1 Aralık 2013 Pazar

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 76

eski kitabede şu yazılıydı:"ben çok yoruldum .. artık Seni
taşıyamam.bundan sonra Sen beni taşı  ya sehab"...
99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 76

Nübüvvet&Velayet=MuhammedAli

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bu hafta gönül kuşu kitabını okuyarak geçti..kendi kendime verdiğim bazı sözlerin sorumluluk duygusundan nefret ediyorum. neden kendimi kimselerin umursamadığı şeyler için böyle heba ediyor ve diğer insanlar gibi hayatımı yaşamıyorum ki?.kitap 286 sayfa gözükse de, öyle küçük harfli ve yarıdan fazlası çok daha minik harfli alıntılarla doluydu ki, okuması gözlükle dahi ızdıraptı..niye okudum bilmiyorum. ama bu sayede hiç bilmediğim pek çok teferruatı ,pek çok büyük zattan da dinlemiş oldum.doğru anlamak için buna mecburum.. bazı insanlar sizin bilginizi son damlasına kadar gizli gizli takip ederek kana kana içerler ama o yolda siz bu bilgiye ulaşana dek çektiğiniz ızdırabı, başınıza gelenleri ne bilir, nede umursarlar ve ellerine geçeceğiniz anı sabırla beklerler ki, sizi yok edip silsinler.. hepsini takip ediyor ve sabrediyorum Sevdiğim.. neyse.. buraya sonra geleceğiz nasılsa.. şimdi hafta seyrine geçelim..

25 kasım pazartesi..
hayalimde eski arkadaşım, bir vakitler çook güzel olan Zeyneb’i görüyorum. yüzü yoktu ,korkunçtu..onun son derece güzel estetisyen bir bayan arkadaşı da yanındaki tek dostuydu..Zeynep (babasının süsü demekmiş),  çok zengindi ve sesi ise çok güzelleşmişti.. o ve ben, iplerle bağlanmış  oymalı beyaz koskoca koltuklarda çook yükseklerden sallanırken uyandım..gözlerimi açtığımda hala bana ne kadar kızgın olduğunu anlıyorum Sevdiğim.. bildiğin gibi!! bugün diğer zamana davetliyiz ve on kişiyiz ..onu iki yıla yakındır görmemiştim. geçirdiği ameliyatlar onu yormuş, bayağı çökmüş. bize  üç saat vakit ayırıp sohbet yaptı . ben, Senden korkumdan onun sağ yanına, göze hiç gelmeyecek yere oturdum ve gerekmedikçe asla konuşmadımJ..

ve o ne yaptı biliyor musun?! çok şaşıracaksın. cebinden ikiye katlanmış bir kağıt çıkarttı. açtı. orada birkaç satır güya yazı vardı.bu notlardan size okuyacağım dedi ve piramitlerden, şira yıldızından bahsetmeye başladı J..gülüyordum(sanki o Sendin ve bana bir ders vermek istiyordun).. Adem’den evvelde başka sayısız Ademler gelip geçtiğini ,bizim bilmediğimiz ve henüz nedense bir türlü kullanmayı akıl edip başaramadığımız güneş enerjisini kullanarak nasıl yüksek medeniyetler kurduklarından sadece başlık attı..gülüyordum fakat kendimi tutamayıp olaya daldım Sevdiğim..üzgünüm. avlandım..soru sordum?. o çok akıllı  biliyorsun ve hemen bana döndüJ.güldü..kendi anladığım kadarıyla dedi ki: ”bir zamanlar o semboller doğruydu ve kullanılıyordu..oysa artık o devir bitti ve başka devirlere ,başka hükümlere geçtik.bugün insanlar  piramitlerin sırlarını çözse dahi hiçbir işe yaramaz. çünkü o semboller mühürlendi ve devri kapandı.yahudiler hep bu piramitlerin, o üçgen üstündeki gözün(ra’nın gözüJ)sırrının peşindeler. neden istiyorlar biliyor musunuz?. sadece güç ve o gücü kendi çıkarları için kullanmak adına tabii.ama ayet ne diyor?O’ şiRA NIN DA RABBİDİR.. şi’RA nın RABBİNE İMAN ET...yani onlar Harut ’la Marut’ tan iyi bilgileri öğrenmek istemediler, hep kötülük adına güç için bilgiyi talep ettiler.oysa medet umup taptıkları şira- sirius unda Rabbi Allah idi, ne yazık ki O’nu bilip istemediler. Ve Allah ta onları helak etti..

O, yakında bu konu hakkında bir yazı kaleme alacağını, onu okumamı söylüyor ki, bende çook sevinip yardımcısından istiyorum.gülünüyorJ..ben her dem alaylı- müstehzi gülünecek- iflah olmaz bir putperestim anlıyor ama ses etmiyorum .çünkü benim amacım başka ve başkalarına bu kapalı.. o yine, sahibül zamanı bulmaktan ve ona biat etmekten bahsetti.. ve bize yeni kitaplarından hediye ettiler. bir külliye  cami-i cuma planı çizip kitaplaştırmış. güzel şeyler bunlar.hayırlı olsun. çıkışta yardımcısına, o yazı yazıldığında yollamasını rica ediyorum.o gülüyor: ” hala o yazıyı nasıl istiyorsunuz ,anlamadınız mı?” diyor.”anladım ama yine de istiyorum” diyorum..(*Sevdiğim ..bir ara onun yüzüne Sen geldin ve Sen konuştun.. benimle olduğun için teşekkür ediyorum ve Seni seviyorum)..

biliyorsun geçen yıl Kılıç hocaya 33. derece masonluk masalımda bunu sorup yazmıştımJ..oda artık o sembollerin ve şifrelerin hükmünün bittiğini, şifrelerinin değiştiğini söylemişti. bunlar doğru tabii. ama zamanı anlamaya çalıştığım ve bunu yaşayarak kaydettiğimden dolayı, şuan geldiğim noktayı Sana yapabildiğim kadar anlatabilmek istiyorum..

Bildiğimiz gibi zaman ve zamana ait yaratılmış ne varsa her şey dairevidir..vi-dir diyoruz.. çünkü.. her şey yaratıldığı ve nefesle çalıştığı için bir yamukluk söz konusudur.yani hiçbir şey mükemmel şekilde değildir.. işbu daire, değirmen taşı misali bir zaman çarkıdır ve en orta delikteki bu değirmen taşını döndüren demir milin adı kutup dur. yani o zamanın kutup noktası, zamanın efendisinin makam-ı mevkiidir..eski  zamanlarda bunlar, alınlarına mavi yıldız olan saç bandı takarlarmış J.mesela hz Davut  dev Calut’u(golyat) yenince, kral Talut’un (şaul) alnından çekip alınarak, hz Davut’a takılan taç böyle bir alın bantıymış..o yüzden İsrail bayrağında mavi yıldız,yani kral tacı vardır. pazubent ise bundan kinaye, zamanla oluşmuş(* bu bilgi için İçinden Hızır Geçen Adama teşekkür ediyorum.çünkü bu hiç bir kitapta yazmıyor ..masal çocuğuna özel anlatılmıştır)..

hal böyle iken, zaman sarmalıda dairevi bir CD şeklinde çark eder.ve bu  noktalardan oluşan frekans okyanusunda henüz her şey amada, yani la tahayyül de yani TA-HA’da, taayyünü evveldedir… velev ki 1.tahayyül alemi bilinmek irade edip, HayÂLİ PERDESİNİ KURSUN ve kuklacı sahne ardından ipleri oynatsın(SİCCİNLER&İLİYYİNLER =dalga frekans hareketleri).. ve henüz, taayyün alemi TA-HA(sperm insancık=SU DAMLASI İNSAN=kuyruklu yıldız), dekoder YA SİN’e(maddi varlık alemi insan) girip çözülmemiştir.

yani biz aslında, hep aynı zaman dairesi Arş-ı Rahman’da seyir halinde dönen, dönel aynalardan başka hiçbir şey değiliz. bilip anladığımız her şey, bu dönüşlerdeki, diğer dönen ve aks’eden noktaların kendi serüvenlerinin bize yansımalarıdır.biz ne kadar yüksek çözündürücü bir ayna olursak, o kadar uzaktaki ruhların bilgilerini de alarak  çözüp, diğer etrafımızdaki ruhlara bunu okuyarak yansıtabiliriz..işte ehli mana, o yüzden sadece kalbi selim salik ister. çünkü bu iş ancak tertemiz bir kalp aynasına sahip olanlarla gerçekleşir.. bininin bir olması, CEM de hakikatte budur..

belki de daha maddesel şöyle de anlatabilirim Sevdiğim.ben, taa en başlangıçtan beri hepimizin, şuan dahi, hepberaber İÇİÇE(fihi mafih-içindeki içinde) yaşadığımıza inanıyorum..ve sadece biz bu görünen Adem neslinin değil, akla hayale gelmeyecek türlerinde olduğunu biliyorum.  Peygamberimiz “bu alemde toplu iğne başı kadar boş yer yok” diye boşuna demedi değil mi? mesela bunu nasıl anlayabiliriz.. şuan elimizde cep telefonu varsa, o aletin kapsamı kadar bilgiyi kullanabiliriz değil mi? telsiz varsa telsizle dekoderlik alabiliriz.TV de ise kaç kanalı varsa o kadar değişik yayını alabiliriz. röntgen cihazlarıyla ve özel tarayıcı gözlüklerle de, bizim kendi baş gözlerimizle göremeyeceğimiz diğer dalga boylarını çözündürüp maddeleştirebiliriz? demek ki hiçbir bilgiyi, hiçbir varlığı “bu şöyledir diye sınırlamak ve olayı işte bu kadar diye bitirmek “doğru değildir..

bugün dünya, ilim ve teknoloji sayesinde, zamanda bizden çok evvelki uygarlıkların yani,Mu ve Atlantis devrinin bilgisine doğru hızla gitmektedir.. sanmayın ki bu ilme biz çalışarak sahip olduk. Hayır.. hakikatte zaman daireviydi, sistem her daim aynı duraklara kendiliğinden çark ediyordu ve zaman hz Peygamberle zirve yapmıştı..daha sona O, peygamberliği mühürlediğinden, velayet (MÜRŞİTLİK KURUMU=ALİLİK)açığa çıkıp, nübüvvet-nebilik gizli kalarak, makam olarak  zamanın kutuplarıyla bu iş yürürlüğe girmişti. ve zaman daireviydi.

GÜNEŞ;12 burç evini daire şeklindeki devriyesi ile her demde sürekli gezerek her burç elbisesini kendisine giyerken, bizede o esmaların anlamını  bilelim bilmeyelim yaşatır.ve biz, zamanda, tarih tekerrürden ibarettir dediğimiz, hep aynı ay düğümleri misali şeyleri yaşarken bir defa dahi," bu neden böyle nüans farklarıyla aynen tekrar ediyor" diye merak edip araştırmıyoruz. her burçtan yeni bir burca geçiş anında, yepyeni esma evlilikleri ve yepyeni farkındalık İsa çocukları doğuyordu.. kimi zaman bu konular mühürlü olup, orası size ait olmadığından geriye de dönüyoruz...

alemde boşluk yoktu ve ne Allah Allahlığını, ne peygamberler peygamberliklerini, ne veliler velliklerini zerrece size vermezlerdi. siz kendi dairenizdeki kutup noktanızda bu seyri yapacağınız ve hakikatte zerrece bir yere kıpırdayamayacağınız için, ruh aynanızı parlatıp, gönül aksinize yansıyanları temaşa edip,  başkaca yapacağınız hiçbir şeyin olmadığınıda anlayacaksınız vesselam..

Sevdiğim.aslında anlatmak istediğim o kadar basitti ki. neden yazamadım anlamıyorum.yani şuan tüm ademlerin,tüm peygamberlerin ve dolayısı ile tüm tarihin aynı anda, aynı mekan& zamanda, ama farklı frekans perdeleri arasında halen yaşamaya devam ettiğimizi sanırım anlatamadım. Neyse görüp temaşa etmediğim için böyle zor bir şeyin demek ki vakti değil miş.. ama bunu anlamak ve anlatmaya çalışmaktan hiç vazgeçmek istemem.. çünkü olağanüstü bir zamanda yolculuk bu..
delfi tapınağından
Sultan Ahmet'e  getirilen
3 yılanlı kehanet kazanı
DNA-JED SÜTUN ASASI

27 kasım Çarşamba..
dün, facede, Maya şaman inancı sayfasına üye olup,Mayalarda şaman sayılmanın konusunu okudum..ben nasıl eski Mısır’a çılgınca düşkünsem, tam zıttı olan bu Maya uygarlığı da daima ilgimi çeker nedense.. onların türk olduklarına inanırım..( khan-Han)can=yılan kelimesi onlarda kral ve şaman anlamına da gelir ki, hintçe AHİ =yılan-evren-kainat demektir.. bizde daha evvel yaratılış safhalarında bu konuyu işlemiştik hani; *cân, sûbân, Hayyah (3 yılan)..*Sultan AHMET meydanındaki birbirine dolanmış 3 yılanlı sütunu hatırlıyoruz lütfen.o eskiden mısırda bir tapınaktaymış ve üzerinde bir kazan- kase varmış ki, kehanet için kullanılırmış ..ve tıp sembolünün aslıda budur. yani genetik DNA ve bilinç....İskender’den sonra Bizansa getirilmiş ve oradan Osmanlıda ok talimi için kullanılmış ve şuanda bizim barbarlığımız yüzünden  harabe bir haldedir..

ve geceleyin birden uyandım..göz kapaklarımın içinde; yine o beyaz ekran açıldı. siyah harfler ve şekiller sürekli yer değiştiriyor lakin  ben hiçbir şekli ve harfi nedense hala belirleyemiyordum. sanki henüz şekiller ve harfler oluşmamış gibi..öyle seyrediyorum.belki de Sen göz ameliyatı olurken, benimde, göz ameliyatını yapan makinenin merceğini deneyimlememe benziyor. ama o odak noktalı idi, bu farklı..öyle bekledim ve bu defa istedim .hatta reddetmedim. hazırdım yani..oysa o yine açılmadı.. Belki de geçen yıl bana” maviden öteye yol yok, aşağı inmen lazım,geri dön” diyen şey buydu.. henüz şekiller ve harfler oluşmadıysa; burası TA-HA, lataayyün alemiydi ki, ben dahi harfler oluşmadığından daha ileri gidemez ve geri dönmeyi edebimle bilmeliydim..

uyuyorum.. HAY’âli mde ;çook uzak ve derinlerde bir yılan beni iki defa ısırdı Sevdiğim. ilkinde canım çok yansa da, ikincide sanki ben zehrin etkisi ile uyuşmuş ve acıyı duymamıştım.sonra elimde o koca sivri dişli yılanı tutarken kendimi seyrettim.yılan beni ısırınca kendinden geçtiği için dairevi halini-yani kudretini salmıştı..işte ben, o böyle güçsüz ve çözükken onu kuyruğundan yakalamış,iki büklüm onu fırlatıp atıyordum ki uyandım(*çünkü kuyruğunu ısırdığı o kavseyn anında hiçbir şey onu ayıramazmış).ama bu rüya öyle uzak ve öyle hayaldi ki, gerçek mi  değil mi anlayamadım.. biliyorsun, masalın şahmeran ile özel bir bağı var.o, bizi sevip koruyor. bu defa şahmeran, zehri ile aşılayıp ikinci defa zehirleyerek, kendisine karşı beni korumuş ve panzehrini zerketmişti.. onun dişleri çook korkunç ah bir görsen..ıııggh..uyanırken şöyle uyandım.”yılan tamlığı şaman demekmiş”..

Gönül kuşu adındaki Melami Bektaşilik kitabını okuyorum…çook zor.gözlerimi mahvediyor..bu kitapla zehirlenerek sapıtmayayım diye alınan tedbirime şükrediyorum.. dün gece nihayet kitabı bitirdiğim için kitap hakkında yazabilirim Sevdiğim..ve biliniyor ki ben, dünyadaki en cahil,tahsilsiz ev kadınlarından biriyim. çook yalnız ve çok canım sıkıldığı içinde böyle sanalda, atmasyon yazılar yazıyorumJ..adı da masal ya birde.. işte ne atarsan salla, serbest gibi bir intibâmızda var. bunları, bu türde okuyanları mutlu edip egolarını tatmin edebilmek adına yazdığımı lütfen anlayınız. herkes için değil bu masal, bir defa daha söylüyorum. ben 40 yaş civarı seyrü sülük görenlere hakikatte yazıyorum.diğerleri ne kadar okursa okusun kendi egolarını anlayacaklar, sıkılıp –saçma sapan bulup okuyamayacak ve unutacaklar.. genelide zaten kendimle alakalı dedikodu bölümüne takılıp, esas bilgileri okuyamayıp bırakıyorlar J..

 ve aslında ben,sadece Sevdiğim ruh aşkıma yazıyorum ve hiçbirimiz O’nun okuduğu, O’nun anladığı gibi asla anlayamayız ve O okuduğunda, ne yapmam lazım geldiğini, hatalarımı,hangi yöne hangi sembolle gitmem gerektiğini ancak böyle öğretiyor. çünkü bizim masal çocuğu zamanın öğrencisi ve çocuklarınızı zamana göre yetiştiriniz onun için böyle gerçekleşiyor.. bu masalın, sözde nüfus kağıdı  Müslümanlarından daha çok, ezoterist-araştırıcı –sorgulayan ve düşünen henüz islam olduğunu idrak edememiş kişilerce, hatta  başka başka ülkelerden dahi okunduğunu biliyor musunuz?.


şimdi bu kitapta bütün islam tasavvuf otoritelerinden inanılmaz alıntılar var. tabiiki genelde hepsi Horasan merkezli Ahmed Yesevi kökenlidir.. (*HABİL’İN KABUL OLMUŞ KURBAN-I OLDUĞUNA İNANILIP, GÖKTEN KENDİSİNE BEDEL OLARAK İNDİRİLMİŞ  hz İsmail’den geldiğine inanılan siyah post, Ahmet Yeseviden Hacı Bektaşa  devredilmiştir.. amma Hızır postu başka bir siyah ve başka bir kumaştır
J).. böylece de anlam olarak hepsini ahi ve Bektaşi yaptıklarını söylememe zaten lüzüm yok. nasıl ki bugün sözde aleviler işlerine gelen herkesi ulu alevi ozanı yapıyorlar aynı şey yani..büyük islam düşünürlerinin alıntılarında hiçbir sıkıntı yok tabii ki ..çünkü onları bozamazlar.. lakin eski göçebe türkmen efsanelerini okuyunca, nasıl dinin siyasete alet edildiğini, hz Ali’nin panteizmin tam göbeğine oturtulup,nasıl bir insan tanrı yapıldığını ve hz peygamberimizin peygamberliğine dahi onun verdiği onayı okurken inciniyorsunuz..


Osmanlı, etraftaki dağınık türkmen boylarını bir sancak altında toplayabilmek için, Rumeli’den(Bulgaristan) getirttiği Balım sultanı,Hacı Bektaşı Veli’den sonra, Bektaşi tarikatının başına geçirmiştir.ve bu dönemde yaşayan tüüm Horasan erenleri, islamın Rumeli de yayılması için(İstanbul’un fethine hazırlık öncesi), aynı zaman çarkında aynı Anadolu topraklarında toplanmıştır.. mesela Muhiddin Arabi, Hacı Bektaşi veli, Somuncu Baba, Hacı Bayram-ı Veli, Ahi Evren, Bahaddin Veled, Tırmizi,  Şems-i Tebrizi, Mevlana Celaleddin Rumi ve sayamadığım nicesi....bir İslam İmparatorluğu kurulacaktır.ve göçebe –cahil-vahşi bir halkı toprağa bağlayacak-medeni kılacak efsanelere de ihtiyaç vardır..(Hacı Bayramı Veli’deki komin-tekke hayatındaki imece işlerdeki zikirli ritüellere, adaklarını sunacakları SABİT KADEM TÜRBELERe , ritüellerini yapacakları ayinlere(turnalar semahı vb)..ve ahi loncaları ile ahaliyi meslek sahibi yaparak esnaf sınıfını oluşturup, devlet siyasetli bir yapılanma idaresine de  ancak böylece yavaş yavaş gidilmiştir.çünkü hiyerarşi olmadan devlet olmaz..

böylece dağınık halde yaşayan göçebe halk cem edildi..tevhidi öğrenmeye ve diğer etnik  boylarla beraber yaşamaya yavaş yavaş alıştırıldı.ahilikle kardeşlik bağı kuruldu. yeniçerililer ve padişah dahi Bektaşi tarikatı loncasına üye olup, ahi- ihvan kardeşi oldular..bu devrede tüm meşrep tarikatları hızla kurularak ahali bunlara ihvan yapılır.. maddi manevi  kültür devrimi çerağı uyandırılır ve Anadolu uyanır....mesela osmanlı biterken sadece İstanbul'da 370 e yakın tekke varmış ki, hemen hemen mensub olmayan aile yok gibiymiş..tüm Devlet-i Âli Osmanoğulları, kendi devlet yapılanmalarını kuran pek çok değişik meşrepteki mana piri TURÛKU ÂLİ’nin ekolünü cem etmiştir. O yüzden bu derece uzun süren bir başarı elde etmişlerdir.


iş bu kitapta evvela, Devlet-i Âli Osmanlı’nın nasıl kurulduğunu anladım; Selçukluların düşmanı olup, asla yenemedikleri haşhaşilerin başı Hasan Sabbah’ın dahii, bu mana ilminin rahmanisine değil de, şeytanisine çalışan pirlerinden  olduğunu da anladım .müridlerini uyuşturucu ve şehvetle nasıl uyuşturup mankurt yaptığını ve canlı ölüm makinesi haline getirdiğini ise tarihler kaydetmiştir..mesela asala ve o tür kişiler daima bu tarikatın izlerini sürerler..ve günümüzde medyada bir tane böyle zamane haşhaşisi var ki; tv si ve her işte kullandığı uyuşturucu, şehvetle şantaj yaptırdığı estetik ve duygu ifadesi fiyaskosu robotlarını her daim hepimiz seyredebiliriz..

başkaa.. kitabın alevi söylenceleri sık sık tasavvuf büyüklerinin yüksek ilimlerinin arasına sokularak kalbi bozsa da; işleri öğrenmek ve tedbir açısından okuyup yazarak öğretmek olanlarında bu kitabı okuması bence çok elzemdir.. mesela böyle bir alevi türkmen söylencesinde şu kaydedilmiş: hz peygamber bir gün bir deve yükü hurmayı savaş yetimlerine dağıtmak üzere Kabe’ ye gelmiş ve görmüş ki sahabe kendisine ,”kendilerine kabe tavafı için izin vermeyen hz Ali’yi şikayet ediyor”..peygamber, ol vakit gidip durumu hz. Ali’ye sorup dönüyor ki, aaa bir bakıyor!?. bir deve hurmayı asap bozucu ashab yemişJ..hıımm.hz peygamber çok celalleniyor ve ”tiz vakit size 5 vakit namazı ve 30 gün ramazan orucu farz kıldım bre zındıklar ”deyü hiddet dahi buyuruyor. yani akıl var izan var.. bu saçma menkıbe bu kadar değerli alimlerin içine nasıl katılır hayret.. 

başka komik bir kayıtta ise Ahi Evren hz Abbas'ın oğlu yapılıp ,yine peygamberimizin önüne geçirilmiş..öyle saçma ki,ahi adını ona peygamber verip,hz Ali ile şed bağlıyor.oysaki Ahi Evren Şems ile aynı yerden gelmiş ve Hacı Bektaşi Veli döneminde yaşamıştır..

birde 40’ların cemi var ki evlere şenlik..meğer bizim peygamberimiz boşuna peygamber olmuş ..Ali varken ne peygamberi, ne Allah’ı gibi bir şeyde var.. haşa tövbe tövbeJ..birde perde arkasındaki kayıtçı var ki offf yani..şunu unutmayınız ki, bu şeyler asla hacı Bektaş Veli devrine ait değildir. İran’dan, ölümden kaçıp, BEKTAŞİ OCAĞINA SIĞINAN Hurufiliğin kurucusu Fazlullah’ın  etkisi altına giren Balım Sultan’nın asıl erkanı bozmasıyla oluşmaya başlamış (içki, Hurufilik,tanrı insan mürşide tapma pağanizmi ilk bu dönem Bektaşiliğe girmiştir.böylece her sene mürşid elinde tövbe ederek hristiyan ruhbanlığı da islama sokulmuş,kişinin hür iradesi yok sayılmıştır..bir yerde, siyasi din haline gelen bu  bozulmuş oy potansiyelli tarikatler ile devlet idaresi onlara mahkum edilmiştir.devlet içinde derin devlet oluşturulmuştur.)ve daha sonra adı Aleviliğe dönüşmüştür (*Timurlenk daha sonra ele geçirdiği Fazlullahı kaynar su dolu kazanda haşlamıştır).. olaylar siyaseten de Osmanlının Timur’a yenilme devrine  ve  dağılış sürecine aittir...işte siyasetin bu derece korkunç karıştığı bir dönemde halkın ne kadar cahil,başı boş kaldığı,ne kadar her yöne temayül edeceğini de asla unutmayınız.

mesela şu menkıbeyi kitaba almamışlar ki ben kısaca ekleyeyim.Hacı Bektaş-i Veli şöyle demiş:eğer bir kuyuya bir damla şarap damlasa ve o su ile tarla sulansa ve büyüyen otları bir koyun yese o koyunun eti haramdır” vesselam..

böyle karışık  vahşi bir siyasette, en dibe vurulduğunda ise, Anadolu'nun her yanı Horosan erenleri ile dolup taşıp,ZAMANININ MÜHÜRDARI  Muhiddin Arabi hz bir türk hanımla evlenip ,türklere akraba olup,onun türk oğlu Sadrettin Konevi hz yetiştirmesi ile de şahlanmıştır..

ve yine kitaba dönersem eğer Sevdiğim. bu kitapla asla rüya göremedim. yani onca muhteşem alıntıya rağmen kitabın özü-ruhu yoktu.sanki o zatlar harflerini vermişler amma manalarının hakikatlerini çekip almışlardı.. normalde ben, pek çok kişinin yazdığı yazıları bırak internet sayfasından okumayı , resimlerine bakmaya bile dayanamam .oysa bu kitabı yazmakta olduğum MuhammedAlilik bahsi için okumam gerektiğinden nasılda kolayca okumuştum hayretti yani..neyse. okudum bitti.başka bir şey şuan aklıma gelmiyor. kalbim bozuldu mu?! hayır.ama alt yapısı olmayan  her okuyanın kalbini, dinini, imanını elinden alıp bozacak fitne bir kitap olduğunu anladım.. hiç kimseye tavsiye etmem.sadece hakikati bilenlerin; diğerlerini uyarmak ve islamın başına örülen çorapların her dem aynı siyaset erbabının işi olduğunu anlamak  adına okumasını da isterim..

isterdim ki kitapta şah-ı velayet hz Ali’nin irşad kurumunun temsilcisi olduğu MÜRŞİD’İ anlattığı bilinerek  yazılsın. Ali adının YÜCE ULVİYETE ait olduğu ve bilinmek murad edilmişliğin yanlızca ALLAH’IN  ÂLİ ilim esması ile bilinerek, HAY ESMASI(dirilikle) ile açığa çıkabileceği yazsın.. hakikatte madde denilen şey yoktur ve bizim bilip anlayamayacağımız sonsuz sınırsız tekamüller sonucu gelişen esma evlilikleri yaratılışları vardır. şu halde ÂLİ,YÜCE,ULVİ olana sınır ve beden yoktur.. ve bu esma ile bilen herkesin otomatikman aleviye ye mensub hatta el mecbur  olduğunu çaksın..

temiz şeyleri  pis şeylerin arasına sokuşturduğunuzda altının altınlığını bozamazsınız ve altını o pislikten alıp yıkar, yerine, şanına yakışır işleri yine ve daima görürsün vesselam..



birde Sevdiğim bu kitapta beni en ilgilendiren şeyi anladım ki, bu idrakime vesile olunduğu için teşekkür ederim..yazıp durduğum NUR BAHSİNİN GÜNEŞ’E ait olduğunu öğrendim. Dur!..bak! şimdi oradan bakarak Sana kısaca kopyalıyorum..arş üzerindeki devrelerden Nur esması GÜNEŞ’i, Mübin  esması AY’ı, Metin esması ARZ’ı(dünya),Kavi esması CİN’İ, Cami esması İNSAN’ı anlatırmış..bu muhteşem şey için demek ki onca sayfayı okumam lazımmış..çoook teşekkür ediyorum.ve güneşimi selamlıyorum..

başkaaa..bu hafta facede geçen haberler hep dershaneler üzerineydi ki, bir anne ve veli olarak bende kendi vatandaşlık haklarıma dayanarak bir şeyler kaydetmek isterim..şimdi dereotu oğlum dershaneye gidiyor..ve ikinci dönem devlet okullarına veya paralı kolejlerine dahi gitmeyip, dünyanın parasının ödendiği dershanelere devam ediyorlar malum.. bu durumda devletin okulları ve öğretmenleri gayri resmi ve işe yaramaz olup, mafyaya dönüşmüş dershaneler ise devlete el koymuş ve sistemi işgal etmiş olmuyor mu pekii?.

devletin okulunda ve kolejlerde ders öğretemeyen öğretmenler ve bu kurumlarda ders öğrenmeyen bizim çocuklarımız nasıl oluyor da aynı öğretmen ve aynı öğrenciler olarak, dershanelere geçince, öğreten ve öğrenen konumuna yükselebiliyorlar!?.

neden öğretmenlere daha yüksek maaş verilip gözleri ve karınları sonuna dek doyurulmuyor?. neden okullar tam teçhizatlı donanıma kavuşturulmuyor?. neden öğretenlere(öğretmen değil) okulda da öğretmeleri gerektiği, öğrencilere de okulda öğrenileceği idrak ettirilmiyor?? neyse ben diyeceğimi dedimJ..içimde kalmadı …ve asıl sorun devletin yerine geçmek isteyen ve boşluk arayan perde arkası güçlerde. devletin sağlam durması ve devleti içten çökerten; bir vakitler siyaseten kendi eliyle besleyip büyüttüğünden,  aynı Osmanlının yaptığı gibi, giderayak, verdiği tüm servetini geri almayı bilmesinde tabii..(*iş bu bu anlayanlar için özel bir bölümdürJ)…

nur cihan
nuralem7@hotmail.com

1.12.2013