eski kitabede şu yazılıydı:"ben çok yoruldum .. artık Seni taşıyamam.bundan sonra Sen beni taşı ya sehab"... |
Nübüvvet&Velayet=MuhammedAli
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bu hafta gönül kuşu kitabını okuyarak geçti..kendi kendime verdiğim bazı sözlerin sorumluluk duygusundan nefret ediyorum. neden kendimi kimselerin umursamadığı şeyler için böyle heba ediyor ve diğer insanlar gibi hayatımı yaşamıyorum ki?.kitap 286 sayfa gözükse de, öyle küçük harfli ve yarıdan fazlası çok daha minik harfli alıntılarla doluydu ki, okuması gözlükle dahi ızdıraptı..niye okudum bilmiyorum. ama bu sayede hiç bilmediğim pek çok teferruatı ,pek çok büyük zattan da dinlemiş oldum.doğru anlamak için buna mecburum.. bazı insanlar sizin bilginizi son damlasına kadar gizli gizli takip ederek kana kana içerler ama o yolda siz bu bilgiye ulaşana dek çektiğiniz ızdırabı, başınıza gelenleri ne bilir, nede umursarlar ve ellerine geçeceğiniz anı sabırla beklerler ki, sizi yok edip silsinler.. hepsini takip ediyor ve sabrediyorum Sevdiğim.. neyse.. buraya sonra geleceğiz nasılsa.. şimdi hafta seyrine geçelim..
25 kasım pazartesi..hayalimde eski arkadaşım, bir vakitler çook güzel olan Zeyneb’i görüyorum. yüzü yoktu ,korkunçtu..onun son derece güzel estetisyen bir bayan arkadaşı da yanındaki tek dostuydu..Zeynep (babasının süsü demekmiş), çok zengindi ve sesi ise çok güzelleşmişti.. o ve ben, iplerle bağlanmış oymalı beyaz koskoca koltuklarda çook yükseklerden sallanırken uyandım..gözlerimi açtığımda hala bana ne kadar kızgın olduğunu anlıyorum Sevdiğim.. bildiğin gibi!! bugün diğer zamana davetliyiz ve on kişiyiz ..onu iki yıla yakındır görmemiştim. geçirdiği ameliyatlar onu yormuş, bayağı çökmüş. bize üç saat vakit ayırıp sohbet yaptı . ben, Senden korkumdan onun sağ yanına, göze hiç gelmeyecek yere oturdum ve gerekmedikçe asla konuşmadımJ..
ve o ne yaptı
biliyor musun?! çok şaşıracaksın. cebinden ikiye katlanmış bir kağıt çıkarttı.
açtı. orada birkaç satır güya
yazı vardı.bu notlardan size okuyacağım dedi ve piramitlerden, şira yıldızından bahsetmeye başladı J..gülüyordum(sanki o Sendin
ve bana bir ders vermek istiyordun).. Adem’den evvelde başka sayısız
Ademler gelip geçtiğini ,bizim bilmediğimiz ve henüz nedense bir türlü
kullanmayı akıl edip başaramadığımız güneş enerjisini kullanarak nasıl
yüksek medeniyetler kurduklarından sadece başlık attı..gülüyordum fakat
kendimi tutamayıp olaya daldım Sevdiğim..üzgünüm. avlandım..soru sordum?. o çok
akıllı biliyorsun ve hemen bana döndüJ.güldü..kendi anladığım
kadarıyla dedi ki: ”bir zamanlar o semboller doğruydu ve
kullanılıyordu..oysa artık o devir bitti ve başka devirlere ,başka hükümlere
geçtik.bugün insanlar piramitlerin
sırlarını çözse dahi hiçbir işe yaramaz. çünkü o semboller mühürlendi ve devri
kapandı.yahudiler hep bu piramitlerin, o üçgen üstündeki gözün(ra’nın gözüJ)sırrının
peşindeler. neden istiyorlar biliyor musunuz?. sadece güç ve o gücü kendi
çıkarları için kullanmak adına tabii.ama ayet ne diyor?O’ şiRA NIN DA
RABBİDİR.. şi’RA nın RABBİNE İMAN ET...yani onlar Harut ’la Marut’
tan iyi bilgileri öğrenmek istemediler, hep kötülük adına güç için bilgiyi
talep ettiler.oysa medet umup taptıkları şira- sirius unda Rabbi Allah idi, ne
yazık ki O’nu bilip istemediler. Ve Allah ta onları helak etti..
O, yakında bu konu
hakkında bir yazı kaleme alacağını, onu okumamı söylüyor ki, bende çook sevinip
yardımcısından istiyorum.gülünüyorJ..ben her dem alaylı-
müstehzi gülünecek- iflah olmaz bir putperestim anlıyor ama ses etmiyorum .çünkü
benim amacım başka ve başkalarına bu kapalı.. o yine, sahibül zamanı
bulmaktan ve ona biat etmekten bahsetti.. ve bize yeni kitaplarından hediye
ettiler. bir külliye cami-i cuma planı
çizip kitaplaştırmış. güzel şeyler bunlar.hayırlı olsun. çıkışta yardımcısına,
o yazı yazıldığında yollamasını rica ediyorum.o gülüyor: ” hala o yazıyı nasıl
istiyorsunuz ,anlamadınız mı?” diyor.”anladım ama yine de istiyorum” diyorum..(*Sevdiğim
..bir ara onun yüzüne Sen geldin ve Sen konuştun.. benimle olduğun için
teşekkür ediyorum ve Seni seviyorum)..
biliyorsun geçen yıl
Kılıç hocaya 33. derece masonluk masalımda bunu sorup yazmıştımJ..oda artık o sembollerin
ve şifrelerin hükmünün bittiğini, şifrelerinin değiştiğini söylemişti.
bunlar doğru tabii. ama zamanı anlamaya çalıştığım ve bunu yaşayarak
kaydettiğimden dolayı, şuan geldiğim noktayı Sana yapabildiğim kadar
anlatabilmek istiyorum..
Bildiğimiz gibi zaman ve
zamana ait yaratılmış ne varsa her şey dairevidir..vi-dir diyoruz.. çünkü.. her şey yaratıldığı ve nefesle çalıştığı için bir
yamukluk söz konusudur.yani hiçbir şey mükemmel şekilde değildir.. işbu
daire, değirmen taşı misali bir zaman çarkıdır ve en orta delikteki bu
değirmen taşını döndüren demir milin adı kutup
dur. yani o zamanın kutup noktası, zamanın
efendisinin makam-ı mevkiidir..eski
zamanlarda bunlar, alınlarına mavi yıldız olan saç bandı
takarlarmış J.mesela hz Davut
dev Calut’u(golyat) yenince, kral Talut’un (şaul) alnından çekip
alınarak, hz Davut’a takılan taç böyle bir alın bantıymış..o yüzden İsrail
bayrağında mavi yıldız,yani kral tacı vardır. pazubent ise bundan kinaye,
zamanla oluşmuş(* bu bilgi için İçinden Hızır Geçen Adama teşekkür ediyorum.çünkü bu hiç bir kitapta yazmıyor ..masal çocuğuna özel anlatılmıştır)..
hal böyle iken, zaman
sarmalıda dairevi bir CD şeklinde çark eder.ve bu noktalardan oluşan frekans okyanusunda henüz
her şey amada, yani la tahayyül de yani TA-HA’da, taayyünü
evveldedir… velev ki 1.tahayyül alemi bilinmek irade edip, HayÂLİ PERDESİNİ KURSUN ve kuklacı
sahne ardından ipleri oynatsın(SİCCİNLER&İLİYYİNLER
=dalga frekans hareketleri).. ve henüz,
taayyün alemi TA-HA(sperm insancık=SU DAMLASI İNSAN=kuyruklu yıldız), dekoder
YA SİN’e(maddi varlık alemi insan) girip çözülmemiştir.
yani biz aslında, hep aynı zaman dairesi Arş-ı Rahman’da seyir halinde dönen, dönel aynalardan başka hiçbir şey değiliz. bilip anladığımız her şey, bu dönüşlerdeki, diğer dönen ve aks’eden noktaların kendi serüvenlerinin bize yansımalarıdır.biz ne kadar yüksek çözündürücü bir ayna olursak, o kadar uzaktaki ruhların bilgilerini de alarak çözüp, diğer etrafımızdaki ruhlara bunu okuyarak yansıtabiliriz..işte ehli mana, o yüzden sadece kalbi selim salik ister. çünkü bu iş ancak tertemiz bir kalp aynasına sahip olanlarla gerçekleşir.. bininin bir olması, CEM de hakikatte budur..
yani biz aslında, hep aynı zaman dairesi Arş-ı Rahman’da seyir halinde dönen, dönel aynalardan başka hiçbir şey değiliz. bilip anladığımız her şey, bu dönüşlerdeki, diğer dönen ve aks’eden noktaların kendi serüvenlerinin bize yansımalarıdır.biz ne kadar yüksek çözündürücü bir ayna olursak, o kadar uzaktaki ruhların bilgilerini de alarak çözüp, diğer etrafımızdaki ruhlara bunu okuyarak yansıtabiliriz..işte ehli mana, o yüzden sadece kalbi selim salik ister. çünkü bu iş ancak tertemiz bir kalp aynasına sahip olanlarla gerçekleşir.. bininin bir olması, CEM de hakikatte budur..
belki de daha maddesel
şöyle de anlatabilirim Sevdiğim.ben, taa en başlangıçtan beri hepimizin,
şuan dahi, hepberaber İÇİÇE(fihi mafih-içindeki içinde) yaşadığımıza
inanıyorum..ve sadece biz bu görünen Adem neslinin değil, akla hayale
gelmeyecek türlerinde olduğunu biliyorum. Peygamberimiz “bu
alemde toplu iğne başı kadar boş yer yok” diye boşuna demedi değil
mi? mesela bunu nasıl anlayabiliriz.. şuan elimizde cep telefonu varsa, o
aletin kapsamı kadar bilgiyi kullanabiliriz değil mi? telsiz varsa telsizle
dekoderlik alabiliriz.TV de ise kaç kanalı varsa o kadar değişik yayını
alabiliriz. röntgen cihazlarıyla ve özel tarayıcı gözlüklerle de, bizim kendi
baş gözlerimizle göremeyeceğimiz diğer dalga boylarını çözündürüp
maddeleştirebiliriz? demek ki hiçbir bilgiyi, hiçbir varlığı “bu şöyledir
diye sınırlamak ve olayı işte bu kadar diye bitirmek “doğru değildir..
bugün dünya, ilim ve
teknoloji sayesinde, zamanda bizden çok evvelki uygarlıkların yani,Mu ve
Atlantis devrinin bilgisine doğru hızla gitmektedir.. sanmayın ki bu ilme biz
çalışarak sahip olduk. Hayır.. hakikatte zaman daireviydi, sistem her daim aynı
duraklara kendiliğinden çark ediyordu ve zaman hz Peygamberle zirve
yapmıştı..daha sona O, peygamberliği mühürlediğinden, velayet (MÜRŞİTLİK
KURUMU=ALİLİK)açığa çıkıp, nübüvvet-nebilik gizli kalarak, makam olarak
zamanın kutuplarıyla bu iş yürürlüğe
girmişti. ve zaman daireviydi.
GÜNEŞ;12 burç
evini daire şeklindeki devriyesi ile her demde sürekli gezerek her burç elbisesini
kendisine giyerken, bizede o esmaların anlamını bilelim bilmeyelim yaşatır.ve
biz, zamanda, tarih tekerrürden ibarettir dediğimiz, hep aynı ay
düğümleri misali şeyleri yaşarken bir defa dahi," bu neden böyle nüans farklarıyla aynen tekrar ediyor" diye merak edip araştırmıyoruz. her burçtan yeni bir burca geçiş anında, yepyeni esma evlilikleri ve yepyeni farkındalık İsa
çocukları doğuyordu.. kimi zaman bu konular mühürlü olup, orası size
ait olmadığından geriye de dönüyoruz...
alemde
boşluk yoktu ve ne Allah Allahlığını, ne peygamberler peygamberliklerini, ne
veliler velliklerini zerrece size vermezlerdi. siz kendi dairenizdeki kutup
noktanızda bu seyri yapacağınız ve hakikatte zerrece bir yere
kıpırdayamayacağınız için, ruh aynanızı parlatıp, gönül aksinize yansıyanları
temaşa edip, başkaca yapacağınız hiçbir
şeyin olmadığınıda anlayacaksınız vesselam..
Sevdiğim.aslında
anlatmak istediğim o kadar basitti ki. neden yazamadım anlamıyorum.yani şuan
tüm ademlerin,tüm peygamberlerin ve dolayısı ile tüm tarihin aynı anda, aynı
mekan& zamanda, ama farklı frekans perdeleri arasında halen yaşamaya devam
ettiğimizi sanırım anlatamadım. Neyse görüp temaşa etmediğim için böyle zor bir
şeyin demek ki vakti değil miş.. ama bunu anlamak ve anlatmaya çalışmaktan hiç
vazgeçmek istemem.. çünkü olağanüstü bir zamanda yolculuk bu..
27 kasım Çarşamba.. dün, facede, Maya şaman inancı sayfasına üye olup,Mayalarda şaman sayılmanın konusunu okudum..ben nasıl eski Mısır’a çılgınca düşkünsem, tam zıttı olan bu Maya uygarlığı da daima ilgimi çeker nedense.. onların türk olduklarına inanırım..( khan-Han)can=yılan kelimesi onlarda kral ve şaman anlamına da gelir ki, hintçe AHİ =yılan-evren-kainat demektir.. bizde daha evvel yaratılış safhalarında bu konuyu işlemiştik hani; *cân, sûbân, Hayyah (3 yılan)..*Sultan AHMET meydanındaki birbirine dolanmış 3 yılanlı sütunu hatırlıyoruz lütfen.o eskiden mısırda bir tapınaktaymış ve üzerinde bir kazan- kase varmış ki, kehanet için kullanılırmış ..ve tıp sembolünün aslıda budur. yani genetik DNA ve bilinç....İskender’den sonra Bizansa getirilmiş ve oradan Osmanlıda ok talimi için kullanılmış ve şuanda bizim barbarlığımız yüzünden harabe bir haldedir..
ve geceleyin birden uyandım..göz kapaklarımın içinde; yine o beyaz ekran açıldı. siyah harfler ve şekiller sürekli yer değiştiriyor lakin ben hiçbir şekli ve harfi nedense hala belirleyemiyordum. sanki henüz şekiller ve harfler oluşmamış gibi..öyle seyrediyorum.belki de Sen göz ameliyatı olurken, benimde, göz ameliyatını yapan makinenin merceğini deneyimlememe benziyor. ama o odak noktalı idi, bu farklı..öyle bekledim ve bu defa istedim .hatta reddetmedim. hazırdım yani..oysa o yine açılmadı.. Belki de geçen yıl bana” maviden öteye yol yok, aşağı inmen lazım,geri dön” diyen şey buydu.. henüz şekiller ve harfler oluşmadıysa; burası TA-HA, lataayyün alemiydi ki, ben dahi harfler oluşmadığından daha ileri gidemez ve geri dönmeyi edebimle bilmeliydim..
uyuyorum.. HAY’âli mde ;çook uzak ve derinlerde bir
yılan beni iki defa ısırdı Sevdiğim. ilkinde canım çok yansa da, ikincide sanki
ben zehrin etkisi ile uyuşmuş ve acıyı duymamıştım.sonra elimde o koca sivri
dişli yılanı tutarken kendimi seyrettim.yılan beni ısırınca kendinden geçtiği
için dairevi halini-yani kudretini salmıştı..işte ben, o böyle güçsüz ve
çözükken onu kuyruğundan yakalamış,iki büklüm onu fırlatıp atıyordum ki uyandım(*çünkü kuyruğunu ısırdığı o kavseyn
anında hiçbir şey onu ayıramazmış).ama bu rüya öyle uzak ve öyle hayaldi ki,
gerçek mi değil mi anlayamadım..
biliyorsun, masalın şahmeran ile özel bir bağı var.o, bizi sevip koruyor. bu
defa şahmeran, zehri ile aşılayıp ikinci defa zehirleyerek, kendisine karşı
beni korumuş ve panzehrini zerketmişti.. onun dişleri çook korkunç ah bir
görsen..ıııggh..uyanırken şöyle uyandım.”yılan tamlığı şaman demekmiş”..
Gönül kuşu adındaki Melami
Bektaşilik kitabını okuyorum…çook zor.gözlerimi mahvediyor..bu kitapla zehirlenerek
sapıtmayayım diye alınan tedbirime şükrediyorum.. dün gece nihayet kitabı
bitirdiğim için kitap hakkında yazabilirim Sevdiğim..ve biliniyor ki ben,
dünyadaki en cahil,tahsilsiz ev kadınlarından biriyim. çook yalnız ve çok canım
sıkıldığı içinde böyle sanalda, atmasyon yazılar yazıyorumJ..adı da masal ya birde..
işte ne atarsan salla, serbest gibi bir intibâmızda var. bunları, bu türde
okuyanları mutlu edip egolarını tatmin edebilmek adına yazdığımı lütfen
anlayınız. herkes için değil bu masal, bir defa daha söylüyorum. ben 40 yaş
civarı seyrü sülük görenlere hakikatte yazıyorum.diğerleri ne kadar okursa
okusun kendi egolarını anlayacaklar, sıkılıp –saçma sapan bulup okuyamayacak ve
unutacaklar.. genelide zaten kendimle alakalı dedikodu bölümüne takılıp, esas
bilgileri okuyamayıp bırakıyorlar J..
ve aslında ben,sadece Sevdiğim ruh aşkıma
yazıyorum ve hiçbirimiz O’nun okuduğu, O’nun anladığı gibi asla anlayamayız
ve O okuduğunda, ne yapmam lazım geldiğini, hatalarımı,hangi yöne hangi
sembolle gitmem gerektiğini ancak böyle öğretiyor. çünkü bizim masal çocuğu
zamanın öğrencisi ve çocuklarınızı zamana göre yetiştiriniz onun için böyle gerçekleşiyor..
bu masalın, sözde nüfus kağıdı
Müslümanlarından daha çok, ezoterist-araştırıcı –sorgulayan ve düşünen
henüz islam olduğunu idrak edememiş kişilerce, hatta başka başka ülkelerden dahi okunduğunu
biliyor musunuz?.
şimdi bu kitapta bütün islam tasavvuf otoritelerinden inanılmaz alıntılar var. tabiiki genelde hepsi Horasan merkezli Ahmed Yesevi kökenlidir.. (*HABİL’İN KABUL OLMUŞ KURBAN-I OLDUĞUNA İNANILIP, GÖKTEN KENDİSİNE BEDEL OLARAK İNDİRİLMİŞ hz İsmail’den geldiğine inanılan siyah post, Ahmet Yeseviden Hacı Bektaşa devredilmiştir.. amma Hızır postu başka bir siyah ve başka bir kumaştır J).. böylece de anlam olarak hepsini ahi ve Bektaşi yaptıklarını söylememe zaten lüzüm yok. nasıl ki bugün sözde aleviler işlerine gelen herkesi ulu alevi ozanı yapıyorlar aynı şey yani..büyük islam düşünürlerinin alıntılarında hiçbir sıkıntı yok tabii ki ..çünkü onları bozamazlar.. lakin eski göçebe türkmen efsanelerini okuyunca, nasıl dinin siyasete alet edildiğini, hz Ali’nin panteizmin tam göbeğine oturtulup,nasıl bir insan tanrı yapıldığını ve hz peygamberimizin peygamberliğine dahi onun verdiği onayı okurken inciniyorsunuz..
Osmanlı, etraftaki
dağınık türkmen boylarını bir sancak altında toplayabilmek için, Rumeli’den(Bulgaristan)
getirttiği Balım sultanı,Hacı Bektaşı Veli’den sonra, Bektaşi tarikatının
başına geçirmiştir.ve bu dönemde yaşayan tüüm Horasan
erenleri, islamın Rumeli de yayılması için(İstanbul’un fethine hazırlık
öncesi), aynı zaman çarkında aynı Anadolu topraklarında toplanmıştır.. mesela
Muhiddin Arabi, Hacı Bektaşi veli, Somuncu Baba, Hacı Bayram-ı Veli, Ahi Evren,
Bahaddin Veled, Tırmizi, Şems-i Tebrizi,
Mevlana Celaleddin Rumi ve sayamadığım nicesi....bir İslam İmparatorluğu
kurulacaktır.ve göçebe –cahil-vahşi bir halkı toprağa bağlayacak-medeni kılacak
efsanelere de ihtiyaç vardır..(Hacı Bayramı Veli’deki komin-tekke
hayatındaki imece işlerdeki zikirli ritüellere, adaklarını sunacakları
SABİT KADEM TÜRBELERe , ritüellerini yapacakları ayinlere(turnalar semahı
vb)..ve ahi loncaları ile ahaliyi meslek sahibi yaparak esnaf sınıfını
oluşturup, devlet siyasetli bir yapılanma idaresine de ancak böylece yavaş yavaş gidilmiştir.çünkü hiyerarşi olmadan devlet olmaz..
böylece dağınık halde
yaşayan göçebe halk cem edildi..tevhidi öğrenmeye ve diğer etnik boylarla beraber yaşamaya yavaş yavaş
alıştırıldı.ahilikle kardeşlik bağı kuruldu. yeniçerililer
ve padişah dahi Bektaşi tarikatı loncasına üye olup, ahi- ihvan kardeşi oldular..bu devrede tüm meşrep tarikatları hızla kurularak ahali bunlara ihvan yapılır.. maddi manevi kültür devrimi çerağı uyandırılır ve Anadolu uyanır....mesela osmanlı biterken sadece İstanbul'da 370 e yakın tekke varmış ki, hemen hemen mensub olmayan aile yok gibiymiş..tüm
Devlet-i Âli Osmanoğulları, kendi devlet yapılanmalarını kuran pek çok değişik
meşrepteki mana piri TURÛKU ÂLİ’nin ekolünü cem etmiştir. O yüzden bu
derece uzun süren bir başarı elde etmişlerdir.
iş bu kitapta evvela, Devlet-i Âli Osmanlı’nın nasıl kurulduğunu anladım; Selçukluların düşmanı olup, asla yenemedikleri haşhaşilerin başı Hasan Sabbah’ın dahii, bu mana ilminin rahmanisine değil de, şeytanisine çalışan pirlerinden olduğunu da anladım .müridlerini uyuşturucu ve şehvetle nasıl uyuşturup mankurt yaptığını ve canlı ölüm makinesi haline getirdiğini ise tarihler kaydetmiştir..mesela asala ve o tür kişiler daima bu tarikatın izlerini sürerler..ve günümüzde medyada bir tane böyle zamane haşhaşisi var ki; tv si ve her işte kullandığı uyuşturucu, şehvetle şantaj yaptırdığı estetik ve duygu ifadesi fiyaskosu robotlarını her daim hepimiz seyredebiliriz..
iş bu kitapta evvela, Devlet-i Âli Osmanlı’nın nasıl kurulduğunu anladım; Selçukluların düşmanı olup, asla yenemedikleri haşhaşilerin başı Hasan Sabbah’ın dahii, bu mana ilminin rahmanisine değil de, şeytanisine çalışan pirlerinden olduğunu da anladım .müridlerini uyuşturucu ve şehvetle nasıl uyuşturup mankurt yaptığını ve canlı ölüm makinesi haline getirdiğini ise tarihler kaydetmiştir..mesela asala ve o tür kişiler daima bu tarikatın izlerini sürerler..ve günümüzde medyada bir tane böyle zamane haşhaşisi var ki; tv si ve her işte kullandığı uyuşturucu, şehvetle şantaj yaptırdığı estetik ve duygu ifadesi fiyaskosu robotlarını her daim hepimiz seyredebiliriz..
başkaa.. kitabın alevi
söylenceleri sık sık tasavvuf büyüklerinin yüksek ilimlerinin arasına sokularak
kalbi bozsa da; işleri öğrenmek ve tedbir açısından okuyup yazarak öğretmek olanlarında bu kitabı okuması bence çok elzemdir.. mesela böyle bir alevi türkmen söylencesinde şu kaydedilmiş: hz peygamber bir
gün bir deve yükü hurmayı savaş yetimlerine dağıtmak üzere Kabe’ ye gelmiş ve
görmüş ki sahabe kendisine ,”kendilerine kabe tavafı için izin vermeyen hz
Ali’yi şikayet ediyor”..peygamber, ol vakit gidip durumu hz. Ali’ye sorup
dönüyor ki, aaa bir bakıyor!?. bir deve hurmayı asap bozucu ashab yemişJ..hıımm.hz
peygamber çok celalleniyor ve ”tiz vakit size 5 vakit namazı ve 30 gün ramazan orucu farz
kıldım bre zındıklar ”deyü hiddet dahi buyuruyor. yani akıl var izan var.. bu
saçma menkıbe bu kadar değerli alimlerin içine nasıl katılır hayret..
başka komik bir kayıtta ise Ahi Evren hz Abbas'ın oğlu yapılıp ,yine peygamberimizin önüne geçirilmiş..öyle saçma ki,ahi adını ona peygamber verip,hz Ali ile şed bağlıyor.oysaki Ahi Evren Şems ile aynı yerden gelmiş ve Hacı Bektaşi Veli döneminde yaşamıştır..
başka komik bir kayıtta ise Ahi Evren hz Abbas'ın oğlu yapılıp ,yine peygamberimizin önüne geçirilmiş..öyle saçma ki,ahi adını ona peygamber verip,hz Ali ile şed bağlıyor.oysaki Ahi Evren Şems ile aynı yerden gelmiş ve Hacı Bektaşi Veli döneminde yaşamıştır..
birde 40’ların cemi
var ki evlere şenlik..meğer bizim peygamberimiz boşuna peygamber olmuş ..Ali
varken ne peygamberi, ne Allah’ı gibi bir şeyde var.. haşa tövbe tövbeJ..birde perde arkasındaki
kayıtçı var ki offf yani..şunu unutmayınız ki, bu şeyler asla hacı Bektaş Veli
devrine ait değildir. İran’dan, ölümden kaçıp, BEKTAŞİ OCAĞINA
SIĞINAN Hurufiliğin kurucusu Fazlullah’ın etkisi altına giren Balım Sultan’nın asıl
erkanı bozmasıyla oluşmaya başlamış (içki, Hurufilik,tanrı insan mürşide tapma pağanizmi ilk bu dönem Bektaşiliğe girmiştir.böylece her sene mürşid elinde tövbe ederek hristiyan ruhbanlığı da islama sokulmuş,kişinin hür iradesi yok sayılmıştır..bir yerde, siyasi din haline gelen bu bozulmuş oy potansiyelli tarikatler ile devlet idaresi onlara mahkum edilmiştir.devlet içinde derin devlet oluşturulmuştur.)ve daha sonra adı Aleviliğe
dönüşmüştür (*Timurlenk daha sonra ele geçirdiği Fazlullahı kaynar su dolu
kazanda haşlamıştır).. olaylar siyaseten de Osmanlının Timur’a yenilme
devrine ve dağılış sürecine aittir...işte siyasetin bu
derece korkunç karıştığı bir dönemde halkın ne kadar cahil,başı boş kaldığı,ne
kadar her yöne temayül edeceğini de asla unutmayınız.
mesela şu menkıbeyi kitaba almamışlar ki ben kısaca ekleyeyim.Hacı Bektaş-i Veli şöyle demiş:eğer bir kuyuya bir damla şarap damlasa ve o su ile tarla sulansa ve büyüyen otları bir koyun yese o koyunun eti haramdır” vesselam..
mesela şu menkıbeyi kitaba almamışlar ki ben kısaca ekleyeyim.Hacı Bektaş-i Veli şöyle demiş:eğer bir kuyuya bir damla şarap damlasa ve o su ile tarla sulansa ve büyüyen otları bir koyun yese o koyunun eti haramdır” vesselam..
böyle karışık vahşi bir siyasette, en dibe vurulduğunda ise,
Anadolu'nun her yanı Horosan erenleri ile dolup taşıp,ZAMANININ
MÜHÜRDARI Muhiddin Arabi hz bir türk
hanımla evlenip ,türklere akraba olup,onun türk oğlu Sadrettin Konevi hz
yetiştirmesi ile de şahlanmıştır..
ve yine kitaba
dönersem eğer Sevdiğim. bu kitapla asla rüya göremedim. yani onca muhteşem
alıntıya rağmen kitabın özü-ruhu yoktu.sanki o zatlar harflerini vermişler
amma manalarının hakikatlerini çekip almışlardı.. normalde ben, pek çok
kişinin yazdığı yazıları bırak internet sayfasından okumayı , resimlerine bakmaya bile
dayanamam .oysa bu kitabı yazmakta olduğum MuhammedAlilik bahsi için okumam
gerektiğinden nasılda kolayca okumuştum hayretti yani..neyse. okudum
bitti.başka bir şey şuan aklıma gelmiyor. kalbim bozuldu mu?! hayır.ama alt
yapısı olmayan her okuyanın kalbini, dinini,
imanını elinden alıp bozacak fitne bir kitap olduğunu anladım.. hiç kimseye
tavsiye etmem.sadece hakikati bilenlerin; diğerlerini uyarmak ve islamın
başına örülen çorapların her dem aynı siyaset erbabının işi olduğunu anlamak adına okumasını da isterim..
isterdim ki kitapta şah-ı velayet hz Ali’nin irşad kurumunun temsilcisi olduğu MÜRŞİD’İ anlattığı bilinerek yazılsın. Ali adının YÜCE ULVİYETE ait olduğu ve bilinmek murad edilmişliğin yanlızca ALLAH’IN ÂLİ ilim esması ile bilinerek, HAY ESMASI(dirilikle) ile açığa çıkabileceği yazsın.. hakikatte madde denilen şey yoktur ve bizim bilip anlayamayacağımız sonsuz sınırsız tekamüller sonucu gelişen esma evlilikleri yaratılışları vardır. şu halde ÂLİ,YÜCE,ULVİ olana sınır ve beden yoktur.. ve bu esma ile bilen herkesin otomatikman aleviye ye mensub hatta el mecbur olduğunu çaksın..
isterdim ki kitapta şah-ı velayet hz Ali’nin irşad kurumunun temsilcisi olduğu MÜRŞİD’İ anlattığı bilinerek yazılsın. Ali adının YÜCE ULVİYETE ait olduğu ve bilinmek murad edilmişliğin yanlızca ALLAH’IN ÂLİ ilim esması ile bilinerek, HAY ESMASI(dirilikle) ile açığa çıkabileceği yazsın.. hakikatte madde denilen şey yoktur ve bizim bilip anlayamayacağımız sonsuz sınırsız tekamüller sonucu gelişen esma evlilikleri yaratılışları vardır. şu halde ÂLİ,YÜCE,ULVİ olana sınır ve beden yoktur.. ve bu esma ile bilen herkesin otomatikman aleviye ye mensub hatta el mecbur olduğunu çaksın..
temiz şeyleri pis şeylerin arasına sokuşturduğunuzda altının altınlığını bozamazsınız ve altını o pislikten alıp yıkar, yerine, şanına yakışır işleri yine ve daima görürsün vesselam..
birde
Sevdiğim bu kitapta beni en ilgilendiren şeyi anladım ki, bu idrakime vesile
olunduğu için teşekkür ederim..yazıp
durduğum NUR BAHSİNİN GÜNEŞ’E ait olduğunu öğrendim. Dur!..bak! şimdi oradan
bakarak Sana kısaca kopyalıyorum..arş üzerindeki devrelerden Nur esması
GÜNEŞ’i, Mübin
esması AY’ı, Metin esması ARZ’ı(dünya),Kavi esması CİN’İ, Cami
esması İNSAN’ı anlatırmış..bu muhteşem şey için demek ki onca sayfayı
okumam lazımmış..çoook teşekkür ediyorum.ve güneşimi selamlıyorum..
başkaaa..bu hafta facede geçen
haberler hep dershaneler üzerineydi ki, bir anne ve veli olarak bende
kendi vatandaşlık haklarıma dayanarak bir şeyler kaydetmek isterim..şimdi
dereotu oğlum dershaneye gidiyor..ve ikinci dönem devlet okullarına veya paralı
kolejlerine dahi gitmeyip, dünyanın parasının ödendiği dershanelere devam
ediyorlar malum.. bu durumda devletin okulları ve öğretmenleri gayri resmi
ve işe yaramaz olup, mafyaya dönüşmüş
dershaneler ise devlete el koymuş ve sistemi işgal etmiş olmuyor mu pekii?.
devletin
okulunda ve kolejlerde ders öğretemeyen öğretmenler ve bu kurumlarda ders
öğrenmeyen bizim çocuklarımız nasıl oluyor da aynı öğretmen ve aynı öğrenciler
olarak, dershanelere geçince, öğreten ve öğrenen konumuna yükselebiliyorlar!?.
neden öğretmenlere daha yüksek maaş verilip gözleri ve karınları sonuna dek doyurulmuyor?. neden okullar tam teçhizatlı donanıma kavuşturulmuyor?. neden öğretenlere(öğretmen değil) okulda da öğretmeleri gerektiği, öğrencilere de okulda öğrenileceği idrak ettirilmiyor?? neyse ben diyeceğimi dedimJ..içimde kalmadı …ve asıl sorun devletin yerine geçmek isteyen ve boşluk arayan perde arkası güçlerde. devletin sağlam durması ve devleti içten çökerten; bir vakitler siyaseten kendi eliyle besleyip büyüttüğünden, aynı Osmanlının yaptığı gibi, giderayak, verdiği tüm servetini geri almayı bilmesinde tabii..(*iş bu bu anlayanlar için özel bir bölümdürJ)…
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
neden öğretmenlere daha yüksek maaş verilip gözleri ve karınları sonuna dek doyurulmuyor?. neden okullar tam teçhizatlı donanıma kavuşturulmuyor?. neden öğretenlere(öğretmen değil) okulda da öğretmeleri gerektiği, öğrencilere de okulda öğrenileceği idrak ettirilmiyor?? neyse ben diyeceğimi dedimJ..içimde kalmadı …ve asıl sorun devletin yerine geçmek isteyen ve boşluk arayan perde arkası güçlerde. devletin sağlam durması ve devleti içten çökerten; bir vakitler siyaseten kendi eliyle besleyip büyüttüğünden, aynı Osmanlının yaptığı gibi, giderayak, verdiği tüm servetini geri almayı bilmesinde tabii..(*iş bu bu anlayanlar için özel bir bölümdürJ)…
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
1.12.2013