Merhaba Sevdiğim ve Merhaba.51.
masalımızdayız.. yani arapça OI
rakamı..ve tüüüm bilgisayar yazılımı da
bu OIOIOIOI.. sistemi üzerine kuruluymuş.. ne ilginç ki ,bizde HUU-O boşluğundan, ALLAH VÜCUDUNA , bu sayıdaki OL= OI= ANAHTAR KİLİT masalla çıkacağız
inşallah..
Sevdiğimm.. İnsanın dünyada ve manada yarım kalmasın
diye tanımlanmış tamlıkları olur ya.. işte öyle ilahi bir tecelli oldu.. iki
tamamlayıcım aynı vakit bir yerde zuhur etti
ve tercih hakkı tabii ki her daim hakikatimden yanaydı ve öyle oldu..
bak şu Allah’ın cilvesine, neler neler devran ettiriyor ve kimsenin ruhu bile
duymuyor.. ben erenler arasında cevlan topu gibi olmuşum meğer ..
16 nisan salı .. önünde bir tablet bilgisayarı olan Sen, uzun bir masanın ardındasın.. masanın
üzerinde pek çok sayıda kırmızı tv okuma kartlarından var ve onların hepsi
birbirlerinden ayrık, dik bir şekilde duruyor.. bir kitap yazmışsın Sevdiğim ..kitabın adı “SÖZ” müş..onu genç bir kızla beraber hazırlamışsınız,
röportajmış.. ve o kitaptan bende dahi yok.. aaa.. meğer o kitap bir anda 13
kadar dizi halinde hazırlanıp çıkmış, lakin Senin dahi haberin yokmuş, üstelikte
kitap tükenmiş..
Sonra bir uçaktayız.. bir uçak dolusu, o mahfuzluk lazım olan küçük çocuklar sıra ile koltuklara oturmuşlar.. uçak eski, koltuklar eski.. çok rahatsız oluyorum ..aa.. uçak duvarına yaslanık, yepyeni bir sürü koltuk katlanmış duruyor.. onları görünce çok seviniyor ve görevliye, çocukların altına onları yatak olarak açmalarını söylüyorum.. sonra sanırım ziyafet..
*Sevdiğimm, her şeyim. nefesine ait ne çok çocuğun olmuş
ki, eminim bunlar henüz benim bilmeme izin verilenlerdi.. buna kaç kişi
tahammül edebilir ki.. ama herkesin bir vazifesi var ya bu alemde.. ... ve bu nefesin veledleri, geleceğin rahmani
yüce mimarları olup, alemin çevgan topunu aralarında çevirecek olanlar değil
mi?..
Bu masal veledi pek çok konuda sözler almış olsa da, ne yazık ki kaderi bahtı perişan biri
olduğundan o sözler ne açılıyor, nede kabul olunuyor be Sevdiğim .. insan; “zarar veremeyip koruyacağını söylese” dahi kimlerin elinde zebun edildiğini bildiğinden, o pençelere düşeni çekip
alamıyor ne yazık ki..
....... ..... ......
....... ..... ......
Ve yine paramparçayım..
başaramıyorum.. imtihanımdan geçemedim.. özür dilerim.. her şeyden
vazgeçiyorum.. aşkı red kararımı tekrar alıyorum …şikayet edeceğim.. kime?!..masalımın
tecellisi üstelik..gelen giden hep biiirr..hep OOO..YA RABBİM YAAA!!..BU NASIL
BİR İŞ?..SENİ SANA MI ŞİKAYET EDEYİM?!..üstelik, hiç olmazsa benim aşık olup, bu
derece her şeyimi rezil rüsva edip sevebileceğim olağanüstü bir neşem, bir
zenginliğim var.. ve aklım fikrim O olduğu için; zerre kimse ile meşgul olup,
onu bunu merak edip rahatsız da etmiyor, kimse bu hazzı bozamasın diye kimseleri de kendi
ruhsal alemime yaklaştırmıyorum.. onlara ancak üzülebilirim.. benim gibi
sevebilecek cesur bir yürekleri, bunca eziyete katlanacak, bunca hasrete
sabredecek verilmiş bir gönülleri yok ne
yazık ki.. gece, uyumadan az evvel, yarın bulunacağım şikayetimden vazgeçiyorum
Sevdiğim.. ve Rabbime, bana böyle bir
aşkı layık görüp, ihsan edip, lütfettiği için çok şükrediyorum.. ya ben birini
böyle hiiç sevememiş, dünyevi aşklara benzediği sanılsa da-hakikatte- zerre benzemeyen böylede bir aşk yaşanabileceğinden
habersiz bu alemden göçüp gitseydim?!! ne fakirlik olurdu değil mi?!! Sen iyi
ki o aşkı, o gönlü ve Seni bu masal veledine şimdilik emaneten verdin.. BEN HER
DAİM ÇOOOK ŞÜKRETMESİ GEREKEN KİŞİLERDENİM BİLİYORSUN.. Seni Seviyorum..
Ve sana komik bir şey söyliyeyim
mi Sevdiğim..benim maddi olarak
istediğim o şifrem zaten taaa o kayıt alemi ilk kurulduğundan beri varmış
ve bana yollanılan şeyi ben teknolojiden hiç anlamadığım ve tıkladığım her şeyi
bozduğum& bozarım diye kabul
etmediğimden açılmıyormuşJ.. eee.. tabiii ben güvenilmez değil, sadece cahilmişim-son derece
ilgisiz-hiç kimsenin hiçbir şeyini merak etmeyenim de üstelik....ben taa en baştan şifre
sahibiymişim.. kullanmayı bilememişim, şimdi şükür ki, halloldu (*fakat onunla
da bilgisayarıma çok kötü bir virüs girdi.. sürekli onu temizlemek zor bişey.. aynı vesvese gibi, sürekli geçmişin karma-kayıtlarını
temizlemek lazımJ-dışarıdan
fitne sokacak hiç kimseyi içimize almamak lazım. Sevdiğim.. ve 21 mayıs ta
GEB KAZI gezisine gidiyoruz inşallah ve
Sende benimle geliyorsun tamam mı?..önce Antakya..hatta şahmeranın mağarasına
bile gidecekmişiz ne muazzam değil mi?. orada ne hissedeceğimi çok merak
ediyorum.. ve Halilurrahman Efendimin makamı.. tam bir hafta gezeceğiz.. sürekli
sorun çıkaran bu makinemi ise salı günü
ayarlarını baştan kurulmak üzere servisine yollacağım.. gelince Sana yine olup
biteni yazarım inş.)..
ve diğer manevi şifremse inanılmaz bişi
Sevdiğim.. ama onu tefekkür edince, anladım ki, sadece bana ait değil..el ele,
elele tüüm Turuku Âli tesbihi misali.. hal böyle olunca ve şifrenin resmine bakınca Sevdiğim, direk
genetik zincir merdiveni ortaya çıkıyor.. yani Sevgilimcim, benim ferdiyetçiliğim burada da sökmeyecek değil mi?..ve
üstelik sayımı bilsem de, henüz nasıl kullanıldığını ve ne
işe yarayacağını dahi bilmiyorum..ve gitgide hayat benim için daha zor, daha yıpratıcı, karışık
,bıktırıcı olmaya başlıyor..
ve Sana çoook teşekkür ediyorum.. aşkıma
özenip kendisine aşk bulan dostumun sıkıntısına deva olduğun için..Seni çok
seviyorum ki, kalbimizi ferahlattın ve korkumuzu giderdin..evvet.. güzeell..
17 nisan ikindi vakti..yine çok üşüyorum..nane üstümü
örtüyor.. iki gözümün tam ortasında minik harika bir kız çocuğu neşeyle, sanki
elindeki bir minik taşı atarak - sanki cam gibi bir şeyi tam merkezinden
kırarak patlatıyor.. o tek nokta bir anda tuzla buz oluyor ve
dağılıyor..aaa..o dağılan her şey
olağanüstü güzel hava köpükcüklerine-nefese-hikmete dönüşüyor..Ya Rabbim
muazzam bir güzellik.. Rahman nisan yağmuru yerine hikmet yağdırıyor Sevdiğim,
bir baksana şuraya.. sonra
uyuyoruz..çook özel , baştan aşağı simsiyah resmi bir mekanda, VİP BİR DAVETTEYİZ.. müthiş bir sahneye karşı
konmuş çok az sayıdaki resmi simsiyah konforlu koltukları görüyorum.. Pelin’le
en öne, en rahat yere oturuyoruz, Gül birazdan gelecekmiş.. davetli olarak
bizden başka kimse gözükmüyor şimdilik.. köşe koltuğa yerleşiyorum. sıcaktan üstümdeki
krem rengi hırkayı çıkartıyorum ..aa içimde asker yeşili simli harika bir giysi ile
simli püsküllü kuşağım var..hımm..çok hoşum.. asker yeşili elbisemin
güzelliğini seyrediyorum.
18 nisan Perşembe.. göz dr:”hayrola yine oldu? “dedi.çocuk
:”gözlerimin allerjisi yine arttı.beni iyileştiremediniz, daha kuvvetli bir
ilaç istiyorum”.. dr:”o iyileşmeyecek ki, hep sürecek, siz alerjiksiniz ve
şimdi bahar geldi..her yanda çiçekler açtı,
buyi Muhammedi kokusu yayıldı”
diyor.. çocuk:” size soru sormak istiyorum”..parmağı ile iki kaşının arasını
işaret ediyor.. ”maddi tıp ilmi bize 3. gözümüzün olduğu yerde, daha gerçek
gören bir göz olduğunu söyleyebilir ve kanıtlayabilir mi?!”..dr. eliyle kalbini
işaret ediyor sonrada: “3. göz burada değil mi? .tıbbense öyle 3.göz diye bir şey yok..amma, her şeyimizi asıl
yapıp gören-işiten-hisseden hep SİNİR SİSTEMİ AĞIMIZDIR .”..çocuk:” 3. göz ve gönül ,ikisi de
aynı şey..tekamül mertebeleri farklı.. ve göz kapağımın içinde nasıl görüyorum
peki?”..dr:”ben ona düşüncenin gücü diyorum.. düşüncenle ışık hızını
geçebilirsin.. çocuk: Süleyman’ın
Belkıs’ın tahtını getirtmesi gibi mi..dr:” onu veziri Asaf getirdi..
kabri Semerkant’ta biliyor musun?.. düşüncenle her şeyi yapabilirsin..bunca
ilim ve varlıkla şehirde dahi insan yapayanlız olabilir..ama dağ başında, tek
başına yaşayan bir adamsa inanılmaz zengin yaşayabilir..çünkü onun için dünya
ve içindeki her varlık canlıdır-dosttur”….
Akşam.. beldemize Sadık Yalsızuçanlar geldi.. Hacı Bektaşi Veli ve ekolünden yetişenleri anlattı…gerçek Bektaşi olmanın akıl karı olmadığını, inanılmaz zor erkana sahip
olduğunu ,seyrü sülüklerinin nasıl zor olduğundan bahsetti. Osmanlının askeri
ocağının Bektaşilikle nasıl cihan imparatorluğuna seyrettiğini de tabii..
konuşmacımız son derece hassas ve duygusal biriydi Sevdiğim.. bende maddi
olmasa da manen bir bektaşiyim biliyorsunJ.. ve Sende benim TEK BEKTAŞİ
MELAMİ EFENDİMSİN.. bu masal veledine Mescid-i Haram’ın SELAM KAPISI’ında , kapıyı açıp karşılayarak,
el yapımı beyaz rulo kağıdını verende Sensin.. ve rulonun kurdelesini
çözüp baktığımda Sen gülerek: “BİZ MEVLEVİYİZ” demiştin.. yanii benim tüüüm
meşreplerim aslında Senin meşreplerin ki, yeni yeni anlıyorum. . bu masalın yazılabilmesi için muhakkak
Bektaşilik izni lazımdır değil mi?!..
ve HIRKA’NIN GERÇEK ANLAMInı anlattı.. eski bir kayıtta
varmış..hz. Peygamberimiz kendisine gelen hurma lifinden hırka’yı önce giymiş
ve sıra ile hülefasına:” bu hırkayı size versem ne yaparsınız?” demiş..
hepsinin cevabına karşın hz. Ali: “ o hırkayı giyersem tüüm insanların
ayıplarını örterdim” demiş..ve HIRKA Hz. Ali’ye geçmiş..
birde aşkın nasıl çileli bir iş, rıza lokması yemek olduğundan bahsetti.. her türlü, ezaya cefaya sabredip –tahammül edip- bu ızdıraplı yolda sadık
kalarak, GÖZ KAYMADI VE SEVDİĞİNDEN
BAŞKASINA BAKMADI-kab-ı kavseyni ev edna kalmanın nasıl zor olduğunu da anlattı. .ve incinmeden durabilmemin ne ağır
bir şey olduğu da vardı tabii.. sohbet bittiğinde kendimi tanıttım.. çok
sevindi.. geçen yıllarda tv de Evvel Zamanım için yaptığı program kaydının CD
sini rica ettim.. ”memnuniyetle, buraya adresinizi yazar mısınız” dedi..kendimi
kaydetmemi istediği ve kaydettiğim yer neresiydi biliyor musun Sevdiğim…Hacı
Bektaşi Veli Dosyasının makalatını özetlediği ilk kapak sayfası…teşekkür
ediyorum ki benim için çok anlamlıydı..
19 nisan Cuma.. gece, bugün kargo ile gelen bir kitap olan Hz Hatice Annemizi okuyarak ilerliyor.. geçen yıl ziyaret ettiğimiz ZAMAN vardı ya hanii Sevdiğim..işte arada telefonlaştığımız yardımcısı, yeni çıkan 3 kitabı da yolladı.. o, çoook nazik biri..sürekli davet ediyor fakat ben gidemiyorum biliyorsun.. ve uyuyorum..offf..rüyam çok fena..biri erkek biri kadın iki kişi küçüklük evimin penceresi altındaki o bahçede, sofra yaptıkları bir taşın etrafına çömelmişler((*hani geçen rüyamdaki o korktuğum cemre –yılan- sübhanlarını aşağıya, toprağa dökdürtüğüm yer!!!)).... erkek gerçekte bir insan değil..o taşın üzerindeki beyaz upuzun bir ip gibi duran solucanları yiyecekmiş.. belki de o tenyadır, bilmiyorum.. korkunç bir sahne.. ve erkek olanın bir değişik versiyonunu görüyorum.. bizim türümüzden değil onlar..yani insan gözükseler de aslında robotlar.. ve o erkek, beyaz incecik ip şeklinde olan solucanı yiyince, o robot değişmeye başlıyor.. yerde çömelen kızda daha çok o beyaz iplikçiklerden tutamla yiyor ve ona “sırtına dokun bak” diyor.. erkek robot sırtına elini sokuyor ki, aaaa, sırtındaki cam bölüm aynı bir insan teni olmuş ve kabuk bağlayan yerleri kaşınıyor ve bunu bende hissediyorum Sevdiğim.. UYANIYORUM.. iğrenciimmm.. böyle bir rüyayı görecek ne halt işledim diye düşünüyorum.. geçen gördüğüm Uzakdoğulu insan robotlar-aslında gerçek insan olmayan amma insan suretinde oldukları için, insan diye algıladıklarımızı öğrenmeye başladığımı da çakıyorum.. ve geçen masallardan birinde yazdığım SUBHANı hatırlıyorum.. hıımmm.. Sana bu konuda sonra bir masal yazacağım inşallah Sevdiğim, olur mu…ve tabii yeni masalıma HAYY ESMASINI yazmam lazım geldiğini de nedense anlıyorum..
ve sabah namazım, tesbihatım ve mini
yeşil kitapçığım.. yine uyumaya gidiyorumJ..geçen günlerde kaç defa gördüğüm o
siyah ekran ve siyah yazılım.. öyle çok yazı geçiyor ki..hiç birini
hatırlamıyorum..aaa..bir mini
doğranmış portakal kabuklarından yapılmış bal kavanozunu daha dolu olan bir başka gerçek balın içine
boşaltıyorum.. Ya Rabbim… onu kaşıkla yiyorum.. uyanıkım.. bal ellerime ve
ağzıma bulaşmış sanki .. ya o tat.. inanılmaz lezzetli…gözlerimi yine
kapıyorum.. güneş meşrepli-portakal kabuğu suyu kokulu yârimi düşünüyorum ki, belki Sen, ya vedaya ya merhabaya geldinJ..uyumam lazım..Sevdiğimm..
herkesin gül - çiçek veya bir ağaç kokusu var.. bizim ki neden portakal kabuğu
suyu kokusu ve tadında pekii?!!bu normal mi?!..
*BÂL..rahmetin kemalidir..kanattır..bundan sonra bil ki nâzım başlangıçta kendini Hakk’a pervaz etmekte
bir kuşa ve feleği yuvarlaklıkta yumurtaya benzetti..sonra yükselip himmetini Ankâ’ya ve iki cihanı yumurtaya
benzetti..Maksadı,kanat altında olan yumurta, kuşa nisbetle mağlup ve
musahhar olduğu gibi onun yüksek himmetine göre de iki cihânın zebun ve makhûr
olduğunu beyandır..Zira ârifi billah
olanlar Hak’tan başkasına iltifat etmezler..
Hüdâyî derki:
Hüdâyî derki:
Etmez Senin âşıkların mülk-i Süleymân’a nazar
Ancak cemâlin nurudur dertlerine derman eden
(alıntı:İsmail Hakkı Bursevî/Ferahu’r –RÛH(Muhammediye Şerhi IV)
(alıntı:İsmail Hakkı Bursevî/Ferahu’r –RÛH(Muhammediye Şerhi IV)
ve şimdi gelelim boşluktan çıkabilme
ilmimize…
HÜVE HÜVİYETİ KİMLİĞİNDE NÜFÜZ EDEN YEGANE ESMA ALLAH’TIR VE KENDİSİNE DİĞER BİR SÖYLEYİŞLE RAHMAN DİYENDİR..ve bu döngüsel döngüde RAHMAN’ ın içinde de RAHİM vardır.. ilk teslis ,ilk üçlemedir..her şey bu 3’ün BİR olduğunu anlamakla başlar.. tıpkı elif harfinin, 7 noktanın üst üste dizilmesiyle bize en güzel surette gözüktüğü gibi.. ve her noktanın içine girmeyi başarırsak, yine elif harfinin-siccim ipçiğiyle karşılacağımız gibi.. ve bu ilanihaye algımızın çok ötesine dek gidecektir..
HÜVE HÜVİYETİ KİMLİĞİNDE NÜFÜZ EDEN YEGANE ESMA ALLAH’TIR VE KENDİSİNE DİĞER BİR SÖYLEYİŞLE RAHMAN DİYENDİR..ve bu döngüsel döngüde RAHMAN’ ın içinde de RAHİM vardır.. ilk teslis ,ilk üçlemedir..her şey bu 3’ün BİR olduğunu anlamakla başlar.. tıpkı elif harfinin, 7 noktanın üst üste dizilmesiyle bize en güzel surette gözüktüğü gibi.. ve her noktanın içine girmeyi başarırsak, yine elif harfinin-siccim ipçiğiyle karşılacağımız gibi.. ve bu ilanihaye algımızın çok ötesine dek gidecektir..
Hal böyleyken; sadece ve sadece bunu idrak etmek dahi,
noktaların miracı olan seyrü seferi-noktaların seyrü sülüğünü anlamaya yeterli
olacaktır.. aslında olaya buradan bakınca Sevdiğim, varlıktan söz etmek bile
abes.. o yukarıdaki endişeler, korkular, üzüntüler bomboş.. tabii bu hal biz
madde dünyası için hiçbir şey ifade etmiyor..biz o şeylerin çoook amma çoook
uzağındayız..orada hiçbir şey yok.. orası yaşamak için de değil üstelik..
O, sanki bir ümmül kur'a kitap ..ama henüz kimse görmediği ve
okumadığı için tahayyünden maddeye irade edilip dilenilmemiş ÂMÂ da kalmış (hakikatte O'nun yazılıp okunmasına ne bütün ağaçlar kalem olsa, ne
tüüm denizler mürekkep olsa yeterli olur).. okunmayan her kitabın
hazin sonu böyle kör bir noktaya hapsolmaktır.. insan evvela kendi kitabını okumayı-kendini bilmeyi dilemelidir ki;
o küntü kenzi açılsın ve hayat bulsun-ÖLMEZ,DİRİ, EBED OLSUN..
hayatı
nasıl bulacak peki?..tabbi ki Rahmanın nisan yağmurları gibi yağarak.. bu
rahmet yağmurlarından bir damlası dahi hangi kabukluya düşecek ,işte orada bu
damla ilmü ledün incisine dönüşecek.. ve
dışı kara-içi apak bembeyaz bir dürri yektaya hamile kalınacak.. işte bu
yetim-ilahi kelamın-sözün çocuğudur.. döl yolu değil Kelamın-Po Tohumunun
çocuğudur. ((*bu bir manevi idrak-anlamdır .. kadınlık ve erkelik- maddi cinselliklede zerre
alakası yoktur. lütfen algılarımızı düzeltelim.. sadece yaşayarak-görerek zevk
edinenlerin anlayabileceği bir şey zaten..)) ona nefes verilmiş ve o
ilahi nefesle hayata diri doğmuştur.. O’nun yürüdüğü yer yeşerir.. aklına
gelenler olur.. O, bulunduğu yere nisan yağmuru etkisini yapar..ve hayat O’nunla
hayat olur..O’nun nazar ettiği de nazar ber kadem olur (*O’nun
ayağının yürüdüğü yerin tozu ,izi, yazdığı yazgı,okuduğu kitap O olur)....
neden
böyle olur diyene?çünküü hakikatte çokluk yoktur..tek bir yaratılmış
suret vardır..tüm suretler O suretin hatırına ,O suretin kendisini
bilip-tanıyıp okumasına gayret için yaratılmışlardır ve hepsi yine O’na, geldiği
yere döneceklerdir.. EL MECBUR..GERÇEK MUTLAK HUZUR, SADECE O NOKTADADIR..
A-ELİF harfi |
ve Yaratıcımız bizi nefisten yarattığını, nefsini
bilenin Rabbini bileceğini ,nefisler sayısınca yol olduğunu ve o nefislerin
Allah’a uzanan iplerinden bahseder değil mi?.. şu halde
her şey ilk nasıl yaratıldıysa, elan ve her an ,aynen o şekilde yaratılmaya devam
ediyor.. ister bilip anlayalım.. istersek inkar edip, olaya cahil-kafir-perdeli
kalalım…bu tevhidi idrak edip yaşamaya başlamanın belki de en güzel nişanesidir
değil mi Sevdiğim.. LaTaayyünden TaHayyüne ve Yasin'e iniş ve uruç etmek.. nasıl ki
nefisler adedince ip-dna-yazılım ve kitap varsa; işte tek bir anlamında bu
kadar çok yorumu-tefsir-anlamı olacaktır.. olasılıklar her ne kadar sonsuz olsa
da; tek bir elden çıktığı için, kim nasıl okursa okusun, kim nasıl yazarsa
yazsın, kim nasıl inanır ve tapınırsa inanıp tapınsın, geldiği en son yer daima
aynı yer olacaktır… HİÇ BİR ZAMAN
AYRILMADIĞIMIZ VE ASLA AYRILAMAYACAĞIMIZ YEGANE MEKAN, İLAHUU KAMIŞLIK TARLASI
SEMÂHANEMİZ=ARŞ-I RAHMAN-I GÖNÜL...
haaa..o kişi ya anlar ya anlamaz.. bu bir nasip işidir
ki, biz yaratılmış kulların aklı buna ermez. neden ermez?!..çünkü yaratılmış her şey kayıt altındadır
ve sınırlıdır..yaratılmışlık hududu olan
sıdretül müntehayı geçmek ise sadece hz
Peygamber efendimize nasip olmuş ve O’NA MAKAM-I MAHMUD OLARAK VERİLMİŞTİR..bu
makama sadece O’ nun daveti ile misafir olarak -kısa sürelik ziyaretler için
müsaade verildiğini de Haybabamdan öğrenmiştim Sevdiğim..
Bizler her birimiz, tefekkürde dahi haddi hudutlarımızı bilmeliyiz…çünkü gidilebilecek en son sınır, bizi yine başladığımız en alt seviyeye, aynı hızla geri atacaktır.. fakat bu gidiş ve gelişler, yükseliş ve düşüşler aslında bela denilen şeyler; insana yepyeni yüksek-farklı idrak kapılarını açar-mana perdesini kaldırır ve olayın arkasına bakmamızı sağlar.. ilk başta hemen inkar edip, korkar ve red ederiz belki de.. oysaki yavaş yavaş bizi sarıp sarmalayan o bela, olayı kabul etmemizi ve onunla uyumlanmamızı da sağlar.. işte bu noktadan sonra o bela kişiye acı değil panzehir olup zevk vermeye başlar.. çünkü kader denilen yazılım sizi daha üst kayıtlara çıkartmıştır.. ve artık, belki de ileride, o yazılımları değiştirebilmeyi dahi hayal etmeye başlamak üzeresinizdir.. BÖYLECE SİZ ,BİR HAYAL-BİR RÜYA-BİR MANA TASARIMCISI OLABİLMEK İSTERSİNİZ..HATTA HER ŞEYİN BİR HAYAL OLDUĞUNU BİLDİĞİNİZ HALDE, YİNEDE BU HAYALİN SÜRMESİ İÇİN CEHT ETMEYE DAHİ BAŞLARSINIZ.. maksat hayal hiç bitmesin-kendini bilmek hep sürsün..
Ve HU kendine nefes etti ve ALAH kendisine RAHMAN dedi..nefsini bilmeyi murad etti ve O’NA RAHİM dedi.ol ki bu mana KÛN-OL-BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM oldu ve KÜNTÜ KENZ UYANDI.. âmâ denizindeki tüm varlık uyandı..bu vücudun içindeki tüüm Hüccurat-ı hac ahalisi neyi tavaf ettiklerini bilmeden devrana başladılar..(ANKA BİR KUŞTUR-yumurtanın içinden turnalar çıkarak uçtu ve semaya başladılar)
Amma, ÂMÂ
deryasındaki bu devranı haccın hüccürat-ı kiramı, içindeki
yaradılış ve vücudun gerçek sahibinin
ADEM de tecellisini idrakle beraber, bazı nefisler uyandılar.. işte onlar
ilk secde eden nebilerdi ve onların secdesiyle uyanan diğer yüksek velayet
sahibi iz takipçileriydi ve onların secdesi ile uyanan diğer dalga ise onların
nefesi ile uyanacak olan daha uzaktaki –daha büyük görünen dalgaydı.. işte bu
dalgalanmayla cevelan eden nefisler gerçekte tek bir ruhun eşi olduklarını da
bildiler ve ona tabii oldular.. böylece İSİMLER SIFATLARI ,SIFATLAR FİİLERİ DOĞURDU VE
MADDEYE DOĞRU BİR SEYİR TECELLİSİDE, BU
AYNA ARŞ DENİZİNDEN sayâbân-ı PERDEYİ
KURDU..
Seyredilen şey, gerçekte sadece şu tesbihattı..
nefsilerin uyanışını seyretmek hayretine SÛBHANALLAH
ve bunları seyredebilmek izninin hayranlığına ELHAMDÛLİLLAH ve bunların gerçekte hiç birinin olmadığına-o isim ve
sıfatların ancak kendilerine izin verildiği müddetçe varlık gösterebilecek ve
işleri bitince de, kendilerini
kendilerine kurban edip, ADEM HEYKELİNİ YIKIP-TOZ EDİP -SAVURUP devranı
durdurup , BAK’İ KALAN SADECE O’NUN VECHİNİ SEYREDİP seyri SÛKÛN-HEMZE haline
çevirmelerine de ALLAHÛEKBER
dediler.. ama gerçekte bunları onların hiç birisi de demedi ve gerçekte
varlıklarını dahi bilemediler... bunu dahi kendisine söyleyen kendisi idi vesselam…
*Not:Sevgili ezoterist okuyucular.. beni ilgi ile
okuduğunuza hep inandımJ..bu
hafta bu masal veledi idrak etti ki SİRus
lu denen rehber varlıklar aslında Adem'e ilk secde edenlerdi..yani onlar
uzaydan filan gelmediler.. çünkü dünya da uzayda bir uygarlık değil mi? işte bu ilk secde edenler –siruslular, dünya halklarını koruyup,bilmeleri gereken şeyi, o idrak vakti gelince icat ettirip, uygarlıkları tekamül ettirenlerdi.. tasavvuf buna Ricali Gayb diyor..
KUTLU DOĞUM
Mülkü Mührün Süleyman’ına bir küçük
doğum günü hikayeciği.. günlerden bir gün; 7 iklimin, insin
ve cinnin efendisi olan Süleyman ,kendisine 100 erkek aklı verilmiş Sâbâ
Melikesi Belkıs’ı sarayına davet etti..ve ona bir süpriz hazırlattı.. bakalım
100 erkek aklıyla bunun manasını bilebilecek mi ve Süleyman’ın gönlünü kazanıp,
o gönlün tahtına oturabilecek miydi?!! ve Belkıs geldi.. latif bir su görünümlü sarayın salon tabanını
görünce, eteklerini ıslanmasın diye
yukarıya kaldırdı.. dikkatle o soyut alana ayak bastı.. aaa gördü ki, kendi
tahtının bir benzeri-hatta aynısı oradaydı ,şaşırdı.. ve Süleyman anlattı.. hatta
anlatmasa da BALKIZ olayı anladı.. işte
şimdi NEFS MAKAMI, RUH MEHDİSİNİ TANIYACAK VE O'NA SECDE EDİP, RABBİNİ
BİLECEKTİ.. ve böylece BEL-KIZ & SÜL-EY-MAN’IN arş-ı rahman olan GÖNLÜNE kürsü TAHTINI KURUP, ORANIN CANAN-I SULTANI
OLACAKTI..
*Hamiş: Sevdiğim.. aslında bu bölüm için aylardır biriktirdiğim, mitolojide el ilaha denk gelen ALLAH- tanrı isimleriyle alıntı dolu bir masal yazacaktım ki çok hayret ettim, hiçbir kelimesini dahi almadım.. yani şimdi bana çok anlamsız, çok saçma ve çok boş geldi.. ben tüüm cehaletimle bunları yazıyorum ya hanii ..inan kendime yazarken çok hayret edip ,çok şaşırıyorum.. yani bilgisayardan hiç anlamıyorum, sürekli onu bozuyorum ve çok sorun yaşıyorum.. benim için çok zor bu tür şeyler.. hiç bir şeyi aklımda tutamayışım da çok utanç verici üstelik.. ve evde 3 salata malzemesi veledim var.... sürekli gürültü ve nefret ettiğim ev işleri - şu masalı dahi nasıl bir hengame içinde yazdığıma hayret ediyorum - ve hiç bir şey yapmak istemiyorum.. bu tefekkürler çok ağır şeyler ..insanı bazen, sık sık dibe vurdurup çökertebiliyor.. çok halsiz kalıyorum ve kimseyle görüşmek istemiyorum.. onların bazılarının hislerini hissetmek bana acı veriyor, kaçmak istiyorum.. kimseyi incitmek istemiyorum.. bunları yazmak benim elimde değil ki.. keşke onlar yazsalardı ..
Sevdiğim ..mademki her şey bir rüya, bir
hayal; isterdim ki imkanlarım daha refah olsun ve şu maddi ev işlerinden, mekanik
sorunlarım için ucun ucun koşturmaktan kurtulabilseydim.. ve bahçeli bir evim
olsaydı ,şöyle camdan duvarlı.. ayaklarım
toprağa bassaydı ve sırtımı toprağa verdiğimde geceleyin gökyüzünü, yıldızları
seyredebilseydim.. benim yıldızım hangisi bir tanışabilseydim.. biliyorum ki o
mavi bir yıldız..çook uzakta.. hem de ulaşılamayacak kadar uzayın en uzak
noktasında.. ama o yıldız aslında çok yakında.. gönlünü verdiğin bir gönülden
yine Sana teslim olmuş bir latif fanusun
içinde..
nur cihan
nur cihan
20 4
2013