15 Kasım 2011 Salı

ŞEY’ lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI 34


ŞEY’ lerin  GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI
  34
" ...'SEN' böyle güzelken bana söz düşmez!/Bakma böyle yazılar yazdığıma,/ben aslında 'İKRA!' emrine amade/'SENİ' okuyorum! "     Mevlâna Celâleddin-i Rûmî (k.s.)

 Bilgelikli bir Yaşam- iyiyi kötüden ayırt edip bilme ağacı, belki de buğdayı yemekti..maddi buğdayın=İNSAN OLMANIN   manevi anlamı ise hikmetti.batınysa  nefesti...ve hikmeti yiyip yutan, soluklayan bir kişi, artık o kişi değildir..oysa ki eskiden, nerede nasıl olursa olsun, ona, her şey cennetü zevk ü sefadır..amma El Hakimin hikmet kurşunu  ile, iki kaşı arasından vurulan bir insan; bilmenin hazzı ile, artık bu alemde her daim  cennet=cehennem,zahir= batın,celal =cemal  arası ARAF dadır. onların öğretmeni  Araf’taki çocukların BaBasıdır..ve.. o kişi artık bilir ki; o hikmet dairesinin içinden, tekamülünü tamamlamadan asla çıkamaz..o balonu patlatamaz..o nefes zerresinin ,bir hayal balonunun içinde çırpınır durur..tek çıkış yolu;sürekli akıp gelen nefesi hikmet balonlarına teslim olmaktır.. daha çok bilmek ..her gelen şuayı feyzi değerlendirirken, işe yaramayanlardan anında kurtulmak ve daha çok bildiği ile amel etmektir ..gaye ise:, tüüm çevresini saran hayal balonlarını patlatıp,EN SON KENDİNDEN DE SIYRILARAK  manasına ulaşabilmektir..maddeyi, bu dönüşüme boyun eğdirebilecek yegane şey ise ,idraksel  simya-i  ateş-i AŞK  tır..O,  kum tepeleri  ahKAF= ol  dan nice ANKA lar yaratabilir ..ve O, AHKAF=ol dan: bu bedenden  ibaret sandığı tüüm vehmi cinni taif e sine hidayet nasip olur da ;vaktaki o an ,onlar ,o kişinin emri altında ki Süleyman’ın işçilerine dönüşürler.. ölü bedeni dahi; BİR ELİF MİKTARI A’SARI ASA olduğu halde ,onları ,RUH’unun HÜR mabedi için çalıştırır..ve  AY ı etkisi altına alan GÜNEŞ; eşsiz mavi inci DÜNYA sının  sularını içine çekerek, çöllerde iz sürenlere yol açabilir.. ve dahi nefesini salarda , yine sulara gark edip deryaya dönüştürebilir..  ve denizinden  bir damla yı hemzeyi nuna dönüştürüp, o hokka i mime , elif misali  noktalarını üst üste dizerek  “A’SAR”casına uzatabilir..ve NOKTALARIN MİRACI ÖYKÜSÜ DE BÖYLECE BAŞLAMIŞ OLUR..vee..hokkanın içindeki EL&KAleMin yazdığı, mürekkebi MİM & Kendisinden başka ne yazabilir ki ..



 Merhaba Sevdiğim ve MerhabaRAJ..bu masalımı bir defada yazmak istemediğim için Pazar günü akşam üstü bu satırlara başlıyorum.çook sakince, anlamları seyrederek yazabilmeyi de diliyorum tabii ..evvela geçen haftadan unuttuğum bir hayal ..sanırım bu haftaya lazım..gece..acaip, balkabağı camii formunda bir otel..pencereleri kabak dilimleri gözü gibi.. her pencere farklı renkte camdan ve o renkte ışık veriyor..Haybabam burada ziyafet verecekmiş.oraya davetliyiz. ..”four seasons otel”..değişik bir şeydi ..yani ,HER MEVSİM İÇİMDEN GELİR GEÇERSİN misaliydi J..ve bu hafta çok zordu..önce sıralamayı hatırlamalıyım..bir dakika..

Sevdiğimm..gelip, içe doğan anlamlar çok yıpratıcı..neden, ağlamak ve kanlı gözyaşı dökmek gerekiyor ki? nedenn? bunu anlamak istemiyorum..belki de anlayabilirim..ama bu derece yanlızlığı ve hüznü kaldırabilecek bir gönlüm ne yazık ki henüz yok..bana dayanamayacağım acıları verme lütfen..insan en çok :kendi kanı,canı, eti ve sütü ile besleyip-kendini kurban olarak sunup yetiştirdikleri=copy pastedleri  ile imtihan olur ya…
Jyanii, VAROLUŞUN EN BAŞINDAKİ ESMALARIN HALİ  sürekliliği….işte öyle bir şeydi..buna takılmamaya çalıştım..hani o kalbe neşe gelecek ve gülecekti Sevdiğimm? hıı?!!.. neyse..yoluma devam edebilmem için bir adım atmam lazım..bakk..attım..ben atmadım.. Sen, beni o halden atlatıp geçirdin ve teşekkür ediyorum…

bazen o kadar huzur ve sevinçle kalbim doluyor ki Sevdiğim..sanıyorum ki cennet benim,rızık benim,hayat benim.bunu hissettiğim anda hep şükrediyorum..ne yazık ki bunlara takılmamam gerektiğini ve anında, tam zıttının tecellisine maruz kalacağımı da bilmeme rağmen, o sermestlik haline her daim kapılıyorum.. meşrebimde, zevkperest gurmecilik ya hani birde ..hiç bir şey yapmadan; öööyle, tertemiz ve düzenli  ferah bir yerde,Sevdiğim bir Sesin eşliğiyle  yan gelip yatıp, sadece düşünmek & hissetmek istiyorum..kalbime; Seni düşünürken gelen tesire, esir-i teslim olmak.. kalbimden tüüm hücrelerime yayılan o dalganın keyfini çıkartmak..benim için yaşamak artık sadece bu demek, biliyor musun?..o yüzden de, hep kalbimde Seni tutabilmeyi başarmam lazım..ne yazık ki bu olmuyor..sık sık ve daima, ben ne kadar bu halimi muhafazaya çalışsam da, çok sevdiğim nefsimin ve etrafımın tuzağına çabucak avlanıyorum…



Sevdiğim, son masalımdan sonra düşündümJ.ben, neden bu tür şeylere ilgi duyuyordum,  neden,anlaması ve kabul edilmesi herkese zulüm olan şeylere böyle düşkündüm?… yazılarımın; okuyanları ürküttüğünü ,benim için türlü fena şeyler düşündüklerini de çok iyi biliyorum..ne kadar okumuyor ve ilgisiz duruyorlarsa da;okuduklarını, yazdıkları kelimelerden, öyle, şııp diye yakalıyorum..belki bu yüzdende ileride, insanlar, benden hep uzak durup korkacaklar değil mi?:)ne güzelll.buda benim Sevdiğim şey..ben, sadece Seni Senle Seviyorum..Seni Seninle yaşamaktan başkada hiçbir şey istemiyorum Sevdiğim.

.((ve geçen hafta, bana yine aynı uyarı yapılmıştı ..ve aynı kişiler tarafından habersel yayındı..çok geziyormuşum..sadık olmalıymışım.ve o, Senle aynıymış..Sevdiğim..ben sadece onun değil, herkesin Senle aynı olduğunu  da biliyorum üstelik..))ama gönül bu ..sadece bir surette,bir tek isim başlığı altında cem olmuş= Seni zuhur ettirmiş sıfatlarla ,BİRTEK  SENLE Seni sevebiliyorum.. öyle, her, bende oyum!!.. bende oyum,diyeni nasıl sevebilirim ki?!!..yada ben, henüz bu mevzuda çook geriyim, değil mi?

birde Sevdiğim, geçen masal konumuz HORUSUN GÖZÜ* ne ek.. (* baba OSİRİSin bir diğer adının da A’SAR: yani yapıp inşa eden- ölçüp biçen YÜCE MİMAR anlamına denk geldiğini de bu haftaki tefekkürlerimde buldumJ)
yıllar evvel..bu makinede yazmayı ilk öğrenirken..masal çocuğunun ad ve doğum tarihini çok tuhaf bulan, başka bir şehirde yaşayan ünlü bir astrolog, onun haritasına bakmak istemiş.ve şöyle demiş hiç tanıyıp görmediği bu kişiye..”
ben  astroloji dergisi çıkartıyorum ve gazetelerde yazarım..sizin horoskopunuz gibi bir şey şimdiye dek hiiç görmedim..bilmem ne eviniz bomboş..hiç bir şey yok..hiçbir zaman hiçbir şeye sahip olamayacaksınız..çünkü  sizin o evinizde madde yok..böyle bir şey olamaz..ve siz çook yükselip uçacaksınız ama o kadar da yapayalnız kalıp hüzünleneceksiniz..bu şeyleri konuşabileceğiniz paylaşabileceğiniz kimseleriniz olmayacak..oralarda çook nadir ve birbirinden çook uzakta insanlar olur..

Sevdiğim..bugün, ne yazık ki, tefekkürde geldiğim şeyleri kimseyle konuşamıyorum.. benim ilgi duyduğum şeylere ilgi duyan ve o halime cevap alabileceğim tanıdık tek kimsem yok..olanlarsa çok yukarda, yıllanmış kadehler misaliler.. ben onları rahatsız etmeye utanıyorum…ve benim gittiğim yoldan giden tek bir kişiye henüz rastlamadım..bir tek bu masallarla Sana yazarak içimdeki şeylerden kurtulabiliyorum.. bir tek Sen bana ne olduğunu ve sonraki adımımın ip ucunu kimseler anlamadan verebiliyorsun.. ben Seni kızdıracak kelimeleri biliyorum..Sen tepki verdiğinde okuduğunu anlıyor ve büyük bir mutlulukla onları düzeltiyorum


J ve biz aynı dili konuşabiliyoruz..ama ne yazık ki, bu dünya için değiliz..ben nefesin,nefsin,ruhun,levhin,hikmetin bir cinsiyeti olmadığını çok iyi biliyorum..huriyide..bu yazdıklarımın içinde asla cinsellik yok, çünkü mananın cinsiyeti yok..ama ne yazık ki Sevdiğim; bu madde aleminde aklın tuzağı&nefse hizmeti ,gönlün cinsiyetsizliğine galebe çalıyor ..neysee..ben Seni üzüp incitmemek için, Senden fersah fersah uzak durmalıyım..çünkü ben hala Seni ruhumla,nefsimle ve tenimle seviyorum ne yazık ki”neden”?!!! demeli miyim peki?demiyeceğimm.çünkü ağlıyorum..

ve masal ertesi günkü ipucum için, gizli şeyler üzerine ritm tutma konserine gittikJ.Sevdiğim, üç muhteşem ses var ..onların söyledikleri sırası ile, daima, badı sabadan haber verirler..ne yazık ki  görsel efekt uzmanları sık sık ,görüntü ve sesle oynamayı bir halt sandıklarından, sürekli kopan sesler ve bozulan görüntülerden başka bişi  yoktu..o üç ses, ellerinde, seslerini duyuracak bir cihazları olmadığından, diğerlerinin sesine kurban ediliyor..tek anladığımız: bu gelinen mevkinin güzelliği  ve kayıtlı olduğun evden ayrılmamak gerekli olduğuydu… Sevdiğim..benim kayıtsız kaydımı silip, ezip, incitseler bile mi?!!..beni onlardan uzak tut lütfen..ne olur…beni Senden başka kimse ne bilsin, ne tanısın, nede görsün..

işte bu masal çocuğu düşündü..ve anladı neden bu masalı yazdığını..üstelik Ahkaf Suresinde de Yaratıcımız yazmış.bir başka surede de, hz İsa’ya da sormuştu hani:”sen mi onlara ben tanrının çocuğuyum dedin,sen mi ,bana ve anama tapın dedin”..ve ardından ince bir ironi:şüphesiz onlar yer ve içerlerdi..


Sevdiğimm..canım..her şeyim..meğerse bilmeden ALLAHÜEKBER demişim.. içgüdülerimle;   isim ve sıfatları tanrı edinmeyip,  onlara tapmadığımı Sana yazmışım..hatta, bana  bu yetmediği için, geçmişte,yazılı kaydedilmiş edebiyattaki tüüüm tanrı ve tanrıça öykülerinin de bu esma ilminden başka hiçbir şey olmadığını da YAZITSAL bir GÖRSELLİKLE SANA SUNABİLMEYİ istemişim.. .tanrı edinilmiş esmalar: yarın bir gün, benden davacı olduklarında ..bende dilimle ,elimle ve kalbimle onları hiçbir zaman tanrı edinmediğimi, her türlü eylemle dile getirdiğimi de belgelemiş oluyordum böylece…teşekkür ediyorum Sevdiğim..bu yazısal bir ALLAHÜEKBER ..inşallah gerçeğine de vakıf olur, bilerek bir daha  hacc ül ekber e erenlerden olurum, amin..aminn..aminn..

cuma…Sevdiğimm..bir eski zaman duvarı..üzerinde yazılar var..birini hatırlayamıyorum..diğeri ise skaREbe böceğine neden o sembolsel mana yüklendiğini anlatıyor.. o  yazıları okumam ve bu manaya ermem istendi ..ama ben okumayı ret edip okumadım Sevdiğim..uyandım ve hiçbir şey hatırlamıyorum..
her ne kadar düşünmemeye çalışsam da,aklım hep skarebe de..sonra netten baktım.. sembol resimleri inceledim..manevi ilim kanatlarının tam içindeki beden =SİYAH MADDE=VARLIK = SKARABE idi..o simsiyahtı..ön iki ayağı hilal biçimindeki  ayı temsil ediyor ve iki eli ile de güneşi tutuyordu..aslında bu hali ile, elinde ayna tutarak kendisini seyreden bir şeyi de simgeliyordu ..


 biz çok talihliyiz ya Sevdiğim.benim mısır tarihi hocam aynı zamanda bir hayvansever fotoğrafçı..ve  pek çok değişik acaip hayvanı incelemek için de beslemiş biri..ve tabii mısırda yaşarken de bir süreliğine skarabe beslemiş..bak anlattıklarından:skarabe böcüğü en çok gübreli sıcak ortamları severmiş Sevdiğim..o yumurtlayacağı vakit; bir toprak parçasını gübre ile kaplar , bilye kadar olunca da ona tohum yumurtalarını bırakıp, yine gübreye yuvarlayarak bu küresini büyütür ve tam bir hafta kadar süre her gün büyük bir sabır ve güçle onu güneşe doğru yuvarlar  güneşe tutarmış.(Sevdiğim ne kadar yuvarlak bir cümle oldu gördün müJ)ve  yumurtalar güneşle olgunlaşıp yavrular doğunca da vazifesini bitirirmiş.



“**scarabe diriliş, ölümsüzlük, ilahi bilgelik ve doğanın üretken güçlerini yöneten ve düzenleyen Tanrı’nın İnayeti’dir. “Bu böcek türünün sadece eril cinsten oluştuğu ve spermalarını küreye dönüştürdükleri bir maddenin içine yerleştirdikleri söylenir. Ardından bu kürecikleri arka ayakları ile ileri doğru yuvarlarlar. Bu hareketleriyle skarabeler güneşin hareketini taklit ederler… kozmik evrenin meydana getirilişini temsil eder. Bu böceğin kendi kendine üreme biçimi kendi kendini doğuran, kendi kendinin nedeni olan yaratıcı güç , bir  oluşturma işlemi yoktan var etme değil var edileni biçimlendirme işidir. Mısır hiyeroglif yazı biçiminde olmak, bir başka deyişle verilen biçimi alarak varlık haline dönüşmek anlamına gelen hpr veya kheper fiili ayakları açık bir skarabe ile yazılırdı. Dolayısıyla bu sözcük “olmak” anlamına geldiği gibi skarabe anlamına da gelmektedir..ALINTI..”

((bugün pazartesi ve Demirli hocayı dinlemeye gittik..sonra ben:” Arabi hocamın scarabe hakkında yazmışlığı var mı?” diye sordum..”evet, Fütuhatı Mekkiye de vardı ..kısaca;yaratılış anlamından-vazifesinden memnun olup,var olanı en mükemmel ortaya çıkartmaktır ..ama pek çok yerde de anlatmıştı, şimdi hatırlayamıyorum” dedi hoca..Sevdiğimm,bilsen ne kadar sevindim..sadece levheşim olduğunu bildiğim biri ile aynı izleri sürmüşüz ne güzel değil mi?:))

Sevdiğim.şimdi  kendi anladıklarımı yazıyorum :bizler, tüm canlılar, birbirimizi yiyerek besleniriz ..her konuda aslında bu böyledir..DAİMA MADDE MANAYI YER VE MANAYI MADDE OLARAK DOĞURUR. O, EVRENSEL YAŞAM ÇARKI DÖNGÜSÜNÜN ESASI DA BUDUR..GÜL BUDUR..KÜNTÜKENZ, BİR ANLAMDA BUDUR....kötü kokulu gübre ile beslenen gül fidanın ruhu mest eden kokusu da budur..


Kırıp bin pâre eden şîşe-i kalb-i celâlindir
Yine her pâresinden görünen rûy-i cemâlindir


Ânın için tığını çeşmim demâdem eksik etmez kim
Yorulup yolda kalmaya o kim azm-i visâlindir


Nicesi baksın etrâfa ya ahkâfa yahut kâfa
Şu ankâ kim ânın gönlü nazargâh-ı ilâhîdir


Bulunmaz lâ mekânındır bilinmez bî-nişânındır
Hemen ancak sana kuldur senin ehl-i iyâlindir


Dağıldı mim sâd ve râ bozuldu nisbet-i sûra
Benim bu nisbetim şimdi ne mâhımdır ne sâlindir
HZ.NİYAZİ MISRİ

ve o esma-i eşyaların miracıda ;aslı –varoluş hikmetleri de bundan başka bir şey değildir..ama madde manaya dönüşürken önce bedenlerimizde hazmedilir..KANımıza=YILDIZ TOZU karışır..ve bizim CAN enerjimiz olur..şimdi vücutlarımızdan bakan göze ışık,ellerimizle yapığımız işe kuvvet melekesi olur..bu fiillerimizden zuhur eden manalar: iyi hal üzerede olabilir, kötü hal üzerede.. bunlarla, bizim gelecek için oluşturduğumuz ahret bedenimizin yapı taşlarını biriktiririz..

vee…kendimizi  manevi ilim feyizlerinden mürekkeb bir derya olan güneş olarak da doğurabiliriz ..
fakat:bize miraç etmeyen besinlerin posası olan maddi kabuklarının bedenimizden pislik halinde dışarı atılışı gibi, kendimizi devre sokarak kemal bulamamış gübreler olarak da bu alemde yükselemeden -özümüze eremeden saf kabuk- madde olarak da kalabiliriz..


bu bizlerin her an yaşadığı bir şey aslında..ve eski mısır inancında da ,bugün ki İslam inancında da mutlak kötü ve mutlak iyi yoktur..her şey herkeste vardır.manaları doğru yorumlamak ve fiile dökerek hayata katkı sağlamak önemlidir..


devre giren gübre hükmündeki beşerde değerlidir ÇÜNKÜ O YARATILIŞ FITRATINA HİZMET EDİYOR(=mesela örneği bugünlerde yaşanıyor ki:bizlere  senelerdir;örnek çağcıldır diye yutturulan bir adamın, henüz, hz. Muhammed Mustafa Efendimizin  NURU MUHAMMEDİYYE  kimliğinden bihaber olan cahilliğini yaşadık..O’nu, ancak bir scarabe misali anladığını ve kendisinin de AHİR ÖMRÜNDE DAHİİ  hakikatine eremeden,Hakk'ın hakkını veremeyip devredemeyen devrimcilere bir numune-i teşhir olduğunu da  milletçe gördük.)..güneş olup, o gübreyi ısıtarak, ondan türlü cemadatı-nebatatı-hayvanatı kemal halinde insana sunup, o varlıkları insan yapanda değerlidir..bu döngü kendinden kendine değişmez bir çarktır.. birbirlerine gerekli ve muhtaçtırlar..kötünün içinden iyi,karanlığın içinden ışık çıktığı gibi..her şey zıttı ile çalışır..yeter ki biz at gözlüğü ile yaşamayalım..olaylara hikmet gözlüğü ile bakmasını bilebilelim..scarabe tek bir eril mananın binbir türlürenk scalasında kendini seyretmesinden başka ne olabilir ki?


“- Eski Mısır inanışında, "süptil okyanus"un adı "nun"du. Nun Arapça'da ise, yarım daire ya da hilal biçimindeki bir yaydan oluşan harfin adıdır ki, bu harf, "Ol!" (kün) İlâhî Emrinin ikinci harfidir. Bu harfin nümerik değeri ebced hesabında 50'dir, "nur"a karşılık gelir ve nun aynı zamanda Arapça'da balık ve balina anlamına gelen bir sözcüktür. İbrani alfabesindeki nümerik değeri de 50'dir ve aynı anlama gelir. Kimilerine göre, sözlük vaktiyle yunus anlamına da geliyordu. ALINTI”


ve sonra Sevdiğimm.. bir ingilizce klip buldum.. hiçbir lisan bilmiyorum biliyorsun..ama bazı kelimeleri anlıyorumJ..görsellikle ve harflerle her şeyi, lisan bilmesem de ,aynı anlama bazen  getirebiliyorum..çünkü idrakler sonsuz biçimde olabilir.. işte o  klipi izledim..ve  tanrısal= İLAHİ gökyüzünü bir yay kavsi gibi saranın sembol esması- ilahi göksel anne NUT un resmine odaklandım.NUT=NUN=GÖKSEL GÖZ= GEMİ= BALİNA= HAVVA= NEFES=HİKMET .. nut, akşam olduğunda: O GÜNKÜ KEMALİNİ TAMAMLAMIŞ VE OLGUNLAŞIP DÜŞEN BİR MEYVE MİSALİ  HİKMET OLAN GÜNEŞ RE yi   yiyerek yutuyordu..ve nut un içindeki kan yıldızlardandı..vücudundaki dışarı atılan sıvıda yıldızlardandı..çünkü nut  gökyüzünün sembolik anlatımından başka bir şey değildi..


NUT un içinde, tam” 5=O=hemze=boşluk” tane kıpkırmızı olgun-kemal bulmuş nokta şeklinde güneş vardı..işte bu 5 VAKİT-5 GÜN güneşin rabliğinin beş değişik anlamdaki tecellisi idi .bu 5 güneş nut un bedenin içindeydi yani batınında.. biride ;ağzına girmek üzere batan, en kemal bulmuş  güneşti.. zahiri GECE.. diğeri de; sabahleyin bedeninden çıkan atık misali yenidoğan bebek güneş skarabeRA idi..  zahiri GÜNDÜZ..bu yeni doğan güneş artık saf süptil GERÇEK güneş RE değil gözüken gölgesi maddesel tezahürü GÖLGE  scaRAbe dır.. Sevdiğim ,burada benim çözemeyeceğim bir matematiksel astroloji-takvim-mevsim ve yaşam döngüsü ilmi var değil mi? vee aynı zamanda bu ;ben onu yerim, o beni yer misali, devrü daim sistemi değil mi Sevdiğim..? ben bu kadar anlayabildim şimdilik..Sen öğretmek istersen, kolayca, göstererek öğret olur mu lütfen..

ve tabii bu göksel kız kardeş NUT annenin birde tam altındaki kavsi oluşturan erkek kardeşi GEB vardır..başlangıçta bunlar birleşikmişler..YANİ HEM BEDENSİZ HEMDE CİNSİYETSİZLİK HAKİMMİŞ(henüz hücresel bir yapı yok)..ama FATIRJ gelip bunları nefesi ile ayırmış ve iki kavs olup araları nefesi hava SHU ile dolup bir boşluk oluşmuş..ve TEFNU nem ile rüzgar…İŞTE SEVDİĞİM VARLIK KOZMOZU: ATEŞ-HAVA-SU-TOPRAK..  RÜZGAR GÜLÜ,DEVRÜ DAİM ÇARKI FELEĞİDE İLK BÖYLE BAŞLAMIŞ..VE DÜNYA OL EMRİNE İLK BU ESMA KARDEŞLERLE BAŞLAMIŞŞ..tabii bunlar henüz mana.. sembol..henüz hiçbir canlı ve bedenli yokk..bu kozmik yumurta O HÜCRESİ(hüccurat suresi)  kainatımıza hamile kaldıJSevdiğim çift sarılıı yumurtasal masalımıza,  daha sonraki bölümlerde gelmeliyiz benceJ..AliCemGiz üstadım efendim hazretim..

sonuç Sevdiğim.NUTGEB+SHUTEFNU=4 BÜYÜK MELEK ESMA kardeşler NUH’un gemisi olan kainatımızın ve onun micromakro bir modeli olan bizim  bedenimizin çalışma sisteminin manasal -laboratuarsal esmai çiziminden başka hiçbir şeyde değildi....


 GECE..cumaya uyanacağız..bir an..simsiyah zeminden, an kadar kısa bir anda, .. ooOO0oo ..ooOOoOooo bir bilgisayar dosyası ,yazar kasa gibi hızla akıyor Sevdiğim..paragraf başlığı ve ok işareti kırmızı.. r >harfi gibi sanki..hatırlamıyorum.. korkuyorum Sevdiğim.. beni harflerimden koru olur mu?Bugün Pazar..bir acaip memleketteyiz..sanki Kapadokya.. Haybabam, ben,  kardeşlerim, ailem ve Sen-ehlibeytin ..hepimiz oradayız..üstelik bir şekilde buraya getirtilmiş olan eski mısır tarihi hocamda var SevdiğimJ onun bu şehirde bir evi varmış ..ve ona çaya davetliyiz..mutfak balkonundayım..camla kaplı her yanı..camlar güneşin battığı turuncu kızıl grub renginde..ve tuhaf bir iç bükey yapısı var..ve hocam için bu hayal bence fena..çünkü o tasavvuf sevmiyor ve bahsetmemden de hiç hoşlanmıyorJ..artık kurtuluşu yok demek ki, ne mutlu onaJ..ve benim elimde bir küçük çanta ama Haybabamın devasa valizi var..onunki elde taşınmıyor çünkü tekerlekleri ile kolayca sürülüyor..bir şey arıyorduk Sevdiğim..ne aradığımızı henüz hatırlamıyorum..

Ve  dolayısıylee bugün, tekrar ,ayn-ı şems deltasının kuzey ucundaki: Helioplolis-güneş kenti-ANNU ya  ve RA ya dönüş yapıyoruz Sevdiğim..eksik yerler için buna ihtiyacımız var.bu şehrin zeytin üretimi başlıca gelir kaynağı imiş..ve buradaki tapınak cerrah ve mumyacıların tahsil gördüğü en ünlü  Amon RA (rabbime amin şükürler olsun misali) ya adanmış..bu şehirde ilk defa 365 günlük güneş takvimi bulunup kullanılmaya başlanmış..ve  Sevdiğim ben öyle inanıyorum ki:bu devir mısırlılarının öğreticileri, manayı  derece derece gören  ve şekillendirebilen bir kabiliyete  sahipti ..işte o yüzden de resimli harfler olan hiyeroglifi  icat ettiler..belki de ilk fotoroman olan sinemayı da böylece ilk onlar icat etmiş oldu, değil mi Sevdiğim…Sümerlilerde de var olan aynı mananın,aynı sembollerin o kaba anlatımını estetik bir biçimde  tüüm duvarlarına geçtiler..

edebiyatsal bir biçimde; edebi en güzel  edeple, edebiyatçılar yatırabilir  anlamına şeref verdilerJ.. sahip oldukları ilmi, binlerce yıla taşıdılar. esrarlı görsel  bir şekilde,   hala çekimsel bir gücle ve kendilerini bu suretlerle, her dem hatırda tutturmayı-unutulmamayı da başardılar..çünkü mısır inancında biri sizi hatırlar ve adınızı anarsa ancak var olmayı başarabilirdiniz..  ..ben, mısır ve sümerlileri birbirlerinden ayıramam.. çünkü, beni bu tefekküre getiren rüyamda ikisi de aynı mağaradan- aşağı mısır dan yukarı mısıra akan ırmağı kullanıyorlardı..yani aynı kaynaktan beslenmişlerdi..aynı yolda iz sürmüşlerdi..ama mısır çoook daha zengin ve ince ruhlu idi..

ve RA ve İSİS ve HORUS..AHSENİ TAKVİM..GÜNEŞ SAATİ  PiRAmit..her şeyi en ince- ölçülemeyecek bir ahenkli ritim ve değerde yaratan RAB bin musıkışinas sistemi..tüm geometriksel değerleri oluşturan GÖZ..İÇ GÖZÜ..GÖNÜL GÖZÜ.FUAD NOKTASI.. fu ne demek google baktım..en eski çin edebiyatında kuralları oldukça esnek bir edebiyat türüne FU =ZAMAN deniyormuş..ve Sevdiğim biliyorsun ki: zamana kim hakimse, o dönemde onun ADı mührü de, o zamanın adı oluyordu değil mi
J((bence beni tebrik edip öpmelisin yanii..oleyy oleyy.. oleyyy.. heyyy))

böylece kişi kalbiselim olunca=yani ahseni takvim üzere en güzel şekilde yaratılmış İNSAN hükmüne ERincee .. ve ona gönül verecek bir ehli gönül  de ona gönül verinceee..  kişinin cananı can için baştan çıkıyordu ve ERİyordu.. zamanla da, o gönle akseden sayısız tecelliyi seyredebilecek hale getiriliyordu..bu gerçek horoskoptu değil mi Sevdiğim..içsel aynada tüm oluş bitişleri ve belirlenmiş geleceği ve anı seyretmek..tıpkı gözlerimizin  irisindeki 360 derece içindeki sayısız 360 dereceyi aynı anda seyredebilmek misali sanki..Sevdiğim.. ben hiçbir matematiksel işlem yapamıyorum ya hanii.nasıl olurda astroloji öğrenebilirim diye, hiiç inanmıyordum biliyor musun..şimdi yavaş yavaş anlıyorum ki Sevdiğim; ben, böyle resimsel yazı sanatı ve hayallerim ve kalbimdeki sezgilerle bu işi kıvırabilirmişim gibi …


bir kişi: eskiden iştar-isis ve sonra hz Meryem  a.s denen  GÖNÜLe yani RAHİM ESMASInın tecellisine girdiğinde ve RAHMAN ARŞA İSTİVA ETTİ gerçekleşiyordu..oysaki bu istiva ile kuşatmada kulun hiçbir etkisi yoktu..zaten gönlün üzerinde;akıl dahil - yaratılmış hiçbir şeyin etkisi de olamazdı ki..çünkü orası henüz ilahi feyizlerin suretlenmediği,  hareketin henüz başlamadığı saf damlacıklar halindeki ummanıydı da ondan..her damla denizdi evet.. amma hiçbiride diğerine karışamayacak iki su misaliydidiler de..hem ferdi hem cumhuriyetti..ama asla LAik değildi. TEVHİD-BİRLEME İSLAM SANATINDA AYIRMACI BİR TÜR OLAN LA YOKLUK YOKTUR..İLLA  VARDIR..zaten göstermelik bir laik olan sömürgeci-kan emerek beslenen Fransa nın da Amerika ya hediye ettiği özgürlük heykeli aslında iştar-isismasonların dul kadınından başka da bir şey değildir…biz Müslümanların ,her bilgiye ihtiyacımız olduğunu artık anlamamız lazım değil mi?!!Sevdiğiimm burada kalsın..daha fazla yazamıyorum ..sonra, belki döner yine yazarım..

ve güneş, aslında ilk başta tanrı olarak algılanmamıştı..o ilahi feyzin ilmin deposu denizi olarak bilinmişti..ve  o erildi..güneşin şuaları ise; bir erkeğin spermleri gibi yeryüzüne boşalımsal izdüşürülmüştü..ve güneşRA-RAHMAN-ERil ;her gece DİŞİL AYa bakarak kendisini seyredip& kendinde seyrettiği esma hazinelerini her sabah-ı seher vaktinde dünyaya istiva ediyordu..bir gece boyunca içinde-batınında ürettiği en son tefekkürlerini- tüm geçmiş bilgilerle birleştirip yeniden harmanlayarak, aynası, aksi ,BADI SABA sadası TEZAHÜRLER MEKANI OLAN  yeryüzüne=bedene  RAHMANın FEYZİ OLARAK –HER SEHER VAKTİ- TAPTAZE BİR SOLUK,BİR NEFES olup ESEREK boşalıyordu..ve göksel her şey erildi..ve yeryüzünde yaşayan her varlıkta aslında dişildi..kendini maddi erkek sansalar bile aslında onlarda çoklukta –VAHİDİYETTE ,birlikte-dişillikteydiler..çünkü gönül tekti ..ama denizin içinde sayısız  damla sperm vardı..KARA ZEYTİN amma yumurta  EHAD bir taneydi & ammaVAHİDİYET İNCİR de bir taneydi..:)

bugün Salı..
bir daireyi pek çok paydalara ayırmış bakıyoruz Sevdiğim..bakalım bakalım
Jeğer ben astroloji  ve matematik öğrenebilirsem, bundan daha hayret verici bir şey bence şimdilik olamaz..Seni hayalimdeki çizilmiş  tam  bir daire ve dilimlere ayrılmış çok lezzetli bir pasta gibi seviyorum..hıımm..bütün paydalarından beni seyretmeni de diliyorum..
ve bir notcuk:bir dahaki masal mevzumuz kutsal inek ile kutsal apis öküzü olmak istiyorlarmış Sevdiğim..ilgileneceğine inanıyorum
J..
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
15.11.2011


********

veee
Mustafa Tatcı Hocadan yeni  bir hediye ..

Biz uludan işitdik evvel er yaratıldı
Pâdişâhın birliğin evvel kadîm er bildi

Bunca yıl bunca zamân biz işitdik bî-gümân
Çalap kendü sun‘ından ere Tanrılık kıldı

Eydürler bir kuş idi hikmeti öküş idi
İki cihân ârifi ol kuşdan ibret aldı

Ol kuşun her bir yünü yüz bin yiğirmi dört bin
Evvel ol kuş uçuban rahmet gölüne daldı

Çün gölden geri döndü budak üzere kondu
Silkindi her bir yünden bir damla su döküldü

Ol suyun her birisin bir cân yaratdı güzin
Ol cânın her birisi bunda peygamber oldu


Bu manzumede Yûnus Emre özetle, peygamberlerin ve sırasıyla diğer nesnelerin yaratılışını anlatır.
Biz ulu (mürşidimiz Tapduk)dan işittik ki, önce "er" yaratıldı. Padişahın (Allah’ın) birliğini önce bu "er" bildi. Allah kendi kudretinden bu "er"e ulûhiyet (Tanrılık) sırrını verdi. Bu "er" bir kuşa benziyordu ve çok hikmete sahip idi. O kuş uçarak rahmet gölüne daldı. Gölden çıkıp döndüğünde bir dala kondu; silkindi, tüylerinden etrafa su damlaları saçıldı. O damlaların her birinden seçkin bir rûh yaratıldı. O rûhların her birisi bu âlemde peygamber/eren oldu. 

"Yûnus’un burada tahkiye ettiği Allah’ın ilk önce bir er (kişi) yaratması, bu er’in kuş şeklinde olması, Tanrılık, yaratıcılık kudretine sahip olması, göle dalması ve gölden üzerinde getirdiği suyun damlalarından peygamberlerin rûhlarının yaratılmasıyla ilgili olaylar, Türk Yaratılış Destanı’ndaki dünyânın yaratılışıyla ilgili motiflere de çok benzemektedir. Özellikle Altay Türklerinin Yaratılış Destânı’nda bu benzerlik apaçık görülmektedir . 
Bu manzûmede sözü edilen ve kuşa benzeyen "er" ilk yaratılan ve nûr-ı Muhammedî’yi taşıyan insandır. Tasavvuf düşüncesinde bu varlık/insan-ı kâmil için nûr-ı Muhammedî, akl-ı küll, hakîkat-ı Muhammediyye veya rûh-ı Muhammedî gibi adlar da verilmiştir. Âlemin var olma sebebi ve ilk cevher bu hakîkattir. Şu hâlde ilk nûr, ilk insan, yani Muhammedî rûh, yaratılışın hem sebebi, hem de gâyesidir. "Ey Muhammed! Sen olmasaydın, sen olmasaydın yeri göğü yaratmazdım." (Levlâke, levlâke lemâ halaktü’l-eflâke.) kudsî hadisi bunu ifade eder. İşte bu kuş, ilk erin (insanın) nûrunun istiaresidir. Yûnus, bu beytinde, "er" kelimesini "nûr-ı Muhammedî" ve "hakîkat-i Muhammedî"yi taşıyan insan-ı kâmil anlamında kullanmıştır. 

Nihayet Yûnus, bu beytinde hakîkî dervîşin terk makâmlarını yaşayarak maddeden mânâya yükseldiğini, bir rûh-ı mücessem hâline geldiğini, Hakîkate ulaşıp ayn-ı sâbitesiyle tanıştığını, mânâda kanat vurduğunu yad (yabancı, vahşi) bir kuş değil, hakîkati bilen bir kuş olduğunu söyler. Bu kuş, hümâdır. Yahut, zat tevhîdinde seyreden himmet ehli bir dervîş! Böyle bir dervîşin himmeti kime değerse o ilâhî devlete ulaşmaz mı? O, ankâlaşmaz mı?

Ey Yûnus Hakk'ı bilen söylemez hergiz yalan
İkilik ile gelen doğru yol bulmuş değil

(Ey Yûnus Hakk'ı bilen kişi, asla yalan söylemez. İkilik ile /tevhîde aykırı düşüncelerle yola giren/ gelen doğru yolu bulamaz. )

Beyitteki "yol bulmuş" deyimi bir yazmada "yol varmış" şeklinde geçmektedir. Beyitteki anlam bu hâliyle "İkilik ile gelen hakîkate ulaşıp tevhîdi anlayamaz, dolayısıyla yolunu tamamlayamaz." demek olur.
Yûnus'un "Hakkı bilen, asla yalan söylemez!" demesi, avama uyarı için söylenmiş basit bir tesbit değildir. Cenab-ı Hakk'a giden ve adına
"turuk-ı aliyye" denilen manevî yollar umumiyetle yedi esma, yedi makâm, yedi hâl, yedi bilinç seviyesine göre tanzim edilmiştir. Kur'ân'da yedi nefis mertebesi tek tek tanımlanmıştır. "Hak" mânâ yolunda nefsin rûha döndüğü, kalbin mutmain olduğu, ilâhî tecellînin zuhûr ettiği makâmdır. Burada esmâya takılıp "dili ile Hak diyenler" ile müsemmâdan haberdâr olup "gönlü ile Hak diyenler" arasında fark vardır. Dervîş dili ile Hak dedi mi, kalbi de tasdik etmeli, cümle varlığın Hak olduğunu, Hak'tan başka bir nesnenin olmadığını bilmelidir artık. Yoksa davâsı yalandır. Yûnus bir yerde şöyle der:
Ben dervîşim diyenler yalan da‘vâ kılanlar
Yarın Hak dîdârını görmeyiser göz ile


Beyitteki "ikilik ile gelmek" ibaresi, "sen-ben", "iyi-kötü", "güzel-çirkin" demek gibi tevhîde aykırı olan her türlü şeyle açıklanabilir. Ancak en önemlisi, insanın vücûdunu mânâya döndürememesi, daha doğrusu maddesinin mânâ olduğunu ve benliğinin Hakk’a ait olduğunu idrâk edememesidir. O, bu hâliyle kaldıkça ikilikten kurtulamayacaktır. 
Hakk’ı bilmek ve Hak’ta olmak, ikilikten kurtulmakla mümkündür.