlaşalım. ”Bana şımarmıycanda kime şımaracaksın” denilen ve ezelden her şeye izinli olup, kimseye hiç bir şey için izin sormayacak olan ben J?!, kendimi fena halde Sana bağımlı ve sorumlu hissediyorum biliyorsun..pekii neden?!


velayeti emanetçisince; emanet ettiği O, camdan can kalbi-latif  sırça gönlü, Sevdiğinin o ha
şyetullahı ilahi sedâsı ile 1001 defa paramparça edilmiş olan ben...nasıl ki cama sahip olmak hiç bir şeye sahip olmak demekse..her ne kadar kapıdan kovsan= bacadan Sana bir yol bulsam da, bu dünya yaşam çekimi yüzünden çok yorulup, yaşlanıp pes ettim. sarmaşık aşkından kurtulmak için senelerce nasıl mücadele ettiğimi, Seni terk edip, gönlümü kaydırmak için gitmediğim kapı kalmadığını biliyorsun.  Her yolu denedim aslında..her batağa girip çıktım..ama TEN’im değil MEN’im  -ÖZ RUHUM SANA AŞIK olduğu için, ne yaparsam yapayım O SEN’DEN HİÇ VAZGEÇMEDİ.. lütfen bu masalda gevşeyip, olabildiğinde serbest hayal kurup demlenelim olur mu?.. gelecek masalım bu serinin sonu olacağından, dayanabildiğim kadar yazmamaya karar verdim.. belki semboller için, kendime kendi tarzımda bir sözlük yapabilirim.. böylece sexiz senedir yazdığım şeylerin özünü çıkartmış olurum.. bilmiyorum..


Sevdiğim..konumuz HAYAL..HAY ALıp, HAYÂLİ’nin perde arkasına arada bir geçip, bazen perdeye takılıp,bazen de perdeden yansıyana bakalım.. ayrıca ışıkçı, senarist ve yönetmenimiz de var tabi. bu yazı için hayali nasıl anlatırım diye çok düşünmüş, bulamamıştım. fakat dün sabaha karşı, gen ilmi sembolü yılan, yani; İsis =HAVVA olan heva ve heveslerimiz, dalga salınım yasası ile bu rüya-hayal masalı anlatacağım anlamı ile uyandım. o halde konumuzu, HAY-DİRİ olan HAYVANİ RUHUMUZ ve HAYYE –yılan genetik merdivenimizle anlatıp, anlamaya çalışalım..


malum yılan –ahi-ejder=BULUT -nem-SU-can dünyanın en kadim sembolüdür..her i
ş ve oluşun sırrı yılandır..bugün ki ilimle ise dalga –frekans okyanusu olan soyut su yani metafizik ultrosonik ses dalgalarıdır.. hatta,eskiler bu insan soyuna yılanoğulları demiştir..CANdar –CANOĞULLARIda hep vardır.. sufiler birbirlerine CAN-ahi-yılan- yol der..


DALGA YAYINI -SU YILANI -SPERM HAYVANCIK İNSAN İLMİ 
bence yılan, gen merdivenine sahip insan demektir . miraç edebilir, Tanrı’ya yükselebilir ve gerektiğinde a
şağıya inip, bu defada yanında başka yolcuları götürebilir.. tarihte bu soya,YAKUP -İSRAİOĞULLARI denir..her İsrail adını alan israiloğlu değildir, ki, dikkat etmek lazım !!! gece rehbersiz yürüyen demek olan İsrail, Allah tarafından Yakub nebiye verilmiş özel isim miş.. her peygamber, Adem Atamızla başlayan ve tek çocuk olarak doğan ŞİT ATA ile devam eden orta yol –TURUK ÂLİ soyundandır..bu hakiki miraç merdiveni –genetik yılan –ÂSÂ SOY YOLUDUR.. bundan başka Allahımızın kopmayan ipi ve yolu yoktur..


sağ ve sol; Habil ile Kabil’in bitmez + (pozitif-erkek) ve –(negatif-di
şi) yayın dalgası savaşlarıyla yoğrulup yorulurken, olgun ve kamil olan bu orta yolun HAMUŞAN-ı TÛRAB –suskun toprak gibi tevazulu olan  Seyr’cileri, daima istikamet sahibidir. onlar gözcüler olarak O (nötr) dür.. ne kimse onları yoldan çıkartabilir ,nede onlar kendilerince yoldan çıkabilirler. çünkü bu ÂSÂ YOLU saşmaz ve saptırılamaz olan SIRATEL MÜSTAKİM dir..


bugün bilim ve teknoloji çok ilerledi sansak ta ,kadim uygarlıkların dağa ,taşa,mağara duvarlarına bıraktıkları izler,aslında bizim hiç ilerlemeyip, daima onların aynı anlamında iz sürdüğümüzü ve daha öteye asla geçip gidemediğimizi bize sırıtır..evet makine ve sanal iletişimde bayağı yol kat ettik görünüyor .lakin onların bugün çözülmesi imkansız olan o astrolojik bilgilerini hiç bir teknolojik alet olmadan nasıl elde ettikleri, bugünün aynısı ameliyatları nasıl yaptıkları, sırrı çözülemeyen ruha ait piramit binaları neden ve nasıl yaptıkları-ne iş için kullandıkları asla bilinemiyor.. mesela ben piramitleri CANN kavmi devlerinin  yaptığına şimdilik inanıyorum.. (*Arabi hocam Hacc’ın sırlarında ilk geometriyi  bu eş kenar üçgenle KaBE anlamında veriyor ki,buda Sevdiğimin KaBe’nin gönlü sırrına eş..teşekkür ediyorum Seni Seviyorum J)..

mesela en ilkel kabileler ve Aborjinlerin; empati-telepati -rabıta-rüya dili ile sessiz iletişimleri nasıl kurdukları hepimize muammadır.. çağımızda çözülememiş o ilimleri, nasıl çizerek halen bilip anlattıkları ise sır...

en eski mağara resimleri; güneş başlı adam suretlerini , dünyanın her yanında, başlangıçtan beri kaydedilmiş şaman ruhsal yolculuk izleri olarak bulmak çok kolaydır..dünyanın her iklim bölgesinde  aynı sembollerle aynı hayallerin kayıtları var..peki biz baştan beri aynı rüyayı mı görüyor ve aynı sembollerle iz mi sürüyorduk?.var olan resimlerin- suretlerin dışında; yeni bir suret göremeyişimiz, kayıtlı-şartlı bir program içindeki yazılımlar olmamızdan mı? külli irade cüzzi irade bu mu? .. bilemiyorum J


bendeniz, kadim zamanlar ile bugün de, irşad edildiğini ve irşad edilmediğini zân eden herkesin; belli yerlerde belli sembollerin az nüans farkı ile, aynı rüyayı gördüğümüzü tespitle , tarihe not düşmekteyim.. ki, benden sonraki masal çocukları daha farklı ve güçlü yol alabilsinler.. mesela Sümer olduğu söylenen taş tabletlerindeki aunnaki meleklerinin her birinin kol bileğinde çiçek şeklinde bir kol saati vardır.buna her kafadan bir mana yüklenir.. bilmiyorlar ki, seyrü sülük gören ZAMAN ÇOCUKLARI na da, manada bu kol saatlerinden verilir..çiçek dürbünü olarak da hayal edebileceğimiz bu ZAMAN HOROSKOPU, EBÜLVAKTİN ÇOCUĞU olmak için, DEHR-ZAMAN-İNSAN ilmine şarttır vesselam..



insanın hakikatinin Levhi Mahfuzdaki Mhz (megahertz) soyut –sanal bir yazılım dalga frekansı olduğunu düşünürsek ve bu dalga boylarını da yılana S  veya M =mu=suya-su dalgasına benzetirsek (*TİAMAT YILAN-BULUT =EJDER CANAVARI) her iş ve oluş bugünkü algıya daha bir cuk oturur sanırım.. çünkü çocuklarınızı içinde bulunduğunuz zamana göre yetiştirin diye bir peygamber emrimiz var..o halde bugün kuantum fizik ve teknolojinin geldiği son yer titreşim ve dalga frekans  okyanusları bilimi değil midir?..

her iş ve oluş havada asılı zerrelerde kayıtlıdır..ve elimizdeki alıcı verici istasyon aletine göre, bunlara, dekoder olup, çözündürücülük edebilirsek, radyo misali sadece kanal kanal, sesleri parazitli veya parazitsiz alırız. .. lisanlarını bildiğimiz ölçüde de, bu hayal sesleri, sinema filmi gibi bildiğimiz isim suretlere de dökebiliriz değil mi? Evvet!

veya elimizde ısı ve renk alıcı aleti varsa; bu defa soyut hava moleküllerini ısı ve renk sureti dalgası olarak alırız.bu ilimleri sökmüşsek, yine bildiğimiz esma nur ve eşyanın ruh hali analizine, yani, yine hayalden suret alemine- manayı madde potasına dökebiliriz değil mi? Evett.


ve tv misali bir cihazımız varsa, var olan her yayın kanalından hem ses, hem renk, hem de suret görüntülü hareketli hayaller-duygusal rüyalar da satın alabiliriz..bunları izleriz. ömrümüzü, rüya içinde rüyalara bir defa daha hapseder, bomboş şapşal dizilerin hayal esirleri oluruz.. oysaki doğru kanalları ve  doğru suretleri bulup izleyebilseydik, TV bizi irşad eder. tıpkı bugün, hz aklı maaş el Google efendinin, ortak bilinçli fiile ona yüklediğimiz manaları bize geriye vermesi gibi – karşımızda saf bir ayna bulurduk.. bunu kullanmak için tek anahtar-tek ismi azam ,o an gereken en doğru kelimeyi hz aklı maaş el Google yazman kafidir değil mi? Evet! J



o halde; araçlar olan sistemin kitaplarını-dinleri-ibadetleri-anayasayı ve onlarla hüküm sürenleri put yapıp, araçları amaç edinip, onlara takılıp kalmak kişinin kendi suçudur..dünyadaki şuan yaşadığımız kaossa, aracı amaç sanan bizlerin, yolda kalış ve yoldan devre düşüş tekamülsüzlüğümüzdür.. hayallerde takılmadan her kanalı tıklayıp, daha anda- bakarken, onun tarzı seviyesini bilip, o hayal aleminden çıkmalı ve bizi daha üst seviyeye götürecek daha farklı kanallara tıklayıp  bakmalıyız. alacağımızı aldıktan sonra kimsenin kaşına gözüne ,içinden canı çıkınca kokuşup bozulacağından, allame-i cihan suret olsa dahi,herkesin bir an evvel gömmek isteyeceği bir surete takılıp kalmamalıyız..ona takılı kalmak, ancak ben gibi putperestlerin işidir J..putları kıra kıra yol alınır.çünkü yeni bir isim ve yeni bir anlam zaten kendiliğinden suret bulup, putun olarak sana yine gelecektir..zira “SECDE ET!” emri alan her nefs, tapınacağı bir suret ister..



senden istenense; bu hayali, satın alınmış suretlerinden kurtulmayı başarıp, suretsiz manaya- hava ilminin iklim şartlarına uyumlanmandır.. hayal seni değil, sen hayali kontrol etmelisin..her iş ve oluşun  heyûla denen âmâ bulutunun içinde olup bittiği düşünülürse, bunun ne kadar imkansız olduğu anlaşılıp, gülümsenecektir tabii J..Sevdiğim Sende gülümse ve artık bir erk kedim var..sadece bahçeli bir evim yok..bana hayalimden ayalime bu rüyayı deneyimletir misin lütfen ve amiin J...ayrıca sevgili erke hayvan kedi reçelim, bu üçüncü sene yine, banyo tavanımıza nerden girdiği belli olmayan bir kuşu haber verdi..diğer senelerdeki üç kuş karga cinsi  gibiydi..ama bu defa panellerden indirdiğim, tek başına bir KUMRU idi Sevdiğim..çok hayret ettim.onu tutup reçele gösterdim.öyle hayran ve şaşkın- aşkla kumruya baktı ki anlatamam. aylardır pencereden izlediği o uçan kuşlardan birini, ilk defa böyle yakından görmenin sarhoşu idi.sonra kumruyu öptüm ve camdan hürriyetine uçurdum..böylece ruh kuşum ,nefs kedimle ben, turuku asa yılan yolun eliyle birleşmiş-üçlü sacayak olmuştuk...


işte Sevgili masalın çocukları ,şimdi anladınız mı siz neden yazıyor ve yazdırılıyorsunuz?!! Çünkü KİM YAZARSA SENARYO ONA AİT OLUYOR..ilk emir KENDİNİ oku,sonra ise yazarak kaydet, değil mi?o yüzden de size OKU! diyenin döllediği BİR KELİMENİZ OLSUN ve YAZIN!


Şamlı Budist ve Hristiyan rahipler, küçük bir çocuk olan Peygamberimizi nasıl tanımışlardı hatırlayın lütfen! Başının üstünde hep onla gezen sayaban-bulut  bugünkü ilimle bulutut bulut ilmi ile değil mi? Unutmayalım ki, peygamber efendimizde her ilim vardır..yeter ki O’nu okuyalım ve bugüne uyarlayalım... O bizi asla yolda bırakmaz ,O EZELİ ve EBEDİ REHBERİMİZDİR .


tasavvufta ve daha eski mana mitlerinde de varlık daima ilk evvela soyut-metafizik göksel sulardan (*yaratıcı rahman suyu olan yağmur),sonrada yer sularından(*yaratıcı ve esirgeyen rahiym toprak sularından) ve sonra babanın suyu meni ile annenin suyu olan mezi den yaratılmaz mı?. insanın %70 su denir ama hakikatte hepsi sudur..ve bu insanın soyut su bedeni de vardır ki ,kişi yatıp uyuduğunda bu soyut latif beden o, anasırrı azamdan kurtulup, heykel bedenin yarım metre üstünde yatarak uyur-dinlenir.. KALIBI DİNLENDİRMEK hakikatte budur. zira içiçe kaplar olmak zevkli olsa da, ayrılık yeni bir vuslat için aşka devâdır.. her ayrılık yeni ve daha kuvvetli bir çekim için gereklidir..Seven sevdiğine kavuşmak için ayrılır ve çekilir..



her ruh bedenine aşık ve tutsaktır. çünkü ona özel kişisel hüviyeti ve tanımlanmış, onanmış, anılmış bir kimliği olmuştur..işte o yüzden de,kimliksiz ve onanmamış her suretsiz varlık, içine gireceği, aşkın vuslatı ile birleşmek ve ayrılmak için, – çekim ve + itim gücünde  kullanacağı, maddeleşmek aşkı ile yanıp tutuştuğu bir suret ister..BE sırrı ancak  besmelenin bu anlamdaki  sırrı olan 19 ile açılır. her dem KÜNFEYEKÜN olur..


NEDEN BU KADAR SURETE DÜŞKÜNSÜN?!!NEDEN SURET İSTİYORSUN,NEDEEN? Diyene J dinlee!!
suret çok önemlidir.çünkü suretler eğer olmasaydı hayal kuramaz ve hiç bir şey tasarlayıp üretemezdik.. yaratılan her şey-eşya daha evvelden var olan ve tasarımla maddeleşmeye izin almış nesnelerdir.. eşya-şeyler-esmalar denen bizler; yoktan değil, vardan var olup,ihtiyaca ve günün şartlarına göre yeni bir form alırız..bu reankarne olmak değildir.. bu maddenin devri daimidir..ruh bu maddeden azadedir.. genelde işlevleri aynı olsa da , zaman-ı mekana göre tasarım suretleri, nüans farkı ile değişir.. santralın ürettiği elektrik aynıdır.. kablodan geçen elektrik enerjisi aynıdır. amma duruma ve mekana göre aldığı şekiller - ampullerin suretli derecesi-renkleri farklıdır..çünkü Yaratıcımız bir yarattığını bir daha yaratmaz ve kendisini tekrar etmez.. o yüzden her nefeste değişen tecelli zuhurlara takılmadan, geleni zevk etmek en keyifli olan değil midir?.. eveet!!



HUBLAŞMAK-SEVİŞMEK İLMİ :esma-şeyler ve eşyaya Camii olan İnsan denen varlık, tüm hayalhanelerin merkezidir...tabiatın taş-cemadat halinin ruhu, insanın GEMİ OMURGASI olan kemiklerinde yaşar.. o  ana kemik-dikili taş-ATA DİREĞİ omurun içindeki hayat-kevser suyu, o kişinin yaşam ağacı TÛBA’ dır..o ağacın  altındaki süt –mayi- meni havzı onun bitmez soyudur,bitmez esma ilmidir..her tohum olan habbenin içinde XY denen + -,ERKEK KADIN anlamı vardır.. bunlar sürekli her yerde sevişir ve çiftleşirler..ağaçın tohumunda, ağacın köklerinde, insanın kök çakrasında, dudaklarından çıkan logos -sözde, kulağından giren kelamda daima bu izdivaç ve eşlerin tevhidi vardır.. eğer varlık her an sevişip, birliği tevhid edemeseydi, bu alem asla bir an dahi yeniden yeniden inşa olamazdı..


maddenin hakikati onu  yaratan insan hammaddesidir.. çünkü Yaratıcı RAHMAN ESMASI, ADEM’İ KENDİ SURETİNDE YARATTI. o halde kişinin rabbini bilmesi demek,RAHMAN ESMASInı da bilmesidir ki, buda RUH le ilişiktir..NEFS olan heva ve hevesler –HAVVA ise havasül havas ilmi olan İKLİMLER İLMİ demektir..vücûdi iklimin sultanı sensin efendim. derdimin dermanı sensin efendim de demiş eskiler değil mi J? ve Senin için bugün hava nasıl, Sen söyle? J



Peygamber Efendimiz :”insan bu dünyada rüyadadır,ölünce uyanır “dediği gibi, bize ÖLMEDEN EVVEL ÖLÜNÜZ diye de emretmiştir ki, bu rüyadan ölmeden evvel uyanalım ve eşyayı 6 cihetten seyredip ,idrak edelim..nasıl ve hangi  6 safhalardan yaratıldık ve 7.satürn –zuhal günü ,ışığın ilk geometrisi olan bal peteği 6 gen suretinde ilk zuhur ettik ve sonsuza açılan bir geometri ile yıldız olduk bilerek zevk edelim..insanın bu kuru gürültü olan –eşya kalabalıklığı ile yoğrulmuş yorgun dünyadan sadeleşerek kurtulabilmesi, basit ve yalın olması ile mümkündür..


Sevdiğimin bana verdiği ilk ders olan “sıradan ve basit olmanı istiyorum. hiç olacaksın hiç! ancak hiç olursan hep olursun ,beni anlıyor musun?! “ diyen emri, sanırım yıllar sonra bu hayal aleminde yerini buldu ki,te
şekkür ediyorum.


bir insanın ona, sürekli yeni hayaller gösteren esmalardan ve esmaların her an deği
şen suretlerinden -ASTROLOJİ İLMİNDEN -YILDIZLARIN (melek) TESİRLERİNDEN kurtulması, bu alemde yaşarken imkansızdır ..ancak ölüm ötesi deneyim geçiren hemen herkes farklı bir idrake kapı açabilir.. bu rüyada veya dünya hayatı sandığımız diğer alemin rüyası olan bu hayatımızda da olabilir ki, fark etmez. zira bu alem diğer tarafın-diğer tarafta bu alemin rüyasıdır.. uyumak ve rüya görmek, bu iki alem arasıda seyahat edip  bilgi almalarımızsa, rabıtayı –bağı kopartmamamız içindir..

*HAMİŞ:Sevdiğim..bu rüya masalında yazmak için tasarladığım binbir türlü rüya hikayesinden zerre bahsedemediğimin farkındayım. Öyle ki, onları hatırlamak için çabalayıp, hiç  birini dahi hatırlayamamanın aczi ile şaşkınım. neden kendi istediklerimi yazamadığımı bilemiyorum.. belki yazdıklarımı okuduğumda en doğru mananın bu olduğunu anlayacağım. fakat şimdi henüz okumadığım için,sanki hayale ait bir şey yazamadım gibi geliyor.. ve Sevdiğim bu masalla harflerim heYÜLA da bitiyor.. son masalım olan 30. da  10 geometrik harfi işlemek istiyorum.fakat bu hafta o anlamın vefk ilmi olduğunu aniden çaktım.ve evim korkunç şekilde bu anlamın tezahürü olarak tadilat içinde .asabiyetim tavanda..hani bazı yazılar ve muzurluklarım yüzünden eşyalarım patlayıp çatlıyor ve Sen bana zarar vermemek için eşyalarımı hallediyorsun ya!!işte durum yine öyle...yani en korktuğum ve bakmaya bile çekindiğim ilimle yüzleşeceğim..lütfen,beni daha özel koru olur mu? Gerçi olan oldu bitti amma, yine de tedbir tedbirdir..

insanlar ya yaratılıştan eştir veya yaratılıştan kardeştir hükmünce SENİ EŞKENAR ÜÇGEN GİBİ  SEVİYORUM bilmeni isterim J ....


HU...HÜVE..ESMA-İLAHLAR-TANRILAR MİTOLOJİSİ SANAT TARİHİNDE HARFLERIİN SEYRÜ SÜLÜĞÜ

YE..harf değeri 10… eskiler  ye harfine  ÂTÂYI ESMA demişler.nur ışığın kaynağı iken,ondan çıkan ışık hüzme parçacıklarına ise ziya demişler.yani nurun dahi, safha safha mertebeleri varmış.. arapça, ye harfinin suretine baktığımızda o, KÜN emrindeki KÂF harfine çok benzer ..Mevlevi harfidir. yukarıdan aldığını aşağıya indirirken-aşağıdan  aldığını da yukarıdakine verir.. sanki devri daimi anlatır..

yolculuk yukarıdan a
şağıya ve aşağıdan yukarıya daima YA! -EY! hitabıyladır ..çağrılmasaydın gelemezsin sakın bunu unutma! İsmin anılmasa idi, bir an dahi nefes alıp-zerrelerin bir bütün halinde toplanamazdı bunu unutma! kendi değerini bilmeyebilirsin, fakat ,senin adını anarak, sana EY KULUM ! diye hitap edeni ve vaktiyle o davete icabet edip LEBBEYK ALLAHÜMME LEBBEYK diyerek, her şekilde o davete icabet ettiğini de,ahde vefa icabı unutma!..

YE HARF
İ değeri olan 10 numaralık işletim sistemi ile bize anahtar kilit olan –rahman ve rahim şifresini de işaret eder. her iş ve oluş yaratım bu iki dualite ile olur..nokta daire halvethaneyi yuva –mahremiyet olduğundan gözüken sadece bir elif olan ADEM dir..



YE harfi EY anlamındaki ilk hitap ve sesleniştir.. EY dediğinde karşında seslendiğin ve gördüğün bir muhatap vardır.BE SIRRI ile Bİ İSMİKE diye SESLENİLEN SEN ! kimsin hatırla !!. bilip tanımadığın bir varlığa “YA=EY !” demezsin. illa bir var olacak ki,ona seslenesin ve oda senin çağrına karşılık verip:” LEBBEYK =buyrun efendim, emredin, huzurundayım, sana geldim “desin değil mi?..



işte eşya denen bu varlık alemi, taa ezelde âmâ da iken dahi var ile vardı.. ama zuhur edip açığa çıkmamıştı..her eşyanın adı ile birlikte sureti de vardı. tavrı-edası-işve ve cilvesi hep vardı..hiç bir şey sonradan olmadı. sonradan olan sadece zuhurlardır..nasıl ki,naklen yayınlar, bizim alıcılarımızdan bir kaç saniye sonra bize ses ve görüntü olarak ulaşıyorsa, işte mana aleminde olan biten her şey de bize ,olup bittikten sonra ulaşıyor ve sanıyoruz ki onları biz yaptık-biz ettik..ama hakikatte onlar bizim ilahi programımıza zaten vardı. sayısız seçeneklerimizden birisiydi ve hangisini seçersek seçelim, o bizim değişmez kaderimiz olandı J.. üzgünüm ama öyle !!


bir insan; EY filanca  KULUM hitabına mazhar olduğunda ,o kendisinde var olan tüm bu 10 pc yazılımı misali- âtâyı esma hazinesi ile dünyaya iner.. kendisine hamili kart yakın olacaklara bakar ve tanı
şır..daha sonra uygun kader –astrolojik esma giyeceği vakti saatinde ise, babasının belinden sperm olarak, annenin yumurtasına yola çıkan bir damla suyu izler..babanın kara deliğinden annenin karadeliğine, bilmem kaçıncı alemsel hayatına devam eder.. zira varlığın seyri ve tekamül hayatı hiç bitmez.

her ölü
ş başka bir bedenle dirilişe doğumdur.ölmeden doğamazdın. ölmeden olamazsın. hiç bir hayat ve beden sonsuz değildir.değişmeyen tek şey değişim ve ilerleyiştir..



Ruh’u nefes-i hava,soyut su -BULUT olarak düşünürsek o, şekilsiz ve suretsizdir. cinsiyetsizdir.o tanımsızdır.ama o renkli şişelere –bugünkü suretlerimiz olan beden kalıp heykellerine girse, onu girdiği şişe renginden ve beden kalıp elbisesinden “bu şudur, bu filancadır “diye tanımlayıp,etiketleriz değil mi? halbuki şişeleri kırıp, beden kalıp heykellerinden, 4 anasırrı erbaa denen unsurlardan azâd olup, bir defa kendimize dışarıdan bakıp seyredebilseydik, bu ölmeden evvel ölme işlemi ile, eşya olan bizlerin,her şeye bakışıda değişirdi.. mesele, bir defacık dahi olsa ,kendinden çıkıp-dışarıdan kendinden kendine  bakabilmende  yatar vesselam..


ruh her şeyi  bilir ve idare eder..kendisine yapacağı  beden sureti çok da önemli değildir. zira ruh, o bedene kendisini üfürdüğünde ,o bedeni canlandırıp, kendisine kendini giyecek olan ilahi tabiatın ta kendisidir..


bedenler kalıp heykellerdir ve onları ancak edâları,tavrı hareketleri ,mimikleri ile sevimli ve çekici buluruz değil mi?kimi insanlar çok soğuk olurken, kimileri de çok cana yakın olur.kimileri bizi iterken ,kimi varlıklar ise bizde mıknatıs etkisi yapıp ,bizleri kendilerine –kendilerini bize çeker ve bir manyetik ruhsal alan oluştururlar.. işte bu çeken ve çekilenler ezelde de birbirlerine yakın olan esma terkibindeki ruhlardır..

burada ahde vefa söz konusudur
.. orada yakin olanlar, birbirlerini unutmazlar ve dünya denilen a
şağılıkistan’a düştüklerinde dahi ,her ne pahasına olursa olsun birbirlerini arar bulur ve sevişirler..çünkü asıl vatan sevgisi imandandır sözü hakikattir ve var olan vatanın varlıkları da, her koşulda vardır..
nur cihan
9 ağustos 2015

1. bölüm




Mahmut Erol Kılıç hocanın anlatımı ile astroloji ve esma ilmi..
2.bölüm