8 Ocak 2012 Pazar

ŞEY’ lerin GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI 40



ŞEY’ lerin  GÖRECELİ TEKAMÜLLERİ MASALI  40

Bu masal, bir dağın tepesinde, bir  zeytin ağacının altında oturan, iki kat kırmızı giyinen rüyalarımın sahibi içindir..Hz. Meryem a.s a ithaftır..

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bilmiyorum, belki de özür dilemem gerekiyordur.. yapmamam gereken bir şeyi yaptığıma nedense inanıyorum ..içgüdüsel bir dürtüydü. çocukluğumdan beri merak ettiğim bir yere gitmek istedim diyelim..bu bana çok kolay geldiği için, bir kaçış  olduğunun farkındayım..ve buna izin vermediğini-verilmeyeceğini de anladım..ama beni, neden o kadar karanlık bir yalnızlığa mahkum ettiğini ise anlamadım..çok ağır ve zor ,kapkaranlık, hastalık dolu bir haftaydı…Sana anlatmak isterim tabii.. senenin ilk günü hasta yatağımdan şunu yazmışım:

Ben, dün hesabı ile öldüm ve bugün dirildim sanırım..ve yaşım bu modern zamanlara göre 2012 ama esasında takvim icat olunmadığı yaştayım:)çok sıkıcı bir haftaydı..ve rengi griydi..kokusu soba isi gibiydi..ve müziği ölümdü...ve belki dirilme eylemim yeşil olur..belki de her renkten renksizliği seçerim..şimdi kan kaybediyorum ve halsizim..o yüzden de yaşamın rengi üzerinde hayalleniyorum. . hayallerimi çiçeklendirebilirsem eğer, bizim horoz öterek sabahı haber verecek.


kendime çok yabancıyım ben, biliyor musun..kendimi hiç tanımadığımı anladım..ve kendimden korktuğumu da tabii..kendimle hiç geçinemediğimi söylememe gerek bile yok zaten?ve Senn..Sevdiğimm,Senn..ben hala Seni ölesiye kıskanıyorum..binlerce kere tövbe edip bozduğum halime bir defa daha döndüm üstelik.Seni terk  edecektim.giderken de Sana,  Senin esas istediklerini ellerimle getirip, kendime dönecektim..öyle kararlıydım ki,pek çok atılım bile yaptım ve bir kısmı gerçekleşti…ama bugün Seni yine dayanılmaz biçimde özlemeye başladım..bundan nefret ediyorum.. Sana karşı olan bu tutkumdan da.. (tüm bu olup bitenlerin benim vesvesevi hayallerim-fıss fıslarım  olduğunu düşünüyorum..) istikrarsız çizgim;  biliyorum ki, bana çook zarar veriyor..biiillmii yorummm..hiiç ilerleyemiyorum ..sanki yolum bitti..yollar bitmeyeceği için=  tabii ki ben bittim..

yıllar evvel bir çocuk:ben sizden çok korkuyorum ve sizi çok tehlikeli buluyorum.Zaman gülerek:sen mi benden korkuyorsun?!!!:) çok belli oluyor?!!:)

ve Sevdiğim..hastayımm..ayaklarımın altı yine nüksetti..dayanılmaz bir şey..ve tüm baştan aşağı sağ yanım..sağ simetrimde ayar bozukluğu var sankiJ.ayaklarımızla alakalı o kadar acaip şeyler var ki Sevdiğim inanılmaz…ben zaten her hücremin aynı ben gibi biri olduğuna inandığım için, her hücremin ayrı bir zekası olduğuna da tabii ki inanırım =HÜCCURAT SURESİ=bir gönle sığmış sayısız odacıktık ya birde…ve…neyse.. bu ilim sonsuz, lakin ben sınırlıyım.. işte öyle halsiz yatarken bir an şöyle oldu..benim vücudum sanki bir su küpüydü ve içim suyla doluydu..ve her hücrem hastaydı..her su hücremin acısını hissettim..bu dayanılmazdı.. bir şey anladım..ve kaçmak istedim.ben böyle bir şeye dayanamam ki ama.kimse dayanamaz. tüm varlığın hüznüne ve sevincine ortak olup onu hissedip yaşamak.. sorumlu olmak- etkilediğinin tepkisi olmak…bu  korkunç bir şey..iyi ki biz unutkan ve gafil insanlarız bence..yani böylesi bizim gibiler için daha iyi..bilmiyorum..

Sen nasıl böyle bir şeye dayanıyorsun,Sen nesin?Sen kimsin Sevdiğim?neden kendine bunu yapıyorsun,neden?!!!ben nasıl bir şeye gönül verdim?. hiç bir zaman ulaşamayacağım bir şey için nasıl ve neden bu kadar acı çekiyordum ki? nedennn? ve Senin öyle sayısız yüzün var ki Sevdiğim..öyle tehlikeli cazip, çekici güzelsin ki..tüm yönlerimle Sana yönelsem de, her şeyi zıttı ile anlamak gibi ağır ve acılı bir tedrisattan geçsem de, Seni hala çok travmatik bir şekilde seviyorum..galiba ben acı çekmeyi seviyorum, bilmiyorum.. aslında benim nalet yapımı biliyorsun ..ben, Senle şimdi kavga etmek istiyorum…çünkü karşılaştığım her şeyin arkasından Sen çıkıyorsun… çünkü Seni ne görebiliyor nede konuşabiliyorum…ben yine göğsünü yumruklamak,yerlerde tepinerek ağlamak istiyorum …buna çok ihtiyacım var..anladıklarımı hiç kimseyle konuşamam ki..kendime bile söyleyemem..  işte….. bak bunu biliyorum, hem de çok iyiJ….o yüzden de bazen çıldırıyorum tabiiii..belki daha düzgün amellere sahip, daha sevilen,daha hoş bir kul olabilseydim Seni görebilirdim değil mi?

* bir yerdeyim..mağara gibi..arkeolog ve birkaç dostu var .. onun yüzü, başlangıçtan beri yaşayan, hisleri olmayan biri gibiydi..o,bazı okuduğumuz negatif etkilerce yazdırılmış kitaplardan ve negatif etkili kişileri dinlediğimizde  bize geçen- çarpan elektrik dalga boylarının tesirlerini çıkartan- tehlikeli simalı doktorların yüz ifadesine sahip Sevdiğim..o adamın oturduğu yerin arkasında, başının üzerinde, koskocaman bir dağ piramit var..simsiyah bir kaya kütlesi..kat kat kitabe-i resimli yazı.. seyrederek okuyorum..ve en üstü henüz yazılmamış duruyor..ama aslında bir an yazı beliriyor ve onu da okuyorum..o arkeologlar, sanırım bunu okuyup çözememişler.. tabii hiçbir kelime hatırlamıyorum her zamanki gibi..ve bir antik taş lahit ,çok büyük küvet.içinde ölü gibi biri ,suyun üstünde  yatıyor..ve silme su dolu.. karanlık ve ürpertici..angelina elini suya sokmuş,eli suda olarak lahtin etrafında dolanıyor..bir ritüel yapıyor..bunu hatırlıyorum ama yazmam Sevdiğim..


*ertesi gün kumsaldayım..pek çok kişi var..yürüyorum..karşıdaki ağaçlık bir yere kimi gidiyor, kimi geliyor..ayaklarım kuma bata çıka gidiyor..benim henüz gittiğim yerden yeni dönen Zekiye arkadaşımın parmağındaki çok iri beyaz inci yüzüğü görüyorum..sağ elime bakıyorum.. aaa.. benim parmağımda da zemini geniş, sedef renkli,  kenarları yumuşatılmış baklava biçiminde bir yüzük var..60 liraya almışım..o sedef gibi inciden mamul.üzerinde pembe ve gri üç tane inci var..inciler parmak hizama doğru dizili.. hiç benim tarzım olmayan bu yüzüğü, her zamanki gibi çok nankör olduğumdan J beğenmediğim halde almışım. çünkü o,çok değerli ve ben alabileyim diye fiyatı ucuzlatılmışmış.. Sevdiğim,bak ama ..madeni bile olmayan –iletkensiz- ışıldayıp parlayamayan- yaniii, renk bile veremeyen bir şey almışım değil mi?çok enteresan tabii..neden koskocaman tek taş bir cevher bana düşmemiş ki?:)... saflaşamadığımın delili değil mi?..illa içimde bir kum zerresi olacak..illa tanrısallık=secde-i ademiyet mevzuumuz devam edecek sanki..off!!. ahhh!!..

ve gözlerimi açıyorum Sevdiğim..ama gözlerimin önünde hani bembeyaz kumlardan faytonuyla gelen beyaz cellabesi içinde acaip  grimavi gözleri gözlerime giren adam vardı ya..işte o..hep aklımda ..onu hala tanıyamadım değil mi?

*Perşembe..bugün toprağa basıyorum..yerler ıslak..kil,çamur,toprak.elimde  dikdörtgen bir blok  şeklinde  killi kalıp toprak var..öyle duruyorum..Sevdiğim..bence daha fazla öğrenmesem iyi olacak değil mi?ben çok cahilim ve hiçbir ilme sahip değilim biliyorsun..hem hak etmiyorum da zaten..ve korkuyorum..ama bilmekten değil inan..sorumluluktan..ben sorumluluk istemem ki, kabul de etmem..ne olur?..lütfen..eğer öğrenmek yazgımsa lütfen sorumluluksuz olsun Sevdiğim..ne olur….birde herkesin altın-gümüş-değişik madenlerden tuğlası olur, benimki toprak.. ama, yani?..yaniii…



*Cuma.arkadaşım arabasının anahtarını  iki gündür bulamadığı için asasız Musa bizi tektaşa götürüyor..yolda arabanın lastiği patlamış ve metali yerden ateş çıkartacak hale gelmişti ki;çok tehlikeli bir yerde durup lastiği değiştirdi..işte sefer ayı malum :)  tektaştayız..neptün misali Şahinler hoca var: ”beni masalına yazacaksın değil mi ?”diyor..çocuk:masalımı buraya gelmeden yazdım, bitti..eğer isterseniz sizi de yazarım.. hoca:beni de yaz o hikayeye diyor yine..çocuk:peki..istediğim gibi yazacağım ama,tamam mı? hoca:istediğini yaz.tamam diyor ve anlaşarak,gülüyoruz Sevdiğim..ve bu bölüm özel istekle eklenmiştirJ merhaba hocam ve sevgiler…ve teşekkürler.. Sevdiğimmm..canımm..her şeyim..Senin sevdiğini nasıl ben seviyorsam, benim sevdiğimi de Sen seversin nasılsa değil mi?.ve çok enteresan ..aa..hoca Hüccurat suresininin ilk 9 ayetini seyrü sülükün meratipsel anlamını  anlattı..tabiiki Hz.Muhammed s.a.v efendimize karşı takınmamız gereken edebi..ALLAH la istediğimiz kadar şımarabilirdik ama O’nun mahremi olan Zat’a edebimizle yakınlaşabilir ve asla ve kat’a O’nun yerine kendimizi koyamazdık..dolayısıyle Sevdiğim, O’nun ayağının tozu olma şerefineyse nail olabilirdik vesselam..ve hücre içindekiler ve hücre dışındakilerde var tabiii..tabii ki Hocamız; topluluğa konuştuğu için, genel manalar üzerinde dolaştı..O, çok cömert biliyorsun. her öğrendiğini bizimle paylaşıyor.. bunu herkes yapmaz mesela..

şu hikayeyi de özellikle masalıma kaydetmemi istedi..Leyla  köyün gençlerine çorba dağıtıyormuş elinde kepçe ile..sıra mecnuna gelince ona çorba vermemiş ve kepçe ile vurmuş..Mecnun sıranın sonuna geçip yine ,tekrar tekrar aynı hakareti yaşamış..ve herkes ona acıyla karışık  hüzünlenmiş:”ya, yeter senin bu Leyla’dan çektiğin.. neden seni istemeyen birine kendine bu kadar zulüm ettiriyorsun ki “demişler..Mecnun:”siz manayı anlamıyorsunuz..Leyla hepinize çorba verdi ama bana çorba vermediği gibi, kepçesi ile başıma da vurdu.demek ki o da bana ilgi duyuyor.çünkü bana sizden farklı davrandı  ”..  yani Sevdiğim,Neptün misali hocam bunu boşuna söylemiş olamaz değil mi..Sende benim başıma sürekli kepçe ile vurup duruyorsun ya haniJ.şimdi hakikat hangisi peki?KEPÇE mi SENsin ,SENmi KEPÇE-İ MEZURSUN….kös sesi..düm teka düm tek..kaç ölçü birimi tabii müzikten hiç anlamadığım için bilemiyorum Sevdiğim.:)

Hoca gerçek irşadın 5. Mertebede başladığını söyledi..ve gerçek biatta o vakit olurmuş..o vakte dek  seyir yatay olduğundan mürid isterse yoldan ayrılabilirmiş ..ama 5. Mertebeden sonra bu çok zormuş.. çünkü dikey seyir başlarmış..(Sevdiğim bu arada, benim hangi esmada  ,renkte, müzikte ve değerde olduğumu hala bildirecek kimsem yok, biliyorsun değil mi?..en son aldığımız bildirgeye göre rengarenk takılmamız istenmiş..buna çingil rengi deniyor haberin olsun ve Seniii çingil renkinde seviyorumm ..yaniii..bilgineJ…bir buçuk biatli birinin de rengi bencede, buçuk renki cingil olurJ)



Hocamızın,Hüccurat suresi ile hz Meryem’i dönüşümlü anlatması da ayrıca şaşırtıcıydı biliyor musun Sevdiğim…sanki biri bizi gözetliyorduJ..Hz Meryem gönül.. gönül makamı tamam olunca, kalp çocuğu ruh doğarmış ve artık nefis den bahsetmezmiş sure..artık hz. İSA DOĞMUŞ çünkü.ve Sevdiğim ne tesadüf ki, hep hayret ediyorum..bu sahada, bize önderlik edecek gerçek mana adamları, çok nadir, tam kemal olarak yetişebiliyor biliyorsun..işte biz çok şanslıyız ya hani.. hocamızı ilk tanıdığımda ,O’na bilmeden götürdüğüm hediye tabakta; yunus balıkları ve ufak balıklar vardı.. benim o haftaki masalımın konu resmi de ,denizden insan balıkları sandalına çeken balıkçıydı ya..ve ben Sana delice hasretken hani; O’nun bize ilk dersini dinleyip eve döndüğümde, sabaha karşı ,kalbim dışarı çıkmış Senin adınla inliyordu ya birde..ve denizin içinde sayısız minik balıktık.inanılmaz zeki gözlerimiz vardı.. ve ben hangisiydim ya birde…ne dehşetti ve ne muhteşem, teşekkürler..

bu akşam ona getirdiğim hediye sembolüm ne biliyor musun?. Beyaz bir güvercin biblosu-BA kocaman sedef bir midye kabuğu-KA içinde bir avuç işlenmiş kristal-RA .tasarım: by Senin muzurunJ…..SEVDİĞİMİN HİMMETİ ALİYELERİ ÜZERİNİZE SAYABAN OLSUN EFENDİM demek  yaniii..belki de Şahinler hocamıza Denizden Gelen Adam demek daha doğru olur değil mi Sevdiğim..

*ve Sevdiğim dersin sonunda sorduğum sorular için pek çok teşekkür aldım…semarkant beni tebrik etti..siz Fütuhatı Mekkiye okudunuz mu? dedi..çocuk:hayır hiç okumadım.semarkant  : ” şimdi sizi çözüp anladım..siz Arabi hoca meşrebindesiniz..aynısınız..ama yapayanlızsınız.. kimse sizi anlamaz ki..bu acı verir..size bir kitap getireceğim..adı Neden Muhiddin Arabiyi Sevdim..onu okursanız size iyi gelecektir..hocamız sizin sorularınızı bilse de,bu toplulukta onu cevaplatmaz,engellerler..bunlar herkes için değildir”  dedi.Ya Rabbim..çok sevindim Sevdiğim.. ilk defa levheşimden bana haber veren olmuştu..ama sustum.çünkü geçen yıl yine böyle Arabi hocama doğru kaymak  üzereyken ,rüyamda mesneviden ve hz.Mevlana’dan devam etmem için uyarılışımı hatırladım  birden.ne yapiiim ama, çooook sevindim… teşekkür ediyorum..gece, aşık Murat ve Semarkantın eşsiz müzikleri ile sabaha doğru nihayetlendi..



  *ha, bu arada tektaş da, kardeşim bana çok özel bir hediye vereceğini söyledi Sevdiğim.. nasıl bir şey? dedim..her ne istersen o işe yarar..muhteşem bişi dedi..ben ağır mı,büyük mü?  dedim..hem çok büyük hem de elinde bile taşıyacağın kadar hafif dedi..eee dedim ,yoksa o meşhur cincirdan mı aldın bana?..her ne istersek o amaç için kullanacaktık ya hani..yok dedi kardeşim ondan daha özel..laptopmu aldın yoksa? dedi çocuk..hayır,daha değerli bir şey.. alll!!  ..bakk!!.aaa.!!.ne tuhaf ya huu.!!.Sevdiğim.. takvimi inkar edişimi yazıp gelmişim ve elime hediye olarak 2012 nin takvimi veriliyor..ne kadar değerli ki, diye bakıyorum.. hııımm..hımmm.:.)bu nadir ve çok değerli hediyem için teşekkür ediyorum tabii..bundan az sayıda üretilmiş.. bilmiyorum ,doğrumu?aslında Sevdiğim,ben  bilmeden masallarımda ,zamanın takvimine göre yazmış olduğum kişi ve olaylara çok defa şahit oldum, bildiğin gibi..korktuğum için hiiç bahsetmedim..bunlar nasıl denk gelip oluyor, hep merak ettim tabii..zamanı öğrenmek için takvime ihtiyaç varmış demek ki..Ahsen-i Takvim üzere yaratılmış her insan- Zamanın kaydı içinde O’nun dişlileri arasında un olurken, zevkten saatler geçmek bilmiyor tabiiJ
ve şimdi eğer benimde bir takvim suretim varsa Sevdiğim;o vakit ben artık hiiiiiç kitap okumasam,masal yazmasam,tefekkür etmesem ,sadece Ahsen-i Takvim üzere yaratılmışı seyretsem, O’ndan bana şerha şerha şerhi yansır mı ola?J!!!...

Cumartesi  öğlen vakti..Mısır’da bir müzedeyim..ama modern bir otel odası..bu zamanın insanları hadise çıkartmışlar..ölüler balkonda beyaz gömlekleri ile yüz üstü yatıyor..müzeden-içeriden, hiddetle birkaç mumya lahit(tam ortadan kapakları açılmış, dereceli sanduka ve sargıları gözükür  halde)ayakta dikey biçimde içeri giriyorlar..onları suçlayan bir adamı yargılıyorlar. öyle hiddetle acaip bir lisanla savunma yapıyorlar ki: karşılarındaki adamın, sanki vücudunun içinden menisi yükselip kusmuğa dönüşerek ve boğazına takılarak-BOĞULUR GİBİ- onu cezalandırıyor..ben o lisanı anlıyor ama sonra unutuyorum Sevdiğimm. O adamın,mumyaya karşı cevap verebilmesi mümkün değil..ve o ilahları temsil ettiği bugün bize söylenen mumyalar, savunma işlerini bitirince ,müzeye yerlerine dönüyorlar..ve müze bahçesindeyim.. Mısırlı Müslüman tesettürlü görevli bir hanım, bana,  henüz içi açılmamış deniz tarağı istiridyesi hediye ediyor..ısrarla  veriyor..üzerinde antik -soluk renklerde- bir kuş resmi çizili..aynından bir tane daha sepetten görüp alıyorum..çünkü edeben bunun parasını olsun  ona vermek istiyorum, ondan.ve sonra birden komşu arkadaşımı görüyorum ..Senin ona “şakkul kamer” hakkındaki emrini söylüyor..kıskançlıktan kıvranarak uyanıyorum tabii.. Sevdiğimm..ama bekleyeyim bakalım ne olacak değil mi?


cumartesi akşamı…yağmur..yollar
..((arabasının anahtarını bulan arkadaşıma  hayalimi anlatıyorum..onun böyle ilmi varmış biliyorsun.. benimse yok tabii..diyor ki :”onlar ayrıydılar ,artık velayet mirasını tamamen kopartmışlar” demek ki diyor..bende:” bu imkansız ki; o kopartmak istese de ,ne kadar güçlü olduğunu sansa da ,kopartamaz…o, sahip olduğunu zannettiklerine bile, oradan izin verildiği için sahip olabilir” diyorum..arkadaşım itiraz ediyor..ben ona katılmıyorum bu konuda Sevdiğim..))ve sevdiğimiz, çook uzakda bir yerde müzikhanedeyiz. . bize inanılmaz zarif davranıyorlar.. kaç ay oldu..artık istersek haftada iki gün bile gideceğimiz  yakınımızda bir araba dahi çıktı ..onlara, bizleri de,  ne zaman istersek oraya getirmeleri söylendi..burada sohbet muazzam.. anında naklen yayın gibi tecelli ediyor biliyorsun..havasında aşk var ,o yüzden sanırımJ

*Sevdiğim..ben burada Kelime-i Tevhidle alakalı çok acaip şeyler anladım..ve sabahki rüyamla da tabii..bak şöyle idi..o mumyalar demek istiyorlardı ki..biz binlerce yıldır diriyiz..ve sizden haberimiz var.. siz bizi yargılayamazsınız..siz bizi ancak sizin ölçü bilgilerinize göre yorumlayabilirsiniz..bizi rahatsız etmeyin,bizi rahat bırakın..bizim inancımız bize, bizim devrimize, bizim zamanımıza göre olan bir tecelliydi..ve biz binlerce yıl bize öğretilen ve yaşadığımız ve inanarak  öldüğümüz halde yargılanacağız..ikilik,çokluk olmasaydı siz asla birliği ,tevhidi ,anlayamazdınız..Sıfatlar olmadan& Zat ı bilemezdiniz..BİZ LAİLAHEİLLALLAHız..sizin tekamülünüz için alt yapıydık..ve sizin şimdiki halinizede..

ve Sevdiğim..” şakkul kamer "den ben göz değmesi-kıskançlık –nazar anlamıştım aslında biliyor musun ..ilk hissim oydu..işte oğul Horus’un bir gözünü amcası karanlığı temsil eden set parçaladığı için; ona ,baba Osiris kendi bir gözünü veriyor ya hani..ve horusun adı artık  HorusRA oluyordu..ve bir gözünden güneş bir gözünden ay olarak bakıyordu..

İSRAseyirle  gece yürüyüşü..isimlerin anlamlarını-seyrü sülüğünü-RABbin GÖZÜ ile  seyrederek tekamül etme....birleme....seyir= gördüğünü aynel yakın yaşarken bilip anlamak da demek olduğunu burada idrak ettim, sayende, teşekkür ediyorum..ve Kelime-i Tevhidin ilk bölümü Lailaheillallah ın=  nirvana-osiris-HİÇliğe denk geldiğini de; geçen gittiğimiz bir mekanda, sandalyeler üzerine konan, sarısı daha fazla olduğu için  orman yeşilinden daha güzel tondaki bir kitapçıkta okudum SevdiğimJ..ve gece anladım ki; MuhammedürRAsulAllah  ikinci kısım olmasına rağmen, birinci kısımdan ayrı değildi..bu bir dairesel seyirdi.helozonik bir yükseliş..dereceli..ama halaka halaka..HİÇliğine gelen ve  AYN’el  YAKİN müşahede ile bilip- görüp –hissedip- anlayan -KULluk makamı olan BAKA ya geçebiliyordu ki ;bu Muhammed-i Nuru keşfedenler içindi..maddi her şey topraktı ve yokluğa-TOZ olmaya mahkumdu.. yoktu.. hiçti..var olan sadece bir ve tek O’nun  NUR’u RA idi vesselam…


işte sabaha doğru eve dönmemiz lazım..komşu arkadaşımla benim yol kaybetmemiz çok meşhurdur mesela Sevdiğim, de ,bu defa acaiptiJ.. karşıya geçerken bir anda kendimizi Üsküdar Harem’de bulduk..panikledik..”biz nasıl buraya geldik” diye.. oradan yokuşu çıktık....aa..az evvel,çok korkunç bir kaza olmuş..henüz,şimdi, 4 araba birbirlerini darmadağınık etmişler..yolun ortasında öylece bakıyorlar..vee.. aaa bir anda İdealtepe’deydik..bu kadar kısa sürede yine aynı yere nasıl dönmüştük ki..saate baktık..müzikevinden çıkalı 10 dakika ancak olmuş..belki 15 dakka diyelim..arkadaşımın  aklı durdu..benim aklım zaten hiç yok biliyorsun:)..arabayı çekip biraz bekledik.. yola çıktık..bu defada evimizi kaybedip, taaaaa ilerilere doğru gittik..sonra yolu doğrultup evimize vardık... 

işte sonra öğlen vakti  şöyle uyandım…benim sevdiğim gibi kocaman mutfak salonumdayız.. akrabam ve eski okul arkadaşım Hanife Güler ve arkadaşım yan yana sağ yanımda koltukta oturuyor..ben ayaktayım..sol yanımda, misafirlerimin tam karşısında,” onu yanlış kullanıyorsunuz!..” hitabına maruz bıraktığım;  elinde tutarak gösterdiği halde  hilye-i şerif takvim tablosunu bana vermeyen oturuyordu Sevdiğim..(o zaman vermediği hilye-i şerif takvimim aynı bugün geldi, ne tuhaf değil mi Sevdiğim:)o kendisini savunuyor..çok üzgün..anlatıyor..o karşısında oturana  aşık..ben ona kahve yapmak istiyorum..kahve kavanozuma bakıyorum.kahve ve toz şekerini karıştırmışım, kahveye benzemiyor.. yeni kahve eklemek istiyorum..mutfağımın duvarları omzuma kadar orman yeşiline boyanmış..üstü sarımsı bej.. (amazon yeşilinin mavisi daha çok olduğu için ,dikkatini çekerim ki,boğucu bir yeşildir buJ)  arkadaşım o anlatandan dolayı hüzünlü..onların birbirlerine muhabbeti yüksek biliyorsun..gelip bana yeşil duvarımı gösteriyor..sana bu duvara altın varakla boyanmış bir VAV  harfi hat levhası vermek istiyorum..ama arayıp bulmam lazım diyor..(o VAV hat levhasını arkadaşıma, o vermişti ki, biliyorum ) bende:istemiyorum, eskiden benim evimin her yeri hat koleksiyonu ile doluydu,benim için önemli değil diyorum..ve Gönül anneye bu anlatılanlarla alakalı ; o kişinin özür mektubunu yazıyorum bir yandan da Sevdiğim..hem hediye siyah bir yelekde yollayacakmışım ki omuzlarında böyle derviş yeleği gibi şeyler var ya, ondan(ve gerçektende bunu yapacağım biliyor musun Sevdiğim..çünkü o yeleği  kendime almıştım ama  bana çok büyük geldiği için ona niyet etmiştim. öyle duruyordu, bu hafta yollarım inşallah..J)


Hurşidimden Mürşidime bir tutinin güncesi..evvet.. masalımızın antik esma mitolojisi seyrü seferü dersimize devam ediyoruz Sevdiğimm.. konumuz DOĞUM..geçen sene ölen takvim bu sene yine doğdu mesela J..ben ne saatlere nede takvime inanırım biliyor musun Sevdiğim.. senelerdir saat kullanmam,takvime bakmam..sadece lüzum hissettiğimde kullanırım..çünkü  eskiden her ülkenin takvimi başkaymış..ama şuan egemen güç batıda olduğu için, eski pagan düzeni takvimini yaşamak zorundaymışız..mesela benim BabAnnem  okuma yazma bilmez bir köylü kadındı..ama güneşe bakarak namaz saatlerini bilir,havaya bakıp yarınki hava durumunu anlar ,rüzgarı dinleyip  yönleri ve rüzgarların adını söyleyebilirdi.. tarladan kaldırması  gereken şeylere ve ürünlere ne yapması gerektiğini de böylece tahsil ederdi.. tohumlara bakıp hangi bitkiye ait olduğunu,hangi hayvanın döl vakti olduğunu da bilebilirdi.. tabiatı ve zamanı harfsiz sözsüz okuyabilirdi..çünkü o hemen hiiç konuşmazdıJ. ve geçmişin insanları hep böyle idi…onlar bilge idiler .. öğrendikleri her şeyi hayata geçirebildikleri için sembolleri de eşyalarından seçmişlerdi..

onlar alfabe için acele etmiyorlardı..çünkü kainat bir kitaptı ve içinde ki her şey bir sembol lisanına haizdi.. elinde, Osirisin belkemiği ile İsisin düğümü DNA(ÇİFT SARMAL) olan ankh= FATİHA ANAHTARInı almış kişiler için her şeyi açmak zaten kolaydı ve işleri de buydu…ve kainatı okumak için ankh-fatiha anahtarı O kilidinde çevrilerek besmelenin B sinin zuhuru için çalışılırdı..iş.. emek..  tertuzu …


ve ÖKÜZ…8-arapça çatı-çadır misalidir..(OKUZ-oklaşmak-VAHYe mazhar olup aklı MAAT leşmek demektir..hak ile batılı ayırt edecek hale  getirilmek..)eski mısırdaki adaletin sembolü tanrısal maat de CebRAil ilmini temsil ediyordu ve nihai karar akılla değil vahiyle alınıyordu..işte o yüzden de eski mısırda ölüm ötesi için maddi beyne ihtiyaç duyulmuyordu.. çünkü, vahiy kalbe geldiği için, esas Akl-ı Küll -soyut kalp -gönüldür.. ve onun FuAd noktası ; eskiden RA’nın GÖZÜ ,bugün bizim GÖNÜLGÖZÜ dediğimiz şeydi..ve gerçek beyinde burasıydı…mesela beyni zikir olmaz …ama kalbi zikir olur değil mi SevdiğimJ…çünkü beyin araçtır ama KALP AMAÇTIR…kalbimizin anladığını yine dil=gönül kabesi ile söze dökeriz gibi gibi…

 iki boynuzu bakara sığırı da A-ELİF  HARFİ (RAHMAN)oluyordu dolayısıyle.. BAKARA insana yardım eden en büyük sermaye idi o vakit..bugün bakaranın sadece adı: insan-para-makam-ilim-eşya-araba-uçak-sanayi-iş gücü olarak değişmiş olsa da kullanım manası ile insan BaKaRA sı hep aynıdır vesselamJ.
ve eski bilge insanlar için bu harfin(A-ELİF) -(8 )-(RAHMAN) evin çatısı direğinin içinden geçen tam zıttı olan :İSİS YILDIZI (7) - (RAHİYM) ,KÜB ,GÖNÜL oluyordu. .bunu söylemelerine gerek de yoktu.. çünkü yaşıyorlardı…. ve yaba-kürek-otağ-evin direği belkemiği merdOK  baba-RAHMAN dı..ER di..erlik di. ..ve su küpü  RAHİYM ,kalp, kadın evin ve her yerin efendisiydi..susuz bir hayat olamazdı.. 




kuştüyü OK..adalet ve hak ile batılı ayıran otorite babaydı.ve okun saplandığı kalp -babanın otoritesini yumuşatan anneydi…ve ikisinden çıkan şualar çocuklarıydı.. bunlar onların fiilleriydi=Süleymanın mührü BismillahirrRahmaniRahim..
bu sembol lisanı konuşmadan binlerce yıl bayraklarına, halılara, kilimlere,duvarlara,küplere , tabak çanağa, eşyalarına çizdiler ,çizdiler..ama biz hep onları cahil,geri kalmış ,ilkel sandık.. halbuki İLK EL in kıymetini ancak sıfatlardan zata varan antikacı bilir değil mi?.alıcıya göre verici olur zaten…çok ilkeliz  ama ilkeli ve erdemli henüz değiliz, değil mi Sevdiğim?


ya bizz… bize,medyamızda ve okullarımızda yöneticilerimiz(az kısmı müstesna) şimdiye dek hep dediler ki: eskiden biz kara cahildik,toplu iğne bile yapmayı bilmiyorduk..simsiyah çarşaflar içindeydik,herkesler bizle alay ederdi..şimdi herkes okuyup yazıyor ve moderniz.. çağcılız..asriyiz..başka ırkları;  yaptıkları katliamlarla yok eden ,lisanlarını kültürlerini çalıp onları kimliksizleştirerek  teknolojik oyuncaklarla beyinlerini uyuşturan,gösterdiği çirkin görüntülerle kalplerimizi kör eden, sürekli insanlık suçu işleyen, vampir ,hırsız, hür ülkeler gibiyiz... artık onlara benzedik ....biz şimdi bedeni medeniyiz değil mi Sevdiğimm....

oysa bugün geldiğimiz nokta ise şu oldu.. şaşırtıcı ,tüyleri diken diken edecek kadarda acıydı.. geçmişle asla bağımızı kopartamayız..çünküü,  köksüz ağaç ,yaprak,meyve  olmaz. köklerimizle varız ve meyveler olgunlaşıp, kopup, işini bitirip ölünce, yine köklenerek doğarlara misaliz..işte sadece bu yüzden inşallah okullarımıza Türk Osmanlıcası lisanı dersleri konur ve amin..osmanlıca adı bazı kişilere gıcık yapabilir tabii ..adını değiştirir, hamburger çocukları için  Amerikan  bilgisayar yazılım Osmanlıcası deriz belkiJ……ve o zaman herkes dedesinin mezar taşını ,mektubunu ,tapusunu,geçmişinin evrelerini kolayca okur yazar çizer=YAŞAR VE ONLARLA ZENGİNLEŞEREK ÜRETEREK DAHA GÜZEL ÇOĞALIR….

bugünkü bilgisayar programları geçmiş atalarımıza IO mağlup mesela değil mi Sevdiğim… ama biz 2012 =O yılında tamamen O yılına da girdik belki de..hepimizin bel küreği var nasılsaJ..


Sevdiğim, biz geçen yıl İstanbul tarihi dersimizin yerinde keşfi için Beyoğlu gezisi yapmıştık ya..işte binlerce yılın birikmiş kültürünün,sembollerinin,estetiğinin,inançlarının mükemmel ahenkli birliğini ilk defa orada görmüştüm hani..ve sonra 60-70 yıl evvel; bir gecede, binlerce yıllık kültür mirasımızdan öksüz ve yetim bırakılıp, o kara tahtadaki LaTin harflerine mahkumiyetimiz başlamıştı haniii..ve işte Beyoğlu’ndaki bu yeni dönem binaları  şöyle haykırıyordu:ben yontulmamış kalas-kütük odunum..ben, o, bugün adı bile anılmayan” İslam-Ezan-Hz. Kur’an düşmanı” bir adamın ve yandaşlarının  ESERİYİM.. ben, bugün, ismi  faşizimsel koministizmi  bile kalmayan milyonları katleden,kültürleri yok eden rejiminin betonarme işaret taşıyım.. ve sizin içinizi oydum-sizin içinizi  kültürünüzü boşalttım-birbirinize sizi düşman edici ayrılık nifak tohumlarını ekip yaydım,besledim ,büyüttüm diye nasıl bas bas bağırıyor değil mi?çünkü o adam duymadığı için, biz halkını da asla duyup  anlayamamıştı..kör peygamber varmış ama asla sağır peygamber olmamış mesela….”

 *ve geçen bir dostum şöyle dedi:yabancı bir ilim adamı bir toplantıda eğilerek bana şunu fısıldadı..”sizin en büyük hatanız Latin harflerini alırken geçmiş alfabenizi ret etmenizdir..eğer bugün sizin çocuklarınız  Latin harflerinin yanında geçmiş lisanına da sahip olsaydı, bugün, dünya üstünde sizin seviyenize kimse erişemezdi..”

İşte Sevdiğim..konumuz DOĞUM.bazen, çocuk babanın sırrıdır dan dolayı peygamber –evliya  -alim çocukları ,kendi mirasçıları olabildiği gibi, bazen de tam zıttı ile zalim birer cahilde olabiliyordu..bu her şeyde böyledir..ülkelerde ölür ve yeniden doğarlar.. her yükselişin bir batışı vardır..her kıta zamanla batar ve denizin içinden başka bir kıta yükselir Jdenizin içinde magma kaynar..su da yanar ve hayat bu aşkın içinde ilk başlar….her doğan ölür.. çünkü GÜNEŞİN DOĞASI BÖYLEDİR..KELİMELERDE  DOĞAR VE ÖLÜRLER..manalarda- BATI-BATINIMIZ-İÇİMİZDEN DOĞARLAR VE ONLARI AĞZIMIZDAN  dilimizle SÖYLEYEREK DOĞURURUZ..ve dilde küreğe benzer..dilin kemiği ise yok..o sapsız merdOK turJ…ve doğan –ağzımızdan her çıkan sözcük bizim yüklediğimiz güç kadar farkındalık kazanarak bedenlenir..işte bizim mana çocuklarımız batınımızdan böyle fiiller halinde şekle dönüşür.. her an tövbede olabilmemiz, işte bu bilmeden yaptığımız kelebek etkisi  farkındalığı içindir.. buda insanca bir yaratımdır..insan yeryüzünde Allahın halifesi ve vekilidir..O ALLAH,daha dilerken, anında, bir insanı yaratırJ ..önce sessiz sözsüz kitabından okur-diler-irade eder..latif levhası-kartuşu-çipi gelir..ve latifi..ve latifede fena olur..İNSAN ANCAK İNSANDA FENA BULUR& İNSAN ANCAK İNSANDA BEKA BULUR..

((Hz. Meryem a.s ın esas mucizesi babasız bir erkek çocuk dünyaya getirmesi sırrındadır..bir kadın tek başına ilmen üreyebilir.. ama bu ancak kız çocuk olurdu.yani “AnneAnne XX” misali..ama erkek çocuk “BabaAnne XY “misaliydi..))

ama bu dünyalı BEŞER İNSan: bir erkek,bir kadın ve ikisinin birliğinden bir  çocukla ancak yaratabilir = BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM..bu ” KÜN=kaf ile nun” emrinin şerhi gibidir aslında.. anlayabilirsek mesela..KÜN  bir tohum olsa..o tohumun gittikçe şerha şerha açılan,  büyüyen, dal, budak ,kol salan ağacı bizdik..rüzgarlar eser ve tohumları taşırlar..bütün varlığı var eden nefesin rüzgarıdır..o hayata her an nefes-i hawa üfler..sabah onunla bad-ı sabadan haber verir..taptaze,capcanlı bir soluk bir sefer sizi yalar geçer..aldığımız her nefesi hikmetin içinde bir toprak zerresi tozu da yutarız..ve belki de o bizimle olması gereken şeyin levhasıdır..

ve Sevdiğim ben Seni işte ilk böyle tanımıştım hatırlıyor musun?..ve Sen: işte, tüüm varlığın sesini nefesine alıp katarak tüm güçleri  BİRLEŞTİRİP  taşıyan Nuh’un gemisiyken-HU iken ben Sana aşık olmuştum..içinden geçmişten bugüne tüüüm yaratılmışların sesleri geliyordu..ben yeryüzünde Senin  bulutunun altında korku ile koşuyordum..Senin o kudretli sesin bu rüzgar-tohum bulutunun hükmedeni olduğunu söylemeden anlatıyordu…ve yüksek sesle şu söyleniyordu..Allahümme salli alaaaa seyyiidinaaa Muhammediinnebiii ümmiyim ve alaaa aaaliihiii ve sahbihii ve sellimmmm… pencerem rüzgarla sonuna dek açılmış,kapılar şiddetle çarpmış,yağmur uçuşan tüllerimi ıslatmıştı…nasıl dehşetle yataktan fırlayıp pencereyi kapatmış ve sabahın apaçık aydınlığını bir anda kapkara geceye çevirişini izlemiştim değil mi?..ne gündü Sevdiğimm..ve ben şimdi senin şımarığın olarak ;SENİ HER HALİNDE HER ZAMAN SEVECEĞİMİ YİNE SÖYLEMEK İSTİYORUMM…

insanın ne doğumu nede ölümü hiç bitmeyecek belki de..çünkü maksat devamlılık.. süreklilik..nazar berkadem üzere olmak..ve şimdi…hepimiz elimizdeki çaya,kahveye,yemeğe bakalım..onlar tohumken toprakta ölüp  yağmurla tekrar dirildiler değil mi?..toprağın içinde ölen tohum yeryüzüne dirildi bak ..şimdi…aaaa..dalken ölüp yeşil yaprak verdi..yeşil yaprakken ölüp çiçek olarak doğdu..çiçeklikten ölüp meyve olarak doğdu ve ağaçtan öldü bir ailenin rızkı için para olarak döndü..onu satın alan kişide,yenilerek öldü.. aynı zamanda,artık o adamın gören gözü,tutan eli,düşünen aklı,anlayan kalbi olarak İNSAN OLARAK DOĞDU..ve gerçekte, onu yiyen adamda, aslında o meyvede öldü..meyveyle birleşerek –meyveyi tevhidi vuslat ederek meyve oldu
J..bitki iken, hayvani yaşamımızdan ,insanlığa tekamül etti...


mesela sevgili Nasreddin hocamızın kazan doğurdu ve kazan öldü hikayesi de buna izdüşüm olabilir..tefekkür bir zevktir..canımız ne isterse alır tüüm aşamalardan geçirir ve yine en başa döndürebilir ve yine alır değişik yerlerde seyahat ettirerek ,her yola sokup çıkarıp ,onu en sonunda temizleyerek ve bu olgunlaşmış, feleğin çarkından geçmiş-her renkten ve sesten ve her kokudan bize hitap edebilen has cariye hesabımız olan şeyi baş tacı edebilirizJ.. =muzurun…ama masumiyet kadar güzel hiçbir şeyde yoktur ….da ..deriz..


günümüzden, yeni tür evrimleşmiş bir insanı inceleyelim mi Sevdiğim?..o bir vücut dönüştürücü..genelde Amerika da yaşayan  yeni  tür bir nesil.içlerindeki hayvanın gücüne yenik düşmüş alt tür bir sınıf=hayvandan daha aşağılar..….içlerindeki hayvana benzemek için vücutlarına sürekli ameliyatlar yaptırıyorlar..yaşadıkları ülkede bu dönüştürme ameliyatları yasak olduğu için Meksika ya gidiyorlar..onların çoğu çok kültürlü,zeki,yaşanacak her şeyi yaşayıp tüketmiş, heyecanları kalmamış en bedeni medeni insanlar.o yüzden de bedenlerinden nefret ediyorlar.içlerindeki yaratık her an vücut bulmak istiyor..önce dövme ile başlamış hepsi.. sonra o yetmeyince dağlatmışlar kendilerini..ama buda yetmeyince deri altına kesip biçilerek metal parçaları koydurtmaya başlamışlar.aksesuarları da var,,hayvan postları,kuyruklar,boynuzlar,kulaklar, yüze takılan tüyler..internette kendi gibilerle grup kurmuşlar  ve arada buluşup gizli toplantılar yapıyorlarmış.. bunu bir belgeselde izlemiştim Sevdiğim..insan hep hazları peşinde gider ya hani…bunların hiç birisi o korkunç işkenceli ameliyeler esnasında kendilerini yada derilerini uyuşturtmuyorlardı  biliyor musun..çünkü o acıdan çok büyük zevk alıyorlarmış..sadece o yüzdenmiş her an daha yüksek ,daha ağır bu işkenceler..hz Kur’an da der ya haniii..tadın azabı..onlar cehennemi tadacaklar..demek ki her varlık kendi içindeki manayı açığa çıkartmak için yaşıyordu.


ve Sevdiğim ben Senden şunu öğrenmek istiyorum,lütfen.. her varlık içinde Zerre-i Maya-ı Tohumu Muhammediyet  taşıyor ve onu açığa çıkarmak istiyordu ya..biz bu alemde aslında şerh edilmiş bir kur’an-ı kerimdik de..ama anlayamıyorduk değil mi Sevdiğim..işte bu vücud dönüştürücüler yada onların başka türü; genetikle-tohumlarla-beyin proglama-hafıza teknikleri ile oynayarak  insanlık suçu işleyen dünya bilim adamları kimlerdir?”bu tür varlığın içindeki de hakikati Muhammedi nur ise, o zaman ,diğerleriyle arasındaki fark nedir Sevdiğim?”... inşallah öğreteceğin şey acısız ve kolay ve anlaşılır olur ve aminnn…

…ve DOĞUM A ESKİ MISIR DAN DEVAM.. ((… sadece hathor rahibeleri fahişelik yapabiliyordu..birde asla başkasına izin verilmeyen bir hakları varmış bu rahibelerin.dövme yaptırmak.. dövmeye eski mısırda çok kötü bir suç olarak bakılırmış normalde..buda bana tuhaf geldi mesela…)) Sevdiğim eski mısırda duvarlara işlenmiş doğum sahneleri beni çok etkiledi.isis-hathor tapınağı aynı zamanda doğumevi gibiymiş mesela.. TAPINAKTA bir MİHRAB düşün..dapdar..işte doğum yapacak kadınlar, eğer, evde doğurmayacaklarsa bu hastane tapınağa gelirler ve hathor rahibeleri eşliğinde, bu tek kişilik mihrabın içinde , doğum taburesinde oturarak doğururlarmış..ve Sümer de iştar ın aynı böyle mihrabın içinde oturmuş doğum sahnesi var..bence bunlar çok anlamlı Sevdiğim.. anlıyorsun değil mi?


orada bir duvar resminde bir çocuk doğuyordu..işte o çocuk o hali ile skarabe-yengeçe benziyordu Sevdiğim..çok enteresan geldi bana..ve Sümer de takvim marduk la mart-nevrozda başlarken- Babil astrolojisinde takvim marduk=tammuzu= ball yani temmuz ayının sonuna doğru başlıyordu..buda ;birinin, doğum ve bu dünyadan ayrılma tarihlerine nedense denk geliyordu SevdiğimmJ..ve eski mısır da çizilmiş en eski horoskopta da anlaşılamayan bir biçimde yengeç neredeyse en içteymiş..ve boğa takım yıldızı ile yengecin şira- siruusla alakası da varmış..işte Sevdiğim çok sıkıcı olan astrolojide de bu konuyla alakalı ancak bunları öğrenebildim….ama dün birden aklıma çintemani den dolayı bir şeye bakmak geldi.. Çin yaratılış mitolojisini el mürşidi aklı maaş google efendimden tıkladım…ilim Çin de de olsa gidip alacaktık ya hani..masalım bitiyordu ve ben hala Çin’e çintemani masalımdan beri gitmiştimJ..orada ne buldum bak..şahmaranımı tabii..ama orada daha farklı yani..anlamı ise bence aynı….


((Nu-gua: İnsanları yaratan Tanrıça. Efsaneye göre, Pengu Yin ve Yangı oluşturduktan sonra ölür. öldükten sonra sol gözünden güneş, sağ gözünden ay, kanından denizler, saçlarından ormanlar, gövdesinden yeryüzü, son soluğundan da rüzgarlar meydana gelmiş. Daha sonra çürüyen bedenimde kaynaşan böceklerden de insanlar oluşur. Zamanla gökyüzünün bir bölümü denizlere düşerek insanlığı yok etti. Bunun üzerine Tanrıça Nu-gua, yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı.Tanrı Fu Xi onun kocası ve kardeşidir. Kardeşi gibi vücudunun aşağı kısmı ejder şeklindedir. Nu-gua bir elinde yerin sembolü olan pusula tutar.”alıntıdır” ))



haaa..bu arada Sevdiğim,bazen yazdığım şeyler karşıma çıkıyor ve bende onları masalımın hediyesi olarak satın alıyorum ya.:) Salı günü pazara gittim..aaa..Mardin’ den bir adam bakır getirmiş..öyle tuhaftı ki..ona gülerek işaret ettiğim şey için şöyle dedim:o soba bacası kapağı  ne kadar? Adam cahilliğime acır gibi:o baca deliği kapağı değil hanımefendi..o kalaylanmış bakır üzerine dövme, siyah kalem işi şahmaran tablosudur dedi..çocuk gülerek:biliyorum …onu almak istiyorum dedi.Sevdiğim teşekkür ediyorum..üzerinde birde Mardin hatırası yazıyor biliyor musun..ve şahmaranın başındaki tacı “iç içe üç hilal-çintemani “yani sancak için çizdiğim modeldi..ve şahmaranın kuyruğundaki erkek yılan başında da başka türlü bir  Rumili taç vardı..ve ikisinin tam orta üstünde bir gül yapılmıştı..onu eve getirdim ve Şeyh Şaban Veli hz tam karşısındaki tesbihçi dedeye;bir vakitler ben çocukken, boyarım diye yaptırttığım –geçmişte yaldızladığım yekpare daire çerçevenin tam içine yapıştırdım..şimdi tabloma baktım:en az 25 yıla, binlerce sene sığmıştı yani..benim ŞAHMARANIM  İslam dairesine girerek HALVETİ  OLMUŞTU..şimdi çok hoş bir hatıra olarak bize bakıyorJ.

başkaa.mesela aldığımız her nefes havada ölüyor bizde ise doğuyor..verdiğimiz her nefes ise bizde ölüp havada tekrar hayat buluyordu..yani ölüm ve doğum kaçınılmaz bir biçimde her an bizde vardı..biz bilimsel olarak da bugün bilinen zerrelerin bir vücut halindeki camisiyiz..ve her an Cuma olup toplanıp, cemi vücut halvet olup, anlayamayacağız kadar anda dağılıp –çözülüp, yine aynı hızla, her an kıyametimiz kopup, yeniden inşirah olup, inşa olan insan binalarıydık..mesela Arapçada fiil çekimleri olan emseleye de bina denir değil mi Sevdiğim..your for exempel..muzurum,muzursun,muzuruz,muzurdular..muzurdadılarJ

eşeyli üreme ve eşeysiz üreme,baskın bezelye ve baskısız bezelye durumları da var tabii..bizim cilt derimiz her gün dökülür.. mesela benim en büyük baş alerjim kendi dökülen bu derilerimeymiş…işte o yüzden kendimle hiç geçinemiyorum yaa.. ve yeni cildimiz bize yepyeni elbisemiz olarak merhaba der..üzerimizde her an  eşeysiz bir halde çiftleşen sevgili hücresel dokularımız; nasıl bizim iç organlarımızı kimseye göstermemek için bizi süsleyip giydirerek örtüyorsa=sürekli bize giysi dokuyorsa, işte bizlerinde bu manaya-bu idrake  erdiğimizde hücrelerimizin mahremiyetine saygı duyup onları örtüp giydirip  namahremden sakınmalıyızJ….böylece Allah emretti  diye konuya inanıp vakıf olamayanlar; bilim, teknik ,beyinsel takıntısı olan kişiler dahi, belki ,laboratuar deneyi ile ispat edilmiş bir emre iman ederler.. GAYBE İMAN ETMEYEN AŞİKARA HİÇ İMAN ETMEZE EN GÜZEL TEST DELİL BENCE ŞİMDİLİK BU yetersiz idrakimdir Sevdiğimm
..…
bu bilimsel ve irticai  bir kasıtlı anlam değil..ama bizi getirdiği nokta irtica..yaniii..bana irtica et…İRCİİİ…dön gell..gell..bana gell..:)nasıl gel..dönüşerek,idrak edip,seni bırakıp BENİ anlayarak gelll…
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
8.1.2012