ŞEY’ lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI 36
Bu masal müminlerin annesi hz. FATIMA BETÜL (a.s) a adanmıştır..
babam bende ben babamda iken baba doğurdu anamı
anam da meme emerken anam doğurdu babamı
babam anamı doğurdu,anam babamı büyüttü.
ikisi de birlik idi talak etmezden evvel anamı
böyle bir zade-i mader değilim sanma ben ebter
babamla ahd ettim ol dem ki doğursun o anamı
babam bana veled dedi her emrine mütekidem
anama mahrem dedi görmedim vech-i anamı
(Arif-i billah ve vasıl-ı Selanikli Hacı Ali Örfi k.s)
(Fatih Setürbedarı Kutbu’l –Arifin,Gavsu’l Vasilin Mürşid-i Kamil Ahmed Amiş Efendi/derleyen:İsmail Hakkı Altuntaş)
Merhaba Sevdiğim ve MerhabaRA..biliyor musun yazmaya başlamak çok zor bir şey..bir türlü ne yazacağımı, yazana dek toparlayamıyorum..ve onca okuyup araştırdıklarımda pek bir işe nedense yaramıyor..ve zaman, Sevdiğim..Zaman çok enteresan bir döngü biliyor musun?..sanki biz, hep aynı şeyleri aynı anlamdaki kişilerle ,tekrar tekrar, bir puzzelın parçalarını birleştirircesine, dairesel bir sarmalla iletişime geçiyorduk.mesela bu masal dizime,bu ay döngüsü içinde geçen yıl ;”o o gözlüyü, boynuzlarım uzayınca ,boynuzlamayı dilemiştim ya hanii".bu yıl ,işte, ne yazık ki o beni boynuzladı..J ve evvelki yıl Mithat beyle aynı bu dönemdeki makinesel tanışıklığımız, bugün bir defa daha aynı makineden dolayı iletişime geçti..ve bunlar yazdıklarım..aslında bunu her an her şeyde daima gözlemliyorum.bu bana çok acaip geliyor..sanki biz zamanın tarihini örüyormuşuz gibi..anlatamıyorum tabii ,olmuyor..
ve Sevdiğim.masal gecem..taksime kaçanlar geldiler..dereotunun elinde bir Metreyi aşkın bir tablo var..üstünde renksiz bir üçgen prizma çizili..ve arkadan gelen ışığın ,prizmanın önünden rengarenk açılarak çıkışı..hayret ediyorum ve celalden çıkan cemali süprizime gülüyorum..dereotuna “bunu neden aldın ki ?”diyorum..”çok beğendim ,o yüzden aldım” diyor..annesi:”sen bunun anlamını biliyor musun peki?” diyor..çocuk:”anne yine tasavvufa başlama..saçma onlar,ben o şeylere inanmıyorum.odama gidiyorum,seni dinlemek,o saçmalıklarını duymak istemiyorum.. o dediklerinin bu prizmada yeri yok tamam mı!! ..bu pinkfloydun albüm kapağı ve ben orada görüp beğendim..başkada manası yok..başka anlam istemiyorum!!” diyor yemek yediği masadan tabağını alıp odasına gidiyorJ…Sevdiğimm..görüyor musun ben kimlere tasavvuf masalları mirası yazıyorum..yaaa..işte öyle trajikomikJ..kendimi kandırıyorum yanii..boş+verr=J..çünkü bende öyleydim ve milletin hemen çoğu da öyle..bende 36 yaş civarımda ;bir insanın aklının kabul edip alamayacağı, korkunç bir sözünde durma & ahde vefayla imtihan olurken dönüşmeye başlamıştım ..o vakte dek full günah, fulll cehaletten başka bir şeyde değildim..her haltı bildiğini sanan içi bomboş, henüz varlık tohumu atılmamış biriydim..bu bir nasip..tohumun tutup tutmama işi de zaten..
masal ertesi..*mevlevi sikken ve siyah hırkanlasın, lakin yeşil destarın yok..bir mevlevi ayininde kına gecesi ritüeli yapıyorsun..yanında kumru misali kumral genç bir kız ve aynı ayardaki annesi var..öyle yan yana bakıyorsunuz..*ve sonraki gün..Sevdiğim ,Senin için devlet adamları neşeyle konuşuyorlar..”O,çok hoşgörülü olmuş “diyorlarJ..ve sonraa, düğün değil bayram değil sultan seyfül Mahmut beni neden iki defa öptü..((belki de sevdiklerimizi, boynumuza emanet misali taktıklarımızı korumak için, çok fazla şey feda ediyoruzdur değil mi Sevdiğim?..ya koruyacak kimsesi olmayan ve Allah Peygamber dedi diye ,onlara öğretenler dedi diye, tüm ömürlerini örtüler içinde tüm yasaklara uyarak geçiren- dünyada bir defa olsun güzellikler yaşayamayanların vebalini kim verecek peki?diğerleri her haltı yapıp- yine su üzerine kolayca çıkabiliyor.. ya onlar peki?!!))
bugün cumartesi..*yazılar yazılar.. hiçbir şey hatırlamıyorum..biri mahreminden..ben onu üzmek istemiyorum ,lütfen..diğeri Senden akan yazılar..iki defa yazıyorsun..ve öyle güzel ezbere okuduğum halde şuan tek kelime hatırlamıyorum..sadece "tarikatın ne kadar ağır bir yük olduğunu anlatışını hatırlıyorum"..biliyorum ki, haklısın..beni, böyle bir şeyden muaf tuttuğun için hayatımın sonuna dek Sana minnettar kalacağım Sevdiğim..ben Senin tarikatın olan Turuku Aliyedenim zaten ve buda bana fazlasıyla yeterde cemi cümleye dahii artar J
ve bu masalımı başarıp başaramayacağım hakkında çok kararsızım..ve çok isteksizim..sadece sözümde durmak için yazıyorum..Sevdiğim ,ben bu masal dizimi “40+1=tüm sistem bununla olur”u artık bana anlatırsın umuduyle başlamıştım biliyor musun?..ve hedefim 41 dilimli bir masaldı..artık sona doğru geliyorum.bu başlığı; o zamanda, çıkmaza girdiğim bir salatta anlamıştım hatırlıyor musun..işte artık yeni bir başlığım ve yazacak başka bir ilmim yok ne yazık ki..o yüzden 41. masalla her şeyin biteceğini düşündüğüm Cuma sabahı şöyle uyandım..*adı ŞamİL olan bir adam diyordu ki bana:”her şey bitmedi ,bitmez ,biliyorsun değil mi?” ..ona bakıp:” evet bitmiyor ,devam ediyor “diyordum Sevdiğim..
*ve sonraa..Senin peşinden gidiyorken duvarda bir örümcek salınıyor..onu avucuma alıyorum . o sert bir kuvvete sahip.onu hissediyor ve öldürmekten vazgeçip salıyorum..o gözükmüyor ama ben onun ipine tutunup, hızla yukarı çıkışını hissediyorum..sabah yastığımda bir örümcek buluyorum.:).gülerek avucuma alıp onu camdan aşağı salıyorum..ve 8 yıl evvelki örümcekli anlamı hatırlıyorum..böyle, kapıdan ,duvarlardan süzüle süzüle yürüyerek akıp gelen şey ; tavanda örümceğe dönüşen o şey ,tam çocuğun başı üstüne gelince de aşağı kendini salmıştı ki,bir anda erguvani taşlarla bezenmiş bir tokaya dönüşerek "patt "diye yüzüne düşmüştü..ama tam yüzüne gelip çarpan şey ise hayretimin erguvani ışığından –neşeden başka bir şeyde değildi ki; bugün, bunu yazarken hatırlamam ne tuhaf..
*ve sonraa..Senin peşinden gidiyorken duvarda bir örümcek salınıyor..onu avucuma alıyorum . o sert bir kuvvete sahip.onu hissediyor ve öldürmekten vazgeçip salıyorum..o gözükmüyor ama ben onun ipine tutunup, hızla yukarı çıkışını hissediyorum..sabah yastığımda bir örümcek buluyorum.:).gülerek avucuma alıp onu camdan aşağı salıyorum..ve 8 yıl evvelki örümcekli anlamı hatırlıyorum..böyle, kapıdan ,duvarlardan süzüle süzüle yürüyerek akıp gelen şey ; tavanda örümceğe dönüşen o şey ,tam çocuğun başı üstüne gelince de aşağı kendini salmıştı ki,bir anda erguvani taşlarla bezenmiş bir tokaya dönüşerek "patt "diye yüzüne düşmüştü..ama tam yüzüne gelip çarpan şey ise hayretimin erguvani ışığından –neşeden başka bir şeyde değildi ki; bugün, bunu yazarken hatırlamam ne tuhaf..
bugün kızlarla dünya yumurta günümüzü kutladık..ben baştan ayağa zümrüt yeşiliydim ve altın dore cepkenim, aynı renkte metrelerce pullu oyadan ip kolyem vardıJ..hayal gücüm için tebrik aldım..çıkışta kostümümü bir kına gecesinde giymek üzere arkadaşıma devrettimJ ..kırmızı,sarı,yeşil,mor,mavi ,siyah ve beyaz rengarenk boyadığım yumurtalara nanede, uğur böceklerini uhuyla yapıştırmıştı..onları siyah kese içinde bir sepete koydum..herkes içine bakmadan çekti..her renkten iki üç tane yumurta vardı ama siyah ve beyaz sadece birer tane idi..fazlaları çocuklarımız için çektik..işte o siyah ve beyaz ,ikisi de melteme çıktı..o yeni Antakya-Mersin-Tarsus gezisinden geldi..hepimize bakır birer kase ve içine de yumurta şeklinde oraya özgü bir peynir getirmiştiJ..benim için Habibi Neccar camiinin mihrabının fotosunu çekmiş ki çok harika..birde Ashabı Kehfe gitmişler,bu da manidar..oranın fotoğrafını gösterdi ..gerçektende üstü açık ve güneş gören bir yermiş..enteresan tabii..ilk hristiyan inananların buluştukları mağaranın enerjik atmosferinden çok etkilenmiş..onlara hediye getirdiğim hz Fatime (yazan:ell hacc Hüseyin Vedad)ve devri zamanın kutbu Ahmed Amiş efendi kitabını dağıtıyorum..Amiş efendiden sırayla hepimize bir sayfa açıp okuduk..acaip değişik ve yenilik dolu bir gündü..bugün ki kitap isimlerimiz bile yumurta günümüz için özel tasarım misaliydi.. bizim dersimizde, bizim halimizde bir değişiklik yapılmış gibiydi..bugün bayramdı..bugün düğündü..
Antakya Habibi Neccar Cami Mihrabı |
O dönemde kişi öldüğünde mumyası yapılıp mezar odasına sandukasına konuyormuş..ve o kişinin birde ahşaptan kendi küçük bir sureti heykeli de bu odaya konurmuş.ve bu heykelin ayakucuna da bir kuş sureti yapılarak monte ediliyormuş..ve bu kuş, o kişinin ruhunu yani BA sını simgelediğinden ;her sabah gün doğarken, mezar odası kapısının altına delinmiş bir delikten dışarı çıkıp gezdiğine ve her akşamda güneşin batışı ile bu eve ve heykel sureti olan KA sına geri döndüğüne inanılırmış..işte kişinin Ba sı ve KA sı ancak güneş RA ile çalışıyordu demek ki.. bu da belki de anlatıyordu ki İNSAN-ZAMAN-SAATİ DEVRE leri hep GÜNEŞ ENERJİSİ=feyzi ilahi RA ile çalışıyordu..ve o zamanki insanlar bu ilme sahiplerdi..Sevdiğim beni anlıyorsun değil mi?bunu şimdilik bu kadar yazmak isterim..çünkü yakında ölüler kitabı ve mumyalama-cenaze törenleri dersimize geleceğiz o vakit inşallah ve aminn..
Hurşidimden Mürşidime bir Tutinin güncesi..Sevdiğim geldiğimiz anlam RAhiym esması biliyorsun..aslında bu yaratıcının henüz hiçbir ismi cismi yok iken,kendi gizli adı sadece kendi gönlünde mahfuz iken, İSMİ CAMİİ olarak ALLAH ismi ile anılırken, kendi ALLAH esmasını görmek isteği ile, kendi hubbunda atomu parçalaması misali- kendi ALLAH lafzında- sonsuz isimlerini seyretmeyi diledi..
Tabi ki bu kaos gibi görünse de, inanılmaz bir hiyerarşik sıraya da tabii idi..işte ilk evvela RAhman gözüktü..ve Allah dedi:” ister Rahman deyin ister AlLAH ikisi de bir..” ama unutmamalı ki İSMİ CAMİİ OLAN ALLAH ,Rahman’dan başka hiçbir ismine bu anlamı yüklemedi..ve “sizi tek bir nefisten yarattım.. ondan da eşi ve çocuklarını YARATTIM” dedi ve bir daha değişik bir şey demedi..
ve Rahman Ademi –RUHU kendi suretinde hikmetle&bilinmekle yarattı..ve Ademe-ruh- akıla eş olarak kendinden Havvasını –nefsini-arzuladığı istemeyi=bilinmekliğini yarattı..ve Adem=osiris o günden beri kendisini bilmek için eşi havasının=isisin=şia yıldızı sakinlerinin heveslerinin peşinden gider, giderJ..bazen hevesi havası onu adem=yokluğa sürükler bazen de eşi havvası onu BAKA ya RuhBeden birliğine yanii gerçeğe RA ya sürükler ..
çünkü Adem bir ve tekken bilinmezdi.. ancak kendisini nefs-i aynası AYN’I kesreti -vahidiyeti -Havvası ile bilip anlayıp seyredebilirdi..işte o yüzden de geçmişte; bu bilip bulma kabiliyetine sahip bazı Havvaları anlayamayan cahiller, onları şifacı-sihirci gibi sığ tanımlarla suçlayıp yakıp –türlü işkencelerle yok etmişlerdir..çünkü yokluğa mahkum o devrin ademleri, kendilerini bilmekten- hakikatleriyle yüzleşmekten korkuyorlardı..ayrıca;kendilerini dünyaya getiren bu kadar aciz bir varlığın gönlü temsil etmesini ise, asla kabul edemeyecek kadar kara cehaletteydiler de..
ve Adem-Ruh-Aklı küll ..yaradılış fıtratından olgundu,kamildi..O, sadece Allah’a aitti ve O’ndan başka hiçbir şeye meylide yoktu..o Yaratıcının iki eliyle yarattığı idi..O,EN GÜZEL İNSANDI,çünkü yaradılış nuru, NUR’U MUHAMEDDİYE İDİ..O’NUN SURETİNDEYDİ..ve Ademden olan Havva NEFS-İ KÜLL ise yaratılmış bir insandan tam ve kemal bulmuş bir varlıktan yaratılmıştı..Adem topraktan yaratılmıştı amma Havvası hevesi ise Ademin Suyundandı… ve Adem&Havva henüz madde aleminde değiller tahayyün alemindeydiler..ne zamanki buğdayı-bilgiyi -ateşi ilmi -hikmeti –RUH=BA yediler o vakit varlık ağacının köklerine uzandılar…ve ESMALARIN DEVAMLILIĞI –TEKAMÜLÜ için yapmaları gereken şeyi temaşa ettiler..ve SÖZ DİNLEDİLER..emre kul oldular..
VE TOPRAK İLE SU, BEDEN HEYKELİ İÇİN BİRLEŞMİŞLERDİ ..ve manaları içinde HAVA VE ATEŞ birleşmişti..BÖYLECE, MADDE OLUŞURKEN ,İLK KURBAN OLAN da ADEM OSİRİS İDİ.. ÇÜNKÜ MANANIN MADDEYE DÖNÜŞEBİLMESİ İÇİN &HAVVADAKİ İŞLEM YİNE GERÇEKLEŞMELİYDİ ..ADEMİN İÇİ DIŞINA &TERS YÜZ EDİLMELİYDİ..
VE TOPRAK İLE SU, BEDEN HEYKELİ İÇİN BİRLEŞMİŞLERDİ ..ve manaları içinde HAVA VE ATEŞ birleşmişti..BÖYLECE, MADDE OLUŞURKEN ,İLK KURBAN OLAN da ADEM OSİRİS İDİ.. ÇÜNKÜ MANANIN MADDEYE DÖNÜŞEBİLMESİ İÇİN &HAVVADAKİ İŞLEM YİNE GERÇEKLEŞMELİYDİ ..ADEMİN İÇİ DIŞINA &TERS YÜZ EDİLMELİYDİ..
“her mümin alevidir ama her alevi mümin değildir”…hz .Ahmet AMİŞ EFENDİ’den
bu arada bu masalları yazarken faydalandığım kaynaklara teşekkür etmek istiyorum..ilgi duyup araştırdığım konuları ,asla ,bir İslam tefekkürcüsünden ne yazık ki bulamadım..o yüzden de Sevdiğim, bazen yazarken hırslanıyorum, affet..istiyorum ki el mürşidi aklı maaş google efendimde bu anlamları birileri tıklarlarken, bu manalarda çıksın ve gerçeği görsünler..ben bu mevzuları hep komünist,şamanist uluyan türk kurtları,ezoterik paganist,mitRA-zerdüşt-budist -alevi masonik osirisciler ve muu Atlantis=şia=isis öğretileri peşinde koşanların sitelerinden okuyorum biliyor musun?J..onlar inanılmaz çalışkanlar..tüm dinleri inceleyip İslamı ve hz. Peygamberimizi aşağılamak Kur’an-ı Kerimle alay edebilmek için çok çalışıyorlar..tabii ki bu akılsızların yegane eksikleri tevhid edememek yani olayları birbirlerine bağlayıp tek bir manaya getirememek olduğundan yaptıklarından bir anlam çıkmıyor..daha onların çalışmaları ile yeni masallar yapacağım inşallah ve aminnJ
VE OSİRİS ADEM di..yani bugün osirisin dinini devam ettirdiğini sanan masonlar dahi bilmeden Adem a.s ın dinini devam ettiriyorlardı..çünkü yaratılmış bir şeyin hakikatte yeni bir şey bilip icad edip anlamaya ne yazık ki yetisi yoktur..yaratılmış şeyler ancak var olan şeyleri bilip anlayabilirlerdi.. ve hz. Adem babamız bir peygamberdi..onun öğretmeni Allah dı..meleklerin bile bilmediği eşyanın isimlerini ALLAH sadece ona öğretmiş ve onu bu esma ilmiyle beraber yeryüzünde kendisinin halifesi yapmıştı..demek ki ilk tasavvuf mürşidi ALLAH ..ilk derviş mürid de ADEM babamızdı..yani varlık doğuştan derviş,doğuştan sufi ve ehli tarik=yolcuydu... hz.Ademin okuma yazması vardı..çünkü suhufu -kitabı vardı..Sevdiğim hz ADEM BABA mızın kitabı, daha çok harfleri ve rakamları anlatıyormuş..birde geometriyi..O bir mimar ve çiftçiymiş de aynı zamanda..çünkü yeryüzündeki ilk mabet olan tapınağı; O ,meleklerden sonra yapan ilk madde insanıydı da ,o yüzden..ilk insanların Tevrat a göre ömürlerine bakarsak ki bu hz Kur’anda da, hz Nuh a.s için var..1000 yıla dayanan birer ömre de sahipler..ben ,o zamanki dünya atmosferindeki gazlardan dolayı öyle bir hayatları olduğunu düşünmekteyim Sevdiğim…ve bunca yılda yapacak ve öğrenecek öyle bilgelikler vardı ki, bugün biz ne yazık ki o yüzden, onları anlayamıyoruz…
VE OSİRİS ADEM di..yani bugün osirisin dinini devam ettirdiğini sanan masonlar dahi bilmeden Adem a.s ın dinini devam ettiriyorlardı..çünkü yaratılmış bir şeyin hakikatte yeni bir şey bilip icad edip anlamaya ne yazık ki yetisi yoktur..yaratılmış şeyler ancak var olan şeyleri bilip anlayabilirlerdi.. ve hz. Adem babamız bir peygamberdi..onun öğretmeni Allah dı..meleklerin bile bilmediği eşyanın isimlerini ALLAH sadece ona öğretmiş ve onu bu esma ilmiyle beraber yeryüzünde kendisinin halifesi yapmıştı..demek ki ilk tasavvuf mürşidi ALLAH ..ilk derviş mürid de ADEM babamızdı..yani varlık doğuştan derviş,doğuştan sufi ve ehli tarik=yolcuydu... hz.Ademin okuma yazması vardı..çünkü suhufu -kitabı vardı..Sevdiğim hz ADEM BABA mızın kitabı, daha çok harfleri ve rakamları anlatıyormuş..birde geometriyi..O bir mimar ve çiftçiymiş de aynı zamanda..çünkü yeryüzündeki ilk mabet olan tapınağı; O ,meleklerden sonra yapan ilk madde insanıydı da ,o yüzden..ilk insanların Tevrat a göre ömürlerine bakarsak ki bu hz Kur’anda da, hz Nuh a.s için var..1000 yıla dayanan birer ömre de sahipler..ben ,o zamanki dünya atmosferindeki gazlardan dolayı öyle bir hayatları olduğunu düşünmekteyim Sevdiğim…ve bunca yılda yapacak ve öğrenecek öyle bilgelikler vardı ki, bugün biz ne yazık ki o yüzden, onları anlayamıyoruz…
ve Allahtan başka hiçbir şey yoktur ve olmayacaktır da=lailaheillallah..ve varlık O’nun nurunun açığa çıkışı Nur-u Muhammedi den başka hiçbir şey de değildir= MuhammedürrasulAllah…
hz.Kur'an bize "müminler kardeştir" der..ama sadece müminler..onlara kardeşim diyemem çünkü hep İslama ve hz Efendimize; O’nun ikiz kardeşi -anlamı -içi -Levhası olan Kuran-ı Kerime küfrediyorlar..ben sesli olarak hiçbir zaman öyle kelimeleri ne yazık ki henüz söyleyemediğim için bu masallarda kendi geliştirdiğim başka bir yöntemle onlara hitap etmeyi de dilerim tabii..bazen öyle kelimeleri sesli söyleyemediğimden ve kendimi o tür inananlara da ifade edebilmek için, bu derece hayal gücümün geliştiğine de inanmaktayımJ Sevdiğimmm..her şeyim iyi ki varsın..
ve şeytan bugün bile çok az insanın idrak edebileceği gerçek cenneti ilk bulup-anlayan oldu.. ve şöyle dedi Yaratıcısına:”peki..bu imtihan alemi için bana verdiğin rolü kabul ediyorum..çünkü ben Sana aşığım..ben Sana secde ediyorum ama Seni, ademde kabul edip anlayamadığım için ademe secde etmiyorum ve sözüne itaat etmiyorum&DİLEĞİ İRADENE İSE TESLİMİM .TEK BİR ŞARTLA..eğer ben bu göreve razı olursam, ebediyyen kalacağım cehennemde Seni seyredebilecek miyim..ve Allah şeytana:” evet.. aynı şimdiki gibi seyredeceksin” dedi..ve şeytan bu vazifeyi kabul etti..bugün bizler şeytanı lain kadar dahi gerçek cennetin ne olduğunu idrakten ne kadar uzağız değil mi Sevdiğimm?
ve hz. Peygamberimiz her insana yaradılışı ile bekçi bir KArin melek birde şeytan verildiğini söylemiş..ve kendisinin şeytanını Müslüman ettiğini ve emri altına aldığını da eklemiştir ..sanırım Sevdiğim bu konumuzla çok alakalı değil mi?:)
oysa Adem ile Havva…cennet ile cehennem..celal ile cemal..batın ile zahir..bilerek ve idrakle birbirlerine her bakışta birlerini her tevhid edişte bu manalara zevkü sefa ile bilerek-anlayarak ve yeni yeni esmalar-anlamalar üreterek ortak edilmişlerdi..Adem olmak o yüzden o derece önemliydi..Havva olmak o yüzden anlamlıydı..XY olmak.. misali ;DNA habli metin kader zincirini nesil nesil yazmak …
Ruh Adem Kalemi-Nefs Havva mürekkebiyle bak gör neler neler yazıyor B levha-i tahtasına..
Ruh Adem Kalemi-Nefs Havva mürekkebiyle bak gör neler neler yazıyor B levha-i tahtasına..
ve Ademle Havva şimdi yeryüzüne indiler..onlar orada ruhtular BA..ama artık yeryüzündeydiler ve bir bedenleri =KA vardı..eskiden saf anlam iken –saf ışık-saf enerji RA iken şimdi bir heykele sıkışmışlardı..
ve Adem erkekti..tekildi.. etGEN di..ferddi..ehaddı..o bu yüzden de er rezzaktı..kadının ve çocuklarının yükü sadece ve sadece erkeğe yüklenmişti..islamda kadın hiçbir şekilde çalışmak zorunda değil..kendisi dünyanın en zengini olsa bir kuruşunu erkeğe vermek zorunda değildir..buna gerek yoktu da zaten.çünkü kadın zaten verici=edilGEN fıtratındaydı..o ,birini sevdiğinde,karşısındaki istemeden, her şeyini verip yağmalayıp kendini feda edebilirdi..o, herkesi ,en ağır suçluları bile, gönlü temsil ettiği için anında affedebilirdi.. ki, işte o yüzden de; iki kadın şahit isteniyordu.. biri merhameti dolayısı ile adaleti engellediğinde, diğeri olaya soğukkanlılıkla bakabilsin diye belki de.. demek ki demeter=bereket ismi ER- REZZAK adı üstünde er işiymiş.. de aslında erkekmişJ..yani en başlangıçta tarihteki ismi ile marduk= tammuz= bal= osiris=baba ADEM imiş...
ve Adem ile Havva yeryüzüne indiğinde cennetten iki hayvanın da onlarla beraber indiğini yazarlar..bir çift sığır.. öküz –OKuz=oköz-oğuz=zülkarneyn=iki boynuz sahibi+iki hilal sahibi+KENDİSİNDEKİ RAHMANİRRAHİMİ TAMAMLAMIŞ -iki kavsini tekamül edip dairesini güneş kursunu tamamlamış İNSANI KAMİL…..
Eski Mısır'da hilal ve inek sembollerinin her ikisi de İsis'in Havvanın =RAHİM ESMASININ =GÖNLÜN sembolleriydi. Ve Eski mısırda kadın figürleri altın rengine-sapsarı boyanırdı..erkek ise kızıl toprak tonunda..çünkü erkek güneşin altında çalışıp rızık temin ederdi..savaşır ve avlanırdı..kadın ise evdeki işlerden huzur ve rahatlığın temininden sorumluydu..o yüzden de o güneş gibi aydınlık ve zahirdi..o erkeğinin içiydi..o yüzden de o devirde mısırlılar kendilerine REMTU KEMİ=KARA TOPRAĞIN İNSANI derlermiş. ve osiris heykelleri bembeyaz olurmuş kardeşi set ise simsiyah..biri karanlığı diğeri aydınlığı simgeledikleri için..mitraizm-zerdüşcülükteki Hürmüz ve Ehrimen misali..
Sevdiğimm..bak ne yapacağımJ..boyunduruğa girmemiş sapsarı ineğin kurban olarak istenmesi vardı ya Sevdiğim..ben onu geçen yıl da aynı şimdiki gibi anlamıştım.. anlıyorsun değil mi? “ .. yoktur senin…hidayetin çoktur senin misali yani”..sadece bu kadar yazmak istedim..apis öküzü ise simsiyahmış.alnında beyaz bir üçgen,sırtında bir akbaba işareti ,sağ yanında bir HİLAL,dilinde ise bir skarabe böceği sembollü olan bir hayvanmış..o boğa da olabilir tabii..ve boğa takım yıldızına baktım.bu yıldızın kırmızı bir gözü varmış..”kovalayan” da demekmiş..7 kandilli Süreyya da bu takım yıldızının içinde olsa da, daha nice küçük kandilleri varmış bilineJ.. ve nedense yengeç-seratan burcunu da skarabe ye bugün benzettim ..çünkü boğa burcunun yengeçle bir ilişkisi varmış da, ne olduğunu henüz anlayamadım..ve hatırlatırım ki yıllar evvel ,bu isimdeki burçların ,gökteki yıldızlarla aynı surette olduklarını da öğrenmiştim..ve aşağıda marifetnameyi okursak bunun doğru olduğunu da anlarız sanırım ,değil mi Sevdiğimm..
ve sonra sami ırkı..hz Nuh as. yani bizim dönemimizin ADEMi osiris atamız..onun SAMİ adındaki evladından gelen beyaz ırka verilen isimmiş..ve samira: hz Musa a.s ı, Tur dağında gözetlerken ki gördüğü şeyi ve onun izinden aldığı toprağı nasıl kullandı?..altın sarısı bir buzağı heykeli yaparak tabii..ve sonu ne oldu?..ateşe atılmak tabiiJ..neden?çünkü hz Musa a.s ın tabiatı ateş üzere idi..ama O Musa-sudan gelen anlamındaydı…O’nun miracı ateşten tezahür etmişti..ama ahali bunu idrak edememiş HER ŞEY AYNI eskisi gibi DEVAM EDİYOR SANIP ve ateşe –güneşe tapınmaya eskisi gibi devam etmişlerdi..çünkü öz- od-ateş –ocak insanlığın varoluşu ile beraber, ailenin temelini –hayatı –canı simgeliyordu da ondan..insanlar manaya değil maddeye iyice alışıp yerleşmişlerdi..
ve sonra sami ırkı..hz Nuh as. yani bizim dönemimizin ADEMi osiris atamız..onun SAMİ adındaki evladından gelen beyaz ırka verilen isimmiş..ve samira: hz Musa a.s ı, Tur dağında gözetlerken ki gördüğü şeyi ve onun izinden aldığı toprağı nasıl kullandı?..altın sarısı bir buzağı heykeli yaparak tabii..ve sonu ne oldu?..ateşe atılmak tabiiJ..neden?çünkü hz Musa a.s ın tabiatı ateş üzere idi..ama O Musa-sudan gelen anlamındaydı…O’nun miracı ateşten tezahür etmişti..ama ahali bunu idrak edememiş HER ŞEY AYNI eskisi gibi DEVAM EDİYOR SANIP ve ateşe –güneşe tapınmaya eskisi gibi devam etmişlerdi..çünkü öz- od-ateş –ocak insanlığın varoluşu ile beraber, ailenin temelini –hayatı –canı simgeliyordu da ondan..insanlar manaya değil maddeye iyice alışıp yerleşmişlerdi..
buraya Sevdiğim ,Mithat beyin, bana, geçen Salahi beyde ki sohbetimizde kağıda yazarak verdiği bölümü eklemek istiyorum..benim sorumsa şuydu bak: güneşin içinde ne var?hz İdris güneşi temsil edip o felekle sembollenmiş ya..ve o ilk iğneyi delip, iğneden ipliği geçiren kişiymiş de.. deve iğne deliğinden geçmeden asla cennete giremeyecekmişiz ya hani… belkide nefsimiz ruhumuza vuslat edip birleşmeden de demektir..yani geldiğimiz yere Ademimize dönmeyi başarmamız lazım..Sen benim Ademim olduğun için çok şanslıyım değil mi Sevdiğim..
güneşten geçemeyenler güneşe tapar YANAR..
güneşten geçemeyenler güneşe tapar YANAR..
GÜNEŞTEN GEÇEBİLENLER YANAR AMA ALLAHI(AŞKI )BULURLAR(Mithat bey)
sonuç Sevdiğim.. cehennemden geçmeden kimseye cennetin açılmayacağının sağlaması çıktı değil mi?:)
sonuç Sevdiğim.. cehennemden geçmeden kimseye cennetin açılmayacağının sağlaması çıktı değil mi?:)
oo Sevdiğimm ne hatırladım..bak..off..süper.. haha.. teşekkürler..nasılda kaç gündür unuttum ki..ben masal ertesi günü şöyle uyandım bak..Sen genç kızlara eşlik edip sahneye çıktın..ve sonra anaokulu ebadında bir küçük kızla sahnedeydin..ve sahnedeki tezahürünüzü yazamamJ.sağımda ve solumda iki arkadaşımla oyunu izliyorduk ..onların ikisi de defterlerine yazıyorlardı..ben eğilip baktım ne yazıyorlardı..onlar:"hiçbir şey anlamadık ama yazdığımız şey şu anlamda bak" diye gösterdiler..okudum kii.."evliyalar ölümsüzdür ün nedenlerini yazıyorlar" ama yazdıklarını anlamıyorlar dıJ…(TANRI PARÇACIĞI :))oleyy ..oleyy.. oleyyy..şimdi yazımı kontrol ederken bunu anlayıp not ettim Sevdiğim:) ve Sevdiğim ben önümdeki sehpanın üzerinden beyaz ,OVAL porselen bir kabı elime alıyorum..o,üstü camdan bir kutu.ve camını açıyorum..o bembeyaz porselen kabın içinde birkaç zerre toz var Sevdiğim..sadece o kadar..bununla çok şey düşünebilirim ama işin içinden çıkamayacağım için düşünmeyeyim değil mi SevdiğimJsonra başım ağrır..gözlerim okumaktan iyice harap olur..bedenim zaten iflas..
****
((Sümerler Ay'ı boynuzlar arasında, ineği de bir hilalle temsil ederlerdi. Bu ilişki, sonuç olarak alfabenin A harfini doğurmuştur: Alfabenin ilk harfi olan A harfi' bu hayvanın boynuzlarının basitçe gösteriminden oluşmuştur. Nitekim îbrani alfabesinin ilk harfi Aleph, öküz anlamına gelir. Kimi kabalistler Arapça'daki eliften farklı olarak yazılan alef te yavrusuna süt veren bir inek sembolizmini görürler. İlk yaratıldığına inanılan “ Adam “ ın anlamı da “ Kırmızı Toprak” tır. Alıntıdır))
((Sümerler Ay'ı boynuzlar arasında, ineği de bir hilalle temsil ederlerdi. Bu ilişki, sonuç olarak alfabenin A harfini doğurmuştur: Alfabenin ilk harfi olan A harfi' bu hayvanın boynuzlarının basitçe gösteriminden oluşmuştur. Nitekim îbrani alfabesinin ilk harfi Aleph, öküz anlamına gelir. Kimi kabalistler Arapça'daki eliften farklı olarak yazılan alef te yavrusuna süt veren bir inek sembolizmini görürler. İlk yaratıldığına inanılan “ Adam “ ın anlamı da “ Kırmızı Toprak” tır. Alıntıdır))
ve Sevdiğim birde geçenlerde yazdığım tapınak mimarilerine ek buldum..hani Satürn-zuhal vardı ya o vakitten kalma..altıGEN olan..ve Satürn aslında maddesi olmayan sadece gaz olan bir şeymiş..hani tıpkı nur misali..ve o ZAMAN ı anlatırmış..ve..Sevdiğim bizim bir kutsal mabet rahibemiz de vardı ya hani.o devasa heykel..bakire- lakin kızı olan hiddetli -etekleri belinde koşan o hatun.. …
......
((Sâbiîler tarafından aklî ruhanî cevherlerin isimlerine ve semavi geze¬genlerin şekillerine göre inşa edilmiş mabetler şunlardır:
......
((Sâbiîler tarafından aklî ruhanî cevherlerin isimlerine ve semavi geze¬genlerin şekillerine göre inşa edilmiş mabetler şunlardır:
İllet-İ Ula mabedi, Akıl mabedi, Siyaset mabedi, Suret mabedi ve Nefs mabedi. Bunlar daire şeklindedir. Gezegenler için belirlenen mabet şekilleri ise şöyledir:
Zuhal mabedi altıgen, Müşteri mabedi üçgen, Merih mabedi dikdört¬gen, Güneş mabedi kare, Zühre mabedi kare içinde üçgen, Utarit mabedi içinde dikdörtgen bulunan bir üçgen ve Ay mabedi sekizgendir(.alıntıdır))
HATHOR- isisin gelini ama o İSİSin-İŞTARIN başka bir ismi..sembolleri genelde aynı..boynuz –iki kavis ve içinde güneş kursu=ayna=ay..İsis bazen sadece BAŞININ ÜZERİNDE BİR TAHT la sembollenir..Sevdiğim bilmiyorum anlatımım düzgün olur mu?..bunu pek çok değişik şekilde anlatabilirim aslında şu an..ama konu dağılmamalı değil mi?tek bir anlam iyice pekişmeli.. diğerleri zamanla…endişeliyim..çünkü insan inanılmaz cahil ve fitneci..iyi ve güzele yorulmuş ne varsa pisletip aşağılara çekmeye bayılıyor nedense..aslında onlar kendi manalarını anlıyor ve anlatıyor ya ,neyse..ben yinede yazmak zorundayım..çünkü işimi yapabildiğim kadar tam ve düzgün yapmalıyım..yoksa uyuyamam ..ne kadar huysuz ve naletim biliyorsun..nasıl ki biri bana yalan söylediğinde ortalığı yıkıyorsam harflerimde yalan söylersem benim canıma okur değil mi?
evet..hathor tapınağının aynı iştar,isis,küb Kibele –kıble gibi bir manası da kutsal fahişeymiş. . aslında arkeologlar kendi çevirilerine göre tanrının fahişesi demişler..ee tabii bu esma ilmi mitolojisi , cahil araştırmacıların& cahil halkın elinde ne hale geliyor ve örtülü olanlara ne gözle bakılıp yazıldığı sanırım daha evvelde yazmıştım..çünkü eskiden, sümer- babil devrinde halkın örtünmesi yasakmış..sadece tanrıya adanmış rahibeler örtünebilirlermiş..
ve rahiym esmasını dün geceye dek nedense anlatabilecek kadar anlayamamıştım Sevdiğim..ama Salahi bey bana hz Fatime kitabını verdi ya hani..işte dün gece onu okumaya başladım ve şükür ki bugün bitirdikten sonra Sana bu masalı yazmaya başladım..ben bu masalı hz Fatıma annemize hediye ettim o yüzden..O’NUN ELİ İLE YAZMAYI BİLE DİLEDİM..ben tesadüflere hiç inanmam biliyorsun..bu kitap müthiş..keşke GERÇEK KADINın anlamına erip onda eriyebilsek değil mi Sevdiğim..((Sevdiğim ,biliyorsun ki; aradığım o iki müennes arasındaki müzekker sureti anlamak için bunu yapmaya mecburum..ne yazık ki hala çözemedim ama..bu yüzden hala ızdırabtayım, bilmeni istiyorum..))
ve bu anlaşılmadan da: esmaların hepsinin, ancak ve ancak rahim esmasıyla vuslatı ile kendilerini bilip, anlayıp ,anlamlarını da zevkle yaşayacaklarını yani gerçek cennete erebileceklerini ne yazık ki kimse bilemeyecek.. o anlamların hazlarından hiç bitmeyecek zevkler alabileceklerini ve kutsal kaselerindeki bu aşk şarabını kendileri doldurup kendi kendilerine içip& kendi kendilerinden yeni yeni esmalar doğurabileceklerini de tabii..tabii bu anlatımım İslam Tasavvufuna ilgi duymayanlara hiç bir şey ifade etmeyecektir..onlarda bunu anlamayı dilerlerse eğer; yine bu anlamda olup, başka isimlerle bu olayı anlatan eski milletlerin İslam tasavvuf-esma mitolojilerine bakmaları dahi lazımdır..((sakın eski yunan mitolojisiyle çok vakit kaybetmeyin..o yozluktan başka bir şey değil..bizi Avrupa’nın bedene tapan medeniyetine mahkum eden bir yozluk sadece o kadar..baştan aşağı taklit ,baştan aşağı hırsızlık…))
yanii osirislerine ve onun kendisini kendisini seyrettiği aynası olan kadını nefsi- annesi=kızkardeşi=karısı=kızı isisini anlayabiliriz..- O- .. ve onu kimsenin bilemeyeceği sır ismi ile kalbinden kalbine ((.O))dölleyerek; ancak varlık çocukları =kalp çocuğu horusRA =İsa meşreb çocuklarının doğacağını da anlayabilirsek anlarızJ..iki defa ölüm ve iki defa doğum..çok karışık değil mi Sevdiğimmm ama ben yazdığım için ben bile anladım..J
“”ve daha magazinsel bir anlatışla:zeus bazen öküz-boğa suretinde aşık olduğu yarı ölümlü isimlerle -kesretle birleşiyordu..işte bunlardan biri bir kralın kızı idi..onu, karsı HeRA dan korktuğu için inek şekline soktu..bu kızın adı İO J idi…işte onunla mısırda beraber oldu..ve o hamile kaldı..bugünkü haliç =BOYNUZ bölgesine gelerek oğlu BİZANS ı doğurdu..ama bu yeni ülkede iki boynuz haliç vardı..:) o yüzden de bu şehir çok önemliydi….””
İKRA..O KENDİSİNİ KENDİNE İKRAR EDİP OKUDU..
O=HÜVE=VAV
O=HÜVE=VAV
hüve kişinin hüviyeti kimliğidir..ve o kimlik levhasında tüm gereken bilgi bir yüz-vech-sima resmi, birkaç numara ve rakamdan ibarettir..ama bu şifreler ile ilgililer, o kişinin tüm bilgilerine ulaşabilirler misali..ve HÜVE..HÜ dür..hz İbrahim tüm putları parçaladı ..sadece birini- en büyüğünü bırakıp eline baltayı tutuşturdu..soranlara” ben yapmadım.. o yaptı “dedi…yüzlerce belki de binlerce yıl sonra..mezopotamyalı ateşperest- mitRA cı bir kavmin içinden çıkan; adı İB-RAHİM olan biri ile, Mezopotamyalı Hazer ırkından olan HAC-ER ve oğlu İSMA-İL den civar kavimlerin karışması ile oluşan bir arap ırkı ortaya çıktı.
Yıl 630..hanifler parmakla sayılabilecek kadar azdı..az olmaları onların eşsiz inci olmalarının değerlerini kuvvetlendirmekten başka hiçbir işe ne yazık ki yaramıyordu.. MEKKE..ŞEHİRLERİN ANASI.. alışveriş ve sözel hitabet eğlence sektörü ile zirve yapan bir ticaret ülkesi.. ticaret için gelen herkes kendi ülkesinin putunu Kabe’ye getiriyor..her yer put..Kabe nin içi dışı ,her yer put..ve günlerden bir gün.. bedritam olan biri dedi ki:”çık omzuma ve kır o lah putunu”…bunu diyen Abdullah’ın oğlu idi..ve O,Hüveylid’in kızı Hatice nin zevciydi.. ki; ikisi de hanif di..omuzlar üzerinde yükseltilen de hanifti…ve o baltayı indirdi..lah putu yıkıldı..
VE ATOM İLK DEFA MADDE ALEMİNDE VE HAKİKATTE PARÇALANDI.BEKLENEN TEKAMÜL OLDU..KIYAMET KOPTU..YOKLUK DEVRİ BİTİP VARLIK DEVRİ BAŞLADI...foton kuşağı fatır ın zuhuru ile tekamülünü tamamlayıp yeni devrine girdi..
ve O’nun gördüklerinden başı döndü..nereye baksa O ,nereye baksa O,nereye baksa O…eşyanın hakikati her vecheden-her yüzden –her yönden -birden zuhur etmişti..böylece LA-H putu yıkılmış HU baki kalmıştı..HU nunsa sırrı ;içindeki VAV daydı..böylece tekamül tamamlanmış ve esmaların seyrü seferi kemal bulmuştu.. hak HU gelmiş batıl LA gitmişti. . O’ndan başka hiç kimse artık gelmeyeceği için, sadece O’nun ümmetine mahsus olan bu miras da aynen ilk günkü gibi tekrar= tekrar =tekrar& hep aynı rüya sembolleri ile= hep aynı ayak izine basarak ve hep aynı putları kırarak devam edecekti..çok şükür ki biz onun ümmetim ümmetim dediklerindendik..ve amin SEVDİĞİM..BİLMİYORUM OLDUMU?..Jbana bunları yazabilmeyi nasip ettiğin için çok teşekkür ediyorum..varsın maddi hayatım zelil olsun,varsın beni kimse Sen gibi anlamasın..ne önemi var ki..Sen yetersin..
ve devamını da eklemem lazım..şehirlerin anasından,gerçek mücadele için =nefsle cihada= YAHUDİLERin “DUL KADININ ŞEHRİ dedikleri YESRİB “e dönüş..artık dul kadının şehri demek yasaktır..Yesrib demek de yasaktır..oraya MEDİNE denir..yani Sevdiceğim, masonlar artık babasız değiller değil miJ..
Sevdiğim..bence Sen anlatmak istediğimi anladın..başkası anlamasa da önemi yok..çünkü bende onlar gibiyimJnasılsa beğenmezsen yine yazacağım zaten, değil mi?:)
SEVDİĞİM..HOŞÇAKAL..ben kendi niyetimle tüm hırsızlardan ,çaldıkları hazinelerimizi kendimce geri alıyorum..şimdi vedalaşalım ..çünkü aşağıda okumanı istediğim alıntılarımız var…görüşürüz değil mi?.....BENİ ÇEŞME-İ FEYZİNDEN MAHRUM BIRAKMA LÜTFEN:)...
*********
*********
Masonlar için birde şiir alıntılıyorum..Akheneton'un bir şiiri …Kur'an ayetlerine ne kadarda çok benziyor sanki aynı gibiler öyle değil mi?...
Mısır'ın en kudretli tanrılarından biri kabul edilen Amon, Teb kentinin baş tanrısıydı. Amon'un gücü arttıkça kendisine bağlı rahiplerin gücü de aynı eksende artmıştı. Hatta öyle artmıştı ki rahiplerin gücü, Teb'in firavunu İkhenaton, rahipleriyle bir mücadeleye girmek zorunda kalmıştı. Firavun “tek tanrı” uğruna bir din reformuna tutuşmuş, rahipleriyse gelenekçi tutumlarıyla İkhenaton'un firavunluğunu bitirmişlerdir. (Tarihe İkhenaton'un zındık firavun, günahkar firavun adıyla geçmesinin nedeni tek tanrı reformu uğruna verdiği mücadeledir) İkhenaton isteğini gerçekleştirememiş, ancak (sanki müslümanların kutsal kitabı Kuran'dan bir ayet okuyormuşuz hissine kapıldığımız) kuvvetli bir şiir bırakmıştır günümüze.
REFORMCU İKHENETON'UN TEK TANRI ÜZERİNE YAZDIĞI ŞİİR
“Tanrı birdir, tektir, ondan başkası yoktur.
Bir tanedir, O'dur her varlığı yaratan
Bir ruhtur tanrı, görünmeyen bir ruh,
Ruhlar ruhu, Mısır'ın yüce ruhu, kutsal ruh.
Ta başlangıçta vardı tanrı.
İlk varlıktır O. Hiçbir şey yokken O vardı.
Her şeyi O yarattı kendi doğduktan sonra.
Başlayanların yaratanı, sonsuzdur tanrı.
Zamanın başından sonuna kadar.
Ezelden beri süregelen varlığı,
Sonsuzluğa kadar sürecek.”
***
aynı şiiri farklı bir yorumla tekrar okuyalım :
""Tanrı uludur, birdir, tektir.
Ondan başkası yoktur.
Bir tanedir,
O'dur her varlığı yaratan
Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh...
Ta başlangıçta vardı Tanrı,
Tek varlıktı o.
Hiçbir şey yokken o vardı.
Her şeyi o yarattı (...)
Ezelden beri süregelen varlığı,
Ebediyete kadar sürecek,
Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu.
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman""
*******************
Yazıyı, Hz İDRİS a.s (hermes)’ten bazı sözler ile bitirelim:
Mısır'ın en kudretli tanrılarından biri kabul edilen Amon, Teb kentinin baş tanrısıydı. Amon'un gücü arttıkça kendisine bağlı rahiplerin gücü de aynı eksende artmıştı. Hatta öyle artmıştı ki rahiplerin gücü, Teb'in firavunu İkhenaton, rahipleriyle bir mücadeleye girmek zorunda kalmıştı. Firavun “tek tanrı” uğruna bir din reformuna tutuşmuş, rahipleriyse gelenekçi tutumlarıyla İkhenaton'un firavunluğunu bitirmişlerdir. (Tarihe İkhenaton'un zındık firavun, günahkar firavun adıyla geçmesinin nedeni tek tanrı reformu uğruna verdiği mücadeledir) İkhenaton isteğini gerçekleştirememiş, ancak (sanki müslümanların kutsal kitabı Kuran'dan bir ayet okuyormuşuz hissine kapıldığımız) kuvvetli bir şiir bırakmıştır günümüze.
REFORMCU İKHENETON'UN TEK TANRI ÜZERİNE YAZDIĞI ŞİİR
“Tanrı birdir, tektir, ondan başkası yoktur.
Bir tanedir, O'dur her varlığı yaratan
Bir ruhtur tanrı, görünmeyen bir ruh,
Ruhlar ruhu, Mısır'ın yüce ruhu, kutsal ruh.
Ta başlangıçta vardı tanrı.
İlk varlıktır O. Hiçbir şey yokken O vardı.
Her şeyi O yarattı kendi doğduktan sonra.
Başlayanların yaratanı, sonsuzdur tanrı.
Zamanın başından sonuna kadar.
Ezelden beri süregelen varlığı,
Sonsuzluğa kadar sürecek.”
***
aynı şiiri farklı bir yorumla tekrar okuyalım :
""Tanrı uludur, birdir, tektir.
Ondan başkası yoktur.
Bir tanedir,
O'dur her varlığı yaratan
Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh...
Ta başlangıçta vardı Tanrı,
Tek varlıktı o.
Hiçbir şey yokken o vardı.
Her şeyi o yarattı (...)
Ezelden beri süregelen varlığı,
Ebediyete kadar sürecek,
Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu.
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman""
*******************
Yazıyı, Hz İDRİS a.s (hermes)’ten bazı sözler ile bitirelim:
“Kocaman Boşluğun en altında ölümlülük yeri Dünya var, en üstünde de ölümsüzlük yeri Zuhal Yıldızı. Zuhal Yıldızı, Evrensel Akıl’ın bütün esrarını taşımaktadır, 7. ve son kat’tır, Ölümsüzlüğe orada erişilir. Zuhal, parlak bir ışık içindedir. Ruhlar oradan koparak, Dünya’ya doğru düşmeye başlarlar. Bu düşüs bir sınav’dır. Düşüş, büyük ışık’tan, inildikçe yavaş yavaş koyulaşan Karanlığa doğrudur. Işık Ruh, karanlık Madde’dir. Ruh, kısa bir sınama için yeryüzü’ne inip madde’yle birleşecek ama madde’ye boyun eğmeyecektir. Ruh’un Madde’ye boyun eğmesi, ona yenilmesi demek, sonsuz olarak yok olması demektir. İnsan Ruhu, Külli Ruh (Tanrı’nın) çocuğu’dur. Sınavı kazanamazsa, o Ruh’ta bulunan Külli Işık (İlahi Nur) sönecek, ışık yalnız başına çıktığı yere dönecek ruh’u karanlık’ta bırakacaktır. Ruh da, ışıksız kalınca, Karanlığın içinde eriyip tükenecektir. Büyük Boşluk, inen çıkan ve arada eriyip tükenen sayısız Ruhlar’ın Kasırgasıyla kavrulmaktadır. Sınavı kazanan Ruhlar, Yedi Kat göğe başarıyla yükselip Ölümsüzlüğe kavuşurlar. Mutlak Hakikat’i öğrenirler. Madde’ye boyun eğmeyen başarılı Ruh, yeryüzü’ndeki, kısa sınavını verdikten sonra, ilk basamak olarak Ay’a yükselir.”
"Osiris semadadır, fakat Osiris aynı zamanda her insanın kalbindedir. Kalpteki Osiris, semadaki Osiris’i tanırsa o zaman insan tanrısal bir ermiş olur ve parçalanan Osiris tekrar toplanır."
"Asıl insan Nur’dur. İnsanlar bu nuru tanımazlar ve onu fark edemezler; ancak hakikat budur. Nur her yerde, her kayada ve her taşta vardır. Bir insan nur olan Osiris ile birleştiğinde, tikel tümelle birleşmiş olur ve o zaman nuru, o perdeler arkasında gizlense de yine her şeyi görür"
"Bilgeliğin dudakları anlamayan kulaklara kapalıdır."
"Yedi hakikat Prensibi vardır; her kim ki bunu bilip anlar, sihirli dokunuşu Tapınak Kapıları'nı sonuna kadar açan Büyülü Anahtar'a sahiptir.”
"Hiç bir şey durmaz, her şey hareket eder, her şey titreşir."
"Her şey ikilidir; her şey iki kutba sahiptir, her şeyin kendi zıtlık çifti vardır; benzeyen ve benzemeyen aynıdır." Hz idris a.s
***
Sevdiğimm.bak bunu da geçen aylarda bulmuştum ..bahsetmiştim hatırlıyor musun?..şimdi tam sırası..bunu bir ilim adamı nette şu başlıkla bir sürü hakaretle yayınlamıştı.. MARİFETNAME mi REZALETNAME mi? J ..o adam, tabii ki bir madde öküzü olabilir..ama biz mana öküzü olmasını da dilerdik değil mi?!!J..bakalım bakalım ..o anlayamamış.. belki ,hazret, bize mana kapılarını açar inşallah ve amin..
(((Okuyacaklara bir not lütfen: aşağıdaki Marifetname bölümünü okurken;eski mitolojilerdeki heykelleri,sembolleri,masal kahramanlarını birazcık düşünün lütfen olur mu?ve her devre göre-her devrin insanın algısına göre ,akıldan çıkmayacak şekilde kazınmış bir anlatım olduğunu da tabii.. bugün bizler çakıp-anlamasak da; bilgisayar oyunlarında,tüm ilimlerin isimlerinde,hemen tüm amerikan filmlerinde,dev alışveriş merkezi isimlerinde yada vazgeçemediğimiz geçmişin masallarında, renklerinde bu ilmin hala sürdüğünü de görürüz.. hiç olmazsa biz anlamasak ta, okuduğumuzda ruhlarımız eminim ki çooook şeyler anlayıp hatırlayacak ve bizlere de öğretebilmek için vazife başı yapacaktır ve amin..)))
******
hz. İBRAHİM HAKKI ERZURUMİ’ den Alıntıdır..
YEDİ GÖK
Hak Teâlâ yüksek cennetlerin altında güneş ışığından yetmişbin perde icat etmiştir. Onların altında ay ışığından yetmişbin perde ortaya çıkarmıştır. Onların altında karanlıktan yetmişbin perde yaratmıştır. Bütün bu perdeler çeşitli meleklerden ibarettir. Onların altında taksim edilmiş rızıklar denizi vardır. Onun altında nimetler denizi vardır. Onun altında su denizi vardır. Onun altında hayat denizi vardır. Bütün bu denizler, Hak’kın nimetlerinden kinayedir.
Hak Teâlâ yüksek cennetlerin altında güneş ışığından yetmişbin perde icat etmiştir. Onların altında ay ışığından yetmişbin perde ortaya çıkarmıştır. Onların altında karanlıktan yetmişbin perde yaratmıştır. Bütün bu perdeler çeşitli meleklerden ibarettir. Onların altında taksim edilmiş rızıklar denizi vardır. Onun altında nimetler denizi vardır. Onun altında su denizi vardır. Onun altında hayat denizi vardır. Bütün bu denizler, Hak’kın nimetlerinden kinayedir.
Bu denizlerin altında yedi gök vardır. Bu, çiçekli nurdandır. Bir rivayette, kırmızı yakuttandır. Bunun ismi ariba’dır. Meleklerle doludur. Buradaki melekler adam suretindedir. Tesbihleri daima: “Sübhanallah ve bi hamdihi adade halkihi ve zineti arşihi ve midadi kelimatihi” dir. Onlar Hak Teâlâ’dan gayri kimseyi bilmezler. Birbirlerine dahi bakmazlar. Allah korkusundan ayakta durup, kıyamete kadar ağlarlar. Bunlara mukarrabin melekler, ruhaniyyin melekler, derler. Onların reislerinin ismi: Rakyail’dir. Bu, yedi göğün bekçisidir. Bunların altında altıncı gök vardır. Taze incidendir. Buranın ismi: Raka’dır. Buradaki melekler oğlan suretinde, yüzleri gülden tazedir. Hepsi Allah korkusundan rükûa gitmişlerdir. “Sübhane Rabbi külli şeyin” tesbihini dillerine vird etmişlerdir. Reislerinin adı: Kemhail’dir. Bu, altıncı göğün bekçisidir. Bunun altında beşinci gök vardır. Kırmızı altındandır. Bunun ismi:
Dineka’dır. Buranın melekleri huri suretindedir. Bunların hepsi Allah korkusundan oturup kalmışlardır. Tesbihleri: “Sübhane hâlikunnur ve bi hamdihi” olmuştur. Reislerinin ismi: Semhail’dir. Bu, beşinci göğün bekçisidir. Bunun altında dördüncü gök vardır ki, beyaz gümüştendir. İsmi: Erkalun’dur. Buranın melekleri at suretindedir. Tesbihleri: “Sübhane melikil kuddüsi Rabbena ve Rabbil melaiketi ver ruh” olmuştur. Reislerinin ismi: Kakail’dir. Bu dördüncü göğün bekçisidir. Bunun altında üçüncü gök vardır ki, sarı yakuttandır. İsmi: Mâun’dur. Bunun melekleri kartal suretindedir. Tesbihleri: Sübhane’l-melik’el-hayyi’llezi ve lâ yemût” kelimesidir. Reislerinin ismi: Safdail’dir Bu, üçüncü göğün bekçisidir. Bunun altında ikinci gök vardır ki, kırmızı yakuttandır. ismi: Kaydum’dur. Buranın melekleri deve suretindedir. Tesbihleri: “Sübhane zil izzeti vel ceberut” olmuştur. Reislerinin ismi: Mihail’dir. Bu, ikinci göğün bekçisidir. Bunun altında birici gök vardır ki, yeşil zebercettendir. İsmi: Berkia’dır. Buranın melekleri öküz suretindedir. Tesbihleri: “Sübhane zil mülki vel melekut” olmuştur. Buradakilerin reisinin ismi: İsmail’dir. Dünya göğünün bekçisidir. Bu, büyük ve güzel bir melektir ki, Mikail’in vekilidir. Yağmuru her yere taksim eden odur. Yağmur damlaları onun hesabıyle iner ve bulutlar onun sevkeylediği yere gider.
Hak Taâlâ, yedi göğün her birisini, balıklar gibi binlerce çeşit yaratıkla dopdolu etmiştir.
Yedi göğün duvarı olan kaf dağının ötesinde bir büyük yılan yaratmıştır.
Yılan, büyük dağı halka gibi kuşatıp, başını kuyruğu üzerine koymuştur. Kıyamete dek Hak Taâlâ’ya yüksek savtıyle tesbih eder.
Yedi göğün duvarı olan kaf dağının ötesinde bir büyük yılan yaratmıştır.
Yılan, büyük dağı halka gibi kuşatıp, başını kuyruğu üzerine koymuştur. Kıyamete dek Hak Taâlâ’ya yüksek savtıyle tesbih eder.
Bu denizler ortasında yedi yer, bir gemi gibi hareketli ve huzursuz iken, Hak Taâlâ bir büyük melek tayin etmiştir ki, yerlerin etrafını kavrayıp bir omuzu üzerinde sâki kılmıştı.
Sonra Hak Taâlâ, o meleğin ayağı sağlam dursun için yeşil yakuttan bir büyük kare biçiminde kaya yaratmıştır ki; onun en üst düzeyinde bin vâdi yaratıp, her birini bir deniz ile ve her denizi binlerce çeşit yaratıkla doldurmuştur.
Daha sonra Hak Taâlâ, o kayayı sabit tutmak içi bir büyük kırmızı öküz yaratmıştır ki, onun kırkbin başı, kırkbin boynuzu, kırkbin ayağı vardır.
Her iki ayağı arası bir yıllık yoldur.
Kayayı, boynuzları ve sırtı üzerine yüklenmiştir. Bu öküzün adı: Liyunan’dır.
Daha sonra Hak Taâlâ, o kayayı sabit tutmak içi bir büyük kırmızı öküz yaratmıştır ki, onun kırkbin başı, kırkbin boynuzu, kırkbin ayağı vardır.
Her iki ayağı arası bir yıllık yoldur.
Kayayı, boynuzları ve sırtı üzerine yüklenmiştir. Bu öküzün adı: Liyunan’dır.
Sonra Hak Taâlâ, onun ayaklarını sabitleştirmek için bir büyük balık yaratmıştır ki, yedi deniz onun ağzında bir damla gibidir.
Sonra Hak Taâlâ, o balığın altında bir büyük deniz yaratmıştır ki, büyük balık, bu büyük denizde sükûn ve karar etmiştir.
Sonra Hak Taâlâ, o denizi altıda, yedi tabaka cehennem yaratmıştır.
O büyük deniz, cehennem üzerinde sâkin olmuştur.
Sonra Hak Taâlâ, o denizi altıda, yedi tabaka cehennem yaratmıştır.
O büyük deniz, cehennem üzerinde sâkin olmuştur.
Sonra Hak Taâlâ, yedi cehennemin altında sert rüzgâr yaratmıştır ki, sair ve sakar (cehennemin iki tabakası) onun üzerinde karar kılmıştır.
Daha sonra Hak Taâlâ, o rüzgârın altında karanlık ve onun altında pere yaratmıştır.
Yaratıkların ilmi o perdeye dek yetmiştir. Mülkünü ve mülkünde olanları Allah daha iyi bilir.
YEDİ YER
Daha sonra Hak Taâlâ, o rüzgârın altında karanlık ve onun altında pere yaratmıştır.
Yaratıkların ilmi o perdeye dek yetmiştir. Mülkünü ve mülkünde olanları Allah daha iyi bilir.
YEDİ YER
Hak Taâlâ, kudretiyle yerleri birbirinin altında yedi tabaka yaratmıştır.
Her yerin genişliği ve her iki yerin ara mesafesini beşyüz yıllık yol edip, hava ile dolu eylemiştir.
Her yerin genişliği ve her iki yerin ara mesafesini beşyüz yıllık yol edip, hava ile dolu eylemiştir.
İlk tabakanın nâmı: Dimka’dır. Kısır rüzgâr gibi havası nâhoştur. Onda bi çeşit yaratık vardır ki, Berşem nâmıyle meşhurdur. onlara hem hesap, hem azap vardır.
İkinci tabakanın adı: Celde’dir. Onda cehennemlikler için azabın he türlüsü hazırdır. Buranın kavminin ismi: Tamas’ıdır. Birbirlerini yerler.
Üçüncü tabakanın ismi: Arka’dır. Onda katır gibi akrepler vardır ki, kuyrukları mızraklar benzeridir. Her birinin kuyruğunda üçyüz boğum vardır ki, öldürücü zehir ile dolmuştur. Onun sakinleri bir hasis taifedir ki onlara: Kabes derler. Onların yiyeceği toprak, içeceği rutubettir.
Dördüncü tabakanın adı: Harba’dır. Onda dağlar gibi ejderhalar vardır ki, kuyrukları uzun hurma ağacı gibidir. eğer birinin zehiri bahr-i muhite karışsa, denizdeki yaratıkların cümlesi helak olurlardı. Onun sâkinlerine: Cülhan deler. Onların ne gözleri, ne ayakları vardır, ancak iki kanatları vardır ki, uçarlar.
Beşinci tabakanın adı: melsa’dır. kavminin adı: Muhtat’dır. Sayıları hesaba gelmez. Biribirlerini yerler. Orada kükürtten dağlar gibi taşlar vardır ki, kâfirlerin boyunlarına bağlayıp, cehenneme bırakırlar.
Altıncı tabakanın adı: Siccin’dir. Cehennemliklerin amel defterleri oradadır. Sakinlerine: Kutata derler. Cümlesi kuş şeklindedir. Lâkin elleri adam eli gibi, kulakları öküz kulağı gibi, ayakları koyun ayağı gibidir. Onlar, melekle gibidir; yemezler, içmezler, uyumazlar ve cinsî ilişkide bulunmazlar. Daima Hak Taâlâ’ya ibadet ederler. Bir rivayette, ateşliklerin ruhları, kıyamete kadar orada hapsolmuşlardır.
Yedinci tabakanın adı: Ucba’dır. Kavminin adı: Cüsum’dur. Cümlesi kısa boylu, siyah habeşli gibidir. Elleri ve ayakları, yırtıcı hayvan pençesi gibidir. Ye’cüc ve Me’cüc’ü onlar helak etseler gerektir. Halen, lânetlenmiş İblis, taraftarlarıyla onda sâkindir. Kendisi bir taht üzerinde oturur. Yandaşları etrafında saf saf durup, her biri yeryüzünde insanoğlunu sapıtmakla ettikleri fesat ve fitneleri, İblis’e arz ederler. Onlardan her kimin şer ve fesadı çok ve büyük ise; İblis onu yanına alıp, sahte övgüler düzüp, iltifat ederek yakınlarından sayar. Hak Taâlâ, Ümmet-i Muhammed’i onların şerlerinden korusun. Amin.
MELEKLERİ KORKUTAN YAKUT GÖZLÜ YILAN
Bütün bu saf saf olan meleklerin ötesinde bir büyük yılan vardır. Arşı azamı başı kuyruğunun üzerine gelmek üzere çevrelemiştir. Başı beyaz inciden, bedeni sarı altından ve gözleri kırmızı yakuttan yaratılmıştır. Her bir tüyünün dibinde bir meleğin tespih ettiği yüz bin kanadı vardır. Bu sarı yılanın tespihinin sesi diğer bütün meleklerin tespih seslerini bastırarak onlara korku verir. Ağznı açtığı zaman gökleri ve yeri bir lokma etmesi mümkündür. Eğer o büyük yılana ilham olunmasa idi, onun sesinin heybetinden bütün mahluklar helak olurdu.
ALTI YÜZ KANATLI, ALTMIŞ BİN TELEKLİ MELEK
Birisi Cebrail aleyhisselamdır ki altı yüz kanadı vardır. Her birinin yüz teleği vardır ki her teleğin uzunluğu Batı ile Doğu’nun arası kadardır. Tüm kanatları renkli nurlarla olmakla beraber, büyük cüssesi kardan beyazdır. Ayakları yerin altına kadar uzanır. Kanadının bir tüyü ile dağları devirecek kadar kuvvetlidir.
KULPLU GÜNEŞ VE KILIFLI AY ARABALARI
Allah sözü edilen derya içinde Güneş için üç yüz altmış kulplu elmastan bir araba yaratıp, üzerine Güneş koymuştur. Güneş’i arabası ile doğudan batıya doğru çekip götürmeleri için her kulpundan tutacak bir melek tayin etmiştir. Ay içinde Hak Teala üç yüz kulplu sarı yakuttan bir araba yaratarak, üzerine Ay’ı yerleştirmiştir. Ay’ı arabası ile doğudan batıya çekip götürmeleri için her kulpu tutacak bir melek tayin edilmiştir. Ayrıca Ay için cevherden altmış kulplu bir kılıf yaratmış, her kulptan tutacak altmış melek tayin etmiştir. Ay’ın arabasını götüren melekler onu her gün Güneş’ten uzaklaştırdıkça, kılıfını tutan melekler de kılıfı her gün Ay’dan biraz daha sıyırarak Güneş ile Ay karşı karşıya geldiğinde kılıfından tamamen çıkıp dolunay halinde görülür. Sonra Ay’ı Güneş’e melekler yavaş yavaş yaklaştırdıkça kılıfını da diğer taraftan her gün biraz daha yaklaştırıp Ay Güneş’e iyice yaklaştığında kılıfını Ay’a tamamen giydirirler. Kıyamete kadar bu şekilde devam eder. Bu sebepten Ay bazen hilal, bazen yarım ay, bazen dolunay şeklinde görülür.(hz. İBRAHİM HAKKI ERZURUMİ’ den Alıntıdır..)