14 Temmuz 2010 Çarşamba

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-11



İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYıI GÖRMEK -OKUMAK MASALI-

Merhaba Sevdiğim Merhaba...işte yine yeni bir masal..zaman zaman içinde,kalbur saman içinde,ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken,az gittik uz gittik..dere tepe düz gittik.. bir de dönüp arkamıza baktık ki ne görelim.. bir arpa boyu yol almışız.. yaaaa..işte öyle... aşağıya indik vesselam..yine çıkacağız nasılsa.. fakat bu sefer başka bir anlatımlı idrakle...değil mi?..Evvel Zamanım demişti ki “evladım görüp göreceğin o.. başka bir şey yok”..Sen de yaradılmışlık hududunu, kulların yani yaratılmışların geçmesine izin olmadığını söyledin zaten ,değil mi?Zat ı tefekkür yasak mış..neden? demiş veled..”çünkü,orası Uluhiyet,İlahlık yani Tanrılık Makamı” o yüzden miş...ben alıştım nasılsa yazarak, hep aynı yere gidip gidip geri dönmeye ...olsun.. bu da ayrı bir güzellik..yollar yürüye yürüye aşınmıyor ki..ama yürüye yürüye ;aynı yerle bir beraberlik,alışkanlık,dostluk,aşinayı ahbablık oluyor..işte yolun kenarındakiler,üzerindekiler,duraklar vesaire....tekrar aynı şeyler söylense de, alınan lezzetler ve hisler çok farklı..bu anlatılamadığı içinde buna zevk-haz demişler sanırım..haz ın içinde acı ve tatlı olduğu için zevkli zaten, değil mi?..herkes yolda aslında..sırat-ı müstakim in manası bu bence..ben yolda= ehl-i tarik  değilim diyen aldanıyor...yolda olduğunun henüz farkında değil sadece, o kadar..ana yolda mı -yoksa ara yollara sapıp kayboldu mu henüz düşünmüyor..yol herkes için ve herkese açık.. lakin, asıl yolculuk çoook ıssız ve yanlız...çok tenhalık..ama içimizde öyle bir kalabalık var ki hiiç susmuyor..yahu ben bunu unutmuştum hani,hani affetmiştim dediğimiz akla hayale gelmez hatıralarımız var..nasıl içiniz acıyor ve ağlıyorsunuz bilseniz..neden affedememişim,neden hala beni böyle kanatıyor ki?...oldu bitti dediğiniz her şey aynen orada duruyor muş, anlıyorsunuz.. öyle çook yürüyorsunuz ki, ööyyle içinize dönüyorsunuz ki.. olan bitenin neden niçin lerine; onun da perde arkasına, işin mutfağına, yani o malzemeleri bir araya getiren ve size o acı ya da tatlı yemeği kimin neden sunduğuna dek uzanıyorsunuz..işte o aşçının daha ötesine izin yok..ya da şimdilik diyelim mi?.çünkü sınırsız bir şey e sınır koymamamız lazım değil mi?görelim mevlam neyler , neylerse güzel eyler..

evet Sevdiğim nerde kalmıştık ...tabii ki yıl sonu..okullar tatilde..
etrafımda ki ve kendimde ki yıl bitimi hatıralarını not etmek istiyorum..bizim evin çocuklarından Ayşenur, elinde da Vinci nin bir kopyası ile geldi..ilk yağlı boya tablosu..okulda asılıymış, vermişler..önce onu uzatıyor..ben hiç yetenekli olmadığım için, onun bu yaşta yaptığı o resme hayran kalıyorum..salonun duvarına asıyorum..Ayşenur:o çook çirkin,asma,bir şeye benzemiyor diyor..anne: olsun, ben beğendim ..ee karnen? diyor.. 4 tane 1 var mış..olsun diyorum.. sen bu tabloyu yaptın ya..demek ki sen, en güzel şekilde matematik biliyorsun..sadece onları rakamla değil resmederek anlıyorsun diyorum..”git bunu hocalarıma söyle diyor” çocuk..zayıflarını hiiç umursamıyor zaten... artık sınıfta kalınmıyormuş..keşke benim zamanımda da olsaydı, ben de okullarımı bitirirdim öyle..tabii aslında, ikimiz hiiç geçinemiyoruz..neden? tabiatımız çok benziyor da ondan..onun üretebilmesi için bu lazım..(ben biliyorum:)lakin içim acıyor işte..bir gün anlaşacağız nasılsa..el mecbur..sonra Kutlu..bir tane dördü var.. taktir getirdi..oda teknolojik zekaya sahip.. iki ay evvel sabahın 8 inde tel çaldı..bir adam nasıl bağırıyor Ya Rabbim..uykuluyum..Kutlu, resim defterini 5 defadır derse götürmüyor muş ve dersi hiiç ciddiye almıyor muş..”hakkında işlem yapacağım, buraya gelin  hemen” diyor hoca..”gelemem” diyorum..konuşuyoruz.. 3 gün sonra gidiyorum: neden onlara şunu çizin, bunu şöyle renkte böyle çizin diyorsunuz?serbest bıraksanız, içlerindekini çizseler daha çok dersi sevmezler mi? diyorum..hoca sinirleniyor..müfredat diyor..gelin o zama siz ders verin diyor..neyse konuşuyoruz..o anlatıyor,anlatıyor ,anlatıyor ve anlaşıyoruz..işlem yapmıyor:)=(geçen yıl da, genel derslerden dolayı Ayşenur için aynı konuşmayı yapmak zorunda kalmıştım:)...sonra..  Kutlu, defterini bana getiriyor..yapmadığı 5 resmi bana çizdiriyor..ben de ona: git şimdi bunları sil ve üzerinden kendi çizgilerinle geç diyorum..ertesi gün 2 olan notu 5 oluyor..işte sevdiğim iz takipçiliği ne kadar kolay ve hoş değil mi?ve Bahar..onun yüz tane yıldızı var karnesinde..sürekli resim çiziyor..geçen makarna salatası çizdi aynı hücreye benziyordu..birde şiir yeteneği var sanırım..bir kaç defa  bana onları yazdırdı..ben, çocuklarım daha doğmadan onları, kendim gibi Yaradan a vermiştim..biri yeryüzü bilimcisi biri de gökyüzü bilimcisi olsunlar ve senede bir defa tüm bulduklarını hz. Kur An üzerinde beraber incelesinler - yani Kur’an arkeoloğu olsunlar diye pek çok defa dua etmiştim..şimdilik görünürde hiiiç öyle bişey yok..buraya yazarsam olacağına inandığım için yazıyorum..bir gün okurlarsa belki hatırlarlar:)

Sıra bende..hani hep kardelen kızları var ya .okusunlar diye mücadele edilen..işte bu masal çocuğu da tam tersine açmamak,okumamak için inatla direnen,açsın diye eza edilen kardelenlerden miş...ne garip değil mi?hala okuyamıyorum..hala hiiç öğrenemiyorum..istidatım yok bence..üstelik sistem benim gibileri okumamaya mahkum ediyor..ben, bu okuma!! Yazma!! diyen  maarifin tabiiki sözünü dinlemek zorundayım:)kendileri de ne kadar yetersiz ve başarısız olduklarının bilincindeler ki:her sene değişen bir eğitim sistemi var..eskiden bir okuldan ne alimler çıkıyormuş..şimdi bir çocuk hem okula, hem dersaneye, hem de özel derse mahkum..ve yine de çook başarısızlar=en önemlisi hayatta mutsuz ve başarısızlar..halbuki, öğretmenleri devlet memnun etse,onların geçim kaygısı olmasa,okulların içlerini zamanın anlam ve önemine göre donatsalar.. bak, çocuklar nasıl çiçek açacak...öğetmenler yaptıkları işten zevk almayınca, çocuklar da onları sevmiyor.. İSTİSNALAR HARİÇ TABİİİ..böylece de dersler hiiiç sevilmiyor..aynı hoca dershanede çook farklı oluyor.. aynı, sabahleyin devlet hastanesinde yüzünüze bakmayan doktorun muayenesinde sizi sevgiye boğması gibi...her işte böyle...
şimdi arapça dersimdeyiz..herkes ders çalışmak ve ödevlerini yapmak zorunda, bir ben değilim..Ahsen Hoca: ders yapmasanız da siz gelin..ben sizin ledün şeklinde öğreneceğinize inanıyorum:) dedi..=ne yapsın  kızcağız öyle demeyip yanii:)..işte benim böyle bir hocam olduğu için, ben de dersi izlemeye, severek gidiyorum..henüz hiiç bir şey öğrenemedim..arkadaşlarımsa hocanın tüm imla hatalarını bulup söylüyorlar:)ben hala kelimelerin manasının ve harflerin resmine bakmakla ilgiliyim tabii..bir defa hoca fotokopi de basılı ayet dağıttı..ne olduğunu unuttum..işte onu her yandan seyrederken, birden kağıdı daire şeklinde rulo yaptım..aaaa. bir çark gibi.. yine sondan başa kendini anlatıyordu..ne ilginç değil mi?bunu bir defa  Busegahı Hızır sabahın gittiğim bir sohbette yaşadım..hoca, asr suresinin mealini okudu ve bende aynı bir şiir gibi onu yorumladım..ama öyle acaip sözleri vardı ki başı ile sonu- gidiş ve gelişi hep aynı idi..inanılmazdı..tabii ki konuşma bittiğinde hem ben, hem de arkadaşlarım hatırlayamadık:)sadece çok lezzetliydi..derste tahtaya bakarken bir sürü şey aklıma geliyor..hocaya söylüyorum..onlar çook seviyorlar..mesela bir kelime aslında tüm manasının resmini de veriyor..hatta içine dalınca film gibi yanii.kızlar yazıyor ama ben hiiç not almadığım için hatırlayamıyorum..
ben arapça öğrenemedim lakin Ahsen Hoca, çok güzel, benden a’la, ben gibi harfleri ve kelimeleri derslerinde kullanmaya başladı:)..o Kur’an la alakalı pek çok ilmin de hocası aynı vakit..bize o kelimelerin geçtiği ayet ve hadisleri ve hikayelerini kolaylıkla anlatabiliyor.. ayetleri bize dijital Kur’an dan sesli dinletiyor..hiiç üşenmeden  sözlüğe bakıyor.. ben en çok o bölümü seviyorum..çünkü lugat gibi olan dostlarımı daima en çok seviyorum:)kelimenin köküne dek inebilmeli..Sevdiğim, bu arada piramitlerin önünde  kumlara yazılmış Şarani kelimesini araştırdım..O nu bilen pek yok sanırım..hocama, kelime manasına baktırdım:)..hatırladığım kadarıyla bir manası “duvara sıva yapan” demekti..doğru mu?bu benim masonlar ve dervişler kitabımın izleri için gerekli çünkü.. bu masallar da pek çok başlığı okuyoruz ya, o bakımdan..osmanlıca hocama da sordum..Şarani hz leri, Arabi hoca ekolünden miş..bir kaç kitabını görmüş..aynı zamanda hadisciymiş..başka.. Kuddusi hz kitabında var..O da bahsediyor..ama fazla osmanlıca olduğu için çözemedim..başka bir şey bulamadım..bir de hemen tamamı yahudilerin yaşadığı Yesrib- dul kadının yeri demekmiş ya bunu bir yerde okudum..fakat Hz Peygamber Efendimiz bundan hiiç hoşlanmadığı için Yesrib kelimesini kullanmayı yasaklamış..Medine- Şehir ismini vermiş..bunda anlayan için ne yüksek manalar var değil mi?tefekkür etsin inşallah yahudiler..yanii.. benim için arapça dersimiz çook kapsamlı.. şunu anladım.Arabça,Rabça,Allahça ya hani..aslında tüm lisanlar için aynı şey geçerli..tüm harfler ve şeyler için- esmalar için..tabii arapça, anlatım için inanılmaz zengin..bu dersi seviyorum..neden?çünkü,geçtik,kaldık,not derdi yok..hiç bir şey vermiyorlar...benden de bir şey istemiyorlar..tam bana göre bir ders..
başka.. bizim derslerimiz..arkadaşlarımla olan tasavvuf dedikoduculuğu derslerimiz devam ediyor..bakalım gittiği yere dek..her geçen gün ilginçleşiyor..arada sorunlar olsa da öylesi güzel olduğu için devam ediyor..ders çalışmak gerekmediği için bunu da seviyorum...
Hayat okulumda ise son derece başarısız olduğumu biliyorum.. Geylani Hocanın bir vakitler okudum ve sık sık şu cümleyi kullandığı bir kitabını her daim hatırlıyorum:”sen hiç bir işe yaramazsın ama sensiz olmaz.. sen de gel”..yaa işte böyle..bir de hayat okulundan atılmak olmadığını öğrendim..sınıfta kalsan da sonunda geçirileceğini de.. o yüzden bunu da zevk edinebilmenin talimleri üzerinde meşk ediyorum:)..
başka...miraç kandili ikindi vakti tel geldi..Evvel Zamanın pembeciği;ona bu ismi veren ve beşiğini sallayan  Ahıskalı Ali Haydar Efendi hz. ne ziyarete gidecekmiş.. onu arayan biri, benim de onlarla gelmemi istedi..çok ilginçti,” tamam” dedim..gittik..hayatımda gördüğüm en zarif türbelerden di..sadece kubbe ..her yanı ferah feza açık ..böyle uzaktan bakınca; Allah’ın O na bahşettiği; 3 padişaha huzur hocalığını zarif bir sayaban altında, aynı ihtişamla gerçekleştirmeye devam ettiğini insan anlıyor..az aşağısında kendi hocasının kabri var..onun ismi Hasbi Abdülkerim hz. miş.. ..Mehmed Akif Ersoy hz  ne de gittik..ilk kez görüyordum..kitabesi latif.. aynı O nun asaletinde ..ne anladım biliyor musun?.. kullarının eli ile bazen Yaratan o kişinin manasını kendiliğinden devam ettiriyor ve gösteriyor değil mi?dönemin yönetimi, Ersoy a hiiç itibar etmemiş.. hatta tabutu çıplak- bir kaç kişiyle giderken, ne olduysa birden halk sancak ve kabe örtüsü ile tabutu giydirmiş ve sürekli artan bir kalabalıkla toprağa verilmiş..kitabesinde sözlerinin esrarını soranlara:” ben gördüğümü yazdım” dediği var..bu söz üzerine ilk defa O nu tefekkür ederek, İstiklal Marşının orada yazılı 2 kıtasını bir kaç defa okudum..en çok ilk iki mısrasında tüm sırrın olduğunu idrak ettim..bu ülke insanları- Türk Milleti öyle bir sevilendi ki ,asla ocakları sönmeyecekti..en son ocak tütene dek kalacaktı..korkmayın!! diyordu..ve Allah bir daha bu millete istiklal marşı yazdırmasın diye de dua ediyordu...neden?çünkü Hz.Efendimiz in,hz. Ali nin ,hz.Hüseyn in duasını almış bir millet te ondan..

Ve ertesi gün..yollardayız.. yine tektaş alyans sınıfı..Haybabamın sene-i devriyesi var..Bolu da Hayreddin Tokati hz ne uğradık..O, hz. Pir Şeyh Şaban-ı Velinin hocası..inşallah, bu harika yeşil ortam, içinde barındırdığı hazineye yakışır bir temizliğe ve zarafete bir an evvel kavuşur..ve amiinn..
sonra Cuma vakti..çook teşekkür ediyorum..o kadar yazdım.. yazdım.. en sonunda ücra bir köy camiinde:)ilk cumamızı kıldık..6 dişil varlık ilk kez böyle bir ritüele eşlik ettiğimiz den, hepimiz için anlamlıydı..köyün adını yazmak için sordum..ney miş bil?toprakcuma köyü:)ne anlamlı değil mi?inşallah bu 13 seccade yan yana dizilimi enindeki mini camiide temizlik ve zarafte yakında kavuşur ve amiiinn..
ve sonra Şeyh Şaban-ı Veli..selamlı rehber  yeni tac-ı şerifler getirmiş..çok emekli çadır şeklinde beyaz dilimleri var..siyah..haa bu arada geçen yazdığım bir hatamı düzeltmem lazım..siyah post sahibi yazmıştım ya ..onu ben yanlş aktarmışım..siyah post Ahmed Er Rıfai hz. aitmiş ..eskiden onun yolcularına Ahmedi:) derlermiş sonra rıfai demeye başlamışlar..bir de Hüdai hz nin postu ise maviymiş..aslında orada hata yok bence..hissettiğim ve olduğuna=olacağına inandığım bir tevhid manası var..ama yanlış yanlıştır..inşallah bu sefer doğru öğrenmişim dir..beni durmadan düzelttiğin için Seni Seviyorum:)..


ve Ulcuk(ulucuk) köyü
..biraz dinleniliyor.sonra hep beraber Haybabamın başına tabii..işte tevhid denen ritüel yapılıyor..sonra kalanlar onun sevdiği tarzda neş’elerine devam ediyorlar...ertesi gün.. inanılmaz şeker insan,harika sesli Celal Hoca ve arkadaşı gelmişler...Süleymaniye’nin kubbelerine ancak böyle bir ses yakışır diyor insan, dinlerken..ondan telefon numarasını aldım..yeni dersimiz için.. ileride.. arkadaşlarıma süpriz yapmak istiyorum..inşalallah olur..olursa Sana yazacağım..engelleme sakın tamam mı?..lütfen:)ve Kutlu hoca..Masum hoca ve diğerleri....Celal Hoca ve arkadaşı, hz. Süleyman Çelebi’nin mevlüdünü okudular..Celal Hoca; okunmayan özel mısralara dikkat çekerek okudu-anlattı: ve Süleyman Çelebi mevlüdü yazdığı gece hocasına getirir..sabah, hocasını hiç uyumamış ve gözleri ağlamaktan kızarmış bulur..”bunu nasıl yazdın?..sanki yanındaydın” der..yaaa işte böyle...bu memleket kimleri bağrında yaşatmış değil mi?öyle çoklar ki.. kıymeti o yüzden bilinmiyor..

üst kattayız..hanımlar ilahi okuyor..köşede biri var..ağlıyor ve iç  çekiyor.. ”Yunus dan okuyunuz” diyor..O farklı..belli oluyor..O nu nasıl hissetim biliyormusun?..yüzündeki azaları gül yaprakları gibi büklümlüydü..sadece böyle anlatabilirim ve onu kıskandım..kolonya dökmek istedim..sıra O na gelince dedi ki:siz beni tanımıyorsunuz ama ben sizi tanıyorum..çocuk:söylemeyin ben bileyim.. siz .... .... değil mi?..”evet” dedi tebessümle ve “gelin yanıma oturun, konuşalım” dedi..ve sohbet..O na dedim ki: Evvel Zamanım, aynı frekansta olan evliliklerin çok nadir olduğunu söylemişti.. öyle bir çift olduğunda, meleklerin bile gıpta ile onları seyretmeye gittiklerini de..inanıyorum ki,siz böyle nadide bir çiftsiniz...”karşısında gerçekten edeb timsali vardı ve edebsizlik timsali olansa her daim çocuktu..zaten edeb de edebsize bakarak öğrenilirmiş değil mi?bu arada günümüzde edebiyat da, edebi yatıranlarla seviliyor tabii:)”..işte O anlatıyor..o Efe hz. torunu..O  irfani gelenekle, bulunduğu ortam için ihtimamla yetiştirilmiş.. çocuk anlıyor..bu zamanda böyle zarif kaç kişi var ki?kendi mahrem hayatından kesitler anlatıyor..çocuğun yanındaki ona eğiliyor..iyi ki O nunla konuşup sordunuz.. hiç böyle açılmazdı.. teşekkür ederim diyor..çocuk, O na sorular soruyor..(çok ağır sorular bunlar Sevdiğim..yazamam..neden sorduğumu Sen biliyorsun, o yüzden..)ve buradaki hanımların içini kemiren şeyler tabii. hepimizin yani..çocuğa göre dünyadaki en ağır meslek mürşid-i kamil olmak.. ama ondan daha ağırı, ona ehil olmakmış..kıskançlık üzerine soruyor..O muhterem kişi meşreblerin ve neş’e lerin tecelllerinden bahsediyor..O şanslı.. çünkü çok ince bir nakışla yol gidiyor..diğer türlüsüne dayanamayacağını itiraf ediyor..işte o zaman,  yeni bir şey idrak ediyorum Sevdiğim..neş’eli meşreblerin her ne kadar çok kolay görünse de dayanabilmenin hepsinden ağır olduğunu..çünkü dışı başka içi başka değil mi?O nu kıskandığımı ve nedenini söylüyorum:”ama şimdi konuştuk ve sizi tanıdım.. artık kıskanmıyorum” diyorum..O:Haybabam sizle tanışıp görüşmemizi çok istiyordu, görüşelim diyor..görüşeceğiz inşallah..değil mi?
ve O ndan bize hisse.O sürekli vakıf insan olmaktan bahsediyor..Celal Hoca da en başta bundan bahseti..bu kavramı ilk defa bugün duydum..anlatıyor muhterem:bazı kişilerin özelleri yoktur..onlara ait hiç bir şeyleri yoktur..onlar kendilerini vakfetmişlerdir..ne aileleri,ne eş,ne çocuk,ne mal,ne mesuliyet..yapamazlar..beklenmemelidir de..işte vakıf insanın hallerinden ve onların ehillerinin sıkıntılarından dem vuruyor..O nu çook iyi anlıyorum..benim Güzel Sevdiğim.. Hüdai hz ,Rifai hz den  vakıf insana geldiğimin fakında mısın?.. yani benim anlayacağım lisanla.. bence bu Selsebili anlatıyor, değil mi?yani Kevser Suresini, yani hz. Fat-ıma ,yani Hüseyniliği..oysa ben osmanlı selsebil çeşmeleri üzerinde tefekkür ediyordum, ne komik değil mi?Sen çok zarifsin..her şeyi yerli yerinde ve ehlinden bana öğretiyorsun..çoook teşekkür ediyorum..bu vakıf insan üzerinde tefekkür edeceğim tabii..lakin  Devlet-i A’li Osmanlı da ki vakıflardan- hatıratlardan okuduğum kadarıyla bahsetmek istiyorum..tefekkürüm için bu lazım bence..eskiden mesela bu şehr-i İstanbul da, senenin her gününe neredeyse denk bir tekke =irfani gelenek okulu varmış..ve kişiler binlerce senedir süren manevi eğitimlerini buradan alıyorlarmış..zamanla her şey yozlaştığı gibi... hak edenin azalmasıyla, kurunun yanında yaş da yandığından, bu ellerinden alınmış ..demek ki o vakit öyle lazım mış.Zamanın içinde her daim- her an -değişik vakitler olur ama Zaman hepsini kapsar değil mi?..fakat zuhurda?..oysa ki gerçekte hala her yerde; aynı sayıda tek bir şaşma olmadan isimler,şekiller,suretler değişmiş olsa da..aynen- mana aynı zuhur farklı devam ettiğine ben inanıyorum..çünkü İlahi Nizam hiiç değişmiyor..işte ben anladım kiDevlet-i A’li Osmanlı da: taaa ilk kuruluştan itibaren, osmanlıca=eski türkçe lisanında, tüm tasavvufi hakikatler sembollenerek yaşatılmış..ve devletin işletim makamlarından tutun, sarayın adına, haremine ” has oda” sına dek tüm ricalin yönetiminin sırlandığına inanıyorum..aynen yaşatıldığına da..birileri bunu çözmüş ve osmanlı da yaşatmıştı..işte o yüzden o kadar başarılı olmuşlardı..çünkü kelimelere yükledikleri sembolik derin gerçekleri, hayatada yapabildikleri kadar geçirmişlerdi..yani sadece okumamışlar, okuduklarını hal halinde yaşamışlardı..ama onlarda yaratılmışlardı ve beşerdiler..her şey doğar yükselir ve batar..devletler de insanlar gibi..tekamülleri,dereceleri var..ne olacak ki isimler değişir ,toprakların yüz ölçümleri değişir,parası değişir ama yürek hep aynı mirası bilir ve taşır ve yaşar..tekamül hiiç bitmez..beyt ül mamur hep tadilatta ve hep yenilenir..yani hakikat aynı.. dış elbiseleri değişik.. herkes kendine baksın.. gardrobunda kaç elbisesi var değil mi?işte osmanlı da bu gelip geçicilik öyle kabul edilmişti ki;kişiler kendilerine ve kendilerinden sonrakilere, öyle bizim şimdi düşündüğümüz gibi yatırımlar düşünmemişlerdir....çünkü nasıl ki padişahlar her an ölüm korkusu ile yaşıyorsa, halkın hali de farklı değildi..her şey gelip geçiyordu.. bir tek vakıflar devam ediyor ve korunuyordu..osmanlı da asalet yoktu..bunu hep taktir ediyorum..dünyaya örnek olmalı..tüm padişah aileleri köle neredeyse..bir efendi ve bir cariye..bir farkı yok mahremiyette çünkü..hemen tüm yönetim ricali, dünyanın her yerinden devşirilmiş ve yeteneklerine göre özel eğitilmiş, ehliyet sahibi kılınarak emanet yüklenmiş kişiler..bu kişiler;  emanete ihanet ettiklerinde, ya da her hangi en ufak bir şey de, başlarını vereceklerini bilerek bu görevleri yapıyorlar... ve enterasandır ki bu halde bile; rüşvet ve hile ve makam ihtirasıyla daha çabuk ölmeyi tercih ediyorlardı..bu da insanın nefsiyle başa çıkmasının ne kadar zor olduğunu göstermiyor mu?işte zengin kişiler kendi başları bir gün alındığında, tüm hazineleri yağmalandığında ve ailesi bir anda hiç olduğunda ne yapacaklarının yolu bir tek vakıflarla bulmuşlardı..yani olaya vakıf olmuşlardı:)vakıf a asla kimse dokunamıyordu.. hukukunda  vakfedenin hükmü yürüyordu ve ailesi de ilelebet o vakfiyeden yararlanabiliyor du..o yüzden vakıflar binlerce yıldır sağlam ve ayakta belki de..yani kişi o vakıfla ölümsüzleşeceğini biliyordu..o dualarla devam edeceğini idrak etmişti..oysa bugün,  ihale ile yapılan binalara bakın..ne halde..katil adamlar katil malzemelerle katil binalar  yapıyorlar değil mi?neden ?çünkü ceplerini daha çok doldururken dede erik çalmış torunun neden dişi kamaşmış? gibi irfandan habersiz oldukları için....
galiba tefekkürüm için bu kadar açılım yeter...demek ki ney miş? selsebil için, hem osmanlı çeşmeleri mimarisine bakacak mışım hem de vakfiyelere ve esasında kendini hayra adamış kişilere..bu kişiler her yerde var.. değişik değişik hem de..mesela bir defa Eyüp Sultan da sabah namazı evveli görmüştüm...ellerinde bir sürü, koca koca torba yiyecekle kedi besleyen insanlar..uzun senelerdir hiiç aksatmadan kedi besleme selsebili olmuşlar..mesela Kastamonu da bir doktoru duydum..kızı ile, geçen bahar hep dağları dolaşmışlar.. pek çok tohum ekip, ağaçları aşılamışlar..bunlar çok önemli..her şeyden daha önemli bence..bazı kişiler ne yapar sokaklarda.. yol ortasında duran taşları alıp bir kenara koyar..kaza ve kader üzerinde zarif bir bakış yani..birde kamyonlarından zehirli egzosları-taşıyamayacağı kadar dolu- üstü açık şeyleri döke saça giden otoyol cellatlarını-her yana balgam saçan-yollara tüküren kroları düşünün..demek ki her şey bu alemdeymiş bize düşen etrafımızdaki vakıf –sebil kişileri tahsil etmek değil mi?biz ne yapabiliriz.. elimizden ne geliyor, bana en kolaylaştırılmış nedir?..neyin ucundan tutabilirim..mesela herkese gülümseyerek selam verebilirim..bir yetimin başını okşayabilirim..çöpleri ayrıştırarak atabilirim..birine hiç tanımasamda bir şey ikram edebilirim(=ikram maddi de olabilir manevi de) ...ben bunu düşünmeliyim sanırım..borcu olan ve ödeyemeyen birinin borcunu azad edebiliriz değil mi?ya da çook  yetenekli ve dürüst birine iş imkanı sağlamak en büyük hizmet değil mi?neden dürüst esnaflık-ahi-irfanlık tekrar canlandırılmasın ki.?eskiden türkler cesaret ve dürüstlükleriyle tanınıyormuş..şimdi ise üçkağıtçılıklarıyla, neden?..bu hepimizin faydasına aslında..geçen öğrendim. hazır kutu dondurmalardan birini tavaya koyup kaynat dediler..bak bakalım ne kadar kalacak..tahmin ettim..ne yiyoruz peki, hava mı? dedim...” öyle sayılır ne olduğu belli değil” dediler..gıda mühendisleri bunun içinmi eğitiliyorlar peki?...neden insanların yiyeceklerinde bu kadar hile var?...o kazandıkları paraları nereye harcayacaklarını hiiç düşünmüyorlar mı acaba bu kadar hilelil esnaflık yapanlar?geçen yıl bir söz okumuştum ..benim hayata bakışımı değiştirdi burayada yazayım bari.BİR PARANIN NEREDEN GELDİĞİNİ ÖĞRENMEK İSTİYORSANIZ, NEREYE HARCANDIĞINA BAKIN...yaaaaa..işte öyle....yoğurtlar yoğurt değil,ekmekler ekmek değil.. değil mi?sucuk ve sosisler üzerinde anlatılanları dinlemek istemedim..istemiyorum da...Evvel Zamanım bir defa demişti ki: bu kötülükleri yapanlar kim, cahiller mi?hayır.. hepsi okumuş diplomalı adamlar..peki biz neden okuyoruz peki?..neden?..neyi okuyoruz?..insanlığa kim daha çok zarar verecek dersini mi?
başka...dönüş..gene hz. Pir..sonra Safranbolu Kalesinde gece çayı..orası eskiden denizmiş..aynı İstanbul Boğazı gibiymiş...kayalardaki izleri anlatıyor çay yeri sahibi..birde gemi bağlama halkası varmış..çocuk :Nuh Tufanından belki de diyor..adam:burada bir arkadaşım var Nuh’un Gemisi nin burada olduğunu söylüyor..yeğenim:aaa Nuh’un Gemisi nerdeymiş? diyor..çocuk:Nuh’un Gemisi sensin..gemini kurtarmaya bak diyor:)not=hatırlayacağımız,kaldığımız yer burası...
Seni özlediğimi ve sevdiğimi söylemeyeceğim..içimde saklarsam belki olur:)Seni  çook fena özledim...vee bir şarkı.....
Yüreğimi kaybettim
Yüreğim yerinde yok ki
Bir elim sana uzanıyor
Tutamıyor seni

Gece yarısında mı
Sokak arasında mı
Çalışmayan telefonla mı arıyorsun

Gece yarısındayım
Hece arasındayım
O güzel gözlerinin karasındayım

Sen beni yanlış yerlerde arıyorsun canım
Sen beni bazen bazen de hiç aramıyorsun gülüm

İçindeyim senin
Hani o tatlı serserin
Hatırına eski günlerin
Ah sevgilim ay sevgilim

Sen hangi hasretim
Hangi aydan kalan
Kardan sonra açan
Güneşim çiçeğim ay sevgilim

Sen çırpınan denizde
Sen aranan liman
Ben ümitli gemi
Ararım seni ararım seni bıkmam


Nur Cihan
13.07.2010
nuralem7@hotmail.com