11 Mayıs 2014 Pazar

99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI 98

İNS-AN    İZİ 
99 ACVE HURMASI (akik taşlarının) MASALI  98

Merhaba Sevdiğim ve Merhaba..
hayatım boyunca yapabildiğim en istikrarlı şey olan bu acve serili masallara ilk 29.01.2012 tarihinde başlamışım.. hatırlıyorum da 3. Masalda ne yazacağımı idrak etmiştim. öğrenme bozukluğum yüzünden J hiç bir şey bilemediğim ve tıın tıın boş teneke hafızamla asla yapamayacağım diye çok korkup kaç defa vazgeçmiş ,hatta bu neden başıma geldi diye bayağı ağlamıştım. ben kadar disiplinsiz, tembel, dikkati dağınık, hiçbir şeye ilgi duyup merak etmeyen birinin böyle bir şeyi başarması ne demek asla anlayamazsınız. bu olan şey benim için olağanüstü bir deneyim.. bunu başartan tek şeyse Sevdiğimin vaadi:” artık birlikteyiz. . beraber yapacağız, beraber başaracağız” sözü..ne kadar şükretsem az biliyorum.. galiba şu nokta da bunun keyfini çıkartmak en güzeli değil mi Sevdiğim.o halde gel çıkartalım..elimi tut lütfen..birlikte..


ve evvela haftanın seyrü sülük düşlerinden düşenler..

7 mayıs çarşamba..Hıdrellez sabahı. dilek dilemedim çünkü artık bu dünyada pek nasibim olmadığını kabullenmeye başladım..ohh ..nihayet dedin değil mi?.. evvet.nihayet..işte hayalimde; bir adamın cezbesine kapılmış neredeyse koşarak gelen esmer dev bir adam var.. herkes ondan meczub diye kaçışıyor.. ardından da o cezbelendiği adam geliyor.. işte o meczub arkadaşım Zeyneb’e bakıyor ve ona şöyle diyor: ”sen İbrahim’in eşisin”..aaa nerden biliyor?!..sonra dev adımlarla yürürken, bana bakıp gülerek:”sen Şevket Babanın kızısın “diyor ve hızla geçiyor..uyanıyorum..

Sevdiğim onun meczub olmadığını anladım..sorunum şu ki, artık yardım et.. ben ne zaman ikinci eş mevzuunda dibe vurup,kıskançlık deryasına dalsam, daima hayallerimde arkadaşım Zeyneb ve eşi İbrahim’i, ikinci eş davasını neden görüyorum peki? hz Sare ve hz Hacer yüzünden mi? yoksa bana dünyada üç şey sevdirildi deki İKİ MÜENNES KELİME ARASINDAKİ TEK MÜZEKKER KELİME yüzünden mi? yoksa her şeyin kahhar ile durduğu mekanda beliren iki müennes arası bir müzekker sima yüzünden mi? bilmiyorum..

8 mayıs Perşembe..hayalimde acaip bir yerdeyim.. arkadaşım Ebru çok yaşlanmış ve yarı nüzullü..o bir koltuğa erkeklerin yanına oturuyor,saygın olmuş.ve bir masada onun mor renkli laleye benzeyen meyvelerini görüyorum. onlar bayat ve solgun gibi.amma yan tarafında ise arkadaşım Leyla’nın leylak-erguvan renkli lale şeklindeki cevher nurundan yapılmış buz gibi-cam misali saydam meyvelerini görüyorum.. hayran kalıp onları yiyorum..böylece cennetin yapısını ancak anlayabiliyorum.. sonra  çok güzel ve gençleşmiş ,neşeli olan Leyla’nın evine giriyorum .ve ona erguvan renkli meyve veren ağacını soruyorum..

Sevdiğim bu rüyam benim bazı sorularıma cevaptı ki şöyle anladım bak.. cennetteki taşların cevher nuru yaratımını bir türlü anlayıp, çözemeyip, bunun hiçbir zevki olamayacağına inandığımdan, cennet hayali hiiç olmayan ben ,ilk defa o cevher nurunun algım dışında olduğunu ve yenebildiğini, hatta harika tadı olduğunu idrak ettim.teşekkür ediyorum.gelecekte cenneti de idraklerim içine alabilirim sanırım
J

haaa! aniden Sana uzun zamandır Seni Sevdiğimi söylemediğimi hatırladım da
J! Seni hala öle böle değil, yine öyle seviyorum..özür dilerim, bir bunu düzeltemiyorum.. zaten bu fikrim yüzümden Seni daima kendimden çook uzağa düşürerek düşlüyorum..Sana dokunmak yasaktı.. ve ben, çılgın ruhumun bu zevki de tatması için aniden, Senin izninle, kendiliğinden gelişenle bu yasağı delip geçtim. İşte o andan itibaren cezam, Sana daima een uzaktan bakmaktı. mesafelerimiz gittikçe açılıyorken ben, Senden çok uzaklara çekiliyor, bazen ağlayıp ,bazen gülüyorum..böyle bir şeyi yapmayı nasıl becerdiğime hep hayret ediyorum Sevdiğim! ya Sen!. Kendime neden hiç acımadığımı anlamıyorum.


ben kadar tuhaf bir yaratılmışla şimdiye dek hiç olmamış bir irşadı deneyimlemek nasıl bir şey?
(muzurun J) kızmazsan yıllar sonra yine aynı soruyla karşındayım:” ama ben çok ağırım, size zarar verebilirim.. beni istiyor musunuz?” yani Sevdiğim geçen yıl büyük mücadele ile verdiğim tüüm kilolarıma yine kavuşmanın dehşetli iradesizliği içinde utançla mahcubumJ. Bali eteklerimi giyip Ademime  gitme ümidimi de yitirdim...biliyorum ki sadece bu yüzden dahi bir derviş olamam.. çok yediğimden, mecburen çok uyuduğum içinde  bol bol hayallendiğimden derviş sayılamam(çünkü gördüğüm rüyalar gerçek rüyet değil.. onlar yediğim içtiğim nefsimin galebeleri ). çok konuşmayı sevmem ama çok harfle yazarak sayfalarca konuşabilirim malum ..bir eksi puan daha…

 

öyle normal yolcular ve diğer kopyala pasted yolcular gibi esmalar çekip, virdler okuyup, belli duaları da hiiç yapmıyorum…o yüzden asla örnek biri değilim.. hiç bir yere kaydım yok ama daima insan-ı kamili ve biat kurumunu yazıyorum .. neden? çünkü beni kimse sevip, otoritelerini bozarım diye  kapısından içeri almıyor ve hep  kıskançlığımdan bunları  yapıyorum.. insani ilişkilerim, dostluğum sıfırdır. aha dondurucu, aha benJ ..o yüzden de gerçek bir kul olamam. zira maksat, diğer ihvanı yaran ahi-kardeşlerle cemi Cuma eylemektir ki, masalın çocuğu bu masalları yazabilsin diye  cami esmasına sahip olup, bu manaları işte tamda bu yüzden kolayca bir araya getirdiği ve hep ahilikten demlendiği  halde, ne yazık ki bu konuda çook zayıftır..


pekii bunları neden yazıp kendimi sürekli aşağılayıp horluyorum?..
aslında yaptığımın Sevdiğimi incitmek olduğunu bilip kendimi kınıyorum(meşrebi melamiye zirve şuan
J) .kendimi horluyorum çünkü, masalı okuyanların çoğu beni yetkin kişi sanıyor .bana sen O’ musun diye soranlarda arada çıkıyor. sonrada O'nu bana ver de diyebiliyorlar...ve ben “O kim?” dediğimde ,O’dan kimi kast ettiklerini asla açıklamıyorlar.. tabii bende o vakit onlardan çok korkup ,onları kendimden uzaklaştırmak için her şeyi yapıyorum.. benden nefret etmeleri de dahil ..oysa ki ben, onların zannettikleri O değilim. Olamam da..hepimiz O’ndanız, O’DAYIZ amma hiç birimiz tam O değiliz..



(* size bir sır vereceğim O cular. bakın ve bu olağanüstü hikayeyi dinleyin; çocuk aşktan mayışmış haldeyken, aniden yüzünü çocuğa dönenin devleşmiş cüssesine baktı. Sevdiğine ne olmuştu?. O devdi..O,harikulade bir gösterişe sahipti.. Sevdiği garip bir tesir bulutuna girmiş gibi acaip acaip, çook ciddi ciddi bakıyordu.. sanki O ,O DEĞİLDİ.. ve sonunda gözlerini diktiği çocuğa şöyle dedi: BEN O‘YUM!. AYNISIYIM!. O’YUM!. BUNU ANLAYABİLİYOR MUSUN?”.. çocuk sanki çok içmiş de, yarı baygın haliyle aşkla, mel mel bakarak şöyle cevap vermişti: ”biliyorum..Siz O’sunuz.O’nun için buradayımJ !”Allahım ya..orada ait olduğum yerde yatıp uyuyakalmak istediğim halde, neden bu rüyetten kapı dışarı edildiğimi hala çözemiyorum nedeen?).

*Ve aslında biz tarihe geçtik biliyorsun, öldüğümüzde bu sır anlaşılacak .. ben,elimde olamayan sebeplerin kanunları yüzünden hiçbir otoriteye eğilip, onların kurallarına uyamam fakat girdiğim her meclisin tüm kanunlarını eğer dilersem yerle bir edebilirimJ.. bazılarının aşırı sevgisini ve bazılarının benden nasıl nefret ettiklerini hissedebiliyor, öğrencilerini benden uzaklaştırmalarını anlıyorum ama yine de onlara kendi yandaşları gibi asla eğilemem..heleki YOL HARAMİLERİ, SAHTEKARLAR.. ve onlarda beni sevemezler…

 kim bilir buda bana yasak olduğundan, daima ayrık otu gibi ek kontenjan talebesi olarak kaydedildim. böylece yasal bir derviş sayılıp, normal esma –vird verilen biri olamayacağımdan hep yok sayılacaktım ve ben bunu severek kabul ettim. ..benim için seçilen tarz hep yokluk-kayıtsızlık üzerineydi. oysaki ben kaydediciyim. ve buna izin veren, sanki beni kaydetmeyi unuttuğundan, hiçbir rehberimde beni hanesine kaydetmiyor.. sadece yokluk hırkası onu içine alabiliyor, o yüzden de kayıtsızlar ülkesine kaydediliyordu.. 


ve bu masal çocuğu olan ben mürşid  değilim.  resmi kayıtlı değilim. Esmam, virdim yok. yani seyrü sülük nasıl yapılır, sembolleri nelerdir bilemem.. dolayısı ile de benle yürümek isteyenlere rehberlik edemem. çünkü daha meşrebimi dahi bilmiyorum. sadece çok meşrepliyim o kadar J..yani masalın çocukları bu konuda benden ümidinizi kesmeniz lazım. çünkü mürşid olmak ER OLMAK DEMEKTİR .. oysaki günümüzdeki horozların hemen çoğu tavuktur ve bundan onların dahi haberi yoktur.. ortalık yerde “ben horozum ,ben horozum” diye ötüp durmaktadırlar ne yazık ki. halbuki bunun nasıl korkunç bir sorumluluk olduğunu bilseler hepsi tavuk olmak isterlerdi...işte bende kadın yaratılmış olmaktan çok memnunum.hayatımda tek bir defa bile “ah keşke erkek olsaydım” demedim( onu hazine-i genç olarak görsem dahi bu anlamdan hep kaçar, onu yok sayarımJ)…kadın olarak yaratılış gerçekten mucizedir. Teklik=zeytin  XX J.. ..

ve KADIN sı -DİŞİ= ÇOKLUK = KESRET te kalandan mürşid olamaz..yani ben, kendi tercihimle, üstelik var olduğumu inatla kendime ispat etmeye çalışan biri olarak ,nasıl bir rehber olabilirim?..siz hiç bas bas bağırarak:” hani vardım? O zaman ben varım! beni var et ! sadece beni sev,başka kimseyi sevme ”diye ortada dolanan salak bir mürşid gördünüz mü? olmaz öyle şey!


amma sizleri, Efendim Zaman için avladığımı bazen yazıyorum ya hanii. işte ona inanın lütfen ki, bu doğru..yanii bundan nefret ediyorum tabii. kıskançlıktan sık sık kriz geçirdiğimi de biliyorsunuz. hele büyük balıklar oltaya takılınca mahvoluyorum.. ve her duygumu  kaydediyorum.. buda benim için seçilen ibadet tarzı sanırım. yani karakterime en uygun metod bu. çünkü ben çok nalet, geçimsiz, kavgacıyım.bir dervişin asla dememesi gereken  söz olan “BEN,BEN,BEN, bence, BİLİYORUM,ONUDA BİLİYORUM
J “dilimden hiiç düşmez J. aşırı alıngan olduğumdan anında duvarlarımı tepeme dek çekip, o kişiyi artık ne görür, ne duyar, hatta rüyalarımdan dahi çıkartarak onu unutulmaya mahkum edip, kendimden yok edebilirim.. ve bir mürşid asla böyle yapamaz ,ona yasak..mesela ben bir insanın tüüm tahammülerini zorlayarak kapıları parçalayabilecek bir yapı olduğumdan dolayı,  kaç defa en ağır hakaretlerle-küfürlerle  kovulduğum ve kavga ettiğim halde geriye alındım ah bir bilseniz?!

…çünkü bir hayal suretperestiyim ve uyuyan güzellik sultanın himayesine
verilen rüya padişahının öğrencisiyim… Sevdiğimin gözleri bir rüyadan bir hayale devrederken, ben hep onları yakalar ve size kaydederimJ…….. ……. …




Sevdiğim bak! az evvel faceyi açınca bir yazıyla karşılaştım..onun görünce aniden şu yorumları yazdım..biliyorum yeri burası..kopyalıyorum dikkat et;

  
Zen üstatları zihnimizi göze benzetirler. Eğer gözünüze bir toz kaçarsa, göz kapanır ve hiç bir şey göremez. Siz de tozdan başka bir şeye odaklanamazsınız.”

ÇOCUKCA YORUM:
ve bilinen her şeyin ham maddesi de işte sadece o tozdur. bölünemeyen atom parçacığı toz-PO TOHUMU-NEFES ZERRESİ, varlığın yegane sırrıdır.. benim allerji sebebimdir..  tozlardan nefret ediyorum ve onlar havadan yağarken hep şöyle diyorum :"ne yani şimdi sen ve ben aynı mıyız ha !" yani biri tozumuzu alsa hapı yuttukJ!. o yüzden allerjilerimizi sevmeliyiz.insanın kendi hammaddesine allerjisi olması acaip bi reaksiyon aslında.. asıl mesele ise şu.” RA’ nın GÖZÜ’ne o toz nerden geldi de, kaçtı?” ..eğer bunu çözersek allerjime panzehiri de bulacağız inşallah ve amin..


*((yani Sevdiğim..veledin yine acaip bir mevzuya zumladı ama es geçiyoruz.  çünkü artık yazmaktan gına geldi..ara vermem lazım..sadece unutmamak için;Hz İbrahim atamızla uyuyan Buda arasında ve ellerin-parmakların arasındaki o ince sır hakkında bir not düşmek isterim ki ,Sen bana yardım et.yani bir gün Adem’im için tekrar Serendip adalarına doğru yola çıkarsam, bu muhakkak Hor’âsân (HOR’US’RA) ülkesinden olacak..ayrıca bugün anneler günü. yıllar evvel Brahman rahipleri, anneye yazdığım bir yazıyı o yılın anneye yazılmış en iyi yazısı seçip,mektup ve sarı-turuncu çiçeklerden kolyeyle çocuğa  gönderdikleri hayalin de devriyesindeyiz ..))


bana iyi geldiği müddetçe, kendimi iyileştirene dek yazmaya devam edecektim ya hani Sevdiğim.. dönüp arkaya baktığımda bayağı iyileştiğimi zannetsem de, geleceğimi kuramadığım ve istediğim manalara ne yaparsam yapayım, kapıyı ne kadar zorlarsam zorlayayım, oraya hiçbir şekilde eremediğimi de anladım.. hala var olduğumu kendime ispat edemedim, özür dilerim.yani bu konuda başarısızım.elimden gelen her yolu denedim, olmadı. sanırım bana nasip değil.



Sen: “bak Ben Varım, Yaşıyorum, Hayattayım, Yanındayım.. sen Bana inanmıyor musun ?!. Ağlama..Ağlama!!Bak Buradayım, Varımdediğin zamanı hatırlıyor musun?. ne kadar kayıptım.. ne kadar perişandım. aklımı yitirmiştim. “nasıl hiç var olmamış olabilirdik ?” peki.. bu olan biten neydi? Neden hayallerimdeki O özel kişide ve O’nun gibi olanlarda bir sima göremiyor ve hep yokluğa düşüyorum? Herkes ne acaip evliyalar görüp sohbet ediyor. senelerdir bende tık yok! neden beni sevmiyor, kendilerini göstermiyorlar?!

kimsenin bana yardım edemeyeceğini ikimizde biliyorduk.ben nasıl var olmuştum? neden var edilmiştim? burada işim neydi? O kadar muhteşem bir ruha sahip olup da, nasıl bu kadar salak bir bedeni kendime inşa etmiştim ve nedeeen di?. ve neden benim ruhum Sana öyle kör kütük aşık olmuştu? Senle bağı neydi? Seni nerden tanıyor ve biliyordu? Tüm hayatımı, sahip olduğumu sandığım her şeyi, hiç merhamet etmeden bir anda nasıl darmadağınık etmişti. nerdeyse saçımdan sürükleye sürükleye, neden beni Sana götürmüş ve neden beni kışkırtmak isteyerek,Senin gözlerinden ,çılgınca kavuştuğu vuslat sarayından, öyle cezbeli aşkla bana  bakmıştı?neden beni sürekli kıskandırarak aşkının ateşini daima alevlendiriyordu ,neden?


 Sen, ruhumu nasıl gözlerine hapsetmiştin ve ben nasıl kendimi Senden görebilmiştim?. anlaşmamızın kutlamasında bana “nasıl seni buraya getirdim, nasıl başardım” dercesine inanılmaz bir sevinçle bakan sevgili arı duru bembeyaz ruhum ..kaç kişinin ben gibi çılgın bir aşk yaşayan ruhu vardır ki?. aslında bu belki de bir şans bilmiyorum..ruhum bedenim için çok âliyyûlâlâ ve o bizi- bedenini sanki hiiç istemiyor, ki, bence haklı. çünkü beden olarak baştan aşağı defo doluyum. O ruh ise kusursuz..

hiç bir ruh bir  beden hapishanesinde, bir beden kabrinde, bir kuş kafesinde ilelebet duramaz.. ölümsüzlük suyu denen abı hayat aslında ruhtur.o ab-ı hayat suyu da beden kuyusunun içindeki ruhdur. ruh hakikatte nefesdir.ve gerçek rızk da ,gerçek nimette nefesdir. nefes HU dur.HU HÜVİYETTİR. VARLIK ve VÜCÛD da O’dur..kimse tek başına O olamaz.ama makam olarak O’NA TAM MAZHAR  BİR ER  ÜZERİNDEN daima İŞLER HALLEDİLİR vesselam..



hayatım, Seni nefes halindeyken tanıyınca, devrederek değişti biliyorsun Sevdiğim. Sen gökyüzünde esen nefestin.. tüüm kadim zamanların sesi Senin nefesinin içinden geliyordu ve Sen şimdi benim Evvel Zamanımın Azrail’i olmuş, O’nun nefesini kendi nefesine katıyordun..Evvel Zamanımda Sen olmuş içeriden, o korkunç kadim seslerle birlikte yankılanan sesi geliyordu..bu öyle dehşetengiz bir tezahürdü ki, ne rüya idi, nede yakaza, nede bilinen bir şey.hepsi birdi..aynı yaşadığımız hayat gibi .ve ben ilk defa, Senin nefesinin hükmünden yeryüzünde saklanacak yer arayarak koşarken, yüksek sesle getirdiğim o  salavatta anladım ki, bilinen her şeyden değerli olan tek esma SALAVAT’ tı ve daha ötesi yoktu.çünkü salavatı hakkı ile bilen ve çeken sadece O ALLAHU idi..Sevdiğim,öğrenmesi namümkün her şeyi böyle yaşatarak öğrettiğin ve bunları kaydetmeme izin verdiğin için teşekkür ediyorum ..

ALLAHU ..O ALLAH ki, O ,belli olan tek bir İlah, tek bir Tanrıdır..  O HU dur..


AL-LAH eski devirlerde diğer putlardan bir puttu ve saygındı..çünkü AL-LAH lafzıda aynı bilinebilecek her şey gibi harf ve kelimelerden yaratılmıştı.. ve bütün esmalar baş esma olan AL-LA-HU tarafından YARATILDI.. .o yüzden de yaratılmış her şey başlangıç noktası O'NA DÖNER..yanii İSİMSİZ ve SIFATSIZ OLAN'A....hakikatte O'nun adı sırdır ve ismi azam O'dur.kim ki O'nu bildi, O, ADEM'İN SIRRINA ERDİ..


oysaki  AL-LA-HU’daki HU=boşluk dairesi” O “harfi başkaydı..HU nefesdi
.ve bu nefesin içinde hikmet zerreleri-dürri yekta incileri=İLMÜ LEDÜN vardı. işte O beyaz incinin içinde de Velayeti İnsan denen kimlik sureti sırlıydı. kim bu manaya erdi, kendi Zâtını Âli bildi, ilim-hikmet O’nun oldu. O bildirdiğinde bilinir, buldurduğunda o,gizli hazineyi genç bulunurdu.

 ÂNKÂ O’DUR.. O kendini nereye sakladıysa yine oradan kendi bulur ..

kendine Hızır olup, Hazırû Huzur durup, öğretir.. bu özel bir talim- zevktir.. ve tüm zevklerden, tüm renklerden, tüm kokulardan, tüm suretlerden beridir. .O sahneden görünen değil, O sahnede ki kuklaları oynatan değil,O sahneye ışığı tutan değil, O sahnedeki senaryoyu yazan değil, O TÜM BUNLARA CAMİİ ama yaratılmış hiçbir esma-şeylere sahip değildir

O Ali CemGiz Üstadı Efendim ,kendini sayısız defa sayısız biçimde pazarlayıp, pazara çıkartıp satmış
ve ederini ödeyip gittiği her evden hiiç  bilinemeden, bekaretini  aynen koruyarak, hiç dokunulamamış, kapağı hiç açılamamış bir hazine sandığı olarak eve  dönmeyi bilmiştir ve halen bilir
J ..


Sevdiğim..
artık sona gelirken kendimi  serbest bıraktığım ve harflerime “işinize bakın, ben sadece yazarım” dediğim şu an da, geldiğim nokta sonsuzluk  biliyorsun.


 sanki harfler gökten dizi dizi akıyor ve ellerimden Sana, ak bir kağıda kendisini sunuyorlar. harflerin aşık olup geldiği biri olarak ,onların ilk geldiği günleri hatırlıyorum. ne kadar ağırdı. HARF KUMBARASINA dönmüştüm ..harflerim yukarıdan RAHMAN-yağmur gibi içime inerken, aynı yazarkasa gibi sesler geliyordu. ben bu kadar harfle ne yapacaktım ve canım çok yanıyordu.. böyle bir şeyi insan kime anlatabilir ki?. zaten adınız çıkmış deliye ,kim inanır veliye gibi bir şeydi bu J..

Sevdiğim şimdi harflerime, bana 8. senedir eşlik eden o mübarek yazgıma 
teşekkür etmek istiyorum.ben onlarla inanılmaz şeyler yaşadım. insan harfleri bu kadar mı sever. işte ben onları öyle sevdim.ve harflere ,yazıya, yazgıya aşık olan birinin asla hiçbir varlığa tahammül edip çekemeyeceğini de anladım. zira bizler halen Levhi Mahfuzda bedenlenmemiş harfler olarak kayıtlı dururken, nasıl aşağıya, bu süfli hale düşmek istediğimizin kavgasını veriyoruz.

Evett.. biz harfler, bunu neden istemiştik ve kendimize böyle bir kader yazmıştık? neden yazdığımız yazgımız olup, o yazgıyı suretlendirmiştik? .neden bu kadar çok yaratılmak ve var olmak dilemiştik?  bizi bizden başka kim bilebilirdi ki zaten…. şunun şurasında kaç harftik  ve o harfleri oluşturan kaç noktadan ibarettik?.. biz yazdıkça yazdıkça kendimizi nasıl çoğalttık? ….ve bundan nasıl bir sâlâtla muazzam zevk aldık?. yaratmayı nasıl sevdik ve yaratmak hiç bitmesin diledik. çünkü biz kendimizi bilerek sevdik.. ve yine kendimizi harflerle ,sözle, yazıyla, suretle yazarak-kaydederek kendimizi kendimize sevdirdik..

Her şeyden daha âlâ iliyyin ip sarmallarında seyran ederken neden okunmayı ve bilinmeyi diledik? Kendimize bir vücûd neden yazdık? O vücuda bir isim verdik. o namevcûdu mümkün kıldık. sınırlarımızı genişlettik. hiç bir esma diğerine denk olmayacaktı. hiç bir esma diğerinin yetkisine ve sahasına müdahele edemeyecekti. ve böylece esma-nur sütun direkleri- kamışlık tarlası, ayna salonu olan Arş-ı Rahman makamı gönül-AŞK  oluştu.

bu aynı soyut bir suda yüzen ruh sütunları salonu misali idi.uzaktan bakınca hepsi aynı.ama yakından bakınca, kimi sağa, kimi sola dönen iliyyin ve siccin sütunları idi. bunlar Akıl, Namos ,Kanunlardı. bunlar yasa koyucu ve yasaların kayıtlı olduğu Nurlardı. hani sabaha dek zikreden evlerden yükselen o nurlar var ya.. işte o ismi anılmışlar aslında; BU NUR SÜTUNLARININ –BU BEYT-KABE GÖNÜLLERİN aşağıya YANSIMASINDAN BAŞKA ŞEYLER de değillerdi.. o zikreden-unutmayanlar da bunlardı...


NUR SURESİ
(36-37.ayetler): Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar, buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.


ve her bir esma sütunu- kanun koyucu kitap, 
zamanla, bedenlenmekten zevk aldıkça, kendi tanrılığını ilan etti.böylece  esma panteonu da doğdu. insanlar, bu akıl sütunlarının içindeki her zerrede yaşayan varlıkları müşahede ettikçe, onları resim ve heykele çevirip ölümsüz kılmaya başladılar. yanii  ilk putlar ortaya çıktı. başlangıçta bu bilinmek ve anlaşılmak için verilen bir izin olsa da, hakikatte, akılları Yaratanın onlara bir mekri idi bu.çünkü bilinmek murad eden O’ydu ..

ama KENDİLERİNİ BİLDİKLERİ, kendileri O’NUN YERİNE KOYDUKLARINDA  işler değişir. ve söz dinleyenler için dinlenerek öğrenecekleri dinler ortaya çıkmaya başlar.. ve her akıl sütunu kendisindeki Nübüvveti ve Risaleti açığa çıkartır.. yani bu sütunlar zamanla, yeryüzünde peygamberler olarak, kendi kanunları olan- din koyucular olarak bilinecektir ve halen de MAKAM-I VELAYETLE aynen öyledir..




bir insanın gidip varacağı en son yerdir sütunlar salonu-akıllar tarlası.. bundan daha öteye gidilemez. çünkü akıllar yaratılmadığından dolayı  BİLİNMEK MURAD EDİLMEMİŞTİR: harfler, kokular ve şeyler artık yoktur. olmayan şeyde sütunlar artık durur. zaman biter . “bugün kahhar olan kim?” denir.

İBRAHİM SURESİ 48.ayet: Yer başka bir yer, gökler de (başka gökler) haline getirildiği, (insanlar) bir ve gücüne karşı durulamaz olan KAHHAR Allah'ın huzuruna çıktıkları gün (Allah bütün zalimlerin cezasını verecektir).

O gün,  gün Kahhar esması ile her şeyin helak edilerek durduğu salonda üç suret belirir. Ve ne yana dönersen dön O’nun veçhi bâki kalır vesselam..

BAKARA SURESİ 115.ayet: Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.

Sevdiğim yukarıdaki bölümü ilk defa harflerimi kısıtlamayıp serbest bırakarak yazdım. diledim ki bu masala onlar damga vursun. bildiğin gibi ben onlardan çok korktuğumdan, yazarken onların aynen böyle akacağını anladığımda ,hemen masalı bırakıp kahve içiyorum ya hanii. işte şimdi gene kahve içmeye gidiyorum. belki ağlarım.çünkü kendimi tutamıyorum..ağlamak istiyorum..beni yalnız bırakma lütfen……………..
nur cihan
11.05.2014
nuralem7@hotmail.com