Taş maddesi
kutsal sırlardan yüce bir sırdır ve buna ulaşmak ezeli lütûf ve sanat
işlemleriyle mümkün olur. Çünkü bu işlem, hakkında bilgi verilmeyen ve kolay
mükemmellikte bir amaçtır.. (hz.Ömer
Şifaî)
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..bilsen ne kadar bomboşum..içimde hiçbir şey kalmamış.. tefekkür dahi edemiyorum..şu an geldiğim noktanın boşluk olduğunu düşünüyorum.yazmakta olduğum masaldan hiçbir beklentim olmamasına rağmen birkaç saattir taş bahsi üzerinde iki kelimeyi(musalla ve arasa?!) araştırıyorum ..istediğimi bulamadım..zaten bulsam da anlayamam . çünkü ben normal insan algısına sahip değilim ve öyle, onların umumi anladıklarını da istemiyorum.. çünkü gerçek, umumun anladığı değildir. onların anladıklarını sandıkları da umumen bilinmesi istenen, işaret edilen şeydir.. bulduğum manaları burada mix-cem edip, bu tevhidden çıkanı, benim şu anki terkib-i esma elbiseme en uygun biçimde kendime biçip, dikip, giyineceğiz inşallah ve amin ..Sevdiğim ne tuhaf şeyler yazıyorum farkında mısın? korkmiyim değil mi? Sen beni koru lütfen.
ve gelelim haftamıza..geçen
haftaki masalı yayınlayıp, yatağıma gidip gözlerimi kapadım. aman Allahım..böyle
en soft latif hava, en soft latif her renkte nefes baloncuğu dans ediyordu..öyle
bir huzur, güzellik,mutluluk ki değme yani.. mesttim.. iyi bir iş çıkartmışım
ki böyle hissediyorumJ.. hz.İdris ten bir hediye olarak
düşündüm..neyse, ertesi gün ve sonraki günler, bu nasıl yazdığıma inanamayıp
hayran olduğum yazıcığımı nedense bir defa dahi keyfini çıkartarak
okuyamadım..çok tuhaftı .. parça purçik ,yarım yarım okuyabildim ve bir türlü
ne yazdığımı çözemedim.. sanırım kendime nazar değdirdimJ..
anladığımsa şuydu.. şimdiye dek tek bir kişinin dahi
giremediği öyle muhteşem gizli bir hazineye girmiştik ki, o kendisini bizimle
böyle bilmek istiyordu. bizim esma programımız terkibide bu işi içindi sanki ve
hepsi Senin sayendeydi, teşekkürler. hani
derler ya:her
büyük gizli hazine bir kuyuda olur, üzerinde bir tılsımlı yılan oturur ve hiç
kimseyi o hazineye yaklaştırmaz, ne vakit ki o hazinenin mirasçısı gelir, o
vakit o yılan o hazine üzerinden kalkıp gider ve emanetini devredermiş..
sanki biz ŞahMerAnın beklediği hazineyi
temaşa edeceğiz Sevdiğim, değil mi? ve şu yaptığımız şeyin henüz eşi benzeri
dahi hiç yapılmamıştı(amma inanıyorum ki
Fütühat-ı Mekkiye’de bunlar var ve ben nedense onu alıp okuyamıyorum, demek ki henüz onu
anlayacak seviyeye gelmemişim). ve bundan sonra bizden esinlenmiş pek çok
kişi aynını yapmaya çalışacak ki, bundan da eminim.. ama işlerine ego-nefs-şöhret
belası- maddi çıkarlarını karıştıracaklarından ne yazık ki bizim yaptığımızın
verilmiş iznine, kadim desteğine de sahip olamayacaklar ve bununda farkındayım ..
hacer ül esved |
Sevdiğim çok
küçük bir çocukken şuan hiç hatırlamasam da okuduğumda beni en fazla
etkileyen kitap Beydeba nın Kelile ve Dimnesiydi..birilerinin bahsettiği
hayali bir kitabı bulabilmek için yapılan akıl almaz yolculuklar.. ve ben büyüdükçe;
o kitabın içindeki tüm öyküleri, diğer tüm kitaplarda üç aşağı beş yukarı aynen
okuyuşum.. binbir gece masalları,
mesnevi öyküleri, tasavvufi anlatımlar, bugünkü farkındalık sunan ezoterik
bütün guruların ve La Fonten tarzı tüm yazarların ana kaynağı işte bu kitaptı.ve
senelerdir araştırıp çözdüklerimden
artık kesin emin olduğumsa şuydu..Beydeba dahi o
hikayeleri en eski sufi dervişlerin
seyrü sülüklerinden- kulaktan kulağa döllenen kadim masallardan almıştı..çünkü
manaya dayanmayan-yaşanmamış-ilahi ilhamsız yazılan hiçbir eser tesirli ve kalıcı
değildir.. ve kim bilir belki bu kitap, benim geleceğimi şekillendirip, bir
çocuğun muhayyilesine ALİ KİTABI olarak tecelli etti ve bende bu işte en ehil kişilere "ali kitabı ne demek ve nerede" diye her sorduğumda, onlardan:"hiç duymadım,hiç haberim yok,bilmiyorum" cevabını aldığım böyle bir kitabı senelerce, türlü belalarla arayıp, en
sonunda kavuştum da.tek sorunum var,oda henüz yeni yazıldığı için ne anlattığını çözemiyorumJ…
((*tarihçilerin çoğu Beydeba’nın,
Ketku adlı bir Türk alimi olduğu söyler. Bakü’de doğup, Hindistan’a göç ettiği
rivayet edilir. aslı sankritçe olan bu eser, adını ilk bölümündeki hikayelerin
kahramanı olan iki çakaldan almıştır; “doğruluğu ve dürüstlüğü” simgeleyen
"Kelile" ile “yanlışlığı ve yalanı” simgeleyen "Dimne" ..alıntı)).
Beydeba, eski usül üzere bu kitabı, halkına karşı çok zalim olan hükümdara ithafen yazıp ,ona sunmuştur..aynı 1001 gece masallarında Şehrazatın, daha sonra Sadi’nin Bostan ve Gülistanı hükümdara yazması gibi..tarihte bunun çok örneği vardır…günümüz de ise ne yazık ki hükümet kişilerine böyle kitaplar yazılmıyor sanılıyor.. oysa her gün medyada ,sanal alemde ne okunmayan ve hiçbir tesiri olmayan ne çok şeyler yazılıyor .. peki neden etkisi yok yeni yazıların ve neden böyle binlerce sene boyunca kişileri etkileyemiyor? ve üstelik geçmişin tüm sırlı ilimleri her yerden apaçık yazılıp, söylenip, çizilirken.. neden anlayanı bu derece az?!!akıl sır erecek bir hal değil aslında değil mi?.. çünkü şimdiki medyacıların hepsi kendilerinin olmayan bir bilgiyi, sadece oradan oraya kopyala yapıştır, duy anlat, kuklası olduklarının talimatıyla naklen nakil yapıyorlar da ondan hiçbir işe yaramıyor.ve onlar kendi kevserlerini fışkırtamadıkları içinde ebter hükmündedirler.
tüm dünya şu sıra çok moda
olan modern sufilikle, dinlerin cemi bölümüyle belki fenafillah makamındadır ..(Lailaheillallah
bölümü yani.. lakin bugünkü versiyonla bu Muhammedürresullah
bölümünün imha edilmiş halidir) ..yani ortalık;
bir yaratan enerji varlığa inanıp, ona Allah adını veremeyen, O’nun yolladığı
tüm peygamberlerin kitaplarındaki bilgileri ezoterik diye çalıp çırpıp, onların
bilgisi ile allemelik satıp, şan, şöhret olup, asla bir peygamberi kabul edip
iman edemeyen şarlatanlarla doludur..onların çalıntı, hırsızlık
farkındalık öykülerine-sözlerine de bir bakınız.. o imzaların hakiki ilk
sahiplerini de araştırıp haklarını teslim ediniz lütfen.. hemen hepsinin
altında bir kadim dervişin imzası var
değil mi?!..modern zamanlara ait nedense hiç kimseye ait yeni söylenmiş bir
kelam-bir gönül yok (istisnalarsa kaideyi bozmayıp güçlendirirmiş).. bugün ortalık farkındalık,çakraları açmanın bir versiyonu olan
nefes teknikleri kurslarından geçilmiyor.neredeyse modern Müslümanlar birer
hind tasavvuf müridi oldular ve Muhammedürresullullah bölümünü iptal ettiler..
ve ben oyum,ben tanrıyım, içimdeki o,içimdeki
potansiyel kudret ,tanrı insan, eskilerin ilahları canlandı,hepimiz kıyamet
olduk ve yeni altın çağa uyandık tarzı ucubeden ortalık da geçilmiyor değil mi?.
ve bu zavallı ilim hırsızlarının kendileri de dahil kimseye, yol kesmekten
başka hiçbir faydaları da yok..amma çok kısa zamanda şöhret, para ve kutsal kişi olarak köşeyi
dönmeye kendileri için bir yararları da var
tabii.. ve tüm bunları günümüzde diyenlerin hiç birisi bir Hallac-ı Mansur
olamıyor nedense?NEDEN? çünkü O, bunu deneyimleyerek, yaşayarak, yaşatarak ve bugünkü soytarılarda bir nebze olsun mana işini anlasın diye, merhametinden, fedailikle,
bedelini vererek yaşamıştır da ondan..bu gün Enel Hâk sözünü söyleyebilen
her kişinin O’na bir şükran borcu vardır aslında..
ve Sevdiğim yine haftamıza bakalım.. başımıza yine ne işler açmış, görelim..
17 temmuz Çarşamba..salı akşam facede gördüğüm bir şeyi izledim, yorumları okudum..ve şunu idrak ettim..kişiler istedikleri kadar bilip, istedikleri kadar Kur’an-ı Kerim üzerinde ihtisas yapsınlar.. eğer manevi bir yolcu değiller ise ve muhabbet tahsili yapmamışlarsa hz Kur’an onlara asla KALB ini =KELİME sini açmıyordu(ha bu arada araştırmamda kelimenin insan-ı kamil sözlüğündeki tanımının kalp olduğunu okudum ve buraya kaydettimJ..aslında HÛR,RUHÜL KÛDÜS,kelime-GÖNÜL,MERYEM hep aynı şeyin tekamül idraklerinden başka bir şeyde değildi vesselam)..
kötü suların kötü yılanın iyi suların iyi yılanı tarafından öldürülmesi |
ve onu izledim
Sevdiğim..ve kitap yüklü eşekliğin nasıl bir şey olduğunu gördüm..ve onun hanifim
demesine rağmen asla hanif=tevhid ehli olmadığını çaktım..yani o ilimleri
tasnif tasnif anlayıp anlatabilirdi.. oysaki her okuduğunu, her öğrendiğini cem
edip; ne duyarsa duysun,ne anlarsa anlasın, NOKTA-İ TEDRİSAT İLE, DERECELİ
İDRAKSEL TEKAMÜLLE, bir şeyi seyrü sülük ettirerek, asla o şeye yol aldırıp
anlatamazdı ve bunu da onu dinlerken fena halde çaktım.. Allah ona
mahremiyetini hiiç açmamıştı..
örnek olarak verdiği hz İbrahim
atamızın putları kırmasını dahi idrakten nasiptar değildi..o tüm putları kırmamıştı ki, lütfen
hatırlayalım..hepsini kırıp sadece en
büyük putu bırakıp,putları kırdığı baltayı da onun eline vermişti..ve halkına
da:” ben putları kırmadım. bakın, balta onun elinde ve putları o kırdı”
demişti değil mi?
ve binler sene sonra Mekke
fethedilip, Kabe’nin anahtarlarının emanetçisi olan Osman’nın bileğini burkarak, vermediği anahtarları zorla alan hz Ali(kv)
yi hatırlayalım lütfen..ve Kabenin içindeki putların her birinin birlikte yerle
bir edilip kırılışını..ve birde Kabe’nin damındaki en son kalan en büyük putu “bugün
ben celalliyim, sen beni taşıyamazsın, çık omuzuma ve asamla onu sen kır “
diyen hz peygamberimizi tasavvur edelim..ve hz Ali’nin o mübarek omuzlar
üzerinde HUBEL putunu kırışını, sonra, her yerde ne gördüğünü idrak
edelim.. ve böyle bir mirâcı kim, kime, nerede ve kimin eli ile kime
yaptırdığını da anlayalım lütfen.
yani kendi kendine hiçbir şey olmaz.. hele seyrü sülük asla olmaz..üstelik daha orada, Kabe’nin içindeyken ,böyle muhteşem bir zaferin hemen peşinde gelen vahyi”EMANETLERİ EHLİNE VERİNİZ “ayetini ve Kabe’nin anahtarının yine Osman’a verilişini ve O’nun da hz Osmanlığa tekamülünü düşünelim..ve Muhammedilikte putlaştırma, KİŞİLERE TANRILIK izafesi asla yoktura bundan daha mükemmel bir örnekde olamaz, tabii anlayacak idraki olanlara bu misal..bu idrake sahip birisi ancak TEK BİR OLAN ALLAHUEKBERi anlayabilir.. ve esmaların ZÂT-I ÂLİ sini aynı bilip, isim ve sıfatlar bakımından her varlık eşyasının ayn’ı BİRİN BİRLİĞİNDE ERİYİP, BİR OLUR..HÂKKA HÂKKINI VERİR..
yani kendi kendine hiçbir şey olmaz.. hele seyrü sülük asla olmaz..üstelik daha orada, Kabe’nin içindeyken ,böyle muhteşem bir zaferin hemen peşinde gelen vahyi”EMANETLERİ EHLİNE VERİNİZ “ayetini ve Kabe’nin anahtarının yine Osman’a verilişini ve O’nun da hz Osmanlığa tekamülünü düşünelim..ve Muhammedilikte putlaştırma, KİŞİLERE TANRILIK izafesi asla yoktura bundan daha mükemmel bir örnekde olamaz, tabii anlayacak idraki olanlara bu misal..bu idrake sahip birisi ancak TEK BİR OLAN ALLAHUEKBERi anlayabilir.. ve esmaların ZÂT-I ÂLİ sini aynı bilip, isim ve sıfatlar bakımından her varlık eşyasının ayn’ı BİRİN BİRLİĞİNDE ERİYİP, BİR OLUR..HÂKKA HÂKKINI VERİR..
atamız hz.
İbrahim milletinden olanın lailaheillallah bölümündeyken, şimdi nasıl, Muhammed
RASULLULLAH’ın ümmetliğine terfi ettirildiğini de düşünelim lütfen..
eee..bu halde bu adamın onca ilminin-bildiği Arapçanın-hanifliğinin dahi kendine bir faidesi olmamış ki, sanal medyadan birine bir faydası olsun…olsa olsa milleti dinden ,imandan,zıvanadan çıkartırdı o kadar..ve gözünüzü bir açınca bize senelerdir; ne diplomalı cahil alimleri, ne torpilli ödülleri,ne ihtisasız ihtisas sahalarını hakikat diye, modern ilim adına kakalamışlar bir bir anlıyorsunuz.. hemen çoğu kişide aynı oranda , bu TEVHİD-İ HANİFLİĞE meğer zır zır cahilmiş.. meğer bunu ne onlar,ne onları yetiştirenler , nede bizler” onları gökyüzünde birer yıldız sananlar” idrak edip anlayabiliyor muşuz ki, hepimize geçmiş olsun..
bu adam bir manevi kimliğin tırnak kesmeyle alakalı bir kaç sayfalık hurafesini alayla anlattı ki çok hayret ettim.çünkü bende Evvel Zamanıma ilk gittiğimde O’na iki elimi uzatıp parmaklarımı gösterip şöyle sormuştum:” ben okudum ki sol elimin baş parmağı hz.Ali,işaret parmağı hz Muhammed as,orta parmağı hz Fatıma,yüzük parmağı hz Hasan,serçe parmağı ise hz Hüseyn’miş..ve sağ eliminde baş parmağı hz Ali,işaret parmağı hz Muhammed as, orta parmağı hz Ebu Bekir,yüzük parmağı hz Ömer,serçe parmağı ise hz Osman’mış..bunu çözemiyorum. bunlar ne demek peki? ”Evvel Zaman: ”evladım siz tasavvuf yapıyorsunuz ama “.çocuk hayretle:”hayır ben tasavvuf ne demek hiç bilmiyorum ki? ”Evvel Zaman: ”biliyorsunuz” demişti..
ve bu nasipsiz adam 19 a uymuyor diye Tevbe Suresinin en son ayetlerini çıkartmış diye okudum..ve o zaman dank diye şunu hatırladım Sevdiğim..eğer size aşk-ı kalp lütfedilip verilirse ve sizin aşk biâdı olan tevbeniz işte bu ayetler okunarak alınıyordu ki, bu ilminin ucubesi adama o muhabbetten zerre lütfedilmemişti..şimdi meseleyi anladım..
Sevdiğim..bu adam ne yazık ki beni
çok incitti..ona bir
şey yapamazdım.. zaten ne arapça nede onun
gibi bir maddi ilmim vardı..lakin onda olmayan muhabbet ve hanif bir efendi terbiyecim
hamdolsun ki vardıJ..teşekkürler..ona çok
incindim..ama beddua edemem ki..yapamam..ne yapacağımı bilemeden, senelerdir
her sabah kıldığım,bir Sen & bir ben bildiğimiz özel niyetli bir
salata durdum..son kuudda salavatlardan
sonra sağ elimi istemsiz kaldırdım.. Seni karşımda hissettim..ve onayladığını
da..hayatı boyunca 19 la uğraşmış birinin kaderine hayret ederek, 19 lu
kaderinin onu nasıl çektiğine şaştım..ve o bilinçle kürevi tarikatımın 19 mühürlü
küresini açıp ,içine adını kaydettim.. altına ne yazayım derken, Allah’ın onu
kahretmesini diledim ve mühürleyip aleme yok ettim.. bunu yazarken EL KAHHAR
esmasının aslında onu bu edebsizliğinden öldürüp, edebiyle yeniden diriltilmesini?!! uyguladım ama bir yanım öyle demiyordu Sevdiğim..ve şimdi
seyredeceğiz bakalım ne olucakmış…
son derece huzursuz bir şeklide uyumaya çalıştım..az sonra gördüğüm şeylerin
sıkıntısı ile gözlerimi açıp, öğrendiğim kelimeleri unutmamak için kaydettim.. hatırladığım ise şuydu Sevdiğim.. içinde tüm bilgilerin
alındığı bir oda vardı ve orası bu masal çocuğuna aitti ama aaaa..o odaya iki
negatif yaşlı kadim adam gelmiş, bilgi çalmaya çalışıyorlardı.. üstlerinde uzun
cüppeleri var..başlarındaki sivri külahların üzerinde çizgi filmlerdeki gibi
yıldız resimleri var..ben allem edip, kallem edip, o odadan hiçbir şey öğrenemeden
onları dışarıya atıyorum ve o masa başındaki sandalyeye oturuyorum.. ve o bilgi geliyor.. gözlerim yarı açık, uyku
ile uyanıklık arası çoook eski devirlerden biri iletişime çalışıyor sanki..o türkçe
bilmiyor ..amma hemen şimdi öğreniyor ve konuşuyor..onu çok bozuk türkçeli
yaşlı bir Yahudi adam –kahin olarak algılıyorum.ve Sevdiğim onunda tek
istediği bu taş ilmiymiş, anlıyorum..uyanırken, o çook derin zamanlardan, onun
sözlerini, bozuk türkçeli Yahudi aksanıyla kendim kendime söylüyorum:”musalla
taşi… bir adi da arasa taşi….”
uyanınca bu kelimeleri araştırmaya başladım..bulamayınca Demirli hocamı dahi aradım ki, ARASA TAŞInı oda ne okumuş, ne duymuş ve ben halen aramaktan vazgeçmedim .. önce bulduklarıma bakmak ister misin?..
uyanınca bu kelimeleri araştırmaya başladım..bulamayınca Demirli hocamı dahi aradım ki, ARASA TAŞInı oda ne okumuş, ne duymuş ve ben halen aramaktan vazgeçmedim .. önce bulduklarıma bakmak ister misin?..
musalla namazgah demektir..musalla taşı üzerine cenaze tabutunun konduğu masa şeklindeki taştır..
arasa(1. anlamı)Tahıl, meyva ve bazı ürünlerin satıldığı çarşı, pazar.arasa(2. anlamı)Çok gezen, sürtük, işsiz dolaşan.
aras..kalın yün.. at kılı..
Arasat, çoğuldur; arsalar demektir. Arasat
Meydanı mahşer gününde toplanılan yer; yani kıyamet gününde dirilişten
hemen sonra varılan Yevmü’l-Arasat büyük Muhasebenin yapılacağı,
Mahkeme-i Kübrâ’nın kurulacağı, haşir ve neşir için hazırlanan büyük meydan.
A’râf ise, Cennet ile Cehennem arasında ,yüksekliklerin
zirvesi, tepelerin, burçların ve surların adıdır..
((*hz Efendimiz oğlu İbrahim’in
kabri başına kendi elleriyle bir taş dikmiştir..ve arsaların sınırları da bir
taş ile belirlenir ki, bu işaret taşıdır.. kıble taşı da var..Arafat daki
taş..))
*GÖZBEBEĞİ=HAKİKİ İNSAN demekmiş(GÖZ NURU OLAN HABİB-İ KİBRİYA)gözlerimizi kapayınca fenafillah, gözlerimizi açınca da bekabillahta olurmuşuz bilineJ
*nokta-i beyâz ve nokta-i siyâh sırrı..mesela,bir beyaz kağıdın üzerine bir siyah nokta vaz’olunsa,o siyah noktanın cirmi kadar tahtında beyaz nokta müteayyin olur ki,ol beyaz nokta vahdet-i zâtiyeye ve üstündeki siyah nokta ilm ü kalemde olan kesret-i halkiyeye işarettir..pes ,ol siyah noktanın zuhuru beyaz noktaya ve beyaz noktanın taayyünü siyah noktaya mavkufdur..pes,bu alem siyah noktaya benzer ki, Hakk’ın zuhuru onunla ya’ni aleme vâki olmuştur (*tasavvuf sözlüğü)
*GÖZBEBEĞİ=HAKİKİ İNSAN demekmiş(GÖZ NURU OLAN HABİB-İ KİBRİYA)gözlerimizi kapayınca fenafillah, gözlerimizi açınca da bekabillahta olurmuşuz bilineJ
*nokta-i beyâz ve nokta-i siyâh sırrı..mesela,bir beyaz kağıdın üzerine bir siyah nokta vaz’olunsa,o siyah noktanın cirmi kadar tahtında beyaz nokta müteayyin olur ki,ol beyaz nokta vahdet-i zâtiyeye ve üstündeki siyah nokta ilm ü kalemde olan kesret-i halkiyeye işarettir..pes ,ol siyah noktanın zuhuru beyaz noktaya ve beyaz noktanın taayyünü siyah noktaya mavkufdur..pes,bu alem siyah noktaya benzer ki, Hakk’ın zuhuru onunla ya’ni aleme vâki olmuştur (*tasavvuf sözlüğü)
İşte Sevdiğim tüm bulabildiklerim bu anlamlardı..ve ben görsel bir zekaya sahip olduğum için bunları görmemde lazımdı..o yüzden de o gece uyurken NEDEN?!! diye düşündüğüm RA’NIN GÖZÜ sembolünün altındaki rukûya eğilmiş tahtın-musalla –arasa taşının resmine uzun uzun bakıp tefekkür ettim..ve sonra görsellerden bu konudaki diğer kadim eserlere baktım..ve şimdilik başlangıç olarak şunu anladım..
o RA GÖZÜ altındaki ruku eden taht aslında alemi sırtında taşıyan insan-ı kamildi.. tarik-yol-nefsdi..ehlilleşmiş bir atalar kültürü, genetikti..ölümsüzlük sırrı HAY ESMASIYDI..ve o iyi yılandı..turuku aliye genetiği, tüm sembollerin atası, ELİF HARFİNİN KENDİNİ BİLMEK İSTEYİP, DİKEY BOYUTTAN YATAY BOYUTA EĞİLMESİYDİ.
Yılan=YOL aynı zamanda kılıç, erillik sembolü, genetik DNA, ve yine yukarıya uruç edebilmek içinde, sahibinin tekamüller sonra üzerine bineceği bir BE KAYIĞI idi..yani aşağıya; be nin altındaki nokta olarak inen insan, bu defa uruç ederek, be nin üstündeki nokta-i NUN OLARAK HİLALİ TERSİNE ÇEVİRİYORdu..KAB-I KAVSEYN TAMAMLANIYOR ,daire-i fena, güneş ile ayın tutulması, güneş kursu ,tevhidi vuslat ile saray oluyorduJ..KUL RABBİNİ BİLİP TANIYOR VE RA GÜCÜ İLE GÖZ GÖRDÜĞÜNDEN KAYIP ŞAŞMIYORDU..
ve bu RAbbin
tahtı makamındaki Adem kişi aslında tüm yaratılmışlar için paratonerdi..güneşin
yakıcı füyüzatı, Rabbani ışınlarının celalinden, insana kaldırabileceği kadarını indiren trafo işini de
yine o görüyordu.. bilmem
anlatabildim mi Sevdiğim..mesela şimdi ben bunları yazarken kendime gülümsüyorum..
teşekkürler..
birde şu an dünyanın en güçlü
tarikatı olan kabalist mason tasavvufu sözlüğünü de netten, bu araştırmam
esnasında buldum Sevdiğim..onu da buraya kopyalıyorum..ve içinden işimize
yarayan aynı şeyleri anlayıp, daha sonra kullanmayı da diliyorum..bunu neden
ekliyorum..çünkü bizi en çok ezoterik gençler takip ediyor.istiyorum ki hakikat
tekdir, değişmez ve yol aynıdırı anlayıp, idrak etsinler..sadece niyetler,kullanım
amaçları farklıdır ve ameller niyetlere göre hesaplanır malum. .niyeti bozuk
olanın ne ilmi,ne ameli, ne fiilinden bir hayırda gelmez, bunu da unutmuyoruz
lütfen..bizim maksadımız sadece piramitin tepesine doğru merdivenleri birer
birer çıkarken, var olan kayıtlı her şeyi, sonradan eklenmiş yorumlarından
arındırarak, ilk saf haliyle tevhid ederek yürümek o kadar..yola
devam..yürüyoruz ama yukarıya doğru yürüdüğümüzü de unutmuyoruzJ..
ve unutmuyoruz ki
islam tasavvufundaki tekke okullarla,mason mabedleri ve esnaflık ocağı olan âhilik
gerçekte aynı havuzdan beslenirler.. mesela
bizde esnaf âhiliği varken Devlet-i Âli Osmanlı en güçlü halindeydi ve biz bu
kıymeti bugün kaybettik.. oysaki Avrupa’nın en köylü-en kaybedecek bir şeyi
olmadığı için hiçbir şeyden korkmayan, azgın soyguncu eşkiyaları olan
haçlıların Kudüs’ü işgali ile; oradaki
İslam tasavvuf okul tekkelerinde uzun yıllar kalarak bunu öğrenip, çalıp, sembol anlamları değiştirip,
kurdukları gizli sır ahiliği olan MASONLUK TEŞKİLATLARI ile, tüm dünya ticaretinin işletim
sistemlerini bu boşluktan faydalanarak ele geçirdiler değil mi? evvet..işte
sadece bu yüzden esnaf ahiliği tekrar diriltilmelidir ki, Müslüman Türk
Devletleri hızla hilafetin sancağı altında-ASİTANEDE birleşip ayağa kalkabilsinler
(TÜM KÖTÜYE YORULMUŞ SEMBOLLERİMİZ GERİYE ALINSIN)..
VE BU BİLGİ; BİZ UYUYAN, ÜZERİNE ÖLÜ TOPRAĞI SERPİLMİŞ MÜSLÜMANLARIN BİLMEDİĞİ AMMA masonların ve diğer tüm yabancı düşman ülkelerin bildiği ve ölesiye korktuğu tek hakikattir vesselam ..
eski mısır genetik apep yılanının tekamülü |
VE BU BİLGİ; BİZ UYUYAN, ÜZERİNE ÖLÜ TOPRAĞI SERPİLMİŞ MÜSLÜMANLARIN BİLMEDİĞİ AMMA masonların ve diğer tüm yabancı düşman ülkelerin bildiği ve ölesiye korktuğu tek hakikattir vesselam ..
yılan apep-genetik hayat-nefs be kayığı ve ona binmiş anch anahtarı olan fatihasını almış GERÇEK İNSAN |
Agap : Masonların loca toplantılarından
sonra birlikte yedikleri yemek.
Alçı : Şeker
Barut : İçki. (Kuvvetli Barut ı Şarap.
Zayıf Barut : Su. Sarı Barut : Bira ya da şıra. Çapan Barut: Rakı. Lübnan
Barutu : Enfiye.)
Bayrak : Peçete.
Celse : Mason localanndaki kurallarına
uygun bir oturum.
Dul Kesesi : Oturum sonlarında üyeler arasında
dolaştırılan yardım torbası.
Envar : Loca yönetimiyle görevli beş kişi:
Üstadı Muhterem, Birinci ve İkinci Nazırlar, Hatip ve Kâtip.
Hamtaş : Çıraklığa alınmış
mason.
Harici: Mason olmayan, yabancı.
Hemşire : Masonların eşlerinin öteki
masonlar yanında adı.
Hüze : Aslı
İngilizce HUZZA'dır ve yaşasın anlamındadır.
Alkış.
İs'at : Her çalışma yılı başı, seçimlerden
sonra görevlilerin öze! bir törenle and içip yerlerine oturup göreve
başlamaları.
tutankomonun giydiği ilk dervişlik önlüğü PAYN, âhi fütüvvet peştemali ve mason duvarcı ustası önlüğü |
Kalfa : Masonluktaki ikinci derece. Refik.
Karargâh : Loca, mabed, mahfel.
Kazma : Çatal.
Kelime : Mukaddes, Mürir ve
Senelik olmak üzere üç türlüdür. İlk ikisi her derecede değişir, tekris ve
terfilerde bildirilir. Üçüncüsü her yıl başkadır ve salt düzenli (muntazam)
üyelere verilir. Parola.
Kordon : Masonun derece ve görevine göre
boynuna ve omuzuna çaprazlama takılan geniş kordela. Derecesine göre renkleri
ve işlemleri değişir.
Kum : Tuz.
Konvan : Her yıl başka bir ülkede yapılan
Mason büyükleri toplantısı
Konstitüsyon : Masonluk ilkelerni belirten
anayasa. Anderson tarafından yazılmış ve 1723'de İngiltere'de yayınlanmıştır.
horus ve set osirisin BEL KEMİĞİ ata direği olan JED sütununu dikerken günümüzde ise tıp sembolü |
Landmarklar : Anglo - Sakson masonluğunun temel
kuralları. Masonluğun sınırlan. 1738 yılında belirlenip yayınlanmıştır.
Lems : Her derecenin tokalaşmadaki
tanışma işaretleri.
Levha : Masonlar arası resmî
yazı ve mektuplara verilen ad. Kadın Localarında MERDİVEN denir.
Loca : Birinci dereceden üçüncü dereceye
kadar en az yedi masonun ortak ve sürekli çalışmak için kurdukları manevi
topluluk. Toplandıkları yere Loca, Mahfel, Mabed denir.
Matraka : Çekiç, Çırağan
elinde ham taşı yontmaya yarayan çekiç, locada usta ve nazırların elinde otoriteyi
temsil eder. Bir konuyu Çekiç Altına Almak demek incelemek üzere ertelemek
anlammadır.
Matrikül: Loca kayıt defteri. Sicil kütüğü.
Muhadenet Kefili : Bir obediansın bir başka
obedianstaki elçisi.
Muhakkik Birader : Loca düzenini sağlayan görevli. Konukların
kimlik ve derecelerini araştıran, tekris ve terfi törenlerini yürüten, Üstadı
Muhterem ve Nazırlar bulunmadığında Birinci Çekici yöneten.
Mahuf Birader : Adayların Tefekkür Hücresinden
Mahfel kapısına kadar geliş işlemlerini yöneten görevli.
Mimar : Kâinatın Ulu Mimarı
(Sani-i Azam-ı Kâinat), Tanrı.
Muhafız Birader : Biri içerde öteki dışarda locanın
korunmasıyla görevidir. Oturumun açılmasından sonra kapıyı ancak Sayın Üstad'ın
izni ile açarlar.
Müptedi : Çırak, surar,
dinler, düşünür ve olgunlaşır. Çalışma araçları çekiçle kalemdir. Görevi ham
taşı yontmaktır. Nafakasını J sütunundan alır.
Müselles : Üçgen, Masonluğun
ana amblemi.
Nafaka : Bir üst dereceye geçme.
Nazır : Locada üstaddan sonra gelen iki
görevli.
Nizam Vaziyeti : (İhtiram Vaziyeti) Her derecede
ayakta saygı duruşu.
Obediyans : (Obedience) Bir ülkede kendi
kendini yöneten büyük mason kuruluşu.
Patent : Büyük Loca'nın yeni kurulan
localara verdiği çalışma ve kurulma belgesi.
Önlük : Locadaki
çalışmalarda masonların önlerine taktıkları örtü.
Rit: Masonların çalışma yöntemini gösteren kurallar.
Ritüel: Ritlere göre çalışma tüzük ve yöntemlikleri.
Skrüten : Oylama.
Rit: Masonların çalışma yöntemini gösteren kurallar.
Ritüel: Ritlere göre çalışma tüzük ve yöntemlikleri.
Skrüten : Oylama.
Tefekkür Hücresi : Mason adayının sorulara yanıt
vermek üzere düşünceleriyle başbaşa bırakıldığı sembolik oda.
Tekris : Masonluğa alınış süresince yapılan
geleneksel tören.
mason mezar taşı |
Tezyidi Nafaka : Bir derece yükselme.
Tuğla : Dul kesesinden çıkan
paranın kuruş olarak belirtilmesinde kullanılan deyim.
Uyku : Mason faaliyetinin durgun durumu.
Uyanma : Masonluk dünyasında düzene dönerek
yeniden çalışmalara katılma.
Üstad : Usta. Masonluğun 3. derecesi.
Üstadı Muhterem : Locanın başkanı.
Vadi: Mason loca ya da locaların
bulunduğu her şehir bir vadidir.
Yağmur Yağıyor : Aramızda yabancı var ya da
konuştuklarımızı yabancılar da duyabilir anlamına bir uyarı parolası.
Yaş : Masonluğa girişle doğumun olduğu
varsayılarak başlatılan sayma.
'
Zulmet: Masonlara göre kendi dışlarındaki
dünya. Karanlık.(alıntı:Dünyada ve Türkiye'de Masonluk ve Masonlar - İlhami
Soysal, Der Yayınları, İst. 1988, S: 465-469%)
nur cihan
nuralem7@hotmail.com
20 temmuz 2013
20 temmuz 2013