Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bilmiyorum yazmalı mıyım yoksa yazmadan öyle beklemeli miyim?..yinede bir bakmışım ki, yazıyorum değil mi?:)Sevdiğimm,ben Seni çok özledim.Sen olmadığında benim için her şey duruyor..anlamsızlaşıyor..zaten hiçbir şeye ilgim yok..o zaman hepten umarsız ve gayretsizleşiyorum..geçen ay bildiğin üzre, dağıtmıştım ya yine.. ben ,o vakitler aynı şu hal üzere oluyorum, bilmeni isterim..böyle bir yanımı kaybetmişim ve o yanım Sende..ve Seni görmediğim, duymadığım zamanın mesafeleri uzadığında yada görüşüm yetersiz kaldığında, her daim öyle perişan oluyorum..ayaklarımı kontrol edemiyorum..ben, aslında Senin peşinden gitmeyi istemiyorum..Sen bana gel istiyorum.. ama göz görmek,kulak duymak ve hasret vuslat istiyor işte ,ne yapalım..ne yapalım?:) yazalım ki, yazılalım tabii değil mi Sevdiğimm..
ve nerde kalmıştık?!.geçen hafta yazmayı unuttuğum bir şeyden başlayalım..”o boynuzlu sperm”li masalın ertesi gecesi gözlerim ağrıdan perişandı ve başıma vurdu..ilaç içtim..çay ve kahve ve içecekler..belki de ondandır ,kim bilir?..gece sabaha doğru uyandım ki, ölüyordum Jsanırım zehirlenmiştim..her türlü içim dışıma çıktı..bembeyaz hayalet gibiydim..ayakta duramıyordum..ve pek çok şeyi anladım: hastalandım..zehirlendim..yaptığım dedikodudan-kontrol edemediğim öfkemden dolayı vücudumun zehrini çıkardım..ve yazdıklarımdan ,okuduklarımdan her daim çok etkilenip hayaller görebilen biri olarak harflerimden hamile kaldımJ..Ya Rabbim, ben korkunç bir hayalperestim..(Allahtan ki tıbben -medenen ve yaş haddimden dolayı böyle bişi yok..)vesveseliyim..
ve bu son masala gelelim.. ertesi gece..böyle çok gerçek..Sen ,yeşil destarını elinden ileriye doğru salıyorsun..böyle dalga dalga uzanıyor..çok hoştu Sevdiğim..salı sabahı..gece.hani benim, hava pilot kaptanı olan, henüz görmediğim hayali ev sahibim vardı ya Sevdiğim.. beni çok özel bir yere yemeğe davet etmişler.. lüks bir arabadan deniz kenarında iniyoruz.. karanlık, kimsenin yüzü gözükmüyor..o,bu ilişkiye çok değer verip koruyormuş..hiç konuşmadan bu manayı anlıyorum nedense..o, bu birliktelikten çok mutlu, gülümsüyor.. heyecanlı..işte denize mehtap vurmuş.. gemilerin yakamozları var..ve o, denize bakıp, sessiz ve harfsiz diyor ki” denize petrol karıştı ve kimsenin haberi yok”. . Sevdiğimm.. sabah uyanınca nette gazete başlıklarına baktım hemen..işte Ortadoğu da ki hazırlıkların başlığını okudum..ben kötü haberleri okuyamıyor ve izleyemiyorum biliyorsun değil mi?ve sonra Babil’in asma bahçelerine girmek için bilet gişesinde beklediğim hayalimi hatırladım..içeride hiç kesintisiz iplik şeklinde yağan yağmuru,çakan şimşekleri, karanlığı.. demir parmaklıklar ardındaki Babil’in asma bahçelerini.ve bilet gişesi üzerindeki “dikkat timsah var tabelasını”. aynı hafta hırsız ve vampir amerika ırak a girmişti..bense hiçbir şey hissetmemiştim ..taaa ki;haberlerde babil müzesinin, amerikan askerleri tarafından güya yağmalandıktan sonraki görüntülerine dek..kırık tabletler yerlerdeydi..ve ben hiç durmadan ağlıyordum..bana ait bişeyi alıp yok etmişlerdi.. neydi?.bilmiyordum..şuan tüm tarihin hazineleri hırsız amerikanın elinde tabii..tüm geçmişin kayıtlarını öğrenip, insanlığı köleleştirmek için kullanabilmeye çalıştıklarını hiç kimse inkar edemez ..eden salaktır..anlamayan ahmaktır..
Sevdiğim,ben yıllar yıllar evvel, birkaç sene boyunca sadece hatırat okumuştum ya hani?işte aynı döneme ait hatıratları okursanız eğer; o devirdeki birbirleri ile temas içindeki aileleri,inanç yapılarını ve ilişkilerini de öğreniyorsunuz..devşirme ailelerin çoğunun zaman içinde tekrar yine eski inançlarına gönlen geri döndüklerini yada inançsızlaştıklarını da tabii..ve tarihteki olayların seyrü sülükünü da..bizim bu dönemki yeni devletimizin yapı taşlarını –milli eğitimi oluşturan bir kısım Osmanlı mirasyedilerinin nasıl yetiştiklerini de... ve tarihlerinin,dinlerinin düşmanı olan o gençlerin nasıl birer züppe-saray şımarığı-her türlü refahtan -varlıktan gına geldiği için kominizme dip vuruşlarını da öğrenirdik..ve her türlü değişik inançtan mürebbi kişinin elinde yetişirken de; gerçek müminlik nedir hanelerinde görmeyen ve görüp bilmediği dinine düşman bu çocukları anlamaya da çalışırız..bu milletin yeni devletinde ,”başkomutanımız dediğinin” omuz ve silah arkadaşı olup-en sadık yari -ardılı,ikincisi olarak bize tanıtılan bir kişiye bir baksak mesela; bugün adı bile anılmayan bu kimliğin, arkadaşı ölür ölmez adına para bastırıp, diktatörce bir yönetim kurup, halkının inancını elinden gasp edip, onu kör karanlıklara attığını da anlayarak biliriz... tanırız...onun çevresindeki inançsız solun kuklası gençlerini de..ya harcadıkları yüz binlerce insanın ömrünü?!!..ne uğruna ?bugün adı bile okunmayan bir bilmem ne ….izimler uğruna tabii…sadece onlar mı suçlu pekii?
hayır..esas halk suçludur..elindeki değeri bilemeyip harcayan,elindeki nimeti çirkin ve kötüye kullanan ve elinden alınan binlerce yıllık tarihi bilgiye bir nebze ağlamayan-sormayan- modernlik sandığı memuriyet zihinli ,bedeni beyni mankurtlaştırılmış köleliği medeniyet sanan zavallı halk yani bizler suçluyuz..hak ettiğimiz gibi idare ediliyorduk değil mi?..her daim..ewwett..geçmişte..bugün ve gelecekte..ektiğimizi biçeceğiz..
şimdi, çok şükür ki, insan ruhunun manevi gıdası olan tasavvufi hakikatler gerçek ehillerince halka sebilane akıtılıyor..kaç kişi ,buna nasıl ve neden izin verildiğini düşünüyor acaba?kaç kişi şükrediyor..hiç çalışmadan akıp gelen bu nimetin kadrini kaç kişi biliyor?..ne oldu ve ne oluyor ki ,halkın bir anda kör gözleri açılmaya, kilit vurulup mühürlenmiş kalpleri birer birer uyandırılmaya başladı ?"acaba neden?” Sevdiğimm..Sen öyle cömertsin ki; tüm kainat Senin nefes’deki hükmünden dolayı cömert olmaya mecbur kaldı değil mi?..Senin dostların ülkenin her yanından seslerini aleme yankı yankı salıyor..dünyanın tüm hazineleri şu an apaçık ve saçılıp savrulmuş durumda..alan alıyor..almayan kendi kör cehenneminde cennet yaşadığını sanıyor.
BATInın bize medeniyet diye kakaladığı BATIL şeyler yavaş yavaş anlaşılıyor..hayatımız fatura olmuş..hayatımız aidat ,vergi olmuş..hayatımız reklam, pazarlama, kariyer olmuş..ve artık her şeyimiz iyi kötü var .ama ne yazık ki her şeyimiz olduğu halde ,bir tek İNSAN OLMAYI BECEREMEDİK..İNSANLIK NE DİPLOMA İLE NEDE PARA İLE SATIN ALINABİLİYOR..batıl batı; Müslüman Türkleri ,sadece ailelerini parçalarsa ele geçirebileceğini biliyordu..ve bilerek ailelerimizi parçaladılar..eğitim müfredatlarımızı sürekli değiştirerek, aile içinde bile bizleri, birbirlerimize, kendimizi anlatamaz ve anlayamacak hale getirdiler..
hiç devletin okulu olan bir yerde dershane olur mu? kurs olur mu? Bu ne beceriksizlik!!. bu ne aç gözlü öğretim sistemi!!.. hepimiz teknolojinin kölesi olduk..yakında çiplerimizi de deri altımıza taktıklarında artık her şey çok geçmiş olacak belki de, değil mi?:) ama tüm tezgahlar ALLAH’a çalışır ya hani..işte tüm bu şeyleri yapanlarda Süleyman’ın cinleri hükmündeler aslında.işleri bitince- imar tasarım bilişim yapılanması-dönüşüm bitince, toprak olup yok olacaklar ..onlar hadimlerdir..HAKİKATTE İNSAN DEĞİLLER.. görünüşleri öyle sadece.. vee ..varlık ALLAH ın malıdır..varlık sadece KUL dur..
vaktiyle bir ZAT , bugünkü eğitim öğretim metodu için demiş ki:”bu okullarda ancak cehalet tahsil edilebilir”.çocuklarımız robot gibi,hissiz,duyarsız..muhabbetin hiç olmadığı bir metodla hayvanlar gibi eğitiliyorlar...öğretilmiyorlar...ariflik öğretimi değil,marifeti maarif tahsili değil..tornadan çıkma yontulmamış fabrikasyon kuklalar gibiler.. çocuklarımız; ellerine verilmiş testlerdeki birkaç seçeneğin dışında, hayatta başka hiç bir şey –fikir-idea olamayacağına programlanan geleceğin organik robotları misaliler.
İslam da tefekkür tüm ibadetlerin üzerinde değil mi?tefekkür düşünce hürriyeti dir..gerçek KULLAR ancak tefekkür ehli olurlar..yani gerçek özgür- hürlerdir..işte onlar, toplumları idare edip yönlendiren tasarruf ehli kişilerdir..onlar Allahın yeryüzündeki maşası-adamı –sevk ve idare ehlidirler..şükür ki, bizim ülkemiz bu manada ganiii..
bugün eğer biz,geçmişimizin dönem tarihi hatıratlarını okumuş olsaydık, gelip geçen tarihi unutmayıp hatırlayabilseydik ve olayları tevhid edip birleştirebilseydik ;ülkemiz üzerinde oynan oyunları da anlardık. . anayasasınından laikliğini aldığımız dinsiz Fransa nın hiç de laik -dinsiz olmadığını bilirdik mesela.. iliğini kanını içtiği yetmediği Ruanda’ yı iç savaşa sürüklerken: tüm gelişmemiş sandıkları milletleri kazığa geçiren çetebaşı terörist ülkelerin; nasıl , öööle, trene bakan öküz gibi, bel bel, kandan bir denize dönüşen - Ruanda iç savaşı katliamını izlediklerini de hatırlardık..100 gün içinde Ruandalı tutsi ve huti kavminin milliyetçilik salaklığı ile bir milyona yakın kardeşini nasıl kesip biçip doğradıklarını da hatırlardık.. VE AFGANİSTANI,BALKANLARI,ORTADOĞUYU,ASYAYI,AFRİKAYI,KIZILDERİLERİ,KUTUP İNSANLARINI….
ve kendisini Türk ten ayrı bir KAVİM & Kürt sanan vatandaşlarımızın belli kişilerinin; bir vakitler sürekli Fransa ya, onların milli analarının da onları memleketlerinde ki iade-i ziyaret geliş gidişlerini de hatırlardık..vee..Fransa nın Amerika ya hediye ettiği özgürlük heykeline- isis e-dul kadına şööle bir dönüp bakardık..ve Paris teki cam piramite –başında altın galotuyla duran dikilitaşa ve sembolik binalarına da bakarken düşünürdük..moda adı altında tüm dünyayı nasıl çirkinleştirip- tek tip- cinsiyetsiz-RUHSUZ –KİMLİKSİZ-SIĞ yapışlarını da görmek lazım..ahlaksızlığı da tabii..…malum her ülkenin bir meşrebi sembolü olurmuş ya hani..tasavvuf ilminde, Fransa NAMUS konusunda mimliymiş mesela..ve birazcık aklımız varsa, onların, zere kadar laik olmadıklarını da anlardık..
İslam laik değildir.. İSLAM BAKİDİR..islam teslimiyetle selameti huzuru bulmaktır.. İslam ayırma dini değil tevhid&birleme dinidir..hak ile batılı ayırmada ise laiklik vardır..mesela hak etmediği bir şeye, hak etmediği derecede anlam yükleyip yükseltmek-hak ettiğinden aşağıda göstermek ise yasaktır ..demek ki Fransa gibi sömürgeci ,vampir, hırsız ülkelere layık olmadıkları anlamı yüklemeyecek ve dünyamızın –insanların geleceği için bu tür ülkelere laik davranacakmışızJ bu manada yaşasın la ikizimm J =onlar bizim kardeşimiz değiller.
bazı memleketlerin ,bazı ülkeleri karıştırıp inançlarına fit sokup, kardeşleri-halkları birbirine kırdıran politikalarını bildiğimiz halde, hala bu oyuna seyirci kalabiliyoruz.. ”neden bu kanı durdurmuyoruz?” diye kendimize bir defa olsun sormuyoruz mesela..vee.kuzey Avrupa ülkeleri ve Amerika, ne yapıyordu?.Ortadoğu neden bu derece kıymetliydi?..iklim bilimcileri yakın tarihleri için onlara neler demişlerdi?. hangi topraklar insanlık tarihi boyunca Yaratıcı tarafından seçilmişti ve neden?
Ortadoğu da ki cahil insanlara baksak eğer..ne kadar Müslümanlar kii?!!yaa biz ne kadar müslümanız ki?..bir defa: Müslüman cahil olmaz,pis olmaz,hain olmaz,kadınını aşağılayıp hor görüp ezemez,kızını oğlunu akrabasını satamaz,yalan söyleyemez,hilekarlık yapamaz, başka dinlerin kendisine çekici gelen şeylerine sapamazdı..müslüman olmak gurur verici bir şeydir..ONURDUR..oysaki uzun yıllardır bizi İslam dan, peygamberimizden,dini inanç ve ritüellerimizden utanır hale getirmişlerdi. neyse ki ,çok şükür, artık bu gittikçe azalıyor..eğer bizler gerçekten İslam-mümin olmayı başarabilseydik, bizim önümüzde tüm dünya devletleri secde ederlerdi..bunu onlar biliyorlar ..işte o yüzden de bizi laikizimle bölüp- oyup- parçalayıp- bizi bize kırdırıyorlar.. seyredip, küfredip, cehaletimizle eğleniyorlar..kendileri adaletleri için, kendi kutsal kitaplarına gururla el basıyorlar ama değil mi?bizi ise gerçekte, kendileri olamayan taklitçi maymunlar olarak görüyorlar üstelik..
Sevdiğimm..bunu neden yazdım biliyor musun?ilki,o hayalimden dolayı korkumdan.. ikincisi ise hz Ahmed Amiş efendi kitabındaki bir bölümden dolayı..diyordu ki hz:”Türkler gelecekte hristiyanlaşacaklar ve tasavvuf neşesi geldiği yere Hicaza kayacak..Sevdiğim hz Kur’an da; bizim için, hristiyanlar fare deliğine girse peşlerinden gideceğimizi söylüyordu galiba değil mi?ve ben, bugün ki uyanan tasavvufla ne kadar gurur duyuyorsam bir o kadarda korkuyorum biliyorsun.... XXXLLL... meşreplerimizden..ibadetsiz uçup kaçmalarımızdan.. görmeden, yaşamadan yapılan en uç boyutsal sohbetlerimizden..tehlikeli yolculuklara meyillerimizden..aslında söyleyemediğim asıl şu belki de..ben bazı tasavvufçularımızda da İslamın dış görünüşünü hristiyanlaştırdıklarını ve özendirdiklerini hayretle izliyorum..islam şeriatını reddeden ve şeriattan-Yaratıcılarından-Peygamberlerinden utanan bir güruh aslında onlar..ve takipçilerini nasıl yokluğa sürüklediklerini de tabii...sabahtan akşama dek çift tesbih zikredenlerin vahim halleri uzak doğulu mantraistler den farklı değil ki, değil mi?...o harflerin canı cini var..kendi kendilerini vesvesevi hayallerin hastalıklarına ve sonsuz işkencelere atıyorlar…………….
vee..sonra Sevdiğim.. o akşam Demirli hocamızı dinlemeye gittik..ne ilginçtir ki, ders günü pazartesiden salıya alınmışJdaha iyi tabii..kozmik arkadaşım Salahattin bile geldi..O,çocuğa dedi ki “sende tüm taşlar var..öyle bir salınarak yürüyorsun ki o taşlarla ..sakın o taşları kimseye atma ,olur mu?” dedi..ben ne demek istediğini anlamadım Sevdiğim..yani ben taş mertebesine mi geldim,o kadar duyarsız mıyım ki... hıı?..işte onu da tektaşa davet ettim :)..hep beraber tektaşa gittik.bu gece içinden hızır geçen adam var..çok güzel bir dersti... biliyorsun O senede ancak iki defa geliyor..ben çok çaresizken özellikle..teşekkür ediyorum.. Senden olduğunu biliyorum . TENeffüs..işte O nun yanındayım..beyaz oval porselenin içindeki belli belirsiz toz zerrelerini anlatıyorum.. kağıda daire çiziyorum… tam ortasına bir nokta..O, İbrahim i gülerek çağırıyor..”gel bak. ne soruyor çocuk ..geçen dersini yaptık ya hanii…şimdi gel ve sen, ona bunu anlat “diyor..İbrahim geliyor..yan yana daireler çiziyor.. içlerine nokta koyuyor..en son gelince noktasız BOŞ daire kalıyor..sonra yalnız kalıyorlar.. çocuk konuşuyor..hoca diyor ki..işte henüz kalbiniz saf ayna olmamış..EŞYA DAN ARINMAMIŞ..toz zerrecikleri var..onlar orada öyle minik gözüküyorlar..ve denize petrol karışmasını çocuğun gazetede okuduklarını dinliyor..çocuk anlatıyor..o diyor ki:”olanı kimse durduramaz..gavs da hata yapabilir..velilerde hata yapabilir.çünkü onlar Allah değil ..onlar insan”..çocuk anlatıyor,gözlerinden yaş akıyor..hoca “ülkemizin muaf tutulup korunmuşluğunu anlatmak zorunda kalıyor”..
Sevdiğim.. Sen içimizde olduğun müddetçe korunacağımızı biliyorum.. ve ne yazık ki bu dünya hayatı imtihanımızda insanlıktan topyekün sınıfta kaldığımızda biliyorum..çok acı değil mi?çok ağır üstelik..biz hala efendi olduğumuzu sanıyoruz..halbuki kulluğumuzu idrak edip GERÇEK VE TEK BİR OLAN KUL’A kulluk etmedikçe, efendi asla olunamayacağını ise ne yazık ki öğrenemedik..oysaki eşyaya kul olmayı biliyorduk,makama,şana ,şöhrete, şehvete,servete,kariyere ve beş para etmez kişilerin imtiyazlarına kul olmayı hepimiz pekala biliyoruz mesela…
ve Sevdiğim..ben o toz zerrelerine üzülmedim biliyor musun.çünkü saflaşsaydım eğer, işim bitti diye beni bırakırdın,o yüzden..ben hep eksik ve yarım kalmalıyım.. ki, tanımlanmış tamlığım Sen ol daima ve teşekkür ediyorum..birde bu tozlar için başka bir şey daha anladım ama şimdi yazmak içimden gelmiyor..belki ileride yazarım…
İşte gece ilerliyor..ders bitiyor..herkesler gidip çok az kişi kalıyor..biz soru soruyoruz..hoca cevaplıyor..hakim verdiği kararlarda kullanmak zorunda kaldığı maddi yerinde keşif ve mana keşfinden sembolik sorular soruyor..hoca ikisini de kullanmasının yerinde ve gerekli olduğunu anlatıyor..çocuk:kişiye hak etmediği halde, şeylerin oluşumu gösterilerek anlatılırsa nedendir i soruyor..hoca gülümseyerek "başkalarına doğruyu anlatabilmen için tabii" diyor..ve yaratmak mevzuu.hoca teknoloji ve bilimin tasavvufta yeri olduğunu, peygamberlerinde bunu dengeli biçimde yerinde ve zamanında nasıl kullandıklarını anlatıyor.. madde ve mana –batın ve zahir iki kanat gibiydi..kişi ancak ikisi dengeli olduğunda uçabilirdi..ve Cihan bir fıkra anlatıyor:insanlar bilimde öyle ileri gitmişler ki Allah a kafa tutmuşlar..”artık bizde yaratabiliyoruz” demişler..Allah:”hadi yaratın bakalım göreyimJ“demiş..insanlar yerden bir avuç toprak almışlar..Allah :”hoopp..bırak o toprağı yerine..önce kendi toprağını kullanarak işe başla”J demiş..ne muhteşem bir kıssadan hisse değil mi Sevdiğim .anlayabilenler için tabii..
mesela ben bunu ilk söyledim,ilk ben buldum,mehdiyim,rasulüm,yenileyiciyim diyenler.. Ademimizin tarihine gidebilseydik eğer; yeni denilen her şeyin zaten var olan ama unutulan, zamana ve mekana ve olaya göre yeniden değerlendirilip yorumlanan meAL-şerhler mesabesinde olduğunu da anlardık..
ve sonraaa...günler geçiyor..kaç aydır hemen hiçbir yere gidemediğimi,tüm maddi sıkboğazın nefes aldırmayacak şekilde beni boğduğunu bilmem biliyor musun?o müzikhaneyede o zamandan beri hiç gidemedim ve diğer yerlere de..o yerleri Sana yazmasaydım keşkeJ..sanki birisi, başka yerlere gidemeyeyim diye, her şeyi yasaklayıp önüme barikatlar koyuyor..ve geçen hafta çok ilginç bir gündü..hani insan mıknatıs gibi olur ve herkesi çeker ya bazı anlar..onun ne derece tehlikeli olduğunu ve insanı nasıl hemen kaydırdığını yaşadım Sevdiğim..cezam, eve mahkumluktu tabiiJ..neyse ki internet var..canlı yayınla seyredilebiliyor artık her şey.. yada sonradan kayıtları dinleyebiliyorsun..hz.Sultan Veled i anlattılar..çocuk babanın sırrıdır..ben tamamını izleyemedim, bazı yerlerini dinledim..2. gün ses iyi değildi..ve yabancı dil bilmediğimden ve yazılı türkçe metni kamera almadığı için de dinlemedim..sıkıldım..
ve şunu bir defa daha teyitle anladım Sevdiğimm..çocuk babanın mirascısıdır..bu bazen rahmaniyet sırrıdır.. bazen ise şeytaniyet sırrı..ve Habil ile Kabilin mirascıları ise bizleriz..ama aslında iki sırra da talip olmamak lazım bence..çünkü ikisi de hayatta kalabilmek için yerinde ve zamanında gerekli ,o kadar..ama esasında , ikisinde de - SAĞDA VE SOLDA kalmak doğru değil..çünkü ,ADEMİN ESAS sırrı ŞİT A.S dır.. sıratelmüstakim üzerine doğru yol olan asıl turuku a’li= asıl babanın A’Lİ ATA sırrıdır ki, bu her babanın sırr ul sırrıdır bence..Şit a.s bir nebi peygamberdi..O, ayak izi takip edilmesi gerekendi.. esastı..diğerleri ise, yolu öğreten tali yollardı..bir peygamberde tüm yollar vardır ama o daima dümdüz doğru yolda gidendir, gibi gibii..
ve sonraaa Sevdiğimm.. cumartesi..bazı yerlere çatlasam da gidemediğim gibi, bazı yerlere de sürüklenircesine nedense gidebiliyorum.:)göynümüş gönül makamının konseri var..kimseyi bulamadım..tek başıma dinledim..bir ara ağladım..ben hiçbir müzik ilmine sahip değilim ve neden bu kadar müziğe düşkünüm ki ,hala çözemiyorum Sevdiğim..sanki ben öbür tarafta muhteşem bir musıkişinastım da, ceza olsun diye burada bu korkunç hantal bedene ve hiçbir sesi ayırt edemeyen kulaklara hapsedilmiştim..bilmiyorum…dönüş yolu..hafta sonu ulaşım daha zor..gece…yıpratıcı bir bekleyiş..araçtayım ..Orhan Amcam aradı..bana çok zarif dualar etti..muhteşem sözler söyledi ki asla hak etmiyorum..ve dua istedi.. pazartesi sabah anjiyo olacakmış..Sevdiğimm..ben böyle olacağını tahmin etmiştim biliyor musun?..hiç durmadan ağlıyorum..”benim yüzümden oldu” sendromum tavan yaptı yine.aslında öyle olmadığını da biliyorum..elimde değil...bir anda tüm yönelişimle dua ettim.. kullanamadığım ellerimdeki mühürlerle, yaradılış fatırıma ağladım.. işte berbattım.. nihayet evime ulaştım..kırgındım ..hem de çoookk..bir tel geldi..aklına düşmüşüm birinin ilk defa. böyle geç saatte aradığı için özür diliyor..bense başka güzel şeyler anlıyorum.. anlatıyor.. programları devam ediyormuş..psikoloji derslerine bile başlamış..okulu sürüyormuş.. konuşma teknikleri öğretiyormuş ayrıca..ne mutlu ki ona yanında her daim danışıp konuşabileceği bir rehberi var ..değil mi Sevdiğimm?bana iyi geldi tabii..Senden bildim üstelik..
pazartesi sabahı..gözümü açamıyorum..ders bizde,kızlar gelecek,hazırlanmak lazım..ayağa kalkamıyorum..başım dönüyor..iyi değilim..uzanıyorum..kalkmak lazım..tutuna tutuna yürüyorum..başım, kulaklarım, berbatt..aklıma bir sürü şey geliyor..sevdiğim seslerden dolayı kulağım zedelendi diye düşünüyorum…ama Orhan amca da tam şu esnada ameliyathanede birde..bilmiyorum ..öğlene yakın bu halim geçti şükür.. sonra akşamleyin Orhan amcamı arıyorum..doktorlar şimdilik idare edebileceğini söylemişler ki çok teşekkür ediyorum…saol..bu pazarteside haremi aynı ameliyeden geçecek, sakın unutma olur mu ?..lütfenn..
Salı..yatmadan face de bir klibe baktım..yurt dışından bir halveti devranıymış.. O Haybabamın tanıdığı, benimse hiç tanımadığım, artık bu alemde olmayan biriydi Sevdiğimm ..(SADECE BİR GEÇMİŞ HAYALDE HURŞİDİMDEN MÜRŞİDİME BİR TUTİNİN GÜNCESİ YAZI DİZİSİNİN PİRDEŞİYDİ BİRDE) tabii ki kütüphanecilerden..sonra yattım..masalım için BaKaRa suresine ne demişler diye bir iki kitaba baktım..sonra kardeşimin yeni yolladığı İsmail Hakkı Bursevinin FERAHU’R –RUH VIII Muhammediye Şerhine devam ettim..dili çok ağır…çoğunu anlamıyorum..ama yinede okuyorum..nasılsa ruhum anlar değil miJ..işte sabah..o klip deki Zat-ı Aşk bir devran kurmuş..ayaktalar..çok az erkekten mürekkeb bir daire-i halaka..beni de almışlar sanırım..ikinci bir halkada dışta var..işte O anlatıyor..hep ayaklarımızı görüyorum..bana, ayak adımlarını nasıl atacağımı öğretiyor..ama hiçbişi hatırlamıyorum Sevdiğimm..ve Sen yazıyorsun..yazılar anlatıyor..yine hatırlamıyorum..bence benden hiçbir halt olmaz….boşuna kürek çekiyorsunuz..akşama Cihan ve Hakimle teldeyiz..pazartesi sabah aynı halde Cihanda 40 derece ateşle iki gün hasta yatmış..hakime hayalimin devran bölümünü anlatıyorum.. Halvetilikle devran ne demek el mürşidi google efendime henüz bakmadım diyorum..hakim:”bakma sakın diyor..orada bu konuyla ilgili gerçeği öğrenemezsin..bazı şeyler okuyarak olmaz..bekle.. O,sana, sözsüz harfsiz anlatır..sabret” diyor..işte “O, bu masal çocuğunu gönlüne almışmış,içimizdesin ,bizdensin diyormuş”.. Hakim öyle dedi…ben henüz emin değilim Sevdiğim..çünkü okuyup seyrettiğim her şey beni etkileyip hayallerime girebiliyor biliyorsun..hem bakalım Sen izin verecek misin değil miJ?...
işte bende halvetilik ve devran ne demek diye internetten ilk defa bakmadım..kendimi tebrik ediyorum..hayallerimde öğrendiğim diğer pek çok meşreblerimden biri değil bence..çünkü sen halvetisin denmedi ki..ve tüm yollar halvetiymiş diye de duymuştum eskiden..bence nokta-i dairemle alakalı..neyse, vakti gelince öğrenirim bence..
bugün Perşembe..gece çok enteresandı ,inanılmazdı.. anladıklarım,yaşadıklarım. bunları ne Sana anlatabilirim nede yazabilirim..aslında, ben gerçekte kendim için özel anladığım hemen hiçbir şeyi bu masala yazmıyorum biliyor musun Sevdiğimm..çünkü onlar umum için değil bence..kişinin meşrebi zevkine has özel anlamlar..ve bir insan bunları duysa ne anlayabilir ,nede kaldırabilir,nede kabul edebilir....ben bile unutmaktan başka hiçbir çare bilmiyorum..sadece o an gelip geçsin, sonra ise unutayım diliyorum…ve Sevdiğimm..bu masalı yazabilecek gücüm yoktu..ama birden, bugün yazmaya başladım..nasıl oldu bilmiyorum.. işte yazıyorum..ve geçen masalımda tanrı parçacığı bölümüm vardı ya hanii?işte ben onu birden yazmıştım..sonra silmemiştim…meğer evvelki gün CERN de deneme yapılmış ve başarısız olmuşlar yine..oysa ki ben o masalı yazdıktan sonra kaç defa okuduğum ikinci akşamı çok acaip bişi anlamıştım Sevdiğim..öyle basit ve kolaydı kiii..ama kimse bilip söylemiyordu, hayret vericiydi..çok basit olduğu için not almadım..ve birazdan hiçbişi hatırlamıyordum.. sadece hatırımda kalan hayretimin sevinciydi..ama CERN i tasarlayanların içinde bir insan-ı kamil olduğundan kesin eminim ..çünkü mekanizmanın sureti muhteşem..tabbi ilkel bir komikliği de var..böyle bir şeyi ve hiçbir icadı ,hiçbir gelişimi bir insan-ı kamil olmadan kimsenin yapamayacağını da çoktan öğrendim biliyorsun..
Sevdiğim bence tanrının eğlencesi bilimdir, değil mi?O, bilimi ve teknolojiyi çok seviyor..O’nun için, her şeyden; baştan sona kendisini gösterip seyretmek ve seyrettirmek çok kolay ve basit ya, o yüzden..bize ilgi alanımıza göre tecelli ediyor..çünkü o çok cömert..ilmine sınır yokk..kalpten isteyene kalpten,beyinden isteyene beyincikten,midecilere mideden,teknolojicilere makinelerden,tabiatçılara tabiattan öğretiyor .. bunu çok seviyor..çok eğleniyor bizim idraksizliğimizle bence..niye öğrenip anlayamıyoruz bende anlayamıyorum inan ..sadece bizim defolu olduğumuza gittikçe inanıyorum..çünkü Yaratıcı TAPILACAK TEK BİR TANRIlığını asla kimseye vermiyordu..tanrısallığını-ilahiliğini evet… ama tanrılık-ilahlık ı asla kimseye yar etmiyordu....
ve bir ek Sevdiğim..geçen ay karşımdaki yeni binanın ismi değişmişti ..Sana yazmayı unuttum..geçen hafta onu da bir anda gördüğüm için yazmalıyım diye düşündüm..artık o apt gül adında değil.. geçen masalımın manası ile en sevdiğim padişahımın sıfatından müteşekkil..yanii ak merkezin kulelerinde.. kucağındaki mavi gözlü siyah saçlı bembeyaz bir küçük oğlanla yıkanana hizmet edenlere söylediği “istersem …..kadar zengin olabilirim” tadındaJ…benim Zamanımın anlamında yaniii..
Hurşidimden Mürşidime bir tutinin güncesi..Sevdiğim..ben geçmiş tefekkürümde derinleşirken toparlamayı da istiyorum şimdi..apis öküzü ve hathor ineğindeydik hatırla..özetle: babalarımız erkek bir öküz misali hayatın tüm ağırlığını yüklenir..ve dünya bir öküzün iki boynuzu üzerinde –iki omzuna çöreklenmiş bir ağırlıkla onu hayattan bezdirir..ama onun birde belinden aşağı iki boynuzu vardır..bununla bazen hayatın zevkini çıkartır ve hayata hayat katar..bazen de kendi kendini boynuzlayarak,yaptığı hatalarla tüm ömrünü cehenneme çevirir ..yada her iki alemini de yok eder gider..bu iki kavis arası bedeninden başka bir hükmü de, bu bedeni madde öküzünde göremeyiz nedense..ve sevgili hathor ineğimiz…sarışın güzelJ..oda hayatı boyunca etiyle,sütüyle ,kürküyle,çocuklarıyla hayatı sırtlar..bazen sırtlanlara yem olur..onun boynuzları arasında bir ayna –hilal vardır..yada bir yıldız..o aslında apisin içidir..bir farkları yoktur..onlar fedakar cefakar ebeveynlerimize remizdirler..yaşarken onları anlamayan buzağı ve danaları; gelecekte kendi apis ve hathorluk tekamüllerinde olayı müdahilen bileceklerdir nasılsa..:)
ve süt..ilim..bizim güneşimiz milk way=süt yolu denen bir galaksideymiş Sevdiğimm..mecburen yunan mitolojisine geri çark ediyor ,dönüyorum..biliyorsun ben çok dönel bir dönel aynayımdır..çaktırmıyorum tabiiJ süt yolu.. bizi, meşhur çapkınımız ZEUS efendiye götürdü tabii..yine yarı ölümlü bir esmaya aşık olup bir çocuk yapmış..karısı HERA tabii haklı olarak çıldırmış..ama baba zeusun bakması için getirdiği, HERAKLES=HERKÜL bebeğin güzelliği, saflığıyla merhamete gelen ANNE HERA nın göğüsleri sütle dolup taşmış ve bugünkü milk way galaksimizi meydana getirmiş..demek ki biz heraklis- herküle çok şey borçluyuz..ama hera ,sonra, ona yapmadığını bırakmamış..onu nefs terbiyesi insiyasyonu- tekamülü için 12 zor görevle canından bezdirmiş.anlaşılıyor ki, Herakles en az 12 ana esma üzerinden yol almışJ..ve daha başka akla hayale gelmez imtihanlar..heraklis yolculuğunun en başında, sırf kaba kuvvet-kas-adele ve akledemeyen bir çocuk zekası iken, bu zorlu yolculuklarla aklını ve hislerini de tekamül ettirmiş sabır ehli biri olarak yükselir... . ama yinede HeRa nın acımasız heva ve heves çarklarında yitip gitmiştir..baba Zeus ise, evladını göklere çekerek onu ölümsüz kılmış..( hera bu durumda üvey evladını göklere çıkartabilmek için esas çalışan oluyor sankii.)vee…
(iz düşüm çağrışımı: HERAKLİT VE PERAKLİT..heraklit bir yunanlı kendini bilme ustasıymış..kendi ruhuna bakıp kendini bildiğini söylemiş..ama sevdiği ve sohbetine katıldığı sohbet mürşidi varmış..yani o bir ümmiymişJhakikati bilmece gibi sunmuş..ve bununla eğlenmiş )
12 zor görev- 12 astrolojik gezegenin üzerimizdeki hz Yunus a.s misali imtihanları da olabilir, değil mi Sevdiğim? (yanii, güneş dairesini 12 eşit paydaya bölünce, her ay başımıza düşen hormonal imtihan takvimi misali tadında anladım ben şimdi bunuJ ) bilmiyorum..ama göksel cisimlerin üzerimizde etkisi taa hz Adem’den beri biliniyormuş.. güneş ayı nasıl etkiliyorsa ve oda yavrusu HorusRa sı-HOROSKOPU-cihannüma-i dünyayı nasıl gel git leriyle etkiliyorsa ve tüm canlılara ,cazibe-i mıknatısı ile güneşten aldığı feyzle donatıyorsa işte öyle anlaması çok zor bişeyJ…karışık..Sevdiğim ben astrolojiden çok sıkıldım..çok zor..hem matematik istiyor bence..hiç eğlenceli değil üstelik, bilmeni istiyorum..
Sevdiğimm.. yumurta ve daire resmine baktıımm..baktıım..ve ne ilginçtirki Babil kuyusuna doğru tefekkürümde uzanmak zorunda kaldım..bir sürü şey okudum.. sıkıldım.. daraldım.. “benim ne işim var böyle şeylerle?..neden gezip tozup eğlenmiyorum kii,neden bende günümü gün etmek için bir şeyler yapmıyorum ki?..zaten bir ayağım çukurda ,daha kaç yıl yaşayacağım ki?!!”dedim kendime..kendime sinirlendim..her şey gittikçe kolaylaşacağına zorlaşıyordu ve anlamlar gittikçe çözüleceğine arapsaçı gibi dolanıyordu.. sonra sümerli ve mısırlı atalarımla alakalı rüyamı hatırladım..babile ve sümerlilere yolculuk etmemin mutlaklığını kabul ettim bu defa…çok yoruluyorum ama bil..üstelik madden daraltıdan buhran geçirebilirim yakında..her şeyimi hemen kilitlemeyi nasıl başarıyorsun anlamıyorum… bir daha Sana hiçbişimi anlatmayacağım zaten..:)
ve neden babil bilmek istedim..farklı lisanlara göre BABİL..ALLAH KAPISI DEMEKMİŞ..KAOS VE KARIŞIKLIKDA demekmiş..birde babil le BİLAL ismine baktım nedense..içimden geldi..suya gark olmuş da demekmiş.babilion..aslan kapısı..ve aslanlı yolun ve kapının sadece iki baskın rengi var..kobalt lazuli mavi ve sarı..yani gökyüzü ve yıldızların renginde..
Astroloji Babil ve KALDE de ilk defa başlamış..harut ve marutla ise zirve yapmış..Babilliler Sümerlilerin gelişmiş devamı ayrıca..tek tanrı marduk=tammuzun=BAL ın yanında eşi olan kız kardeşi iştarada tapmışlar ve tabii onların sayısız esma çocuklarına…iştar -Venüs yıldızı ve siriusuda simgeliyormuş..
Babil de Gezegenler ve sembolleri:Ay -Sin hisleri temsil eder..Sin'in sembolleri hilal, boğa ve üç ayaklı bir iskemledir. Astral-teolojik sistemde 30 sayısı ile temsil edilirdi. Büyük bir ihtimalle 30 sayısı bir kameri aydaki ortalama gün sayısından (yaklaşık 29.53) türemiştir.Merkür -Nabu, kader tabletlerini tutan bilimin sembolüdür… Venüs- İştar=yıldız, Aşkıın sembolü. Güneş- Şamaş, yaşamın efendisi ve adaletin koruyucusudur. Güneş bilinci, ruhu, öz benliğimizi ve ulaşmak istediğimiz noktayı yada alanı sembolize eder.. Mars- Nergal, kötülük taşıyıcı cehennem ve silahın sembolü..Jüpiter- Marduk, (Akadça'daki Sümerce yazılışı AMAR.UTU (güneşsel dana), tevrat'ta Merodach), Lakabı “Büyük Efendi, dünyanın ve cennetin efendisi” idi. Marduk tek tanrıların ilkidir, Mısır'lı IV. Amenotep'in tek tanrısı Aton (M.Ö. 12. yüzyıl) ve Musa'nın tek tanrısı Yehova (M.Ö. 12. yüzyıl) tarihsel süreçte onu izlemektedirler. Ne var ki Buhtunnasr, Marduk'un tek tanrı olduğu inancını sadece kendi taşımış, ulusuna yaymak gücünü gösterememiştir. Mardok olarak da okunabilir. Bereket tanrısıdır ve sembolu mer-doğ (bağ belidir) ileriki tarihlerde bu mazda olarak değişecektir.Bu tanrıya inanalardan biride mardailar yani Mardinlilerdir (Merd-inliler). Daha sonra (r fonetiğinin düşmesi ile) Medlere dönüşmüş olma ihtimali vardır. Satürn -ADAR, Adalet ve düzeninin en büyük öğretmeni olarak..( Alıntıdır..)
şimdi Sevdiğim Mısır a geri dönüyoruz..bakk.. hocama” piramite eski mısırda ne denir ? diye sormuştum..oda öğrenip, mail attı.. saolsun..piramitin mısırcası MER miş.(ama Sen merdOK -mardokla-BEL KÜREĞİ ile alakalandırabilirsin..çünkü mardukun sembolü bir üçgen kürek misali bir asa..ve o çift boynuzlu yılan -kaosun TİAMAT ejderini emri altına almış ve üzerinde zevkü sefa yapan biri..) bak şimdi bu dursun tamam mı?:)ve eski mısır lahit sandukalarının İÇİNDE sırt yerine çizilmiş bir şey var daima..bu osirisin omiriliği -JED miş..belki ata ced de demektir bilmiyorum.. böyle burmalı vida çivi misali T=bel kemiği küreği..ezotermik yeni nesil bunu ,pil ve şarz aleti sanıyor ya hani.. o bakımdanJ
tamam Sevdiğim, şimdi seyahatleri -gidip gelmeleri hızlandırıyoruz bakk..sümer ,babil ,mısır ve Mekke..ben anladım ki insanlık tek bir yerden çoğaldı..(kırımlıyız ve DNA TURUKU A’LİJ=şaka.. şaka..) veee..yazılı metinler bizi hz Nuh’a götürüyor..buda Sümer den..ömürler uzun uzun tabii.. imtihan için halkın çoğalıp belli şeylere sahip olmaları da gerekiyor bence..ve babili1O..KAPI –KİLİT şehir..harutla marut..tüm bilgi sorgusuz sualsiz aktarılıyor..ve bu saf bilgiyi alan insanlar bunu hayra kullanmıyor nedense.çünkü emeksiz elde edilmiş bilginin hali böyle oluyor..
ve esma mitolojisinde çığır açıyorlar..esmaların,öğreticilerin,sevdiklerinin,rehberlerinin ,hayallerinin heykellerini yapıp hikayelerini kaydedip zamanla bu hatıraları putlaştırıyorlar.. öyle ki, bu işi ticarete döktüklerinden artık vazgeçemiyorlar da..tıpkı bugün bizim paraya, makama, şöhret ve şehvete tapışımız gibi değil mi?hiiiç farkımız yok aslında..biz hala putperestleriz..sadece kendimizi kandırıyoruz..ve kervanlar.. alışveriş.. göçler.. gidiş geliş.. Sevdiğim, füsusa baktım..hz İdris as ve hz İbrahim a.s peşpeşeler..ve Mısır’a ikisi de gelmişler..Mısırda yaşamışlar..bu bana çok tuhaf geldi..Mısırı kalkındıranların onlar olduğuna kesin inanıyorum..birde Mekke de ki karenin:(bir vakitler dikdörtgen)hakikati sütunsal nur olduğu da söylenir mesela..benim içinse; mihrabi bir ayak izi şeklinde ) & Mısır da üçgen yapıyı da anlamlı buluyorum bildiğin gibi..sadece anladığım manayı teyit edemediğim için gidip gidip geliyorum, anladığın gibi.:)ve akrabalarımızın sık sık Sümer ,Babil,Şam,Mısıra gidip gelişleri ile Kabe puthaneye dönüyor kolayca..çünkü nerde put var orada festival, para, fuar, ticaret, hareket ve eğlence var..çünkü putlarla beraber kehanetçi rahipler,sihir ve büyüde geliyor ya , o yüzden..bugünde bizim ülkemizde en çok satan kitaplar daima onlarmış..bugünde hemen tüm alışveriş merkezlerinde falcılar, büyücüler, tarotçular yok mu yani?:)
şimdi günümüze geliyorum..bildiğin gibi ,ben ,tüm manaların bugünün mirascıları tarafından da halen devam ettirildiğine inanıyorum..çünkü var olan hiçbir şey yok olamaz ,yokken de var olamazmış ya hani..tabii Yaratıcı dilerse& tekamülünü tamamlamış olanı dönüştürebilir de..o istisna bir şey..ve bugün..gizemcilikle alakalı pek çok kitap var..filmleri çekiliyor..sayısız klip face de oynatılıyor..değişik meleklerden bilgi aldıklarını söyleyenlerden tut,uzaylılardan ilim getirenleri bırakJ,medyumsal yazıları tut v.s v.s yi bırakJ..yanii Sevdiğim biz hala Babilden –kuyudan-kaostan -tiamattan çıkamadık..ve gerçek te haniflerin sayısı hiçbir zaman hz Peygamberimizin zamanındakinden daha fazla olmadı..olmayacak belkide..çünkü amentü yaşıyor..Allah’a,meleklere,kitaplara ve resullere iman yaşıyor..HER VARLIK KENDİ MEŞREBİNDEKİ ÇEKİM ALANINDAKİ BİR ŞEYE İMAN EDİYOR..hakikat bir ve tek… amenna.lakin tevhid edip hepsini tekbire birleyeni nadirattan oluyor...ama ,ben bu yazımda bu günkü maddesel şeriat boyutumuzdan demlenmek istiyorum..çünkü hak ile batılı ayırmayı öğreneceksek eğer , şeriattan sapmamam da lazım, değil mi Sevdiğim?
o yüzden de; ümmetine karşı çok haris olan Habibi Peygamberine ,Yaratıcımız bir avuntu söylemiş.O’nun, insanlar Allah’a iman etmiyor diye kendisini o kadar heba etmemesini, üzülmemesini ,dilerse; herkesi iman ettireceğini, ama bunu dilemediğini de söyleyen O..belki de EFENDİMİZİ o derece üzen, sakalını saçını ağartan o sözlerdi..izdüşümü ise:”emr olunduğun gibi dosdoğru ol..”
tabii Sevdiğim, Sana işin içinden çıkamayacağımı söylemiştim değil mi?bence bu masalı hiç beğenmeyeceksin ..bakalım..ve Sevdiğim, biz mumyalama dersimize başladık..aslında başka bir şey yazacaktım lakin öyle uzun yazıyorum ki hayret ediyorum..ben bunca kelimeyi nerden buluyorum ki?..çok tuhaf..haftaya kalsın madem o bölüm..ve ölüler kitabından bir bölüm buldum..onların idrak seviyelerine hayran kalmamak elde değil bence..deeee..işte..:)
nur cihan/16.12.2011
Papirüs'ten Bir Metin
Ey insanoğlu; bu parşömende yazılı olanları iyi oku. Oku; burada var olmadığın günleri bulacaksın, eğer tanrıların bahşettiği bilgeliğe sahipsen...
Oku çocuğum; çok uzaklardan sana henüz ulaşan geçmişin ve geleceğin sırlarını oku...
insanoğlu, ebediyetten bugüne; sadece burada yaşamadı; birçok yerde, birçok zamanda, birçok dünyada yaşadı; her birinin arasında karanlıklar perdesi vardı;
Ve simdi kapılar açılacak ve başlangıçtan beri var olan tüm karanlık tüneller aydınlanıp, görünecekler; inancımız bize sonsuz yaşamı öğretti; simdi ebediyeti, sonun ve başlangıcın olmadığım anladık; Bu bir sonsuz daire... Bu nedenle; çember yasasına göre; eğer bir tek şey doğruysa öteki her şey doğrudur; öyle ki; bizler daima yaşadık... Yaratıcı, insanoğlunun gözlerine birçok yüzünü, çeşitli ahitlerle gösterdi; aslında O, birdir. O, istedi ki; tek bir tanrı olarak bilinsin; çünkü henüz her şey yanlıştı, her şeyin doğru olması için...
Özümüz; ki o bizim ruhsal benimizdir; kendisin! Bize çeşitli yollarla gösterir... Bilginin perdesi, sonsuzluktan gelir ve bu perde, herkeste gizlidir; mûcizelerin gücü ile bize gerçeğin bir an için görünmesi özellikle yapılanmıştır... Mısırlılar arasında bilinen kara böcek, tanrı değildir, sadece onun sembolüdür. Çünkü o böcek, ayaklarıyla çamurları yuvarlar ve yumurtalarını yaptığı topların içine koyar; aynen Yaratıcı'nın dünyaları yuvarlayıp üzerine yaşamı koyduğu gibi...
Bütün tanrılar; bir olarak sevgi ödülünü dünyaya verdiler. Hiçbir kesinti, duraklama olmaksızın... İnançlar bize açıkça öğretti, belki sizlere de; yasam ölümle son bulmuyor ve bilin ki sevgi, tüm yaşamın rûhudur. Sonsuzluk boyunca sürdürülmelidir. Görünmeyen zamanların kudreti, ruhların tümünü bağlayacak; dünya öldüğünde; sona gelindiğinde ve bu arada bütün ayrı geçmişler onlara açıklanmış olacak..
"ANİ; Firavun Leti 11'nin Başyazmanı ve arkadaşı" M.Ö. 3500 [2]
************
Ey insanoğlu; bu parşömende yazılı olanları iyi oku. Oku; burada var olmadığın günleri bulacaksın, eğer tanrıların bahşettiği bilgeliğe sahipsen...
Oku çocuğum; çok uzaklardan sana henüz ulaşan geçmişin ve geleceğin sırlarını oku...
insanoğlu, ebediyetten bugüne; sadece burada yaşamadı; birçok yerde, birçok zamanda, birçok dünyada yaşadı; her birinin arasında karanlıklar perdesi vardı;
Ve simdi kapılar açılacak ve başlangıçtan beri var olan tüm karanlık tüneller aydınlanıp, görünecekler; inancımız bize sonsuz yaşamı öğretti; simdi ebediyeti, sonun ve başlangıcın olmadığım anladık; Bu bir sonsuz daire... Bu nedenle; çember yasasına göre; eğer bir tek şey doğruysa öteki her şey doğrudur; öyle ki; bizler daima yaşadık... Yaratıcı, insanoğlunun gözlerine birçok yüzünü, çeşitli ahitlerle gösterdi; aslında O, birdir. O, istedi ki; tek bir tanrı olarak bilinsin; çünkü henüz her şey yanlıştı, her şeyin doğru olması için...
Özümüz; ki o bizim ruhsal benimizdir; kendisin! Bize çeşitli yollarla gösterir... Bilginin perdesi, sonsuzluktan gelir ve bu perde, herkeste gizlidir; mûcizelerin gücü ile bize gerçeğin bir an için görünmesi özellikle yapılanmıştır... Mısırlılar arasında bilinen kara böcek, tanrı değildir, sadece onun sembolüdür. Çünkü o böcek, ayaklarıyla çamurları yuvarlar ve yumurtalarını yaptığı topların içine koyar; aynen Yaratıcı'nın dünyaları yuvarlayıp üzerine yaşamı koyduğu gibi...
Bütün tanrılar; bir olarak sevgi ödülünü dünyaya verdiler. Hiçbir kesinti, duraklama olmaksızın... İnançlar bize açıkça öğretti, belki sizlere de; yasam ölümle son bulmuyor ve bilin ki sevgi, tüm yaşamın rûhudur. Sonsuzluk boyunca sürdürülmelidir. Görünmeyen zamanların kudreti, ruhların tümünü bağlayacak; dünya öldüğünde; sona gelindiğinde ve bu arada bütün ayrı geçmişler onlara açıklanmış olacak..
"ANİ; Firavun Leti 11'nin Başyazmanı ve arkadaşı" M.Ö. 3500 [2]
************
SEVDİĞİM BUDA BİR TÜRLÜ ÖĞRENEMEDİĞİM BEN, SEN ,TEN ,CAN, CİN VE DİĞERLERİM İÇİN BİR ALINTI..LÜTFENN..
Eski Mısırlıların geleneğinde kişinin ruhsal varlığı çeşitli kısımlar halinde ele alınmış ve çeşitli terimlerle ifade edilmiştir. Bu terimlerin ifade ettikleri anlamlardan bazıları hakkında ejiptologlar arasında tam anlamıyla bir fikir birliği oluşmamıştır. Eski Mısır geleneğinde insan varlığının çeşitli kısımlarını ifade eden terimlerden bazıları ve ifade ettikleri anlamlar şunlardır:
Ha (bazen çoğulu haw): Jat olarak da yazılır. Kişinin fiziksel beden (etten) kısmıdır. Daha ziyade memelilerin vücudu için kullanılan bir terimdir
Ib: Ab olarak da yazılır. Ruhsal varlığın düşünce ve heyecanlarla ilgili unsurudur, kalp sembolüyle simgelenir.
Ka: Yaşamın ölümsüz ve evrensel unsurunun bir parçasıdır. Geleneklerdeki “evrensel yaşam gücü” kavramına, Teozofi’deki esîrî -astral beden kavramına ve Deneysel Spiritüalizm’deki perispri kavramına yakın bir anlam içerir. Kişi geliştikçe ka’sı da gelişir. Kişinin ölüm olayında bedenini terk eden kısımdır. Resimlerde insan başlı bir kuş olarak, hiyeroglif yazıda ise bir anlam ifade edecek şekilde iki açık kol biçiminde belirtilir.
Ba: Batı’daki “can” (İng. soul) kavramına yakın bir anlam taşır. Aynı zamanda kişiyi kendisi kılan unsurdur, yani bireysel kişiliktir. Bedenin ölümünden sonra varlığını sürdüren bu unsur, kimi zaman insan başlı şahinle, kimi zaman düz gagalı tepesiz (sorguçsuz) bir kuş olarak tasvir edilir.
Ren: Kişinin adını gösteren kısım ya da unsurdur.
Sheut: Shuyt ya da khaibit olarak da yazılır. Kişinin daima mevcut olan “gölge”sidir. Siyaha boyanmış küçük bir insan figürüyle tasvir edilir.
Aj: Işığa bağlı olan unsurdur.Tepeli ibis kuşuyla tasvir edilir.
Sekem: Sekhem olarak da yazılır. Kişide İlahî İrade’nin ve İlahî Kudret’in tezahürüdür. İnisiyasyonla ve büyük gayretler sonucunda elde edilebilir. Ancak ilahların kudretini yeryüzünde elde etmiş olanlara verilir.
Khu: Akh, akhu, ikhu ya da sahu olarak da yazılır. Ölen kişinin ka ve ba’sının birleşimidir. Varlığın eski haline dönüşü sözkonusudur. Ka, khu ve ba bir bütündür. Khu ölümden sonra ka’sının içine geri döner. Evrende düzeni sağlayan khu’dur.
Sekhu: Khat olarak da yazılır. Kişinin fiziksel kalıntılarını belirtir.
Ha (bazen çoğulu haw): Jat olarak da yazılır. Kişinin fiziksel beden (etten) kısmıdır. Daha ziyade memelilerin vücudu için kullanılan bir terimdir
Ib: Ab olarak da yazılır. Ruhsal varlığın düşünce ve heyecanlarla ilgili unsurudur, kalp sembolüyle simgelenir.
Ka: Yaşamın ölümsüz ve evrensel unsurunun bir parçasıdır. Geleneklerdeki “evrensel yaşam gücü” kavramına, Teozofi’deki esîrî -astral beden kavramına ve Deneysel Spiritüalizm’deki perispri kavramına yakın bir anlam içerir. Kişi geliştikçe ka’sı da gelişir. Kişinin ölüm olayında bedenini terk eden kısımdır. Resimlerde insan başlı bir kuş olarak, hiyeroglif yazıda ise bir anlam ifade edecek şekilde iki açık kol biçiminde belirtilir.
Ba: Batı’daki “can” (İng. soul) kavramına yakın bir anlam taşır. Aynı zamanda kişiyi kendisi kılan unsurdur, yani bireysel kişiliktir. Bedenin ölümünden sonra varlığını sürdüren bu unsur, kimi zaman insan başlı şahinle, kimi zaman düz gagalı tepesiz (sorguçsuz) bir kuş olarak tasvir edilir.
Ren: Kişinin adını gösteren kısım ya da unsurdur.
Sheut: Shuyt ya da khaibit olarak da yazılır. Kişinin daima mevcut olan “gölge”sidir. Siyaha boyanmış küçük bir insan figürüyle tasvir edilir.
Aj: Işığa bağlı olan unsurdur.Tepeli ibis kuşuyla tasvir edilir.
Sekem: Sekhem olarak da yazılır. Kişide İlahî İrade’nin ve İlahî Kudret’in tezahürüdür. İnisiyasyonla ve büyük gayretler sonucunda elde edilebilir. Ancak ilahların kudretini yeryüzünde elde etmiş olanlara verilir.
Khu: Akh, akhu, ikhu ya da sahu olarak da yazılır. Ölen kişinin ka ve ba’sının birleşimidir. Varlığın eski haline dönüşü sözkonusudur. Ka, khu ve ba bir bütündür. Khu ölümden sonra ka’sının içine geri döner. Evrende düzeni sağlayan khu’dur.
Sekhu: Khat olarak da yazılır. Kişinin fiziksel kalıntılarını belirtir.