99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 69
69, yaratılış-doğum,son-ölüm.vav harfi, velayet-i hüviyet.nüfus,
nefesJ
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..gayet yorucu bir etabın sonuna gelirken neler yazdığımın yeni idraki içinde hayretteyim.. çok teşekkürler.. 7 sene evvel yazmış olduğum, herkesin eğlenerek alaya aldığı, kimsenin bana anlatmadığı- anlatamadığı şeylerin, en azından ne olduğunun ipucunu bulmanın perişanlığı ve şükrünün acizliği içindeyim.. çok cahilim biliyorum.. bu şeylerin lütfunun nedenini hala çözemiyorum..oysa ne okuyup yazmış,sabahtan akşama bu şeylerin ilmi kendisine açılsın,güçleri ellerine verilsin diye çift tesbih çeken insanları tanıyorum ah bilsen..ve letaifleri kaç defa hatmedip bitirdiğini söyleyenlerin, aslında hiçbirini dahi bitirmediğini de anladım..demek ki o esmaları senelerce çekseler ve tüm hepsini bitirdiklerini sansalar dahi, manası her esma çekene verilmiyordu .. yani bunu anlamam kaç senemi aldı, hayret.Sana söylemiştim,"bende öğrenme bozukluğu var, anlayamıyorum" diye.ama Sen "yok öyle şey" demiştin.bak ,öğrenemiyorum işte!!..
Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..gayet yorucu bir etabın sonuna gelirken neler yazdığımın yeni idraki içinde hayretteyim.. çok teşekkürler.. 7 sene evvel yazmış olduğum, herkesin eğlenerek alaya aldığı, kimsenin bana anlatmadığı- anlatamadığı şeylerin, en azından ne olduğunun ipucunu bulmanın perişanlığı ve şükrünün acizliği içindeyim.. çok cahilim biliyorum.. bu şeylerin lütfunun nedenini hala çözemiyorum..oysa ne okuyup yazmış,sabahtan akşama bu şeylerin ilmi kendisine açılsın,güçleri ellerine verilsin diye çift tesbih çeken insanları tanıyorum ah bilsen..ve letaifleri kaç defa hatmedip bitirdiğini söyleyenlerin, aslında hiçbirini dahi bitirmediğini de anladım..demek ki o esmaları senelerce çekseler ve tüm hepsini bitirdiklerini sansalar dahi, manası her esma çekene verilmiyordu .. yani bunu anlamam kaç senemi aldı, hayret.Sana söylemiştim,"bende öğrenme bozukluğu var, anlayamıyorum" diye.ama Sen "yok öyle şey" demiştin.bak ,öğrenemiyorum işte!!..
Sevdiğim..şu sıra pek çok kişi hacca gidiyor, büyük bir kısmı ise gitti. ben
her sene olduğu gibi yasaklıyım..bu yıl yine rüyalarımda dahi oraya girmem men
edilecek değil mi? oysaki 7 senedir Kral beni davet edecek diye bekliyorum.
hala ümitliyimJ..padişahın eli-gönlü tutulmaz
biliyorsun..belki bu defa Kral beni
gönlünde muhafaza eder ve evimden dışarı çıkabilir, biraz hava alabilirim ha,
ne dersinJ..bunu yazan; Satürn mabedinin
etekleri belinde, asabi, beyaz taştan bakire mabudesini selamlar, hürmet eder..o bakirenin
bintüsünü de öper. . biraz daha geçimkar olduğumuzda yine bir araya
geleceğimizi de umuyorum.. O’nu masalıma kaydetmeyi çok isterim..artık bir aşık
olmadığım için aşktan yazamadığımı ,bilimsel ilmi takıldığımızı da iletirim.ve
haftalardır hiç Seni Seviyorum diye yazmadım..
şu
sıra neler yaşadığımın günlüğüne gelirsek eğer..evvelki
hafta bir dikiş makinem oldu ki, açıp
bakmadım.. yani öğrenmem için terzi Bilge’yi ziyaret edemedim..yakında
olabilir..bu dikiş merakımın hz İdris
bahsinden dolayı tecelli ettiğini düşünüyorum.. diğer yeni terzim Safinaz çok
ilginç.. geçen ondayken, üst katına yeni taşınmış komşusundan çay daveti geldi
ve birlikte davete icabet ettik..hukukçu olan bey 69 ,öğretmen
hanımı ise 65 yaşında.. savaştan önce Bağdat’ta bir villaları, dört şöförlü arabaları
varmış.yakın oldukları ve çok sevdikleri ,fakirleri evinde ziyaret edip ihtiyaçlarını
temin eden, çok iyi kalpli, çok imanlı, her hafta aldırdığı kanı ile pek çok el
yazması Kur’an yazdırıp bunları belli ülkelere hediye eden, İsrail’e bomba atabilen,
Filistin’e daima yardım eden biricik reisleri Saddam’ı yitirince ve kendisi
içinde ölüm emri çıkınca, ülkesini işgal edip ,Bağdat müzesini ve diğer her şeyi
anında soyup soğana çeviren vampir Amerika’dan Suriye’ye kaçmış.. bir yıl sonra
hanımı da yanına gelmiş..Suriye’de
yaşadıkları yere bombalar yağmaya başlayınca, bu defa Mısır Kahire’ye kaçmışlar .. orası da savaşla ölüme davet
alınca, maaşlarını 10 senedir anabasına yollayan kızlarının
isteği ile Türkiye’ye sığınmışlar..
işte şimdi en çok savaştan korkan ben, bu gariplerin evlerindeyim.. onlar tertemizler.. evde hiç bir şey yok..sadece yere minderler koymuş terzim.. ve birkaç eşya derleyip getirmiş..onlarsa bir valizle buraya gelmişler..biraz Türkçe biliyorlar..Türkmen ve sünni imişler..sohbet ..onlara yardım etmek istiyorum..çünkü böyle yetişmiş insan çok nadir..hele insan yetiştirmek her şeyden daha zor ki, kendimi biliyorum..onların insanlardan bu derece ürküp korkmalarını anlıyor, çok üzülüyorum.. keşke insanlık bu derece ölmeseydi.. bir insana, hele yaşlı bir insana yapılacak en büyük zulüm; onu yaşadığı geleneğinden, bildiği coğrafyasından sürmek değil mi? hiç bilmediği gelenek ve görenekli insan-i lisanların ellerinde içine kapanıp, yavaş yavaş kendisini bitirerek ölür böyle insanlar..
24 eylül Salı.. Bağdatlı yeni dostlarımı pazara götürdüm..
alabilecekleri kaliteli, ucuz eşyaların-isimlerinJ
yerlerini öğrettim.. bazıları ile onları tanıştırdım ki, onlara yardım
etsinler..beye bir giysi aldık.. o kumaştan, kaliteli şeylerden anlıyor.. bende
anlarım tabiiJ.. ülkemizi haklı olarak çok pahalı
buluyorlar..geldikleri yerlerdeki bolluk ve ucuzluk burada ne yazık ki
yok…oraların ülkeleri de yakında, Amerikan emperyal kapitalist pazarı olduğunda, aynı bizim
gibi olacak zaten değil mi? tüm bu fitneler, savaşlar,
kavgalar; yeni pazarlar, yeni alışveriş
merkezleri, yeni müteahhitlik firmalarına iş çıksın, halkı kredi mahkumu
yapacak çağdaş kölelik kurumu olan yeni
bankalar kurulsun ve zenginler başkalarının
kanları ile daha refah yaşayabilsinler diye olmuyor mu zaten? bildiğimiz
gibi tüm dünyayı yöneten kuzey ülkeleri darboğazda ve çıkmazda.. pek çoğu
iflas bayrağını çekti ki, batının kendisine milat edindiği babaanası, altın
saçlı beyaz ataları, ırkçı ırk Helen
Yunanı & İtalya’sı da başta olmak üzere..
ülkelerin pek çoğu refah sınırını bitirip-zirve yaptıklarından, şimdi çöküş dönemine girdiler.. sistem
öyle.. elleri mecbur.her başlangıcın bir yükselişi, birde çökerek kendisini
bitirişi vardır. dönüşmeyi becerip, zamana ayak uyduramayanlar, diğerleri
tarafından er yada geç muhakkak ki yenecek ,o ülkenin bünyesine hüccurat
olacaktır ..ve kuzey ile batı ülkeleri, eriyen kutupların suları altında
kalmadan, can havli son atakla, kendilerine yeni toprakların refahlarını sağlayacak iş sahaları
açmak için, bu fitne-i savaşları, bu
virüslü hastalıkları çıkartmaya mecburdur.. çünkü dünya daima belli birkaç ailenin
tekelinde böyle döner. Kur’an da dahi belli ailelerin isimleri verilmiştir
unutmayalım lütfen. ama hz İBRAHİM MİLLETİ yanında,
hz MUHAMMED ÜMMETİ vardır(davete icabet etmişler ve henüz davete
icabet etmemişler ) her şey iç içe bir zaman sarmalı diskinde kayıtlı, bir piramitsel
zirveye doğru giderken, daima bir alttaki, bir üsttekinin emrine amade olmaya ve
onun kulluğunu yapmaya mecburdur vesselam..
gelelim
bu haftanın biricik rüyasına..yine bu 24 eylül Salı sabahı şu
hayalle uyandım.. gece..bir geminin güvertesindeyiz..sol yanımdaki annem(nefsimJ)
güvertede saksılarda yetiştirdiği bitkileri suluyor.Sen sağ yanımda bir
minderde oturuyorsun..yan tarafında bir cam akvaryumun içi silme balık
dolu..balıklar çok büyük ve canlılar..öyle sıkışık, üst üsteler ki üzülüyorum..
düşüncem de onları denize neden salmadığımız var.. ve Senin düşüncelerini dinliyorum.. şöyle
diyorsun:”onlar rahatsız değiller ..aynı denizin içindekilerde böyle, merak
etme”..bunu anlamıyorum ama bugün yeni dostlarımı pazarda gezdirirken ve
birlikte bu rüyanın şerefine yemek yerken mutluyum..
mesela
benim nefes problemim olduğundan, aldığım havayı bedenimde doğru
kullanamadığımı biliyor, oksijenimden
yeterince istifade edemediğim içinde, solunumsal alerjik yapılı olduğuma
inanıyorum.çünkü oksijen tam kapasiteyle bedenimde dolaşabilseydi eğer, hiç
yemek yemeden, sadece hava ile yaşayabileceğimi de sanıyorumJ.. ama birde esas sorunum var ki, belki bu 7 .unsurum
içindir.. tüm bu zaman çarkının
haricinde, bizden çok daha güzellerin yaşadığı o alemde, nefes alınmadığını ve
nefes olmadığını da biliyorum..işe bunu çözemiyorum Sevdiğim.. belki bedenimle
Kabe’ye gidemesem de; ruhumun Efendisi orada olduğu için, bizde her sene olduğu
gibi, bir defa daha oraya girmeye rüyalarımızda teşebbüs edebilir ve
havasız-nefessizliği deneyimleyebiliriz diye umar, beni aldatmayacağını farz etmek
isterim..bildiğin gibi tek şartım vardı.. kıskandırılmayacaktım.. o zaman çok
kolay dağılıyor ve toplanamıyorum biliyorsun.. işte bu havasız hayatta böyle
sorunlarım olmayacağı için, içimdeki hased ve kıskançlık dürtümü öldürüp, kurban
edebilmeyi diliyorum. lütfen..
geçen masalımızda nefesin bize inen kelam bahsini işlemiştik..yani nefesin
açılımı kelam-söz-kelime-isimlerdi..sonra sırası ile toprak, hava, su
ve ateşti..hind sufizminde bu kelime bahsine akaşa –akaşik kayıtlar deniyormuş
ki, bizde bu levhi mahfuz olabilir gibi..yani yazılı kaderimizin sahneye
inmesi gibi de düşünülebilir..eğer namazı,zekatı,
sadakamızı, kurbanlarımızı vaktinde ifa edebilirsek, işte ol vakitlerde belki bizlerde bir eşref saatine denk
gelir, levh-i mahfuzumuzdaki kader-imiz üzerinde, silip, yeniden yazma işlemine
dahil edilebilirmişiz.. yani vaziyet bu..kendiliğinden bu bahse geldik ..o halde her varlığa saygı
duyup, yaratılmış her şeye yardım etmek demek (*cansız hiç bir şey yoktur
lütfen unutmayalım)BİZZAT ALLAH’IN KENDİSİNE YARDIM ETMEK ve tam
kapasite ile KULLUK İCRA ETMEKten başka ne olabilir ki, değil mi?..
Gökyüzünü kaplayan gri bir NEF-e-S-i RÜZGAR
esiyordu, boydan boya esiyordu
Sevdiğimin Nefes'ini almış gidiyordu
tüm ERenLERİN Ruhlarının yanına
esiyordu NEF-e-S’i rüzgar
RAHMANın Nefes'i her şeyi kuşatmıştı
Yenilenmiş bir Nefesti
Yeni emanetçinin hükmünde esiyordu
Sevdiğim –dostum Nefes-i Rahman’a kavuşmuştu
Azrail muhteşem
esiyordu
çocuk yeryüzünde koşuyordu
Nefes’in altında koşuyordu
Nereye?..? nereye?.......
çocuk hayretle Nefes’e bakıyor, bağırıyordu
“Allahümme salli alaaaaa seyyidinaaaa Muhammedinnebiii
Ve alaaaaaaaa Allahü ekber Allahü
ekber lailahe illAllah Allahü ekber Allahü ekberrrrrrrr”
UYANIŞ
Perdeler uçuşuyordu
cennetin seherinden esen rüzgar pencereden giriyordu
soğuğu çok severdi, sevindi
rüzgar şiddetlendi hızlandı
hava döndü ,ortalık karardı
soğuk arttı
İstanbul’a tufan yağmuru geldi
o gün -bugün esen Rahman’ın Nefesi’nden esintiydi
o günden beri yağan göğün gözyaşlarıydı
Rahman’ın bereketiydi
yağmur yıkadı geçti
Kurban kabul olmuştu Kurban kabul olmuştu
ANLAYIŞ
dehşetle titriyordu
ve ağlıyordu
duyduğu HAŞYETti
sahi HAŞYET ne demekti ki?!
içine doğan sadece HAŞYETti...(temmuz-ağustos /2008)
ruhi hafi: raziye makamı
sahibine HAFÎ denirmiş(*raziye marziye ile beraber –karşılıklı
çalışırmış).. salikin efali, sıfatı, zatında birleşmiştir(yani halk ile
işini görür lakin kendisi yok gibidir..halka kendisini bildirmez, setreder).böylece beşer
insanı ruhi cemadat, ruhi nebatat, ruhi hayvaniden sonra, ruhi insaniye giden, bunların soyut-sır- ilk hallerinden olan hafi ,sonra ahfa(marziyye)
ve sonrada tüm bunları kendi içinde kademe kademe barındıran ruhi izafiye(safiye) doğru yola çıkar..kadim sufizmin bunları soğan halkalarına benzetmesi
doğrudur ki; o vakit, elektrik enerjisi
ve ses dalgalarının titreşim halleri diye bir şey ne biliniyor,ne de bilimsel şekilde belgelenip fotoğraflanıyordu .. bugünse bunlar
ilmin sonuna dek açılması ile tarifi çok mümkün olup, elde belgesiyle delillendirilebilen şeylerdir.... yani “aaa bunlar boş-hayali şeyler” diye kimse diyemez..üstelik artık çok şık ve havalı bilimsel bir adı da var=kuantum fizik..ee
adı böyle olunca, tasavvufla ilgilenen ama ilmi kendi kalplerinden doğmadığı
için, okuyarak-bilimsel belgelerle öğrenen tüm beyin tanrısına tapanlar da
kuantum fiziğe balıklama atlıyorlar tabii.. oysa yeni bir şey değil ki.. zerre-i nur’un adı kuantum (eski
mısır’daki tanrı atum-atom-aton ilmiJ)fizik olmuş o kadar.. hala aynılarJ
ve bu defa da şu sorun oluyor..aaa deniyor bunun dinle imanla tasavvufla ne alakası var..tamamen biz bulduk,hepsi asrımızın teknoloji medeniyeti, insanın yaratması..ee be adamcağız..neden bilinen en kadim tarihten beri aynı şey anlatılıp çizilmiş?..ee peki onların teknolojilerimi vardı da, bunları binlerce sene evvelinden yazıp çizdiler. bizlerde onların bıraktıkları izleri-hatıraları süre süre bunları akledip bulmuyor muyuz?.
öğrendiğimiz
her şey bizi tek bir noktaya doğru, bir iç dalgaya- içe aktarıyor aslında değil
mi?ve ne
öğrenirsek öğrenelim yeni bir şey icadı ile ne yazık ki henüz
karşılaşamıyoruz.. eskiler ne icad edilmedik bir şey,ne söylenip çizilmedik tek
bir şey bırakmışlar ki, bugün biz üzerinden “aaa buda bu demek miş” diye geçmeyelim..”
peki neden böyle?.cevabı tabii ki hz
Adem’de gizli..malum hz Adem tüm insanların en güzeli,en mükemmeliymiş.. çünkü
O’nu bizzat örneksiz bir halde Yaratıcımız kendi iki eli-cemal celalli ile
yaratıp şekillendirmiş..o zamana dek kainatı insana ev olarak
hazırlayan, tüm kainatı nakşeden melekler ve cinlerin dahi bilmediği
eşyaların isimleri ilmini de bizzat hz Allah’tan tahsil edip ,melek ve
cinlere bu esma ilmini okutturan ADEM, ilk mürebbi RAB makamını da temsil
etmiştir..
o halde bizzat Allah’ın yaratıp,mürşitlik
ettiği bir insanın medeniyetine bir daha hangi insan çıkabilir ve ben daha
medeniyim diyebilir ki..belki İLK İNSanlar güzellikleri
ve ilimleriyle zamanla yeryüzünde öylesine böbürlenerek kibirle
yürüdüler ki, Allah onların boylarını kısalttığı gibi akıllarını ve
idraklerini de kısaltıp ,ömürlerinden de aldı.. böylece
daha az tanrılık taslayacağımız tasarlanmış olabilir..ama hiç öyle olmadı ne
yazık kiJ..boyumuz ve aklımız ve ömrümüz yere daha yakın oldukça bu defa da mal
tutkumuz, putperestliğimiz, sahip olma duygusu hırslarımız arttı..böylece kare-kara
–maddeye saplanıp kalan insan zihniyeti, hakikatini zamanla unuttukça
unuttu. ve giderek daha da çok unutacağız . neden mi? çünkü ellerimizle inşa ettiğimiz gökdelenlerimiz, tüüm ufkumuzu açarak idrakimizi genişleten Rahman’ın semasını kapatıyor.. Rahman’ın
nefesini kesip,O’nun tertemiz yenilenen havasını kirletiyor ve içindeki vahyi
ilhamatı kullanamadan öldürüyor da ondan…
oysaki ayette Yaratıcımız bize demez mi: 3. O’ ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân
olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir
bak, bir bozukluk görebiliyor musun?
4.
Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan)
âciz ve bitkin halde sana dönecektir.
5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. (Mülk Suresi- Tebareke)-BARAKA..
5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. (Mülk Suresi- Tebareke)-BARAKA..
bu ayetlerde Rabbül Aleminimiz, bizden yarattığı her şeyi sorgulayarak tefekkür
etmemizi ve tüm bu yaratılış safhaları için O’nunla mukabele ederek dostluk
kurmamızı istiyor değil mi?..yani mütekellim OL’AN O, okuyarak
yazdığını, yine kendisi ZAT’ ından SIFAT ına okutarak okuyor.. bunu idrak
edelim lütfen..ve en büyük dost neden kitaptır unutmayalım, anlayalım.. bu
halde; ne idim, ne oldum, ne olacağımı
tefekkür etmeyen, nereden gelip nereye gidiyor umu
sorgulayıp akletmeyen yaratıkların başına, gökdelenlerle ördükleri semalarından
pislik yağacağını da, yine bize ayetlerinde bizzat kendisi bildirmiş değil mi?
neden peki?.. umarım düşünürüz..
ee.. deriz mesela, bu bize neyi anlatır? bu bize, kendimizi bilip öğrenmeye mecbur oluşumuzu, bu aleme ancak bu iş için gönderildiğimizi anlatır tabii ..en yüksek ibadet, tefekkürle gelişen salatû daimündur....bugün islam alemi tefekkür edemediği için bu derece kaba, görgüsüz, cahil ve diğer milletlerin şamar oğlanı olmuştur..müslümanların her hataları en pis alayla ,resimle mail mail gezer oldu ki, türk ve Müslüman olmak dahi kendimize utanç haline geldi ve biz “Atatürk’ün, cumhuriyetin, kemalizmin çocuklarıyız” demeye dahi başladık..bunca kendimizden kopartılıp unutturulup, haysiyetsizleştirildik..ANABABAMIZI RED EDER HALE GETİRİLDİK.. bizim en büyük düşmanımız cehaletimizdir.. hiçbir şeyi okuyup araştırıp, sorgulayıp, hakkımızı bilip, hakkımızı isteyip alamayışımızdır. HAK ESMASI ALLAH’ın en yüksek esmalarındadır .. kanuni nizamla örtüşür.. herkesin HAK HUKUK ve SÜNNETULLAH denen ŞERİAT HÜKÜMLERİNİ birbirlerine ve KAİNATA-ÇEVREYE karşı bilmesi gerekir.. çünkü var olan her şey HAKK’IN MÜLKÜDÜR VE YASADA O’NA AİTTİR..
bugün Müslümanlar çevreye en zarar verenler sınıfında, parya
hükmündedirler .. çevreye sadece ekolojik zarar verilmez.. müslüman denilince
ilk akla gelen terör, tecavüz, tüm sapıklıklar,üçkağıt, hilekarlık ve her
konuda cehaletle dünya insanlığının kalbini İslama karşı kirlendirenler olarak,
hepimiz GERÇEKTE SUÇLUYUZ.. ilk önce kendimizi arındırıp, Müslüman olmayı öğrenmeliyiz ve en güzel şekilde İslamı
temsil edip yaşamalı, etrafımıza da nasıl yaşatabileceğimizi tefekkür edip,
başkalarının bizimle alay etmesi yerine özenmesini sağlayabilmeliyiz.. insanların bu derece kendi dinleri olan İslam’dan ve Müslümanlıklarından nefret ediyor
olması çok utanç verici.. ve TC. hükümeti nüfus kağıdımıza herkese adeten İslam
diye yazmamalı, gerçeği yazmalıdır.. müslüman elinden, dilinden, belinden
emin olunandır.. çünkü onun peygamberi Muhammed ül EMİN dir..
ve
hindu Budizm sufizminde Prana, evreni yaşatan var olan kozmik
enerjidirJ. her yaratılmışta
vardır…akciğerlerimizde işlenir ve bizi yaşatır.. amma denizde ve ana
karnındaki akciğersiz solungaçlı
halimizi de unutmamak lazımdır J..her
varlıkta vardır: taşınkinde cemadat ruhu, hayvanınkinde hayvanat ruhu ve
insanda bunların cemi cümlesi birleşiktir.. bu şifa enerjisi de denen yaşam-bioenerjisidir..nazardaki nur-nar dır ki, nazar adamı hem mezara,
hem reşit halifeliğe dahi götürürmüşJ…
Hind yogi dervişleri nefes teknikleri ile Nakşibendiyenin ön kolu
olduklarındanJ bu işte uzmandırlar..nefeslerini
yavaşlatıp- durdurup-bu sırada bitkisel ve cemadat prana ruh enerjisini
kullanarak, bedenleri üzerinde tahakküm kurup çivili yatakta yatar, havada,
suda yürüyebilirlermiş ..açlık ve değişik riyazatlarla bunların hepsinin elde
edilebilir olduğu ise hem ehlince söyleniyor, hem de kadim tarih bunların kaydı
ile doludur.. peki bunları yapmak insanın bir işine yarar mı?tabii ki hayır..Yaratıcımız
bizden böyle şeyler yapmamızı istemiyor ki..zaten bu ilim O’nun..dilediğinden
dilediği an zuhur ettirebilir, hem de
adamın hiçbir bilgisi, hatta dahli bile olmadan..o halde meselemiz; bu insan üstü şeyleri yapan gücü-enerjiyi idrak
etmek olmalı değil mi?yani insanın aslı nedir? insanın gücü nedir, ruh
nedir, ruh bu gücünü hangi kaynaktan alıyor?
ve
Prana içimizde var olan; bizi nefes almaya, burnumuzu, ağzımızı, ciğerlerimizi
kullanmaya mahkum edip zorlayan ilahi nefesin, hem pozitif hem de negatif gücü
imiş: sağ burun deliklerinden "Pindala"dan geçen güç
pozitif; sol burun deliği ”İda” dan geçen güç ise negatifmiş.
Hind yogi dervişleri insan bedenindeki elektriğe benzetilen bu kozmik
enerjiye Prana derken, İbranice "Ruah"; Çince "Chi";
Yunanca "Pneuma"; Japonca "Ki"; Kızılderili
"Nayetoneyah"; Havaili "Mana"; Eski Mısır
"Ka", Müslümanlıkta ise "Baraka"
denmiştir. تَبَارَكَ "Tebâreke"
(=Yüceler Yücesi … ) …
Nefes –prana-kozmik enerji organlarından
bazıları..
Cilt-BEden-ten : güneşlenmek enerjiyi kaynağından alıp ,şarz olmaktır. mesela Eski Mısır tapınaklarında, kutsalların kutsalı tanrı heykeli bir KA yı, hiç kimsenin bilmediği bir günde, gün doğmadan tapınak damına çıkartan rahipler, güneş batana dek o ka heykeline orada güneş banyosu aldırır, bu güneş deposunun o ve tezahür ettiği her şeye bir yıl boyunca yettiğine inanırlarmış.. çok tanrılığı kaldıran mısır firavunu Akenaton da yeni kurduğu şehrindeki yeni güneş dini tek tanrısı ATON(I0-ATOMJ)için gölgeliksiz yaptığı; yani, aynı Kabe ve Haremeyn gibi olan yerde, başı açık, yalın ayak, saatlerce güneşe bakarak ibadet edermiş ki, halkına bu çok zor gelir, ondan nefret ederlermiş..ve rahipler en kısa zamanda bu dini, bu şehri yakıp yıkıp, eskisi gibi gölgelikli tapınaklarına-tarikat çeşitliliklerine tekrar kavuşmuşlar J..
Cilt-BEden-ten : güneşlenmek enerjiyi kaynağından alıp ,şarz olmaktır. mesela Eski Mısır tapınaklarında, kutsalların kutsalı tanrı heykeli bir KA yı, hiç kimsenin bilmediği bir günde, gün doğmadan tapınak damına çıkartan rahipler, güneş batana dek o ka heykeline orada güneş banyosu aldırır, bu güneş deposunun o ve tezahür ettiği her şeye bir yıl boyunca yettiğine inanırlarmış.. çok tanrılığı kaldıran mısır firavunu Akenaton da yeni kurduğu şehrindeki yeni güneş dini tek tanrısı ATON(I0-ATOMJ)için gölgeliksiz yaptığı; yani, aynı Kabe ve Haremeyn gibi olan yerde, başı açık, yalın ayak, saatlerce güneşe bakarak ibadet edermiş ki, halkına bu çok zor gelir, ondan nefret ederlermiş..ve rahipler en kısa zamanda bu dini, bu şehri yakıp yıkıp, eskisi gibi gölgelikli tapınaklarına-tarikat çeşitliliklerine tekrar kavuşmuşlar J..
ve HZ BEDEVİ ki, yüzüne ilahi nur aksettiğinden daima peçeli
gezer, ölmesinler diye yüzünü kimseye göstermezmiş .. mesela hz Bedevi; güneşe
direkt bakabilen şahin-kartal-atmaca gibi gözlere sahip olduğundan, her
daim öğlen vakti, evinin damında güneşe çıplak gözle bakarak zikredermiş..bedevi
tarikatının rengi kırmızı imiş…
Dil: yemeğin tadını alan ve o hazla yemeğin
enerjisini bedene verende dilin
altındaki guddeciklermiş.. dil Farsça kalp, kalpse Türkçe de
gönül demektir.. şu halde makamı kalp olan gönül- dili ,zahir ve batında
iki türlüdür.. tatlı söz yılanı dahi deliğinden çıkartır unutmayınız ..ve
ACI DİL İSE, İNSANA HER KÖTÜLÜĞÜ EMREDİP YAPTIRTIR..
yılan bizim 7 nefs mertebemizin olduğu 7 çakramız- 33 omurlu tesbihi ata
direği ASA mızdır....yılan,DNA genetiği-levhi mahfuz yazılım sarmalımızdır..ölmez diri hücremizin olduğu kuyruk sokumu
kemiğimizdir.. bu dil ki HAY dır..ve gerçekten de bizi yaşatan odur..o bizim
karinimizdir..bizi korur ve bizden negatif veya pozitif olarak yaşam bulan
da odur..
Burun: NEFSİ TEMSİL EDER..insana burnu büyük denmesi kibrinden kinayedir .. insan
yüzünde pek çok mana arz eder. burun nefesi içeri çekip, ciğerlerimizle damarlarımızın içindeki kanda dolaştırır. RABBİMİZ BİZE ŞAH DAMARIMIZDAN DAHA YAKINDIR.. ve şeytan
damarlarımızdaki kanda gezinir…
her şey belli bir süreye dek yaratılmıştır.. ayet, cennette bile vaad edilen
belli bir süre kalınılacağını bize haber vermez mi? her şey sayılıdır der
ayet..ve insanın alacağı nefes de sayılıdır.. hiç kimse kendi levhi
mahfuzundaki sayı adedinden daha fazla nefes alıp yaşayamaz..ama yaşam
kalitesini arttırarak, tefekkürlerinde bunu sonsuz hayata çevirebilir.. bunu da
unutmamak lazımdır.. hayat sadece bize empoze edilen bu sınırlı maddi dünyevi
yaşam değildir .. uğruna öldüğümüz ,bozulup kokuşan, eskiyen, üç kuruşluk
masiva eşyaları, hizmetçisi olup, köleliği bekçiliğini yapmamız için
değildirler.. eşya insana kulluk için yaratılmıştır.. biz eşyaya kulluk
ediyorsak sorun var demektir..
nefes sürekliliktir.. devam eder..sürekli akan ,esen,taptaze
bir rüzgar-seher yeli, meltemdir ..Nefes Ruh’un içi- Rahimdir.. O Rahman’ın soluğudur.. Hayat
verir ve bizleri sürekli yaratır .. nefes Rahman Kaleminin içindeki mürekkebdir..O, NUN
levhasının açığa çıkıp, okunuş halidir..nefes alıp nefes vermek her an
salattır.. salavattır.. her an ölüp dirilmektir..nefes alıp vermek her an
sûrun kûn emri ile üfürülüşü, feyekün emri ile oluşu gibidir..
Sevdiğim.. bunları alıntıladığımJ
Budist Prana –Mahat bilgisinde; 7 sene evvel yazdığım dalga boylarında salınmak enerji
bedenlerimin çok kısır bir halini görmek beni sevince
boğdu ki, bu bizim tasavvufumuzda bulduğum anlama göre 7.unsur AHFA ilmi oluyordu.. yani ben neler yaşayıp neleri
yazmışım yahuu..kendimden bile haberim yok..ne komikim ..vay be!! dedim
kendime.. Latif Amcamın Evvel Zamanıma fısıltıyla:” ama bu nasıl olur? o rüyalarında sıdretül müntehaya gidiyor, böyle bir
şey olabilir mi?” deyişi ve Evvel Zamanımın fısıltıyla: ”evet .doğru. gidiyor ” deyişi ve benim 7.sene,
ancak yazarken ve ilim Çin’de de olsa da
gidip alınız hadisi şerifini yerine getirirken, bunu idrak edebilmiş olmam
ne tuhaf değil mi?.ve bir nakşi efendisi olan hacamat dr mun dalga boylarım için sorduklarıma çok şaşırıp” buna izin yok..bu çok yüksek bir bilgi”
dedikten sonra,” ben neden hiçbir şey
öğrenip, anlayamıyorum” diyen bana “yaradılmışlığın
ötesine dahi aslında gittiğimi ama bunu henüz anlayamadığımı, öğrenmek için
asla kendimi zorlayıp, çabalamamı, her şeyin kendiliğinden geleceğini”
söyleyişi.. Sevdiğim Sence korkmalı mıyım peki? Sen bizi koruyacaksın değil mi?
ve gittikçe daha çok yalnızlaşacak, bir o kadarda 40 haramilerin mağarasına
kapatılacağım değil mi? peki..” açıl
susam açıl” desem, kapıyı artık açar mısın lütfen?!..”kim o?!”dersen, şöyle demek şuan içimden geldi: ”tanımlanmış tamlığın Simsima hatunun ey Ademim”J..
ve PRANA ,alanı buluta benzeyen elektromanyetik doğaya sahipmiş.. LATİF yanii çoook incelmiş, tülbentten dahi geçecek ve Adem’in toprak kabı olan teninin dışına sızacak –ter-nem verecek kadar süzgünleşip, sınırları delip geçen hale gelmiş yapılarıymış.. bulut gibi.. sis gibi..his gibiJ de denebilecek, sprial döngüler halinde enerji dalgalarıymış.. negatif ve pozitif dalgalar tabii..ve aynı benim benzetmemi yazmışlar ki, radyo dalgaları gibi bızttlayan huzursuz ve huzurla yayılan eve dönüş şifa yayınları misali olarak, yine kendi tanımlamamı zevkle, hatasız olduğundan dolayı yazabilirim.. haftaya bu mevzuyu açalım istersenJ.. Sende bana kendini biraz aç dilersen?!!
Müslümanlık ince iştir..Dervişlikse 7 imbikten geçirilerek süzülmüş –artık
hiçbir masiva-dünyaya ait varlığı
kalmamış ince latif nakkaşelikmiş.. buna tasavvuftan tasarrufa geçme alemi dahi diyebiliriz belki deJ.. çünkü bu kamera önünden,
kamera arkasına geçmeye benzedi.. şimdi ışık tutan, ışıkta oynaşan latifeleri toplayıp,
kendilerini-makamlarını-işlevlerini kısaca bize tanıtmalarını isteyelim mi
lütfen..ve sahne!!(unutmayınız ki bu
yapacağımız şeyi, bir insanın cesedi-kadavrasına bakarak, onu oluşturup, maddeye
döken manevi yapılarını bir nebze anlamaya adım atmanın ilk basamağı olarak
algılayıp, okurken kendimizi seyretmeliyiz )…
şimdi manevi latifeleri birde nakşibendiye alıntılarıyla kendi zanlarımızla yoğurarak inceleyelim: İnsan, küçük bir alem gözükse de tüm kainatı içinde barındıran büyük aleminde temsilcisiymiş.. alemde ne varsa o insan da dahi, o varmış..o yüzden kendini-nefsini bilen rabbi has esmasını ve ruhunu bilirmiş.mürebbisi RAB olan biri de, artık mürşid kim, işin aslını hukuku ne anlarmış..sinderül münteha akıl Cebrailiymiş ki, sidreyi geçen aşk henüz bize gelmediJ
arşın insandaki karşılığı kalp, Levhi mahfuzun ise temsilcisi hafıza kuvvesi imiş..kuvve denen şey ise melekütiyemiz yani mülk alemimiz imiş.. yani atom altı boyutumuz dahi diyebiliriz belki deJ henüz maddeleşmemiş enerjik yapımız..
alemi kebir (büyük insan alemi) ve alemi sagir (küçük insan alemi).. yani Alem-i halk…Alem-i emir.. tasavvufta Kalp, Ruh, Sır, Hafi ve Ahfa’nın asılları, kainat ve emr aleminde olduğu gibi; gölgeleri ve numuneleri insanda mevcutmuş(YUKARIDA NE VARSA AŞAĞIDA DA O VAR)… Latifeler birbiri içerisinde gizlenmişlerdir..
....
((*belki eski kadınların yüzlerini örten nikab-ı yaşmak misali: bu yaşmaklar o derece ince tülden yapılırmış ki, güya kat kat yapılmış olsa dahi, kadın kısmı onu öyle bir veçhine sararak salınırmış ki; o devrin erkekleri hep tuzağa düşer, en yaşlı ve çirkin acuzeleri bile birer afeti fettan sanıp, peşlerinden akıp gider ,ancak iş işten geçince dövünürlermiş, biliyor muydun Sevdiğim.. nerden aklıma düştü bilmem.. çook eski okuduğum Osmanlı hatırat kitaplarından aniden tuşlarımdaki harflerim ekranımın levhine düştü..belki de olmayan merdivenlerden, önden çıkan gri takım elbiseli efendisinin her adımı çektiğinde, olmayan merdivene basarak yukarı çıkanların, lamekândaki o erguvani burka peçeden çadırların sahibi ,o erguvani burkalı(içlerinden hiçbir şey olmayan) boşluğu tavaf eden kadınların anlamıydı bunlar.. belki de burası sadece çocuk ve efendisi ve çok nadir gelmeyi başarmış birkaç kişi için boşluğa örülmüş bir duvar ev misali, bir misal şehirdi ))..
Sevdiğim ben anladım ki; aslında makamı
Adem’in merhale merhale sırları TÜM LETAİFLER yine makamı kalpti.. yani yere
göğe sığmayan Allah, bir tek mümin kulunun kalbine sığdığından, kalpten daha
öteye bir şey yoktu.. şu halde kalp, gönül, ruh, yazılan levh dahi buradaki kürsi ve kalemde mündemiçti tabii..siracen münira ise hz Efendimizmiş .. o
halde ne öğrenirsek ne anlarsak anlayalım, yapacağımız tüm yolculuklar
kalbimizdeymiş.. vahyi ilhamatın ana kaynağı selsebilinde merkezi orasıymış..
ve kalp kalbe karşı derlermiş ya hanii.. işte benim kalbim SENİN KALBİNİ SEVİYOR
VE RUHUMLA ÖPÜYOR..
nur cihan
27.9.2013
nuralem7@hotmail.com
nur cihan
27.9.2013
nuralem7@hotmail.com