"Aşk, ne de güzel bir günahtır ki, /Ona tövbe etmek kafirliktir./ O, öyle bir günahtır ki, ne arkasında kaçıp kurtulacak bir yol vardır,/ Ne de önünde oturup dinlenecek bir durak var.'' hz. Mevlana
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.. teşekkür ederek başlamak istiyorum. insan güzel bir ruh gördüğünde,ruhu baştan aşağı o ışığın aşkına boyanır ya, işte öyle bir şey bu. o ışığın yansımasıyla beden dirilir, güzelleşir, ruh sâfâ bulur, aşk tazelenir .. “Sevgiyle ….” denilenerek yarım bırakılan adsız noktaların boşlukları ,her an yeniden yeniden isteğe göre doldurulur doldurulur, içilir..ruhum bedenimde sevinçle ışıldarken, dudaklarımda tatlı bir gülümseyiş var.. aynaya bakan ben, şimdi yine kendimin güzelliğine hayranım ama kısa sürecek bu ihişamın acil şifalı sâfası içinde sarhoşum.. buna da şükürJ..
geçen üç hafta, pembecik geldiği için çok yoğundu.hızla kaydediyorum ki, asıl; Seni belki de tamamen benden koparacak kitaba geleyim. lütfen neşeni bozma!.ne olursa olsun canımı yakma olur mu?!.şimdi yavaş yavaş sakince, bir kahve veya bir sigara ile bunları okumalısın. Unutma!.. keskin sirke küpüne zararJ..
13 aralık Cuma akşamı bir telefon geldi:”ben karşıya müzik okuluna gidiyorum. hazırlan seni alacağım” diyor.” peki ama pembeciği de alalım “diyorum..o,5 mayıs evliyalar haftasında hz pir caminde, sabah namazında gözlerinden avlanan, Orada, o anda ,yeni tanıştığımdı.. o ,taa Ankara’dan gelse de benim semt komşum çıkmıştı J. tesadüf işte!. şimdi, onun artık kayıtlı olduğu musiki okulundayız.. aaa hepsi burada, bu ay ki Mevlevi konserleri için ayin çalışıyorlar.gözlerim doldu.hz pir Mevlana beni hiiç unutmuyor şükür .. madden her imkanım elimden daima alınsa da, yeteri kadarı da lütfediliyor.. duyduğum müziğin ilk sesi ile, ruhumun sarkaç ipi anında salındı .durduğum yerde dönmeye başlasam da, yine bu zevkime az sonra el konuyor.ama Sevdiğim!? ben ne zaman döneceğim?!!
15 aralık Pazar..rüyamda Konya’da bir otele çocuklarımla yerleştirildim.. otel küçüktü. altı semahaneymiş ve Sen benim geldiğimi görünce orayı terk etmiş, yabancı sema efendilerine bırakmışsın.bunu anladığım için çok üzgünüm, o gezmeleri yaptığım için hala kızgınsın ve o yabancı dervişler yerde halaka-ı dairedeydiler. .bu dünya milletlerinin değişik semaları var .odaların duvarlarında anlatamayacağım desenli, parlak renkte, ebruya benzeyen ama asla ebru olmayan muhteşem resimler asılı.. bir servis aracı geldi, bizi Konya’da gezdireceklermiş ki ,uyandım.. ve bu öğlen vakti..Musa bey, pembecikle beni alıp Salahi Bey’in basımevine götürdü..az sonra nakşi üveysi Eril baba ve halveti ramazani A.Bektaşi baba da teşrif ettiler. Ruhani yanı ağır basan ev sahibimiz çok cömert, ince ruhlu, zarif, sohbetse harikuladeydi. Selahi Bey koleksiyonuna muhteşem kapılar eklemiş ki, bende bir kapı ve eşik severimdir zaten. ama eşikler mermer ve binlerle senelik olup halen üzerine basılacakJ.. sohbetin bir yerinde Salahi Bey, bundan iki ay evvel bir melaminin başka bir şehirden telefon açarak,” Ali göründü gözüme” kitabını istediğini ve başkada bulunmayan o kitabı halen almaya gelmediğini söyledi ki, malum kitap” ANKÂ-YI KÂF-I LÂHUT KELİM-İ SİNA-YI CEBERRÛT… .. ..” idi J..Allahım ya..benle ne acaip bir oyun oynuyorsun ah bilsem! dakka bir!! o kitap benim içindi anladım ve kitabımı istedim.. dolayısı ile o muhteşem şey benim oldu Sevdiğim.
KADİRİ GÜLÜ |
Ya Rabbim! bana bu Ali Kitabını daha kaç türlü
okutacaksın bilmiyorum ama her defasında bin defa dinden azad olup, tekrar iman
tazelemem gerekiyor haberin olaJ!!benle
kedinin fare ile oynaması gibi oynuyorsun.. Sana her dem iradesizim .elimde bir
şey yok..bu masalın sonunda yine iman
elden gitmiş olacak ve ben, Sen kabul etsen de,
etmesen de, iman tazelemek için bir daha Sana biat edeceğim.. lütfen kalbini
bana hazırla. o kalp ki ,verildiği kişi eli ile, yine Sana hediye
olup sunulmuştu. o kalp ki, kırıla kırıla yamalı bohçaya dönse de, her kırığı
yine Senin adınla ellerini kulaklarına bastırarak, içinden yükselen o basıncı
ötelemekte.. bir gün o nokta-i vücud bingbang olduğunda, yine her parçası Senin için Sana yönelip, Sana semâ ve senâ ile dönecek
,dönecek,dönecek....
Sonra, bu mekanın müze odasına geçtik.. Eril babanın müzisyeni Alpesed bize harika bir şeyler geçti..sohbet ve mekan akşama dek bizi demledi. buradan en mutlu ayrılan ise elimde yeni bir ALİ KİTABI olan bendim tabii..
17
aralık Salı..bugün şeb-i arus..hz Ümmi Sinan’a davetliyiz..Musa
Bey bizi önce Eyüp Sultan hz ,sonra Kaşgari hz götürdü..yokuşu çıkarken bir
siyah beyaz kedi önüme gelip yattı. durup onu seyredip fotoğrafladım. Kedi,mezarların
oradan bir fare yakalamış; zavallı fareyle sevip, oynarken farenin korkudan
ödünü patlatıp öldürmüş, amma hala oynaşmaya devam ediyordu..hıım!!.. anlattığı
şeye gülümsedim. mana farelerimiz, nefs
kedimizce avlanmış ve tehlike bertaraf edilmişmişJ
şissst..sakın gülmeyin lütfen!.bir masal okuduğunuzu unutmayınız. her şey bir
kitaptır ve bizimle konuşur.Bugün eski kerametli evliyalardan yok. bizde
evliyacılık oynayıp, hayal kuruyoruz
şuradaJ..ve yukarıda Kaşgari hz den sonra, herkesi
beklemek için bankta oturuyorum..üç tane kedi gelip, kucağımda yatıp uyuyor.. öyle
komikiz ki..ne kadar el etsem yine tınmayıp üst üste yatmış uyuyorlar.öyle
yarım saat geçti.. bu kediler nedense
bana şu sıra çok düşkün.. içimdeki şey- ısıran yılan yüzündendi.. beni korumak
istediklerini ve koruduklarını söylüyor ki, henüz bendenizin saltanatpenah nefs
kedisini bekleyen ruh kuşumsa teşrif etmedi...
Ümmi Sinan hz .tekkesindeyiz.. Nail Baba ve dostları bu mini semahanede sema ediyorlar. Baba, İngilizce olarak her söylediğini misafirlerine de aktarıyor.. babanın papaz arkadaşları, yabancı misafirleri de var..çok kültürlü bir gel gel yaşıyoruz.. ve bende, daima ilk andaki o ney sesiyle oluşan tesire ruhumu kaptırıp, şööyle bir kutbiyetimden salınan ipin çevrim yönüne doğru durduğum yerde salınım yapıyorum. ve şimdi çok istememe rağmen, bu ruhsal zevkime yine el kondu..tıık yok. Sevdiğim.. kupkuru-dımdızlak hiç bir şey hissedemeyip şeb-i arussuz kaldım yani..neyse bitti.
Ümmi Sinan hz .tekkesindeyiz.. Nail Baba ve dostları bu mini semahanede sema ediyorlar. Baba, İngilizce olarak her söylediğini misafirlerine de aktarıyor.. babanın papaz arkadaşları, yabancı misafirleri de var..çok kültürlü bir gel gel yaşıyoruz.. ve bende, daima ilk andaki o ney sesiyle oluşan tesire ruhumu kaptırıp, şööyle bir kutbiyetimden salınan ipin çevrim yönüne doğru durduğum yerde salınım yapıyorum. ve şimdi çok istememe rağmen, bu ruhsal zevkime yine el kondu..tıık yok. Sevdiğim.. kupkuru-dımdızlak hiç bir şey hissedemeyip şeb-i arussuz kaldım yani..neyse bitti.
şimdi karşı evde bu ev ahalisinin beytül rabbinde(ev
sahibesi) misafiriz. çaylar geliyor. A.Bektaşi baba bize sohbet ediyor. aşık
Murat meşk ediyor.. oradaki heykeltıraş bir hanımda geçmişten günümüze bir
şeyler anlatıyor.. burasıda müze gibi..tarih burada..çıkışta ramazani Bektaşi
baba, geçen bana verilen kitabı istiyor. yenisi yoksa fotokopiliyecekmişiz…daha
sonraki gün Salahi beyi aradım.okuduğum şeyin bana yaptığı şoku biraz anlattım.
bana o sayfayı söyle
dedi..söyledim.açtı..hıım.”kitap çok
ağır değil mi?” dedi..”değil, ben
bunların çoğunu hamzavi melami olan Hüseyin amcadan dinleyip öğrenmiştim .ama
şimdi bu detaylar çok sarsıcı. bizi hep kandırmışlar, hep dine siyaset
karıştırmışlar” dedim..o da,bu kitabın bazı yerlerinin yazarın neyzen
arkadaşı tarafından ısrarla çıkartıldığını
anlattı ki ,bunu kitaptan takip edebiliriz(*ben,Hüseyin amcam sayesinde o bölümleri de öğrenmiştim ne yazık ki)..
kitabın benden isteniş hikayesini ve izin var mı diye sordum. “sen kitabı
bitirince ona gideceksin ya.onda vardır belki ,o sana yenisini verir. öyle
uğraşma” dedi..
20 aralık cuma sabahı..rüyamda bir sınıfta siyah tahta önünde ders anlatmak için kalkmışım.Seni görmüyor ama neşeyle hissediyorum.Sana tahtadan konuşarak aşkla mektup yazıyordum ki, birden sol ayağım yerde ,sağ bacağım havada aynı bir balerin buz patencisi misali dönmeye başladım.bu o kadar latif ve hoş bir semaydı ki kendimden geçmiş,nasıl böyle dönebildiğime hayret ediyordum.. uyandığımda cep telefonuma bilgisayarımın tamiri bittiğini,gelip onu almam gerektiği mesajı gelmişti..güldüm..ha hah.onu tamire verirken ettiğim duadan haberin olmuş ve mektup yazmaya devam etmemi istemiştin:)Seni seviyorum.
20 aralık cuma sabahı..rüyamda bir sınıfta siyah tahta önünde ders anlatmak için kalkmışım.Seni görmüyor ama neşeyle hissediyorum.Sana tahtadan konuşarak aşkla mektup yazıyordum ki, birden sol ayağım yerde ,sağ bacağım havada aynı bir balerin buz patencisi misali dönmeye başladım.bu o kadar latif ve hoş bir semaydı ki kendimden geçmiş,nasıl böyle dönebildiğime hayret ediyordum.. uyandığımda cep telefonuma bilgisayarımın tamiri bittiğini,gelip onu almam gerektiği mesajı gelmişti..güldüm..ha hah.onu tamire verirken ettiğim duadan haberin olmuş ve mektup yazmaya devam etmemi istemiştin:)Seni seviyorum.
21
Aralık cumartesi.. sabah
namazı evveli şu rüyayla korkuyla uyandım..bir
binadaydım. pencereden bakıyorum.tüm
binaların tepelerinden siyah ipler salınmış ve baştan aşağı siyah giyinmiş
casus Amerikalı asker adamlar her evin penceresinden içeri girerek, her yeri işgal etmişler.bir evin içinde bir Iraklı
oğlan çocuk görüyorum.bu işgalden dolayı ailesi ile iletişim kuramamış ve
erzaklar kapıdan işgalcilerin denetiminde teslim ediliyor. burası Türkiye idi
ama olay sanki Irak’taydı..uyanıyorum. kaç
gündür ülkemin SEÇİM AREFESİNDE yine Taxim2 misali karışmasını bu rüya ile
tefekkür ediyor ve dönen dolapları didikliyorum..hıım..biz
neden millet olarak bu derece fitneye ve birbirimizi yok etmeye meraklıyız
anlamıyorum. devlet-i hükümetimiz kötü dahi olsa, onu hep birlikte neden
iyileştirip, tek elden, tek ses olup, eksiklerimizi, hata ve kusurlarımızı
düzeltmiyorduk ki?. ülkemizi
bölüp parçalamaya neden bu derece meraklıyız?. elimize kölelikten başka ne
geçer ki sonunda?.. Lider denen şey ne kadar nadir geliyor..ülkemizdeki bu akıl
almaz gelişme, hiç eksilmeyip sürekli artan bu bolluk, refah … acaba bu fitne
ve sürekli nifak halindeki şükürsüz yaşayan böyle bir halka bu nimetler neden
bahşediliyor diye neden kimse idrak edip, şükrederek bunun sebeplerini araştırmıyor?..
bir insan kendisinin ehlibeytidir ve bu beden onun tüm terkibine
hırka evdir..cami insandır.sonra ailesi gelir, ailesi ehlibeyti
ve hırkası içindekilerle evi- camiidir.sonra aynı sistem şehrine ve ülke
idaresine sırası ile kademe kademe-halka halka gelir.hükümet babadır anadır. evdir. ehlibeyti
halkıdır. hırkası içindekiler millet-i ümmetidir..baba gidince memlekette
gider.öksüz ve yetim kalan milletin başına;leş kargası olarak
bekleşen ve tüüm bu oyunları yüzlerce yıldır ülkemiz üzerinde tekrar tekrar
oynayıp tezgahlayanlarda bizi ağlarına düşürür. . onlar bizi asla sevmezler(*şekil A BAK!! DİĞER İÇ ETTİKLERİ ÜLKE HALKLARINI NASIL SEVDİKLERİNİ VE
HALA NASIL SEVMEYE DEVAM EDEGELDİKLERİNİ
HATIRLA). sömürge oluruz. kendi ülkemizde kadınımızla, erkeğimizle ve çocuğumuzla eğreti
gelin gibi kullanılırız ..
acaba neden tüm etrafımızı saran Müslüman ülkelere
senelerdir neler neler yaptıklarından hiç bir ibret-i ders alamıyoruz ?!.neden
hala akıllanmıyor ve kendi çirkin huylarımızı düzeltmiyoruz?. eğer rüşvet
alınıyorsa bu rüşveti veren ve rüşveti aldırmaya mecbur eden sistemi de
düzeltmemiz gerektiğini unutmayalım. hamili
kart yakınımdır diye daima yapageldiğimiz türk usülü bir şey var malum.. bir yere gelmiş insanların hiç haberleri dahi olmadan; her pis haltımız için, gerekirse
tehditle bile onların isimlerini, telefon numaralarını, etraflarını kullanma huylarımızdan da birazcık utanıp yapmamaya
çalışalım değil mi?.. nüfus kağıdı Müslümanlığının hiçbir işe
yaramadığını, neye iman ettiğini, nasıl bir Müslüman olmak lazım geldiğini hala
öğrenmeyenlere bazı şeylerin tekrar tekrar neden musallat edildiğini de
tefekkür edelim lütfen..
fitne-i insan dilinin mikroskobik alevli diller zuhuru |
24 aralık Salı..bugün pembecikle karşıya Üsküdar’a geçtik. Balıkçılar çarşısında balık yerken kapkara bir işportacı zenci yanıma geldi ve şöyle dedi:” amcamın kızı sana illa bir saat satacağım şeç bir tane”.”ben saat kullanmıyorum” dedim.öyle ısrar etti ve neredeyse yok pahasına verdi ki dediğinden biraz daha fazla fiyatla mavi bir kol saatini aldım(eski bir rüyaya kinaye)J..önce Devati hz ..mavi saati Tülin’in küçük kızına hediye yolladım.şimdi muhteşem sesli Selma hanımdayız.o hala çok hasta.ama bu defa geçen gördüğümden çok daha fazla iyi. son masallarımda yazdığım o 28 soruyu dedesinin ve babasının küçükken onlara anlattıklarını söyledi.. sevindim tabii.. buradan ehlibeyt aşığı ve artık aramızda olmayan Hüseyin amcalara geçtik.. Şükran teyze, O’nun son zamanlarında “onlarda ashabtı” dediğini ve hepsini cem ettiğini ve bunu telefonda Baha beye de anlattığını onunda sevindiğini anlattı..hıım!!ya Rabbim ben aklımı yitirirken beni bu hale getirenler yine bana yol gösteriyorlar ve beni yavaş yavaş sakinleştirip durultuyorlardı ki ,gülümsedim..
şimdi akşam. tektaştayız. Tülin en önce gelmiş. birazdan
Selma hanım ve arkadaşları ve diğerleri de geldi..işte İçinden Hızır Geçen Adamda
daima ben böyle ortalığı ayağa kaldıracağım zamanlarda olduğu gibi yine teşrif
etmişJ..onu gözlerimi kısıp seyrettiğimde, onunla
Senin aynı o şey olduğunuzu her defa seyrediyorum ki, bu siyaset o şeyi tamamen
ortaya çıkartıyor nedense.. CELALİN İÇİNDE CEMAL,CEMALİN İÇİNDE CELAL. bir ucu
rahman bir ucu şeytan..
O,” biz asla siyaset yapmayız ama bugün peygamberlik
mesleği olan siyaset konuşacağız.. Allah’ın
siyasetinin tüm siyasetlerden daha üstün nasıl olduğunu anlamaya çalışacağız”
diye konuya girdi.ve sure olarak ta hz Meryem’in “ye iç gözün aydın olsun “havvas ayeti ile diğer halka inmiş olan” yiyin ,için ama israf etmeyin” ayeti
arasındaki siyasetin ne demek olduğunu, bu güne tatbik ile anlattı(sadakatinden emin olunan gerçek müminler hiçbir
zaman hiçbir şeye hıyanet etmezlerdi ile sadakatleri hediyelerle(rüşvet) ve
belli şeyler ile satın alınarak bir arada tutulan, gönlü islama ısındırılmaya-diğerlerine
verecekleri zararlarda bu yöntemle bertaraf edilmeye çalışılan müşriklerin arasındaki ince siyasetle işleniş farkını hatırlayalım
lütfen . mesela ebu süfyan ve ailesi muaviye ,ibn as ile mervanı vb. )..
o muazzam bir siyasetçi bence Sevdiğim..yani
mürşitlerin işi zaten bu ilmi siyaset değil miJ?bizi
fır fır parmaklarında evirip çeviriyorlar hepsi..sonra hoca bir ara hz Ali ile,
daha sessiz ve çekingen bir halde hz muaviye dedi..hıımm! Allahım o kitap bana
neler yaptı ah bir bilsen!..aynı Hüseyin amcaya dönüşmüştüm üstelik..nerdeyse
bu haksızlığa feryat edip ağlayabilirim..teneffüs!.dooğru masaya gittim. hocaya
“az evvel siz hz Ali nin yanında muaviye ye de hz dediniz” diye dikildim..hoca
bir an şööle olsa da güldü ve gel şöyle yanıma otur, anlatayım dedi..
anlattı.anlattı. bende kitapta okuduklarımdan anlattım.hayır ben batınilikte
dahi olsa onu ve onun türündekileri hak olarak kabul edecek hale
yükselemiyordum.. meseleyi batıni olarak
anlar,hatta gayet güzel yazarak anlatabilirim ama şimdi öyle biri olmak
istemiyordum çünkü canım yanıyordu ve fena halde bir alisever=aleviydimJ..o,
benim söylediğim şeyleri ,o Melamilerinin büyüklerinin batıni alemdeki hak
şeylerin mecazi yorumu olarak anlamak lazım geldiğini söylemişti..fakat, ben
şimdi, koskoca bir emanet aile olan, hükümet-i
rabbani,henüz tam nefesini dahi terk eylememişken, siyaset ve riyaset
peşine düşülmesini ve ehli biat olarak savaşta nasıl ortadan yok olup:” nereye ey ehli biat!!?” diye tekrar
geriye davet edilişlerini de ancak bu yaşta, şimdi öğrenip anladım.ve o müstehzi sitayişkar söz olan" eğer bir
peygamber gelecekse ki.. ", o geldiğinde neler yapacağını da öğrenmiş oldum..
hoca bana sabır gösteriyordu ki, vazifesi de zaten buydu belki de. ben yoldan saparsam her şeyi mahvederdim biliyorsun..”hıım peki size mavi güneşi sormuş muydum?” diyorum.”sordun anlattım.. hatırla” diyor. ”hayır anlatmadınız, hatırlamıyorum. tekrar söyler misiniz lütfen” diyorum. gidilecek son gök katı sınır ,en uzaktaki hepsinden daha büyük olan mavi güneş diyor.çocuk o, tarik yıldızı değil mi ? hoca “ evet” diyor. çocuk bu kitapta Uhud savaşında bir ara müşrikler savaşı kazanırken onların kadınları ve ciğer yiyen hind cenk elbiselerini soyunup ,def çalarak hep birlikte şu şiiri söylemişler”biz TÂRIK’ın kızlarıyız,yüksek sedirler üzerinde yürürüz.bizi karşılarsanız kavuşuruz,arkanızı dönerseniz ayrılırız” bu bana müşriklerinde Tarik Yıldızını bildiğini anlattı.hoca:” evet .Mekke toplumu hem vahye dayalı dini, hem de putperestliği biliyordu “ diyor..hıım.. yılanın kavseyninden ayırıp atmak?.artık sınırları kaldırmak. sınırsız seyre geçmek..
işte Sevdiğim.. bu gece çok zordu.ama parayla öğrenilemeyecek siyasetin en derin manevi ve maddi bağlantıları hakkında pek çok bilgi ile de dolu geçti. Sonuç; ülkemiz ve malımız çok değerliydi.kurda kuşa yem ettirilmeyecekti.. şuan dünyanın tüm parası ve gücü akın akın bu ülkeye akarken ve hilafet bu mekandayken ve gücü arttıkça, etraftaki dağınık 92 islami ülke milletini tek bir bayrak,tek bir din altına kolayca toplayacak bir ülkeye tabiki bu saldırılar hem içten, hem dıştan olacaktı. bizim yapmamız gereken önce kendi eteğimizdeki taşları ,çöpleri temizleyip, sonra eğer artık varsa-kaldıysaJ etrafı temizlemek ve ikaz etmekten ibaretti.bu ülke daha çook badireler atlatacak kavilikte yaratılmış ve yaratılacaktı vesselam..
ve sonra kendi beldemdeyim. bu gece E. Demirli hoca var..ne ilginç ki, O’da İnançer ile aynı şeyi -aralık ayından dolayı- hz Mevlana’yı tamamen yanlış anlayarak ve anlatarak sevmemizden bahsetti. Hiçbir şeyi okuyup ,öğrenip anlamadan sadece seviyoruz diye nasıl ahkam kestiğimizi ve ne kadar yetersiz tefekkür ehli olduğumuzu anlattı.hz peygamberimizin tüm kavramlara ve bilinen tüm geleneksel anlayışa nasıl farklı bir bakışı açısı ile yön verip bize bunu öğretiş metotlarından ders yaptı..eğer bir yerde çok büyük bir sıkıntı varsa buna, esma değişikliği oldu ,yepyeni bir idrake geçmenin sancıları,yenilenme olarak bakmayı öğrenmeninse nasıl muhteşem bir idrakle yükseliş olduğunu bize çok güzel anlatarak öğretti..Bugün çok dolu doluydu.ve bizim memlekette de esma değişmişti ve bu kadar basit şeyi idrak hepimizden uzaktı.. Bakalım inşallah idrak edenlerden oluruz..
27 aralık Cuma..bu sabah itibariyle bu masalı yazmaya başladım Sevdiğim.yazımın en önemli yeri burası bence.aslında geçen hafta o kitabı okurken o hızla yazmış olsaydım çok şeyi yakıp yıkacak ve Seni çok incitecektim & Sen de beni o öfke ile yakıp kavuracaktın biliyorum.belki teferruatlarımın gizli deruni yerlerine yine bunu Senin anlayacağın şekilde yapmış veya yapacak da olabilirim?!.kendimi suçlu hissedemem.çünkü tahsilim ALİlik üzerine malum. Sen en baştan bunu bilerek kabul ettin. bir ben bilmiyordum.. anlayarak bilenlerse başıma gelecekleri söylemiyordu.. sadece vakti gelen herkes rolü gereği hayatıma girip, bana bir ipucu verip, beni diğer oluşma paslıyordu.. böylece Ali Kitabını ararken seneler geçti ve ben, bu yolları arşınlamış, kendi sahasının erbabı pek çok zevat ile tanıştım..bugün hepsine şükredip hamd ediyorum ki, ben kadar zır cahil birine emek verip, beni nerden nereye sürükleye sürükleye, canımı yaka yaka ,bağırta bağırta getirdiler..
şimdi öyle bir yere geldim ki!…geçen hafta nasıl bir kızılbaş alevi olduğumu ve sonradan olan hiçbir sahte alevinin, turuku âli aleviyeleri ile asla boy ölçüşemeyeceğini filan yazacaktım. hatta çok hoş esprilerim dahi vardı. ama şimdi hepsi yağmalandı Sevdiğim. keşke Sana geçen hafta o kitabı okuduğumu yazmasaydım. ama biliyorsun her korktuğum şeyi Sana yazarak haber verdiğimde, Sen onu benden alıyorsun. işte o kitabı okuduğumu Sana yazana dek nasıl ağlaya zırlaya isyanla okuyordum görecektin. herkesle kavgaya hazırdım. hepsinden nefret ediyordum. hiçbirini artık anmak dahi istemiyordum.. bize hep yalan tarih yazılıp okutturulmuştu. okuyup araştırıp, hakikatleri kendimiz birleştirip öğrendiğimizde, hiçbir şeyin bize öğretildiği gibi olmadığını anlıyor ve kandırılışımıza isyan ediyorduk.. ve harfler çook canlıydı,özellikle benim için..o yüzden her şeyi okuyamıyor, okuduklarımdan beni koru diye Sana haber vermek zorunda hissediyorum kendimi..
Bu kitapta bir yer vardı. son nefesin verildiği dizler hakkında.hakiki sevgili ve dizinde göğsüne başını yaslayarak ve yüzü yüzünde gönlü gönlüne aktığı başkaydı. bunu okurken çok ağladım Sevdiğim.sonra kitabı kapattım. doğru muydu?. kalbim doğru diyordu.sonra birkaç sayfa ilerideki yerden sayfayı açtım.ve sağ elim sayfanın üzerindeydi ağlıyordum ki bir baktım; parmaklarımın ucunun gösterdiği cümle, birkaç sayfa evvelki aynı göğüs göğüse nefesin verilişi cümlesinin tekrarıydı.evet kalbim bu doğru diyordu.. birde Nad-ı Ali var tabii..ALLAHIM, harflerin ve sayıların piri olan zat’ı ve kendi ÂLİ'yi bu derece severek, bu kitabı böyle yüksek bir aşkla yazan, tarihi bir kütüphanenin müdürü olan ve yazdığı her şeyi sayfa ve kütüphanesine dek ismen- her biri sünni bir belgeyle kaydetmiş biri, bu şiiri asla alelade sayfaya koyamaz dedi kalbim.ve Nad-ı Ali sayfasının rakamına baktım 164. Sayfa idi.toplamı devam eden birler, 11. di.. yani hz ALİ ‘nin ebcedi .bu bile beni derinden sarsıp ağlattı..üstelik bunu daha ilk anda idrak etmem de bana ait değildi..
hasılı Sevdiğim.. Sen bana neler yaptın bilmiyorum.. lakin tüm hayatımı sarsan bir kitap okudum ve onla alakalı tek rüya görmedim?!.Sense, uzun zamandır beni terk etmiştin. bunu normal bulmuyorum.ruhum körkütük Sana aşık,bir kez daha Senin aşk mıknatısına tutulduğum şu günümde sevinçten havalara uçarken; Senin, bendeki o mananın ve derdin tümünü de aldığını şimdi yazarken anlıyorum.yazmak istediğim her şey uçup gitmiş ve bir izi dahi kalmamış. ama bu kitabı hazırlayanı ziyarete kabul ederse gideceğim inşallah ve Sen yanımda olacaksın değil mi? yoksa kalbimde çok şey eksik kalır ..
ev sahibi el-âbâ altındakiler |
pekii bunlar esasında ashab değil ashab bozucu değiller mi? İslamın köküne kibrit suyu sıkmış ve hz Peygamberimizin getirdiği gerçek insani eşitliği en kısa zamanda kaldırıp, yine aile hanedanlığına ,yine aşiret –asalet putperestliğine, sınıf farklılığına,kadın zulmüne, islamı, anlamı dışında kullanım ilmi siyasetine tez vakitte dönüştürmüşler. peygamberimizin ümmetine tek miras bıraktığı emanet Kur’an-ı kerim ve o hz. Kur’an’ın canlısı olan, ilk saf daire-i nokta olan, ev sahipleri ,pençe-i Âli Âba sı ilk elden saf dışı edilip, hz Kur’an kağıt sayfalarına hapsedilmiş. bugünde aynen bu zihniyet genelde devam ediyor malum.çok az uyanmış insan var.diğerleri ayaklı cenazeler..güdümlü taxim sürüleri misali..
Kalbim şunu söylüyor.hz Peygamberimizin hırkası altındakiler aynı O’nun gibi olan, tam ehliyet sahibi olanlardı. ama insanoğlu çiğ süt emmiş. İçindeki” onda var, bende neden yok” kıskançlığı habis bir ur gibi..hz ADEM babamızın, Habil gibi ,birde Kabil adında evladı vardı.biri daima kurb’an seçilmeliydi..ve Habil kurb’an dı..yerine Allah’ın hediyesi olan ŞİT as geldi. Hz İbrahim’in iki oğlu vardı, hz İsmail kurb’an seçilmişti.. ve Yakub as 12 ay’ lık mevsimler misali 12 oğlu vardı ve hz Yusuf diğerlerine kurb’an seçilmişti..hz Meryem, annesinin Rabbine kurb’an adağı idi..ve o kurbanın yine bir kurb’an oğlu hz İsa oldu.hz Zekeriya, hz Meryem gibi iffetli bir evlat istedi, aynı onun kadar has Yahya as. adında bir oğlu oldu. ama iffetsiz bir kral ve iffetsiz kızının kurbanı oldular.. hz Muhammed sav ise tüüm hakiki, ilk saf olan-atom çekirdeği içi sayılan (ATON-at10=güneş ) ehli beyt-ini bir elin BEŞ- 5 parmağını da birden bu haris insanlığa kurb'an etti hemde hiç ara vermeden, nefesini müteakip gün sayanların göreceği vakte dek....TÜM PEYGAMBERLER HEM KENDİLERİ, HEMDE AİLE BİREYLERİ İLE YARATILMIŞ AHALİYE HEP KURBAN OLDULAR. bir taraf zevk-ü sefa sürerken, bir taraf daima ibadet eder ve diğerleri de onları horlayıp aşağılar. İncelik,hatır, gönül bilmezler o emanetleri katlederler nedense.
ev sahibi el âbâ içindekiler |
Oysaki nasıl insan ruhu ve nefsi bir vücudsa ki, bunu ikilinin ikincisini lamelif harfi gibi anlayabiliriz ve peygamberimiz LAMELİF TEK BİR HARFTİR ONU AYIRMAYINIZ demiştir. işte MUHAMMEDALİLİKTE böyle tek vücut olmak demektir. onları ayırmak ve onların anlamını anlamamak onlara hiçbir zarar vermez. Fakat tüm yaratılmış iki ayaklılara büyük zarar verir..ama bu yolun MuhammedAli yolcularını hiç kimse ne yolundan, ne de bu muhayelenin gelecek akımlarından alıkoyamaz vesselam..
*şunu unutma ki, taa hz Peygamber bu alemden göçtü, din siyasete alet edildi ve baş olma sevdası, emaneti ehline vermeme ve ehliyetsiz ellerde islam kadar üstün bir öğretiyi heder etme savaşları da başlatıldı..dünyada en az yetişen şey, toplumları bir arada tutabilecek ve yeni tekamül evrelerine ahaliyi taşıyabilecek liderdir..gerçek liderler nadiren doğar ve genelde çok kısa sürede üstün başarı sağlar lakin yine en yakın ailesi, dost sandığı ashabı,ve avam tarafından hırs ve kıskançlıkla alaşağı edilirler.sonra kaos ve uzun yıllar bu adaletsiz kadir bilmezliğin getirisi olan toplu cezayı çekme gelir.insan elindekini bereketlendirip çoğaltmayı öğrenmeli ve çalışmalıdır.elimizdeki malzeme bu deyip ,o malzemeden yepyeni şeyler –esma evlilikleri yapabilmeli ve yepyeni İsa bebekleri doğrurabilmeliyiz..
*TARİK-İ ÂLİ MAVİ GÜNEŞİME: Sevdiğim işte yukarıda söz verdiğim tövbem,eğer kabul edersen biâtı kaydımdır;
... ikisi de hiç konuşmuyorlardı.. ve sessizliği bozan çocuk aşkla baktığı gözlerden gözünü çekmeden ellerini uzattı. ve Zaman çocuğun istediğini anladı, elini verdi.. çocuk o eli öptü. sonra elin içini yavaşça çevirdi. parmaklarını o avuçta gezdirip, sonra uzanıp o avucu öptü.. gözlerini kaldırdı, Zaman’a baktı. iki gözde gülüyordu. ve çocuk uzandı … … .. (noktalı boşlukları sadece Sevdiğim dolduracak lütfenJ) Sevdiğim.. şimdi kaldırıp kendimi içine attığım bu kuyudan istiyorsan beni yine Sen çıkartacaksın.. istemiyorsan ben o kuyunun derin karanlığında kendimdeki Senle yaşamaya devam edeceğim vesselam..mutlu seneler..
15.soru..Rûy-ı Revan Çeşmesi hangi kişinindir? Yani erimiş tunç ki su gibi akardı. O kişi o kadar tunçtan bir şehristan yaptı ki,o şehristan nerededir ve kimin elindedir?(*rûy-ı revan’a arapça da ayn-ı kıtr, türkçede akartunç denilir.)
15.cevap…Bu şeyi Allahu Teâla Süleyman as ‘a boyun eğdirmiştir. gelen rivayetler şöyledir. o akar tunç ırmağı Hz Süleyman için her ayda üç defa akardı.Süleyman as. Ondan ne dilerse işlerdi.
“Erimiş bakır çeşmesini biz Süleyman için akıttık.”(Sebe sûresi,12)
Bir gün Süleyman a.s devleri ve perileri topladı. Onlara:” bu akartunç ırmaklarından kendim için bir kale ve bir kent yapınız ki, o şehir kıyamete dek dursun ve ona zarar gelmesin. Büyüklüğü 12 mil olsun. Hem o kale öyle bir yerde olsun ki, hiçbir ademoğlu onu bulamasın.onu hile,tuzak ile yıkmaya, bozmağa çare bulamasın.Benim hazinem,kitaplarım ve o tunç pınarım o kaleye iletilsin”. Halkı bu yolda düşündüler ki, orası Endülüs denilen bir yerdi..bir yanı çöplüktü.öyleki 20 gün bir kişi hızlı hızlı gitse su ve ot bulmaya derman bulamaz dediler. Süleyman as. Devlere emir buyurdu. O getirilen akartunç ırmağı ile devler buraya ulu bir kale yaptılar..Yerin altından ona bir yol açtılar. Tılsımlar ve büyülerde bulunup o yolu kimseye bildirmediler, ta ki ademoğlu o yolu bulup bilemesin istediler. Süleyman as’ın hazineleri, kitapları,nesi varsa hepsi bu kaleye getirilip saklandı.
((*taa.
Emevi hükümdarlarından Mervan oğlu Abdülmelik emir olup Endülüs sınır boylarını
Musa bin Nasra verdi.bir gün onun katında bu şehrin sözü edildi.Abdülmelik o
şehri görmek istedi ve Musa b.Nasr’a , Süleyman as ‘ın şehrini bulup kendisini çağırması için bir emir mektubu
yolladı..Musa etrafındaki tüm tedbirli adamlarla her yana haber saldı.yanına en
yiğit 1000 kişi ve 40 günlük erzak alıp yola çıktı.şehri aramaya çıktılar.tam
dört gün gece gündüz gidip en son o şehrin kalesine vardılar.oraya beş mil kala
gecenin yarısıydı ve türlü acaip –şaşkınlık verici şeyler gördüler.öyleki
gözlerine güneş ,ay ve yıldızlar gibi parıl parıl parlayıp ışıldayan nesneler
gördüler.askerler bundan korkup ağır ağır yürüdüler.sabah o kalenin dibine
gelip,kalenin çevresini sardılar.kapıyı aradılar ama içeri girecek hiçbir
yer ve duvarların yüceliğine hiçbir çare
bulamadılar.
Musa
bunun üzerine tellal bağırttı.kim kaleye çıkıp,içeride olandan haber verirse 100.000
akçe bahşiş vereceğini vadetti.Bir yiğit talip oldu.ne kadar eşya varsa üst
üste yığıp,urganlarla onu kale duvarına
çıkarttılar. O kişi duvarın üzerine çıkıp aşağı baktı ve kahkaha ile gülüp
kaldırıp kendisini kalenin içine attı yok oldu.Sonra başkası denedi ve akıbeti
yine aynı oldu.bir kişi para istemeden beni çıkarın ama ben gülmeye başlayınca
ayağımdan bağlı urganı çekip beni aşağıya alınki size durumu anlatayım dedi ve
onu çıkarttılar.Oda kale içine bakınca kahkaha atmaya başlarken arkadaşları
onun ipini kendilerine çektiler.ama başka bir şey aniden ipi kesip ,o askeride kale
içine düşürüp yok etti..ve hepsi korkup pes edip geri dönmeye karar
verdiler..ve kale etrafında son kez dönerken bir kitabeye rastladılar.kitabede
şu şiir kazılıydı:
Ey gücüne ,ömrüne gururlu olan kişi,bilki dünya kimseye
kalmaz.Gelmiş geçmiş ne bir mal çokluğuyla ,ne ordu bolluğuyla harun gelmiş
geçmiş .ne malın çokluğuyla ne asker çokluğuyla bu dünya kalmamıştır,bir
Süleyman’a bile. Davud oğlu Süleyman bilin ki işte benim..Allah’tan akar tunç
çeşmesi istedim! Rabbim de verdi onu.koydum bu ıssız yere,diktirdim bu kaleyi
devlere ,perilere .çamuru bakırdandı, kerpici de yakuttan.en kıymetli taşlarla
süslendi kale ,her an bu bilinmelidir ki olmalı başa ülkü. Göz kapanır,kimseye
kalmaz şu dünya mülkü!.Mülk yalnız Allah’ındır, vermek almak O’nundur..Ey yolcu
!öğüdümün önünde bir parça dur,ibret al,düşün taşın ,karşısında bu taşın!..))
16.soru..Bu Cihanda Hak Teâla ile ortaklık
davası eden kimdir? Ve o kişi,Yüce Allah’ın uçmağına(cennetine) benzer bir
uçmak yapmıştır.o nasıldır? yeri nerededir?.
16.cevap..bu iddiayı yapan Şeddat bin Âdi dir..o zaman dünya batıdan doğuya dek ve tüm cihan padişahları onun egemenliği altındaydı.gücüne ve saltanatına büyüklük duyup azmış Allahu Teâla’ya ortaklık davasında bulunmuş,Allah’ın cenneti gibi bir cenneti dünyada yapmıştı.
16.cevap..bu iddiayı yapan Şeddat bin Âdi dir..o zaman dünya batıdan doğuya dek ve tüm cihan padişahları onun egemenliği altındaydı.gücüne ve saltanatına büyüklük duyup azmış Allahu Teâla’ya ortaklık davasında bulunmuş,Allah’ın cenneti gibi bir cenneti dünyada yapmıştı.
Şeddat AD’ın oğludur ki,Allahu Teala yeryüzünde ondan
kuvvetli kimseyi yaratmamıştır.onların kurduğu binayı yeryüzünde kimse
kurmamıştır.
“Ey Muhammed! Senin Rabbin Ad kavmine ve İrem kavmine nice iş kıldı..Onlara nasıl azap ettiğini görmedin mi?.O direk gibi İrem kavmine!.”(Fecir suresi,67)
Bu İrem Şeddat’ın adıdır. kimi kişilerde İrem Âd oğlu Şeddat’ın yaptığı cennetin adıdır ,kimileri de İrem , Âd kavminin şehirlerinin adıdır demişlerdir.
Şeddat kafir oldu ve Allah’ı inkar etti.Allahu Teala Âd kavmine HUD PEYGAMBERİ gönderdi ve onları İslama davet ettirdi.Hud as ,Şeddat’a “Allah’a iman ederse cennete gireceğini” haber verdi.. ve Şeddat, Hud as’dan cennetin nasıl bir şey olduğunu sordu. Hud as anlattı.Şeddat :”senin Rabbinin cenneti ahirette.. oysa ben tüm cihana hakimim.emir vereyim ki bu dünyada o cenneti kursunlar ve emir vereyim adamlarım senin Rabbinle savaş etsinler” dedi.ve Şeddat emrinde olan, yeryüzünde zulümde eşi benzeri yaratılmamış zalim İveç’e, Hud as ‘ın Rabbi ile savaşı emretti. bu İveç Amelika ve ‘Ad kavmi ulularından çok farklı biri idi.İveç, Adem peygamberin kendi oğullarındandı.Hak Teâla onu öyle büyük yaratmıştı ki ayağa kalksa başı bulutlara değer,yukarı çıkardı.Uzunluğu o kadardı ki denizin dibinden balığı eli ile tutar,alırdı..Güneşe tutar ,güneşin sıcaklığında balığı kızartır yerdiJ..
((*şöyle de denilmiştir;Nuh tufanı koptuğunda sular dağların başından kırk kulaç yukarı çıktığında dahi İveç’in dizlerine dek ancak çıkardı..ve şöyle de denmiştir;İveç anasından doğduğu vakit Adem babamız yaşıyordu .Hatta Musa as zamanında da ölmemiş,diriydi!”..
yine derler ki;o,3600 yıl ömür sürdü.ne zamanki hz Musa zamanı geldi ve hz Musa, İsrailoğullarından 50.000 asker topladı ve bu İveç’le savaşa çıktı.İveç gelen hz Musa’nın ordusuna baktı ve bir dağı kaldırarak onların üzerine atmak için harekete geçti ve dağ taşı başı üzerine koydu.o esnada hz Musa rabbine dua etti ve rabbi bu duayı kabul etti. hemen bir küçük kuş yolladı ve o kuş İveç’in başı üzerinde atılmak üzere bekleyen taşın tepesine konup anında o taşı gagası ile deldi ve o taş İveç’in boynuna geçirildi.o yüzden artık onun adı İveç bin Unk-gerdan oğlu İveç dediler.hz Cebrail gidip hz Musa’ya müjdeyi verdi ve “beri gel ey Musa zafer senindir ,İveç’le savaş yap! Zafer senindir”..ve hz Musa kendisine verilen kudret ile ve elindeki asanın mucizesi ile İveç’i tek hamlede devirdi. iveç yere düşüp öldü..taa Kisrâlılar devrine dek bu yatış sürdü..
Kisra acem padişahlarına verilen addır. Keyhüsrev ve Keykavus bunlardandır.O zamanda Fırat ırmağının üstüne bir köprü kurmak istediler.o yönlerde ağaç bulunmadığı için 50 çift güçlü öküz ile İveç’in göğüs kemiklerini yükleyip, Bağdat şehrinde ,Fırat üzerine bir köprü yaptılarJ..bir 100 yıl ahali bu köprüden geçtiler sonra insan kemiği üzerinden geçmeye isyan edip acem hümkümdarlarına sövdüler.o yüzden bu kemik köprü kaldırılıp şimdiki köprü yapıldı..))
“Ey Muhammed! Senin Rabbin Ad kavmine ve İrem kavmine nice iş kıldı..Onlara nasıl azap ettiğini görmedin mi?.O direk gibi İrem kavmine!.”(Fecir suresi,67)
Bu İrem Şeddat’ın adıdır. kimi kişilerde İrem Âd oğlu Şeddat’ın yaptığı cennetin adıdır ,kimileri de İrem , Âd kavminin şehirlerinin adıdır demişlerdir.
Şeddat kafir oldu ve Allah’ı inkar etti.Allahu Teala Âd kavmine HUD PEYGAMBERİ gönderdi ve onları İslama davet ettirdi.Hud as ,Şeddat’a “Allah’a iman ederse cennete gireceğini” haber verdi.. ve Şeddat, Hud as’dan cennetin nasıl bir şey olduğunu sordu. Hud as anlattı.Şeddat :”senin Rabbinin cenneti ahirette.. oysa ben tüm cihana hakimim.emir vereyim ki bu dünyada o cenneti kursunlar ve emir vereyim adamlarım senin Rabbinle savaş etsinler” dedi.ve Şeddat emrinde olan, yeryüzünde zulümde eşi benzeri yaratılmamış zalim İveç’e, Hud as ‘ın Rabbi ile savaşı emretti. bu İveç Amelika ve ‘Ad kavmi ulularından çok farklı biri idi.İveç, Adem peygamberin kendi oğullarındandı.Hak Teâla onu öyle büyük yaratmıştı ki ayağa kalksa başı bulutlara değer,yukarı çıkardı.Uzunluğu o kadardı ki denizin dibinden balığı eli ile tutar,alırdı..Güneşe tutar ,güneşin sıcaklığında balığı kızartır yerdiJ..
((*şöyle de denilmiştir;Nuh tufanı koptuğunda sular dağların başından kırk kulaç yukarı çıktığında dahi İveç’in dizlerine dek ancak çıkardı..ve şöyle de denmiştir;İveç anasından doğduğu vakit Adem babamız yaşıyordu .Hatta Musa as zamanında da ölmemiş,diriydi!”..
yine derler ki;o,3600 yıl ömür sürdü.ne zamanki hz Musa zamanı geldi ve hz Musa, İsrailoğullarından 50.000 asker topladı ve bu İveç’le savaşa çıktı.İveç gelen hz Musa’nın ordusuna baktı ve bir dağı kaldırarak onların üzerine atmak için harekete geçti ve dağ taşı başı üzerine koydu.o esnada hz Musa rabbine dua etti ve rabbi bu duayı kabul etti. hemen bir küçük kuş yolladı ve o kuş İveç’in başı üzerinde atılmak üzere bekleyen taşın tepesine konup anında o taşı gagası ile deldi ve o taş İveç’in boynuna geçirildi.o yüzden artık onun adı İveç bin Unk-gerdan oğlu İveç dediler.hz Cebrail gidip hz Musa’ya müjdeyi verdi ve “beri gel ey Musa zafer senindir ,İveç’le savaş yap! Zafer senindir”..ve hz Musa kendisine verilen kudret ile ve elindeki asanın mucizesi ile İveç’i tek hamlede devirdi. iveç yere düşüp öldü..taa Kisrâlılar devrine dek bu yatış sürdü..
Kisra acem padişahlarına verilen addır. Keyhüsrev ve Keykavus bunlardandır.O zamanda Fırat ırmağının üstüne bir köprü kurmak istediler.o yönlerde ağaç bulunmadığı için 50 çift güçlü öküz ile İveç’in göğüs kemiklerini yükleyip, Bağdat şehrinde ,Fırat üzerine bir köprü yaptılarJ..bir 100 yıl ahali bu köprüden geçtiler sonra insan kemiği üzerinden geçmeye isyan edip acem hümkümdarlarına sövdüler.o yüzden bu kemik köprü kaldırılıp şimdiki köprü yapıldı..))
İşte Zalim Şeddat,bu yeryüzündeki gelmiş geçmiş en
zalim kişi olan dev İveç’i halife yapmıştı. Ve onu Hud as ve Rabbi ile savaşa
görevlendirdi..ve yeryüzündeki cennetinin imarı için 100.000 kişiyi
görevlendirildi. yeryüzünde havası ve suyu en latif ,en düz arazi tesbit
edildi..tüm cihan padişahlarına emir
verildi, kendilerinde ve ahalide olan tüüm altın-mücevherat ona
gönderile, tüm sanat erbabı ona gele..öyle ki çarşıya bir at veya eşek satışa
çıksa, değeri bir akça olsa, kimsede o para dahi kalmadı ki bir mal alına ve
çark döne..hatta ölülerin ağzına konan
akçalar için dahi mezarlar açılmaya işte bu devirde başladı..böylece Şeddat
yeryüzünü cennetini kurdu..kerpiçleri gümüşten,kubbeleri kızıl yakuttan, ırmakları
sütten, şaraptan, sudan veya baldandı. taşları yakuttandı.kıyılara kum yerine
inciler döşenmişti.toprağı misk ve za’ferandı .ırmakların kıyılarına ağaçlar
dilikmişti ki yeşil zebercettendi.. yaprakları kızıl altın,çiçekleri ak
gümüş,budakları incidendi..her budakta türlü kuş konmuştu.cevahirden olan her
yuvanın içine miskü amber doldurulmuştu.yeller esip o ağaçlara dokunsa ,misk ve amber kokusu
yapma cennetin her yanına dolardı.her bir kuştan başka bir ötüş gelirdi. güneş
doğup bu bahçeye vurduğunda ışıklardan gözler kamaşırdı.ayrıca yer yer misk ve
amberden tepeler yapılmıştı.dünya yüzünde ne kadar güzel oğlan çocuk ve göz görmedik güzel kızlar varsa,hepsi türlü bezekli
giysiler içinde o köşklerde
oturtulmuşlardı.tam 700 sene bu cennet için çalışıldı ama Şeddat bitişini
görmemişti.. sadece vasfını işitmiş,görmesine çok az kalmış ve Hud as İLE
SÖZLEŞMİŞTİ.
Hud as ‘a,”cennet tamam olunca sana göstereyim ,bak bakalım senin
dediğin cennet kadar varmıdır,yokmudur ,bir kez gör “dedi..hz Hud
onu bu asiliği için uyardı..ama Şeddat O’nu dinlemedi..vaktaki cennet denen İrem
Bağları tamamlandı. Âd oğlu Şeddat kendi yakını 100.000 kişi ile cennetini
görmeye gitti..ona varmaya bir menzil kalınca bir geyik gördü..gönlü geyiğe
kaydı.çünkü bu geyiğin kendisi gümüşten ,boynuzları altından,gözleri
yakuttan,ayakları inciden yapılmıştı..Şeddat o geyiğin peşine atını sürdü ve
geyik kaçtı.Şeddat ahalisinden çoook uzaklara dek geyiğin peşinden gitti.geyik
gözden kayboldu ve bir atlının kendine doğru gelmekte olduğunu gördü..atlı Şeddat’a: ”ey Allah’ın zayıf kulu,ne düşünüyorsun
sen! bu toprak üstünde yürürsün ve gidersin de hiç öleceğim demezsin” dedi..Şeddat
kızdı: ”sen kimsin “dedi..atlı:”ben ölüm
meleğiyim “dedi..Şeddat:”ne istiyorsun?”.atlı:”senin canını almak istiyorum”..Şeddat:”bir lahza aman ver ki şu yeri
düzenledim, bir kezcik göreyim.”.atlı:
Allahu Teala’dan emir yoktur”.Şeddat yalvardı:”bari askerime kadar gideyim”.atlı:”ferman yoktur!”..ve ölüm meleği
anında onun canını alıp atından yere düşürdü..sonra kapkara bir bulut gökten
askerinin üzerine indi..dünyayı kararttı. ansızın bir yel çıktı..bu sert ve
soğuk bir rüzgardı..SARSAR YELİYDİ..
“Âd Kavmi de önünde durulmaz ,dondurucu bir rüzgarla yok edildi”..(Hakka suresi,6)
böylece ne Şeddat nede askerleri o cenneti göremeden yok edildiler dedi hz Nebi..
“Âd Kavmi de önünde durulmaz ,dondurucu bir rüzgarla yok edildi”..(Hakka suresi,6)
böylece ne Şeddat nede askerleri o cenneti göremeden yok edildiler dedi hz Nebi..
O Yahudi ileri gelenleri ”doğru söylüyorsun Ya
Muhammed.bizde böyle öğrendik ”diye çağrıştılar..
((*Muaviye bin Ebu Süfyan?! ‘dan hikaye edilmiştir ki, onun halifeliği?!! Devrinde Abdullah bin Kilabe diye biri vardı..onun bir gün devesi kaybolmuştu.deveyi ararken tesadüfen Şeddat’ın cennetine uğradı..çok hayret etti.. çünkü hiç dünya bahçelerine benzemiyordu..şaşırdı kaldı..delirdiğini sandı ve yanına oradan bazı şeyler alıp muaviyeye getirdi.muaviye onlara baktı ,ateşe koydu .anladı ki üzerinden çok devirler geçmiş bu miskü amber artık değersiz ve oranın İrem cenneti olduğunu anladı.adamlarını oradaki mücevherleri almak için yolladı.ama bir daha hiç kimse orayı bulup göremedi..
yine başka rivayetlerde bir dağın içinde mağarada şeddatın mumyalanmış taht üzerinde kaftanlar ve taçlanmış mezarına girilir.ama artık devirler geçmiş, el değen her şey toz oluyordu. sadece şeddatın bu dünyanın geçiciliğine dair yazdırdığı kitabesi baki kalmıştı..))
((*Muaviye bin Ebu Süfyan?! ‘dan hikaye edilmiştir ki, onun halifeliği?!! Devrinde Abdullah bin Kilabe diye biri vardı..onun bir gün devesi kaybolmuştu.deveyi ararken tesadüfen Şeddat’ın cennetine uğradı..çok hayret etti.. çünkü hiç dünya bahçelerine benzemiyordu..şaşırdı kaldı..delirdiğini sandı ve yanına oradan bazı şeyler alıp muaviyeye getirdi.muaviye onlara baktı ,ateşe koydu .anladı ki üzerinden çok devirler geçmiş bu miskü amber artık değersiz ve oranın İrem cenneti olduğunu anladı.adamlarını oradaki mücevherleri almak için yolladı.ama bir daha hiç kimse orayı bulup göremedi..
yine başka rivayetlerde bir dağın içinde mağarada şeddatın mumyalanmış taht üzerinde kaftanlar ve taçlanmış mezarına girilir.ama artık devirler geçmiş, el değen her şey toz oluyordu. sadece şeddatın bu dünyanın geçiciliğine dair yazdırdığı kitabesi baki kalmıştı..))
17.soru..Bir yüzük taşına yazılan söz nedir?Hak Teâla o yüzüğü Davud peygambere göndermişti. Oğullarından” bu 10 söze kim cevap verirse o Mürsel (gönderilmiş)peygamberdir” diye haber verdi ve” yeryüzünde ne kadar kişi varsa onun boyunduruğuna boyun eğecektir”dedi..bu sorulara 10 çocuğundan hz.Süleyman cevap vermişti.ondan ötürüde dünyaya padişah olmuştu.o 10 söz ne sözlerdi?
17.cevap..Süleyman as’ın mührü bir yüzüktür ki dört köşeli bir kaşı vardır..bu yüzüğü Cebrail as uçmaktan(cennetten) Allahu Teâlanın buyruğu ile çıkartıp,Davud as’a getirmiştir ki, o yüzük Mührü Süleyman’dır..Kaşının bir köşesinde ELMÜLKÜ LİLLAH yazılmıştı..
Cebrail as dediki:”Ey Davud,Hak Teala’dan sana 10 soru birde yüzük getirdim.Allah’hın buyruğu şudur ki oğullarını toplayasın ve bu 10 soruyu onlara sorasın..hangisi doğru karşılık verirse senin yerine o geçsin.. devleri,perileri,ademoğullarını,yelleri,kuşları,canavarları,dünyada ne varsa ki hepsini buyruğuna baş eğdirsin, itaatli kılsın ve tüm dünyaya padişah olsun”..
Hz Davud on oğlunu çağırdı ve o on soruyu sordu. hiçbiri
bilemediler..en son hz Süleyman ayağa
kalktı ”eğer izin verirseniz bu
sorulara cevap vereyim”dedi..hz Davud’un gönlü hoş oldu..
hz Davut 10 soruyu hz Süleyman’a sordu: Ya Süleyman! söyle bana dünyanın en kötü şeyi nedir ki ondan kötüsü yoktur?.. ve yine bana söyle ki en güzel şey nedir ve ondan daha güzeli yoktur? ve dünyada acı olan nedir? çokca tatlı olan nedir?..o nedir ki ondan daha çirkini yoktur? nedir ki ondan daha kabası yoktur? yine nedir ki o şey ki,ondan daha yakını olmasın? nedir o şey ki ondan daha ırağı olmasın?..yine nedir o şey ki ondan daha gussalı, daha kaygı verici şey olmasın? nedir o şey ki ondan daha sevinçli şey yoktur? Ey Süleyman bana bu 10 sorunun cevabını ver! ”dedi..
hz Davut 10 soruyu hz Süleyman’a sordu: Ya Süleyman! söyle bana dünyanın en kötü şeyi nedir ki ondan kötüsü yoktur?.. ve yine bana söyle ki en güzel şey nedir ve ondan daha güzeli yoktur? ve dünyada acı olan nedir? çokca tatlı olan nedir?..o nedir ki ondan daha çirkini yoktur? nedir ki ondan daha kabası yoktur? yine nedir ki o şey ki,ondan daha yakını olmasın? nedir o şey ki ondan daha ırağı olmasın?..yine nedir o şey ki ondan daha gussalı, daha kaygı verici şey olmasın? nedir o şey ki ondan daha sevinçli şey yoktur? Ey Süleyman bana bu 10 sorunun cevabını ver! ”dedi..
hz
Süleyman babası Davud as’a dedi ki: ”Ey Baba! Bu dediğin
sorular kolay şeylerdir. Dünyada en kötü şey insanoğlunun nefsidir..Ondan
yekrek, daha üstün olmayan şey ise akıldır..gayette acı olan şey yoksulluktur. çok
tatlı olan şey varlıklı, zengin olmaktır. insanoğluna sövmekten, küfürden daha
çirkin şey yoktur. kaba(katı yürekli)kadından daha kabası yoktur.. insanoğluna
ahiretten yakın şey yoktur ve bütün kişiler ona gitmektedir.. sonra dünyadan
ırak şey yoktur ki, insanoğullarından ıraklaşmaktadır. .gayet gussalı, kaygılı
şey ruhun bedenden ayrılmasıdır.. gayet şad ,sevinçli olan şey yine ruhtır ki, insanoğlunda
bulununca bu sevinci duyar!”..
Hz. Davud:”gerçek söyledin,öyledir !”dedi..
18.soru..Davud oğlu Süleyman as. kabri nerededir? ve Ademoğullarından O’nun çağına yetişen kimdir?
18.cevap.Süleyman as’ın kabri bir deniz içindedir.bir taşı oyup içini bir köşk eylemişlerdir.onun içine bir taht kurulmuştur.Süleyman as padişahlığı zamanında nasıl oturmuşsa ,o tahtın üzerine öyle oturtulmuştur.o padişahlık yüzüğü hala parmağındadır.onu gören kişi kendisini diri sanır.o köşkün iki bekçisi vardır. bunlar o taş adayı daima dolaşır ,beklerler..gece olsun,gündüz olsun boş bırakmazlar.Ademoğullarından hiç kimse oraya varamaz..
Hak Teala onu öyle korumuştur ki hiçbir kişi o makama
erişemez. Süleyman as dünyadan göçeli beri tek kişi oraya varmamıştır.ancak iki
kişi vardır ki adları AFFAN ve BELKİYÂ dır.bu Affan hz Süleymanın kabrini
öğrendi ve o yüzüğü almak istedi..Belkiya’yı yanına yoldaş aldı.yolda çok
zahmetler çekerek oraya vardılar. Affan ilerledi ve o yüzüğü hz Süleyman’ın
parmağından çıkartmak istedi ki ansızın çatlama ve patlama oldu.bir ateş
parçası çıktı.Hak Teala buyruğu ile Affan tutuştu, kapkara oldu.Belkıya bu hali
görüp geri döndü.bu haber etrafa yayıldı.bunun sebebi şu idi.hz Süleyman, ecel
geldiğinde, asasına dayanıp dururken dünyaya gözlerini kapattı..hiç kimse onun
öldüğünü bilemedi..bir yıl o asanın üzerinde durdu.bir yıldan sonra bir akça
(beyaz)böcek ,Süleyman’ın asasını yedi.asa kırılıp yere düştü.o zaman
devler,cinler,insanlar arasında karışıklık bozgunluk düştü.kavgalar belirdi..en
son üç taife elbirliği ettiler.. Süleyman as ‘ı tahtı ile götürüp bu dediğimiz
yere ilettiler..hikaye uzun ve kitabın ileriki
bölümlerine müracatJ..
yahudiler: “gerçek söyledin Ya Muhammed tevratta da böyledir” dediler..
yahudiler: “gerçek söyledin Ya Muhammed tevratta da böyledir” dediler..
19.soru..Yeryüzünde ilk yapılan ev nedir?. Nerededir?
19.cevap..dünyada ilk yapılan ev Beytü’l Ma’mur
du.Hak Teala hz Adem’e izzet edip O’nu cennetten gönderdi..o kızıl
yakuttandı.Nuh tufanı belirince ,azap suyu dünyayı basınca ,o evi Hak Telanın
emri ile gökyüzüne ilettiler..sonra Hak Teala İbrahim as emir buyurdu..İsmail
as ile o evin yerine bir ev yaptılar ki,
Beytül Mamurun yerine yapılan şimdiki Kabe’dir..
“doğrusu insanlar için yapılan ilk evdir”(Âli İmran suresi,96)
Yahudi alimler:”doğru söyledin Ya Muhammed bu tevratta da böyledir “dediler..
“doğrusu insanlar için yapılan ilk evdir”(Âli İmran suresi,96)
Yahudi alimler:”doğru söyledin Ya Muhammed bu tevratta da böyledir “dediler..
20.soru..Dünyada ilk haksız yere kan akıtan ve ilk günah işleyen kimdir?
20.cevap..Dünyada ilk haksız yere kan döken kişi
Kabil’dir.kızkardeşinden ötürü Habil’i öldürmüştür.o da şundan dolayıdır ki
Havva Anamız her çocuk doğuruşunda ikiz doğurur idi.bunların biri kız biri
erkek olurdu.ikisini bir birlerine verirlerdi..çünkü o zaman insan az olduğu
için buna izin vardı. Habil’le doğan kız çok güzeldi.Adem as Habil’i çok
severdi.o güzel kızı Hak Teala’nın emriyle Habil’e evermek istedi.Kabil buna
razı olmadı.En sonunda Habil’i öldürdü.bu hikaye çok şaşılacak ve güzel bir hikayedir devamı ayetleri ile kitabın diğer bölümlerindeJ….
21.soru..Yeryüzünde ateşe tapmanın temelini ilk kim attı?
21.soru..Yeryüzünde ateşe tapmanın temelini ilk kim attı?
21.cevap..Yeryüzünde ateşe ilk tapan Kabil’di.
Kardeşi Habil’i öldürdüğünde babası hz Adem’den korkup kaçtı.Sahrada,yaban
ellerinde dolaşır ,babasının yanına gelmezdi.zamanla Kabil’in çocukları
çoğaldı.bir kuşluk vakti Kabil kendi evinde otururken lanetlenmiş İblis pencereden içeri girdi.. kapının karşısında
durdu.Kabil:” ne kişisin? ne istiyorsun?” dedi..İblis:”ben melekim.gökten
geldim ki sana nasihat edeyim.senin hakkında bir tedbir edeyim ki,baban ve anan yanına
varasın, kardeşlerini göresin, hem de onlar senden razı olurlar.Seni
öldürmezler.”dedi..Kabil çok zaman vardı ki anababasını, kardeşlerini
görmemişti,kardeşlerini görmeye hasret çekiyordu. bu sözü işitince sevinçle: ”buna
ne çare var?” dedi.İblis:” hiç bilirmisin ki bu ateş Habil’in kurbanını ne için
yaktı?”Kabil:” ne için?”.. İblis:”çünkü Habil od’a(ateş) tapıyordu.ateş ondan
hoşlandı.sende eğer ateşe secde edersen ,oda senden hoşlanır ve sen ne dersen
onu yerine getirir”. Kabil’de hemen ateşe secde etti.Kabil’in oğulları da onun
halini görüp ateşe taptılar. işte od’a ateşe tapmak ondan kaldı” dedi..
yahudiler: “doğru söylüyorsun Ya Muhammed tevratta bu yolda söylenmiştir “dediler..
devam edecek.(Tarih-i Taberi/F.Gürtunca çevirisinden alıntılanmıştır)..
yahudiler: “doğru söylüyorsun Ya Muhammed tevratta bu yolda söylenmiştir “dediler..
devam edecek.(Tarih-i Taberi/F.Gürtunca çevirisinden alıntılanmıştır)..
28.12.2013
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
nur cihan
nuralem7@hotmail.com