20 Nisan 2013 Cumartesi

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 51

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 51

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.51. masalımızdayız.. yani arapça OI rakamı..ve tüüüm  bilgisayar yazılımı da bu OIOIOIOI.. sistemi üzerine kuruluymuş.. ne ilginç ki ,bizde HUU-O  boşluğundan, ALLAH VÜCUDUNA , bu sayıdaki  OL= OI= ANAHTAR KİLİT masalla çıkacağız inşallah..

Sevdiğimm.. İnsanın dünyada ve manada yarım kalmasın diye tanımlanmış tamlıkları olur ya.. işte öyle ilahi bir tecelli oldu.. iki tamamlayıcım aynı vakit bir yerde zuhur etti  ve tercih hakkı tabii ki her daim hakikatimden yanaydı ve öyle oldu.. bak şu Allah’ın cilvesine, neler neler devran ettiriyor ve kimsenin ruhu bile duymuyor.. ben erenler arasında cevlan topu gibi olmuşum meğer ..

16 nisan salı .. önünde bir tablet bilgisayarı olan Sen, uzun bir masanın ardındasın.. masanın üzerinde pek çok sayıda kırmızı tv okuma kartlarından var ve onların hepsi birbirlerinden ayrık, dik bir şekilde duruyor.. bir kitap yazmışsın Sevdiğim ..kitabın adı “SÖZ”  müş..onu genç bir kızla beraber hazırlamışsınız, röportajmış.. ve o kitaptan bende dahi yok.. aaa.. meğer o kitap bir anda 13 kadar dizi halinde hazırlanıp çıkmış, lakin Senin dahi haberin yokmuş, üstelikte kitap tükenmiş..


Sonra bir uçaktayız.. bir uçak dolusu, o mahfuzluk lazım olan küçük çocuklar sıra ile koltuklara oturmuşlar
.. uçak eski, koltuklar eski.. çok rahatsız oluyorum ..aa.. uçak duvarına yaslanık, yepyeni bir sürü koltuk katlanmış duruyor.. onları görünce çok seviniyor ve görevliye, çocukların altına onları yatak olarak açmalarını söylüyorum.. sonra  sanırım ziyafet..


*Sevdiğimm, her şeyim. nefesine ait ne çok çocuğun olmuş ki, eminim bunlar henüz benim bilmeme izin verilenlerdi.. buna kaç kişi tahammül edebilir ki.. ama herkesin bir vazifesi var ya bu alemde.. ... ve bu nefesin veledleri, geleceğin  rahmani yüce mimarları olup, alemin çevgan topunu aralarında çevirecek olanlar değil mi?..


Bu masal veledi pek çok konuda sözler almış olsa da, ne yazık ki kaderi bahtı perişan biri olduğundan o sözler ne açılıyor, nede kabul olunuyor be Sevdiğim ..  insan; “zarar veremeyip koruyacağını söylese” dahi kimlerin elinde zebun edildiğini bildiğinden, o pençelere düşeni çekip alamıyor ne yazık ki..
....... ..... ......
Ve yine paramparçayım.. başaramıyorum.. imtihanımdan geçemedim.. özür dilerim.. her şeyden vazgeçiyorum.. aşkı red kararımı tekrar alıyorum …şikayet edeceğim.. kime?!..masalımın tecellisi üstelik..gelen giden hep biiirr..hep OOO..YA RABBİM YAAA!!..BU NASIL BİR İŞ?..SENİ SANA MI ŞİKAYET EDEYİM?!..üstelik, hiç olmazsa benim aşık olup, bu derece her şeyimi rezil rüsva edip sevebileceğim olağanüstü bir neşem, bir zenginliğim var.. ve aklım fikrim O olduğu için; zerre kimse ile meşgul olup, onu bunu merak edip rahatsız da etmiyor, kimse  bu hazzı bozamasın diye kimseleri de kendi ruhsal alemime yaklaştırmıyorum.. onlara ancak üzülebilirim.. benim gibi sevebilecek cesur bir yürekleri, bunca eziyete katlanacak, bunca hasrete sabredecek  verilmiş bir gönülleri yok ne yazık ki.. gece, uyumadan az evvel,  yarın  bulunacağım şikayetimden vazgeçiyorum Sevdiğim.. ve Rabbime, bana böyle bir aşkı layık görüp, ihsan edip, lütfettiği için çok şükrediyorum.. ya ben birini böyle hiiç sevememiş, dünyevi aşklara benzediği sanılsa da-hakikatte- zerre benzemeyen böylede bir aşk yaşanabileceğinden habersiz bu alemden göçüp gitseydim?!! ne fakirlik olurdu değil mi?!! Sen iyi ki o aşkı, o gönlü ve Seni bu masal veledine şimdilik emaneten verdin.. BEN HER DAİM ÇOOOK ŞÜKRETMESİ GEREKEN KİŞİLERDENİM BİLİYORSUN.. Seni Seviyorum..


Ve sana komik bir şey söyliyeyim mi Sevdiğim..benim maddi olarak istediğim o şifrem zaten taaa o kayıt alemi ilk kurulduğundan beri varmış ve bana yollanılan şeyi ben teknolojiden hiç anlamadığım ve tıkladığım her şeyi bozduğum& bozarım diye  kabul etmediğimden açılmıyormuşJ.. eee.. tabiii ben güvenilmez değil, sadece cahilmişim-son derece ilgisiz-hiç kimsenin hiçbir şeyini merak etmeyenim de üstelik....ben taa en baştan şifre sahibiymişim.. kullanmayı bilememişim, şimdi şükür ki, halloldu (*fakat onunla da bilgisayarıma çok kötü bir virüs girdi.. sürekli onu temizlemek zor bişey.. aynı vesvese gibi, sürekli geçmişin karma-kayıtlarını temizlemek lazımJ-dışarıdan fitne sokacak hiç kimseyi içimize almamak lazım. Sevdiğim.. ve 21 mayıs ta GEB KAZI  gezisine gidiyoruz inşallah ve Sende benimle geliyorsun tamam mı?..önce Antakya..hatta şahmeranın mağarasına bile gidecekmişiz ne muazzam değil mi?. orada ne hissedeceğimi çok merak ediyorum.. ve Halilurrahman Efendimin makamı.. tam bir hafta gezeceğiz.. sürekli sorun çıkaran bu makinemi  ise salı günü ayarlarını baştan kurulmak üzere servisine yollacağım.. gelince Sana yine olup biteni yazarım inş.).. 

ve diğer manevi şifremse inanılmaz bişi Sevdiğim.. ama onu tefekkür edince, anladım ki, sadece bana ait değil..el ele, elele tüüm Turuku Âli tesbihi misali.. hal böyle olunca  ve şifrenin resmine bakınca Sevdiğim, direk genetik zincir merdiveni ortaya çıkıyor.. yani Sevgilimcim, benim ferdiyetçiliğim burada da sökmeyecek değil mi?..ve üstelik sayımı bilsem de, henüz  nasıl kullanıldığını ve ne işe yarayacağını dahi bilmiyorum..ve gitgide hayat  benim için daha zor, daha yıpratıcı, karışık ,bıktırıcı olmaya  başlıyor..

ve Sana çoook teşekkür ediyorum.. aşkıma özenip kendisine aşk bulan dostumun sıkıntısına deva olduğun için..Seni çok seviyorum ki, kalbimizi ferahlattın ve korkumuzu giderdin..evvet.. güzeell..

17 nisan ikindi vakti..yine çok üşüyorum..nane üstümü örtüyor.. iki gözümün tam ortasında  minik harika bir kız çocuğu neşeyle, sanki elindeki bir  minik taşı atarak - sanki cam gibi bir şeyi tam merkezinden kırarak patlatıyor.. o tek nokta bir anda tuzla buz oluyor ve dağılıyor..aaa..o dağılan her şey olağanüstü güzel hava köpükcüklerine-nefese-hikmete dönüşüyor..Ya Rabbim muazzam bir güzellik.. Rahman nisan yağmuru yerine hikmet yağdırıyor Sevdiğim, bir baksana şuraya.. sonra  uyuyoruz..çook özel , baştan aşağı simsiyah resmi bir mekanda,  VİP BİR DAVETTEYİZ.. müthiş bir sahneye karşı konmuş çok az sayıdaki resmi simsiyah konforlu koltukları görüyorum.. Pelin’le en öne, en rahat yere oturuyoruz, Gül birazdan gelecekmiş.. davetli olarak bizden başka kimse gözükmüyor şimdilik.. köşe koltuğa yerleşiyorum. sıcaktan üstümdeki krem rengi hırkayı çıkartıyorum ..aa içimde asker  yeşili simli harika  bir giysi ile  simli püsküllü kuşağım var..hımm..çok hoşum.. asker yeşili elbisemin güzelliğini seyrediyorum. 

18 nisan Perşembe.. göz dr:hayrola yine oldu? “dedi.çocuk :”gözlerimin allerjisi yine arttı.beni iyileştiremediniz, daha kuvvetli bir ilaç istiyorum”.. dr:o iyileşmeyecek ki, hep sürecek, siz alerjiksiniz ve şimdi bahar geldi..her yanda çiçekler açtı,  buyi Muhammedi  kokusu yayıldı” diyor.. çocuk:size soru sormak istiyorum”..parmağı ile iki kaşının arasını işaret ediyor.. ”maddi tıp ilmi bize 3. gözümüzün olduğu yerde, daha gerçek gören bir göz olduğunu söyleyebilir ve kanıtlayabilir mi?!”..dr. eliyle kalbini işaret ediyor sonrada: “3. göz burada değil mi? .tıbbense  öyle 3.göz diye bir şey yok..amma, her şeyimizi asıl yapıp gören-işiten-hisseden hep SİNİR SİSTEMİ AĞIMIZDIR .”..çocuk:”  3. göz ve gönül ,ikisi de aynı şey..tekamül mertebeleri farklı.. ve göz kapağımın içinde nasıl görüyorum peki?”..dr:ben ona düşüncenin gücü diyorum.. düşüncenle ışık hızını geçebilirsin.. çocuk: Süleyman’ın  Belkıs’ın tahtını getirtmesi gibi mi..dr:onu veziri Asaf getirdi.. kabri Semerkant’ta biliyor musun?.. düşüncenle her şeyi yapabilirsin..bunca ilim ve varlıkla şehirde dahi insan yapayanlız olabilir..ama dağ başında, tek başına yaşayan bir adamsa inanılmaz zengin yaşayabilir..çünkü onun için dünya ve içindeki her varlık canlıdır-dosttur”….

Akşam.. beldemize Sadık Yalsızuçanlar geldi.. Hacı Bektaşi Veli ve  ekolünden yetişenleri anlattı…gerçek Bektaşi olmanın akıl karı olmadığını, inanılmaz zor erkana sahip olduğunu ,seyrü sülüklerinin nasıl zor olduğundan bahsetti. Osmanlının askeri ocağının Bektaşilikle nasıl cihan imparatorluğuna seyrettiğini de tabii.. konuşmacımız son derece hassas ve duygusal biriydi Sevdiğim.. bende maddi olmasa da manen bir bektaşiyim biliyorsunJ.. ve Sende benim TEK BEKTAŞİ MELAMİ EFENDİMSİN.. bu masal veledine Mescid-i Haram’ın  SELAM KAPISI’ında , kapıyı açıp karşılayarak, el yapımı beyaz rulo kağıdını verende Sensin.. ve rulonun kurdelesini çözüp  baktığımda Sen gülerek: “BİZ MEVLEVİYİZ” demiştin.. yanii benim tüüüm meşreplerim aslında Senin meşreplerin ki, yeni yeni anlıyorum. .  bu masalın yazılabilmesi için muhakkak Bektaşilik izni lazımdır değil mi?!..

ve HIRKA’NIN GERÇEK ANLAMInı anlattı.. eski bir kayıtta varmış..hz. Peygamberimiz kendisine gelen hurma lifinden hırka’yı önce giymiş ve sıra ile hülefasına:” bu hırkayı size versem ne yaparsınız?” demiş.. hepsinin cevabına karşın hz. Ali: “ o hırkayı giyersem tüüm insanların ayıplarını örterdim” demiş..ve HIRKA Hz. Ali’ye geçmiş..

birde aşkın nasıl çileli bir iş, rıza lokması yemek olduğundan bahsetti.. her türlü, ezaya cefaya sabredip –tahammül edip- bu ızdıraplı yolda sadık kalarak, GÖZ KAYMADI VE SEVDİĞİNDEN BAŞKASINA BAKMADI-kab-ı  kavseyni ev edna kalmanın nasıl zor olduğunu da anlattı. .ve incinmeden durabilmemin ne ağır bir şey olduğu da vardı tabii.. sohbet bittiğinde  kendimi tanıttım.. çok sevindi.. geçen yıllarda tv de Evvel Zamanım için yaptığı program kaydının CD sini rica ettim.. ”memnuniyetle, buraya adresinizi yazar mısınız” dedi..kendimi kaydetmemi istediği ve kaydettiğim yer neresiydi biliyor musun Sevdiğim…Hacı Bektaşi Veli Dosyasının makalatını özetlediği ilk kapak sayfası…teşekkür ediyorum ki benim için çok anlamlıydı..



19 nisan Cuma.. gece, bugün kargo ile gelen bir kitap olan Hz Hatice Annemizi okuyarak ilerliyor.. geçen yıl ziyaret ettiğimiz ZAMAN vardı ya hanii Sevdiğim..işte arada telefonlaştığımız  yardımcısı, yeni çıkan 3 kitabı da yolladı.. o, çoook nazik biri..sürekli davet ediyor fakat ben gidemiyorum biliyorsun.. ve uyuyorum..offf..rüyam çok fena..biri erkek biri kadın iki kişi küçüklük evimin penceresi altındaki o bahçede, sofra yaptıkları bir taşın etrafına çömelmişler((*hani geçen rüyamdaki o korktuğum cemre –yılan- sübhanlarını aşağıya, toprağa dökdürtüğüm yer!!!)).... erkek gerçekte bir insan değil..o taşın üzerindeki  beyaz  upuzun bir ip gibi duran solucanları  yiyecekmiş.. belki de o tenyadır, bilmiyorum.. korkunç bir sahne.. ve erkek olanın bir değişik versiyonunu görüyorum.. bizim türümüzden değil onlar..yani insan gözükseler de aslında robotlar.. ve o erkek,  beyaz incecik ip şeklinde olan solucanı yiyince, o robot değişmeye başlıyor.. yerde çömelen kızda daha çok o beyaz iplikçiklerden tutamla  yiyor ve ona “sırtına dokun bak” diyor.. erkek robot sırtına elini sokuyor ki, aaaa, sırtındaki cam bölüm aynı bir insan teni olmuş ve kabuk bağlayan yerleri kaşınıyor ve bunu bende hissediyorum Sevdiğim.. UYANIYORUM.. iğrenciimmm.. böyle bir rüyayı görecek ne halt işledim diye düşünüyorum.. geçen gördüğüm Uzakdoğulu insan robotlar-aslında gerçek insan olmayan amma insan suretinde oldukları için, insan diye algıladıklarımızı öğrenmeye başladığımı da çakıyorum.. ve geçen masallardan birinde yazdığım SUBHANı hatırlıyorum.. hıımmm.. Sana bu konuda sonra bir masal yazacağım inşallah Sevdiğim, olur mu…ve tabii yeni masalıma HAYY  ESMASINI yazmam lazım geldiğini de nedense anlıyorum..


ve sabah namazım, tesbihatım ve mini yeşil kitapçığım.. yine uyumaya gidiyorumJ..geçen günlerde kaç defa gördüğüm o siyah ekran ve siyah yazılım.. öyle çok yazı geçiyor ki..hiç birini hatırlamıyorum..aaa..bir mini doğranmış portakal kabuklarından yapılmış bal kavanozunu  daha dolu olan bir başka gerçek balın içine boşaltıyorum.. Ya Rabbim… onu kaşıkla yiyorum.. uyanıkım.. bal ellerime ve ağzıma bulaşmış sanki .. ya o tat.. inanılmaz lezzetli…gözlerimi yine kapıyorum.. güneş meşrepli-portakal kabuğu suyu kokulu yârimi düşünüyorum ki, belki Sen, ya vedaya ya merhabaya geldinJ..uyumam lazım..Sevdiğimm.. herkesin gül - çiçek veya bir ağaç kokusu var.. bizim ki neden portakal kabuğu suyu kokusu ve tadında pekii?!!bu normal mi?!..


*BÂL..rahmetin kemalidir..kanattır..bundan sonra bil ki nâzım başlangıçta kendini Hakk’a pervaz etmekte bir kuşa ve feleği yuvarlaklıkta yumurtaya benzetti..sonra yükselip himmetini Ankâ’ya ve iki cihanı yumurtaya benzetti..Maksadı,kanat altında olan yumurta, kuşa nisbetle mağlup ve musahhar olduğu gibi onun yüksek himmetine göre de iki cihânın zebun ve makhûr olduğunu beyandır..Zira ârifi billah olanlar Hak’tan başkasına iltifat etmezler..

Hüdâyî derki:
Etmez Senin âşıkların mülk-i Süleymân’a nazar
Ancak cemâlin nurudur dertlerine derman eden
(alıntı:İsmail Hakkı Bursevî/Ferahu’r –RÛH(Muhammediye Şerhi IV)
devenin iğne deliğinden geçmesi


ve şimdi gelelim boşluktan çıkabilme ilmimize…

HÜVE HÜVİYETİ KİMLİĞİNDE NÜFÜZ EDEN YEGANE ESMA ALLAH’TIR
VE KENDİSİNE DİĞER BİR SÖYLEYİŞLE RAHMAN DİYENDİR..ve bu döngüsel döngüde RAHMAN’ ın içinde de RAHİM vardır.. ilk teslis ,ilk üçlemedir..her şey bu 3’ün BİR olduğunu anlamakla başlar.. tıpkı elif harfinin, 7 noktanın üst üste dizilmesiyle bize en güzel surette gözüktüğü gibi.. ve her noktanın içine girmeyi başarırsak, yine elif harfinin-siccim ipçiğiyle karşılacağımız gibi.. ve bu ilanihaye algımızın çok ötesine dek gidecektir..


Hal böyleyken; sadece ve sadece bunu idrak etmek dahi, noktaların miracı olan seyrü seferi-noktaların seyrü sülüğünü anlamaya yeterli olacaktır.. aslında olaya buradan bakınca Sevdiğim, varlıktan söz etmek bile abes.. o yukarıdaki endişeler, korkular, üzüntüler bomboş.. tabii bu hal biz madde dünyası için hiçbir şey ifade etmiyor..biz o şeylerin çoook amma çoook uzağındayız..orada hiçbir şey yok.. orası yaşamak için de değil üstelik..


O, sanki bir ümmül kur'a kitap ..ama henüz kimse görmediği ve okumadığı için tahayyünden maddeye irade edilip dilenilmemiş ÂMÂ da kalmış (hakikatte O'nun yazılıp okunmasına ne  bütün ağaçlar kalem olsa,  ne  tüüm denizler mürekkep olsa yeterli olur).. okunmayan her kitabın hazin sonu böyle kör bir noktaya hapsolmaktır.. insan evvela kendi kitabını okumayı-kendini bilmeyi dilemelidir ki; o küntü kenzi açılsın ve hayat bulsun-ÖLMEZ,DİRİ, EBED OLSUN..


hayatı nasıl bulacak peki?..tabbi ki Rahmanın nisan yağmurları gibi yağarak.. bu rahmet yağmurlarından bir damlası dahi hangi kabukluya düşecek ,işte orada bu damla ilmü ledün incisine dönüşecek.. ve dışı kara-içi apak bembeyaz bir dürri yektaya hamile kalınacak.. işte bu yetim-ilahi kelamın-sözün çocuğudur.. döl yolu değil Kelamın-Po Tohumunun çocuğudur. ((*bu bir manevi idrak-anlamdır ..  kadınlık ve erkelik- maddi cinselliklede zerre alakası yoktur. lütfen algılarımızı düzeltelim.. sadece yaşayarak-görerek zevk edinenlerin anlayabileceği bir şey zaten..)) ona nefes verilmiş ve o ilahi nefesle hayata diri doğmuştur.. O’nun yürüdüğü yer yeşerir.. aklına gelenler olur.. O, bulunduğu yere nisan yağmuru etkisini yapar..ve hayat O’nunla hayat olur..O’nun nazar ettiği de nazar ber kadem olur (*O’nun ayağının yürüdüğü yerin tozu ,izi, yazdığı yazgı,okuduğu kitap O olur)....


neden böyle olur diyene?çünküü hakikatte çokluk yoktur..tek bir yaratılmış suret vardır..tüm suretler O suretin hatırına ,O suretin kendisini bilip-tanıyıp okumasına gayret için yaratılmışlardır ve hepsi yine O’na, geldiği yere döneceklerdir.. EL MECBUR..GERÇEK MUTLAK HUZUR, SADECE O NOKTADADIR..


A-ELİF harfi
İşte bu hikaye bize: HÛ’ nun içinden, ALLAH-EL İLAH (hu) esmasının ilk nasıl çıktığını ve kendisine “BANA İSTER ALLAH DEYİN İSTER RAHMAN-İKİSİDE BİR “denmesi hikmetini de  anlatır..

ve  Yaratıcımız bizi nefisten yarattığını, nefsini bilenin Rabbini bileceğini ,nefisler sayısınca yol olduğunu ve o nefislerin Allah’a uzanan iplerinden bahseder değil mi?.. şu halde her şey ilk nasıl yaratıldıysa, elan ve her an ,aynen o şekilde yaratılmaya devam ediyor.. ister bilip anlayalım.. istersek inkar edip, olaya cahil-kafir-perdeli kalalım…bu tevhidi idrak edip yaşamaya başlamanın belki de en güzel nişanesidir değil mi Sevdiğim.. LaTaayyünden  TaHayyüne ve Yasin'e  iniş ve uruç etmek.. nasıl ki nefisler adedince ip-dna-yazılım ve kitap varsa; işte tek bir anlamında bu kadar çok yorumu-tefsir-anlamı olacaktır.. olasılıklar her ne kadar sonsuz olsa da; tek bir elden çıktığı için, kim nasıl okursa okusun, kim nasıl yazarsa yazsın, kim nasıl inanır ve tapınırsa inanıp tapınsın, geldiği en son yer daima aynı yer olacaktır… HİÇ BİR ZAMAN AYRILMADIĞIMIZ VE ASLA AYRILAMAYACAĞIMIZ YEGANE MEKAN, İLAHUU KAMIŞLIK TARLASI SEMÂHANEMİZ=ARŞ-I RAHMAN-I GÖNÜL...


haaa..o kişi ya anlar ya anlamaz.. bu bir nasip işidir ki, biz yaratılmış kulların aklı buna ermez. neden ermez?!..çünkü yaratılmış her şey kayıt altındadır ve sınırlıdır..yaratılmışlık hududu olan sıdretül  müntehayı geçmek ise sadece hz Peygamber efendimize nasip olmuş ve O’NA MAKAM-I MAHMUD OLARAK VERİLMİŞTİR..bu makama sadece O’ nun daveti ile misafir olarak -kısa sürelik ziyaretler için müsaade verildiğini de Haybabamdan öğrenmiştim Sevdiğim..


Bizler her birimiz, tefekkürde dahi haddi hudutlarımızı bilmeliyiz…çünkü gidilebilecek en son sınır, bizi yine başladığımız en alt seviyeye, aynı hızla geri atacaktır.. fakat bu gidiş ve gelişler, yükseliş ve düşüşler aslında bela denilen şeyler; insana yepyeni yüksek-farklı idrak kapılarını açar-mana perdesini kaldırır ve olayın arkasına bakmamızı sağlar.. ilk başta hemen inkar edip, korkar ve red ederiz belki de.. oysaki yavaş yavaş bizi sarıp sarmalayan o bela, olayı kabul etmemizi ve onunla uyumlanmamızı da sağlar.. işte bu noktadan sonra o bela kişiye acı değil panzehir olup zevk vermeye başlar.. çünkü kader denilen yazılım sizi daha üst kayıtlara çıkartmıştır.. ve artık, belki de ileride, o yazılımları değiştirebilmeyi dahi hayal etmeye başlamak üzeresinizdir.. BÖYLECE SİZ ,BİR HAYAL-BİR RÜYA-BİR MANA TASARIMCISI OLABİLMEK İSTERSİNİZ..HATTA HER ŞEYİN BİR HAYAL OLDUĞUNU BİLDİĞİNİZ HALDE, YİNEDE BU HAYALİN SÜRMESİ İÇİN CEHT ETMEYE DAHİ BAŞLARSINIZ.. maksat hayal hiç bitmesin-kendini bilmek hep sürsün..

Ve HU kendine nefes etti ve ALAH kendisine RAHMAN dedi..nefsini bilmeyi murad etti ve O’NA RAHİM dedi.ol ki bu mana KÛN-OL-BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM  oldu ve KÜNTÜ KENZ UYANDI..
âmâ denizindeki tüm varlık uyandı..bu vücudun içindeki tüüm Hüccurat-ı hac ahalisi neyi tavaf ettiklerini bilmeden devrana başladılar..(ANKA BİR KUŞTUR-yumurtanın içinden turnalar çıkarak uçtu ve semaya başladılar)


Amma, ÂMÂ deryasındaki bu devranı haccın hüccürat-ı kiramı, içindeki yaradılış ve vücudun gerçek sahibinin ADEM de tecellisini idrakle beraber, bazı nefisler uyandılar.. işte onlar ilk secde eden nebilerdi ve onların secdesiyle uyanan diğer yüksek velayet sahibi iz takipçileriydi ve onların secdesi ile uyanan diğer dalga ise onların nefesi ile uyanacak olan daha uzaktaki –daha büyük görünen dalgaydı.. işte bu dalgalanmayla cevelan eden nefisler gerçekte tek bir ruhun eşi olduklarını da bildiler ve ona tabii oldular.. böylece İSİMLER SIFATLARI ,SIFATLAR FİİLERİ DOĞURDU VE MADDEYE DOĞRU BİR SEYİR  TECELLİSİDE, BU AYNA ARŞ DENİZİNDEN  sayâbân-ı PERDEYİ KURDU..


Seyredilen şey, gerçekte sadece şu tesbihattı.. nefsilerin uyanışını seyretmek hayretine SÛBHANALLAH ve bunları seyredebilmek izninin hayranlığına ELHAMDÛLİLLAH ve bunların gerçekte hiç birinin olmadığına-o isim ve sıfatların ancak kendilerine izin verildiği müddetçe varlık gösterebilecek ve işleri bitince de,  kendilerini kendilerine kurban edip, ADEM HEYKELİNİ YIKIP-TOZ EDİP -SAVURUP devranı durdurup , BAK’İ KALAN SADECE O’NUN VECHİNİ SEYREDİP seyri SÛKÛN-HEMZE haline çevirmelerine de ALLAHÛEKBER dediler.. ama gerçekte bunları onların hiç birisi de demedi ve gerçekte varlıklarını dahi bilemediler... bunu dahi  kendisine söyleyen kendisi idi vesselam…


*Not:Sevgili ezoterist okuyucular.. beni ilgi ile okuduğunuza hep inandımJ..bu hafta bu masal veledi idrak etti ki SİRus lu denen rehber varlıklar aslında Adem'e ilk secde edenlerdi..yani onlar uzaydan filan gelmediler.. çünkü dünya da uzayda bir uygarlık değil mi? işte bu ilk secde edenler –siruslular, dünya halklarını koruyup,bilmeleri gereken şeyi, o idrak vakti gelince  icat ettirip, uygarlıkları tekamül ettirenlerdi.. tasavvuf  buna Ricali Gayb diyor..

KUTLU DOĞUM
Mülkü  Mührün Süleyman’ına bir küçük doğum günü hikayeciği.. günlerden bir gün; 7 iklimin, insin ve cinnin efendisi olan Süleyman ,kendisine 100 erkek aklı verilmiş Sâbâ Melikesi Belkıs’ı sarayına davet etti..ve ona bir süpriz hazırlattı.. bakalım 100 erkek aklıyla bunun manasını bilebilecek mi ve Süleyman’ın gönlünü kazanıp, o gönlün tahtına oturabilecek miydi?!! ve Belkıs geldi.. latif  bir su görünümlü sarayın salon tabanını görünce, eteklerini  ıslanmasın diye yukarıya kaldırdı.. dikkatle o  soyut  alana ayak bastı.. aaa gördü ki, kendi tahtının bir benzeri-hatta aynısı oradaydı ,şaşırdı.. ve Süleyman anlattı.. hatta anlatmasa da BALKIZ olayı anladı.. işte şimdi NEFS MAKAMI, RUH MEHDİSİNİ TANIYACAK VE O'NA SECDE EDİP, RABBİNİ BİLECEKTİ.. ve böylece BEL-KIZ & SÜL-EY-MAN’IN  arş-ı rahman olan GÖNLÜNE  kürsü TAHTINI KURUP, ORANIN CANAN-I SULTANI  OLACAKTI..


*Hamiş: Sevdiğim.. aslında bu bölüm için aylardır biriktirdiğim, mitolojide el ilaha denk gelen ALLAH- tanrı isimleriyle alıntı dolu bir masal yazacaktım ki çok hayret ettim, hiçbir kelimesini dahi almadım.. yani şimdi bana çok anlamsız, çok saçma ve çok boş geldi.. ben tüüm cehaletimle bunları yazıyorum ya hanii ..inan kendime yazarken çok hayret edip ,çok şaşırıyorum.. yani bilgisayardan hiç anlamıyorum, sürekli onu bozuyorum ve çok sorun yaşıyorum.. benim için çok zor bu tür şeyler.. hiç bir şeyi aklımda tutamayışım da çok utanç verici üstelik.. ve evde 3 salata malzemesi veledim var.... sürekli gürültü ve nefret ettiğim ev işleri - şu masalı dahi nasıl bir hengame içinde yazdığıma hayret ediyorum - ve hiç bir şey yapmak istemiyorum.. bu tefekkürler çok ağır şeyler ..insanı bazen, sık sık dibe vurdurup çökertebiliyor.. çok halsiz kalıyorum ve kimseyle görüşmek istemiyorum.. onların bazılarının hislerini hissetmek bana acı veriyor, kaçmak istiyorum.. kimseyi incitmek istemiyorum.. bunları yazmak benim elimde değil ki.. keşke onlar yazsalardı ..

Sevdiğim ..mademki her şey bir rüya, bir hayal; isterdim ki imkanlarım daha refah olsun ve şu maddi ev işlerinden, mekanik sorunlarım için ucun ucun koşturmaktan kurtulabilseydim.. ve bahçeli bir evim olsaydı ,şöyle camdan duvarlı.. ayaklarım toprağa bassaydı ve sırtımı toprağa verdiğimde geceleyin gökyüzünü, yıldızları seyredebilseydim.. benim yıldızım hangisi bir tanışabilseydim.. biliyorum ki o mavi bir yıldız..çook uzakta.. hem de ulaşılamayacak kadar uzayın en uzak noktasında.. ama o yıldız aslında çok yakında.. gönlünü verdiğin bir gönülden yine Sana teslim olmuş bir  latif fanusun içinde..
nur cihan
20 4 2013
nuralem7@hotmail.com

14 Nisan 2013 Pazar

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 50

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 50

HU..
ebced değeri 11

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..
nasılsın?..bende fena ender fena değilim işte, ne olsunJ?..bu hafta çok tuhaftı.. Sen hiçbir hayalimde ve hissimde yoktun.. böyle koskoca bir boşluğa doğru çekildiğimi hissediyorum. öyle enteresan bir şekilde çekiliyorum ki; son derece yapayanlız ve kimsenin  yanına yaklaşmasına izin verilmeyen, amma çok acaip bir denetimli gözetimle de refakat ediliyor gibiyim.. bilmiyorum.
Sevdiğim, geçen masaldaki deniz kızı ve  en sonundaki o balkonlu –mavi papağanlı hayalim  çok düşündürücüydü.. ben, senelerdir hayallerimde sayısını hatırlayamadığım kadar ölmüştüm.. yani öz ben değil; diğer bir unsurdaki suretlerimden birisi.. ölmeyen bir yanım var ki, tüm ölümlerime görerek şahitlik ediyordu.. ve neden dünyaya tutunamayıp, hep ölmeyi dilediğimi düşündüm .. neden bu kadar ölmeyi isteyip çok seviyordum?!! şunu anladım ki; bir defa var olduğuma bir türlü inanamadığım için kayıptım.. kendimi ,istediğim kendimi ,henüz bulamadığım için belki de..galiba ben, tüm unsurlarımın suretlerini tek tek öldürerek, hakikati –ölmeyen varlığımı arıyordum.. bilmiyorum.. fakat bildiğim bir şey varsa eğer, AZRAİL=EN GÜZEL OLANdı.. benim en güzelim Sensin ya hanii..işte her nefes alıp verişte Senle ölüp dirilmek belki de benim en büyük zevkime dönüştü.


ve geçen son derece başarısız bir anlatım olan sütunlar masalımı bir türlü tam okuyamadım Sevdiğim..
hatta ona eklediğim ölüler kitabı masalımı da nedense hiç okuyamamıştım.. ((*daha doğrusu, alıntısı çok olan hiçbir yazımı okuyamıyorum..)) o masal beni hastalandırıp yatağa sermişti mesela
J.. belki de hades, ölümün gizemli kapılarını şimdilik bana açmıyor, kayıkçı beni kayığına henüz almıyordu.. ama biliyorum ki, o, bana öyle kendisini gösterdiyse, bir gün onunla da aynı masalda yolculuk edeceğiz değil mi?. ve ölümün ne kadar güzel olduğunu amma onu dilememek lazım geldiğinin anlamını da idrak edeceğiz.. çünkü ancak, ölmeden evvel burada ölerek, onun güzellik potansiyellerini  sınırsız şekilde arttırabiliriz .. belkide,bu dünya hayatı bizim son fırsatlar mekanımız.. ve fırsatları iyi değerlendirip, niyetlerimizi iyi, amellerimizi halisane fiillere dönüştürüp, geleceğimizi en güzel şekilde inşa edebilmeliyiz..inşallah..aminn..  ve haftanın seyrü seferii..
8 nisan pazartesi.. hayalimde yeni doğmuş bir oğlan bebeği dövmeciye bırakmışım.. kendim öyle bir şeyi görmeye dayanamayacağım için, dövmeci iki adamın ve bebeğin yanından dışarıya çıkıyorum.. uyanıyorum. Sevdiğim bir bebeğe hiç dövme yaptırılır mı? bu nasıl bir hayal..ben sadist miyim?!.

9 nisan Salı..
sabah uyanıkım lakin gözlerim kapalı .. bir kanepede yatıyorum.. yanımda iki tane beyaz ,ince, boyları benden bile daha  uzun mum var.. onlar antikaymış ve bana hediye edilmiş..başkası olsa yakmaya kıyamaz saklarmış, bense onları yakmaya karar veriyorum..

KOZMİK tohum-buğday İNSAN: Sevdiğim bu yakaza denildiğini öğrendiğim şey, bana şunları düşündürttü. eskiden, ŞEM-MUM tabiri tasavvuf edebiyatında ne çok kullanılır değil mi? mesela çerağcılar.. kandil sembolü ise Kur’an-ı Kerimde- Nur suresinde- kendisinin tanımlanışında dahi var.. ve ashabın yıldıza benzetilmesi.. eskiden beri ölülerin yıldıza dönüştüğü mitosu.. insanın aslında bingbangdan dolayı bir yıldız tozu olduğu.. ve tabii mavi renkli sirius denen yıldızlardan geldiğimiz teorisi.. her insan mesleğinin yıldızı olmak ister, ne garip değil mi? kollarımızı-bacaklarımızı yanlara açıp ayakta durduğumuzda yıldız şeklini; rahman ve rahim üçgeninin içiçe girdiği mührü Süleyman’ın-Besmelenin -19 mührünün-OL’un sembolünü de, biz insan denen cinsler veririz mesela.. ve güneşimiz de, diğer güneşlerden hiçbir farkı olmayan bir yıldızdır aslında.. tüm kainatın içinde nokta kadar değeri olmayan bir yıldız üstelik..

İşte Sevdiğim bende ruhumuzu bir Mum Sütununa benzettim.. yandıkça eriyerek biten bir yaşam süreci içinde etrafını ve kendisini aydınlatan, lakin dibine ışık veremeyen bir mumuz bizler.. istediğimiz kadar değerli mumlar olalım, en az kendimizden olanlara fayda verip anlaşılabiliyoruz ne garip ki.. ve bir kandil istediği kadar çok mumun çerağını kendi ateş-i aşkı ile uyandırsın; yine de asla ne ısısından ,ne ateş-i ışkı aşkından taviz vererek kaybetmeyen mum olarak ta kalır.. ve mumun, RUHUN kendisinde aslında hiçbir şey yoktur.. onu canlı yapansa içindeki  KADER ,İptir.. DNA-HABLİ METİN YAZILIMI.. bir mumum ipsel kaderi  YAZGISI yanmak ve yanarak erimekdir.. bir mumun onu tutuşturacak bir ateş-i fitili yoksa, o mumluğunu yerine getiremez ki, değil mi?

*Ve bu idrak bana; yazgılarından bilinmek murad edilmemiş ve KENDİLERİNE NEFS VERİLMEDİĞİ İÇİN varlığı idrak edemeyen aliyyünların-akıl sütunlarının halini az buçuk anlattı Sevdiğim ki, teşekkür ediyorum..

böylece, RUHUN İÇİNDE İNSAN mı VARı veya İNSANIN İÇİNDE RUH varı tefekkür zincirlerimizin ilkine de başlamış olduk (*ve anladım ki  devri daim denen şey buydu):

mumyaların kat kat beyaz keten bez sargılarla sarınması da, gerçekte ruhun içinde yine insanın gizli olduğuna işaretti. .batından zahire –ruhtan insana iniş ve insandan ruha geri dönüşü..
belki de o sütunu deneyimleyip, oradan gerisin geriye aşağı atılıp düşürülmeseydim, asla bunları tefekkür dahi edemeyecektim değil mi? bir bela bin nasihatten iyi derler ya ,doğruymuşJ..ruhuyla aşk yaşayan –ona bir türlü ulaşamayan bu masal veledinin bakalım başına neler gelecek?


13 nisan cumartesi..bir aydır arayan diyetisyenime nihayet gidebildim.. serbest riyazatım yerinde dursa da, bu bile benim için bir başarıydı.. bu arada o ise, şifacılık konusunda çok uç deneyimler yaşamış.. en özeli ise; astral bedendeki hastalıkları görüp şifalandıran birisi idi ki, bu benim inşallah ilerideki ihtisas alanım olacak bence(* şifalandırmak değil ,anlatabilip masalını yazmak J=en sevdiğim konu.. süper bir şey..işte o yüzden dünyaya tutunamıyorum ya hanii.)..tabii şimdilik çoook uzak bir hayal..


öğleden sonra ise Kubbealtındayım.. ulvi musıki de davudi ses Bora Uymaz gelmiş.. muhteşemdi Sevdiğim.. keşke Sende olsaydın…Kütahya’da ilk sevdiğiyle karşılıklı okurken hayran olduğum, bizim bilmediğimiz ama onların bildiği bir turnalar şarkısı vardı ki, söylemedi.. konserden sonra sordum.. bir daha o turnaları da okuyacakmış.. benim bu konularda tek notalık dahi bir kabiliyetim olmasa da, RUHUM BU İŞTEN ÇOK ANLIYOR benceJ.. yani o söylese; SEN MIKNATISİYETİNLE BENİ DARMADAĞINIK EDİP ÇÖZZEN-YAKIP DEMİR TOZU ETSEN-ben yine kömür tozuna dönüşüp havada sema yapsam, ne güzel olurdu değil mi?…


HAZIR-U HUZUR VE DAHİ SÛKÛN BÂBINDA HEMZE-BOŞLUK –HİÇLİK  ÜZERİNE TEFEKKÜRLER =HU  (hüviyeti  NEFES - siciliyet-i  manevi şahsiyet )

ve gelelim Sevdiğim bu haftaki olağanüstü masalımıza..50.sayımızdayız..yani acve hurmalarının bitmesine 49 tane masal kaldı..bu masalı, Kelime-i Tevhidin LAİLAHEİLLALLAH bölümündeki HU ESMASI na ayırmak istedim.. yani mevzu kendiliğinden oraya denk geldi ki, benim elimde de değil.. çünkü ben dünyadaki en cahil-bilgisiz ve hafızası tıın tıın olan kişiyimdir..
“ALEMDE İĞNE UCU KADAR BOŞ YER YOK “DİYEN HZ PEYGAMBERİMİZE karşın, bugün BİZLER, KENDİ ZANni YARATIM bilimimizde; en son moda akım kuantum fizikle  ALLAH ’ı tanımaya çalışıp, boşluğa doğru çekiliyoruz ne yazık ki
.. işte bende bir vakitler: orada hiçbir şey yok!! orası kapkaranlık!! hiç kimse yokk!. orayı istemiyorum!!. yokuz ,yook!! diye senelerce hiç durmadan ağlamış birisi olarak, kendimizi bu masalda boşluğa-HİÇLİĞE salıp, diğer masalda ise o boşluk-hiçlikten yine çıkartmaya çalışacağım.. bilmiyorum başarabilir miyim?!..elbet bizim masalın Yusuf’unu da kuyudan çıkartan bir ALLAH’IN  İPİ  bulunur inşallah ve aminn..

KÜNTÜ KENZ
kozmik yumurta ..OL EMRİ

evvet Sevgili masal veletlerimiz.. sıkı durun ve sıkı sıkıya habli metin dna ipinize tutunun olur mu?!! hava boşluğu olabilir.. sarsılmalarda ve sanal düşüşlerde lütfen paniğe kapılıp ipinizin ayarı ile oynamayınız.. ve başlıyoruz..
50 rakamı Arapçada bir daire ve yanında bir noktayla çizilir=”O.”  Yani geçmiş bir hayalimdeki “aradığın sembol bu” denilip, bir daire ve içinde bir nokta gösterilmesi gibi Sevdiğim.. bu işaret, kadim tarih alfabesinde tanrı ve güneş sembolüne denk geliyormuş.. ve şira-sirius yıldızının da rakamı 50 imiş.. tabii 5’er de oluyor.. Ehlibeyt-i A’li Aba.. 5 duyu organı=5 ana yaratıcı esma : göz, kulak, burun, ten, ağız ve bunların manevi işevleri ile anti hislerimiz..

ATEŞ,HAVA,TOPRAK,SU.. bu 4 dişil unsur ve 4 zıttı  ile evlenip, onları TekEline alıp, tekerinde 8’li çark çevirerek sistemi kurup, devranı döndürenNEFES-İ RAHMAN-I RUH dur.. ve sürekli devredip seyran ederken; kendi unsurlarından oluşan film şeridini, yine kendi nefesi rüzgarı hareket enerjisiyle-NUR PROJEKSİYONUNDAN  film halinde izleyen de yine O..



yine kadim kayıtlı sembollere bakacağız?!. neden? çünküü ben o sembollerin aslında bir alfabe ,bir kitap ve hakikatin en yalın anlatım hali olduğuna inanıyorum.. hatta hz. ADEM ATAMIZIN 1O SAHİFELİK SUHUFUNUN aslında bu 10 SEMBOL HARF OLDUĞUNA da.. ki, bu benim kişisel zannımdır-hataları da benimdir- doğrusunu ise Yaratıcım bilir..


tarihte bilinen en eski sembol, daire ve içindeki noktadır..
 idrakime geçen hafta şunu da  ilave ettim ki, daire içinde noktanın bir sonraki okunuş harf sembolü,  anasır-ı erbaa denilen 4 unsurlu haç işaretidir ve bu 4 unsurun anti madde halleri yani  zıttı ile açığa çıkan 8’li sistemdir.. bu sembol, ezoterizm tarihinde  MU(su) UYGARLIĞININ BAYRAĞI kabul ediliyormuş.. kenarları merdiven misali –rüzgar gülü gibi bir gamalı haç düşünün lütfen, işte bu..

yani Sevdiğim.. ben o boşluğa YOK-LA’ ya düşenin,  yine o boşluk tarafından VAR- İLLA ya itileceğini  anladım (kuşlarda aslında uçmazlar, kendilerini hava boşluğuna salarak düşürürlermiş diye de duymuştumJ).. çünkü dünyada dahi hiç durmadan nefes alıp vererek bizler bu yaratımı bilmeden zaten yapıyoruz değil mi? sadece olayın farkında değiliz.. eylemlerimizin getir-ü götürüsündense zerre nasipsiniz..



şimdi ise,
tasavvuf mitolojisinde “ LAİLAHEİLLALLAH bölümü-FENA-HİÇLİK-NİRVANA-boşluk ” nasıl anlatılmış, birlikte seyahat edelim.. gezerken kaybolup düştüğümde, beni yine SENDE SENLE UYANDIR LÜTFEN, OLUR MU SEVDİĞİM..SENİ HALA AYNI ŞEKİLDE SEVİYORUM VE ÜZGÜNÜM ..bunca şey idrak ediyor, yazıyor, anlatıyorum ve yine de kendimi SEN SURETİNDEN NE YAZIK Kİ KURTARAMIYORUM.. neden?! çünkü istemiyorum da ondan.. SENİ SENLE BENDE SENDE İSTİYORUMJ..





III 'ER
evet  gelelim kadim yazılı kayalardaki  göksel Tanrı sembollerine. daha çok- daima- daire GÜNEŞ vardır.. ve GÜNEŞİN IŞIKLARI ya EL gibi veya KANAT-OK gibi resimlenmiştir.. neden?!.çünkü ilk insan için hayatın yegane var edici yaşam sembolü bugünde olduğu gibi GÜNEŞ tir..o dünyayı aydınlatır, ısıtır ,ekinleri olgunlaştırır ve tüm bunları da, verilen hayatın getirisi olan, ilhamat-ı rabbani nin esası olan VAHİY İLMİ İLE YAPAR.. ((yani güneş bilgisi aslında vahyinde sembolüdür.. eski fal okları da bundan kinayedir..bugünkü parti bayrak amblemleri aslında “biz vahiyle –hikmetle iş yapıyoruz” demektedir ki, bu sahtekar particiler zerre bundan  nasiptar değillerdir)).. 


ve Zülkarneyn-iki boynuzlu-batın ve zahir ilmine hikmetle sahip de demektir.. alemler arasında tayyi mekan yapıp, bu alemlere tasarruf edebilen nadir üstü zevattır.. Kur’an-ı Kerimde, yaşarken güneş seması makamına çekilmiş tek kişi olarak "hz İdris-Thot’tan söz edilir".. ve İlyas as. da bundan kinaye bir lütuftur..bu semanın üzerinde daha başka semalar olduğu da malumdur..


güneşten gelen ışık okları,  feyzi ilahi-HİKMETİNDE SEMBOLÜDÜR..mesela Ayasofya-HİKMETEVİ bir güneş tapınağının üzerine inşa edilmiştir.. Yaratıcımız, bazı toprakları hiçbir zaman,  mabetlikten başka bir amaç için kullanmaya izin vermemiştir ki, bunun nedenlerini  idrak lazımdır değil mi?!...


güneşin oklarının kanat veya EL şeklinde yapılması, zamanla ona “EL İLAH” ADININDA VERİLMESİNİ SAĞLAYACAKTIR Kİ, bu insanların ALLAH DEMESİNDEN BAŞKA HİÇ BİR ŞEYDE DEĞİLDİR.. “el” belirlilik takısıdır.. yardımcıdır.. yaratandır.. insanın hamuru çamurunu yoğurandır.. Eski Mısırda insanı şekillendiren çömlekçi ilah  baba-PTAH olacaktır mesela. .onlar daima sembollerdir ..hakikati anlatmak için özenle seçilmiş en yüksek manadaki ayet-işaretlerdendir o kadar.. çünkü ALLAH GÖRÜNMEZ..ALLAH’IN BİR SURETİ  YOKTUR. . FAKAT TÜM SURETLER ALLAH'INDIR ..İŞTE BU YÜZDEN AKILLAR VE GÖZLER O'NU NE GÖREBİLİR, NEDE İDRAK EDEBİLİR.. sadece ve sadece yaratıcı ilahımız olan ALLAH’ı-BELLİ BİR BİLİNEN OLAN  O = HÜVİYET-İ KİMLİK=ben, sen, biz, siz, onlar olarak tanımlayabiliriz..

daha eski bilinen kayıtlı sembol tarihinde ise mavi ptah – osiris MARDUK denen aslı MEROK-genetik ilmi yılanla maddeleşecek  olan-latif suret sembolüdür.. bu insan-ı kamili en mükemmel anlatan” tek biçimsel işaret”tir.. bir defa zat-ı temsil eden denizin üzerinde;  suların sembolü olan tiamat ejder canavarını yenipNEFS -GENETİK-DNA-KALITIM-ŞECERE-SOY-GELECEK- emri altına alıp, ayakları altına sal -gemi yapmış gidiyor=EHADİYETİN VAHİDİYETE DÖNÜŞMESİ. .eski kadim mitolojilerde unutmayalım ki;  gökyüzü deniz olarak kabul ediliyor ve göksel seyahatlerde yine kayık-sandal-gemi-tekerlekli=devreden sistemli ateş arabaları-güneşsel ra =insan-ı kamil  ile seyahat ediliyordu.. çünkü aşağıda ne varsa yukarıdan idare ediliyor ,oradakinin aynı aşağıda tezahür ediyordu..


ve MARDUKUN İÇİNDE, aynı kainatın galaksi çarkları misali  TEKERLEKLER VARDIR..aynı bir saatin dişlilerine benzer değil mi?!! ve kadim tarih bu dişli teker sembolleriyle doludur.. mesela arkeoloji müzesinde bu devriye gül-çarkı felek imgeleriyle süslü sayısısz mühür vardır. .ve günümüze dek gelmiş Turuk-u Âli tasavvuf ekollerinde; yolda ictihad yapacak derecede yükselmiş bazı zevata da, manevi alemde, bu devriye çark-ı gül düğme-mühürleriyle, kendi imzalarını kainatın bir noktasına atmalarına izin verilmiş ve kendi güneş sisteminin planı çizdirilmiştir..  yani bunu hiçbir yerde ne okudum, ne duydum biliyorsun Sevdiğim..tüüm idraklerimden birkaç yıl evvel de yazdığım gibi, tekrar gelip anladığım şey, hiç tereddütsüz yine bu olduJ…ve marduk sembolünü çözdükçe de bunun doğruluğu artıkça artıyor..


Marduku anlayabilmek için, onun sembol resmi “YAŞAYAN BİR İNSAN-I KAMİL HOR-US-RA KİTABINI  OKUMAK  lazımdır.. ve tabii İnsan-ı Kamil’i de tanıyabilmek için; devriye yi-gamalı haç denen- anasırrı erbaa sisteminde tam kemal olmuş (*yeni nesil çocukların anlayacağı lisanda -hava-su-ateş-su avatarlarını birlemiş ) birini hayal etmeyi de öğrenmeliyiz belki de, ki, tabii bu derece yüksek zevat nadirattandır ve her dem sadece muhakkak tek bir kişiden - ADEM-mürekkeb olsa gerektir diye de tüüm veriler bunu der Sevdiğim....

TA-HA’DAN YASİN’E …
şimdide Hint mitoloji tasavvufunda daire-i felek-çakra letaifleri sembolü olan
  8 AŞAMALI yasa tekerleği Dharma- samsara ‘ya bakıyoruz (DEHR-ZAMAN-evrenin düzenini sağlayan kozmik yasa-yaşam ölüm-hakikat-vazife-yol-bilgelik) tüüüm kayıtlardan arınarak  ulaşılan son nokta,Nirvana-özgürleşmek  halidir. Bu öğretide yaşamak acı çekmektir ve acı çekmeyi sonlandırmanınsa 8 aşamalı yolu vardır.. Bunlarda hinduizmin nefs mertebeleri misalidir.. tahayyünden-düşünceden niyet, niyetten irade ve iradeden eylem=KARMA ortaya çıkar. Eylemlerin sonucu, gelecekte ne ektiysen onu biçersin..iyilik eken iyilik,kötülük eken kötülükle beslenir.yani karman senin yaptıklarındır...


maksat BENSİZLİK-HİÇLİK-BOŞLUĞA ULAŞMAKTIR.
. bu sonsuz huzur ve mutluluktur. çünkü bu idrake görerek şahitlik eden birey, herkes olmayı da başarmıştır.. maddenin aslında bir hiç olduğunu- denizdeki dalgalanmalar ve köpüklerin, hep gelip gidenin TEKBİR OLDUĞUNU-dolayısıyle de üzülüp ,kaygılanacak hiçbir şey olmadığını da anlar ve AYDINLANIP,ÇERAĞI UYANIR.. böylece kendi kitabını okuyan ferd ,başkalarının kitabını da okumaya ve okutmaya vazife kazanır.. neden? çünkü bu bir lütuftur.. kendisine verilmiş bu cömertliğe hizmet, kulluk etmekten başka gayesi de artık yoktur.. o, gerçek bir KUL-ABD-KÖLE-ÖZGÜR-HÛR dur..



ve evrenin dairevi ilk anlamlı  AMMA-ÂMÂ manası-KOZMİK YUMURTA (RAHİM ESMASI)-
KARAMADDE VE GERÇEK ASLİ VARLIK-gerçek madde..ALTINDA VE ÜSTÜNDE HAVA OLMAYAN KARANLIK..
((*yeryüzü mitolojilerinden derleme alıntılar eşliğinde YUMURTA’YA seyahat ediyoruz..))

kozmik yumurta  genellikle yaratılışı,
evrenin ya da dünya'nın ve tüm bunları kendisinde cem eden makrokozmoz –kendi küçük ama manası en büyük alem olan insanın meydana gelişini ifade etmek üzere kullanılan bir semboldür. insan memeli bir varlık olsa da, nihayet oda bir içte oluşup-içte çatlayarak olan bir yumurtadan, RAHİMDEN meydana gelmektedirJ.. Rahim ve mağara sembolleriyle bize gizemli lakin çok açık bazı anlamları paylaşır. Mitolojilerde kozmik yumurta sembolü; üst yarısı göğü, alt yarısı yeryüzünü oluşturan bir  RUH ÖZÜ CEVHERİ olarak anlatılmış.


Ve yumurtanın çevresinde çöreklenmiş bir yılan  vardır ki, tüüm yukarıdaki dairevi çemberlerin etrafında dolanmış kuyruğunu ısıran yılanı-KAİNATIN SÜREKLİ DEVREDEN YAŞAM ÇARKI DÖNGÜSÜ SEMBOLÜ nü de  hatırlayalım  lütfen…yani nefsimiz.. yani YOLUMUZ.. NEFİSLER SAYISINCA ALLAH’A GİDEN YOL VARDIR AYETİNİ UNUTMAYALIM LÜTFEN.. senin karman-eylemlerin-nefsinin talepleri senin yolunu çizer.. herkesin ipi farklıdır ama gittiği yer aynıdır.. her insanın kendi aleminin arşı çevresinde de onun koruyucu aura-enerji-nur kalkanı bir karini-  ahi evreni-manevi genetik yazılım esması- Naga Yılan Kral- Buda ve Dhamma'nın koruyucusu vardır….


tarihte TANRI-güneş sembolleri
*Afrika Dogon Kabilesindeyse ise  kozmik yumurta şöyledir: Amma Yaradan'dır. Her şeyden önce, kökende Amma vardı. O kendi kendine var olandır. Başlangıç (yoktan var ediliş) Amma'nın en büyük sırrıdır (nasıl olduğunu kimse bilemez).Amma; Po tohumunun-KELAMIN-söz-İRADE-DİLEME vücudunda YARATTI.. bu  öz-yumurta biçimindeki spirallerden oluşan bir dairevi yaratım aşamalarıydı ki bingbangı anlatır.. kelam ise NEFESİ-HAREKET ETTİREN YAŞAMSAL ENERJİ- rüzgar-RUH dur..
Bir hava kabarcığına benzeyen Po kendisi işitilmez ve görülmez kalırken sesli (vibrasyonel) ve ışıklı bir fiille birtakım maddi partikül 8 tohumla işe başlayıp ,ikinci yaratımı bu 8’den doğurttu.. buna da sirius sistemi dediler..bundan sonrada ikinci doğumla dünyayı buradan doğurtup,buradan idare ettirdiler:).


*Eski Yunan Grek Orfe öğretisinde  kozmik yumurta .."Önce 'zaman' vardı. Sonra parlak ve ateşli madde aether ve esneyen boşluk kaos ortaya çıktı. Bunların içinde karanlık bir sisin kapladığı gümüş kabuklu bir yumurta oluştu. Yumurta yarıldı ve üst kısmı gök oldu; alt yarısı sularla kaplıydı, bu kısımdan daha sonra yeryüzü oluştu...Yumurtadan Phanes çıktı. Androjen Phanes tüm yaşam tohumlarını içeriyordu. Altın kanatlı, boğa başlıydı. Çocuklarından Zeus tüm canlıların ilk prensiplerini içeren Phanes'i yuttu ve genç ilah soylarının bulunduğu yepyeni bir âlem yarattı."



*Hint
kozmik yumurta
..Başlangıçta her şey biçimlerin mevcut olmadığı bir deniz gibiydi, her şey suydu. Kozmik yumurta Vişnu'nun oturduğu bu sularda ortaya çıkacaktı. "Görülebilen âlem önceleri bir karanlıktan ibaretti. Başlangıçta yalnız aditi (adite) denilen sonsuz varlık vardı. Bu tohum, suları oluşturdu ve oraya bir yumurta bıraktı."



NUN HARFİ EBCED DEĞERİ:50 .
................   
NUN VEL KALEM= 01

geb kazları İlahuu kamışlık tarlasında yürürken yürürken
 biri olayı çakıp sürüden ayrılmış..
ve Sevdiğine bakıp
 SENİ HER ZAMAN SEVECEĞİM demiişş...
*Eski Mısır Kozmik yumurtası.. okyanusa  NUN  denirdi .. ve  ilah Geb (Seb, Gebeb) kozmik yumurtayı Nun ile üretmiştir. Kimilerine göre Nun'dan, kimilerine göre de kozmik yumurtayı yumurtlayan Geb'den "ilahların=ESMALARIN=ŞEYLERİN kökeni" diye söz edilir. Dünya ve üzerindekiler bu yumurtadan meydana gelmişlerdir. İşareti kaz olan ilah Geb, başında bir kaz figürü taşır. Bu kozmik yumurta ya da tohumun içinde gizli halde bulunan, Ra idi. Ra, bu kaz yumurtasından bir kaz ya da şahin biçiminde çıkar, suların üzerinde uçmaya başlayarak, göğün karanlıklarını aydınlatır, ilahları, bitki, hayvan ve insanları yaratır, yeryüzünü canlandırır. SİMURG-TURNA gibi şeylerin köken sembolü yani..

Mısır’da ilk maddenin oğlu olan Osiris de,  Hint’teki Brahma gibi, yumurtadan çıkmıştır. (Osiris'in eşi İsis'in bir adı da kaz yumurtasıdır. Mısır rahipleri İsis'le de ilgili gördükleri yumurtayı asla yemezlerdi. Bu yasak Orfe'nin öğretisinde de uygulanmıştır.) Geb, Dünya'nın sevk ve idaresini oğlu Osiris ile eşi ve kızkardeşi olan İsis'e bırakmıştır.

 
bir başka anlatımlı sembol de; böcek 'skarabe'nin küreye bıraktığı minik yumurtalardır. Mısır yazısında ayakları açık skarabe "biçim alarak varlık haline dönüşmek" anlamına gelir. Scarebe bir semboldür.. hakikatte tapınmak için değil devriyeyi en güzel anlatan yapı olduğu için seçilmiştir..
Avf-“Abd-Avf” adı  Arap dilinde “Büyük dua kuşu” anlamına gelir. Kelime bu haliyle Arapça’da bulunmaz. Bir kuşun hiç istemeyeceği “havadaki tekerlek” anlamındaki “Afa” kelimesinden çıkartılmıştır.putperest arap kavminde  “aşağıya kehanetlerinin kuşla gönderme işini”  tanımlamaktadır.
 “Sa’d”  kelimeşinin eş anlamlısıdır.

el ele,diz dize biat.
insan-ı kamili aynalamak
nüfusu hüviyet
O OLMAK
Uyanış RÜYA –YAKAZA-RÜYET..İNSANLAR UYKUDADIR ÖLÜNCE UYANIRLAR”. hadis

her varlık kendisini bilmek ve tanımak üzere programlanarak yaratılmıştır.. çünkü Yaratıcımız “BEN GİZLİ BİR HAZİNEYDİM-
KÜNTÜ KENZ-BİLİNMEYİ MURAD ETTİM VE OL EMRİNİ VERDİM ”demiştir.bu emri alan her varlık derecelerine göre emre itaat edip secde etmiştir.. anlayanlar anlamayanlara anlatacakları için; yolculukta taaa kamışlık tarlasında yani ruhlar aleminde başlamış oluyor dolayısıyle.. yani bazı varlıklar uyanmış ve dirilmiş olarak dünyaya doğuyorlar.. bazıları ise ölü doğuyor ve kendilerine İsrafil’in ruh üflemesi gibi, bir İnsan-ı Kamilin gelip ona” PO-KELAM-SÖZ TOHUMLARINI BIRAKIP,ONDAN KENDİSİNİ BİLMEYİ MURAD ETMESİNİ BEKLİYORLAR VESSELAM”…


Ümmi-anadan doğma alim- uyanık doğan:" Cihadın en üstünü, insanın kendi nefsi ve ihtiraslarıyla olan savaştır." (Hz. Muhammed sallallahu aleyhisselam)


ALLAHUEKBER HUUU
*Hamiş:Sevdiğim.. yukarıda gördüğümüz gibi tüüm toplumlara yaradılışlarıyla beraber TEKBİR OLAN -VAHYE DAYALI -TEVHİD DİNİ GELMİŞ değil mi?..yanii teslim olarak-İSLAM-selamete ermişlerin dini..onu bozan,yanlış anlamak işlerine geldiği için inkar edende yine bizleriz.. demek ki "bize kitap gelmedi,bize uyarıcı peygamber gelmedi" deme hakkına tek bir ferd dahi sahip değilmiş?..bizler herkesi kandırabiliriz ama bizde var olan, yegane mutlak ilah ALLAHU muzu kandıramayız..ve böylece anlıyoruz ki, hiç bir şey tesadüfen-kaostan olmadı..ve hiç bir şey sandığımız halvet boşluğunun içinde dahi her şey aynen mevcuddu=  VÜCUDU VARdı ..VE BU VÜCUDUN DA, YEGANE MUTLAK TEK BİR SAHİBİ VAR..O'DA KENDİSİNİ KENDİNE ESMALAR VEREREK BİLİP TANIMAK İSTEYEN EL İLAH-ALLAH- İLLA HU...............I:II........... devam eden 1'ler
nur cihan
14  nisan  2013
nuralem7@hotmail.com