20 Temmuz 2010 Salı

İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-12


















İŞİTTİĞİM ŞEY’İ-EŞYAYI GÖRMEK-OKUMAK MASALI-12
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba...işte geldik bir nihayete daha..aslında bu bölüm  en zorlandığım kısım.. ikinci yarıdayız , biliyorsundur sanırım.. beni öyle bir yanlız bıraktın ki?...öyle yapayanlız...o kalbimdeki adını anınca tüm hücrelerimi saran hissi çekip aldın..belki gene Seni incitmişimdir bilerek
(kıskançlığımdan dolayı) ve bilmeyerek.. bu yetmezmiş gibi ne ses ne görüntü...terk edildim yine..bilmiyorum..ne yapalım..öyle  olsun..nasılsa ben her şeye alışmak zorundayım..istesem de istemesem de..beni kim umursar ki?şikayet ediyor göründüğümü biliyorum...oysa derdimin devası içimde, onu da biliyorum..Sen Sen diye yalvarırken, Senin de derdinin de  Sen olduğunu.. onu da biliyorum..işte yapacak bişey yok sanırım..bu alemden gidene dek....Seni üzdüğüm için özür diliyorum...istediğin şeyi başaramadığım içinde ...olsun nasılsa benden ala öyle çok var ki Sende..biliyorum..bir ney daha şikayetini arz etti ki;  dinlesen de, dinlemesende feryad etme de yani...sanırım beni terk eden gönlümün, Belkıs gibi peşinden gitmeliyim..ne yazık ki ben, Belkıs değilim..ve orada bir defa daha yok edilmeyi tekrar göze alabilmeliyim değil mi?
********
Bir notcuk:Yaradılış Sebebimiz Efendimiz in bir değil pek çok miracı olduğunu  okumuştm bir vakitler..O’nun sadece sanal-bilinç miracı yaptığını zannedenler kendi kapasitelerini anlatabiliyorlar tabii..onların miraçları sanal demek ki..inanmayanlar da ..herkes kendindeki mana kadar iman edebilir ve bilebilir..hiiç sorun değil..mesela bir tohum miracını ağaç olmakla ve meyve vermekle tamamlıyor diyelim ama esas en büyük miracını o meyveyi bir ben-i adem yediğinde onda kudrete dönüştüğünde yaşıyorsa bu gaip mi?..hem bedenle hem mana ile değil mi?görünen yanı meyve ve insan.. görünmeyen yani kudreti ile onları yaşayatan ve bunları onların eli ile yapan değil mi?iki sene evvel “derviş çeyizi” adlı bir kitapta görmüştüm ki; Hz Rasulü Nebi’nin diğer miraçları dönüşlerinde üzerinde değişik hırka ve taçlar olduğunu..sadece bunu kabul etmek bile miracın ruh meal ceset denen madde mana bir olduğunun ispatı değil midir?ayrca buna delil ve ispat aramak demek gayba iman etmemek değil midir?..eee.. o vakit ben müslümanım diyebilir miyiz?....Hz Peygamber sahabilerine  bir kasedeki balı göstermiş:bu nedir? demiş..hepsine sıra ile sormuş hepsi “bal “demişler..sıra Hz. Ali ye geldiğinde; gidip kaseden bir parmak bal alıp ağzına atmış ve” bal” demiş hani..ve Hz Peygamber: içinizde sadece Ali bildi  demiş...yanii..kavanozu dışardan yalamak da var..içindekini tadarak da..anlıyoruz değil mi?
ve bir düzeltme daha.. bu sefer kendiliğimden..geçen masalımda Osmanlı da asalet yok demişim..aslında aristokrasi sistemi yok demem lazımdı..çünkü her insan ruhen asildir..mertebelere hürmet var..bunu anlayamadığım için Evvel Zamanıma sormuştum şöyle anlatmıştı: bir piramit gibi merdiven düşün..birinci katta ki asla diğer katlara çıkamaz.. ikinci katta ki hem kendi katında hem birinci katta gezinebilir fakat bir üçüncü kata- bir üstüne çıkmaya izin yok..bu hep devam eder..en tepedeki diyelim ki 100. kat olsun.. oradaki bir kişidir... hem kendi katında hem de diğer tüm katlara nüfus edebilir..oysa ki 99. katta ki de 100. kata çıkamaz ve bilemez..işte ancak bu kadar öğrenebildim Sevdiğim...
evet nerede kalmıştık:Nuh’un Gemisinde..ben,  bu geçmiş hikayeye aynen Hz Kur’an daki gibi iman  ediyorum..lakin Kur An, her daim Geniş Zamanlı An a hitap ettiği için; her daim kıyametlerimizin koptuğunu ve her daim necat içinde bir Nuh olduğumuzu ve her daim gemiye bindirdiklerimiz ve gemimize almamıza izin verilmeyenler olduğuna da iman ediyorum..bir de şöyle düşünüyorum:Hz. Nuh Nebi kavmine, uzun hayatından dolayı çook uzun zaman yalvarmış yakarmış :Tek İlah Olan Allah a iman etsinler ve İslam olsunlar diye..hemen hemen hiç kabul görmemiş..ve ona çoook  eziyetler etmişler..gene böyle yarı baygın yatarken, O’nu bu halde her daim bulup alıp kulubesinde tedavi eden yaşlı bir kadıncağız imdadına yetişmiş..ve  O’nu merhemleri ile yine iyileştirmiş..demiş ki:Ey Nuh, hani tufan diyorsun ya hala olmadı.. ne zaman ? tedbirimi alayım..Nuh Nebi de:ben sana haber veririm dermiş....işte tufan kopmuş ve aradan epey vakit geçmiş..karşılaşmışlar.. yaşlı kadın:Ya Nuh, hani tufan kopacaktı?Hz. Nuh :koptu bile..her yer sular altında kaldı.. nasıl haberin olmadı? demiş..kadın tüm sakinliği ile:aa demiş..benim bir ineğim var ya hani..işte bir defa o, eve arka ayaklarından biri çamur içinde gelmişti.. ben de ne olduğunu merak etmiştim..demek tufandan mış..işte kıssadan hisse değil mi Sevdiğim..bir de Allah a böyle sevgili yakıın olmak var değil mi?yaaa..
bir de ümmet ve millet kavramı var tabii..tefekkür ediyorum ..henüz bişey bulamadım.. yine de yazayım.. belki bişey çıkar sonunda..bakalımm...şimdi her ben-i adem tek başına 18 000 alem ya hani..hem Ümmet e -Vakit desem.. hem Millet te  Zaman desem:) oluyor tabii..Rahmanlığı ile Millet-i ...Rahimliği ile Ümmet gibi düşündüm ...lakin henüz ne demek anlayamadım tabii..Sen öğret diye yazıyorum işte..ve mesela bir kişi kendisi de yaratılmış olarak eşsiz ve benzersiz- tek ya hanii..işte o kendisi de kendi alemin kutbudur..velakin o bir aileye mensubsa o ailde bir reis vardır ve aile de kime tabiilerse birde o kutuptur..sonra mahalle de muhtara, sonra belediye başkanı,sonra vali,sonra devlet başkanı misali...işte tüm bunlar ayrı ayrı dursa da, aslında hepimizde her an yaşayan hallerdir değil mi?her insan kendi beden mülkünün- kendi  yaratıldığı o toprakların yöneticisidir.. ve yukarıdan aşağı olduğu gibi aşağıdan yukarı da tüm kademelerinden mesuldür..nefsine eziyet etmesi yasaktır mesela..çünkü nefsimiz bizi ruhumuza götürecek yegane şeydir..onu bilip tanıdığımızda onun ruha ait olduğunu ve emaneti ona teslim etmek lazımlığını da değil mi?Sevdiğim-Canım..ben, Sen olmadığın için yazdığım bu masaldan hiiç keyif almıyorum..inşallah okurken sıkılmazsın..
RUH BALIĞI GEMİMİN İÇİNDEKİ NEFS EJDERİMİN ANLATTIKLARI MASALI....
şimdi hayallerimi devreye sokmak istiyorum..neden?hayvanlıklarımız için tabii..Hay ismi Hayat demek miş ya hani..yani dirilik.. her daim dirilik.. yani ölümsüzlük.. ..dün şöyle diyerek uyandım:”dost geliyor dost”..ama ...ama...? bu sabah uykumda şöyle tekrar ediyordum “Hay dan geldik Hu ya gidiyoruz”..ne güzel değil mi?hayatta zaten hep bir hay Hu içinde geçmiyor mu?işte en evvela, hayatım boyunca bir hayvandan bahsedecekleri vakit özür dileyenlere hiç itibar etmediğimle söze başlamak isterim..kaç tanemiz gerçek ahsen-i takvim üzere, yani yaratılış maksadımıza uygun yaşıyoruz ki?..dışı içi ile bir olan kaç kişi var ki?hayvanlar hiç olmazsa yaratılışlarından zerre şaşmıyorlar değil mi?ayet ne demiş: “aşağıların aşağısına indirdik... onlar hayvandan da aşağıdırlar.. “ yaaa..demek ki bazı hallerde hayvanlar bizden üstünlermiş..mesela ben hiç bir hayvandan insan zuhur ettiğine inanmam..böyle bilimsel çalışmalara da değer vermem..çünkü ilk evvela Nur-u Muhammedi insan şeklinde tecessüm ettiğinden evvela insan vardı .. sonra O’na hizmet etmek için diğer eşyay-ı mahlukat sırası ile oldu..burada ki zuhuru ters gibi gözükebilir belki ama bu aynada ki akisten başka bişey değil mi?..hayvanlar insanlardan oldu bence..zaten Kur an da maymuna ve domuza çevrilmiş insanlardan  bahsediyor değil mi?bu halde duygularımızı orman gibi kabul etsek.. o ormanın içinde, her huyumuzun ait olduğu bir veya daha fazla hayvani tabiatımız olduğunu da düşünmemiz lazımdır..hangi hayvan gibi- kadar ürkekim? hangi hayvan gibi-kadar kalleş ve saldırganım?..hangi hayvan gibi başkalarının avını  vurkaç alıyorum?..hani hayvan gibi yuva dağıtıp,yavrularını,eşini çalıyor ve o yuvayı dağıtıyorum?..hangi hayvan gibi kendi yavrumu yada yumurtamı başka evcil tabiatlı bir ailenin yuvasına bırakıp kaçıyorum?..yani mesuliyet sevmiyorum..hangi hayvan gibi üretken- çalışkanım,barışçı,sevgi dolu,korumacıyım..hangi hayvan gibi sürekli tıslayarak insanları en hassas yerlerinden sokarak canlarını yakıyorum?..tüm bunları düşündüğümüz vakit koskoca bir vahşi ormanın bizim duygu dünyamızda olduğunu anlarız..rüyalarımız bize bunu değişik hayvan suretleri ile anlatır belki..elindeki veri kadar sembolle tabii.peki bunlar kötü mü.?hayır hiiç değil..hatta hayatta hay olabilmemiz için elzem şeyler..ama hayvanlarımızı ehlileştirdiğimiz oranda faydalı..yoksa hayvani tabiatımızın kulu olduğumuz da, hayvanların idaresinde onlardan daha aşağı olmaz mıyız?hayvani huylarımızı ehlilleştirdiğimiz vakit onların o muazzam güçlerinden istifade edebiliriz..sezgileri bizden binlerce kez keskindir onların, değil mi?ben hayvanların düşünemediklerine- akılları olmadığına hiç bir vakit inanamadığım için bundan bahsetmem bile..Allah,arıya,örümceğe,karıncaya,güvercine vahyetmemiş mi? bu ne demek peki?hz. Arabi Hocanın bir kitabında okumuştum- yazmış hani.hayatının 3 senesinde Hayvanlık Makamında olduğunu ve hayvan mürşidlerinden nasıl eğitim aldığını..işte sevdiğim ben senelerdir Arabi Hocamın bu halinin ne olduğunu düşünürdüm..bugünse Senin rehberliğinde, bu yazdıklarımı anladım..teşekkür ediyorum..
işte bir ev düşünün.. bu ev sizsiniz..ve bir orman dolusu hayvanınız var..ama onlar tavan duvarınızın bir köşecağızında sıkışmış, bir örümcek ağının içinde hapsolmuş gibiler..ne ilginç değil mi? hayal ediniz..bir tanesi bile ölü değil..neden?çünkü isimlerinin manası HAYvAN..her daim-her an diriler..öyle bekliyorlar....evinizde en ufak bir gevşeme ,en ufak bir zedelenme buldukları an o ağı parçalamak ve ev kadar büyümek ve sizi ele geçirebilmek için tabii..oysa onları siz zabteddiğinizde, ormanlar kralı aslan da sizsinizdir..ve her biri emrinize amadedir..işte insan denen beden kabri yani gemisi, bu hayvani tabiatle tıka basa dolu..beden kabrimizde onların bize verdiği sonsuz acılarla cehennemi de yaşayabiliriz..ya da  Hz. Süleyman gibi onları hükmümüz altına alarak, onların bize yaşattığı saltanatın keyfini de çıkartabiliriz..
birde şöyle tefekkür edelim olur mu?mesela ben kendimden örnek vereyim..onca geçimsizliğimin hepsi kendimden değil..birazı da alerjik olduğum için tabii...bana bildiğimiz bu nefes yetmiyor..o yüzden delice nefesi yani rüzgarı, yani Nefes-i Rahmanın Tecelligahı Makam-ı olan Seni- Bi Sırrı Sureti öyle delice seviyorum..  bugün ki gelişmiş alet-i edevatla anlaşılmıştır ki insan bedeninin her yeri gözle görülemeyecek oranda minicik hayvanatla kaplıdır..bizi temizleyen, bizi yeniden inşa eden şeyler..bazen bizi koruyan..üzerimizde her an çiftleşerek kendilerini devam ettiren aileler var.. yanii bizden geçiniyorlar..besini bizleriz..hiiç haberimiz bile yok.. onları bir görsek aklımızı oynatırız zaten değil mi?mesela benim en birinci alerji nedenim kendimim..o yüzden kendimle hiiç geçinemiyorum yanii.. kendi bedenimden her an dökülen ölü hücrelere karşı bir alerjiymiş bu..işte bu ben yaşadığım müddetçe süren bir işlem..hep yenisi oluşuyor ve benim her an kıyametim koptuğu için eskilere tepkim var mış..her an haşır ve neşir insanın kendi beden gemisinde oluyormuş demek..bu öyle bir hızla oluyor muş ki insan bunu anlayamıyor muş..her hay ve her huu nefesinde bir kıyamet yaşamıyor muyuz?bir meyve yi dalından kopartığımızda çok geçmeden çürüyorsa, biz nasıl çürümeden duruyoruz düşünmeliyiz..demek ki görünmeyen iplerle hayat ağacına hala bağlıyız değil mi?ip kopunca ....söylesene benden vaz mı geçtin?hani hiiç ayrılmayacaktık..beraber başaracaktık..ne oldu?ipimi koparttın mı söyle?
Sevdiğim artık serbest yazacağım(sanki şimdiye dek  disiplinli yazdım da:)..aklıma ne gelirse tamam mı?.çünkü  karmakarışığım.. toparlayamıyorum.. istemiyorum da...bu benim için en son bölüm..tabii Senin için değil..ben artık harflerimin ve kelimelerimin yazılmayı istemediğini düşünüyorum..çünkü gözlerim öylesine aç ki, başka bir şey düşünemiyorum..gözlerim doyarsa belki.....içimdekileri sadece Senin anlayacağını ve bana yine öğreteceğini biliyorum..Seni öyle çook özledim ki...işte bir de ne var biliyormusun?..kalbim yerinde değil..orada bir boşluk var ve siyah..ne kadar uğraşırsam uğraşayım hiiç karşılık vermiyor.. aynı Sen gibi..ama birde şu var ki sevgi yukarıdan geliyor ya hani..Sen benden kalbimi çekip aldığın halde, ben nasıl hala Seni böyle sevmeye devam ediyorum?...bunu anlayamadım..oysa kalbim yerinde değil..hani Sana gönlümü sunmaya geldiğim günün sabahı Sen beni himmete boğmuştun ya..işte o gönül ve içindekilerin adı himmet miş anladım..yani Himmet-i Arş-ı Rahman Bir Manay-ı Gönüldü...mesela İngilizlerin kendilerini bildiklerinden beri çözmek için didinip durdukları şu Kelt’lerin yaptığı “stone henge” leri var ya işte onun gibi...ama onlar asla bunu çözemezler..başka Sevdiğim...Seni özledimmmmmmmmm..özledimmm.özledimmm....(dikkatini çekerim.. sevdiğimi yazmıyorum inadımdan:)
sonra Sen yavaş ve sakince bir eski türkçe beyit okumuştun:”osmanlıca anlamak zor değil..bak.. yavaş yavaş düşünerek “demiştin..işte o vakit; konuştuğumuz gibi ama arap harfleriyle yazılan o lisanı ilk Senle deneyimlemiştim..şimdi ise beni nereye getirdi..teşekkür ediyorum..ve Ertuğrul öyle bir er kartaldı ki; bin avından sadece birini yiyordu .yanii...onun oğlu iki kanat sahibi hüma kuşu Osman dı..ve ona iki kanadını uçurtan ise EdebAli ve Balım Sultandı...işte bu birlikten de Devlet-i Ali Osmanlı kuruluyordu..bu bu kadar yeter bence..daha fazlasını henüz tefekkür etmedim..burası ilk başladığımız günden hatıra olsun istedim:)inşallah beğenirsin...
bunu neden yaptığını bilmiyorum..tek başıma tüm bağlarımı kopartmam lazım.. o yüzden sanırım..çok zor ama çok zor...neden bunu yapmak zorundayım ki?neden?Sen de aynısını yaşadın,  biliyorum..ama ben o kadar güçlü değilim bence....
başka..bu Sana ait 5. bölüm..ilkinde foton kuşağı vardı..hani şu üçkağıtçıların zaman bitecek diye bizi senelerdir korkuttukları o takvim..”Ey Habibim, Sen onların içlerinde olduğun müddetçe, onlara zulmetmeyeceğim” demiş Allah değil mi?ve ve Makam-ı Sen içimizdesin çok şükür...ham madden hem manen..anlama derecesine göre yani..işte Nuh tufanındaki o yaşlı kadın da, Nuh unu ve O’nun Sevdirdiğini içinde taşıyordu ve bir tek o tufandan haberdar olmamıştı..bence bunu düşünmem lazım..kocakarı imanı bu  değil mi?şeksiz şüphesiz..bende bir vakitler okuya okuya, bu foton kıyamet tellallarından öyle paniğe kapılmıştım ki anlatamam..çünkü okuduklarım biliyorsun ki hayallerime giriyor ve öyle öğrenebiliyorum..bir de deprem olunca değme halime ..işte ben havasız yaşayamam.. hep pencere açık olmalı ve esmeli:) bir sabah,hayalimde araba içindeydim..pencere –kış bile olsa-benim sevdiğim gibi minicik aralıktı..görünmeyen meleğin sesi diyordu ki:korkma..bir şey olmayacak..aynı arabadaymışcasına olacak...uyandım ve düşündüm..bu benim için nefesimin baskı altında kalması demekti anlıyorsun değil mi?benim gibi nefessever ve nefese muhtaç birini ancak Sen anlayabilirsin..Seni de zaten öyle kudretli esişinle tanıyıp sevdim değil mi?ne var ne yok, gelmiş geçmiş tüm Nefesleri, Vakitleri, Zamanları Nefesine katmış, Bugün Hüküm Sahibi Benim dercesine esiyordun..öyle bir dehşetti ki;hani İstanbul u sabah vakti karalar bağlamış ve yergök birbirine karışıp yağmura gark olmuştu..Geçmiş Zamanın kıyameti kopmuş.. Yeni Zamana emanetini devretmişti..Senden kaçtım..saklanacak yer arıyordum..o an kaçdığım için mi bana böyle kök söktürüyorsun bilmiyorum..artık çook yoruldum..ben bilmiyordum ki...hala daha hiiç bilmiyorum..sadece Seni Seviyorum..(yazmamam lazım ..yanlışlıkla yazdığım için silmeyeceğim:)
başka....ne garip.. ilk defa yazacak hiç bişey bulamıyorum biliyor musun?..bir şeyi zorlayınca doğru bir şey çıkmayacağını çook iyi biliyorum..kendiliğinden düşünmeden akıp gelmesi lazım..burada durdum ..sekte...nokta...yarabim foton...haha...buldum..evvett..işte şimdi, yerin ilk tabasından başlayalım ya da sudaki izlerden işaretlerden, tamam mı?..hayal et..eskiden de Sana yazmıştım, hayal et ..çook oldu hani..ama yenisini ekleyeceğim..derin sulardaki plaktonları hayal et ve en derin topraktaki latif şeffaf mahlukatı...hepsi aynı değil mi?derin mekanların hayvanları aynen bizim bedenimizde göremediğimiz ama var olan mahlukat gibiler...çoğunun ışığı kendinden ve tehlikeli..ve yukarı çıktıkça renkler..maddeleşmede yoğunluk..ara bölge..en değerli yeryüzü...topraktan biter gibi her varlık en kemal halinde boy gösteriyor(ayette; aynen böyle diyordu değil mi?)..yeryüzünün  hazine-i çocukları-gökyüzünün tohumları..ve sonra göğe bakmalısın..her hava zerresindeki o bembeyaz ışığa....işte sevdiğim Sana ait beş bölüme başladığım gece, şu  müşahedeyi idrak ettim..her  hava zerresi de aynı her kar tanesi ve her su damlası gibi farklı büyüleyici bir şekildeydi.. latif ve ışıklıydılar..ve sanırım ki hay....  idiler:) en derin mekanlardakiler gibi belki de..bilmiyorum....bunu nasıl yapıyorsun?..işte aslında bunlar bizim yapı taşlarımız tuğlalarımızdılar..Sen bizi en ince bir işi işler gibi, oya gibi işlemişsin..teşekkür ediyorum..istersen nefes-i rahmanında hava- istersen maddeleştirip adem suretinde bizi gösterebiliyorsun..Senin için ne kolay..sadece görünmeyen kitabından olmayan sesinle okurken bir anda yoktan levhini.. oradan latifini.. sonra da bedenini yaratabiliyorsun..ve tabii olanın ilk işi fenay-ı secde..yani başka bir varlıkta yok olmak..bak ....hani demiştin ya..Allah sana bunları öğrettiği için çook şükretmen gerekir..işte yani.. yani anlayabildiğim ve yerli yerine koyabilmeye çalıştığım için çook şükrediyorum..ben Seni özledim..hem de çoook fena özledim..canım hiç bişey yapmak ve yazmak da istemiyor..sadece en azından yazdığım kadar.. gözlerini bana dikerek; bazen kızarak ,bazen gülerek beni okuyacağın için yazıyorum.....Sen hep gül olur mu?
sonra....geçen köydeyken, amcamla kısa bir sohbet ettik..o osmanlı tarihine meraklı.. eskiden ;”büyük dedemiz Kaptan Mustafa” dan daha geriye gidemeyen ailemizi araştırmış..bir tek o..başka kimse merak edip: ya huu bizim aile nerden geldi die bakınmamış anlayacağın..aslında hakikatte bir önemi de yok.. lakin bu alem teferruatlarıyla çeklilir ve güzel ya hani, o bakımdan...maksat bağ...maksat yarenlik..bense Sana bunu hayallerimle bağlayacağım ve Sen de bana anlamam gerektiğini, artık vakti geldiğinden anlatacaksın biliyoruz değil mi?çünkü olan eskiden oldu..ama ben hiiç bilmediğim bir yolda gittiğim için, şimdi Sen bana hayallerimi gerçekleştirerek öğretiyorsun ya hanii..işte amcam dedi ki; bu Kaptan Mustafa ya, zamanın padişahı bir kağıt verditmiş: git Göynükte ki değirmende haklarının izini araştır demiş..yaaa..şimdi bu, bu kadar..kimse başka bişey bilmiyor..ve bu büyük dede sakatlanmış,kaptanlığı köye göçünce bırakmış.. padişah fermanı ile değirmenciliğe başlamış..onlar bezir yağı yapıyorlarmış - kandil yağı..bugün ki elektirik yanii..ve bir rüya kitabından öykücükler:solda üç beyaz tavil adam..ne kadar latif ve beyazlar ve inanılmaz bir zarafete sahipler..onlar sadece edeb...bakıyorlar..bembeyaz fırıncı önlükleri var ve her yan beyaz una bulanmış..görünmeyen meleğin sesi diyor ki:”onlar ataların”..ve sağa bakmış..yerde uzun oturan,herşeyi ile onların tam zıddı- LAkayıt,O Ortadoğulu adam...O’nu bir başka hayalinden tanıyor..celalli bir aktar-her zaman dükkan açmıyor, çook nadir.. O ekmek de satıyor..ballı ekmekleri bile var...yesin diye avucuna siyah kuru üzümleri koyan adam..
birde bir hayalin peşine düşüp; o hayali bilse bilse bir bu bilir deyip, bir hayalle tanıştığım Evvel Zaman..bak! kabrin üzerindeki rengarek mozaiklere incecik bir toz bulaşmış ve güneş ışıkları altında ışıl ışıl ..aynı ses: O Fatih Sultan Mehmet Han diyor..Evvel Zaman: sizin mürşidiniz var mı? diyor..ben anlamıyorum..”mürşidsiz olmaz” diyor..  sonraaaa...bu yolda gidenlerin her daim merak ettikleri..Turuk-u Ali nin içinde değil ama ayrı da olmayan...bence kişiliği önemli değil.. burada,” onun ismi mecazı “lazım değil mi sevdiğim?hani çocuk onu soruyor Evvel Zamanına..cevab:geçmiş şeyhülislamlardan biri bizi ziyarete gelmişti:”artık onu camiye sokalım.. vakti geldi” demiştik..çocuk anlamıyor yine soruyor..gene aynı cevaba bir ek..”işte biz o zaman onu camiye aldık”..anladım ki Sevdiğim..yol bu alemden ayrılsan da bitmiyor..eğer bir vakitler sevdiğin olduysa, onlar seni öbür tarafta bile tamamlıyorlar değil mi?.”.işte o tamamlanan ile çocuk ...... “..şimdi Sen varsın ya Sevdiğim..anlıyorsun değil mi?nereye geldik bu hayallerle billl..tabii ki bu sıcakta bizi en çeken yer neresi olabilir kutuplar değil mi?:)
bir vakitler kutup a fena takıktım..kelimesine tabii..en beğendiğim manası şu idi bak..kutup iki değirmen taşının, altta olanının içindeki demir mil di..ben bunu dünyanın merkezindeki yani nüve-i çekirdeğindeki çekim gücü mıknatısiyet olarak hayal ettim..işte o mıknatisiyetin adı Aşk-ı Muhammediye idi..tüm varlığı rahimliği ile rahmanın kudretiyle beraber çarkı felek eyliyordu.değil mi?
madem ki bir gemimiz var, pardon eşeğimiz.. o halde kutup noktamızı bulmamız en kolay şey..ben  de bunu hz.Nasrettin Hocaefendi den öğrendim..bir fıkrasında ona diyorlar ki dünyanın merkezi neresidir?o da düşünüyor ve şööle diyor..eşeğimin arka sol ayağının bastığı yerdir...yaaa işte.. ben bu fıkra ile her birimizin birer kutup olduğunu idrak ettim..çünkü dünyamız bir daire ya hani ve dairenin her bir noktası  onun merkezi ya hani.. işte hepimiz bu daire-i kübranın içinde nokta-i daireler isek=yüzük içinde yüzükler ile bağlıysak=akitliysek eğer ,,işte her birimiz birer kutup.. her birimiz bir değirmen taşıymışız değil mi?cennette yediğimiz-izinsiz çaldığımız hayat buğdayımızı, çekerek= hak edebilmek içün bedelini ödeyerek, kendimizi un haline getirmeye ve kendimizden pişireceğimiz ekmeği yemek için  gayret ediyormuşuz...orada rızk hazırdı.. burada ise bedelini ödememiz lazım yani...birde ateş siz-kendiliğinden pişen ekmekler üzerinde tefekkür etmeliyim belki, değil mi?ateş hayat ve ilim de demek ya..ya diğer türlüsü havasız yaşamayan gibi mi demek sence?nasıl?ya rabbim, gene aynı yer!!....tamam tamam!!.. geri döndüm yine ...Seniii çook özledimmm....fotosentez gibi:)nerden aklıma geldi şimdi bu kelime ..inşallah gülümsersin çünkü ben güldüm..
Sevdiğim..birde dün şunu idrak ettim..bilmiyorum ne derece doğru..nasılsa Sen bana doğrusunu öğretirsin.şimdi Kudüs’ün hakikat-Mekke’nin marifet,Medine nin ise şeriat ı anlatan şehirler olduğunu tefekkür ettim..Medine  bir yahudi kentiydi ve yahudiler bir peygamberin geleceğini biliyorlardı.. O’nun marifet şehrinden, şeriat şehirlerine geceyi aydılatan bir dolunay gibi doğacağını da..bir de masolar ve dervişler bölümü için şunu anladım..ahi lik ve masonluğu tefekkür ettim..bugün tüm dünyada ki yöneticilerin hemen tamamı bu kişilerdenmiş ya hanii.. öle diyorlar..ne vakit ki Ahilik yani dürüst esnaflık,yani Allahlı iş yapmak=yaptığı işi sanki Allah görüyor=sanki Allah kullanacak duygusu müslümanlarda uyanacak.. işte o vakit de, yönetim müminlere geçecekmiş..bence bu yavaş yavaş olacak..neden mi? gözlemlerimle şunu anladım..aslında bunu tek bir yazı yapmam lazım..tüm tezgahlar Allaha çalışıyor ya hanii.işte O oyun onayanların en güzelini ya hani..o bakımdan..mesela bizim toplumuzda baksak olaya...eski sistemin içinde doğup büyüyyen bazı adamlar.. bize kendilerinin bile bilmediği yeni bir sistem kurduklarını zannettiler....ama o sistemi kuranlar eskiydiler..ve saltanat bitti deyip, kendileri aynı saltanatı yaşamaya heeepp devam ettiler..ve eğitimleri de hep beğenmedikleri reddettikleri o halden gelmeydi..sonra binlerce yıllık geçmişi bir gece de silip, yazı dilini yasakladılar..bugün biz dedelerimizin lisanını bilemiyoruz ne yazık ki..bizi bir anda kara cahil bıraktılar..sonra ToprakCuma:),tüm vakıfların,çeşmelerin,tariih eserlerin üzerinden mühürleri sildiler..zannettiler ki yazıyı silersek hatıraları da –tasarrufatı da sileriz...işte..sonra huzursuzluk başladı..ahali cahildi.. onları oyalamak için terör çıkartıldı..koskoca devletin koskaca ordusu bir kaç çapulsuza nasıl yenilebilir ki?nasıl?kimin aklı alabilir?..o kendini idare edemeyen adamlar mı lider?ya onları idare edenler?”o zavallı hapiste; kendisine bakan, öldürmeyen ve besleyen, onu ölene dek kullanacak olandan bihaber değil mi?”işte yetmedi..arada bir halk uyanmaya kaltığında en kolayı bulundu..gençleri- yeni beyinleri yozlaştırmak..uyuşturmak..her şey serbestti..her şey...ama bunun en tehlikeli uyandırıcı olduğunu yönetenler hiiç düşünemediler ne yazık ki..çünkü her şey serbest ...NE KADAR HIZLI DİBE VURURSAK, O KADAR HIZLI YUKARI ZIPLARIZ :)oysa ki,ne istiyorsanız serbestliği insanın doğasına aykırıydı..özgürlük...özgürlük var mıy mıydı?her yanından faturalarla,nüfusla,oranla buranla aldığın nefesin kaydını tutar ve gözetler hale getirenler.. ey üçkağıtçılar sizi kullanan, başka bir gözetleyen var, yaaaa....ve size çook gülüyor...ben de...hepimiz size gülüyoruz...çook zavallısınız..işte bendenizin özel merakı..en yeni gençler..ama bunlar en serbest bırakılmış ellerine tüm imkanlar verilmiş cinsinden olanlar..ne gariptir ki ufacık yaşlarında yaşamadık durak bırakmayan bu insanlar=her yana girip çıkmış=pek çok lisana ve yeteneğe sahip=pek çok ilimle donanmış bu kişiler kurtuluşu tasavvufta buluyorlar....yanii tepedekilerin oyunları onları feci halde doladı..hatta ben gözlemliyorum ki; ipin çeperi daralıyor ve onları boğmak üzere=işte beklenen o kasvetli foton kuşağı bunlar için..çünkü bu kabiliyetli inançlı gençler her yerdeler =içlerinde uyanmış Hakikat-i Muhammedi var.. ve asıl onların içlerinde taaa en merkezlerindeler...atalarının genetiğini taşıyorlar..ve ataları aslında yaşıyor..ruhunu uyandırdıkları için yaşıyor..ve yaşayacak...
başka Sevdiğim....köyde o anma gününde, Evvel Zamanım adına yazılmış bir hatırat dağıtıldı..Evvel Zamanımın dostuymuş, adı Rahmi Serin ..bu hafta onu okudum..kitabın adı:Bandırmalı Tatlıcı Ali Efendi..bir iki saatte bitti..o sabah uyanırken yeni bir kitap gördüm..üzerine ışık vurmuştu.. bir hanımın yazdığı hz. Kur’an yorumuydu..Haybabamın başucu kitaplarından dı..kardeşimi aradım ve o kitaptan istedim..tam 3 cittmiş meğer..nasıl okuyacağım ben onları ya huu?o gün Haybabam için bir kitabevinde anma düzenlemiş dostları. gittik..öyle bir sohbete ilk olduğu için sanırım katılım çoktu..tam O’nun sevdiği gibi doktorlar,yazarlar,ve öğretim üyeleri,işadamları..işte onlar konuştular.. anlattılar..tabii ki herkes aslında kendi gördüğünü kendi zannını anlattı..Eygi Amca; kitapların dökümanlarının  çıkmasını, O’nun hakkında yazılan şeylerin çook uzun zamandır neden hale baskıya girmediğini sordu?bu aynen onun içinde geçerli.. çıkışta ona bunu söyledim.. ölmeden olmaz dedi?neden ölmeyi bekliyoruz ki hep?..vakıf insandan bahsetti biri..vakıf insanların tek başına bir ümmet olduğunuanlattı..E.Işık hoca çook güzel konuştu:bugün ülkemiz Amerika nın kenar mahallesi gibidir.. hiiç farkı yoktur ..hepimiz aynı giysileri giyip,aynı düşünüp,aynı konuşuyoruz..ve çook mutsuzuz..düşünün ki bir genç bir kaç lisan biliyor.. altında jip ve sayamayacağı kadar giysisi var ama hafta da iki gün psikloğa gidiyor, neden?oysa islam herkesi tek tek kabul eder..onları aynı biçime-tek kalıba sokmaz..işte haybabam da öyle nevi şahsına mensub biriydi..bir ülkenin zengiliği yetiştirdiği kendine ait özellikleri olan, böyle tek tek kişilerle ölçülür..asıl zenginlik İNSAN dır,karakter zenginliğidir..o kimselere benzemezdi..içi dışı birdi..nasıl görünüyorsa öyleydii..utanacak ve saklayacak bir hali yoktu..tüm esmalarını olduğunu gibi kullandı ve hayatın keyfini çıkarttı..bir başkası:o dünya ile dalga geçiyordu dedi..bir başkası onu hiiç tanımadığını ama duyduğunu anlattı..söyleyecek bişeyi yoktu..bir başkası yine kitaplara sözü getirdi..kütüphane kurulsun istiyordu..bir başkası daha..burada ben Sana hissettiklerimi yazacağım, gülelim diye..Haybabam biz küçükken, aşırı kitap merakından dolayı evde kopan fırtınalardan hiiç yılmadı.. belki Sende bunları yaşamışsındır..işte sadece arada dostlarıyla dertleştikleri vakitler oluyordu..onları en dertlendiren neydi biliyor musun? bu kitap kurtlarından biri ne vakit ölse ardından eşi hemen kitapçısını çağırıyormuş: alın!!! bedava alın!!!..bana bunlar yüzünden hayatı zindan etti!! diyorlarmışş..ve o dostt o sevgili dost en yakın kitapçıları da, aslında hepp bu kurtlar ölsün diye bekleşiyorlar mış..işte Haybabamın en büyük korkusu o vakitler buydu..ben hep o sohbetleri hatırladım..başka... Celal Hoca, onun en sevdiği ilahilerden “ vardım kırklar yaylasını” okudu, birde aşır..çook güzel bir dua oldu..çıkışta hepimize bir kitap hediye ettiler..bil bakalım  adı ne?”mevlid-i şerif ve yazarı bir hanım”..ne ilginç bir tesadüf değil mi? ben pek çok şey anladım..ama anlamamam lazım diyerek unuttum Sevdiğim...Sen de unut bence.. çıkışta kardeşim o 3 ciltlik kitaplarımı verdi..karalamak ve bükmek yokmuş..oysa ben öyle düzgün kitap okuyamam ki..eve gelince başladım..önsözünü okudum..sabahı Cumartesi yeni yaşyünüm ve “koçboynuzu sürüsü peşindeyim”... bu ne ya huuu?sanıyorum kitaptan oldu...sonra.... sonra henüz hiiç ilerleyemiyorum..kitap ağırlık yapıyor..bugün hiiç okumadım..
ben, bu bölüme ek yapmak istiyorum..bu anmaya katılmayan, O’NU EN DOĞRU ANLATANLARI yad etmek için tabii..biri Devam Eden Gölgelere ait..şöyle demişti:”Şevket Ağbiyi tanımadan evvel benim birkaç kitabım vardı..ama O nu tanıdıktan sonra, bana yolladığı ve verdiği kitaplar için bir kütüphane yaptırmak zorunda kaldım ..sonra o kütüphanem doldu..bir oda dolusuydu..şimdi ise, başka bir odaya, yeni bir kütüphaneye diziyorum  kitaplarımı”...anlıyorsun değil mi Sevdiğim anlatmak istediklerimi..
bir diğeri ..kendisini yaşadığı şehir olan Kastamonu ya vakfetmiş bir kişi.İhsan Ozanoğlu’nun kendisiyle aynı yola akacağının müjdesini veren henüz çook genç oğlu Ozan Ozanoğlun’a ait..O hiçbir şey söylemedi..sadece köydeki eve, yeni yaptığı bir tabloyu getirdi..tabloda Haybabamın en son- çook yorgun ve düşünen hali resmedilmişti(üst üste konmuş bir kaç  kasa elmaya bakıyordu çünkü=tabloda bu nüans yok tabii:)...arkasında boydan boya kitap dizili bir kütüphane vardı..ve her kitabın üzerinde Haybabamın okuyup okuyup rafa dizdiği kişilerin isimleri yazılmıştı...:)
ve bu haftalık haberler de bu kadar..belki bir daha hiiç görüşemeyeceğiz..bilmiyorum..neler oluyor anlayamıyorum..sadece öyle bekliyorum..Sana yeni bir şarkım var..asla bir bülbül değilim ve olmayacağım da.. biliyorsun..her yan gül ve bülbül dolu zaten..ben her daim diken kalacağım..bir de dikenimiz olsun demiştin ya..diken olursam gülden hiç ayrılmam değil mi?Seni özledimmmmm..hatırıma ne geldi biliyor musun?..mesneviden...bir esannscı dükkanında şımartılmış bir tuticik var mış hani..bir gün yanlışlıkla gülyağı şişesine çarpmış..şişe devrilerek kırılmış hani..ve sahibi de tuticiğin kafasına vurmuş..tabii o hassas hayvanlar stres olunca ne yapar? ..üzüntüden hemen tüüm teleklerini dökerler değil mi?işte artık cascavlakmış tuti... ve yoldan geçen bir kalenderi çavlaki dervişi görünce ona: sende mi gül yağı şişesini kırdın da bu hale getirildin? diye sormuş hani..ne ilginç değil mi?hakikat her daim çıplak belki de...yanlızlığı örten-SÜSLEYEN sıfatlar daima gerekli belki de..değil mi Sevdiğim?
senden bilirim yok bana bir faide ey gül,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül.
etsem de abestir sitem- i hare tahammül,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül...
ellerle o zevk etti ben ateşlere yandım,
çektim o kadar cevr- u cefasun ki usandım,
derlerdi kabul etmez idim, şimdi inandım,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül...
gördüm açılırken bu seher goncayı hare,
sordum nola bu cevr-ü cefa bülbül -ü zare,
bir ah çekip hasret ile dedi ne çare,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül...
bigane- edadır bilir ol afeti herkes,
ümmid- i vüsal eyleme ondan emelin kes,
beyhude yere ah -u figan eyleme nevres,
gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül...

NUR CİHAN

20-7-2010